Vagif Sultanlı - Azerbaycan Muhaceret Edebiyatı

Page 1



AZERBAYCAN MUHACERET EDEBİYATI

AVRUJ>A YAkA�ı YAyıNIARı


Yayı• No: 14

AıuıbqocN. Mulı&ctııo Edtbiyon/ Pııol. 0.. Vor,il Suı...�. c...ı Yayı• Y&e...ı I Alo11<1 ı.o EdV!ıo I 01,ı• °""' Zoıılu

1çr..... ı...ı•• ş.,.1 llop&lı/Alıu.aa ıı.,ı,.oh I �""" 000

1. ıı..lu KAw• 2007

kı..ı..ı "-' 2007 ISBN 978-9944-979-17-7

C AVllUP' Y�ı Y•Y1"-lı\•1 2007

A� Yıılwl YAyıNl.uı Al••""• Ma�. Ç&1&lç•ıaı• Sol<Ak. No: 27110 CAGaloGiu I ISTANBIJL '"'

02 1 2 n6 J9 n

Fax: 0 2 1 2 126

J9 76

www.avrupay.akasiyayinlari.com e·ma.ll:avrupayakaiiyayinlariOgmail.com www.ilgiyayinevi.com


Prof. Dr. VAGIF SULTANLI

AZERBAYCAN MUHACERET EDEBİYATI

Çevirmen: Dr. Enver Uzun

AvRupA YAkAsı YAyıNIARı


ICINDEKILER

Türkiye neşrine önsöz

.

.

.

.

Azerbaycan neşrine önsöz Birkaç söz

.

.

.

.

.

.

.

. . . . . . .

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . •

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . . . . . . . . . .

.

.

.

.

1

11

15

Birinci Bölilm Azerbaycan muhaceret

edebiyatının araştırılması tarihi

.

.

.

.

.

.

.

.

19

29

ikinci Bölüm Azerbaycan

muhaceret edebiyatının aşamaları

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

. .

.

.

Üçüncü BölDm Şiir yaratıcılığı

. . . .

.

.

.

.

.

45

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

• .

.

.

.

.

.

.

.

.

........ :

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

103

OördDncü Bölam Nesir ve tiyatro

69

B1$1ncl BöWm Tenkit, edebiyat araştırmaları ve estetika

Sonuç

. . . . . . .

Bibliyografya

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . . . . . . . . . .

201

.

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . _. .

.

.

.

.

.

.

.

205

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.


TÜRKİYE NEŞRİNE ÖNSÖZ

T

ürk edebiyatı içerisinde zenginliği ve rengarenkliği ile farklanan Azerbaycan Türk Edebiyatı ne yazık ki, bu bü­ yüklüğüne yakışır şekilde dünya edebiyatı içerisinde yer

alamamış gibi görünmesinin asıl nedeni iki ayın şekilde parça­ lar halinde varlığını sürdürmeye·çalışmasındandır. Tarihler boyu savaş alanı konumuna çevrilmiş Azerbaycan coğrafyası aynı zamanda geçiş noktası olması nedeniyle de ya­ bancıların daima dikkatlerini celbetmiş ve bu durum Azerbay­ can halkının tarihler boyu değişik şekillerde pek çok acıyı yaşa­ masına neden olmuştur.

1813 Gülistan Antlaşması ile İran ve Sovyet Rusya arasın­ da iki parçaya ayrılarak farklı talihleri yaşamak meçburiyetinde bırakılan Azerbaycan halkı, yıllar boyu kendi ana vatanlarında garip ve esaret hayatı yaşamak zorunda kalarak darağaçlarında ya da Sit>irya'nın kan donduran soğuk çöllerinde temiz ruhla­ rını teslim etmek zorunda kalmışlardır. Ancak tüm yaşanan bu trajediler, kan ve göz yaşlarına, her türlü namüsait şartlara rağ­ men özgürlüğü kendisine şiar edinmiş Azerbaycan halkı mev­ cut varoluşunun ifadesi olan kültür ve medeniyetini yaşama ve yaşatma, koruyup saklama, geçmişteki paklığı ile gelecek yeni nesle tertemiz bir miras bırakma yolunda çok ciddi bir gayret göstermiştir. 7


İran ya da Sovyet baskısı nedeniyle canlarını kurtarmak bahasıııa öz vatanlarından kopmak zorunda kalan bazı Azerbay­ can aydınları muhaceret yaşamlarında boş durmamış öz vatan­ larında bıraktıkları mirasçılarının başlarını dik tutabilmek için durmadan çalışmış kendileri görememişlerse de bir gün mutlaka çocuklarının bağımsız bir şekilde yaşayabilecekleri inancıyla muhacerette yazıp eser vermişlerdir. İşte bu güne kadar Azerbaycan Türk edebiyatının en ka­ ranlık noktasını oluşturan muhaceret edebiyatına ait değerlerin ortaya koyulması yolunda yorucu bir gayret sonucunda semereli bir çalışma ortaya koymuş olan VagıfSulıanlı, Azerbaycan Türk edebiyatı için yapılabilecek en büyük hizmetlerden birisine imza atmıştır. Vagıf Sultanı, muhaceret antolojisi niteliğindeki bu çalış­ masında muhaceret edebiyatının karanlık kalmış yanlarını gün ışığına çıkararak bütün ve zengin bir edebiyatın oluşturulması yönünde çok zahmetli bir çalışma ortaya koymuştur. O, muha­ ceret edebiyatının oluşum şartlarına yer yer değinerek bütün bir Azerbaycan edebiyatı yolunda·muhacerette oluşturulmuş edebi­ yatın değişik makamlarına dikkati çekmiştir. Bu çalışma sonucunda muhacertte oluşturulmuş edebiyatın bilinmemesi ya da yeterince ortaya konulamaması durumunda Azerbaycan edebiyatının gerçek anlamda yarımçık kaldığını tartışmasız kalabileceğini belgelerle ortaya konmaktadır. Vagıf Sultanlı, sadece edebi konulara değil, aynı zamanda Azerbaycan siyasetine ve siyasetçilerinin fikir ve görüşlerine de yer vererek bir yandan konunun daha iyi kavranmasına çalışırken, diğer taraftan onların siyasi çalışmalarına da ışık tutup, aslında mu­ haceret yaşanmış ve hala yaşanmakta olan farklı bir dünyanın varlığına işaret etmiştir. B


Yazar, edebi ve siyasi şahsiyetlerin kendi özel tarajedileri­ n in atmosferinde, nasıl bir yüksek ruh ile varoluş mücadelesi verdiklerin i, yeni nesle örnek teşkil edecek bu mücadelenin tüm hatlarıyla ortaya koymuş, gel ecek için manevi bir ruh yüksekli­ ğinin teminine katkı sağlamıştır. Umuyoruz ki, bu değerli çalışma Azerbaycan halkın ın hakkı ve bitmez özlemi olan bağımsız bir yaşamı, rahat bir şekilde sos­ yo kültürel ve edebi yaratçılığın ı ortaya koyma fırsatın ı bulmuş olacaktır. Belki de bunun sonucunda da ailelerin i ve vatan ların ı görm eden hasretle gözleri açık bir şekilde muhacerette can ver­ miş Azerbaycan' ın değerli simalarına hiç olmazsa mi hnet borçu ödeme adına bir çalışma ortaya kon muşt ur. Elbette ki, \İ'agıf Sultan lı Azerbaycan Muhaceret edebiyatı için son sözü söylememiş ancak son söz için söylenebilecek asıl temayı ortaya koymuştur. Dr. Enver Uzun 20 Ocak 2007 Trabzon , Türkiye

9



AZERBAYCAN NEŞRİNE ÖNSÖZ

M

uhaceret anlayışı milletin, devletin siyasi durumu ile yakından ilgilidir. Tarih, talihsiz bir şekilde vatanın­

dan ayrı düşerek, başka ülkelerde yaşamağa mecbur olmuş insanlara farklı fikir, düşünce ve hissiyat veriyor. Her gün ve anında vatanının varlığı, derdi, problemleri ile meşgul olan vatan evladı anavatanından ayrı bir şekilde yaşamağa mecbur olduğunda da, manevi yönden kendi vatanı ile bağlı oluyor. Böy­ lece yaratıcı insanların, aydınların muhacereti başka bir şekilde sanat yaratıyor. Zaman zaman muhaceret edebiyatı yabancı sayılsa da, tarih maneviyatın belli bir hissesi gibi ona haklılık kazandırıyor ve er geç muhaceret edebiyatı asıl edebiyatın içerisinde haklı olarak kendi yerini alıyor. Prof. Dr. Vagıf Sultanlı'nın sizlere sunulan bu kitabı Azerbaycan muhaceret edebiyatı için değerli bir eser olarak dikkati çekmektedir. Azerbaycan Milli Kurtuluş Harekatı muhaceret edebiyatına yeni bir bakış ile manevi değerler yarattı. Sovyet rejimine bağlı olarak ortaya çıkmış olan muhaceretin ayrı ayrı temsilcilerinin çalışmalarının ortaya çıkarılması, yeni ictimai-siyasi çerçevede araştırılıp öğrenilmesi günün önemli bir meselesi olarak karşı­ mızda durmaktadır. 11


Am�b�vcAA Mr.J.rAc:EAET Edtbiy.uı

Hele s öz konusu yıl larda Bahtiyar Vahabzade, Anar, Şir­ memmed Hüseyinov, Mövsüm Aliyev, Ram iz Abutal ıbov, H acı Hacıyev, H am let Koca gibi şahsiyetlerin imzalarının yan ında yen i bir sima olarak Vagıf Sultanlı kendini gös termeğe başladı. O, Aze rbaycan edebiyatın ın coğrafi s ınırların ı aşıp geçen , ta­ nımlanması müm kün olmayacak kadar zengin olan söz s erveti­ m izin , hayal dünyam ızın yen i uf ukların ı açan imzalardan birine çevrildi. Türkiye, İran , Avrupa ve Amerika muhacereti, s öz konusu muhaceretin ürünü olan edebiyat ayn ı değerde ve ayn ı kalite­ de deği ldir. Bu edebiyatın toplanmas ının yan ında, onun nazari şekilde tahlilin in yapılması, öğren ilmes i yen i bir problem gibi gerçekleşm iş oldu. Vagıf Sultan lı'nın devri m atbuattan başlayan merakı ilk an da O'nun vatandaşlık mevkis in i belirledi. Gitgide araştırma­ ları derinleşti, kitaplara, monografyalara çevrildi. Bakü Devlet Ün ivers ites i'nde muhaceret edebiyatı da program lara dahil edildi ve onun eğitimine başlan ılL ı. Azerbayca'n ın bağıms ız lık yolun a adım atm as ı araştır­ maların metodoloji ist ikametini yineledi, es ki bakışlar terk edilerek yen i nazari konseps iyalar, pek çok yararlı faaliyetler gerçekleşti. Vagıf Sultanlı'nın şimdi s ize s unulmuş olan elin izdeki bu kitabı Azerbaycan muhaceret edebiyatının öğren ilmesinde yen i bir bakış gibi dikkati çekiyor. Bu yen i bakışı şartlandıran en ön em li sebep çağdaş edebiyatın h erhangi bir olayın s eyri, s üreci gibi öğren ilmes i ve muhaceret edebiyatın ın on un bir hisses i ol­ duğu düşüncesidir. Bu bütün haldeki yaklaşım s adece tarihi-ma­ nevi hafıza için değ il, hem ele gelecek araştırmalar için zaruridir.

12


Bütün lükte Türk dünyası muhaceret edebiyatın ın mevcutluğu ve bu edebiyatın asl ında eski Sov yet rejimi i le alakalı olduğunu dü­ şünecek olursak bu manzara bizim için daha geniş bi r perspek­ tifte karşımıza çıkar. Çok kısa bi r süre önce Ankara'da ÖZbek Türklerinin bü­ yük muhacir alimi Bay Mirza Hayt'ın e serleri yayımlandı. Ayn ı zamanda Bay Mirza Hayt hakkında yazı lmış ve e ski Sov yetler Birliğinde yayın lan mış bin sayfadan çok ten kit, i fti ra ve karala­ malar da yayınlandı. Bu manzara sadece Bay Mirza Hayı felsefesin i, şahsiyetini değil, ayn ı zamanda "Sov yet edebiyatı" adlanan edebiyatın ve Sov yet ide olojisinin iç yüzünü açıp göste rdi . Aze rbaycan'da ise ayn ı duruma Ahmet Cevad, Ali Bey Hüseyinzade, Ahmet Bey Ağaoğlu, Elmas Y ıldırım, Ahmet Caferoğlu gibi şahsiyetler de mar uz kalmışlardır. Biz Sov yet rejimi altında ort aya çıkmış olan edebiyatı in­ kar etmiyoruz. Bu edebiyatı yaratan ve yaşatanların facia­ sının yeni nesle anlatılmasını istiyoruz. Bu edebiyata karşı uygulanmış olan ideolojik baskının açılmasına çalışıyoruz. Ve bu edebiyatın hariçte yaşayan muhaceret kolunun derin­ den öğrenilmesinin zaruri olduğu kanaatindeyiz. Mehmet Emin Resulzade yaratıcılığı olmadan çağdaş Azerbaycan edebiyatını, içtimai ve siyasi olayları anlayıp ya da terk etmek mümkün değildir. Ali Bey Hüseyinzade'nln e serle rinin inceli klerini öğrenmeden Azerbaycan maneviyatı­ nı an lamak i mkan sızdır. Ayn ı sözleri Ahmet Ağaoğlu, Ahmet Caferoğlu, Mirza Bala Mehmedzade, Ümmulbanu, Elmas Y ıldı­ rım, Kerim Y aycılı hakkında da söyleme imkan ı vardır.

13


Aml><)'CA• Muiw:EA<T Edtbryuı

Bu meselelerin ideolojik, tarihi, siyasi, manevi motiflerin i derin den derle eden Vagıf Sultanl ı sadece tasvir etmemiş, aynı zamanda tahlil etmiş, çok yönlü araştırma yapmıştır. K itapta muhaceret edebiyatın ın aşamaları, şiir, tiyatro ve nesir, ten kit, edebiyat araştırm acılığı dikkat çekici örnekleri ile tahlil edilmiştir. Vagif Sultanlının "Azerbaycan Muhaceret Edebiyatı" adlı bu eseri monografy a özelliği taşıyan bir ders kitabıdır. Bu kitap yalnız öğrenci ve araştırm acıları için değil, Kuzeyli ve Güneyli bütün Azerbaycan aydın ları için değerli bir ilmi kay­ naktır. Genç, yetenekli alime bu istikametli araştırmalarında yen i başarılar diliyoruz . Prof. Dr. Kamil Veli NERİMANOGLU, Bakü, Azerbaycan

14


BİRKAÇ SÖZ

X. X

yüzyılın sonlarında Azerbaycan'ın yeniden istik­

laline kavuşmasıyla geçmişini milli mefküre ışığında

saf, çürük kılmak, edebiyatın bilerekten unutturulmuş

şahsiyetlerinin yaratıcılık yolunu araştınnak, başka sözle ma­ nevi, medeni hayatın karanlık sayfalarına ışık tutmak edebiyat araştırmacılığının asıl görevlerinden bir haline gelmiştir. Bununla birlikte son yılların başarılı araştırmaları saye­ sinde İmparatorluğun birçok adların, imzaların üzerinden vur­ duğu yasak damgaları ortadan kaldırılmış, tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılması hususunda önemli adımlar atılmıştır. Azer­ baycan muhaceret1

edebiyatı maneviyatımızın unutkanlığına

mahküm edilmiş bu tür gerçeklerden birisidir. Yirminci yüzyıl siyasi muhaceretinin yaratmış olduğu bu edebiyat Azerbaycan bedii söz sanatı tarihinin en değerli sayfalarından birini oluş­ turmaktadır. Söz konusu bu edebiyat siyaset ile edebiyatın bir­ leşmesi sonucunda türemiş ve buna göre de sadece bedii zevk­ leri okşamakla yetinmemiş, ciddi sosyal ve siyasi bir misyonu Muhaceret sözcilğü Anıp kaynaklı olup, genellikle bir yerden başko bir yen: göç­ mek anlamını ifade ediyor. Rus ve Avrupa dillerinde kullanılan "eMKrpo.uıt• 1 cmiararc"' kelimesi

de aynı anlamı verir. Türkiyc'dc ise muhaceret yerine göçmen

ifadesi kullanılmakıadır. Muhıccrcı edebiyatı bazen hicn:t, bazen ise gurbet ede­ biyatı adı altında kullanılmaktadır. Birçok anıştırmada "muhacir edebiyatı" ifadesi kullarulmakuıdır ki, bu ise yanlııur.

15


ifade etmiştir. Fakat muhaceret edebiyatını sadece bu değerler ile sınırlı tutarak sadece siyasi anlamda değerlendirmek yanlış neticelere zemin hazırlar ve onun bedii ve estetik mahiyetini _ unutturmuş olurdu. Çünkü muhaceret edebiyatı --elbette ki, soh­ bet edebiyattan gidiyorsa- bütün siyasi benzerliklere rağmen, bedii ve estetik bakımdan araştı rılıp incelenmelidir. Bazen muhaceretin hiç bir zaman gerçek anlamda büyük bir edebiyat yaratmadığı, dünya edebiyatına önemli eserler h ediye etmemi ş olduğu şeklinde fikirler beyan edilmektedir. Bu tür yaklaşımların yeteri kadar ciddi ilmi, somut belge­ lerle esaslanmadığını kabul etmekle birlikte, tarihin belli bir za­ man kesitinde edebiyatı halkın, vatanın talihi ile bağlı konular düşündürdüğünden edebi ve bedi kriterlerin bir şeki lde "unutu­ larak" geri plana itildiği zamanlar da olmaktadır. Azerbaycan muhaceret edebiyatını oluşturanları n talihleri garipliğin ebedi mihneti içerisinde geçmiş, onlar doğup, büyü­ dükleri, göğsünden süt emip, en samimi hisler ile bağlandıkları, fakat terk etmeğe mecbur oldukları vatanlarına bir daha geri dö­ nememişlerdir. Muh aceretin vatansız geçen günlerinin ağrı ve ıstırapları kırk üç yıl gurbet hayatı yaşayan Ceyhun Hacıbeyli'nin yazılarında canlı şekilde yansımasını şöyle bulmuştur: "Evet, iti­ raf etmeliyim sevdiklerimden ayrı olduğum bu kırk yıl arzında ben her zaman bacılarımın hasretini çekiyor, bazen de annemin ve or tanca kardeşimin, bacılarımın simalarını hayal ediyordum . . . . Her ikisi ayrılık anında acı göz yaşları döküyordular. Ben en çok iki aylığına onlardan ayrıldığımı söyleyerek neden ağla­ dıklarını sordum? Ceyhun Bey, sen kendin de bilmeden onları aldatmıştın. Şimdi sen ayrılığın kırk birinci yılını yaşıyorsun, onl arı bir daha g örmedin ve h içbir zaman da göremeyeceksin;

16


Pı«>I. Do. V•�ıl S"lı""lı

sevdiklerin . . . birbirlerinin ardınca bu dünyadan göçüyorlar . . . Ö ylece sen de . . ."2 Ya da Ahmet Ağaoğlu'nun ölümünden bir süre önce ya zmış olduğu "Altmış Yedi Yıl Sonra" adlı yarım kalmış hatıra kitabı ile ilgili olarak Samet Ağaoğlu'nun kayıtlarına bir göz atalım. Bu hatırayı ilk defa el yaz masından yayın latan Samet Bey, babası­ n ın yarım kalan eserine dikkati çekerek şöyle demektedir: " Ba­ bamın kendi el yazması ile yazdığı hatıralar bu kadardır. Bundan son rasın ı devam ettirmedi. Ö lümünden iki yıl önce ban a bu son satırları okuduktan son ra "artık bırakacağım" dedi. Hatıraların içinde çırpınmak ben i son suz derecede müteessir ediyor. Ben­ den son ra sizler defterimden takip ederek yaz ars ınız". Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu, büyük müte­ fekkir Mehmet Emin Resulzade'nin ölümünden önce üç defa: "Azerbaycan" diyerek göz lerin i dünyaya yumması muhaceretin vatansız geçen gün lerin in ne kadar acı, ne kadar azaplı olduğunu göstermektedir. Ben zer örnekleri edebi ve siyasi muhacereti oluşturan şahsiyetlerin sayısı kadar art ırabiliriz fakat bir fikir edinmek için bu kadarı da yeterlidir. Azerbaycan muhaceret edebiyatın ın öğren ilmesi birçok çe­ tinlikleri beraberinde getirmektedir. Her şeyden önce, edebiya­ tın bu kolu uzun yıllar araştırmaların dışında kaldığı ve şimdiki dönemde bile sistemli bir şekilde öğren ilip araştırılmadığı için bu sahada ciddi bir araştırma eseri yoktur. Ayrı ayrı kaynaklara gelince on ların bir çoğunun Azerbaycan arşiv ve kütüphanele­ rinde olmaması bu edebiyatın araşt ırılıp, incelenmesi hususunda doğal olarak bir takım zorluklar oluşturmaktadır.


Bununla birlikte son yıllarda Mehmet Emin Resulzade, Ali Bey Hüseyinzade, Ahmet Bey Ağaoğlu, M irza Bala Meh­ metzade, Ümmülbanu, Elmas Yıldırım, Kerim Yaycılı ve baş­ ka yazarların eserlerinin belli bir kısmının ya kitap halinde, ya da gazete ve dergi sayfalarında okuyuculara sunulması, bu edebi şahsiyetlerin yaratıcılık yolunu ışıklandıran makale, monografya, ilmi araştırma ve incelemelerin yaz ılması muha­ ceret edebiyatı hakkında tasavvurların yaratılması için bazı im­ kanlar oluşturmuştur. Ancak söz konusu kaynakların tam olarak elde olmaması ve şimdiye kadar muhaceret edebiyatı ile ilgili esaslı araştırmaların yapılmamış olması nedeniyle edebiyat ala­ nında ve sosyal konularda araştırma yapan ve yapacaklar için bu kitap nazarda tutulmuştur. Araştırmada XX. yüzyıl Azerbaycan muhaceret edebiya­ tı dört aşamada tasnif edilmiş, ancak esas itibarıyla önceki üç aşama araştırmaya esas alınmıştır. Çünkü bundan önceki üç aşamayı aynı siyasi ve edebi zümre şekillendirdiği halde, son aşama muhacereti şartlandıran faktörlerle kendinden öncekiler­ den seç ilmekle beraber bu aşamada edebi muhaceret henüz ye­ teri kadar ortaya konam� mıştır. O na göre de muhaceretin bu son aşaması ayrı bir bölümde genel bir şekilde işlenmiştir. Okuyucuları n hizmetine sunulmuş olan bu kitap Azerbay­ can muhaceret edebiyatı tarihini ilmi ve metodik yönde araştır­ mış ilk ciddi eserdir ve buna göre de doğal olarak belli eksiklik­ lerin olabileceği aşikardır. O na göre de bu eser ile ilgili görüş ve düşüncelerini bizimle paylaşacak olan herkese teşekkürü şimdi­ den bir borç biliyoruz.

18


Birinci Bölüm

M UHACERET EDEBİYATININ A RAŞTIRILMA TARİHİ

A

zerbaycan muhaceret edebiyatı gurbette oluşması ne­ deniyle muhaceret edebiyatı ile ilgili ilk araştırmalarda doğal olarak Azerbaycan'dan ayrı coğrafyalarda y:ı­ pılmıştır. Özellikle, Türkiye'de bu zengin ve benzeri olmöyan edebiyat hakkında değişik araştırmalar, kitaplar, tanıtma yazı­ ları yazılmış, aynı zamanda onun bir çok örneklerinin yeniden yayınlanması yönünde bazı adımlar atılmıştır. İlk önce muha­ ceret edebiyatının yaratıcıları onun araştırılmasına teşebbüs göstermişlerdir. Örneğin, Mehmet Emin Resulzade, Mirza Bala Metmetzade, Ahmet Caferoğlu, Hüseyin Baykara, Abdülvahap Yurtsever, Mustafa Hakkı Türkekul, Süleyman Tekiner ..vb şah­ siyetler bir yandan muhaceret edebiyatının değerli örneklerini yaratırlarken, diğer yandan muhacerette oluşmuş edebiyatı araş­ tırmaya çalışmışlar. Muhaceret edebiyatının öğrenilmesine Azerbaycan'ın ba­ ğımsızlık kazanmasından sonra daha dikkatli bir şekilde çalı­ şılmıştır. Bu dönemde Prof. Dr. Ali Yavuz Akpınar, Prof. Dr. Ali Haydar Bayat, Sabahattin Şimşir, Dr. Enver Uzun ve başka araştırıcılar bu alanda bir hayli çalışmalar yapmış, ciddi eserler ortaya koymuşlardır. 19


Ali Yavuz Akp ınar, Mehmet Emin Resulzade'n in eser­ leri külliyatın ın yayın ına başlamış ve O'nun " İran Türkleri" (İstanbul, 1993) ve "Kafkasya Türkleri" (İ stanbul, 1993) gibi araştırmaların ı ayrıca kitap halinde yayın lamıştır. Ne yaz ık ki, bu büyük çalışma devam ettirilemeyere k yarım bırakılmıştır. Akpın ar'ın "Azeri Edebiyatı Araştırmaları"(İstanbul,1994) adlı değerli kitabında da Azerbaycan muhaceret edebiyatı temsilcile­ rinin edebi yaratıc ılığına işaret edilmiştir. Ali Haydar Bayat, Ali Bey Hüseyinzade yaratıcılığın ın Türkiye'de tan ıtılmasında büyük gayret göstermiştir. O'nun "Ali Bey Hüseyin zade ve Türkiye'de Yayın ladığı Eserleri"(İzmir,1993) ve "Hüseyinzade Ali Bey" (Ankara,1998) gibi araştırmaların­ da XX. yüzyılın büyük siyaset adamlarından biri olan Ali Bey Hüseyin zade'n in hayat ve yaratıcılığı gen iş şekilde incelenmiş, ayn ı zamanda O'nun Türkiye'de yayın lan mış eserleri kitaba ila­ ve edilmiştir. Azerbaycan muhaceret edebiyatın ın araştırılmasında önemli hizmetleri olan bilim adamların dan biri de Sabahattin Şimşir'dir. O'nun "Mehmet Emin Resulzade'nin Türkiyede'ki Hayatı, Faaliyetleri ve Düşünceleri" (An kara, 1995), "Azerbaycan lıların Türkiye'de Siyasi ve Kültürel Faaliyetleri" (An kara, 2000) ve "Azerbaycan 'ın İstiklal Mücadelesi" (İstanbul, 2002) kitapla­ rında Mehmet Emin Resulzade başta olmak üzere Azerbaycan muhaceretin in Türkiye'deki faaliyetleri bütün yön leri ile araş­ tırılmıştır. Sebahattin Şimşir ayn ı zamanda Mehmet Emin Re­ sulz ade'n in " Bir Türk Milliyetç isin in Stalin le İhtilal Hatırala­ rı"(İstanbul, 1997) adlı eserini ve büyük devlet adamının 19181920 yıllarında Azerbaycan parlamento-sundaki konuşmalannı "Mehmet Emin Resulzade'nin Meclisi Mebusan Konuşmaları" 20


(İstanbul, 2003) adıyla yayınlamıştır. O, bunların yanı sıra 1996 yılında Mehmet Emi n Resul zade'nin "Azerbaycan Problem i" adlı eseri ni Perihan Mete ile birlikte Almancadan Türkçeye ç e­ virerek Ankara'da yayınlamıştır. Türkiye'de Azerbaycan muhaceret matbuatı ve edebiyatının öğrenilmesi ve tanıtılmasında Dr.Enver Uzun'un araştırmaları da mühim değer taşımaktadır. O 'nun "Gü ney Azerbaycan Ede­ biyatında İstiklal Düşüncesi" (Trabzon, 1999)3 , "100 Güney Azerbaycan Şairi" (Trabzon, 2000), "Hüseyin Cavid ve Türki­ ye Edebiyatı" (Bakü, 1998), "Gü ney Azerbaycan Basın Tarihi" (Trabzon, 2002) ve diğer araştırmaları dikkat ç ekmektedir. Yazarın "Güney Azerbaycan Basın Tarihi" adlı değerli eserinde Güney Azerbaycanlıların basın ile ilgili çalışmaların seyir tarih ine belgeler ışığın değinerek, Güney Azerbaycan Türkleri'nin gerek İran ve gerekse İran dışında, muhacerette 1816-2002 yılları arasında yayınlamış oldukları 259'u İran'da ve 42'si İran dışında değişi k ülkel erde olmak üzere 301 adet mat­ buat organını tanıtmakta pek çoğundan örnekler vermektedir ki, bunların da mühim bir kısm ını muhaceret matbuat ı oluştur­ maktadır. Bütün bunlarla yanısıra yazar Azerbaycan muhaceret matbuatı ve edebiyatı ile ilgili değişik ülkelerde pek çok makale yayınlayarak Azerbaycan kültürünün tanıtılması, problemlerine ışık tutulmasına çalışmıştır. Azerbaycan muhaceret edebiyatı "Şehriyar'ın Bütü n Türk­ ç e Şiirleri", (İstanbul, 1991), "Çağdaş Azerbaycan Hikayeler Antolojisi" (İstanbul, 1987) ve "Çağdaş Azeri Şiiri Antolojis i" (İstanbul, 1983) eserleri ile Azerbaycan edebiyatının Tü rkiye'de tanıtılması için çalışmış Dr. YusufGedikli'nin de ilgisini çekmiş Söz konusu bu kitabın ikinci boskısı

""lrın Türlt Edcbiyaıında

Ba;kaldın" (İstan·

bul,2005) adıyla yeniden yayınlanmışıır.

21


ve yazarın araştırmalarında edebiyatın bu bölümü de yeterınce incelenmişdir. "İran Türk Edebiytı Antolojisi" (Erzurum, 2002) ve "İran Türkleri Aşık Muhitleri" (Erzurum, 2006) adlı çalışmalarıyla Türkiyede Güney Azerbaycan edebiyatının tanıtılması, bilinme­ yen bazı karanlık noktaların ortaya çıkarılmasında önemli bir açığı kapatmış olan Dr. Ali Kafkasyalı'nın tedkikatlarında da muhaceretde yaşamış bazi edebi şahsiyetlerin biyografi ve ede­ bi yaratıçılıklarının mahsulü örneklere yer verilmiştir. Özellikle yazarın, Ansiklopedi niteliğindeki "İran Türk Edebiyatı Anto­ lojisi" eserinde Güney Azerbaycan edebiyatının değişik anlatım türleri ve bu türlerde eser vermiş, Azerbaycan edebiyatına hiz­ met etmiş pek çok değerli kalem erbabına ait bilgi ve beleye yer verilmiştir ki, bunların önemli bir kısmının muhaceretle ilgili olmasi dikkat çekicidir. Son yıllarda Türkiyede Ahmet Ağaoğlu ile ilgili yapılmış olan araştırma çalışmaları içerisinde Fahri Sakalın "Ağaoğlu Ahmed Bey" (Ankara, 1999), Doç.Dr. Ufuk Özcan'ın "Ahmet Ağaoğlu "Yüzyıl Dönümünde Batıcı bir Aydın" (İstanbul, 2002) ve Gülseren Akalın "Türk Düşünce ve Siyasi Hayatında Ahmet Ağaoğlu" (Bakü 2004) eserleridir. Her üç eserde Ahmet Bey Ağaoğlu'nun hayat ve mücadele yolu geniş şekilde araştırılmış, onun dünya gürüşünün istikamet yönleri izah edilmeye çalışıl­ mıştır. Azerbaycanın çağdaş edebi kültürel hayatı ile ilgili bir tür­ lü araştırmaların muellifi olan Doç.Dr. Salih Okumuşun "Elmas Yıldırım (Hayatı, Sanatı, Eserleri)" (Trabzon, 2002) eseri mu­ haceret şiirinin değerli örneklerini yaratmış Elmas Yıldırımın hayat ve yaratıcılığını bütün yönleri ile inceleyen çalışmalardan biri gibi dikkati çekmektedir. 22


Her şeye rağmen ne yazık ki, Azerbaycan muhaceret edebi­ yatı bilinen siyasi ve ideolojik nedenlerden dolayı son dönemlere kadar ciddi araştınnalardan uzakta kalmıştır. 1991 yılının Nisan ayında Azerbaycan Yazarlar Birliği, Nizami Adına Edebiyat Ens­ titüsü ve Ankara'daki Azerbaycan Kültür Derneği'nin Bakü'de birlikte düzenledikleri "Azerbaycan Muhaceret Edebiyatı" adını taşıyan uluslararası sempozyum bu edebiyatın öğrenilmesi hu­ susunda büyük merak uyandırdı. Henüz muhaceret edebiyatının genel problemlerinin, ve ayrı ayrı şahsiyetlerinin edebi yaratı­ cılığının öğrenilmesi, uzun yıllar yasak edilmiş, eserlerinin ya­ yını hususunda önemli işler görülmektedir. Akademik' Bekir Nebiyev, Prof. Dr. Şamil Gurbanov, Prof. Dr. Penah Halilov, Prof. Dr. Kamil Veli Nerimanoğlu, Prof. Dr. Şirmemmed Hüseyinov, Prof. Dr. Tofik Hüseyinoğlu, Prof. Dr. Vilayet Guliyev, yazar Anar, Doç. Dr. Hamlet Koca, Prof. Dr. Nazif Elekberli, Doç. Dr. AsifRüstemli, Doç. Dr. Maarif Teymur, Doç. Dr. Elşen Eb­ dülhesenli Doç. Dr. Haleddin Sofiyev, Doç. Dr. Mübariz Süley­ manlı, Doç. Dr. Nikbur Cabbarlı, Doç. Dr. Elmas Hasankızı, Şelale Hasanova, Abid Tahirli, Dr. Ebülfez Karayev'in yanı sıra daha çok muhaceretin tarihini araştıran Doç. Dr. Haleddin İbra­ himli, Doç. Dr. Nesiman Yakuplu ve merhum Mövsüm Aliyev'in bu sahadaki faaliyetleri takdire layıktır. Son yıllarda Mehmet Emin Resulzade'nin yaratıcılığının öğrenilmesi istikametinde belli adımlar atılmıştır. Bu sahada Mövsüm Aliyev, Prof. Dr. Şirmemmed Hüseyinov, Prof. Dr. Şa­ mil Gurbanov, Doç. Dr. Nesiman Yagublu, Ahund Hacı Sultan Alizade ve başkalarının çalışmalarını gösterebiliriz. ilimler Akademisi üyesi, ilimler Akademisi ıorafmılan bir sonaı dalı için verilen

fahri üyelik payesi.

23


Azerbaycan Halk Cumhuriyeti tarihinin ve muhacerette oluşan edebi ve medeni mirasımızın araştırılmasında Möv­ süm Aliyev'in hizmetleri büyüktür. Öyle ki, Mehmet Emin Resulzade'yi Azerbaycan okuyucularına ilk defa o tanıtmış, devamlı olarak matbuat sayfalarında muhacerette yaşamış şah­ siyetlerin hayat ve yaratıcılığı ile ilgili yazılarıyla gayret göster­ miş, özellikle de onların biyografilerinin hazırlanmasında büyük emek sarf etmiştir. Prof. Dr. Şamil Kurbanov M. E. Resulzade hakkında ayrıca monografya yazmış, bununla birlikte Şeyh Cemaleddin Afgani ile ilgiE araştırmalarında bu büyük siyasi şahsiyetin edebi yara­ tıcıi;gını değerlendirmiş, �ynı zamanda matbuatta O'nun hak­ kında çeşitli makaleler yazmıştır. Prof.Dr. Şirmemmed Hüseyinov Mehmet Emin Re­ sulzade'nin külliyatının yayınlanmasında ciddi bir emek saıf etmiş olup, bu külliyatın artık iki kitabı okuyuculara sunulmuş­ tur. Yazarın, Mehmet Emin Resulzade ile ilgili değişik matbuat organlarında yayınlamış olduğu araştırmaları ve bu büyük siyasi şahsiyetin eserlerinin yayınlanması takdire layık bir çalışmadır. Doç. Dr. Nesiman Yakublu'nun "Memmed Emin Resulza­ de" ve "Azerbaycan Milli İstiklal Mübarizesi ve Mehmet Emin Resulzade" adlı kitaplarında büyük mücahidin ömür ve mücade­ le yolu ilmi şekilde araştırılmıştır. Ahund5 Hacı Sultan Alizade'nin "Mehemmed Emin Resul­ zade ve İslam" adlı kitabında büyük siyasi şahsiyetin bakışların­ da İslamcılık meselelerini araştırmıştır. Araştırmacı XX. yüzyı­ lın başlarında Azerbaycan ve bütün Kafkasya'da cereyan eden siyasi olaylar çerçevesinde Mehmet Emin Bey'in din ile ilgili düşüncelerini değerlendirmiştir. Şii mezhebinde bilyük din adamlanna verilen genci ad.

24


Prof. Dr. Vilayet Guliyev'in "Ağaoğluları" adlı kitabında büyük mütefekkir Ahmet Ağaoğlu'nun hayat ve yaratıcılığı ilmi şekilde yorumlanmış, bunun yanı sıra edibin "Ben kimim?", "Serbest Fırka Hatıraları", kızı Süreyya Ağaoğlu'nun "Bir Ömür Böyle Geçti" ve oğlu Samet Ağaoğlu'nun "Babamın Arkadaşla­ rı" adlarını taşıyan hatıraları okuyuculara sunulmuştur. Son yıllarda Azerbaycan'da büyük Türkolog

Ahmet

Caferoğlu hakkında yazılmış araştırmalar da dikkati çekmekte­ dir. Bu bakımdan Mirza Enserli, Şelale Hasanova, Elşen Abül­ hesenli, Nikbur Cabbarh'nın araştırmaları dikkat çekicidir. Genç araştırmacı Nikbur Cabbarlı'nın "Ahmet Cafer­ oğlu'nun Edebiyatşunaslık irsi" (Bakü,2001) eserinde dünya Türkoloji düşüncesinin büyük temsilcilerinden biri olan Ahmet Caferoğlu'nun edebi, nazari görüşleri araştırılmıştır. O'nun bu . yöndeki ilmi çalışması olan "Muhaceret ve Klasik Edebi lrs"(Ba­ kü,2003) adlı eserinde ise Azerbaycan muhaceret edebiyatının klasik miras problemleri araştırılmıştır. Doç. Dr. Elmas Hasankızı'nın Azerbaycan ve Türkiye mat­ buatında çıkan ayrı ayrı makalelerinde ve "Azerbaycan Muha­ ceret Folklor Araştırmacılığında Destancılık Meseleleri" adlı monografyasında muhaceret-in Mehmet Emin Resulzade, Ah­ met Caferoğlu, Mirza Bala Mehmetzade, Hüseyin Baykara ve diğer büyük temsilcilerinin yaratıcılığında destan ile ilgili ko­ nular bağımsız birer araştırma çalışmasına dönüştürülmüştür. Yazar, "Kitabı Dede Korkut", "Koroğlu", "Kaçak Nebi", "Kaçak Kerem" gibi kahramanlık destanlarını; "Aşık Garip", "Abbas ve Gülgez", "Latif Şah ve Telli Mihriban" gibi muhabbet destan­ larını mukayeseli şekilde araştirmıştır. 25


Medeniyet ve İncesanat Üniversitesi'nin öğretim görevlisi Haleddin Sofiyev'in "Şark-Garb Medeniyetleri ve Ahmet Bey Ağaoğlu"(Bakü,2004) adlı incelemesi de muhaceretin nazari ve kültürel mirasının araştırılması yönünde atılmış ciddi adımlar­ dan biri gibi değerlendirile- bilir. Monografik tarzda yazılmış araştırmada Ahmet Bey Ağaoğlu'nun zengin ve çok yönlü yara­ tıcılık mirasının kültürel yanları araştırılmıştır. Dr. Abid Tahirli'nin ''Azerbaycan Muhacereti", ''Azerbaycan Muhaceret Publisistikası" (iki ciltte) ve diğer kitaplarında muha­ ceret edebiyatının önemli kollarından birisi olan siyasi edebiyat tarzı bağımsız araştırma konusuna çevrilmiştir. Araştırmacı, 1922 yılından itibaren yayına başlayan "Yeni Kafl<:asya" dergi­ sinden başlayarak son döneme kadar dünyanın değişik ülkelerin­ de çıkan muhaceret matbuatını dikkatle izlemiş, onları sistemli şekilde tahlil ederek ortaya koymuştur. Geçen asrın otuzlu yıllarında Gurban Said imzası ile ya­ yınlanarak dünyanın değişik dillerine çevrilmiş meşhur "Ali ve Nino" romanı ile ilgili bir çok araştırma yapılmıştır. Söz konusu araştırmalar içerisinde Prof. Dr. Penah Halilov'un. "Ali ve Nino Problemleri" (Bakü, 2002/2005), Prof. Dr. TofikHüseyinoğlu'nun "Gurban Said . ..Mübahiseler . . .Hakikatler"(Bakü,2004), böylece bu problemi aydınlatmak gayesiyle yazıya alınmış olan Mehem­ med Esed Bey'in hayat ve yaratıcılığından söz eden en Prof. Dr. Hasan Guliyev'in Rusça yazdığı "Muammalı Kurban Said, Yahud Mehemmed Esed Bey'in Hayat ve Yaratıcılığı" (Bakü, 2002) adlı araştırmaları dikkati çekmektedir. Sözü edilen araş­ tırmalarda "Ali ve Nino" romanı ideya ve bedii yanıyla değil, sadece yazarlığı tartışma yaratan bir edebi örnek olarak dikkati çekmiştir. 26


Pool Do V•ı;ıl s.ııı..,.(ı

Araştırmacı Meınmed Caferli'nin toplayıp yayınlattığı "Azerbaycan Legion Edebiyatı" (Bakü, 1995) adındaki antoloji İkinci Dünya Savaşı muhaceretinin poetik aktarışları hakkında tasavvur yaratmak acısından dikkati çekmektedir. Eserin giriş kısmında Azerbaycan asker edebiyatı hakkında geniş bilgi ve­ ren araştırmacı askerlerin yazmış oldukları şiir, poema, öykü, dram, hiciv ve resim örneklerini toplayarak okuyucular ile tanış etmiştir. Şüphesiz ki, bütün bunlar muhaceret edebiyatı ile ilgili araş­ tırmaları bütünüyle yansıtmıyor. Ona göre de biz yalnız genel hatlarıyla meselelere dokunmakla yetindik.

27



İkinci Bölüm

M UHACERET EDEBİYATINI N AŞAMALARI

ilindiği üzere Azerbaycan'ın çok eski ve zengin tarihe sahip olan edebiyatının önemli bir kolunu ınuhaccrette oluşturulan edebi ve bedii söz hazinesi oluşturmaktadır. Fakat üzüntüyle kayıt edilmelidir ki, yinninci yüzyıl siyasi mu­ haceretinin yaratmış olduğu bu değerli edebi hazine uzun yıllar öğrenilmemiştir. Sadece geçtiğimiz asrın doksanıncı yılların­ da Sovyet İ mparatorluğu'nun çöküşü ile birlikte Azerbaycan'ın yeniden bağımsızlığına kavuşması muhaceretin oluşturduğu edebi, bedii, nazari ve kültürel mirasın öğrenilmesi, araştırılma­ sı ve tebliği için yeni imkanlar yaratmıştır.

B

Azerbaycan'ın söz sanatı hazinesinin önemli kollarından bi­ risini teşkil eden muhaceret edebiyatı eski ve zengin bir tarihe sahiptir. Hale yazılı edebiyat ortaya çıkmadan çok önce oluş­ muş olan sözlü sanat örneklerinde gariplik, göçerilik, hasret ve ayrılığın yarattığı keder duyulmaktadır. Halk edebiyatının ba­ yatı, nağme, efsane, masal, destan ve diğer türlerinde gariplik ve yalnızlık duygusu esas motiflerden birisini oluşturmaktadır. Bu, bir taraftan Azerbaycan Türklerinin tarihi geçmişinden, gö­ çeri hayat tarzından, diğer yandan ise vatana aşırı bağlılıktan 29


.•\.mıbıı.ycAN Muk\c.um

EdEbıy.uı

kaynaklanmaktadır. Bu bağlılık sözlü ifadelerde şöyle kendisini gösterir:

"Ezizim kazan ağlar, Od vurar, kazan ağlar, Gurbette can verenin Kabrini kazan ağlar". Bir başka dörtlükte:

"Ezizim, ulu dağlar, Çeşmesi sulu dağlar. Burda bir garip ölüp, Göy kişner, bulut ağlar". Ya da:

"Ez izim Vatan yahşı, Geymeye keton yahşı, Gezmeye gurbet ülke Ö lmeğe vaıaıı yahşı". Halk edebiyatının baha biçilmez örnekleri olan bu ba­ yatılarda değişik dönemlerde yaşanılmış olan gariplik, vatan­ sızlık duygusu poetik bir dille estetik şekilde ifade edilmiştir. Bu hasretin masal ve destanlardaki ifadesi ise daha canlı ve be-

30


Pııol. O.. V'-Gil Suh.,,[ı

lirgindir. Zira hem masal, hem de destanlarda kahramanlar çoğu zaman sevginin ardıaca gurbete gidiyor ve gariplik sınavına çe­ kiliyorlar. Klasik yazılı edebiyatta ise muhacirliğin kendine has bir tarihi mevcuttur. Öyle ki, XI. asırda Şark-İslam dünyasının bü­ yük düşünürü Hetib Tebrizi {1030-1109) ilm öğrenmek amacıyla Meerre en Nüman Şehri'ne göçmüş, sonradan Bağdat'a gelerek ömrünün sonuna kadar orada yaşayıp, eserler vermiştir. XII. yüzyılın büyük Azerbaycan filozof, şairi ve nasiri Şihabeddin Sühreverdi (1154-1192) birçok gurbet ellerini gezip dolaşmış, omrünün son yıllarını Helep'te yaşamıştır. XV. asrın hurufi şa­ iri Seyyid İmadeddin Nesimi'nin (1369-1417) de facia ile biten ömrü Helep Şehiri'nde geçmiştir. XVI. yüzyılda Azerbaycan şa­ irlerinden Şahi, Süruri, Tüfeyli, Habibi, Halili, Matemi, Kasımi, Gülşeni, Bidari, Sahibi, Penahi, Halife, Hazani (Esiri), Besiri, Mir Kadir, büyük alimlerden "Rövzai-Karabaği"nin yazarı Muh­ yiddin Mehemmed, Yusif ibn Mehemmed Han el Mehemmed Şahi . .yd. Osmanlı İmparatorluğu'nun değişik bölgelerine göç etmişlerdir. • XVII. yüzyıl şairlerinden Mesihi {1575-1655), Saib Tebrizi (1601-1679), Ibrahim Ordubadi Hindistan'a göç etmiş, bir süre orada yaşayıp, eserler vermişlerdir. XI. yüzyılda Azerbaycan'ın büyük tarikat şairi Seyyid Ni­ gari (1795-1886) takipler nedeniyle dünyaya göz açtığı doğma yurdu Karabağ'ı terk ederek Osmanlı İmparatorluğu'na sığın­ mış, ömrünün sonlarına kadar da orada yaşayıp, eserler vermiş ve ömrünün sonunda da Amasya Şehri'nde defin olunmuştur. Sonraki dönem fikir dalgaları içerisinde muhaceret ömrünü ya­ şayanlar, gurbet hayatını seçenler de az değildir. 6

Ahmet CaferoAlu, Azerbaycan Edebiyatı, uTilrk Dünyası Edebiyatı», C.I, lstanbul 1991,s.146-149.

31


Aınb-'\'C'N Mlll-ı.-.cCRcı Edcbiy.oı

F akat Azerbaycan muhaceret edebiyatı mefbumu XX. yüz­ yıl siyasi mühaceretinin doğurduğu ve formalaştırdığı edebi ve esteti k anlayışı i fade etmektedir. Çünkü önceki dönemlerden farklı olarak Azerbaycan muhacereti XX. yüzyılda kütlevi bir ka­ rakter almış, onun temelinde siyasi motif dayan mıştır. Buna göre de Azerbaycan muhaceret edebiyatın ın tarihi çok eskilere gidip çıkmasına bakmayarak bu ad altında esas itibarile XX. yüzyılda siyasi neden lerden dolayı dünyan ın değişik ülkelerine dağılmış edebi şahsiyet lerin yaratıcılık mirası nazarda tutulmaktadır. XX. yüzyıl Azerbaycan muhaceret edebiyatı kendi gelişi­

minde esa s itibarı ile dört önemli aşamadan geçmiştir. Bu aşa­ maları aşağıdaki gibi tasn if edebi liriz: 1)

1909-1920.yıllar (Çar Rusyasındaki Stolıpin irticasın­ dan Azerbaycan Hal k Cumhuriyeti'n in sona ermesine kadar ol an dönem).

2)

1 920- 1941 .yıllar (Cumhuriyetin sona ermesinden fi. Dünya Savaşına kadarki dönem).

3)

941-1991. yıllar (fi. Dünya Savaşı'n dan Azerbaycan'ın bağımsızlığına kadarki dönem).

4)

1991 yılından son raki dönem (Azerbaycan'ın bağımsız­ lık dönemi).

Şun u da kayıt etmeliyiz ki, muhaceret edebiyatı tarihi dö­ nemlere ayrılırken aslında Azerbaycan'ın Kuzeyi esas alın mış­ tır. F akat edebi malzemenin eleştirilmesinde b'ütün Azerbaycan edebiyatı çerçevesinde hareket edilmiştir. Şunuda hat ırlatmalıyız ki, 1945- 1946 yıllarında vatan ımı­ zın Güneyinde kurulmuş olan Azerbaycan Milli Hükümeti'nin 32


Pııof DA. VM:,OI Sulı,..lı

sona ermesinden sonra Seyyid Cafer Pişeveri, Mehemmed Bi­ riya, Hamza Fethi Hoşginabi, Balaş Azeroğlu, Medine Gülgün, Penahi Makulu, Ali Tude, Hökume Bülluri, Söhrab Tahir, Firuz Sadıgzade, Hamid Memmedzade, İsmail Şems . .. vd. gibi bütün bir yazar, şair ve edebiyatcı nesli İran istibdadının zulümünden kaçarak Sovyet işgalindeki Azerbaycan'a göç etmişlerdir. Azer­ baycan edebiyatına "Güney mevzusu" gibi özüne has özellikler getiren bu olay vatanın bir yanından bir başka yanına "hicret" olduğu için araştınnada ondan muhaceret olarak söz edilmiyor. Muhaceretin ilk aşaması asrımızın öncesinde, geçmiş Çar­ lık Rusyası'ında geçmiştir. Birinci Rus devriminin (1905-1907) sona erişi ile alakadar yeni, özgür düşüncelerin sıkı bir şekilde takip edilmeye başlamıştır. Bu takipler sonucunda 1908-1910 yıl­ larında Azerbaycanı terk eden Mehmet Emin Resulzade (18841955), Ali Bey Hüseyinzade (1864-1940), Ahmet Bey Ağaoğlu (1869-1939) ve diğerleri Azerbaycan muhaceret edebiyatının ilk aşamasını şekillendinniş ve bu aşamanın pek çok örneklerini ortaya koymuşlardır. Bu aşama muhaceret edebiyatının ilk ze­ minini oluşturmuş, bu dönemin ideal ve mefküre istikametinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Azerbaycan muhace­ ret edebiyatının bu aşamasının temsilcileri kısa bir zaman içe­ risinde ciddi bir yaratıcılık yolu geçmişlerdir. Öyle ki, Mehmet Emin Resulzade, Tahran'da ilk defa Avrupa usulü ile çap olunan "iran-ı Nou" gazetesinin esasını koymuş, fikir, edebi ve kültürel içerikli düşüncelerini söz konusu gazetenin sayfalarında ma­ kale, şiir ve tercümeler şeklinde ifade etmiştir. Meşhur Avrupa araştırmacısı Eduard Braun, İran matbuatı tarihine ait araştır­ masında bu gazetede yayınlanmış yazılara esasen Mehmet Emin Bey'in yeteneğine olan hayranlığını açıkca ifade etmiştir. İran · şairi Melikişşüera Bahar ise kendi edebi kişiliğinin oluşmasında 33


Aıuıb•yc.u< MuMAcEA<T Edebiy•ır

Mehmet Emin Resulzade'nin edebi ve kültürel içerikli yazıları­ nın önemli bir rol oynadığını itiraf etmektedir. Mehmet Emin Bey'in Azerbaycan matbuatında yayın­ lanmış olan birçok yazısı İran muhacereti devrinin ürünüdür. Şunu da kayıt etmek gerekir ki, O'nun sonradan Türkiyede ve Azerbaycan'da yayınlanmış bir çok ilmi ve nazari araştırma­ ları ve bedii eserlerinin malzemesini İran'da yaşadığı yıllarda toplanmıştır. Bunun yanı sıra yazarın Tahran'da "Tenkidi-Fırka­ yı-Etidaliyun" adlı kitabı yayınlanmıştır. 1911 yılının Mayıs ayında Rus sefaretinin baskısı ile Türkiye'ye gitmeğe mecbur olan yazar İstanbul'da henüz yeni çıkmaya başlayan "Türk Yurdu" dergisinde "İran Türkleri" adlı sürekli makalelerini; "Sebilürreşad" dergisinde ise aynı içerikli yazılarının devamı olan "İran Tarihçeyi-İnkılabı" eserini yayın­ latmıştır. Her iki eserin zorunlu bir kısmı edebiyat araştırmacı­ lığı ile alakalıdır. Bunun yanısıra O, Şarkın büyük düşünürlerinden milliyetce Azerbaycanlı bir Türk olan Şeyh Cemaleddin Afgani'nin "Ma­ kaleti-Cemaliye"sinin "Vahdeti-Cinsiye Felsefesi ve İttihad-ı Lisanın Mahiyeti Hakikiyesi" ("Milli vahdet felsefesi ve dil bir­ liğinin hakiki mahiyeti") adını taşıyan bölümünü Fars dilinden Türkçeye çevirerek "Türk Yurdu" dergisinde yayınlamıştır.7 1912 yılında ise düşünürün İstanbul'da çıkan Lev Tolstoy ve Maksim Gorki'nin hikayelerinin tercümesinden ibaret olan "Rus Edebiyatı Nümuneleri" adlı kitabı edebiyat severlerin meraklan­ masına neden olmuştur. Meşhur Rus Şark araştırmacısı V.A.Gordlevski "Tolstoy Türkiye'de" adlı makalesinde bu kitaba münasebetini bildirmiş, onun meziyetlerinden söz etmiştir. Bkz. Tiirk Yurdu Dcrgisi, lsıanbul 1911 , .K! 45.

34


Pııol. Do. V•r,il Suh""lı

Söz konusu dönemde İstanbul'da yaşamakta olan Ali Bey Hüseyinzade ve Ahmet Ağaoğlu da "Türk Ocağı"nda, "ittihat ve Terakki" cemiyetinde çalışmış, değişik matbuat organlarında yer alan edebi, kültürel yazılarını devam ettirmişlerdir. Muhaceretin daha büyük olan ve kitlesel bir karakter taşıyan ikinci aşaması Azerbaycan Halk Cumhuruyeti'nin (1918-1920) son buluşuyla başlamıştır. Tahminen 1920-1941 yıllarını içeren bu aşamada Azerbaycan'ın siyasetçilerinin yanı sıra, onlarca va­ tanperver aydın, alim, yazar ülkeyi terk etmeğe mecbur olmuş­ tur. Bunların içerisinde Mirza Bala Mehmetzade, Elmas Yıldı­ rım, Abdülvahap Yurtsever, Yusif Vezir Çemenzeminli, Kerim Oder, Ahmet Caferoğlu, Abbaskulu Kazımzade, Mehmetali Resuloğlu, Hüseyin Baykara, Mehmet Sadik Aran, Alimerdan Bey Topçubaşov, Ceyhun Hacıbeyli, Ümmülbanu (Banin) gibi büyük şahsiyetler vardır. Öncekinden farklı olarak bu aşamanın temsilcileri bir teşki­ lat çatısı altında, 1924 yılında Mehmet Emin Bey'in İstanbul'da esasını koyduğu "Azerbaycan Milli Mcrkezi"nde bir araya gel­ mişlerdir. Bu merkezin kurucuları Azerbaycan davasını yalnız siyasi çerçevede değil, aynı zamanda medeni ve kültürel alanda da gördükleri için milli, manevi hazinemizin tebliğine önemli bir yer ayırırdılar. Azerbaycan muhaceretinin teşkilatlanmasında Mehmet Emin Resulzade'nin önemli hizmetleri olmuştur. Mir­ za Bala Mehmetzade'nin ifade ettiği ettiği gibi, Mehmet Emin Bey'in gelişine kadar Azerbaycan muhacereti "başsız, imkansız, perişan bir şekildeydi". O'nun ciddi, semereli faaliyeti neticesin­ de T ürldye'ye ve Avrupa'nın değişik ülkelerine dağılmış olan Azerbaycan muhacereti birleşmiş ve aynı amaç doğrultusunda faaliyet gösterebilmişlerdir. 35


Azerbaycan muhaceret edebiyatının bu dönemde sistemli şekilde yayın ve tebliğine 1922 yıhnın sonundan itibaren ya­ yınlanmaya başlayan muhaceret matbuatı büyük etki yapmıştır. 1922-1931 yıllarında İstanbul'da yayınlanan "Yeni Kafkasya'', "Azeri Türk", "Odlu Yurd" dergileri ve "Bildiriş" gazetesi sayfa­ larında Azerbaycan mubaceretinin edebi, bedii ve nazari, tenkidi yazılarına süekli olarak yer ayırıyordu. 1932-1934 ve 1954 yılla­ rında İstanbul Üniversitesi'nin profesörü Ahmet Caferoğlu'nun redaktörlüğü ile yayınlanan "Azerbaycan Yurd Bilgisi" dergisi ise muhaceret edebiyat artaştırmacılığına ve edebi tenkidine üs­ tünlük veriyordu. Türkiye'yi terk ederek Polonya'ya sığınmağa mecbur olan Azerbaycan muhacereti Berlin'de 1932-1934 yıllarında yayınla� dıkları "İstiklal" gazetesi ve 1934-1939 yıllarında çıkan "Kur­ tuluş" dergisi sayfalarında aralıklı şekilde muhaceret edebiyatı örneklerine yer vermişlerdir. Bu dönemi temsil eden kalem sa­ hiplerinin kitapları Türkiye'de ve Avrupa'nın değişik ülkelerin­ de yayınlanıp, yayılmıştı. Azerbaycan muhaceret edebiyatının üçüncü aşaması İkinci dünya savaşı sonucunda ortaya çıkmış ve esas itibarı ile 19411945 yıllarında devam eden savaş sırasında esir düşen, ya da Sovyet İmparatorluğu'nun zulmünden yakasını kurtarmak için bilerek esirlik hayatını seçen siyasi entelektüel potansiyeli ihti­ va etmektedir. Bu muhacir nesli artık yarım asra yakın bir za­ manda şekillenmiş olan edebiyatın temeli üzerinde yükselmiş, onun ideallerini benimsemiş, geleneklerini devam ettirmiştir. Edebiyatın muhtelif tazlarında örnekler vermiş olan Süleyman Tekiner, Abay Dağlı, Fethalibeyli Düdeoginski, Alazan .Baycan, Mehmet Kengerli, Mecid Musazade. . .vd. cihan savaşı muhacere­ tini temsil etmektedirler. 36


Önceki aşamalarla karşılaştırıldığında bu aşamanın yara­ tıcı potansiyeli o kadar de yüksek olmamıştır. Onların eserleri Almanya'da Azerbaycan ordusunun bıraktığı "Azerbaycan" ga­ zetesinde, Türkiye'de çıkan muhtelif matbuat organlarında ışık yüzü görmüştür. Muhaceret edebiyatının son aşaması aslında kendi başlan­ gıcını Güney Azerbaycan'da İslam rejiminin şekillenmesi ile alakalı olarak başlamıştır. Tahminen söz konusu yıllardan iti­ baren geçmiş Sovyetler Birliği'ndc Milli-Kurtuluş harekatının güçlenmesi, yeniden oluşum, .. . vs. gibi siyasi süreçler demir per­ denin yavaş yavaş aradan çıkarılmasına getirip çıkarmış, bu ise muhaceretin yeni bir dalgasının oluşmasına neden olmuştur. Bu yıllarda muhaceretin oluşmasını şartlandıran asıl faktör bir ta­ raftan Güney Azerbaycan'da yaşayan Türklerin milli hukukları­ nın ciğnenmesiyle bağlı ise, diğer taraftan Kuzey Azerbaycan'da milli bağımsızlık hareketinin güçlenmesi, yitirilmiş devletçili­ ğin yeniden tesis edilmesi (18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurulması), bağımsız, demokratik dünya ile alaka ve uyum ihtiyaçlarının reallaşmasıdır. Azerbaycan muhaceretinin sonuncu dalgası kendine has özellikleriyle seçilmektedir. Fakat mühaceretin son aşaması ön­ cekilerden farklı şekilde oluşturulmadığı için onun hakkında ciddi araştırmalar yapılmamış, fikir söylenmemiş, sabit, tek bir

dil oluşmamıştır.

Azerbaycan muhaceret edebiyatının çağdaş aşamasının kendisine has olan özelliğini belirleyen şartlardan biri onun daha çok Güney Azerbaycan'daki edebi potansiyala arkalanmasıdır. Bunun ise ciddi sosyal-siyasi nedenleri vardır. Öyle ki, uzun süre Kuzey Azerbaycan'da demir perdenin mevcut olması dünya ile alaka ve rabıtanın zayıflamasına neden olmuştur. Fakat rejimin 37


bütün mahrumiyetlerine ve sınırlamalarına bakmaksızın dün­ yaya açılım imkanlarının ortadan kaldırılmaması Güney asıllı muhaceretin şekillenmesinin önünü alamamıştır. Bu gün Güney A zerbaycan'dan olan soydaşlarımızın muhacerette sayıca üstün­ lük teşkil etmesinin bir nedeni buradan kaynaklanıyorsa da bir diğer nedeni ise bütünlükte vatanımızın dörtte üç kısmının söz konusu araziyi kuşatmış olmasıyla bağlıdır. Ancak aynı zamanda Azerbaycan'ın Kuzeyinin yeniden bağımsızlığını kazanmasın­ dan sonra bu durum belli bir oranda olumlu yönde değişmiştir. Öyle ki, son yıllarda Azerbaycan'ın Kuzeyinden pek soydaşımız muhaceret hayatı seçmeye mecbur olmuştur ki, bunların belli bir kısmını bilim ve sanat adamları oluşturmaktadır. Muhaceretin gecen asrın öncesindeki aşamalarındaki faa­ liyetini izlerken ister siyasi, isterse de edebi ve kültürel alanda Bütöv Azerbaycançılık mefküresinin önemli derecede yer tutıu­ ğunu söylemek zordur. Fakat onun son aşamasının kendine özgü durumunu şartlandıran asıl vasıtalardan birisi burada vatanımı ­ zın her iki parçasının siyasi ve kültürel potansiyelinin birlikte katılımı, bağımsızlık, vatancılık, devletçilik ve dünya görüşü zemininde bütün Azerbaycan mefküresinin şekillenmesi yönün­ deki gayreti ile ilgilidir. Bu, çok büyük bir önem arz eden ve mu­ haceretin olumlu şekilde yenilenmesini gösteren siyasi ve kül­ türel bir vasıtadır. Ona göre de muhaceret edebiyatının çağdaş aşamasını araştırıp incelerken araştırmaların bütün A zerbaycan edebiyatı zemininde yürütülmesine ihtiyaç vardır. Kuzey Azerbaycan'ın bağımsızlığını elde etmesinden sonra Azerbaycan Türklerinin yaşamakta olduğu değişik ülkelerde teş­ kilatlanma süreci hızlanmış, yeni-yeni merkez, ocak ve cemiyet gibi sivil teşkilatlanmalar meydana gelmiştir. Bu teşkilatlanma sonucunda Azerbaycan diasporasının güçlenmesi milli kültür 38


Pııol Do. V•Glf Sulw<lı

merkezlerinin oluşumunu hızlandınnış, bu durum ise mühaceret edebiyatnının gelişimi ve yeni bir aşamaya geçebilmesi yolunda ciddi bir zemin hazırlamıştır. Muhaceretin son aşaması matbuatın bütün halde gelişimi ile bağlıdır. Eğer önceki yıllarda muhaceret matbuatı esas itibarı ile Türkiye ve Avrupa ülkelerini kapsıyorsa, günümüzde Amerika Birleşik Devletleri'nden tutmuş Japonya'ya kadar dünyanın birçok ülkesinde muhaceret matbuatı sürdürülmektedir. Günü­ müzde Azerbaycanın ictimai, siyasi, edebi ve kültürel hayatının tebliğ edilmesinde Amerika Birleşik Devletleri'nde yayınlanan "Azerbaycan", "International Azerbaijan" (Los-Angeles), "Cas­ pian Crossroads", "Dirilik", "Reform" (Washington), "Baby­ lon-Azerbaijan" (Sietl), "Dünya Azerbaycanlıları" (Sterling); Kanada'da yayınlanan "Kurtuluş" (Toront o), "Azeri" (Ontario) gibi gazete ve dergiler önemli bir faaliyet göstermektedir. Azerbaycao'ın bağımsızlığını kazanmasının öncesinde Tür­ kiye'de Azerbaycan muhaceretinin matbuat faaliyeti daha da canlanmış, bir birinin ardınca "Azerbaycan Türkleri" (İstanbul), "Hazar" (İstanbul), "Genç Aydın" (Ankara) ve başka gazete ve dergilerin yayın hayatına sokulduğunu görmekteyiz. 1952 yı­ lında Mehmet Emin Resulzade'nin redaktörlüğü ile Ankara'da yayınlanmış olan "Azerbaycan" dergisi faaliyetini daha da genişlendirmiştir. Bu gün Avrupa ülkelerinde fü� ok matbu­ at organları yayınlanmaktadır. Bunların içerisinde""Ana Dili", "Baykuş", "Azerbaycanın Sesi", "Azer'', ·�ulus", "Carçı", "Sava­ lan", "Azerbaycan", "Yol", "Leyli", � 'Atropat", "Neue Brücke" (Almanya), ''Ulduz", "Birlik", "Araz", "Schend", "Durna", ''Tribun", "Azerbaycan", "Çağdaş Azerbaycan" (İsveç), "Dede Korkut" (İspanya), "Odlar Ükesi", "Aydınlık", "Kaspian", "Sa­ lam", "Ana Yurdum" (Büyük Britaniya), \'Hudaferin" (Polonya), 39


"Azerbaijan-Benelux News" (Hollanda)...vb diğer gazete ve der­ giler önemli bir yer tutmaktadır. Sovyet İ mparatorluğu'nun çoküşünün ardından Bağımsız Devletler Birliği mekanında çok sayıda yeni matbuat organları faaliyete başlamışdır. Bunların içerisinde "Vostoçnıy Ekspress", "Azerbaydjan XXI veka", "Azerros" (Moskova, Rusya), "Golos Azerbaydjana", "Azerbaycan-Media", "Panorama Azerbaydj ana", ··savalan", "Bizim Gazete", "Türk Dünyası", "Ziya'', "Azerbay­ can'', "Yurd", "i nanı", "Milletin Gazetesi" (Yaroslavl, Rusya), "Birlik" (Hantı-Mansiysk, Rusya), "Ozan" (Çelyabinsk, Rus­ ya), "Eho Azerbaydj ana" (Kiyev, Ukrayna), "Savalan" (Dnepro­ petrovsk, U krayna), "Millet" (Simferopol, Ukrayna), "Araz" (Kişinyov, Moldova), "Ocak" (Tallin, Estonya) ve diğer gazete ve dergiler önemli bir yer tutmaktadır. Bu matbuat organları­ nın bir kısmı sadece bir ya da bir kaç sayı çıkmış, uzun ömürlü olanların sayısı ise oldukça azdır. Belli topl uluklarca yayınlanan matbuat organlarının değişik adlar altında yayınlandığını görü­ yoruz. Tüm bunlara bakmayarak adı gecen matbuat organlarına ait sayfalarda Azerbaycan'ın ictimai, siyasi hayatının yanı sıra, ilmi, medeniyeti. edebiyatı, folkloru hakkında da değerli yazılar yer almıştır. Yukarıda adı gecen matbuat organları içerisinde en uzun ömürlülerinden birisi 1984 yılında Dr. Nureddin Garevin'in redaktörlüğü ile Bonn Şchri'nde yayınlanan "Ana Dili" gazete­ sidir. Türkçe ve Almanca yayınlanan bu gazetenin sayfalarında edebiyat ve medeniyetin sunumuna geniş yer verilmiştir. Önceki dönemlerde oldu�u gibi, Azerbaycan muhaceretinin son yıllarda yayınlamış olduğu matbuat organlarında edebi, kül-

40


türel alanlardaki araştırmalara, klasik ve çağdaş edebiyatımız ile ilgili araştırmalara önemli dercede yer verilmiştir. Mu hace­ ret matbuatı sayfalarında yer alan ilmi, nazari, edebi ve bedii materyalların bir kısmını Azerbaycan'da değişik dönemlerde ışık yüzü görmüş güzel ve olgun örnekler oluşturmaktadır. Azerbaycan'da yayınlanmış, değişik anlamlarda aktüallık özel­ liği taşıyan yazıların muhaceret matbuatı sayfalarında tekrar ya­ yınlan ması mevcut ananeden kaynak lanır. Burada yayınlanmak için seçilen yazıların aktüallığı ile birlikte, Azerbaycan edebi­ yatını ve medeniyetini dünyaya tanıtmak arzusunun olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Bundan başka söz konusu matbuatın sayfalarında aracısız şekilde muhaccretıe oluşturulmuş ilmi, kültürel, tcn� idi ve bedii malzemelere de geniş yer veri lmişdir ki, muhaceret e debiyatı nı n öğrenilmesine ciddi ihtiyaç duyuldu­ ğu bir gerçektir. Azerbaycan mühaceret edebiyatı nı n son aşaması ndan söz ederken onu temsil eden birçok edebi şahsi yetlerin uzun yıllık bir gurbet hayatı yaşadı ğını, fakat bu şahsiyetlerin edebi, kültü­ rel faaliyetlerinin söz konusu dönemde genişlediğini kayıt etmek gerekir. Çünkü muhacereti n faaliyetinde Azerbaycan devletçi li­ ğinin teşekkülü ile başlanan ve git gide güçlenmekte olan si yasi faaliyetlerin yanı sıra aynı şekilde edebi ve kültürel alanda da oldu ğunu görme imkanı vardır. Azerbaycan muhaceret edebiyatının son aşaması bir çok ta­ nınmış si malar ve anların ortaya koydukları eserler ile gözlem­ lenebilmektedir. Gulamrıza Sabri Tebrizi, Turhan Genceyi, Ha­ mid Nutki, Mehemmedeli Mahmud, Nigar Hasanzade (Büyük Britaniya), Ali Minayi, Behruz Hakkı, Nimet Rahmeti, Rasim Mirza, Gündüz Alizade, i shak Ozanoğlu, Mehcmmcd Erğevan, Nuride Ateşi {Almanya), Gulamhüseyin Saedi, lren Mclikova, t. 1


Şirin Melikova (Fransa), Emin Mahmudov, Tariyel Veli Nüvedili (ABD), Alirıza Miyanalı, Noushin Mousavi (Kanada), Mehem­ medeli Ferzane, Eldar Karadağlı, ArifRahimoğlu (İsveç), Araz Elses (Norveç), Hemze Fethi Hoşginabi, Haluk Köroğlu, Çen­ giz Hüseyi nov, Alla Ahundova, Tofik Melikov, Saleh Aliyev, Tahir Aslanlı, Samid Ağayev, Nesib Nebioğlu, Hakani Gayıblı (Estoniya), Rauf Seferov, Simah Şeyda (İsrail) ve bir çok diğer yazar, şair ve bilim adamları bu ya da diğer nedenlerden dolayı muhaceret hayatını seçmiş, ilim ve edebiyatımızı n gelişmesi yönünde önemli hizmetler vermektedirler. Bunların bir kısmı artı k ebediyete göç etmiş, bazıları ise yarım asra yakın mu­ hacerette yaşamakta ve kültürel, siyasi katkı sağlamaktadırlar. Üçüncü bir bölüm ise yad ellere yeni göçmüş olduklarından şimdilik gurbet hayatının ağrı ve azaplarını yeni yeni öğren­ meye başlamışlardır. Azerbaycan muhaceret edebiyatının çağdaş aşaması tür ba­ kımından oldukça zengin ve renklidir. Mevcut olan edebi örnek­ ler içerisinde nazım, nesir, tiyatro, tenkit ve edebi araştırmaçılık i le alakalı eserlere rastlanmaktadır. Muhaceretin nazım türü Ha­ mid Nutki, Mehemmedeli Mahmud, Gulamrıza Sabri Tebrizi, Alirıza Miyanalı ve diğer şahsiyetlerin eserlerini içermektedir. Onların yazmış olduğu şiirler Azerbaycan edebiyatına yeni tür ve tonlar getirmiş, onu üsliıp bakımından zengi nleştirmiştir. Büyük nesir ustası Çingiz Hüseyinov'un son dönem ça­ l ışmalarının ürünü olan "Doktor N", "Tamaşalı Oyunlar" ve "Muhammed Peygamber" adlı romanları muhaceret nesirinin, genelde Azerbaycan edebiyatının şah eserlerindendir. Bu eserler hakkında Rusya matbuatında olumlu yazılar yazılmış olması­ na rağmen Azerbaycan edebi tenkitçileri hala susmayı uygun görmektedirler. Rus dilinde yazılmış bu üç romanın mevzusu, 42


Prıol D• v...-.;ı Sulr..ı.

problemlere global yanaşma tarzı, orijinal ifade şekli ile farkla­ nır. Ona göre de son yıllarda tenkit, edebiyat ve folklor araştır­ macılığı yönünde yapılmakta olan araştırmalar dünya Türkoloji fikrinin birçok değerli eserlerinin ortaya çıkarılmasına zemin yaratmıştır. Bu yönde daha çok Haluk Köroğlu, Gulamrıza Sabri Tebrizi, İren Melikova, Turhan Genceyi, Nemet Rehmeti, Behruz Hakkı, Tofik Melikov gibi yazıcıların eserleri dikkati çekmekte­ dir. Birçok muhacir edebiyatcıların edebi faaliyetleri yaşadıkları ülkelerin edebiyat tarihlerinin değişik dönemleri, problemleri ve şahsiyetlerine ithaf edilmiş monimental araştırmalarla birlikte varlığını devam ettirmektedir. Muhaceretin son yıllarda siyasi alanda kazanmış olduğu başarıları da hatırlamak gerekir. Önceki yıllarda olduğu gibi, muhaceret edebiyatının son aşamasının da edebi, kültürel, ictimai ve siyasi bakımdan değer­ lendirilmesine ihtiyaç duyulur. Çünkü muhaceretin önemli bir kısmını siyasi şahsiyetler ile alakalı yazıların teşkil ettiği, ya­ zılan edebi, bedii, nazari ve kültürel araştırmaların siyasi me­ raklara yönelik ortaya konmakta olduğu göz önündedir. Bu ise mevcut bedii, ilmi, nazari örneklerde edebi, siyasi düşüncelerin birbirini tamaladığı ya da tamamlamakta olduğu şeklinde düşü­ nülmelidir. Azerbaycan muhaceret edebiyatının son aşaması yaygınlığı ve çok mekanlılığı ile de dikkati çekmektedir. Öyle ki, eğer ön­ ceki aşamalarda muhaceretin fa aliyeti esasen Türkiye, Fransa, Almanya, Polonya gibi bir kaç ülke ile sınırlıdıysa da son aşa­ mada genelde yer küresinin gelişmiş devletlerinde bu edebiyatın oluştuğu açık bir şekilde görülmektedir. Azerbaycan muhaceret edebiyatının çağdaş durumunu ir­ delerken onun diğer Türk halklarının muhaceret edebiyatı ile alaka ve bağlılığına da dikkat getirilmesine ihtiyaç duyulmakli3


Aıur:b�\(.lN Muli.lc.ERO

Edrbfvaıı

tadır. Son dönemlerde bu alakalar güçlendiğinden gurbette Türk dünyasının ortak bir kültür mekanının oluşması daha intiensiv bir karakter taşımaktadır. Özellikle de siyasi ve kültürel özellik taşıyan bu süreç şüphesiz ki, edebi düşünceden de uzakta ol­ mamış ve gurbette oluşan edebiyatın mezmununa, karakterine, ruhuna önemli derecede etki göstermiştir. Muhacerette yaşayan Azerbaycanlı edebi şahsiyetlerin yaratıcılığında Türkçülük fak­ törünün güçlendiği görülür. Bu durum birçok göçmen Türk ya­ zıcısının Azerbaycan unvanlı yazıları bu bu faktörün etkisinden kaynaklanmaktadır. Azerbaycan muhaceret edebiyatının sonuncu aşamasını diğer dönemlerden farklı kılan ise bir zamanlar bir edebi me­ kan kabul edilen geçmiş Sovyet ordusunun bu gün muhaceretin yerleşmiş olduğu mekana entegrasyon sağlamasıdır. Bir başka ifade ile Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanmış olması Sovyet İmparatorluğu döneminin doğal mirasını doğrudan muhaceretin edebi potansiyaline çevirmiştir. Elbette, mühaceret edebiyatının bu şekilde tasnif olunması, onun aşamaları arasına duvar çekmek olmayıp, geçip geldiği yola aydınlık getirmek düşüncesiyle düşünülmüştür. Aslında Azerbaycan muhaceret edebiyatı belli bir zeminde şekillenmiş aynı ideallerden kaynaklanmıştır.

t.t.


Üçüncü Bölüm

ŞİİR YARATICILIGI

Y

ukarıda kayıt ettiğimiz gibi muhacerette hiç bir zaman

büyü k edebiyat oluşmadığı şeklinde nazari, estetik fi ­ kirde bir görüş otaya çıkmıştır ki, elbette bediilik k ri­ teri ile yanaşıldığında bu yöndeki fiki rlere bir derece haklılık kazandırılabilir. Fakat aslında muhaceret edebiyatının değeri bediilik kriteri ile değil, onun ideya, mefkurevi tesiriyle ölçül­ melidir. Çünkü edebiyat tarihinde muhacirliyin yaratmış olduğu edebi serveti n kendine has bir yeri vardır ki, onun değerlendiril­ memesi ciddi manevi boşluk yaratabilir. Y irminci asrın muhacereti Azerbaycan'ın manevi hezinesinc nazım, nesir, tiyatro tenkit ve edebiyat araştırmacılığı sahası nda bir hayli değerli inciler behşetmiştir. Bu edebi servetleri n önemli bir kısmını şiir oluşturmaktadır. Ömrü ve yaratıcılık yolu mü­ hacerette geçmiş olan Elmas Yıldırım, Kerim Yaycılı, Gültekin, Alazan Baycan, Senan, Hemid Dönmez, Teymur Ateşli, Araz Elmas, Ali Volkan ve diğerleri Azerbaycan muhaceret şiirinin ağırlığını omuzlarında taşımışlardır. _ Azerbaycan muhaceret şiirinin gelişimi kendine has, ben­ zeri olmayan özellikler kazanmıştır. Bu benzersizlik her şeyden önce mevzuların değişmezliğinde su yüzüne çıkmaktadır. 45


Aııııb•�•• MukAccıın Edtbiy•ıı

Muhaceret şiirinin en önemli konusu vatana esaslanır. Onun oldukca belirsiz azaplı, karışık ve buzlu yollarını vatan derdi bir birine kavuşturur. Bu şiirlerde hangi. mevzuya değinilirse deği­ nilsin, ilk önce vatan ile karşılaşıyorsun. Fakat eski bir tarihe sahip olan Azerbaycan edebiyatında ortaya çıkmış olan vatan mevzulu şiirlerden farklı olarak muhacerette yazılan bu bedii örneklere çekilmez, yaşanılmaz ağırlıkta gurbet hazinliği sin­ miştir. Eğer aynı dönemde Azerbaycan'da yazıp çizen Samet Vurgun:

Çok geçmişem bu dağlardan, Tunıa gözlü bulaklardaıı, diye ana vatanın güzelliğini farah duygusu ile terennüm ederken, O'nun yaştaşı Elmas Yıldırım gurbetin ağrıları içeri­ sinde kavrularak:

Azerbaycan, beııinı tacım, tahtım oy, Uyanmaz mı kör olası bahtım oy, diye göz yaşları döküyor, vatan hasretini ağır ruhunda ifade ediyordu. Mevcut şiir örneklerinin eleştirisi göstermektedir ki, muha­ ceret şiirinde gurbet ve gariplik duygusu, sadece mekan anlamı değil, felsefi, estetik bir mahiyet taşımaktadır. Türk şairi Kema­ lettin Kamu'ya ait:

46


Pool O.. V•c;ıl Sulı»<lı

Ne arzum, ne emelim, Yaralanmış bir elim. Ben gurbette değilim. Gurbet benim içimde.

meşhur mısraları bu kişisel durumu poetik şekilde eksettir­ mektedir. Azerbaycan muhaceret şiiri Sovyet siyasi rejiminin halkı­ mızın başına getirdiği faciaların, yaşanılmış kanlı takip ve sür­ günlerin acı, dehşetli edebi salnamesi gibi sosyal bir değer taşı­ maktadır. Doğrllyu söyleyenlerin susturulduğu, düşünen beyinlerin toprağa gömüldüğü, sosyalist gerceğin adına sunulmuş olan fe­ laketlerin mutluluk, bolluk gibi tasvir edildiyi, gerçek reallığı yazmanın ise yasak olduğu bir dönemde Azerbaycan muhaceret şiiri bu ağırlığı omuzlarında taşımıştır. Bu dehşetli faciaların ağ­ rılarını yaşamak için şair Gültekin'in sadece "Buzlu Cehennem" şiirine bakmak yeterlidir: Sibirya, ey soğuk ve korhunç deniz, Şimalın köksünde uyuma sessiz. Kalk bir müsafirin geldi, dikkat et! Sene hediyeler getirdi - vehşet!

Elinin buzunu aşkla erit, Çık acıyan kalble kucağını aç. Hediyen bir demet sara/mış igid, Hepsi bilgin, hepsi heste, hepsi aç! 47


AU"R�'fC.N'i' Mu'14Ct:ll{t Eckbiyuı

Azerbaycan muhaceret şiirinde vatanın istiklali konusu önemli bir yer tutar. Onun yaratıcıları şahsi hayatlarında istiklal hasretini yaşamış, işgal ile razılaşmamış, muhacir ömürlerinin sonuna kadar Azerbaycanın bağımsızlığı uğrunda mücadeleyi sürdürmüşler:

İstik/ti/,

o

yaşayan milletin kalbinde can,

lstiklci/,

o

seadet, hayat, zefer, şeref. şan.

İstiklal, o sönmeyen müebbed bir meşele, Gönüllerde tutuşur, gözlerde sönse bile. Vatanın istiklali uğrunda yaşayıp ölebilmenin manifestosu­ nu oluşturacak bu mısralar muhaceret şiirinin esaslandığı idea­ lin esas ve mahiyetini açıklamaktadır. Azerbaycan mühaceret şiirinin anlam ve semantikasını açıklayan çizgilerin yanısıra, onu yaratanların bazılarının şiir yeteneğinin belirlenmesine gerek vardır ki, bunların önde gele­ ni Elmas Yıldırım'dır. 1907 yılında Bakü'de dünyaya göz açmış olan bu üstün yetenek sahibinin talih yolu Dağıstan, Türkistan ve İran'dan geçerek Türkiye'de huzur bulmuş ve ömrünün sonuna kadar da burada yaşamıştır.• Kayıt ettiğimiz gibi, Azerbaycan edebiyatında gurbet şi­ irinin bin yıldan fazla yaşı vardır. Tal ihin hükmü ile vatan­ dan u zaklarda yaşamağa mecbur olan sanatkarların eserlerin­ de garipliğin, vatansızlığın acıları, ağrıları aksolunur. Fakat onların hcç birinin talihi Elmas Yıldırım'ın talihine benze­ mez. Bu nedenle onlar ı n hiç birinin eserlerinde gurbet Elmas Elmas Yıldınm 1 952 yılında Türldyc·dc vcraı chniş, Malaıyu·nın Kale ilçesinde defin edilmiştir.

48


Pııol. DR. V"G'f Suh•NI•

Yıldırım'ın şiirlerinde olduğu gibi ağır, çekilmez bir derde çevrilmiyor. Elmas Yıldırım, edebi faaliyetine geçtiğimiz asrın yirminci yıllarının sonlarında başlamıştır. Hüseyin Cavid, Ahmet Cavad, Mikayı! Müşfik, Seyyid Hüseyin'in ortaya koydukları edebi nü­ munelerden etkilenmiş olan şairin Süleyman Rüstemle birli kte yazdıkları "Dün Bugün" adlı kitabın yayın tarihi 1 926 yılına tesadüf eder ki, bilinen nedenlerden dolayı Süleyman Rüstem uzun bir süre bu gerçeği gizlemeye mecbur olmuş, kendi biyog­ rafisinden söz ederken bu kitabın adından söz etmemiştir. Elmas Yıldırım'ın ilk şiirleri sade okuyucular tarafından rağbetle karşılansa da, bürokratik makamlarda huzursuzluk ya­ ratır. Elbette, bu huzursuzluğun nedeni yayınlanan şiirlerinin mezmunundan daha çok yazarın mensup olduğu sınıf, musavat­ çılarla ola� ideal birliği, Türkiye ile alakalarıyla ilgiliydi. Ona göre de bu yıllardan Elmas Yıldırım'ın bir sanatkar gibi facia­ li günleri başlayır. O, 1927 yılında ilk olarak henüz yeni dahil olduğu Bakü Devlet Universitesi'nin Şark Fakültesi'nden çıka­ rılıyor. Daha sonra Azerbaycan Proletar Yazarlar Cemiyetinden de çıkarılarak Baş Siyasi İdare'nin (KPU) eliyle Dağıstan'a sürü­ lüyor. 1930 yılında Elmas Yıldırım'ın Baküde "Dağlar Seslenir" adlı kitabı yayınlanır. Söz konusu bu kitap komünizm aleyhine fikirler aşılayan bir kaynak gibi kitap dükkanlarından toplanr­ dı.9 Daha sonra Türkmenistan'a sürgün edilen şair Aşkabat da pedagojik faaliyetle meşgul olur, matbuatla ilgilenir. Fakat bura­ da da rahatsız edilir, faaliyet ve yazı ları izlenerek, takip ve taz­ yiklere maruz kalır. 1934 yılından sonra Türkiye'de edebi faali­ yetlerini devam ettiren Elmas Yıldırım Azerbaycan muhaceret şiirinin en güçlü temsilcilerinden birisi olur. Bekir Ncbiycv, Didcıgin Şair, Bakü 1995. s.49.

49


AıEib.ı.'t'Cı\N Mul-ı.1ıctREI EddMyATr

Genel anlamda Elmas Yıldınm şiirinin mayası dertten yoğrulmuştur. Bu dert bir yandan muhacirliğin, vatana el yetmezliyin doğurduğu derttir. Diğer taraftan ise şairi keder­ lendiren bir başka neden ise vatanın esir, köle hayatı yaşamakta olmasıdır. Yukarıda iki mısrasını hatırlatdığımız "Esir Azerbay­ canım" şiiri bu durumu canlı bir şekilde yansıtıyor:

Gönlüme tek Kabe yaptım seni ben.

"

Sensiz nedem gurbet elde günü ben ... Seıısiz nedem Allah 'ı ben, dini ben, Azerbaycaıı, benim tacım, tahtım oy!.. Uyanmaz mı kör olası bahtım oy?!

Yirminci yüzyıl edebiyatında Azerbaycan mevzusunda çok şiirler yazılmıştır. Fakat onların hiç biri Elmas Yıldırımın "Esir Azerbaycanım" şiiri kadar insanın ruhuna işlemez, bu şiir kadar hissleri, duyguları harekete geçirmez. "Esir Azerbaycanım" düş­ manlara terk edilmiş vatan hakkında yazılmış adi bir şiir parçası değil, vatanın dertlerine okunmuş ağudur, epitafiyadır. Bu şiir sadece bedii düşünce faktı değil, şairin boğulan gazabından, kükreyen ihtirasından doğduğu için böyle tesirli, böyle azaplıdır. Elmas Yıldırım'ın diğer şiirlerinde de bu keder kendini göster­ mektedir. O'nun "Gurbette" adlı şiirinde garipliğe mahkum bir şairin vatana olan ilahi sevgisinin kederli bir tablosu çizilmiştir. Öz yurdundan ayrılmaya tahammül gösteremeyen şair bir şiirin­ de bu duygularını şöyle dile getirir:

50


Ben gurbette ölürsem, kalbine sokma çile, Söyle dostlar gömmesin naşımı topraklara, Yakarak vücudumu, kül edip verin yele, Belki bir zerre atar rüzgar bizim dağlara!

Yok! Ben ölmek istemem, görmeden doğma yurdu, Ben orda ağ/amışam, ben orda güleceğim. Söyle: koy sevinmesin Şimalın vahşi kurdu, Ben tufanla doğmuşum, tufanla öleceğim!

Elmas Yıldırım'ın vatan konulu şiirlerinde başkalarından farklı olarak sadece doğma yurdun güzellikleri ifade edilmiyor. O, Vatanı akıldan çıkarılmış, sadece ona ait hatıralarına balçıklı sokaklarına, ayrı ayrı köşelerine, petrol kokan güllerine, çiçek­ lerine göre hatırlıyor ve seviyor. Vatanın bağımsızlığı konusu Elmas Yıldırım'ın yaraııcılığı­ nın başlıca mezmununu ve ana hattını oluşturuyor. Her milletin saadetini onun bağımsızlığında, gören şair, "Kara Destan" adlı meşhur eserinde sadece Azerbaycan'ın değil, genel olarak Sov­ yet İmparatorluğu'nda yaşayan Türk illerinin ağır ve açıklı ha­ yatından söz ediyor. Fakat şairin düşüncesine göre Azerbaycan daha ağır dertlere bulaşmış, emsali göriilmemiş büyük musibet­ ler çekmiştir. Azerbaycan dert içinde boğulmuş, Sevenleri diyar-diyar kovulmuş.

51


Arıııb>.ıo• Muk.cmı

EddıiyA11

Ağla şair, ağla, yurdun dağılmış. Nerde kopuz, nerde kınk kaman hey! Kooo Türk 'ün düştüğü dert yaman hey!

Bekir Nebiyev haklı olarak "olabilsin ki, Sovyet l mpara­ torluğu'nun Türk halklarının başına getirdiği ". . . destanlara sığ­ mayacak bu faciaları her yönlü yansıtmak için Elmas Yıldınm bü­ yük bir eserler silsilesi, ya da poema, destan yazmayı düşünmüş, "Kara Destan"ı da onun ilk taslağı gibi kaleme almıştır" şeklinde isabetli bir yargıya varmaktadır.(Nebiyev,1995,110.) Şiirin genel ruhu ve ahengi onun doğrudan doğruya büyük bir eserin taslağı gibi düşünüldüğünü göstermektedir. Fakat şunu da kayıt etmek gerekir ki, "Kara Destan" tam ve bitkindir. Yazar burada süj etli şiirin, ya da poemanın oluşturabileceği etkiyi uyandırabilmiştir. O, bir yandan Türklüğün eski ve şerefli tarihini varaklayabilmiş, diğer yandan ise onun düştüğü şimdiki acı, musibetli günlerin yürek parçalayan manzarasını canlandırmıştır. Genelde Elmas Yıldırım'ın şiirleri Azerbaycan'a karşı yürü­ tülen haksız siyasete, davranışa ve düşmancılığa karşı bir h aykı­ rış gibi seslenirken; aynı zamanda vatan mevzusu aşk mevzusu ile kaynaşıp, kavuşuyor. Elmas Yıldırım, aşk denildiğinde vatan muhabbetini nazarda tutuyor ve insan için vatan aşkından mu­ kaddes bir başka duygu tanımıyor. O'nun edebi yönünün bu tara­ fını doğru gören şair Alptekin şöyle diyor: "Edebiyatta aşk esaslı bir mevzudur. Aşkı terennüm etmeyenin nasıl şair olduğunu ben bilmiyorum. Fakat Elmas Yıldırım'ın terennüm ettiği aşk adi an­ lamda bir aşk değildir: Onda tutuşan vatan muhebbetidir. Şairin türküsü yurd sevgisinin zirvesidir." Elmas Yıldırım, şiirlerinin birinde "Allahım, ben niçin şair doğuldum?" diye talibinden şikayet eder. Fakat bu şikayet şahsi 52


dertlerinden, başına getirilen olmadık musibetlerden kaynak­ lanan bir şikayet değildir. Aslında Elmas Yıldırım vatanından değil, sadece şair gibi yaşamanın ağır, azaplı olmasından şika­ yetçidir. Elmas Yıldırım'ın muhacerette yayınlanmış olan ilk ki­ tabı "Boğulmayan Bir Ses" (İstanbul,1 936) adını taşır. Şair Alptekin'in mukaddimesi ile yayınlanmış olan bu kitaba yaza­ rın yirmi dört şiiri dahil edilmiştir. 1953 yılında, ölümünden bir yıl sonra Azerbaycan Kültür Derneği tarafından Ankara'da "Elmas Yıldırımın Seçilmiş Şiirleri" adı altında yeni bir ki­ tabı çıkarılmıştır. Bu kitaba ise şairin kırk beş şiiri dahil edilmiştir. Söz konusu bu kitap Abdül vahap Yurtsever'in "El­ ma s Yıldırım'ın Edebi Şahsiyeti ve Şiir Sanatı" adlı önsözü, Feyzi Aküzüm ise "Elmas Yıldırım'ın Hal Tercümesi" adlı bi­ yografik mezmunlu makalesi ile birlikte yayınlanmış olduğun­ dan aynı zamanda ilmi bir değer taşımaktadır. Nihayet, 1990 yılında Ankara'da Elmas Yıldırım'ın "Yiğitlere Sesleniş" adlı üçüncü kitabı yayınlanmıştır. Ahmet Karacan'ın düzenleme­ sini ve redaktlörlüğünü üstlenerek yayınlanmış olan bu kitap­ ta şairin altmış bir şiiri yer almaktadır. Gecen yüzyılın son on yıllık diliminden itibaren Elmas Yıldırım'ın şiirleri Azer­ baycan'da da yayınlanmaya başlamıştır. Bu şiir kitapları içeri­ sinde tanınmış gazeteçi Hacı Hacıyev'in yayına hazırlamış ol­ duğu "Azerbaycan'ın Didergin Salınmış Evladı Elmas Yıldırım Şiirlerle"(Bakü, 1990) ve edebiyat alimlerimizden Maarif Tey­ mur'un tertibiyle yayınlanmış olan "Kara Destan" (Bakü,1994) kitaplarını kayıt etmekte yarar var. Bunlardan başka "Elmas Yıldırım'ın Seçilmiş Şiirleri" 1993 yılında Güney Azerbaycan­ lı bilim adamı Büyük Resul vend'in tertibi ile Tahran'da eski alfabe ile yayınlanmıştır. 53


Elmas Yıldırım'dan başka, muhaceret şiirini oluşturanlar­ dan birisi olan Kerim Yaycılı'nın (191 3-1979) edebi faaliyet­ lerinin de kendine has bir yeri vardır. Bazı ufak tefek konular dikkate alınmaz ise bu yetenekli şair hakkında şimdiye kadar araştırma yapılmadığından gerek biyografisi ve gerekse de edebi faaliyetleri Azerbaycan okuyucuları için karanlık kalmaktadır. 1913 yılında dünyaya göz açan Kerim Yaycılı'nın da talihine bü­ tün _dedirginlerin kısmetine yazılmış olan acı ve kederli hayat düşmüştür. O, henüz çocukluk yıllarında 1. Dünya Savaşı'nın ıs­ tırap ve facialarını tatmış, Ermeni tecavüzkarlarının işkence ve vahşiliklerinin kurbanı olmuştur. Mehmet Emin Resulzade "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı" adlı eserinde şöyle demektedir: "Kerim Yaycılı Anadolu is­ tiklal harbi zamanında Şark kumandanlığı tarafından himaye edilen Azerbaycanlı öksüz çocuklar arasından yetişen genç bir şair idi". Kendisinin yazdığı biyografiden anlaşıldığına göre Kerim Yaycılı henüz çocuk iken verem hastalığına tutulmuş, uzun yıllar bu hastalıktan eziyet çekmiştir. O, askeri okulda istese de, verem hastalığı yüzünden eğitimini yarım bırakmağa mec­ bur olmuştur. 1931-1934 yıllarında Karakese, Karakoyunlu ve Erzuruın'da ilkokullarda ders vermiş olan Kerim Yaycılı öğ­ retmenli('; mesleğinin yanında, tahsilini artırmak kaygısına da kalmış, önce Erzurum Lisesi'nin edebiyat bölümünden mezun olmuş, askerlik hizmetinden sonra, 1 937 yılında bu sefer de Ankara Universitesi'nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne dahil olmuş ancak hastalığı nedeniyle buradaki eğitimini yarım bırak­ mak zorunda kalmıştır. Kerim Yaycılı'nın edebi yönü kemiyet itibarı ile o kadar de zengin olmamıştır. O, az yazmış, fakat yazmak hatırına bir tek 54


Paol. Do. v.r;ı s.ı1ı..1ı

mısra bile yazmamıştır Ona göre de şairin şiirleri etkili ve büyü­ leyicidir. İlk şiirlerini Berlin'de çıkan "Kurtuluş" dergisinde ya­ yınlayan Kerim Yaycılı sonradan muhaceret matbuatı, özellikle de "Azerbaycan" jurnalı ile sıkça alaka saklamıştır. Sağlığında ise şairin sadece bir kitabı yayınlanmıştır. 1962 yılında "Vatani ve MiUi Şiirler" adıyla Ankara'da yayınlanmış olan bu kitaba şairin değişik zamanlarda yazmış olduğu şiirlerin bir kısmı ve "Hacı Tağı" adlı öyküsü dahil edilmiştir. Kerim Yaycılı'nın şiirlerinin asıl mevzusu Türkiye, Kafkas­ ya ve Azerbaycan'a yöneliktir. Şairin "Vatani ve Milli Şiirler" kitabına dahil edilmiş olan şiirlerini aynı başlık altında topla­ mış olması tesadüfi değildir. Fakat şairin şiirlerinde Azerbaycan mevzusu ön plandadır. Bir başka ifade ile onun şiirinin esasını oluşturmaktadır. Şamil Kurbanov'un ifadesiyle: "Yaycılı'nın şi­ irleri onun tercümeyi halidir, özünün ve dedirgin olmuşl arı n gam karvanıdır. Genelde O'nun şiirlerinde gam yükü bütün acısı ve ağırlığı ile hiss olunur"16• Buna göre de kendi biyografisi ve ken­ di gibi olanların talihini dile getirmiş olduğu içindir ki, O'nun şiirlerinde kayıtsız şartsız kronolojik devam görülmektedir. Bu nedenle de şairin şiirlerini okuyan herkes burada O'nun çocuk­ luk ve öğrenim yıllarından, siyasi mücadeleye katıldığı ve bu mücadlenin faal nücahidlerden birine çevrildiği, daha doğrusu hayatının sonuna kadar geçtiyi ömür yolunun salnamesi ile tanış oluyor. Bütün mühacirler gibi Kerim Yaycılının da bahtına, talihine düşen kederli ve ıstıraplı yaşamı onun şiirlerine nüfuz etmiş, ya­ zılarına hazin, küskün bir zaman aşılamıştır. Halk şiiri tarzında, bayatı şeklinde yazdığı bir eserde şair: 10

Şamil Kurbanov. Yakın v e Uzak Diinyamız. Ba kü 1997.s.307. 55


Auııb.wc"" Muk.cm ı Edcbiy.ıı Ezizim viran bağlar, Gülüm yok derem, bağlar. Rüzgar bile eserse, Üreyinı verem bağlar.

diye talihinden şikayet ediyor. Fakat şairin bu keder dolu şiirleri duyguyla yaşantının canlı birleşiminden doğduğu için ferdiliği ve aynı zamanda kimliğini yitirerek sosyal bir mezmun taşır. Edebi faaliyetinin ilk dönemlerinde olduğu gibi, sonradan da kederli ruhi yapı Kerim Yaycılı'nın şiirlerini terk etmemiş, aksine bu duygular daha da güçlenerek O'nun yazılarının esas meziyetlerinden birine çevrilmiştir. Örneğin, şairin "Iğdırın Kurtuluşu" şiirine göz atalım: Soyan soydu, her ne varsa ellerde, Tab kalmadı yorgun, argın kollarda. Köpreleri koyduk bir-bir yollarda. Gök yüzüne çıkdı köprefeganlar Gelmez olsun, gelmez olsun o anlar.

. . . Neden diişman dostluğuna inandık? Neden Yareb, neden böyle doğrandık? Yeter artık tarihden de utandık. Türk halkını namerdlere ezdirme, Yurtsuz koyup diyar-diyar gezdirme!..

56


Pııol. O.. v,,.;f Sulr..ıı

Hacim itibarı ile biraz büyük olan bu şiirde şair çocuk iken şahidi olduğu canlı tarihi olayların yürek sızlatan manzarasını ortaya koyar. Kerim Yaycılı daha sonra yazımış olduğu "Mek­ tup" adlı şiirinde ise Rusya esaretinde ''Türklüğün son nefesiııi tüketen" Azerbaycan Türklerinin faciasinden söz açar. Anadolu T ürklerine hasredilmiş bu şiirde şair, lirik kahramanının diliy­ le sadece Rus esaretinin dehşetlerinden söz etmiyor, belki daha çok esir ömrü yaşayan kardaş halkın talihine Türkiye'nin bigane kalmasından üzülüyor. Ben ise Rus'un Kanlı pençesinde Belki de Türklüğümün son ne/esini Tüketiyorum!.. Rus harfiyle yazılan mektubum Belki seni güldürür. Fakat sakın, "bana ne!" Diye bir şey söyleme, Zira, beni Rus 'tan çok Senin ilgisizliğin, Hissizliğin öldürür!..

Yetenekli şair ve yazıcı Abdülvahap Yurtsever Kerim Yaycılı'nın "Vatani ve Milli Şiirler" kitabına yazdığı "Milli Şiirler Demeti" adlı öıİ sözde dikkati şairin yaratıcılığının bu yönüne yö57


nelterek "Yaycılı'nın hüznü Ahmet Cavad'ın şiirlerinde gördüğü­ müz o derin hüzne çok benzemektedir. Bu hüzün Azerbaycan'ın iki yıllık şanlı istiklal hayatından sonra tekrar esaret boyunduruğu altına düşmesinden ileri geldiğini söylemektedir". Kerim Yaycılı'nın şiirlerinin baş kah ramanı bütün ömrü boyu unutamadığı, hasretiyle yaşadığı, vüsal ümidiyle kavrul­ duğu Azerbaycan'dır. Eğer Azerbaycan'ı bir muma benzetsek, Kerim'in şiirlerini bu mumun üzerinde dolanan, onun aşkıyla yanmaya, kavrulmaya hazır olan pervaneye benzetebiliriz. Şair, Azerbaycan'a hasrettiği şiirlerinin birinde onu tan yerinden yükselen bir güneşe benzetirken, bi r başka şiiri nde ise vata­ nın güzelliğini tarifl emek için söz bulamadığını yazmaktadır. O, Vatandan uzakta yaşamanın, garipliğin, muhacirliğin dert ve ağrılarından söz ederken azad bir kuş olmak, doğma diyara uçmak, ona kavuşmak hasreti ile nefes alıyor. "Azerbaycan'ın Sihi r ve Güzelliğine İthafo adlı şiirinde ise şair, doğma yurdunu tariflemeye doymuyor. Vatanın bu cezbedici güzelliğine hayran olduğunu şiirinde şöyle dile getiriyor:

Silemedi kalbimdeki aşkını; Ne ülkeler, ne denizler, ne gökler; Ne yıldızlı semaların cilvesi; Azerbaycan, ey güzellik ülkesi! Ateş gibi yakar gönlü bu ismin, Sana bunu ilk bakışta veren kim? Aşık mıydı sana seni yaratan; Nedir söyle, bu sendeki hüsn - ü an? Azerbaycan! Azerbaycan!.. 58


Pııol . DA V..qf Sulı..tı

Kerim Yaycılı'nın şiirlerinden biri "Gökgöl" adlanır. Ahmet Cavad'ın meşhur "Gökgöl'' redifli şiirine nazire gibi yazılmış bu eserde şair aslında Gök Göl'ün simasında Azerbaycan'ın sembc>­ lünü yaratmış, vatanın dert ve ıstıraplarını ön plana çekmiştir:

Duydum ki, çiçekler boynunu bükmiiş, Yurdumu düşmen/er saralı, Gökgöl. Seni sevenlerin derdi büyükmüş, Koluna zinciri vuralı, Gökgöl. Kimsesiz ruhunu kaplamış sızı, Silinmiş yolundan son ayak izi. Vefasız bülbül de unutmuş bizi, Kalmamış dağların maralı, Gökgöl. Dönmüş o alemler bir kara güne, Sürüler dağılmış yollar üstüne. Dağlar hasret çeker eski türküne, Çobanlar kavalı kıralı, Gökgöl. Kerim Yaycılı'nın şiirlerinin bir kısmı Azerbaycan siyasi muhaceretin liderlerine ve tanınmış şahsiyetlerine ithaf edilmiş­ tir. Bunların içerisinde "Batan Güneş", ve "Möbterem Mehmet Emin Bey'inAziz Ruhuna" M . E.Resulzade'ye, "Mirza Bala İçi n" M .B.Mehmetzade'ye, "Alageyik Masalı" M.E.Resuloğlu'na, "Kalmasın O Matem Gözlerde" Abdülvahap Yurısever'e, "Azer­ baycan" Teymur Ateşli'ye, "Yurdum ve Bayrağım" Kerim 59


Oder'e, "Milli Vaiz" Ali Volkan'a, "Azerice " adını taşıyan şiir ise Ahmet Karaca'ya ithaf edilmiş olup; diğer şiirleri de ayn bir yer tutmaktadır. Biyografisinden ve yazılarından ım laşıldığına göre Kerim Yaycılı, Azerbaycan istiklal harekatının lideri Mehmet Emin Resulzade ile yakından dostluk etmiş, daima onunla alaka saklamıştır. Mehmet Emin Resulzade'nin "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı"nda O'nun "Araza" adlı şiirinden örnek getirilmiş, edebi yeteneği takdir edilmiştir: ". . .Milli muhaceret şartlarında yaşayan ve yurtseverlik idealarını terennüm eden başka şairler de vardır. Bunlardan Senan ve Yaycılı Kerim'i gösterebiliriz. 1955

yılının Mart ayında Mehmet Emin Resulzade

Ankara'da vefat ettiğinde O'nun ölümüne kadarlenenlerden biri de Kerim Yaycılı olmuştur. Yaycılı, büyük önderin ölümünden doğan acının tesir ile kaleme aldığı ve "Azerbaycan" dergisi.nin 1955 yılının Mart ayına ait sayısında yayınladığı "Büyük Mü­ cahid" adlı makalesinde Mehmet Emin Resulzade'nin faaliyet yolunu karakterize ederek şöyle diyordu: "O, hayatında tek bir gayenin kulu ve kölesi oldu: Vatanın ve istiklalın! İşte, bu mü­ him ve ana gayede hepimiz birleşmeliyiz". Şairin Mehmet Emin Resulzade'nin ölümüne yazdığı "Batan Güneş" adlı şiirinden iki mısra ise Ankara'da Asri mezarlıkta uyumakta olan ulu önderin mezar taşına kazınmıştır:

Yaşatmazdı kalblerde ümitsizlik ve melal, Onun mefkuresiydi: Hak, Müsavat, İstiklal. Ömrünün erken yaşlarından muhaceret hayatı yaşamağa mecbur olan Alazan Baycan'ın (1913-1989) poetik çalışmalar şiirimizin özlem ve kederlerini kapsamaktadır. Vatanda Hacı 60


Pııol Do V.u;,11 Sulı..ıı

Hasanzade imzası ile tanınan Alazan Baycan garip ve ibret­ li bir yaşam sürmüştür. Yazar kendisinin yazmış olduğu kendi biyografisinden anlaşıldığına göre O, 12 Mayıs 1913 tarihinde Azerbaycan'ın Kazak Şehiri'nde doğmuştur. İlköğrenimini ta­ maladıktan sonra "Kazak Muallimler Seminariyası"na kayıt ol­ muş ve 1929 yılında buradan mezun olmuştur. Bir süre Balaken Kenti'nde öğretmen olarak çalıştıktan sonra 1931 yılında Bakü Devlet Universitesi'nin Tıp Fakültesi'ne girmişse de yüksek tah­ silini tamamlayamadan eğitimine son vermiştir. Bunun nedeni ise ülkede hakim olan takip ve milli ruhlu kişileri n mahvedil­ mesi düşüncesinin güçlenmesi, bu meyanda O'nu n hayatı için de tehlike ihtimalinin gittikçe realleşmesi ile alakalıdır. "Milletçi" damgası yemekten kaçınan Alazan, vatanı terk etmek kararına gelmiştir. Bunun sonucunda da 1933 yılında üniversite eğitimini yarıda bırıp Güney Azerbaycan'a, oradan da Türkiyey'e gidiyor. Bir yıl sonra İstanbul Universitesi Tıp Fakültesi'ne girer ve 1939 yılında buradan mezun olur. Bir süre askeri hastanenin klini­ ğinde doktor olarak Çalışan doktor Alazan Baycan 1942 yılında, İkinci dünya savaşının alevlendiği sırada Almanya'nın Berlin Şehri'ne gitmiş, bir yıl sonra da Freyburk Universitesi'nde çalış­ maya başlamıştır. 1948 yılında Freyburg'ta dahiliye kliniği açarak çalışmala­ rını sürdürmüş olan Alazan Baycan ömrünün sonlarına kadar bu şehirde yaşamış, sevdiği mesleği ile meşgul olmuştur. Ancak Alazan Baycan gurbette yaşasa da vatanla alakalarını kesmemiş, değişik vasıtalarla vatan ile ilgili kitap ve matbuat organlarını temin etmiş, Azerbaycan'da cereyan eden olayları hessas bir şekilde izlemiştir. O, yirmi yıla yakın büyük edebiyatcı Abbas Zamanov ile mektuplaşmış, kitap mübadelesinde bulunmuştur. Abbas Zamanov'a gönderilmiş mektuplarında vatan hasreti61


ni ifade eden şair : "Dünyada yegane arzum ana vatanı ziyaret etmektir. Hiç bilmiyorum bu istek bana kısmet olacak mıdır?"11 şeklinde gelecekle ilgili beklentilerini kederli bir şekilde dile ge­ tirir. Ne yazık ki, birçok muhacirler gibi Alazan Baycana da terk ettiği kendi vatanını bir daha görmek nasip olmamıştır. O, kal­ binde yıllardan beri gezdirdiği vatan sevgisini kendisi ile meza­ ra götürdü. 9 Kasım 1989 tarihinde Batı Almanya'nın Freiburg Şehiri'nde rahmete kavuştu. Alazan Baycan'ın eşi İnka Hanım'ın prof. Abbas Zamanova gönderdiyi bir mektupta göçmen şairin ölümü şöyle tasvir olunuyor: "Alazan ömrünün son dakikalarında bu sözleri dedi: Azerbaycan . . . Kazak . . . Samet.

. .

O, bu sözleri dile getirdikten

sonra geçindi".(Zamanov,a.g. m.) Edebi faaliyetlerine genç yaşlarından başlamış olan Alazan Baycan'ın "İlk sevgi" adlı dört dizelik şiiri 1 926 yılında yazıl­ mıştır:

Alıncanın dibinde, Gözüm kaldı gözünde. Sevdim seni o günden, Bilir misen özün de? Sonradan bütün ömrü boyunca şiir yazmayı sürdüren şair, eserlerinin kitap halinde yayı nlanması na ilgi göster-memiş­ tir. Sadece ömrünün son yıllarında Ankara'da "Gönül Sazın11

Abbas Zamanov, yıs 1 990 .

62

"Bir Muhacir Şairin Talih,.., Edebiyat ve lnocsanat, Bakü 4 Ma­


dan"(l 983) ve "Dağ Çiçekleri"(1987) adlı iki şiir kitabı yayın­ lanmıştır ki, şairin sanat dünyası hakkında bu kitaplara dahil edilmiş bedii örnekler çerçevesinde söz etmek mümkündür. Alazan Baycan'ın şiirlerinde Samet Vurgun (1906-1956) ya­ ratıcılığının belirgin bir etkisi görülmektedir. Bu durum özellikle de şairin edebi faaliyetlerinin ilk dönemlerinde yazdığı eserlerde daha belirgin şekilde kendisini göstermektedir. Şüphesiz ki, bu durum onun gençliğinde bağlanmış olduğu edebi çevreden kay­ naklanmaktadır. 1930 yılında Azerbaycan'ın Kazak İlçesi'nde yazdığı "Dağ Göçü" adlı şiirinin poetik ruhu ve genel estetik yapısı bu konudaki fikirlerimizi teyit etmektedir.

Haçasudan geçlik dağlara sarı, Göllerde ördekler yüzdüğü zaman. İsterem görem ben o nazlı yarı, Saçına çiçekler düzdüğü zaman. Arabamız ileriledi durmadan, Geçtik eyri-üyrü, tozlu yollardan, Aşıklar dem vurdu vefalı yardan, Güzeller gözünü süzdüğü zaman. Koyun, kuzu dağdan inip gelerdi, Annesin itirmiş kuzu melerdi. Ne yaman olurmuş ayrılık derdi, insan ümidini üzdüğü zaman.

63


Uzaklaşdık elden yollar karardı, Karardı dumanlı dağların ardı. Fuzuli yürekler yakar, ağlardı, Güzeller sözünden döndüğü zaman. Sonradan değişik memleketleri gezip, farklı konularda şiir­ ler yazmış olsa da, gençliğinde edinmiş olduğu manevi ruh hiç bir zaman şairi terk etmemiştir. Bu manevi ruh vatan hasretiyle biraz ezilmiş olsa da asla ümitsizliğe dönüşmemiştir. 1943 yı­ lında Berlin'de yazdığı, sonradan ilk kitabına ad olarak seçtiği "Gönül Sazından" şiirinde olduğu gibi: Ben aşığam odsıız yandım, Yanan odlar bensiz olmaz. Vatan, seni her an andım, Val/ah, gönlüm sensiz olmaz. Çoktan beri yaralıyam, Dostlarımdan aralıyam. Bilsinler ki, vefalıyam, Diderginler dertsiz olmaz. ... Baycan! Gel, çatma kaşların, Yorucu sert yokuşların. Karlı, boranlı kışların, Bu gedişi sonsuz olmaz.

64


Pııol. D•. V•Glf SuhANlı

Alazan Baycan'aın şiirlerinden anlaşıldığına göre gurbet hayatı onun için o kadar da kolay geçmemiştir. O, garipliğin mihnet ve azaplarına daima maruz kalmış, değişik değişik zor­ luklara karşı karşıya gelmiştir. Fakat hiç bir zaman doğup, bü­ yüdüğü Azerbaycan'ı unutmamış, ona hor bakmamış, aksine her zaman vatanı ile övünmüş, gurur duymuştur: Benden soruşurlar sen haralısan? Yüzün huğda renki, gözlerin kara. De görek sen hara. bu yerler hara, Kimler seni salmış bu uzaklara, Didergin bakışlı, sen lıaralısan? Ben Kürün, Arazın aktığı yerden, Hazarın Kafkaza baktığı yerden. Azerin odları yaktığı yerden Geçilmez yolları geçip gelmişem. Alazan'ın şiirlerinde Azerbaycanı işgal eden, onu ve onun gibi yüzlerce, binlerce insanı dedirgin eden Sovyet düzeninin cellatları ifşa ediliyor. Şair, vatanın esaret altında olmasına, yurdunda yabancıların at oynatmasına tahammül edemiyor. O, esaretin ömrünün uzun sürmeyeceğine, bir gün gelip, mensup olduğu halkının özgür bir hayata kavuşacağına inanmaktadır. Alazan Baycan'ın şiirlerinin bir kısmı Azcrbaycan'ın yazar ve aydınlarına: Ahmet Cavad, Samet Vurgun, Mirvarid Dilbazi, Abbas Zamanov, Nebi Hezri, Kulu Helilli ve başkalarına ithaf edilmiştir. Fakat bu şiirlerde de şahıslardan ziyade daha çok va65


Amıb.<)'("" Mu�<ı:lREI EdElıiyAn

tan muhabbeti, güzelliği, ulviliği, büyüklüğü, vatan hasretinin çekilmezliği ifade edilmiştir. Azerbaycan muhaceret şiirinden söz ederken Araz Elmas'ın (1937-1993) edebi faaliyetlerindeki bazı noktalara değinmek ge­ rekir. Elmas Yıldırım'ın oğlu olan şair, 1937 yılında Türkiye'nin Elazığ Şehiri'nde doğmuştur. O, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra İ stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiştir. Daha sonra matbuat sanatına olan hevesi nedeniyle iki yıl Gazeteçilik Meslek Yüksek Okulu'nda okumuş ve bura­ daki öğreniminin sonunda bir süre Türkiye'de "Son Havadis", "Yeni İ stanbul", "Cumhuruyet" gazetelerinde muhabir olarak çalışmıştır. Araz, edebi faaliyetlerine genç yaşlarında başlamıştır. "Sen ve Ben" adını taşıyan ilk şiirini 1954 yılında yayınlamış, hiç bir zaman söz ve sanat dünyasından ayrı durmamıştır. Genelde Araz Elmas'ın şimdiye kadar Türkiye'de beş kitabı yayınlanmıştır ki, bu eserlerde şairin üç yüze kadar şiiri yer almaktadır. Yazara ait yazıların bir kısmı "Atatürk" dergisinde yayınlanmıştır. Araz Elmas 1992 senesinde ana yurdu Azerbaycan'a dön­ müş, bir yıl sonra yıllardan beri tutulmuş olduğu hastalık so­ nucunda rahmetlik olmuş, Şüvalan'da defin edilmiştir. Elmas Yıldırım'ın Bakü'de dünyaya gelip, Elazığ'da ölümü; Araz Elmas'ın ise Elazığ'da dünyaya geldikten sonra Bakü'de ölümün­ deki benzerlik unutulmaz ilginç ve enteresan bir durum olarak hatırlanmaktadır. Araz'ın şiirlerinde, Elmas Yıldırım'ın yazılarında olduğu gibi ilk dikkati çeken Azerbaycan mevzusudur. Bu mevzu şairi daima rahatsız etmiş fikir ve düşüncelerinden bir an olsun bile gitmemiştir. O, neden yazmış olursa olsun bu şiirlerin ruhunda

66


Pııol. 0.. V•Glf Sulw.lı

ve mayasında vatana olan sevgi ve hasretten yoğrulmuş bir hava sezilmektedir: Türkün büyüklüğünü sen gösterdin cihana, Nece ulu kişidir seni doğuran ana. Sen ana kucağından toprağın kucağına, Güle-güle gelirsen kahreman Türk balası, Bile igidgörmedim bu dünya kuru/ası. Şairin yaratıcılığının son yıllarının ürünü olan bu şiir "Ka­ rabağ Şehidlerine" adını taşır. Şiirde Azerbaycan'ın ayrılmaz tarihi, toprağı olan Karabağ'ın bağımsızlığı uğrunda ömrünü veren vatan evlatlarının kahramanlıkları ifade ediliyor. Fakat şairi asıl ilgilendiren şehidlik zirvesine yükselen yiğitlerin vatan için can verişleri değil, ulaştıkları mevkidir. O, Azerbaycan'ın kahramanlar yurdu olduğunu ifade ederek, bu toprağın sinesin­ de yalnız şehidler yattığı için gurur duymaktadır. Araz Elmasın şiirlerinin biri Azerbaycan Halk Cumhu­ riyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'ye ithaf edilmişlir. Şiirde bu büyük siyasi şahsiyetin bağımsız bir devlet kurarak halkın geleceğine ışık tutması, hürriyet uğrunda yapılmış olan mücadeleler dile getirilir. Şairin "Elveda", "Çekinme", "Son Nasihat", "Verin", "Can Bedende Kalmasa" ve diğer şiirlerinde ayrılığın, yalnızlığın, has­ talığın, dünyadan erken göçüp gitmek korkusunun doğurduğu karamsar, küskün ruh hali yansımasını bulur. Fakat bu şiirleri yalnız şahsi duyguların ifadesi gibi görmek doğru değildir. Çün­ kü şiirlerin ruhunda ciddi sosyal konuların izleri görülmektedir

67


ki, bu da onların ferdiyyeçilik ruhundan uzak değerlendirme ya­ pılmasına imkan vermektedir. Azerbaycan muhaceret şiiri genel manzarası hakkında söz edilen ya da adları zikredilen yazarların edebi yönleri ile bit­ miyor. Daha çok edebi çalışmalar ve estetik sahasında faaliyet gösteren Ali Bey Hüseyinzade (Turan), Mehmet Emin Resul­ zade ve diğerleri ara sıra şiir yaratıcılığı ile meşgul olmuşlardır. Özellikle de Ali Bey Hüseyinzade şiir ve tercüme sanatına daha muntazam bir şekilde bağlı kalmış, ara sıra matbuatta yazılar yayınlamıştır. Ali Bey'in ara sıra yazmış olduğu "Eski Tıbbiy­ ye'', "Dardanel İ zharı", "İ ncizablarım", "Şair", "Kelebek'', "Bağ­ çamın Ağacları'', "Tıp Dünyasına", "Afet Karşısında Şair, Alim ve Gençlik", "Ona İnan", "O'nun Vefatı Tarihi", "Ondan Önce ve Sonra" gibi şiirleri muhaceret şiirinin genel havası ile uygun . gelmese de büyük düşünürün şair dünyasını öğrenmeye imkan verir. Böylece de muhaceret şiirinin sadece hasret, keder konu­ ları üzerinde köklenınediğini gösteriyor.

68


Dördüncü Bölüm

NESİR VE TİYATRO

A

zerbaycan edebi muhacereti edebi maharetini nesir ve tiyatro sahasında de sınamış ve her iki türde orijinal sa­ nat örnekleri ortaya çıkarmıştır. Özellikle de muhace­ ret nesri kendi özelliği ile farklanır. YusifVezir Çemenzeminli, Ahmet Ağaoğlu, Mirza Bala Mehmetzade, Kerim Yaycılı ve baş­ kalarının roman ve öyküleri; Mehmet Emin Resulzade'nin hatı­ raları, Mehmet Altunbay, Hasan Zeynallı'nın romanları, özel­ likle de ömrü Fransa'da geçmiş olan Banin imzası ile tanınmış Ümmülbanu'nun estetik, biyografik eserleri bu edebiyatın ayrıca değerlendirilmesi ihtiyacını doğurmaktadır. Muha-ceret nesri­ nin bazi örnekleri, o cümleden Ümmülbanu(Banin)'nun "Kaf­ kasya Günleri" ve "Paris Günleri" romanları, aynı zamanda Rus muhacir yazarı İvan Bunin hakkında hatıraları, Fransızcadan Türkçeye tercüme edilerek yayınlanmıştır. Azerbaycan okuyu­ cuları Mehmet Emin Resulzade'nin "Stalinle i htilal Hatıraları" eseri, Mirza Bala Mehmetzade'nin ve Samet Ağaoğlu'nun bazı öyküleriyle de tanış olma imkanını elde etmişler. Bundan başka Mehmet Altunbay'ın "Hürriyete Uçan Türk" eseri de Bakü'de yayınİanmıştır. Fakat tüm bunlar muhaceret nesrinin canlı, dolgun manzarasını tam olarak yansıtmıyor. Özellikle de Üm69


AıfJlb.�<»< Muı..crım

Eddıiy•ıı

mülbanu ve Samet Ağaoğlu'nun edebi yönlerinin ciddi bir şekile tanıtılmasına ihtiyaç vardır. Azerbaycan muhaceret nesrinin bir sıra meraklı orijinal ör­ nekleri büyük mütefekkir Ahmet Ağaoğlu'na aittir. Kayıt etme­ liyiz ki, Ahmet Bey ilmi yazılarından başka esas itibarı ile sos­ yal, siyasi konuları içeren yazılarını ise bedii şekilde işlemiştir. Bu tür yazılarına "Serbest i nsanlar Ü lkesinde", "Ben Neyim?'', "Gönülsüz Olmaz" ve diğer eserleri dahil etmek mümkündür. Bununla birlikte Ahmet Bey Ağaoğlu'nun diğer yazılarında da edebi, sosyal ve siyasi içerikli temaların bir birini tamamladığı görülmektedir. Ahmet Ağaoğlu'nun bedii nesrinde "Serbest İ nsanlar Ü lke­ sinde" adlı eserinin özel bir yeri vardır. Yazar, siyasi-felsefi bir tarzda yazılmış esere yazdığı ön sözde "Eserime nasıl bil şekil vermek hususunda birçok tereddüt zamanları geçirdim: Niha­ yet onu bir hikaye şeklinde yazmaya karar verdim. Esaretden kurtulmuş bir Türk ferdini hür ve serbest bir ülkeye getirdim. Bu ülkenin yöneticileri Türk Cumhuruyeti'ni kuran dahinin emel ve arzularının tehekkükü için çalışmaktadırlar. Türk ferdi, işte benim "Pir" dediğim bu yöneticiler ile görüşür. Onların bir cumhuruyette hür ve serbest vatandaşların nasıl olmaları lazım geldiği hakkındaki fikirlerini öğrenir, aynı zamanda da memle­ ketimizin istikbalde hürriyet ve fezilet sahasında nasıl inkişaf ederek bir nur ve medeniyet kaynağı olacağını da Serbest ülkede gördüğü irfan ve medeniyet müesseselerini tasvir etmekle gös­ ıcrıyor". "Serbest İ nsanlar Ü lkesinde" adlı eserinde Ağaoğlu, ütop­ ya, hayal şeklinde hür, insanların beraber ve mutlu yaşadığı, ka­ nunların adaletli olduğu, devlet, cemiyet hakkında fikir ve arzu­ larını edebi şekilde ifade etmeğe çalışmıştır. Eser yazarın siyasi 70


PROI o. v.qı s.ı...ı,

görüşleri ile sıkı bir şekilde bağlıdır. Buna göre de söz konusu bu eser Ağaoğlu'nun sosyal ve siyasi görüşlerini öğrenmek için bir kaynak rolünü oynamaktadır. Yazar ifadelerinde şöyle diyor: "Ben bir esir idim, hür olmak istedim. Zincirlerimi kırdım, kalenin duvannı deldim ve açığa çıkarak derin bir nefes aldım. Şimdi önümde geniş bir çöl vardı. Nereye gideceğimi, nasıl dav­ ranacağımı bilmiyordum. Tereddütle bir çok adım attım. Kendi­ mi iki yol ayrımında buldum ve buraya dikilen bir direk üzerin­ de bu yazıyı okudum:

"Sol tarafa giden yol hürriyet yoludur. Sağ tarafa giden kölelik yoludur". Sol tarafı aldım, sabaha kadar yürüdüm. Şafak sökülerken kendimi bir kalenin önünde buldum. Kalenin kapısı üzerine altın hat ile yazılı bir levhadaki yazıyı okudum:

"Serbest insanlar ülkesi. " Kayıt edelim ki, eserin ayrı ayrı bölümlerinde yazar, ma­ nevi olgunlaşmanın aşamalarını, nihayet, serbest insanlar ülke­ sine kabul merasimini tasvir ediyor. Ahmet Ağaoğlun'un haya dünyasında oluşturduğu "Serbest insanlar Ülkesinde" okuyucu ". . . kamil, ictimai münasebetler, dost alaka, şartında yaşayan hür insanların konstitusiyası, vatandaşlık faaliyeti, maarif, ticaret, tarım, nakliyat, sanayi sahasındaki başarıları hakkında canlı, Ferah ve iftihar dolu fakılar, muhakemeler, levhalar ve vecizeler­ le tanış oluyor" Ahmet Ağaoğlu'a göre, mutlu cemiyetin sütunla­ rı özgürlükten yapılmalıdır. Cemiyetin mutluluğunun temininde önemli işlerin başında işsizlikle mücadelenin yapılması "gözünü 71


devletin hezinesine dikenlerin", "havadan kazanç yolu" ile ser­ vete konmak isteyenlere müsade edilmemesidir. "Serbest İnsanlar Ü lkesinde" eserinde yazar bir seyyah gibi tasvir ettiği olayların ışığında cemiyetin manevi tekamülünün yükseltilmesine çok değer veriyor. Halkın bilinçlenmesini, eği­ tilmesini, cemiyetin özgürlüğü, mutluluğu için zaruri şartlardan hesap eden yazar bu yolda edebiyatın büyük bir misyona sahip olduğunu göstermekle, birlikte Şark edebiyatının ". . . İçinde bu­ lunduğu cevreye, insan ve doğaya yabancı kaldığını" kayıt et­ mekten çekinmiyor. Yazara göre, sağlıklarında övgüler yağdı­ rılarak en yüksek mevkilere yükseltilenler ölümlerinden sonra hicvedilerek en aşağı dereceye indirilirler. Eserin sonunda Ağaoğlu tasvir ettiği kahramanının simge­ sinde kendi sosyal görüşlerini şöyle izah ediyor: ". . . Ben bu kanunların haricinde ve onların hilafına olan bin bir kuvvetin zebunu ve mahkumu idim. Fikri ve hissi kölelik be­ nim kaderimdi. Düşünen, duyan, yaşayan ben değildim, başkası idi. Ben, yalnız başkasını taklit etmek, ona itaat etmekle mükel­ lef idim. Ben, ben değildim, onun gölgesi, karartısı, hayaldim. Kısacası ben yoktum, bir efsane idim. Fakat bu diyara gelince, benliğim bana geldi, varlığımı duy­ maya başladım. İ lk kez burada anladım ki, insan hakikaten kai­ natın ziyneti ve sertacıdır." Bir tür otobiyografik karakter taşıyan "Ben Neyim?" 12 adlı bedii ve felsefi eserde Ağaoğlu içi (alturizmi) ile dışı (egoizmi) arasındaki tezatların kaynağını açmağa çalışıyor. Yazara göre, "hesaplanmış ve dengeli egoizmle alturizm yaşayışın şekillen­ mesi ve genişlenmesi için doğanın bahşettiği esaslardır." 12

72

Eserin adı Azerbaycan neşrinde "Ben Kimcm1" şeklinde verilmiştir.


Pııol. DR V>Gil Sıfa,,J,

İnsan doğasında ikiliğin yan yana mevcut olduğunu ken­ di karakteri, dahili benliği simasında değerlendirmeye çalışan Ağaoğlu sade, anlaşılır şekilde fikirlerini okuyuculara telkin et­ meğe çalışıyor. Konunun daha iyi anlaşılması için söz konusu eserdeki şu ifadeleri dikkat çekmektedir: "Sizi temin ediyorum ki, ben içimde çok samimi ve ateş­ li bir milletperverim. Türkün yükselmesi için çalışmak, onun izzeti nefsini, şerefini, hakkını, hürriyetini müdafaa için kendi­ mi tehlikeye atmak fikrini sevincle kabul ediyorum. Hale fakir ve aç bir Türk gördümmü, hiç dayanamıyorum. İ stiyorum ki, varımı yoğumu ona vereyim. Fakat bu melün gurbette oluşum yok mudur? Bana fırsat vermiyor, daima önümü kesiyor, engel türetiyor. Örneğin, geçen gün evimizin balkonundan bakıyor­ dum. Sokakta birini dövüyordular. Camaat toplanmıştı, uzaktan hadiseyi seyrediyordu, yakınlarda polis de yoktu. Derhal sokağa yürmek istedim. Ancak gurbet yine önümü kesti: - Nereye? - Dövüleni kurtarmaya . . . - Kavga edenleri tanıyor musun? - Ne gereği var? Gitmek borcumdur. - Çekil kenara! Borcu imiş! Don Kişot! Kendine iş bul! Neden senin borcun başkalarının da borcu olmasın? - Efendim! Bu benim, senin, başkalarının ve her kesin borcudur! - Hayır! Katiyen borcum değil! Benim birinci borcum ken­ dimi dövdürmemektir. Herkes de benim gibi davransa kimsenin kimseye borcu kalmaz. Ben sinirlendim, öfkeyle dedim:

73


- Efendim, dövüleni kurtarmıyorsun, acı doyurmuyorsun, hastaya bakmıyorsun, mazlumu himaye etmiyorsun, kısacası elini aklan karaya değdirmiyorsun, sonra da milliyetperverlik iddiasına düşüyorsun, öyle değilmi?" · Ahmet Ağaoğlu'nun "Gönülsüz Olmaz" adlı edebi-felsefi eserinde ise cemiyet hayatının sosyal problemlerine dikkat çe­ kilir. Olaylara manevi ahJaki çerceveden yanaşan yazar iki dostun, Turgut ile yazarın, diyaloğu şeklinde yazılmış bu eserde sözü edilen problemlerin çözüm yolları araştırılır. Ü lkeyi düş­ müş olduğu ictimai buhrandan çıkarmak için nereden tutmalı, hangi işten başlamalı meselesi ortaya çıktığında Turgut gönlü, dostu ise kayayı gerekli görüyor. Onların tartışmasına katılan yaşlı bir köylü Turgut'u savunarak: "-Gönülsüz iş olmaz" diyor. Yaşlı köylünün fikrince, ". . . her şeye can veren, her şeyi dirilten, her şeyi yaratan, kanunu güzelleştiren, memuru çalıştıran, me­ bus ve valiye insaf ve mürüvvet telkin eden, köylüye komşusunu sevdiren, yardımına koşturan, kısacası insanı insanlaşdıran kalptir''.

Ahmet Ağaoğlu, kahramanı Turgut'un dili ile Türkiye'nin açıklı durumunun nedenlerini ülkenin "eski kalpli" insanlar ta­ rafından idare edilmesinde görür. Azerbaycanın muhaceret nesrinin önemli simalarından olan ve eserlerini Fransızca yazan Baninin edebi faaliyetlerinde elde ettiği başarıların sadece vatanında değil, bazı batılı ülkeler­ de de itiraf edilmesi O'nun hakkında etraflı söz etmek zarureti doğuruyor. yayınlanmış eserleri ve hakkında yazılmış olan araş­ tırmaların gösterdiğine göre Banin'in yazıları sadece biyogra­ fik bir önem taşımıyor, aynı zamanda Kafkasya ve Azerbaycan tarihinin birçok öğrenilmemiş karanlık noktalarına ışık tutuyor.

74


Pııol. Do v.c;,ıı SulıMlı

Şunu da kayıt etmeliyiz ki, son yıllara kadar Ümmülbanu (1905-1994) hakkında Azerbaycan edebiyat araştırmacılığın­ da hiç bir bilgi yer almamış, hiç bir şekilde hatırlanmamıştır. Moskova'da yayınlanmış olan bibliyografik eserlerde ise ondan bir Fransız yazarı gibi söz edilir. Ümmülbanu 1905 yılında Bakü'de doğmuş, tanınmış pet­ rol zengini Musa Nağıyev ve Şemsi Esedullayev'in torunu olan yazar, çocuk yaşlarında annesini kaybetmiş, kız kardeşleri ile birlikte Avrupalı bakıçı ve terbiyeçilerin nezaretinde büyümüş, ciddi, mükemmel tahsil almış, bir çok dil öğrenmiştir. 1924 yılında siyasi durumla alakadar olarak Türkiyc'yc muhaceret eden yazar, bir süre orada kaldıktan sonra Fransa'ya geçmiş, ömrünün sonlarına kadar da Paris'te yaşamıştır. Şunu da hatırlatmalıyız ki, geçen asrın ilk çeyreğinde Fransa, özellikle de Paris, Sovyet rejiminden kaçarak saklan­ dığı, Rus ve Rusya esaretinde yaşayan ayrı-ayrı halkların si­ yasi muhaceretinin daha çok toplandığı bir muhiti idi. Burada "Kaflcasya", "Prometey" ve başka nüfuzlu muhaceret matbuatı yayınlanıyordu. Siyasi muhacirler arasında tanınmış aydın, ya­ zar ve sanat adamları da var idi. O'na göre de Paris edebi mu­ hiti Ümmülbanu'ya ciddi tesir göstermiş, onu bedii yaratıcılığa heveslendirmişdir. Fakat yazar, edebi faaliyeinc erken yaşlarda başlamış olsa da uzun bir süre kitap yayınlamamıştır. Yazarın sadece "Nami" adlı ilk romanı 1943 yılında ya­ yınlanmıştır. Konusu Azerbaycan yaşamından alınan bu roman Fransa edebebi çevresinde tantana yaratmamış ancak yine de kitap hakkında olumlu yazılar yazılmıştır. Bundan heveslenen yazar bir süre sonra 1 945 yılında "Kaflcasya Günleri (Jours Caucasiens)" adlı romanını yayınladı. "Kafkasya Günleri"

75


romanı Fransız edebi muhitinin dikkatini çekmiş, kitabın yaza­ rına karşı marak uyandırmıştır. Ona göre de bu eserin yayınlan­ masından sonra Ümmülbanu sanat dünyasına daha ciddi şekilde bağlanmıştır. "Kafkasya Günleri" romanında XX. asra kadarki tarihimi­ zin bedii manzarası canlandırılmıştır. Otobiyografik tarzda ka­ leme alınmış eserin teması yazana biyografisiyle alakalı konular esasında kurulmuştur. Roman son derece samimi bir dille yazıl­ mış, tasvir olunan olaylar lirik üslubun getirdiyi hazin ve kederli ifadelerle zenginleşdirilmiştir: "Yine geri dönmek zorunda kalacağım, geçmişim her za­ man beni hayrete düşürüyor. Hem Şark, hem Alman, hem de Rus adetleri ile büyüyen çocuk ben idim. Hayalperver, karakabak, bed hasiyetli kızcağız ben idim. Hale şimdi de hayret ediyorum. Hatırladığım hatıralar bana yabancı görünüyor, bunların bana ait hatıralar olduğuna inanamıyorum. Ben bu hatıralar arasında sa­ hip gibi değil, misafir gibi clolanıyorum. Bakü benim için uzak bir hayale, ailem ise geçmiş uydurmaya dönüp. Bazen hayalen oraya gidip lezzet alıyor, bazen de karışıklığa düşüyordum." Ya da: "Çok garip çocukluk yılları yaşamışım! Biliyorum ki, herke­ sin çocukluk yılları uzak geçmişe benziyor. Benim çocukuğum ise hem coğrafi, hem de tarihi anlamda çok uzakta kaldığından hiçbir şey beni o geçmiş yıllara bağlamıyor; ne inandığım din, ne Fransız dili ile anlatılmış olan ana dilim, ne yitirilmiş milyonlar, ne bir eşya, ne de bir şahıs. Geçmişim bana çoktan bitmiş bir ömür gibi görülüyor. Önceki hayatım karanlık bir uykuya, ma­ saldan çıkarılmış efsaneye benziyor." 13

76

13

Ümmiilbanu (Banin), Kafkasya Günleri, Bakü 1 992, s.S4-SS-S6.


"Kafkasya Günleri" romanını samimileştirip, okuyuculara sevdiren bir başka husus ise yazarın saf ve temiz itiraflarıdır. Öyle ki, Ümmülbanu şahidi olduğu devrin olaylarını olduğu gibi, çılpak, açık, sade bir şkilde tasvir ediyor, hiçbir şeyi oku­ yucudan gizletmiyor. Şunu da kayıt etmek gerekir ki, bu özellik yazarın diğer tüm eserlerine aittir. Roman XX. yüzyılın önceleri, cumhuruyet dönemi ve cum­ huruyetin devrildiyi ilk yıllar da dahil olmakla Bakü cevresi ve bu cevrenin ister yüksek aristokrat tabakasının hayat tarzı­ nı, böylece de Azerbaycan'ın yaşadığı tarihi ve siyasi olayların manzarasını somut bir şekilde canlandırıyor. Elbette, eserde adet ve ananelerimizle bağlı bazı tartışmalı konulara da rastlanmak­ tadır. Fakat bunlar sathi olup, fazla bir etki göstermiyor, roma­ nın ruhunu yansıtmıyor. Yazar, "Kafkasya Günleri"nde Şarklı, Asya'lı, Azerbaycan'lı olması ile gururlanıyor ve Garb okuyucu­ larını vatanı Azerbaycan ile tanıştırmak için etnografik ayrıntı­ lara önem vermektedir. Romanın orijinal tercümecisi Hamlet Koca eser hakkında, daha doğrusu eserin popülerliğini belirleyen şartlar hakkında­ ki düşüncelerini genel olarak şöyle dile getiriyor: "Kafkasya Günleri" eserinin bize garibe görünen yanları çoktur. Anlaşıl­ dığına göre ilk eserin başarısızlığından ders almış olan yazar, bu otobiyografik eseri okunaklı bir şekilde ortaya koyabilmek için yeni bir yönteme başvurmuştur ki, bu yöntemin adı ise sa­ mimiyet-dir. Fransız okuyucusunun zevkine tanış olan Banin, otobiyografik bir eserde samimiyetin, hayret doğuran itirafların, merakla karşılanacağını biliyordu."14 Ümmülbanu'nun bir süre sonra yazmış olduğu, yine otobiyografik özelliği taşıyan "Paris Günleri" (Jours Parisiens, 14

Hamlcı Koca, Fransızlar Yurdum Hakkında. Bakii 1 990, s.84.

77


1947) romanında tasvir olunan olaylar "Kafkasya Günleri"nde cereyan eden olayların devamıdır. Her iki eser üslup ve şekil bakımından bir birine oldukca yakındır ve aynı tarzda kaleme alınmıştır. Fakat roman Fransa hayatından söz etse de, Azerbay­ can ile ilgili yanları çoktur. Yazar, yeri geldikce, bu veya diğer şartlara bağlı doğma vatanı Azerbaycan'ı, doğup büyüdüğü, ilk gençlik yıllarını geçirdiyi Bakü'yü hatırlıyor: "Hele dört yıl önce Kafkasya hür iken komşularımın bir kıs­ mı buraya gelmiş, ben ise bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bakanı olan babamla orada kalmıştım. Sonra ise Ruslar Kafkasya'yı yeniden zapt ettiler. Babam varlıklı olduğu için hapsetildi, ben ise on beş yaşında evlenmek zorunda kaldım. Bu dehşetli yılların en ümidsiz çağlarında bile hayallerde kendime sığınacak bulur, mutlululuğu düşünüyordum." Ümmülbanu, bu romanlardan başka, "Ernst Yungerle Görüş(Rencontres aves Ernst Jünger, 1951)", "Ben Tirye­ ki Seçtim(J'ai choisi I'opium, 1959), "Sonra (Apre's 1961)", "Yad Fransa(La Franse e'trangere,

1 968)", "Son Ümidin

Çağırışı(L'appel de la dernie're ehance, 1971)", "lvan Bunin'in Son Höceti" ...vb. eserlerini kaleme almıştır. Bedii ve estetik bir özellik taşıyan bu eserleri konu bakımından iki katagoriye ayı­ rabiliriz. Onların bir kısmının konusu Fransa ve genellikle de Avrupa hayatından alınmıştır. Yazarın eserlerinin ikinci kısmı ise Azerbaycan'la alakalıdır. Fakat yazarın konusunu Avrupa hayatından aldığı eserlerinde de Azerbaycan'la alakalı kısımlar vardır. Ümmülbanu, hatıra tarzında yazmış olduğu "lvan Buninin Son Höceti" adlı romanında Paris'te yakından tanış olduğu ve dostluk yaptığı Rus muhacir yazarı İvan Bunin hakkındaki ke­ der veren duygularını genel bir çerçeveye oturtmuştur. 78


PROI O• v.r,;ı Suh"'lı

O, aynı zamanda ciddi bir şekilde sürekli olarak, tercümecilik ile de meşgul olmuştur. F.Dostoyevski'nin "Özge Arvadı" eseri­ ni, "Tatyana Tolstoy'un Hatıraları"nı Rusçadan; Ernst Yungerin "Sulh" romanını Alman dilinden; Gregori Martonun "Dostum Billizar" ve V.T.Vandın "Sen Polun Hakikatin Dedikleri" adlı eserlerini İngilizceden Fransızçaya terüme etmiştir. Yazarın ter­ cümecilik faaliyeti onun nesir yaratıcılığına, yazılarının mevzu ve üslubuna ciddi tesir göstermiştir. Yazar, ömür boyu vatan hasretiyle çırpınmışdır. "Lite­ raturnaya Gazeta"da yapmış olduğu röportajında Kafkasya ve Azerbaycan'da cereyan eden olayları her zaman dikkat ve he­ yecanla izlediğini kayıt etmiş; "Kafkasya Günleri" romanının ikinci baskısına yapmış olduğu ilavede mühaceret yıllarında Azerbaycan'a gelemediğine hayıflandığını belirtir. Ümmülbanu, 1994 yılında, 89 yaşında iken Paris'te vefat etmiş ve orada da defin olunmuştur. Büyük mütefekkir Ahmet Bey Ağayev'in oğlu olan Samet Ağaoğlu'nun(l909-1982) edebi çalışmaları muhaceret ede­ biyatının en meraklı sayfalarından birisini oluşturmaktadır. Türkiye'nin edebi ve siyasi muhitinde bir zamanlar büyük nüfuz sahibi olmuş bu tanınmış şahsiyet hakkında en muteber matbuat organlarında yazılar yayınlanmış, eserleri eleştiri ve araştırma sahasına çevrilmiştir. Samet Ağaoğlu, 23 Nisan 1909 tarihinde Bakü'de dünyaya gelmiş, henüz çok küçük yaşlarında babasının Türkiye'ye muha­ cereti ile ömrünü, talihini bu ülkeye bağlamalı olmuştur. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra bir süre Strasburg'da yaşa­ mış olan Samet Ağaoğlu bu yıllarda edebi faaliyetlere başlamış, ilk kalem tecrübelerini ortaya koymuştur. Sonradan yazar Fran-

79


sa'da geçen günlerini "Strasburg Hatıraları" adlı kitabında dile getirmiştir. Türkiyc'ye döndükten sonra bir takım önemli devlet görev­ lerinde çalışan Samet Ağaoğlu 1950, 1 954 ve 1 957 seçimlerinde üç defa Manisa Şehri'nden millet vekili seçilmiş, Adnan Mende­ res Hükümcti döneminde Başbakan yardımcılığı, Çalışma, işlet­ meler, ·Sanayi ve Devlet Bakanlığı yapmıştır. Siyasi görüşlerin­ den dolayı Başbakan Adnan Menderes ile birlikte ölüm cezasına mahkum edilmiş se de daha sonra idam cezası ömür boyu hapse dönüştürülmüş, Yassıada, Kayseri ve istanbul habishanelerinde bir süre habis yatııktan sonra suçsuz olduğu anlaşılınca serbest bırakılmıştır. Yazar, ömrünün habishanede geçen günlerinin bazı kısımlarını "Hayat Bir Macera" adlı hatıralarında tasvir etmiştir" Samet Ağaoğlu mhabisten çıktıktan sonra ömrünün sonlarına kadar edebi faaliyetlerini devam ettirmiştir. Samet Ağaoğlu, Strasburg'daki öğrencilik yıllarında tanış olduğu Neriman Babaoğlu ile evlenmiş ve bu evlilikten Tektaş (1934), Mesıafa Kemal (1939) ve Sitare (1945) adını verdikleri üç çocuğu dünyaya gelmiştir. Yazarın eşi Neriman Babaoğlu da ciddi ictimai ve siyasi fa­ aliyetle meşgul olmuş, iki defa millet vekili seçilmiştir. çocukla­ rından Tektaş Ağaoğlu'nun dışında çocuklarının ikisi üniversite eğitimi almamışlardır. Samet Ağaoğlu 6 Ağustos 1982 yılında, 73 yaşında tedavi edilmekte olduğu İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde ve­ fat etmiş, naaşı "Feriköy İsliım Mezarlığı"nda defin edilmiştir. Yazarın edebi faaliyetleri 1944-1965 yılları arasında yayın­ lanmış olan "Strı:ısburg Hatıralari'', "Zürriyet'', "Öğretmen Ka­ fur", "Büyük A ile'', "Hücredeki Adam", "Katırın Ölümü" adlı 1S

80

Bkı. Snmcd Ağnoğlu,

Hoyaı Bir Maccrn. "Kitap Ya)ll ncvi", lsıanbul 200).


Pııol DA. VAGll 5uh•NI•

kitaplarda toplanmıştır. Bunlardan başka edebi, tenkidi, siyasi, hukuki araştırmalar, hatıralar ve seyahatnamelerden oluşan on beş kadar kitabı yayınlanmıştır ki, "Tanış Yüzler", "Dostum Menderes", "Sovyet Rusya İmparatorluğu", "İki Parti Arasında­ ki Farklar", "Demokrat Partisi'nin Doğuş ve Yükseliş Sebeple­ ri'', "Kuva-yi Milliye Ruhu"...vs. bunlardan bazılarıdır. Samet Ağaoğlu 1967 yılında Azerbaycan'a gelmiş, yukarıda adı geçen "Sovyet Rusya imparatorluğu" kitabının bir bölümünü doğma vatanına hasretmiştir. Samet Ağaoğlu'nun edebi faaliyetlerinde esas yeri tutan ve bugün Azerbaycan ve Türkiye edebi ve siyasi fikri için aktüel­ lik taşıyan eserleri babası Ahmet Bey Ağaoğlu hakkında hatıra­ larıdır. "Babamı Hatırlarken" "Babamın Arkadaşları" ve "Ha­ yat Bir Macera" adlı üç kitaptan ibaret bu hatıralar Türkiyc'de yayınlanmış, onlardan sadece "Babamın Arkadaşları" adlı eseri bir kaç yıl önce Azerbaycan okuyucularına takdim edilmiştir. Bilindiği üzere Ahmet Bey Ağaoğlu çetin, ziddiyetli ve ka­ rışık bir yaşam sürmüştür. Fakat bu büyük edip ve siyasi şahsi­ yetin yaşamının birçok yanı şimdiye kadar karanlık kalmakta­ dır. Bunun nedeni ise yazarın sağlığında "Tercümeyi-hali Aciza­ nem" adlı küçük hacimli biyografisini yazıp bitirmiş,1• ömrünün sonlarında yazmaya başladığı "Altmış Yedi Yıl Sonra" adlı ha­ tıratlarını ise yarım bırakmıştır. Samet Ağaoğlu'nun yazdığına göre, hatıralar üzerinde çalışmak Ahmet Bey'i çok üzdüğünden bu işi tamamlayamamıştır. Ona göre de şimdilik Ahmet Bey Ağaoğlu'nun zengin hayat yolunun, özellile de bu yolun muha­ cere'tte geçen kısmının öğrenilmesinde Samet Ağaoğlu'nun söz edilen hatıraları büyük önem taşımaktadır. 16

Bkz. A. Ağaycv. Tcrcümc-i Hali Acizarımı. Otograf, REI, Arş.26, K-141302 inv. 1 9769, salı. 3.

81


Amtb"-vt.vıı Mul-tAcrtt ı Edt:btvAn

Söz konusu bu ha:ıralarda bir taraftan Ahmet Bey Ağa­ oğlu'nun karışık örnür yolu varaklanır, onun hafızalarda kalan sayfaları aşkar edilir, diğer taraftan edibin hayatının edebiyat ve siyasetle alakalı kısımlarına dikkat çekiliyor, onun alakada bulunduğu şahsiyetlerden söz ediliyor. Bu şahsiyetler içerisinde bir zamanlar Türkiye'nin Milli Eğitim Bakanı olmuş ve 1926 yılında Atatürk'e suikast girişiminde bulunmakla suçlanarak Ankara'da idam edilmiş Nazım Selanikli, "İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin kurucularından Yusuf Akçura, Ali Bey Hüse­ yinzade, Fransa'�a okurken öğrencilik yıllarından arkadaşı Dr. Esad Paşa, Türk ordusunun zabiti, milliyetce Azerbaycan'lı olan İ brahim Bey Cihangirov ve diğer şahsiyetler özel bir yer tut ur. Hatıralarda Ahmet Bey'in en yakın dostu gibi hayat arkada­ �- Sitare Hanım'dan da söz ediliyor. Samet Ağaoğlu'nun kayıt et­

tiği re göre Ahmet Bey, ömrünü bir defalık siyasete bağlayarak, daha geniş mücadele alanı elde etmek için Türkiye'ye muhaceret ederken hayat arkadaşını eziyetlere, meşakkatlere düşürmemek için ona: "Ben gitmeye mecburum. Seni ailenden, memleketin­ den zorla ayırmak istemiyorum, istiyorsan sen kal" diyor. Sitare Hanım ise kocasına: "Ölünceye kadar seninle beraber olacağam" diye cevap veriyor. Samet Ağaoğlu hatıralarda Ahmet Bey'in Malta'da sür­ günde geçen hayatının tasvirine de geniş yer vermiştir. İ ki yıla yakın Malta'da İngilizlerin esaretinde olan Ahmet Ağaoğlu ha­ yatının en ağır ve meşakkatlı günlerini yaşar. Edibin sürgünde geçen günlerinin onun romantik ruhunda yarattığı dağınıklığı hayat arkadaşı Sitare Hanım'a gönderilmiş mektupları eksetti­ riyor. Söz konusu bu mektuplar Samet Ağaoğlu'nun "Babamın Arkadaşları" kitabına ilave edilmiştir. 82


Pııol . Dıı v.,...ı s.,1t..1ı

Samet Ağaoğlunun "Hayat Bir Macera" adlı hatıraları ilk defa 2003 yılında İstanbul'da "Kitap Yayınevi" tarafından ya­ yınlanmıştır. Nihal Boztekin'in yayına hazırladığı bu eseri Sa­ met Bey, Kayseri Ceza evinde kaleme almıştır. Zengin faktik materyala ve canlı gözleme esaslanan eser edibin çocukluk ve gençlik hatıralarını ihtiva etmektedir. Hatıralarda yazar çocuk­ luk hayatının ilk çağlarından tutmuş, İstiklal savaşının sonlarına kadar olan dönemin canlı manzarasını yarata bilmiştir. O, babası Ahmet Bey'in, annesi Sitare Hanım'ın, kendisi de dahil olmakla ailedeki çocukların (Süreyya, Abdürrehman, Tezer ve Gültekin) her birinin karakter ve hasiyetini olduğu gibi canlandırmaya ça­ lışmıştır. Hatıralarda Ali Bey Hüseyinzade, Ziya Gökalp, Mustafa Kemal Atatürk, Halide Edip Adıvar, Yusuf Akçura, Kazım Ka­ rabekir, Yusuf Vezir Çemenzeminli, Behbud Bey Cavanşir...vb. hakkındaki sayfalar marak doğurmaktadır. Samet Bey'in dikkat çektiği şahsiyetlerden biri de anne ta­ raftan akrabası olan, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin (19181920) Türkiye büyükelçisi görevinde bulunmuş olan Yusuf Vezir Çemenzerninli'dir. "Bir de YusufVezirof! Annemin biraz uzak akrabalarından. Bizi görmeye değil, yeni kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti'nin sefiri olarak İstanbul'a gelmişti Bütün Veziroğulları ailesi gibi o da espirili, hoş sohbet, tatlı bir insandı. Üstelik, orta boyu, kalın kara kaşları, kara gözleri, esmer, çizgileri kuvvetli yüzüyle gü­ zel sayılabilirdi" . Samet Ağaoğlu daha sonra yazıyor: "Düşman çizmeleri altında İstanbul yeni Türk devleti­ nin bu sefirini heyecanla bağrına bastı. Azerbaycan özgürlüğü

83


Türklük dünyasının karanlıkları içinde parlamıştı. lstanbul'un aydın Türkleri matemlerinin bir tesellisini de yeni devletin bay­ rağında ve onu lstanbul'da temsil eden adamda bulmuşlardı. Nişantaşı'ndan Osmanbey'e giden Rumeli Caddesi'nin sağında, küçük bir bahçe içindeki iki katlı köşk yazarlar, şairler, roman­ cılarla dolup taşıyordu. Biz de sık sık gidiyorduk. Annem am­ caoğlunun yanında biraz dinleniyor, Karabağ'ın, orada kalmış akrabalarının hasretini biraz gideriyordu". Samet bey hatıralarda Yusuf Vezir Çemenzeminli'nin siyasi görüşlerinden de söz etmiş ve Mustafa Kemal Atatürk'ün başkanlı­ ğında yürütülen İstiklal Savaşı'nın galibiyetinden sonra Türkiyc'den uzaklaştırılmasının nedenlerine de açıklık getirmiştir: "Yusuf Bey iyi salon adamı, acemi, beceriksiz politikacıydı. Anadolu'da başlamış milli mücadeleye karşı soğuk davranıyor, hatta onu küçümseyen sözleri gazetelere geçiyordu. Annemin birkaç defa yaptığı uyarılara aldırış etmedi. Fakat dostları da yavaş yavaş azaldı sonunda, Azerbaycan'a komünist idare gelin­ ce işsiz, ancak sığınmış adam olarak İstanbul'da kaldığı zaman sefaretin salonları çoktan boşalmıştı. Sefarette oturan, heyecan­ lı, el kol hareketleri bol, bir baş katip ile genç güzel karısından başka kimseyle görüşmüyordu. Zaferden sonra Ankara'nın İs­ tanbul'dan uzaklaşması için ilk işaret verdiği adamlardan biri de Yusuf Bey oldu. Bir daha ne yüzünü gördüm, ne adını işittim". Semet Ağaoğlunun hatıralarının meraklı sayfalarından biri de Ali bey Hüseyinzade ile ilgilidir. Yazar, babasının ya­ kın arkadaşı Ali Bey'in şahsiyetine büyük değer vermiş, O'nun temkinli, Türkiye'nin ilmi ve siyasi çevrelerinde herkesin hesap­ laştığı akıllı ve derin düşünen bir fikir sahibi olduğunu, Ahmet Bey Agaoğlu Malta sürgününde iken dostunun ailesini yanlız bırakmadığını da hatırlatmıştır. 84


Pool

o._ VAr,ıl s..1ı....1ı

Samet Ağaoğlu'nun hatıralarında Ahmet Bey'in Mustafa Kemal Atatürk ile alakalarına da bir hayli yer verilmiştir. Şunu da kayıt etmeliyiz ki, Samet Bey'in oğlu Tek taş Ağaoğlu da edebi faaliyetle meşgul olmuş, daha çok tercüme işleriyle uğraşmıştır. İngiltere'de Oksford Üniversitesi'nde hukuk tahsili almış Tek­ taş Bey'in yayınlanmış tercümeleri içerisinde Rus yazarı Miha­ il Şolohov'un İngilizçeden tercüme ettiği "Ve Durgun Akardı Don"" adlı eseri dikkati çekmektedir. Tektaş Bey, aynı zamanda

2000 yılında yayınlanan sol düşünceli "Kızılcık" adlı derginin baş redaktörlüğünü yapmaktadır. Ahmet Bey Ağaoğlu'nun kızı Süreyya Ağaoğlu'nun (19031989) kaleme aldığı "Bir Ömür Böyle Geçti" adlı eseri de büyük mütefekkirin hayat ve mücadele yolunun öğrenilmesinde değerli kaynaklardan biridir. Süreyya Ağaoğlu, 1903 yılında Karabağ'da doğmuş, bir yıl sonra ailesinin Türkiye'ye mühacereti ile bağlı olarak hayatını ve yaşamını kardeş ülke Türkiye'de sürdürmek mecburiyetin­ de kalmıştır. Süreyya Hanım, Türkiye'de ilk önce kız lisesini, daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş­ tir. Küçük kardeşi Samet Ağaoğlu'nun hatıralarından anlaşıldı­ ğına göre Süreyya Hanım Türkiye'de hukuk eğitimi almış ilk kadınlardan biri olmuştur. Şu da kayıt edilmelidir ki, Süreyya Ağaoğlu, Türkiye Cumhuruyeti'nin ilk avukat kadını olmuştur. "Umumdünya Kadın Hukukşünaslar Cemiyeti"nin başkanlığı gibi bir çok uluslararası teşkilatların toplantılarında Türkiye'yi layıkınca temsil etmiş, muteber sempozyum, forum ve konfe­ ransların iştirakçısı olmuş, ictimai, siyasi sahada ciddi başarılar elde etmiş olan Süreyya Hanım kendi faaliyetini genellikle yaşa­ dığı ülkenin demokratik gelişimi, insan hukuklarının korunması yolunda mücadeleye adamıştır. 17

Azerbaycan dilinde "'Sakit Don"' şeklinde ifade edilmektedir.

85


Arcab.wcu• Muko.c.m1 EdcbiyA.11

Ömrünün sonlarında doğma vatanına gelmek, babasının arşivinin muhafaza edilen kısmını Azerbaycan kütüphanelerine hediye etmek arzusu ile yaşamış olan Süreyya Hanım bu arzu­ sunu gerçekleştirememiştir. O, 1989 yılının Aralık ayında va­ tan hasretinin ıstırapları içerisinde vefat etmiş, Feriköy İslam Mezarlığı'nda defin edilmiştir. Süreyya Hanım Ağaoğlu, babası hakkında yazmış olduğu "Bir Ömür Böyle Geçti" adlı hatıraları büyük mütefekkirin ya­ ratıcılığının ve biyografisinin birçok karanlık noktalarının ışık­ landırılması bakımından merak uyandırmaktadır. Söz konusu bu eseri Prof. Dr. Vilayet Kuliyev Azerbaycan diline uygunlaş­ dırarak "Ağaoğluları" adlı kitabının sonuna ilave etmiştir. Hatıralarda Ahmet Bey'in babası, annesi çocukluğu, tahsil yılları hakkında söz edilmiş, O'nun hayatının Fransa devri hak­ kında muayyen bilgiler verilmiştir. Yazar, babası Ahmet Bey'in Fransa'dan döndükten sonra vatanda geçirdiği günlere, annesi Sirare Hanım ile evlenmesine, bu evliliğin bazı gizli, karanlık, dikkat çekici taraflarına aydınlık getirmiş, bir takım ayrıntılar açıklanmıştır. Bu ayrıntılar ister Ahmet Bey'in, isterse de Sita­ re Hanım'ın karakter çizgilerini belirlemeye fırsat verdiğinden heyecanla okunuyor. "Aile hayatımızda hepimize çok tesir eden bir denge vardı. Annem son derece sakin, yumuşak karakterli, sabırlı; babam ise düzenli, her şeyle meraklanan, kolayca ken­ dinden geçen insanlardandı. Sofrada tuz kabının yerinin değiş­ tirilmesine bile razı olmazdı. Öfkelendiği zaman annem hiç bir zaman cevap vermez ancak ertesi gün konuyu açar, babam da hemen özür dilemek zorunda kaldığı için sıkılırdı''. Süreyya Ağaoğlu'nun hatıralarında Ahmet Bey'in Ziya Gö­ kalp, Ali Bey Hüseyinzade, Celal Sahir, Hamdullah Suphi Tan­ rıöver, Yusuf Akçura, Mehmet Fuad Köprülü, Abdulla Cevdet 86


...vd. gibi fikir ve siyaset adamları ile alakaya hususi bir yer ve­ rilmiştir. Aynı zamanda yazar, babasının "Türk Ocakları"nda ve "Türk Yurdu"ndaki çalışmalarına da dikkat çekmeyi gerekli bir konu olarak görmüştür. Hatıralarda Ahmet Bey'in Malta Adası'nda geçen ağır sür­ gün hayatından sonra serbest kaldığı gibi derhal Ankara'ya ha­ raket ederek "İstiklal Savaşı"na katılması özellikle belirtilmiştir. Yazar, Ankara hayatının tasvirinde Mustafa Kemal Atatürk ile Ahmet Bey'in münasebetlerine pek çok kere değinmiştir. Sürey­ ya Hanım'ın yazdığına göre, bu iki şahıs arasında önce karşılıklı hürmet, inanç ve muhabbet olmuş, Mustafa Kemal Bey'in en sa­ dık dostlarından bildiği Ahmet Bey ile alıikası ailevi bir karakter taşımışdır. Ahmet Bey'e Türkiye Cumhuruyeti'ndc "Matbuat Baş Müvekkili" gibi büyük bir devlet vazifesinin bevale edilme­ si de bu karşılıklı itimadın bir sonucu gibi değerlendirilmelidir. Ancak sonradan Atatürk'ün etrafında olan bir takım şahıslar onunla Ahmet Bey'in arasını açmaya çalışmış ve belli bir decede de bunu başarabilmişlerdir. Hatıralarda bu konulara da tokunul­ muştur: "Serbest Fırka sergüzeştlerinden sonra da Atatürk ile ba­ bam arasında bir takım tatsız olaylar cereyan etti. İstanbul'da olan Atatürk bir gece babamı yanına davet etti. Babam sabaha yakın saat 3.30'da eve döndü. Evde yatak odası benimkinin tam altında olduğundan onun aşağı-yukarı gezdiğini işitince ve der­ hal yanına indim. Ben içeri girerken: - Yavaş, annen işitmesin, dedi. Anam o zaman hastaydı, buna göre de onu perişan etmek istemiyorduk. Babam meseleyi anlattı: O gece sofrada Atatürk Afet Hanım vasıtasyla birinin hem profesör, hem de gazete sahi-

87


bi olmasının ne derecede düzgün olduğunu ve gazete çıkarmak için parayı nereden bulduğunu soruşmuştu. Babam da gazetenin sahibinin onun kendi değil, başka şahısların olduğunu, kendisi­ nin yalnız redaktörlük yaptığını söylemiş ve Atatürk'ün şüphe­ lerinden olağan üstü üzüntü duyarak onu iddiasını ispata çağır­ mıştı. Atatürk ise annemin babasının aristokrat gibi Rus çarının

"gvardiya polkunda" bir subay olduğunu hatırlatmış ve babama "boğaz ortağı" demiş, babam ise: Bu kelimeleri bana çok adam söyledi, ama bu gece siz bu sözlerle altmış milyon Türkün kalbi­ ne bir kılıç saplıyorsunuz, cevabını vermişti. Süreyya Ağaoğlu'nun hatıralarında Mustafa Kemal Bey'in sonradan kendi hareketlerinden derin peşimanlık duyduğu, Ah­ met Bey'i yeniden devlet vazifesinde görmek istediğini bildirse de, babasının bundan imtina ettiği de ifade edilmiştir: "Bir gece Atatürk, yanında Celal Bayar, Şükrü Kaya, Kılıç Ali, aktör Vasfi Rıza beyler, Şükrü Naili Paşa ve bazı hanımlar ile birlikte kulü­ be geldi. Biraz oturduktan sonra bize yaklaşarak babama: - Ahmet Bey, İsmet Paşa "Ahmet Bey'e devlet hizmetinde yer yoktur diyor" şeklinde bir ifade kullanınca babam sert bir şekilde: - Ben kimseden devlet hizmeti istemedim, cevabını verdi. Ben söze karışarak annemin vefatından sonra babamın çok üzgün ve asabi olduğunu söyledim. Atatürk uzaklaştı. Babama gitmemizi teklif edecektim ki, Atatürk beni dansa davet etti ve: - "Gel bizi barışdır, baban bana çok kızdı", dedi. Süreyya Ağaoğlu, Atatürk'ün Ahmet Bey ile alakalarının bozulmasından duyduğu pişmanlığı buna rağmen yine de O'na büyük değer verdiğini eserin başka bir kısmında şöyle dile ge­ tiriyor: 88


" 1 937 yılının yazında yine Büyük Ada'da, kulüpte babam Fuad Sirmen, Hamid Peksan beyler ile otururken "Atatürk geldi" dediler. Babam: - Aman, beni görmesin, diye ağacların arkasına çekildi. Bi­ zimle oturan diğer iki şahıs kalkıp gitti. Biraz sonra Tevfik Rüş­ dü Bey gelip, Atatürk'ün bizi çağırdığını söyledi. Gittik. Atatürk babama sarıldı. "Hasretin kalbimde, fakat kim biliyor sen nerde­ sin" şarkısının sözlerini söyledi. - "Çok sıkıldım sensiz", dedi. Sonra da ilave etti: "Vaktiyle Süreyya senin güzel olduğunu söylemişti, haklıymış. Bu kafa ancak bir Türk'te olabilir". Atatürk böylece babamın gönlünü almak istiyordu. Süreyya Ağaoğlu'nun hatıralarında Ahmet Bey Ağaoğlu'nun hayatının son günleri, özellikle de büyük mütefekkirin ölümü kederli, hafızlarda kalan çizgilerle tasvir edilmiştir: "Dr. Hasan Ferid Bey bizim odada olmamızdan babamın daha da üzüldüğünü söyleyerek dışarı çıkmamızı rica elli. Ka­ pıdan çıkarken babam gözleri ile bizi takip ediyordu. Azacık geçmemişti ki, Fethi Bey'in dediği gibi "bu dünyanın kapısını kendi elleri ile kapadı" ebediyete kavuştu. Dr Hasan Ferid Bey babamın yüzünden oksijen tübünü çıkarmak istiyordu. Nuriye abla ağlayarak ona yardım etti. Hepimiz kendimizi yitirmiştik. Yıllarca gururla sevdiğimiz, korktuğumuz koca babamız şimdi her şeyden habersiz bir heykel gibi uyuyordu. Abdurrahman hıç­ kıra hıçkıra ağlıyor, Gültekin: - Bu benim babam değil, o sonsuz, hayat aşklı, çoşkun, ha­ reketli bir insandı, diyerek hıçkırıyor, Tezer ise her zaman ol­ duğu gibi sakin, yavaş yavaş ağlı) Jr, gelenlerle meşgul oluyor. Samet, kendini yitirmişti, gözlerinden yaş süzülüyordu. Ben ise

89


Aulbo1ıyCAN Mul-ı.c:ERtl Edcbiy�ıı

bir damla da göz yaşı tökmüyor, sadece "yahu nasıl oluyor, ne oldu o zeka, o enerji", diye düşünüyor, kendini gurur duyduğu bir putu yitirmiş garip gibi hissediyordum". Ne yazık ki, muhacerette ortaya çıkarılmış olan çok sayıda zengin edebiyat örnekleri gibi Süreyya Ağaoğlu'nun "Bir ömür Böyle Geçti" adlı hatıraları da dikkatten uzakta kalmış, şimdiye kadar özel bir araştırma konusu olmamıştır. Azerbaycan nesrinin büyük temsilçilerinden olan Yusuf Vezir Çemenzeminli de gecen asnn 20'1i yıllarının öncesinde muhaceretıe olmuş, bir takım eserlerini gurbette yazmıştır. Bi­ lindiği gibi, 1919 yılının öncesinde Ukrayna'dan Bakü'ye dönen yazar bir ay sonra Azerbaycan Cumhuruyeti'nin Türkiye büyük elçisi olarak atanmış, cumhuriyetin sonuna kadar İstanbul'da diplomatik faaliyetini devam ettirmiştir. İstanbul'da diplomatik faaliyetle birlikte, edebi, ilmi faaliyetler ile de sistemli şekilde meşgul olan yazar 1921 yılında "Azerbaycan Edebiyatına Bir Na­ zar" ve "Tarihi, Coğrafi ve İktisadi Azerbaycan" adlı eserlerini yayınlamıştır. Birinci eser 1922 yılında Paris'te Fransızca olarak yayınlanmıştır. Azerbaycan Halk Cumhuriyet'inin son bulma­ sından sonra Fransa'ya muhaceret eden yazar, 1926 yılına kadar da burada yaşayarak edebi faaliyetlerini devam ettirmiştir. Onu da kayıt edelim ki, bu yıllarda YusifVezirin küçük kardeşi Miri Paris'te Siyasi İlimler Akademisi'nde okuyordu. Kardeşinin has­ talığına (sonradan ise ölümüne), aynı zamanda ciddi maddi sı­ kıntılara bakmayarak O, Paris'te yaşadığı yıllarda araştırma ve edebi faaliyetlere özel bir özen göstermiş, zamanının çoğunu "Fransa Milli Kütüphanesi"nde geçirmiştir.18 Yusuf Vezir, Paris yakınlarındakiı Klişi Şehri'nde üç yıl işçi olarak çalışmış, buradakı ağır ve açıklı hayatının bazı sayfaları­ nı biyografisinde de dile getirmiştir: 18

90

Kamran Mcmcdov, YıısifVC7jr Çcmcnzcminli, Bakü 1 987, s.168.


Pııol. D• VAGi l SIJllA.ıo

"Bu proleter hayatı benim için bir mektep oldu. Bütün eski düşüncelerimi bende uyanmış yeni şuur sahesinden geçirdim. Kapitalizmin eseri olan işçilerle boyunduruk arkadaşı olarak dünyaya başka bir gözle bakmağa başladım."19 Şu da kayıt edilmelidir ki, Yusuf Vezir, Fransa'daki muhace­ ret yıllarında "Paris Haberleri" gazetesinde "Şarktan Mektuplar" başlığı altında seri makalelerle çıkış etmiştir. Yazarın vatanına döndükden sonra yayınladığı "Sidi", "Bir Göçmenin Defterin­ den" hikayelerinde, tamamlanmamış "Paris" adlı romanında, aynı zamanda "Hezreti Şehriyar" komedisinde hayatının Fransa devri edebi yansımasını bulmuştur.20 Muhaceret hayatının ağırlığı, ictimai ve şahsi hayatındaki facialar Yusif Vezir'de buhran ve sarsıntılara neden olmuş, O, bağlı olduğu "Müsavat Partisi"nden, onun liderlerinden, ge­ nellikle siyasetten uzaklaşmıştır. Sonradan bunu şöyle itiraf ediyordu: "Benim hayatımın en kederli devri siyasetle meşgul olduğum vakittir. Ben karakterce maarif ve medeniyet adamı­ yım. Ben edebiyatla yaşıyorum ve harice getmeme de o sebep olmuştur. [REl arşiv 26, 2-15 (314).] "Müsavat" fırkasından uzaklaşdıktan sonra İstanbul'da ya­ yınlanan "Yeni Kafkasya" dergisi onun hakkında "Şerefsiz bir akibet" adlı makale yayınlamış, Y.V.Çemenzeıninli de söz konu­ su bu yazıya cevap olarak, "Komünist" gazetesinde "Müsavatçı­ ya Cevap" adlı makaleyi yayınlamıştır. Y.V.Çemenzeminli'nin 1 930 yılında yayınlanış "Kazanc Yolunda" adlı kitabına dahil edilen "Sidi'"' ve "Bir Göçmenin 19

E l Yazmalan Ensıitiisıl Arşivi.26, k-12(253).

20

Tofik Huscyinoglu, ıcEdcbiyatla Yaşayıram . . . », Bakü 1993, 5. 107.

21

"Sidi" ilk defa "Komunisı" gazcı05inin 6 Ekim 1 926 ıarihli say..ında yayınlanmıı­

hr.

91


Defterinden"22 hikayelerini muhacerette yazmış olduğundan herhangi bir şüphe yoktur. Her iki hikayede yazar Fransa'da emekçi halkın ağır, açıklı hayatım yansıtmaya çalışmıştır. "Sidi" hikayesinin kahremanı Mensur ibn Mehemmed'in se­ vinişin nedeni işte bir kaza sonucunda yitirdiyi dört parmağı­ nın karşılığında dört yüz frank yardım almıştır. "Bir haftalık ölüm, zulüm yaşamak parası" olan bu dört yüz frankın getirdiği sevincin arkasında gizlenen faciayı yazar real hatlarla canlan­ dırıyor. Yusuf Vezir'in Afrika Arapları'na hakaretvari bir ad gibi verilen "Sidi" lakabını hikayeye başlık seçmesi de tesadüfi değildir. Bununla o, bir parça ekmek yüzünden yurdundan, yu­ vasından ayrı düşmüş insanların sadece fiziki mahrumiyetlere değil, aynı zamanda manevi baskılara de maruz kaldığını gös­ termek istemiştir. işsizliğin getirdiği açlık ve mahrumiyet "Bir Göçmenin Defterinden" hikayesinin de konu istikametini şartlandırır. Hi­ kayenin kahramanı ". . . madem ki, ben bu bolluk ve zenginlik içinde acından ölüyorum, yıkılsın köşkler, mahvolsun bu zengin hayat" şeklinde yaşadığı cemiyete karşı isyan ediyor. Azerbaycan mühacer�t nesrinden söz ederken "Ali ve Nino" romanı ve onun yazarı Kurban Said hakkında da söz etmek ge­ rekir. Bilindiği üzere roman ilk defa 1937 yılında Avsturya'nın başkenti Viyana'da Almanca olarak yayınlanmış, fakat aradan 32 yıl geçtikten sonra 1 969 yılında asıl mesleği ressam olan Jenni Kramon, Batı Berlin'in eski kitaplar satılan mağazalarından bi­ rinde bu esere tesadüf ediyor, bir zaman onu okuduğunu hatır­ layarak romanı İngiliz diline çevirerek yayınlar. Bunun ardınca "Ali ve Nino" Avrupa'nın bir çok dillerine tercüme edilerek geniş 22

"Bir Göçmenin Defterinden" ilk olarak "Maarif ve Mcdcniycı" dergisinin ( 1 927) 7. sayılannda yayınlanmıştır.

ve 8.

92


bir şekilde yayılmıştır. "Ali ve Nino" romanı Mirza Hazar'ın ter­ cümesinde Azerbaycan okuyucularına ulaştırılmıştır.21 Bilindiği gibi, Kurban Saidin biyografisi ve edebi faaliyet­ leri hakkında kesin bilgiler olmadığı için O'nun şahsiyetinin belirlenmesi tasrtışmalara neden olmuştur, Avrupa, Amerika, Türkiye, İran ve Azerbaycan matbuatında bu konuda bir hayıi polemik yazılar yayınlanmıştır. Araştırmacılar esasen aşağıdakı versiyalar etrafında fikir beyan etmişlerdir: Birinci iddiaya göre yazar, eserin Azerbayca'nın büyük ya­ zarı, tarihi roman ustası Yusuf Vezir Çemenzeminli'ye ait oldu­ ğu hususunda fikir beyan etmeye çalışmışlar. Buna esas olarak da gecen asrın 20. yıllarının başlangıcında Yusuf Vezir Çeınen­ zeminli'nin Avrupa'da muhacerette yaşaması, ikinci bir taraftan ise "Ali ve Nino" eserinin Yusuf Vezir'in romanları ile şekil ve üslup yakınlığı, eserin yazarının Azerbaycan tarihine ve burada cereyan eden siyasi olaylara tanışıklığıdır. İkinci iddiada ise "Ali ve Nino" romanının Yusuf Vezir'e· ait olmadığını onaylayan ciddi deliller ortaya koyarak "Kurban Said" mahlasının 1920 yılının Nisan olaylarından Azerbaycan Halk Cumhuriycti'nin Sovyet Rusyası tarafından tekrar istila edilmesinden sonra Azerbaycanı terk etmiş milliyetcc yahudi olan Leo Nissenbauma ait olduğu söylenir. Üçüncü iddianın sahipleri de "Kurban Said" imzasının Mc­ hemmed Esad Bey'e ait olduğunu iddia etmektedirler. "Ali ve Nino" romanının yazarı Hanıs Elfride Ercnfels'in(kızlık soyadı 23

Bazı oraşımnacılar romanın miitıaccrcltc yaşamış Mecid Mus.a1.adc ıomfınd;ı.n ter­ cüme edildiğini. Mirza Hu.zır'ın ise sadece bu ıcrcümcyi yayına hazırladığını iddia ediyorlar. Romanın yazan gibi onun Azerbaycan diline ıcrcümcçisinin de ıonı$ma doğunnısı dikkat çekicidir

93


Bodmershof) Almanya'da yaşayan Türkolog Ahmet Şmide'ye yazmış olduğu 10 Hazıran 1974 tarihli mektupta bu durumun gerçekliği tasdik edilmiştir. Söz konusu mektubun metnini filoloji ilmleri adayı Çerkez Kurbanlı Mehemmed Esed Bey'in Volfgank fon Vaysl'la birlikte yazdığı "Allahu Ekber. İslam Dün­ yasının Abdulhamid'den lbn Seud'a Kadar Çöküşü ve Kalkışı" eserinin tercümesine yazdığı "Vatanı A zerbaycan üstegel bütün dünya" adlı ön sözde ispatlayıcı bir delil olarak vermiştir: "Çok hörmetli cenap Şmide. Size, Bakü'ye seyahat etmiş Türk dillerinin vasıtacısı ve tcrcümecisine bildirmek istiyorum ki, Kurban Said Bakü'lü Mehemmed Esed Bey'in yazıcılık mah­ lası idi. Onunla 1938-ci yılında Viyana'da O'nun "Körfezli Kız" romanının yayını sırasında birlikte çalışmışım. Samimi selamlarla İmza: Elfridc Erenfels (Bodmershof)."24 Dördüncü iddiaya göre Kurban Said imzası Elfride Erenfels fon Bodmershof'a aittir. Fakat bu yazarın Azerbaycan hayatı­ nı inceliklerine kadar bilmesi şüphe doğurduğundan onun Leo Nissenbaum'un sevgilisi olduğunu iddia ediyorlar. Beşinci iddiaya göre ise Kurban Said'in mahlas değil, "Ali ve Nino" yazarının gerçek adıdır. "Ali ve Nino" romanı etrafındaki tartışmalara belli bir an­ lamda açıklık getirmek için adı sözü edilen eserlerin ciddi şe­ kilde araştı rılmasına ihtiyaç vardır. Şüphesiz ki, bu eserlerin anoloji eleştiriye çekilmesi muayyen otobiyografik ayrıntıların ortaya çıkarılması ve böylece de romanın yazarı etrafında oluş­ turulmuş mitin dağılmasına imkıı.n verecektir. 24

Mehcmmcd Esed Bey_ Volfgang fon Vaysl. Allahu Ekber.

islim Oilnyasının EbdQI

Hamiddcn ıbn Scuda Kadar Çökiişu ve Kalkışı, Bakii 1998, s.7-8.

94


Azerbaycan muhaceret nesrinin önemli imzalarından biri olan Mehemmed Esed Beyi'in (1905-1943) kısa ve karışık olay­ larla bilinen yaşamı dikkati çekmektedir. Şunu kayıt etmek gerekir ki, Almanya kütüphanelerinde Mehemmed Esed Bey'e ait 20'ye yakın kitabın adı ka;·ıt edil­ mektedir. 1932-1938. yıllarda yayınlanmış bu kitapların gergin bir emeğin ürünü olduğu sadece adından ve hacminden bellidir: "Kafkasya'nın On İki Sırı(l930)", "Stalin(l931)", "Kafkasya. Dağları, Halkları ve Tarihi (193 1)'', "K.P.U. Dünyaya Karşı Kesd (1932)", "Beyaz Rusya(l932)", "Mehemmed(l932)", "Şarkta Nefi ve Kan", "Rusya Yol Ayrıcında(l933)", "Akar Altın (1933)", "Rza Şah - Serkerde, Padişah, Refermatör(I935)'', "Allahu Ekber. İs­ lam Dünyası'nın Abdül Hemit'ten İbn Seuda Kadar Çöküşü ve Kalkışı(! 936)". Yazarın sağlığında bu eserlerin bir kısmı Fran­ sızçaya tercüme edilmiştir. Şunu da belirtmeliyiz ki, son yıllarda Azerbaycan'da Esed Bey'in eserlerinin külliyat şeklinde basılmasına başlan­ mıştır. O'nun "Stalin'', "Şarkta Neft ve Kan", "Sevgi ve Neft'', "Manuela"... ve diğer Rusça ve Türkçe olarak yayınlanmıştır. Göründüğü gibi, muhaceret nesri yalnız konu değil, tür ba­ kımından da rengarenktir. Hikaye, povest, roman, tarihi, estetik, biyografik eserler bu rengirenkliği yansıtmaktadır. Diğer edebi türlerden farklı olarak muhaceretin dramatik araştırmaları kemiyet bakımından dikkati çekmiyor ve esas iti­ barı ile bir yazarın -Abay Dağlı'nın- edebi yönü ile gözlemle­ niyor. Muhaceretin tiyatroya bu kadar az eğilmesi değişik ne­ denlerle izah edilebilir. Öncelikle bu durum tiyatro ve seyirci problemlerinin varlığı ile ilgilidir. Bundan başka, türün karışık­ lığı ve spesifikliyi de olumsuzluğu neden olan faktörlerdendir.

95


A.uRh.a.ycAN Mul-ı.u:lll'fl EdEbty.uı

Fakat şimdilik bize melum olan bir yazarı ile bu türün gözlem­ lenmesine rağmen yazılan eserlerin edebi değeri, teması muha­ ceret tiyatrosunun başarısı gibi algılanır. Adı gecen Abay Dağlı (Cemil İbrahimoğlu Ağayev) 1906 yılında eski Karabağ'ın Şuşa Şehri'nde dünyaya gelmiştir. O, ilk eğitimini Şuşa'da almış, sonra Bakü'ye gelerek dil-edebi­ yat öğretmenliği ihtisasını almış, bir süre Şeki'de öğretmenlik yapmıştır. Bu yıllarda edebi faaliyete başlayan yazar ilk edebi tecrübeleri olan gazel ve koşmalarını yayınlamıştır. Sonradan eğitimini devam ettirmek için Bakü'de ihtisas yapmaya kabul edilen Abay Dağlı daha çok edebi tenkit ve edebi araştırmacılık yönünde faaliyet göstermiştir.

1941 yılında Abay Nizami Gencevi Adına Edebiyat Müzesi'nde işe kabul edilmiş, ancak aynı yıl başlayan İkinci Dün­ ya Savaşı birçokları gibi onu da ana vatanından koparmıştır. O'nun talihsizliğine bu amansız savaş ortaya çıktı. Esaretten dönenlerin ölüm ve buzlu cehenneme sürülmek kısmeti yolunu kestiğinden ömür boyu hasret içerisinde kavruldu. Belki de Me­ hemmed Emin Bey'le alaka kurmasaydı, kim bilir Avrupa'nın hangi memleketinde kendine sığınacak yer arayacaktı. Ona göre de bu tanışma onu ikinci vatanı Türkiye'ye, kan kardeşlerinin arasına çekip getirdi. Ama hasret burada da bitmedi. Altmışıncı yıllarda Türkiye'den Bakü'ye, bacısına gönderdiği mektupların birinde şöyle yazıyordu: "Aziz bacı Hanım! Bu güne kadar iki mektubunuzu aldım. Çocukların büyü­ yüp aile kurmalarına çok sevindim. Anamın yaşaması beni daha çok sevindirdi. O'nu uzaktan kucaklayıp öpüyorum.. Demek ki, savaştan sonra kardeşimiz Şamil yok olmuştur... 96


Pııol. O.. V•Gil Suh....ıı

Çok şükür, bu mektuplarla bir birimizden haber tutduk. Tez­ tez mektuplaşmağa, bir şey göndenneye, almağa imkan yoktur. Mektuplar geçikirse canınız sıkılmasın. Ne etmeli, ebedi bir hasret içindeyik ... Hürmetle: Abay Ağa". Savaş bittikten sonra ömrünün sonlarına kadar muhacir gibi Türkiye'de yaşayan yazar, vatan hasretiyle tutuşup yanmış, bir an bile yurdunu unutmamıştır. Muhacirliğin azaplarına bak­ mayarak Abay Dağlı, hiç bir zaman edebi faaliyetlerden uzak­ laşmamıştır. Vatan, yurd hasreti zor geldiğinde, bırakıp gittiği yerler, gönül bağladığı insanlar aklına geldiğinde duygularını şiire dönüştürmüştür:

Çoktandır bir dağın yeşil eteği, Meskenim olmuştur, yaşaram orda. Yeni gençliğimin kızıl çiçeği, Orda yetişmiştir, coşaram orda. Abay Dağlı'nın edebi faaliyetlerinde asıl yeri tiyatro tu­ tar. O, daha çok tarihi dram türünde çalışmış, Azerbaycan ve Türkiye halklarinın yaşadığı tarihin şerefli sayfalarını, kudretli şahsiyetlerini canlandırmağa çalışmıştır. Yazarın dram eserle­ ri arasında "Dede Korkut", "Genç Ata", "Sakarya Karargahı", "Fuziilf', "Natevan" gibi tarihi mevzuda yazılmış piyesler hu­ susi bir yer tutar. "Dede Korkut" dramında yazar eski kahramanlık eposunun motifleri esasında yeni, orijinal bir sanat nümunesi yaratmıştır. O, "Kitabı Dede Korkut"un simasına esaslanmış olsa da, eposu tiyatro için sahneleştinnek amacıyla izlememiş, aksine onu ideal bakımından çağdaşlaştırmak la, aktüelleştirmekle günün bir çok 97


önemli problemlerini tarihin dili ile vermek meramından hara­ ket etmiştir. Yazarın diğer piyesi olan "Genç Ata"da Türkiye Cumhu­ ruyeti'nin kurucusu, "İstiklal Savaşı"nın baş kumandanı Mustafa Kemal Atatürk'e ithaf edilmiştir. Yazar tarihi olaylar ışığında bir taraftan Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Türk halkının istiklal uğrunda yürüttüğü mücadeleyi tasvir etmiş, aynı zamanda bu mücadele ışığında Atatürk'ün suretini yarat­ mağa çalışmıştır. Fakat şu da belirtilmelidir ki, piyes romantik tarzda yazılmış olsa da yazar tarihi şahsiyetleri, o cümleden Atatürk'ü ideallaştırmamış, onu olduğu gibi real bir şekilde tak­ dim etmiştir. Abay Dağlı'nın "Sakarya Karargahı" adlı piyesinde istiklal Savaşı tarihinin canlı, dramatik manzarası ortaya konmuştur. Yazar, bu piyesin bir perde, üç tablodan ibaret toplu bir varyan­ tını işleyerek "Sakarya Çetesi" adlı ile 1969 yılında yayınlamış­ tır.2s Kahramanlık ruhu aşılayan bu piyesin ayrı ayrı şahısları arasındaki diyaloglarında halka, toprağa sevgi, düşmanlara nef­ ret idealı telkin ediliyor. Örneğin:

Haber verin bilsin Mustafa Kemal, Ordumuz bir cephe tuttuğu zaman, Arkada düşmana yoktur bir aman. Kıp-kızıl kan olup akar Sakarya, Diişmanın kalbini yakar Sakarya. Manzum şekilde yazılmış bu dramda yazarın tipik suretle­ rinden daha çok egzotik suretlere (Çoban, aşık, hemşire, köylü, ıs

98

Bkz. Abay Da&lı. Sakarya Çcıcsi, Adapaun 1969.


Pııol. O•. V•r,il Sulı.,.lı

ağa, aydınlar, askerler, kadınlar, gençler... vs.) yer vermesi savaş, kavga ruhunu yansıtmak düşüncesinden kaynaklanıyor. Abay Dağlı'nın "Natevan" dramının konusu ise Karabag'da "Han Kızı" lakabıyla ile meşhur olan şaire Hurşidbanu Natevan'ın hayatından alınmıştır. Yazar onu bir taraftan yurdunu muheb­ betle seven vatanperver insan, diğer taraftan ise yetenekli bir şair gibi sunmu�tur. Büyük Azerbaycan şairi Muhammed Fuzüli'nin yaşamını anlatan "Fuzüli" piyesi Abay D�ğlı'nın en popüler eseri kabul edilmektedir. Yazarın belirttiğine göre bu eser Fuzüli şiirinin icazkar tesiri altında yazılmıştır. " Fuzüli " piyesi Azerbaycan ve Türkiye lehcelerinde ka­ leme alınmış, ilk defa 1961 yılında Ankara, ikinci defa 1 968 yılında İstanbul'da yayınlanmıştır. Abay Dağlı piyese yazmış olduğu kayıtta Fuzüli yaratıcılığına başvurma nedenini şöyle izah etmektedir: "Dahilerimizi yalnız ilmi eserlerle tanıtmak yeterli değildir. Onları bir örnek şahsiyet olarak edebi eserlerle canlandırmak lazımdır". Fuzüli şiirinin ruhuna uygun olarak eserin mevzusu muhab­ bet üzerine kurulmuştur. Öyle ki, Fuzüli'nin sevdiği "Hicran" adlı genç kız Bağdat'ı terk ederek vatanı Azerbaycan'a gidiyor, fakat geri dönmüyor. Uzun zaman sevgilisinin yolunu bekleyen Fuzüli, sonunda ondan ümidini keserek "Yahşı" adlı Bağdat gü­ zeli ile evlenir. Fakat şair yabancı bir kadınla evlenmiş olsa da ilk sevgilisini unutamıyor. Dramatik olayların sonraki seyrinde "Hicran'.' yeni göçkünlerle beraber Bağdat'a geri dönse de, hasta olduğu için orada ölür. Sevgilisinin ölümü Fuzüli'nin onsuz da dert içerisinde yanan ömrüne yeni bir dert getirir.

99


Awtb�yoN MukAcuro

Eıkbr)'Alı

Dağlı, bu kısa, toplu olaylar etrafında Fuzuli'nin dönemi­ ni ve canlı suretini ortaya koyabilmiştir. Şairin güçlü şiirinde olduğu gibi, onun hayatına hasredilmiş bu dramda aşk zamanın çekilmez dertleri ile süslendiğinden eser ictimai bir şekil almış­ tır. Yazar, Fuzuli derdinin mahiyetini açmak için onun zemanı­ na yönelmiş, şairin dertlerini kendine merhem bildiyi çevrenin atmosferinde vermeye çalışmıştır. Eserde FuzOli'den başka di­ ğer bütün suretlerin simasında verilmesi bir-taraftan onun dahili dünyasının teferruatı ile açıklanmasına, diğer taraftan ise çev­ renin üstünde durduğunu, büyük ve ulvi idealler ile yaşadığını gösterme gayesine hizmet etmiştir. Yeri geldiğinde yazarın, şairin gazellerine müracaat etmesi esere zarif poetik bir ruh getirmiştir. Aynı zamanda eserin men­ zum şekilde işlenmesi Fuzuli şiirinin inceliklerini, saflığını ve güzelliğini yansıtmak için tiyatro geniş imkanlar vermiştir. Piyesin en son yayınına ön söz yazmış olan İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Ali Nihad Tarlan, söz konusu bu eseri şöyle değerlendiriyor:

"Fuzuli" hakkında bir sahne eseri vücuda getiren Abay Dağlı güzel teşebbüsü ile ilk muvaffakiyetli adımı atmıştır. Muhterem şair Abay Dağlı bizi çok yakından aşina olduğu Azeri sahasına çekiyor, tatlı bir Garb Türkçesi şivesiyle Fuzüli'nin içli lirizmine sürüklüyor". Fuziili'nin Azerbaycan'dan Kerbela'ya göç edişi, ömrünü gurbette geçiren Abay Dağlı'yı derinden etkileyen nedenlerden biri olmuş, bölcce aynı zamanda kendisinin vatan hasretini de ifade etmiştir:

1 00


Yollar geçirik, Şehirden-şehire bir hey göçürük. Gurbeııe garip şadman olmaz imiş, Altuıı kefes içre ger kızıl gül bitse, Bülbüle tikan tek aşiyan olmaz imiş. Fuzüli'nin biyografisi ve yaratıcılık yolunu kendine has bir tarzda yansıtan bu eser Türkiye edebi mühitinde merakla karşı­ lanmış, hakkında olumlu fikirler söylenmiştir. Abay Dağlı'nın "Esir ruhlar", "Okullular", "Albay" ve di­

ğer eserleri de dram sanatı bakımdan dikkat çekici sanat ör­ nekleridir. Fakat ne yazık ki, " Fuzüli'' ve "Dede Korkut" piyesleri, bir de şiirler, makaleler ve mektuplardan ibaret "Seslerem Seni" kitabı istisna olmakla beraber yazarın zengin ve çok yönlü çalış­ maları Azerbaycan okuyucularına takdim edilmemiştir.

101



Beşinci Bölüm

TENKİT, EDEBİYAT ARAŞTIRMALARI VE ESTETİKA

A

zerbaycan muharicet edebiyatının en zengin kolunu

edebi tenkid ve edebiyatşunaslık oluşturur. Özellik­ le, klasik edebi tarz ile ilgili muhacerette çok sayıda

araştınnalar yapılmıştır. Muhaceret edebiyat araştınnaçılığının çağdaş edebiyatla mukayesede klasik tarza ağırlık vermesinin asıl nedeni bir taraftan bu edebi tarzın zenginliği ve eski oluşuy­ la, diğer taraftan Sovyeı siyasi rejiminin reddi ve 1nkarı çerce­ vesinde rejimin dahilinde ortaya çıkmış olan edebiyatın kabul edilmemesi ile alakalıdır. Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmaçılığının Ali Bey Hüseyinzade, Alimet Bey Ağaoğlu, Mehmet Emin Re­ sulzade, Ahmet Caferoğlu, Mirza Bala Mehmetzade, Abdülva­ hap Yurtsever, Alimerdan Bey Topçubaşov, Ceyhun Hacıbeyli, Mehmetali Resuloğlu, Abbaskulu Kazımzade, Hüseyin Bayka­ ra, Süleym.an Tekiner, Kerim Oder, Hilııl Münşi, Mustafa Hak­ kı Türkekul ve başka temsilçileri bu veya diğer şekilde edebi, medeni değerlerimizin araştırma ve tebliğ edilmesiyle meşgul olmuşlardır.

1 03


Bu araştırmacılara ait eserlerin büyük bir bölümünü folklor ile bağlı araştırmalar oluşturuyor. Ahmet Caferoğlu, Ceyhun Hacıbeyli, Mehmet Emin Resulzade, Hüseyin Baykara, Mirza Bala Mehmetzade ve diğer yazarlar Azerbaycan söz sanatının ilkin kaynaklarının ister ilmi, isterse de siyasi zeminde değer­ lendirilmesinde ciddi gayetler göstermişler. Muhaceret folklor araştırmacılığında Azerbaycan, Türk şi­ fahi söz sanatının bütün türleri araştırılmaya çalışılmıştır. Fakat ı::uhacir folklorçular daha çok epos sanatına eğilmiş, "Kitabı Dede Korkut", "Köroğlu", "Kaçak Nebi", "Kaçak Kerem" gibi kahramanlık destanlarının öğrenilmesine, tebliğine çalışmışlar. Bu da bir taraftan epos sanatının bedii estetik tutumu ve olgun­ luğu ile bağlı ise de, diğer taraftan bu türün, milletin soy kökü, tarihi hafızası, kahramanlık azmi ile bağlı makamları daha can­ lı şekilde yaşatması ile alakadardır. Mehmet Emin Resulzade, Mirza Bala Memedzade, Hüseyin Baykara gibi yazarların eser­ lerinde Azerbaycan epos sanatı nümuneleri bazen siyasi yönde eleştiriye çekilir, bu eserlerden alperenlik tarihimizin bedii ör­ neği gibi söz edilmesi tesadüfi bir durum değildir. Muhaceret folklor araştırmacılığının gelişiminde özellikle "Azerbaycan Yurd Bilgisi" dergisinin hizmetleri büyüktür. Bu derginin sayfalarında Ahmet Caferoğlu, Sadık Senan, Selim Refik, Mirzade Mustafa Fehrettin gibi Azerbaycan muhacirleri­ nin, aynı zamanda meşhur Türk edebiyat araştırmacısı Mehmet Fuad Köprülü'nün, büyük siyasi mücahid Zeki Velidi Toğan'ın eserlerinin yayınlanmış olması sonraki dönem folklor araştır­ macılığına ciddi bir tesir göstermiş, onun başlıca istikametle­ rini belirlemiştir. Sovyet folklor araştırıcılığında milli destan­ larımızın feodal-patriarkal adet ve ananelerini taşıdığı için yasak ve inkar olunduğu bir aşamada onun araştırılıp, tebliğ edilmesi1 04

·


ne geniş fırsat veren muhaceret folklor araştırmacılığı şifahi söz sanatımızın hem araştırılıp incelenmesi, hem de tebliği yönünde büyük başarılara imza aılmıştır. Azerbaycan edebiyatını dünya medeniyeti içerisinde değer­ lendiren muhaceret edebiyat araştırmaçılığı yazılı edebi mira­ sımızın şekillendiği zemini araştırmış, onun VllI. asırda İsliim topluluğuna dahil olduğunu, XIII. yüzyıldan beri ise Türk ru­ hunun faal taşıyıcısına çevrildiğini vurgulamıştır. x ı x . yüzyı­ lın ortalarından Azerbaycan edebiyatı tedricen kendisini teftişe başlamış, ananevi edebi kurallardan kunulmaya çalışmıştır. Bı.: süreç sonunda milli medeni irsimizi dcğcrlendirmeğe çalışan muhaceret edebiyat araştırmacılığı edebiyat tarihinin dönemlere ayrılması yönünde ciddi adımlar atmıştır. Bilindiği gibi, bir merkezden yönlendirilen Sovyet edebiyat araştırmacılığı ayrı ayrı halkların edebi gelişim hususiyetleri­ ni dikkate almadan onu genel tasnif sistemine tabi tutumuştur. Edebiyatımızın gelişim tarihinin maneviyatımıza yabancı olan kronolojiye tabi ettirilmesi milli edebi değerlerin değerlendiril­ mesine imkan vermiyordu. Bu meyanda Azerbaycan muhacereı edebiyat araştırmacılarının yapmış olduğu tasnifat prensip itiba­ rıyla ciddi bir metodoloji önem arz ediyor.26 Edebiyat tarihinin dönemlere ayrılması ve klasiklerin ede­ bi konumlarının belirlenmesinde milli okşarlık ve keyfiyetlerin esas alınması onun asıl değerinin belirlenmesine imkan ver­ miştir. Sahte beynelmilelçilik kriterine esaslanan Sovyet edebi­ yat araştırrnacılığından farklı olarak muhaceret edebiyat araştır­ macılığı klasiklerin yaratıcılığının azadlık, milliyetçilik, vatan severlik, işgalçılığa nefret, bağımsızlıkla ilgili konulara üstün­ lük verilmiştir. 26

Bkz.Ahınçl CateroAlu, Azoıbaycan Dil ve Edcbiyaıının OônGm Nokıalan, Ankanı l9S3.

1 05


Azerbaycan muhaceretinin edebiyat tarihine ve ayrı-ayn klasiklere hasrolunmuş araştırmalarında Nizami Gencevi, İma­ deddin Nesimi, Şah İsmail Hatai, Muhammed Fuzüli, Abbaskulu Ağa Bakıhanov, Mirza Fethali Ahundzade, Necef Bey Vezirov, Abdürrehiın Bey Hakverdiyev, Celil Memmedgulizade, Mirza Elckber Sabir ve diğer edebi şahsiyetlerin çalışmaları kapsamlı bir şekilde eleştirilmiştir. Klasiklere hasrolunmuş eserlerin bir kısmı esas itibarıyla tebliğ amacı taşıdığı için kısmen araştır­ macılık ruhundan uzaktır. Mühaceretin Azerbaycanın arşiv ve kütüphanelerinden uzaklığı, malzeme ve kaynak azlığı da bu işte etkisini göstermiştir. Yazılan eserlerin diğer kısmı ise cid­ di yaratıçılık aktarışlarının ürünüdür. Öyle ki, Mehmet Emin Resulzade, Ahmet Cafcroğlu, Mustafa Hakkı Türkekul, Mirza Bala Mehmetzade, Ceyhun Hacıbeyli ve birçok başka araştır­ macı !arın eserleri Şark'ta ve Avrupa'da mevcut olan kaynaklar esasında yazılmıştır. Muhaceret edebiyat araştırmacılığında en çok dikkat çeki­ len klasiklerden birisi Nizami Gencevi'dir. Kayıt etmek lazım­ dır ki, muhaceretin değil edebiyat araştırmacılığına sunduğu araştırmalara, hatta tarihi ve siyasi konulu araştırmalarda bile Azerbaycan medeniyetiyle bağlı Nizami yaratıcılığına muraca­ at edilmiştir. Büyük mütefekkirin yaratıcılığı ile ilgili Mehmet Emin Resulzade'nin "Azerbaycan Şairi Nizami" (Ankara,1951) adını taşıyan monografiyası dünya Nizami araştırmacılığının en değerli örneklerinden birisidir. Şu da kayıt edilmelidir ki, muhaceret edebiyat araştınnacıhğı ana dilli edebiyatımızın araştırılıp, incelenmesi ve tebliğine daha çok dikkat getirmiştir. Araştınnacılar özellikle bu edebiyatın teşek­ kül aşamasını, edebi ve estetik fikirde Türk ruhunun gerçekleştiyi zemini bütün yönler ile açıklamağa çalışmışlar. Bu anlamda muha1 06


ccret edebiyat araştırmacılığının ana dilli edebiyatımızın ilk temsil­ çilerinden birisi olan Nesimi'nin eserlerine sık sık başvurması tesa­ düfi bir durum değildir. Yusuf Vezir Çemenzcminli "Azerbaycan Edebiyatına Bir Nazar" adlı eserinde O'nu "edebi devrin başçısı" adlandırmış ve milli edebiyat tarihimizin Nesimi ile başladığını kayıt etmiştir. Yusuf Vezir, Nesimi'yi terk etmek için hurufiliği benimsemeli, hurufiliği benimsemek için ise Nesimi'den, onun "Cavidannarne"sinden başlamak gerektiği fikrindedir. Muhacir edebiyat araştırmacılarının çalışmalarında Nesi mi' nin sadece derin felsefi mezmun taşıyan şiiri değil, bütün Şark dünyasını hayrete düşüren şahsiyeıi de eleştiri konusu olmuştur. Azerbaycan istiklal mücadelesine ithaf edilmiş yazılarda Ne­ simi, -genelde nesimilik/hurifilik- inancı uğrunda ölebilmenin sembolü gibi değerlendirilmiştir. Muhaceret edebiyat araştırmacılığında ana dilli edebiyatın özde kuvvetlendirilmesinde önemli hizmetleri olan Şah İ smail Hatai şiirine de özel bir önem verilmiştir. Y. V. Çemenzeminli, şair Hatai ile hükümdar Hatai'yi karşılaştırır, O'nun hükümdar­ lıkla olduğu gibi, şairlikte de yüce mertebeye yükseldiğini kayıt ediyordu. "38 yaşında vefat eden Şah İ smail 24 yıllık salıana­ tında büyük eüret, metanet ve memleketi-istedad göstermiştir. Büyük hükümdar Şah İ smail ile büyük şair Hatai arasındaki farklılık azdır. Aynı metanet ve kuvvetli inanç da şiirini baştan başa doldurur."27 Hatai şiirini konu bakımından (dini, felsefi ve aşk şiirleri) tasnif eden araştırmacı O'nun felsefi şiirlerine üstünlük veriyor­ du. A.Yurtsever, Şah İ smail'e ithaf edilmiş makalesinde O'nun Türkçe yazdığı şiirler ile ana dilimizin ilahi güzelliklerini tasdik ettiğini gösteriyordu. 27

Yusur Bey Vozirov. Azerbaycan Edobiyaıını Bir N121r. lstanbul

1 92 1 , s.28.

107


Mehmet Emin Resulzade ise Hatai şiirinin oluştuğu muhit ile farklandırırdı: "Erdebil'deki Şeyh Sefi Ocağı'ndan zühur eden Şah İsmail, şia devletini kurmak üzre herekete geçer. Avrupalı­ ların nazarında halis bir lran sülalesi sayılan Safevi Devleti'nin bu müessisi ise, hakikalle bir Türk sufisi ve Azerbaycanlı bir şairdi. İstinat ettiği kuvvet de tamamyla Türk kuvveti idi. Şia mezhebine mensup Türkmen kabileleri bu kuvvetin temelini oluşturuyordu. O'nun sade bir Türkçe ile yazılan ilahileri res­ mi sınırların çok uzaklarında bile, Türk topluluklarının ruhları üzerinde iz bırakıyordu. Şah lsmail'in sarayı Azerbaycan Türle edebiyatının yaratıcı ocağı ve bir akademisi idi." Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmacılığı Türkçe şiir yazmanın zorluklarını ortadan kaldıran Fuzuli'nin edebi anla­ yışına özel bir muhabbet ile yanaşmıştır. Yusuf Vezir Çemen­ zeminli, Ahmet Caferoğlu, Mehmet Emin Resulzade, Mirza Bala Mehmetzade, Mehmeteli Resuloğlu edebiyat tarihine ve şairin edebi çalışmalarına vönelttiği değişik araştırmalarında O'ndan bütün Türk edebi dünyasında benzeri olmayan bir sanat­ kar gibi söz etmişler. Y.Y.Çemenzeminli O'nun hakkında kayıtlarını "Fuzuli en büyük şairlerimizden biridir" şeklinde genelleştirir ve dahi şa­ irin büyüklüğünü kendisinden sonra koyup gittiği mekteple, yarattığı tesir ve nüfuz dairesi ile esaslandırır. Edebiyatımızın muhtelif dönemlerinde Fuzüli'i taklit ederek şiir yazmanın ma­ haret sayıldığını gösteriyor: "Azerbaycan'da Fuzuli en maruf şairlerdendir. Yeni şairler Fuzıili'yi taklit ederek şiire başlar, hanendeler onun güftesini söylerler. "Leyli ve Mecnun" opera şeklinde düzenlendi." (Vezirov, 1921, 33) Yusuf Vezir'e göre, üç dilde yazıp eserler veren Fuzfıli'nin Türkçe yazdıkları içerisinde Azerbaycan lehcesindc olanlan 1 08


Pııol DA. v,cır s.ııı...tı

daha çok dikkati çeker. Araştırmacının kendi fikrince Fuzüli'nin şiirin ilmiliğine üstünlük. vermesine dikkati çekmesi özellikle kayıt edilmelidir. Mehmet Emin Resulzade, 1 922 yılında İstanbul'da yayınla­ mış olduğu "Azerbaycan Cumhuruyeti" adlı eserinde Fuzüli'nin edebi faaliyetlerinin tekamülü ile Azerbaycan edebiyatının geçip geldiği yolun ortak özellik-lerini araştırarak, Fuzüli'nin önce Farsça, sonra Azerbay-can Türkçesine yönelmiş, Bağdat'ın Osmanlılara geçişin-den sonra ise Osmanlı şivesine üstünlük vermiştir. Yazarın görüşüne göre, Azerbaycan edebiyatı da böy­ le bir inkişaf yolu geçmiştir; önce Farsça oluşan edebiyat (Gatran Tebrizi, Hakani, Mehseti, Nizami ve diğerleri), sonra Azerbay­ can Türkçcsini benimsemiş (Vagif, Nebati, Seyyid Azim ve baş­ kaları), daha sonra ülkede cereyan eden gelişimiyle de Osmanlı Türkçesinin etkisine girmiştir. (Sehhet, Hadi, H. Cavid ve baş­ kaları). (Resulzade, 1 990, 1 5-16). Mehmet Emin Resulzade, tanınmış Türk edebiyat araştır­ macısı Dr.Abdülkadir Karahan'ın "Fuzüli'inin Hayatı, Muhiti ve Şahsiyeti" adlı kitabında şairin hiç bir zaman şüphe doğurmayan milliyeti ile ilgili özelliğinden ayrıca söz eder, yazarı tenkit ederek O'nun Türk olmasının ispat edilmesine ihtiyaç olmadığı­ nı belirtmektedir. Bu gün için önemli olan Fuzılli'inin milliyeti, milliyetçiliği, Türklüğü değil, Türkçülüğü olmalıdır. "Azerbaycan Kültür Gelenekleri"nde ise yazar, Fuzüli'yi şöyle dile getirir: "Şark'ın en büyük lirik şairi Fuzılli sadece Azerbaycan'ı değil, Türkçe okuyan bütün dünyayı heyecanlan­ dırıyor. Şark'ı bilen Avrupalılar Fuzılli'nin lirizmine hayran­ dırlar. Azerbaycan edebiyatı XIX. yüzyılın başlangıcına kadar tamamıyla Fuzılli'nin etkisi altında kalmıştır."

1 09


Bundan başka, "Azerbaycan Şairi Nizami" monografiyasının "İki Leyla-Mecnun" (Nizami ve Fuzılli arasında karşılaşdırma) bölümü her iki sanatkarın edebi konumunun belirlemesi bakı­ mından dikkat çeker. Nizami ve Fuzuli şiirini adı gecen eserle­ rin çercevesinde karşılaştırmaya yönelen araştırmacı bu yöndeki görüşlerini şöyle dile getirir: "Bu iki orijinal eserden acaba hangisi daha yüksektir? şek­ linde bir soru karşısında kalabiliriz. İtiraf ederiz ki.böyle bir so­ ruyu cevaplamaktan kendimizi aciz sayarız. Çünkü her iki eser kendi türünde büyük ve kendi türünden yüksektir. Nizaıni'de, Fuzüli'dc klasik Doğu edebiyatının ölçülmez birer varlığıdır. Ölçülemeyenleri karşılaştırmak dahi söz konu­ su olamaz. Büyüklük, küçüklük gibi nispet anlamı dışında, iki şaheserin özelliklerine işaret etmek gerekirse, ancak şunu söy­ leyebiliriz: "Nizami Mecnun'u şiirleştirmiş ise, Fuzüli de şiiri Mecnunlaştırmıştır". (Resulzade, 1991, 318-319) Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmacılığı Vagıfve Vi­ dadi sanatina da müracaat etmiştir. XVI I I . Yüzyılda yaşamış, lirik, realist üslupta eserler vermiş olan bu iki söz ustasının eser­ leri Abdülvahap Yurtsever'in ayrıca monografik incelemesinde araştırılmıştır. Muhacerctte yazılmış araştırmalarda

Abbaskulu

Ağa

Bakıhanov da sıkça hatırlanmaktadır. Ahmet Caferoğlu, Meh­ met Emin Resulzade, Hüseyin Baykara ve başkaları onun yara­ tıcılığından etraflı şekilde söz etmişlerdir. Abdülvahap Yurtse­ ver Ankara'da çıkan "Azerbaycan" dergisinde yayınladığı "Ab­ baskulu Ağa Bakıhanlı" makalesinde onun hayat ve yaratıcılık yolunu ciddi eleştiri süzgecinden geçirmiştir. Y.V.Çemenzeminli edebi yönüne özel bir hayranlık gösterdiği Abbaskulu Ağa

1 10


PAOI D�- V.ı.c_.I S�ı.u-.ılı

Bakıhanov'un Azerbaycan tarih araştırmacılığının temel taş­ larından birisini oluşturan "Gülüstan-ı İrem" eserini ona göre yüksek düzeyde değerlendirir. Yazar, milli tarihimizi yalnız sa­ vaşların ve siyasi olayların tarihi gibi değil, medeniyet, �debiyat, adet, anane, ahlak ve maneviyatımızın tarihi gibi algılamıştır. Ceyhun Hacıbeyli'nin Fransızca yazdığı "XIX. asrın Azerbay­ canlı Tarihçisi Abbaskulu Ağa Bakıhanov" adlı makalesi ise Azerbaycan şairi ve yazıcısının Avrupa'da tanıtılması maksa­ dıyla kaleme alınmıştır. Muhaceret edebiyat araştırmacılığı M irza Felhali Ahundza­ de'nin edebi yönünü de ciddi şekilde araştırmıştır. Hakkında söz edilenler ona büyük mütefekkir, islahatçı sanatkar, edebi devrin başı, ictimaiyetçi, yenilikçi, milliyetçi ve başka unvanlar ile de­ ğer vermişler. Y.V.Çemenzeminli "Azerbaycan Edebiyatına Bir Nazar" adlı araştırmasında edebiyatımızda milliyet hissinin Mirza Fethali ile başladığını kayıt etmiştir. Hüseyin Baykara, Ahmet Caferoğlu, Mehmet Emin Resulzade ise edebiyatımızın çağdaş aşamasını Mirza Fethali ile başlatmışlardır. Hüseyin Baykara, 1966 yılında Ankara'da "Azerbaycan Yenileşme Harekatları" adıyla yayınlamış olduğu araştırma­ sında Azerbaycan milli harekatının büyük mütefekkiri M irza Fethali'nin bedii , ilmi, nazari yönünden kaynaklandığı kanaa­ tine gelmiştir. Mirza Fethali'nin hayatı, felsefi, edebi tenkidi, nazari, estetik ve dil hakkında görüşlerini etraflı şekilde araştıran araş­ tırmacı O'nu XIX. yüzyılın Azerbaycan medeniyetine behşeıtiği ·en büyük şahsiyet gibi değerlendirir. Araştırmanın değişik yan­ larında " Mirza Fcthali Ahundzade" Azerbaycan kültür ve me-

111


dcniyetinin büyük sütunlarından biridir'', ". . . Azerbaycan, Şark tarihinde her zaman değerli yerini alacaktır" diyen yazar büyük sanatkarın halkımızın tarihindeki yerini açıklıyor. Mirza Fet­ hali fenomeninde edebi ve ictimai idealların ortaklığı ve birliği prensipinden hareketle araştırmacı onun edebi dehasının yaşadı­ ğı cemiyeti kökünden değiştirmek gibi ciddi bir misyona esas­ landığı kanaatine gelerek fikirlerini şöyle yekılnlaştmr: "Mirza Fethali'nin edebi çabaları ile bir taraftan Azerbaycan lehcesi dil oluyor, diğer taraftan eski Şark tarzı çürük adet ve inanışlar­ dan ibaret olan gerici hayat tarzı, Mi rza'nın komedilerinde bü­ tün gülünçlüğü ile tenkit ediliyordu. Herkes o çağda Mirza'nın eserlerindeki tiplerde kendi yansımasını bulur ve etkisini anla­ ya bilirdi. Mirza Fethali komedilerinde Avrupa anlamında bir insan olmanın gerekliğini ve toplumun sosyal anlamını, ağanın istismarını, kadının hukuksuzluğunu bütün yönleriyle, edebi de­ hasının keskinliyi ve tenkitçiliğinin kudretiyle sahneye, gözler önüne seriyordu". (Baykara, 1966, 1 5 1). Abdülvahap de

monografya

Yurtsever, hazırlamıştır.

M irza

Fethali'ye

Araştırmacı,

ayrıca

"Mirza

bir

Fetha­

li Ahundzade'nin Hayatı ve Eserleri" (Ankara, 1 950) adlı bu monografya O'nun edebiyatımızı Şark'tan kopararak kendisini Batı'ya çevirdiğini, eski ananevi edebi kuralları yok ederek batı tarzı bir edebiyatın esasını koyduğunu göstenniştir. Mirza Fethali fenomenine özel bir değer veren Mehmet Emin Resulzade "Azerbaycan Kültür Gelenekleri"nde şöyle di­ yor: "Klasik edebiyatımız için Fuzuli ne ise, çağdaş edebiyatımız için de Mirza Fethali odur. Müslüman dünyasının bu ilk dram yazarına Avrupalı tenkitçiler Şarkın Molyeri, Ruslar da Gogolu diyorlar. Mirza Fethali'nin piyesleri sade halk dilinde yazılmış­ tır. Bu piyeslerde karakter hayatın içerisinden alınmıştır. Bura1 12


PRf,I 011

V1ı.ı;.ıl �uhANlı

da ortaçağ feodal cemiyetinin çürümesi, adetlerin geriliği, alim görünenlerin safsataçılığı, kara cehaletin mövhumat ve taassup ile bağdaş olması canlı canlı şekilde tasvir ve amansızca tenkit edilir." Mühaceret edebiyat araştırmaçılığı Mirza fethali edebi mektebinin devamçıları olan Necef Bey Vezirov ve Ebdıırrahim Bey Hakverdiyev gibi klasiklerin edebi çalışmaların araştırıl­ masına da hassaslıkla yanaşmıştır. Mehmet Emin Resulzade "Azerbaycan Kültür Gelenckleri"nde her iki yazarı milli dram sanatının en dolgun eserlerini ortaya koymalarından dolayı tak­ tir ediyor. "Vezirli Necef Bey" makalesinde ise NecefBcy'in ta­ lihi ile kahramanı Fahreddin Bey'in akibeti arasında benzerlik görürdü: "Vezirli NecefBey'in simasında Azerbaycan edebiyatı ile sahnesi Mitza Fethali'den sonra gelen çok önemli bir temsil­ çisini yitirdi. Bütün eserlerinde millet aşkını, halka kulluk etmek zevkini, bağımsızlık ve istiklal fikirlerini terennüm eden bir ya­ zar için kısa bir müddette olsa da, istiklal ve özgürlüğe kavuşan vatanını tekrar esaret ve işgal altında bırakıp ölmek kadar bir trajedi tasavvur edilemez. Vezirli Necef Bey'in ölümü yarattığı kahramanı Fehreddin'in ölümüne ne kadar benzer! . "2H O, her iki .

dramaturgun selefleri Mirza Fethali gibi edebi faaliyetlerinin ya­ nında, vatandaşlık gayesi izlediğini aklından çıkarmıyordu. Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmacılığı Sabir'in edebi faaliyetlerine de özel bir önem vermiş, O'nu mizah şii­ rinin en güçlü sanatkarı gibi değerlendirmiştir. Yusif Vezir Çe­ menzeminli "Azerbaycan Edebiyatına Bir Nazar" adlı araştır­ masında şairi Zakir ile mukayese ederek Sabir, Zakir yaratıcılı­ ğından doğan bir sanatkardır; fark burasındadır ki, Zakir hasta 28

M.E.Rcsu!zadc, Vezirli Ncccr Bey, "Birleşik Kafkasya", sayı

15. Ekim, 1952,

sah.50.

1 13


bir milletin ağrılarını ve dertlerini tespit edip bunları iyileştirme düşüncesinde iken, Sabir ise bu hasla milletin bütün dertlerinin tedavisi ile meşgul idi. Yazara göre, Zakir mahalli şairdir, onda eyaletçilik, provinsializm güçlüdür. Sabir'in edebi anlayışında ise beşerilik vardır. O, bütün Şark, Müslüman belki genelde inanlığın kendisid ir. Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmacılığı klasik an­ layışın araştırılmasının yanı sıra, çağdaş edebiyatımızın öğre­ nilmesi yönünde de sürekli faaliyet göstermiştir. Çağdaş edebi anlayışın araştırılması klasik edebiyatımızın tetkiki seviyesin­ de olmasa da muhaceret tenkidi edebi anlayışa belirgin bir te­ sir göstermiş, Sovyet siyasi rejimi dahilinde oluşmuş edebiyapn olumlu eleştirisini vermeye çalışmıştır. Mehmet Emin Resulzade'nin "Çağdaş Azerbaycan Edebi­ yatı", Ahmet Caferoğlu'nun "Modern Azerbaycan Edebiyatına Toplu Bir Bakış'', Mirza Bala Mehmetzade'nin "Sovyet Edebiya­ tının Düneni ve Bu Günü" gibi nispeten geniş hacimli araştırma­

ları ile birlikte AbdÜ lvahap Yurtsevcr'in, Hüseyin Baykara'nın

ve bir.çok başka yazıcının çağdaş edebiyatımız ile alakalı araş­ tırmaları muhaceret edebi tenkidinin genel manzarasını yansı­ tır.

1922 yılında İ stanbul'da yayınlanmaya başlayan "Yeni Kaf­ kasya" dergisi ile temeli atılmış Azerbaycan muhaceret matbuatı yarım asıra yakın bir zamanda sürekli olarak çağdaş edebiyatı izlemiş, onun hakkında edebi-nazari yazılar yayınlamıştır. Azerbaycan mühaceret edebi tenkidi kendine has bir geliş­ me yolu geçmiştir. Bu kendine aitlik muhaceretin Sovyet sansü­ ründen uzak olması, pozitif fikir söyleme imkanlarının genişliği, edebi değerlerin değerlendiril-mesinde milli görüşe dayanma-

1 14


sıyla şartlanır. Öyle ki, çağdaş Azerbaycan edebiyatının Sovyet siyasi rejimi dahilinde objektif bir şekilde eleştirme imkanından mahrum edildiği bir dönemde mühaceret edebi tenkidi bu vazi­ feyi üzerine götürmüştür. Çağdaş edebi tenkitte arasıra Sovyet devri klasiklerinin eserlerinin

körü

körüne inkar edildiği nihilist yaklaşımla kar­

şılaşılır. Bu nihilizm bazen genelde Sovyet hakimiyeti yılların­ da oluşmuş edebiyatın inkarı seviyesine iniyor. Şüphesiz ki, bu yanlış tutum milli ve medeni anlayışa gayri ciddi münasebetten, edebi eserlerin değerlendirilmesinde ölçünün yitirilmesinden, esasen tarihilik prensibinin unutulmasından doğur. Azerbaycan muhaceretinin çağdaş edebiyatımızla bağlı araştırmalarında ise tarihi objektiflik prensibi gözlenilmiş, araş­ tırılan dönemin siyasi şartları gözden kaçırılmamış, eleştirilen eserlere rejimin kuralları bakımından değer vei ilmiştir. Bu anlamda muhaceret edebi tenkidinin öğrenilmesi ciddi metodoloji bir önem taşımaktadır. Edebiyatımızın milli mefkure ışığında yeniden araştırılması ihtiyacının doğduğu, uzun yıllar edebi arenada birçok adların inkar edildiği, edebiyat tarihini kimlerin temsil edeceği konusunda tartışmaların bitmediği çağ­ daş devirde muhaceret edebi tenkidi örnek rolünü oynayabilir. Azerbaycan mühaceret edebi tenkidi Cafer Cabbarl ı, Hüse­ yin Cavid, Samet Vurgun, Sabit Rehman, Resul Rza ve b. gibi Sovyet döneminde yaşayıp, eserler vermiş sanatkarlar hakkında fikir ve görüşler söylemiş, onların eserlerini değerlendirmeye çalışmıştır. Özellikle, Hüseyin Cavidin edebi yaratıcılığı muhaceret edebi tenkidinin dikkatini daha çok çekmiş, O'nun hakkında pek çok araştırma eseri yazılmıştır. Bunların içerisinde Mustafa

1 15


Hakkı Türkekul'un "Azerbaycanlı Türk Şairi Hüseyin Cavid" monografyası hususi yer tutur. Azerbaycan muhaceret edebi tenkidinin Hüseyin Cavid'e ayrıca monografiya yazılması bir taraftan dramaturgun eserlerinin milliyetçi mefküre taşıması, diğer taraftan eserlerinin zaman ve cevre ile sert muhalefetine bağlıdır. Mustafa Hakkı Türkekul, Hüseyin Cavid'in hayatı ve edebi faaliyetlerini araştırmakla beraber O'nun ayrı ayrı eserlerinin eleştirisini de vermiştir. Bundan başka, Hüseyin Cavidin yaratı­ cılığı kesin problemler bakımından nazardan geçirilmiştir. Bir takım edebi, tenkidi araştırmaların yazarı olan Süleyman Tekiner'in "Sovyet Azerbaycanında tenkitlere hedef olan bazi şiirler üzerinde araştırmalar" adlı makalesinin önemli bir kısmı _ Resul Rıza'nın edebi faaliyetlerinin araştırılıp, incelenmesine yöneliktir. Söz konusu bu makalede terennümcü edebiyatın eleş­ tirisi çercevesinde Resul Rıza şiirinin, yenilikçi mahiyetini şerh etmeğe çalışan araştırmacı, onun bir sanatkar gibi edebi kuralla­ ra k;ırşı yapmış olduğu mücadelelerine dikkati çeker.19 Mehmet Emin Bey edebiyatın büyük etki güçüne sahip olduğunu biliyor, onun sadece ayrı ayrı şahısların değil, genelde halkın manevi, ahlaki simasının şekillenmesindeki önemini gö­ rüyor ve değerlendiriyordu. O, "İ stiklal Mefkuresi ve Gençlik" eserinde Litvanya, Estonya,Finlandiya gibi Baltık Sahili ülkeleri halklarının bağımsızlık mücadelesinde edebiyatın rolünü özel­ likle belirliyordu. Azerbaycan muhaceret edebi tenkidi çağdaş edebiyatımızın nazari, metodoloji meseleleri ile de meşgul olmuştur. Mehmet Emin Resulzade, Mirza Bala Mehmetzade, Hüseyin Baykara, ı9

1 16

"Dergi", Münib, 1959,

N. 17.


PROI. Dıı v..,.;r Sulı•rd•

Ahmet Caferoğlu'nun yazılarında sosyalist realizm metodunun mahiyeti, "şekil olarak milli, tema olarak sosyalist" formülü ar­ kasında milli medeniyetin beynelminelleştirilmesi ise aslında "Ruslaştırılması" meseleleri ilmi şerhini bulmuştur. Özellikle,

muhaceret edebi tenkidinin edebiyat ve siyaset meselesine mü­ nasebeti bu mühim problemin araştırılmasına açıklık gc:tirmek bakımından önemlidir. Gecen asrın öncesinde Lenin "Parti teşkilalı ve partili ede­ biyat" makalesinde yazıyordu ki, edebiyat partili olmalıdır; bu iş genel proletar işinden asılı olmayan ferdi iş olmaz. Edebiyatı bi­ levasıta hakimiyetin ideolojisi gibi gören bu mevki bütün sovyet edebi, ilmi fikrinde olduğu gibi, Azerbaycan edebiyat araştırma­ cılığında da uzun yıllar hakim olmuş ve adece bir nazari bir tar­ tışma olarak kalmamış, milli edebi, kültürel anlayışın gelişmesi ve şekillenmesinde olumsuz etkisini göstermiştir. Lenin'in

hakimiyetin edebiyat ve medeniyet üzerinde

hegemonluğunu tespit eden iddiaların tam aksine olarak Mehmet Emin Resulzade, "medeniyetin gayesi siyaseti ilme tabi ettirmek olduğunu" belirtiyor.30 Yazara göre, cemiyetin yükselişinde ka­ zanılmış değerleri ilmin süzgecinden geçirip genelleştirmek ve cemiyetin düzenini ona göre kurmak medeniyetin, edebiyatın karşısında duran en büyük ictimai idealidir. "İ lim ve Siyaset" makalesinde yazarın kanaatlerine göre, sovyet ilminin, edebiyatının, medeniyetinin en büyük cimriliği ondadır ki, burada medeniyet siyaseti değil, aksine siyaset mede­ niyeti idare ediyor, bunu kendi görevi olarak görüyor. Ona göre de bunun bir sonucu gibi, Mehmet Emin Bey, Sovyet devrinde ortaya çıkmış olan edebiyatın önemli bir kısmını halkın manevi­ yatına bağlı olmadığı için "balavra yığını" adlandırıyordu. 30

M. E. Rcsul:z.ado.. İlim ve Siyasc� "lsıiklôl", 1 Ekim 1 933.

1 17


Azerbaycan muhaceret folklor ve edebiyat araştırmacılığı­ nın, genel filoloji fik rinin bütün dünya temsilçilerinden biri olan Ahmet Caferoğlu'nun ( 1 899-1975) adı ve eserleri uzun müddet öz vatanında yasak edilmesiyle kalınmamış, hatta gecen yüzyı­ lın 70'li yıllarında onun aleyhine ciddi soruşturma kampanyası yürütülmüştür. Büyük vatanperver alim ömrünü Azerbaycanın bağımsızlığına, milli kültürün tetkiki ve tebliğine hasrettiği hal­ de, vatanında ona "yalancı" damgası vurulmuştur. Ahmet Caferoğlu 17 Nisan 1899 tarihinde Gence'de doğ­ muştur. Üç yaşında iken babasını yitirmiş, daha sonra ailesinin durumu ile alakadar olarak Orta Asya'ya göçmüş, ilk tahsilini Semerkant'ta almıştır. Bir süre sonra yeniden öz vatanına dö­ nerek "Gence Kimnaziyası"nda(Lisesinde) okumuş, bu oku­ lu bitirdikden sonra ise "Kiyev Ali Ticaret Enstitüsü İ ktisad Fakültesi"ne girmiştir. Fakat Ekim inkı labından sonra Azerbaycan'da milli hareka­ tın güçlenmesi onun eğitimini yarım bırakıp vatana geri dönme­ sine neden olur. Kendi vatanına hadsiz derecede bağlı olan Ahmet Caferoğlu Azerbaycan'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı uğrunda silahlı müca­ deleye girmiş, 1 9 1 8 yılının Eylül ayının IS'inde Bakü'ün geri alınması yolunda yapılan çatışmalarda yardımcı topcu astsubayı olarak görev yapmıştır. 1919 yılında "Bakü Üniversitesi Tarih-Edebiyat Fakültcsi"ne giren Ahmet Caferoğlu, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin çö­

küşünden sonra Türkiye'ye muhaceret etmiştir. O, burada İ s­

tanbul Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'ni bitirmiş, bir süre kütüphanede ve Türkiyat Merkezi'nde çalışmıştır. 1925-1929 yıllarında Almanya dış işleri bakanl ığının vesa­ iti ile Berlin ve Breslau üniversitelerinde öğrenimini devam etti-

1 18


ren Ahmet Caferoğlu, Van Kop, Vasmer, Vesterman, Gizi, Kari Brokelman, Diels, Şader gibi meşhur Şark araştırmacısı alimle­ rin talebesi olmuştur. O, 1929 yılında Breslau Üniversilesi'nde Fridrich Gizi'nin başkanlığında "Gence şivesinde 75 Azeri ba­ yatıları ve lisana ait bir mukaddime" (75 Azerbaidshanische Lieder "Bayatı" in der Mundar! von Gence nebst einer spra­ chlichen Erklarung) konusunda doktorasını savunmuştur. Ya­ zarın bu eseri bir yıl sonra Berlin'de Almanca "Şark Dillerine Dair Seminarın Materialları"nda (M itıeilungen des Seminars fıir Orientaliscbe Sprachen, c. 32-33, 1 929-1930) yayı nlanmıştır. Türkiye'ye döndükten sonra Ahmet Cafcroğlu talihini İ s­ tanbul Üniversitesi ile bağlamıştır. O, önce üniversitenin Türk dili tarihi bölümüne doçent olarak atanmış, 1938 yılında pro­ fesör seçilmiş, 1946 yılından ömrünün sonlarına kadar ise bu bölümün başkanı olarak çalışmıştır. Ahmet Caferoğlu, 1 942 yılının Nisan ayında Berlin'in Adlon Oteli'nde Almanya'nın Tiflis'teki sapık sefiri Şchulenbergin reh­ berliğinde

ak muhacirler ve milli

askeri komutanları ile birlikte

yapılmış olan toplantıya katılmıştır. Ahmet Caferoğlu'nun edebi faaliyetleri geniş ve çok anlam­ lıdır. Yazarın araştırmalarında eski Türk yazılı abideleri, folklor ve edebiyat araştırmacılığı, nazariye problemleri, klasik ve çağ­ daş Azerbaycan edebiyatı hakkında araştırmalar özel bir yer tutmaktadır. Şunu da hatırlatmalıyız ki, Türkiye edebiyat araş­ tırmacısı Osman Fikri Sertkaya'nın hazırladığı kısar bibliyoğ­ rafyada Ahmet Caferoğlu'nun 400'e yakın eseri gösterilmiştir. Türkoloji araştırmaları ile bütün dünyada ün kazanmış olan Ahmet Caferoğlu bir çok Avrupa üniversitelerinde konferanslar vermiş, Polonya Şark Araştırmacılar Cemiyetinin hakiki üyesi,

119


Polonya İ limler Akademisi'nin fahri üyesi, Macaristan İ limler Akademisi yanında faaliyet gösteren Körösi-Skoma Cemiyeti'nin fahri üyesi, Azad Ukrayna Universitesi'nin fahri doktoru, Azad Ukrayna İ limler Akademisi'nin, Uluslararası Dialektologiya Merkezi'nin ve Ural-Altay Cemiyeti'nin üyesi seçilmiştir. O, 1 949 yılından Uluslararası Onomastika Cemiyetinin Türkiye üzre temsilçisi seçilmiş, Türkoloji araştırmaları nedeniyle 1955 yılında l spaniya'nın "De Alfenso el Sabio" ordeni ile taltif olun­ muştur. Ahmet Caferoğlu "Azerbaycan Yurd Bilgisi", "Türk Ama­ cı", İ stanbul Üniversitesi'nin yayınlamış olduğu "Türk Dili ve Edebiyatı" dergilerinde redaktörlük yapmıştır. Bu dergilerin sayfalarında Azerbaycan'ın tarihi, medeniyeti, edebiyalı, dili ve folkloru ile ilgili ciddi nazari, analitik yazılar yer almıştır. Büyük alim 6 Ocak 1975 tarihinde talihinin ve edebi faali­ yet yolunun acı, tatlı bir çok yıllarının geçtiği, Gence'den sonra kendisine ikinci doğma şehir bildiği İ stanbul'da vefat etmiştir. Mezarı bugün l stanbul'un Zencirlikuyu Kabristanlığı'ndadır. Türk şairi Fazil Hüsnü Dağlarca'nın Ahmet Caferoğlu'nun ölümüne hasrettiği "Kalan Ses" adlı kederli bir şiiri var:

Çığrıştı bir ağızdan Dün gece Azerbaycanlı kuşlar, duymadınız. Ağ appak kesildi buz gibi Dün gece "Uygur dili sözlüğü", duymadınız. Aktı bilim ülkesinin göklerinden 1 20


Dün gece Y•ldızı sevginin, duymadınız. Öyle sessizdi ki, Dün gece Genceli Nizami türbesi, duymadınız. Öldü Dün gece Ahmet Caferoğlu, duymadınız.

Ahmet Caferoğlu'nun ilmi, nazari araştırmaları esas itibarı ile Türkologiya, folklor, edebiyat araştırmacılığı ve edebi tenkit­ le bağlıdır. Büyük alimin Eski Türk, Arap, Fars, Rus, Alman, Fransız ve İtalyan dillerini iyi bir şekilde bilmesi araştırmala­ rının çok sabahlığına, muhteşemliğine ve ilmi tutumuna ciddi tesir göstermiştir. Halk edebiyatının araştırılmasına özel bir hassasiyetle ya­ naşan alim, Azerbaycan folklor örneklerini hem halkın bedii tefekkürünün hususiyetlerini, estetik medeniyetini yansıtan ya­ ratıcılık faktı gibi, hem de dilin !eksik, gramatik ve dialektoloji yönlerine, tarihi inkişaf yollarına ışık tutan lingustik bir mal­ zeme gibi nazarden geçirirdi. Bu bakımdan onun araştırmala­ rı edebiyataraştırmacılıgı ve dilçiliğin eleştiri meıodlarını ken­ disinde birleştirir, hakiki filoloji araştırması özelliği taşıyordu. Yazarın "Gence dialektinde 75 Azerbaycan bayatısının dil ba­ kımından tahlili" adlı doktorluk çalışması, "Azerbaycan Yurd Bilgisi"nde yayınlanmış "Azerbaycan Halk Edebiyatında Saya­ çı Sözleri", Türk Dili Araştırma Dergisi'(Belleten)nde "Dedem Korkut Hikayelerinin Antroponim Yapısı", Hoca Nasreddin",

121


"Azeri Halk Edebiyatında Aşık Garip Destanı", "Azeri Halk Ed­ biyatında Kaçak Nebi Destanı", Atsız Mecmuada "Azerbaycan Halk Edebiyatında Sayacı Türküsü", Ü lkü Dergisi'nde "Türk Kopuzu" ve diğer araştırmaları bu türdendir. Ahmet Caferoğlunun folklor araştırması ile ilgili çalışma­ ları Azerbaycan ağız edebiyatının tebliğinin yanı sıra, onun toplanması ve araştırılmasının değişik yönlerini ve problemlerini ihtiva etmektedir. O, halk edebiyatına, milletin yaratmış olduğu servetlere humanitariyanın bütün kanatları için gerekli olan enformasya kaynağı gibi bakar, aynı zamanda yazılı edebiyat ile şifahi edebiyatın alaka ve bağlarının en gizli yönlerini açmağa gayret ediyor, bununla yazılı edebi örneklerin cevap vermediği sorulara cevap vermeye çalışıyordu. Şifahi edebiyatın zengin ve tükenmez kanatlarından olan destanlar halkın alperenlik tarihini, mücadele azmini, sosyal, siyasi yükselişini eksetlirdiği, böylece ahlaki, estetik bakışla­ rını yaşattığı için edebi faaliyetlerinin ilk dönemlerinden yaza­ rın dikkat ve marak ını çekmiş, O, ayrı ayrı yazılarında "Kitabı Dede Korkul", "Aşık Garip", "Köroğlu", "Kaçak Nebi" gibi epik edebi örnekleri hakkında geniş bir şekilde söz etmiş, bu değerli abideleri bütün çıplaklığı ile tahlil etıneğe çalışmıştır. Ahmet Caferoğlu'nun Azerbaycan şifahi halk edebiyatı ile bağlı araştırmalarından söz ederken, O'nun folklorumuzun zengin ve önemli kollarından olan aşık yaratıcılığına dair eser­ lerinden de söz etmeye ihtiyaç vardır. Muhacir alimin aşık sa­ natına hasrolunmuş araştırmaları bu sanatın halkımızın bedii tefekkür hususiyyetlerini, estetik medeniyetini, tarihi hafızası­ nı, arzu ve ideallarını açıklaması bakımından oldukça dikkate layıktır.

1 22


Yazarın

"XVI. asır Azeri Saz Şairlerinden TuFarganlı Ab­

bas", "Terekeme Ağzı İ le Hudut Boyu Saz Şairlerinden Kurbani ve Şiirleri'', "Hudut Boyu Saz Şairlerinden Dede Kasım" gibi araştırmaları onun aşık sanatına olan hayranlığını yansıtmak­ tadır. Ahmet Caferoğlu'nun aşık edebiyatına dair araştırmaları bir çok yönüyle takdir edilmeye layıktır. Her şeyden önce, bu araş­ tırmaların ihtiva ettiği material yeni ve orijinald ır, daha doğrusu, onun kendi toplayıp yüze çıkardığı emek ürünleridir. Diğer yandan, alim birçok folklor araştırmacılarından fark­ lı olarak topladığı metinler üzerinde edebi dile uygunlaşdırma işi yapmamış, metinlerin bakirliğinin, şive ve lehce unsurlarının korunmasına dikkat etmiştir. Buna göre de Ahmet Caferoğlunun toplayarak yayınlamış olduğu aşık şiiri nümuneleri yayılmış di­ ğer uygun varyantlardan renkliliğine göre seçilmektedir. Yazarın mifoloji ile bağlı araştırmaları da dikkate layiktır. "Azeri Türk Edebiyatında Batıl i tikatlar", "Anadolu ve Azerbay­ can Çocuk Folklorunda Şamanizm Kalıkları", "Azerbaycan ve A nadolu folklorunda Saklanan İ ki Şaman Tanrısı", gibi makale­ leri O'nun mifoloj ile sürekli meşgul olduğunu ve bu sahada bir takım başarılar elde ettiğini göstermektedir. Ahmet Caferoğlu'nun Türk folkloru ve dialektologiyası ile ilgili araştırmaları Azerbaycan muhaceretinin ilmi, nazari potansiyelinin sadece milli edebiyatımızı tebliğ ve tetkik etmeğe yönelmediğini, aynı zamanda bağımsız, çok yönlü faaliyet gös­ terdiğini gösterir. Araştırmacının "Doğu Ellerimiz Ağızlarından

g

Toplamalar", "Kuzey Do u Ellerimiz Ağızlarından Toplamalar", "Güney Doğu Ellerimiz Ağızlarından Toplamalar", "Anadolu El­ leri Ağızlarından Derlemeler'', "Sıvas ve Tokat Elleri Ağızların-

1 23


dan Toplamalar", "Orta Anadolu Ağızlarından Derlemeler'', aynı zamanda "Anadolu Dialektolojisi Üzerine Malzeme" (iki cild­ de) ve diğer eserleri folklor araştırmacılığı ve dialektolojisinin öğrenilmesi bakımından bir biriyle alakası olmayan eserlerdir. Şunu da hatırlatmağa ihtiyaç vardır ki, araştırmacı 1940-1951 yıllarında söz edilen folklor ve dialektoloji malzemeleri topla­ mak için Türkiye'nin bazı şehirlerine ilmi araştırmaya gitmiş, Çorum, Tokat, Erzurum, Sıvas, Eskişehir, Giresun, Ankara, Bolu, Amasya, Yozkat, Gaziantep, Iğdır, Kars, Trabzon, Pasof ve diğer yerlerde bulunmuş, yaşlı insanlar ile görüşmüş, zengin metin ve kaynaklar elde etmiştir. Alimin bu sahadeki faaliye­ tinin takdirelayık yönlerinden birisi de Türmelerdeki yaşlılarla görüşerek onların kullandıkları arko ifadeleri toplamasıdır. Şunu belirtmek gerekir ki, Ahmet Caferoğlu'nun topladığı malzeme­ ler 18 destan, 48 dua, 107 latife grubu, 7 hikaye, 42 mahnı, 8 layla, 1 8 1 oyun, 29 tekerleme, 738 türkü, 4 yanıltmaca grubu ve

141 masalden ibaretdir. Onu da hatırlatmal ıyız ki, 1942-1 95 1 yılları arasında Türk Dil Kurumu Ahmet Caferoğlu'nun toplayıp tertip ettiği folklor malzemelerinden ibaret bir birininin devamı şeklinde yedi ayrı iri hacimli kitap yayınlamıştır. Bu kitapların ilki olan "Doğu El­ lerimiz Ağızlarından Toplamalar" Kars ve Erzurumda yaşayan Azerbaycan Türklerinin ağız edebiyatı örneklerini aksettirmek­ tedir. Ahmet Caferoğlu'nu bir folklor araştırmacısı gibi farklandı­ ran, ilk önce onun araştırmalarında el sanatı örneklerinin coğrafi sınırlarının bütün genişliği ile ehtiva olunduğunu vurgulamak gerekiyor. Muhacir edip, ister vatanımızın Kuzeyinde, isterse de Güneyinde yayılmış folklor abidelerini değerlendirmek imka­ nına sahip olmuştur. Diğer taraftan, onun araştırmaları folklor

1 24


Pool. Do V•Gıl Suh"'h

malzemelerinin her taraflı, kompleks (edebi, estetik, dil, tarih, etnokrafiya, etikad ve s.) tahlili ve tetkiki metoduna esaslanır. Ansiklopedik tefekkür tarzına ve geniş yaratıcılık kabiliyeti­ ne sahip olduğu içindir ki, Ahmet Caferoğlu'nun araştırmaları humanitariyanın bütün dal ve budaklarını maharetle bir birine kavuşturur. Ahmet Caferoğlu folklor araştımıacığının yanında, klasik ve çağdaş edebi varlığımızın tetkik edilmesiyle de sürekli meş­ gul olmuştur. O'nun 1 932-1933 yıllarında yayınlatıığı "XIX . asır · Azeri Şairi Siraci", "Azeri Edebiyatında İstiklal Mücadelesi",

"XVIII. asır Azeri Şairi Melik Bey" Avçı" ve başka eserleri müel­ lifin bu sahada ilk aktarışları gibi uğurludur. Bu tedkikatlarında Abmet Bey ilk defa olarak Siraci ve Melik Bey Avçı gibi Azer­ baycan klasikleri hakkında melumat vermiş, onların eserleri ile okuyucuları tanış etmiş ve alimlerimizin dikkatinden yayınmış bu iki sana�arın edebiyat tarihine katılmasını başarmıştır. Alimin Firudin Bey Köçerliye ithaf ettiği "XIX esr Azer­ baycan şairi "Siraci" kitabında aslen Karabağ'dan olan meşhur Seyyid Hemze Nignri'nin oğlu Siraci'nin hayat ve edebi faaliyet­ lerinde olunmuş, onun Türkçe 1 5, Farsça bir gazeli verilmiştir.

XVll asrın söz ustası Melik Bey Avçı'nın şiirsel yanını araştıran "XVll. asır Azerbaycan şairi Melik Bey Avçı" kita­ bının ortaya çıkışını ise Ahmet Bey böyle farklandırır: "1926 . senesini n sonuna doğru üstadı-möhteremim Köprülüzade Fuad Bey'den aldığım bir mektupta prof. Minorski'nin "İslam Ansiklopedisi"ne Şah Hatai hakkında yazdığı maddede Berlin Hükümet Kütüphanesi'ndeki Farsça el yazmaları arasında Şah Hatai'ye ait bir elyazma divanın mevcut olduğunu bildirilmek­ de idi. Mektuptan daha önce söz konusu el yazma dikkatimi çekmişse de onu gereğince ·inceleyememiştim. Bu sefer üstadın 1 25


israrı üzerine el yazmasını Breslauya getirderek Şah Hatai'ye ait şiirleri istinsah eyledim. El yazması sadece Şah Hatai'ye ait olmadığından ve içerisinde birçok Türk şairlerine ait parçalar bulunduğundan, baştan sona kadar tetkik ettim. Dikkatimi en çok "Divanı Melikbey Avçı" namı tahtında kayıt edilen şiirler oldu. Doğrusu, şairin ismini bilmediğimden ve hakkında hiçbir melumatım olmadığından şahsiyeti ile bağlı tereddütte kaldım. Nihayet, bu menzumelerin lisan itibarı ile Azeri lehcesi dairesi­ ne ait olduğunu sezdim. İ smi bile mechul olan bir şaire ait parça­ ların neşri, şüphesiz, Türk edebiyatı araştırmaçı-larına, bilhassa İ ran Azerbaycanı şairleri sahasında mühim bir tetkik mevzusu teşkil cdcceğindenden Melik Bey'e ait el yazmadaki şiirleri ay­ nen istinsah ettim. Böylece, dört yüz seneye yakın bir zaman için mcchul kalan mühim bir Azerbaycan şairinin meydana çık­ ması her halde benden fazla üstadım Köprülüzade'ye borçlu ka­ lacaktır."31 Melik Bey Avçı'nın edebi faaliyetlerine yönelik hacim ba­ kımından o kadar da büyük •llınayan araştırmasında Ahmet Bey Caferoğlu O'nun altmıştan fazla orijinal gazelini ortaya çıkar­ mış, tahlil etmiş, böylece yazarın hayatı, şahsiyeti ile ilgili ilmi görüşler ileri sürmüştür. Ahmet Caferoğlu'nun edebiyat araştırmacılığı

ile ilgi­

li çalışmalarında "Azeri Edebiyatında İ stiklal Mücadelesi" ( İ stanbul , 1 932), "Azerbaycan

Dili

ve

Edebiyatının

Dönüm

Noktaları"(Ankara,1 953) adlı eserleri özel bir yer tutar. "Sebir sene ey eziz vatan" vecizesiyle başlayan, orijinal tahlil usulü ile gözlemlenen "Azeri Edebiyatında i stiklal Müca­ dilesi" adlı eserinde Azerbaycan'ın şifahi ve yazılı edebiyatı is­ tiklal mücadelesi çercevesinde araştırmaya çalışılmıştır. Yazar, 31

1 26

Alımcı Caremğlu. Melik Bey Avcı,

isıanbul

1933, s . 3 .


Azerbaycan'ın Rusya tarafından işgal edildiği XIX. yüzyılın öncesinden başlayarak Rus müstemlekeçiliğine karşı yazılmış edebi örnekleri tahlile çalışmış ve bu çercevede ilmi, nazari kanaatlerini genci olarak ortaya koymaya çalışmıştır. Araştır­ manın başında yazar onun oluşma nedenlerine dikkati çekerek şöyle diyor: "... Maksadımız tamamıyla siyasetten uzak olup sırf Azerbaycan Türkleri'nin Rus istilasına karşı açtığı mücadele ve istiklal cengi etrafında yazılan milli klasik ve halk edebiyatı­ nı araştırmaktır. Elde edebildiyimiz münteşir ve gayri-münte­ şir edebi parçalar ve destanlar bu hüsusta kafi derecede bir fikir edinmemize müsaittir, zannındayım".32 Araştırmanın merak uyandıran yanlarından biri burada Rus istilası ile başlayan milli istiklal edebiyatının tasnifatının verilmesidir. Öyle ki, araştırmacı istiklal edebiyatının başlıca olarak beş değişik kolunun varlığına dikkati çekmiştir:

" 1 - Cavad Han'ın mücadelesi etrafında yazılan destan­ lar ve şiirler; 2-

Kuzey Kafkasya'nın müdafacısı Şeyh Şamil hak­ kında şiirler;

3-

Kaçak dl."stanları ve aşık edebiyatında Rus istilasına :Carşı tepkiler;

4-

Azerbaycan vatanperver şiir mektebi ve milli cere­ yan ;

5-

Son muhaceret devri istiklal şiirleri» (agy,s.7).

Bu bölümlerin her birini ayrı tahlil konusuna çeviren yazar elde ettiği yeteri kadar zengin bedii malzeme esasında istiklal

32

A.Cafüroğlu, Azeri Edcbiyaunda lsıiklal MOcadclcsi. lstanbul

1932, s.6. 1 27


edebiyatı hakkında dolgun tasavvur yaratabilmiştir. Araştırmada Cavad Han, Şeyh Şamil hakkında yazılmış şiirsel örnekler, "Ka­ çak Nebi Destanı", Kasım Bey Zakir, Abbaskulu Ağa Bakıhanov, Mirza Fethali Ahundov, Hasan Bey Zerdabi, Mehemmed Hadi, Mirza Elekber Sabir, Elabbas Müznib gibi sanatkarlann ortaya koydu kları eserlerini "Gültekin", "Senan'', "Azeri " imzaları ile yayınlamış muhacir şairlerin şiirleri söz edilen problem ışığında tahlil edilmiştir. "Azerbaycan Dil ve Edebiyatının Dönüm Noktaları" adını taşıyan eserinde ise araştırmacı en eski dönemlerden başlaya­ rak Azerbaycan edebiyatının ve edebi dilinin geçip geldiği ayrı ayrı gelişim aşamalarını izlemiş ve milli edebiyat tarihini bu aşamalar çercevesinde değerlendirmiştir. Şunu da hatırlatalım ki, derin ilmi mezmunu ile seçilen bu eser "Azerbaycan Kültür Derneği"nin katkısıyla ile 5 Nisan 1952 tarihinde Ankara'daki Halk Evinde yazarın vermiş olduğu konferansın metnini ihtiva ermektedir. Eser 1953 yılında Ankara'nın "Yeni Cezaevi" mat­ baasında basılmıştır. Edebiyat ve dil tarihinin · araştırılmasında önemli yer tu­ tan bu eserde araştırmacı Azerbaycan Türkçesinin teşekkülü ve şekillenmesi meselelerini tahlil merkezine çevirerek şöyle yazıyor: "Miladın ilk bin yılı zarfında "Midiya" dilinden tü­ reme "azeri" adlı mahalli, fakat edebi karaktere haiz ve hatta kendisile "Avesta" şerhlerinin yazılıdığı bir dilin varlığı id­ dia edilmektedir. X. yüzyılda ise eski Arran, diğer bir tehirle Albaniya'da, yani bugünkü Azerbaycan'da, vaktiyle Hıristiyan dini metinlerinin de tercümesinde kullanılan "Albanca" adlı Türkçemize tamamıyla yabancı bir dil, buralarda muvakkati ve kısır bir devre geçirmiştir. Muvakkati bir devre diyorum, çünkü XI. yüzyıldan itibaren artık Azerbaycan türkleşmeye başlayın1 28


PR<ıl D•. v.,_;f '>ult.v<lı

ca, Türkçe ile "Albanca" arasında başlayan hayat mücadilesi az zaman sonra Azeri Türkçesi'nin kalibiyyeti ile neticelenmiş ve bu suretle Azerbaycan Türk dilinin ilk dönüm noktası burada düyümlenmiştir." (Caferoğlu, 1953, s.3) Araştırmacı «Kitabı Dede Korkut Destanı"nı Azerbaycan'ın Türkleşmesi aşamasının en önemli fark ve inceliklerini kendi­ sinde toplayan bir abide gibi kıymetlenlendirerek, eposun Azer­ baycan Türklerinin tefekkür ürünü gibi adlandırır. Eposu düiıya medeniyetinin "Roland Şarkısı", "Nibelung Neğmeleri", "İ gor Folku Destanı" gibi tanınmış örnekler ile karşılaştırmaya çalı­ şan araştırmacı "Kitabı Dede Korkut"u "dili ve şivesiyle Azer­ baycan kültür hayatının altın fondu" gibi değerlendirmiş, onun halkımızın fikir tarihinde oynadığı rolu karakterize etmiştir. "Azerbaycan Dil ve Edebiyatının Dönüm Noktaları" adlı eserirule Ahmet Caferoğlu,

XIII. yüzyılı sadece Azerbaycan'da

değil, bütün Türk dünyasında yeni bir aşamanın özü ve başlanğı­ cı gibi nitelendirmiştir. "Türkün dili bu asırdan itibaren Şark'ın önceleri muteber saydığı Arap ve Fars dilleri yanında "sadeliği" ve ifadedeki kabiliyyeti dolayısıyla bağımsız bir mevki işgal et­ meğe başlamıştır. Artık din dili sayılan Arapçaya, şiir ve ede­ biyat dili kabul edilen Farsçaya karşı Türk ruhunu ve zevkini okşayan Türkçe de dimdik ayak üzerinde durmakta idi. Orta Asya'yı baştan başa kaplayan bu Türkçe Selcuklular sayesin­ de, Anadolu'da, Azerbaycan'da, Kıpçak illerinde, Mısır'de baş kaldırmış, dünya Türklüğüne

"Türkçe yaz, Türkçe konuş»

diye

hitap etmekte idi".(Caferoğlu,1953,8-9). Yazara göre edebiyatımızın başlıca gelişim aşamaları aşa­

Xl-Xlll. Gencevi, Genceli Ebül- Üla, Şirvanlı Fe/eki, Şir­ vanlı Hakani, Nizami Gencevi ve lzzeddin Hasanoğlu); XIV-XV.

ğıdakı gibi tasnif olunmalıdır: "Dede Korkut Destanı, asırlar (Mehseti

1 29


Asırlar (Nesimi;· HabilTI, 'Hatai; Fuziili, K'crrJı· Burhaneddin); :XVI. asırdaki aşık edebiyatı ("Köroğlu", ''Aşık Garip", "Şah lsmaif', ''Aslı ve Kerem", ''LatifŞah ve 'kili Mehriban" destanları); aıı ık­ lardan (Abbas 11.ıfarganlı, Bahşı Nahçrvaiılı, Alhas lrevanldı, Ahı/kelekli., Dede Kasım, Çıldırlı Bağdat Henim, Aşık Gülüstan, Karari, Figani, Perendi, Kurbani, Şenlik); XVII-XVIII. Asır (Mesihi, Saib Tebrizi, Kövsi, Mesilı Şirvani, Vtdadi, Vakif. .Za­ kir üçlüğü), XIX-XX. asrın· öncesi (Abbaskulu Ağa Bakıhanlı,

Mirza Şefi Vazeh, Mirza Fethali Ahundzdde üçlüğü, Seyyid Azim Şirvani, lsmail Bey Kutkaşınlı ve Hasan Bey Zerdabi üçlüğü, Ahmet Bey Ağaoğlu, Ali BeyBüseyinzad'e ve MehmetEmin Re­ sulzade üçlüğü). Ahmet Caferoğlu en eski çağlardan başlayarak 1920 yılı­ nın Nisan işgaline kadarki dönemde Azerbaycan edebiyatının ve edebi Türkçenin kazandığı önemli, yönlendirici çizgileri tahlil etmiş ve bu aşamaların kendine bas yanlarını ve başlıca şahsi­ yetlerini toplu şekilde karakterize etmiştir. Türkoloji fikir tarihinde özel bir yer tutan "Türk Kavimleri" adlı eserinde Azerbaycan edebiyatını ayrıca araştırma merkezi­ ne çeviren yazara göre, halkımızın yaşadığı karışık tarih onun kültür hayatında derin, silinmez izlerini bırakmıştır. Araştır­ macının kanaatince, V-Vl. yüz yıllarda "Türk akınının yeni bir istikametini teşkil eden" Azerbaycan'ın VI.I yüzyıldan başlaya­ rak Hazarlar'ın hakimiyetine girmesi, sonradan Arap istilasına maruz kalarak İslam medeniyetine kavuşması, XI yüzyıldan itibaren Selcuklar tarafından fethi, Xlll-XIV. yüzyıllarda ise Harezmşahlar, Moğollar ve Timuriler tarafından ele geçirilmesi halkın hayatının tarihi, siyasi katları gibi edebi, medeni anlayışı da önemli derecede değişmiştir.

1 30


Paol. 0.. Vı.ı;ıl StAmıh

Fakat ·bununla ·birlikte, ' araştırmll(l! xııı. yüzyıldan baş­

layarak Azerbaycan Türkçesi'nin ve ana dilli edebiyatın inkişa­ fına tıuııusi dikkat getirmiş· ve bu .aşamayı milli ,kültürün geliş­ mesi.için helkıdici makam.gibi değerlendirmiştir: "Xl l l . yüzyıl­ dan·itibılren Azerbaycan Türkçesini edebi ve milli bir dil olarak kullanan Hasaıwğlu, Kadı. Burb;uıeddin, Iınadeddin Nesimi gibi devir açan şairler Azerbaycan edebiyatına tamamıyle yeni bir aşama kazandırmışlar. Her üçü de Kadı Burhaneddin'in dediği gibi "geyret ve na­

mus için kemer bağlamış" birer şahsiyet olmuşlar. Her birinin edebi nüfuz sahaları geniş ve iz bırakıcı olmuştur. Hele Hurufi1 ik Celayir hanedanına mensup Sultan Ahmet Bey Veys gibi

Azeri dilli bir şair de yetiştirmiştir".31 Ahmet Caferoğlu, Şah İsmail Hatai'nin hakimiyeti yılla­ rında ana dilli edebiY.atıp gelişmesi için geniş imkanların or­ taya çıktıSını belirtm,iş, bu devrin siyasi, kültürel değerini bü­ tün yönler ile ortaya koymaya çalışmıştır: "XV-XVI yüz yıllar milli A,zerbaycan edı;biyatı için geniş imkanlar hazırlamıştır. Şl!h İsmail Sefevi. gibi bir devlet reisi ve aynı zamanda Azeri Türkçesi'ni devlet ve edebiyat dili seviyesine çıkaran bir şairin bu sahadaki himayesi, şüphesiz, pek tesirli olmuştur. Hatai ile beraber mütercim Ahmeti, Hebibi'nin ana dillerinde şiir yazma­ ları bü Türkçeyi devrin· saray dili olmasına kadar götürmekte gecikme-miştir. ·Şah' İsmail Hatai'nin sarayı bir tür Azeri kültür ocağı haline getirilmiştir. Musiki, ressamlık, mimarlık, tezhib­ çilikle beraber tezkireçilikde bu devirde gelişmeye başlamıştır". (C a�eroğltı,1983,61)

:

·

Araştııinaci, Şah İsmail Hatai'nin yanısıra, Mehemmed Fuzüli'ıiin şiir yeteneğini de takdir etmiş ve Türkçe yazmağa 33

Ahmet Ca rcroAlu.Türk Kavimleri, Ankara 1983. s.60-6 1 .

131


AJcli'tM'/t..\N Mu�ACE1t:ı Edcbtv.a.ıı üstünlük veren şairin poetik başanlarının bütün Türk dünyasını ihtiva ettiğini, buna göre de eserlerine çok sayıda nazireler ve benzetmeler yazıldığını hatırlatmıştır. Ahmet Caferoğlu aynı zamanda XV-XVJ. asırlarda değişik nedenlerden dolayı Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı yerlerine baş vurarak Şahidi, Hamidi, Süruri, Besiri, Kabili, Helili, Bidari gibi Azerbaycan ediplerinden de söz etmiştir. Yazarı, edebiyat araştırmacılık arayışları içerisinde yeni devrin - Sovyel devri Azerbaycan edebiyatı nın tedkikine hasr olunmuş yazıları da marak doğurur: "Azeri edebiyatında spekilasyonculuk", "İ ki başlı kartaldan Sovyet kızıl bayrağı­ na kadar", "Sovyet Milli Kültür Nihilizmi ve inkarı", "Has­ ta milliyetçilik anlayışı ve nefret yaratma mektebi'', "Sovyet Rusya idaresi altında esir milletler" adlı makalelerinde Rus emperyalizminin işgalcılık siyasetini keskin ifşa eden Ahmet Caferoğlu bu rejim altında oluşan edebiyatı da objektif değerlen­ dirmeye çalışmıştır. Ahmet Caferoğlu'nun edebiyat araştırmacılığı faaliyetinde "Azerbaycan Edebiyatı" adlı eseri çok önemlidir. 1 964 yılında Visbaden'de Almanca yayınlanmış bu araştırma sonradan Eşref Bengi Ôzbilen tarafından Türk diline çevrilerek Türk Dünya­ sı Araştırmaları Vakfı tarafından tekrar yayınlanmıştır. Eserde edip X l l J . yüzyıldan başlayarak gecen altmışıncı yıllarının baş­ langıcına kadar Azerbaycan edebiyatının geçip geldiği gelişme yoluna göz atmış, halkın oluşturmuş olduğu zengin edebi, bedii anlayışın kendine has yanlarını belirlemiştir. Şurası meraklıdır ki, araştırmacı Azerbaycan edebiyatının yakın devrini tahlil ederken Güneyde edebiyata özel bir dikkat göstermiştir: "Azer­ baycan ana dilini bir edebiyat dilinin bütün mükemmellikleriyle şiirlerinde kullanmak hizmetini ilk defa Şehriyar ifa etmiştir. 1 32


"Heyderbabaya selam" şiiri gerçekten de estetik zevk sergileyen bir eserdir. Fars dilini çok iyi bilen Şehriyar, Azerbaycan Türk­ çesinin kullanılmasında güzel başarıları basit halkın dili olarak sadece köylülerin hisslcrini ifade eder ve köydeki insanların ih­ tiyaçlarını karşılayan ana dilinin sevgiyle incelendiyi ve iyice vakıf olunduğu takdirde hissiyyatın en derin inceliklerini ifade ede bileceyine kesinlikle emin olduğu ve bu samimi inanda işe girişdiği için elde etmiş, bunda da yanılmamıştır. Diğer taraftan ise her hangi bir kendini gözlem ve içe dönüklük bulunmayan, sadece sevgiyle kullanan Şehriyar'ın büyük bir usta olduğunu göstermektedirler." (Caferoğlu,1991,203) Yazarın "Modem Azerbaycan Edebiyatına Toplu Bir Bakış" adlı araştırmasında ise Molla Penah Vagıf'dan başlayarak gecen asrın 40. yıllarına kadarki dönemin edebiyatı tahlil edilmiştir. Ahmet Caferoğlu'nun eserleri arasında iki bölümden oluşan "Türk Dili Tarihi"(İsıanbul,1970-1972) adlı eseri özel bir önem arzeder. Kızı, Nazan Hanım'a ithaf ettiği bu monumental eserin birinci bölümde en eski zamanlardan XI. asra kadar, ikinci bö­ lümünde ise esas itibarı ile XI-XVI. asırlarda Türk dili tarihinin geçip geldiği yolu tahlil eden araştırmacı dil konusunda genelde Türk medeniyeti ve edebiyatının tarihini özellikleriyle ortaya koymaya çalışmıştır. "Tarih boyunca akma geleneğine sıkı sıkı­ ya bağlı kalan Türk halk ve boylarının birleşme ve dağılma te­ mayülleri, ister istemez Türk dilini de, aynı sebeplerle yeni yeni edebi veya canlı lehce, şive ve ağızlara ayrılmaya ve parçalan­ maya kadar götürmüşdür. Türk dili için çok ağır basan bir nokta teşkil eden bu hususiyet daima göz önünde tutulmuş, bu yüzden Türk dili gelişme meseleleri eserde hep Türklük tarihi ile bera­ ber, bütün h21de incelenmiş ve araştırılmıştır."" Şunu da hatır)4

Ahmed Cafcrojlu, Tüıi< Dfü Tarihi.C.1-11, lsıanbul, 2000, s.7.

1 33


!atmalıyız ki, dünya Türkoloji fi.k ir tarihinde benzeri olmayan bu eser Türkiye'de şimdiye kadar dört defa yayınlanmış olsa da, Azerbaycan'da öğrenilmemiş, hakkında ciddi bir araştırma eseri yazılmamıştır. Türkiye'de Ahmet Caferoğlu'nun edebi faaliyetlerinin taoı­ tılmasında Osman Fikri Serrkeya, Belgis Gürsoy, Mehmet Altun­ bay, Seadet Çığatay, Ahmet'Bican Ereillısun've diğer yazarların araştırmalan gerçekten taktire layık çalışmalardır. Gecen yüz yı­ lın sonlarından itibaren Azerbaycan!da da Ahmet Caferoğlu'nun edebi yönüne olan merak güçlenmiş, değişik matbuat organla­ rında Ezize Caferzade, Mövsüm Aliyev, Vilayet Kuliyev, Abbas Abdulla, Elşen Ebdülhesenli, Mirza Enserli, Nikbur Cabbarlı, Şelale Hasanova ve başkalarının makale ve kitapları yayınlan­ mıştır. Şüphesiz ki, bütün bun lar görkemli edebiyat. araştırma­ cısının zengin edebi yaratıcılığının öğrenilmesinde sadece ilk adım gibi önemlidir. Çünkü Ahmet Caferoğlu'nun çok sahalı edebi faaliyetlerinin sistemli, monografik tarzda araştırılması­ na büyük ihtiyaç vardır. Bundan daha önemlisi ise Azerbaycan okuyucularını Ahmet Caferoğlu'nun eserleri ile tanış etmektir ki, bu sahada şimdiye kada[ hiç bir adım atılmamıştır. .

Muhacerette oluşan folklor araştırmacılığının gelişiminde Ceyhun Hacıbeyli'nin (1891-1962) ilmi aktanşlarının hususi yeri ve önemi vardır. Gergin ictimai, siyasi faaliyet ile yalnız vatanında değil, Avrupa'da da tanınan Ceyhun bey 3 Şubat 1 891 tarihinde Şuşa Şehri'nde doğmuştur. İlk öğrenimini Şuşa'da ünlü yazar Necef Bey Vezirov'un müdür olduğu mektepte, lise tahsilini ise Bakü'de almıştır. Ceyhun Hacıbeyli, edebi faaliyetlerine erken başlamışdır. O, kardeşi, ünlü besteçi Üzeyir Hacıbeyli ile birlikte yazmış olduğu, 1908 yılının Ocak ayının 12'sinde Hacı Zeynalabdin Tağıyev ti134


PllOI. Do VAGil S.,lı.vdı

yatrosunda sahneye koyulan "Leyla ve Mecnun" operası ile yal­ nız Azerbaycan'da değil, bütün Şark ve İslam aleminde opera sanatının esasını koymuştur. Ceyhun Bey söz konusu bu piyeste aktör olarak yer alarak "İbn-Selam" rolünü oynamış, ancak son­ radan musiki dünyasından uzaklaşmıştır. Ceyhun Bcy, . 1908 )!ılında.Ali Bey Hüseyinzade'nin müdürü olduğu "Saadet Mektebi"nde öğretmenlik yaptı, daha sonra ise tahsil almak için Petersburg Üniversitesi'nde okudu, oradan da Fransa'ya giden Ceyhun Bey Sorbon Üniversitesi'ne girerek eği­ timini burada devam ettirdi. Paris'te "Siyasi İlimler Okulu"nda okuy,an genç edip, aynı zamanda edebi faaliyelerini devam ettir­ mii, '!.dönemde yazmış olduğu birçok makaleleri Azerbaycan'ın R.us dill,i matbuatında yayınlanmıştır. Yazarın bu dönemde yaz­ mış olduğu mpkalelerde özeJlikle.de "Müslümanlar ve İnce sa­ nat'' adlı makalesi daha çok dikkati çekmektedir.'5 Tahsilini

tamamlayarak

Azerbaycan'a dönen Ceyhun

Bey, Bakü'de yayınlanan "Kaspi", "Bakü", "Irşad", "Terakki", "Prognıs" ...vb-. gaztstelım:le .bedii, estetik yazıları ile dikkatle­ •

ri üzerine çekmeyi başarmıştır. O'nun edebi yazıları içerisinde "Hacı· Kerim'.' hikayesi, "Pöstav Ağa", "Doğru Cevap", "Ta­ marnıyle Kanaatbehşdir", "Bu Ele Özüdür", "Barışmaz Ata", "Müdrik Hakim", "Nümunevi Sübut" ...vb. hikaye ve pritçaları kayıt edebiliriz. Ceyhun

Bey,

"Müslümanlık",

"İzvestiya",

"ittihat",

''Azerbaycan"(Rusça ve Türkçe) gazetelerinde redaktörlük yap­ mıştır. O, Azerbaycan Halk Cumhuruyeti devrinde Alimerdan Bey Topçubaşov'un nezareti altında 1919 yılında açılacak "Versal Barış Konferansı"nda katılmak için Pıİrise gitmiş ve bir daha da 3S

BU. Baku Gazetesi, 2 Eltim 1909.

1 35


geri dönmemiştir. Vatandan ayrılmadan önce redaktörlük yap­ tığı "Azerbaycan" gazetesinde ''Möhıerem Karelerimize" adlı müracaatında şöyle der: "Vatan ve millet yolunda elimden gelen hizmeti ve uhdeme düşen vazifemi gazetemizin müdürü sıfatıy­ la çalışmakta iken, vatan evlatlarının istek ve emrine itaat ede­ rek cihan sulh konferansına gönderilmekle üzerime daha ağır ve mesuliyyetli, fakat mukaddes bir görev düştü. Bu büyük hizmeti muhterem arkadaşlarım ile beraber ifa için Avrupaya gitmek lazım olduğuna göre gazete idaresi işin­ den muvakkati olarak ayrılıp, aziz vatanımızın istiklali mese­ · lesinin istediğimiz yoldaki halli büsn ifasından asılı olan me­ sul vazifemizin hakkında var kuvvetimizle çalışacağımızı ilave etmeyi ve muhterem okuyucularımıza kemali sıdk ve samimiyet ile hudahafiz demeyi özüme farz bildim."16 Ceyhun Bey'in muhaceret dönemi edebi faaliyetleri çok verimli olmuştur. O, burada "İ lk Müslüman Respublikası Aur­ baycan", "Azerbaycan'', "Azerbaycan Matbuat Tarihi", "İslam Aleyhine Tebliğat ve Onun Azerlı aycandaki Metodları", "Ka­ rabağın Dialekti ve Folkloru"...vb. ilmi eserlerini yazıp yayın­ lamıştır. Bundan başka, edip Üzeyir Bey'in "Arşın Mal Alan" operasını Fransız diline tercüme ederek Paris'te sahnelenmesini sağlamıştır. O'nun "Aziatik", "Kafkasya", "Revyu de Monde Müzülman" ....vb. başka Fransız dilli matbuatta Azerbaycan ede­ biyatına dair makaleleri de yayınlanmıştır ki, bunların içerisinde "Azerbaycan Tiyatrosu", "XIX. asrın Azerbaycan tarihçisi Ab­ baskulu Ağa Bakıhanov" ve başka yazılar özellikle seçilir. Yazar Fransız Şark araştırmacısı A. Bennigsen ve Ş.L.Kelkejenin 1964 yılında Paris'te yayınladıkları "Rusyada 1920 yılına Kadar Çı� kan Müslüman Matbuatının Tarihi" adını taşıyan eserinin Azer36

1 36

"'Azerbaycan Gazcıcsi", 9 Ocak 1 9 19.


Pııol Do. V•r,il Sıfa..t,

baycan bölümünün hazırlanmasını üstlenmiştir. Ceyhun Bey, "Azadlık" radyosunun esasını koyanlardan biri olmuş, Sovyet İ mparatorluğu esaretinde olan halkların hayatı konusunda araş­ tırmalar yapmış ve bu sahadaki faaliyetine göre Münih'teki Sov­ yerler Birliğini Öğrenme Enstitüsü'nun fahri üyesi seçilmiştir.37 Ceyhun Hacıbeyli'nin muhaceretin karışıklığı içerisinde geçen ömrü

2 Ekim 1962 tarihinde Fransa'da ölmüş, Parisin Sen-Klu

(Sain-Klou) mezarlığında defin edilmiştir. Bu büyük edebiyat araştırmacısın henüz akademik V.V.Rad­ lof'un hazırlamış olduğu "Türk-Tatar Dialektleri Koleksiyonu" için yazmaya başladığı, sonralar profesör A.N.Samoyloviçin el yazmasını okuyup takdir ettiği "Karabağın dialekt ve folkloru (Kafkasya Azerbaycanı)" adlı eseri Azerbaycan muhaceret folklor araştırmaçılığında hususi yer tutmaktadır. Edip müha­ cerette yaşadığı yıllarda bir zamanlar Rusça yazdığı ve folklor materiallarını ki ri! alfabesi ile hazırladığı bu eser üzerinde ça­ lışmayı devam ettirmiş, onu mükemmelleştirerek Fransızçaya çevirmiş, metinleri ise lalin alfabesinde işleyerek,

1934 yılında

Paris'te çıkan "Asya" dergisinde yayınlamıştır. Ceyhun Hacıbeyli esere yazdığı ön sözde araştırmanın ya­ pılma tarihini bile genelleştirmiştir: "Karabağ'da geçirdiğim me­ zuniyyetler zamanı ben öz tedkikatlarımı tamamlayırdım. Lakin muharibenin ve sonradan inkılabın neticeleri bana öz toplumu sistemleştirmeye ve bitirmeye mane oldular. Diğer taraftan geç­ miş Rusya imperiyası erazisinde baş vermiş siyasi değişiklikler ve Fransaya getiren missiya beni Rus Şarkşunasları mühitinden uzaklaşdırdı. Bu şeraitde ben bu işi evvel akademik Rus alfabe37

Abid Tahirov1 Ceyhun Hacıbcyli'nin Hayat ve Yarallcılığl, ...Filoloji ilimleri nami­

zcdi alimlik derecesi alm•k için takdim olunmuş disscrtasiyanın avtorcfcral:, Bakü, 1997, s. l l .

1 37


sinde olan transkripsiyanı deyişınekle ve metnin evvel Rus di­ line edilmiş tercümesini Fransız diline tercüme ile evez ederek Asya cemiyetine takdim etmeyi karara aldım." Kayıt etmeliyiz ki, "Karabağ'ın Dialekt ve Folkloru" ese­ ri vatanımızı, dilimizi, etnografyamızı öğrenmek için kiymetli bir kaynaktır. Otuz üç küçük bölümden ibaret olan eserde baya­ tı, alkış, kargış, okşama, layla, ağı, harbe-zorba vs. gibi folklor materialları toplanarak sistemleşdirilmiştir. Ve araştırmanın önemi orasındadır ki, yazar sunduğu folklor malzemelerinin şive özelliklerini, Karabağ dialektinin kendisine has özelliğini koruyup saklayabilmiştir. . ..

Azerbaycan muhaceretinin edebi ve ilmi fikrinin geliş­ mesinde ulu önder Mehmet Emin Resulzade'nin (1884-1955) yaratıcılığı önemli bir önem arzetmektedir. Azerbaycan istiklal harekatının tartışmasız lideri Mehmet Emin Resulzade 31 Ocak 1884 tarihinde Bakü'nün Novhanı Köyü'nde doğmuştur. O, ilk eğitimini babasından almış, sonra ise S.M.Ganizade'nin müdür olduğu il. Rus-Müslüman mekte­ binde okumuştur. Edebi faaliyetlerine 1903 yılında "Şarki-Rus" gazetesinde yayınlanan "Mühemmes" şiiri ile başlayan Mehmet Emin bey çok geçmeden bedii ve estetik yazıları ile Azerbaycan matbuatının faal yazarlarından birine çevrilmiştir. 5 Aralık 1908 tarihinde Mehmet Emin Resulzade'nin "Ka­ ranlıkta Işıklar" piyesi sahneye koyulmuştur. Fakat ne yazık ki, bu eser bize gelip ulaşmamıştır. Bundan başka, yazarın "Nage­ han Bela" adlı bir perdelik piyesi vardır. 1 38


Paol. Otı. v..-.ıı su1ı...1ı

Mehmet Emin Resulzade siyasetle de erken. yaşlarından meraklanmıştır. O, hale 1902 ·yılında "Müslüman Gençlik Toşkilatı"nı oluşturmuştur ki, bir süre sonra bu teşkilat "Müslü­ man -Demokratik Müsavat Cemiyeti" adı ile.faaliyet göstermeye başlamıştır. ·

Mehmet Emin Betin ilk muhacereti 1909 yılının öncesine rastlar. Ô yle·ki, Bakü'de takiplerden ve habis tehlikesinden kur­ tulmak �in İran'a giden siyasi hadim inkılabı faaliyetini burada devam ettirir, sıkça Şahlık yönetimine karşı başlamış olan meş­ rutiyet harekatının esas liderlerinden birisi olur. O, Tahran'da "İ ranı Nou" gazetesinin esasını koymuş, gazetenin sayfalarında ilmi, edebi yazıları yer almıştır. İran muhacereti devrinde Mehmet Emin Resulzade "Tenki­ di"Fırkeyi-Etidaliyyun" adlı kitabını yayınlamıştır. 1910 yılın­ da Tahran'da Farsca olarak yayınlanmış olan bu eserinde yazar, meşrutiyet perdesi altında istibdat rejimini hayata geçirme amacı taşıyan, t'ııtucu; aşırı olmayan, orta dercedeki mevkisiyle cemi­ yetin gelişimine engel olan "Etidaliyyun Fırkası"nı sert şekilde tenkit ediyor. ' ' 191 1 yılının Mayıs ayında Tahran'ı terle edip, İstanbul'a giden Mehmet Emin Bey, İstanbul'da "ittihat ve Terakki" teş­ kilatının üyeleriyle alaka saklamış, "Türle Ocağı" cemiyetinde çalışmış, cemiyetin matbu organı olan ve 191 1 yılının Kasım ayından yayına başlayan "Türk Yurdu" dergisinde çalışmıştır. Bu dÖhetnde O, "İran Türleleri" ve " İran Tarihçeyi İ nkılabı" sil­ sile makalelerini yazmış, Şeyh Cemaleddin Afgani'nin "Vahdeti Cinsiye Felsefesi'� eserini Parscadan, "Rus Edebiyatı Nümune­ leri" adlı hikayeler .toplusunu Rusçadan Türkçeye çevirerek ya­ yınlamıştır.

1 39


1913 yılında vatana dönen Mehmet Emin Resulzade "Mu­ savat Fırkası" sıralarında faaliyetini devam ettirmiş, matbuatta muntazam olarak bedii, estetik ve edebi tenkidi yazıları, aynı zamanda tercümeleri ile edebi faaliyetini devam ettirmiştir. Özellikle de 1915-1918 yıllarında yayınlanan "Açık Söz" gazete­ si Mehmet Emin Resulzade'nin ideya bakışlarının yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. · 1918-1920 yılları, Azerbaycan Halk Cumhuruyeti devrinde Mehmet Emin Bey milli devlet ideologu gibi faaliyet göstenniş, ülkenin sosyal siyasi, iktisadi ve medeni bakımdan mükemmel­ leşmesi için elinden geleni esirgememiştir. Azerbaycan Cumhuruyeti'nin son bulmasından sonra bir süre Lehistan'da saklanan, sonra tutuklanarak Bayıl habishane­ sine giren Mehmet Emin Resulzade 1920 yılının Kasım ayında I.V. Stalin'in emri ile bahisten çıkartılarak Moskova'ya götürül­ müştür. 1922 yılının ilkbaharında Finlandiya'ya geçmeyi başa­ ran siyasi hadim, çok çekmeden Türkiye'ye gitmiş ve faaliye­ tini burada devam ettirmişıir. O, İstanbul'da "Yeni Kafl<asya", "Azeri Türk", "Odlu Yurd" dergilerinin esasını koymuş, haftalık "Bildiriş" gazetesini çıkarmıştır. "Azerbaycan Cumhuruyeti", Lehistan'da yaşadığı zaman yazdığı "Asrimizin Siyavuşu", "İs­ tiklal Mefl<üresi ve Gençlik", "Rusyada Siyasi Vaziyet", "Kaf­ kasya Türkleri", "inkılapçı Sosyalizmin İflası ve Demokrasinin Geleceği"... eserlerini yayınlamıştır. Mehmet Emin Resulzade'nin 1 924 yılında Azerbaycan Milli Merkezi'nin esasını koyması muhaceretin bir teşkilatta birleşme­ sine, faaliyet istikametinin belirlenmesine imkan yaratmıştır. 1931 yılının öncelerinden Azerbaycan siyasi muhaceretinin diğer temsilçileri ile birlikte Türkiye'yi terk ederek Polonya'ya

1 40


Pııol. Do. V•<JI 5,1,,.,ı,

sığınan Mehmet Emin Resulza'de edebi, estetik, tarihi ve siya­ si yöndeki araştırmalarını burada devam ettirir. Avrupa muha­ cereti devrinde O, " İstiklal" gazetesi ve "Kurtuluş" dergisin ; .ı esasını koyuyor, "Panturanizm Hakkında", "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı", "Azerbaycan Hürriyet Savaşı" ...vd. eserlerini yazıp, yayınlar. Ayrıca "Azerbaycan Şairi Nizami" monografiyasının ilk varyantını tamamlar. Muharebeden sonra, daha doğrusu

1947 yılının Eylül

ayında Türkiye'ye dönen Resulzade, ömrünün sonlarına kadar Ankara'da yaşamıştır. Bu dönemde O'nun "Azerbaycan Kültür Gelenekleri", "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı", "Azerbaycan Şa­ iri Nizami" adlı eserleri yayınlanmıştır. "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı" adlı eseri ilk defa

1936 yı­

lında Berlin'de Türkçe yayınlanmış, bunun ardınca Rus diline çevrilerek iki yıl sonra Paris'te de yayınlanmıştır. Sonradan ya­ zar eser üzerinde çalışmasına devam elmiş, araştırmasını yeni kaynaklar esasında genişletmiştir. "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı" eserinin son, olgunlaşmış şekli

1951 yılında Ankara'da yayınlanmıştır. Fakat bununla da

yazar eser üzerindeki çalışmasını bitirmediği görüşündedir. Türkiye'nin İ zmir Şehri'ndeki Ege Üniversitesi'nin öğretim üye­ si, prof. Dr. Ali Yavuz Akpınar'ın özel arşivinde Mehmet Emin Resulzade'nin çağdaş Azerbaycan edebiyatının araştırılması ile ilgili bir kaç el yazması vardır. Bu el yazmaları araştırmacının imkan dahilinde elde edebildiği eserlerin tahlilinden ibarettir. Anlaşıldığına göre, yazar eserin malzeme kıtlığı ile bağlı uyuş­ mazlıklarını ortadan kaldırmak ve yeni kaynakları araştırmaya dikkati çekme düşüncesinde olmuştur.

141


"Çağdaş· ·Azetbayeım · Edel:ıiyah cumhlll'lıyet · yıllarınm tasviri ile .başJııyor. Söz konusu devri · Aızerbsycan tarihinin en heyecanlı günleri gibi sunan )'U81', "odebiyatın da bu heyecana tercüman olduğunu" .kayıt etmiş, istiklal mevzusu ile bağlı şair "

·

Ali Yusuf'un ve.Ahmet Cavad'ın şiirlerinden örnekler vermiş­ tir. Burad şunu Jrıayı.t etmek gerekir ki, a.raştırmacmın Ahmet Cavad'ın "·Neden Yarandın" şiirinin 28 Mayıs İstiklal günü ne­ deniyle yazıldığını göstermesi yanhştır. Aslında daha önce ya­ zılmış olan bu şiirin adı geçen İstiklal bayramı ile hiç bir alakası yoktur. Yeri gelmişken, muhacerette oluşan bazi araştırmalarda Ahmet Cavad'ın:

Ben her yılda bir Mayısa, Pek çok ümitler bağ/aram. Her gelecek Mayıs için Nisan ağlar, ben ağ/aram, şeklindeki mısrahırı .örnek .gibi verilen "Mayıs" .şiirinin Azerbaycan isti.k.Winin y·itirilmesi ile alakadar yazıldığı göste­ rilmektedir." Bu yaklaşım dqğru değildir.. Çünkü "Mayıs" şiiri 1916 yılında Gürcistan'ın SuhuJ!li. Şel:ıri'nde yazılmış ve şairin "Koşma" ad)ı. kitabına dahil edilmiştir. Ahmet Cavad ve Mehmet Emin Resulzade ile ilgili bir baş­ ka yanlış bir başka konunun açıklanmasına ihtiyaç vardır. Ah­ met Cavad edebi faaliyetlerinin araştırmacılarından birisi, :filoloj ilimleri doktoru Ali Selahaddin, Mehmet Emin Resulzade'nin 38

142

Hiiscyin Baykara, Azerbaycan !sıiklal Mücadelesi Tarihi, lsı. l 97S, s. 192.


Pııo(_ 0.

V•Gif Sul1A14o

Ahmet Cavad'ı evladık <edindiğ!ni·kayıt ediyor. Ancak bu iddia tarihi gerçeklere uygun değildir. Mehmet Emin Resulzade'nin "Asrımızın•Siyavuşu" adını taşıyan eserinde Türk aydınlarının Azerbaycan yazarlarını evlatlık edinmesi ile bağlı makamlar vardır. Burada Abdülhak Hamid'in Hüseyin Cavid'i, Namık Kemal'in Mehemmed Hadi'yi, Mehmet Emin'in ise Ahmet Cavad'ı ·evlatlık edinmesi kayıt ediliyor. Bilinen bir gerçektir ki, Türkiye-Azerbaycan manevi alakalarınden söz ediliyor ise, burada Ahmet Cavad'ın manevi babası gibi Mehmet Emin Re­ sulzade-değil, Türk şairi Mehmet Emin Yurdakul nazarda tutul­ muştur. Genel olarak kayıt etmeliyiz ki, Ahmet Cavad muhaceret edebi tenkidi ve edebi araştırmacılığının en çok dikkatini çeken yazarlardandır. Ahmet Cavad ile birlikte 1923 yılının sonları 1 924 yılının öncelerinde Bakü'nün Staro-Politseyski köşesindeki habishanede aynı odada tutulan Hüseyin Baykara onun duvara yazılmış, yazılardan hafızasında tutuğu "Ay İller" ve "Neylim" redifli şiirlerini (her şiirden bir bend) örnek veriyor.(Baykara,19 75,199). Ahmet Cavad'ın edebi faaliyetlerine büyük değer veren Hüseyin Baykara'ya göre, O'nun ". . . Azerbaycan istiklal müca­ delesindeki rolü ancak Ukrayna şairi Şevçenko ve Macar şairi Petefi ile ölçülebiler". (agy, 201). Mehmet

Emin

Resulzade'nin

"Çağdaş

Azerbaycan

Edebiyatı"nda Celil Memmedguluzade, Süleyman Sani Ahund­ zade, Hüseyin Cavid, Cafer Cabbarlı, Samel Vurgun ...vb. kla­ siklerin edebi yaratıcılığı tahlil edilmiştir. Sovyet edebi tenkiti­ nin ananevi araştırmalarından farklı olarak bu eserde adı gecen yazarların eserlerinin dönem, çevre ile muhalif ve barışmayan yanlarına dikkat çekilmiştir. Azerbaycan'da kurulan Sovyet hakimiyetinin edebiyatın gelişimine gösterdiği olumsuz etkiyi 1 43


Mehmet Emin Resulzade şöyle farklandırırdı: "Sovyet istila­ sı edebiyatın anlamsız ilerilemesi için engeller doğurdu. Milli ruha yabancı olan komünist hükümeti şekil olarak milli edebi­ yata ilk önce tahammül gösterdiyse de, malum olduğu üzre, ona beynelmilel sosyalist mezmunu vermeye çalıştı. Fakat Sovyet işgal hükümeti milli Azerbaycan ruhunu çürütmek ve burada "prolet kult" denilen bir kültür yaratmak hakkında sarf ettiği emeklerinde muvaffak olamıyor. Bu iş için o gerekli unsurlara sahip değildi. Edebiyat eski ustadların elinde idi." Mehmet Emin Resulzade'nin "Çağdaş Azerbaycan Edebiya­ tı" eserinde ayrı ayrı klasiklerin yaratıcılığına münasebeti mu­ haceret edebi tenkidinin mevki ve fikirler sistemini açıklıyor. Tenkitçi, Celil Memmedguluzade'nin "Anamın Kitabı" piyesini "cemiyeti ana köklerinden uzaklaştınnak isteyenlere itiraz ruhuna göre", Süleyman Sani Ahundzade'nin "Laçın Yu­ vası" dramını ise "inkılabın maksadı gibi değil, vasıta olarak gösterildiğine" göre takdir ediyordu. Eserde Hüseyin Cavid'in yaratıcılığına özel bir muhabbetle yanaşılmalıdır. Yazar, dramaturgun "Topal Teymur", "Peygam­ ber", "İblis" ve "Siyavuş" piyeslerinin tahlili fonunda onun yara­ tıcılığına has olan bir umumiliği yazarın bu günün gerçeklerini diye bilmek için tarihin koynuna sığınmasını doğru gözlemle­ miştir. Mehmet Emin Bey, Sovyet cemiyetinde "sanatkarlarımı­ zın hangi formalarda kendi fikirlerini söylemek imkanı bulduk­ larını" ispat için Cavid'in eserlerini örnek gösteriyor. Cavid'i çağdaş hayatın nabzını tutamamakla günahlandıran Sovyet ten­ kitçilerinden farklı olarak O, yazarın tarihi ve beşeri konuşlara yönelmiş olmasını maksatlı görmektedir. Yazar, "Topal Tey­ mur" piyesini Türk tarihini sahneye getirmekle "milliyet" his­ sini tebliğ eden bir eser gibi kiymetlendirirdi. Yazarın fikrince, 1 44


ideal bakımdan çağdaş olan "Peygamber", "iblis" ve "Seyavuş" facialarında "hürriyet'', "türkçülük", «yurtseverlik» gayesi teb­ liğ edilmiştir. Tenkitçi dramaturgun eserlerinden getir-Oiği şiir örnekleriyle O'nun hangi ideala hizmet ettiğini ortaya koymaya çalışmıştır. Mehmet Emin Bey'in "Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı" ese­ rinde Cafer Cabbarlı'nın edebiyaratıcılığı da nispeten geniş bir şekilde tahlil olunmuştur. Tenkitçi CaferCabbarlı'yı kollektivizm ruhunu benimsemiş bir sanatkar gibi kıymetlendiren Sovyet ten­ kitçilerinin aksine olarak, O'nun mevzulan ve edebi yaratıcılığı­ nın ruhu itibarıyla ferdiyetçi bir mevki tutduğunu göstermiştir. Mehmet Emin Resulzade ile birlikte, Cafer Cabbarlı hakkında meraklı meraklı araştırmaların yazarı Mirza Bala Mehmetzade de O'nun edebi yaratıcılığına has individualizmi gözlemleye­ bilmiştir.39 Cafer Cabbarlı'nın benzersiz yaratıcılık dünyasına sahip olduğunu açıklayan Mehmet Emin Bey "Çağdaş Azer­ baycan Edebiyatı"nda O'nun "Oktay Eloğlu" piyesinden Sovyet sansürünün kısalttığı "ret olsun İngilizler'in Hindistaa'daki, Osmanlılar'ın Hicazdaki, Ruslar'ın da Azerbaycan'daki ağalık­ ları" şeklindeki ifadeye dikkati çekmekle yazarın konumunu yansıtmıştır. Tenkitçinin, "Od Gelini" tarihi faciasının tahlil ve yorumu da merak doğuruyor. O'nun düşüncesine göre, bu eserde "Arap" ifadesi "Rus", "isliim" ifadesi ise "komünizm" anlamın­ da düşünülmüştür. Ve eserin mahiyetini anlamak, dramaturgun hangi ideala hizmet ettiğini ortaya koyabilmek için bu yönden değerlendirmek gerekir. Edip Ahmet Cavad'ın "Kür'', "Göy Göl" şiirlerinde Azerbay­ can tabiat manzaralarının sembolleştirilmesi, Samet Vurğun'un 39

Mi"" Bala, Carcr Cabbarlı, "Kurtuluş", H!! 39, 1938.

1 45


"Vagir' piyesinde, dolayısıyla "Azerbaycan vatanperverliğine önem verilmesini" edebiyatın sert siyasi yasaklara mukavemeti gibi değerlendirilmiştir. Sırası gelmişken, Mehmet Emin Resulzade ve Samet Vur­ gun mevzusunun bazı karanlık yanlarının açıklanmasına da ih­ tiyaç vardır. Bilindiği üzere Samet Vurgun'un "26-lar" manzumesinde Mehmet Emin Resulzade "Millet haini", "satgın" ve başka ben­ zer adlarla damgalanmıştır:

indi haber verim olcucuma ben O "millet rehberi " Resulzadeden, Toplamış mescide müslümanları, Yağlı vadelere tutmuş onları; Diyor: "Türkiyeni çağırak gerek, Bize kömek olsun, kılınç çekerek, Parlasın adalet, mehri-hürriyet, Yücelsiıı göklere şerefi-millet!.. » - Şarlatan! - Aferin! - Rehbere bir bak!.. - Vatanı yadlara bunlar satacak!.. İkinci Cihan Savaşı devrinde mühacerete gitmiş Alirıza Turan hatıralarında kayıt ediyor ki, Mehmet Emin Bey bu eseri okuyandan sonra hayala daldı. Ona hatırlattılar ki, bakın Samet Vurgun sizin hakkınızda neler yazmış, siz ise O'nu "Çağdaş 1 46


Pııol O.. V.\QI Sulıaolı

Azerbaycan Edebiyatı" adlı eserinizde milliyetçi bir şair gibi takdim etmişsiniz. O zaman Mehmet Emin Bey dedi ki, l-'!n yanlış yapmamışım, o hakikatten milli şairdir. Eğer o beni bu tür tasvir etmeseydi, başka milli konulu eserlerini yayınlata­ mazdı. Bundan başka, O, benim adımı hatırlamakla unutulmağa koymamıştır. Zekalı okuyucu derhal benim kimliğimle merak­ lanacak ve her şey ona aydın olacak.40 Aliriza Turan'ın başka bir hatırasında Samet Vurğun'un "Vagır' dramının Almanyadaki Azerbaycan askeri yetkilileri tarafından sahnelenmesi sırasında oyuncuların güya komünist bir şairin eserini sahneye koydukları için habis edilmesinden söz ediliyor. O zaman Mehmet Emin Bey "Vagır· piyesinin tarihi mevzuda yazıldığını, Sovyet cemiyeti ve sosyalizm tebligatı ile hiç bir bağının olmadığını, Samet Vurgun'un ise "komünist" de­ ğil, milliyetçi görüşe esaslandığını göstermekle habis edilenleri kurtarmıştır.(agy.) Mehmet Emin Resulzade'nin edebiyat araştırmacılığı ile ilgili araştırmaları içerisinde "Azerbaycan Şairi Nizami" adını taşıyan monografiyası daha çok dikkati çekiyor. 1941 yılında şairin 800 yıllık anma merasimi nedeniyle Romanya'da tamam­ lanmış olan bu eser yazarın kendisinin kayıt ettiği gibi, muha­ cereti!! doğurduğu nedenler yüzünden geçikmiş ve o sadece on yıl sonra, 1951 yılında Ankara'da yayınlanabilmiştir. Ciddi yaratıcılık aktarışlarının yekünu olan bu eser Nizami Gencevi (1 141-1209) şahsiyetinin ve edebi faaliyetinin tartışmalı yanları­ nın öğrenilmesi bakımından dikkati çekiyor. Şurası meraklıdır ki, 1928 yılında İstanbul'da yayınladığı "Kafkasya Türkleri" eserinin Azerbaycan kültür tarihinin ince­ lenmesine hasrçılunmuş kısmında, yazar Nizami'den söz eder40

Azcrbaycan Gaz.cccsi , 1 8 Aralık 1 99 1 .

1 47


ken O'nun Fars dilinde yazdığını, Gence'de doğduğunun ihtimal edildiğini, milli mensubiyetinin tartışmalı olduğunu kayıt etmiş­ tir. Bu o dönem idi ki, Azerbaycan edebiyatı tarihinin kaynağı­ nın belirlenmesi etrafındaki tartışmalarda Şark konteksti unutul­ duğundan ana dilinde yazılmış medeniyete üstünlük veriliyor, Arapça ve Farsça olarak oluşturulmuş zengin edebi anlayışımız güya milli maneviyatımızla ilgisi olmadığı için inkar ediliyordu. Bunun sonucunudur ki, Firidun Bey Köçerli, Yusif Vezir Çe­ menzeminli ve başka edebiyat araştırmacıları, araştırmalarında Azerbaycan edebiyatı tarihinin kaynağının eski çağlardan değil, Fuzüli ve Nesimi ile başladığını belirtiyorlar. Fakat sonralar Mehmet Emin Bey'in Şark medeniyeti tarihi ile ilgili araştırmaları ve Avrupa Şark araştırmacılarının eserleri ile derinden tanış olması onda Nizami anlayşına yeniden dönme düşüncesini doğurmuşdur. "Azerbaycan Şairi Nizami" monografyasında her şeyden önce, Nizami'nin türklüğü ile bağlı makamların açıklanmasına çalışılmıştır. Yazar, 1949 yılında Ankara'da yayınlanmış olan "Azerbaycan Kültür Gelenekleri" kitabında Nizami'nin türk­ lüğünü ispat etmek için onu Fars şairi Firdevsi ile mukayese ederek şöyle yazıyordu: "Nizami, Firdevsi tipinde bir Fars milli­ yetçiliğine yabancıdır; konuları ve tefekkürü itibarı ile bir Türk­ tür. O, bütün iyilikleri, kuvvet ve değerleri daima Türk mecaz ve istiaresiyle zikrediyor. Adaletli devlet ideali onun nazarınde Türk devletidir". "Azerbaycan Şairi Nizami" adını taşıyan araştırmasında ise yazar şairin zengin yaratıcılık yolunun tahlili fonunda onun sa­ dece milliyetce değil, eserlerinin mezmunu ve mahiyet ile türk­ lüğünü ispata çalışmış, bunun sonucunda da yalnız dil faktörü ruhen türklükle bağlı olan Nizami sanatını Fars medeniyetine 1 48


dahil etmek için esas olamayacağı kanaatine gelmiştir. Kana­ atlerinin doğruluğunu esaslandırmak için dünya edebiyatının ortak yanlarına dikkati çeken araştırmacı bazı Hind yazarları­ nın İngiliz, Finlerin birçok klasiklerinin İsveç dilinde yazdıkları halde, milli edebiyat tarihlerinin faktörü gibi değerlendirildiğini hatırlatmıştır. Araştırmacı aynı zamanda Nizami'nin İran'ın Kum Şehri'nden olduğunu iddia eden İran araştırmacıları, O cümle­ den İran'da şairin kiilliyyatını yayınlamış olan Vehid Destgirdi'yi sert bir şekilde tenkit etmiştir. O, Nizami'nin eserlerinin eski nüshalannın suretini araştır-manın sonunda vererek şairin Kum Şehri'nden olması ile ilgili mısraların sonraki dönemin Mirzaleri tarafından ilave edildiğini ortaya çıkarmıştır. Araştırmacı, Nizami araştırmacılarının o zamana kadar dikkat getirmediği bir meseleye "Nizami'de Rusluk" konusuna tokun muş, şairin edebi faaliyetlerinin Ruslar aleyhine olan taraf.. tarını şişirmiş, O'nun eserlerinden seçtiği ve sovyet yayıncıları­ nın redaktörlüğünde yayınlanmış:

Kurt gibi yırtıcı, vahşi ve hunhar. Çömerdlikden aciz, gançıl ve keddar. Adamlık beklemez bir kimse rusdan, Ki, benzer insana yalnız bakışdan, gibi mısraları tahlile ederek fikirlerini açıklamıştır. Araş­ tırmacı, "Yedi Güzel" poemasındaki Slavyan güzelinin masalın­ da sarayın kırmızı renkte tasvir edilmesini Rusluk ve kan anla­ yışlarının aynıyet teşkil etmesi gibi anlamlandırmıştır

1 49


Amb.)Of< Mulw:EREı Edtbiy•ıo

Monografyada Nizami ve Kafkasya, Nizami'nin kadın obrazları, Nizami'de devlet ve adaletli hükümdar ideali ve sair gibi sosyal mezmun taşıyan meselelere geniş yer verilmiştir. Araştırmacı tahlil ettiği problemleri çağdaş günümüzle alalca­ landırmış, Nizami mevzularının ebediliğini yaşadığımız dünya­ nın sosyal ve siyasi kaygılarıyla bağlılığında görmüştür. O, "Hemse"ye dahil olan eserleri kr<;>nolojik sıralamayla tahlil etmekle onların farklı ve genel yanlarını açığa çıkarmış, böylece şairin edebi yaratıcılığının idea, mefkürevi tekamülüne göre değerlendirebilmiştir.

Araştırmacının kitabın sonuna ilave ettiği "Nizami" man­ zum hülasasi ise ilmi ve nazari genelleştirmelerin bedii toplamı gibi sesleniyor:

Farsçılığı yok O 'nun, Türklüğe çok bağlıdır. Kajkaz diye zevk alır, Rustan canı dağlıdır. Güzel kadın tipleri, Ya Türk. ya Kajkaslıdır. Şüphesi yoktur ki O, Bir Azerbaycanlıdır! (Resulzade,1991, s.298) Ne yazık ki, eseri Türkiye Türkçesinden Azerbaycan Türk­ çesine aktarmış olan merhum prof. Rüstem Aliyev, kitabı olduk1 50


Pııol . o..

v.c;ıı s.ıı.,.ı,

ça kısaltarak yayınlamış, bu ise Azerbaycan okuyucularında böyle değerli araştırma hakkında yanlış ve yarım bir tasavvur yaratmıştır. Bundan başka, büyük yazıcı "Azerbaycan'ın Tarihi Gelişi­ mi" ve "Azerbaycan Bibliyografyası" eserlerini de hazırlamıştır ki, bunlar halen yayınlanmamıştır. Mehmet Emin Resulzade 1952 yılında Ankara'da "Azerbay­ can" dergisinin esasını koyduğunu yukarıda belirtmiştik. Şim­ diye kadar yayınlanan bu derginin sayfalannda Azerbaycan'ın tarihi, bugünü, edebiyatı, medeniyeti, coğrafyası ile bağlı son derece maraklı yazılar yer almıştır. Muhaceret matbuatı tarihin­ de Azerbaycanın bütün yönler ile tanıtılmasında halen bu dergi­ nin benzeri ve örneği yoktur. Mehmet Emin Resulzade 6 Mart 1955 tarihinde vefat etmiş, Ankara'nın "Asri Mezarhğı"nda defin edilmiştir. •••

Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmacılığının büyük temsilçilerinden birisi olan Abdülvahap Yurtsever'in hayat ve mücadele yolu XX. yüzyılın sert kavgaları ve keşmekeşleri ile gözlemlenmektedir. Bütün ömrünü Azerbaycan'ın hürriyeti ve istiklaline adamış olan bu değerli insanın edebi yaratıcılık yönü, ictimai ve siyasi faaliyeti vatan namına fedakarlık ve azimkarlık sembolüdür. 1898 yılında Bakü Şehri'nde doğmuş olan Abdülvahap Yurtsever'in ömür tarihçesi hüzünlü, fakat çok zengin ve ibretli­ dir. 1911 yılında Bakü'deki Rus Lisesi'ne kabul edilen Abdülva­ hap ictimai faaliyete genç yaşlarından başlamıştır. Gelecek siyasi 151


hadimin dünya görüşünün şekillenmesinde 1916 yılında girdiği "Mehemmediye Öğrenci Derneği" özel bir rol oynamıştır. Ona göre de söz konusu dönemden itibaren Milli Kurtuluş mücade­ lesine katılan Abdülvahap Yurtsever, Mehmet Emin Resulzade, Mirza Bala Mehmetzade, Cafer Cabbarlı, Veli Mikayılov...vb. icitmai ve siyasi şahsiyetlerle birlikte faaliyet göstermiştir. Abdülvahap Yurtsever hayatının büyük bir kısmını istiklal harekatına adayarak Azerbaycan Halk Cumhuruyeti'nin ku­ rulmasına yakından iştirak etmiştir. 1920 yılının Nisan ayında Cumhuruyetin ortadan kalkmasıyla O, "Müsavat Fırka"sının katibi ve Milli "Mukavemet Komitesi"nin üyesi olmuştur. Bu nedenle gizli siyasi faaliyetine göre O, 15 Haziran 1923 tarihin­ de tutuklanarak bir süre Bakü'de tutulmuş, muhtelif işgencelere maruz kalmış, sonra üç yıllığına Kafkasya'nın kuzeyine sürül­ müştür. Cezası tamamlandıktan sonra vatanına dönen yazar, çok geçmeden yeniden tutuklanarak on bir yıllık yeni bir ceza­ yı çekmek için Merkezi Rusya'ya sürülmüştür. Bu sırada O, bir süre Yaroslavl, daha sonra ise Saratov şehirlerinde tutulmuştur. Rusya'nın "Ölüm Ocakları" adlanan soğuk habishanelerinde bin­ lerce Türk milletçi ve Azerbaycan musavatçıları ile birlikte ya­ şamış olduğu o dehşetli yılları yazar, kendi hatıralarında yürek yangısı ile kaleme almıştır. Fakat ne yazık ki, bu hatıralar şimdi­ ye kadar sistemli bir şekle sokularak yayınlanmamıştır. Şunu da kayıt etmeliyiz ki, Abdülvahap Yurtsever Saratov Şehri'nden habishaneden çıkarılması ile ilgili sahte vesika ile Taşkent'e kaçmış, Türkistan MaarifTeşkilatı'nın yardımıyla bu­ rada bir süre kız mektebinde öğretmenlik yapmıştır. Fakat yazar burada da rahat bırakılmadığından yorucu takiplerden bıkarak daha sonra lran'a geçmeye mecbur olmuştur. Tahran'da bir müd­ det askeri okulda Almanca öğretmeni olarak çalışan Abdülvahap 1 52


Pııol Do V.ql Sıfor.ıı

Yurtsever, siyasi mücadelesini Azerbaycan muhaceretinin diğer temsilçileri ile birlikte devam ettirmek için Avrupa'ya gitmek konusunda düşünüyor. Birçok çetinliklerden sonra Avrupa'ya gitmeyi başaran siyasi mücahid 1936 yılında Musavat Fırkası'nın Varşova'da gerçekleştirilen kurultayına katılmıştır. Abdülvahap Yurtsever, İkinci Dünya savaşının başlama­ sı nedeniyle 1939 yılında Türkiye'ye dönmüş -ve orada hukuk eğilimi almıştır. Yazar, 1942 yılında Berli'nin Adlan Otelinde Almanya resmi devlet adamlarıyla Azerbaycan'ın gelecek talihi ile bağlı yapılmış olan konuşmalara katılmıştır. O, anadili Türkçenin yanında, Rus, Alman, Arap ve Fars dillerini mukemmel bilirdi. Bir süre Ankara Radyosu'nda Farsca siyasi haberler programına müdürlük yapmıştır. 1959 yılında Mirza Bala Mehmetzade'nin ölümünden sonra Azerbaycan Milli Merkezi'ne müdürlük eden Abdülvahap Yurt­ sever, muhacerette yürütülen Milli Kurtuluş mücadelesinin sü­ rekliliğinin sağlanmasında elinden geleni esirgememiştir. Bütün ömrü boyu Azerbaycanın istiklaline büyük inanç besleyen ve bu yolda yılmadan mücadele yürüten siyasi müca­ hid 7 Ekim 1976 tarihinde 78 yaşında Türkiye'de vefat etmiş, Ankara'nın Karşıyaka Mezarlığı'nda defin edilmiştir. O'nun ölümü dünyanın değişik ülkelerine dağılmış Azerbaycan muha­ cereti arasında geniş sansasyon yaratmış, hakkında bir çok ma­ kaleler, hatıralar ve nekroloklar yayınlamıştır. Ankara'da yayın­ lanan "Azerbaycan" dergisi özel bir sayısını (1976, yıl 25, sayı 220) O'nun hatırasına hasretmiştir. Abdülvahap Yurtsever, siyasi mücadelesinin yanında, ede­ bi faaliyetle de sürekli meşgul olmuş, bir takım değerli ilmi ve estetik eserler vermiştir. Bunların içerisinde "Mirza Fethali

1 53


Ahundzade'nin Hayatı ve Dram Eserleri"(Ankara,1950), "Azer­ baycan Dram Edebiyatı" (Ankara, 1951), "Sabirin Azerbaycan Edebiyatındaki Yeri"(Ankara,1951), "Azerbaycan Edebiyatında Vidadi ve Vakıf'ın Yaratıcılığı" (Ankara, 1952) ve başka edebi­ yat araştırmaları hususi yer tutur. Bu eserler hacim olarak bü­ yük olmasalar da, klasik ve çağdaş edebi anlayışa, milli-naza­ ri şekilde yanaşma tarzı ile seçilmektedir. Aynı zamanda, adı çekilen araştırmalarda Azerbaycan edebiyat araştırmacılığını düşündüren ve rahatsız eden bir takım meselelere aydınlık ge­ tirilmiştir. "Mirza Fethali Ahundzade'nin Hayatı ve Dram Eserleri" adlı araştırmasında Abdülvahap Yurtsever, büyük Azerbaycan mütefekkirinin yaratıcılık yolunun genel nazari tahlilini vermiş, onun edebi konumunu Şark edebiyatı çerçevesinde değerlendir­ meğe çalışmıştır. Araştırmanın dikkati çeken yanlarından biri de burada Mi na Fethali'nin yaşadığı cevrenin ictimai, siyasi manzarasının yaratılması, onun yürüttüğü kültür reformunun edebi ve bedii faaliyeti ile alaka ve birlikte yorumlanmasıdır. Son yıllarda edebi ictimaiyete sunulan "Azerbaycan Dram Edebiyatı"(Bakü,2003) eserinde yazar, Azerbaycan drama­ turgiyasının geçip geldiği yola genel bir şekilde bakmış, Mir­ za Fethali Ahundzade, Necef Bey Vezirov, Ebdürrehim Bey Hakverdiyev, Celil Memmedgulizade ve başka sanatkarların hayat ve yaratıcılığı hakkında kısa, toplu bilgi vermiştir. Şunu da kayıt etmeliyiz ki, eser Azerbaycan Kültür Derneği'nin kat­ kısıyla 26 Kasım 1950 yılında Ankara Halk Evi'nde geçirilen konferansta okunmuş olan metindir. Konferansta okunan metin esasında hazırlandığı içindir ki, tahlil merkezine çevrilen konu­ nun araşdırıcılık özelliğinin yanısıra, edebi ve medeni anlayışı­ mızı tebliğ etmek amacı taşıdığı inkar edilemez. 1 54


Pııol _ D• V•.-..I StılTAıdı

"Sabir'in Azerbaycan Edebiyatındakı Yeri" adlı araştırması ise sadece Abdülvahap Yunsever'in edebi yaratıcılığında değil, genelde muhaceret edebiyat araştırmacılığında büyük satirikin edebi yaratıcılık dünyasının aydınlanması bakımından özel bir değere sahip araştırmalardandır. Şu da meraklıdır ki, Sabir'in edebi yaratıcılık yolunu tahlil eden araştırmacı O'nun milli ede­ biyatımızın tarihindeki konumunu şartlandırmak la yetinmemiş, genel Azerbaycan mizah şiirinin tekamül tarihini izlemiştir. Ab­ dülvahap Yurtsever monografiyada şairin sedece edebi konumu­ nu açıklamakla yetinmemiş, onun şiirlerini poetik bakımdan da incelemişdir. O, Sabir'in gülüşünü yurdunu candan seven şairin göz yaşları gibi değerlendirerek onu Türk şiirinin orijinal varlığı gibi takdir ediyor. Araştırmacının

"Azerbaycan

Edebiyatında Vidadi

ve

Vakıf'ın Yaratıcılığı" eseri onun edebiyat araştırmacılığı ile bağ­ lı araştırmaları içerisinde özel bir yer tutar. Araştırmada aynı dönemde yaşayıp, eser vermiş, biri birleriyle yakın alaka ve iliş­ kide olmuş, fakat edebi faaliyetlerinin ruhu, mahiyeti itibarı ile farklı özellik taşıyan iki büyük sanatkarın edebi dünyası tahlil merkezine çevrilmiştir. Şunu belirtmeliyiz ki, araştırmacı her iki sanatkarın yaşadığı devrin ictimai, siyasi, edebi ve kültürel manzarasını canlandırmağa çalışmış ve onların yaratıcılığını bu zeminde değerlendirmiştir. Araştırma-cının dikkati çeken özel­ liklerinden birisi de Vidadi ve Vakıf'ın edebi yaratıcılığının yeri geldiğinde mukayeseli tahlili ile bağlıdır. Edebiyat araştırmacısı her iki yazarın eserlerinden tahlil et­ tiği çok sayıdaki poetik örneklerle onların edebi yanları hakkın­ da dolgun bir tasavvur onaya koyabilmiştir. ". . .Vagifrealizminin başlıca özelliği, O'nun koşmalarına ve hemen hemen bütün muhemmes ve gazellerine hakim bulunan 1 55


Amıb-.yc.\N Mulw:rno

EdcbtyATı

derin ve coşkun bir yılgınlıklır. Hatta yoksulluk ve sefaletin acı bir tasvirinden ibaret bulunan "Bayram Oldu" koşmasında bile hayata karamsar hisler sezilmektedir. Bu bakımdan Vakıf, dostu Vidadi'dcıı esaslı şekilde ayrılmaktadır. Vidadi'nin ruhuna ve şiirine derin bir karamsarlık ve caresizlik biraz hakim görün­ mektedir.'"' Üzülerek kayıt etmek gerekir ki,' şimdiye kadar Abdülvahap Yurtsever'in hayatı ve edebi faaliyetleri Azerbaycan edebiyat araştırmacıları tarafından yeterince araştırılmamış onun sosyal ve siyasi fikir tarihindeki hizmetleri değerlendirilmeınişdir. Ya­ zarın "Azerbaycan Dram Edebiyatı" araştırması istisna olmakla beraber diğer eserleri okuyuculara ulaştırılmıştır. ...

Azerbaycan muhaceret edebiyatının önemli bir kolunu esteti­ ka oluştunnaktadır. Şunu da kayıt etmek lazımdır ki, Azerbaycan muhacereti estetikayı kendisine doğal bir tür bilmiş, onun bu sa­ hadaki faaliyeti daha zengin, rengarenk ve mezmunlu olmuştur. Mühaceret estetikası siyasi, iktisadi, tarihi, medeni-kültürel mezmun taşımış, türün bütün şekil ve estetik benzerlerini be­ nimsemiştir. Fakat genelde mevzusundan asılı olmayarak siya­ set bu yazıların asıl mahiyetine nüfuz etmiştir. Bu durum bir de Azerbaycan muhaceretinin estetika sahasındaki arayışları bu ya da diğer şekilde siyasetle bağlı olmasından ileri geliyor. Muhaceret estetikası esasen aşağıdakı mevzulara muracat etmiştir: 41

8kz. A .Vahop Yurtsever, Azerbaycan Edcbiyyaıında Vcdadi ve Vakıf'ın Varaııcıh·

A•, Ankara 1 56

1952, s. 30


- Azerbaycan milli harekatı ve istiklaliyyet uğrunda mücadele mevzusu; - Cumhuriyet tarihinin tebliği; - Ermeni-Azerbaycanlı münakaşası; - Türkçülük ideyalarının yayılması; - Milli medeniyetimizin tebliği; - Sovyet siyasi rejiminin ifşası ... vs. Yukarıda kayıt ettiğimiz gibi, 1922 yılında Türkiye'ye mu­ haceret eden Mehmet Emin Resul zade aynı yıl "Yeni Kafkasya" dergisi ile Azerbaycan muhaceret matbuatının esasını koymuş ve bunun ardınca yayınlanan diğer gazete ve dergiler esteti kanın gelişimi için geniş imkanlar açmıştır. Onun 1922-1928 yıllarında lstanbul'da yayınlanmış olan "Asrımızın Siyavuşu", ''Azerbay­ can Cumhuruyeti", "İstiklal Mefküresi ve Gençlik'', "Kafkas­ ya Türkleri'', "Rusya'da Siyasi Vaziyet", "İhtilalçı Sosyalizmin İflası ve Demokrasinin Geleceyi"...vd. kitapları ideoloijik felse­ fenin en en olgun ürünlerindendir.. Yazarın Avrupa muhacere­ ti yıllarında yazmış olduğu "Panturanizm Hakkında'', "Azer­ baycan Problemi" kitapları, "Kurtuluş" dergisinde yayınlattığı "Rusya'nın Azerbaycan'daki Müstemlekeçilik Siyaseti" seri makaleleri Garb matbuatında geniş sansasyon doğurmuş, hak­ kında yazılar yazılmıştır. Mehmet Emin Bey'in kendisinin tarihi ve estetik makalelerini Rusça yayınlanan "Kafkasya", Fransızca çıkan "Prometey", Polyakca çıkan "Voshod Orient" dergilerinde yayınlatması böylece, bir takım eserlerinin Avrupa'nın muhtelif dillerine çevrilmesi onların geniş yayılmasına imkan yaratmış­ dır. Avusturya'da yayınlanan "Deutsch Österreichische Tages Zeitung" gazetesi Mehmet Emin Bey'in Almanya'da çıkan 1 57


"Azerbaycan Cumhuruyeti" kitabına hasrettiği makalede kayıt edildiğine göre Rusya'dan hareket ederek bütün Şarka ve Garbe yayılmakta olan komünizm mifi bu gibi eserlerin sert delil ve hakikatleri ile tokkuşup dağılacakdır. (9 Mart 1 924). Azerbaycan muhacereti içerisinde estetika ile daha çok Ah­ met Bey Ağaoğlu ilgilenmiştir. Ciddi ictimai ve siyasi faaliye­ tinin yanı sıra, yaratıcılığa hususi dikkat getiren Ahmet Bey'in "Üç Medeniyet", "İran ve İnkılabı", "İhtilal mi, inkılap mı?", "Serbest Fırka Hatıralan", "İngiltere ve Hindistan" kitapları , çok sayıda makaleleri yazarın bu sahadaki arayışlannın genel man1.arasını yansıtıyor. Ahmet Ağaoğlu o devirde Türkiye, Rus­ ya ve dünyada cereyan eden siyasi hadiselere kayıtsız kalmamış, devamlı şekilde büyük devletlerin emperyalist siyasetinin, o cümleden Rus müstemlekeçiliğinin sert tenkit edildiği yazılarıy­ la fikirlerini ortaya koymuştur. Almanya'da yayınlanan "Kurtu­ luş" dergisinin 1939 yılında Ahmet Ağaoğlu'nun ölümü ile ilgili olarak yayınlamış olduğu hatıra-nekrolok'2 kayıt ediliyordu ki, O'nun estetikası Türkiye matbuatında derin iz bırakmış ve bir süre yönlendirici bir rol oynamıştır. Ahmet Bey'in estetik araş­ tırmaları gösteriyor ki, O, tarihi, siyasi, dini konulu tartışmalar­ da, bunla birlikte Garb matbuatında Türkçülük ve Turançılıkla bağlı yapılan tartışmalara aktif bir şekilde katıl m ıştır. Mirza Bala Mehmetzade'nin edebi yaratıcılığında ise edebi ve tarihi ve estetik araştırmalar daha çok yer almaktadır. Yaza­ rın "Milli Azerbaycan Harekatı", "Azerbaycan Misaki Millisi", "Ermeniler ve İran" adlı kitapları ve matbuatda çıkan makale­ leri onun sürekli şekilde edebi yaratıcılıkla meşgul olduğunu gösteriyor. Mirza Bala'nın araştırmalarında Azerbaycan halkı­ nın istiklaliyeı uğrunda mücadelesi tarihi gerçekler ve belgeler 42

1 58

Herhangi bir şahsın öh1mU ile ilgili olarak yazılmış makale.


esasında araştırılmıştır. Fakat yazarın sadece ilmi tarzda yazmış olduğu eserlere bile estetik bir ruh hakimdir. Mirza Bala Mehmetzade gibi, Hüseyin Baykara'nın ede­ bi faaliyeti de tarihi ve estetik araştırmalarla gözlemlenebilir. O'nun "Azerbaycan'da Yenileşme Harekatı" ve "Azerbaycan İ s­ tiklal Mücadilesi Tarihi" eserleri bu gün de Azerbaycan tarih araştırmacılığının esaslandığı kaynaklardan birisidir. Azerbay­ can milli harekatı tarihinin genel manzarasının canlandırıldığı bu araştırmaların üstünlüğü burada Azerbaycanın isıiklaliyet tarihi Şark'ta ve dünyada cereyan eden siyasi olayların fonunda verilmiş olmasındadır. Yusif Vezir Çemenzeminli'nin "Tarihi, Coğrafi ve İ ktisa­ di Azerbaycan", Abdülvahap Yurtsever'in "Azerbaycan İ stiklal Mücadilesi Hatıraları", Hilal Münşü'nin "Azerbaycan Cumhu­ riyeti", Kerim Oderin "Azerbaycan", "Azerbaycan Ekonomisi", Miryakub Mehdizade'nin "Beynelmilel Siyasette Petrol", "Kaf­ kasya Meselesi" adlı eserleri, Alimerdan Bey Topçubaşı, Cihan­ gir Zeynaloğlu, Süleyman Tekiner ve Ceyhun Hacıbeyli'nin es­ tetik yazılan esasen Azerbaycan tarihi, medeniyeti, ekonomisi, milli cumhuruyetin geçdiği yolun canlandırılması ile bağlıdır. Azerbaycan mühaceretinin siyasi publisistikası Sovyet imperiyası rehberliyini daim narahaı etmiş, onlar defalerle Meh­ met Emin Resulzade, Mirza Bala Mehmetzade, Ahmet Ağaoğlu ve başka yazarların eserlerine matbuat vasıtasıyla cevap vermeye mecbur olmuşlar. Örneğin, Mehmet Emin Bey'in Tiflis'te "Zar­ ya Vostoka" dergisinde yayınlanmış olan makaleleri Azerbay­ can Komünist Partisi Merkezi Komitesinde tartışılmıştır. Bir yıl sonra yazarın İstanbul'da yayınlanan "Azerbaycan Cumhuriye­ ti" adlı eseri nedeniyle İ . Stalin Azerbaycan Komünist Partisi liderliğine acil cevap tedbiri görülmesiyle bağlı gizli mektup 1 59


göndermiştir. İlk defa Azerbaycandaki Siyasi Partiler ve İctimai Harekatler Merkezi Devlet Arşivi'nden (SPİHMDA) bulunarak tarafımızdan Türkçeye çevrilen bu mektubu bazı ihtisarlarla su­ nuyoruz: "Resulzade'nin murtece broşürası (kitabı) münasebetiyle yoldaş Musabeyova, Mirzayana, Ahundova, Kirova ve Orehala­ şviliye maslahatım. Resulzade'nin aleyhine cevap broşürasının umumi ruhu hü­ cum karakterli olmalı, daha doğrusu hiç bir halde kendini temi­ ze çıkarmaya ve müdafaa olunmaya yol verilmemelidir. Aksine, aşağıdakilere göre suçlandırılarak ona hücum olunmalıdır: I.

Döneklikle (0, önce bolşevik idi);

2.

Türkiye halkının menafeyine ihanetle (O ve onun partisi - Müsavatcılar- Türkiye halkına yardım için giden Kızıl Ordu'nun Azerbaycan'a dahil olmasının aleyhine çikiyordu);

3.

Azerbaycan Halkı'nın menafeyine ihanetle (0 ve onun partisi Azerbaycan köylülerinin beylerin zul­ münden tamamen kurtulması aleyhine çıkıyordu);

4.

Şark halklarının menafeyine ihanetle (O ve onun partisi Şark İstiklal harekatının dayanağı ve bay­ raktarı olan Sovyet Cumhuriyetlerinin proletarları aleyhine, mustemleke ve asılı ülkelerin gaddar düş­ manı İngiltere karşısında boyun eğiyordu);

5.

Musavat ağalığı döneminde Ermeni-Türk katliamı­ nın teşkilinde (Burada onu Azerbaycan'ın Puriş­ keviçisi adlandırmalı);

6.

Şemkir talanının teşkilinde (Burada onu Azerbay­ can'ın talançısı adlandırmalı).

1 60


P110I. Do. v.ı;;ı S..lı..lı

Doğrusunu söylemek gerekir ki, Resulzade geride _ kalmış, cahil, ortacağ döneminin utopistidir; O, sadece dünya Sovyet Cumhuriyetleri ve emperyalist devletleri gibi iki esas cepheye bölünmüş olduğunu anlamıyor. Mezlum halklar ya o, ya da bu cephede dayanmalıdır: ya Sovyet Cumhuriyetlerinın tarafında, Emperyalizme karşı, ya da Emperyalizmin tarafında Sovyet Cun­ huriyetlerine karşı. Kim ki, üçüncü mevki tutmağa can atıyor, o ya emperyalizmin hayrına yalan ifadelerle mevcut olmayan ve gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bu mevki ile mezlum halk­ lara olan ihanetini perdeliyor, ya da yalancı kimyagerdir, cahil ve fanatik dindardır, hırda ve avanturist milliyetçidir. Yalnız iliğine kadar idiot (budala, aptal) olanlar tasdik ede bilirler ki, burjuva Rusyası döneminde Türkiye, İ ran, Azerbaycan va başka ülkeler hür olmuştur. Yalnız iliğine kadar idiot olanlar unutabilirler ki, burjuva Rusyası sadece İ ngiltere ve diğer emperyalist devletleri ile ittifakta Türkiye ve İ ran'ın toprakları hesabına genişlenmişti (ve genişlenecek idi) ...vs. Düşünüyorum ki eğer bütün bu (ve bu tipli) tezislerden bro­ şüranın (kitabın) tertibinde istifade edilerse, o tamamen kanaat­ behş olacaktır. Samimiyetle 1. Stalin 16 Sentyabr (Eylül) 1923 '•J

Yine Stalinin emri ile 1924 yılında Moskova'da Helimcan İ brahimov'un Rus ve Tatar dillerinde Azerbaycan ve genelde Türk halkları muhaceretine akıla gelmez lekelerin vurulduğu "Kara Mayaklar, Yahut Ak Edebiyatlar" adlı kitabı yayınlan­ mıştır. Söz konusu bu kitapta Zeki Velidi Toğan, Sedri Mak43

Pismo ıovıırişa Sı.alina po povodu n:aksionnoy broşOn Mamcd Emin Rasulllldc. SPIHMDA. fond 4S6, siy. 14, sak.vah.96 a.

161


sudi, Musa Carullah Bigiyev, Ayaz Ishaki gibi vatanperver ve milliyetçi Tatar aydınları ile birlikte Mehmet Emin Resulzade de tenkit edilmiş, O'nun İstanbul'da yayınlanmış olan "Azerbay­ can Cumhuruyeti" eseri "Pantürkist" ruhuna, redaktörü olduğu "Yeni Kafl<asya" dergisi ise karşı inkılapçı mahiyetine göre suç­ lanmıştır.•• Azerbaycan muhaceretinin siyasi estetikası Sovyet İmpa­ ratorluğu rejiminin iç yüzünün açılm11sı, bolşevizmin mahiye­ tinin ortaya konmasında önemli rol oynamıştır. Buna göre de bazı araştınnacılarda Mehmet Emin Resulzade'nin siyasi estetik araştırmaları Rusya'nın muhacir yazarı Aleksandr Soljenitsin'in "Kulak Arhipelakı(Kulak Takım Adaları)" eser ile mukaye­ se edilmiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse A. Soljenitsin'in Leninizm ve Sovyet siyasi rejimi aleyhine yazılan araştırmaları geçen asrın 60-70-nci yıllarının ürünüdürlerse, Mehmet Emin Resulzade aynı gerçekleri 20-30'\u yıllarda daha sert ve amansız şekilde söylemiştir. Yazarın geçen yüz yılın yirminci yıllarına ait "Bolşevizm dağıldığı gibi Sovyet İmparatorluğu da çökecek­ tir" şeklindeki kanaatinin büyük bir ileri görüşlülükle söylendi­ ği yaşadığımız tarihin gerçekleriyle tasdik edildi . ....

XX. yüzyıl Azerbaycan muhaceretin in ilk karan kuşlarından biri olan Ali Bey Hüseyinzade'nin (1864-1940) edebi yaratıcılı­ ğının otuz yıldan fazla bir zamanı muhacerette geçmiştir. 24 Şubat 1864 tarihinde Azerbaycanın Salyan İlçesi'nde doğan Ali Beyin babası Tiflis'teki Kafl<asya Ruhani İdaresi44

1 62

Bkz. Kalimjın lbrahimov, Kara Mayaklar. Vaki Ak Edcbiyyaılar, Moskova

!924.


Pool. D•

Vpql Sulml•

nin altı derslik mektebine öğretmen atandığı için çocuk iken Tiflis'e göçmüş, ilk öğrenimini bu şehirde almıştır. Babasının ölümünden sonra Ali Bey KafKasya Şeyhülislamı olan dedesi (anne tarafından babası) Ahund Ahmet Salyani'nin himayesinde yaşamış ve büyümüştür. Şeyhin Tiflis'in bir çok yazar ve aydın­ ları, o cümleden Mirza Fethali Ahundzade ile dostluk alakaları genç Ali Bey'in dünya görüşünün şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ali Bey Hüseyinzade Tiflis kimnaziyasında eğitim aldığı 1875-1885 yıllarında Rus, Fars ve Arap dillerini öğrenmiş, tarih, felsefe ve edebiyata karşı onda büyük mearak uyanmıştır. Tiflis kimnaziyasını bitirdikden sonra Petersburg Üniversitesi'nin Fi­ zika-Matematik Fakültesi'ne girmiş olan Ali Bey üniversitedeki eğitim yıllarında vaktinin çoğunu Şark fakültesinde yapılan tar­ tışmaları dinlemekle geçirmişdir. Fakat O, hür düşünceye karşı güçlenen baskılar sonucunda Petersburg Üniversitesi'ni yarım bırakıp Türkiye'ye gitmiş, İstanbul Darülfüminu'nun Askeri Tıp Fakültesi'nden yüzbaşı rutbesiyle mezun olmuştur. Ali Bey Hüseyinzade'nin öğrencilik yıllarını hatırlayan Yu­ suf Akçura'nın kayıt ettiğine göre, O'nun Tıp mektebine gelişi taze ve hoş bir Avrupa havasının esmesi gibi oldu. Anadolu ve Rumeli'nin uçta ve geri kalmış vilayetlerinden gelmiş öğrenci­ ler arasında Ali Bey bir "Şimalfecrı"' gibi parlıyordu. Sonradan meslek dostu olmuş Abdullah Cevdet'in ifadesine göre ise: "Ali Bey sakin, daima düşünen mütefekkir haliyle, akıllı öğütleriyle, üzerimizde esrarengiz kişiliği ile bir peygamber tesiri bıraktı". Büyük müteffekirin edebi yaratıcılığının önemli bir kısmını de onun bedii eserleri, tercümeleri ve edebi-tenkidi yazıları teş­ kil ediyor. Edibin Türklüğün faciasının poetik şekilde açıklan­ dığı "Hali-Vatan" şiiri Azerbaycan şiirinin eşsiz örneklerinden birisidir: 1 63


AwıbAy«• Mulw:mı

Edd>•l'•TI

Ucundadır dilimin, Hakikatin büyüğü. Ne koydular diyeyim, Ne kestiler dilimi. Bilir misin cühela, Ne ettiler Vatana. Ne koydular uyuya, Ne koydular uyana. Durur bila-hareket, Reva mı bir diriye? Ne gitmede ileri, Ne dönmede geriye. Adu kırar kapıyı, Biz evde bihaberiz. Ne başka-başka deriz, Ne ittihad ederiz. Ayıltmadı kalemim, Şu Türk ile Acemi. Ne koydular yazayım, Ne kırdılar kalemi.

1 64


Pııol . O.. VAC,il Su[ı..,.ı,

Ali Bey "Sifilis", Nenter'den tercüme ettiği "Veba ve Mikrobu" (Mehmet Refi ile birlikte) gibi tıp kitapları yazıp yayınlasa da, o daha çok edebiyat, felsefe ve ince sanatle me­ raklanmış, bedii ve estetik eserlerini, aynı zamanda şiir tercü­ melerini yayınlamıştır. O'nun bu dönem tercümeleri içerisinde "Ramazan Bağçası" mecmuasında çıkmış Fridrich Bodcnşted'in Ömer Hayyam konusunda yazılmış eseri, Hayyam'ın bir kaç rubaisi, "Malumat" mecmuasında yayınlanmış Goethe'nin "Fa­ ust" faciasından bir parça, H.Heync'nin "Zinet verer asimana encüm . . ." şiiri, Kahirede çıkan "Türk" gazetesinde yayınlanmış Derjavin'in şiirleri, "İrtika" gazetesinde yayınlanmış İngiliz şa­ iri Con Miltonun "Yitirilmiş Cennet" eserinden tefrikalar özel bir yer tutuyor. Ali Bey'in özellikle Goethe'nin "Faust"undan çevirdiği: Enzari-şebabimde bedidar olaıı ey zili, Ey zilli-ıülüat oluyorsaıı yine peyda! mısraları ile başlayan parçaları dilinin ağırlığına bakmaya­ rak, edebi muhitin ciddi merakına neden olmuştur. Azerbaycan bedii tercüme tarihi ile ilgili araştırmalarda şimdi de Ali Bey'in adı bu ya da başka şekilde hatırlanması tesadüfi değildir. Ali Bey Hüseyinzade gettikçe daha çok siyasete bağlanıyor ve çok geçmeden "İ ttihat ve Terakki" cemiyetinin faal üyelerin­ den biri oluyor. 1903 yılında Azerbaycan'a dönen yazar iki yıl sonra Ahmet Ağaoğlu ile birlikte "Hayat" gazetesinin redaktörü oluyor. Ali Bey Hüseyinzade edebi yaratıcılığının araştırıcıların­ dan olan edebiyat araştırmacısı Aziz Mirahmedov onun bu devir yaratıcılığını şöyle değerlendirir: "Şiirler, povestler, ilmi, edebi, tenkidi, siyasi, esteti�, bibliyografik makaleler, polemik yazılar, 165


ilmi, tarihi oçerkler, iktibas ve tercümeler, uluslararası icmallar, haberler, matbuat hulasaları - onun eserlerini yazdığı esas edebi türler bunlar idi. Yaratıcılık metodu bakımından romantik olsa da, devrin sembolizm, dekadantizm, empresyonizm gibi göste­ rişi olan metod ve üsluplarına da yabancı değildi."'5 Ali Bey Hüseyin zade'nin gazeteçilik faaliyeti de 1906 yılının Kasım ayından başlar. Milyoner Hacı Zeynalabdin Tağıyev'in kat­ kısıyla ile çıkmağa başlayan "Füyü�t" dergisi önemli bir yer tut­ maktadır. İster "Hayat" gazetesi, isterse de "Füyü�t" dergisi say­ falarında Ali Bey'in "Türkleşmek, İslamlaşmak, Avrupalılaşmak" düşüncesine esaslanan yazıları edebi, siyasi cevrelerde ciddi merak ve tartışmalara neden oluyor. Bu devirde O'nun A.P.Çekovun "Kı­ lıflı Adam" eserine iktibas gibi yazdığı "Abdi Gı !afi" adlı eseri, aynı şekilde "Siyaseti-Fırsat" adlı eser ortaya çıkmıştır ki, her iki eser yazarın edebi faaliyetleri içerisinde özel bir yer tutar. "füyüzat" dergisi kapatılınca bir süre "Seadet" mektebinde dil ve edebiyat öğretmeni olarak çalışan Ali Bey edebi faalite­ lerine ara vermemiş, matbuatta değişik yazıları yayınlamıştır. 1910 yılında Türkiye'ye muhaceret eden yazar, İ stanbul'da Hay­ darpaşa Askeri Hastanesi'nde öğretmenlik yapmıştır. 1911 yılında "ittihat ve Terakki" cemiyetinin merkezi komitesine üye seçilen Ali Bey daha faal şekilde siyasete so­ yunarak Türkçülük görüşlerinin tebliğini yapıyor. O, sürekli şekilde olmasa da, "Türk Yurdu", "Halka Doğru", "Malumat", "Hakimiyeti Milliye", "Tan" ve başka gazete ve mecmualarda şiirleri ve makaleleri yer alıyordu. 1912 yılında Edhiye Hanım ile(I890-1944) evlenerek aile hayatı kuran Ali Bey'in Saide (1914), Selim (1915) ve Feyzaver (1920) adında üç çoçuğu dünyaya gelmiştir. 4S

1 66

Bkz. "Fikrin Kervanı" (N�rc hazırlayanı Elçin), Bakü, Yazıçı, 1 984, s. 69.


Pııol. Do v,r,ıf Suh.u.h

1915-1916 yıllarda ittihatçı arkadaşları ile birlikte "Turan" heyeti içerisinde Avrupa'nın bir takım ülkelerine seyahat eden Ali Bey Sofya, Budapeşte, Viyana, Berlin, Lozanna ve başka şehirlerde olmuş, "İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin emriyle Yu­ suf Akçura ile birlikte "Rusya Müslümanlarının Talepleri" adlı küçük bir kitapçık yayınlamıştır. Budapeşte'de Almança yayın­ lanan bu kitapçık Rusya esaretindeki altı Türk ve Müslüman devletin bağımsızlığı isteniyordu. Ali Bey, aynı zamanda 14 Temmuz 1917 tarihinde Akil Muhtar, Nesim Müslih ile birlikte Stokholm'da geçirilen Sosya­ list kongresine katılmış, "Milliyet ve Çoğunluk" konusundaki konuşmasıyla kongre katılımçılarının dikkatlerini üzerine top­ lamayı başarmıştır. "Hilal-i Ahmer" gazetesinde (15 Şevval 1 336 / 24 Temmuz 1 9 1 8) yayınlanmış olan "Azerbaycan'da Düşündüklerim" adlı makalesinden anlaşıldığına göre Ali Bey Hüseyinzade 1918 yı­ lının ortalarında Türkiye hükümeti tarafından milli devlet kuru­ culuğu ile bağlı meseleleri müzakere etmek için temsilci heyeti içerisinde Azerbaycan'a gönderilmiş, onlar Batum'da Kafkasya Cumhuriyetleri Birliği'nin dışişleri bakanı Haluk Bey ile gö­ rüşmüş, oradan Azerbaycan'ın geçici başkenti Genceye, Nuru Paşa'nın yanına gitti. Yazar, tarihi ve siyasi önemi olan bu ma­ kalede bağımsızlığını yeni kazanmış Azerbaycan'ın durumunu şöyle anlatıyor: "Bugün bütün cihanı sarsmakta olan ve yekdi­ ğeriyle tesadüm ederek ortalığı hercümerc eyleyen üç mühim ceryanın, yani emperyalizm, nasyonalizm ve sosyalizm ceryan­ larının en feci saha-i faaliyeti Kafkasya ve bilhassa Azerbaycan oldu, orası bir cehenneme döndü. Oradakı Türk kardaşlarımız bütün bu mühtelif yakıcı, yıkıcı, ezici ceryanların altında ser­ semledi, ne yapacağını şaşırdı, muhakimesini kaybetti. Osmanlı 1 67


Türkü imdadına yetişmese idi mahvolup gidecekti. Fakat onun mahvolması ile Anadolu'da tehlikeye düşecekti. Azerbaycan'ı kurtaran Anadolu kendi kendini de kurtarıyor, buna şüphe et­ meyiniz! Derler ki, dağ dağa kavuşmaz ise insan insana kavu­ şur! Hayır, tarihin öyle anları vardır ki, dağ da dağa kavuşur, bugün Erciyes Dağı, KafDağına kavuşuyor ve kavuştukça yük­ seliyor" Osmanlı İ mparatorluğu'nun çöküşünden sonra batılı işgal­ cilara karşı mücadel yapan Genç Türkler takiplere maruz kalır. 1919 yılında birçok ittihatçı ile birlikte tutuklanan Ali Bey'in ce­ zaevi hayatını küçük oğlu Selim Turan sonralar şöyle hatırlıyor­ du: ". . . Babam Ali Bey cezaevinde bile, temiz giyimde, kalstuk­ lu ve seli keli idi. O, beni güler yüzle karşılayarak kucağına aldı. Ben onun sakalına !okunarak eve ne için gelmediğini sordum. O ise kövrek sesle gülümseyerek "burada padişaha kaftan tokuyu­ ruz, evladım" diye cevap verdi.'.' Bir tesadüf sonucunda Malla Adası'na sürgün edilmekten kurtulan Ali Bey yeniden İ stanbul'da eğitim faaliyet ile neşgul olmuştur. Yazar, M. F. Köprülüzade ile birlikte 1926 yılında Bakü'de düzenlenen 1 Türkoloji kurultayına katılmıştır. O'nun kurultay­ da dile getirdiği "Garbın İ ki Destanında Türk" adlı konuşması aynı yıl Bakü'de aynı ad altında kitap halinde yayınlanmıştır.46 Ali Bey Hüseyinzade'nin edebi yaratıcılığında özel bir yer er tutan bu eserde Portekiz şairi Camoes'in "Lusiadas" ve İ tal­ yan şairi Tasson'un "Kurtarılmış Kudüs" poemaları kesin bir mesele - Türke münasebet bakımından olaylar arasındaki ortak yanların tahliline çekilir. Fakat araştırma sadece adı geçen ya46

1 68

Bkz. Ali Bey Hiisoyinıadc, Garlıın iki Dcsıanında Türk, Sakil 1926.


Prıol.

D•. V•r,ol s.1r.,.1ı

zarların eserleri ile sınırlı değildir. Yazar, yazısının başında esin­ lendiği kaynakları ve yorumlayacağı meseleleri bile ayırmıştır "Türkoloji Nedir? Konuşmaların, albümlerin gerekliliği, ulus­ lararası edebiyattan Türk'e dair "Müntehabat-ı Edebiye"(Albüm hristomatiya) meydana getirilmesinin gerekliliği. Bunu tarih ya­ zarlarından ya da Türk'ün kendi milli edebiyatından değil, ya­ bancı edebiyatından toplamalıdır; . . . Uluslararası edebiyatta Türk'ün siması: Firdevsi'de, Rusya edebiyatında, Puşkin, Tolstoy, Dostoyevski'de "Ölüler Evi"nde Türk; Avrupa edebiyatında Bayron'un "Don Juan"ı; Klasik edebiyatta İtalya ve Amerika'da da Türk izi görüne­ miyor; "Lusiadas" ve "Kurtarılmış Kudüs" kıyas suretiyle yorum (İster Türk'e düşman, ister se de dost suretiyle yazılmış olsun); Meşhur sanatkar Üdeba'nın asrına nazaren Türk; Krımski'nin mesaisi. XV-XVI. asırda Avrupa üdebası nazarında Türk sevimli bir

tarzda tasvir olunur'"' Şunu da kayıt edelim ki, "Garbın iki destanında Türk'', "Si­ yaseti Fırsat" olay eseri gibi şartı ve sembolik tarzda yazılmış, suretlerden, sembollerden sıkça esinlenmiş eserdir. Eserin ka­ rışık bir üslupta yazılmış olması onu araştırmaçılar için de zor­ laştırmış, uzun yıllar araştırma hakkında fikir söylenmemiştir. Dr. Ofelya Bayramlı'nın yayına hazırladığı "Garbın İki Desta­ nında Türk" (Bakü, 1998) eserine yazdığı ön sözde prof. Yaşar Karayev ar8.ştırmayı değerlendirirken şunları kayıt eder: "Tari47

Ali Haydar Baya Hüscyinzadc Ali Bey, Ankara ı 998, s.164.

1 69


hin "Selib müharibesi" onu şiirde kaleme alanların her ikisinin hem Tasso'nun, hem de Camoes'in poeziyasında iki şekilde öz eksini tapar: Camoes "Lusiadas"da bu "Haçlı Yürüyüşü"nün Garb dünyası için galibiyet aktı tarihi değerini kaleme almıştır. Tasso'nun "Kurtarılmış Kudüs" poemasında bu sal namenin hem Garb, hem de Şark için istırap ve facia felsefesi öz yansımasını bulur. Birincide sanat uğraşının, ikincide milli istiklal ve bağım­ sızlık kavgalarının epik ananesi, üslübu, j:ıoetikası senetleşib ve ebedileşib. Ve Ali Bey Hüseyinzade "Lusiadas"da, Camoes'in ırki, etnik olarak başkalarına hor bakış ve gurur kitabında Tür­ kün cchaletli tarihinin ibret derslerine, "Kurtarılmış Kudüs"de, Tasso ıstıraplarında ise bu tarihin ağrısına, yaralarına açılan müdriklik ve hikmet manzarasını görmüştür." "Garbın iki Destanında Türk" eserinin ayrı ayrı geri dönüş­ lerinde dolayısıyla Ali Bey'in siyasi amacı asıl öz ifadesini bul­ muştur. Örneğin, Portekizlerin Mombas Ülkesi'ni işgal etmes ile ilgili dönüşlerinde Azerbaycan'ın Rusya tarafından işgalına işaret edildiği şüphe doğurmaz. Ali Bey Bakü'de düzenlenmiş olan 1. Türkoloji Kurultayın­ dan Türkiye'ye döndükten sonra, 1926 yılının 14 Haziranında Mustafa Kemal Paşa'ya suikast düzenlemek teşebbüsünde olan ittihatçılarla birlikte tutuklanmış, fakat mahkemede günahsız olduğu anlaşılmış ve aynı yılın 26 Ağustos'unda serbest bırakıl­ mıştır. Bu olayla ilgili olarak Ali Haydar Bayat'ın "Hüseyinzade Ali Bey" adlı araştırmasında şunları okuyoruz: "14 Haziran 1 926'da İzmirde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e

suikast teşebbüsünün sorumluları ile birlikte "İttihat ve Terekki" Cemiyeti mensuplarının da bir kısmı tevkif edilmişti. Eski bir İt­ tihatçı olması nedeniyle Ali Bey de, 1923'te Cavid Bey'in evinde

1 70


İttihatçıların yaptığı son toplantısına katıldığı ve bu toplantı ile İzmir Suikastı arasında bir bağlantı kurulduğu için tevkif edildi. Mahkemede Talat Paşa'nın teklifiyle Cemiyete Merkez-i Umumi Azası olarak girdiğini, 1. Dünya Savaşı'nın başlamasından önce, kendisinin de arasında bulunduğu Meclis-i Umumi ekeseriyc­ tinin harp aleyhinde olduklarından lağvedilmesiyle cemiyetle bağlantısının kalmadığını ifade etmiştir. Bir ara "Ben Gazi Paşa Hazretlerine hilnnet ve kıymeti daima izhar ettim ... Ben Bakü'de Gazi'nin menkıbesini yayınlarken bunlar burada suikast ile meş­ gul imişler. Ben nasıl aralarında olabilirim. Ben milliyetperver bir insanım, Türküm" demiştir. Sonuçta mahkeme, Hüseyin zade Ali Bey'in Türkçülük hakkındakı çalışmalarının şayan-i takdir olduğunu ifade ederek: "Mahkememiz sizi Kara Kemal ile olan ilginiz dolayısıyla takibe lüzum görmüştür. Sizin gibi alim bir adamın Kara Kemal ile yakınlığınızı hoş göremezdik", diyerek duruşmaların tutksuz olarak devamını bildirmesiyle salonda bü­ yük bir alkış tufanu kopmuştur."'8 1926

yılında

İstanbul

Üniversitesi'nde

doçentlikten

profesörlüğe yükselen Ali Bey Hüseyinzade 1933 yılına ka­ dar eğitim faaliyet ile meşgul olmuştur. O, 1936 yılında İstanbul'un Dolmabahçe sarayında düzenlenen Üçüncü Türk Dili Kurultayı'na üye olarak katılmıştır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü Ali Bey Hüseyinzade'dc derin teessüf hissi uyandırmış, Türk dünyasını heyecanlandıran bu kayıp nedeniyle O, "O'ndan Önce ve Sonra" isimli bir şiir yazmıştır. Şiirin öncesinde Türkiye'nin yaşadığı ağır, azaplı günleri yazar böyle tasvir ediyor:

48

Ali Haydar Bayat, Hüscyiıızadc Ali Bey, Ankara 1998, s.2.

171


Amtb4VC.>.N Muk.t.cuuı

Edr.bty,,,1 1

Kemal gününden önce, "Eller bizim değildi!" Günler olmuştu gece, Yıllar bizim değildi!.. ... Gazi önderden önce, O şanlı erden önce, Açılmazdı bir gonce, "Güller bizim değildi!" Mustafa Kemal'in gelişi ile Türle halkının hayatında büyük bir devrin başlanğıcının koyulduğunu şair samimi bir dille aşa­ ğıdaki şekilde ifade ediyor: Bir gün önderi bulduk! Oldıı ulus egemen, Oldu devlet cumhurluk, Bütün ülke bir gülşen!.. Bitmez sayıp dökm_ekle, Her işi ayrı destan! Bulamazsın tarihte Onun gibi kahraman!.. Samet Ağaoğlu'nun yazdığına göre, Ali Bey ömrünün son yıllarında Azerbaycan'a dönmek istemiş, bu haberi işiten Hüse1 72


Pııol DR

Vı.c,ıf SuhANlı

yin Cavid, Türkolog Samoyloviç vasıtası ile ona aşağıdakı şiir parçasını göndererek Türkiye'de kalmayı maslahat bilmiştir: Sen, ey yüksekfeza/ardan gelen seyyadi-zen·in per, Uzak, ey nezmi-geysuder, uzak gel, erze yaklaşma! Uzakdan pek güzelsen, menzeren pek dadlı, pek dilber, Muhebbeı yok, tekerrübde, bu mehrekden sakın, şaşma. Büyük yazarın ıstıraplar içerisinde geçen ömrü 1940 yılı­ nın mart ayının 17'sinde l stanbul'da son bulmuştur. O, Karaca Ahmet Mezarlığı'nda Selimiye Tekkesi karşısındaki yerde, şair Hedim'in kabri yakınlarında defin edilmiştir. Ali Bey Hüseyinzade'nin en yakın silah arkadaşı, Azer­ baycan edebi muhaceretinin büyük temsilçilerinden biri olan Ahmet Ağaoğlu 1869 yılında Karabağ'ın merkezi şehiri olan Şuşa'da dünyaya gelmişdir. O, ilk öğrenimini mollahanede almış, daha sonra ise Rus kimnaziyasında okumuştur. Şuşa'nın Erme­ ni mahellesinde yerleşmiş, toplam beş Türk talebenin okuduğu bu kimnaziyada geçen öğrenim yıllarını Ahmet Ağaoğlu şöyle hatırlıyor: "Bu beş kişinin yıllar boyu devam eden eğitim ha­ yatında Ermeni çocuklarından çektikleri zulmü tasvir etmek imkansızdır. Teneffüslerde biz, beş Türk çocuğu sert terpenip arkamızı duvara diremeyi genime! biliyorduk. Yüzlerle Erme­ ni çocuğu gafleten üstümüze hücum ediyordu. Biri başımızdan 1 73


papağı alıp atıyordu. Kalanları dört beş altın fiyatı olan Buhara derisinden dikilmiş papakları tepikle kos gibi ora-bura vuru­ yordular. Bazıları kıymetli, ekseren deve yününden dokunmuş penceklerimizin eteklerinden yapışıyor, o yan bu yana çekiyor, parçalıyor, dartıp dikişlerini söküyordular. Mukavimet göster­ mek fikrine düşende yumruk, kapaz, tepik altında bizi eziryodu­ lar. Bazen gizi inde sözü bir yere koyup üzerimize buhtan atıyor, hamısı üzümüzc şahid duruyor, bize haksız yere ceza veriyor­ dular. Arkadaşlarımızın ço.ğu dözebilmedi. Mektebi terk ettiler. Son sınıfa kadar Türklerden yalnız ben tab getire bildim."

1887 yılında Şuşada'ki Rus kimnaziyasını bitirerek Pcıersburg'a giden Ahmel Bey burada imtahana girdiği zaman imtihan komisyonundaki öğretmenlerin şövenist yaklaşımla­ rı sonucu Teknoloji Enstitüsü'ne kabul edilmiyor, ona göre de Avrupa'nın merkezine, Paris'e gidiyor.

1888 yılında Paris Hukuk Fakültesi'ne giren Ahmet Ağaoğlu öğrenimini devam etıirmenin yanısıra, şehrin edebi ve ilmi cevre­ si ile alaka yaratır. Meşhur Avesta araştırmacısı C.Darmstater'in aracılığ ile Fransa'nın Ernsı Renan, Ippolit Ten, Oppert, Kaston Paris ...vb. meşhur yazar ve edipleri ile tanış oluyor. Ahmet Ağaoğlu'nun Fransız matbuatında düzenli olarak yazmaya 1890 yılından itibaren başlıyor. O, "Jurnal de Deba", "Nuvel Revyü", "Revyü Blö"...vb. matbuat organlarında Şar'kın tarihi, medeniyeti, edebiyatı hakkında makaleler yayınlıyor. Ya­ zarın, aynı zamanda Tiflis'te Rusça olarak çıkan "Kaflcasya" ga­ zetesi ile alakaya girmesi de bu döneme rastlıyor. Ahmet Bey, Paris'te olduğu zaman büyük Şark mütefekkiri, milliyetce Azerbaycanlı olan Şeyh Cemaleddin Afgani ile görüş­ müş ve bu tanışma onun dünya görüşünde derin iz bırakmıştır.

1 74


Pııol. D•

v..,ıı suı....ı.

Süreyya Ağaoğlu'nun "Bir Ömür Böyle Geçti" adlı hatıra­ sında yazdığına göre, Fransa'da öğrenimini tamamladıktan son­ ra vatana dönmek isteyen Ahmet Ağaoğlu'nun üstün yeteneğini duymuş olan hocası meşhur filozof, tarihçi ve edebiyat araştır­ macısı Ernst Renan: "- Sen dünya seviyesinde alim olacak düzeyde bir insan­ sın, memleketine gitme, Şark seni yutar'', demiştir. Fakat Ahmet Bey, sevdiği öğretmeninin tüm ısrarlarına rağmen vatana dön­ mek, Garpte öğrendiklerini halkına, milletine vermek niyetinde olduğunu ifade etmişti. 1894 yılının ortalarında babasının ölüm haberini işidip vatana dönmeye mecbur olan Ahmet Bey, yolculuğu sırasında İ stanbul'da bir süre kalıp, Türkiye'nin tanınmış ilim ve siyaset adamları ile görüşüyor. Daha sonra vatana döndükten sonra ise bir müddet Şuşa'da Real Mektep'te Fransızça dersi veren Ah­ met Bey'in "Firenk Ahmet" lakabıyla tanındığı günlerini Y. V. Çemenzeminli "Hayatımın 20 Yılı" adlı yazısında şöyle ifade ediyor: "İslam ve Türk tarihine herkesten artık vakıf idi . . . Mec­ lisde konuşanda hiç bir molla cesaret edip onun fikirlerine karşı çıkamıyordu. Ahmet Bey sert ve asabi bir adamdı, bilhassa bey­ lerin kudurganlıklarına dayanamazdı, onlarla bir meclisde karşı karşıya geldiğinde ise her zaman tartışırdı; herzaman da taban­ casını hazır vaziyette saklardı.

Ahmet Ağaoğlu bu dönemde "Meşrik" adlı gazete çıkarmak için Petersburg Baş Matbuat İdaresi'ne başvursa da bu niyetinin gerçekleştirilmemesi için ona izin verilmiyor. O, 1897 yılında milyoner Hacı Zeynalabdin Tağıyev'in daveti ile Bakü'ye gelerek Alimerdan Bey Topçubaşov'un redaktörluğu ile yayınlanmakta olan "Kaspi" gazetesinde çalışmaya başlar,

1 75


AnRb.t.yc..ıN M""-cERn Edrbry.uı

aynı zamanda da Ali Ticaret Mektebi'nde Fransızc;:a öğretmeni olarak çalışır. 1898-1905 yıllarında "Kaspi" gazetesinde Ahmet Beyin Azerbaycan ve dünya edebiyatı, medeniyeti, sosyal, siya­ si hayatın çeşitli meseleleri, dini dünya görüşü konusunda çok sayıda yazıları yayınlanmıştır. Yazarın "Hacı Seyyid Azim'in Külliyatı", Şeksprin "Otello"su ve Şiilerin "Kaçaklar"ı Tatar di­ linde, "Gorki ve Müslümanlık", Gorki'nin "Hayatın Dibinde" piyesinde "Tatar Asan" ve başka makaleleri sadece edebiyat araştırmacılığı ile ilgilidir. Bu yıllarda Ahmet Bey aynı zamanda bedii yaratıcılık­ la da meşgul olmuş ve "Kaspi" gazetesi sayfalarında bir sıra hikayelerini yayınlamıştır. Bunların içerisinde "Müslümanın ramazan bayramı akşamı" (Noç Musulmanına v ramazan). "Ki­ sas"(Mest), "Dostlar arasında" (Mejdu druzyami), "Konfutsi ve Nitsşe" (Konfutsiy i Nitşe. O torjestve silı), "Unka" (Unka" - Vostoçnaya skazka) ve başka hikayeler özellikle dikkati çe­ kerler. Şunu da hatırlatmalı ki, Ahmet Bey'in hikayeleri bedii ve estetik düşüncenin ürünü gibi dikkati çekir. Öyle ki, yazar este­ tik yazılarında dile getirmiş olduğu problemlerin problemlerin büyük bir çoğunluğunu hayati bir mesele olarak ortaya koymak için bazen hikaye janrını forma gibi seçmiş, birçok makamlarda ise ictimai ve siyas-i görüşlerini bedii şekilde ifade ctmeğe çahş­ mıştır.49 Ahmet Bey 1905 yılında yayınlanan "Hayat" gazetesine Ali Bey Hüseyinzade ile birlikte redaktörlük etmiş, daha sonra "Ir­ şad", "Terakki" ve Rusça "Progres" gazetelerini çıkarmıştır. O, böylece söz konusu dönemde siyasete katılmış 1906 yı­ lının sonbaharında "Difai" Fırkası'nın esasını koymuşdur. Bu 49

Lale Osmankızı, Ahmcı Bey Ataycvin ((Kaspi» Gazctcsi"ndc Den: Olunmuş Hika­ yeleri, ccAzcrbaycanı• Dergisi, 2006, N! 4, s.182

1 76

-

186.


Pııol. D• VA<,il Suh••lı

fırka Azerbaycan Türklerinin Ermeni-Taşnak tecavüzünden korunmasında önemli hizmetler vermiştir. Ahmet Bey, 1909 yılında Türkiye'ye muhaceret ederek edebi, ilmi ve siyasi faaliyetini Türkiye'de devam ettirmiştir. Azerbaycan'ı terk etmesinin nedenini yazar henüz yayınlan­ mamış hatıralarında şöyle esaslandırır: "Şiddetli takip edilenler arasında idim. İş öyle bir dereceye varmıştı ki, artık daha izze­ ti-nefsimin değil, ailemin de huzuru ve geleceği tehlikeye düş­ müştü. 1908 yılında Türkiye'de inkılap olmuşdu. Tanıdığım bazı şahıslar iş başına gelmişdiler. Diğer taraftan Kafkasya canişini vazifesine tayin olunmuş Vorontsov-Daşkov beni nasıl oluyorsa olsun, tutuklattırıp sürgüne göndermeye karar verrnişdi. Bunu öğrenir öğrenmez derhal kaçmaya karar verdim." Şahsının ciddi faaliyetleri sonucunda çok geçmeden Ali Bey Hüseyinzade, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Hemdullah Süb­ hi ...vd. ile birlikte Türkçülük harekatının esas liderlerinden biri gibi tanınan Ahmet Bey "Halka Doğru", "Sırat-ı-müstakim", "Türk Yurdu" gibi matbuat organlarında aktifbir şekilde yazılar yayınlar, bir süre sonra da "Tercüman-ı hakikat" gazetesinin re­ daktörü olur, Osmanlı parlamentosuna millet vekili seçilir, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi'nde Rus Dili ve Edebiyatı'ndan ders verir. Ahmet Ağaoğlu; 1915 yılında Rusya'da yaşayan milli azın­ lıkların Lozan'da düzenlenmiş olan konferansta Azerbaycan'ı temsil etmiştir. Cumhuruyet döneminde Kafkasya İ slam Ordusu'nun müşaviri gibi Azerbaycan'a gelen yazar, Gence'de "Türk Sözü" adlı bir gazete (gazetenin yalnız iki sayısı yayın­ lanmıştır) çıkarmış, parlamentoya üye seçilmiştir. O, 1919 yı­ lında Paris Barıv Konferansı'na gitmeye hazırlandığı sırada, l stanbul'daki İngiliz işgal güçlerinin askeri kumandanlığı tara1 77


fından sahte suçlamalarla tutuklanmış, Malta Adası'na sürgüne gönderilmiştir. 1921 yılının Mayısında sürgünden muaf tutulan Ahmet Bey'in Roma'dan Nariman Narimanov'a yazmış olduğu mektup onun geçirdiyi azaplı sürgün hayatından sonraki buhran ve sarsıntılarını şöyle dile getiriyor: ". . . Mütalieler, düşünceler ve bu müddette aldığım tecrübeler beni derin ve kati bir inama getirdi ki, ister ŞP�k'ta, isterse de Garb'te bütün ictimai usül ve ictimai kuruluş yalan, kaba arizu, güçlülerin güçsüzleri ezme­ leri üzerinde durmaktadır. O şeye ki, medeniyet, hürriyet, mu­ saval değilir, zeherli bir yalan alçak bir riyakarlıkdır ki, onların sayesinde ancak kaba zülm ve haksızlık saltanatı kurulabiler. Bu usuli-idare kendi yalan riyakarlığı ile devam eyledikçe beşeriye­ te kurtuluş yoktur ve beşeriyyet eziyete mahkumdur."'° Mektupta, Azerbaycan'a gelmek için Neriman Neri­ manov'dan uygun şartların oluşturulmasını rica eden Ahmet Bey daha sonra bu fikrinden vazgeçerek Türkiye'de kalarak ça­ lışmayı daha uygun görmüştür. O, Matbuat Baş müvekkili gibi yüksek bir göreve getirilmiş, Atatürk ideyalarını destekleyen "Hakimiyeti-Milliye" gazetesi­ nin baş redaktörü olmuş, Anadolu Ajansına müdürlük yapmıştır. Ahmet Bey aynı zamanda Büyük Millet Meclisine üye seçilmiş, bununla birlikte aynı zamanda da Ankara Üniversitesi'nde ders vermiştir. Geçen asrın 20-30. yılları Ahmet Ağaoğlu için edebi faali­ yetler bakımından daha zengin ve başarılı olmuştur. Bu dönem­ de O'nun "Üç Medeniyet", "Hindistan ve İ ngiltere", "Serbest İ n­ sanlar Ü lkesinde", "Devlet ve Ferd", "Türk Teşkilat-ı Esasiyesi", "Türk Hukuk Tarihi", "Ben Neyim?" ...vb. eserleri yayınlanmış­ tır. Yazarın ölümünden sonra onun "İ ran ve i nkılabı", "Gönülsüz SO

1 78

Komunist Gıızcıcsi, 19 Haziran 1 9 2 1 .


Pııol . O.. VAC,11 Suh•Nfı

Olmaz", "İ htilal mı, İ nkılap mı?", "Serbest Fırka Hatıralari", "İ s­ lamlıkta Kadın"...vb. kitaplan yayınlanmıştır. Bunlardan başka , Ahmet Ağaoğlu'nun "Peyami Safa'ya Ahıretten Mektuplar", "Malta Hatıraları", "Yakutlar" (Rus dilinden tercüme) ve başka eserleri yayınlanarak gün ışığına çıkacağı günü beklemektedir­ ler. 5 1 Ahmet Ağaoğlu'nun "Üç Medeniyet" ( İstanbul,1927) eseri onun dünya görüşünün sistematik taraflarını öğrenmek bakımın­ dan daha çok malzeme veriyor. Dünya sivilizasiyasının Buda­ Brahma, Garb ya da Avrupa ve İslam gibi üç büyük medeniyet ışıklarına esaslandığını karakterize eden yazar onların ortak ve farklı yanlarını açıklıyor. Medeniyette dil ortaklığının gereklili­ ğini Şark ve Garbın simasında mukayese eden yazar şöyle der: "bu gün en aşağı üç Avrupa dilini - Fransızcayı, İ ngilizceyi, Al­ mancayı - bilmeyen ciddi bir Avrupalı alim ve edibine hemen hemen rastlanmaz. Bunlar zaten ortak olan ve Avrupa medeni­ yetinin gereği olan eski Yunan ve Latinceyi de ta çocuklukların­ dan öğreniyorlar. Bir zamanlar iki dil İslam aleminde Arapça ve Farsça gibi, Batı aleminde ortak ilim ve edebiyat diliydi. Bütün alimler Latince yazarlardı . . ."sı Ahmet Ağaoğlu, üç medeniyet sahasının farklı ve benzer özelliklerini tespit ettikten sonra sonra bu gün Garb medeni­ yetinin galip, İslam ve Buda-Brahma medeniyet-lerinin mağ­ lup olma nedenlerine dikkati çeker ve mağlubiyetin maddi ve manevi tezahürlerini değerlendir-dikten sonra şu kanaate gelir: "İslam cemiyetleri birbiri ardınca gürültülü bir şekilde yıkılıp, mahvolmuştur". Sı

Vilayet Kuliycv, Ağaoğlular, Bakil 1997, s. 43.

52

Ahmct Ağaoğıu, Ü� Mı:deniycl, lsıanbul 1972, s.7.

1 79


Aıuıb"yc.�

Mui-Ma.Rt:r Edı;biy.uı

Şark medeniyetinin geri kalışını ve zaman zaman kendi yerini Garb medeniyetine terk etmesinin nedeni Şarkta feziletin hükümdara, Garpte ise kanunlara itaetin derk edilmesi ile eden yazar, "hayat tarzı" gibi nitelendirdiği medeniyet kurallarının değişik yanlarının (aile, devlet, hükümet, din, talim ve terbiye ... vs.) bu çerçevede değerlendirmesini yapıyor. "Üç Medeniyet" eserinde milletin ahlakının şekillenmesin­ de dinden sonra en çok edebi ve felsefi eserlerin rol oynadığını gösteren Ağaoğlu'nun fikrince, "bizim ta dünene kadar taklit et­ tiğimiz edebiyat ve felsefe eserlerinin nümuneleri Arap ve Fars kaynaklarından alınmış olanlarıdır. Bunların arasında bu gün asrın ruhuna uyugun, onun taleplerini karşılayabilecek tek bir eser gösterile bilir mi?" Ahmet Ağaoğlu'nun kayıtlarına göre, asırlardan beri okul­ larımızda okunan Sadi Şirazi'nin "Gülüstan"ı ve "Bustan"ı za­ manla ayaklaşacak seviyede değildir. Bunun başlıca nedenini Şeyhin felsefesinde arayan yazar, onun boyun eğmeye, kanaa­ te, tevekküle, sağır olmaya ve hükümdara mutlak itaete çağıran görüşlerinin yalnışlığına dikkati çeker. Ahmet Ağaoğlu'nun ka­ naatince, eski edebiyatımızda ahlaki terbiyevi konularda yazan yazarların hepsi Şeyhi örnek aldıklarından ve ona benzemeye çalıştıklarından edebiyatımız bu sahada ilerileyememişdir. Sadi'nin görüşlerinin orijinal değil, ecdadlarımızdan alınmış bir miras olduğunu vurgulayan mütefekkir bu gibi idealları "bütün Şark hayatı üzerinde icra edilmiş tahribat" adlandırır. O, milli terakki için Garb medeniyetinin en değerli örneklerinin dilimize çevrilip okullarımızda okutturulmasını vacip bir mesele olarak görmektedir. Ahmet Ağaoğlu, "sanat hayat içindir" prensibinden yola çı­ karak edebiyatın ayrı ayrı yazarların ferdi his ve duygularını de1 80


ğil, cemiyetin istek ve ihtiyaçlarını dile getirmeye bordu olduğu kanaatine geliyor. O kayıt ediyor ki, "bizim eski edebiyatta ha­ yata ait büyük bir şey bulamazsınız. Zaten hayatı özellikle konu yapan hikaye, roman, trajedi, komedi ve benzeri edebi türler edebiyatımıza hemen tamamıyla tamamen yabancıdır. Hakim olan türler kaside, hiciv ve gazeldir. Gerçi ta en eski Fars ya­ zarlarından beri "Husrev ve Şirin'', '.'Ferhat ve Şirin", "Leyla ve Mecnun", "lskendername" gibi bazı romanımsı eserler varsa da, bunların adları bile hayattan çok uzak olduklarını gösteriyor" (Ağaoğlu, 1972, 108). Şarkta zamansız ve mekansız nazire edebiyatının baş alıp gettiğini ve bunun edebi mefküreye hakiki anlamda heç bir yenilik getirmediğini vurgulayan Ağaoğlu, hatta edebiyatımızın en kudretli söz ustalarının yaratıcılığının da bu anlamda istis­ na olmadığını kayıt ediyor: "Aralarında birkaç yüzyıllık zaman geçtiği halde çeşitli çevrelere mensup şairler, yazarlar aynı ko­ nuyu almış ve hayatı değil, hayallerinde kurmuş oldukları bir aşkı ve o aşkı taşıyan tamamıyle asılsız ve hayali insanları tasvir edegelmişlerdir. Nizami'nin "Leyla ve Mecnun"u ile Fuziili'nin "Leyla ve Mecnun"u arasında ne fark vardır? İşte hayattan biy­ lece uzaklaşmış olan eski edebiyatımız, ne kendisi hayattan mü­ teessir olmuş ve ne de hayat üzerine tesir yapabilmiştir. Başka milletlerde olduğu gibi, edebiyatımız bir fikirler ve duygular sis­ temi olamamıştır"(Ağaoğlu, 1 972, J 08). Fransa ve Rusya inkılaplarının oluşumunda edebiyatın müs­ tesna hizmetleri olduğunu hatırlatan yazar, Şark'a gelindiğinde ise "edebiyatı İslamiyette buna benzer bir şey aramak ebesdir" fikrini savunur. "Üç Medeniyet" adlı eserinde Ağaoğlu, edebiyatı bedii, estetik tutumu ile ictirİıai, siyasi mefkurenin birleşiminde de181


ğerlendirdiğinden edebi sürece de bu açıdan yanaşarak Türk edibi Namık Kemal'in edebi yaratıcılığını takdir ediyor. Büyük mütefekkirin kanaatince, Kafkasya'ya muhabbeti Lennontov ve Puşkin'in şiirleri, Almanya'nın doğasına vurgun Goethe'nin eserleri telkin ettiği gibi, Namık Kemal'in kudreti de "mem­ lekete İ slam ve vatan aşkını getirmesinde'', "ruhlara bu aşkın güzelliğini, titreyişlerini telkin etmesinde"dir. Yazar, Namık Kemal'in edebi anlayışıyla yeni bir edebiyatın şekillendiğine dikkati çekerek yazıyor ki: "Bu edebiyat idealisttir. Çünkü aldığı konuyu idealize ediyor. Millidir. Çünkü konusu Türk hayatıdır, Türk vatanıdır. Tabiatçıdır, çünkü tabiatı sevmeğe, sevdirmeye başlamıştır."(Ağaoğlu,1972,I09). Bu edebiyatın temsilçileri ara­ sında Ağaoğlu dört şahsiyeti: Namık Kemal'i, Mehmet Emin Yurdakul'u, Mehmed Akif'i ve Reşad Nuri Güntekin'i yüksek değerlendiriyor. Ahmet Ağaoğlu'nun estetik yaratıcılığında önemli bir yer tutan "Hindistan ve İ ngiltere" eserinde İngiliz işgalçilerinin Hindistan'daki işgalçılık siyaseti ifşa ediliyor. "Serbest Fırka Hatıraları" adlı eserinde ise yazar 1930 yılında Atatürk'ün em­ riyle kurulmuş olan Serbest Cumhuriyet Fırkası kargaşasıyla bağlı olayları kaleme almışdır. 1 930 yılından sonra Ankara'dan İstanbul'a göçen Ahmet Bey burada "Akın" gazetesini kurmuş olsa da çok geçmeden sert tenkidi ruhlu yazılarına göre bu gazete kapatılır. Ahmet Ağaoğlu 19 Mayıs 1939 tarihinde İstanbul'da vefat etmiş, Feriköy İ slam Mezarlığı'nda defin edilmiştir. Ölümünden sonra dostu ve meslektaşı M. B. Mehmetzade bir şahsiyet olarak onun karakterini şöyle farklandırır: "Ahmet Ağaoğlu tepeden tır­ nağa kadar bir Azerbaycan Türkü olarak yaşamış, düşünmüş ve söylemiştir. Hatta ölünceye kadar şivesini bile düzeltmemişdir." 1 82


Pııo1 . ı:ı.. v....,1 �1r....ı.

Edebi, nazari, siyasi ve estetik araştırmaları ile dikkati çeken Mirza Bala Mehmetza'denin (1898-1959) yaşamı da diğer muhacirler gibi asrın kargaşası ve ıstırapları içerisinde geçmiştir. Mirza Bala, 1898 yılında Bakü'nün Zire Köyü'nde doğmuş­ tur. O, genç yaşlarından babasını yitirmiş, kız ve kardeşleri ile birlikte ağır hayat tarzı bir yaşam geçirmişdir. 1 905 yılında ünlü yazar Süleyman Sani Ahundov'un müdürü olduğu 7. Rus-Müslü­ man Mektebi'ne dahil edilen Mirza Bala geleceğin büyük dram yazarı Cafer Cabbarlı ile bir sınıfta okumuş, onunla dostluk et­ miştir. 1908-1914. yıllarda ise O, Alekseyev Adına Üçüncü Ali İ btidai Mektep'te eğitim almıştır. Şunu da kayıt edelim ki, Mirza Bala'nın edebi faaliyetle­ ri erken yaşlarda başlamış, 1912 yılında Isa Bey Aşurbeyov'un "Kaspi" matbaasında onun "Nefi İlim'', ya da "İ lmin Sonu" adlı kitapçığı yayınlanmıştır. Hüseyin Baykara'nın yazdığına göre, o, eğitim aldığı yıllar­ da illegal olarak "Mehemmediye" komitesine katılmış, bir süre sonra da Lavrenti Beriya ile arkadaş olmuştur. M.B.Mehmetzade'nin estetik yaratıcılığın canlanmasında ''Açık Söz" gazetesi önemli bir rol oynamışdır. Gazetenin say­ falarında O'nun milli kültür, edebiyat, matbuat, eğitim, dil...vs. problemlere yönelik makaleleri yayınlanmıştır. Bu yıllarda ka­ tıldığı "Musavat Partisi"nin ideolojisini tebliğ eden yazar maka­ lelerinin birinde gençliye esaslanarak şöyle yazıyordu: "Bugün Kebeyi-mukaddesatınız olan vatanınızı azad ediniz . . . Sizi bir insan olarak vatan yaşadar. . . Sizin diliniz, sizin irz ve namusu­ nuz yine vatanınız içinde sel'amet kalabiler.'"3 SJ

"Açıksöz Gıızctosi. 4 Ocak 1918.

1 83


Amıb�'ı'Uf( Muk.\cuE1 Edcbry.uı

Mirza Bala bu dönemde bedii faaliyetlerle de meşgul olmuş yazdığı "Enver Bey, Yahud Kamil Paşa Kabinesi" adlı piyes 5 Ağustos 1917 tarihinde Gence Şehri'nde sahnelenmiştir. 1918 yılının faciali Mart olaylarından sonra bir süre Tiflis'te yaşamağa mecbur olan yazar burada "İttifak-ı Müteellimin Teşkilatı"nı kurmuş, ayrıca "Gençler Yurdu" adlı dergiye redaktörlük yapmıştır. O'nun Tiflis'te yayınlamış olduğu "İ ki İ nkılap Arasında" kitapçığında Azerbaycan'ın yükselişine engel olan iç ve dış faktörler açıklanıyor, milletin tarihini sahteleşti ren düşmanlara tutarlı cevaplar veriliyor. Baküye döndükten sonra Mirza Bala bir süre "Açık söz", "İstiklal", "Azerbaycan", "Basiret" gibi çeşitli gazetelerde yazılar yazmış, parlamento seçimlerinden sonra ise orada stenogramçı olarak çalışmıştır. 17 Eylül 1919 tarihinde konusu Mart katliamından söz eden Mirza Bala'nın "Bakü Uğrunda Mübarize" eseri Azerbaycan Devlet Tiyatrosu'nda Abbas Mirza Şerifzade'nin rejisörlüğünde sahnelenmiştir. Şunu da kayıt etmeliyiz ki, eserin başarılı gös­ terimi ile bağlı devrin bir çok gazetelerinde bilgi verilmiş, fakat ne yazık ki, dram bize gelip çatmamıştır. Azerbaycan Cumhuruyeti'nin son bulmasından sonra Mirza Bala gizli şekilde "Musavai Teşkilatı"na başkanlık yapmış, 1923 yılına kadar "İstiklal" gazetesinin 19 sayısını yayınlamıştır. Onun 1 922 yılında yayınlanan "Azerbaycan Türk Matbuatı" kitabında 1875 den 1 92 1 yılına kadar olan dönemde milli matbu­ atın geçip geldiği yol araştırılmıştır. 1923 yılının Ağustos ayında siyasi nedenlerden dola­ yı Azerbaycan'ı terk etmek mecburiyetinde kalan Mirza Bala, İ ran'a gitmiş, Reşt Şehri'ne yerleşmiştir. O, burada siyasi faali1 84


Pııol . O. V><QI Solı..tı

yetini devam ettirirken, aynı zamanda bolşevizmin iç yüzünü açıp gösteren cesaretli yazıları ile İstanbul'da yayınlanmakta olan "Yeni Kafkasya" dergisinde yazılar yayınlamıştır. Yazarın siyasi konuda kaleme aldığı "Bolşevizm ve Türkçülük", "Me­ denileştirme Unvanı Altında Ruslaştırma", "Rusya Esaretinde Türk Bakü'', "Sovyet Azerbaycanı'nda Hürriyeti Matbuat" ...vb. makaleleri muhaceret estetikasının en güzel örneklerinden sa­ yılabilir. Mirza Bala Mehmetzade, İst:ınbul'a geldikten sonra burada onun "Azerbaycan Misakı Millisi", "Ermeniler ve İ ran" adlı ki­ tapları yayınlanmıştır. Azerbaycan Milli Merkezi'nde ve "Yeni Kafkasya", "Azeri Türk'', "Odlu Yurd" gibi muhaceret matbuat­ larında çalışan yazar aynı zamanda İ stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tahsil almıştır. Mirza Bala, 1930'lu yılların öncesinde diğer Azerbaycan muhacirleri gibi Avrupa'ya gitmiş, İ kinci Dünya Savaşı başla­ dıktan sonra Varşova'da yaşamıştır. O'nun bu dönemde yazıp tamamladığı "Milli Azerbaycan Harekatı" adlı araştırması 1938 yılında Berlin'de yayınlanmıştır. 1939 yılında İ stanbul'a dönen Mirza Bala "Milliyet" ve "Cumhuriyet" gazetelerinde, "İslam Ansiklopedisi"nde, "Türk­ İ slam Ansiklopedisi"nde Azerbaycanla ilgili yazıları yer almış­ tır. O'nun 1 951 yılında tamamlayarak Ankara'da yayınladığı "Azerbaycan Tarihinde Türk Albaniya" adlı araştırmasında Türk tarihinin en eski dönemlerinden biri araştırılmıştır. Mirza Bala, Mehmet Emin Resulzade'nin ölümünden sonra (1955 yılının Mart ayı) "Musavat" Fırkası'na başkanlık yapmış­ tır. Aynı yıl Sovyetler Birliği'ni Öğrenme Enstitüsü tarafından Münih'e davet edilen yazar önce Enstitünün ilmi şurasının baş-

1 85


kanı, daha sonra başkan yardımcısı görevlerinde çalışmış ve onun yayın organı olan "Dergi"nin sayfalarında muntazam şe­ kilde yazılar yayınlamıştır. Nihayet 9 Mart 1 959 yılında Mirza Bala, İ stanbul'da vefat etmiş, Karaca Ahmet Mezarlığı'nda defin edilmiştir. Mirza Bala Mehmetzade'nin edebi faaliyetleri oldukça zen­ gindir. Tahmini hesaplamalara göre, onun araştırmalarının ge­ nel sayısı iki binden çoktur. Yazar, yazılarını Mirza Bala, Ali Kutluk, Nuh Oğlu, Azeri, M. B. Taşdemir, E.Kut ve başka imza­ larla; bazı makalelerini ise imzasız olarak yayınlamıştır. Mirza Bala'nın araştırmalarının bir hayli hissesi edebi tenkit ve edebi­ yat araştırmacılığı ile ilgilidir. Yazarın "Azeri Türk Edebiyatının Düneni ve Bu Günü'', "Muasır Azerbaycan Şairleri", "Romantik ve Realist Cereyanların Mücadelesi", "Milli Dil ve Milli Kültür", "Cafer Cabbarlı", "Mirza Elekber Sabir", "Sovyet Dil Siyaseti­ nin Bugünkü Sahifesi", "Dede Korkut", "Milli Destanlarımıza Dair" ve başka makalelerinde Azerbaycan edebiyatının düneni ve bugünü ile bağlı yorumlar ileri sürülüyor, Azerbaycan'da dil, kültür, edebiyat vesair alanlarda yürütülen Ruslaştırma siyaseti­ ni ortaya koyuyor. • • •

Azerbaycan muhaceret edebiyatının gelişiminde önemli hizmetleri olan yetenekli estetik, edebiyat araştırmacısı, eğitim­ ci, ictimaiyet ve siyasetçi Alimerdan Bey Topçubaşov'un (18621934) hayatı ve edebiyatçılığı vatan tarihinin şanlı ve şerefli say­ falarından birini oluşturmaktadır. Geçen yüzyılın başlangıcında sadece Azerbaycan'da değil, bütün Rusya İ mparatorluğu'nda 1 86


l sıam hareketinin lideri gibi büyük nüfuz ve ün kazanmış büyük siyasetçinin Türk ve Müslüman halkların milli bağımsızlık mü­ cadelesindeki müstesna hizmetleri unutulmaz dercededir. Öm­ rünün son on beş yıllık bir dönemini zoraki olarak muhacerette yaşamağa mecbur olan Alimerdan Bey orada da edebi, kültü­ rel ve siyasi faaliyetlerini devam ettirmiş, ideal ve arzularından dönmemiştir. Kendine has bir yaşam sürdürmüş olan Alimerdan Bey 1 862 yılında Tiflis'te doğmuştur. O, önce Tifüs Kimnaziyasında

okumuş, sonra ise Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ° eğitim almış ve 1888 yılında üniversiteyi bitirdi kden sonra Hı­ ristiyanlığı kabul etmesi şartı ile onu Pctersburg Ünivcrsitesi'nde öğretmen olarak görevlendirmek isteseler de, Alimerdan bu tek­ lifi kabul etmemiş, Baküye dönerek faaliyetlerini burada devam ettirmeye karar vermiştir. O, bu yıllarda Azerbaycan matbua­ tının kurucusu, büyük mütefekkir Hasan Bey Zerdabi'nin kızı Peri Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Reşid, Elekber , Enver ve Sara , Sever adlarını taşıyan beş çocuğu dünyaya gelmiştir. . 1898 yılından başlayarak Hacı Zeynalabdin Tağıyev'in kat­ kılarıyla Rusça yayınlanan "Kaspi" gazetesini redakte eden Ali­ merdan Bey devamlı o_larak edebi, estetik yazıları ile de gazetede yazılar yayınlamıştır. O'nun Mirza Fethali Ahundzade'nin edebi faaliyetleri ile ilgili olarak yayınladığı " İlk Tatar Dramaturgu" adlı makalesinde büyük mütefekkirin edebiyat tarihindeki ko­ numunu objektif şekilde yansıtmıştır. 5'

Tenkitçinin, Firidun Bey Köçerli'nin Rusça yazıp, Tiflis'te yayınladığı "Azerbaycan Tatarlarının Edebiyatı" kitabıyla ilgili aynı adı taşıyan makalesinde ise adıgeçen eserin milli edebiyat tarihimizin oluşturulmasında önemli bir adım olduğu belirtilir. S4

Bkz. "Kaspi"'. 1903, N"! 230.

1 87


Alimerdan Bey, aynı zamanda bir süre "Bakinski Torkovıpromı�lennıe Listok" gazetesinin redaktörlüğünü yap­ mıştır. O, bu dönemde Bakü şehir dumasına üye seçilmiş, hatta dumaya başkanlık da yapmıştır. Alimerdan Bey Tobçubaşov'un teşebbüsü, büyük emeği ve başkanlığı ile 15 Ağustos 1905 tarihinde Nij ni-Novgorod'da açı­ lan Umum Rusya Müslümanlarının l. Kurultayı "Ittifakül Müsli­ min Partisi"ni kurmaya karar vermiştir. Merkezi Bakü Şehri'nde olan bu siyasi teşkilat bütün Rusya Müslümanlarının bir cephe­ den çıkış etmesine, İmparatorluğa karşı yürütülen mücadelede birle�me için gerekli ortamı oluşturmuştur. 13 Ocak 1906 tarihinden 25 Ocağa kadar Petersburg'da

gizlice toplanmış olan II. Umum Rusya Müslümanları kurulta­ yı, aynı yılın Ağustos ayında Nijni-Novgorod'da toplanan 111. Umum Rusya Müslümanları Kurultayı bizzat Alimerdan Be­ yin başkanlığında yapılmıştır. Sonuncu kurultayda O, Merkezi komitenin başkanı seçilmiştir. Bütün bunlar onun gergin icti­ mai-siyasi faaliyetle meşğul olduğunu ispat eden delillerdir. Bundan başka, 27 Nisan 1906 tarihinde l. Rusya Dev­ let Duması'na Bakü gubemiyasından üye seçilen Alimerdan Bey Topçubaşov "Halk Azadlığı Partisi"nin sol düşüncesinin tt;msilçisi gibi İmparatorluğun sömürge halklarına özerklik verilmesinin taraftarı gibi davranmıştır. O, Dumadaki keskin, mezmunlu ve sert çıkışları ile Çar hükümeti istihbarat organları­ nın ciddi takiplerine ve baskılarına maruz kalmıştır. Daha sonra bir grup Duma üyeleri ile birlikte "Vıborg Beyannamesi"ni im­ zaladığına göre Alimerdan Bey Topçubaşov bir defalık millet­ vekili seçilmek hukukundan mahrum edilmiş, fakat buna bak­ mayarak O, hiç bir zaman duygu ve düşüncelerinden, fikrinden dönmemiş, kendi hesabına Petersburg'da yaşayarak gayrı resmi 1 88


Pııol . 0.. V•«il

Sulı..tı

şekilde Duma'nın Müslüman franksiyonunun toplantılarına baş­ kanlık etmiştir. Azerbaycan'da tiyatro sanatının gelişiminde de Alimerdan Bey'in çok yararlı hizmetleri olmuştur. 1910 yılında aktör Ci­ hangir Zeynalov'un, 1 9 1 1 yılında ise Mirza Fethali Ahundov'un anma törenleri onun nezaretinde gerçekleştirilmiştir. Alimerdan Bey Topçubaşov, Azerbaycan Halk Cumhuruye­ ti döneminde önce dışişleri bakanı olmuş, 7 Aralık 1918 tarihin­ de açılan parlamento da ise başkan seçilmiştir. Aynı yıl onun İ stanbul'da "Azerbaycan'ın Teşekkülü" adlı kitabı yayınlanmış­ tır ki, bu eser siyasi estetikanın meraklı ve orijinal örneklerinden birisidir. Azerbaycan Halk Cumhuruyeti'nin emriyle 1919 yılında toplanacak olan "Versal Sülh Konferansı"na katılacak temsilçi heyetinin başkanı olarak Paris'e giden Alimerdan Bey bir daha vatana geri dönmemiş, ömrünün sonlarına kadar gurbette ya­ şamıştır. O'nun yararlı çalışmaları sayesinde Azerbaycan Halk Cumhuruyeti'nin bağımsızlığı dünya birliği tarafından tanın­ mıştır. Onuda hatırlatma! ıyızki, Azerbaycan HalkCumhuruyeti'n in sona ermesinden sonra da Alimerdan Bey siyasi faaliyetini dur­ durmamıştır. Öyle ki, O, l 920yılının Kasım ayında "Cenevre'deki Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nda Azerbaycan Halk Cumhuruyeti Hükümeti adından Bolşevik Rusyası'nın vatanını işgal etmesini tenkid eden sert konuşmasıyla kınamıştır. Bundan başka, büyük siyasetçi Londra, Genuya, Lozan ve başka şehirlerde gerçekleş­ tirilen uluslararsı halk sempozyumu, forum _ve konferanslarda Azerbaycan'ın milli meraklarını müdafie etmiştir.

1 89


1934 yılının Temmuz ayının 14-de Brüksel'de Mehmet Emin Resulzade ile birlikte Azerbaycan, Kuzey Kafkasya ve Gürcistan'ın dahil olduğu büyük siyasi öneme sahip tarihi ant­ laşmanın - Kafkasya Konfederasyonu Misakının imzalanması Alimerdan Bey Topçubaşov'un en önemli hizmetlerinden biri­ sidir. Bu olaylardan dört ay sonra vefat eden Alimerdan Bey'in defin merasimindeki veda konuşmasında Mehmet Emin Re­ sulzade şöyle demişti: "Hastalığın, kocalığın ve muhaceretteki yoksulluğun yıprattıkları hayatının son günlerinde imzaladığı "Kafkasya Konfcdarasyonu Misakının İ lanı"ndan Alimerdan Bey son derece memnun idi" ıı O, Azerbaycan muhaceretinin Avrupa'da teşkilatlanması

için elinden geleni esirgememişdir. Alimerdan Bey'in Fransa matbuatında yayınlanan yazıları Azerbaycanın tanıtılmasında müstesna ehemmiyete sahiptir. Özellikle, yazarın 1925 yılın­ da Rusça yazdığı "Azerbaycan'ın Mayakı" adlı araştırmasının hatırlatılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Yarı ilmi karakterli bu araştırma ilk Azebaycan matbuatı olan "Ekinçi" gazetesinin 50 yıllığı münasebetiyle kaleme alınmıştır. Bakü'de Rusça yayım­ lanan "Literaturnıy Azerbaydjan" dergisinde (2000, N2 4, sah. 1 32-144) yayınlanan bu yazıda Alimerdan Bey Azerbaycan milli matbuatının kurucusu Hasan Bey Zerdabi'nin anlamlı ömür ta­ rihçesini kronolojik tarzda izlemiş, onun hayatının yönlendirici yanlarını canlandırmıştır. Şunu da kayıt etmeliyiz ki, bu biyografinin mukemmel bir şekilde hazırlanmasında yazarın, Hasan Bey Zerdabi'nin yaşa­ mını en ince ayrıntılarına kadar bilmesi ve akrabalık faktörünün de katkısının olduğu göz ardı edilmemelidir. SS

1 90

Kurtuluş Dcrııi si, Beri in, 1934, Jf>

2.


"Azerbaycan'ın Mayakı" adlı araştırmasında ise Alimerdan bey Topçubaşov, Hasan Bey Zerdabi ile birlikte "Kaspi" gaze­ tesinde çalıştığı makama da dikkati çekmiş, söz konusu bu ga­ zetenin popülerleşmesinde ve sadece Kaflcasya'da değil, aynı zamanda bu gazetenin Kazan, Ufa, Orenburg, Nijni-Novgorad gibi Türk ve Müslüman halkın yaşamakta olduğu şehirlerde ya­ yılmasında ve okunmasında Ahmet Bey Ağayev, Firudin Bey Köçerli, Haşım Bey Vezirov ve başka yazarların yanısıra onun da değişik konularda yazmış olduğu makalelerin de önemli bir değer taşıdığını kayıt etmiştir. Şunu da hatırlatalım ki, Alimerdan Bey Topçubaşov, Ha­ san Bey Zerdabi'den söz ederken onun ortaya koymuş olduğu edebi, kültürel, sosyal ve siyasi cevrenin gerçek manzarasını tasvir etmiş, dönemin bir çok tarihi şahsiyetlerinden söz etmiş, aynı zamanda Hasan Bey'in hayat arkadaşı Hanife Hanım da Zerdabi'nin hizmetlerini ifade etmeye çalışmıştır. Hatıralarda aynı zamanda Azerbaycan'ın XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın öncesindeki icıimai, siyasi, edebi, medeni hayatının canlı manzarası ortaya konmuştur. İ fade edilmelidir ki, yazarın edebi faaliyetlerinin sadece muhaceret edebiyatı çerçevesinde değil, aynı zamanda Fransa­ Azerbaycan siyasi ve kültürel alakaları çerçevesinde öğrenilme­ si de oldukça zaruridir. Fakat ne yazık ki, Alimerdan Bey'in birçok eserleri şimdi­ ye kadar yayınlanmadığı, edebi ve ilmi çalışmaları halka ulaş­ tınlmadığı için O'nun edebi faaliyetlerinin muhaceret dönemi hakkında tam ve düzgün bir tasavvur ortaya koymak mümkün değildir.

191


Aı.cRbA.yc»ı MuJt�llMI Edrbıy.-.11

5 Kasım 1934 tarihinde hayata veda eden büyük alim ve siyaset adamı Paris'teki Sen-Klu Mezarlığı'nda defin edilmiştir. "'**

Azerbaycan muhaceret edebiyatı tarihinde edebi, este­ tik, tarihi ve siyasi araştırmaları ile dikkati çeken Hüseyin Baykara'nın (1904-1984) da kendine özgü bir konumu vardır. Karışık ve sıkıntılarla dolu bir geçmişe sahip olan bu değerli fi­ kir adamının hiç bir zaman tazeliğini, teravetini yitirmeyecek faaliyetleri vatan tarihinin hafızalarda kalan eşsiz sayfalarını oluşturmaktadır. Fakat, üzüntüyle belirtmeliyiz ki Azerbaycan muhaceret inin birçok diğer temsilçileri gibi onun da nesillere ör­ nek olacak yaşamı; zengin edebi ve siyasi çalışmaları yeterince öğrenilmemiştir. Asıl adı Kara Hüseyinov olan Hüseyin Baykara, 1904 yılın­ da Karabağ'ın kültür merkezi olan Şuşa'da doğmuş, ilk öğreni­ mini burada alarak, daha sonra Bakü Devlet Üniversitesi Tarih Bölümüne girmiştir. Kendisinin yazdığına göre, "I 923 yılında azadfikirlili­ yi yüzünden habis edilerek Bakü Şehri'nin Staro-Politseyski Prospekti'ndeki habishaneye salınmış, bir müddet şair Ahmet Cavadla aynı odada saklanılmıştır. Habisten bırakıldıktan sonra okuduğu üniversitede takip ve baskıların daha da güçlendiği­ ni gören Hüseyin Bey 1 927 yılının öncesinde İran'a, oradan da Türkiye'ye muhaceret etmiştir. O, Türkiyede yaşadığı dönemde İstanbul Universitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş, hukukçu ola­ rak değişik görevlerde çalışmıştır".

1 92


Hüseyin Baykara, Türkiye'de yaşadığı yıllarda Azerbay­ can muhaceretinin yayınladığı matbuat organlarında sürekli olarak edebi, nazari ve estetik makaleler yayınlamıştır. O'nun "Azerbaycan'da Ermeni baskısı ve Nahçıvan meselesi", "Azer­ baycan Cumhuruyeti'nin iki harbi zaferi", "Azerbaycan istiklal mücadelesinin iktisadi temeli", "Azerbaycan istiklalinin elli yıl­ lığı dolayısile" gibi siyasi ve estetik araştırmalar, aynı zamanda "Dede Korkut Kitabı üzerine notlar", "Azerbaycan rönesansını yapanlardan Abbaskulu Ağa Bakıhanov"...vd. edebiyat araştır­ maları ilmi ve nazari bakımdan dikkati çekmektedir. Hüseyin Baykara, edebi, nazari, tarihi ve siyasi konulu ma­ kalelerinin yanısıra bir kaç değerli ilmi kitabın da yazarıdır. Bu kitaplar içerisinde "Azerbaycan'da Yenileşme Haraketleri (XIX yüzyıl)'', "Azerbaycan Medeniyet Tarihi", "Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi" daha çok dikkati çekerler. Bu araştırmalar muhaceret edebiyatının en muteber kaynaklarından biri gibi çağdaş Azerbaycan ilmi ve nazari fikri tarafından yüksek dercc­ de değerlendirilmektedir. 1966 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafın­ dan Ankara'da yayınlanmış olan "Azerbaycan'da Yenileşme Ha­ raketleri (XIX yüzyıl)" eserinde araştırmacı halkımızın yaşadığı milli uyanış tarihini sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel yönden araştırmıştır. Araştırmada hanlıklar döneminde Azerbaycan'ın kültür durumu, medeni gelişmelerin hususiyetleri, tiyatro sana­ tı ...vs. gibi konulara açıklık getirilmiş, Molla Penah Vagıf, Molla Veli Vidadi, Mirza Kazım Bey, Abbaskulu Ağa Bakıhanlı, Ka­ sım Bey Zakir, Mirza Şefi Vazeh, İ smail Bey Kutkaşınlı, Seyyid Azim Şirvani, Mirza Fethali Ahundzade, Hasan Bey Zerdabi ve diğer edebi şahsiyetlerin faaliyetleri tahlil edilmiştir. Şunu da hatırlatmalıyız ki, Hüseyin Baykara araştırdığı sanatkarların bi1 93


yografilerini vermiş, onların edebi ve diğer çalışmalarını tahlil etmiş ve eserlerinden örnekler vermiştir. Araştırınacı Mirza Kazımbey'in Rusya'da Türkoloji fikri­ nin gelişmesindeki hizmetlerine büyük değer vermiş, mütefek­ kir alimin Azerbaycan Türkçesi ile ilgili araştırmalarını özel­ likle belirtmeyi uygun görmüştür: "Mirza Kazımbey, Türk dili incelemesi işine, yani Türkoloji çalışmasına ilk başlayanlardan birisidir. Azerbaycan Türk lehcesi hakkında kimsenin hiç bir şey bilmediği bir dönemde ilmin bu bölümüyle ilgilenmiş ve Azerbaycan lehcesinin gramatikasıyla karşılaştırmalı Türk Dili gramatikasını meydana getirmiştir. Söz konusu çalışma bu bü­ yük Azerbaycanlı'nın milletine ve ülkesine bağlılığının ve sami­ miliğin in derinliğini gösteriyor." (Baykara,1%6,69) Hüseyin Baykara daha çok Mirza Fethali fenomenine dik­ kati yöneltmiş, onun medeniyet tarihindeki islahatlarını yüksek dercede kıymetlendirmiştir: "Mirza Fethali, Azerbaycan, Şark ve İ slam alemi için bir Fransız Molyeri ve Rus Gogol'udur. Eserleri Farsca, Rusça, Almanca, Fransızca, İngilizce ve hatta İ sveç'ceye çevrildiyi halde, ne yazık ki, Türkiye'de yeterli şe­ kilde bilinmemektedir. Bu büyük Şark klasiği bir kaç sayfalık bir yazı ile yeterli şekilde incelenemez; konumuz gereğince bu kısmı kısa tutuyoruz. Mirza Fethali'nin edebi ve reformculuk gayretleri bir çok ciltlik çalışmayı oluşturaçak niteliktedir. (Bay­ kara, l 966, 1 52) Hüseyin Baykara'nın Azerbaycan'da yenileşme haraketinin yönlendirici şahsiyetleri arasında Hasan Bey Zerdabi'ye önemli şekilde değer vermesi, onun esasını koyduğu ve redaktörlüğü ile yayınlanan "Ekinci" gazetesini teferruatı ile tahlil etmesi bu bü­ yük millet fedaisinin vatan tarihindeki hizmetlerini ortaya koy­ mak bakımından dikkati çekmektedir. Hasan Bey Zerdabi'nin 1 94


Pool.

Do

V.ql SuhAHfı

milleti için gördüğü işlerin bir dahi şahsiyetin imkanlarından kat kat fazla olduğunu kayıt eden araştırmaçı O'nun ölümünün ülkede büyük sansasyon doğurduğunu Azerbaycan halkının va­ tanperver evladına sevgisi gibi değerlendirilmiştir: "O, kendi yetiştirdiği Azerbaycan aydın neslinin omuzları üzerinde ebedi yolçuluğunu yapmış çok az yetişen millet hadimlerinden biridir. O yılmadan, usanmadan, korkmadan, yorulmadan çalışmış, an­ cak dahilerin bir millet için yapabileceğinden çok fazlasını yap­ mıştır. Mezarı başında konuşan bir hatip: "Hasan Bey, Bakü'ye aç geldi ve aç gitti", demiştir. Çok büyük manevi varlıklar ya­ rattı; hiç bir maddi varlığa önem vermedi. O çağda Bakü'de hiç kimseye böyle bir cenaze töreni yapılmış değildi. O'nun tabutu başında Bakü'de yaşayan bütün milletlerin temsilçileri bulun­ muştur." (Baykara,1966,147-148) Araştırmacının ''Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi" (İstanbul,1975) adlı araştırması ise Azerbaycan'ın tarihine, cum­ huriyet dönemine hasrolunmuştur. Yazar söz konusu kitabına yazmış olduğu ön sözde hem ''Azerbaycan Medeniyet Tarihi", hem de "Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi" eserlerinin ya­ zılma nedenlerini şöyle açıklamıştır: "Bütün eskikleriyle bir­ likte yayınladığım "Azerbaycan Medeniyet Tarihi" ve "İstiklal Mücadelesi Tarihi" Azerbaycan istiklal davasının bir alfabesidir. Azerbaycan'ın gelecek nesilleri içerisinden bu mevzuda daha güzel eserler verecek olanlar çıkacaktır. Azerbaycan halkının geçmişini ve mücadelesini bilen ve yapanları zaman eritmek­ tedir. O halde gelecek nesil bu davaları nice ve nereden öğre­ necektir? İşte, bu kitapları bana yazdıran nedenler bunlardır." (Baykara, 1 975, s.1 1) Hüseyin Baykara'nın on sekkiz yıllık edebi faaliyet döne­ minin mehsulü olan, ''Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi" 195


adlı eserinde Mirza Fethali Ahundzade'den beri edebiyatımızın istiklal meflcüresi ile bağlı konulara değinilmiş, Mehmet Emin Resulzade, Mirza Bala Mehmetzade, Ahmet Cavad ...vb. edebi ve siyasi şahsiyetlerin hayat ve faaliyetleri araştırılmıştır. Tarihi olayları edebi ve siyasi çerçevede canlandırmağa çalışan araştır­ macı Azerbaycan halkının milli bağımsızlık hareketinde edebi­ yatın müstesna önemini vurgulamıştır. Hüseyin Baykara, son nefesine kadar Azerbaycan idealine hizmet etmiş, 1984 yılında uzun yıllardan beri hasretini çekti­ ği, bütün ruhuyla, varlığıyla dönmeye can attığı öz vatanını gör­ emeden vefat etmiştir. Büyük araştırmacı ölümünden bir süre önce yazmış olduğu hazin bir bayatıda kendisinin garip ve mutsuz talihini şöyle ifade etmişti:

Gurbet çekilmeyen acıdır, Vatan insanların tacıdır. Bir gün halkım beni anacak, Gurbetle ölmeyime yanacak. Hüseyin Baykara yanılmıyordu; bu gün Azerbaycan'ın milletsever insanları O'nu ve onunla aynı talihi yaşayanları sevgi ve saygıyla anıyor, garip, didergin ruhlarını vatan ve bağımsız­ lık merhemiyle avundurmak için elinden geleni esirgemiyor. Azerbaycan muhaceret edebiyat araştırmacılığının önemli temsilçilerinden biri olan Turhan Genceyi'nin (1925-2005) zen­ gin ve çok yönlü edebi çalışmaları kendine has özelliği ile dikka­ ti çekmektedir. Ömrünün önemli bir kısmını Büyük Britaniya'da

1 96


Pııol o.. v.,.;1 s.,1ı.,.1ı

muhacerette geçirmiş olan Turhan Zeynaloğlu Genceyi 1925 yılında Azerbaycan'ın kadim Tebriz Şehri'nde doğmuştur. Orta okulu burada tamamlayan yazar, daha sonra İstanbul'a giderek burada İstanbul Üniversitesi Türk ve Fars Dili Bölümü'nü bitir­ miştir. 1949 yılında büyük alim Bombaçı'nın davet ile İtaliya'nın Neapol Üniversitesi'nin Şarkiyat Enstitüsü'nde ilmi-pedagoji faaliyete başlayan Turhan Genceyi'nin ilk çalışmaları dikkati çekmiştir. 1953-1956 yı11arındaAlmanya'nın muhtelifüniversitelerinde ders veren yazar, aynı zamanda çalıştığı Neapol Universitesi ile alakasını kesmemiş, ellinci yılların sonlarına kadar burada ça­ lışmıştır. Büyük ictimai ve siyasi hadim Seyyid Hasan Tagızade bu yıllarda O'nun çalışmalarını yüksek derecede değerlendi­ rerek şöyle yazmıştır: "Bildiğime göre, Ağayi Turhan Genceyi yegane İranlı'dır ki, Türk dilleri ve tarihi üzerine ihtisas sahi­ bidir. İtaliya'da Neapol Darülfünunu'nda bilgisini genişleterek eğitimle meşgul olmuştur. Bu alimden İran'da istifade etmek oldukça zaruridir". 1959 yılında Büyük Britanyaya davet edilen alim ömrünün sonuna kadar burada faaliyet göstermiş, yararlı, büyük başarıla­ rı elde etmiştir. Söz konusu yılda Almanya'nın Münih Şehri'nde düzenlenen "Dünya Şark Araştırmacılarının XIV. Kurultayı"nda meraklı bir konuşma yapan Turhan Genceyi ilim aleminin dik­ katini çekmiştir. Genceyi, geniş yaratıcılık kabiliyetine, ansiklopedik te­ fekkür tarzına sahip bir alim olmuştur. O'nun çalışmaları eski Türk, Çağatay, Azerbaycan, Fars ve Tacik edebiyatını kapsa­ maktadır. Şunu da kayıt etmeliyiz ki, Turhan Genceyi'nin ilk

1 97


çalışmalarından birisi olarak Ali Şir Nevai'nin "Muhakemetü'l Lugateyn"(H.905=-M.1499) eserinin tercümesi kayıt edilebilir. Aynı zamanda, alimin eserlerini Farsça yazmış olan Azerbaycan şairi Tesir Tebrizi (1655-1717) hakkındaki araştırmaları da me­ rak uyandırmıştır. Turhan Genceyi'nin Hüseyin Baykara'nın hatıralar hak­ kındaki araştırmaları da dikkati çekmektedir. Araştırmada Ab­ durrahman Cami, Ali Şir Nevai...vb. sanatkarlar hakkında bilgi veren araşurmacı aynı zamanda Hüseyin Baykara'mn Çağatayca kaleme aldığı eserinin metnini ve bu metnin tercümesini de ma­ kalenin sonuna ilave etmiştir. Turhan Genceyi'nin faaliyetlerinde Şah İsmail Hatai diva­ nının ilmi, tenkidi· metninin hazırlanması ve yayınlan-ması ko­ nusu dikkat çekicidir. Şunu da kayıt etmeliz ki, araştırmacı di­ vanı neşre hazırlarken eserin Londra'daki Britanya Müzesi'nde, Vatikan Kütüphanesindeki, aynı zamanda V. Minorski'nin özel arşivindeki el yazma nüshalarından yararlanmıştır. Şah İsma­ il Hatai'nin 259 şiirden ibaret divanının ilmi ve tenkidi metni büyük Türkolog A. Zayançkovski tarafından üstün bir çalışma olarak görülmüştür. Tanınmış yazar ve tercümeci Abbas Zeryab Hoyi ise eser hakkında yazdığı makalesinde Turhan Genceyi'nin edebi yeteneğini şöyle değerlendirir: "Genceyi, özellikle Çağa­ tay Türkçesi'nin, genellikle Türk edebiyatının en büyük müte­ hassisidir. O'nun ilmi eserleri Garb ve Şark Türkologlarının ya­ rarlandıkları kaynaktır." Turhan Genceyi, Ali Şir Nevai'nin Britanya Müzesi'nde saklanılan Türkçe divanının el yazmasını araştırmış ve onun hakkında ayrıca makale ile söz etmiştir. Aynı zamanda yaza­ rın Sadık Bey Sadiki'nin şiir yazıcılığına yönelik makalesi de ilmi tutumu ile dikkati çekmektedir. Yazarın, "Novrüzname ve 1 98


Prıol Dıı. VAGll Suh....tı

türk meseli" adlı makalesi ise ilmi değerine göre ciddi bir önem arzetmektedir. Öyle ki, "Novrıiznarne" hakkında yazan ilk ya­ zarlar onu Ömer Hayyam'ın eseri gibi takdim ettikleri halde, Turhan Genceyi metindeki bir Türk meseli esasında onun Alib Mehemmed Elbiyazi Elkaini'ye ait olduğunu ispat etmiştir. Yazar ve bilim adamı Mehemmedeli Müvehbid, Turhan Genceyi'nin yeteneğini değerlendirerek şöyle yazmıştır: "O, ilk İranlıdır ki, İngiltere üniversiteleri için muayen edilmiş ilmi de­ receler esasında Türk ve Fars dilleri profesörü kabul edilmiştir. . . Turhan, çok okuyup az yazan tedkikatçıdır. Onun bilik vüseti fikir üfüklerinin genişliği ile mukayesede yaratıcılığı az nazare çarpır. Turhan ancak öz ihtisasına dair yazılar yazar, özü de o vaht eline kalem alar ki, demeye yeni bir sözü olsun. Onun her bir kısa ve kesin makalesi uzun müddetli mütalaa ve araştırma­ larının ürünüdür. Okuyucu emin ola biler ki, o kendi seleflerinin (mevzu ile bağlı) bütün yazılarını okumuş ve yazısında ona ka­ dar deyilmemiş yeni maraklı fikirler söylemiştir". Yaratıcılığının son yıllannda "Fesli Kitap" dergisi onun hakkında şöyle yazıyordu: "O, meşhur bir alim olmasının yanısı­ ra, hem de yüksek entellektüel seviyeye, insani değerlere malik güzel bir şahsiyettir". Fakat ne yazık ki, dünya şark araştırmacılığının ve Türkolojisinin

tanınmış

simalarından

birisi

olan

Turhan

Genceyi'nin adı ve eserleri Azerbaycan'da hele de yeterince ta­ nıtılmamıştır.

1 99



SONUÇ

örüldüğü gibi, Azerbaycan muhaceret edebiyatının

G

araştınlması, öğrenil �esi ve tebliği birçok yönleri ile aktüel ve önemlidir. ilk önce bu, maneviyatımıza ya­

bancı olan Sovyet ideolojik sisteminin imtina ettiği edebi anla­ yışın zengin bir kolunun milli söz hazinemize kazandınlması, böylece teftişlere maruz koyulmuş XX. yüz yıl Azerbaycan ede­ biyatının bütünlüğünün temin edilmesi bakımından gereklidir. Azerbaycan muhaceretinin yarattığı edebiyatın sadece ke­ miyet ölçüsü ile değil, hem de keyfiyet yeniliği ile seçilmesi, ona münasebette ikinci makamın şaşırtıçılığını farklandıran teza­ hürlerin çözülmesini şartlandırır. Bu o demektir ki, muhaceret edebiyatını sadece sosyoloji acısından kavramak ve bu zeminde şerh etmek doğru değildir; çünkü o, sanatkarlık bakımından da tekrarsız bedii ve estetik tutuma sahiptir. Azerbaycan muhaceret edebiyatı mahiyet ve mezmunca ba­ ğımsızlık ruhuna esaslanmıştır. Bu esaslanışın nedeni onun yal­ nız takip ve baskılardan uzak bir mekanda (Sovyet İmparatorlu­ ğu sınırları haricinde) oluşması ve şekillenmesi değildir; belki bağımsızlığa alışkın olan bir halkın vatanda boğulmuş, susturul­ muş sesinin gurbetteki eks-sedasıdır. Buna göre de Azerbaycan mühaceretinin yarattığı edebi, bedii, ilmi, nazari ve estetik anla201


yış halkın İmparatorluk esaretinde yaşadığı acı tarihin karanlık ve unutulmuş sayfalarını canlandıran en muteber kaynaklardan birisidir. Bu edebiyat meddahlığın ne olduğunu bilmemiş, sahte, yabancı idealleri tebliğ etmemiş, sözçülüye, riyakarlığa tevessül etmemiştir. Mühaceret edebiyatının baş kahramanı vatandır. İster şiir, ister öykü, ya da dram eseri, isterse de ilmi-nazari ve estetik yazı olsun, muhacerette ortaya çıkarılmışsa, mevzusundan, isteğin­ den asılı olmayarak onun satırları arasında Azerbaycan'ın canlı, fakat hasret ve ayrılık kokan sembolü çilvelenmektedir. Aslında yurda bağlılık, hasret ve gurbet duygusu Azerbaycan edebiyatı­ nın ruhunda, mayasındadır. Folklordan başlayarak, klasik yazılı edebiyalla Hatip Tebrizi'den süregelen söz ustatlannın içerisinde bunun saysız ve hesapsız örnekleri bulunmaktadır. Fakat itiraf etmeliyiz ki, ayrılık ve gariplik duygusu Azerbaycan edebiyatı­ nın ister uzak, isterse de yakın tarihinde muhaceret edebiyatında olduğu kadar belirgin ifade edilmemiştir. Genelde muhaceret edebiyatı şiir, nesir, tiyatro, tenkit, edebiyat araştırmaçılığı, estetik ...vs. bütün edebi türleri kapsa­ maktadır. Elmas Yıldırım, Kerim Yaycılı, Alazan Baycan, Araz Elmas, Timur Ateşli'nin poetik arayışları; Ümmülbanu, Samet Ağaoğlu, Mehemmed Esed Bey, Mehmet Altunbay'ın nesir yaratıcılığı; Abay Dağlı'nın tiyatro faaliyeti, Mehmet Emin Re­ sulzade, Ahmet Bey Ağaoğlu, Ali Bey Hüseyinzade, Mirza Bala Mehmetzade, Ahmet Caferoğlu, Abdülvahap Yurtsever, Ceyhun Hacıbeyli ...vb. tenkit, edebiyat araştırrnaçılığı ve estetika sa­ hasındaki hizmetleri Azerbaycan muhaceretinin edebi anlayışı hakkında belirgin bir tasavvur yaratıyor. Muhaceretin tenkit ve edebiyat araştırmacılığı sahasında­ ki başarıları daha dikkate layıktır ve bu anlayışın öğrenilmesi 202


Pool. Do. V•r,ıf Suh•Niı

sadce ilmi değil, hem de metodoloji yönünden önem taşıyor. Şu bir gerçektir ki, Sovyet edebiyat araştırmaçılığı çağdaş edebi anlayışa yabancı idealar aşılamış, klasik edebiyata münasebette ise bazen tek yanlı bakarak milli değerlerimizi sahte ideolojik streotipler ve mefkıjreler açısından değerlendirmiştir. Bu gün milli edebiyat tarihçiliği istikametinde araştırmaların yazılması edebiyatın devirleştirilmesi ve aşama tasnifatı, klasiklerin edebi konumunun belirlenmesi ve edebiyat tarihinde kimlerin temsil olunacağı. . .vs. ile bağlı konularda muhaceret edebiyat araştırma­ cılığının tecrübelerinden esinlenmek zaruridir ve buna gerçek anlamda ihtiyaç duyulmaktadır. Şüphesiz hacim olarak o kadar de büyük olmayan araş­ tırmamızın imkanlar çercevesinde çok zengin olan muhaceret edebiyatının araştırılması esasen bu saheye dikkat ve marağın uyandırıldığı ilk teşebbüslerden biri gibi değerlendirilebiler. Ona göre de gelecekte yapılaçak araştırmalar karşısında irdelenmesi gerekli olan bir çok mesele bulunmaktadır. İlk anda muhaceret edebiyatı tarihi geniş, monografik tarzda araştırılmalı, aynı za­ manda aşamalar, dönemler ve problemlerle ayrı ayrı şahsiyetlerin çalışmaları çerçevesinde öğrenilmelidir. Türkiye ve Avru pa'nın değişik matbuat organlarına, ansiklopedik araştırmalara dağıl­ mış, bazen mahlas ya da gizli imzalarla, bazen de imzasız ya­ yınlandığından asıl yazarları gizli kalan edebi örnekler özellikle dikkatle araştırılmalıdır. Bundan başka tasavvur benzerl iği için muhaceret edebiyatı çok ciltlik antolojiler şeklinde düzenlenip yayınlanmalıdır. .. .. .

Bir zaman gelecek ki, muhaceret edebiyatı ayrıca değil, bü­ tün Azerbaycan edebiyatının içerisinde öğrenilecek. Ve belki de

203


o zaman edebi şahsiyetlerin biyografisi, ya da yaratıcılığı hak­ kında konuşulurken onların vatanda veya muhacerette yaşamış olmaları farklandırılmayaçak. Fakat bu gün, Sovyet esaretinden kurtulup da özgür, bağımsız devlet yarattığımız bu dönemde İmparatorluk cellatlarının eliyle yurdundan-yuvasından ayrı bırakılmış, gurbette yaşamağa mahkum edilmiş, fakat vatanın bağımsızlığı uğrunda müçadeleden bir an bile usanmamış, yaz­ dıkları, orlaya koydukları ise kendi vatanında yasak edilmiş bir neslin; Azerbaycan muhaceretinin yaratıcılık anlayışının ayrıca öğrenilmesine ihtiyaç var. Okuyucuların beğenisine sunulmuş olan bu eser işte bu zaruretlerden dolayı ortaya çıkarılmıştır.

204


BİBLİYOGRAFYA

Azerbaycan Türkçesinde

1.

Ağaoğlu B. E., Solovki'de Gördüklerim, "Güneş", Bakü, 2004, 80

2.

s.

Ağaoğlu Ahmet, Serbest insanlar Ülkesinde, "Tutu Neşriyyatl'', Bakü 2001, 80 s.

3.

Ağaoğlu Ahmet, Üç Medeniyet, "Mütercim", Bakü 2006, 160 s.

4.

Akalın Gülseren, Türle Düşünce ve Siyasi Hayatında Ahmet Ağaoğlu, "AzAtaM", Sakil 2004, 164 s.

5.

Azerbaycanın Didergin Şairi Elmas Yıldırım Şiirlerile, Bakü 1991.

6.

Baykara Hüseyin, Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Ta­ rihi, "Azerneşr'', Bakü 1992.

7.

Beşirova Elnare. Azerbaycan Mühaceret Edebiyatında Milli istiklal M evzusu, "Filo/ogiya ilmleri namizedi alimlik derecesi almak için takdim olunmuş disser­ tasiyanın avtoreferatı", Bakü 2002, 30 s.

8.

Cabbarlı Nikpur, Ahmet Caferoğlunun Edebiyatşunas­ lık irsi, "Elm", Bakü 2001.

205


9.

Cabbarlı Nikpur, Mühaceret ve Klasik Edebi İrs (Azer­ baycan Muhaceret Edebiyatşunaslığında Klasik İrs

10.

Caferli Memmed, Azerbaycan Legion Edebiyatı, "Gapp-poligrar', Bakü 2005, 371 s.

11.

Dağlı Mirza Abay, Dede Korkut, "Şuşa Neşriyyatı", Bakü 2000.

12.

Dağlı Mirza Abay, Seslerem Seni, "Şuşa Neşriyyatı", Bakü 2000.

13.

Elçin Memmed Emin Resulzade, "Şark- Garb", Bakü, 1994, 24 s.

14.

Ebdülhesenov Elşen. Ahmet Caferoğlunun Edebiyat­ şünaslık İrsi, (Filologiya ilmleri namizedi alimlik

Problemi), "Elm", Bakü 2003.

derecesi almak için takdim edilmiş dissertasiyanın

avtoreferatı, Bakü 1995, 24 s. 15.

Elekberli Nazif, Üç budak, "Gençlik", Bakü 1 999.

16.

Elioğlu Paşa, Büyük Türkolog Alim Turhan Gence­ yi vefat etmiştir, "Edebiyat gazeti", 17 iyun 2005, .N'2 24(3463).

17.

Elizade Ahund Hacı Soltan Nüseynkulu Oğlu, Me­ hemmed Emin Resulzade ve İslam, Bakü 2003, 178 s.

18.

Emrabov Mirzabala, Ceyhun Hacıbeyli'nin A.Ba­ kıhanov Hakkında Makalesi, ''Azerbaycan'', 2005, .N'2 7, s.189-191.

19.

Enserli Mirza, Genceli Ahmet Caferoğlu, "Kartal Neş­ Bakü 1996, 80 s.

riyyaı",

20.

206

Esed Bey, Şarkta Neft ve Kan, (Alman dilinden ter­ cüme Kavus ve Mesud Penahi kardaşlarınındır). Azer­ neşr, Bakü, 2004, 204 s.


Pııol. D•. V.u;if Suh•..ıı

21.

Gülseven Fehreddin, Ahmet Ağaoğlu'nun hayatı, fikir­ leri, siyasi ve sosyal mücadileleri, "Ulduz'', Bakü 1991, N2 5.

22.

Hacıbeyli Ceyhun, Karabağın dialekt ve folkloru (Kaf­ kasya Azerbaycanı), "Ozan", Bakü 1998.

23.

Hacıbeyli Ceyhun, 19. asnn Azerbaycanlı tarihçisi Abbaskulu ağa Bakıhanov, "Azerbaycan", 2005, N2 7, s.191-194

24.

Hacıbeyli Ceyhun, Seçilmiş Eserleri,"Elm",Bakü 2006,

25.

Hakkı Behruz, Atalar Sözleri, Köln 1 989.

26.

Hakkı Behruz, Azerbaycan Şifahi Halk Edebiyatı, Köln, 1990, 192 s.

98 s.

27.

Hakkı Behruz, Atalar Sözlerinin Kökleri, Köln 1998.

28.

Hakkı Behruz, Milli Hükümetin Fedaisi Seferhan, "Nurlan'', Bakü 200 1 .

29.

Hakkı Behruz, Köroğlu-Tarihi-Mifoloji Gerçeklik, "Nurlan", Bakü 2002, 316 s.

30.

Halilov Penah, "Eli ve Nino" Problemleri, Bakü 2002.

31.

Hasankızı Almaz, Azerbaycan Muhaceret Folklorşu­ naslığında Destançılık Meseleleri,':4zerneşr", Bakü 2002,124 s.

32.

Hasanova Şelale, Mühaceret İrsimizden Sahifeler, ''Maarif'', Bakü 1996.

33.

Heşimova Aygün, XX. Asnn Birinci Yarısında Azer­ baycan Muhacereti, Bakü 1992, 168 s.

34.

Hüseyni M.E., Edebiyat Tarihimizden Sahifeler, "Nur­ lan", Bakü 2004, 180 s. 207


AıHbAyc.M

MoJ.cAc.€R11 Edt:bi\•1ı11

35.

Hüseyinli Tural. Hüseyin Cavid ve Azerbaycan müha­ ceret edebiyatşünaslığı, "Azerneşr", Bakü 2004.

36.

Hüseyinoğlu Tofik, Kurban Said. . . Mübahiseler. . . Ha­ kikatler, "Nıırlan", Bakü 2004.

37.

Hüscyinov Şahnezer, Ahmet Bey Ağaoğlu'nun Dünya Görüşü, Bakü 1998.

38.

Hüseyinzade Ali Bey, Siyaset-i Füruset, "Elm", Bakü, 1 994.

39.

Hüseyinzade Ali Bey. Kırmızı Karanlıklar İçinde Ya­ şıl Işıklar, "Azerneşr'', Bakü 1996.

40.

Hüseyinzade Ali Bey. Türkler Kimdir ve Kimlerden İbaretdir, "Mütercim", Bakü 1997.

41.

Hüseyinzade Ali Bey. Garbın İki Destanında Türk, ''Ağrıdağ Neşriyyatı", Bakü 1998.

42.

Hüseyinova Ülviyye, Ahmet Bey Ağaoğlu'nun Edebi­ Tenkidi Görüşleri, "Nurlan", Bakü 2006, 156 s.

43.

İbrahimli Haleddin, Azerbaycan Siyasi Mühacereti, "Elm", Bakü 1996, 308 s.

44.

İldırım Almas, Kara Destan, ''Azerbaycan Neşriyyatı", Bakü 1994.

45.

İsgenderzade Elçin, Şairin Gurbet Harayı, "Vektor", Bakü, 2004

46.

Kerimov İsmail, Agent kafedra arkasında, "Komünist" gazetesi, 26 mart 1974, N2 71 (15591).

47.

Köçerli F., Buhtançıya cevap, "Komünist" gazetesi, 20 Mart 1 974, N2 66 (1 5586).

48.

Kuliyev Vilayet, Ağaoğlular, "Ozan", Bakü 1997.

49.

Kurbanov Şamil, Memmed Emin Resulzade, Bakü 2001.

208


·

50.

Mehemmed Esed Bey, Volfgank fon Vaysl. Allahu Ek­ ber. İslam dünyasının Ebdül Hemid'den İbn Seuda ka­ dar çöküşü ve kalkışı, "Bakü Üniversitesi Neşriyyatı", Bakü 1998.

Si.

Mensimoğlu Teyyub, Gulamrza Sebri Tebrizi, Baki 2001.

52.

Memmedzade Mirza Bala, Milli Azerbaycan Harekatı, "Nicat Neşriyatı", Bakü 1992.

53.

Mirehmedov E., Burjua ilminin sahtakarlığı aleyhine (Azerbaycan edebi-ictimai fikri), "Azerbaycan Komü­ nisti", 1974, N2 2, s. 48-59.

54.

Muhacerette Azerbaycanı Tanıtan Yazar Mehemmcd Esed Bey'in 100 İlliyine Hasrolunmuş Hatıralar, Bakü

55.

Nebioğlu Sabir, Asrın Övladı, Bakü 2004.

2005, 28 s. 56.

Nebiyev Bekir, Didergin Şair, "Sabah", Bakü 1995.

57.

Nebiyev Bekir, Didergin Şair (İkinci neşr), ''XXl-Yeııi Neşrler Evi», Bakü 2005, 120 s.

58.

Rana, Onlar Türklerdi, ':4zerneşr", Bakü 1993, 128 s.

59.

Resulzade M.E., Azerbaycan Cumhuruyeti, "Elm", Bakü, 1990

60.

Resulzade M.E., Asrimizin Siyavuşu, Çağdaş Azerbay­ can Edebiyatı, Çağdaş Azerbaycan Tarihi,"Geııç/ik", Bakü 1991, 1 12 s.

61.

Resulzade M.E., Stalinle İ htilal Hatıraları, "Elm", Bakü, 1991, 84 s.

62.

Resulzade M.E., Azerbaycan Şairi Nizami, ·�zerneşr", Bakü 1991, 232 s. 209


Azıııb4,c.u. Muiw:ERU Edd>lv•ll

63.

ResulzadeM.E., Panturanizm hakkında, "Azerbaycan",

64.

Resulzade M.E. Eserleri, 1 cild, ·�zerneşr", Bakü

1991, Ng 6. 1992. 65.

Resulzade M.E. Eserleri, II cild, "Şirvanneşr", Bakü 2001.

66.

Resulzade M.E., Bolşeviklerin Şark Siyaseti, "Sabah",

67.

Resulzade M.E., Azerbaycan Davası, ':4y-yıldız'', Bakü,

68.

Salamoğlu Teyyar, Facialı Taleler, "Elm", Bakü

69.

Seid Kurban, Ali ve Nino, "Yazıçı'', Bakü 1993.

70.

Sofiyev Haleddin, Şark-Garb Medeniyetleri ve Ahmet Bey Ağaoğlu, "Ocak Neşriyatı", Bakü 2004.

71.

Sultanlı Vagif, Mehemmed Emin Resulzadenin edebi dünyası, "BDU Neşrı", Bakü 1993.

72.

Sultanlı Vagıf, Ağır Yolun Yolçusu, ':4zerneşr", Bakü, 1996.

73.

Sultanlı Vagıf, Mehemmed Emin Resulzade'nin Haya­

Bakü 1994.

1998. 1998,100

s.

tı ve Edebi Faaliyeti, "Filp/ogiya ilmleri doktoru alim­

lik derecesi almak için takdim olunmuş dissertasiya", Bakü 1997.

210

74.

Sultanlı Vagıf, Azadhğın Üfükleri, "Şirvanneşr'', Bakü 1997.

75.

Sultanlı Vagıf, Azerbaycan Mühaceret Edebiyatı, "Şir­ van Neşr", Bakü 1998.

76.

Sultanlı Vagıf. Ömrün Nicat Sahili, "'/Uran Evf', Bakü 2004.


Pııof. 0.. VA<jl Stılıwı

77.

78.

Süleymanov M.A., M.E.Resulzade ve Azerbaycan Me­ deniyeti, "Sanatşünaslık namizedi alimlik derecesi al­ mak için takdim olunmuş dissertasiyanın avtoreferatı", Bakü 2000, 30 s. Şeyhzamanlı Nağı, Azerbaycan İstiklal Mücadilesi Hatıralari, ':4.zerbaycan Neşriyatı'', Bakü 1997.

79.

Tahirli Abid, Ceyhün Hacıbeylinin Hayatı ve Yaratıcı­ lığı, "Filologiya ilmleri namizedi alimlik derecesi al­ mak için takdim edilmiş dissertasiyanın avtorefe. ·atı", Bakü 1 997, 26 s.

80.

Tahirli Abid, Azerbaycan Mübacereti, "Tural-E NPM",

81.

Tabirli Abid, Azerbaycan Mühaceret Matbuatı, ( I . His­ se), "Gapp-poligraj", Bakü 2002; il. hisse, "Ozan", Bakü 2003.

Bakü 2001.

82.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Vatan Hasreti, Bakü 1993.

83.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Benim İki Dünyam, Bakü 1997.

84.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Hayat Felsefesi, Bakü 1997.

85.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Fikir Dalğaları, Bakü 1997.

86.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Bakışlar, Düşünceler, Arzu­ lar, Bakü 2000.

87.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Sönmez Ocak, Bakü 2001 .

88.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Seçme şiirler, "Şirvanneşr'',

89.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Ümid Çırağı, Bakü 2002.

90.

Tebrizi Gulamrza Sebri,Gurbet Harayı, Bakü 2003.

91.

Tebrizi Gulamrza Sebri, Hudaferin, Bakü 2005.

Bakü, 2002.

21 1


92.

Ümmülbanu (Banin), Kafkasya Günleri, "Yazıçı", Bakü, 1992.

93.

Ümmülbanu (Banin), lvan Huninin son höceti, "Azer­ baycan", 1987, N"2 12.

94.

Yakublu Nesiman, Memmed Emin Resulzade, "Genç­ lik", Bakü 1991.

95.

Yakublu Nesiman, Azerbaycan Milli İstiklal Mübari­ zesi ve Mehemmed Emin Resulzade, Bakü 2001, 1 54 s.

96.

Yurtsever Abdülvahap, Azerbaycan Dram Edebiyatı, "Azerneşr", Bakü 2003.

Tiirkiye Türkçesinde 97.

Ağaoğlu Ahmet, lngiltere ve Hindistan, İstanbul 1929.

98.

Ağaoğlu Ahmet, Serbest İnsanlar Ülkesinde, İstanbul 1930.

99.

Ağaoğlu Ahmet, Ben Neyim?, İstanbul 1939.

100. Ağaoğlu Ahmet, İhtilal mı, İnkilap mı?, Ankara 1 942. 101. Ağaoğlu Ahmet, Serbest Fırka Hatıraları, İstanbul 1950. 102. Ağaoğlu Ahmet, Gönülsüz Olmaz, İstanbul 1943. 103. Ağaoğlu Ahmet, İslamlıkta Yayınevt', İstanbul 1959.

Kadın,

"Nebioğlu

104. Ağaoğlu Ahmet, Üç medeniyet, İstanbul, Milli Eğitim basımevi, 1972. 105. Ağaoğlu Ahmet, Devlet ve Ferd, lstanbul, 1936. 212


Pııol . O.. V.qf Sulı.v.lı

106. Ağaoğlu Samed, Babamı Hatırlarken, Ankara 1939.

107. Ağaoğlu Samed, Babamın Arkadaşları, Ankara, 1957. 108. Ağaoğlu Samed, Babamın Arkadaşları, III. baskı (ilavelerle), "Baha Matbaası", İstanbul 1969. 109. Ağaoğlu Samed, Aşina Yüzler, ''Ağaoğ/u Yayınevı"', İs­ tanbul 1965. 1 10. Ağaoğlu Samed, Katırın ölümü (hikayeler), ''Ağaoğlu Yayınevı"', İstanbul 1965. 1 1 1 . Ağaoğlu Samed, Ögretmen Gafur, İstanbul 1953. 1 1 2. Ağaoğlu Samed, Marmarada Bir Ada, İstanbul 1967. 1 13. Ağaoğlu Samed, Hayat Bir Macera, "Kitap Yayınevi", İstanbul 2003. 1 14. Ağaoğlu Süreyya, Bir Ömür Böyle Geçti (Sessiz gemiyi Beklerken), İstanbul 1973. 1 1 5. Akpınar Yavuz, Azeri Edebiyatı Araştırmaları, "Der­ gah Yayınları", İstanbul 1994. 1 16. Ak üzüm Feyzi, M.Emin Resulzadeye Göre Çeşitli Cepheleriyle Azerbaycan İstiklal Mücadelesi, Ankara 1977. 1 17. Aküzüm Feyzi, Hiyanet Kadrosunu Tanıyalım, Anka­ ra 1979. 1 18. Altunbay Mehmet, Hürriyete Uçan Türk, "Sevinç Mat­ baası'', Ankara 1989. 1 1 9. Aran Mehmet Sadık. Türkün Altın Kitabı "Kutadgu Biliğ", "Milli Mecmua Basımevi", İstanbul 1944. 120. Azer Sanan, İran Türkleri, "Cumhuriyet Matbaası", İstanbul 1 942.

213


Aııııb.'°" M"6.cnn Eıkbıyuı

1 2 1 . Azerbaycan Halk Şarkı ve Manileri. (Toplayanı: Ali Volkan), "Tecelli Basımevt', İstanbul 1939. 1 22. Bayat Ali Haydar, Ali bey Hüseyinzade ve Türkiye'de Yayınladığı Eserleri, "Türk Dünyası Araştırma/an

Vakfı", lzmir 1993. 1 23. Bayat Ali Haydar, Hüseyinzade Ali Bey, "Atatürk Kül-

tür Merkezi Yayınları", Ankara 1998. 124. Baycan Alazan, Gönül Sazından, Ankara, 1983. 125. Baycan Alazan, Dağ çiçekleri, Ankara, 1 987. 126. Baykara Hüseyin, Azerbaycanda Yenileşme Hareket­ leri. Ankara 1966. 127. Baykara Hüseyin, Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Ta­ rihi, İstanbul 1 975. 1 28. Caferoğlu Ahmet, XIX asır Azeri Şairi Siraci, İstan­ bul, 1932. 129. Caferoğlu Ahmet, Azeri Edebiyatında İstiklal Müca­ delesi, "Burhaneddin Matba0$ı", İstanbul 1932, 44 s. 130. Caferoğlu Ahmet, XVI asır Azeri Saz Şairlerinden Tu­ farganlı Abbas, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1932, yıl 1, sayı 3, s.97-104. 1 3 1 . Caferoğlu Ahmet, Azeri lehçesinde bazi Moğol unsur­ ları, 1, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1932, yıl I, sayı 6-7, s.215-226. 132. Caferoğlu Ahmet, Türk Dili Tarihi Dersleri, "I, Uygur Diline Ait Meseleler", İstanbul 1932, 32 s. 133. Caferoğlu Ahmet, Büyük Azeri alimi Mirza Kazım Bey, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1932, yıl 3, sayı 2, s.62-68. 214


Piol. Do V•ı;il SıAı...ı ı

134. Caferoğlu Ahmet, Uygur Türklerinde milli hukuk isti­ lahlan, "Öz dilimize doğru", N� 8, 1932, s. 130-135. 135. Caferoğlu Ahmet, Uygur dilinde lügat nümuneleri, "Öz dilimize doğru", 1933, N� 9, s. 156-159. 136. Caferoğlu Ahmet, XVII asırda Azeri Şairi Melik Bey Avcı, İstıinbul 1933. 137. Caferoğlu Ahmet, Azeri lehçesinde bazi Moğol unsur­ ları, il, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1934, yıl 3, sayı 25, s.3-8. 138. Caferoğlu Ahmet, Şarkta ve Garpta Azeri lehçesi tetkikleri, I, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1934, yıl 3, S.27, s.96-102 ; il, 1934, yıl 3, s.28, III, 1934, yıl 3, S.29, s.197-200; iV, 1934, yıl 3, S.30, s.233-238. 139. Caferoğlu Ahmet, Avrupa seyyahlarına göre XVIJ. asır Azerbaycanı, il, "Azerbaycan Yurt Bilgisi'', 1933, s.254-263; s.289-297. 140. Caferoğlu A hmet, Profesör Bang-Kaup, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1934, yıl 3, S.33-34, s.313-320. 141. Caferoğlu Ahmet, Azeri Halk Edebiyatında "Sayacı sözleri", "Azerbaycan Yurt Bilgisi'', 1934, yıl 3, S.3536, s.353-364. 142. Caferoğlu Ahmet, Uygurlarda hukuk ve maliye istilah­ lan, "Türkiyat Mecmuası", 1934, � 4, s.l -34 143. Caferoğlu Ahmet, Eski Türklerde cihet tayini, "Var­ lık" mecmuası, 1 934, S.21 (234). 144. Caferoğlu Ahmet, Uygur Sözlüğü,(1, il, III. Ciltler), İs­ tanbul 1934, 1937, 1938, 240 s. 145. Caferoğlu Ahmet, Sin-Tzyan uygur şivelerine ait material, "Türkiyat Mecmuası" 1 936, � 5, s.370.

215


146. Caferoğlu Ahmet, Azeri Türk Hayatında Batıl İtikat­ lar, "Güven Matbaası", İstanbul 1939. 147. Caferoğlu Ahmet, Azerbaycan, Cumhuriyet Matbaa­ ..

sı'', İstanbul 1940. 148. Caferoğlu Ahmet, Azerbaycan Dil ve Edebiyatının Dönüm Noktaları, Ankara 1953. 149. Caferoğlu Ahmet, Azeri şivesinde "nohur" ve "lap" kelimeleri, "Rocznik Oriental lstyczny", XVII, 1953, s. 180-183. 1 50. Caferoğlu Ahmet, Modem Azerbaycan Edebiyatına toplu bir bakış, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1954, S.37, s.40-48. 1 5 1 . Caferoğlu Ahmet, Dedem Korkut hikayelerinin antroponim yapısı, "Türk dili ve Edebiyatı Yıllığı" (Ankara), 1959, s.59-80. 1 52. Caferoğlu Ahmet, Kaşğarlı Mahmut ve Türk Dili, "Türk Yurdu" (İstanbul), V, 1966, 6(324), s. 1 1-14. 1 53. Caferoğlu Ahmet, Kaşğarlı Mahmut - Türkistan'ın bü­ yük düşünürü, "Türk Dünyası" (İstanbul), 1966, S. 3, s.1-5. 154. Caferoğlu Ahmet, Türkistan Türk Dili ve Edebiyatı, "Dergi" (Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü), Mü­ nih 1968, S.54, s.3-16. 1 55. Caferoğlu Ahmet, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü,

"Edebiyat Fakültesi Basımeı.ıt', İstanbul 1968, 320 s. 1 56. Caferoğlu Ahmet, Kaşgarlı Mahmut, İstanbul 1970. 1 57. Caferoğlu Ahmet, Türk Kavimleri, "Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü", Ankara 1983. 216


158. Caferoğlu Ahmet, Azerbaycan Edebiyatı. "Türk dün­ yası edebiyatı", I, lstanbul 199 1 . 159. Caferoğlu Ahmet. Kuzey Doğu İllerimiz Aağızların­ dan toplamalar, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1994. 160. Caferoğlu Ahmet, Anadolu Dialektolojisi Üzerine Malzeme, 2 ciltte, 1, il ciltler, ''Ankara Universitesi Basımevi ", 1 994, 184s., 176 s. 161. Caferoğlu Ahmet, Güney Doğu illerimiz Ağıziarından Toplamalar, ''Ankara Üniversitesi Basımevi", Ankara 1995. 162. Caferoğlu Ahmet, Anadolu İlleri Ağızlarından Derlemeler, Ankara, ''Ankara Üniversitesi Basımevi'', Ankara 1995. 163. Caferoğlu Ahmet. Doğu İllerimiz Ağızlarından Top­ lamalar, ''Ankara Üniversitesi Basımevi", Ankara 1995. 164. Caferoğlu Ahmet. Türk Dili Tarihi, 1-11 c., iV. baskı,

"Enderun Kitabevi"', İstanbul 2000, 200+246 s. 165. Ercilasun Ahmet, Ahmet Caferoğlu'nun çalışmalarına toplu bir bakış, "Türk dili" (Ankara), S.530, 1996, s. 268-277. 166. Ercilasun Bilge, Hüseyinzade Ali Bey'in Türkiye'deki Faaliyetleri, "Yeni Türk Edebiyatı Üzerine incelemeler", il c., Ankara 1997, S.475-487. 167. Gedikli Yusuf, Hüseyin Cavid Racisade'nin İblis ve Uçurum Adlı Eserleri Üzerinde Bir Çalışma, "Lisans Çalışması" , Erzurum 1979.

217


Amb•I'<>" Mult.cı•n Edıbiv•ıı

168. Gedikli Yusuf, Şehriyar ve Bütün Türkçe Şiirleri, İs­ tanbul 1991. 1 69. Gedikli Yusuf, Dost Elinden. Gelen Duma,"Çağdaş Azerbaycan Hikayeler Antolojisi", "Kuşak Ofset", İs­ tanbul 1987. 170. Gedikli Yusuf, Çağdaş Azeri Şiiri Antolojisi, "Burçak Yayınları", İstanbul 1983. 171. Gültekin, Buzlu Cehennem, (Derleyen ve hazırlayan Mirza Bala), İstanbul 1948. 172. Gürsoy B., Ahmet Caferoğlu'nun dil derlemeleri, Ata­ türk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1979, S.10-1 1 , s.531-534. 173. Hakkı Behruz, Atasözlerinin Kökleri ve Şifahi Halk Edebiyatından Örnekler, Köln 1998, 192 s. 174. İlk Türk Dili Kurultayı, "Azerbaycan Yurt Bilgisi", 1932, Yıl 1, S.IO, s. 313-314. 175. İstiklal Uğrunda Şiirler Mecmuası, "Orhaniye Matba­ ası", İstanbul 1928. 176. Kafkasyalı Ali, İran Türle Edebiyatı Antolojisi(6 çilt), Erzurum 2002. 177. Kafkasyalı Ali, İran Türkleri Aşık Muhitleri, "Eser Ofset", Erzurum 2006. 178. Keykurun Nakı, Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Hatı­ raları, İstanbul 1964. 179. Korkmaz z. Prof., Dr. Ahmet Caferoğlu ve Anadolu Ağızları, "Türk dili" (Ankara), S.530, 1996, s.262-267. 180. Mehmetzade Mirza Bala, Azerbaycan Tarihinde Tiirl< Albanya, "Yeni Cezaevi Matbaası", Ankara 1 95 1 . 218


Pııol . O.. Vıu;if Sulw.lı

181. Mehmetzade Mirza Bala, Milli Azerbaycan Harekatı, Ankara 1991, 239 s. 182. Mirza Abay, Balam-Balam Destanı, "Yeni Matbaa", Ankara 1958. 183. Nutki Hamid (Aytan). Min İlin Sonu, "Ötüken Yayınla­ n",

İstanbul 1 999.

184. Nutki Haınid (Aylan), Her Renkten. Dünenden Bugüne, Ankara, "Atatürk Kültür Merkezi Yayınları", 1996. 185. Oder Kerim, Azerbaycan, "Boğaziçi Yayınları", İstan­ bul 1982. 186. Okumuş Salih, Elmas Yıldırım (Hayatı, Sanatı, Eserle­ ri). KTÜ Kaflcasya arş. ve Uygulamaları Merkesi, Trab­ zon, 2002 187. ôzcan Ufuk, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği. Yüz­ yıl Dönümünde Batıcı bir Aydın, ''Donkişot Yayınevı"', İstanbul 2002. 188. Refik Selim, Son Devir Azeri Edebiyatı, "Azebaycan Yurt Bilgisi", 1932, yıl I, S.I, s.27-34. 189. Resulzade Mehmet Emin, Azerbaycan Cumhuriyeti, "Evkaji-lslıimiye Matbaası", İstanbul 1923. 190. Resulzade Mehmet Emin, İstiklal Mefkuresi ve Gençlik; ·�medi Matbaası", İstanbul 1925. 191. . Resulzade Mehmet Emin, Gelenekleri, Ankara 1949.

Azerbaycan

Kültür

192. Resulzade Mehmet Emin, Azerbaycan Şairi Nizami, Ankara 1951. 193. Resulzade Mehmet Emin, Edebiyatı, Ankara 1950.

Çağdaş

Azerbaycan

219


194. Resulzade Mehmet Emin, Milli Tesanüd, "Kardeş

Matbaası'', Ankara 1978, 143 s. 195. Resul zade Mehmet Emin, Azerbaycan Kültür Gelenek­ leri ve Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı, "Kardeş Matba­ ası", Ankara 1984. 1 96. Resulzade Mehmet Emin, Asrımızın Siyavuşu, Anka­ ra, 1 989. 197. Resulzade Mehmet Emin, İran Türkleri, İstanbul 1993. 198. Resulzade Mehmet Emin, Kafkasya Türkleri, İstan­ bul, 1993. 199. Resulzade Mehmet Emin, Azerbaycan Problemi,

"Mars Matbaası", Ankara 1996. 200. Rcsulzade Mehmet Emin, Bir Türk Milliyetçisinin Stalinle İhtilal Hatıraları, İstanbul 1997. 201. Rüstembeyli Şafi, Yıkılan Putlar, İstanbul 1933. 202. Rüstembeyli Şafi, M. E. Resulzade'nin Feci Sükütu, İstanbul 1935. 203. Sakal Fahri, Ağaoğlu Ahmed Bey, "Türk Tarih Kunı­

mu", Ankara 1999. 204. Sertkaya Orhan Fikret, Ahmet Caferoğlu'nun hayatı ve eserleri. Doğumunun 70. yıl dönümü münasibeti ile, İstanbul Üniversitesi "Türk Dili ve Edebiyatı" dergisi, cilt xvıı. 1969, s. 1-28. 205. Sertkaya Orhan Fikret, Ölümünün 20 yıl döneminde

hocam, prof. Ahmet Caferoğlu, "Türk dili" (Ankara), S.500, 1996, s.251-253.

220


Pool. O.. VAGl l Swlw.ı,

206. Şimşir Sebahattin; Mehmet Emin Resulzade'nin Türki­ ye'deki Hayatı, Faaliyetleri ve Düşünceleri, "Türk Kül­ türünü Araştırma Enstitüsü", Ankara 1995. 207. Şimşir Sebahattin, Azerbaycanlıların Türkiye'de Si­ yasi ve Kültürel Faaliyetleri (1920-1991), ''Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları", Ankara 2000. 208. Şimşir Sebahattin, Azerbaycan'ın İstiklal Mücadelesi,

"IK kültür Sanat Yayıncılık'', İstanbul 2002. 209. Şimşir Sebahattin, Mehmet Emin Resulzade'nin Mec­ lisi-Mebusan Konuşmaları (1918-1920), "IK Kültür Sa­

nat Yayıncılık'', İstanbul 2003. 210. Şimşir Sebahattin, Türk Düşünürlerü, Almalı 2006. 2 1 1 . Türkekul Mustafa Hakkı, Azerbaycanlı Türk Şairi Hü­ seyin Cavid, Ankara 1960. 212. Uzun Enver, Güney Azerbaycan Basın Tarihi, "Trab­ zon Türk Ocağı Yayınları. No.15'', Trabzon 2002. 192 . s. 213. Uzun Enver, 100 Güney Azerbaycan Şairi, "Eser Of­

set ", Trabzon 2000. 125s. 214. Uzun Enver, Güney Azerbaycan Edebiyatında İstiklal Düşüncesi, "Eser Ofset", Trabzon 1999/ "Şefak Mat­ baaçı/ık", İstanbul 2005. 107 s. 215. Uzun Enver, Hüseyin Cavid ve Türkiye Edebiyatı, "Güneş Neşriyatı", Bakü 1998. 168 s. 216. Uzun Enver, İran Türk Folkloru, "Eser Ofset ", Trab­ zon 2007. 217. Uzun Enver, "Hüseyin Cavid'in Kişileri", Varlık Der­ gisi, Tahran Mayıs 1995, s.75 221


218. Vezirov YusifBey, Azerbaycan Edebiyatına Bir Nazar, "Matbaayi-Amire", İstanbul 1 921. 219. Yaycılı Kerim, Vatani ve Milli Şiirler, A nkara 1962. 220. Yıldırım Elmas, Boğulmayan Bir Ses, İstanbul 1936. 221 . Yıldırım Elmas, Seçilmiş Şiirleri, "Yeni Cezaevi Mat­ baası'', A nkara 1953. 222. Yıldırım Elmas, Yiğitlere Sesleniş, "Yenigün Matba­ acılık", Ankara 1990. 223. Yurtsever A.Vahap, Mirza Fethali Ahundzade'nin Ha­ yatı ve Eserleri, Ankara 1950. 224. Yurtsever A.Vahap, Azerbaycan Dram Edebiyatı, An­ kara 1951. 225. Yurtsever A.Vahap, Sabir'in Azerbaycan Edebiya­ tındaki Yeri, Ankara 1951. 226. Yurtsever A.Vahap, Azerbaycan Şairlerinden Vidadi ve Vakırın Yaratıcılığı, Ankara 1952. Rus dilinde 227. A6ynnb160B PaMH3. fo,11bl H BCTpC'IH B napnll<e, MOCKBa, 113.11-BO «C:lKC Me.zına», 2006, 222 c-rp. 228. AraeB AXMCJl 6eK. )l(eHlllHHa no HCnaMy H B ncnaM, Tn<jmncı.., CKopone<ı. M.MapTnpocııHua, 1901 229. liaHHH. KaBKa:ıcKne ıınn, liaKy, A3epHewp, 2006, 268 CTp.

230. KapaeB A.M. A3ep6aii.ıı;ll<aHcKaıı JMnrpaunıı 19201930 r.r. (Kym,ryponorn<ıecKnii acneKT.ıı;eJITenbHOCTH), AK}:{, MocKBa, 1991 222


231 . rynHeB racaH. 3MHrpaHTCKaJI nHTeparypa A:ıep6aü­ .ll>KaHa, 6aıcy, HypnaH, 2004 232. rynHeB racaH. 3TOT JaTB,l{O'IHblH Kyp6aH CaHJl, HnH >KHJHı. H TBOp'ICCTBO MyxaMMe.na Aca.n-6eKa, EaKy, 2002 233. M.Aca.n-6ex. CTanHH, Eary, HypnaH, 2003 234. M.Aca.n-6ex. Jlıo6oaı. H Heıt>n., EaKy, HypııaH, 2004 235. CaH.n Kyp6aH. AnH H HHHO, EaKy, OcKap, 2003 236. CaH.ll Kyp6aH. AnH H HHHO, Eaxy, HypnaH, 2004 237. IlHcı.Mo ToaapHllla CTanHHa no noao.ny peaKUHOHHoii 6ponııopı.ı MaMe,n 3MHH Pacyma.l{e, CTIHlllM,llA , ıtıoH.n 456, CHH. 14, cak.aall{.96 a 238. TonqH6aıııea AnH Map.naH6eK. IlHcı.Ma Hl IlapH>Ka, Eary, AJepHewp, 1998

Avrupa dillerinde 239. Banine. Nami, E'ditons Gallimard, Paris, 1943 240. Banine. Jours Caucasiens, Paris, 1945 241. Ban ine. Jours Parisiens, E'ditions Julliard, Paris, 1947 242. Banine. Rencontres aves Emst Jünger, Editions Julli­ ard, Paris, 1950 243. Banine. J'ai choisi I'opium, E'ditioıis Stock, Paris, 1959 244. Banine. Apre's, E'ditions Stock, Paris, 1961 245. Banine. La Franse e'trangere, E'ditions S.O.S., Paris, 1968 223


246. Bani ne. L'appel de la dernie're chance, E'ditions S.O.S., Paris, 1971 247. Banine. Portrait d'Ernst Jünger, E'ditions de la Table Rende, Paris, 1971 248. Banine. Emst Jünger aih faces multiples, E'ditions I'Age d'Homme, Paris, 1989 249. Banine. Ce kue Marie m'a raconte, E'ditions de Daguet, Paris, 1991 250. Caferoglu A. 75 Azerbaidshanischc· Lieder "Bayaty" in der Mundar! von Gand5cha nebst einer sprachlichen Erklarung. - lnaugural -Dissertation zur Erlangumg der doktor wurde der Hohen Philosophischen Fakultii.t des Schlesischen Friedrich-Wilhelms Universitii.t zu Breslauvorgclegt von Ahmed Djafcroglu aus Gands­ cha, Wissenschaftlichen Asistenten am turkologisc­ hen Institut der Universitiit Konstantinopol, 18 Januar 1930, 49 p. 251. Münschi Hilal. Die Republik Azcrbeidshan, Berlin, 1930, 60 p. 252. Resulzadc M.E. L'Azerbaidjan L'Independance, Paris, 1930

en

lutte

pour

253. Resulzade M.E. Azerbaidjan, Paris, 1930 254. Resulzade M.E. Azerbajdzan w walce o niepodlegose, Warszawa, 1938 255. Resulzadc M.E. Das Problem Azerbeidshan, Berlin, 1938 256. Said Kurban . Ali and Nino, Wien, 1 937 257. Tabrizi G.R.Thc "Hcaven" and "Hell" ofWilliam Bla­ ke, Landon, Lawrence and Wishart, 1 973 258. Tabrizi G.R. İran. A Child's Story, A Man's Experien­ ce, Edinburgh, Mainstream Publishing, 1989 224



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.