Yusuf Akçura - Osmanlı Devletinin Dağılma Devri

Page 1

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TA RİH YÜKSEK KURUl\lU T Ü R K T AR İ H KURUMU YAYINLARI VII. DİZİ- Sa

.

ı

b

OSMANLI DEVLETINiN DAGILMA DEVRi (XVlll.

ve

XIX. asırlarda)

YUSlJF AKÇURA

3.

Baskı

\ TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ-ANKARA 1 9 8 8


Birinci baskı

İkinci baskı

Üçüncü baskı

:

1940

:

1988

:

1985


Türk Tarih Kurumu tarafından Türk Tarihinin Anahatlarz adıyle yazılması kararlaşan eserin , Osma n l ı D evletinin dağılma devrine ait kısımlarını bugün fan i hayattan çekilmiş bulunan eski Başkanımız Ord. Prof. Yusuf Akçura hazırlamağa başla· mış bulunuyordu. Kendisinin ölümü ile yarım kalan fakat mevzuu itibariyle bu devrin , Selim I I I . zamanı gibi mühim bir faslını toplu bir şekilde gözden geçirmiş olan bu tetki kın da Türk Tarihinin An ahat.arı için hazırlanıp neşredilen ma· teriyeller arasında umumi istifadeye kon ulması uygun gö­ rüldü. Eserin Kurumumuzca tetkikı sırasın da tadile muhtaç veya noksan görülen kısımlarını kararlaşan şekilde düzel­ terek ve tamamlıyarak basım işine nezaret etm eğe, üyeleri­ mizden Maarif Vekilliği N eşriyat Müdürü Faik Reşit U nat memur edildi. Kitaba ilave edilen resim ve haritalar da Kurumun karar ve tasvibiyle yine P. U nat tarafından seçilip ilave olun muştur.


İÇİNDEKİLER

Sayfa

1 &�� 1. XVI I I . asır sonu ile XIX. asır başlarında Osmanlı 2-5 Devleti 2. Osmanlı Devletinin dağılmasında başlıca amiller 6-9 Osmanlı Devletinin XIX. asır başında dağılması 10-39 3. A.

K I R I M' IN AYR I LMASI 1 1 - 12 İ İ MLER TOR K V E MOS LOMAN OLMIYAN KAV N B. AYR I LMAÖA BAŞLAMALA R I 1 3 - 21 a) Buğdan ve Eflakın ayrıl masını hazırlıyan amiller 13 b) Sırbistan ve Karadağ'ın ayrılmasını hazırlıyan amiller 15 c) Yunan istan'ın ayrılmasını hazırlıyan amiller 17 d) Ermeniler'de ayrılmak hareketinin mebdei 20 C. - TOR K OLM IYAN MOSLOMAN KAVİ M LE RİN 21 - 34 AYR I L MAÖA BAŞ LAMALAR I a ) Arabistan kavimler i : Vehhabi hareketi 21 25 b) Mısır eyaleti ve garp ocakları c) Bazı Suriye kavimlerinin, Kürt aşiretlerinin ve Arnavut kabilelerinin ayrılmağa müteveccih hareketleri 31 İ İ İ D. - BAZ I VAL LER N MERKEZ TAN I MAMAK AR­ ZU LAR I ; B U HAREKETLERDE GAY Rİ TOR K KAVİM LERİN ROLO; OSMANL I İ MPARATOR­ LUÖ UNDA ANARŞİ ; H E R TARAFTA E-ŞK İYA ÇETELERİN İN Z U H U R U 34- 3 9

4.

Vaziyetin ıslahı için aranan çareler

A.

I S LAHAT LA Yİ H ALAR I 40 - 42 ASKER İ V E MALİ I SLAHAT TEŞEBBOSLER İ N İ ZAM I CEDİT 43 48 ISLAHAT IN BAŞARI LAB İ LMESİ İÇİN OSMAN L I DEVLETİN İN SULH PERVE R LİÖ E İ HTİ MAMI 49 - 50

B.

40-50

-

C.

5.

Fransa tesiri .

İ htilalinin Osmanlı

memleketlerine

5 1-61


VIII Sayfa OSMANLI - F RANSA TARİ H İ MONASEBATI; İ HTİ LA L F İ K İRLERİ NİN ŞARKTAK İ S E R PİN­ Tİ LER İ, İ H Tİ LA L HARP LER İN İN İ L K TESİ R­ İ K İNCİ VE üÇONCü LER İ, LEH İ STAN IN TAKS İ MLER İ

A.

B. - FRANSA İ HTİ LA L HOK Ü M ETLER İNİN ŞARK SİYASETLERİ a) General Bonapart'a kadar Fransa ihtilal hüku­ metlerinin Şark siyasetleri b) General Bonapart'ın tesiri altında Fransa'nın şark siyaseti v e Fransa Cümhuriyetinin M ı ­ sır'a b i r heyeti seferiye göndermesi

6.

Fransızların Mısır'a taarruzu üzerine Os­ manlı Devl etinin Fransa aleyhindeki iki nci ittifaka girmesi

A.

O SMAN L I - İNG İLİ Z, OSMAN L I - RUS VE OS­ MANLI - NAP O Lİ İTT İ FAK I M UA H EDELER İ O S MAN L I DEVLETİNİN FRANSA COM H U R İ ­ YETİNE İ L A N I HARB İ

B. 7.

-

Osmanlı Sultanlığı ile Fransa Cüm h u riyeti arasın da Mısır ve Suriye harbi ve neticeleri

A. - BONAPART' I N M I S I R'A A S K E R İ H RACI, M I ­ S I R'DA K Ö L E M EN KUVVET LER İNİN MAÖ L Ü ­ B İYETİ VE M I S I R' IN FRANS I Z LAR TARAFIN­ DAN İ ŞGALİ; BONAPART'IN O SMAN L I S U L­ TANINA VE M I S I R AHALİ S İN E KARŞI T UTT U Ö U SİYASET B . - BONAPART'IN S U R İYEYE DO Ö R U H A R E K ET İ ; A K K A MODAFAA S I VE BONAPA RT'IN M I S I RA R İC'ATİ; OSMAN L I LA R I N M IS I RA SEVK İYAT I VE OSMAN L I - FRAN S I Z M U HA R EBELER İ

51 - 5 6 5 6- 61 56

57

62-68 6 2-66 6 6 - 68

69-100

69

-

73

74- 7 7

C. - G ENERAL BONAPART' IN M I S I RDAN FRANSA­ YA DöNOŞü, M I S I R' I N OSMANLI VE İNGİ L İ Z K UVVETLERİ TARAFINDAN İ STİ RDADI; KÖ­ LEMENLER MESE LESİ; MIS I RDA OSMA N L I İNGİLİ Z MONASEBAT I D. KAVALA L I M E H MET ALİ PAŞANIN TOR E M E S İ

7 7- 8 8 8 8-100

8.

1 01-1 34

-

Avrupa siyasetinde değişmeler

A. - FRANSA A LEYH İNE K U R U LAN İTTİ FAKTA T EBEDDOLLER VE OSMANLI DEVLETİN İ N FRANSA İ LE BARIŞMASI B. - OSMAN L I , R U SYA VE FRANSA MüNASEBAT I;

1 0 1 - 1 04


ıx Sayfa R U SYA İLE HARP; İ N G İLİ ZLERİ N İ STAN BULA TAA R R UZLARI VE R İ C'ATLE;Rİ

104-134

9.

Osmanlı Devletin de esaslı ilk askeri ıslahat teşebbüsünün muvaffakiyetsizl iğe uğraması 13 5-163

A.

EDİ R N E VA K'A S I

B.

KABAKÇI M USTAFA K I YAMI V E SELİ M III. ON HAL'İ İ RTİ CAI N SEBEPLER İ VE SELİ M 111. ON ŞAH ­ SİYETİ

c.

135-141

Bibliyografi İ n deks

141- 1 53 153-163

1 64 1 65-1 74

RESİMLER Planş

1.

il . III . iV. V. VI. VI I. VI I I. IX. X. XI. XI I. XIII. XIV. XV. XVI. XVI I . XVII I. XIX. XX. XXI. XXI I. XXII I, XXlV. XXV. XXVI. XXV I I I,

M ihail Voyvoda ve mührü Romen milliyetçil iğinin öncüleri Samuel Klein, Assaki ve Lazar XVII. ve XV I II . asırlarda Bükreş Kara Yorgi Voyvoda Milan Obrenoviç ve Prens Peter Petroviç Şair Rigas ve rahip Gazis Mehitar ve Osep Argotyan Tepedelenli Ali ve Hurşit paşalar Selim 1 il. ve Paz vantoğlu Osman ağa Mısır kölemenlerinden Murat Bey Cezayir Reislerinden biri Bir Cezayir kalyonu Selim I I I. Levent çiftliğinde Nizamıcedit kışlası Kum barahane k ışlası M ühendishane mektebi Haliç tersanesi Topane Donanmanın sefere çıkış merasimi Boğaziçi saraylarından biri Bonapart'ın Kahireye girişi Bonapart'ın önünde me vhlt alayı Sarı klı ve şapkalı Bonapart Bonapart Türk paşası kıyafetinde G eneral Menou ve Kl e ber General Desaix ve Maliyeci Poussielgue Osmanlı idaresinde Belgrat

14- 15 14 - 15 16 - 17 16- 1 7 16-17 16 - 1 7 20- 21 20-21 24-25 24-25 24-25 24-25 48-49 48-49 48-49 48-49 48-49 48-49 48-49 48-49 80-81 80-8 1 80-81 80- 8 1 80- 8 1 80-81 174.


HARİTALAR I· :ıı.

I II. IV.

1742 de İ stanbul ve ci varı ile Çanak kale bogazı. 1 8 1 7 de İ stanbul şehri planı . 1 7 71 de Osmanlı İ m paratorluğunun Asya hudutları ve idare tak simatı. 18 1 2 de Osmanlı İ m paratorluğunun Avrupa hudutları ve idare tak si matı.

Kitaba ilave edilen resim ve haritalar seçilirken , saqece eserin mevzuunun tamamlan masına ve aydınlanmasına değil ayni zamanda bu veya buna yakın devre ait orij inal karak­ ter taşıyan birtakım vesikalardan ele geçirilebilenlerin müm­ kün olduğu kadar bir araya toplanmasına çalışılmıştır. S elim 1 1 1 . zamanında mem leketimizde basılmış ve Üsküdar atlası [*] diye tanınmış mükemmel haritala r mevcut olduğu halde, esere eklenen hudut haritaları ile de o devirde b ugün k ü gibi tam kat'i bulunmıyan hudutlarımızın Avrupalılarca nasıl itibar edilmekte olduğu gösterilmek istenmiştir. F. R. U.

[*) Cedit atlas tercümes i, Tabı'hanei Humayun-üsküdar, 1 218(1803)


OSMANLI DEVLETİNİN DAGIL M A ( XVIII

ve

DE

V

R

XIX. asırlarda )

BAŞLANGIÇ Tarih yazanlar, u mumi ve h usus! tarihleri , mümeyyiz vasıflarına bakarak, birtakım devirlere ayırırlar. O smanlı Tarihini de bazı m üverrihler, "Teessüs ve Tezelzül,, , " İntibah ve Teeyyüt,, , "Şükuh ve İ k bal,, , "Tevakkuf ve Teşettüt,,, "Teceddüt ,, gibi parçalara bölmüşlerdir. - Cemiyetimiz mek­ teplere mahsus Osmanlı Tarihini, " Osmanlı Devletinin Kuru­ luşu,, , "Osmanlı İ m paratorluğu ,, , " İ mparatorluğun İ nhitatı,, ve " İ mparatorluğun İ nhilal ve İn kırazı,, diye dört kısma ayırmıştı. Biz burada ayni taksimi, pekaz değiştirerek kabul ettik; Cemiyetimizin mekteplere mahsus kitabında " İm parator­ luğun İnhilal ve İ n kırazı ,, denilen devreye " İmparatorluğun Dağıl ma Devri,, dedik.


1.

-

XVIII. ASIR SONU İLE XIX. ASIR BAŞLARINDA OSMANLI DEVLETİ

A. Devletin hududu ve nüfusu kavmi teşekküiatı, siyassi ve idari sistemi, iktısadi ve mali ah vali, iktısaden geri, maliyece zayıf olması; B. Merkezi siyas i n i n zafı, Yeniçerilerin itaatsizliği, mağlubiyetle biten X V I II. asır harpleri n in fena tesirl eri vilayetlerin ah vali; C. Osmanlı Devletinin başka devletlerle münasebatı. -

-

-

A. XVI I I . asır sonlarında , yani Küçük Kaynarca Muahedesi (1774) aktolunduktan sonra , Osmanlı D evleti Karadeniz şimal sahiilerini elden ç ıkarmış olmakla beraber, Asyada hududu, Kafkasya dağlarının hayli şimalinden geçi­ yor ve Kafkasya kıt'asmın külli kısmını Osmanlı Devletine b ırakıyord u. İranla olan şark hududu, Murat IV. ten (Kasrı Şi­ rin Muahedesi, 1639 ) dan beri resmen değişmemişti; bu hudut Basra körfezine kadar iniyordu. Bütün Arap Yarımadası , Şap denizinin her iki sahili, Palestin ve Suriye Osman lıların hükmü altın da idi. Mısır, Trablusgarp, Tunus, Cezayir m em­ leketleri Osmanlılara tabi olduğu gibi , Fas Emareti dahi Os­ manlı Sultanına hürmet ve bir nevi itaat göstermekte oldu­ ğundan Akdenizin bütün cenup sahilleri, dahili hu dutları pek te muayyen olmamak üzere Osmanlı tabiiyetinde addo­ lunuyordu. Balkan Yarımadası Tuna ırmağından Mataban b urnuna kadar, tamamen Osmanl ıların m ü l k ü idi. Tuna şi ­ malindeki Eflak ve Buğdan Voyvodalıkları Sultan tarafından mansup Fenerli H ıristiyan Beyleri ile idare olunan Osman l ı memleketlerinden madut idi; ancak Kaynarca Muahedesinin bazı maddelerinde bu iki Beylik ten bahsedil miş olmaktan naşi Rusların burada diplomasi tarikile müdahalelerin e , darsa bile, bir yol açılmıştı. O zamanlar bu Beyliklerin hu­ dudu , Din yeper munsabına kadar uzanıyordu. Akdenizin şarkınd aki Kıbrıs ve Girit büyük adalarile, Adalar denizin in büyük ve küçük bütün adala.rı Osmanlı memalikinden madut -


XVI!I. asır sonı'/e X/X. asır başlarında

idi. H asılı Osmanlı İ m paratorluğu, vüs'at itibarile o zamanki Avrupa devletlerinin - Rusya müstesn a - en büyüğü idi. Bu geniş ülkede yaşıyan muhtelif k avimlerin hakiki miktarım tayin etmek imkan haricindedir ; çünkü b ütün İ mparatorluğa şamil, muntazam bir tahririnüfus yapılmış değildi ; bu nüfus u mumi bir surette 3 5 - 50 milyon tahmin olunabilir. Osmanlı İ m paratorluğunda sakin ahalinin ekse­ riyetini m üslüman tebaa teşkil ediyordu; b ütün ahalinin t/3 ü gayri müslim kavimlerdi. Gayri müslim k avimlerin nüfus itibarile sırası şöyle gösterilebilir : Rumlar, U lahlar, Sırplar, Bulgarlar, Ermeniler, Yahudiler, Anadolu I rak ve Suriyede bulunan mütenevvi hıristiyanlarla Mısır kıptileri. Devletin m erkezi teşkilatında en y üksek m akam Padi­ şahtı. Sadrazam onun vekili mutlakı sayılıyordu. Divanı hü­ mayun Sadrazamın riyaseti altında toplanırdı. Bu divana b azan bizzat Padişahın da geldiği olurdu. Müslümanların dini, adli ve harsi meselelerinde Şeyhülislam, en y üksek m akamı işgal ederdi ; mertebelerin teselsülünde Ş eyhülislam, Sadrazama hemen m üsavi addolunur. H atta b azı hususlarda ona takaddüm dahi ederdi. Rum P atrikliği, hıristiyan tebaa­ nın, k üçük mikyasta bir nevi Meşihat makamı gibi bir şeydi. P adişahın veya Sadrazamın emrile, mutat olan Divanı hüma­ yun azasından fazla olarak bazı büyük rütbeli ulemadan ve paşalardan terekküp eden meşveret meclislerinin toplanıp m ühim meseleleri müzakare ettikleri de olurdu. Ne Patrik efendi, ne de hıristiyanlardan b aşka bir zat Divanı hümayuna veya büyük m eşveret meclislerine dahil değildi ; Divanı h ü­ m ayunda vazifesi b ulunan gayri müslimler, munhasıran Divanı h ümayu n tercümanı denilen k imselerdi ki bunlar da umumiyetle ecnebi lisanlarına vakıf Fenerli b eylerden tayin. olunurdu. Bunların vazifesi, ecnebi devletlerle münasebatta tahriri veya şifahi tercümanlık etmekten ibaret olup, divan azasından m adut değillerdi. Osmanlı Devletinin esas teşkilatınca mutlak veya mukay­ y et bir devlet olup olmaması, hayli münak aşaları celbet­ miştir. Bu mesele, şeriatin imam, emir veya sultanlara ver­ diği hukukun derecesini sarih tayin edebilmekle, nazari olarak halledilmiş olursa da bu h allin ameli hiçbir kıymeti yoktur, Filen Osmanlı Padişahları mutlak v e müstebit birer .. hükümdardı; ancak b u istibdada k arşı , fetva m ak amının


6smenlı JJev/efinin dağılma devri

da nazari bir silahı, hal' fetvası vardı. Fetva makamı, b u silahı m üessir kılabilmek için, Osmanlı Saltanatının ancak inhitat devrinde hakik1 bir istinat kuvveti b ulabilmiştir ki o da itaati gevşetmiş olan Yeniçeri ordusudur. Bu cihetle, Osmanlı Padişahlarının mutlak iktidarı, Meşihat makamının hal' fetvası ve bu fetvayı tatbik edebilmek iktidarını haiz asker kuvvetile tahdit edilmiş demek olur . Bundan başka Padişah , çok mühim addolunan meselelerde, Divanı h üma­ yun kararlarını n azardan uzak tutmamakta idi ; maamafih, kat'i kararı vermek hakkını bizzat kendisi haizdi. Bütün bu hususlarda en m üessir amil , padişah olan zatın seciye ve iktidar derecesi olmuştur. Kanuni Süleyman zamanında, iktısadi ahvali düzgün olan Osmanlı Devletinin maliyesi de hayli sağlamdı. Süley­ mandan sonra, devletin siyasetçe olduğu gibi, iktısaden de m ütemadi düştüğü görünür. N ihayet XVI I I . asrın talisiz harplerile Osmanlı devletinin m ali vaziyeti o k adar sarsıldı ki, Selim I I I . zamanında hariçten istikraz aktile devlet m a­ liyesini düzeltmek çareleri aranmıştı r ; fakat yapılan teşeb­ b üslerden müspet bir netice alınamamıştır. [ 1 ] Selim I I I . ü n tahta geçtiği sıralarda ( 1 7 89), artık Osmanlı içtimai h eyeti, kendi ihtiyacını, memleketinden tamamile temin edemiyecek bir hale gelm işti; Mustafa I I I. zamanından beri b azı levazımatı harbiye için bile harice müracaat ihtiyacı duyuluyordu. Avrupanın iktısat sahasında vaki olan tekamüllerine Osmanlı halkı iştirak edememişti. Mustafa il. devrinde b aş­ lanan bazı sınai teşebbüsler bile, iyi idare olunup terakki ettirilememişti. İ ktısadi cihetten Avrupa ile atbaşı beraber gidememek, maliyece de bittabi zafı intaç etmi ş ve bu zafı talisiz harici harplerle dahili iğtişaşlar büsbütün arttırmı ştı. B. XVI I I . asırda, merkezi siyaset kuv veti, yani sal­ tanat makamı gittikçe zafa u ğramıştır. Bu vakıanın muh­ telif sebeplerinden birisi, ve başlıcası, en yüksek iktidar makamında bulunan h ük ü mdarın ve devlet idaresini deruhte eden zatların ekseriyetle ihata, iktidar, liyakat ve malllmatça noksanları, seciye ve ahlakça düşkünlükleri ve m erkezi -

[1} Abdürrahman Şeref, Ecanipten il k istikraz teşebbüsüm üze ait b irkaç vesika,, Tari h i O smani Encümeni Mecmuası, Sene V. Sahife •

321-337.


XV/ll. ıwr sonile XJX. asır başlarında

5

kuvvetin mesnecii olan muntazam askerin, yani Yeniçerilerin her türlü intizam ve itaatten mahrum, mütemadi kıyam ve i ğtişaşlarla meşgul bir insan yığını haline gelmesidir. İ ş başında bulunanların kıymet ve itibarını eksilten, askerin intizam ve itaatini bozan en mühim amil de, müte­ madi harplerin iyi i dare olunamıyarak mağlubiyet ve zayi­ atın tevalisi olmuştur. Vakıa XVI I I . asır harplerinden m uvaf­ fakiyetli neticeler hemen hiç alınamamış ve bu da dissiplini bozarak, orduların inhilalini m ucip olduğu gibi orduları idare e den devlet ricalinin ve binnetice padişahların prestijlerini kaybettirmişti. Devlet m erkezi böyle zaf, iğtişaş ve inhilal içinde bulu­ nurken, zaten pek sağlam rabıtalarla b ağlanmamış olan vila­ yetlerin, hususile uzak vilayetlerin merkezle rabıtaları b üs­ b ütün gevşemiş ve Osmanlı İ mparatorluğu, çözülüp dağıl­ mağa m üsait bir hale gelmişti. İleride b iraz tafsil ile b ahso­ lunacağı üzere, Arabistan, I rak, Suriye, Mısır ve garp ocak­ ları gibi uzak eyaletlerden gayri, Rumeli ve Anadoluda bile ağa, bey ve paşaların m erkezi hiçe sayarak, hotbehot icraata giriştikleri, ve kendi mıntakalarında adeta m üstakil b ir h ü­ kümdarmış gibi harekete kalkıştıkları görülür. C. Bir devletin başka devletler n azarında k adir ve kıy­ m eti, kudret ve kuvvetile mütenasiptir. Zayıf devletler, b aş­ ka devletlerin ihtiras ve istilalarına mevzu teşkil ederler. Osmanlı Devletinin zafından en ziyade istifade etmek, yani Osmanlı memleketlerini istila eylemek istiyen devletler Rusya Çarlığı ile N emçe İ m paratorluğu idi. Fransa, İ ngiltere ve Fe­ lemenk devletleri ise Osmanlı m emleketlerini iktısadi faali­ yetlerine müsait bir saha a ddederek, muhafaza ve istismarına taraftar görünüyorlardı. Prusya Kırallığı, Fredrik il. (Büyük) den itibaren, Avusturya rekabetin den dolayı, Osmanlıya te­ mayül etmişti. XVI I . asırdanberi zafa uğrıyan İ sp anya ile k ü­ çük kırallık ve b eyliklerden ve k uvvetten düşmüş ihtiyar cumuriyetlerden m ürekkep İ talyanın b eyneddüvel münase­ batta o zaman tesirleri yok gibi idi. Avrupa devletlerinin Os­ manlı saltanatına karşı aldıkları vaziyetler, Fransa ihtilalile h ayli k arışacaktır. -


2.

-

OSMANLI DEVLETİNİN DAGILMASINDA BAŞLICA AMİLLER

Osmanlı İmparatorluğunun dağılma devrini XIX. asır iptidasından başlatmak doğru olur. Bu dağılmanın birçok amilleri vardır; bu amillerin bizce en mühimleri şunlardır: 1. Garp m üverrihlerinin Reformation ve Renaissance de­ dikleri fikri hareketin, XV. ve XVI . asırlarda, Garpta zuhur edip yayıldığı zaman, medeniyetçe Hıristiyan Garba müte­ fevvik bulunan İslam Şarkın ve onun aksamından bulunan Osmanlı müslüman camiasının başka dillerle konuşup başka mezheplere tabi bulunmasından dolayı, bu harekete iştirak etmemiş olması; 2. Garp kavimlerinin geniş denizlere seferler tertip edip, m üstemlekeler elde ederek servet ve marifetlerini art­ tırdıkları XVI . asırda, Osmanlıların bu Avrupa hareketine tamamen iştirak edememeleri; 3. Rönesansın, Reformasiyonun, denizaşırı kıt'alara ya­ yılmanın, elhasıl yeni kurunu orta kurundan ayıran bellibaşlı hareketlerin Avrupa hıristiyan halkında husule getirdiği fikri ve ilmi intibah ile servet artmasından neş'et eden maddi ve manevi tefevvuka umumiyetle İ slam Şarkın, hususile Osmalı aleminin muvaffakıyetle karşı koyacak vasıtalardan mahrum kalması; 4. Büyük devletlerin cümlesi gibi muhtelif dinlere, mezheplere inanan, muhtelif dillerle konuşan birçok kavim lere hakim Osmanlı İ mparatorluğunun tebaasını, maddi, manevi tesirlerle uzlaştırarak birleştirmeğe m uvaffak olama­ ması; 5. İ mparatorluğun çok geniş sahaya yayılmış bulun­ ması, merkezi kuvvetin bütün memleketlere kat'i bir kontrol -

-

-

-

-

·


JJev/efin dağrlmesmda başlıca Omiller

yapmasını, o zamanki muhabere ve muvasala vasıtalarına nazaran imkan haricine çıkardığından, iyi ve muntazam bir idarenin kabil olamaması; 6. Türklerde tabii bir haslet olan istila ve tevessü ar­ zusunu, ihtişam ve azamet emelini tatmin ve gittikçe geniş­ liyen memleketin mu'dil idaresini temin için, o zamanki usullerle dahilden toplanan varidatın kifayet etmemesinden naşi, harp ve istilaların bir varidat membaı sayılarak. sonu gelmiyen harplere girişilmesi; 7. Bu mütemadi harplerin devlet bünyesini zafa uğ­ rattıktan başka, sulh devirlerinde idare ve intizamın bozul­ masına bir sebep teşkil etmesi ; 8. XVII. asır ortalarından sonra, harplerin varidat membaı olmaktan ziyade büyük masrafları mucip olması; 9. XVII. asır sonlarındaki Viyana ricatinden itibaren ve sulh inisiyativi artık Osmanlı Devletinin elinden harp çıkmış olduğundan komşu devletin ardı arası kesilmiyen taarruzlarına mukabele etmek için hazırlanmak zarureti ha­ sıl olan orduların, edilmek lazımgelen harplerin hemen hiç­ bir varidat temin etmeksizin ancak devletin askeri ve iktı­ sadi membalarını çok daraltmağa sebep olması; 10. XVII. ve XVIII. asırların muvaffakıyetsiz harp­ lerile, Devletin m ühim varidat temin eden ve ahalisinin ekserisi hıristiyan olan eyaletlerinden bir kısmı elden çık­ makla beraber, devletin kudret, nüfuz, şeref ve sultasının da çok rahnedar olması; 11. Kanuni Süleyman zamanında temeli atılıp, Mah­ mut 1. devrinde vazih ve kat'i bir şekil alan Kapitülasyonlar, Osmanlı Devletinin harici ticaretinde Osmanlı tebaasının çok zarar görmelerini bais olduğu gibi, Şark sularında Fransız sancağına daha sonraları Felemenklilere, Venediklilere ve İngilizlere verilen imtiyazların da Osmanlı tüccar gemilerinin inkişafına engel teşkil etmesi; 12. Kapitülasyonlarla gayri m üslim Osmanlı tebaasının bir nevi himayesine hak kazandıklarını iddia eden ecnebi devletlerin tesirlerile, muhtelif mezheplere mensup hıristiyan tebaasının hükumet tarafından idaresinde birtakım m üşküla­ tın yüz göstermesi; 15. Osmanlı Devletinin zayıflamasından fırsat bulan ecnebi devletlerinin K apitülasyonlarda münderiç bazı m adde-

-

-

-

-

--

-

-


ô:smanlı JJevlefinin dağı!:na devri

leri fazla serbest tefsire başlıyarak, Osmanlı tebaası hıristi­ yanları himayeye kalkışıp onları metbu devletlerine karşı itaatsizliğe teşvik etmeleri; 14. Fatih zamanında İstanbul Rum Patrikliğine bahş ve ihsan olunan imtiyazları, Rum Patrikhanesinin mütemadiyen tevsie çalışması ve hıristiyan tebaanın, herhangi cins ve mez­ hepten olursa olsun, cümlesi üzerine pek geniş olan sultasile de iktifa etmiyerek, adli, idari ve hatta siyasi hususlarda da­ ha geniş iddialara kalkışması; 15. Rum Patrikhanesinin gölgesi altında üreyip artan Fenerli Rum Beylerinin, çok defa Osmanlı Devletinin harici siyasetinde ve mali işlerinde mühim mevkiler tutarak, b u kudret ve nüfuzlarını bazan Osmanlı menafiine münafi bir surette kullanmaları; 16. Harplerin mağlubiyetle kapanmasından dolayı, iktısaden alettevali zararlara uğrıyan Osmanlı içtimai heye­ tinde husule gelen hoşnutsuzluk ve tezebzübün ve idarei hükumette iktısadi sıkıntılardan naşi, gittikçe artan suiistimal­ lerin neticesi olarak, hükumetle ahali arasında imtizaç ve ahengin eksilmesi; alelhusus hıristiyan tebaanın gerek da­ hili sıkıntılar, gerekse harici propagandalar tesirile Osmanlı camiasından ayrılmak emel ve arzularının kuvvetlenmesi, nihayet bunların fili hareketlere bile kalkışmaları; 17. Osmanlı devletinin siyasi, adli ve idari teşkilatının esaslarından biri olan İslam şeriatinin zaman ve mekana göre terakki ve tekamül ettirilememesinden naşi, devleti ve içinde bulunan kavimleri idareden aciz kalması; 18. Gerek merkezde, gerekse vilayetlerde adaleti tevzi ve saltanatı temsil eden makamların şeriata ve kanuna mu­ ğayir keyfi hareketlerinin artması ve binnetice zulmün, irti­ kap ve irtişanın meydan alması; 19. Şeriat esaslarına göre tanzim olunan mektep ve med­ reselerin, XVII. asırdan itibaren garpta inkişaf eden serbest ulUmu benimsiyemediğinden dolayı, müslüman Osmanlıların medeni tekamüllerine kafi derecede hizmet edememesi, hatta bu mektep ve medreselerin XV. ve XVI. asırlarda bulunduğu seviyeden aşağı düşerek ilim ve marifetçe Osmanlıların Oarbe nazaran geri kalmalarına sebep olması; 20. Oarpte Rönesanstan sonra, üniversiteler, yani med­ reseler m ütemadi terakki ve inkişaf ettikten ve dini alakalar-

-

-

-

-

-

-


2Jevlefin dağılmasmda başlıca amiller

9

dan yavaş yavaş sıyrılmağa yüz tuttuktan başka, ayrıca ih­ tisas mektepleri, mesela barbin usul ve kaidelerini, gemilerin inşasını, top ve tüfek imal ve istimalini, istihkam hafir ve tanzimini öğreten mektepler açılmış iken Osmanlı memle­ k etlerinde ve umumiyetle şarkta, XVI I I . asır sonlarına kadar böyle teşebbüslerin hemen hiç vaki olmaması; 21. H arplerde muvaffakıyetsizliklerin, idarede tezeb­ züplerin, maliyede sıkıntıların, adliyede adaletsizliklerin, hü­ k ümdarlarda zaf ve aczin, ulUm ve maarifte inhitatın tabii bir neticesi olmak üzere cehil ve taassubun hakim mevkie geç­ mesi ve her nevi teceddüt ve terakkiye mümanaat edebile­ cek bir kuvvete m alik olması; 22. XVI I I . asırda b uhar kuvvetinin ve buharlı makine ler, imalinin garpte keşfolunarak X I X. asır b aşlarından itiba­ ren Oarpte servetin tezayüt ve temerküze başlaması ve b u suretle Garbin Şarka karşı korkunç bir iktısadi tefevvuk kazanması; nihayet Oarpte büyük sanayi sermayesinin ve buharlı b üyük sanayiin m ütemadiyen inkişafı esnasında, şarkın küçük sermaye ve sanayi seviyesinden yükselemiye­ rek, sermaye ve sanayi sahasında, yani siyasi ve içtimai hayatın ruhu demek olan bir sahada, şarkın garpten çok geriye kalması. Yukarda sayılan amiller, bir devletin inhitat ve inkırazı­ na kafi gelebilecek illetlerdir. Osmanlı Devleti, b ütün b u illetlerle mallll olmasına rağmen. XVI I I . asırdan sonra dahi, mütemadi küçülmek ve zayıflamakla b eraber, bir buçuk asır kadar daha yaşıyabilmiş ve inkıraz sıralarında bu devletin esas unsuru olan Türklüğün harikulade hayatiyeti, parçalana­ rak dağılmış imparatorluğun içinden taze ve kavi bir devletin doğmasına kifayet etmiştir. -

-


3.

-

OSMANLI DEVLETİNİN XIX. ASIR BAŞINDA DAGILMASI

Kırı mın ayrılması; A. B. - Türk v:e m üslüman olmıyan kavimlerin ayrılmağa başlamaları: a) Buğdan ve Eflakın ayrılmasını hazırlıyan amiller; b) Sırbistan ve Karadağın ayrılmasını hazırlıyan amiller; c) Yunanistanın ayrılmasını hazırhyan amiller; d) Ermenilerin ayrılmak hareketlerinin m ebdei; C. - Türk olmıyan müslüman kavi mlerin ayrılmaları başlangıcı: a) Arabistan kavimleri; Vehabi hareketi; b) Mısır eyaleti ve Garp Ocak­ )arı; c) Bazı Suriye kavimlerinin, Kürt aşiretlerinin ve Arnavut kabi­ l e lerinin ayrılmağa m üteveccih hareketleri; D. Bazı valilerin merkezi tanınm ıyarak m üstakil harekete kal­ kışmaları; bu hareketlerde gayri Türk kavimlerin rolü; Osmanlı İ mpa­ ratorluğunda anarşi; her tarafta birtakım eşkıya çetelerinin zuhuru. -

-

Osmanlı İmparatorluğunun dağılma devrinde iki tarihi ve­ tirenin devamı görülmektedir. Bunlardan birincisi, impara­ torluk arazisinin harici düşmanlar tarafından zapt ve istilası, ikincisi ise, imparatorluğu terkip eden gayri Türk ve gayri müslim unsurların camiadan ayrılıp müstakil birer siyasi heyet teşkil etmeleri. Harici düşmanların imparatorluk arazisini istilaları, XVII. asır sonlarında başlar; daha önce bazı yerler kaybedilmiş ise de, onlara tekabül edecek fütuhat da yok değildir. Vi­ yana ricatinden sonra (1683), Tunanın şimalindeki arazi artık kaybedilmiş demektir; ancak bugün, Romanya denilen kıt'ada, daha iki asır kadar, bazı tahavvüllerle Osmanlı ha­ kimiyeti muhafaza edilebilmiştir. Asya ve Afrika hudutları XVIII. asırda, bazı temevvüç­ lerle beraber, değişikliklere uğramadı; Karadenizin ve Kafkas dağlarının şimalinde, ya doğrudan doğruya saltanat merkezinden idare olunan yahut Osmanlı sultanlığına tabi Kırım Hanlığı ülkesinden sayılan kıt'alar, XVIII. asrın sonlarına değin vaziyetlerini muhafaza ettiler.


xıx.

8$/r başmda dağllma

il

XIX. asır başlarına gelinciye kadar, Osmanlı memleket­ lerinde isyan ve ihtilaller eksik olmamakla beraber, asi ve ihtilalcilerin Osmanlı camiasından ayrılıp müstakil bir devlet teşkiline kalkışacak derecede filen cesaret göstermeleri ender <lir. XIX. asır başlarından itibarendir ki, Osmanlı tebaasından bazıları, dini ve milli istiklal iddialarile kıyam etmişlerdir. Bunlar Avrupa hıristiyan devletlerinin muavenet ve müda­ halelerile nihayet istiklal kazanıp Osmanlı camiasından ayrı­ larak müstakil birer siyasi heyet vücude getireceklerdir. İşte bu m ühim tarihi vetireye "Osmanlı İ mparatorluğunun Da­ ğılması" namını vermekteyiz. Bu inhilal vetiresi iptida hıris­ tiyan kavimlerin hareketile başlamış iken, gitgide müslüman kavimlere de sirayet ederek ve zaman geçtikçe süratlenerek nihayet Osmanlı saltanatının tamamen inhilaline amil ola­ caktır. Bizim bu fasılda bahsimize mevzu olacak vakıalar ve o vakıalar m ünasebetile beyan edilecek mütalealar, bu dağılma hadisesini irae ve izaha çalışacaktır.

A - KIRIMIN AYRILMASI XVIII. asrın:ikinci yarısında, kocası Petro III. ü öldürterek Rusya Çarlığı tahtına çıkan Katerina il. (1761 - 1796), Rusyaya hemhudut Lehistan ve Osmanlı Devletlerini, elin­ den gelirse tamamen, gelmezse bazı komşularile uyuşup paylaşarak kısmen, zaptetmek emelinde idi. Lehistan Cumuri­ yetinin esas teşkilatındaki uygunsuzluktan ve arazisinin her tarafı açık bulunmasından, Osmanlı sultanlığının da bir asır süren mağlubiyetlerle hasıl olan zafından dolayı, Katerinanın maksadına ermesi pek muhtemeldi. Rusya ve Nemçe İ mparatorluklarile Prusya Kırallığı, uyu­ şarak, 1772 de Lehistanı ilk defa taksim ettiler. Bu taksime takaddüm eden Rusyanın Lehistana müdahaleleri, Lehistan istiklal ve tamamiyetinin muhafazasını en e saslı menafii iktı­ zasından gören Osmanlı Devletinin Rusyaya ilanı harp etme­ sini icap ettirmişti. 1768 den 1774 e kadar devam eden Osmanlı- Rus seferinde, Osmanlı Orduları mağlup oldular. O aralık (1772) , Lehistanın ilk taksimi de vukua geldi. ·


12

Osmanlı JJev/efinin dağt!ma devrı

Osmanlı saltanatı bu harple Lehistanın taksimine mani olamadıktan başka, ken disine tabi Kırım Hanlığını elinden kaçırdığı gibi, daha birtakım büyük zararlara katlanmağa mecbur kaldı: Osmanlı - Rus harbine nihayet veren Kaynar­ ca Muahedesi ( 1 77 4) ile Kırım Hanlığı, Azak Denizinin sahil­ leri ve Karadeniz sahillerinin birkısmı Osmanlı Devletinden ayrılıyor; Rusya Boğazlardan askeri gemilerini geçirmek, Karadenizde ve Akdenizde serbest seyrüsefer etmek hakla­ rını kazanıyor; nihayet müphem bazı ifadelerle Osmanlı teba­ ası hıristiyanların Rusya tarafından himaye olunmalarına ip ucu veriliyordu (Kaynarca Mualıedesi, madde: 7). Kırım istiklali, Kırım ahalisinin Türk ve müslüman olma­ larından ve istiklalin pek az devam ederek Kırımın Rusya­ ya ilhakile nihayet bulmuş olmasından naşi, Osmanlı İmpa­ ratorluğunun dağılması vetiresine dahil olmaktan ziyade Os­ manlı memleketlerinin diğer devletler tarafından istilası mahi­ yetin de görünürse de, Kırım Hanlığının, Osmanlı saltanatı tabili ğinden ayrılarak, pek az bir müddet için olsa bile, müs­ takil bir hanlık teşkil etmiş bulunması, vakıanın inhilaller sırasında zikrine hak verdirir. Kaynarca Muahedesinin üçün­ cü maddesi, Kırım Hanlığını tam müstakil bir devlet halinde, Osmanlı ve Rusya devletleri namına sarahatle tasdik ve ka­ bul ediyordu. Bu muahedenin aktinden beş sene sonra, ayni devletler tarafından Aynalı Kavakta imza olunan tenkihname ile, Kırım istiklaline dair maddeler teyit ve Osmanlı Devleti­ nin şeriati İslamiye ile alakalı bazı hukuku da tavzih edil­ mişti. Fakat daha bir beş sene geçtikten sonra, İstanbulda aktolunan diğer bir muahede ile, Kaynarca Muahedesinin üçüncü maddesi ve onu tavzih eden Aynalı Kavak Muahe­ desinin maddeleri ilga edilmiştir; yani Rusya, Kırım Hanlı­ ğının istiklalini bitirerek imparatorluğa ilhak etmiş ve bu keyfiyet Osmanlı Devleti tarafından kabul ve tasdik olun­ muştur. Demek oluyor ki, Kaynarca Muahedesile istiklal kazanmış oian Kırım Hanlığ1nın müstakil idaresi, - o da nazari ve hu­ kuki olarak; çünkü filen Ruslar tahakküm ediyorlardı, - an­ cak on yıl kadar devam edebilmiştir.


XIX. asır başında dağılma

13

B - TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMIYAN KAVİMLERİN AYRILMACA BAŞLAMALARI a)

Buğdan ve Eflakın ayrılmasın� hazırlıyan amiller -

Kırıma garpten komşu olan Buğdan ve Eflak memleket­ leri de, Kırım gibi Osmanlı devletinin hükmü altına girdik­ leri zamandan itibaren, bir nevi muhtariyetlerini muhafaza edegelmişlerdi. Osmanlıların burayı zapt ve istilalarından önce de, Buğdan ve Eflak beylikleri, az çok müstakil dev­ letler halinde mevcut idi. Osmanlı Devleti 1 39 1 de Eflakı ve 1 46 1 de Buğdanı zaptederek himaye ve tabiiyeti altı­ na aldı ise de, muhtariyetlerini muhafaza etti; bu iki kıt'a Sultanların ali hakimiyetini tanımak ve devlete n1uayyen vergi vermekle beraber, "Voyvoda" denilen yerli prensler tarafından idare ediliyordu. Eflak ve Buğdan Beylerinden bazıları, saltanat makamına tabiiyet ve sadakatte kusur etmiyorlar idise de bazıları [Mesela Mihal ( 1593- 1 60 1 )] istiklal iddiasına kalkışarak devletin başına gaileler açıyor­ lardı; bundan başka yerli asılzadeler, prenslik makamını elde etmek için, mütemadi entrikalar çevirerek, hemen her sene beyler değişip duruyordu .. Osmanlı Hükumeti, bu karı­ şıklıklara mani olmak maksadile, nihayet yerli perns nasbet­ memeğe karar verdi ve XVI I I. asır başlarından itibaren, ekserisi Fenerli Rum Beylerinden olmak üzere, Eflak ve Buğdana voyvodalar tayin etmeğe başladı. X I X. asır baş­ larına kadar İstanbuldan nasbolunup gönderilen bu Fenerli Rum Beylerin çoğu ahaliyi iyi idare etmemişler, kendi servet­ lerini arttırmaktan başka çok birşey düşünmemişler ve bu suretle tab'an halim ve selim, itaate alışkın olan Eflak ve Buğdanlıları, Osmanlı Devletinden soğutmuşlardır. Eflak ve Buğdan ahalisine Ulah deniliyordu. Ulahların bir kısmı Macaristanın şimdi Transilvanya denilen kısmında sakin idiler. Eflak ve Buğdan Ulahları ortodoks mezhebinden oldukları halde, Transilvanyadakiler katolik mezhebine geçmişlerdi. Bu katoliklerden, papaz olmak istiyen gençler, Romaya gidip tahsil görüyorlardı. Bunlar, Papalığın propa­ ganda mektebinde, Latin dilini öğrenmekle beraber, Romada eski Rom a İmparatorluğunun tarihini tetkik ve abidelerini temaşa etmek imkanını buluyorlar ve bu vasıtalarla mem­ leketleri olan eski Daçyanın birinci asırda İmparator Trayan. ·


14

ôsmanlı JJeolefinin dağılma devri

askerleri ve kolonları tarafındn zapt ve temdin edilmiş oldu­ ğunu öğreniyorlardı. Vakıa lisanları da kısmen Iatinceden teşaup etmiş bir dildi. Gitgide Ulahlar, Romen ismini taşı­ mağa, ve kendilerini Roma Lejiyonlarından buralara yer­ leştirilmiş Romalılarla onların bel' ve temsil ettiği k avim­ lerin ahfadı saymağa başladılar. Böyle yüksek bir ırka ve bir medeniyete mensup olduktan başka, o ırkın b üyük ve müterakki lisanını m uhafaza etmiş olmak gururu, Ulah genç­ lerine şiddetli bir hissi m illi ifaza ediyordu. K avimlerini Yunanlılaştırmağa uğraşan Rum Papazlarile Fenerli Beylere dost olmadıkları gibi, hakimleri olan İ slav, Macar veya Türklere tabi kalmağı da hazmetmek istemiyorlardı. Macaristana tabi Ulahlar arasında ilk milli cereyan, Ro­ menlik cereyanı, 1750 senelerine doğru tarih v e filoloji tetkikatı suretile başlamıştır. Bu hareketin elebaşılarından Samuel Klein yazdığı lisaniyat kitaplarında romencenin temiz latinceye çevrilmesini istiyor, tarih kitaplarında ise, Tran­ silvanya ve Buğdanda sakin halkın Latin menşeinden gelme tek bir kavim olduğunu iddia ediyordu. Romenler arasında Fransız İ htilalinin tesiri de muhak­ kaktır: Fenerli Beyler, memleketin asil sayılan zengin aileleri, Fransız lisanını öğreniyor ve Fransa edebiyatını okuyor ve Fransa ihtilal fikirlerini massediyorlardı. Hatta bu fikirlerle meşbu gençler arasın da, "Milli Fırka,, namile bir teşekkül dahi vücude gelmişti. Ulemanın tetkkikat neticelerini ve Fransa İhtilalinin hürriyet ve milliyet fikirlerini, şairler daha serbest ve daha geniş ifadelerle neşr ve telkine kalkıştılar. Yorgi Assaki adlı bir Eflak şairi, Romada bulunduğu zaman kendisini "Daç­ yadan ecdadı nezdine misafir gelmiş bir romen,, telakki ediyor. İ talya memleketi ile Tiber nehri şerefine kasideler yazarak, ırki vehdeti terennüme çalışıyordu. Eflaka döndüğü zaman milli mektepler açmağa, bu mektepler için kitaplar yazmağa ve hatta milli bir tiyatro açarak bir gazete dahi çıkarmağa kalkıştı. O sıralarda Transilvanyadan Buğdan ve Eflaka gelen Yorgi Lazar, Transilvanya alimlerinin tarihi tetkikat ile buldukları menşede birlik fikrini, b uraların Romenlerine telkin ve neşre u ğraştı. Görülüyor ki, b u Romen alim ve şairlerinin i deali, ırk ve lisan vahdetine dayanarak Karpatlardan K aradenize ve


XIX. a$ır başında dağılma

15

Tunaya kadar. büyük, müstakil ve müttehit bir Romanya meydana getirmektedir. Fikir sahasında vaki olan bu telkinlere, Rusların şarkı, istila etmeleri yardım etmiştir : Kendilerini Bizansın varisi sayan Çarların emel yolları üzerinde bulunan Buğdan ve Eflak, Petro 1. denberi Rusların siyasi, dini propagandala­ rına maruz kalmıştır. Ortodoks mezhebi Rus ve Romenler arasında yalnız dince değil, mezhepçe de bir vahdet hasıl etmiş olduğundan propagandayı teshil ediyordu. Petro 1. in Türklerle harpleri esnasında. ajanları, Yunan ve Sırplarla meskun mıntakalarda olduğu gibi, Buğdan ve Eflak mem­ leketlerinde dahi faaliyetten geri durmamışlardı. Katerina 1 1. Birinci Türk harbinde buraları işgal etmiş ve Kaynarca Mu­ ahedesi aktolunurken Eflak ve Buğdan hıristiyanlarının bir nevi hamisi kesilerek, muahedenin 16 ıncı maddesinde Eflak ve Buğdan Voyvodalarile ahalisi lehine ve Osmanlı Devle· tinin nüfuz ve hakimiyeti aleyhine, evvela, saniyen, salisen. rabian diye 10 fıkra sıralanmış ve 10 uncu fıkra ile bir nevi müdahale kapısı açılmıştı: «Devleti Aliyye canibinden Rusya İmparatorluğunun

Qe Bu/dan Voyvodalıklarının) iktızasına göre sıyanet ve müsaade olunmalarına muzaheret ederler;

elçilerine ruhsat ve muvafakat verilir ki işbu iki Voyvodahklarıu (gani Eflak

devletyne layık olan itibarı dostane muktezasınca Rusya elçilerinin arzettikleri kelimatla­ rına riayet eylemesine Devleti Aliyyemiz taahhüt eder.

»

Eflak ve Buğdan Beylikleri, işte bu suretle, ahalisinin hiç olmaza yüksek tabakasında milli his ve fikirler inkişaf etmiş ve Osmanlı Devleti tarafından buralarda bir nevi Rus himayesine riayet olunacağı taahhüt edilmiş bir halde , Selim III. devrine intikal eylemiş bulunuyordu. b)

Sırbistan ve Karadağ'm ayrılmasını hazırlıyan amil­

Sırbistan istiklfil hareketinin mukaddemeleri de Selim III. devrinde görünmeğe başlar. Birtakım Sırplar, 1805 te, Belgrad muhafızları olan Osmanlı askerleri arasında çıkan bir ihtilaftan derhal istifadeye kalkışarak isyan etmişler ve Belgrad'ı yağma eylemişlerdi. Bu Sırp isyanlarının başında Avusturyada küçük zabitlik ederek biraz askerlik öğren­ miş Kara Yorgi adlı biri bulunuyordu. Etrafına toplanan çete, dağlarda ve ormanlarda domuz güden ve meslekleri iktı. zası daima müsellah gezinen ve serbestliğe alışkın bulu­ nan kimselerle, Sırp şarkılarında adeta birer milli kah-

ler

-


<Jsmanlı JJev/efinin dağılma devri

raman gibi gösterilip alkışlanan y ol kesici, köy basıcı hay­ dutlardan ( Haiduk ) ibaretti. Osmanlı H ükumeti, Sırp asilerine karşı asker toplamağa başlamıştı. O sırada Rusya Buğdana taarruz ederek , Osmanlı Devletile harbe girişti (1 806). Ruslar, biraz evvelde söylen­ diği veçhile, Türk tebaası olan hıristiyanları ta Birinci Petro zamanındanberi m etbuları olan O smanlı Devleti aleyhine isyan ve kıyama teşvik etmekte idiler. Bu �efer de Rusya Devleti, S ırbıstan kıyamını teşvik ve tahrik t:tmiştir. Altı yıl kadar devam eden Osmanlı - Rus harbinin 3onunda aktolu­ nan Bükreş Muahedesinin 8 inci maddesinde (1 8 1 2). Rus­ yanın tazyikı ile Osmanlı Devleti, Sırplara da bazı i mtiyazlı haklar tanımağa m ecbur olacaktır [1]. Bu diplomasi tesirlerinden başka, Sırpların istiklal eme­ lini hazırlıyan fikri amiller de hiç yok değildi r : Şarki Avru­ pada büyük bir miktara baliğ olan İ slav ırkının mühim bir kısmı, Avusturyanın cenup ve cenubu garbisile, O smanlı İmparatorluğunun şimali garbisinde yaşıyorlardı. O smanlı tabiiyetinde bulunan hakiki İ slavlar, Sırplarla Karadağlılar idi. XVlll. asrın ortalarından itibaren Çekler arasında Almanlar aleyhine başlıyan İ slavlık fikirlerinin serpintisi, n ihayet X I X. asrın başlarında Sırpların okur yazarları arasına da sirayet etmişti. Sırpların bir kısmı olan Karadağlılar, içine girilemiyecek kadar çetin dağlar yığınından ibaret m emleketlerinde, Os­ manlı Devletinin bu havalide hakimiyetini tesis ettiği XIV. asırdanberi , resmen O smanlı tebaası sayılmakla beraber, başlarındaki Beyleri ve papazları idaresi altında, filen hemen hemen müstakil bir tarzda yaşayıp gidiyorlardı. Osma n l ı Saltanatının kudretli devirleri.nde, dağlar arasına sıkışmış bu bir küme fakir ahaliye ehemmiyet veren yoktu; kendileri de itaat ve inkıyattan ayrılacak bir kudreti haiz değillerdi. Ancak Petro 1. den , XVll. asır iptidalarından itibaren, Rus ajanları Karadağa dahi nüfuz ederek, mezhep vahdetinden bilistifade Karadağlıları Osmanlı Saltanatı aleyhine isyana teşvik ettikleri gibi Rusya Çarlığına da rapta çalışm ışlardır. Bu tesirlerdir ki XVII I . asır sonlarında Karadağlılar Müverrih [1] Bükreş Ahitnamesi, Muahedat M ecmuası, - İ stanbul , Ceridei Askeriye Matbaası, 1 88 1 - Cilt IV. Sahife 49 5 7. -


!?

XIX. asır ba�ında dağılma

Cevdet P aşanın. dediği temayül etmişlerdir [ 1 ].

gibi

" Hali isyan ve sergüzeşti ye,,

c) Yunanistanın ayrılmasını hazırlıyan amiller Yu ­ nanlıların istiklal hareketleri; filen Mahmut I I . zamanında başlamış ise de, XVI I I . asrın sonlarından, yani Selim I I I . devrin den itibaren bu hareket, fikir sahasındaki faaliyetlerile kendini göstermiştir. Rumelinin hıristiyan- ortodokslarla mes­ kun her tarafına olduğu gibi, Yunanlıların oturdukları mem­ leketlere de ta Petro. I . den beri Rus p ropagandacıları dağıl­ mışlardı . Kaynarca muahedesile hitama eren Türk - Rus harbı esnasında, Rus donanması Adalar denizine ge­ lip Osmanlı donanmasını Çeşme limanında yakarken (1770), Adalarda ve Morada sakin rumların isyan hareketi baş göstermişti. Kaynarca Muahedesinin 7 inci maddesile, yukarıda yazıldığı üzere, Osmanlı tebaası hıristiyanların metalip ve ef'ali h akkında, Rusyanın bir nevi müdahalesi de k abul olunmuştu. Daha sora K aterina il. İ kinci Türk sefe­ rine (1787-1791) başladığı sıralarda, m üttefiki N emçe Çasar ı Josef I I. nin "büyük grek planı,, denilen çok geniş hayalli programını kabul etmiş ve kendi torunu Konstantini İ mpara­ torluk tahtına oturtmak şartile, Bizans İ mparatorluğunu ih­ yaya hazırlanmıştı. Lakin Fransa ihtilalinin tevessüü , Jose­ fin ölümü, ve harbin birinci Türk harbi gibi muvaffakiyetli cereyan etmemesi, bu geniş hayalleri suya düşürmüştü. Fransızlar, İ htilal ve N apolyon devirlerinde, Yedi Yunan adasını zaptederek Balkan Yarım adasının garbına ve şimali garbisine müessir olacak vaziyete gelince, memleketlerinde artık unutulmağa başlıyan ve unutulmasine uğraşılan ihtilal fikirlerini, bilhassa m illiyet fik rini, Osmanlı tebaası hıristiyan­ lar arasına, Yunanlılar içine sırf k endi siyasetlerine hizmet için, yaymağa girişmişlerdi. Bu harici ve siyasi tesirlerle beraber, XVI I I . asır son­ larına doğru, Yunan şair, m üverrih ve muharrirlerinin de Yunanistanı ve h atta Yunanlı saydıkları bütün Bizans İ m­ p aratorluğu memleketlerini Türklerin elinden alıp, o eski İ m­ paratorlu ğu ihya etmek hayal ve emelleri ve bunları fp...-- • -

rıJ •Karadağlılar, hernekadar hali isyan ve sergü: muşlar ise de zaten De vleti Aliyye reayasından olup N. şin'de bile Kara M ah mut Paşanın bölük başıları oturuyo. Sayfa 228-229). ...

Osmanlı Devl�tlnin Daiiılma Deni,


18

(}sman!ı JJez,/efinin

df!ğılma

devri

yolunda bir hayli faaliyetleri vardır. Bu geniş hayalli şair ve muharrirler, Osm anlı saltanatının maddi hakimiyeti ve Rum Patrikliğinin m anev1 nüfuzu altında bulunan bütün ortodoks­ ların bir dereceye kadar Ru mlaşmış olduklarını bildiklerin­ den, Sul t a n tebaası ortodoksların cümlesinin hürriyet ve istik­ lalini i stihdaf etmişlerdir. Hay aller;nin gayesi, Türkleri Avru­ padan sürüp çıkarmak, Yunanlılaşmış Şarki Roma İ mpara­ torluğunun payitahtı Kostantaniye'yi istirdat etmek, Ayasof­ yayı tekrar hıristiyanlığın kadim mabedi haline getirmek, hasılı hıristiyan ve Yu nan lılaşmış Bizan s İ mparatorluğ·unu tekrar diriltmek idi . . . Bu büyük h ayale, on lar "Büyük fikir (Megalo İ dea),, diyorlardı. Bu şair, muharrir ve müverrihle­ rin yazıları ta İ stanbulun Türkler tarafından fethindenberi, Rum kilise ve mekteplerinde a n'ane olarak devam eden his ve fikirden, umumiyetle an'ane ve hürafattan mülhem oldu­ ğu gibi, Avrupa.da XVI I I. asır sonlarında intişar eyli yen milliyet fikirlerinden ve Alman tarihi ve lisanı taharriyatının verdiği semerelerden de kuvvet almış bulunuyordu. İ stanbulda Fener Rum Patrikliği, eski Bizans an'ane Ve hürafelerinin zengin bir hazinesi idi: Patrikhanenin kapısı üstüne hakkolunan Bizans kartah, her sene yaldızlanarak, parlayıp duruyordu .. . Patrik İ stanbul İmparatorlarının tacını giyer ve harmanisini taşırdı . . . Patrikhane, Bizans İ m parator­ luğunu Rum kiliselerinin içinde yaşatır gibi idi... Rum Patrik, Metropolit, Papas ve Diyakosları kiliselerindeki dua ve va­ ızlarile, mektep ve medreselerindeki ders ve talimlerile eski Bizanslılık ruhunu öldürtmemeğe çalışıyorlardı ... Asırlarca süren ve Osmanlı hükumeti tarafından kafi de­ recede dikkat nazarına alınmıyan, bu hatıralar, bu hisler ve bu haller, XVI I I . asrın sonlarında, yani Osmanlı saltana­ tının zatı şiddetlenip, Garpta, komşu hıristiyan devletleri kuvvetlendiği ve milll fikir ve hisler etrafa yayıldı ğı zaman yeni bir inkişaf safhasına girdi: Fransız İhtilali fikirleri, tica­ ret dolayısile garp memleketlerile hayli temasta bulunan Rum­ lar arasında intişar etmeğe başladı. Fransanın , Direktuar, Kon­ süllük ve İmparatorluk devirlerinde şarka doğru tevessüü, evelce Rus gemilerinin Adalar denizinde görüldüğü zaman­ lar olduğu gibi, Rumlar tarafından memnuniyet ve ümitle karşılandı. Ne namda olursa olsun Fransa hük umetleri umu­ mi bir surette Sultanla iyi geçinmeği , şarktaki geniş m enfaat-


xıx. asır başrnda dağılma

19

! erinden dolayı işter gibi görünüyor idiselerde, Yunanlılara da ümitbahş vaitlerde bulunmaktan geri kalmıyorlardı . . . XVI I 1 . asır sonlarına doğru, Yunanlıların fikir v e emellerini açıktan açığa ilk ifade edenlerden maruf bir m u­ harrir vardır: Adamantius Koragis. XVI I I . asrın ortala rın­ da S a k ız adasında dünyaya gelen bu adam, zengin bir ipek tüccarının oğludur. Gençliğinde Avrupaya gitmiş ve Monpelie Darülfünununda tıp tahsil etmiştir. Fransız İ htilali esnasında Pariste bulunur ve ihtilal fikirlerile meşbu olarak, istibdat ve tahakküme karşı husumet bağlar. Müstebit addettiği Osmanlı hükumet ve idaresine düşmandır. Rumları Osmanlıya mahkumiyetten kurtarmağa çalışmağı kendine bir gaye ittihaz eder; fakat bunun için si yasetten ziyade ilim­ le meşgul olur. Halkın kullandığı yeni rumcayı, eski yunan­ ca yerine edebi lisan olarak kullanır; ve böylece okuyup ya­ zarak, yeni rumca ile ilk kütüpan eyi tesis eder. Dostların­ dan Gazis'i teşvik ederek, Yunan menafiine hizmet etmek üzere Viyanada bir m ecmua n eşrine de delalet etmiştir. Korayisden sonra, ayni gayeye çalışan birisi de şair Ri­ gas'dır . Takriben 1760 senesinde Tesalyada doğan bu ada m , fransızca, almanca ve italyanca dillerini öğrenmişti; şair v e m usikişinas idi. Rumlara yeni harp usullerini öğretmek kastile fenni harp üzerine de eserler yazmıştır! Rigas bir aralık Tarabyada Fenerli Beylerin yanında yaşamı ş ve XVI I I . Mavroyani ile birlikte, Bük­ asır sonlarında Eflak Beyi reşte bulunmuştur. Sonra Viyanaya giderek Yunanistanın istiklalin e çalışmak üzere bir cemiyet tesis etti. O sıralarda müstakil büyük Yunanistanın bir haritasını tersim ile tabet­ miştir; bu mevcut bir memleketin haritası değil, muhayyel bir ülkenin mutasavver bir programı idi.. . Rigas'ın tahayyül ettiği Yunanistan çok genişti: Şark hududu Anadolu orta­ larından, şimal hududu K aradenizin şimalinden , yan i Os­ manlı İ mparatorluğunun Kırımı kaybetmeden önceki XVI I I . asır hudutlarından, v e Karpat dağl arile Tuna ve Sava n ehirlerinden, garp ve cenup hudutları ise Adriyatik ve Ak­ denizden geçiyordu. Rigas bu haritasına şehirlerin eski ve yeni isimlerini k aydettikten başka, Yunan ve Bizansın m eş­ hur adamlarının, imparatorlarının resimlerini ve sikkelerin i d e tersim ve hakketmişti. 12 büyük paftadan m ürekkep bu harita "Helenler ve Helensevenler için" ithafile tabolunmuştu.


20

6smanlı JJevlefinin dağııma devri

Bu harita çok geniş bir Helenizm emel ve hayallerinin remzi, a deta bir bayrağı idi. Yunanlılarca, belki yakın zamanlara ka­ dar bu harita, eski Yunani stan haritası olmaktan ziyade müs­ takbel ve muhayyel bir büyük Yunanistanın siması sayılırdı. Fransa İ htilali , Rigas'ı çok m üteheyyiç etmiştir. O sıralar­ da şair, Yunanlılar için bir "Marseyyez,, de yazdı : " H aydi kalkın, Helen çocukları, şeref ve şan günü gel­ miştir; meşhur ecdadınıza layık evlat olduğunuzu gösteri n ! . . ,, diye başlıyan bu müheyyiç şarkının nak aratı şu idi: " H elen çocukları, silaha sarılın, düşmanımızın (yani Türklerin) men­ fur k anı ayaklarımız altında seller gibi aksın ! . . ,, Bugün Atinada, Akademi, Darülfünun ve m illi k ütüpa­ ne binaları grupunun önünde beyaz mermerden muhteşem bir heykeli, cenup güneşinin parlak şualarile halelenen bu şair, Yunanistanın daha doğrusu Bizans İmparatorluğunun ihyasını emel edinerek bir hayli şiirler daha yazdı. Bunlar­ dan birisinde şöyle bir parça vardır: "Şarktan garba, şimal­ den cenuba hepimiz vatan için ayni hissi taşıyoruz. Bulgar­ lar, Sırplar, Arnavutlar, adalı veya karalı Yunanlılar, h epi­ miz ayni savletle kılıç kuşanıp hürriyeti fethedelim ... ,, Görülüyor ki Rigas'ın hayali, ırki, milli bir idealden de aşmıştır: Bizans İmparatorluğunun, Osmanlı İmparatorluğu gibi vustai ve gayri m ütecanis bir İmparatorluğun Yunanlı­ lar hegemonyası altında teessüsünü istiyor demekti. Rigas'ın şarkıları, ihtilalci Yunanlıların ağzından hiç düşmedi. Rigasın takriben 1 8 1 O senelerinde öldürülmüş olmasına göre, faaliyeti Selim 1 1 1 . zamanına tesadüf eder. Fakat bu fikri ve hissi müşevviklere ve muhtelif hıristiyan devletlerin tahrik ve yardımları n a rağmen Büyük Yunan ihtilali, ancak Mahmut 1 1 . zamanında patlak verecektir. d) Ermenilerde ayrılmak hareketinin mebdei - Milli his ve fikirler tesirile X I X. asır başlarında Osmanlı İmparator luğundan ayrılan parçalar ın çoğu Avrupada ise de, Selim I I I . zamanında bu his ve fikirlerin Asyadaki bazı gayrı Türk kavimlerde dahi kendini gösterdiğine dair vakıalar yok değildir; ezcümle Ermeni hareketinin de müessirleri ve emmareleri XVI I I . asırda b aşlar. Mehitar namında Sıvaslı bir Ermeni rahib i , XVI I I . asır iptidalarında Venedik şehri civarındaki küçük bir adanın katolik manastırında Melıitarist tarikatını tesis etmişti. Bu tarikata süluk eden rahipler, Ermeni


XIX. asır bayında dağılma

21

milletinin tarih ve lisanını tetkik ile Ermeni milletinin ziya'dan vikayesine ve inkişafına çalışıyorlardı. Bu rahipler ermenice tarihi ve lisanı bir hayli eserler neşretmişlerdir. Bu eserler, Osmanlı memleketine serbestçe giriyor ve Ermeniler tarafın­ dan alınıp okunuyordu. Dil ve tarih, bir milletin hüviyetini muhafaza ve inkişaf ettirmekte en mühim amillerdir. Osmanlı idaresi altında mik­ tarları artmış, servetleri ziyadeleşmiş, okuyup yazmaları ilerlemiş olan Ermenilerin Mhitarist neşriyatından müteessir olmuş olmamaları ihtimal haricindedir. Tarih ve dil yolu ile yapılan bu milli propagan daya sırf siyasi ve n ef'i maksatlar­ la, Rusyanın yaptığı propagandalar da ilave olunmalıdır . . Rusyanın XVI I I . asır başlarından bugüne kadar de­ vam eden cenup siyaseti, Karadenizden ve Rumelinden iler­ leyip Boğazları zaptederek Akdenize çıkmağı , Kafkasya tari­ kile de İ skenderun körfezinde Akdenize, Mezopotamya ve Garbi İrandan yürüyerek Basrada Muhiti Hindiye kavuşma­ ğı istihdaf ediyordu. Avrupa yolu üzerinde veya civarında Romenler, Sırplar, Bulgarlar gibi hıristiyan ve ortodoks ka­ vimleri çoktu ve Rusya diplom asisi, bütün bu kavimlere biraz evvel görüldüğü veçhile, tesir icrasından hali değildi. Asya yolu üzerin de ise, başlıca hıristiyan kavmi, Ermenilerdi. Katerina i l . , Osmanlı seferleri esnasında Ermenileri gözden kaçırmamış ve onları m üslümanlar ve Türkler aleyhine teş­ vik etmiştir. Bu teşvikl erden cesaret alan bir Ermeni pisko­ posu, Osep Argotyan, bir "Ararat kırallığı p rojesi,, hazırlı ya­ rak, Petresburga takdim etmiş ve bu proje Çariçe Hükum eti tarafından tasvip te olunmuştu. Fakat Rus orduları aşağılara pek sarkamadıkl arın dan "Ararat kırallığı ,, hayali de, Rus ar­ şivlerinde gömülü kalmıştır. Asıl bizce mühim olan, Ermeniler arasında, ta o zaman­ l arda bile, istiklal fikrini taşıyanların bulunması ve bunların bazı siyasi teşebbüslere dahi girişmiş olmalarıdır. C.

-

TÜRK OLMIYAN MÜSLÜMAN KAVİMLERİN AYRILMAGA BAŞLAMALARI

Osmanlı memleketl erinde XIX. asır iptidalarında başlıyan milli hareketlerden bahsedilirken,garp müverrihlerine tebaan yal­ mz hıristiyan k avimlerin milli hareketleri kale alınmak, a)

Arabistan kavimleri :

Vehhabi hareketi

-


22

tJsmilnlı JJeulflfinin dağılma deuri

muasır müverrihlerimizce bir adet olmuştur. Lakin XVI I I . asır sonlarında ve XIX. asır başlarında, islam kavimleri ara­ sında dahi, mahiyetleri tetkik edilirse milli sayılacak hareket­ ler vardır. Mesela Vehhabt hareketi zannımızca milli bir Arap hareketidir; bugünkü neticeleri de, bu noktai nazarımızın haklı olduğunu ispat eder. Umumiyetle Vehhabi hareketi, o zaman hakim olan İ slam telakkisini protesto ederek başlıyan sırf dini bir kıyam mahiyetinde telakki edilir. Zahiren bu doğrudur; fakat Sırp ve Yunan hareketleri de o hareketlere iştirak edenlerin azim ekseriyeti nazara alınırsa, islam haki­ m iyetine karşı kıyam eden ve hıristiyanlığı galip getirmek is­ tiyen dini hareketler addedilmek Iazımgelir. Vehhabi hareketi, mezhebi ve dini esaslara istinaden, Türk hakimiyetini tanı ­ mamak ve Arabistanda bir Arap devleti tesis etmek gayesini istihdaf etmiş ve hareketin iptidalarında bile bir m üddet için buna muvaffak olmuştur. Vakıa üzerlerine sevkolunan Os­ manlı ve Mısır askerlerinin tazyikı ile Vehhabilerin hakimiyet havzaları tahdit edilebilmişti; bununlaberaber Arap memle­ ketlerinin Osmanlı imparatorluğundan ayrıldığı XX. asra kadar, yani bir buçuk asırdan fazla bir zaman, Vehhabilik N ecid sahrasında mevcudiyetin i muhafaza etmi ş ve nihayet XX. asrın ikinci rub'un da Mekke ve Medineye sahip olarak, " H icaz Kırallığı ,, nı ele geçirmiştir. Vehhabi liğin dini nazariyeleri ve siyasi faaliyetleri hakkın­ da bazı membalar vardır. Biz bu mezhebi n orijinal eserlerini bulup tetkik edemedik, ancak Hollandalı Müsteşrik Müverrih R. Dozy'nin " Essai sur l'histoire de l'I slamisme,, adlı eserile [ l ], Macarlı Müsteşrik ]. Goldeziher 'in "Die Religion des I slams,, namındaki eserinden, ve bu hareketi çok tafsil ile anlatan Cevdet Paşanın tarihin den istifade ettik . Avrupalı iki alim, Vehhabi m ezhebini bitarafane tahlil ediyorlarsa da, an'anevi Sünniliğe çok merbut görünmek istemiyen Cevdet Paşa Sün­ nilik taassubu ile Vehhabiliği tenkide ve iptale uğraştığından yazıları bitaraf sayılamaz. Bu membaların verdiği m alllmata göre N ecid'in garbında vaki El-Huta da Temim kabilesinden dünyaya gelen Abdül­ vehhab, bir müddet Medinede tahsili ilmettikten sonra islam aleminin başka m edreselerini de dolaşarak malumatını [1] Bu eser türkçeye tercüme olunmuştur : "Tarihi /slamiget,, ; mü­ terci m i : Dr. Abdullah Cevdet, 2 cilt. M ı sır, Matbaai İ çtihat, 1 908.


XIX. asır ba�ında dağılma

23

arttırmış ve nihayet müt alea ve müşahedelerine istinaden, İsla mın temelin den bozulmuş ol duğuna hük metmiştir. Bu­ nun üzeri ne Abdülvehha b , islamı evvel deki saflığına irca etmek için çalışmağ·a k arar verdi ; ve derslerile, vaızlarile fi­ kirlerini neşre koyuldu. Abdülveh habın tetkik ve tetebbülerile vasıl ol duğu netice, tamamen orijinal değildir: Daha XIV. asrın başl arında Suriye ulemasından ibrı i Teymiye, islamın bozul duğuna dair müşahedelerine müstenit eserler yazmıştı fakat davaları, islam ulem ası arasında mevcut fikri vahdete mugayir olan bu z at, hapsedilmiş ve 1 327 senesi hapisa­ nede ölm üştü. Bununlaberaber, ibni Teymiye'nin tabil erin­ den olan İbni Kayyım adlı diğer bir alim de, ayni vadide bazı eserler neşretmişti. Abdül vehhab, bu a.Iimlere istinaden siste­ mini kurmuş ve fikirlerini neşr ve tamime başla mıştır . İ şte bu sistem Vehhab! mezhebi diye m aruf olmuştur. Vehhabi mezhebinin en esaslı akidesi şu idi : İnsanların kabirlerine ibadet edilemez; velev peygamber bile olsa. Bu esasa bin aen , Vehhabiler nazarında pay gamber H azreti Mu­ hammedin kabrine gösterilen hürmet adeta perestiştir, şirktir. Peygamberin kabrine hürmet şirk olunca, başka embiya, es­ hap ve evliya sayılanların kabirlerine türbeler inşa etmek , bunları süslemek ve ziyaret etmek te evleviyetle şirk olur. Veh­ habl ler, evvela kendi memleketlerinde bulunan eshabı resulün k abirlerini yıkarak işe giriştiler. Vehhabi:lik bu "Ziyareti Ku­ bur,, m üşrikliğinden başka, süsü, tekellüfü, tütün ve kahve gibi mükeyyefatı da şiddetle menediyordu. En sade elbiseler giyip, en iptidai çadırlarda oturmağı, yemek yerken çatal şöyle dursun, kaşık bile kullanmamağı emrediyordu. Müver­ rih Dozy, Vehhablieri p rotestanlığın put kırıcılarına benzetir. Vehhab! mezhebinin çıktığı sıral arda, müslüman devletle­ rinin en kuvvetli, en zengin ve en muhteşemi Osm anlı salta­ natı idi. Vehhabllerin oturdukları memleket, Necid de resmen Osmanlı imparatorluğu aksamından sayılıyordu . Osmanlı sultanları, Mekke ve Medineyi çok süsl e m i şler, Peygamberin kabrine birtakım kıymetli elmas vesair taşlar takmışlar, her iki mubarek bel denin mukaddes makamlarına altından, gümüşten tezyinat yaptırmışlardı. Vehhabi ler, sultanların din­ darlık diye yaptıkl a rı bu işleri , m ü şriklik sayıyorlar, Osman­ lıl ara husumet hi ssi besliyorl ar ve Osmanlıların hakimiyetini Arap y arımadasından kaldırmak gayesini güdüyorlardı.


6smanlt J)eı;/efinin aiJğı/ma deı;ri

Abdülvehhab, yalnız nazari irşatlarla m eşgul idise de, mez .hebini kabul eden N ecid mıntakasının en zinüfuz adamların­ dan Şeyh Muhammed bin Suud Abdülvehhaba damat olarak, mezhebin neşri için siyasi ve askeri vasıtalar kullanmağa başladı. Cevdet Paşa diyor ki : "D er'iye Şeyhi Muhammed bin Suud; zekat malın dan başka kimseden bir şey istemeyip, fakat emvali ganaimin humsunu alırdı. Binaenaleyh k abail ve aşair kolaylıkla kendisine ittiba' eder olduklarından az vakit zarfı nda kuvveti tezayüt ederek , bu mezhebi cedit sayesinde bir Ceziretül-Arap hükümdarlığı teşkil etmek sevdasına düş­ müştü. ,, [ 1 ] Bununlaberaber, Muhammed bin Suud zamanın­ da Vehhabilerin nüfuzu pek artmadı. Vehhabilerin asıl kuvvet kazanıp , Arap yarımadasının birçok kısımlarına yayılmaları , Muham medin oğlu Abdül<iziz, devrin dedir. Bu adam, kuvve­ tin e güvenerek, Osmanlı devletinden çekinmez oldu; bir taraftan Hicaza bir taraftan da I raka tecavüze başladı. Bu ahvalden telaşe düşen Mekke şerifleri, Bağdad ve Suriye valileri İ stanbuldan istimdada lüzum gördüler. İ stanbul uleması, birkaç defa toplanıp, Vehhabilerin dalalet yoluna sapmış oldukları neticesine vardılar; ve Vehhabileri doğru yola çevirmek vazifesile resmi Ulemadan bir zatı N ecide göndermek kararını verdiler. Osmanlı Hükumeti tarafından bir alim , irşat için Vehhabiler arasına gönderildi ise de, bundan ameli hiçbir fayda hasıl olmadı. Vehhabiler, Mekkeye gelip hac etmelerine mani olan Şeri­ fin askeri m üfrezelerini yenerek, Şerifi k en dilerile bir mua­ hede aktine icbar ile Mekke yolunu kendilerine açtılar ( 1 798). Ayni zamanda Vehhabi mezhebi, Arap yarımadasının, her tarafına mütemadiyen intişar ediyordu. 1 80 1 de Abdüla­ ziz bin Suut, 20,000 k adar Vehhabi ile Mekkeye gelip hac etti; bütün Mekke ahalisini kendisine biat ettirdi; ve Mekkeye dahil olduğunun ertesi günü, m ezheplerine göre hürmet edilmesi caiz olmıyan binaları yıktırmağa başladı : bu suretle Peygamberin, Ebubekir, Ömer, Ali ve Fatmanın doğduğu ve Haticenin oturduğu rivayet olunan evlerle, evli ya ve ulema kabirleri denilen yerleri yıktırdı. Nazarların da taşa tap mak gibi görünen Haceri Esved' e ibadeti izale için, Kabenin bir köşesine konulmuş H aceri Esved denilen karataşı yerinden kopartıp p arcalattı. Mekkede çubuk, nargile ve saz nevinden ·

[lJ Tarihi Cevdet -�tertibi cedid cilt IV, sahife, 1 60.


25

XIX. asır ba�ında dağılma

ne buldu ise toplayıp yaktır dı! ipek elbiseler giymeği men­ etti . . . B u sırada Vehhabilerin b i r kısmı d a Medineye gittiler. Peygamberin türbesini zikı ymet eşyadan tecrit ettiler; ve türbenin kubbesini yıkmağa uğraştı lar. Medine halkı, Mek ­ keli!erden ziyade Türklere mütemayil oldukları ndan, Vehha­ bilerin çok şiddetli muamelelerine maruz kaldı. Cevdet Paşanın ve Dozy'nin dediklerinden anlaşılıyor ki Vehhabilerin siyasi ve askeri reisleri olan İ bni Suud'lar, Veh­ habilik esasları üzerine bir Arabistan devleti nin teessüsünü istihdaf ediyorlardı. İbni Suud, İ stanbuldan kendisini irşat için gönderilen alim ile konuşurken, Padişaha karşı hürmet­ sizlik göstermemiş ise de, Vehhabilerin Türklere şi ddetli hasım oludklarım ve Arabistanı onları n hüküm ve idaresi altından almak için uğraştıklarını Dozy yazıyor. Cevdet Paşa da, Vehhabiler aleyhine tertip ve neşrolunmuş dini risa­ lelerden bahsederken bu risalelerden birisinde Veh habller aleyhinde şu ittihamın bulunduğunu naklediyor: " Hutbelerde n amı Padişahinin zikrini dahi terketmişlerdir.,, Hasılı Vehhabilerin daha X I X. asır iptidalarında, dini tadilat' yaptıktan başka, Arabistanı Osmanlı idaresi altından çıkararak, müstakil bir Arap devleti tesis etmek gayesini de istihdaf eyledikleri anlaşılmaktadır. Mısır Osmanlılar tarafın dan Selim I. zamanında zaptolunmuştu (IS 1 7). Daha evvel, Mısır D evleti bir askeri heyetin hüküm ve idaresi altında bulunuyordu ve Mısırda icrayı hükumet eden bu askeri heyete, Kölemenler deniliyordu. K ölemenlerin Türk­ menistan, Kafkasya ve Kıpçak tarafından gelenleri, Türk­ lerden ve Kafkasyanın muhtelif kavimlerinden terekküp ediyordu. Müslüman m emleketlerinde Kafkasyadan gelenlere umumiyetle Çerkez denilmek itiyat edilmiş olduğundan, şark m üverrihleri, Mısırda hükuümet süren bu askeri heyeti Türk ve Çerkez Kölemenleri diye ikiye ayırırlar; lakin Çerkezler, Kafkas ahalisinin k üçük bir kısmını teşkil ettiklerinden Çerkez Kölemenleri arasında dahi Türkler ekseriyet teşkil ederler ki reislerinin isimleri buna açık bir delildir. U m umi­ yetle süvariden teşekkül eden bu askeri heyetin reisleri, Sultan unvanile Mısırın hükümdarlığına, bu heyet tarafından intihap olunurlardı. Yavuz Selim Mısır üzerine yürüdüğü b)

Mısır eyaleti

ve

garp ocakları

-


26

()smon/ı JJevletinin dağılma devrı

sıralarda, Mısır Sultanı ihtiyar Kan Su Gaıırı· idi ki Suriyede uğ­ radığı mağl lıbiyeti müteakip ölm üş ve yerine Tomrm Bay, Sul­ tan intihap edilmişti. Kan Su ve Toman isimleri gösteriyor ki bu cesur suvari kumandanları da Çerkez değil, Türk idiler. Sultan Selim Mısırı itaati altına aldıktan sonra, Türk ve Çerkez Beylerinden ve süvarilerin den ken disine tebaiyet edenleri Mısırda bıraktı ve bun l arın nüfuzlarını tamamen kırmağı siyasetine muvafık bulmadı; devlet merkezinden çok uzak bulunan bu mernl ekete tayin e deceği valinin ikti darına karşı bunları mukabil kt�vvet halin de kullanarak bir muvazene tesis etmek isti yordu . L2,kin, sonraları Osmanlı İ mparatorluğunun m erk ez! kuvveti zayıflayıp , İ stanbuldan Mısıra gön derilen valiler icabı kadar kudret ve satvet gös­ terememeğe ba şlayı nca, Kölemenler Mısırın hakiki hakimi kesildiler. Kölemenler, eski usulle tal im ve terbiye görmüş, cesur ve cündi, mükemmel bir süvari ordusu halinde idiler. Fransız müverrihi M. Thiers Kölemenler hakkında diyor ki : " Bunlar yeryüzünün en cesur ve cevval süvarileridir f I ] . ,, Bu süvari heyetinin başında "Beyler,, bulunuyor ve Beyler­ den birisi diğerlerinin . hepsine tefevvuk eden bir m evki sahibi addolunuyorlardı; b eylerden başka " Keşşaf,, denilen zabitleri de vardı. Kafkasya ve Türkistan taraflarından pey­ derpey getirilen delikanlılar, bu süvari heyetinin eksiklerini doldurmağa hizmet ediyorlardı . Askeri kuvvetl erine dayanan bu Kölemen Beyleri, Mısırın arazi servetini, haklı veya haksız olarak, kısmen ellerine geçirmişl erdi. Bu arazinin iradı ve halka tahmil ettikleri mütenevvi vergilerin varidatile Beyce yaşıyorlardı. İ stanbul­ dan Mısıra gönderilen vali paşalarla Kölemen Beyleri, bazan iyi, hazan fena geçiniyorlardı; resmen padişahın m etbu­ luğunu tanımakla beraber devlete verilmesi lazı mgelen vergilerini ekseriya vermiyorlardı. Kölemen beyler hukukan biribirlerine müsavi sayılıyor idisel er de, filen içlerinden birkaçı teferrüt ve tagallüp ederek öbürlerine hükümlerini yürütüyorlardı. Böyle teferrüt maksadile Kölemen beyl eri arasında niza' ve kavga hiç eksik ol mazdı. Selim I I I . zama­ nında en müten effiz Kölemen B eyleri, Büyük Elfi, İbrahim ve Murad adlı Beylerdi. Bun ların her üçü çok zengin idiler;

[l] A. Thiers, Histoire de la R e volution française, Tome X, page 1 0 3 ,­ Pa ris, 1 8 34.


XIX.

ıwr

b11şında d11ğı/m11

2?

bunların Kahirede muhteşem sarayları, birçok güzide Arap atları, kalabalık hiz metkarları ve yüzlerce süvarileri vardı l ı ]. XVI I I . asır sonlarında memleketin hakiki hakimleri bu Kölemenler olmakla beraber, Osmanlı valisi, Osmanlı kadısı ve Osmanlı memurlarile, Kahirenin kalesinde oturan bir miktar Yeniçeri askeri de vardı ki bu nlar doğrudan doğruya İ mparatorluğun kuvvetini temsil ederlerdi. Yerli Mısır halkının idarede hemen hemen hiç bir nüfuz ve tesirleri yoktu; memlekete hükmeden, memleketi idare eden kimseler İ stan buldan gön derilen memurlarla Kölemen Beyleri ve Keşşafları idi. Bu hak im sınıftan başka, memlekette bulunan halk, bir­ kaç kavim den terekküp ediyordu : bu kavim lerin en eskisi, Mısırın , asıl yerlisi sayılan Kıpti/er dir. İ slam istilası esna­ sında, Araplar da Mısıra gelip yerleşmişler ve dillerini Kıpti­ lere k abul ettirmişlerdi. Arapların yerine geçen Türk dev­ letleri sayesinde, Mısıra bir hayli Türk ve Kafkasyalı da gel­ mişti. Bunlar da arapça konuşuyorlardı ; fakat türkçeyi de unutmamışlardı [2). Osmanlılar Mısırı fethedince, muhtelif Osmanlı kavimleri, yani Türk, Arnavut ve saireden birçok kimseler türlü sebeplerle Mısıra gelip yerleşmişlerdi. Bu muhtelif kavimlerin miktarı ve vaziyetleri Fransız müverrihi Thiers'in yazdığına göre, XVI I I inci asır sonlarında takriben şöyledir [3) : Asıl yerli sayılan ve hıristiyan dinine salik bulunan Kıptiler ancak 200,000 kadardı. Bu kavim muhakkar, fakir, fikren ve ahiakan düşk ün bir halde i di ; en aşağı ve en kötü san'atlerle meşgul oluyordu. Araplar, ahalinin ekseriyetini teşkil ediyorlardı. H angi cinsten olursa olsun, İ slamı k abul ile Araplaşmış kimseler de Arap sayılıyordu; m esela ırk ve cinsleri karışık olmakla beraber Fellahlar da Araplardan m adut idi. [1] Kölemen Beylerinin bu devirde m ı ktarların ı mü verrih Thiers, 24 diye kaydeder; Kölemen askerinin miktarını da 1 2,000 olarak gös­ terir; her Kölemen sü varis ine hiz metle mükellef iki de Fellah bulun­ duğuna göre, hizm etçiler ordusu da 24,000 e baliğ olur. [2) Sel i m I I I . zaman ında Mısıra seyahat eden, İ stanbul Hollanda Sefirinin oğlu Baron de Dedem de Gelder yazdığı hatıratta Murad Beyle türkçe konuştuğunu hikaye eder. «Memoirs de g e n e ral Baron de Dedem de Gelder-Paris, 1900 - P. 7 9». (3] A. Th iers, Histoire de la R e volution française T. X, PP. 99 - 1 00


28

ö:man/ı JJeo/eftiıin dağılmll deori

Arapların <ı.rası nda asalet iddia edenleri, hatta Peygam­ ber sülalesin den geldiklerini söyliyenleri de vardı. Arap ların bir kısmı ulftmu diniye ve arabiye tahsil etmiş kimselerdi ki bunlara Şeyh deniliyordu, Şeyhlerin hüku­ met divanında mevki leri olduğu gibi halk nazarında da itibarları vardı. U mumiyetle cami ve medreselerde bilhassa " Camiülezher ,, denilen bir nevi dini üniversitede bu şeyhle­ rin nüfuzu hakimdi. Arap sayılan bir de Bedeviler mevcut idi ki bunlar şehirlere ve kasabalara yerleşmeksizi n, k abileler halinde göçebe bir hayat geçiriyorlardı. Bu göçebelerin miktarı 1 00 : 1 50 bin kadar zannolunuyordu. Nihayet memleketin fatih ve hakimi olan Türkler ile onlara merbut Kölemenler vardı. Bunların miktarı da 200.000 kadar tahmin ediliyordu [ 1 ]. Selim I I I . devrinde Mısıra hakiki hakim olan kuvvet, Osmanlı vali ve memurlarile İmparatorluk askerinden, yani Yeniçerilerden ziyade Kölemen Beyleri ve bunların süvari askerleridir; Asıl Mısır halkı, ötedenberi olduğu gibi, muti ve miskin fellahlıkla geçinip gitmektedir. Kölemen Beyleri, memleketin adeta hakiki sahibi ve ha­ kimi gibi bir vaz' almışlardı. Arapları ve Kıptileri ağır vergi­ lerle soyuyorlar ve ecnebi tüccarların mütemadi şikayetlerine sebep oluyorlardı. Saltanat tarafından vilayeti idareye gön­ derilen paşayı ekseriya konağında mahpus gibi tutarak hüküm icra etmesine, adalet tevzi eylemesine mani oluyor­ lardı. Bu cihetle Kölemenlerden ahali m üteneffir, ecnebiler müşteki, Osmanlı hükumeti de bizar bir halde idi. Velhasıl Mısır, resmen Osmanlı İ mparatorluğunun aksa­ mından idi ise Q.e, filen p adişahın hükmü bu kıt'ada pek az cari olabiliyordu.

Selim I I I . devrinde Afrikanın bütün şimal sahili, ta Fas emaretine k adar, resmen Osmanlı İ mparatorluğunun tabiiyeti altında bulunuyordu. Bu havalide, Mısırdan itibaren Trabu[1] Bu rakamlar arasında Araplarla Araplaşmış olanların miktarı gösterilmemiştir. Gösterilen adetlerin mecmuu 5 50.000 dir. Maamafih Mısırın o zamanlar nüfusunun mecmuu 1 ila 1,5 milyon ka d a r tahm i n olunuyor.


XIX. asır başında dağılma

29

lusgarp, Tunus v� Cezayir memleketleri vardı. Bunlardan Cezayir ve Tunus, Osmanlı tarihinde Garp ocakları namını taşır. Cezayirin XVI I I . asır sonlarında nüfus miktarını kat'i olarak tayin mümkün degilse de 2 milyona yakın olsa ge­ rektir. Cezayir halkının ekseriyetini Araplarla Araplaşmış Berberler teşkil ediyordu. Türkler, hakim sınıf idi ; ve din birliğinden dolayı Türklerle Araplar hayli karışmıştır. Tunus ahalisi de Cezayirin ayni idi: Bir milyon kadar ahalinin ekse­ riyeti , Araplarla Araplaşmış berberlerdi. Burada da hakim sınıf Türklerdi. Cezayir ve Tunus kanuni Süleyman zama­ nında Kaptanıderya Barbaros Hayrettin Paşanın him met ve hamiyetile Osmanlı İ mparatorluğuna ilhak olu nmuştu. [ 1 l Fet­ hi Müteakip, Cezayir ve Tunusa, muhafız olarak bir miktar Yeniçeri askeri yerleştirilmişti. Yeniçeri zabitleri Divan deni­ len bir meclis teşkil ediyorlardı. Padişah tarafı ndan gönde­ rilen valiler, icraatta bu divanla istişare etmeğe mecbur idiler. Divanı terkip eden Yeniçeri zabitleri içlerinden birisini "Dayr,, unvanile reis intihap ederlerdi. "Dayılar,, gitgide çok nüfuz k azandıklarından, filen Cezayir ve Tunus idaresi bu Dayıla­ rın eline geçmişti : ( Tunus : 1582, Cezayir : 1670) padişahın ve valilerin ciddi bir kıymet ve ehemmiyeti kalmamıştı. Ceza­ yirin bu vaziyeti XIX. asır iptidalarına kadar devam etmiştir. Tunusta ise dayıların hükmü, XVI I . asır son­ larına kadar ancak cari oldu. Bu asrın ortalarına doğru valiliğe tayin edilen Ramazan Bey, Dayıların nufuzunu kıra­ rak , Tunusu idare etti ; Sonra Ramazan Beyin yetiştirmelerin­ den olup Tunus valiliğine nasbedilmiş olan Murad paşanın ahfadından Hüseyin Bey, XVI I I . asır başlarında valiliği irsi bir şekle çevirdi (1 705). Osmanlı İ m paratorluğu, o zamanki zafından naşi, bu tebeddüle mani olamadı ; ve Tunus mem(1] Meşhur Türk denizcilerinden Baba Oruç ve kardeşleri 1 5 1 0-1 5 1 9

yıllarında Cezayir sahillerini ele geçirmişlerdir. Oruç'un ölümünden sonra kardeşi Hızır reis (Barbaros) 1 5 1 7 de M ı s ı rı fetheden Yavuz Sel ime hizmet arzetmiş v e Kanuni zamanında ( 1 53 4) Cezayir Paşası H ayrettin Reis İ stanbul'a çağrılarak Kaptanı Deryalığa nasbedilm iş ve bu suretle filen Osmanlı devleti hizmetine giren Barbarosla birli kte Cezayir ül kesi de Osmanlı topraklarına eklenmiştir. Tunus, il k defa Kanuni zamanında ( 1 5 34) Osmanlı donanması tara­ fından zaptedilmiş ise de İ spanyollar tarafından kısa bir müddet içinde g�ri alınmış ve asıl Selim I I . de vrinde (1 574) Sinan Paşa ve K ılıç Ali Reis tarafından zaptolunmuştur.


30

tJsman/ı !!Jevlefinin dağılma devri

leketi Padişahın az çok m etbuiyetini tanıyan yarı m üstakil bir Beylik haline geçti. Trablusgarba gelince, o zamanlar n üfusu bir milyona kadar tah min olunabilen bu geniş kıt'ada dahi ahalinin ekseriyeti Arap ve Berberdi ; fakat hakim sınıf Türklerdi. Burası meşhur kaptanlardan Turgut Paşa tarafından K anuni Süleyman zamanında zaptolunarak Osmanlı İ mparatorluğu­ na ilhak olunmuştu ( 1 5 5 1 ). Trablusgarp, başta bir Osmanlı eyaleti tarzında idare olunmuş ise de, çok geçmeden, b urada da, Tunusta olduğu gibi, bir aile, Karamanlı Ailesi memleketi hemen müstakillen idareye kalkışmıştır ( 1 7 1 4- 1 835). Garp ocaklarında gördüğümüz veçhile Trablusta da bir miktar Yeniçeri yerleşmişti. Cezayir, Tunus ve Trablusta Yeniçerilerin yerlilerle izdivacından Kuloğlu denilen, muayyen hukuku haiz ve bazı vazifeleri hamil bir askeri sınıf ta peyda olmuştu. Garp ocaklarının çok cesur gemiciler tarafından idare olunan hayli kuvvetli filoları vardı ki bunlar Akdenizin en korkunç k orsan gemilerini teşkil eder ve bazan Padişahın emrile fakat ekseri­ ya kendiliklerinden Malta Kavalirlerinin filoları ile başka hıris-­ ti yan korsan gemilerine k arşı daim a harp üzere bulunurlardı .. Bu cihetle G arp-Ocakları, birer bahri ve askeri h eyet teşkil ediyorlar, demekti. Bu askeri heyetler, dahili varidatları ve Akdeniz k orsan­ lığından kazandıkları ile geçiniyorlar ve saltanata tabiliklerini göstermek üzere, her üç senede bir kere Osmanlı devleti hazinesine bir miktar vergi vermekle mükellef. bulunuyorlardı. Bundan başka Osmanlı D evleti, herhangi bir devletle harbe girerse, ocakların filoları , devletin donanmasına iltihak e derek harbetmekle de muvazzaftı. Lakin XVI I I . asır sonlarında Devlet merkezinin zayıflaması ve ocakları idare edenlerin itaatten uzaklaşmaları yüzünden eski rabıta ve intizam gev­ şemiş ve bozulmuştu. D ayılar ve Beyler İ stanbulun kendi maksat ve menfaatl erine uygun emirlerine itaat ediyorlar idise de uygun olmıyanlarına pek te kulak asmıyorlardı . Devletin zafı, buralara b ahriye kuvveti sevkederek emir­ lerinin infazına imkan bırakmıyordu. Demek oluyor ki, Akdenizin cenup sahillerini tutan ve ahalisinin ekseriyeti Türk olmıyan Cezayir, Tunus ve Trablus k ıt''aları, XVIII. asır nihayetleri n de, nazari olarak İ mparatorl uğun aksamı.n-


.'Ji

XIX. asır başında dağılma

dan sayılıyor idiseler de filen salta nat m erkezin i n altından çıkm ış gibi bir vaziyette bulunuyorlardı.

hük m ü

c) Bazı Suriye kavimlerinin, Kürt aşiretlerinin ve Arnavut

öteden­ beri kendi şeyh ve ernYrleri vasıtasile idare olunan Lüb­ nan memleketinin kıyam ve isyanlarında bariz bir hissi m illinin tesiri n i bulup göstermek kolay değildi r ; ancak burada yaşıyan ve mezhep itibarile Türklerden ve Araplar­ dan farklı olan Dürzüler in Osmanlı Hükumetine itaatten ayrıl ­ m a k ve istiklal kazanarak k e n d i ken dilerini i dare etmek arzusu hep devam etmişti r. Dürzülere komşu olan Ma­ runiler, hıristiyan i d i . Bun lar da bir Müslüman İ mp ara­ torluğu olan Osmanlı Devletine karşı itaatsizliğe daima meyl­ etmişler ve hıristiyan - katolik dev letlerine, bilhassa Fran ­ saya incizap gostermişlerdi; Fransa hük u m etleri de bu vazi­ yetten istifade için her vasıtaya m üracaatten geri durmamış­ lardır. Gerek Dürzülerin, gerek Maru nilerin ehemmiyetli kıyamlarının başlangıcı da XVI I I . asır sonlarına tesadüf eder. Aşiret halinde yaşı yan Kürtler in de idareleri, Bey, Ağa ve Şeyhlerinin elinde idi; bu aşiret reisleri umumiyetl e Sul­ tanın hak i m iyeti n i tan ıyıp ona ittiba ve itaat ederlerdi. Laki n böyle iptidai bir hayatı içti m aiye i l e yaşıyanların ef'al ve hareketlerinde ittırat ve itaatlerinde i n tizam bulun maz; arası ra hususi menfaat tesirile, reislerin, hük u m ete itaat etmiyerek kıyam ve isyan hareketlerine temayül ettikleri vakidir. An­ cak bu hareketlerin m u ayyen m illi gayeleri istihdaf etti ğini iddia çok m üşküldür. Bun unlaberaber, bugün Kürt mil!i hareketini ihdas etm ek hevesinde bulunan bazı kimseler, o devrin kıyam ve isyan vakıaları nı milli bir renkte göster­ m ek i sterler; bunların iddiasına göre, XVII I . asırda yaşa­ m ı ş olan Mollayi Cizri namında bir Kürt şairinin "Memo Zin,, unvanile yazdığı m anzum bir hikayede, Kürt milletinin hukuku talep olunm uştu r. "Memo Zin,, in 1 908 den sonra İ stanbulda tabolunan nüshaları m eydandadır. Ancak bun­ l arın tetkikında Kürt iddiası nı tevsik edecek beyitleri bulmak k abil olamıyor. [ 1 ] U mu m i olarak düşünül ürse, garbın milli kabilelerinin ayrılmağa

müteveccih

hareketleri

-

[11 « Memo Zin,,in el yazısı nüs haları n ı bulup tetkik etmek müm kün olamadı. El yazmasında bulunan bazı beyitlerin basmaya geçirilmemiş olm ası, ihtimal haricinde değild ir. Bununla beraber, tabolunmamış


.'32

Osmanlı 2Jev!efinin dağılma devrı

hareketlerine uygun fikirlerin , ta XVI I I . asırda, D icle vadilerine kadar sirayet ve intişar etmiş olması da im­ kan haricinde görünür. Mal lım olan birşey varsa, XVI I I . asrın son senelerinde "Milli,, adını taşıyan kuvvetli bir Kürt aşiretinin Osmanlı Devletine k arşı isyan etmiş bulunmasıdır. Bu aşiret reisi Timur Bey in ef'alinden, isyanın fikri bir saik ile vukua gelmeyip, sırf tahakküm etmek ve b aşıboş bulun­ mak gayelerini takip ettiği anlaşılmaktadır. Bir iki yıl devam eden bu isyan nihayet Osmanlı H ü kumeti tarafından bas­ tırılmıştır. Arnavutlarda da, X I X . asrın Kabile hayatı yaşıyan milli bir hareket bulunması imkansızdır. verdiği mana ile Ancak insiyaki bir surette, milli hissin , milli gururun varlığı k abul olunmalıdır. Osmanlılık camiası içinde yüksek m evki­ lere çıkan bazı Arnavut Beylerinin şiirlerinde bile böyle hislerin ifadesine tesadüf olunmaktadır. XVI I I . asır sonla­ rında, b azı m illi vasıfları haiz olan hadiselerden olmak üzere, İ şkodralı Kara Mahmud Paşanın ve Tepede/enli Ali Paşanın ha­ reketleri gösterilebilir. Kara Mahmud Paşa İ şkodralı Mehmet Paşanın torunu ­ dur. Mehmet Paşa rivayete göre Dukakin Beyleri soyundan imiş [ 1 ] .. Tarihçe malum olan şudur ki Kara Mahmud Paşa ile evlat ve ahfadı, XVI I . asır sonlarından itibaren yüzyıl k adar İ şkodra eyaletini ve şimali Arnavutluğun Kegalık kıt'asını irsen i dare etmi şler, yani Osmanlı D evletinin haki­ m iyetini yalnız n azari olarak tanımışlardı r : devlet bunlara resmen İ şkodra valiliğini verirdi. XVI I I . asır sonlarında vali bulunan Kara Mahmud Paşa, cesur ve tedbirli bir adamdı. önceleri devlete iyi hizmet etti; fakat gitgide kuv­ vetine güvenerek, İ stanbuldan gelen emirlerin çoğuna kulak

beyitler bile, nihayet şairin mil letine muhabbetini gösterebilir. XX. asrın bazı hayalperver gençleri, bu beyitleri istedikleri gibi tefsir etmiş olabilirler. . [ 1 ] Dukakin (Le duc J ean) şarki Roma İ mparatorluğunun sukutun­ dan evvel, Arnavut l u ğu n bazı taraflarını zaptetmiş olan Normandiya Beylerinden birisi imiş. Bunun nesli Arnavutıaşıp, Dukakin ismini ken­ d ilerine fam ilya ismi suretinde istimal eder olmuşlar. İ skender Bey is­ yanında onun tarafında bulunmuşlar. Arnavutluğu Osmanlılar kat'iyyen elde edince, Dukakin Beyleri, İ slam d inine girmişlerdir ve içlerinden bir hayli Paşa ve Bey ile bazı şairler de y�tişmiştir. (Şemsettin Sami, Kamusüiaiam, Dukakin kel imesi).


33

XIX. Cl$1T başında dağr/ma

asmaz oldu. Bu sırada Avusturya ve Venedik Devletlerile hotbehot m ü nasebata girişerek, onların da teşvikile istiklal hevesin e düştü. U zerine devlet askeri sevkolunarak, İ şkodra m uhasara edildise de, Kara Mahmud kurtulmağa muvaffak oldu; ve bu muvaffakıyeti Avusturya ve Venedik Devleti tarafın dan tebrik olun du. .. Muahharen bu ecnebi devletle­ rile de bozuşarak, Osmanlı D evletin e itaat ve sadakat göste­ receğini vait ile kendisine vezaret rütbesin i n verilmesin i istirham etmiş v e istirhamı kabul olunarak kendisi vezirlik rütbesine terfi olunup Avusturya aleyhine harekete memur edilmiş ise de, Kara Mahmud Paşa sadakat ve itaat yolunda pek sebat etmemiştir. Şimal Arnavutlarından olan Kara Mahmud Paşanın Kegalara dayanarak istiklal hareketi n e k al­ kışması, m illi hareketler nev'ine ithal olunabilir; fakat umumi­ yetle Arnavutların, hususiyetle Kegaların , o devirde pekaz tenevvür etmiş bir halk olduğu düşünülürse, i nsiyak i olan milli hislerinden gayri m illi fikirlere de vakıf bulunmaları pek muhtemel görülmez. Kara Mahmud isyanının mahiyeti n i tayin için, bugün elimizde ciddi vesikalar da yoktur. B u cihetle K ara Mahmudun hareketini, saltan at m erkezin i n zafından istifade ile daha ziyade tagallüp ve istiklal k azan­ mak arzusuna, yani zaten m evcut derebeyliğinin takviyesin e atfetmek belki daha doğru olur. Toskalıktan çıkan Tepedelenli Ali Paşan n hareketi nde, Arnavutların m illi hislerin i n daha m üessir olduğu kabul olunab ilir. Osmanlı Devleti n de n vezaret rütbesini almış olan bu P aşa, XVI I I . asrın sonları nda, cenubi Arnavutları kendi idaresi altında toplıyarak, Osmanlı P adişahın a itaat­ sizlik göstermiş ve istiklal sevdasın a kapılmıştı. Ordusunun ve idaresinin tanziminde Fransızları taklide y eltendiği gibi, N apoleon Devrinde Fransa D evleti n den maddi ve m an evi y ardım da görmüştür. Bununlaberaber, Tepedelenli isyan ı n ı dahi şuurlu b i r hareketi milliye diye telakki etmek, vakıaları çok geniş tefsir eylemekle a ncak k ab ildir. Hasılı; XVI 1 1 . asır sonların da, Osmanlı camiasın a dahil bulun an Eflak - Buğdan, Sırbistan, K aradağ v e Yun a­ nistan gibi ahalisinin büyük ekseriyeti hıristiyan ve gayri Türk memleketlerde dini ve m illi hisler saikasile camiadan ayrılmağa m üteveccih hareketler vaki olduğu gibi, Arabistan, Mısır, Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Lübnan, K ürdistan ve

Osmanlı

Devletinin dağılma devri

3


34

ôsmanlı JJeulefinin dağtlma devri

Arnavutluk gibi ahalisinin bir kısmı gayri Türk, fakat m üs­ lüman olan m emleketlerde dahi şahsi emel ve ihtiraslarını temin etmek istiyen bazı reislerin camiadan ayrılmak emel . ve heveslerini daha k olaylıkla tatmine m uvaffak oldukları görülmektedir ki, bunda da milli hislerin tesiri büsbütün inkar olunamaz. D - BAZI VALİLERİN MERKEZİ TANIMAMAK ARZULARI; BU HAREKETLERDE GAYRİ TÜRK KAVİMLERİN ROLÜ : OSMANLI İMPARATORLUGUNDA ANARŞİ ; HER TARAFTA EŞKIYA ÇETELERİNİN ZUHURU

XVI I I . asır sonların da, henüz zikredilmiş inhilal vakı­ alarından başka, Osmanlı Devletinin tehallülüne hizmet eden diğer bir nevi vakıalar daha vardır; o da m ahalli derebeyle­ rin veya derebeyleşmeğe uğraşan b azı kimselerin Türk ve gayri Türk ahaliye dayanarak, devlet merkezine k arşı itaat­ sizlik yoluna sapıp bir nevi istiklal kazanmağa uğraşma­ larıdır. Bağdad kölemen/eri nin, Vidinde aslen Boşnak olan Paz­ vantoğlu Osman Ağanın, Suriye ve Filistinde Cezzar Ahmed Paşanın daha soraları Mısırda Mehmed Ali Ağanın h areketleri bu nev'e ithal olunabilir. Bağdad Beylerbeyileri digerleri arasında hususi bir mevki ve salahiyet sahibi i diler. Basra körfezinden yukarı Elcezi­ reye kadar olan memleketler bunlara bağlı olduğu gibi Kürt aşiretlerine nezaret vazifesi de kendilerine verilmişti. Bu kadar geniş olan sahanın idaresindeki m üşküller h ük um et merkezinin zaif düşmesi nispetinde artmış ve buraya gön­ derilen memurlar sözlerini dinletem ez bir hale gelmişlerdi. N ihayet hükumet, 1 749 de, bu havalide muhtelif m emu­ riyetlerde bulunarak muhiti iyi tanımış olan Süleyman Paşa yı vezirlik payesile Bağdada vali yapmıştı. S üleyman Paşa kısa zamanda sarsılan intizam ve inzıbatı temin etti. Yer yer görülen başkaldırmalara son verdi. Bir taraftan da bir çok köleler satın almağa ve onları hususi bir ihtimamla, yetiştir­ meğe başladı . Kendisinin vefatından sonra, 1763 te m erkezi hükumete valiliğini tasdik ve k abul ettiren k ethudası Ömer, sayısı gün geçtikçe artan Bağdad Kölemenlerini de Mısır Ocağı gibi muayyen bir kadro dahilinde teşkilatlandırdı. İ stanbuldaki Enderu n Ocağı tarzında has, hazine ve kiler


XIX. asır başında dağılma

3S

o dalarına ayrılan J.1e bazı usulleri ve nizamları olan bu ocakta iki yüz kadar çocuk bulunur; bunlar l eyli bir mektep gibi hoca ve lalaların n ezaret ve ihtimamı altında okumak, yaz­ mak, silah kullanmak, ata bin mek öğrenirlerdi. H atta yazın yüzmek öğren meleri için daireleri civarın da hususi havuzlar b ile yaptırılmıştı . B u suretle itinalı ve hususi bir terbiye altında yetiştirilen bu gençler kendilerine verilen işlerde üstün bir başarı gös­ teriyorlar ve araların daki m ektep ve silah arkadaşlığile de biribirlerine olan bağlılıkları gittikçe kuvvetleşen bir sınıf haline geliyorlar ve b ütün memuriyetleri ele geçiriyorlardı. B ağdatta her gün biraz daha taazzuvlaşan bu teşkilat ve bun­ l arın idaresinde tensik edilen askeri kuvvet merkezi kuşkulandırmaktan hiç bir zaman hali kalmamakla beraber yapılan muhtelif teşebbüsler müspet bir netice verememiş ve Bağdad vilayeti seksen sene kadar mahalli n üfuzlarına dayanarak ve türlü entrikalara baş vurarak rakibini ortadan k aldıran ve memuriyetini saltanat merkezi n e tasdik ettiren kimselerin elin de kalmıştır. Merkezi hükumetin türlü iç ve dış gailelerile meşğul ol­ m asından fırsat bularak her dilediğini yapmağa yeltenen ve gün geçtikçe n üfuz ve kudretini arttıran Bağdad Kölemen valilerinin sonuncusu Davud Paşa dır . D avud paşanın keyfi idaresinden şikayetlerin çokluğu ve padişahın kendisine nasihat için gönderdiği b üyücek bir memuru öldürüşü mer­ k ezi h ükumeti tekrar harekete getirdi. H alep Valisi Ali Rıza Paşa büyük bir kuvvetle Bağdada sevk olundu. Bir haylı m ücadeleden sonra Ali Rıza Paşa vilayeti ele geçirmeğe ve Bağdad Kölemenlerini ortadan kal dırmağa muvaffak oldu. ( 1 830) Pazvantoğlu Osman Ağa Vidin yamaklığından türemiştir. G ittikçe k uvvetini arttırarak nihayet Vidin Valisini koğmuş ve bugünkü Bulgaristanın garbile Sırbıstanın şarkında büyük bir araziye m üstakil hakim k esilmiştir. 1 797 de üze­ rine Kaptan Paşa k umandası altında kafi asker sevkedildiği halde mağlllp edilememiş, nihayet P adişaha m üracaatle affını istemiştir. Osmanlı D evletinin XVI I I . asır sonların­ daki h ali, bu gibi işlerde p ek ileri gitmeğe müsaite değildi. Selim 1 1 1 . Pazvantoğlunu affettikten başka, kendisine vezir­ lik rütbesi vererek, bilfiil hükmettiği yerlerin k artunen de


36

ôsnıan!t J>evlefinin dağılma devri

hakimliğini, Vidin Valisi unvanile, ona tevcih etmiş, ve b u suretle asi P azvantoğlu Osman Ağa, Vidin Valisi Paspanzade Osman Paşa olmuştur. Mütegallibeliğe h eves eden m ühim adamlardan birisi de, Bonaparta karşı Akka Kalesini muvaffakıyetle müdafaa ede­ rek, bu Fransız Generalinin Suriyeye ilerlemesine mani olan Cezzar (Kasap) Ahmed Paşadır. Şiddetinden ve kan akıtıcılı­ ğından dolayı Kasap unvanını almış olan bu Paşa, esasen Boşnaktır. Gençliğinde Mısır Kölemenleri arasına karışarak kendini göstermiş, sonra Suriyeye geçip başına k alabalık ça bir kapı halkı toplıyarak muvaffakıyetler ve rütbeler k azan­ mış, nihayet vezir rütbesile Sayda eyaleti valiliğine tayin edil­ miştir ( 1 799). Sonra birkaç defa Şam Valisi olarak, b ütün Suriyeyi idare etti ; ve mükerreren " Emirülhaç,, tayin oluna­ rak hüküm ve nüfuzunu Arabistanda da hissettirdi. Cezzar, o zamanın metin k alelerin den sayılan Akka Kalesinde otururdu. Askerinin çoğunu hemşerileri olan Boş­ naklarla Arnavutlardan toplamıştı. Bu Paşa h azan saltanat makamına muti gibi görünmüşse de, bazan bilakis m erke­ zin emirlerine hiç kulak asmıyarak müstak illen h areket etmiştir; İ stanbul, Cezzarın tecziyesini, yani idamını düşün­ müş ise de, arzusunu kuvveden fiile çıkarmağa cesaret edememiştir. Bazı kavimlerin ayrılmağa m üteveccih h areketlerinden bahsolunurken zikir edilen İ şkodralı Mahmud ve Tepedelenli Ali Paşalar da bazı vasıfları itibarile bu sıraya, yani m erkezi tanımıyan valiler arasına ithal olunabilir. Diğer cihetten merkezi tanımıyan valilerin de ekseriya gayri Türk k avim­ lere istinat ettikleri görülmektedir. Şimdi bahisleri geçen Pazvantoğlu ile Cezzarın da dayan dıkları kuvvet ekseriyetle gayri Türktür. P azvantoğlu Sırplara istinat etmiştir; Cezzar Paşanın mesnedi olan kuvvet te, Boşnaklarla Arnavutlardı. Bu cihetle Pazvantoğlunun ve Cezzarın hareketlerinde dahi, gayri Türk kavimlerin Türklere m erbutiyet h islerinin azlı­ ğından istifade edildiği n eticesi çıkarılabilir. Ve buna bin aen, umumi olarak, bu inhilal vetiresinde, milli his ve fikirle­ rin bir amil olduğu k abul olunmalıdır. Fakat milli hislerin tesirini bulup göstermek k abil olmı­ yan inhilal hadiseleri de yok değildir : Rumeli ve Anado­ lunun eşraf ve ayan denilen zengin ve kuvvetli Bey ve


XJX. asır ba�ında dağılma

31

Ağalarından b azıları da devlet merkezinin emirlerine ekseriya itaat etmekle beraber, bazan kendi arzu ve menfaatlerine göre hareket etmekten çekinmiyorlardı. Biraz tamim ile denilebilir k i, XVI I I . asır sonlarında, Osmanlı saltanatı merkezi ve m untazam bir devlet olmaktan ziyade feodal bir saltanat manzarası gösteriyordu. Teferrüt eden Beyler arasında en meşhurları Rumelide Serezli İsmail Beg Tersenik oğlıı gibi adamlar, Anadoluda ise Kara Osman oğulları, Çapan oğulları ve Cebbar oğullan denilen kuvvetli aileler idi. Osmanlı müverrihleri bu nevi feodal Bey ve Paşalara, hare­ k etlerini gayri kanuni görerek, " mütegallibe,, namını verirler. Bu m ütegallibenin idarelerinde nizam ve adalet pek eksikti. Ağa, Bey ve Paşalar, ahaliyi soymaktan ve ezmekten çekinmiyorlardı. Kendi aralarında da niza' ve k avga eksik olmuyor, bu m ütemadi kavgalar yüzünden bir çok ahali ölüyor, kasaba ve k aryeler, tarla, bağ ve bahçeler tahrip e diliyordu, Avrupa m üverrihlerinin dediği gibi, bu devrede Osmanlı devleti bir başsızhk (anarşi) içinde yüzüyordu. Mer­ k ezi devletin vilayetlerde n üfuz ve sultası pek eksilmişti. Merkezin zatından ve valilerin aczinden dolayı,her tarafta yol kesen, şehir ve köy basan eşkiya ve haydutlar pek çogalmıştı. Bunların en m eşhurları, Rumelinin her tarafına yayılmış olan " Kırcali ve Dağlı eşkıyası,, dır. [ 1 ] Bunlar, [1] Bu eşk iyanı n mah iyeti ve hareketi hakkında Osmanlı vak'anüvis­ lerinin verdikleri malumat karışık olduğundan, m iralay Lamouche'un bunlara dair, başka mehazlardan, bilhassa, İ retchek'in "Histoire des Bul­ gares,, ından alarak daha açık ve anlaşılışlı tarzda yazdıklarından i stifade ediyorum : Kırcal ı eşkiyası, Tuna ha vzasında ve Trakyada bulunan köy ve ka­ sabalara saldırıyordu. K ırcalılar, birçok çetelere ayrılmışlardı. Bunlar aslen Rus harplerinden sonra dağıtılan askerlerden ve yağmadan istifa­ de maksadile onlara iltihak eden kimselerden terekküp ediyordu. Bun­ ların çoğu, Türk, Tatar ve Arnavut idise de içlerinde Boşnaklar ve Bul­ garlar da az değildi. Kırcalılar, başta Rodop eteklerindeki Türk Has­ köyünde göründüler. Mi ktarları, 25,000 e kadar çıktı, Hepsi süvari idi; kılıç, piştav ve uzun tüfekle müsellahtılar; teşkilatları muntazamdı : Bin­ başılar ve bölükbaşılar kumandası altında bölüklere ayrılmışlardı. Köylere ve şehirlere taarruzla o mahalleri yağma ve harap ediyorlar, erkekleri öldürüp kadınları beraber götürüyorlardı. Koca Balkan etrafın ı çok tahrip ettiler ; hatta bir aralık İ s tanbul ci varına kadar sarktılar. . Üzerlerine gönderilen devlet askeri, ciddi neticeler alamadı ; tal i m v e terbiyeden mahrum olan b u asker, y a K ırcalıların önünden kaçıyor, ya­ hut onl ara i ltihak ederek, yağmalarından istifadeyi tercih ediyordu. K ır-


38

Osmanlı JJevlefinin dağılma devri

Rumeli tarafından Saltanat m erkezinin surlarına kadar iler­ liyerek, kasaba ve k aryelerde, alelhusus yollarda emniyet ve asayişi tamamen ihlal etmişlerdi. Osmanlı Devletinin hayatını devam ettirebilmek için, merkezi kuvvetlendirerek , bütün vilayetleri sarmış olan her nevi mütegallibeleri itaat altına almak, eşkıyayı tedip ile yolların masunluğunu temin etmek lazımdı. Merkezin zatı böyle devam edecek olursa, m emleketin her parçası ayrı­ larak Osmanlı birliğinin dağıl ması muhakkak görülebilirdi. Merkezin zafına müessir olan m uhteHf amillerin en mühim­ mi, hükümdarın emrine tamamen muti, iyi. disiplinli bir D evlet askerinin bulunmama sıdır. O zaman Padişahın ku­ mandası altında sayılan D evlet askeri Yeniçerilerdi. Fakat bunların inzıbat ve idaresi büsbütün bozulmuş, bu ordu b i r intizam ve p,sayiş amili olmaktan çıkmış, bilakis b i r ihtilal ve anarşi unsuru halini almıştı. Zaman geçtikçe ıslah ve terakki ettirilmesi lazım gelen bu asker, itaatsizliğe, inzıbat­ sızlığa, zafa ve tereddiye uğratılmıştı. N e harici düşmanlarla olan harplerin ne de dahili intizamın muhafazasında ciddi bir işe yaramıyordu. Bu halde, Osmanlı İ mparatorluğunun inhilaline manı olacak, ilk mühim ve umumi tedbir, merkezin askeri k uv­ vetini yani Yeniçerileri ı slah ve tanzim olmalı idi. H arici taarruzlara muvaffakiyetle mukabele edebilme,nin çaresi de muntazam ve muti, teşkilat ve teslihatı düşman ordularından aşağı olmıyan , bir orduya sahip olmaktı. Aksi tak dirde, dahili intizam ve asayişin temini kabil olamadıktan başka, bir asırdanberi tevali edip gelen Rusya ve Avusturya istila­ larına muvaffakıyetle m ukabele etmek te mümkün olamı­ yacaktı. Bu sebeplerledir ki, XVI I . asır ortalarından, Mahmud I . zamanındanitibaren, Osmanlı ordusunun daha m üterakki Avrupa orduları gibi tanzimi teşebbüslerine girişilmiş ise de, cal ılar, hem m üslüman Türklere, hem hıristiyan Bulgarlara taarruz edi­ yorlardı. Halk, kendi l i klerinden toplanıp, bazı mahallerde eşkiyaya mu­ vaffakıyetle mukabele edebildi. Rumeli ahalisi, Kırcalıların hatırasını, masal ve destanlarile tesbit etmiş olduklarından, bugüne kadar unut­ mamışlardır. (Colonel Lamouche, H istoire de la Turquie, Payot, Paris, p. p . 1 9 9 -200).


X/X. asır bayında dağılma

39

ciddi ve ehemmiyetli neticeler alınamamıştı. Nihayet asrın sonlarında, Selim 1 1 1 . zamanında vaziyet, yukarda izah edil­ diği veçhile pek sıkışmış olduğundan, askerin ıslahı işine daha çok ehemm iyet verildi. Lakin bu askeri: ıslahat, gerek m erkezde, gerek vilayet­ l erde bulunan bazı eşh as ve sunufun menafiine uygun gel­ miyordu : İ stanbulda ve taşralarda bulunan Yeniçeriler, askeri ıslahat teşebbüsünden bittabi kuşkulandılar. İ stanbul vüzera ve ulemasının bir kısmı da bazı menfaatlerini Yeni­ çeriler vasıtasile temin etmekte bulundukların dan, askeri ıslahat teşebbüsünden memnun kalmadılar. Devletin m ali ve diplomasi işlerinde mühim bİr mevki kazanmış olan Fenerli Rum Beyleri, Yeniçeri ocağının mali suiistimallerinde zimethal idi , bittabi onlar da bu teşebbüsün onüne geçmek istediler. N ihayet merkezin zafından dolayı vilayetlerin şahsi tegall übe alışmış ve yarı feodal Beyler haline gelmiş olan valiler ve sair teneffüz etmiş kimseler de, bu ıslahata k arşı geldiler. H asılı askeri ıslahatın hasımları, h ayli çoktu. Bu vaziyetten ileride bahsolunacak bir takım vakıalar tahad­ düs etti.


4.

-

VAZİYETİN ISLAHI İÇİN ARANAN ÇARELER

A. - Islahat layihaları ; B. Askeri ve mali bazı ı slahat teşebbüsleri : N izamı Cedid ; C. - I slahatın başarılabil mesi için, Osmanlı d e vletinin sulhperver­ l i ğe ihtimamı. -

A . - ISLAHAT LAYİHALARI

Selim I I I . tahta çıktığı zaman ( 1 7 89), bir asırdanberi ekseriya mağlubiyetlerle biten harpler, ve dahilde hiç eksik olmıyan karışıklıklar yüzünden , devletin mal iyece sıkıntı içinde bulunduğunu görmüş, askerin harplerde ve dahili intizamı muhafazada işe. yaramadıktan başka, anarşi amil­ l erinden olduğunu, hükumeti merkeziyenin m ütemadiyen zafa u ğrayıp memleketin inhilale doğru yürüdüğünü anlıya­ bilmiş ve bu illetlere çare aramağa kalkışmıştır. İ lkönce, belki birazda Fransız ihtilalinin " Cahier,, !erinden mülhem olarak [ 1 ], memleketin ulemasından ve devlet adamların­ dan, devletin muhtaç olduğu ıslahat h akkında birer layiha yazıp vermelerini istemiştir. Sultan Selime verilen layihaların b azıları, bugün gayri m atbu olarak umumi veya hususi k ütüphanelerde mevcut, ve ikisi "Tarihi-Osmani E ncümeni Mecmuası,, nda m atbu [2] ise de hepsini bul m ak m üşküldür, h atta Müverrih Cevdet P aşa bile, yarım asır kadar önce meşhur tarihini yazarken, vaziyetinin çok müsait olmasına rağmen layihaların bazılarını bulup görememiştir; görebildiklerinin muhteviyatını, tari­ hinde ihtisar ile nakleder. [3]. [l] Sultan Selimin daha şehzade iken, Avrupa i şlerine b ir derece alaka gösterdiği ve Fransa K ıralı Lui XVI . ile muhaberede bulunduğu ileride görülecektir. [2] •Tarihi Osmani Encümeni mecmuası», sene : 7, sayıfa : 74, 2 5 7, 3 2 1 ; sene : 8, - sayıfa : 1 5. [3] •Tarihi Cevdet - Tertibi Cedid• - Cilt V I , - sayıfa 4-44. •


.J$/ah için aranan çareler

!fi

Cevdet Paşa'nın dediğine göre, layiha tanzim edip p adi­ şaha tak dim eyliyenler, başta Sadrazam Koca Yusuf Paşa olmak üzere, ulemadan ve ricalden 1 7 kişidir. Padişahın sadrazama daha seferden dönmeden [ 1 ] , gönderdiği h attı hümayunda " Nizamı d evlet ,, e , dair h erkesin mütaleatı kaleme alınıp badehu cümlesi birden ittifakı ukuli selime ile temyiz ve tahkik ve k avanini cedide vaz'ile fimabat düsturülamel tutulması Muradı Hüm ayun,, olduğunu "ve bu bapta hak ve vazife aranacak ve kimse tahtıe olunacak olmayıp herkesin din ve devlete nafi addeylediği mutaleatı k aleme alması ,, emrü tenbih edilmişti; bu emre göre Padişah tarafından, yalnız 1 7 kişinin değil, daha çok kimselerin m ütaleaları istenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Selim I ! I . verilen layihaların hepsini birer birer oku­ duktan sonra, birleştirilip ittifakı ara ile h ulasa edilmesini emretmiştir. Padişahın bu emri üzerine: 1 ) Asker tanzimine, 2) Yevmiye m addesine, yani askerin maaşlarına, 3) Topçu, k umbaracı ve sair ocakların ıslahatın a dair layihaların fıkraları hulasa edilip bir risale tertip olun d u ( 1 792). Hulasa edilen maddelere bakılınca anlaşılıyor ki, asıl ehemmiyet verilen m esele, ordunun ıslahı m eselesi olmuştur. H albuki k ülliyetlice muntazam asker tutabilmek için, dev­ letin mali vaziyetinin m üsait olabilmesi için de memleketin iktısat refahı ve idari intizamı temin edilmiş bulu nmak lazımgelir. Selim I I I. sadrazamına yazdı ğı h attı h üma­ yunda yalnız ordunun ıslahı hakkında değil umumi surette, " Nizamı Devlete dair,, m ütaleat istemişti. Bununlaberaber, layihaların hulasasın da. ancak askerin tanzim ve ıslahına m üteallik ü ç m addeye ehemmiyet verilmiştir. Takdim olunan layihalar arasında, geniş malumata, sağ­ lam m uhakemeye m ü stenit olarak k avrayışlı bir nazarla en iyi yazılmış olanı, Kazasker Tatarcık Abdullah Efendi nin layihasıdır. Zaten en çok şöhret kazan mış olan layiha da budur [2]. Abdullah Efendi yalnız asker tanzimi meselesile [1] İ kinci Rus seferi. [2] Bu layihanın el yazısı bir nüshasını, Çürüksulu Ahmed Paşanın hususi kütüphanesmden alıp okumuştum. Bu layihanın bir sureti de «Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası» nda münderiçtir. Sene 7, sayıfa 2 5 7 : 2 8 4 ve 3 2 1 : 34 7 ve sene 8, sayıfa 15 : 34.


42

ôsmanlı JJev/efinin dağtlma devrı

uğraşmayıp, Selim 1 1 1 . ün hattında talep olunduğu veçhile alelumum N izamı devletin takviyesine hizmet edecek husu­ satı da nazara almıştır. Bu cihetle iktısadi ve mali m eseleler üzerine de epey mütalealar y ürütmüştür. Sonradan vezir olan Defterdar Şerif Efendi nin layihasında [ 1 ] dahi mal i ve iktısad1 m eselelerden biraz bahsedilmiştir. Fakat m ündereca­ tını öğrenebildiğimiz layihaların hemen h içbirisinde vilayet­ lerin inhilaline dair müstakil bir fasıl olarak , mütalea yürü­ tülmüş değildir. Bu layihaların h epsinde, Yeniçeri ve sair ocaklar aske­ rinin, hali hazırlarile harpte işe yaramadıkları, bilhassa son harplerin verdiği tecrübeye istinaden, tesbit ve beyan olun­ m aktadır. Bu müşahedeye binaen layiha sahipleri ta Mah­ mut I. ve Mustafa 1 1 1 . zamanlarında tertip ve tanzimine b aşlanmış olan yeni usul askerin tertibini tavsiye ederler;. ancak bazıları bu askerin Yeniçeriler arasından seçilmesini bazıları ise ayrıca tanzimini muvafık görüyorlar. Sefaretle Avrupada bulunmuş olan Rasih Efendi "Fünunu harbiyeden düveli efrenciyenin tertip ve tedvin ettikleri k itapları tercüme ve efrençten fünunu harbiyede mahir üstatlar celp ile bizim askerimize sanayii h arbiye talim,, ettirılmesini tavsiye ediyordu. Kazasker Abdullah Molla da. layihasında bu meseleye temas ederek ayni neticeye vasıl olmuştur. Yeniçerilerin aylıkları, mühmel bırakıldığından, birçok suiistimallere yol açmıştı. Bu suiistimallerin izalesi ve aylık­ ların o günkü eş'are göre tanzimi, layihaların çoğunda mühim bir mesele teşkil eder. Layiha yazanların bazıları . ezcümle K azıasker Abdullah Efendi, bu mali mesele m üna­ sebetile Osmanlı sikkelerinin asırlardanberi uğradığı tezel­ zülleri tetkik ederek, m ali m eseleye intikal ettiği gibi, devlet m aliyesinin mesnedi olan m emleket iktısadiyatına da temas eylemektedir. Abdullah Mollanın pek doğru müşahede ve izah ettiği veçhile, eğer memleketin iktısadi vaziyeti ve ticaret m üvazenesi düzeltilmiyecek olursa, devletin de mali vaziyetinin ı slahı mümkün olmıyacak ve o takdirde hükumetin varidatı bittabi artmayıp, askeri kuvvetini tezyit ve tanzim kabil olmıyacak ve binaenaleyh askerlerinin m iktarı ve mühimmat ve l evazim atı tezyit ve tanzim olunarak (1) « Tarihi - Osmani Encümeni Mecmuası» - sene 7, sayıfa 74 . 8 8.


Js!ah için aranan çareler

lt3

kuvvet kesbeden düşman ordularına muvaffakıyetle muka­ bele pek müşkülleşecektir [ 1 ]. Layiha takdim edenlerden D efterdar Şerif Efen di, m alJ: ve iktısadi meselelerden bah sederken , arazi m eselesine ilişmiş ve mukataaların ve vakıfların ıslah ve tanzimi ile bu mem­ balardan Beytülmali m üslimine gelecek varidatın suiistimal­ lerden kurtarılması için bazı mütalealar arzetmiştir. Defterdar Şerif Efendinin en mühim tavsiyesi, devletin senelik b ütçe­ sinin tanzimini teklif etmesidir. Bu zatın fikrine göre, devletin senelik b ütçesi tanzim edilip padişaha arzolunur ise, d evletin masarifi arasında birçok b ilüzum ve b eyhude maddeler ve israflar meydana çıkarak, bunların k at' ve izalesi ile irat ve masrafın daha m ütevazin bir hale getirilmesi kabil olacaktır. Layiha verenlerin en çok meşgul oldukları m esele,askerin ıslah ve tanzimi m eselesidir. Bu mevzuda yalnız Yeniçeri­ lerin ıslahile iştigal olunmamış, topçular, süvariler, kumba­ racılar ve lağımcılar n azarı dikkate alınarak, cümlesinin ıslahı hakkında m ütalea yürütülmüştür. B. - ASKERİ VE MALI ISLAHAT TEŞEBBÜSLERİ: NİZAMI CEDİD

I slahat layihaları P adişaha takdim edildikten ve p adişah tarafından tetkik olunduktan sonra, Iayihalarda bahsi geçen [1] K azasker Tatarcık Abdullah Molla, Kırımlı Osman Efendinin oğludur. 1730 da doğmuştur. M e drese tahsi lini parlak bir surette i k m al ettikten sonra Rumel i K azaskerinin tezkerecili ğ·ine tayin olunmuştu. Rumeli Kazaskeri Esad Efendi azlolunduğu z a m an, tezkerecisi olan Abdu llah Efendi de Li mniye nefyedildi. Sonra affolunarak, Ku düs, Mısır ve Medine kadılıklarını ifa etti . Ruslarla 1 7 8 6 h arbi açılınca, h arbe giden ordunun kadısı tayin edildi. Sadırazam H ırvat Yusuf Paşa, Tatarcık Abdullah Efend i y i azledip nefyettirdi. Bu menfa h ayatı d a uzun sürmedi. İ stanbula d önünce, evvela Anadolu, sonra Rumeli K azas­ keri oldu. Abdullah Molla K azaskerlikte d iplomasi mü kalemelerine memur edilird i. Zeki ve alimdi. Layihasından da anlaşıldığı üzere, medrese ilimlerinden başka iktisadi ve mali meselelere de aklı eriyordu. Zamanın A vrupa ahvalini ve siyasetini anlıyan, Devleti Osmaniyenin z ayıf c i hetlerini iyice ka vrıyan ender ricalden idi. Vak'an üvis Nuri Efen­ d i n i n ri vayetine göre, çok cömertti, geniş yaşam ağı, para s arfetmeği çok severd i ; borçtan çekinmezdi. İ lmi m esnedinin yükse k l i ğine rağ­ men, serbest ve laübali m eşrep bir zattı. 1 796 d a öldü. Abdullah Efendinin ölümünden sonra, d iplomasi mükal e m elerinde Rumeli K azaskeri İ smet Bey istihdam olunmuştur.


Osmanlı Zevlefinin dağılma devri

m eseleler üzerine müzakere olun mak için, meşveret meclis­ leri aktedildi. Bu meclislerde uzun uzadıya mübahaseler geÇti. Hayli serbest cereyan ettiği anlaşılan müzakereler sonun da, Usulü cedid üzere asakiri mualleme ve esbab ve edevatı lazimei harbiye tedarikinin lüzum ve ehemmiyeti" cümlece kabul ve tastik olunarak, yazılan mazbatalar imza­ landı. Meşveret meclisince takarrür eden hususların b azıları kanunlara raptolunarak icraata da girişildi: Timar ve zeamet kanunnamesi ile, kumbaracı ve lağımcı ocakları için kanun· lar tanzim olundu. Askerin mühimmatında madenlerin ehemmiyeti derkar olduğundan, maden işletme unsuruna ehemmiyet verilerek bu işin riyasetine vezir rütbesinde birisi tayin edildi. Hudut k aleleri, muasır usullerle tamir ve takviye olundu. Bizzat p adişahın pek ehemmiyet verdiği bahriye işlerine de epey himmet sarfedildi. " U sulü cedid üzere,, muallem asker tertip ve tanzimi, masrafı istilzam edecekti. Bu masrafı k arşılamak ve harp ihtimallerine karşı mühimce bir meblağı hazır bulundurmak için İradı cedid hazinesi n amile ayrıca bir hazine tesisine k arar verildi ve bu hazineyi biriktirmek maksadile de bazı yeni varidat membaları temin edildi. Lakin memleketin ne kadar varidat temin ettiği ve edebileceği sarahatle malum değildi. Bundan dolayıdır ki, m emleketin hakiki varidat m ik­ tarı tetkik edilmek ve varidatın cibayetinde suiistimallere mahal verilmemek üzere bir takım tedbirler alındı. İ dari mahiyette olan b u tedbirler alına bildise de, en mü­ him olan iktisadi ve mali m eselelerin h alli, bir takım engellere u ğruyordu : Ezcümle Abdülhamid I . zamanında b asılan mağ­ şuş ikiliklerin ortadan k aldırılması, umumiyetle sikkenin ı slah ve tasfiyesi, layiha verenlerin bir kısmı tarafından tav­ siye edildiği ve hatta Padişah ta buna taraftar bulundu ğu halde, bu arzunun kuvveden fiile çıkarılması m ümkün ola­ madı. O zamanın vak'alarını nakleden tarihçilerin, vakıaları tahlil ve tenkit edişlerinden anlaşıldığına göre, Selim 1 1 1 . devrinde iktısadi m eselelere hakkile vukuf sahibi olup ta ona göre icabeden tedbirleri alabilecek kimseler, ya pek azdır veya hiç yoktur ; bundan başka iktisadi ve mali m es'­ elelerin müzakere ve hallinde, şahsi menfaatler, umumi men­ faatlere galip gelmektedir.


Jslah için aranan çareler

45

=:: * *

Selim I I I . ün en mühim teşebbüsü, layihalarda en çok m evki tutan m eselelerin, y ani yeni usul ve kaidelere göre o rdu tanzimi m eselesinin halline iptidar etmek olmuştur. P adişah, Yeniçeri namını taşıyan askerle artık hayırlı bir iş görülemiyeceğini tamamen anlamış ve " Usulü cedid üzere,, bir ordu tanzimi lüzumuna kat'i kanaat getirmişti. Fakat bu işi başarmak pek zordu : Osmanlı devletinin bir k aç asırdanberi devam eden asker ocakları, hususiyetle Yeniçeri ocağı köklü ve şerefli an'anelerine, memleketin her tarafı n a yayılmış ve halkın her sınıfı içine gir miş teşkilatlarına ve b u teşkilat ile alakalı m ütenevvi iktısadi m enfaatlere dayana­ rak, usul ve nizamlarının tadil ve ıslahına hiç te taraftar değildiler. Memleketin en esaslı askeri kuvveti de bunlardı ; taraftar olmadıkları bir tebeddülün önüne geçebilmeleri pek mümkündü. Bu cihetle ordunun ıslahı, gayet müşkül v e tehlikeli bir ameliye idi. Selimden evvel gelen Sultanların birkaçı, b azı yeni askeri teşkilat yapmak ve ordu zabitlerini, hususile topçu ve istih­ kam zabitlerini yetiştirmek üzere mektep acmak ve Yeni­ çerilere yeni usul ile talim yaptırmak istemişlerse de, ehem­ miyetli bir netice alamamışlardı. Selim ili. zamanında, b u tehlikeli, fakat zaruri işe, i k i Rus harbinde uğranılan acı mağlLıbiyetlerden ve Kırım Hanlığı gibi b üyük bir islam memleketinin zayi edilm esinden neş'et etmiş teessürlerin inzı­ mamından dolayı daha ziyade ciddiyet ve faaliyetle başlanıldı. Ordu cepheden dönünce ( 1 794), Padişahın emrile Levent Çiftliğine bir m iktar delikanli toplatılarak, yeni usulle bun­ ların talimine! b aşlandı. Sadrazam Koca Yusuf Paşa, h arpten dönerken ken disile b eraber, Avrupa h arp usullerine vakıf bir kaç muallim de tedarik edip getirmişti. Gitgide bu talimli askerin arttırılmasına da çalışıldı. Yeni askerin tanzim ve talimile meşgul olmak üzere, " Talimli asker Nezareti,, unvanlı bir de nezareti ihdas olundu. Bu yeni askere " Nizamı cedid askeri,, namı verildi. Yeniçeri ocağı efradından N izamı cedid askeri yazılmak istenildi ise de kimse talip olmadı. Selim I I I . ü n ve m üşavirlerinin ilk fikirleri, Yeniçeri efradını talim ettirerek, tedricen inzıbata alıştırmak ve bu . suretle Yeniçeri ortalarını muntazaman askeri cüzütamlar·


46

Osmanlı JJevlefinin dağt!ma devri

haline getirmek ti. Buna imkan bulunam ayı n ca, Padişah yeni askerin müstakil bir ocak halinde tertibi n i emretti. Bunda mahzu r ve tehlike gören vükela, "Saltanatı seniyenin k ava­ nini kadi mesinden hariç olmamak üzere, kadim ocak olan Bostaniyanz hassa ocağına ilhak ile " Bostani tüfenkçi ocağı ,, nam i l e şimdilik 1 2, 000 olarak tertip ve bunun dahi evvel­ emirde bir ortası nümune olarak Levent Çiftliğinde tanzim olunmalıdır,, diye bilittifak karar verdiler ; bu kararı tasviben Padişahın da iradesi çıktı. İlk teşkil edilecek askeri kıt'a, zabitlerile b eraber 1 600 k işiden mürekkep bir orta olacaktı. Bir orta, 1 2 bölüğe ayrı­ lıyordu. Ortanın kumandanı; bir binbaşı olacak . orta zabiti olarak, sağ ve sol kolağalarile onların iki mülazım ağaları bulun acak ve her bölüğe de birer yüzbaşı ve sair zabitler tayin olunacaktı. Bu askerin silahi, sün gülü tüfenk idi ; zabit­ ler, pala kılıç taşıyacaklardı. N izamı cedit askerinin bu suretle ihdas olunup, talim­ l erile iştigale b aşlanmasın dan önce, Yeniçerilerin haset ve rekabetlerini uyandırmamak maksadile, "Yeniçeri züm resi ekmelimin evvel mazharı itibar ve teveccühatı şahane olacağı isma' ve işaa olunarak ,, eskiden olduğu gibi her sene ilkba­ hardan son bahara kadar, talimle meşgul olmaları nizam itti­ haz edilmiş ve bu k eyfiyet b ütün Osmanlı memalikine neşir ve ilan olunmuştu. Bu emir üzerine Yeniçeriler, bir müddet talime çıktılar, fakat bu itaatleri, uzun zaman devam etmedi. Vaktile pek muntazam olan bu eski ve dehşetli asker ocağının nizam ve kaideleri, hususile zapt ve raptı, XVI I . asırdan itibaren, i ş başında bulunanların ihmal ve tekasülleri ve arasıra hususi m enfaatlerine ocak efradını vasıta ittihaz etmek istemeleri yüzünden tereddiye uğramış ve artık sıkı bir disiplin altında, muntazam bir asker halinde idare edile­ b ilmeleri hemen hemen imkan haricine çıkmıştı. Yeniçerilerin çoğu bir hayli zamandanberi, vakti hazarda kışlalarında oturup askeri talim ve terbiye ile iştigal etmezler ; ev bark, evlat ve eyal sahibi olarak, alış verişle geçinirlerdi. İ stirahat ve menfaatlerine uygun olmıyan emirler sadir olursa, ya­ h ut bir taraftan teşvik görürlerse, hemen orta kazanlarını kaldırıp bir m eydana toplanarak, fitne çıkarmağa ve istedik­ lerini yaptırıp istemediklerini yaptırmamağa alışmışlardı. Kıyamlarına mukabele ile tediplerin e kalkışacak b aşka bir


.Js!ah için aranan çareler

4?

askeri kuvvet te h emen yoktu. Bazan sipahilerle çar­ pıştık ları olurdu ; fakat devletin başlıca iki askeri k uvveti arasında vaki olan bu musademeler, memlek ette inzıbat ve asayişin, huzur ve rahatın daha fazla bozulmasından b aşka bir netice verdiği pek olmazdı. Hasılı Yeniçeri ocağı, m ücazat korkusundan sıyrılmış ve her nevi harekete kendini m uktedir saymağa alışmış, itaatsiz ve inzıbatsız bir küme h aline gelmişti. Bu itaatsiz fakat m üsellah askerler, ken di ocaklarının ve hatta b azı m ütem evvil ve mühim kimselerin gayri kanuni menfaatlerini sıyanet zımnın da memleketin inzıbat ve asayişini ihlalden çekinmezler ve b irtak ı m mali suiistimallerin vuku ve devamına da hizmet ederlerdi. Ezcümle "bey'i esami,, denilen bir bid'atleri vardı: Yeniçeri­ likle hiç bir alakası olmıyan kim seler, Yeniçeri ulD.fe v e tayinlerini ortadan satın alırlar ve bir Yeniçeri i m i ş gibi istifade ederlerdi ! - Bundan başka ölmüş Yeniçerilerin vefat­ l arı hükumete b il dirilmiyerek, ulufe ve tayinleri sağlar arasında böl üşülürdü ! - Yeniçeri ocağının böyle inzıbatsız devamı, bilhassa yukarda zikredildiği gibi b azı vüzera ve ulemanın ve hususile Fenerli Rum Beylerinin, vilayetlerde ise hemen m üstakil h arekete alışan b azı vali ve b eylerin menfaatlerine p ek uygun geliyordu . Osmanlı içtimai heyeti­ nin m eşruluğu meşkuk b ütün m alt muamelelerin banka­ cılığını eden Fenerli Beyler, Yeniçeri ulUfelerinin alınıp satıl­ m asında mühim rol oynarlar dı. H asılı Yeniçeri ocağı nı n kuvvetten düşmesi halinde, yalnız Yeniçerilerin değil, İ stan­ bulda n üfuz ve servet sahibi olan bir çok k imselerin de m enfaatleri muhtel olacaktı. Kendilerinin böyle kuvvetli mesnetleri olduğunu pek iyi b ilen Yeniçeriler, itaat ve inzi­ bat, talim ve terbiye gibi sıkıntılara k atlanmağı bittabi iste­ m iyeceklerdir. Birkaç defa talime ç ıktıktan sonra, "Talim maddesi, harici ez kanundur! ,, diyerek talimden çekildiler ve ötedenberi yaptıkları gibi, tembelliğe ve askerlikle hiç alakası olmıyan iş ve güçlerine döndüler. Bu suretle Yeniçerilerin ıslah edilmesi imkansızlığını bir daha gören Padişah ve vükelası, artık beyhude uğr aşmak­ tan vazgeçip, " N izamı cedid askeri,, nin başka m em b alardan arttırılmasına gayret ettiler. Ocaklarile alakasız, yen i bir asker kuvvetinin teşkil edil­ mekte olduğunu gören Yeniçeriler., yalnız tedafüi bir vazi-


48

6smanlı J>ev/efinin dağılma devri

yette kalmıyarak, " Nizamı Cedid,, in muvaffakiyetsizliğini intaça edecek taarruz1 hareketlere geçmekte dahi gecikmedi­ ler·; çünkü N izamı cedid askeri , yarıyacak derecede k uv­ vetlenirse, kendilerinin kıy met ve itibarı k almıyacağından ve nihayet ocaklarının ilga ve fesholunacağından, korkuyor­ lardı. " N izamı cedid,, aleyhine propagandaya gjriştiler: " Niza­ mı cedit,, e yazılanların bir kısmı vazifesine devam etmiye­ rek dağılmağa başladı. " N izamı cedid,, e yazılanları k açırm amak için, maaş ve tayinatlarını arttırmak düşünüldü; lakin bu tedbir, Yeniçeri­ lerin daha çok hasetlerini celp ile hiddetlerini arttıracaktı; buna mani olmak için Yeniçeri ulufelerinin de arttırılması lazımgeliyordu. Bu suretle hem yeni askerin tanzimi, hem de eski askerin terfihi çok m asrafı davet edecekti: Zaten sıkıntı içinde bulunan devlet hazinesinin bunları karşılıyabilmesi imkan haricinde görünüyordu. D evl etin varidatını arttırmak hele vilayetlerin ahvali pek muhtel ve müşevveş olan b u devirde muhal gibi i di. Bütün bu muhtetif sebeplerden dolayı, " N izamı cedid" işini muvaffakıyetle ilerletmek çok müşküldü. Askerin yeni­ lendirilmesi ve ıslah edilmesi işi, pek çok m üşkülata rağmen yavaş yavaş ilerleti!meğe çalışılırken, devletin b aşın a bir takım harici gaileler çıktı; bunlar da ıslahatın muvaffak olma­ sına, mühim manialar ihdas etti[ l ].

[1] Selim I I I . zamanında kara askerinin ıslahı için u ğraşıldığı gibi, deniz ku vvetinin artmasına, hudutlarda ve deniz ken arlarında bulunan bazı müstahkem mevkilerin de tamir ve takviyesine bir hayli çal ışıldı. Bahriye ve i stihkam i şlerinde, Kaptanı Derya küçü k H üseyin Paşa gay­ ret ve himmet göstermiştir. Hüseyin Paşanın tavsiyesile bu işlerde kullanılmak üzere, Fransadan ve İ s veçten mühendisler celbolunmuştu. Fransız mühendislerinin planları üzerine, o zamanlar Tulon tersanele­ rinde yapılan sefain şeklinde ve eb'adında gemiler inşa ettirildi. Baron de Tot tarafından tesis ed ilen Bahriye mektebi ıslah olundu. Bu mektebin muktedir muallimleri- ki içlerinde Hoca İ sha k Efend i vardı- yüzlerce bahriye inşaat mühendisi v e gü verte zabiti yeti ştirdil er. Bahriye inşaatı için Toros dağlarının mükemmel ormanlarından kereste ve Tokat ile Trabzonun zengin madenlerinden bakır getirtiliyordu. Tophane ima­ lathanesi, Fransız zabitlerinin nezareti altında mükem melleştirilerek, büyük toplar döktürüldüğü gibi, topçular, hu mbaracılar, Avrupa usulile talim ve terbi ye d il ir, ol muştu. H u mbaracılar, mühtedi İ ngi l iz M ustafa Paşa tarafından talim ve i dare olunuyordu. İ lerde bahsolunacak, Yeniçeri kıyamında bu yeni askerlere gösterilen ihtimamın da tesiri olacaktır.


.J$/ah için aranan çareler

C.

ISLAHA TIN BAŞARILABİLMESİ İÇİN OSMANLI DEVLETİNİN SULHPERVERLİGE İHTİMAMI

-

Sultan Selim ve vükelası, Rus h arbin den az zararla kurtulduktan sonra, dahili, bahusus askeri ıslahatın eşeddi luzumuna kani bulun dukların dan, harici gailelerden pek çekini yorlardı . O sıralarda Rusya ile K afkasyada muharip bulunan İ ran Şahı Ağa · Mehmed Han, Rusya tarafından sıkış­ tırılınca, Osmanlı devletinin ittifakına talip olmuştu ( 1 795). Osmanlı devleti, iki üç yıl evvel, bazı fedakarlıklara katlana­ rak, Rusya ile sulh akdetmiş bulunduğunda n Yaş Muahedesi : 1792 tekrar harbe girmekten çekiniyordu: Ağa-Mehmed Ha­ nın müracaati neticesiz k aldı, bu Rus - İ ran harbinde bita­ raflığını muhafaza etti. Ağa-Mehmed, bu sefer esnasında Tifüse girmiş, şehrin evlerini yakmış ve ahalisini esir etmişti. O zamanlar Tifüs şehri, yarı müstakil Gürcistan Devletinin payitahtı sayılıyor­ du; Gürcistan hükümdarı Erekli Han (Kıra! Herakli i L) namında birisi i di( l ). Bu Gürcü hanı, devletinin, Osmanlı [1] Gürcü tarihinin en kad i m k ı s m ı, ekseri kavimlerin en eski za­ manları gibi k aranlıklar içi nded ir. VI I . asır ortal arında, İ slam ordu­ ları Kafkasyaya girerek, bir kısım Gürcistanı, harpsızca idareleri altına al mışlardı. Bu asırdan itibaren müslü m an Emirl eri, Tiflis şehrini hükO.­ met m akarri ittihaz eyl emişl erdi. Kafkasyan ın en mühim şehri olan Tifl is, V I I . asırdan itibaren bin yıldan fazla müslüman ve Türk emir ve paşalarının makarrı olmu ştur. Osmanlı devleti teessüs ederek Ana­ dolunun şarkına hakim olunca, Gürcistan Osmanlılarla İ ranlılar arasın da bir ne vi darülharp haline geçti ise de (XVI. asır), ni hayet Osman­ l ılara tabi oldu. Osmanlılar, Gürcistan Hanlığı unvanını kaldırmadılar. XVI I I . asırda İ ran ve Osmanlı devletleri zayıflamağa başlayın ca, Gürci stan han ve beyleri daha müstak il hareket etmeğe ve daha kuv­ vetli buldukları Rusya Çarlı ğına dayanmak siyaseti ni gütmeğe koyul­ dular. Gürcistanın son kıralı m etinde ismi geçen Erekli han, Katerina­ nın Türk harplerinde Ruslarla beraber hareket etti. Kaynarca Muahe­ desinin 2 3 üncü maddesinde Gürcü ve Men giril ha val isinden bah sed il­ miş ise de, Rusya devleti, Gürcüler lehine ü m i t ettikleri kadar bir şey tem in etmemiştir. Hatta bu maddenin son fıkrası nda, Rusya d e vleti Gürcü ve Mengirilliler tayfasının "Devleti A l i y ye reayasından olduğunu,, tasdik dahi ediyordu. Ruslar tarafından tutulmad ığını gören Erekli Han, Devleti Osmaniyeye mümaşat etmeğe başlamış ise de, bu cihetten dahi umduğunu bulamayınca, A vusturya ve Fransa ile Napol i Kıral lığına ve Ven edik Cü mhuriyetine baş vurmuştur. Bu müracaatlerinden de h i ç b i r ciddi semere hasıl ol madı. Nihayet Erekli H a n tekrar Rusyaya i ltica ile o.nun himayesini istedi. 1 7 8 3 senesinde bir Rus- Gürcü muahede si Osmanlı Devletinin dağılma devri

4


50

Osmanlı JJevlefinin dağılma devri

ve İ ran devletlerine k arşı zafını görerek, Rusyadan istim­ dat etmiş ve 1 7 8 3 tarihinde Rusyanın himayesini dahi kabul eylemişti. Ağa-Mehmet Han Tiflisi zaptedince, Ruslar İ ranlı­ lar aleyhine asker sevkettiler. Rusların Kafkas Dağlarını aşarak, cenuba asker sevket­ m eleri, Osmanlı Hükumetini de hayli endişeye düşürdü: Erekli H an, Rusyanın himaye ve ianesile kuvvet bulacak olursa Kafkas dağlarının cenubunda ve Rusyanın piştarı mak amın­ da kuvvetlice bir hıristiyan devleti teşekkül etmiş olacaktı ki, bunun Kafkasyadaki Osmanlı menafiine ve umumiyetle oralarda sakin Türk ve müslüman k avimlerin istikbaline çok muzır olacağı muhakkaktı. Bununlaberaber, İ stanbul hükumeti harekete cesaret edemedi. XVI I I . asır sonla­ rında, İ ran korkusile Rusya himaye ve ianesine iltica eden G ürcistan Hanlığı da, nihayet her himayenin tabii neticesine maruz k aldı: himaye muahedesinin akdinden birkaç sene sonra 1 80 1 de Rusyaya ilhak olundu ... Ve bu suretle Rus­ ya, K afkas dağlarının cenu buna da inmiş oldu. Rusyanın Kafkas Dağlarını aşıp, dağların cenubunda va­ ki Gürcistan gibi mühim ve oldukça geniş bir kıt'ayı ele geçirmesi, Osmanlı devletinin K afkasya ve Anadoludaki me­ nafiine tamamen muğayir olmakla beraber, Sultan Selim I I I . v e müşavirleri, yine sulhperverliklerini muhafaza ettiler. Kafkas y a karışıklıklarında böyle bitaraf kalabilen Osmanlı S altanatı, bütün Avrupayı saran büyük bir yangının tesirle­ rinden, arzusuna rağmen, kendisini kurtaramıyacaktır. Selim i l i . ü n tahta çıktığı sene ( 1 789) Fransa İ htilalinin koptuğu senedir; bu ihtilalin doğurduğu birçok harplerden birisine, Osmanlı Devleti de iştirak edecektir.

aktolunarak, Erekli Han, dahili işl erinde müstaki l kalmak şartile, Rusya vassal lığını kabul etti. Lai<in Ru syanın mahmisi ol masına rağmen 1795 te İ ran Şahı Ağa- Mehmed Han metinde yazıldığı üzere Gü rcistanı vurarak, Tifl i s i zapt ve ihrak, ahal isini de esir etti. Bu harp esnasında, Ruslar, Gürcülere taahhüt ettikleri hamil i k vazifesini hakkile ifa etme­ dil er; hatta bununla da kalmıyarak, 1802 de Çar Pavel I. in emri l e Gürcistan ı Rusya İ mparatorl u ğuna ilhak eylediler. İ şte bu suretle XIX. asrın birinci senesinde Gürcistan Han l ı ğı, ortadan kalkıp tarihe k arıştı.


5.

-

FRANSA İHT İLALİNİN O SMANLI MEMLEKETLE­ R İNE TES İRİ

A Osmanl ı - Fransa tarihi münasebatı, ihtilal fikirlerinin ve hare­ ketlerinin şarktaki serpintil eri, ihtilal harplerinin ilk te sirl eri; Lehista­ nın ikinci ve üçüncü taksi m leri ; B - Fransa ihtilal hükumetlerinin şark siyasetleri : a - Ceneral Bonapart'a kadar Fransa İ htilalinin şark s i yaseti; b - Ceneral Bonapart'ın tesiri altında Fransanın şark siyaseti; Fransa Cümhuriyeti n i n Mısıra bir heyeti seferiye göndermesi. -

A - OSMANLI - FRANSA TARİHI MÜNASEBATI, İHTİLAL FİKİRLERİNİN ŞARKTAKİ SERPİNTİLERİ, İHTİLAL HARPLE­ RİNİN İLK TESİRLERİ, LEHİSTANIN İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ TAKSİMLERİ

Osmanlı Sultanlığile Fransa Kırallığı arasında tarihi mü­ nasebet, Kıral Frans uva 1. in Sultan Süleymana m üracaat ve ilticasile, XVI . asırda başlamıştı. O zaman dan XVI . asır son­ larına kadar, Osmanlı - Fransa münasebeti dostça devam etti; ve iki devlet arası nda h içbir harp olmadı. Çünkü her iki devletin müşterek bir hasıml arı H absburglar D evleti vardı . Hasımlarının ayni olması, o hasım aleyhinde m enfa­ atlerinin birleşmesini intaç etmişti. Bununlaberaber, XVI I . asırda, Fransa kıralı Lui X I V. ü n Osmanlılar aleyhinde bazı hareketleri bile 200 yıldan fazla süren Osmanlı - Fran­ sız dostluğunu ciddi bir surette ihlal etmiş değildir. Fransada Türk dostluğu ve Osmanlı memleketlerinde Fransız dostluğu adeta bir an'ane haline gelmişti. Fransızlar, Osmanlı dostluğundan siyaset ve iktısatça is­ tifade etmişlerdir: Fransanın en korkunç hasmı olan Habs­ burglar İ mparatorluğu, şarkı cenubisinden daima Osmanlı tehlikesine maruzdu . Osmanlı ve Fransa siyasetleri, itilaf


S2

6$manlı JJevlefinin dağılma devri

üzere hareket ettikçe, bu imparatorluk, sıkışık bir vaziyete düşebilirdi. Ancak bu yolda muntazam hareketler, sık olmuş değildir. Fransızlar, Osmanlı Dostluğun dan, iktısat sahasın­ da daha çok müteneffi olmuşlardır: Fransa bayrağı bir za­ manlar, şark sul arında ticaret m aksadile seyrüsefer eden gemiler için, Osmanlı D evletince tanınmış yegane bayraktı. Şarkta ticaretçe en mühim mevkii tutan devlet te Fransa idi. Başka m emleketler ticareti, Fransa bayrağı altına sığın­ mak zaruretinde kalmıştı. Fransanın Şarkta kazandığı ticari n üfuz, Osmanlı Devletinin payidar olmasile çok alakalı idi. Bunun içindir ki, Fransanın şark siyasetinde esas şu oldu: Osmanlı devletile dost geçinerek Şark siyaset ve ticaretinde Fransanın haiz olduğu birinci m evkii m uhafaza etmek; tica­ ret sahasını tahdit ettirmemek için, Osmanlı Saltanatının n ü­ fuz ve hududunu daraltmamağa çalışmak ... Osmanlı Saltanatı, XVI I 1 . asırda zayıflamağa yüz tutunca Fransa Kırallığı bu saltanatın m uhafaza ve tak viye­ sile uğraştı; ancak bu hizmeti m uk abilinde, kendi menafiini takviye ve tevsi etmekten de asla hali halmadı. XVI I I . 1740 Kapitülasyonu, fransanın asır ortalarında aktolunan m ak sat ve emelini gösteren m ühim vesikalardan dır. XVI I I . asır sonlarına doğru, Osmanlı Sultanlığı aleyhine en ziyade şiddetle yüklenen Rusya Çarlığı olmuştur. Birinci Rus harbi esnasında, Fransanın Osmanlılara fikri ve siyasi bazı yardımları dokundu; asrın sonlarında, Fransa Kırallığı­ nın dahili vaziyeti çok karışmış olduğundan , artık şark si­ yasetinde bir m üddet ehemmiyetli bir tesir icra edebilmesi imkan haricine çıkmıştı. O zamanlar henüz veliaht şehzade bulunan Selim, Avru­ pa ahvalinden hakkile haberdar bulunmadığı cihetle, İ kinci Rus harbi esnasında, Fransa Kıralı Lui XVI . ile m ünasebata girişmek istiyerek , hemşiresinin oğlu İ shak Beyi P arise gön­ dermiş ve onun vasıtasile Kırala bazı mektuplar irsal eyle­ mişti . Şehzade Selimin Fransa Hariciye N ezareti arşivinde muhafaza edilmiş bir mektubun da, İ shak Beye verdiği tali­ mattan ve Luinin cavapnamelerinden anlaşıldığına göre, Os­ m anlı-Rus harbinde bitaraf kalmasından şikayet etmektedir. Osmanlı şehzadesi an'anevi dost saydığı Fransa Kıralının İ stanbuldaki Sefiri Comte de Choiseul Gouffier nin Fransa H ari­ ciye Nazırı Comte de Vergennes e tavsiye m ektubHe Parise


�ransa .Jhli!O/inin tesiri

giden Sultanzade İ shak Bey, m iştir ( 1 ].

orada

S3

ciddi bir i ş göreme­

* * *

Selim i l i . Padişah ol duktan sonra, Fransa İ htilal fikir­ lerinin ve hareketlerinin serpintileri Osmanlı memleketlerine, bilhassa Garp ile münasebeti daha fazla olan İ stanbula kadar gelip yetişti. Fransa İ htilalini doğuran fikir ve hareketlerden Osmanlı memleketlerinde yaşıyan insanların azım ekseriyeti bihaberdi. Fakat Eflak ve Buğdan memleketinin asılzade geçinen bazı zenginleri ile Fenerli Rum Beyler, Beyoğlunda yaşıyan ecnebilerden bir kısmı ile onlarla m ünasebette bulunan ve azçok Fransızca bilen hıristiyan ve yahudi Osmanlılar, Avrupa ile ticari münasebette bulunan Rum gemiciler ve nihayet ecnebiler ve Fenerlilerle münasebetleri bulunan m üslüman memurlar, Fransa İ htilalini işitmişler ve buna esas olan fikirlerden ziya de vukua gelen hareketlerden bir derece malumat almışlardı. Fr ansa İ htilali ilerleyip ihtilalcilerin Bastili zaptettikleri haberi istanbula gelince İ stanbulda bulunan Fransızların bir kısmı ile Fransa himayesi altında bulun anların bazıları baş­ larına üç renkli kokart takarak şenlik yapmışlardı. Fransada kırallık kaldırılıp cumuriyet ilan olunması üzerine, " Kokar­ dalılar" , yani cuınuriyet taraftarı Fransızlar ve başka hıris­ tiyanlar İ stanbulda artmış ve hatta günün birinde bunlar bir araya toplanıp, Fransız sefarethanesi önüne gitmişler, Fransız Elçisi Comte de Choiseul - Oouffier aleyhinde nümayişler yapmışlar ve bu Elçiyi kırallık taraftarlığile itham e derek, sefarethaneden dışarı atmışlardı (1 7 92). Cumuriyet taraftarı Fransızlar ve bunlara uymuş başka bir takı m hıristiyanlar, arasıra sefarethanede ziyafetler tertip ederek sefarethane bahçesine diktikleri " H ürriyet Ağacı,, nın etrafına toplanıp, Fransada olduğu gibi, cumuriyeti tes'iden şenlikler ya­ parlardı. O zamanlar asıl İ stanbul ahalisinin çoğu, müslim veya gayri müslim , Avrup a vekayiini pek bilmiyorlardı; hatta [1] Vel iahtin Fra n s ay a gönderdi ğ i bu gayri res mi sefarete dair hayli tafc;; i lli m alumat, Sutlan Abdülh a m id in Paris sefirl iğini eden Salih Münir Paşanın " Re vue d'histoire d i plomatique,, de çıkan " Louis XVI . et le Sul­ tan Selim,, un vanh makalesinde m ünderiçtir (Revue d'histoire d iploma­ tique, 1 9 12, pages: 5 1 6 - 548).


CJsmanll JJev/efinin dağtlma devri

Beyoğlunda, Fransa sefarethanesinde olup geçen şeylerden de o kadar haber alamıyorlardı. Bütün bu cumuriyet n ü­ mayişlerinin Osmanlılara ciddi bir tesiri olmak ihtimali yok gibi idi. Sultan Selim, dahili ıslahat meselesile pek meşgul bulun­ duğundan, Fransa vakıalarına ve Fransızlarla bazı Avrupa devletleri arasında çıkan ihtilaf ve harplere karşı tamamen bitaraf kalmağı tercih ediyordu. Fransızların sefarethane­ lerinde yaptıkları cumuriyetperverlik şenliklerine de hiç aldırış ettiği yoktu. Fakat N emçe v e İn giltere gibi Fransa Cumuriyeti aleyhine harp açmış devletlerin İ stanbuldaki elçileri, aralık aralık, tercümanlarını Babıaliye gönderip, Fransızların Beyoğlunda yaptıkları merasim den şikayet eder, dururlardı. Osmanlı Hükumeti, bu şikayetlere karşı daima, devletin Fransa maddesinde bitaraf olduğunu beyan ile cevap verirdi. Cevdet Paşanın rivayet ettiğine göre, bir gün Avusturya baştercümanı, Reisülküttap Raşid Efendinin yanına geldi : "Şu Fransızların Allah layığını versin, bizleri dertli ettiler. Aman efen dim, bari şunları başlarından kogardaları:ıı ı nez'ettiriniz ... " diye talepte bulunmuş, Raşid Efendi de, Os­ manlı ricaline m ahsus bir soğukkanlılıkla : " Behey dostum, biz size kerratla ifade ettik ki D evleti Aliyye, isiam devletidir. Bizde o makule alametlere itibar olunmaz. Dost devletlerin tüccarını biz misafir biliriz. Başların a ne isterlerse giyerler ve istedikleri alametleri takarlar. Başlarına üzüm k üfesi giyseler, niçin giydiniz ? demek Devleti Aliyyenin vazifesi değildir. K endi kendinizi beyhude yoruyorsunuz ... " diye cevap vermişti [ 1 ]. *

*

*

Fransız Cumuriyetinin Osmanlı Sultanlığı n ezdine ilk gönderdiği elçi, Citogen Descorches dur [2]. Bu zat 1 793 te i stanbula gelmiş ise de Fransa Cumuriyetini Avrupa hü­ kümdarlarından hiçbirisi henüz tasdik etmemiş oldukların­ dan, Osmanlı devletince de Cumuriyetin tasdiki mün asip görülmemiş ve cumuriyet elçisi de resm en kabul olun ma­ mıştır. Bununlaberaber, bitaraflığı muhafazaya karar veren [1] Tarihi Ce vdet . Tertibi Cedid - cilt VI, sayıfa: 183 [2] İ htilalden e v vel, Marquis d e Sainte Croix asalet unvanını taşı yan bu zat, İ htilale i ltihak i l e böyle derr!okrat bir i s i m almıştı. ·


:Fransa Jhfil:i!inin !esiri

55

Osm anlı Hükumeti, bu yeni elçiye hafiyyen iltifatta bulunur, Reis Efen di de arasıra onunla gizliden muhabere ederdi. Dekorş geldiği zamandan itibaren, Osmanlı Saltanatını Fransa Cumuriyetile ittifaka ve Lehlilere yardıma i male yolunda hayli uğraşmıştır; fakat o zaman Reisülküttap, yani bir nevi hariciye nazırı olan Dürri Efendi, Fransız Cumu­ riyeti sefiri mükalemeleri maharetle idare etmiş, ittifak ve Lehlilere yardım meselelerini bir tarafa bıraktırarak, kadim Fransız dostluğunu muhafazaya çalışmış ve ayni zamanda elçiyi de resmen kabul ve tasdik etmemiştir. Fransada Konvansiyon H ükum eti, müttefik düşmanlarına karşı harbi kazan dıktan sonra Prusya Kırallığı, müttefikle­ rinden ayrılarak , Fransa Cumuriyeti ile 1 892 senesi baş­ ların da Bal Müsalehası nı akdetmiştir. Bu haber İ stanbula erişince, mademki kırallık olan bir devlet, yani Prusya, Fransa Cumuriyeti ile resmen m üsaleha aktederek, Cumu­ riyeti tasdik ediyor, artık Osmanlı Saltanatının da bu Cumu­ riyeti tanı masında bir beis yoktur, mütaleasile tanınmasına k arar verildi ve buna mukaddeme olmak üzere, Fransa Cumuriyeti elçisi Dekorşun eşyasını Fransa sefarethanesine naklederek orada yerleşmesine m üsaade olundu; fakat b u sıralarda, 1 795 son baharında, Fransada idare usulü değişip Konvansiyon yerine Direktuar Hükumeti geçtiğinden, Dekorş yerine Raymond de Verninac de Saint Mavr namında başka bir adam, elçi gönderilmişti, Yeni Fransız elçisi İ stanbula gelince, fransız sefarethanesine yerleştirildi ve sefareti de Osmanlı Hüku meti tarafından resmen k abul olundu.

Lehistanın ikinci ( 1 7 9 3) ve üçüncü ( 1 795) taksimleri Fransa ihtilali zamanına tesadüf eder; Rusya İ mparatoriçesi Katerina I I . Orta Avrupanın Fransa İhtilali ile çok meşgul olmasından istifade ederek ve kendisi Fransa İ htilalini çok tenkit etmekle b erab er, ciddi bir surette ona karışmıyarak, Lehistanın taksimini tacil edip, rakiplerin den fazla hisseler koparmak emelinde idi. Fransa Cumuriyetinin elçisi Dekorş, Devleti Osmaniyeyi, Lehistan taksimine mani olmak için Ruslara k arşı çok tahrik etmiş ise de, biraz evvel söylendiği veçhile, bir netice isti hsaline muvaffak olamamıştı. 1 795 te, Lehistan üçüncü ve son defa taksim olunurken, O smanlı ·


.5ô

(Jsmanll 2Jevlefinin dağılma devri

devleti yine bitaraf kaldı : Selim I I I . başladığı ıslahatı mu­ vaffakı yetle hitama erdirebilmek için sulhun i damesine muhtahçtı; bundan başka iki b ü y ük Rus harbinden çok zedelenerek çıkan ve ancak üç yıl evvel, Ruslarla mağlubane Yaş Muahedesini akte mecbur ola n Osmanlı D evletinin böyle pekaz bir fasıladan sonra, tekrar bir Rus harbini göze k estirmesi makul bir hareket olamazdı. Bunun içindir k i Osmanlı H üku meti, Fransız sefirinin teşvikkar sözlerini sabırla dinlemiş ise de, ona göre hareket etmtmiştir. B

-

FRANSA İHTİLAL HÜKUMETLERİNİN ŞARK SİYASETLERİ

a) General Bonaparta kadar Fransa İhtilal Hükumet­ lerinin Şark siyasetleri Fransa Kırallığile Osmanlı S ultan­ -

lığını asırlardanberi yekdiğerine bağlıyan dostluk bağı , Fransa İhtilalinin ilk devrinde gevşemişti : Fransızların İ stan­ bul da Cumuriyeti taziz eden nümayişlerine mümanaat olun madığı gibi, Cumuriyetin gönderdiği ilk sefirin resmen kabul olunm adığı zam anlar bile hatırı tatyip olunmağa çalışılmış ve resmen kabulü de pek gecikmemişti. D irektuar tarafından gelen elçi ise, derhal kabul ve izaz olunmuştu. Bu suretle Osmanlı - Fransız dostluğu, Fransada devlet şek­ linin değişmesine rağmen Osmanlılar tarafından muhafaza edilmiş demekti. Fransız Cumuriyeti, Devleti Osmaniyenin kadim rakip ve hasmı olan N emçelileri y enince, Osmanlılar çok sevinmişlerdi. Osmanlı lar Nemçe ve Rusya aleyhinde Fransızların dostluğuna, evveldenberi olduğu gibi şimdi de itimat ediyorlardı. Fransa Devleti de, İ htilalin iptidası ndan beri Osmanlı - Fransız dostluğunun idame ve takv iye­ sine çalışır gibi görünüyordu. Fil vaki , Fransanın ka ­ rada en kuvvetli ve tarihi h asmı H absburg Hanedanı olduğundan , Avusturyaya komşu bulunan Osmanlı Sultan­ lığile iyi geçinm ek , Fransa i çin, böyle karışık bir devresinde, pek lüzumlu idi. Lehistanın Rusya, Avusturya ve Prusya arasında bölüşülmesi de Fransanın menafiine mugayirdi. Bu mukasemenin vukuuna mani olmak için de Osmanlı kuvve­ tinden istifadeyi, Fransız İ htilalinin ilk hükumetleri ümit etmişlerdi { 1 ]. Fakat, Fransız İ htilali mütemadi tahavvüllerle [1] Hatta Descorches zamanında Fransızların arzularına rağmen bir ittifak aktedilmemiş ise de, Vern inac'ın elçiliği de vrinde bir Osmanlı-


51

�rense Jhfi/Alinin !esiri

nihayet General Bonapartın emir ve kumandası altına geçtiği za man, Fransız şark siyaseti de hayli değişecektir. b) General Bonaparbn tesiri alt ı nda Fransanın şark ve Fransa Cumuriyetinin Mısıra bir heyeti s eferiye aseti siy göndermesi General Bonapartın kumandası altında bulunan -

Fransız orduları, şimali İ talyadaki Avusturya ordularını mü­ tevali yen mağlup ederek, asıl Avusturya ar2.zisine doğru ilerledikleri zaman, Roma - Germen İ mparatoru Frantz I I . Fransa ile Kampo - Formio Muahedesi ni imzalamağa mecbur olmuştu ( 1 7 9 7). Bu muahede mucibince, Venedik Cumuri­ yeti, Fransa ve Avusturya arasında taksim olunuyor v e Venedik cumuriyetine tabi olan yedi Yunan adasile Preveze sahilleri Fransızlar eline geçiyordu. Bu suretle Fransa Cumu­ riyeti ile Osmanlı Sultanlığı hemhudut bir vaziyete gelmiş oluyorlardı. Buralara y erleşen Fransızlar, Direktuar Hükumetin den ziyade muzaffer kumandan General Bonapartın tesir ve ilhamile, an'anevi Türk dostluğunu unutarak, Adalılara ve Prevezelilere, hatta daha içerilerde bulunan Rumlara, klasik Yunan devirlerini v e o devirlerin cumuriyet devletlerini hatırlatmağa ve bu halkı Devleti Osmaniye aleyhinde hare­ ketle mazideki müstakil teşekküllerinin tekrar vücude gelmesi için teşvike giriştiler. Bu teşvik ve tahrikler, adalardan, Rumlarla m eskun başka mıntakalar ahalisi arasına yayıldıkça, Osmanlı Devletine çok zararlı bir mahiyet alacağını anlıyanlar, Osmanlı devlet ricali arasında yok değildi; bahusus Ruslar, ta Petro I. denberi, bilhassa Katerina I I . devri n de b u n a mümasil tahrikatta bulunarak, D evlete zararlı neticeler de elde etmişlerdi. Dost sayılan bir devlet tarafın dan böyle tahrikat vukuu sezilince, devlet vükelası arasında Fransadan şüphe ve endişeler artmağa başlamıştı. O sıralarda, Fransa ve Avusturya elçilikleri tarafından, Venedik taksiminde kendilerine düşen hisseler ahalisine Fransa ve Avusturya tebaası muamelesinin yapılmasını taleple Osmanlı Hükumetine müracaatler vaki oldu. H albuki Osmanlı Hükumeti, zayıf olan Venedik Cumuriyetinin böyle iki kuvvetli devlet arasında taksim edilmiş olmasını, menaFransız ittifakı da a kted i l m işti; fakat Osman l ı ve Fransa d e vletleri ara­ sında yalnız parafe edi l m iş olan bu a kitname tatbik sahasına geçme - . m iştir. ( Cevdet. Tertibi Ced it, - C. VI, S. 200- 202 ) .


S8

(Jsmanlı JJev/efinin dağtlma devri

fiine uygun görmüyor ve bu taksimi tasdik etmek te p�k istemiyordu. Müracaatleri müphem cevaplarla savuşturmağa uğraştı . Vakıa Fransa Cumuriyeti, Osmanlı Devle.tile olan resmi muamelatında hep an'anevi dostluğa riayetkar gibi görü­ nüyor ise de , henüz bahsedilen Rum ları n tahrikatile de iktifa etmiyerek, Yahu dileri dahi teşvike kalkışmış ve Kudüste bir Yahudi Devleti kurulmak üzere her tarafta bulunan Yahudileri ittifak a davet etmişti. Sionism hareketinin mebdei demek olan bu teşebbüs, Direktuar devrinde olmuş ve Osmanlı Hüku metinin bittabi canını s ı k mı ştı. Bütün bu sebeplerden, belki de Fransa İ htilalinin ortaya attığı fik irleri, Osmanlı Devletinin esas teşkilatına ve m uhtelif k avimlerden m ürekkep Osmanlı camiasının devamına m uzır görmekten neş'et eden bir endişe ile Osmanlı Devleti ricalinin Fransa Cumuriyeti hakkın daki emniyet ve itimatları m ütevaliyen m ünselip olmakta idi. Bu sırada Bonapartın Tulunda donanma ve asker teçhi zine başladığı haber alındı . Osmanlı ricalinin ilk hatırın a gelen, bu Fransız donanmasının Arnavutluk sahillerine, ve Yunanistan taraflarına taarruz etmek ihtimali oldu. Fakat o sırada bir gazete Fransızların Mısır tarafına taarruzları ihti­ m allerinden bahsediyordu. Osm anlı H üku meti, Fransız do­ n anmasının nereye sevkedileceğini Paristeki elçisi Seyid Ali Efendi vasıtasile Direktuvar H ü k umetinden sordu; Cumuriyet Hükumeti, hakikati saklıyarak cevap verdi. Mesele İ stan­ buldaki Fransız elçiliğinden sorulduğu zaman, bu m a k a m da doğruyu söylemedi... * :ı. *

Osmanlı H ü k umeti, Fransa Cumuriyetinin em niyetbahş cevaplarına kanmıyarak Bonapartm hareketi veçhesi, Mısır olduğunu tahmin ile bazı tedbirler almağa kalkıştı; lakin Mısırın o zamanlar çok uzak bulunmasından ve Mısırda hakim Kölemen Beylerini ürkütmek endişesinden dolayı, çok ihtiyatlı davranmak zaruretinde bulunuyordu. İ stanbulun fazla ihtiyatlı davranması vakit kaybettirdi . Hükumetçe m utasavver tedbirlerin tatbikına memur edilip Mısıra gön­ derilen Ahmed Edip Efendi henüz yolda iken Bonapart İ sken­ deriye civarına vasıl olup , askerini karaya çıkarmıştı !


:hansa Jhfı7alinin !esiri

S9

O zamanlar İ stanbula mütenevvi membalardan m uhtelif suretlerle akseden Bonapartın Akdenize açılması vakıasının hakiki gayesini, bugün vuzuh ve k at'iyetle tesbit etmek mümkündür: İtalyada m ütemadi muvaffakiyetlerle Avustur­ yayı ezerek, birinci ittifakın yenilmef:ıine en mühim amil olan General Bonapart, çok istidatlı, pek geniş hayalli ve nihayetsiz hırs ve emel sahibi, Korsikalı genç bir askerdi. H enüz yirmi dokuz yaşında bulunan bu Generalın Fransa dahili ve h arici siyaseti hakkında taayyün etmiş fikir ve emelleri vardı . Fransız olmaktan ziyade İtalyan olan bu ihtilal generalı, efsane ve hayallerle müzeyyen Şarka, ötedenberi mecluptu: hatta konvansiyon devresinin kanlı gürültüleri arasında bir aralık menkubumsu bir vaziyete düşünce, Şarka gitmek, Sultan ordusuna zabit yazılmak tasavvurlarında bile bulunmuştu. İtalyan zaferleri kendisine Fransada pek mühim bir mevki kazandırınca, Osmanlı ordusuna girmekten artık vaz geçmiş, fakat Şarkta büyük işler görerek, oradan şaşaalı bir zafer halesile muhat olarak dönmek ve Fransızlara kendi fikir ve iradelerini kabul ettirmek emeline düşmüştü . . Daha İtalya Seferinde iken bile zihni Şarkla m eşğuldü; o zamanlar dost­ ların a gönderdiği mektuplardan birinde: "Ya Türkiyeyi mu­ ayyen zamanına kadar tutmalıyız, yahut h isselerimizi alma­ lıyız . . ,, diye yazıyordu; ve ken disi ikinci şıkka daha müte­ mayil görünüyordu. Konvansiyonu i stihlaf eden Direktuar zayıf bir hükum etti; hazinesi boştu: hükumeti elde tutanlar, Fransa ahalisinin muhabbet ve hürmetini celbedememişl erdi. Bonapart İ talya zaferini k azan dığı sıralarda, başka gerteraller Almanyada o kadar iş görememişlerdi. Fransa halkının muhabbeti hep Bonaparta teveccüh e diyordu. Direktuar başında bulunan kimseler , hal k tarafından çok sevilen bu korkunç generalin Fransada ikametinden ürküyorlardı. Fransanın önünde toplanan m üttefiklerin, İngiltereden b aşkaları sulh e yanaşmakla beraber, İ n giltere denize haki m v e husumetinde musırdı. İngiltere ile Fransa k arşı karşıya k almışlardı; İ n giltereyi yen meksizin sulhun temini Fransa için kabil değil di. General Bonapart, İngilizleri sulhe icbar maksadile, n efsi İ n giltereye değil, İ n gilterenin asıl hayat membaları olan m ü stemlekelere taarruz etmeği, hükumetine tavsiye ediyordu. Bonapartın m ütaleasına göre, İ n gilizleri


60

ôsman/r JJevlefinin dağt!ma devri

sulha irza, onları denizde, bilhassa Akdenizde boğmakla ancak mümkündür: Akdeniz , Hindistanın yoludur. İ n giliz­ lerin en mühim müstemlekeleri ise H indistandır. Akdenizde, Hind yolunun en mühim mevkii de Mısırdır. Mısır, Fransızlar tarafın dan zaptolunursa, Hind yolu kesilmiş olur. İ n gilizler de nihayet sulha yanaşırlar. Bonapartın tavsiyeleri, kendisinin Fransada bulunmasını istemiyen Direktörler tarafından memnuniyetle kabul olundu. Fakat Direktuvar Hükumeti, Osmanlı Devletile sulh üzere bulunuyordu; hatta Osmanlı dostluğunu m uhafaza etmek te i stiyordu; çünkü Osmanlı İ mparatorl uğu, Fransa iktısadi faaliyeti için geniş bir saha olduğu gibi Rusya ile Avustur­ yaya karşı Fransa siyasetinin bir istinat noktasını teşki l edi­ yordu, Mısır ise hukukan Osmanlı sultanlığının eczasından m adut idi. . . Hem Mısırı istila, hem de Osmanlı dostluğunu muhafaza gibi telifi k abil olmıyan mütezat iki arzuyu, Bona­ part, fevkalade istidadına güvenerek, telif edebileceğini zan­ nediyordu; edemezse, pek zayıf addettiği Osmanlı Devletinin dostluğunu feda etmeği de göze aldırmıştı. Bonapart, Mısırda muvaffak olunca, Palestin ve Suriyeye, hatta b ütün Osmanlı İ mparatorl u ğuna tahakküm etmeği bile kurmamış değildi!. [ 1 }. [ 1 ] «General Bonapart, dostlarından b irine şöyle diyordu: •Bu dün­ yada her şey aşınıyor, artı k şeref ve şanı m kalmadı . Bu küçücük Av­ rupa, kafi şeref veremez. Şarka gitmek rnzım. Büyük şerefler orada kaza n ı labil i r » . Bonapart, gen i ş ufuklara atılmak, Suriyeyi zaptetmek, Hinde yürümek, İ n giltereyi arkasından çe virmek, yahut garbe teveccühle İ stanbul u al mak, oradan Türkl eri kovmak, sonra f'ransaya dönmek ve yolda Avusturya hanedanını i m h a etmek istiyordu. Bu esnada Direk­ tuvar iflas ederek yıkıl acaktı; Bonapart ise güneşin olduğu taraftan lekesiz bir şeref halesi ile muhat, felaketleri tam ir eden bir vatan halas­ karı sıfatile memlekete dönecekti!· « ..

Bonapartın fikirleri, Taleyran tarafından takviye olunuyordu. Taley­ ran Bonaparta yazdığı b i r mektupta: «Direktuar, Malta hakkındaki fikir­ lerinizi kabul ed iyor. M ısıra geli nce, bu husustaki fikirleriniz büyüktür.• diyord u.. Maltanın zaptı kolay görüpüyordu. Fakat Mısırın hak i m i olan Tür­ kiye i l e iş o kadar kolay değildi. Konvansiyon de vrinde, «Selameti U mu miye Komitesi., sonraları Direktu var bu devletle ittifak aktetmeği istem i ş ve bunun l ü zumunu tekrar edip durmu ştu. Türkiye, ittifaka yanaşma m a k l a beraber. Fransa Cumuriyetine karşı h i ç husumet gös­ termerr. : ; , : . Böyle dost k a la n b i r devlet i n memleketi n e taarruz edild i ği h a l d e, dcstluğunun mu!nfaza s ı n ı i d a m e etmek vazifesini Taleyran de-


61

!Fransa Jhfi/.§/inin fesiri

Lakin Bonap,artın siyaset ve diplomasi sahalarındaki istidat ve şeytanatı ne olursa olsun, Osmanlı D evletinin Mısır gibi en kıymettar bir parçasına musallat olduktan sonra, Osm anlı Padişahına dost olduğunu iddia ve ispat edeb ilmesi muhaldi. İ stanbulun o zamanki Padişah ve Paşalarını, ahvali alemden tamamen bihaber ve kendi menfaatlerini bu dere­ cede gayri müdrik farzetmek en geniş hayallerin bile ötesine geçm ek, demektir. Osmanlıların Fransızlara dostl u ğu, Türk seciyesine tam a­ mile uygun bir sadakatle temadi edip giderken, Fransa Cu­ muriyetinin sadakat ve dostluğa mugayir bazı hareketlerde bulun ması ve nihayet bir delişmen generalinin heves v e hayaline m ukavemet edememeksizin, çok geniş v e z engin bir Osmanlı eyaletine taarruz etmesi, Osmanlıların Sultanını ve devlet erkanını son derece müteessir ederek çok kızdır­ mıştır.

ruhte etti. Taleyran m ü şkülatın önünü alacak ve Osmanlı İ mparator­ l u ğunun müdafii görünerek onun parçalanması vas ıtaların ı tem i n ede­ cekti. Taleyran, derhal meharetli bir tedbir keşfetti; öyle bir tedbir k i sonraları Mısıra hakim olmağı tasavvur eden d i plom atların hepsi ondan istifade etm i şlerd ir. Tedbir şu idi: Osmanlı d evleti namına ve onun müttefi ki, h i ç ol­ mazsa dostu gibi Mıs ıra müdahal e etmek, oraya hami olarak yerleş­ mek, ni hayet sahip ve efendi sıfatile orada büsbütü n kal mak. Taleyran, Fransa müd a halesi nin, M ısırda Rus ve İ ngiliz entrikalarına mani ola­ cağı nı ortaya sürüyordu. Eğer Devleti Os maniye bu suretle kendisi n i n müdafaasına razı o l rn ıyacak olursa, o zaman çaresiz, aleyhine harbed i­ lerek, Şark meselesi açılacaktı; harp kazanılınca, Osmanlı memleketleri Fransanın nüfuz ve idaresi altında taksim olunarak, Avusturya ve Rus­ yaya hisseler çı karılacaktı; Osmanlı mirasından büyü k hisseler alan b u devletler, İ n giltered en ayr ı l m ı ş olacaklardı . B u arada Fransa Yunanis­ tan ı Osmanlı haki miyetinden ve Rus nüfuzundan kurtarmış olacaktı. Eğer Osmanlı de vl eti, Fransızların M ısırı istilalarına muhalefet etmiy e cek olursa - ki Fransızlar bunu gal i p bir i htimal telakki ediyorlardı Bonapart oradan ve İ l e de France'tan H i nd üzerine büyük darbes i n i hazırlamağa başlıyacaktı. D i vanı Hümayunu, kan dırmak için b izzat Taleyranın İ stanbula gitmesi de m evzuubahsti. (Albert Sorel, L'Europe et la R e vol ution francaise. T. V I I I , p. 297- 300. Pari s, Plon N o u rry et Cie, 1 9 1 0). ­

-

-

-


6.

m

- FRANSIZLARIN MISIR A TAARRUZU ÜZERİNE

OSMANLI DEVLETİNİN FRANSA ALEYHİNDEKİ İKİNCİ İTTİFAKA GİRMESİ

A Osmanl ı - İ ngil iz, Osmanlı - Rus ve Osmanlı - N apoli ittifak uahedele ri ; B - Osmanlı Devl etinin Fransa Cu m u riyetine ilanı harbi.

A - OSMANLI . İNGİLİZ, OSMANLI · RUS VE OSMANLI · NAPOLİ İTTİFAKI MUAHEDELERİ

Bonapartın Mısıra ask er dökmesinden itibaren, Osmanlı S ultanlığının Fransa Cumuriyeti ile arası açıldı. Sultan Selim I I J. , Fransa aleyhine toplanan ikinci İttifak a girmeği k arar­ laştırdı. Bu suretle asırlardanberi devam eden, Osmanlı Fransız dostluğu an'anesi munkati oldu; artık araya husumet girmişti. XVI I J . asrın sonları nda vaki olan bu tebeddülün müsebbibi, General Bonapartın hırs ve hayalile, Direktuvarı idare edenlerin zat ve acizleri olmuştur. Fransız Şark siya­ seti Bonapartın soktuğu bu yeni çığırdan X I X . ve XX. asırlarda dahi büsbütün ayrılamıyacaktır. General Bonapart, gemilere yüklettiği 40 : 50 bin kişilik bir ordu ile Fransadan hareket ederek, 30 haziran 1 798 de Mısıra gelmiş ve askerlerini karaya çıkarmıştı. Fransa Direktuvar Hükumetinin, o zamanlarda dahi mer'i olan beyneddüvel hukuk ve münasebata hiç riayet etmek­ sizin , Generallerinden birisini Osm anlı vilayetlerinden madut olan Mısırın istilasına memur eylemesi, Osmanlı D evletile filen harbe girmek demekti. Bunun üzerine Osmanlı Sultanı, Selim I I I . sulhun muhafazasile memlek etinin imar ve inzi­ batına çalışmak hakkındaki k ararlarına rağmen Fransa aley­ hine kurulan İ kinci İ ttifaka dahil olmak m aksadile, İ n giltere ve Rusya ile m ükalem elere girişmek için vükelasına emir verdi ( 1 798). Fakat Osmanlı Dev Jetinin askeri hazırlığı nakıs olduğundan, derhal Fransaya ilanı harp olun madı.


Osmanlı JJevlefinin ikinci iffijaka girmesi

63

Mısırın Fransızlar tarafın dan istilası, memleketin servet ve ehemmiyetinden b aşka, m üslüman larca mübarek sayılan Hicaz yolunun kısmen k at'ı m ahiyetinde olduğundan m üslü­ man ahaliye çok fena tesir etmişti. Fransa ile sulhun idamesi, Fransız m aslahatgüzarının sefarethanesinde bırakılması, Fransız tüccarı rının serbestçe i ş ve güçlerile meşğul bulun­ maları, İstanb ulda birçok dedikoduları mucip oluyordu; İngiltere sefareti, bir taraftan k endisile bir ittifak muahe­ denamesi a idolunmak üzere müzakereler cereyan ederken , diğer taraftan, Memaliki Osmaniy ede bulunan Fransızlara hüsnü muamele edilmekte devam olunmasından kuşkulan­ mış ve vaziyetin tenevvürün ü h ü k u m etten sormağa bile lüzum görmüştü. Bu sırada ortalığa doğruluğu meşku k bir takım havadis yayılı p duruyordu: Ouya O s m anlı Saltanatı, Fransızlara Hind yolunu açmış ve Bonapartın Mısıra gelişi, Padişahın müsaadesile vukua gelmiş, deniliyordu. Bu şayia­ lar da İ n gilizlerin rahatını kaçırıyordu. N ihayet Osmanlı Hükumeti, Fransız m aslahatgüzarının ve Fransız tüccarlarının İ stanbulda vesair Osmanlı şehirlerin de, bulundukları mahal­ lerde kalıp kimse ile ihtilat etmemel eri için icap edenlere tebligatta bulundu. Bu sırada, Avusturya Devleti, Fransa Cumuriyeti ile sulh halinde bulunuyordu. Osmanlı D evleti Fransa ile harbe giri­ şecek olursa, komşusu A vusturyanın nasıl bir vaziyet alacağı, Osmanlı Hük umetince düşü nülecek bir mesele idi. Bu husus Avusturyadan soruldu; Avusturya H ü k u m eti bitaraf kalaca­ ğını ve şayet bitaraflıktan ayrılacak olursa, aiacağı vazi yetin Osmanlı Devleti menafiine uyğun bulunacağı nı, yani Fransa aleyhine olacağını beyan ile lazımgelen teminatı verdi. Osmanlı Hükumeti, Fransaya ilanı harp etmeden ve İngilizlerle ittifak akteylemeden önce Fransa ile harp ha­ linde bulunan İ n gilizlerin don an masına Osmanlı sahille­ rinde muavenet olunması için emir dağıttı. Osmanlı Hü­ kumetinin bu hareketi filen Fransızlar aleyhine vaziyet almak demekti. Osmanlı Devletinin şimal komşusu olan Rusya Çarlığı, İ ngilizlerle ittifak aktetmiş, Fransızlarla harbe girişmişti, Fakat Sultan Hük u metile Çar Hükum eti arasında. Fransız aleyhine henüz bir ittifak aktedilmemişti. Bununlaberaber, Rusya İ mparatoru Pavel I. Karadenizdeki donanm asına, üs-


ôsmanlt JJevlefinjn dağtlma devri

manlı donan masile birlikte hareket etmek üzere İstanbula gitmesi için emir vermişti [ 1 ]. İ şte İstanbulda diplomasi vaziyeti bu merkezde iken, İ ngiliz Amiralı Nelson un Abuhurda Fransız donanmasını ihrak ve imha ettiği (Ağustos 1 798) haberi gelip İ stanbula yetişti. Sultan Selim, Amiral N elsona bir mücevher çelenk ve maiyeti neferlerine 2000 altın hediye gön derdi. Abuhur vak'ası, Osmanlı Devletinin İ n giltere ve Rusya ile ittifakını tacil etti. Lakin daha ittifak res m en aktolunmadan bile Osmanl ı Devleti Rusya ile müştereken Fransa aleyh n e harekete başlamı ştı. Çünkü İ ngiliz v e Rus elçilerile Osmanlı ricali arası nda müzakere cereyan ederek ittifak esaslarında m uvafakat hasıl olmuştu. Osmanlı donanmasının kısmı k üllisi Ruslarla beraber Yunan adalarını Fransızlardan istirdada ve küçük bir kısmı da İ n giliz donanmasile birlikte İ skenderiye taraflarında harekete memur edilmişti. Osmanlı - Rus donan malarının muvaffakiyet haberleri İ stanbula gelince, Fransızlar aleyhine Osmanlı - Rus ve Os­ manlı - İ n giliz ittifak muahedeleri, az fasıla ile aktolundu. (Rus ittifakı: 22 kanun uevel 1 79 8; İ n giliz ittifakı: 5 kanunu­ sani 1 79 9 [2]. ) Bir müddet sora, Osmanlı Devleti ile Sicil­ yeteyn Krallığı arasında da bir ittifak muahedenamesi imza­ lan mıştır. Bu suretle Osmanlı Devleti dahi dahil olmak üzere, Fransa Cumriyeti aleyhine İkinci İ ttifak n a m ı n ı alan heyet teşek­ kül etmiş oluyordu ki bu heyete Osmanlı. İ n gi iz, Rus ve Sicil yeteyn devletleri n den başka Avusturya D evleti de dahil ol muştur. (Mart 1 799). Osmanlılarla müttefikleri olan Rusya ve İ n gilterenin bu esn ada takip ettikleri gayeler ayni değildi: Ruslar, Balkan yarımadasının garbında bulunan ve Fransa el ine geçmiş olan Yunan adalarından Fransızları biran evvel püskürterek öte­ denberi istila hedefleri olan Balkan yarı m adasına Fransızları yakın bulun durmamak istiyorlardı; İ ngilizler ise Fransızları [I] Maltanın Bonapart tarafından za ptı üzer i n e Fransa ile harbe giri şen Pa vel I. Bona partı n M ısırı istil asile, İ stanbu lun da Fransız teh­ didi altına düşmüş ve Rusyanın İatan b u ı u zapt ve Osman lı m e m l eke­ tini istilaya müte veccih emeller i n i n tehl ikeye u ğ ra m ı ş old uğuna kanaat getird i ği nden, Osmanlı Devletine yard ı m a kara r vermişti. [2] İ n gi l i z ittifak muahedesi- Muahedat m ecmuası, C. r , S . 262-266. Rus ittifakı muahedesi - .Muahedat mecmuası, C. i V, S. 1 4- 1 9 .


:Fransızlann }Jfısıra faarruzu

65

Mısırdan atmak, . istikbalde tamamen ellerine geçirmek iste­ dikleri Hind yolunda hakim bir nokta olduktan başka, kendi kendisine de m ühim bir servet membaı olan Mısırda Fran­ sızların yerleşmelerine mani olmak gayesini takip ediyor­ lar dı. Görülüyor ki, Rus ve İ n gilizlerin maksatları ayni olma­ dığı gibi, her iki devletin siyasi hedefleri, gaye itibarile Osmanlı Saltanatının menafiine de uygun d eğildi; anc ak ilk merhalede, yani Fransızları şarktan uzaklaştırmak maksadın· da, her üç devletin menfaatleri müşterekti. Yunan adalarının Osmanlı - Rus donanmaları tarafından müştereken zaptı üzerine bu iki devlet arasında, adaların idaresine m üteallik bir muahede daha aktolundu (2 1 mart 1 800). Bu muahedede, Yunan adalarının Dobrovnik Cumu­ riyeti gibi, Osmanlı Saltanatını metbu tanıyarak, ona senevi muayyen miktar vergi vermek şartile, muhtariyetli bir cu­ m uriyet teşkil etmesi, tarafeynce kabul olunmuştur. Bu cu­ muriyete "Birleşmiş Yedi Adalar" Cumuriyeti namı verilmişti. Cumuriyet Osmanlı Devletine tabi olmakla beraber, vaziye­ tinin ve teşkilatının muhafazası Rusyanın kefaleti altına tevdi olunmuştu. Bu adalar gibi evvelce Venedik Cumuriyeti ara­ zisinden madut olup, bu sefer Osmanlılar tarafından zapte­ dilen sahildeki Preveze, Parga gibi bazı kasabaların idaresine dair de, bu m uahedeye bazı fıkralar dercedilmiştir. Osmanlı - Rus ittifakı muahedenamesinde, Rusya İ mpara­ torluğunun Osmanlı Saltanatına bahren muavenet edeceği k aydolunmuştu. İ şbu muahedenamenin " Şuruti m ünferidesi" unvanile ayni tarihte imzalanan bir de "Mevaddı m ünferi­ desi" [ 1 ] vardı ki bu mevaddı münferidenin altıncı maddesi çok ehemmiyetlidir: Bu maddede, Fransızlar Osmanlı arazi­ sine h ücum ederek Osmanlı reayasını ayaklandırdıktan sonra, kendi askerlerile de anlara kuvvet verip, Osmanlı devletinin "azim tevahhuşunu m üstelzim olacak mertebede makasidi hasmanelerini icraya tasaddi ettikleri tak dirde,, , Osmanlı pa­ dişahının talebi üzerine, " Rusya İ mparatoru, ianeten, iktıza eden top ve cephanelerile yetmiş beş, ya seksen bin nefer miktarı Rusya askerinin irsaline m üheyya olduğunu dahi evvelce beyan etmişti. Binaberin asakiri merkume hini ha­ cette Devleti Aliyye ile bilmüzakere karar verileceği vech [1] « Mevaddı münferide», - M.uahedat mecmuası, C. iV, S. 1 9-27.

Osmanlı Devletinin dağılma devri

5


ôô

6sman/ı 2Jeo/efinin dağılma devri

üzere, kendi memalikine duhul ve tarafeynin reyi üzere ha­ reket etmek için tayin olunacak mahallere vürut ede. . . " deniliyordu. Hasılı , 1 799 senesi b aşlarında Osmanlı Devleti, İ ngiltere ile denizde ve Rusya ile de denizde ve karada biribirlerine askeri yardımda bulunmak üzere, Fransızlara karşı, askeri ittifak muahedeleri aktetmiş bulunuyor. Rusya ile aktolunan bu ittifak muahedenamesi, bilahare, Mahmud il. zamanın da, Pavel'in oğlu Niko la !. ile Osmanlı Saltanatının aktedeceği Hünkar İskelesi Muah edesi nin bir eşi gibidir. Her iki ahitname­ de Rusyanın takip ettiği siyasetin gayesi, Osmanlı D ev­ letini ittifak örtüsü ile örtülü bir nevi himaye altına alarak Garp devletlerinin şarktaki nüfuzları aleyhine, kendi emel ve arzuları veçhile kullanmaktır. Katerina i l . nin Osmanlı aleyhinde büyük muvaffakı yetler k azanarak, Karadenize çıkmasından itibaren, Rus harici siyasetinde iyiden iyiye tebellür eden fikir, ya Osmanlı memleketini açıktan açığa istila ve zaptetmek, yahut bir nevi mahmi devlet haline ge­ tirmekti. Çar Pavelin Sultan Selimle yaptığı bu m uahede, mahmi devlet nazariyesine mütemayil görünüyor. Rusya bu siyasetini, N ikola 1. zamanında şimdi dediğimiz gibi, tekrar edecektir [1].

B - OSMANLI DEVLETİNİN FRANSA CUMURİYETİNE İLANI HARBİ General Bonapartın ordusu gemilerle gelip Mısıra çıktıktan (30 haziran 1 7 9 8) sonra, denizde nöbet b eklemekte olan İngiliz donanması, Fransız donanmasını Abuhurda yakmıştı. [1] Nikola I . den sonra dahi Rusyanın bu siyaseti terk ettiği iddia olunamaz. Ermeni gürültüleri esnasında N i kola I . in hafidinin oğlu N ikola 1 1 . zamanında, Rusyanın Osmanlı Devl etine karşı tuttuğu siyaset yine bu fikre mütemayil gibid ir. N ikola I I. den sonra Rusyanın geçirdiği büyük buhranların dahi bu esaslı fikri büsbütün değiştirmeğe kafi gel­ miş olduğu iddia edilemez ... Siyasi tarih üstatlarından m üteveffa Sorel'in dediği gibi kendini zayıf gören her de vlet, zat devresini geçirinciye kadar şark meselesinde, Osmanlı Devletinin tamamiyeti mülki yesini muhafazaya taraftar olur; çünkü taksimde hissesiz kalmak veyahut az h isse ile ayrılmak m ecburiyetinde olduğunu bilir Osmanlı De vleti, böyle tamamiyeti m ülkiyesinin m uhafazasına taraftar devletler bulun­ duğu sıralarda, dahili ku vvetin i arttırarak, taksiminde itilaf hasıl olabi­ lecek zamanları kuv vetle karşılamak icap ederdi; fakat birçok sebepler­ den dolayı, ekseriya buna muvaffak olamamıştır... .•.


Y:ransız!arın }Kısıra taarruzu

6?

İngiliz donanmasının bu zaferi neticesinde, Bonapart ve or­ dusu Mısırda mahsur kalmış demekti. Bu m ühim vak'a, Osmanlı Devletinin İ ngiltere ve Rusya ile ittifakını tacil ederek Fransaya harp ilan etmesine de müessir olmuştur. Bunun laberaber, Osmanlı Devletinin Fransaya resmen ilanı harbi derhal vaki olmadı. 1 799 senesi yazı n da, Fransa m as­ lahatgüzarı Babıaliye çağırıldı; Bonapartı n Mısırı istilasile Fransanın Osmanlı Devletine karşı ahdini bozmuş olduğu ken disine söylenerek, Yedikuleye sevkolundu. Ve nihayet 1 799 senesinin ağustosunda, Osmanlı saltanatı, Fransa Cumu­ riyetine harp ilan etti. Fransaya ilanı harbi mutazamm ı n olan beyannameden, o zamanlar Osmanlı siyasetini idare eden zatleri n, Avrupada olup geçen vak'alara epeyce vakıf oldukları. ve Fransanın Memaliki Osmaniyede yaşıyan kavimler arasında çevirmek istediği oyunlardan da gafil bulunmadıkları anlaşılıyor. İ lanı harp beyannamesi, çok iyi yazılmış, v e Fransanın Osmanlı Devleti aleyhinde teşebbüs ettiği haksız ve yolsuz hareketler iyice tesbit edilmiştir; Fran sa Hükumetinin bir taraftan Os­ manlı tebaasını metbu hükümdarlarına k arşı isyana teşvik e derken, diğer taraftan da Osmanlı sultanına ve hükumetin e dostluktan dem vurması, vak'alara m üsteniden, izah ve be­ yan edilmiştir. Bahusus Osmanlı Hükumetini pek i draksiz ad ile Mısırın işgalini, Sultanın arzu ve rızasına m üstenit gibi göstermekteki m ünasebetsizlik teşrih ve ifade edilmiş ve ilanı harbin asıl sebebi, Mısırın işgal vak'ası olduğu tasrih olunmuştur. Bu ilanı harp beyannamesinin Fransa İhtilaline nazarı, o zamanlar muhafazakar olan Avrupa devletlerinin umumi n azarına u ygundur. Bununlaberaber Osm anlı sultan­ lığının ihtilal başlangıcındanberi, bitaraflıktan ayrılmadığı, hatta Fransa ahalisinin kıtlığa uğram aması için oraya erzak sevkine bile mümanaat olunmadığı, ayrıca kaydolunmuştur [1 ]. Bu ilanı harp beyannamesi, Selim I I I. zamanında Osmanlı Hariciyesinin Avrupa siyasetine vukuf derecesini göstermek itibarile de m ühim bir vesikadır. O zamanlar Osmanlı hari­ ciyesinde lisana aşina Fenerli Rum tercümanların bulunduğu malum olmakla beraber, bu vesikadan, Osmanlı harici siya­ setini idare eden Sadrazam Paşalarla Reis Efendilerin ve lüzum [1] Bu ilanı harp beyannamesinin bir sureti, Cevdet tarihinin VI. ıncı .cildinin vesikalar kıs mında münderiçtir (Sayfa, 388).


68

(Jsmanll 1Jeolefinin dağı/m4 deon

hasıl oldukça reylerine müracaat olunan ismet Bey gibi alim adamların harici siyasete vakıf olduklarını ve Avrupa dev­ letleri nezdine arasıra gönderilen elçilerin de büsbütün göz­ leri kapalı ve kulakları tıkalı dolaşmadıklarını istintaç etmek hatalı olmaz.


7.

OSMANLI SULTANLIGI İLE FRANSA CUMURİ· YETİ ARASINDA MISIR VE SURİYE HARBİ VE NETİCELERİ -

Bonapartın Mısıra asker i hracı, Mısırda Kö lemen kuvvetleri­ A. n i n mağlubiyeti ve Mısırın Fransızlar tarafından işgali; Bonapartın Os­ manlı sultanına ve Mısır müslüman ahalisine karşı tuttuğu siyaset; B. - Bonapartın Suriyeye doğru hareketi, Akk� müdafaası ve Bo­ napartın Mısıra ric'ati; Os manlıların Mısıra asker sevki ve Osmanlı Fransız muharebeleri; C. Bonapartın Mısırdan Fransaya dönüşü; Mısırın Osmanlı ve İ ngiliz kuvvetleri tarafından istirdadı: Kölemenler meselesi; Mısırda Osmanlı - İ ngiliz münasebatı; D. Ka valalı Mehmed Ali Paşanın türemesi. -

-

-

A

BONAPARTIN MISIRA ASKER İHRACI, MISIRDA KÖLE­ MEN KUVVETLERİNİN MAGLÜBİYETİ VE MISIRIN FRASIZ· LAR TARAFINDAN İŞGALİ; BONAPARTIN OSMANLI SULTA· NINA VE MISIR AHALİSİNE KARŞI TVTTUGU SİYASET -

General Bonapart Fransadan gemilerle getirdiği ordu­ sunu 30 haziran 1 79 8 de İ skenderiye yakınında ihraca başladı. İhraç ameliyesi ne karadan, ne de denizden işkal olunmadı; ve iki günde tamam oldu. General Bonapartın Mısıra götürdüğü asker kuvvetini Fransız tarihleri 3 5 : 40 bin olarak göstermektedir. Bu ordu büyük olmamakla beraber, İ talya seferinde yararlığı görülen erkan, ümera ve zabitan ile efrattan teşekkül ediyordu. Erkan arasında Murat, lannes, Davout, Kleber, Desaix gibi İ talya ve Almanya harplerinde şöhret kazanmış Generaller vardı. Bu Generallere, Mısırın asarı atikasını ve tarihini tetkik için bir hayli de ulema ilave olunmuştu. Mısırda Osmanlı İ mparatorluğunun muntazam askeri sa­ yılan Yeniçeriler azdı; İ mparatorun mümessili olan vali ve sair birkaç büyük memurun da Mısırda ameli bir kıymet ve ehemmiyetleri hemen hiç kalmamış gibi idi. Mısırın b u


70

6smanlı JJevlefinıiı dağılma devri

zamanlar hakiki hakimi, hazan Sultana itaatkar gorunen, ha­ zan kendi arzu ve menfaatlerine göre hareket eden Kölemen beyleri ile onların emirlerine tabi kölemen süv arileri idi.

Kölemenlerin miktar ve teşkilatına dair yukarda mal u­ m;at. vyı-il rµi ştL . I<;öleı:n, e q �üyaçi ş i p i n,.l\u;vveti� "1,2,.:J,5 , bin r a.d­

dei>iıtHf ��t;, �s:iih� : ;y,� !�'Ç �i�.ai}� ,·.��tadsı'j:· , 9t\I���Şril!,.h�-�snha a :

ve teÇhizatıtıa ::rıisbetre 'pek-·· duri oHı.h nü 'suv rl�erih'- :tesaret ve şahsi kıymetleri y üksgk�r. ;p,aJ�at - başlarında, zamanın en m ahir kumandanı sayılan Bonapartla boy ölçüşebilecek, yeni harp usullerine vakıf bir başbuğları yoktu. ' ·.-· 'Botiapartıtı Mısıra müstevli oldÜ'ğu sirai�rda,' KôI�meılbe y- ­ leri ' içinden' teferrüt eder�k ba ikafarına rtilfu tÜ ilu geÇiteb Üen , _ ' " · y e 1)1urad B e Y�er Ci ı ; , 1 , B_ü �fa,'. <l a� �ç ,P,, e ; Boı:;ı..ap a:rtla . müsademelerde ,en çok kendinLgösterel'l ·Murfid Bey olmuştur. Bu zat Fransız m üverriMe:rin.itFLŞiehadetfüe göre;0cn�1etkar·, pervasıl; ve ·atılgan � bir • a�amq:r; '!ask(b r1 i Şİerle

� f!'.üY;�k E/Ji1 İbrqhIT11 .

&�·:ıı'Ç(5'k 1fı'l=!$gtı1 cH'iii' 'Hii.' b'u ı;af' ' ··

•:·;

;; ;: r; r; ; J G') Ji� ' ı·; c:ı u •,••

L ) ' , : �� : u .·; n \

Bonapart ordusunu . karaya çikatdıktar:tıc tsontiay c k:ola�flıkla İ sken deriye şehrini zaptederek Kahireye doğru yürumeğe l:ıa,şl a:Q.ı. / Q:u?'.gm�n��f; cAıv,ıı,:µp;�j ,.R:r:4ql�mı ı 1ş1ıv'9�i 1· rn\i.s.tS1rrılekat as ��I" l�ri ·g�9� ;;Hüi,rrı,ip L ş�nı�füı;�, ;µ,'Y(gu r;ıül:f·! tH:§.YWt.e rgtydidH� lnışgtt,�ınlıgıJ.'xoıı;4u-f �''.'"1'lfllP?11a}J: {m u;��çfü):i\c liwAlQ.�ik, 'i!:�Yilfgtl�r, rin ir •ı:ı:ı1ftJ1cıfaz �)�çlw;Ifr �A�J!Z)�'<lı:t�.�tl�!li; .1Mı ş,nı:�1ftyp:p11µlin·� ca­ ğından çok ıstırap çektiler; hele susuzluk berbat ediyordu. <\'W�XtP;)i n tiPıı;-�1:[1§1ffi�§lf��pr�?:45tr:ı.nPJlPl �<I"<f.?:J!:fhr ı!�tır a:ılq� ı:4'ılıY�P , 11. � lh#ti�l �;:rJn.iı:;fE,�n ��� J �ef�jhJ,�,,ı::H Y�;ar:l@�' r I (; ;l;ffr ansa :;;.([}j; dt.ı suh K:ıahir;� ı.Civ.anina nyakl�ştmt<ı:a;; �ıenilukbsiıi:vaf rile� ile temasa geldi; v.eb2::1 ;1:emmuzda-üf;htfit*1� ;MrıJ2ı:rt,ı:h�i <dterı�Jen.rrw u b-ateb e :v.t;ık:lazantjı. d5nrMnlarh.�ııhe�fu�sinde' Bo­ aatla>rtl·ıU kaurŞclaŞanrMe:D.3ı;l;fı:kB �:eoOsm aJ:iıh : aS:k er1ı€lii;1ıf)ek :Qesti't

..

v�!f�d�ld�!! flıı0:rıb�1:mişiemir. rı ıf!ay1ia,tı:H:!Hl1l'.ilt ta±ıH2fiGG�.;; ce·sa;ı::et

vFJ.l ;fedakıarlıki'.1aı:ıı1ru 1 �eıces.inbgösteriarii Rakaıt" fücı111ıap.artra'S�

F'i nin<<,-t:ap}çUdia� takıviye ,oi\ıinmUşı«pij'a dcedeın\ rnliıt�ekk,il r ı canlı kaleleri �tıılünde �n il;ipnric1:afe m..eobµr oitlulaii! qGJ.en er2l',kB:0ııı..a� parıt:Kalildııt e'.yifdşgru ettiği!:fisıtradas:xOen:er:all:. Desa:Ex.: :fırkası da Memluklerin bakıyyesini'.:"Cenlı:ba"d;©gr.u süreriek; ·;biılfinbi şelŞ.� leye: · kadar Nil vadisini isfü�: etti; .• '.Eeş;r:iriieV:v:,el:de,.'. bütü.ın.ı lM.ısır ka.t'a:.st,,..Fr,ansızlar.ın:ıidaresi ıaltına;;ge•çhıiş; itli. ' L :' '{ wd "') 'J :il§ransı:zlar karada b:u, s utıetle Mtsıra hakim qıl:Ut �en•,11.ngiliz A;mi nah , ,Nelson; NapplyonunAk:die�izde ; ;arlıya iariY•W 'nihayet


?l

hağu stosta : ,iskeqi:ieriye civarına gelip;, Fransız donanmasını Abi.rliur limıHıı ndia tbuünuştu� ' İngiliz· ve •Fransız; , donanmaları aiasıhda:;o:, akşam . b:�cŞhy;a,tl ' ! df:niz •. muharebesi; : bü,tün: gece

aıeıv;ıinrr�etti;: •İ'ngHizler 'g'a;lip1:geldiler� Fransız donaninasınırt bir kısmı tahrip olundu, bir kısmı da • Jfaçıp -maltaya iltica etti. Maltay;aı kaçanlar - da� , sonra İ ngilizler tarafından abluka olu­ riU:p ' saftan ' 1hati'ç'"'kil ınmıştır; General . Bortapatt ve ordusu mahrtl' f ' k alt1: i { ' d�hlekti. Mısırda : : :: c: , ,_, ) : · , $.,., . . ... . ... , , ' -" -: ' , -, r· ;;cr, ;;':" . R

,

.•

; , , ,, • . ,

Qeneral , . Bon�partın ilqam ve nüflizü alfrnciı{ Mı�ira: bir ·DırekttHı:ru ' H ükfimetirHn ' Os­ ıW.�h.)ı:2S'ühliiiıfgilJl:r:: �:'ka1r Şf'tfütJ�u · sifaset, ' dikkat' ve�'h ayrete . iS'ff@)t��ırWi 1 bit�aF 'Bonapatt ''farafıiida;n ;·k�leıfi� JHHIB.iı'tkıfriılfı�1W�fı., Rü�V�r:tıeietiye :kifm tıh'daniiia;'yaı!ı11oerıer�ı g5ii AiY�rra' 'elYir1d üt brfettig1n&ü�ıls1ılHi11 fıiiıa:sasi f�ı:ı0taüi:;Nitsıt1 f'ı:I�ff!J� isHl � n 11ectÜfgifigj�filn · fiifı'd' :Yoıı!:i.Wti ::kesrtiek, fakat Os­ manlı sultanlığı ile dostluk münasebetini haleldar etWle'ffi e�!�.::' :r2�&1)1�rii1 ı�\:Hfüf{h(t11" c�xf�w� I,a$lfi�I'i· 'ifıi:�=��d�F 1eUfi� 31M.sır­ .

_

rŞ��i' 'kliV;��tr: ��q,k'oıuriuFJt:en;,'

$!if1wtı'jr'P

_.

WW

,

, ,

ı'ı1'i�Y!['.fıfüfb�# nt1�Ş!ttHtl'�Fı%y'a r\Yıath'Jy�1�1{ffi-�fta��tifikii:lfar_eK'ei!

- 1 '::ı:ı,;.;; n-cı..ı 'fb!-i' ı rlu rr;(r;•,ç..":l;,;, •• Dl.i >JliJ.'o rrÜ<'r'J,/'' .,;::ı h,r':f;;;:; : ı ·-, . '' ·i m aK_Şa4ı "' :p e K garıp ._umıcıcl' uc ._et ıpı.., tH '':_ '- ·'' -

�;s�rr1 r

r ·) :�i �">i�<f.�

rl.n grııç:�()

::��·l s·�{ f ·7 :;;_b rr:::ı ::;J";::� I

:7 ·\r

ı ,, -,

,,

,_, ı_ _ı_ "'· ' ',:

ın

,_ , , , , , , , _ _

.� ·-rxte .t rn ;,_; 1 [ .1.; ::> ��ı\_.; b �· r .:

�1 gtifı{��!(�{���iıh�Th�1W�iiı�Wf;�1.11t�?:-��rJ?;i��rk;fvif:JI:r

�1M11

sultaniye i m ti sal etmiyerek ona itaattenı>HYıtiHa' �'Y l'etliie f\ı"E{' ön� l �sHi i'tıııei�t titNretlilett> hıeğerr::kbt:ım i:h;. lVe::. -:detts l eııbb;dnI ol.aıi_.ı>; rü rrI c) I _ _l , . �-, �-; . . . . -� ft t-f•'f!i_n 'f.'' f�f r\ ·��-T ,C-'i !' � f� r.:• ::c·)...f j...,.,. ı:·-<;-<> -, i P r·r ( "' , , t-.,., ,_.� , � f , , .- ! r:., '.:.c ..-:lJ f ·, ·

,

:',':.1.t�s'P·:�o.�&�Qnıim�ecre, ' �A'l51'f Lı:iii aHsH:1in··� 'tş�a:t esri:a'sıiı'l!�Lfi,e 5tJ ı.�� ie 1Ha'f":'k'�t g»���R11��tn,d'thrP �ffafa'hfür u VNJdtı��ı'�:f ır�:üwa& {A � Yn� i sı ill1 rı'fi!iv xv� r8t'?11.tffC�1frı �dtl�JM d tfv'i btti�inJe n $'Ö§i'e: "

.. � , ., ; ı

'_

� � ��rrf��tfifaf}.j� .t;�J2 �) r;�1 füf;;,#R:r;-i��n�rnı ����� ri11�:��"1")u�,'.�;s r;'.:;,�,' , �f;�; n:�ı� :; ; � :�'. sn:-��,: §ı�� �-�b l[fı�1W:f1Iıu��) �\��t!J :?'-Q�trrrı � ���1�'ı�)1f't��pt�:�1ı�«��ı���11!fifil� lttfffi1l�Rt�f��rı)\��tfffe : r _ , ; : ; : . : ı ';�n': 1i�g��t;�l�·�;·Jı�iJfc: Lf > ıU:3�l�Ç: f:�: �:�;�;\E�� ;l_'Yli '):!- ı: r;,�;";/; ,

s.r:> d�If&Şnsft ro@.9�:

L

i

I'ı

12

;;

d

n�ı ,

-en :-�:\l .rb:�y,tŞ:JP.D�I11� iiılllı rH':µJn;����r \�r hi��m29HJ!J.XRE\1Bd il i : " Herkes Kölemenlerin i nk ı r az ı saft�eUe:d I iştnhuniü: ör.ta vi':l Oerıal:h

Atılall:Jıh i1lfn'etine ı.şü�iıim.iv,e;ısena :cedel;er. şavtıu �iıi:l��; ile <fuım ıın lt 'l>ulta­ nm�nt�erıa:s�kirf! fvaaijalii yam1mrley:m um-eıtt '.i.!!� �Ü ri�� ıtııJ'I<� y-ı;ı cıKöJerrı.�Pi��!c�, t:fftı�.t c,:ıv exiMıı:sırd:ıalkın.mDisliiıhı hııHme ,:;Q;u � :-ıey H�ı:ı:,L.e r,ı . . VJ : -, ; - : -i


72

6smanh JJevlefinin dağilma devr,

Bonapart, Mısıra asker ihraç edip, İsken deriyeyi işgal eyledikten sonra, Kahirede bulunan Osmanlı Mısır valisin e İ skenderiyeden bir tahrirat gön dermiştir. Bu vesikada da Mısıra hurucunun, Osmanlı Padişahının rızasına muhalif olmadığını iddia etmektedir : « De vleti Aliyyenin kadimi ve hakiki dostları olan Françelunun tekdirine Devleti Aliyyenin kat'iyyen rızası olmadığından kat'ı nazar Beylere sahip çıkmadığını ifade ve beyan etmiş ol makla... • « Bizim Dini M uhamm edi hakkına ve Padişahi Aliosman hil&.fı­ na edna bir hareket se vdasında ol madığımız ve Avrupa devletleri için­ de, yalnız Fransa milleti Devleti Aliyyenin müttefiki olduğu malılmun olmuş halattan olmakla. . . [1]. .••

.••

Vakıa Mısır Kölemen Beylerinin Osmanlı sultanına itaat­ l eri gevşek idise de, Osmanlı H ükumeti resmen tebaası olan Kölemen Beylerinin tedibi vazifesini, bir yabancı devletinin G eneraline, Bonaparta, asla havale etmiş değildi : Osmanlı D evleti, Bonapartın Mısıra yürümek ihtimalini işitince, derhal, yukarda söylenildiği veçhile, tedbir alıp mani olmağa kalkışmıştı. Bu beyannamelerle General Bonapart, Mısırda bulunduğu ilk zamanlar, husumet hedefinin yalnız Kölemenler olduğunu ve Osmanlı Padişahile dostluğunun devam ettiğini göster­ rneğe çalışmıştır; ve iskenderiyeye Osmanlı askeri ihraç edilinciye kadar, Osmanlı sultamna karşı hep b öyle bir lisan kullanmağı tercih etmiştir. Alemin ahvalinden haberleri pekaz olan cahil Mısır halkını itaati altında bulundurmak maksadile Bonapartın ahaliye karşı tuttuğu siyasette ise, Padişahın dostluk iddia­ sından başka, Mısır ahalisi üzerinde büyük nüfuzları olan ulema sınıfının maddi m enfaatlerini temine çalışmakla bera­ ber, İ slam dinine hürmet ve muhabbet gösterir gibi bazı hareketlerle de halkın taassubunu istismar etmek usul ittihaz edilmişti : Bonapartın Mısır halkına neşrettiği beyanname­ lerinde kendisinin ve halkının adeta müslüman olduğunu ifade eden cümleler kullanılmıştır. Mesela lskenderiyeden dağıttığı beyannamesinde - ki bazı cümleleri yukarıda zikre­ dilmişti - şöyle deniliyordu :

« Ey kuzat ve meşayih ve eimme ve çorbaciyan ve ayAni belde l Cemaat ve neferatınıza söyleyin ki Fransızlar halis m üslüman idadın­ dandır. Bunun ispati budur ki nasarayı müslümanlarla m uharebeye [1] Cevdet Tarihi

Tertibi Cedid Cilt VI, Vesika

:

20


73

.M/$/r ııe Suriye harbi

daima has ve tergip eden Rum Papanın tahtgahi Kızılelmaya (Romaya) varıp tahrip eylediler. Sonra Malta ceziresine kasdederek, m üslimin ile muharebeyi farzi ayn zu'mu itikat eden Kavalirleri tart ve teb'it etti­ l er... ilh. »

Osmanlı Devletile h arbe girdikten sonra, Bonapart, Padi­ şah hakkında kullandığı dostluk cümlelerini artık u nutmuş görünmekle beraber, İ slam dinine hürmet ve merbutiyetini tekrarda devam etmiştir. Mesela Akka mağlubiyetinden avde­ tinde, Mısır ahalisine hitaben neşredilen beyannamede, bir çok ayet ve h adis zikrolunuyor ve ezcümle şu sözler de söyleniyordu : «Mısıra vürudunda Dini İ slama muhabbet, Nebiyi zişana hürmet ve her gün Kur'anıkerim tilavet eyledi ğini ve M ısırda binazir bir camii ş erif oina edip te D ini İ slama dahil olmak niyetinde olduğunu bize b ildirdi .. » .

Köse Mustafa Paşa kumandası altı n da bir Osmanlı fırka­ sının Mısıra çıkmasını m üteakip onu silahla karşılamağa giderke n , D ivanı Mısıra gönderdiği mektubunu, Bonaparı "Lailahe İllallah, Muhammeden Resulullah" diye başlamış ve mektubunda "Osmanlıların daHllette kafiri asliden eşna ve akbeh olduğunu,, iddia eylemiştir !... Köse Mustafa P aşa fırkasını m ağlup edip K ahireye dö­ nünce, Bonapart Divanı Mısırda bir nutuk irat etmiş ve bu nutkunda da müslümanlığından bahsetmişti : « ... Ben size kerratla müslimi muvahhit olduğumu ve Muhammed aleyhüsselılma hürmet ve müslimiyete m uhabbet ettiğim i söyledi m . . » .

Yine bu nutkunda hıristiyanlığa husumetini şu sözlerle beyan etmişti : «Ben nasaraya buğz edip anların d inini terk ve kiliselerini hedm ve papaslarını katil ve haçlarını kesreyledim » ...

H akikatte Bonapart, hiçbir akideye mutekit, hiçbir dinle mütedeyyin değildi. B ütün sözleri, sırf Mısır halkını iğfal ile hakimiyetini kabul ettirmek ve asayişi temin eylemek mak­ satlarına matuftu [1 ].

[1] Avrupa m üstemleke devletleri, XIX. asırda, muhtel if m ü s ­ temlekelerinde , Bonapart usulile değilse b i l e ona yakın u sullerle hıristiyan olmıyan kavimleri i ğfal etmekte devam eylemişlerdir.


(Jsman/ı. JJeoletinin · dağılma devri -.

-

.

. . , .- - :

_

- ._

_

,-

.

';

-� _ ; . , '� !

. '. :

.

;

, ;; : >; : � ') L :� c i :�rı ·.°:j

�-, \,.

2;.�d ii �TI J, g [J

Il - BONAPAR.TIN S{..IRIYcEYE .DOGRU HA,RE�-E'I'l,:"-4.l<KAı ıMll-12 �, FAASI VE -BONAPXRTİN.- MISIRA, RİC'ATİr; v OSMANl:JL,AiRiiiN·r MISIRA SEVKİYATI VE OSMANLI - FRANSIZ MVHAREBBLERİ

@

" e,m� 'Oener'aF 'Bonapa'ft, Mısitda hakimfyefü;I,i · tettr�N ·· ı � i � _ Ieketfrı ' askeri işgalini ,. famam1adıktan s·o:nr�; Sıit1f eye dpğ_fti iierliyer'ek; Osmanh İn1paratorlÜğtinun k1tirdan' vfu:Ri !Hfi'JW­ lecek askeri - · hareketine mani olıTi ai{ 'iste'.dL ' 1�fori'd an : · 1foŞ k:� : Suriye, - Mısırın eks Üderini tamarri. Ü yatl · bir ' ın ıritb:k a - idi' ': _ . Mısırın askerlikçe m u h ta ç olduğu gemici iı ha_li i i e - iiıŞ'a.ht malzemesinin o zamanlar d a en mühimmi ol�h ketes'fe'� S , uriyec:len - tedarik . olunabilirdi.• t N tha:yet ı .. Bonapantın ı daima talıayyüLettıği Hindistarvseferin-irı-·kara ntöHar1 tki: Sli'riyedert ' baŞtıı-r d:ı-. Bu hııyalperver · gen'era1, k�TI'disiffin 'son:t·tı d,fi '. , '� lediklerine göre Suriyeden şimale ilerliyerek ve Anadôfüyu yairıp :geçerek İstaı:flf>1ı:d'a'.. geitp · Şatki : Ro-maI İfflj5a·r'a\tdt'hl�unu şahsi saltanatı 'altfrıda' ·ihya: · e'tml!ğPbi'le\ :ctuşl'.:itihrı±ŞtüıiYJ. [ f} ffrn? '" Bu muhtelif efüe)l di frr 'tesiff \l. afüiıp ' rnaiyetitıe '-"F2 ooo kad'if< ask'er 'a:Tariiif r 1ı' 1 99, �en:e's11 şaBatlini a r:. r·, r, f d rLı:> n : <oCY G b .!ı ur'.;, • hi-::· · :rv Suriye Filvaki o sıralardtl , ' O�m�nH 11J @Vietr,H1Hı'fifitffi IfHiktar'd� asker: :1ha:h.::ii'fa y arak, CJS"ıiiHye ydftf :·iJei Mi'St:flı �-e:\r.w�� if'?ö-f'ran­ srzları Mxsırda:Il' k0ğ1!ı�ak:i ·içitl, ıte�ebbü%Ve� �inŞ:m·i\Hi. ,eHaff& Suriye ve PalestindeRf:;ş�dit ve 'mtiVtiffüJ#�.JetiFki'�afile1şo-t1i4et k�+.ı:w�ış ota 11 C�:z;z;�r LKfı�ap.) ,Ahµ;ı,�çi ,J�a,ş;a�a;:'.:MıAım Seras­ . kexliği .._de tev:cih olunmuştu� >·Suriy;e . tarafımd(aın B·ez��r.üPaşta: ağ t J�1.pı;ıa p d ı;ışı ;altınçl� )?ir a,şJf: ' <rrı }H-lYY� 1Mlşlr--ijl+ , 1Şf\!�o filn ftc ı siralard.a; - denfrden de ·Mısira 1hr�ç · · a lu� ma �;i rH7'.!"r,e .,.,hi_P ·

··

fi ��ıf

$�feHrl�i'te$eı:JBtıs'-'etti.

�L Gefı'�t�l : •B'öfia.tia�

.

:r ... y :. -� ..... r

r1J� c ..;/\,,

i olda d le a ,, ': ·;, .Pl, , };1'}.�J�;; I?, r��t]-!.�Ç �-n-- , ,g� ı;ı, ; c·�a,.,ıt�;ıtt!1: 1P;:Thff't�nf&11�ı ?ı"JaY emırler vard � ; �u n ku D ır e �ttt.\lr: q�ITT-�?!h lfllffl�fff\9JlH�rlP':\-�1:i�il�ll:fRd�� oldu ğuna kaıldı. Rusların Osmanlıya yardımlarından hakıkı maksafları İ'staiibula J el .o.at mak . blduğoQa ;ihtim�id:yeırliy,�ft.aq.s iK\ttM e:ıf:'.v:eıiithııhibula ,y�cs�l•:R�µr�a, ;:mı�n -. nı,çy,k ii; .: 9b_ü ırt�r4rıe lj'IJİ�l.iı�i(I� .cJ!!ıIIı���Vı:Y�tlt:sJmfü)l1:r c.�M1t; �l;l-:;, 'iVf�\1.p:f e J�t<f. 9f nf:!ll;}• �lir��.tuftf,N?ı {t:11°:ıe1r:ı1Jd �,!Pn �Rffi��ı 11JRPJl.ert dıği bır talimatnamede "Bohapartın Fransaya o Nflı,k.,"9�ı;ı.ı,ups[..,.W}).!i1l}ill olduğu söylendikten sonra, intihap olunabi lecek "'kitek'·et °"'Hea�tt�fı zikrol u n u yordu ki bunlardan birisi «sizi tehdit eden düşmanın önüne, İstanbul üzerine yürümek» diye gösteriliyordu. Ayni zamanda, Direk­ tuar Osmanlı İ mparatorluğunun taksi m i hakkında bir proje de hazır­ !�m1ş tı •, , �HriBlfHi ey,e . ,gcq_r e Ne;m 9e, _, j;n;w�rfltqr_JJl!�ıAgii,°;f;�if�--�-� �j/�p���dan Ji%�\�p,�lc , uXHp,an�.���n :, k,ı:ırt5n!��� <,X�u eM- ısfft:qE-t:�msı �l!.ı;�ı·ı�l!!-tı;mk� ( A. So �eh f:-- Ur;g: ,.iJ,6 13J·-r ,•,;:-;:,nıJ·; L'fr;� r , ., ,,, ; ,T ; v K;-� n s y : rn io rrnyLi2i·ı ı rf •


?S

k'uvVf�f'.. seferiye:ı göriG.�rilE!cektiiSi sösm�nill:�of)evfütinincıbu,;hlazır­ likil'ahnı! haBet:ı rfdm'fş notanI F'fan'Sızr ;ü'eneralı;: ' Osmahhfaftn Eisk�rMiı�li;�t�ffoer taklı.d:dilin ei::feteK,�su.�ti;y..e�e hareket, etrriişför. n ns 6tUip a:2thrtj ktivVef l$ere�iY'gsi,'3 'susl&iıtiRtaiı' ;;hayli 'zalim�t �elt'er'E!k, :'si'fla'V aı:tün gfcrifsı Hf ğeetP:' P�l�snn e · girdE' Yol · tH:eHri­ aet j 'rriüdaf�a :if�ft-i1 'fyi 1liaziHaiiaMi�art1 i Gfu:zze' ve' Vara� 'Şehir­ l�Hni ·aıı p ,1 d \iifadtt1 'hi�bit '.ffiaküf seobb'e' ·fuüsten.it' iolmaH:�tzırı 3000 kadar esir müslüman as:ld:!rHıf ' ' 'Oldlitd'Ü'kfen ' �'6Tita,

nihayet Akka kalesinin önüne geldi. Bu kalenin muhafızı Cezzar Ahmed P aşa idi. Deniz tarafından da kalenin müda­ taasiri#'OslliatiJF ·Ve İnğlili' 'don.'arırri'alafi' • • muavenet 'ed'iyor­ l�r1d�Lih1attf3: ·:. ııtngilit�1 lgefüH�ri1laefi: : ·rl)�z\1 ''ililibefillisler' skafayh !nu 1'• \;ik�Hıı:P'l'ifiüctaifa�' iJ:ı�ztrreHn d�ı 1ıflliıhniF&ıişraıt<l�r.; ' . 8 "J4l{h{i� .ı;lö'1-f;5�fln ,#di1gfiuıtir{"p ı e1t' rk'�i1Ht_ JE�i�; i.J!ltiıil{te��,�Ntı'cie, Ftiifı'�ihar irltl&lınid�k� liilttlinH=lH K�" �·\t ,,,.a�llie'ri' ) ; j hilı'kyJt ' -. r ·,.- ( i' y:gfö. ' -, ··-. F Cl:e, lerek ric'ate mecbur e dildiler. Muhar�öeh'in 'sön 'g'unlertri 'E>smatifı 'Deiifü'fi:rtlin'�Bfü ıuslı:iİe ' ıtaHziifi'1 ehiğit 3'Nizl:ıfıı'i'l)e�di d ,, i�kerltiffE!tllftl'e": Bfrka'Ç'' kıt'ti' {1iStaffblHaa'.fI "igefütelt'. 'rtteşr;HaHPnk �ftrl i Ş1i&Jii \H9 ;Y ar�rÜK''· �ögt�tlil �ııe rfü!2rlv'; n'.:ı dıl i1)E;; ı n r1 11 ·ır:� ;; f 1 Bona part Akka: Uf{ hhi1riüiiidd1�'.)j�6iF z1a�nı� ·r:�kı?MH '.'l'j.lf6H�t 'e-� h'ff�i Hai;c: &f:l.1'� ' lfffi'.57Jf, ti.*q,}ıafaİd ugt�l:tı� ;19\�-AH:Ş'/{' kiitıilff <�'(ı�çl? ir o/et'dlFtufurl!lffiffttı'· ı d'silla n'l'r3�§Rhi LttP�nsr±IaiY' 'tak'if:H&rı�e:Fi J

ı:;•

�> ı

-.< · t

�-.

' ·i

· -.r

-, ;_·.

�'Cftlriliid!i�::jJ') f� �ıı�r_.u >�l ��1_::� -::f .u fi 11.; !.s rr·2cf n .d 1J n b fc) ;� i rrt ı 5·-,�4 ' e io bsfr?iafj'& rf 1" ctıhn\r"sllY1 e'<-i'�f ePriie'32ffl&Fek et .ı:: iet'ilti �ld e n1 'öRC'J H'i'Ç fu'.i';ı c§ufiYW'v�. ,�\illli{Ifi-fr ı:: rriw .ie;-r P�ş,illir"r'l�ra.i "1l;1tt8.61:trirtlı 1.]:>1P rlaR,!:�' nhı.:�ktp)Çı1lt-"' ryıft$'.P:1 ı:gaHa1�fntiŞfi'.;' r 1pifl(�t �C�iz}\l:;:;fitp'fteı� f>'.a��!i�lcft�t9_Wfa\t,'�tH ffie�tu'tla r;&V�p:: '.:flçf�e­ ifik'f�'fıl11�l$1! a Ri�k'.1fı bu;: g'�ti'r'eh i htizu frr& a ffffe"�BPıH!im aık'Si:HH rgefpµ�\rg;ıın 'k-rrrr �eçeVfrtm1$1İ� JiaftHı'kFPe�ghlWI'.s�r1� n�:�ırrıcıtili r:��.i�Hw� 1 1t diai l �ü\?R V· 1'Vfl!k11<& �fffif11CI$e>-{f x rrıH lihö:J3orii:i'.:P�l1ti:p Ji eitt fıt:HfıiR ceVMHtdN ·r u M.1 Qırd a':n1k1Afl"anıs Fr a�1ffatri1ı Umuifu iiiaJ.!Y� rI mUdirr: :" lfih �iffiM1 v. ���.sif.�lgJ�9J.f3 1 ';:ıön l:t���c!i�ıgıt E ��itfu­ "buHaa V J:f<�n dV§HRfiq venrtfe1fiH!itl1eH1ıı ·ı � vesfüf n1satrrı1ı.1R ;�ı1e -JJı.ısı2r ı�YHB1ıretfeti ::ıcıevrriti1 rr�ftlYeW ı112l?sfl�5 ilf�gfl\iğıtHli'&ır:i1% �1ı:11-·r,eaıyorfüiTXra� - -EınJrTriTı:l-oü-arı11a-eK:ctr;nıürıarazaKar ()AJ lB�Vi 'j'JI1Liç:utı·ıo �HB L'f. r9iH�·�1BJHf .tihıdrp;vnlÜ ı�B1B('fiil . rı a ..

P'�'re�lria�

/

Jl

·H�ıB.rmiı

s'b'Rlld�,hJPl\1415? . ı��fılfql::-.. ttrtıı:fo�'f ���t!ta ll}ılfHH?rıH 11lf+_ı ııııt1 1f1:. ı�J·

. ı;aıoE[ı ı fôlj'{fi}Jyi;!fVi'Jii1 de v(fefl ''Pa�a;ı:;.Jşefüı ; !Oillibffi:>l rn�"Wttl!Yı!ı nuE:r::ırn.'li o'ilt!Bla Wyfetle ..i!i!fJc�itdr,? rtfeik'fifpB2!Şoyıe: 'lD!aşHyôi-du��:tıi!! i \alı.ı:yfi'i" 1 8:YaniiiJ.1.cv.e

41füatetff'lh'11ilnilW'Pllsırny t;Hacı:ir11PurHi1ıİı1f1Yf©fiinffürm rFfün!f.ı:v'iiy eıili10nı�fl­ h idü bünyaRHnt>'.SiyMsel rli's°Jlfac!HZHHhlilie1tnnı%ffye.!f,1.s <Ş&l'l'f1 riln ıjjürf2a


(Jsmanlı JJeo/efinin dağılma deori

Bonapart Suriyeden mağlO.ben ric'at edince, Mısırda efkar karışmış ve Mısırlıların kıyam ve ihtilalleri korkusu • hasıl olmuştu. Fransız generalı, Mısırlıları iğfal için Şerif Galibin mektubunu tabı ve teksir ettirerek sokak başlarına yapıştırmıştır. Bu propagandadan çok bir semere istihsal edilmemiş ise de, Şerifin kahveleri, gümrüksüz Mısıra ithal edilip satılmış ve bundan Şerif H azretleri bittabi bir h ayli maddi menfaat görmüştür ... •

Fransızların yalnız Mısırı işgal ile iktifa etmeyip, Suriyeye tecavüzle Şama doğru ilerlemek istemeleri, İ stanbul H üku­ metini pek ürkütmüştü. Devlet ricali birkaç kere, bizzat Padişah huzurunda toplanıp konuşarak, nihayet Sadrazam Ziya Yusuf Paşa nın Orduyu H ümayunla sefere gitmesini karar altına almışlardı. Sadrazam sefer levazımını ikmal edip, Mısıra mütevecci­ hen karadan hareket etti ve onun hareketi sıraların da, Bo­ n apartın mağluben Mısıra ric'ati haberi de lstanbula gelip yetişerek herkesin sevincini mucip oldu. Bonapart Mısıra döndükten bir müddet sonra, İ skenderiye p işgahına askerle dolu seksen kıt'a Osmanlı gemisinin gelmiş olduğunu haber aldı. Bu asker, Rumeliden sevko­ lunan Tırhala mutasarrıfı Köse Mustafa Paşa kumandası altındaki fırka idi . Bonapart, alelacele yanında bulunan askerlerile sahile doğru hareket ve maiyetindeki generaller­ den bazılarına da derhal askerlerile birlikte gelip k en disine mülaki olmalarını emretti. Fransız askeri İskenderiye civarına yetiştikleri zaman , Osmanlı askeri gem ilerden çıkarak Ebuhuru zaptetmiş bulunuyorlardı. Mustafa Paşa karaya çıkınca , her tarafa " buyurultular " neşrederek , Mısır ahalisini Fransızlar aleyhine kıyam ve harekete teşvik etmişti. Mısır müslümanları , padişah kuvvetleri­ nin gelip yetişmesinden sevinmişler ve bazı Mısır şeyhşatafatlı unvanlarla hitap ettiği adam, Bonapart ordusunun M aliye işleri umum müdürü Citoyen Poussielgue'dur . Şerif mektubunda Bonaparttan bahsederken •Emirulaskeril Fransevi muhibbuna Bona­ parta• demesi de zikre şayandır : O zamanlar Şerif Efendi, resmen Osmanlı Padişahının metbuiyetini tanıyordu ; Bonaparta ise bilfiil Osmanlı Padişahının askerlerile harp halinde bulunuyordu ...


.}J{ısır ve Suriye harbı

??

leri Osmanlı kumandanının yanına gelip kürk dahi giymişlerdi. Bu vakıalardan haber alan Bonapart. Mısırlıların kıyamından korkuya düştü. Osmanlı askeri mağlllp edilmezse, Bonapart ve askerinin Mısırda kalabilmesi pek meşkuk görünüyordu. fakat Bonapart mevcut kuvvetile, 9000 k işilik Mustafa Paşa fırkasına taarruz etti ve muvaffak oldu (25 temmuz 1 799). Osmanlı kumandanı Köse Mustafa Paşa, yaralı olarak esir düşmü ştü. Osmanlı askerinin çoğu şehit ve yaralı idi: bir kısmı da esir oldu. Harpte çok cesaretle h areket eden Fran­ sız süvari kumandanı General Murat da çenesinden tehli· k eli bir yara almış, başka bir Fransız generalı de maktul düşmüştü. Her iki tarafın zayiatı mühim olmakla beraber, mu­ harebeyi Fransızlar kazanmıştı. Türklere karşı kazanılan bu muharebe, Bonapartın Mısır­ da mev kiini hayli takviye etti; Akka mağlUbiyetinden ve Suriye ric'atinden halk arasında hasıl olan ümitler eksildi; Mısırlıların Fransızlara itaatlerini temin etti: Bonapart tehlike­ sizce bir müddet daha Mısırda kalabilecekti. Lakin, Sadrazam Ziya Paşanın kuman dası altındaki Os­ m anlı Ordusu, k aradan ağır ağır ilerliyor ve ilerledikçe her taraftan gelen askerlerle m ütemadiyen büyüyordu. Bu or­ dunun Mıstra yakınlaşması, Osmanlı askerinin kıymetini Akkada ve İ skenderiye civarında denemiş, memleketile irti­ batı eksilmiş ve askerinin 1/3 ünü zayi etmiş olan General Bonapartı ciddi endişelere düşürüyordu. ·

C GENERAL BONAPARTIN MISIRDAN FRANSAYA DÖNÜŞÜ, MISIRIN OSMANALI VE İNGİLİZ KUVVETLERİ TARAPINDAN İSTİRDADI; KÖLEMENLER MESELESİ; MISIRDA. OSMANLI İNGİLİZ MÜNASEBATI -

General Bonapartın Mısıra asker ihracından sonra, Selim

1 1 1 . ün Fransa aleyhinde aktolunan ikinci Avrupa ittifakına

girmiş olduğu yukarıda zikredilmişti. Faransa Cumuriyeti müttefiklere karşı 1 2 Mart 1 799 da ilanı h arbetti. Rus ve Avusturya müttefik ordular ı , Fransız kuvvetlerini Almanya ve İ talyada ric'ata mecbur ettiler: İ talya tamamen Fransızla­ rın elinden çıktı; Almanyayı da Fransızlar tahliye ediyorlar­ dı; yalnız General Massena, İ sviçrede tuttuğu yeri muvaffaki­ yetle müdafaa etmekte idi.


.

ôsmamı .JJevlefinin dağ1/ıiı'iı" devri - :� i rrfien �rM.

Btiınfapaı::t j:; :İ ngiliz, Akdeniz,0do:nanmasi· ,kumanda+ nının ken disine bir nezaket eseri olarak, daha doğrusu s1yaf : sicsbtr;;:rn'a'k sat :gözeierek:I götıderfüğL gazetelienden� lAvir'1lpaiiın siy:ast've' aske:rt cvaziy:etitıL : öğrerimişti; tken'.disiı iFtansada-l·bu! 1trıiıabak :dlttrsa,>i vaıiyefümeriılekefö lehine:: dıörtd ürebHfe:değine karıl.trn.: .Artı'fu'\ Misıl:dai; Ş1etefü::; birdŞ görebilmek ıümii.d ittıfı.h de ka)7heitmişw:: ı ' i�ngilizlet.ii:J., abllikasn :devam: ederkeni Os maıfr lü larm ;büyük : or:dusu M'ısıra:. :gellp yetişitıce: :Mısu:ı: asıJ sahibirte vire ile • teslim edip ' ric'at eylemekten · baŞka ı çıkacak bir: ;yôl görefuiyordur :bu ·' hicap verici . vaziyetedüşmeg:i ·de: gıliruruna vet İis1ik hal' iplanlarına .uygun bulmuyor:c:ht.I s: t *Şte bÖyI'€f'v�kfalaF; 1 tmi'r1eır<lvecrıısı�r ,c;tesil'i Ja!liftrıdai ııbdati J3Hifapafii t; -1attiıtfaHrid'a:n 1gizfii :ofr" süt'ett�/yahirla-etl-Isatlt.K"s ge'.ıi!�ı rallerJni alarak, Mısırdan k a çfh'ağF:ves-'firan�ay��FdBnffieğ!PUai r'iı1fl1ıi�t,fhlff-' C(!iefı'.�hH11 :J�Ie1b'eref1dkefitlisi:< g1lttHttefİ §Cıtıltatifeslim 81'6.tlfüıik 1 fiz�ttFbrrnrriektfip . ... ;.+. ' '*e1 bthi me'ktifp1rıiJ Mfsırcfa'.J , - r ; �ıtrak'tr·v r k'iı rHtris1i 1bı:raBsm:ı\l'n'k0rifüal1tıciıatı11'ğiın\lona tetiJ<-'edi2y:tip;dıF."Ket?' •

·

·

ı

a:i�111ueı küç,ük0�ilil:Ynıe;nts'k�ttaıe'iiyetierı1 ıFra.itisaYiı ıal()ği-'ili:r 'y�tı.

ı:c�� ��fü�1r:dbri�h:;;�; ı� ,i ;��.��ifaah: '1w��,:�f; � ;�;;�"�;;�a��t'.J ��:

i ffüF :::ım1r1&�a1' '1 :5J\.l{ti'erHF x1üz�rrntle ::F1rarısi:>f:t rg ' eiliilefi'Hi1 -1�/atlııı.ıarr� ott J,{�H ıH$hri$ı:r�'e'i<fky 1lS'ti 1�Hffahli:Şfir:ı LtJerl�ra:i 1m!ııı: a pa.trtlmzası�f;Bet . ı,rJt_ş f'p·; \[ r ,J 'J,, f r·!,,( "l •') -,.ko C' • 1 't:>; L'. •'Cf '' ('; ' ;: (,'. ··n :;, ! i : i •;fj�'' f ·l ·r ·:; ": '�t, ı·q-.t: .f'> L '" c ·r '-,, . l a�JL ransa.ya. · e rışmlŞ l'f;' · -··· · _ü·ıiınJHa�af.ıf,"10 ıi:J.z1rıawt1 1�<Yıaa: 1Mısr�a·)ras1t�r f çıwar:iiı�şLv� 2'2':3atftl�to·� Ef':7 �iJ"1d�, i 1i§lt e�füf b l1taK�p1 İ?:aÇtfii ş'"(}l dtltğ�rt iJ! �'glJtcet Mısırda ikamet müdd1�tFlf4/ 7:(y·&W . �Yt'c.ıL· <:. i b n ::ı i b L; i ::.ı xJ -ı.s cp;no8' ı , i) �; J3� ı:J R(: lf�1� ı:ıp'\ ?{ı '" tt�rp��W'1r·f\�\ny, �? \.ıPH·ı"11lfllJ\ .,. €( Pl�. . �. Yf,,lh�"�ttH\'t� fr1 ·i:jı�ı\�ffn�en ,1 " lfh�iji l>l�n.'".' "Hiff'df·· : a fi'i'"�U'Aa:: . ra :� Bf1WA�!�1K{t'�fı�fiftsd\�1�W�fi?rlı�*tı:i ı {ıCYN�'ll Jadına nail olamadık't afi'(�l{Şka, ri-'a:ti§ı.1i·'�ftl usunun en mümtaz brrI :lilsµ111 n 4e Mısimm .ıçöl ! v e. , :h&taJ�hkrı�rı;ljlı<ı!-fl;nv:;.�\!tiY�rr,i.ıtll� :l?}lhil­ Iretı::ilfıemın deı u hatp r '.:Ve ?� h as:ta:bköi ::YıilZ,:U::IJNl.#�3 fb i JB a rfüırY:!l i rı �rıtt4 Be J;! a-p.antııiiJ Mısı-rıauili r a,ÇLettiğb 9�!\A 4fü A.@>fQİfllil�ı , ı�ıırok,..q 1-fll�t;C�'i' ':;, v �LJi ��ArttW GMtsıt.\-dar s��z i'Y'et tö·i:F�reı aıcel�1 d-Oğruığtclıi/fortil:ııf:J hfüujritiw. ra�needü.tt-e fuul tıı11lfınu;yDilJ :*e :nrdunüh ,ş�IJ!;�JlID !O tti:H:�tt\O..mtı YP1,4J..H iliPM� p11;tt ıQ:\dı: Nr4 u��lilıtır; h�§�a rV$=ll �*�lf�Jfüjç,öl�!f d�_i!'ft�hğj �Pİ W.E�,9'ıtM k5v.,r �V;i;ı-M.ifITif:-; s �yf.lJŞ°A;.,;ı? on. Je..}'*�1:t :b,a��.,aıı\Hfü1;!, rtf.f.l�a -�1�ış.,k rJtH�:\'JJtıLrr�ır.],1 Ef açı1_an ye!lJ · fıtı;; atl.��a ·d6ğrtı-·� ôş1ü. �as ıl ki i11ii��m�.�!maK için ()pünÇl, . ue1ta��· Ysr21 &( Beie�'ı�hict'aıi L�öfirıl.vciJhfl''ı'.füyı�� hli!Teıt�t ·b cte��lHlK» ;(A:, ,_,,

·'

,. ı -, . , , .u :i

'·' r; , , . ,. _,.

�w �

Jr.1\-�.��eıljfl11.;���11;:rı�l!U�f/�lr�:.r���7:L?.�ö� --�t1 1ihırsl�n'ff�ltMe 1 . { . � 13fiÇlı�; � '

Sorel, T.

il,

P. 448).

.

: ;:, ; :)J

·-�'

1c


ti;<1E'r.a;ıhlsa� a-2 dC>miüğµ, 2:Za:mıan, ; 2Miı:strdarb_ı:raktığ1 askenin crn ik­

tarı ; ıl3:;r1 4''.' liin kişiy:ednmişti i U b: i d id

; ı '1 /

.c u

b ·r c ıı !:l

::J ;id&�rıg:rar:>s6napa;rmı. r ııM.ıst:r �efeti/"s'i.yars1-i tioktaiJ ha:za-rdaıı:ıt fifUshet:füfr!fietiee 'verrhiş' ' d egil di'tn �s1tertıı rcihetf:etl" lb:a1ğ-ılır'Sa Bti:rt'a\5 art, r!tll.tası:tı <ta\im> veı ffed5iyelfask�'fty�d�n:mahrum; ıte-ç;.

fü�atÇa1 ni!i''k!s\>hnca:ıt çök rıcl:!surr>v-e ; _ı bündi: ' Kiölernetı vsttvı!ı:rite• t�nfe \ve i l�z r-ıiazır'ıı k1a1 : Meı-ac·e-1e- 1 ::gö:ıird-erffenı b i t' ıo.s:mıfi)nltHfıvka�

S'ilfla' 1:ıbır$i : gahfü'e' :(ja.ftnı$ iseı t:i'e'.' j Akk%dai yenihini:$ ve ;asıff ÜS4 marüıL@tcfusıtriun; gelmekte olduğunu· haber'. alın-ca, ' onlmla

ÇarpıŞrnağı

-

gözüne kesfrretniY'erek} : cbfran ever :memleketine

savuşup gitnieği ' teticilı ·-ettnişti'.F;� .An rı1 .f o tJ.c rı·ı �:J.b n t i : _ı i' 1

-

1. r) �;


80

Osmanlr JJevlefinin dağılma devrl

O aralık Sadrazam ordusu, Gazzeye k adar ilerilemişti. Bu orduda Yeniçeri gibi binnisbe .muntazam asker azdı; askerin çoğu nefiri-am usulü ile toplanan talimsiz efratla kabile ve aşiretlerden m ürekkepti. Bu orduda muntazam askerden sonra en güvenilecek unsur, Mısırda Bonapartla h arbedip yenilen ve kısmen ordusuna iltihak eden Kölemenlerden ibaretti. Ordunun mühen disleri arasında birkaç İ n giliz zabiti ile Fransa İhtilaline husumetlerinden dolayı memleketlerini bırakmış olan birkaç ta Fransız zabiti vardı. Bu Osmanlı or· dusunun hakiki miktarını tayin etmek bugün imkan hari­ cindedir; 30 bin kişi kadar tahmin olunuyordu. General Kleber, Osmanlılarla sulh mukaddematı olmak üzere bir mütareke akti için İngiliz komodoru Sidney Smithe müraccaat etti. Onun tavassutile, Osmanlı ve Fransız murah­ hasları arasında ve İngiliz kumandanı gemisinde mükaleme­ ler cereyan ederek, nihayet Osmanlı Devleti ve Mısırda bu­ lunan Fransız kuvvei seferiyesi kumandanlığı arasında 22 maddelik bir m ütareke mukavelenamesi aktolundu (24 ka­ nunusani 1 800) (1 ]. Bu mütarekeye göre, Fransız askerleri­ nin silah ve eşyalarını muhafaza ederek Fransaya avdetleri­ ne müsaade olunuyordu. Bu sıralarda, General Kleberin Parise gönderdiği, bedbi­ nane yazılmış raporları, İngilizlerin eline düşmüş olduğunda n İngiltere Hükumeti komodor Sidney Smithin tavassutile ak­ tedilmiş Osmanlı-Fransız mütarekesini k abul ,etmemeğe, y ani şark suların daki İ n giliz kuvvei b ahriyesi kumandanının sa­ lahiyeti haricine çıktığını iddia ile mütarekeyi ret eylemeğe karar vermiştir: İ ngiltere Hükumeti, Fransızların bu sıkışık vaziyetinden istifade ile, Mısırda bulunan Fransız kuvvetle­ rini tamamen esir almağı daha muvafık görmüştü. Akdeniz­ deki İngiliz bahri kuvvetlerinin umum kumandanı olan Lord Keith, mütarekenin hükumetince k abul edilmemiş olduğun u General Klebere bildirdi. İ ngiltere H ükumetinin b u garip hareketi, hem Osmanlı Sadrazamını, hem de kendisinin bah­ riye erkanından komodor Smithi mahcup ve m ünasebetsiz bir vaziyete düşürdüğü gibi, General Kleberi de çok hiddet­ lendirdi. Kleber, derhal ordusuna dağıttığı bir beyannamede [1) Bu mukavelenin türkçe sureti, «Tahliyei Mısır için ahtname> un vanile tarihi Cevdetin vesaik kısmında münderiçtir (C. V I I, S. 2122 1 5); fransızcası ise Testa'nın,. • Osmanlı Devletinin Muahedeleri mecmu­ ası> unvanlı fransızca eserinde vardır.(C.Il.S.7- 1 1 ).


81

J;ftsır ve Suriye harbi

İn giliz Lordunun m ektubunu aynen dercettikten cüm leleri ilave etmişti:

sonra,

şu

«Askerler! Böyle bir kilstahlığ'a ancak zaferle cevap verirler: harbe kazırlanın !•

İ ngiltere Hükumetinin dürüst olmıyan bu hareketi hem Fransızlara, hem de müttefiki olan Osmanlılara çok muzır olmuştur; kısmen Kahireye girmiş ve memleketi teslim al­ mağa hazırlanmış bulunan, Sa drazam ordusu dağınık bir halde Fransızlarla harbi kabul ederek yenildi ve tekrar Pa­ lestine atıldı. Fransızlarla Osmanlıların muharebesi, Kalyop (Heliopolis) mevkiinde vaki olmuştur (20 mart 1 800). İki tarafın bu har­ be iştirak eden kuvvetlerini kat'i olarak tayin etmek muhal gibidir; ancak Kleberin ordusu kısmen Fransız ve kısmen yerlilerden alınıp talim ve terbiye edilmiş askerden mürekkep olmak üzere 20,000 kadar tahmin ediliyor; Osmanlı ordu­ sunun umumi kuvveti 50,000 kadar zannolunuyorsa da, bu kuvvetten ne miktarının harbe iştirak edebilmiş olduğu na d air sarih malumat yoktur. Ve Osmanlı ordusunda henüz zikredildiği üzere, m untazam ve muallem asker pek azdı. Sadrazam harbi kabul etmekte mütereddit bulunuyordu; ka­ rarını verdiren, askeri sebeplerden ziyade idari amiller ol­ muştur. Fransız ordusu, Kalyop muharebesinde, Ehramlar muharebesinde olduğu gibi kale nizamından çok istifade et­ miştir. Kalyop muharebesin de, Kölemenlerin bir kısmı, Osmanlı ordusuna hiyanet ettiler. Kölemenlerin en nüfuzlu reislerin­ den olan Murad Bey, Mısırın Fransız elin e geçmesini menfa­ tine uygun bulmuyor idise de Osmanlı askerlerinin Fransız­ lara galebe ederek Mısıra tamamen hakim olm alarını da asla istemiyordu: Fransızlar, Osmanlılarla çarpışırken Murad Bey kendi askerlerile ordunun bir cenahında seyirci kalarak, ha­ rekata hiç iştirak etmedikten başka, Osmanlı ordusu yeni­ lince askerlerile birlikte cenuba doğru çekilip gitti ve Fran­ sızlarla anlaşacağını, bir yol bulup General Kleber'e bildirdi! . . Murad Bey takımının düşündükleri ş u idi: kendi kuvvetlerile Mısırdan çıkaramadıkları Fransıları, Sadrazam mağlup edip tardeyliyecek olursa, Osmanlı kuvvetleri iyiden iyiye Mısıra yerleşeceklerinden, artık Kölemenlerin keyfi ve serkeş hare­ ketlerine imkan kalmıyacaktı; Fransızlarla uyuşacak olurOsmanlı Devletinin dağılma devri

6


6smanlı JJevlefınin dağılma devri

l�rsa"' Mısırın J)ir;kısmında hakimiyetlerini rrıuhafaz1a. iedebHeİ­ ' j ": ' i h ·3 [·:ı rH ü ·::ı ceklerine ümitleri k esilmemişti. ::• : ' " Kleber, v Osmanlı :urdusunu, : Palestin i!stikameti!trde: /takip ettiği gibi, İ brahim Beyin K ölemen süvarilerile b era15et' Ka� hirnYe· .girebilmiş ·olan: Osrtranlt m üfrezesifıi·: de' Kahfr�tieh çı­ �a rm;ağ�c.rn uv:affak,oldii. Bu: IKaJ:ıire:trıuharebesihde; ;;ibr.ahim 13,ey; . :Mµraci, J3eye haber :�göndererek imclat • talep }letmişt1se<i6; p u ;Ji<f ö,leı:tıe n: ' ıfleyi, : lıiçb it; ya rdım da : bul Utittfai:dfk:tan lYaŞklfl J:>u; Ya?iYetiJü istismara: kalkışaxak,: ;Qehe:talflttebete 'rrilirafe�fal: edip, Sait valiliğinin k en disine verilmesi şartile 'Ftansrzüirrd ;tıy,µşt�; . ,Ifrap;sı �J�rı�::oi�Jf��: ;ı:t��aje:rı Gerkes) Mbra:clı:::B ey;f Os­ :m;��h� : · k�·W���;apu; :P�11v!ş : BÇtş,�y ı Saidten rcebinen ::Çıkartlı;He }f�Ş�qı n ; ·Çl§Ill �Ahı '.9 r çi W?ıı i çün::topladı�ı ıp.afra \f e·ıeı;zaki 4�, 1w µs aAer,e;�HJP1 Fı;�nPl.f''�a rp,Aak�:in f re.ttitıDi A s::ı \ 1 EO ; ·ü tı i d c :ı :rMış!rı a h.v�tinin �öy;fef� biır·,l rşekil :,a'lrtnisll'j üızet�.'fıeFİYıgiHeı-e bA:k. µ m �ti, r;G$.rnanlıHJf111 ansiz1 rhu.kaıv!.el:esifü)f�utietm.i'Ş'; tll maS\fü!ı;ı q�ki,l)latayı \.anJ �m iş ı;N:e ·o : !mmk.:aijt�'le! (Şa:t:tla'tttth. it�'V.fika n rqF-Fa.�2 §�?!�raıt;ıı ' Mı S:!rııda:hliye edeb�I:eeekleıHniuKieb�t� :bl1d1rfh1Ş ',.ftlrt ffl,k�Jr; Q:� ,.ş��<;W"' 'i ($Otl1 mt1\ta1lfa kıyetlerd�nmh�sııır ol8:'rtBftiriÜil:İi 11@ti,ş l �1 9�r ş..b;ef;c 80!nafpa:FtıruFrarıam:iani:şr b aşina:g�çH�i:tlifrfa1B�f ı�J� n: .� Yiy;ı:ı,ı::.tık:; jl:q�ıq,PM�tine;Jtimda'tA:göhdeviJeeeğı."Yii�1ıtüıvv:eıığ'ııif? ıpjt .�4�n, trıa.nşı;z la'J'dır;;k inMısufr: t.er:ke rnı.ılı� ıgöste�:fi\ı;em1şl ettl't'fl T 'j ! nHasUI .b80.<iksenestf ' -örtal:atin-0.#, 'Fta B sfzlar�·': :Mr�\ rda/ qttffl rtıayıtı tasmirin'ile: k'a,lalerı:nf rtakiviy�s'irrııe,uii:sk'e1Hetin1rl�if�s'�i1Hfl rını ikmale uğraşıyorlar; Palestine çekilmiş olan OsiWfrf{fi q:ı;fl.µ�wJ s �, , tekrar: Mısıra ·:taaıir.Uz .e.ıtmrek) lılzer%u efrfilP\T�"lbva­ �1m!ltıJ1h tezyJ:d:e : çalışıym:tdw ':fam . ·bilii H sıriitıtı_;ı i füafiiffiU 4'iP �����1c,-0l �hM::c2lı 'Y:,� şmd:a ttal:ep1i bir. ı<ll hrkigedd;ı ısMey'ffiJı'ii AğtP, Q�:J:?e�iye,Ç:ekb ık<i>tıağınım rıbah çesrmft�s dôtaşa:nl uciene�a:ıı1 Nr�.t ,. ... . ;,ı. - i r .. .- : . ,5 h B",,J"' "r , ): ��0 , , ' i ·'" '' j ::· u ..h·· ıe,· , vur:up h a;ıı'i-en: tı· , , o: ··1·ıı -ıı;ur:u:;ın.G ·· ...:ı. ·· ['1 Het;l· !'i'ilr ·"

,

R��;v,l�

,

,,{ ;;;_;rF)ı ·�k��r. tıi?ihıe;er:'. ·.

·

·

,

�'kai;,<,�uEJY,��8� �'c.ıµ,·ie,:'<r;��ij�������IAf� �1�hi� �Ji!:İ

'Btr' !ikHciH geçmJŞ Lotôuğtırtdafı'ttriilfiy�tF faÇıt!fC0:�üifaŞ1Hna:t:1 'Fiı\lka'f

h;14fü 1iy�y;�U��Eü1';ıda11ak)SQ1eymron ın• ane�j,'tl'i�füs:Pit�\;irlf$t1ir!>Siugfffi:�1�

qşITTıir �ğam'1, o�l11PP!". , Bµı;ılJı.�tr �A4flı�!ı·�Ki#Ş: ;��:hrnin ±dlı>it :ıtftnı n�lfiJ 9 �. , ;'ff-�,ı 9�1!,"� �öf,i.iP�r:'., �fl.� �111; ; �'1 WH: �f!X , ılfAJ?ıe.��:nııJm (� Ylli11b §;.'(!� yÇ�J�, leY.ttıan' Afap ��ğil, '(üı.-lttiir: SilJeYtp.f;l!H.!1 qµy:,Ulç, J:ı�l?��ı,_;(Jögı:w:4ep ,g�U:R Haıet>e' yetıe�mwı:ır.;-ı <c:vı_ı:· s.' 12r 1Ftansr:Z 1 ö:rciı'i'�u'naa''ö�ı:l'erai m u.,vaffakfy�tıe istUilaf ed�l."iek: '· ryıt b'ıi' ,:geh�ia1ietıih '6ffiiil:ı'i�H1ti:fh'? L'�ruby� n:ıı;ı.l1: rdam kurttl'tmasınid�n ,)f;€'.R LHftih'i ifi.ı ''1>1F 'n:fihl@t

,.A,ğa;:�ışmn.:ıl',aja,nsi:zıla scmr�;

�feb�e'[.l

if?- . etıpiş,,fi,em�ktif. �t,l·;g�q�: ·;f�4�·1:c�n. ; ,lff{l.nstzlar birk;okı •iŞkenıce.ı@fden ��;ı;����Y:�r�k ;� l�W?PH·�ler�ir:·rt , " ; dL:i ; ''ı: ı i ·1 ::, ii·:ı A ·


- n rn'K! tebeboftadari kp.lkmca;' Mısrnda)b.ttlu :qan: cflra·hsl� o.r.du� Sl!lrı<tinbşil'azesidilayli; 'gevşedi. sKıdent mrasile' rKJ:ebeıfün;:y�rine g�etı iAbdullµh , Menou�'; guya·:İslfrtniy;efök$::but , ederek: bir:; Apap kı2ile ·e�Ieı:nn iŞ 'hir;''Fvansı'z' jeneta11' .idi; .askeri r rik:tidanca l�le1betfü{ı yerinidutattradılHan oaşka, 1 Fransız :evkan ;ve ıüme.m§iır nırr' :dai• itimat :ve muhabbetini; haiz, ·aeğild�;) •.Burıunlatleria:ber� General Merıow'Kleberin; Jkatli; ·uzerirıe:neŞrettiğb be�aiı;ı;name­ dt:fl Mfsl'rvbir:akimiyacaklarinF :idd:ia-; ve, ,f<]ebetıin . $at1iıni;. rOsr manlt ; Sadi'aziatnı: rfYusut Ziy'a i P.aşanın> UertibatJn:aı -oisrı.at .edir y:ordlı . (:{ 5ı : 'haziran' tSOO)I) rf,a:�atı;isnarclın)doğru r;ölduğuna dair,, : iöüftlrı: · işkencelete:.�aiğimien. ine; iSüle;y:n;ıan d bir :o$:ey sö:y:l� mi:ş t\):e; neii'de·f ba:şka/', bib r ciddi; JdeliL t'\reı vesika1 1:pulunUps gösr te:r;i:J;ebiıfaıtıiŞti.ri '' I ;l r-;-: i i "' ,cı ru::;H LHT >i i? Kleberin ölümünden sonra, Sadrazam Fransız as:kertiıitt sUihr ve 'cSe1ametle lMısifd·�h ·1 Çekfüp< 'gifm�l�irlf Oetiet41 i Mec: : ' ''. ! ; n ı: n6'ii'y �/ tbkTif cetfise· tle; · ret 'i:.e ef"alfr i aldi'.i -: " tt ı 3Mı1Sırdaki s Ft�n1sfaf\ l d·tdustitHİrii ı rbıd ; iailia:fllfüt CWuıtV�tif :oo bitlf'tadidiesitiıtc!fe 'Jf!anmirtl eıtin'u-Yör:i 2:ık u ' :0rtıu fftok-��nl'a-tvn.r? iy-er.-;; liler'deh{r ıyarii' -' rRum, ı \'.Ni:i:)tP!\)'e::ı5iykh-; �öiet:erdlenı btopıaat�ı Uas-: kerle doldurmuştu. Fransız süvarileri Arap atlarına b1rtlyo� �el 1PfVffi1:>13'.€f&l, fuer�i : at italiml'eflntierif Ib'aşkab SKölerrtetFi ·'S1i\7ari­ ıEWihi·if ''fliiimieftnfl:&e c�ğrenWii�rJbitı:tiu h ü�.fôrilu�3".f:&ı!>iarırı ; mtltt� tazafm'"ve '�ô1ettı ;:: Bu k·il\t-ve�er fd.ef-ir�li bô\üktler.fıde , ı na;ve?ıait.ıtlI :E •J fi B .\ nfi:lŞtur/ 'J '.:i h :) Mısırı istirdada gelen Osmanlı ordusu, adetçe Fransızfa1:a'. f.ii'kYföi�� dJd)otaFim:1 v:�rt� rfüye Lfrio:ari1e01 orııat:cta:tr ::dun, �dfrl Va­ krn.J () �ttaaa ryeii i: 1fütI kuvVetı� ' Kia'P'fartritta!_:;a.rır <Paşa'.;;d'a� :; 1Jah'1 refi '.MıSiFa: q;ev-udıu.n:ın:,::ı ştt.i! 1ve 'Kaf)fa!n� Paşa': kuvvetıeriY;ara.: iirıa:a.;-' ye0rti1 vtsuı :iıe·'tatiın : göhtıuş·,:30oo: K:a<lar'''Nizam1-€i�a1121\, a.skeB�ae;� V: araFPatkati :sb aarr ''Ekf'em1 öTan 1 rsa. ltra:z�ün 'Y'uısü! zWır:pa:şıa 'ifoı:Ka1miri1c E>er'ya ro1İirl ->tt us·e,YihJ ıpaşfihıiiı i a'faicalii' a1çfl{ifi.. ·kiitltiifr: Pa-ı�a. ' 1siy�set�€PFransızlarh: meyy�l' i!n:tlhtH.:työf.i du. İ ki büyük Osmanlı kumandani i afasi1na 1 girriii� '<ô1 ari1 1i:b'.ti';,: Iafkfiiı. r �k atnfnn:a: 'tesfrclle fi: haif::KaJtrt ıybrdu� r j ve; i 0t�fu'ani1 or­ ''ıflhii-1e' fesaffec� de' trihızay a'.ka§Üt�}�:�ct�ı±iül:Q'ftr\il tJstelik rolarak, : Palestinde� şiddetli·: ·2bfr tauın hastalığı: 2Çı�n11 ş , ahatfdefi r ; 1a'ske'rden i ve ' üilieradari : bit' ;:çok ':kimsert?rt ;;.:ftır1pi ,. sı ; �e v..ı t zara alarak ve m üstakbel siyasetini de gözde tuta;JJak:, , Mısı 11�r ·

r

dlri�ilrilıWn

:���t�rt1�i�� �

\; : ; '.:��i;�i�·ıdct,�.�i; b.ü;#r:iU,·��fi;r;!i�-·

� : Mi


ôsmanli JJevlefinin dağr/ma devri

asker sevkine başladı. Osmanlı Sultanlığı ile m üttefik bulun­ ması, şark iklimini müştereken Fransızlara karşı müdafaayı icap ettirmekte olduğundan , bu sevkiyatı tabii güsteriyordu. İ ngilizler 1 80 1 senesi, 5,000 kişilik bir fırkalarını İ skende­ riyeye ihraç ettiler; bunlara ilaveten Hindistan dan da 6,000 kişilik bir müfrezeyi, Mısıra müteveccihen yola çıkardılar. İngiliz fırkalarile de takviye olunmuş O�manlı o rdusu· nun kuvveti, adet itibarile Fransızlara çok faik idise de, he­ nüz söylendiği veçhile, idare, talim ve terbiyesinde, kuman­ da heyetinde noksanlar az değildi. Bunun içindir ki, Fran­ sızlar müstakbel çatışmalarda dahi, galebenin kendi tarafla­ rında kalacağına emin bulunuyorlardı. Ancak başların da ar­ tık ne Bonapart, ne de Kleber gibi mahir kuman danları yok idi. İngilizler İ skenderiyeye asker ihraç edip karşılarına çı­ kan Fransız m üfrezelerini ricate icbar edince, General Menou topladığı 1 0,000 kişilik bir kuvvetle İngilizlere taarruz etti­ se de muvaffak olamadı; İ skenderiye kalesine iltica mecburi­ yetinde kaldı. İ n gilizler İ sken deriyeyi muhasaraya baş­ ladılar. O aralık denizden K aptan Paşa yetişti; ve 6,000 Osmanlı askerini Hüsrev Ağa [ 1 ] kumandasında Abuhura ihraç etti. Bu Osmanlı fırkası, bir miktar İngiliz askerlerile beraber, Reşid'i zaptederek, orada bulunan Fran sız askerlerini esir aldı. Reşidin zaptından sonra, Kaptan Paşa ve İ n giliz Generalı kumandaları altında bulunan Osmanlı - İ n giliz müttefik kuv­ vetleri, karşılarına çıkan Fransız m üfrezelerile çarpışıp onları defettikten sonra K ahireye yürüdüler. Ayni z amanda Serdarı Ekrem de ordusile şarktan Kahire istikametine hareket et­ m ekte idi. Osmanlıların Kahireye yaklaşması üzerine şehir civarında bulunan ahali ve aşiretler de silaha sarılarak Fran­ sızlar aleyhine kıyam ettiler. Bu vak'alar üzerine, Fransa işgal kuvvetinden bir kısmı Kahireyi müdafaa için bu şehirde tecemm ü etti. Demek olu(1) Aslen abaza olan Hüsrev Ağa, Kaptan H üseyin Paşanın kahyası idi. Mısırda epey iş görerek nihayet Mısır valisi nasbedilmiş ise de. ileride naklolunacağı üzere, Mehmed Ali Paşa, Hü srevi Mısırdan kaçır­ mıştır. Sultan mahmud I I . devrinde, Kaptanı Derya ve Serasker mansıp­ larını kazanan Hüsre v Paşa, Abdül mecid cülus edince Sadrazaml ı ğa irtika etmiştir.


JYfısır ve Suriye harbi

8S

yor k i Mısırda bulunan Fransız kuvvetlerinden bir p arçası General Menou kuman dası altında İ skenderiyeye kapanmış, diğer bir parçası da General Belliard kuman dası altında Ka­ hire ve civarına toplanmıştı , yani ikiye ayrılmış ve bu iki k uvvet arasında muvasala ve muhabere de münkati olmuş­ tu. General Belliard, Fransızlarla anlaşmış olan Murad Beyden yardım istedi; ve bu hain Kölemen hamilel erine muavenet maksadile bir Kölemen müfrezesi başında Kahireye doğru h areket ettise de, yolda taun hastalığından öldü. [ 1 ] . B u suretle İsken deriye ve Kahirede, Osmanlı v e İ ngiliz k uvvetlerile k uşatılan Fransız fırkalarının asıl ümitleri, Fran­ sadan gönderileceğini işitmiş oldukları fransız imdat kuv­ vetlerine bağlanmıştır. Bu i mdat kuvvetleri bir türlü gele­ m edi. İ kinci bir ümitleri de, Rusya İ mparatoru Pavel 1 . in Fransa cümhuriyeti ile barışmış olmasından dolayı , İ stanbulu tazyik ederek, Mısırdan Osmanlı askerinin çekilmesini is­ temesi ihtimali idi. Lakin Pavel bu sıralarda bir S aray komp­ losile katledilmiş olduğundan, bu ümitleri de beyhude idi. Hasılı Fransızlar iki şehirde toplanıp gittikçe eriyen kendi k uvvetlerinden başka bir şeye istinat edemiyecek bir hale düşmüşlerdi. General Belliard, Osmanlı ve İ ngiliz taarruzlarına karşı, hututu dahiliye kullanarak bir müddet mukavemet göstere­ bildi ise de, nihayet 1 80 1 senesi haziranında hayli m üsait şeraitle teslimi silaha mecbur oldu : bu kuvvetlerin 1 2 gün z arfında Mısırı tahliye etmeleri ve Fransaya sevkleri masra(1} Murad Bey Ebüzzehep Mehmed Beyin Kölelerindendir. M ehmed Bey, Kafkasyalı bu köleyi 1 769 da satın almış ve çok geçmeden azat ederek Beyleri arasına karıştırmıştır. Ebüzzehep, M ısırda adeta müsta­ kil bir Bey kesilince, İ brahim ile Murad onun en ileri gelen Beylerin­ den ol muşlardı. Ebüzzehep öldükten sonra, onun Beyleri topl anıp İ brahim Beyi Kahirenin Şeyhul-beled liğine intihap ettiler ve Murad Bey de Kahire ci varında askeri işleri ted vir eder oldu. M urad öteden beri h ıristiyanlarla iyi geçiniyordu. Cizrede yaptırdığı gemilere Rumlardan birçok Kalyon­ cu tayi n etmiş ve bu küçük donanmanın Reisliğine de bir Rumu nas­ beylemişti. Fakat zulmederken islamı, hıristiyanı hiç ayırmazdı. Ecnebi tüccarlarını hay l i soymuştu. Hatta Fransız tüccarlarına ettiği taaddiler Bonapartın M ısırı istilasına, resmi bir vesile olmuştu. Murad Bey ölünce maiyetinde bulunan Kölemenler, Osmanlı askerile birleşip, za­ ten vaziyetleri ümitsiz olan Fran sızlar aleyhine hareket etmişlerdir.


ôsman/ı JJev/efinin dağılma devri

fının Osmanlı ve İngiliz devletleri tarafın dan tediyesi şerait cümlesindendi. General Menouya da ayni şartlarla teslimi silah etmesi tek­ lif olundu ise de, kabul etmedi. Menou, hala Fransadan yar­ dım geleceğini ümit ediyordu. Beklenen yardım gelmediğin­ den nihayet o da teslim oldu; ve daha ağır şartlara katlan­ mak zaruretin de kaldı (Ey 1 Ul 1 80 1 ). Mı sırda Fransızların ikameti üç seneye yakındır. Osmanlıların İ n gilizlerle müttefikan Mısırı istirdat etme­ leri, İ stanbulda büyük bir sevinçle karşılandı. Selim ! i l . e "Gazi,, ünvanı verildi. Büyük bir alayla Kaptan Paşa İsken­ deriye kalesinin anahtarlarını getirip Padişaha teslim etti. Lakin Mısırı, Osmanlılar yalnız kendi kuvvetlerile ala­ mamışlardı; Mısırın istirdadında İngiliz donanmasının, hatta kara askerinin, alelhusus zabit ve m ühendislerini n hayli yardımları dokunmuştu. Bu vakıanın neticeleri yavaş yavaş kendini gösterecektir ... * * *

İngilizlerle müştereken istirdat olunan Mısırda, Osmanlı Hükumetinin artık müstakillen hareket edemiyeceği, ilk ev­ vel, Kölemenler meselesinde anlaşıldı. General Bonapartın Mısıra asker ihraç ettiği zaman, onun­ la cidden cesurane harbeden Kölemenlerin en müteneffiz Beylerinden İ brahim ve Murad Beyler, Fransızlara karşı ayni siyaseti takip etmemişlerdi. İ brahim Bey takımı, yenildikten sonra Suriyeye yani Osmanlı kuvvetlerinin bulunduğu mın­ takaya çekilmiş, Murad Bey ise askerlerile Said [ 1 ] içine dalıp gitmişti. Murad Beye karşı gönderilen Fransız m üfrezeleri askerlikçe kat'i netice alamamışlarsa da, Fransızların siyasi tesirlerin e kap ılan Murad Bey, yukarıda işaret edildiği üzere başka yollarla yürüyüp yine Fransız n üfuzu altına geçmiş ve metbuu olan Osmanlı Devletine karşı hıyanete kalkışmış­ tı. İ brahim Bey, bir m üddet Osmanlılarla beraber bulunarak, Fransızlarla çarpışmış ise de, nihayet o dahi, İ ngiliz kuvvei [1] Said, Arap coğrafyacılarının Mısır taksimatında kullandıkları bir tabirdir; bunlar M ısırın Kahireden cenuba, ta Nubeye kadar imtidat eden kısmına • Said» derlerdi; ve bu m ıntakayı Saidi ala, Saidi evsat v e Saidi edna namlarile üçe bölerlerdi. Şimdiki coğrafya taksimatına göre Said mıntakası, orta ve yüksek M ısır denilen kısımları ihtiva ediyor, demektir.


}tfısır ve Suriye haıbi

8?

bahriyesi Kumaq danı Komodor Sidney Smith ile uyuşmuş ve İ n giliz himayesi altına girmişti. Kölemenlerin böyle hıyanet vadilerine sapmalarının ha­ kiki sebebi, Osmanlı Devleti Mısırı tamamen idaresi altına alınca, artık eskiden olduğu gibi keyfi ve müstakil hareket­ lerine imkan kalmıyacağı, ekseriyetle zulüm ve itisafa yarı­ yan keyfi hareketlerinin kendilerin e temin ettiği servet ve iktidarın zail olacağı endişesi idi. Filvaki, Osmanlı Devleti , Mısırda böyle askeri kuvvetinin bulunduğu bir zamandan istifade ederek, bu Kölemen Bey ve askerlerinin merkeze itaatsizliklerine ve Mısır halkına yaptıkları zulüm ve cevre nihayet vermeği kararlaştırmış ve Serdarı Ekrem, yani Sad­ razam ile Kaptan Paşaya bu yolda talimat ta vermişti. Fransız askeri Mısırı terkedip gidince, Kölemenlere hami­ lik edecek bir kuvvet kalmadığını zanneden Sadrazam ve Kaptan Paşa, Kölemen Beylerini yakalayıp tedip ve tecziyeye karar vermişlerdi : Sadrazam Kahire civarında bulunanları­ nı toplayıp hapsettirdi; Kaptan Paşa da İ skenderiye ve ha­ valisin dekileri yakalattı. İ skenderiyede Kölemen Beyleri tu­ tulurken, Osmanlı kuvvetlerile Kölemenler arasında bir mu­ sademe vukua gelerek, birkaç bey katlolundu. Beylerin m ü­ tebakisi, ahvali İskenderiyede bulunan İ n giliz ku vvei askeri­ yesi kumandanına haber vererek, himayelerini rica ettiler. İ brahim Beyin evvelce , İ ngiliz himayesi altına kabul edilmiş olduğu bahanesile, İ n giliz kumandanı, bütün Kölemenlerin himayesine kalkıştı; ve üç saate kadar beyler serbest bıra­ kılmıyacak olurlarsa. hasmane harekete başlıyacağını , res­ men Kaptan Paşaya bildirdi. Kahirede tevkif olunan bey­ ler lehine de Sadrazam Paşa nezdinde, ayni teşebbüsatta bulundu. H asılı bu uğursuz Kölemenler yüzünden, iki müt­ tefik devlet arasında, ihtilaf ve musademe vukuuna ramak kaldı. Osmanlı kumandanları, İ n gilizlerin tehditkar ısrarları üzerine Kölemen Beylerini salıverdiler; onlar da m aiyetlerini toplıyarak usulleri veçhile, Said içine çekilip gittiler . * * *

Kölemen Beyleri çekilip gittilerse de, m ühim bir vakıa ortada kaldı : İngiltere Devleti , hiçbir sarih hakkı olmaksızın O smanlı Devletinin dahili işlerine müdahale etmiş ve Osmanlı


88

ôsman/ı JJev/efinıiı dağılma devri

Devlet ricali de bu m üdahaleye karşı gelemiyerek, Kölemen­ l ere ve bütün Mısır halkına karşı aczini izhar ve ispat ile zayıf ve mahçup bir vaziyete düşmüştür. Bu vak'adan da anlaşılıyordu ki, Mısırın Fransızlardan kurtarılmasında h izmeti sebkeden İngiltere Devleti, bundan böyle Mısır işlerinde Osmanlı devletinin nüfuzunu kırarak, Hind yolu üzerinde mühim bir mevki olduktan başka, Ak­ deniz ve Afrika siyasetlerinde dahi vazifesi pek büyük ola­ bilecek bu zengin mıntakayı, kendi nüfuzu altında bulundur­ mağa, o zamandan itibaren karar vermiştir. Görülüyor ki, Fransızları Mısırdan çıkarıncıya değin , si­ lah arkadaşlığı eden Osmanlılar ve İ ngilizler, m üşterek düş­ man ortadan kalkınca, Mısırın sahipliğinde biribirine rakip iki devlet halini andırır vaziyetler almış bulunuyorlar. Kölemenler meselesi, Osmanlı nüfuz ve menafiine uygun olmıyan bir şekilde bu suretle halledildikten sonra, Osman­ lılar Mısırın idaresini tanzime uğraştılar. Sadrazam Yusuf Ziya Paşa adilane ve m utedilane icraat ile asayişi hayli temin ettikten sonra, istanbula dönerken, yukarıda ismi mezkur Hüsrev Ağaya vezaret rütbesi tevcih ederek, onu Mısır Valisi tayin eyledi. Hüsrev Paşa da, sadrıazamın çizdiği yolda ha­ reketle Mısırın ziraat ve ticaretine epey hizmet etti. Ancak Saide çekilen Kölemenler, devlete itaat ettirilmediği gibi, on­ lar yüzünden İ ngilizlerin Mısır hakkındaki fikir ve emelleri de az çok tezahür etmişti. H asılı Mısır, Fransızlardan istirdat edilmiş olmakla beraber, Mısır meselesi hiç te kapanmış değildi. D

-

KAVALALI MEHMED ALİ PAŞANIN TÜREMESİ

Mısır meselesinin devamına İ n gilizlerin şüpheli fikirle­ rinden, Kölemenlerin m eşkuk tavırlarından başka şahsi bir emel daha munzam oldu. Fransız askerinin Mısırdan i hracı için gönderilen askerin bir kısmı Rumeliden toplanıp sevko­ lunmuştu. Mısıra giden Kapudanı Derya H üseyin Paşa, kendisile beraber, mensubininden Kavala Çorbacısı [ ! ] Hüseyin Ağa nın gön derdiği iki yüz k adar askeri de beraber getir[1] Köylerde mevkii ve ser veti ile temeyyüz ederek, gelen m isafir· leri çorba ile d oyuran ki m selere verilen unvandır.


JYİt$tr

ve

.Suriye harbi

89

mişti. Bunların bş.şı H üseyin Ağanın yeğeni Mehmed Ali Ağa idi. Fransızlar Mısırı bırakıp gittikten sonra, Rumel iden ve Arnavutluktan gelen askerin birçoğu Mısırda kalmıştır; Meh­ med Ali Ağa ve maiyeti de Mısırda kalanlardandır. Fransız­ larla çarpışırlarken bile az, çok kendinden bahsettiren Meh­ med Ali, az zamanda Serçeşme [ 1 ] rütbesini k azanmıştı. Ru­ meliden gelen askerin çoğu Arnavut olduğundan, hepsine Arnavut denilmek adet olmuştu. Mehmed Ali Ağanın müfre­ zesi de bunlar arasında bulunduğundan, Mehmed Alinin Ar­ navut olduğu hikayesi ortaya çıkmıştır. Halbuki o zamanın vak'alarını iyi tetkik ve çok tafsil ile yazan Cevdet Paşa, Mehmed Alinin Arnavut ol mayıp Türk olduğunu sarahatle kaydeder [2]. Rumeli askerinin başbuğları Mirimirandan Arnavut Tahir Paşa idi : Bu paşa çok cesur bir asker olmakla beraber, pek b asit ve sadedil bir adamdı. Şeyh ve meczuplara itikat eder, derviş ve mutasavvıf geçinirdi. H albuki paşanın mai yeti zabi­ tanından olan Mehmed Ali ümmi olmakla beraber 'insanlara hükmetmek ve insanları idare eylemek iktidarında yaratıl­ mış fevkalade adamlardandı. Arnavut askerinin resmi başbu­ ğu Arnavut Tahir P aşa idise de, hakiki amiri Kavalalı Meh­ med Ali Ağa i di. Fransızlar Mısırı terke mecbur kalarak memleketlerin e dönmüş, Kölemenler Osmanlı Devletinin resmi kuvvetlerine mukabele edemiyerek Saide çekilmiş, İ stanbuldan Mısır va­ lisi tayin olunan H üsrev Paşa memlek ette asayiş, intizam ve refahi temine başlamış olduğu bu devirde ( 1 802), Mısırın idaresi Padişahın tayin ettiği valinin elinde toplanarak, bir h ayli zaman danberi merkeze merbutiyeti gevşemiş olan bu çok mühim ve çok zengin vilayetin rabıtası tak viye olun[lj Başıbozuk asker sergerdelerinin hükıimetçe olan maaş, tayinat ve sair işlerini tesviye eden memura d enilirdi; sergerdelerin vekili umuru idi ve müfrezelerinin idare amiri gibi bir şeydi. [2] Mesela VII inci cildinin 187 inci sayfasında şöyle yazar : • Ar­ navut sınıfından olmıyan Rumeli askerinin Serçeşmesi dahi salifüzzikir Kavalah Mehmed Ali Ağa idi. > Mehmed Ali ailesinden gelen Mısır prenslerinden çoğunun iddiası bu m erkezdedir; kendilerini b ir Türk ailesi sayarlar; ancak bazıları Türkiyeye karşı istiklal fikirlerini ku v­ vetlend irmek emel ve hayalile, başka davalarda bulunurlar. Ezcümle .M ısır Kıralı Fuad I ., Mehmed Ali ailesinin Arnavutluğunu iddia edenlerdendir.


90

Osmanlı JJev/efinin dağılma devri

mak ümit edilebilirdi. Devletçe pek matlfıp olan bu gayenin husulüne, Osmanlı memleketinin umumi vaziyeti ile Kava­ lalı Mehmet Alinin ihtirası ve istidadı mani olmuştur. Mısır Valisi H üsrev Paşa, Mısır idaresinin zapt ve rapt altına alınabilmesi ve lüzumsuz masrafların k aldırılması maksadile, artık, Mısırda işleri kalmamış olan başıbozuk as­ kerinin memleketlerine iadesi teşebbüsünde bulundu, fakat muvaffak olamadı : başıbozukların ulüfeleri evvelce tama­ men tediye edilmemiş olduğundan valiye karşı kıyam ettiler. Kıyamı teskine muvaffak olamıyan vali, Kahireden kaçtı v e gidip Dimyata yerleşti. Bu kıyamın asıl elebaşısı Mehmed Ali Ağa idise de, ken­ disini göstermiyerek Tahir Paşayı kukla giJ;ıi oynatıyordu. Mehmed Alinin kudret ve mehareti, gizli idare ettiği bu kı­ yamla yalnız Hüsrev Paşayı kaçırmakta değil, intizam ve itaatleri pek gevşek olan başıbozukları sağlam bir dissipline tabi tutmakta dahi görülmüştü r : kıyam eden asker, yerlile­ rin ev ve barklarına, mal ve eşyalarına asla dokunmamışlar yalnız Hüsrev Paşa ve maiyetinin konaklarını yakıp malla­ rını yağma etmişlerdir. Bu vak'a, Tahir Paşa ve Mehmed Ali Ağanın galebesile hitam bulunca, Mısır Kadısı ve Şeyhleri Tahir Paşayı vali kaymakamı intihap etmişler ve mavakaı bir arzımahzarla İ stanbula bildirmişlerdir. Kölemen Beyleri, Osmanlı valisi ile gönüllü asker ara­ sında çıkan bu kavgayı uzaktan gülerek seyrediyorlardı. Netice anlaşılınca, Tahir Paşadan müsaade alarak Kahireye doğru gelmeğe başladılar. Bu vak'adan sonra Mısırda bulunan hakiki kuvvetin üçe bölünmüş olduğu anlaşılmaktadır : Birisi, resmi ve meşru olan Osmanlı İmparatorluğunun kuvveti ki, Hüsrev Paşanın emri altında ve Akdeniz k enarında Dimyatta toplanmıştır; ikincisi hükumete isyan eden başıbozuk askeri ki, Tahir Paşa ve Meh­ med Alinin kumandaları altında, Kahireye hakim bulunuyor; üçüncüsü, Said taraflarında tecemmü etmiş Kölemen süvarileri­ dir ki, Bonapartın istilasına kadar Mısıra hakim oldukları hal­ de, Fransız askerinin icraatı k uvvet ve nüfuzlarını eksiltmişti. Kölemenler, bir reise tabi değildiler; bazan biribirlerile çar­ p ışacak kadar, reisleri arasında ihtilaflar vardı.


./lfısır ve Suriye Jıarbi

91

Bir memlekette böyle biribirile mütesanit bulunmıyan ve bir başa tabi ol m ıyan ü ç müstakil kuvvet bulununca, orada başsızlık (=Anarchie) var, demektir. Vakıa Kölemen ve Ta­ hir-Mehmet Ali kuvvetleri zevahiri muhafaza kastile, İ stan­ bulda oturan Sultanın metbuluğu nu nazarı olarak tanır gibi görünürlerse de, filen sırf k endi menfaatlerini gözeterek, m üstakillen hareket etmektedirler. Bu anarşi Mehmed Alinin Mısır Valiliği İ stanbulca kabul edilinciye değin devam edecektir ve muhtelif kuvvetler ara­ sında bir hayli çarpışmalar da olacaktır. Çarpışmaların birincisi Vali H üsrevle, Arnavut askeri arasın da olup geçtiği şimdi görüldü. İ kincisi Rumeli gönül­ l üleri ile Tahir P aşanın kumandası altına giren Yeniçeriler arasın da vukua geldi. Bu vakayi, Hicaza gitmek üzere, Mısı­ ra gelmiş olan Medine Muhafızı Ahmed Paşa namında bir vezir teşv ik etmiştir. Ahmed Paşanın Yeniçerileri, m erkezi kuvvetin galebesi m aksadile kullandığı anlaşılmaktadır. Vak'a esnasında, Arnavut gönüllülerinin sergerdesi ve Mısırlıların intihabı ile vali v ekili bulunan Tahir P aşa, Yeniçeriler tara­ fından katledildi. Bu vaziyetten istifade etmek istiyen Ahmed Paşa, H üsrev P aşaya vak'ayı haber vererek , çabuk Kahireye gelmesini işa'r ettiği gibi, Mehm ed Aliyi de itaati altına almak istemiş ise de muvaffak olamamıştır. Osmanlı vezirine itaatsizlik eden Mehmed Ali, evvelce husumet gösterdiği Kölemenlerle uyuştu; birtakım bedevi Araplarla birli kte Kahireye gelen Kölemenlerle beraber, Ahmed P aşaya karşı müşterek bir cephe teşkil etti. Musademede Mehmed Ali - Kölemenler kuv­ veti, Ahmed Paşa kuvvetine galebe ettiğin den bu Osmanlı Vezirini ve yanında bulunan beş yüz kadar Yeniçerileri si­ lahtan tecrit ederek , Mısırdan kovdular ve Tahir P aşanın k atilleri olan iki Yeniçeriyi de tutup öldürdüler. Bu vak'adan sonra, Saltanat m erkezinin Mısırdaki nüfuz ve sultası b üsbütün eksildi; Mısır Mehmed Ali ile Kölemen Beylerini n ellerinde kalmış gibi oldu. Bunların emirlerile Yeni­ çeriliğe intisabı olan b ütün Osmanlılar Mısırdan kovuldu ve Kölemenler takım takı m K ahireye gelip yerleştiler. K ahirede Kölemen kuvveti artınca, Beyleri eski m evkilerini tamamen elde etmek ve Mısırda hakimiyeti ken dilerine hasreylemek maksadile Mehmed Aliyi de kendilerine b ağlamak emeline


(Jsman/ı JJev/efinin dağılma devri

düştüler. Evvela Mehmed Ali ile maktul Tahir Paşanın kar­ deşlerini ziyafetler ve hediyelerle avlamağa uğraştılar ve o sırada Kahire kalesini Arnavutlardan teslim alıp, orada yer­ leştiler. En yaşlı ve en muteber beyleri olan İ brahim Bey, Bonapart istilasından önce olduğu gibi, Kahirenin Şeyhül­ beledi intihap olundu ve vali kaymakamlığını deruhte etti. Müteveffa Murad Beyin yerine geçen Berdisi Osman Bey de İ brahim Beyin nüfuz şeriki oldu. Elhasıl, Ahmed Paşanın mağlılp edilmesinden sonra, Mı­ sır kıt'ası, Bonapart istilasından evvelki vaziyete dönmüş gi­ bi idi, Ancak o zamanlar Mısırda Osmanlı kuvveti, miktarca zayıf Yeniçerilerle, Kölemen sultanları zamanının Abbasi ha­ lifeleri gibi kudret ve ehemmiyeti k almıyan Osmanlı Valisin­ den, Kadısından ve birkaç ta memurundan ibaretti; şimdi ise, Arnavut, Kırcalı vesair Rumeli gönüllülerinden mürek­ k ep haylice bir kuvvet vardı ve bu kuvvetin başında, Kö­ lemenler hesabına iş görmesi hiç te muhtemel olmıyan azimli ve akıllı Mehmed Ali Ağa bulunuyordu. Demek olu­ yor ki, resmi Osma nlı kuvvetleri Mısırdan atıldıktan sonra, Kölemenlerle Mehmed Ali ve gönüllüleri k arşı karşıya kal­ mışlardı. Bu iki kuvvet şimdilik müttefik görünüyor i dise de, bu ittifakın nekadar devam edebileceği, açık bir mesele idi . . . İ stanbul, Mısır vak'alarını haber alınca, Dimyatta mahsur gibi kalan Hüsrev Paşayı başka bir mahalle tayin etmiş ve bir müddet sonra Trablus Garplı Ali Paşa n amında bir k öle­ yi, vezirliğe terfi ederek Mısır valisi tayin etmiştir. Ahlakı bozuk, iktidarı az, fakat atıp tutması fazla olan bu köle-vezir, Mısıra vasıl olmadan, Kölemenler eski Vali H üs­ rev Paşayı esir alarak Mısıra getirmişlerdi. Ali Paşa, Osmanlı filosile İ skenderiyeye gelince, oradan Mısır ümerasına, yani Kölemen Beylerine bir tahrirat gön­ dererek, Kahireden çıkm alarını ve devlete itaat etmelerini talep etti; Kölemen Beyleri, Ali Paşaya verdikleri cevapta, fiil ve hareketlerini mazur ve hatta m eşru gösterecek gibi lisan kullanarak cevapnamelerini şu sözlerle bitiriyorlardı : « İ şte biz affı mız hakkında ferman gelinciye dek bu hal üzereyiz. Amma sizin sözünüzle Mısırdan çıkmak mümkün değildir ve bu hususta bizim askerimiz bize mutavaat etmez. Ve biz Allahtan başka b i r taraftan istiane etmeyiz. Ancak talebi af için Dersaadete takdim etti­ ğimiz arzuhalin cevabına muntazırız.•


)({ısır

ve

Suriye harbi

Kölemenler, Osmanlı Valisine bu cevabı gönderdikleri sırada, Kahire ve civarın da kendilerile müttefikleri Mehmed Alinin askerinden gayri yabancı bulundurmamağı da karar altına alarak, Şam, Halep ve Anadolu ahalisinden nekadar Türk ve Arap varsa, hepsini Mısır haricine çıkardılar. Yine o sıralarda Mısır valisini filosile getiren Seydi Ali Kaptanı, Kölemen Reislerin den Berdisi Osman Bey Reşidte muhasara ederek esir almış ve Kahireye göndermiştir. Kahirede Şey­ hülbeled İ brahim Bey, evvelce esir olan Hüsrev Paşaya yap­ tığı gibi, Ali k aptana da iyi muamele etmiş, at ve cariyeler hediye eylemiştir. Bu vak'alardan, Kölemenlerin Osmanlı devletine karşı aldıkları hukuki vaziyet az çok istinbat olunabilir : Kölemen­ ler, kendilerini Padişahın tebeası addediyorlar; n azari olarak itaatsizliklerini ifade etmiyorlar; fakat merkezden gön derilen memurlara itaat göstermiyorlar, fena muamele de etmiyorlar hatta onlara at, cariye vesaire takdim ediyorlar !.. Ancak merkez memurları resmi vaziyetlerini alarak amir makamı­ n a geçmek isteyince, derhal muameleleri değişiyor, onları hapis ve hatta k atletmekten bile çekinmiyorlar.. . Bu hare­ ketlerinin meşru olmadığına da kaildiler; afları hakkında İ stanbuldan Ferman istidasında bulunuyorlar; amma ferman istidaları, bir nevi ültimatom gibidir; ferman çıkmazsa da hareket tarzlarını değiştirecek değillerdir. Devletin resmi memurları, bunlara muayyen emirler verdikçe " bu hu­ susta bizim askerimiz mutavaat etmez,, bahanesile itaatten istinkaf ediyorla r. H atta bununla da kalmıyarak, bir nevi istiklal davasından bile çekinmiyorlar " Biz Allahtan başka bir taraftan istiane etmeyiz . . ,, diyorlar. Kölemenlerin aldıkları bu vaziyet, muntazam bir devleıin bir vilayetinde devamına müsaade olunabilecek bir vaziyet değildir. Ali Paşa, İ stanbuldaki vaitlerine rağmen, hiçbir ciddi iş göremedi. Maamafih vaziyeti oldukça anlamıştı. İstanbula yazdığı bir tahriratta, Mısıra mükemmel bir devlet o rdusu gönderilmeden işin düzelmiyeceğini, pek haklı olarak iş'ar etti. Lakin merkezin böyle bir ordu tanzim ile Mısıra sevki, o zamanlar imkan dahilinde değildi. İ stanbul ciddi bir kuvvete istinat etmiyen siyasetle iş görmek ümidinde idi. Kölemen­ lerin arzuhaline cevaben, afları fermanını Vali Paşaya gön­ derdi. Bu af fermanından pek sevinmiş görünen Kölemenler


94

ôsmanlı JJev/efinin dağılma devri

Mehmed Ali Ağa ile müştereken, Vali Ali P aşayı Mısıra davet . ettiler. Asıl maksatları Osmanlı Valisini tuzağa düşürmekti; · çünkü Vali, zaptı m üşkül İ skenderiyede tahassun ederek, bir taraftan Kölemenlere af fermanını b ildirmekle b eraber, diğer taraftan da Mehmed Ali Ağa ve kuvvetlerini, urban meşayihini kendi tarafına celbe çalışıyordu. Ali Paşa, Mehmed Ali ve Kölemenlerin hakiki maksatlarını anlıyamadan tahassungahı olan İ skenderiyeyi terketti ve nihayet hasımlarının eline esir düştü . Bu vaziyetten kurtul­ mak içia, bazı teşebbüslere daha girişti ise de muvaffak olamadı. K ölemen Beyleri, esasen kendi cinslerinden olan bu Paşayı Suriyeye göndereceğiz diye, tahtelhıfz Kahireden çıkarttılar ve yolda öldürttüler. İ stanbulun m azi ve haline dikkat etmeksizin Mısıra göndermiş olduğu bu valinin orta­ dan kalkması, yalnız K ölemenleri değil, İskenderiy ede zul­ münü tatmış olan Mısır halkını dahi sevindirmis ve bu suretle Osmanlı Devletinin itibarı Mısırda, daha ziyade düşmüştür Bun dan, bittabi K ölemenler ve alelhusus Mehmed Ali Ağa istifadede kusur etmemişlerdir. İ stanbul bu sırada Mısır ahvalin den o kadar geç ve eksik malumat alıyordu ki Ali Paşa öldürüldükten sonra bile onu Mısır Valisi zannederek Vehhabilerle harp için Mısırdan asker gönderilmek üzere ken disine emir ve iş'arlarda bulunu­ yordu ! .. Ali Paşa ortadan kalkınca, artık Mısırda Osmanlı Devleti­ nin resmi bir m ümessili ve ciddi bir kuvveti kalmamıştı. Şimdi yekdiğerlerile m üttefik iki kuvvet, Kölemenlerle Meh­ med Ali ve gönüllüleri, Mısıra hakimdi. K ölemen Beyleri, Mehmed Alinin gönüllülerini kendi askeri kuvvetlerinden sayıyorlardı. Böyle bir ahenk ve intizam hasıl olmuş gibi görülen bir zaman da, K ölemen Reislerinden Büyük Elfi Bey denilen zat İ ngiltereden Mısıra avdet etti. Elfi Mehmed Bey, İ ngiltereye siyasi b azı gayeler takip ederek gitmiş ve bir m üddet orada kalmıştı. Mısır Beylerinin hemen yarısı Büyü k Elfi denilen bu k ölenin köleleri idi!... Mısıra dönünce, b aşka Beylere, mesela hemen hemen Murad Beyin yerini tutan Berdisi Osman Beye takaddüm edecekti. Emir altına girmeği istemiyen bu Beyler, Elfinin beklenilmedik avdetinden hiç te m ahzuz olmamışlardı; bu yeni geleni iğfal ile öldürmek ıçın gizli tertibat aldılar. Bu tertibatın farkına varan Büyük Elft


JY[1S1r ve .Suriye harbi

9S

Bey, yak ayı ele yermeden kaçmağa m uvaffak oldu. Muha­ lifleri arkası ndan bir hayli taharri kuvvetleri sevkettilerse de bulamadılar . Elhasıl Osmanlı Devletinin kuvveti ortadan kal­ kınca Kölemenler biribirlerine girmişlerdi. Kavalalı ise, Köle­ m enlerin arasına nifak düşmesin den , kendi istikbal ümitleri­ nin tahakkukuna yol açıldığını görerek, Mısır halkını, kapalı yollarla Kölemenler aleyhine tah rikten geri kalmıyordu. Büyük Elfi Beyi taharri ve takip için , Kölemenlerin etrafa dağılmış olduklarını ve mütenevvi tahrikatı ve teşvikatı saye­ sinde Mısırlıların kendisine kafi derece müteveccih bulun · duklarını gören Mehm ed Ali Ağa. 1 804 senesi iptidalarında K ölemenler aleyhine hareket kararını verdi. Askerile İ b rahim ve Berdisi Osman Beylerin [ 1 ] ve başka Kölemen Beylerinin konaklarını muhasara ettirdi. Berdisi kaçtı, İ brahim Bey mah­ sur kaldı. Bu anda Mısırın hakimiyeti tamamen Mehmed Ali­ nin elinde toplanmış oldu. Fakat tam bu sırada İ stanbuldan İ skenderiye m uhafızlıği vazifesile gönderilmiş Hurşid Paşa namında bir vezir, Mısıra çıka geldi. Mehmed Ali, şimdiye kadar İ stanbulun Mısıra yolladığı Valileri, yani H üsrev ve Ali Paşaları, Kölemenler vasıtasile , bertaraf ettirip, kendisini Osmanlı Devletine itaatten asla nükfiletmemiş gibi göstermeğe muvaffak olmuştu. Filen Mısıra hakim olduğu bugünlerde dahi. P adişaha itaatten inhiraf etmemiş görünüyordu. Hurşid Paşanın Mısıra Vali tayin edilmiş olduğuna dair i stanbuldan Emri ali geldiğini ahaliye ilan ettirdi. Bu sıralarda , K ölemenlerden Kahire civarında k alanlar hep firar ile Saide çekildiler. Mehmed Ali, bir taraftan Hurşid Paşanın Valiliğini ilan ettiği gibi , diğer taraftan da guya ken disinin rızası olmaksızın Kölemenler elinde m ahpus k alan esbak Vali Hüsrev Paşayı da kaleden çıkartıp konağına getirdi; ve H üsrev Paşanın Valiliğe avdet etmiş olduğu haberini de etrafa işaa etti. Bu suretle Mısırda iki Osmanlı Valisi peyda oluyordu: Hurşid ve Hüsrev!.. Hüsrev, işi ciddi sanarak , hayli sevinmişti. Fakat K avalah Mehmed Ali Ağa, bu G ürcü ve Çerkez Paşalarla oynayıp du­ ruyordu. Bu k adar sabır ve tahammüllü hareketlerle, çok [1] Bu zavall ı Berdisi. Mehmed Alinin dostluğuna tamamen inanmış. hatta konağına m u hafız olarak Mehmed Alinin adamlarını koymuştu ! .


96

6$manlı JJevlefinin dağrlma devri

yorulup üzülerek Kölemenler elinden k endi hükmü altına ,geçirmek üzere olduğu koca Mısır eyaletini. İ stanbuldan göno.erilen bu kölelere terketmesi ihtimal haricinde idi. Bununla beraber, H üsrev Paşa tıpkı hemşehrisi Osman Berdisi gibi, Mehmed Alinin sözlerine ve hareketlerine tama­ men kanmış ve inanmıştı Fakat bu Çerkez kölenin tatlı rüyası pek kısa sürdü: Birkaç gün misafir ettikten sonra, Mehmed Ali onu deniz taraflarına gönderdi. Onun gitmesini müteakıp , Hurşid Paşa gelip çıktı, alayla Kahireye girdi ve bir konağa yerleşti. Mehmed Ali. Mısır eyaletinin H urşid Paşa uhdesine tev­ ci h in i İ stanbula arz ve inha etti. İ stanbul da H urşidi Mısır Valisi tayin eyledi. Yani Mısırın Valisini Mehmed Ali Ağa tayin ettirmiş demekti: Kavalalı bu himay ekar vaziyetten tabii istifade etmek istiyecektir. Lakin Hurşid Paşa, resmen Vali olunca, bir yol bulup filen de Valilik iktidarını haiz olmak çarelerini aradı, Meh­ med Aliyi bertaraf etmeden buna imkan görünmüyordu. O sırada, Saidte toplanan Kölemenler, aralarındaki nifakı k aldırıp birleşerek Kahire üzerine yürüdüler ve Kahireyi muhasara ve tazyika başladılar. Bunlara karşı sevkolunan Mehmed Ali Ağanın süvarisi bozuldu, Kölemenler bu vazi­ yetten bilistifade, H urşid Paşa ile gizli muhabereye kalkışa­ rak Mehmed Aliyi atıp, kendilerile barışmasını P aşaya ihtar ettiler. Bu tak dirde, Mehmed Ali ile ona muti olan askerler Hurşid Paşanın ve Kölemenlerin m üşterek kuvvetlerile Mı­ sırdan çıkarılacak ve vaziyet aşağı yukarı, Bonapartın istila· sından evvelki hale irca edilmiş olacaktı. Hurşid Paşa Kölemenlerin teklifini k abul etmedi; Mehmed Aliden ayrılmadı: Mehmed Ali de bir gece baskınile Köle­ menleri ricate icbar ederek Kahireyi tazyiktan kurtardı. Mısır ahvaline hakkile m uttali olamıyan İ stanbul, Yanbuğ­ un Vehhabilerden tahlisi için Mısırdan bir m üfrezei askeriye ihzar ve irsal olunmasını ve buna iktidarlı bir kumandan tayin edilmesini, Vali Hurşid Paşaya, bu sıralarda emretmiş­ tir. Hurşid Paşa, Mehmed Aliden kurtulmak için, bu emirden istifade etmeği düşünmüş ise de, muvaffak olamamıştır. Said tarafında toplanan Kölemenler, Mısırı kıtlığa uğrat­ mak için, o taraflardan gelen erzakı k estiler. Ve Kahireyi


J}flsır ve .Suriye harbi

kıtlıktan kurtarmak maksadile Mehmed Ali Ağa K ölemenlerle harbetmek üzere Saide doğru hareket etti. İ stanbul, Hurşid Paşanın raporlarına istina den , Mısır i şle­ rinin hayli düzelmiş olduğunu ve Mehmed Ali Ağanın Valiye m uti olduğunu zannediyordu . Bu vaziyetten bilistifade, Meh­ med Aliye Vezirlik rütbesi verip ağzını tatlılattırdıktan son ra bu kuvvetli adamı Mısırdan çekip, Sultanın tamam haki m i­ yetini orada tesis ümidine düştü. Mehmed Ali ise, Kölemen­ lerin kuvvetini epeyce kırdıktan sonra , İ stanbul dan gönde­ rilmiş Paşayı da atıp Mısırada hakim kalmak için uğraşı­ yordu. Mısır ahalisine gelince, onlar büsbütü n şaşırıp k al­ mışlardı: Kölemenler keyfi ve şedit hareketler i ve ağır ver­ gileri ile bu zavallı ve muti halkı, mütemadiyen ezmiş durmuşlardı. Osmanlı saltanatı, son zam an larda, bu uzak memlekete hakimiyet ve adaletini bir türlü hissettirememişti. Mehmed Ali ile gönüllüleri ise, K ölemenlerden daha az ağır bir yük teşkil etmiyorlardı. H asılı bu miskin halk, n e y a­ p acağını, kimin galebesini Allahtan istiyeceğ ini bilmez bir hale gelmişti... H urşid Paşa, Mehm ed Alinin Said tarafında Kölem enlerle meşgul olmasından faydalanarak mevkiin i kuvvetlen dirmek istedi; ve 1 805 senesinde, Şam tarafından kendisine bir miktar asker de celbetti. Fakat, her şeyi vaktinde haber alan Mehmed Alinin zeka ve iktidarı önünde yenil di. Bu teşebbüs­ ten çıkan n etice, şimdiye kadar, Kölemenlere karşı m üştere­ ken hareket eden Hurşid Paşa ile Mehmed Ali Ağan ın biribi­ rinden ayrılması ve Kölemen süvarilerinin Cizeye kadar ilerlemesi oldu. H urşid Paşa kuvvetle bir iş beceremeyince, Mehmed Aliyi tatlılıkla oyalıyarak, Mısırdan çıkarmak emeline düştü: evelce kendi tavsiyesile İ stanbuldan gön derilmiş olduğu halde, şimdiye kadar gizlediği menşuru ortaya çıkararak, Mehmed Aliye Vezaret rütbesile Cidde Valiliğinin Padişah tarafından bahşolunduğunu ilan etti. Ve bermutat m erasim yapılarak Mehmed Aliye hil'atler giydirildi. Bu vesile ile Mehmed Ali Paşa olan bu kurnaz adam, menşur ve unvanlarla aldanır cinsten olmadığı için, ortaya çıkardığı asker ulUfesi meselesinden bilistifade, Mısırın ulema, rneşayih ve ahalisin e yaptırdığı bir nümayişle, H urşid Paşanın Valilikten çekilmesini Mehmed Ali P aşanın Mısır Valisi tayin edilmesini gürültülü bir tarzda Osmanlı Devletinin dağılma devri

7


98

ôsmanlr JJevlefinin dağılma devri

talep ettirdi. Hurşid Paşa mukavemete karar verince, Mehmed . Alinin askeri kalede tahassun eden Valiyi muhasara altına · aldılar. Hurşid Paşanın raporların a nazaran hiç beklenilmiyen bu vaziyet, İstanbulun malUmu olunca, Vehhabi meselesinin halline ve Hicazda asayişin teminine Mısırdan yardım bekli­ yen devlet rüesası, büyük bir ıztıraba düştü. O zamanlar umumiyetle merkezin bu gibi hadiselerde tuttuğu siyaset ve usul, kim kuvvetli ise onun kuvvetini Fermanı ali ile tasdik etmekten ibaret gibi kalmıştı: İ stanbul­ dan gelen Kapıcıbaşı , Mehmed Aliyi daha kuvvetli görerek (rivayetlere göre Mehmed Aliden bir hayli p ara da çekerek) Valilik fermanını onun namına okudu . . . B u suretle Kavalalı Serçeşme Mehmed Ali Ağa birçok u ğraştıktan sonra, nihayet Mısır Valisi Vezir Mehmed Ali Paşa olmuştur . . . Artık Mısırdaki Osmanlı kuvveti birleşmiş, karşı karşıya yalnız Kölemenlerle Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa kalmıştı . Kölemen kuvvetleri tamamen ezilmedikçe, Mehmed Alinin m üstakillen Mısıra hakim olması kabil değildi. Sahrada Köle­ menlerle harpten bir netice almak zordu. K ölemen kuvveti­ nin hakkile ezilmesi için bir kapana sokulmalarından başka çare yoktu. Mehmed Ali Paşa, surla muhat Kahire şehrini, bunlara kapan olarak hazırladı. Bazı Arnavut sergerdele­ rinin iğfallerine kapılan Kölem enler bu kapana tutuldular; birazı, surların alçak kısımlarından atlarile sıçrayıp kaçabil­ dilerse de, kapanda kalanlar, Mehmed Alinin Arnavutların a teslim olmaktan başka çare bulamadılar. Piyade Arnavutlar vesair Rumelililer , bu mağrur süvarileri evvelce bir iyi soy­ dular. İ çlerinde zengin Beylerden birkaç a dam da vardı. ölmeden yakalananların çoğu idam edildi: başları ve içine saman doldurulmuş v ücutları, İ stanbula zafer alameti olarak gönderildi . Kölemenler bu ana kadar bu derece hakaret ve rezalete uğramamışlardı. .. Kölemenlerin bir kısmı imha, bir kısmı da bu suretle firara icbar edildikten sonra Mehmed Ali Paşanın Mısırda istiklali hayli temin edilmiş oldu (1 805) . Bu vak'alardan sonra, Kölemen kuvveti pek zayıflamış olduğundan, Mısırda tek başlı bir idare teessüs etmiş gibi idi. Şimdiye kadar, hiç olmazsa zahiren sultana muti görünen Mehmed Ali Paşanın, rakip ve hasımlarını böyle silip süpür-


]/[ısır

ve

Suriye harbi

gg

dükten sonra da,, ayni veçhile hareket edip etmiyeceği bir m esele idi... Mehmed Ali Paşa, İ stanbulu en çok üzen Vehhabilere k arşı k üçük bir kuvvet hazırladı ise de H icazın o zamanki vazi­ yeti böyle zayıf bir kuvvetle iş görülm esine m üsait olmadı­ ğından gön dermedi. Filvaki, Vehhabiler Mekkeyi almış, Medi­ neyi de tehditleri altına düşürmüşlerdi. Mehmed Ali P aşa, Mısır Valisi olup K ölemenleri çok zedeledikten sonra, İ ngiliz Hükumeti Kölemen Beylerine sahip çıkarak, aflarını İ stanbuldan temenni etmiştir. Bir müddet İ ngilterede k al dığı yukarda zikrolunan Büyük Elfi Bey de, İngilizler tavsiye ve vesatatile İ stanbula kahyasını gönderip Padişahın af ve merhametin i istida y a teşebbüs etti : Elfi Beyin istidasın da, vaziyeti h azıra böyle devam ederse, Kölemen - Arnavut muharebeleri Mısırı harap edeceğinden ve bu zengin memleketin Basr a çölleri haline düşeceğin den bahsedilerek, Beyler affolundukları takdirde her sene Mısır­ dan Hicaza gönderilen mürettebatın muntazaman irsal v e devlet hazinesi varidatının da tam amile ifa edileceği taahh üt olunuyordu. İ stanbul hükum etinin Kölemenleri k al dırmak istediği malUmdur ; Bonap art askeri çekilip gidince derhal bu mak­ sada m üteveccih hareketlere girişmiş, fakat muvaffak olama­ mıştı. Kavalalı Mehmed Ali P aşa, Mısırda iyice yerleştikten sonra, İstanbul hükumetinin fikri karışmıştı; Mehmed Alinin mukabil vezinsiz, tek başına, Mısırda k almasından ürküyor­ du. Bunun içindir ki İ stanbul Elfi Beyin isti dasına ret cevabı vermedi ; Kölemen Beylerinin Osmanlı Devletine tamamen itaat edeceklerine, ulema ve ocaklı ile Kahirenin vücuh ve muteberanı kefil ve m üteahhit olmak şartile, onların K ahire­ ye girip, Valinin, yani Mehmed Ali Paşanın evvelden olduğu gibi Kaleye çıkarak , yine iki başlı bir idarenin teessüsünü tercih eder göründü. Fakat Mehmed Ali mizaç ve iktidarında bir adam Mısır Valisi bulun dukça, böyle bir tarzda idarenin tesisi kabil olamıyacağını anlamış olan İ stanbul hükumeti, Mehmed Ali Paşaya Selanik mutasarrıflığını tevcih etmiş ve Selanik m utasarrıfı Köse Musa Paşayı [ 1 ], da Mısır eyaletine tayin eylemiştir. Bu bapta yazılan ferman. Kapudanı Derya (1] Selim l I I . ün hal'inde rol oynıyan adamdır.


100

ô.smanlt J>evlefinin dağr/ma devri

Mehmed Paşa ya verilerek, bu zatın maiyetine bir miktar Nizamı Cedid askeri de katılarak Mısıra gönderildi. Kaptan Paşa İ skenderiyeye gelince. bunu haber alan ve o havalide dolaşan Elfi Bey çok sevindi ve Kahyasının İ stanbulda taahhüt ettiği 1 500 kese nakit akçenin elbirliğile Padişaha takdimi için , öbür Kölemen Beylerile m üzakereye de girişti. Fakat Beylerin arasında eski irtibat ve intizam artık kaybolmuş bulunduğundan, m ahut para toplanılıp ve­ rilemedi. Vaziyetten haberdar olan Mehmed Ali Paşa, türlü tedbir­ lere müracaat ederek, aleyhinde kurulan bu planı m uvaf­ fakiyetsizliğe uğrattı : K aptan Paşa, Elfi Beyin vaitlerini ifaya muktedir olmadığını, Mehmed Ali Paşanın ise Mısırda sağlam kök salmış olduğunu anladı . Mehmed Ali, Kölemenlerin vadettikleri meblağın birkaç mislini İ stanbula irsal ile beraber Padişahın emirlerine tamamen m uti olacağını taahhüt ettiği gibi Kaptan Paşayı da en n azik damarlarından yakalamakta meharet gösterdi [ 1 ]. K aptan Paşa, Mehmed Alinin ipkasına taraftar oldu .. Mısır ahalisi, Paşanın Valilikte kalmasını ter­ vicen arzımazhar yaptılar. K aptan Paşa, bu m ahzarı alınca, Mehmed Alinin Mısır Valiliğinde ipkasına dair bir emir tebliğ etti. Bu mesele de, nihayet böyle kapandı. H er tarafta toplar atılarak şenlikler yapıl dı. Mısır işini bu suretle tesviye eden Kaptan Paşa, Mısır Va­ lisi olmak üzere gelen Musa Paşayı ve bir nevi rehin olarak Mehmed Ali Paşazade İbrahim Beyi yanına alıp İ stanbula döndü. Elfi Beyin say ve emelleri boşa gitmişti. Arası çok geçmeden, Mehmed Ali Paşanın valilikte ipkasına dair P adi­ şah fermanı ile kılıç ve kaftan da İ stanbuldan geldi. Büyük Elfi Bey, Osmanlı Devletinden birşey kazanama­ yınca tekrar İngilizlere müracaatle bir iş görmek sevdasına düşmüş, yani Murad gibi açıktan hiyanet yoluna sapmış ise de, muvaffak olamamış ve çok geçmeden ölmüştür. Elfinin ölmesile Kahire yakınlarında ve deniz taraflarında Kölemen kuvvetleri kalmadı. Berdisi Osman Bey de o sıralarda vefat etmiştir. Artık Mehmed Alinin, Mısırda istediği gibi hareketine ciddi bir mani kalmamış demektir ( 1 806). [1] Kapudanı Derya Hacı M ehmed Paşa İstanbula dönünce, M ehmed Aliden çok hediye ve para alıp işi İ stanbulun arzusu dairesinde b a ş a­ ramamış denilerek azlolundu.


8.

-

AVRUPA SİYASETİNDE DEGİŞMELER

A. Fransa aleyhinde kurulan ittifakta tebeddüller ve Osmanlı Devletinin Fransa ile barı şması; B. Osmanlı, Rusya ve Fransa münasebatı, Rusya ile harp; İn gi· ! izlerin İstanbula taarruzları ve ricatleri. -

-

A. - FRANSA ALEYHİNE KURULAN İTTİFAKTA TEBEDDÜL· LER VE OSMANLI DEVLETİNİN FRANSA İLE BARIŞMASI

İ kinci ittifaka dahil bulunan Rusya İmparatoru Pavel 1 , Avusturyalılara kızarak, ittifaktan soğumuş, berri v e bahri kuvvetlerini m üttefikler arasından çekmiş, hatta Malta mese­ lesinden dolayı İ ngilizlerle araları açıldığından, İ ngiltere aleyhinde Şimal devletlerile bir ittifak akdine kalkıştığı gibi Bonapartla uyuşup, Rus ve Fransız askerlerinden mürekkep bir kuvvei seferiye ile H indistana m üşterek bir taarruz yap­ mak h ülyasın a bile dalmıştı. Lakin İngilizler daha seri dav­ randılar : Petersburgda tahrikat yaparak, yarı mecnun Paveli sarayının erkanı ve bazı yaverleri vasıtasile boğdurmağa muvaffak oldular (Mart 1 80 1 ). Çar aleyhine yapılan bu sui­ kastte, oğlu ve veliahdi Aleksandrın da methali olduğu zan­ nolunuyor. Pavelin öldürülmesile. Osmanlı Devleti de bazı endişe­ lerden bir müddet için kurtuldu ; çünkü Sultanın müttefiki olan bu Çar, Rumelinin Sırplar ve Karadağlılarla meskun kısımlarında Devleti Osmaniye aleyhine tahrikatta bulun­ maktan hali kalmadığı gibi, Yedi Yunan adaları işinde de müşkülat güsteriyordu. Pavelin yerine geçen oğlu Aleksandr 1 . 24 yaşında bir genç idi. Aleksandr İngiliz ve Fransız tesirlerinden birisini tercihte hayli tereddüt ettikten sonra, nihayet Fransa ile sulh akdetti ; fakat bu sulh İngilizler aleyhine değildi ; İngiltere ile Fransanın uyuşmasına ml.}.kaddeme olacaktı. Vakıa İngil­ tere ve Fransa arasında m üsaleha için müzakereler çereyan


102

6smanlı JJev/efi'nin ddğılma dtfvri

ederek, nihayet 1 80 1 senesi teşrinievvelinde, bu iki devlet sulh m ukaddematını imzaladılar. Altı ay k adar sonra, İ ngiltere ve Fransa beyninde Amiens sulh muahedesi aktolundu (25 Mart 1 802). Bu muahede Mısırın Osmanlı Devletine iadesini, yedi Yunan adasının Sultan ve Çarın m üşterek h imayeleri altında m üstakil bir cumuriyet teşkilini, Osmanlı Devleti arazisini n harpten önce olduğu gibi tamamen mahfuz k almasını tespit ediyordu. Amiens muahedesi aktolunacağı sırada, Osmalı Devleti­ nin Pariste bir elçisi vardı : Osmanlı D evleti, Fransaya harp açmadan önce, Pariste bulunan elçi Moralz Se1Jid Ali Efendinin [1 J İ stanbula dönmesine, Fransa hükumeti müsaade etmemişti. İ stanbulda bulunan Fransız Elçisi h arp ilanını müteakıp, mutat usul mucibince, Yedikuleye hapsedilmiş olduğundan Seyid Ali Efendi de Pariste bir nevi göz hapsine alınmıştı. Fransızlar, Mısırı tahliye edip te, Osmanlılarla aralarında cidal mevzuu kalmayınca Ali Efendiye de elçi muamelesi eder olmuşlardı. İ ngiltere ile Fransa arasında mukaddematı sulhiyenin imzasından bir h afta sonra, Fransa H ariciye N a­ zırı Taleyran ile Seyid Ali Efendi arasında bir mukaddematı sulhiye muahedesi aktolu n du (9 Teşrinievvel 1 80 1 ). Bu mukaddematta Mısırın tahliyesile Osmanlı D evletine iadesi, Osmanlı Devletinin tamamiyeti m ülkiyesi, Yunan adalarının bir Cumuriyet teşkil ederek Osmanlı himayesi altında bulunmaları evvelce Venedik Cumuriyetine tabi olup şimdi Osmanlı eline geçmiş olan Preveze havalisi hakkında vazolunacak nizamların Fransa Cumuriyetj tarafından da kabul ve tasdik edilerek Cumuriyetin, Rusya İmparatorluğu gibi, bu nizamlara zamin ve kefil olması, nihayet D evleti Osmaniye tarafından başka bir devlet hakkında her ne m ü­ saade olunursa, o müsaadenin Fransalılar hakkında dahi aynen cari olması (yani Fransızların en ziyade m üsaadeli [l) Seyid Ali Efendi, Fransaya ilk defa daimt elçi olarak gönderilen zattır. 1 7 9 6 da gitmişti, 1 802 de dönmüştür. Cevdet Paşa kendisinden pek az bahis ve yalnız bir mektubunu dercediyor (C. VI. vesika No. 1 5). Sefaretnamesi Tarihi Osmani Encümeni mecmuasının 1 8 , 20, 21, 22, 2 3 ve 24 ücnil sayılarında (Sf. 1 1 20, 1 246, 1 333, ı 378, 1458, 1 5 4 8) neşrolun­ duğu gibi ayrı baskısı da yapı l m ı ştır. Ali Efendinin sefareti hakkında fransızca bir kitap da intişar etmiştir: Maurice Herbette, « Une Ambassad" turque sous Le Dinctoire» - Paris, Perrin, 1902.


Jlvrupa siyasetinde değişmeler

103

millet muamelesjne tabi kılınması) tarafeynce taahhüt olu­ nuyordu. İ ngiltere Kırallığı, Osmanlı Sultanlığının Fransa Cumuri­ yeti ile ayrıca bir m uahede aktetmesine taraftar değildi. Asıl m üs3.leha aktolunacağı zaman, Osmanlı Devleti menafii mü­ dafaasının da İngiliz murahhaslarına havale olunmasını isti­ yorlardı. Fakat İngilizlerin bu arzusunu is'af, Osmanlı Dev­ letinin, İngiltere Devletine bir nevi mutavaatini ima edeceği cihetle Babıali bu teklifi kabul etmemiştir. Teklifin Osmanlı­ larca kabul olunamadığını gören İngiliz hükumeti, Osmanlı Elçisinin Amiens sulh müzakerelerine iştirakini talep etti. Buna İstanbul muvafakat eyledise de, Paris yanaşmadı : Bonapart Osmanlı Sultanlığile m üstakil bir sulh muahedesi aktini tercih ediyordu. Fransa ve İ ngilterenin mütezat talep­ lerinde, hususi menfaatleri aşikardı ; ve her ikisinin talebi Osmanlı Devletinin menafiine uygun değildi : İ ngiltere hü­ k umeti, Osmanlı Saltanatını arkasına takıp y ürüten bir vaz almak istiyordu ; Fransa ise İngilterenin dahli olmaksızın aktedilen bir muahede ile Osmanlı Sultanlığına karşı hareket ve ef'alinde daha serbest kalmak arzusunda idi... Osmanlı Devleti, ne Fransa, ne de İ n giltere ile bozuşmak istemiyordu ; zira resmen müttefikleri olan İngilizler henüz İ skenderiyeyi tahliye etmemiş oldukları gibi, Ruslar da Yu­ nan adalarından daha çıkmamışlardı. Bu vak'alara mebni m üttefiklerinin emellerinden şüpheye düşmüş olan Osmanlı hükumeti, Fransayı büsbütün elden kaçırmamak istiyordu. Fransa ile ayrıca müsaleha işini bir neticeye bağlamak üzere İ stanbuldan büyük bir memur, Amedçi [ 1 ] Galib Efendi, P a­ rise gönderildi. Galib Efendi ile Fransa H ariciye N azırı Taleyran arasın­ da, sulh muahedesi aktolundu. Ve bu m uahede, 1 802 senesi haziranının 29 unda Padişah tarafından tasdik edildi. "Aht­ namei humayun,, binnisbe fer'i meselelerden bahis 1 O mad­ deyi m uhtevidir. Bu m uahedenin 5 inci maddesinde tarafey­ nin m ütekabilen tamamiyeti mülkiyelerini tekeffül ettikleri zikrolunuyordu. Ancak bu m uahedenin hafi bir ilavesi vardı [1] Osmanlı Devletinde son zamanlarına kadar devam eden Amed­ çilik memu riyetinin resmi u n vanı « Amedii - D i vanı hümayun » dur. Vazifesi Babıalinin Sarayla muhaberesine memur kalemin reisliği ve Meclisi Vü kela başkatipliği idi. Son devrelerde Amedçilikten Nezarete tayin olunan kim seler vardı r.


//)t,

(Jsmanlı J>evlefinin dağt!ma devri

ki onda 5 inci maddenin muhteviyatı şu suretle izah edilm işti : "Tamamiyeti a razii tarafeynin kefaleti münderiç ise dahi işbu madde Fransalının düveli saire h akkın da vuku bulacak muharebelerinde Devleti Aliyeyi muharebeye icbar etmeyip rey ve rızasın a merbut olması beyneddevleteyn kararda de olmuştur" [ 1 ]. Osmanlı ve Fransa Devletleri ara­ sında aktedilmiş olan bu muahedede, ne Mısır, ne Yunan adaları, ne de Venedikten alınan şehirler ve sahiller mevzuu bahsolunmamıştır. Bu hususlara dair h ük ümler, ancak Amiens muahedesinde, yani Osmanlıların m üzakeresine işti­ rak etmedikleri bir musalahanamede münderiçti... Vakıa Osmanlı - Fransız muahedesinin 4 üncü maddesinde, Amiens muahedesinin muhteviyatı, tarafeynce kabul ve tasdik olu­ nuyor idise de, bir memlekete ait meselenin iki yabancı devlet arasında h alledilmiş olması, herhalde garipti. Fransa ile m usalaha m ün'akit olunca, Yedikulede mahpus bulunan Fransız maslahatgO.zarı Ruf/in de kuleden çıkarıldı, vazifesine başla dı. Amiens m uahedesini m üteakıp, İ ngil izler İskenderiyeyi tahliye ve Osmanlı memurlarına iade ettiler. H asılı bu muahedelerle, Bonapartın Mısıra tasallutundan münbais mesele, beyneddüvel hukuk sahasında hitam bul­ muş ve Mısır, hakiki sahibi Osmanlı Devletine iade ve teslim edilmiş, Osmanlı Sultanlığile Fransa Cumuriyeti arasında sulh ve müsalemet tekrar teessüs etmiş oluyordu ( 1 802). * * *

B. - OSMANLI, RUSYA VE FRANS A MÜNASEBATI, RUSYA İLE HARP; İNGİLİZLERİN İSTANBULA TAARRUZLARI VE RİCA TLERİ

Amiens muahedesile A vrupada açılan sulh devresi, pek kısa, ancak bir yıl kadar sürmüştür : 1 80 3 senesi m ayısında İngilizlerle Fransızlar, karada ve denizde tekrar dövüşmeğe b aşladılar. Bu harp başladıktan bir sene sonra, Birinci Konsül Bonapart Napolgon I. u nvanile " Fransızlar İ mparatoru" ilan olundu. O zamanlar, İngiliz siyasetini idare eden Pitt, Napol­ yon aleyhine Üçüncü İttifakı topladı : Rusya ve Avusturya b u ittifaka dahil oldular ( 1 805). Osmanlı Saltanatı bu üçüncü itti{1) Muahedat Mecmuası, C. l, S. 35 - 3 8 .


Jlurupa siya.selinde deği�meler

ıos

faka girmedi. Memleketin ıslahat ihtiyacını hakkile duyan v e Bonapartı ç o k tak dir eden Sellm I I I . , ikinci ittifaka da ıztırarla dahil olmuştu. General Bonapart, Konsül bulunduğu zaman­ larda ve İ mparator olduktan sonra, Selim lll. le ettiği muha­ beratta kendisinin Osmanlı Sultanlığına dost ve hayırhah olduğunu mütemadiyen ifade ettiği gibi, Pariste bulunan Osmanlı ve İ stanbulda ikamet eden Fransız Elçileri vasıta­ larile de ayni hususu tekrar eder dururdu; hatta, Osmanlı D evletinin tamamiyeti mülkiyesinin muhafazasına v e kay­ bettiği eyaletlerinin istirdadı n a taraftar olduğunu bile söyl e­ m ekten çekinmezdi; lakin N apolyon Bonapart, yazdıklarında ve söylediklerinde samimi değildi: m ünasebet düştükçe, "Hissemizi alalım, yani Türkiyeyi taksim edelim! ,, fikrini Rus ve Nemçe İ mparatorlarına açmaktan geri durmamıştır. S ultan Selim lll. e gelince, onun Bonaparta samimi m uh ab­ b eti vardı: harpten anlıyan ve h arpte muvaffakiyetleri en büyük meziyet sayan bir Türk olmak itibarile, Bonapartın askeri kudret ve muvaffakiyetlerini takdir ediyor, yenilen­ lerin kadim ve tarihi Osmanlı düşmanları olan N em çe ve Rusya olması da bu takdir hissine, intikam zevklerini ekli­ yordu; Bonapartın mektuplarında sarfettiği dostluk sözleri­ nin, sırf siyasi m aksatla kullanıldığını, hakkile anlıyamıyor, Bonapartı cidden Osmanlı Devletine muhip telakki ediyordu. İ şte bu muhtelif sebepler, İngilizlerin ısrarına rağmen, Os­ manlı saltanatının ü çüncü İttifakta bitaraf k almasını intaç etmiştir . General Bonapart, İmparator ilan edildiği sıralarda ( 1 804), Devleti Osmaniye, müttefikleri olan İngiltere ve Rusyayı kollıyarak, Bonapartın İ mparatorluğunu tasdikte bir müddet tereddüt etmişti. Maamafih, Osmanlı Devletinin resmen m üt­ tefiki olan Rusya, Osmanlı memleketleri h akkın da b eslediği hırs ve emelleri göstermekten bir'an fariğ olmuyordu: Ruslar, henüz yedi Yunan a dasını tahliye etmemişlerdi; Balkan ya­ rımadasında sakin H ıristiyan tebaayı da, evvelden olduğu gibi, tahrikte devam edip duruyorlardı; alelh usus, Sırp teba­ aya ettikleri tesirler günden güne artıyordu. H atta Vidine, y ani Sırplarla iyi geçinen P asvand oğlunun tahakküm ettiği bir mevkie bir konsül göndermeğe bile k alkışmışlardı. Osmanlı D evleti, tekrar k arışmağa başlamış, Avrupa ahva­ linin tesirlerin den kendini kurtarmağa çalışırken, 1 804 se-


106

6sman!t JJevlefinin dağılma devrı

nesi Rusya ile İ ran arasında harp açılmış olduğundan Şark tarafını da nazarı dikkatten uzak tutmamak zaruretinde kal­ mıştı. İranlılar Tiflise taarruz etmişlerse de, intizamsız asker­ lerile Rusyaya karşı ciddi bir iş görememişlerdi. Çar ordusu Kafkas dağlarını aşarak Cenubi Kafkasyaya ilerliyordu. Rusyanın Kafkasya ve Tuna havalisindeki faaliyeti , İngil­ terenin hoşuna gitmiyordu: Devleti Osmaniyenin tamamiyeti mülkiyesini, ötedenberi kendi siyasetine sarsılmaz bir esas olarak kabul etmiş olan Büyük Pitt [ 1 ] , Aleksandrı, Şarktan döndürerek, Fransa aleyhine saldırtmak için uğraşıyordu. Rusyayı ise en ziyade m eşgul eden mesele, Bonapartın tek­ rar Şark istilasına kalkışıp, Rusyanın atiye ait emelle.rin e mani ol mak ihtimali idi. Fransanın şarkı istila ihtimali, Rusya kadar Avusturyayı da endişelendiriyordu; çünkü Avusturya­ lılar da , bir kısım Osmanlı memleketlerine varis olmayı gaye edinmişlerdi. Osmanlı Devleti vukuu melhuz muhataralara karşı ken­ dini muhafaza için, bazı hazırlıklarda bulunmak istiyor idise de memleketin askeri teşkilatında ve vilayetlerinde devam eden anarşi, ciddi bir iş görmesine mani oluyordu. Osmanlı Devletinin zaafından bu sırada en çok istifadeye çalışan Rusya Çarlığı olmuştur: Sırpları ve Karadağlıları isyan ettirdiği gibi, Rum reayayı da ifsat edip duruyordu. Rumelide böyle Osmanlı vahdetini parçalamağa çalıştığı gibi, o zamanlar Osmanlı hakimiyeti altında bulunan Cenubi Kaf­ kasyaya da girmiş, Oürcistanın bütün K aradeniz sahillerile beraber Rusya tasarrufunda olduğunu Osmanlı Devletine de tasdik ettirmeğe kalkışmıştı. Sultan hükumeti, Rusya ile ittifakı bozmaktan korkarak, Rusyanın hiçbir hakka dayan­ mıyan bu gasıbane hareketlerine ses çıkarmıyordu. H asılı Osmanlı Devletinin müttefiki olan Rusya, bu sıralarda Oür­ cistana ve K afkasyanın K araden iz sahillerin e yerleşip kal­ mıştır . ������

[1] Pittin ikinci Osmanlı - Rus harbi esnasında, İngiliz Patlema­ nının 15 n i san 1 7 9 1 cel sesinde Osmanlı Devletinin muhafazası mesele­ sine dair söylediği sözler pek meşhurdur: «Rusların bütün zaptettiklerı memleketleri muhafaza i l e hareketlerini sonuna kadar götürüp Türkleri A vrupadan koğmaları n a müsaade etmek, bizim için zararı m üeddi degildir fikrini prensip ol arak vazed en kimselerle mübahaseyi redde­ derim.» ( E. Bourgeois, Manuel H istorique de Politique Etrangere. T. 11. P. 25 ) .


Jlvrupa siyasefinde değişmeler

10?

Osmanlı Devletinin Rusya Çarlığı ile aktetmiş olduğu ittifak m uahedesinin m üddeti hitam bulmak üzere olduğun­ dan, Rusya H ük umeti 1 805 senesinde, muahedenin tecdidini istedi, ve yeni y apılacak muahedeye , Osmanlı tebaası hıris­ tiyanların , bundan böyle Rusya h imayesi altında bulunacak­ l arının da dercini talep etti. Osmanlı H ükumeti, bu ağır şarta, razı olmadı. Ruslar, daha ziyade ısrar ederlerse, Osmanlı Devletinin Rusya ve İ ngiltere ile ittifaktan sarfı nazar edip, Fransaya �ağlanacağını anlamış oldukların dan , nihayet b u haksız taleplerinden sarfı nazar ettiler v e 24 eylUl 1 805 te Osmanlı Devleti ile Rusya D evleti arasında 9 senelik bir te­ dafüi ittifak m uahedesi daha aktolundu. Bu m uahedename, 1 5 m addeyi ihtiva eder; fakat buna m erbut bir de 1 O mad­ deden ibaret "Şurutu hafiye İ m ü nferide,, denilen gizli m ua­ hede mevcuttur [ 1 ] . Bu iki muahede ile, ittifak tecdit ve idame olunduğu gibi, evvelki ittifakname mündericatın dan fazla olarak, iki tarafın bir birlerine k aradan ve denizden edecekleri yardım da sara­ hatle tesbit edilmiştir. Muahedenamenin 1 1 inci maddesinde, bu m uahedenin sırf tedafüi olduğu ve ancak "asayişi am­ meye elzem olan müvazenei m ülkiyenin vikayesi,, maksa­ dile aktedildiği ilan olunarak, tarafeyn i müteahhideyn, İ n gil­ tere Kralını ve iştirake hahişker olacak başka devlet reisle­ rini de, davete k arar veriyorlardı. 13 üncü maddesile, Os­ manlı ve Rusya devletleri, "tarafeynin ziri temellük ve tasar­ rufunda bulunan kaffei m emal ikine yekdiğeri zamin ve kefil,, olduklarını da beyan ediyorlardı. "Şurutu hafiye m a d­ dei münferidesi,, ne gelince, İ ngiltereden dahi gizli tutulan bu muahedenamenin m addelerinde Rusya Çarı Fransa ile harbe girecek olursa, Osmanlı Sultanı, "Muharebenin m üd­ deti imtidadında Rusya İmparatorunu n İ çdeniz (Akdeniz) canibine ledelhacc irsal edeceği sefaini harbiyenin ve m ü­ himmat ve zehair gemilerinin İ stanb ul Boğazından m üru­ runu teshile itina ve dikkat ve m üttefiki olan İmparatoru müşarünileyhin niyyati h ayriyesine muvafakat,, (§. 1 ) eyliye­ ceği, ve 7 inci m addesinde O smanlı ve Rus D evletlerinden gayri devletlerin h arp gemilerine Karadenizin seddolunacağı, tarafeyn ce taah h üt olunuyordu.

(1] M uahedat mecmuası, Cilt IV, Sayfa 3 5 : 48 - İ stanbul, Ceridei /askeriye matbaası, 1 2 9 8 ( 1 8 8 1).


108

(Jsman/ı JJevlefinin dağılma devrı

Filen m eriyeti, aşağıda görüleceği üzere pek kısa bir m üddet devam eden bu ittifak muahedenamesinin en şayanı dikkat vasfı şudur: Her nekadar Osmanlı ve Rus D evletleri hukukan müsavi ve tamamen m üstakil iki devlet gibi ittifak a ktediyorlar idise de o zamanlar Rusya İ mparatorluğu çok kuvvetli, Osmanlı Sultanlığı da pek zayıf olduğundan bu fili vaziyetin, işbu hukuki vesikada tesirleri gayrimahsus değil­ dir. Ezcümle, Osmanlı D evletinin başka D evletlerle ittifakı meselesinde, Sultan , Rusya İ mparatoruna bir nevi mutlak vekalet veriyordu (hafi § 2). Yunan adalarının hukuki vazi­ yetinde Rusyanın evvelki muahedelerle taayyün etmiş hakkı arttırılmıştı (hafi §§. 4 ve 5 ) { 1 ]. İ şbu celi ve hafi muahedelerin i mzalanmasından yirmi gün evvel, Sadrazamın Rusya Elçisine verdiği senedi res­ mide [2] bu muahedelerden başka kaynarca ( 1 77 4) , Aynalı­ ka vak ( 1 779) , Kırımın Rusyaya ilhakını tasdik ( 1 7 8 3 ) ve Yaş ( 1 79 1 ) muahedenamelerinin ve 1 800 senesinde Eflak ve Buğdan memleketleri hakkında Osmanlı devletince mü­ saade olnnan şeraitin , aleni ittifak muaheden amesinin 1 2 inci maddesinde mezkur imiş gibi tasdik ve tetkik odilmiş oldu­ ğu beyan ediliyordu. Bu sayılan m uahede ve senetlerde Eflak ve Buğdan Beyliklerine müteallik olup, Osmanlı Dev­ letinin hukukunu tahdit eder mahiyette bulunan b azı mad­ deler vardı. Biraz sonra görüleceği üzere, işbu maddelere, Osmanlı Hüku metinin, Fransa tesirine kapılarak, riayetsizlik etmesi , bu Osmanlı - Rus ittifak muahedenamesinin pek az mer'i kalabilmesine , hukuki bir sebep teşk il edecektir. Filvaki Kaynarca muahedenamesinin 1 6 ıncı maddesile Aynalıkavak ten kihnamesinin 7 inci maddesinde Rusya El­ çilerinin Eflak ve Buğdan memleketleri hakkın da bir nevi müdahale hakları tanınmıştı; Yaş muahedesinde dahi (§. 4) Eflak ve Buğdan memleketlerinin hususi menafii m evzuu­ bahs olmuştu. Keza 1 7 84 tarihli "Eflak ve Buğdan memle­ ketlerine dair senet,, denilen ve Rusya ile N emçe Elçilerinin tak rirlerine cevaben yazılan vesikada Eflak ve Buğdan B ey[1] Bu ittifak muahedenamesi, Aleksandrın oğlu N ikola I. ve Seli­ m i n amcazadesi Mah mud I I . zam anlarında akredilecek ol an «Hünkar İ skel esi» muahedesine, kısmen nümune olmuştur; Rusyanın Osmanlıya karşı bu muahede i l e aldığı h imayekar vazı, Hünkar İ s kelesi ( 1 8 3 3) muahedesi l e büsbütün tebarüz eder. [2] Muahedat mecmuası, Cilt IV, sayfa 4 1 .


Jlvrupa siyasetinde değişmeler

109

!erinden ipkaiye . alınmayıp ve tahkik olunmuş töhmetleri vuku bulmadıkça Beyler azlolunmamak . . . " taahhüt olun­ m uştu [ 1 ]. İ şte bu muhtelif m uahede ve senetlerin m üteaddit mad­ delerile Rusya devletinin Eflak ve Buğdan işlerine bir nevi müdahale hakkı tevellüt etmişti; Rusya, bu maddelere isti­ naden, Beylerin intihap ve tayinlerine karışmağa başlsmıştı. 1 805 senesi kanunuevvelinin 2 inci gün ünde Fransız İ m­ paratoru N apolyon, Austerlitz meydan muharebesinde, Rusya İ mparatoru Aleksandr ile Alman İ mparatoru Frants'ı mağlf:ıp etmişti [2]. Garip bir tesadüf olarak büyük Fransız zaferinin haberi, İ stanbula, Osmanlı - Rus ittifak m uahedesin in tasdik­ nameleri m übadele olunduğunun ertesi günü (30 kanunu­ evvel 1 805) vasıl oldu. Osmanlı vükela sı, Rusya ve Fransa­ nın her ikisinden korkuyorlardı; fakat meyilleri Fransaya daha ziyade idi. Eğer Austerlitz zaferinin h ab eri, bir iki gün evvel alınmış olsaydı , Rusya m uahedesinin tasdiki tehir edil­ miş olmak ihtimali vardı. Rusyanın Sırbistanda, Karadağda ve Yunanistanda bulunan hıristiyan tebaayı isyana teşvik­ ten hali kalmaması, ve Elçilerinin Babıali ricaline çok yük­ sekten muamele etmesi, başta Padişah olm ak üzere, Osmanlı ricali ve vükelasının hepsin i dilgir etmişti. Austerlitz m uzafferiyetini m üteakıp, İmparator Napolyo­ n'un Sultan Selime yazdığı mektubu da gelip yetişmekte gecikmedi. Padişah tarafın dan derhal cevap yazıldı ve bu cevapta N apolyona " İ m parator,, diye hitap edilerek o zamana k adar muhtelefünfih kalan unvan meselesi de halledilmiş oldu. N apolyonun mektubunu getiren zabite çok ikram olun­ du ve kendisile Osmanlı vükelası arasında hafi toplantılar oldu. Bu toplanışlarda, Rusya ile yapılan m uahedenin Os­ manlı devletine zararlı kısımlarının iptali için Napolyondan yardım istenildiği gibi, İstanbula bir Elçi göndermesi de temenni olundu [3]. [1) « Muahedat M ecmuası» , Cilt IV, Sayıfa 1 4. [2] Lünevil muahedesini milteakıp sukut etmi ş olan İ ngiltere Baş­ vekili Pitt, Austerlitz muharebesi ve Presburg musalahasını müteakı p ölüvermiştir. Sorel d iyor ki «bu i k i vakıa Pitti öldürdü». [3) Austerlitz mağlubiyeti Aleksan dırın ümit ve hayallerini, Rusya­ •nın şeref ve şanını kırm ı ştı. Rusya, Mora vya darülharekatında, bilhassa Lehistan ve Osmanlı de vletleri üzerinde nüfuz ve tahakkümünü temin için harbediyordu. Bu mağlubiyet ile, o nüfuz zayi olmuştu. Dalmaç-


110

Csmanb JJevlefinin dağılma devri

N apolyon tarafından gelen zabitle Osmanlı vükelası ara­ sında geçen müzakereler, bizzat Reis Efendinin (yani H ari­ ciye Vekilinin) boşboğazlığı ve o zamanlar Osmanlı harici­ yesinde mühim mevki sahibi olan Fenerli Rum Beylerin hainliği yüzünden, Rusya ve İ ngiltere sefirlerine kısmen aksetmiş olduğundan, bu sefirler, b azan şikayet yolu ile, bazan korkutmak tavrile Babıaliyi tacizden geri durmaz ol­ dular ... Ve hatta Fransa ile Osmanlı devletinin arasını açmak için, İn giltere Sefiri Osmanlı - İ n giliz muahedei ittifak iyesinin de tecdi di talebine kalkıştı. Fakat Osmanlı H ükumeti ricali, N apolyonun hem kuvvetine güveniyor, hem de D almaçya taraflarının o esnada Fransaya geçmiş olması n dan dolayı, o kuvvetten korkuyordu; İ ngiltere muahedesinin tecdidini geciktirmeğe karar verdi. Ayni zamanda Fransız maslahat­ güzarının telkinlerine ittiba ile devlet ricalinden Abdurrahman Muhib Efendi yi , Fevkalade Paris Büyük Elçisi tayin ederek N apolyon nezdine gön derdi (3 1 Mart 1 80 6). Muhib Efen diye verilen talimatta esas vazifesi, N apolyo­ nu Osmanlı devleti lehine tem ayül ettirmek , umumi bir sulh aktolun ursa, yahut N apolyon yalnız başına Rusya ile sulhe yanaşırsa, aktolunacak muahedede Osmanlı Devletine m üte­ allik bazı maddeler olup olmadığını öğrenmek ; Osmanlı D evletine muzır olabilecek sulh şartlarının önüne geçmeğe çalışmak; Memleketeyn hakkında Osmanlı Devletine zararlı b azı maddeler, Rusyanın zorile Babıalice k abul edilmiş ol­ duğundan, ötedenberi k endisini Osmanlıya dost göstermek istiyen N apolyonun Austerlitz muvaffakiyetine dayanarak bu maddelerin ilgasına, ve Rusyanın Gürcistan taraflarındaki m üdahalelerinin izalesine ve Yunan adalarının idaresi husu­ sunda, Rusyanın gittikçe artan ve m ütemadiyen değişen ta­ leplerinin Osmanlı lehine tadil o lunmasına yardımını temin etmekti. Osmanlı Devletinin Rusya ve İ ngiltere ile Fransa aleyhinde müttefik bulundukları mevzuu bahsolursa, Muh ib Efen diye verilen talimata göre, bu zat Osmanlı Devletinin k adimdenberi Fransa ile hep dostça geçinip gelirken, memul yayı da ele geçiren Fransızların nüfuzu, şarkta artık hakim olacaktı. Rusların İ s lavlar üzerine kurul an hayal binası çökebilecekti; buna karşı koymak içi n Eflak ve Buğdanı i şgal etmek ve Adriyatik denizinden ç ı k mamak l azımdı. Rus yanı n ilerideki hareketleri, bu esaslı fikrin tat­ bikatı olacaktır. Ve Napolyonun siyasetinde de, Türkiye pek mühim bir mevki i şgal edecektir.


Jivrupa siyasefinde değişmeler

111

hilafında Fransızların Mısıra asker sevketmiş olmaları, Os­ manlı politikasının esas hattına muğayir olarak, hükum etinin çaresiz bazı tedbirlere m üracaat zaruretinde kalmış olduğunu söyliyecek ve Osmanlı Devletinin Rusya ittifakından hoşnut bulunmadığını izhar edip, bu ittifakın ortadan k alkması için Fransızların muavenetini istiyecekti. Osmanlı H ükumetinin b u esnada en ziyade korktuğu şey, Austerlitz muharebesin­ den sonra N apolyonun H ariciye N azırı ile Aleksandrın Paris Elçisi arasında başlı yan sulh müzakeresi idi ; aktolunacak musaiahanamede D evleti Osmaniye zararına bazı maddelerin yer bulması ihtimal dahilinde görünüyordu ; buna mani ol­ mak Muhib Efendinin en mühim vazifesi olacaktı [ 1 ]. Askeri kuvveti azalmış, dahili ahvali gittikçe karışık bir şekil almış olan Osmanlı Saltanatını i dare edenlerin , o zaman dünyanın en kuvvetli iki devleti sayılan Fransa ve Rusya İ mparatorlukları arasında cereyan etmekte bulunan sulh m üzakerelerine müessir olabilmek ümitlerinin menşei, İ stan­ bulda bulunan Fransız mümessillerinin telkinlerini kafi teem­ mül ve tenkit etmeksizin kabul etmeleri olmuştur. H albuki N apolyonun İ stanbuldan bir Elçi getirtmek istemesi, siyasi şatrancında Osmanlı atını da oynatarak, Rusyayı kendisine daha çabuk ve daha çok yakınlaştırmak maksadına iptina ediyordu. Osmanlı D evleti zatına rağmen yine bir kuvvetti. Rusya, Fransa kuvvetlerile meşgul bulunurken Cenuptan Osmanlıların taarruzuna uğramağı elbette istemezdi ; ve za­ ten Osmanlılarla ittifakı tecdide müracaat etmesinden asıl gözettiği gaye, Osmanlı - Fransız ittifakına mani olmaktı. Osmanlı H ükumeti, kendisinin zayıf olmasına rağmen, zamanın iki en kuvvetli devletini kendi menafiine uygun olacak bir surette kullanabilmek gibi müşkül bir siyaseti idare etmek zaruretinde bulunuyordu. Böyle bir siyaset, çok muntazam, çok mahir ve çok ketum bir heyetin fevkalade [I) Muhib Efendinın türkçe Sefaretna mesini görmedim. Bertrand Ba­ reilles namımla bir zat, «Un Turc a Paris - 1 806 - 1 811» adlı fransızca bir küçük risale neşretmiştir ki bunda Muhib Efendinin seyahatname­ lE!rin den bazı kısımları aynen, bazıl arını da hulasaten nakleder. Fakat bu r isalede, asıl siyasi ve ciddi mesel elere müteall ik yazılar azdır; Pari s hayatının hi kaye ve tasviri daha çok yer tutar. Fransız müterci m, Sefa­ retnamenin yalnız bir k ı s m ı nı bulup tercüme edebildiğini söylüyor. (Ed. Bossard, Paris, 1 929). Burada Muhhib Efendiye verilen talimat, Ce vdet Paşadan i htisaren alınmıştır.


112

ôsmanlı JJev/efinin dağılma devri

m esaisile belki başarılabilirdi. Halbuki o zaman Osmanlı H ariciyesini idare eden zat, ahlakça düşkünlüğü ve diline hakim olmamasile iştihar eden [ Reisülküttap Vciszf Efendi idi. Bu geveze adam, Muhib Efendiye "vakit ve zamanı gelme­ dikçe bir ferde ifşa etmemek ve bir tarafa serrişte verme­ mek,, k aydile tevdi olunan çok hafi talimatnameden, Fransız m aslahatgüzarına tercümanlar - yani Fenerli Rumlar - da h a­ zır olduğu hal de bahsetmiş olduğundan, tercüman beyler, bu havadisi Beyoğlu ecnebi mahafiline yaymakta bittabi ku­ sur etmemişlerdir . . . Bu suı-etle meseleden h aberdar olan Rusya ve İngiltere sefirleri, Muhib Efendinin vazifesini öğ­ renmiş bulunuyorlardı. Muhib Efendi, Elçi sıfatile N apolyon nezdine giderken, N apolyon Rusyaya k arşı Osmanlı ve İ ran Devletlerile bir ittifak aktini ister görünüyordu. Rusyanın Cenubi Kafkasya­ da ilerlemesi, Osmanlıları da, İranlıları da çok korkutmuştu. Fransızların telkini ile İ stanbuldan İ rana gönderilen Elçi müsp et bir iş görememiştir. Muhib Efendi, Parise vasıl olduktan sonra. bazı protokol meselelerile hayli taciz edildi ; İ stanbuldaki Fransız maslahat­ güzarının sözlerinden hasıl olmuş bulunan ümitleri hayliden hayliye eksilmişti. N apolyon h uzuruna k abul olunması bile, bir aralık şüpheye düştü. Fransa Hükumetinin Osmanlı Elçisine olan muamelelerinde, Rusya Elçisile müzakere edilmekte olan sulh meselesinin tesirleri oluyordu. Muhib Efendi, Ta­ leyranlal mülakatlarından nihayet şu intibaı almıştı : Fransa­ nın meramı, Osmanlı Devletini Rus ve İ n giliz ittifaklarından ayırıp, kendi elinde istediği gibi oynatmaktır... H albuki, i s­ tanbulda bulunan Rusya ve İ ngiltere Elçileri, kendilerile müttefik kalması için Babıaliye mütemadi telkinlerde bulu­ nuyorlar ve Fransa ile yakınlaşmaktan onu tahzir edip du­ ruyorlardı. Bu aralık ortaya çıkan K attaro meselesi, Osmanlı S ultan­ lığına, ne mevcut Rusya ve İ ngiltere ittifak muahedelerin­ den, ne de Fransanın ittifaka celbetmek arzularından, h ayırlı bir netice çıkmak ihtimalinin azlığını pek açık gösterdi : Adriyatik sahilinde, Osmanlı S ultanlığı nı n himayesi altında Dobro'llnik Cumhuriyeti adlı gemici ve tüccar bir küçük dev­ let vardı. Yedi Yunan adalarına resmen Osmanlı Devle­ tile m ü ştereken hami bulunan Rusya Devletinin donanması,


J/urupa siyasetinde değişmeler

1 13

Osm anlı Hükumetinin müvafakatini almağa bile lüzum gös­ termeksizin K aradağlıların da yardımile bu Cümhuriyetin k om şusu bulunan K attaro şehrini zaptetti. Bu vak'a üzerine Napolyonun D al maçyadaki askeri de gelip Dobrovnik Cüm­ huriyetinin merkezi olan Raguza şehrin i işgal etti. Bunun üzerine denizden İ ngilizler ve Ruslar ve Rusların teşvikile Karadağlılar toplanıp Raguzayı muhasara altın a aldılar. K aradağlılar resmen Osmanlı tebaası sayılıyordu : Fran­ sızlarla bu m uhtelit asker arasında harp oldu : Karadağlılar çok telefatla çekildiler. fakat Ruslar, K attaro'da k aldılar Bu vak'a hukuki bir n oktai nazardan çok gariptir : Resmen Osmanlı devletinin m üttefikı olan Rusya, Osmanlı tebaasından m adut K aradağlıları k aldırıp, Kattaro şehrin e taarruz ederek zaptediyor ; Osmanlı devletile sulh üzere bu­ lunan ve bir ittifak aktini isteyen Fransa ise, Osmanlı hima­ yesindeki Dobrovnik Cümhuriyetinin m erkezini cebren işgal ediyor!.. Osmanlı devleti, zaf ve acizden dolayı, beyneddüvel münasebetlerde emsali ender olan bu hareketlere k arşı mu­ k abele edemiyor. Fransız askeri, Raguzayı işgal için, doğru­ dan doğruya Osmanlı idaresi altın da bulunan Hersek San­ cağını çiğneyip geçmişti ki bu tarzı hareket, beyneddüvel m er'i kaidelere göre, ilanıharp demekti. İ stanbul hükumeti ise, Rus ve Fransız Sefaretlerine sertçe bir eda ile bu hare­ k eti protesto etmekten ve P aristeki Elçisine şikayette bulun ­ m ak üzere talimat göndermekten başka bir şey yapamadı. Ve bunlardan da ameli hiçbir fayda hasıl o l madı : D obrov­ nik Cümhuriyeti Osmanlı S ultanlığından bir daha geri gel­ m emek üzere ayrıldı, gitti ( 1 ] . Bu münasebetsiz h areketlerine rağmen, Napolyon hüku­ meti, Osmanlı devletini, İ n giliz ve Rusl ardan ayırıp kendi ittifakına almak emelinde i di. Nap olyon bu maksatla yakın­ l arından ve hemşehrilerinden Korsikalı Sebastigani (Sebasti­ ani) y i, İ stanbula Elçi tayin edip göndermiştir. N apolyonu n Adriyatik sahilin de iyi yerleşmeğe çalışması v e o h avalide (1) Bu Cümhuriyet Sultanları n himayesi altına 1 526 da geçmişti. Osmanlı himayesi altında bulunurken ahalisi 30,000 e baliğ oluyordu; ticaret ve serveti çok artmıştı. 1 806 da Fransızlar tarafından i şgal edi­ len Dobrovnik, Viyana m uahedesile A vusturyalılara intikal etmiş ve eski servet ve refahi bitmiştir ; 1 890 da ahalisi 7,000 k i ş iye i nmişti... Bu cümhuriyet hakkında merhum Saffet beyin •Osmanlı Tarih Encü­ meni mecmnası»nda bir makalesi vardır. (Sene il 1, sayfa 1061), Osmanlı Devletinin

Dağılma Devri.

8


7 74

ôsmanlı JJevlefinin dağılma devri

25 binlik bir ordu bulun durması, bu mesele ile alakadardı; Sebastiyani iyilikle Sultanı Fransa ittifakına celbedemezse, bu ordu ile tehdit edecek ve Osmanlı devleti, Fransa ittifa­ kına girerse, Fransanın Dalmaçya ordusu Sultanın yardımına gelecekti. Fransızlar İ m paratoru N apolyon, Elçisi general Sebastiyani ile Osmanlı Padişahı Selim I I I . e gönder diği mek­ tubunda Lehistanın ihyası ve Osmanlı devletinin eski kuvvet ve şevketinin tecdidi emelinden b ahsederek, tedafüi ve taar­ ruzi bir ittifak aktini de teklif ediyordu. Napolyon bir taraftan Osmanlı devletini okşayarak ve korkutarak ittifaka celp için uğraşırken, öbür taraftan da Rusya ve İngiltere ile sulh aktine çalışıyordu ; Rusyanın Paris Elçisi d'Oubril ile az zamanda bir sulh muahedesi ak­ detmiş (Temmuz 1 806) ve bu vesika tasdik olunmak üzere Petersburga gönderilmişti ; fakat İ n gilizlerle başlanan sulh müzakeresi, çok geçmeden kesildi. Ve İ n gilizlerin tesirile, İ mparator Aleksandr da, sulh m uahedenamesin i tasdik et­ medi ; harp yine devam etti. Hatta birinci ittifaktan beri, Fran­ sızlarlarla sulh üzere yaşıyan Prusya Kırallığı da Fransa ile harbe girişti. Fransa ile Rusyanın uyuşmamasın da, muhtelif sebeplerle beraber, Osmanlı işlerinin de tesiri yok değildi : Rusya, Bal­ kan hıristiyanlarını, ayaklandırarak, Osmanlı devletini Bal­ kan yarımadasından atmağı ve Balkan hıristiyanlarını kendi nüfuz ve himayesi altına almağı istihdaf ediyordu ; Fransız­ lar ise Şarktaki siyasi ve ticari menfaatlerini emniyet altında bulundurmak için, Rusyanın Balkanlara münferiden hakim olmasına taraftar değildiler. Osmanlı devleti Rus - İngiliz ve Fransız kuvvetleri ara­ sında sıkışmış k almıştı. Bunların barışmalarından kendisi için nefes alacak bir zaman k azanabileceğine ümit bağlamış bulunuyordu. İ şler yine h arbe m üncer olunca, Babıali bütün dikkat ve ferasetini, bitaraflığın muhafazasın a hasretti. Lakin böyle karışık bir zamanda, hele muhasım taraflardan birisi, Tunanın şimalin de ve Yunan denizinde hakim bir vaziyeti almış, öbürü de H ersek civarında kuvvetli bir ordu tahşit eylemiş bulunurken, Osmanlı Sultanlığı gibi zayıf bir dev­ letin bitaraflığını muhafaza edebilmesi çok müşküldü . . . O aralık, Osmanlı devletinin zafını izhar ve ispat eden bir vak'a da olup geçti : " N izamı Cedid ,, askerini Rumelide


Jlvrupa siyasetinde değı�meler

1 15

·���--'-����

dahi tanzime memur olan Kadı Abdürrahman Paşa, ağır bir muvaffakiyetsizliğe uğradı. B u vak'adan cesaret alan Avus­ turya ve Rusya devletleri, Sırbistan i htilalcilerini tesahuba kalkıştıl ar. Fransa ise, Rusya ve Avusturyanın bu teşebbüs­ lerine karşı bir vaziyet alarak, Babıaliyi metanet göstermeğe teşvik ediyordu. Bu teşvikten cesaretlenen Osmanlı H ü k umeti, Avusturya ve Rusyaya ret cevapları verdi ; Sırp isyanını tes­ kin için de bir hayli asker toplayıp sevketti. Bu sırada, İ stanbula gelip yetişen Fransız Elçisi general Sebastiyani, gelir gelmez B abıali ricalini, Rusya ve İn­ giltereden soğutmak için her tedbire baş vurdu. Rusya Osmanlı ittifak muahedesini, çok haklı olarak tenkit e diyordu. Bu Elçinin gayesi, Osmanlı Devleti ile İ n gilte­ renin arasını açmak ve Rusya ile Osmanlı devleti arasında bir h arp vesilesi çıkarmaktı. Muvaffak olursa, Osmanlı D evletinin Fransaya yanaşmaktan başka çaresi k al mıyacaktı. General Sebastiyani bu siyaset oyununda nihayet muvaffak olacaktır. Rusyanın zorile aktolunmuş ikinci ittifak muahedename­ si mucibince tayin edilen Eflak Voyvodası Kostantin İpsilanti Bey, açıktan açığa Rusya taraftarı i di. Buğdan Voyvodası Mourusi Bey ise, hal ve efkarı meşkuk bir adamdı ; v.e tayin olunduğu bu memuriyetin den istifa da ederek nazlanıp duru­ ruyordu. Babıali ricali, her ikisinin azil ve defolunmasını is­ tiyorlardı ; fakat muahede mucibince yedi yıl müddetle tayin e dilmiş oldukları n dan, Rusyanın itiraz ile bir m esele çıkar­ masın dan korkuyorlardı . Sebastiyani, bu ricali cesaretlendir­ meğe çalıştı : Rusya tarafından itiraz olunamıyacağını, çün­ k ü Rusyan ı n itirazı Fransa ile aktettiği Oubril m uahedesine m uğayir bulunacağından N apolyonun m üdahalesini intaç edeceğini söylüyordu. Sebastiyaninin sözleri, O ubril mua­ h edesinin tasdik edilmemiş ol duğun dan gafil bulunan Babı­ ali Paşa ve Efendilerine mukni gibi görünüyordu. Eflak ve Buğdan Voyvodalıklarına nasbolunan Ruml arın vükela ve k urenaya bir kaç bin kese para vermeleri de adetti. i şte bu k eselerin cazibesi de, tebeddül arzusuna az m üessir değildi. Kurnaz Sebastiyani bu nazik noktaya şüphesiz vakıftı ! Rei­ sülküttap Vasıf Efendi, Sebastiyaninin delailine tamamen ka­ naat etmiş görünerek, diğer Babıali ricalini de bu fikre imale etti ve nihayet her iki Voyvodayı azil ile, yerlerine yeni

·


1 16

(Jsmanlr JJev/efinin dağılmi!i devrı

Voyvodalar (Kallimaki ve Sutzo Beyler) tayin edip, neticeyi Rusya Elçisine bildirdi [ 1 ]. Voyvodalar işinde böylece m uvaffak olan general Sebas­ tiyani, gayri resmi olarak P adişahın huzuruna çıkmak istedi. Padişah kabul etti. Fransız elçisinin maksadı , O smanlı Padi­ şahını görmekten ziyade, Rusları ve İngilizleri kızdırmaktı. Bunda da muvaffak oldu : Rusya ve İngiltere elçileri, Voy­ vodaların ahitnamelere mugayir bir usulle değiştirilmesini ve müteakiben Fransa elçisinin huzuru h ü m ayuna k abul olunmasını, Osmanlı siyasetinin Fransaya tem ayül ettiğine bir delil telakk i eylediler . . . Tam b u sıralarda d'Oubril Muahedesinin Rusya İ mpara­ toru tarafından tasdik edilmemiş olduğu h ab eri, i stanbula geldi. Bu haberden Rusya ile Fransanın tekrar harbe k alkı­ şacaklarını ve N apolyonun Lehistana yürüyeceğini istidlal müşkül değildi. O zamanlar Lehistan Osmanlı İ mparatorlu­ ğu arazisi ile hemhudut idi. Osmanlı İ mparatorluğu, Fransa İ mparatoru ile uyuşup, m üştereken hareket edecek olurlarsa Rusyanın hem Lehistan tarafından, hem de onun cenubun­ da bulunan Buğdandan taarruza uğramak ihtimali vardı. Buna m ukabil, Sebastiyani İ mp aratoru namına tedafüi ve taarruz! bir ittifak muahedei hafiyesi teklif ediyor ve Osmanlı devletine Eflak ve Buğdanın muhafazasını temin eyliyordu. Şimdiye k adar teşebbüslerinde m uvaffak olan Fransız Elçisi, Rusya ile Osmanlı Devletinin arasını açmağa hizmet edecek diğer hatveleri atmakta gecikmedi : " Rusya Beylik gemilerinin ve askeri mühimmatının K aradenizden Akdeni­ ze geçmesi bitaraflığa mugayirdir,, diyerek bunun men'ini iddiaya kalkıştı. Halbuki Rus gemilerinin boğazdan serbest müruru Osmanlı - Rus ittifak muahedenamesinin ahkamın­ dandı. Babıali bu iddiaya kulak asmaz görününce, Korsikalı general, " Rusyalıların bu hareketine ruhsat verildiği h al de, bizim Dalmaçyadaki askerimizin de, Osmanlı memaliki için­ den Tuna yalısına ve oradan Eflak - Buğdan yolile Lehistana geçmeleri için ruhsat verilmemek nasıl olur?. Bitaraflık k ai­ desi cümle hakkında müsavat üzere muamele olunmaktır.. ,, derneğe başladı. Babıali, Rus Elçisine m üracaat ederek, dost[1] Rus taraftarı sayılan Beyler 2 8 ağustosta (1 806) hal'olunmuştu. Yenileri 1 3 teşrinievelde nasbedildi. 1 6 teşrinisanide Ruslar hasmane harekete başladılar.


./lvrupa siyasetinde değişmeler

1 17

luğundan ve ittifaktan bahis ile, Fransızların bu taleplerin i is'afa yol aradı i se de, bu sefer R u s Elçisi kızarak, üst perde­ den ve tahkir kar sözlerle gürültü kopardı [ 1 ] ve Eflak - Buğ­ dan Voyvodalarının ahde mugayir azil ve tayinlerini de söze k arıştırarak, eğer mezku r Voyvodalar tekrar yerlerine geti­ rilmezlerse, kendisinin b ütün sefaret memurlarile çekilip gi­ deceğini söyliyerek, Babıaliyi münasebeti kesmek ile tehdit etti. Bu suretle örs ile çeki ç arasında kalan kuvvetsiz Osmalı hüklımeti, kendi şeref ve haysiyetin i büsbütün ihlal eden bir r ic'ati i htiyar etmekten başka çare bulamadı : Birkaç ay evvel azlettiği hain Voyvodaları tekrar Bey nasbederek, Ef­ lak ve Buğdana gönderdi ! . İ stanbulda bu vak'alar olup geçerken, N apolyon Prus­ y a ordularını perişan ederek, Berline girmiş bulunuyordu. Berlinden Sebastiyaniye gön derdiği talim atta, h a i n Voyvoda­ ların tekrar azlettirilmelerini talep ediyordu. Bunun üzerine Selim I I I . N apolyon I . e gönderdiği bir mektupla vaziyeti izaha lüzum gördü. N apolyon bu mektuba p ek mülayim ve nazik bir cevap vererek , Padişahı teselli ile ona cesaret ver­ meğe çalışmış ve Dal maçyadaki ordusu ve donanmasile ken­ disine im dat edeceğini vadeylemiştir. Fransa ile münasebat bu suretle iyileştiği gibi, Voyvoda­ lar meselesinin Rusya arzusuna göre halledilmesile de, Os­ m anlı - Rus i htilafı hitam bulmuş gibi idi; fakat İ stanbul Bo­ ğazından Rus gemilerinin gelip geçmesine m üsaade verilmez olduğundan, Rus ve İngiliz elçileri tekrar hoşnutsuzluk göstermeğe başlamışlardı. Hasılı Osmanlı Devleti, m uhtelif devletler arasında b i r nev i cambazlık yapmakla vaziyetin i muhafazaya uğraşıp duruyordu . Fakat b u gayri sabit muva­ zene uzun müddet devam edemedi : Rusya ile N apolyonun tekrar çarpı şmaları zamanı, gün geçtikçe yaklaşıyordu. Rusll] Vak'anü vi s Asım Efendi, Rus elçisinin Babıalide sarfetti ği ağır sözleri şu suretle nakleder: « B izden i st izan etmeksizin Eflak ve Buğdan Voyvodalarının tebdili sizin ne haddin i zdir ? Bu ne deme ktir? Hemen evelki makamlarına iade edini z ! Yoksa, beş güne kadar berren ve bah­ ren hücum ile sizi Konya ve Şam diyarlarına bile hasret eylemek indi­ mizde bir içim su gib i d i r. Sizi şimdiye kadar mahza mürüvveti mizden ve bazı guna beyüşira muamelesine lüzumunuzdan naşi i pka ediyo ­ ruz ...,, ( Asım tari hi, cilt I , sayıfa 202, İ stanbul, Ceridei Iiavadis mat­ baası. Tar ihi yok).


718

ôsmanlı JJevldinin dağılma devri

Fransız harbi başlayınca, Dalmaçya Fransız or dusunun Os­ manlı arazisinden geçerek ve Osmanlı ordusile birleşerek Lehistana doğru yürümeleri pek muhtemeldi... * * *

Rusya devleti, Fransızlarla Osmanlıların m üttefikan Le­ histana doğru hareketleri ihtimalinin önünü almak için der­ hal faaliyete b aşlamıştır : General M chelson kumandası altına verilen 60,000 kişilik bir Rus ordusu, 1 80 6 senesi 1 6 teş­ rinisanisin de, Osmanlılar al eyhine hasmane harekete geçti. Maksadı Turla (Dinyester) ve Tuna nehirleri üzerinde bulu­ nan Osmanlı kalelerini el e geçirerek Eflak ve Buğdanı zapt ile Osmanlı devletini iyice tazyik edip, Fransa İ m paratorluğu ile birleşmesine imkan bırakmadıktan başka, Rusya İ mpa­ ratorluğunun arzusuna göre harekete onu icbar etmekti. Rus taarruzunun başladığı zaman Rusya ve Osmanlı devletleri, yalnız sulh halinde değil, müttefik vaziyette idiler. .. Dokuz sen e müddetle aktolunan ittifak muahedenamesinin imzalanmasından ( Kanunuevvel 1 805 ) beri henüz bir sene bile geçmemişti !. . Muhasamata başlanırken resmen ilanıharp usuldenken, Ruslar buna dahi l üzum görmemişler, doğru­ dan doğruya hasmane harekete başlayıvermişlerdir [ 1 ). Michelson ordusunun bir fırkası, kanunuevvel iptidasın­ da, Turla nehri üzerinde vaki Osmanlıların Bender kalesine vasıl oldu : ikinci bir fırkası da ayni nehir üzerinde kain v e Lehistan arazisine daha yakın Hotin k alesi üzerine yürü­ yordu. Bu sıralarda Rus askeri Lehistanı terk ile ric'at eylemiş olduğundan, kanunuevvel ortaların da N apolyon Varşovaya gelmiş idi; fakat Ruslarla Fransızlar arasında henüz büyük m üsademeler vaki olmamıştı. N apolyon, m ühimce bir Rus kuvvetinin, asli kuvvetten ayrılıp Türklerle harbe girişmiş olmasından memnun kaldı; zira Rusların Türklerle m eşgul olmaları, her halde bir kısım kuvvetlerinin o cepheye sevk­ lerini intaç edecek ve ayni zamanda kendilerinin dahi v e iştiraki olmaksızın Rusların Osmanlı memleketinde ilerleme­ leri, Avusturyalıları, iyice kuşkulan dıracaktı. Şark işleri üze[1) Bu vakıa Rusların umum iyetle muahedelere, hususiyetl e dost­ luk ve ittifak muahedelerine vazetmiş oldukları imzalara nekadar kıy­ met verdiklerini açı k gösterir.


Jlvrupa sıyasefinde değişmeler

1 7g

rine Rusya-N emçe rekabeti artık başlamış bulunuyordu. Zaten Napolyonun Osmanlı - Rus harbini ötedenberi istemesi de, bu düşüncelere iptina ediyordu. Ruslarla Osmanlılar arasında b aşlayan bu harp 1 806 dan 1 8 1 2 ye kadar beş yıl devam etmiştir. Bazı Rus mü­ verrihleri, N apolyonun teşvikile bu harbe Osmanlıların iptidar ettiklerini yazarlarsa da iddiaları vakayi ile merduttur : Rus fırkası Bentlere taarruz ettiği zaman, ne harp mıntakasında, ne de İ stanbulda kims e nin bu işten haberi yoktu; Osmanlı D evleti, Rusyaya karşı harbe asla hazırlanmış değildi; Rusya ile mün'akit taarruzi ve tedafüi ittifak muahedesine güvene­ rek, hudut üzerindeki k alelerine kafi erzak ve zahire bile iddihar etmemişti. . Bundan başka, Babıali ile Rus Elçisi ara­ sındaki resmi muhaberat ta Elçinin Rusya taarruzuna bir vesile bulamadığını açık gösterir [ 1 ] . Rusyanın bir yıl kadar önce kendisile dostluk ve ittifak muahedesi aktetmiş olduğu bir d evletin, Osmanlı Sultanlığı­ nın, arazisine hiçbir ciddi sebep gösterm eksizin ve resmen ilanı harbe dahi lüzum görmeksizin, uluorta taarruza k alkış­ ması, çok hayrete değer; hayrete değer vak'alan az naklet­ meyen tarihte bile buna b enzerleri epey nadirdir . D evlet adamları bilhassa böyle hadiseleri unutmamakla m ükel­ leftirler ... Rus Hükumeti, Osmanlı Hükumetini geniş mikyasta al­ dattığı gibi, kalelerin önüne gelen Rus fırkalarının kuman­ danları da, kale muhafızlarını aldatmakla işe başlamışlardı : Bender önüne gelen Rus fırkası kumandanının, Bender mu­ hafızına gön derdiği m ükaleme m emuru, Rus ordusunun Fransızlarla çarpışmak üzere, N apoli taraflarına gideceğin i ve Osmanlı arazisinden geçmesi için P adişahın iradesi çık­ mış olduğunu söyliyerek (2) işe başlamıştır . Kale muhafızı Hasan Paşa, İ stanbuldan bu yolda hiçbir emir almamış bu­ lunduğundan, Rusların iğfaiatına k apılmamış ise de, k alede Ruslara mukavemet edecek kuvvet mevcut olmamasından dolayı , nihayet teslimi silaha mecbur olmuştu. Hotin kalesi de hemen aynı ahval ve şerait altında Ruslara bırakılmıştır. [1] R u s elçisi İ talinski'nin mektubu ( Revolution de Constantinople, A. de Juchereau, T. I I , p. 147 - 249). (2) Ruslar, M uhafız Paşaya, sahte bir emri ali dahi ibraz etmiş­ lerdir !


120

Osmanlı JJeulefinin dağılma deur,

Bender ve Hotin k alelerinin Ruslar tarafından zaptı ha­ beri, nihayet Rusçuk ayanı Bayraktar Mustafa Ağa ya k adar gelip yetişince, bu gayretli sergerde, derhal Tuna sahillerinin muhafazası esbabını istikmale teşebbüs ettiği gibi, vak'aları da alelacele İ stanbula bildirdi. Osmanlı hükumeti bu garip taarruzdan mütehayyir k aldı ve vakit geçirm eksizin Rusya­ nın "Memaliki Şahaneye,, tecavüz ettiğini lazım gelenlere iş ' ar ile bütün serhatlerin m üdafaaya hazırlanmalarını emir ve tebliğ eyledi. General Mihelson [ 1 ] ordusu, Bender ve Hotini aldıktan sonra K ili ve Akkerman kalelerini de yine h ile ve desiselerle ele geçirmiş ise de, İsmail, İ brail ve Yergöğü k alelerinde Osmanlıların ciddi mukavemetine m aruz k aldı. İ smail k ale­ sinin, muhafızı bulunan ihtiyar, fakat tecrübeli ve cesur Ka­ sım Paşa ile Bayraktar Mustafanın yol daşları n dan Peh livan İbrahim Ağa kuman dası altı n da bulunan serhat dilaverleri muvaffakıyetle müdafaa ettiler. K ale m üdafileri hücum eden Ruslara nisbeten adet ve levazımatça çok zayıf ol dukları halde Rusları k ülli zayiatla püskürtmeğe muvaffak oldular. Hudutta böyle harp devam ederken, Babıali İ stanbulda bulunan Rus Elçisin den istizahlarda bulunduk ça, Elçi Bey, hiçbir şeyden haberi olmadığını, Voyvodaların yeniden ta­ yini ile artık arada ihtilafı mucip bir mesele kalmamış oldu ğunu söyliyerek, Osmanlı hükumetini iğfale devam etmek istiyordu [2]. Mütearrız Rus ordusu kumandanı Mihelson ise, etrafa beyannameler neşrederek, Sultanın maksadı İslam memle­ ketlerine Fransız askerini davetle o kuvvet sayesinde " N izamı Cedid,, i icra ve tatbik ettirmektir gibi fitne ve fesadı mucip sözlerle halkın zihnini k arıştırmağa ve hudut boylarında anarşi tevlit etmeğe uğraşıyordu. Rus ordusunun Osmanlı hududunu tecavüzle Osmanlı k alelerini zaptetmesi, harpten gayri bir suretle tefsir oluna-

[1] M ihelson, aslen Alman olan bu Rus genera l i, Katerina I I . dev ­ rinde Pogaçof isyanını söndürmüş ve Aleks andr L zamanında ise, Os­ manlılar aleyhine hareket eden ordunun kumandanlığına tayin edilmiş­ tir. Harp b aşl ad ı ktan b i r müddet sonra Bükreşte öl müştür ( 1 807) (2) Rus Elçisi İ talinskinin Di van tercümanı Hançerli beye bu hu­ susta yazdığı resmi mektubun bir sureti, A. de Juchereau de Saint­ Denys'ni n • Revolution de Constantinople• adlı eserinde münderiçtir. (T. 1 1. S. 247- 249).


./lvrupa :;iyasefıiıde değişmeler

127

bilecek bir hareket olmadığından, Osmanlı Devleti de niha­ yet Rusyaya karşı h arp ilanına k arar verdi. İngiltere D evleti Osmanlı S ultanlığının Rusya Çarlığına k arşı ilani harbetme­ mesi için hayli emek sarfederek, b azan vaitlerle, bazan teh­ ditlerle, hiç olmazsa ilani harbin tehirine uğraştı ise de, Mihelsonun taarruzu üzerine, Rusyanın müttefikı olan İ n gil­ terenin Elçisin den ziyade Fransa Sefiri Sebastiyaninin söz­ l erini dinlemeğe temayül etmiş olan Osmanlı H ü kumeti, 1 806 senesinin sonunda, Rusyaya ilanı harp k ararnamesi n i y azıp, İ stanbulda bulunan bütün sefaretlere dağıtmıştır. Bu ilanı harp beyannamesi de, evvelce Fransa ile harbe b aşlanırken yazılan b eyan name gibi m üdellel ve mukni bir vesikadır. XIX. asır b aşında, Osmanlı H ariciyesinin ah­ vali alemden bihaber bulunmadı ğını ve bu gibi vesikalar y azmakta iktidar ve meharet sahibi olduğu nu gösterir [ 1 }. Beyanname, m edeni devletler arasında cari olması lazım­ gelen ahde vefa prensipini vaz ile söze b aşlar. Sonra, Rusya­ nın bu me<ieni kaideye riayetsizliğini söyliyerek , o güne k adar Osmanlı devletine k arşı ettiği hakka muğayir tasallut­ larını birer birer zikir ve beyan eder. Zikrolunan vak'alar arasında K afkasyadaki gasıbane hareketi, bilhassa dikkate şayandır. N ihayet, dost ve m üttefik bir devletin değil, sulh üzere bulunulan herhangi bir devletin b ile yapamıyacağı bu nevi hareketleri vuzuh ve sarahatle tesbit ettikten ve Rusya ordusunun hududu osmaniyi habersizce tecavüz etmesi üze­ rine vaki olan istizahlara, :Rus Elçisinin "meyanede cüz'i ve k üllt sebebi münazaa olmayip devleti tarafından k enduye buna dair haber verilmediği,, tarzında vaki olan cevaplarını da zikreyledikten ve nihayet Mihelsonun Osmanlı m emleke­ tinde fitne ve n ifak tohumları ekmeğe çalıştığını da söyle­ dikten sonra, ilani sefer olunmaktan gayri çare k almadığını beyan etmektedir. [1] Bu ilanı harp beyannamesinin bir sureti, Cevdet tarihinin V I I I . inci cildinin vesikalar kısmında münderiçtir. (Ves i ka : 4 , S . 289-292) Burada vesikanın tarih i gösterilmemi ştir. Fakat A. de Juchereau'da bu­ lunan tercemesinin ni vayetinde, 25 şev val 1221 (5 J an vier 1 8 0 7) tarihi mukayyettir (T Il, S. 260). 1 806 senesi sonlarında N apolyon, Prusyalıları tamamen ezip, harp­ ten hariç bırak m ı ş ve Lehistana girmişti. Ruslarla Eylau muharebesini i se 8 şubat 1 807 de yapmıştı. Demek oluyor ki, Rusların Devleti Os ma­ n iye ile harbe girmeleri ve Fransızlarla müsademelere başlamaları, az fasıla ile vukubulmuştur.


122

Usmaniı 2Jev/ef;iıin dağılma devri

Napolyon Ruslarla harbettiği sırada, Osmanlı S ultanlığı ile İ ran Şahlığının da ken disile müttefikan Ruslarla muha­ rip bulunmasını istiyordu ; Rusların cenupta iki komşu dev­ letle harbe mecbur olması, kendi aleyhine sevkolunacak Rus kuvvetlerinin dağılm asını intaç edecekti. Rusya devleti, Osmanlı memalikine taarrı.ız etm eden önce, Fransız Elçisi Seb astiyani, imparatoru namına, Osmanlıların Fransa ile itti­ fak aktetmelerini, Babıaliye teklif etmişti. Aynı zamanda, Napolyon, İranla bir ittifak aktetmek arzusil e, Tahran dan Şehzade Mirza Riza yı nezdine celbettirmişti. Napolyon, k uv­ vet ve iktidarının şarkta ma!Um olması için türlü türlü vası­ talara müracaat etmişti. Napolyon un muvaffakiyet ve zaferle­ rinin Osmanlılar arasında şayi ve m ünteşir olması için, 1 805 senesi sonlarındaki büyük seferin vakayiine dair resmi b ül­ tenlerin türkçe tercümeleri de güzel tabolunarak Osmanlı memalikine dağıtılmıştı [1 ]. Selim I I I . , Napolyonun tak dirkarı olduğundan böyle bir ittifaka mütemayil di. Ancak vekilleri arasında fikir ihtilafı , yalnız fikri ol mıyan sebeplerle mevcut idi. Maamafih , Sebastiyaninin teklifine ret cevabı verilme ­ mişti. Ancak Babıali ittifak muahedesi şeraitinin İ stanbulda kararlaştırılmasını istedi. Sebastiyani , N apolyon nezdine bir memuru mahsus gön derilerek, muahedenin çarçabuk mü­ zakere ve akdedilmesi ve hatta İ mpara torun başka devlet­ lerle aktedeceği muahedelerin müzakeresinde dahi müttefik sıfatile Osmanlı m ümessilinin bulunması daha muvafık ola­ cağını söyliyerek , nihayet noktai nazarını Bab ıaliye kabul ettirdi. Bunun üzerine tez elden Napolyona bir Namei H ü­ mayun yazıldı ve bu namede Selim I I I . , Napolyona " Fima­ bait Müttefikimiz" diye hitap ediyordu. Lakin ittifakname akti için henüz bir memur gön derilmem işti. Rusyanın, Osmanlı hukukuna tecavüz vak'ası hadis olun­ ca, bir taraftan Rusya aleyhine ilani harbolunduğu gibi, di­ ger taraftan da Defteremini Seyid Mehmed Emin Vahid Efendi namında bir zat, N apolyonun nezdine memur edildi. Vahid Efendi evvela Berline, Napolyonu orada bulamayınca Varşo­ vaya gitti ; Napolyonla bir ittifak muahedesi aktine teşebbüs i l ] « Tarihi İ sevi n i n 1 8 0 5 senesi y a h u t tarihi Hicretin 1 220 senesin­ d e Fransa devleti ile Avusturya ve Moskof d e vletleri beyninde Nemçe ve A vusturya memalikinde vaki olan cenk ve sefere dair havadis­ namelerin tercümesidir.» (Matbaa ve tabolunduğu şehir ile tab'ı tarihi gösterilmemi ştir) .


Jlvrupa siyasetinde değı�meler

123

etti. Lakin b u teşebbüsten ciddi bir semere hasıl olamıyacak­ tır. Çünkü N apoiyonun asıl maksadı, Rusyayı tekrar harbet­ meden veya harbeyledikten sonra, kendi ittifakı dairesin e almaktı . . . Osmanlı Sultanlığı ile İ ran Şahlığını da Rusya aley­ hine teşvikı, biraz evvel söylendiği gibi, Rusyayı her taraf­ tan sıkıştırmak içindi. Rusya ile harp haline geçen devletler Rusyanın müttefikı İ n giltere ile dost kalamıyacakların dan, b u devletleri aynı zamanda İ ngiltereden ayırmış olacaktı. R us­ yaya galebesi halinde, m üttefikleri lehin e bir şey koparmağa çalışacaktı, koparamazsa b ile kendi menafiini temin etmiş bulunacaktı. B u n u n içindir ki N apolyon Osmanlı ve İ ran Devletlerini filen harbe sokmak için çok çalışmakla beraber muayyen maddelerle maksat ve gayesi vuzuh kespetmiş b i r ittifak ahitnamesile b ağlanmaktan çekiniyordu . . Napolyon , ken disinin tatlı mektupları ve Sebastiyaninin mahirane manevraları ile n ihayet S u ltan Selimi tamamen av­ layıp, ken disine b ağlamağa muvaffak olmuştu [ 1 }. Osmanlı Rus harbi bilfiil b aşlamış ve Rusyanın mühimce bir k uvveti Balkanlara doğru sevkolunmuştu. İ ngiltere ile de Osmanlı Devleti arası epeyce soğumuş ve artık Osmanlı - İ n giliz itti­ faknamesinin tecdiden akti şüpheli bir hale gelmişti. Hasılı Napolyon şark siyasetinde muvaffak olmuştu. Artık Vahid Efendi ile ittifak muahedenamesi aktinde isticale lüzum kal­ mamıştı ... [2] Görülüyor ki Osmanlı devletinin o zamanki H ariciye N ezareti iyi ilanı harp beyann ameleri yazmakta m eharet gösteriyorsa da, cihan vekayiini hakkile anlayıp o n a göre hareket edebilmek iktidarını henüz izhar ve ispat edeme­ mektedir. Rusyaya ilanı harp olunduktan sonra, Osmanlı Hükumeti, o ana kadar mutat olduğu üzere Rus Elçisini Yedikuleye hapsetmedi. B aşka Elçilerin ve hususile İ n giliz ve Fransız Elçilerinin ihtarların a kulak asarak, memleketine dönmesin e müsaade etti ve hatta hazırlanmak için de birkaç gün m üh­ let te verdi. - Bu vak'a, Devleti Osmaniyenin diğer devlet­ lerle m ü n asebatı n da, an'aneye muhalif, ve zaafı n ı m übeyy i n [ 1 ] N apolyon o sırada İ stanbula istihkam v e topçu zabitleri d e gön­ dermiştir. [2] A. Sorel, Türkl erin Fransız yard ı mına soğuk davranmalarından dolayı N apolyonu n harareti de söndüğünü ve Ruslara yaklaşt ı ğını ifade eder (S. T. II, p. 1 5 O).


12 �

Osmanlı 5Jev/dinin dağılma devri

olmakla beraber, insaniyetkarane bir usulün mebdeidir. Rus Elçisi Babıaliye celbolunarak, kendisine tatlı dille, Rus• yanın hiçbir hak ve sebebe m üstenit olmaksızın istila ettiği m emleket ve şehirler tahliye olunursa, yine İ stanbula gele­ bileceği söylen di. Rus Elçisi, bir Rus gemisile İ stanbuldan ayrılarak , İ talyaya gitti (26 Kanunuevvel 1 806). Diplomasi meseleleri bu suretle hallolunurken, Osmanlı Hük um eti harp işlerini de ihmal etmiyerek, Yeniçeri ortaları Tuna yalısına gön derildiği gibi, memleketin h er tarafından asker yazılmak için de ferman çıktı. Boğaz kalelerinin askeri mühimmatı ikmal olundu. Boğaz haricinde düşmanın asker dökebil eceği yerlere tabyalar yapıldı; ve buralara muallem askerden de b irer miktar gön derildi. Akdeniz Boğazının mu­ hafazasın a da itina olunmak istenildi; çünkü İ n giliz donan­ ması, Bozcaadada toplanmıştı. Sadrazam İbrahim Hilmi Paşa nın Serdarı Ekremliğine. yan i Ordu Başkuman danlığ·ına dair de bir H attı h ümayun sadır oldu. Sadrazam, ordu ile İ stanbul dan ayrıldığı zamanlar, İstan­ bulda onun kaymakamlığına vezirlerden birisi getirilirdi. S e­ lanik Mutasarrıfı Köse Musa Paşa, kaymakamı sadrı ali nas­ bolundu [ 1 ]. Kendisi muktedir olduğu halde, hep taşra me­ muriyetlerinde istihdam edilmiş olmasına İ stanbul erbabı nüfuzunun rekabeti sebep olduğunu zann eden bu adam, İstanbul ricaline düşmandı. Bu sırada Şeyhülislamlık ma­ kamını taassubile meşhur, Topal Ataullah Efendi namında bir hoca işgal ediyordu. Rusl ara karşı sefer açıldığı zaman, Sil istireye Tuna Seras­ keri unvanile bir zatın vali nasbolunması an ' ane icabı idi. Bu Serasker Vali, Rusçukta otururdu . Son Rus harbi baş­ lar başlamaz, Rusçuk ayanı Bayraktar Mustafa Beşe nin yarar­ lıkları görülmüş olduğu gibi, o havalide çok n üfuz kazan­ mış olan bu zatın yanına bir başka S erasker tayini de bazı m üşkülat tevlit etmek ihti mali vardı. Bu düşüncelere binaen, Bayraktar Mustafa Ağaya, Vezaret r ütbesile Silistire Valiliği verildi. Osmanlı ülkesine taarruz eden Rusya ordusunun planı, Bükreşe kadar ilerleyip orada tecem m ü ettikten sonra, [ i l M usa P aşa, Köse olduğu gibi kısa boylu da idi. Kısa boylu kö­ ·selerden teşeüm, bilmem e v veldenberi var mıydı ? Ş i m d i İ stanbu l l ular ieşeü m ederler ve insanlarda meş'umluk modelini göstermek üzere : "Boyu kısa, sakal ı köse, adı M u s a !,, derler ...


.llarupa siyasefinde değişmeler

72.S

50,000 lik bir k uvvet ile Garba yürüyerek, isyan halinde bulunan Sırplarla birleşip Balkan yarımadasının şimaline hakim olmaktı. Bük reşe doğru yürüyen Rus kuvvetlerinden birisine karşı, Bayraktarın askeri çıktı; ve Rusları mağlup ederek ric'ate icbar etti. O sıralarda İsmail civarına yaklaşan kuvvetlice bir Rus müfrezesi de, Pehlivan Ağanın pususuna düştü ve bir hayli telefat verdikten başka kalanları da Peh­ livanın eline esir bıraktı. Yine o sıralarda bir Rus gemisi de tutularak İ stanbula getirildi. Hasılı Rusların Tuna havalisine yakınlaşm alarile, iptidaki kolay ilerleyişleri durmuş, Osman­ lıların ise birkaç muvaffakiyetile yüzleri gülm üştü; fakat bu mahalli muvaffakiyetler, Rus ordusunun , bir müddet sonra Bükreşe vasıl olmasına m ümanaat edememiştir. Tuna cephesinden henüz böyle hayırlı haberler, esirler ve iğtinam olunmuş toplar gelerek, hük umet merkezinin sürur ve neşesini m ucip olmakta iken Rusların müttefiki olan İ n gilizlerin Ak deniz donanmasın dan bir kısmı, Çanak ­ kale Boğazın dan geçerek İ stanbul civarına gelmiştir [ 1 ] . * * *

Rus Elçisi İ talinski'nin İ stan buldan ayrılmasını müteakıp, Rus yanın m üttefiki olan İ n gilterenin İ stanbul Elçisi Sir Arbuth­ not, şi ddetli harekete kalkışarak, Babıaliye verdiği notada Fransız Elçisi general Sebastiyaninin İstanbul dan def ve ih­ racını, İngiltere ve Rusya devletlerile Osmanlı Saltanatı ara­ sında münakit bulunan ittifak muahedenamelerinin tecdidi­ ni, İ n giliz ve Rus harp gem ilerinin Boğazlardan serbestçe gelip geçmelerine m ümanaat olunmamasını teklif ve bu tek­ lifleri kabul olunm azsa, ken disinin de İ stanbuldan çekilip Bozcaadaya gideceğini ve oradan İ n giliz don anmasile gelip İ stanbulu bombardıman edeceğini beyan ediyordu (25 Ka­ nunusani 1 807). O zaman Babıalinin tutmak istediği siyaset, Rusyayı açık­ tan açığa hasım telakki etmekle beraber, Fransa ve İn gilte­ renin h er ikisini elden çıkarmamayı istihdaf ediyordu. Fakat İ n gilizler, Ruslarla birlik olarak payıtahtlarını tehdi de k alkı­ şınca, Türkl üğün fıtri mertliği, kan ve seciyeleri h ayli bozul­ muş olan Saray ve Babıali ricalin de bile kendini gösterdi : [l) İ n giliz donanmasının Çanakkaleden geçip İ stanbula gelmesi, N apolyonun Eylav m uharebesinden 12 gün sonra vaki olmuştur.


12·6

6smsnlı JJevlefinin dağılma devri

tehdide baş iğmekten ise, cesaretle k arşı koymak kararı ve­ rildi. Bu kararın verilmesin de, Fransız Sefiri general Seb as­ tiyaninin hizmeti sebkat etmiştir. Maamafih devlet vekillerin­ den bir kısmı, zaten İ ngilterenin sulh ipini büsb ütün kopa­ racağına pek te inanmıyorlardı. İ ngiliz Sefiri, notasına muvafık cevap alamayınca, çok h iddetlenerek, 1 807 senesi kanunusanisinin 29 uncu gecesi, bir İ n giliz gemisile gizlic e ayrılarak, Bozcaadaya gitti. Bu vak'a, İ ngilizlerin de Ruslarla birlikte hasmane harekete b aşlıyacaklarını gösteriyordu . Bozcaadada Ferik Amiral Duk­ worth kumandası altında toplanan İ n giliz donanmasının Ça­ nakkaleden geçip İ stanbul önüne gelmeğe çalışm ası ihtimal h aricinde değildi. Gen eral Sebastiyani de bu noktaya devlet adamlarının n azarı dikkatlerini celbe çalışıyordu. Çanakkale Boğazının istihkamları, İ ngiliz donanmasının m üruruna mani olacak derecede sağ·lam değildi. Rus Sefiri İ talinskinin İ stanbuldan hareketi sıraların da. b izzat Sultan Sel i m , Osm anlı istihkam askerlerinin muallimi olan Fransız istihkam zabiti }uchereaıı de Saint - Denys' den, Çanakkale istihkamlarının kuvvet ve m etanetlerine dair bir rapor iste­ miş ve bu zat ta iyi i dare olunan bir donanmanın az zayiatla boğazı geçip İ stanbula gelebileceğine dair bir rapor vermiş­ ti [ 1 ]. Bu raporda, boğazdan m ürurun işkal olunmasın a dair ittihazı elzem tedbirleri de bildirmişti. Osmanlı kükumetince, İ n giliz tehlikesinin baş gösterm esi üzerin e, Çanakkaleye Türk mem urları ve Fransız istihkam zabitleri gönderilerek, lüzumlu tamiratın ve ilavelerin yapılmasına teşebbüs olun du. Fakat bu işin umumi nezaretine memur olan Kaptan Paşa ile Feyzi Efendi adlı bir Babıali Efen disi, yeni harp usulleri­ ne istihkam inşasına gereği gibi vakıf bulunm adıkların dan, iamirat işine lüzumu derecesinde itina ve gayret gösterme­ diler. Bozcaaday;-' gelmiş olan İ n giliz Elçisi de, kurnaz bir levantin olan Berto Pisani adlı tercümanı vasıtasile Kaptanı Derya Salih Paşa ve Feyzi Efendi ile derhal m uhabereye girişerek, m eselen in sulhen kapanacağı n dan bahis ile istih­ kam işinin yavaş yürümesin i temine u ğraştı. Elçi Bey İ stan­ bulu avutmak için de İ n giliz gemisin den yazdığı bir n ota ile "Osmanlı memleketin den çıkıp gitmemiş olduğunu, ve (1] A . J uchereau de Saint - Denys Revolution d e Constantinople en 1 80 7 - 1 808. Il. Paris 1 8 19. p. p . 5 3 57. -

-

-

-


Jlvrup« siy«sefinde değişmeler

121

muhaberede devam edeceği n i ,, bildiriyordu. İ n gilizlerle ıyı münasebatın devamına taraftar olan Babıali, S ir Arbuthnot­ ın beynelmilel teamüle uygun olmıyan noktai n azarın a iş­ tirak etmiş görün erek muhabereyi kesmedi. Halbuki İ n giliz Elçisinin asıl m aksadı, İ n giliz gemilerinin - ki o zaman hepsi yelkenlidir - Çanakkale Bağazını geçip İ stanbula gelebilmesi için m üsait bir havayı beklerken, İ stanbul hükumetini ve Boğazın tahkimine m emur olanl arı avutup oyalıyarak, mü­ dafaa faaliyetlerinin ciddi devamına mani olmaktı... Çanakkale Boğazı adamakıllı tamir olun madan, hatta N ağra burnuna tabiye için gönderilen 54 top bile yerine k o nmadan, 1 807 senesi şubatının 1 9 uncu çarşamba günü sabahleyin, sıkı bir lodos esmeğe başlayınca İ n giliz do­ n a nması (2 kıt'a üç ambarlı, 5 kıt'a kapak, 2 firkateyn ve 2 korvet) Bozcaada pişgahından kalkıp, herkes kurban Bay­ ramı n amazını kılmakta iken [ 1 ] Çanakkale Boğazına girdi. Ve Boğazın iki tarafından atılan topları n zayıf tesirine ehem­ miyet vermiyerek, cüz'i hasar ve tel efatla Boğazı geçti [2] N ağra burnunun üst tarafı n da bulunan Osmanlı filosu n u n hepsini karaya oturttu: bunlardan birkaçını yakıp b i r k açını da peşine takıp Marmaraya girdi. .

İ n giliz donanmasın ı n Osmanlı gemilerile m uharebe ettiği esnada çok zedelenmiş olmasına rağmen muharebe yerin den uzaklaşabilen bir b rik Bayramın üçüncü gecesi {20/2 1 şubat) İ stanbula vasıl olarak, Çanakkale vak'alarım, icap edenlere haber verdi. D evlet ricali. derhal geceleyin, bir meşveret m eclisi aktederek I sta nbulun muhafazası için sahillere tab­ yalar inşasına ve taby alara toplar tabiyesine k arar verdiler. Ve İ stanbulun sahillerini birkaç mıntakaya bölerek, her mıntakanın inşaatına n ezaret etmek vazifesini de, başta Sadrazam kaymakamı olmak üzere, devlet ricalinden birisi deruhte etti; ve ogecede n işe başl an dı. [1) İ ngilizlerin Çanakkale boğazından geçişl eri, hicri 1 2 2 1 senesi zilh iccesinin 10 u ncu gününe, yani Ku rban Bayram ının i l k gününe m üsadiftir. İ ngiltere n i n avut maları na kan m ı ş olan Kaptan Paşa bayram münasebetile boğaz müdafil'!rine izin vermişti. Top başında bulunan efrat pek nakıstı. [2] Boğaz i stihkam ları n da, bi rkaç Fran sız zabiti de vardı. Bunl ardan bilahare General olan üçü nün adını f ovannin ve Van Gaverin «Turquie· adlı tarihleri kaydetmektedir: Foy, l-I axo. d e Tracy, (P. 3 69) .


728

6smanlı JJ11vlefinıiı dağılma devri

İ stanbulun düşman teh didi altına girmesi, Osmanlı tarihin­ de ilk defa vukua geliyordu. İ stanbul halkı başta hem m eraka, hem telaşa düştü; türlü türlü havadis etrafa yayılıyordu. Birta­ kım gevezeler, ahir vakit geldiğini söyliyerek , tıpkı Bizansın Türkler tarafından muhasarasında olduğu gibi cahil halkın b ir­ takım m istik korku ve hayallere dalmasına sebep oluyorlardı . . . Fakat bu telaşlı vaziyet uzun sürmedi: Türkün ayık fikri ve ce­ sur ruhu ken dini çabuk gösterdi. Askeri tayfası , mütemadi istih ­ kam ve top işlerile m eşgul iken b aşıbozuklar da bir taraftan tahkimata yardım ve hizmet ediyorlar; diğer taraftan silah tedarikile bilfiil şehirlerini m üdafaaya hazırlanıyorlardı. Hiç harp görmemiş S ultan Selim de başta hayli ürkmüştü. H ele saraydaki k adınlar m ütemadi feryat ve figan ediyorlardı; İ ngiliz donanması Baruthane açıklarında görününce, Saray kadınlarının gürültüsü pek ziyadeleştiğin den , İ stanbulun orta­ sında bulunan başka bir saraya naklolundular. Fakat Selim nihayet bir Türk P adişahı olduğunu düşünerek havf ve telaşına galip gelebilmiştir. İ n giliz donanması, İ stanbul önünden geçip Adalar civa­ rında demirlerini attı. Fakat derhal harbe başlamıyarak, diplomasi muhaberesine girişti. Donanmada bulunan İ n giliz Elçisinin Babıaliye gönderdiği ilk ültimatomunda "Osmanlı donan masının k en dilerine teslimi, Rusya ile sulh akti, İ ngiliz ittifakının tecdidi,, şartlarının kabulünü m übeyyin k endilerine bir senet verilmesi teklif olunuyor ve cevap için de yalnız bir gün mühlet bırakılıyordu. Bu ültimatom üzerine Babıali İ ngilizlerle muhabereye girişince, İ ngiliz Elçisi üç saat m üh­ letli ikinci bir ültimatom daha vererek, bu sefer evvelki talep !erine ilaveten Fransız Elçisi Sebastiyaninin tardını da istedi. Bu ikinci ültimatom Babıaliye geldikten sonra, vekiller toplanarak, İ ngiliz donanmasına kuvvetle mukabele k abil olmıyacağını zan ile İ n giliz teklifinin kabulüne temayül eder gibi oldular ve hatta Sebastiyaninin memleketten uzaklaş­ m ası için, kendisine gayri resmi bir haber dahi ğönderdilerse de, n ihayet K orsikalı Generalın ısrarı galip gelmiştir. Cevdet P aşanın dediğine göre, N opolyonun Vistül nehri k enarından Rusların ric'ati üzerine (Eylav muh arebesin den sonra) S elime yazdığı mektup ta bittesadilf o gün gelip Sultan Selime tesli m edilmiş v e Fransız İ mp aratorunun kuvvetli sözleri, Osmanlı S ultanına çok tesir icra eylemiştir.


fivrupa siyasetinde değı�me/er

129

D evletin i dar�sine memur zatlar böyle tereddüt anları ge­ çirirken , asıl halk, İ stanbullular, şehirlerinin m üdafaası esba­ bını büyük bir gayretle ikmale çalışıyorlardı. Halkın bu ha­ m iyet ve gayreti , vükelanın da bir derece cesaretlerini arttırdı. H asılı Padişah huzurunda aktolunan meşveret m eclisi evelki k ararı bozarak, harbin kabulüne ve İ stanbulun I ngiliz donan­ m ası n a karşı m üdafaasına k arar verdi. Ve m üdafaa esbabının istikmaline de bizzat General Sebastianiyi memur etti. Gene­ ral, m aiyetindeki Fransız zabitlerini [ 1 ] h er tarafa dağıtarak k endisi de mütemadi dolaşarak tstihkamların biran evvel hazırlanmasına ve topların süra'tle yerleştirilmesine çok çalıştı. Bizzat P adişah bile, elinde fildişin den m amul bir arşın ile gelip tahkimatı ziyaret ve muayene ile, iyi ç alışanlara b ahşiş vererek faaliyeti tergibe uğraştı. Bu ciddi ve hararetli faaliyet arasında eski havf ve endişeler unutuldu gitti . . Sahil istihkamları ikmal edilmek için; Babıali d e İngiliz sefirile muhabereyi uzatıp vakit kazanmağa çalışıyordu. İ ngilizlerle muhabereye memur olan T ersane tercümanı meş­ hur riyaziyeci Hoca İshak Efendi, İngiliz Elçi ve Amiralile teklifleri hakkında uzun uzadıya m üzakerelerde bulunarak epey zaman kazan dırdı. Nihayet İ ngilizlerle Osmanlılar arası n da itilaf zemini olmak üzere, bazı maddeler tesbit edildi. İngilizlerin tekliflerinden Osmanlı donanmasının teslimi meselesi tamamen çıkarılarak yalnız D evleti Osmaniyenin Rusya ile musaiahası ve İ ngiltere ile ittifakının tecdidi h usus­ l arında Babıaliden bir senet verilmesi ipka olunmuştu; buna mukabil İ n gilizler de Rusyanın istila ettiği kaleleri ve mem­ leketleri Osmanlılara iade edeceklerine dair bir senet vere­ ceklerdi. Ve bu senetler, usulü mucibince bilmüzakere tanzim olununcaya değin, İ n giliz donanması İ stanbul önünde kalma­ yıp geri dönecekti. Osmanlı - İ n giliz münasebatı tabii şeklin i alıp, İngiliz Elçisi tekrar İ stanbula geldikten sonra, Sebasti­ yani m eselesinin de halli düşünülecekti . Böyle bir uyuşm ağı m üteakıp k aleme alınan m üsveddeyi hamilen tercüman İshak Efen di, mukarreratın müzakere ve tasvibi için üç dört gün daha mühlet kopararak, Babıaliye döndü. Bu suretle kazanılan günlerden istifade olunarak, sahildeki tabyaların çoğu ikmal olunmuş ve 2000 i m utecaviz top, bu tabyalara yerleştirilmişti. Bu esnada cesur denizcilerden Ceza[1] Tahkimatta 200 kadar Fransız hizmet etmiştir. Osmanlı Devletinin

dağılma devri

9


1.10

ôsmanlı JJev/elinin dağılma devri

yirli Seydi Ali Beyin kumandası altında bulunan kuvvetlice bir Osmanlı donanması da, İngilizlerle denizde çarpışmağa hazırlanmıştı, Bu donamaya dalkılıç yazılması için, P adişah Yeniçeri ağasına emir verince, hamieyt ve heyecanları çok yükselmiş olan asker takımı arasından bir gecede 7000 kişi dalkılıç yazılıvermi şti. İstanbul civarındaki k azalara , p ayi­ tahtın tehlikede k aldığı haber verilmiş olduğundan, h ergün her taraftan asker toplanıyor ve buunlar tab yalara yerleşti­ riliyordu. Marmara sahili ahalisinden toplanan bu asker, esasen denizci idi; bunların bazıları kayıklara binerek İ n giliz gemilerinin arasına k adar sokulup, İngilizlerden esir alıyor ve bazıları da Adalara çıkarak İngilizlerin su almalarını güçleştiriyordu. Babıali ile İngiliz donanması arasında devam eden muha­ beratın itmamı için, m üzakere müddeti iki gün daha temdit olundu ... Bu temditlerle İngilizler, İ stanbulu tehdit ile işgal edebilecekleri müsait zamanı geçirmiş bulunuyorlardı; teklif­ lerini b iraz daha tahfife temayül ettiler. Fakat nihayetinde kuvvetçe tefevvukunu anlıyan Babıali açıktan açığa ret cevabı verdi. .. Ret cevabını alan İ ngilizler, taarruza cesaret edemediler; sahil batayalarının top ve havan ateşleri ile Osmanlı donan­ masının hücumu arasın da k alacaklarından muvaffak olama­ mak ihtimalleri pek varit idi. İngiliz gemileri İ stanbul önünde demi rli dururken Çanakkale Boğazının da tak viyesin e hayli çalışılmış idi. Donanma b ir müddet daha Marmarada kalırsa Boğazdan çıkabilmesi müşkülleşecekti; İ n gilizlerin adeta bir kapana sıkışmış vaziyete düşmeleri, ihtimal h aricinde değildi. Bütün bu sebeplere mebni, m uhteşem İ ngiliz donanması, İ stanbula geldiğinin 1 O uncu günü, demirini alarak, müsait b ir poryaz rüzgarile geldiği tarafa dönüp gitti. I stanbul piş­ gahında volta vururken , tabyalarda bulunan h alkın sevinçli naralarile teşyi olun du. İ n giliz donanması, Çanakkaleden geçerken, hayli k uv­ vetlendirilmiş olan istihkamların ateşile iki gemisini kaybetti, birkaç gemisi zedelendi ; hatta Amiral gemisi bile epey zarar görmüştü. Böylece hiçbir muvaffak iyet kazanamadan b azı zayiata uğramış olduğu halde, Bozcaadaya dönebildi. Buraya gelen Rus filosile birlikte adayı zaptederek bir m üddet orada kaldılar ve Akdeniz boğazını abluka altında tutarak İ stanbu-


J/vrupa sı'yasefinde değişmeler

lJT

lun pırınç ve kahve gibi Akdeniz yolile gelen yiyecek ve içeceklerini eksiltmeğe m uvaffak oldular. İ ngiliz donanmasının İ stanbula k adar geldiği halde, hiç bir ciddi iş görmeksizin, İ stanbulda bir h ayli vakit kaybet­ tikten sonra, dönüp gerisingeriye gitmesi, türlü türlü tefsir ve tevillere yol açmıştır. Filvaki İngilizler gibi kararlarında sebatlı hareketlerinde inatçı olan bir kavmi ciddi bir teşeb­ büsten ziyade bir m anevraya benziyen bu bahri sefer­ leri, her düşüneni tahtında m üstetir bir mana aramağa meylettirir. Bu vak'aların m uasırı olan müverrih Asım Efendi işte bu manayı, kendi istıtıaatına göre anlatmağa çalışmıştır. Asım Efendinin dediklerine göre, Osmanlı devletinin o zamanki vükela ve ricalinden çoğu İ ngiltereye taraftardı. İ ngiliz donanması Boğazdan geçip İ stanbul önüne gelince, İ ngiliz Elçisinin tekliflerin e muvafakat, bunlar arasında karar­ laştırılmış idi. İ n giliz donanmasının İ stanbula gelmesi de bunların hafi davetlerine müstenit bulunuyordu. Bugüne kadar Osmanlı ve İ ngiltere devletleri arasında hiçbir husu­ m et vaki olmamıştı. Osmanlı devleti, başka Avrupa devlet­ lerinden ziyade, İ ngiltereye riayet ederdi ; devlet ricalinden en akıllıları İ ngiltere ittifakının muhafazası lüzumlu oldu­ ğuna kani idiler. Ancak Selim I I I . , Fransa tarafına mey­ letmiş olduğundan devlet ricali P adişahı bu fikirden ayırıp kendi n azarların a celbedemiyorlardı. Bunun içindir ki İ ngi· !izlere : " Sizler bir sureti dehşetnuma ile Boğazdan geçip İ stanbul pişgahına gelirsiniz, ittifak ve musafatın devamı, a ğlebi melhuzdur,, demişler ve bu anlaşmağı, Çanakkale Boğazının tahkim ve m uhafazasın a memuren gönderilen K aptan Paşa ile Feyzi Efen diye de açmışlardı. İ ngiliz donan­ m asının Boğazdan geçişi de muhafızların rehaveti y üzün den neşet etmiştir. Hasılı vak'anüvis Asım Efendi, İ ngiliz gemilerinin davet ile geldiğine kanidir. Hatta Feyzi Efendinin idamına dair emri Padişahi zuhur etmişken ricalin bu adamı affettir meğe çok çalışmış olduklarını da davasının doğruluğuna bir delil olmak üzere zikreder [ 1 ]. Asım Efendiyi tenkide ekseriya m ütem ayil olan Cevdet Paşa, "Asım Efendinin rivayatı dahi edillei kafiye değildir,, (1] Asım Tarihi, cilt, I, sayfa : 236

-

237.


132

6sman!t JJev/efinin dağılma devri

diyorsa da [ 1 ], kendisi m eseleyi izaha muvaffak olamıyor. Meselenin mahiyetini hakkile anlamak için, o zamanların arşiv materyallerini bulup çıkararak tetkike ihtiyaç vardır. Cevdet Paşa, Asım Efen dinin sözlerini tenkit sırası n da, bir mühim vak'ayı tesbit etmiştir : "Ol vakit kumanda (yani İ staubulun müdafaa tertibatının kumandası) onun (yani gene­ ral Sebastiyaninin) elinde olup , istediğini icra ettiriyordu [2] ,, . Filhakika Sebasityani cür'et ve faaliyeti, cerbeze ve metaneti ile Sultan Selim üzerinde ciddi bir tesir hasıl etmemiş olsaydı devlet ricalinin, her ne sebebe mebni olursa olsun, İ n giliz ­ lerle uyuşmak fikir ve mütalaalarının üstün gelmesi, ihtimal ! erin ağlebi i di. Buna binaen olacaktır ki Selim I I I. de İ stan­ bul müdafaasının hazırlanmasına nezaret, yani nev'ima İ stanbulun Kale Kuman danlığını Fransız generaline tevdi etmişti [3]. İ n gilizler donanmasını çekmekle beraber, Ruslarla ve İ n gilizlerle hali harp devam emekte olduğundan, Karadeniz Boğazının da takviyesine ehemmiyet verildi ve Boğazın N a­ zırlığına esbak Reisülküttap Mahmud Raif Efendi tayin edildi. İ cabın da harbe hazır olmak üzere, birkaç bin " N izamı Ce­ did,, askeri de Boğazın müdafaasına memur kılındı. Vakıa İ ngiliz donanması çekilip gitmişti ; fakat gelm esi ve çekilmesi münasebetile, Fransız ve İ n gilizlerin, hatta Os­ manlı devleti ricalinden sayılan kısa düşünceli bazı kimse­ lerin ortaya çıkardıkları muhtelif ve m ütezat şayialar, halkın ve askerin fikir ve vicdanlarını hayli k arıştırmıştı. Zamanın Padişahı Selim I I I , zayıf seciyeli, yumuşak huylu bir adamdı; siyaset ve askerlikten ziyade tasavvuf, teferrüç, şiir ve mu­ sikiden zevk alırdı. Böyle fırtınalı bir devirde şiddetli dalga­ lar arasında bocalıyan devlet gemisine kumanda edebilecek azim ve celadet, zeka ve kudrete malik değildi. Bir taraftan " N izamı Cedid,, i ilerletmeye uğraşır ve İbrahim Kethüda gibi bu yolda hizmet edenlere riayet gösterirken , d iğer taraftan da teceddüdün muhalifi olanları taltif ederek Yeniçerilerin fazla yüz bulmalarına sebep olurdu. Hasılı bu zayıf iradel i, [ 1 ] Cevdet, cilt VI I I , sayfa : 1 00. [2] Cevdet, cilt VI I I, sayfa : 100. [3] İ ngiliz donanmasının mu vaffakıyetsizlikle avdeti üzerine Na­ polyon, Sel im I I I . e Ruslar aleyhine teşviklerini tekrar eder, ve yine zabitler gönderir (Sorel, T. i l . S. 1 5 4).


.llurupa siyssefinde değişmeler

133

ürkek tabiatli ve m ütereddit h areketli Kaptanın devlet gemi­ sini bir belaya u ğratmadan ilerletebilmesi çok şüpheli idi. . . İ ngiliz gemileri İ stanbul önünde bulunurken, Sebastiyani­ nin : " Bu donanma devlet ricalinin davetile geldi... " diye Yeniçeri ağasın a verdiği fit, bütün ortalara şayi olmuştu . Muhalif cihetten yani İ ngilizler tarafı n dan : " Evet m eram Yeniçeri ocağını kaldırmak idi. .. " şeklinde yapılan propa­ ganda da, evvelkinin m ütemmimi olarak, Yeniçerileri b üsbü­ tün şüpheye düşürmüştü. " N izami Cedid,, in ihdasından ve K adı Abdürrahman Paşa vak'asındanberi Yeniçeriler arasın­ da hasıl olan fitne ve fesat istidatları, gün geçtikçe artıyor ; P adişahın zafından, devlet ricalinin nefislerine fazla itimat­ larından dolayı, buna k arşı lüzumlu tedbir almak ta gecikiyor­ du. O zamanlar m üslüman İ stanbul halkının ekserisi çok mutaassıp ve hurafeperestti : Hicaz taraflarında Vehhabilerin gittikçe artan ve yayılan n üfuz ve tahakkümleri, Hicaz yo­ lunun Osmanlı hacılarına kapanmış olması, bunlara çok fena tesirler icra ediyordu. Lakin devlet Rusya seferile meş­ gul olduktan başka Akdeniz Boğ·azı da müttefiklerin gemi­ l erile kapanmış olduğundan Mısırla muhabere, Hicazla yakın y ol dan muvasala kabil olamıyordu. O sırada İ n gilizlerin Mısıra taarruz niyetinde bulundukları da şayi olarak. Mısır m eselesi yeni bir şekilde yine tekevvün etmişti. Bütün bu nahoş hadise ve şayiaların tesiri altında kalan İstanbul ahalisi fenalıkların m enşeini devlet vükelasının teseyyüp ve müsa­ mahalarına, hükümdarın zaaf ve aczine hamlettiğinden hü­ k umete ve hükümdara karşı hürmet ve merbutiyetleri eksi­ liyordu ; devlet ricalinin suiistimali. israf ve sefahat vakıa veya rivayetleri ise buuz ve adavet hisleri ilave ediyordu. Bu ruhi haletin, n ihayet bir siyasi fırtın aya sebep olması, beklenilmiyecek ihtimallerden değildi... 1 807 senesi martının nihayetinde İngilizlerin bir donan­ masının, İstanbula gelen gemilerle birlikte İskenderiyeyi b ombardıman ile zapteyledikleri h aberi geldi; halkın m ane­ viyatına çok kötü tesirler bıraktı [ 1 ] . [1] İ ngilizler İ skenderiyeyi zaptettikten (mart 1 807) sorıra, Kölemen­ lerle milnasebata girmek i stemişlerse de, artık Kölemenlerin eski kud­ retleri kalmamış ve Mehmed Ali Paşa meharetıe M ısırı idareye başlamış olduğundan, bir netice istihsal edememişler ve Mehmed Ali askerlerile


13�

Ô$mım/ı .!JeD/effnin aağt/ma c/eı.ırf

İ ngilizlerin Mısıra taarruzları üzerine. Osmanlı Devleti İ ngiltereye de ilam harp ederek Osmanlı m emleketlerinde bulunan tebaası malların ı n cümlesini haciz ve tevkif altına aldırdı ve Fransa ile ittifak m uahedesi akdini daha ziyade tacile çalıştı ise de m üspet bir netice a lamadı.

ettikleri birkaç harpte dahi muvaffakiyet kazanamamışlardır. O esnada İstanbul un ve umumiyetle Osmanlı Sultanlığının M ısıra ciddi mua ve­ neti imkansızdı. Fakat İ n gilizler, Mehmed Alinin mehareti ve kuvveti önünde bir iş görmeksizin İskenderiyeyi tahliye ve M ehmed A l iye terkedip gitmişlerdir (22 ağustos 1 807). Bundan sonra İskenderiyenin i stabuldan idaresi, artık munkatı olarak bu mühim şehir de M eh med Ali Paşanın idaresi altına düşmüştür.


OSMANLI DEVLETİNDE ESASLI İLK ASKER! ISLAHAT TEŞEBBÜSÜNÜN MUVAFFAKİYETSİZLİGE UGRAMASI

9.

-

A.

B.

C.

-

Edirne vak'ası; Kabakçı Mustafa kıyamı; Selim I I I . ün hal'i; İ rticaın sebepleri ve Selim I I I. ün şahsiyeti.

A. - EDİRNE VAK' ASI

Yeniçerilerin harpte işe yaramadıkları, sulhte inzıbat ve idarelerinin hemen imkansız bulunduğu, son Padişah­ l arın ve devlet ricalinin k afalarına bir k anaat h alinde yer­ l eşmiş idi. Mahmut 1. ve Mustafa I I I. zamanlarında, bazı askeri ıslahat yapılmak ve yeni askeri teşkilat vücude geti­ rilm ek için teşebbüslere de girişilmiş i di; fakat ciddi netice­ ler elde edilememiş idi. Fransa ahvaline az çok aşina bulu­ nan ve hatta yukarıda görüldüğü veçhile, Lui XVI . ile mu­ habereye de girişmiş olan Şehzade Selim , cülusunu m üte­ akip hükumetinin ıslahını, alelhusus askerinin yeniden tan­ zimini, Saltanat devresi için bir umde itithaz etti. Avrup a askerleri tarzında " Nizamı Cedid" askerinin tanzim ve ten­ sikine girişti. Selim 1 1 1 . ve m ü şavirleri, yeni usulde bir mun­ tazam ordu teşkil edilmeden, Osmanlı devletinin m evcudi­ yetinin muhafazası güçleştiğine m ebni, başlanan işin muvaf­ fakiyetle ikmaline çalışmak istiyorlardı. Lakin bu pek mü­ him işi başarmak gayet zordu: Hariçten getirilen askeri mü­ şavir ve muallimler bulunmakla beraber, ne Padişah, ne d e m üşavirleri Avrup a h ayatına v e askerliğine gereği derece vakıf değildiler; dahili ve harici gaileler pek fazlalaşmıştı; ı slahata l üzumlu p aranın tedariki pek müşküldü; ı slahata m emur olan zatlara gelince, Yeniçerilerin ve bir kısım hal­ kın menafiile derinden alakalı böyle muazzam bir işin b a­ şarılabilmesi için m uktazi nefse hakimiyet ve şahsi menfaat­ lerini istihkar gibi hassalara kafi derecede malik değildiler; n ihayet bizzat Padişah, ıslahatın icra ve ikmaline pek ha-


136

(Jsmanlı iJevlefinin dağılma devri

h işker olmakla beraber, bu m u dil m eselenin halli için Iazım olan kudret, sebat ve cesareti haiz değildi. Yeni usul asker tanzimi işine, lüzumu derecesinde sür'at, k at'iyyet ve ciddiyetle devam olunamamıştı; " N izam ı Cedid,, bölüklerinin Akka müdafaasın da ( 1 799) ciddi yararlıkları görülmüştü. Çekirdeği İ stanbulda tanzim olunan, " N izamı Cedid,, askerinin, devlete daha muti olan Anadoluda tezyidi, hükumetçe k ararlaştırılarak, Anadolu ve K araman Valilerine emir verilmişti. K araman Valisi Kadı Abdürrahman Paşa bu işe ciddi bir gayretle b aşlıyarak kuvvetlice bir " N izamı Ce­ did,, grupu tanzimine muvaffak olmuştu (XI X. asrın ilk seneleri) ve Kadı P aşanın bu muvaffakiyeti, Sultan Selimi çok sevindirmişti. XIX. asır başında, Osmanlı Devletinin en ziyade teh­ likeye maruz kısmı, R umeli eyaletleri idi: Sırpların isyanı, Arnavutlukta teferrüt eden P aşaların Rumelinde merkezi tanımıyan ayan ve Beylerin hemen istiklalkarane h areketleri, Kırcalı eşkıyası denilen çetelerin bütün R ümelinde türlü türlü tahribatı, nihayet Rusya ve Fransa devletlerinin Şimali ve Garbi Rumeli mıntakaların a tasalllltları, bu havalide dev­ lete tamamen muti, talim ve terbiyeleri ciddi, mühim bir askeri kuvvet bulunmadıkça, izalesi m üstahil, neticeleri ise pek vahim olabilecek tehlikelerdendi. Bu cihetleri iyice düşünen ve anlıyan Padişah ve müşa­ virleri, Karaman Valisi Ab dürrahman P aşayı m aiyetindeki N izamı Cedid askerile b eraber Rumeline geçirerek, bu k uv­ vete m üsteniden R umelin de dahi N izamı Cedid teşkilatına başlatmak ve bu suretle mevcut ve m uhtemel tehlikelere karşı, muti ve muntazam bir kuvvet elde b ulundurmak emeline düştüler. Halbuki " N izamı Cedid,, askerinin çoğalması , Yeniçeri­ lerin rekabet, adavet ve en dişelerini arttırıyordu. R nm elinde dahi muntazam bir asker ihdas edilecek olursa, Yeniçeri ocağının söndürülmek ihtimali gayrivarit değildi. Bu tak­ dirde, Yeniçerilerin ve onlarla manevi ve m a d di alakaları olan bir kısım ahalinin menfaatleri muhtel olacaktı: Osmanlı D ev­ letinin merkezi k uvvetini arttıracak olan m untazam v e muti bir askeri heyet, Rumelinde teessüs edecek olursa, buralarda bulunan ve adeta Feodal Beyler gibi merkezi hiçe sayarak, kendi emel ve menfaatlerine göre h arekete alışmış olan


Jlskerf ısMhaf teşebbüsünün muvaffakiyefsizliğe uğraması

13?

" mütegallibe" !erin hiç te hoşlarına gitmiyordu. O zamanlar şöhret kazanan Rumeli m ütegallibelerinden, Vidinde P asban Oğlu, Rusçukta Teresenik O ğlu, Edirnede Dağdeviren Oğlu gibi Derebeylik özentileri, N izamı Cedidin Rumeliye siraye­ tin den başlarına bela gelebileceğini anlıyorlardı İ stanbulda ulema, vüzera, tüccar ve esnafın bir kısmile Fenerli Rum Beylerin Yeniçerilerle, açıktan itiraf olunamıyacak bir hayli rabıtaları vardı ; Yeniçeriliğin zevali bunların da işine gel­ m iyordu. Fakat bu an da, P adişahı en çok meşgul eden, R umeli vaziyeti idi. Rusyanın Osmanlıya karşı dostluğundan ümitler azaldığı sırada, 1 80 6 senesinin ortalarında, S ultan S elim bellibaşlı müşavirlerinden Rumeli ahvalinin ıslahına dair layihalar istemişti. Müteaddit layihalardan P adişahın tasvip ettiği, S adrazam kethüdası İbrahim Nesimi Efendi nin layihasında , Karaman Valisi K a dı Paşanın k ülliyetli askerle Rumeline geçirilmesi, zahiren Sırplar aleyhinde h areket olunuyormuş gibi gösterilerek, Rumelinde 40-50 bin k işilik bir ordu ter­ tibi tavsiye olunuyor ve Rusya ilanı h arbedecek olursa, bu ordu ile ona k arşı çıkılır; Fransa Osmanlının teseyyübünden bahsederse, "Saltanatı Osmaniyenin k uvveti kemaldedir, Sırplar üzerin e az bir himmet ile bu kadar mühim askerden m ürekkep bir ordu tertip edildi, lazımgelirse Rusyalılara karşı dahi m üdafaai m emleket kabildir,, diye cevap verilir, deniliyor ve " eğer bu iki surete hacet m essetmezse ordunun Sırplar üzerine sevkile isyan bastırılarak yar ve ağyara karşı kuvvet ve satvet gösterilmiş olacağı,, ilave ediliyordu. Layiha resmen bu suretle yazılmı ş ise de, Padişah ve müşavirlerinin Abdürrahman Paşa ordusundan bekledikleri asıl hizmet, böyle büyücek bir k uvvetin Rumeli ortaların da bulun masından istifade ile N izamı Cedidin Rumeliye tamimi emeli idi. Kadı Abdürrahman P aşaya, bütün askerile istanbula gelmesi için, emir gön derildi. Ayni zaman da E dirnede bu­ lunan S aray Bostancılarının bin nefere iblağı ve nizamları­ nın şiddetlendirilmesi emrolundu; m aksat, E dirnede Bostancı namı altı n da bir orta asker vücude getirmekti. Yine bu sıra­ da Tekirdağın a bir Ferman gönderilerek, bu şehirde dahi " N izamı Cedid,, askerinin tanzimi emrolundu. N ihayet Kadı Abdürrahman P aşa 1 80 6 senesi y azında ' külli askerle Osküdara gelip yetişti, bir m üddet İ stanbul


738

(Jsmanlı JJevlefinin dağt!ma devri

civarında ikamet ederek eksiklerini tamamladıktan sonra, çoğu piyade, bin süvari, ve biraz da topçudan m ürekkep ordusunu, ki 1 5-20 bin n efer kadar vardı, Rumeliye geçirip, E dirne tarafına gitti. İ stanbulda bulunduğu zaman bir kaç defa huzuru Padişahiye çıkan Kadı Paşaya, S elim 1 1 1 . , asıl m ak sadın " U sulü Cedi d ,, i Rumeliye tamim olduğunu açıkça söylemişti . O zaman Sadrazam bulunan Hafız lsmail Paşa, böyle bir teşebbüse muh alif reyde bulunmuş ise de, Padişah fikrin de sebat ve ısrar göstermiştir. Sadrazam H afız Paşa, m evkiinin verdiği salahiyet daire­ sinde müstak i l olmak istiyenlerdendi: K ethüdası İ brahim N esimi Efen dinin Padişah nezdinde fazla makbul olarak , Sadrazamlardan ziyade n üfuz ve ikbal sahibi bulun masını çekemiyordu; hele İ brahim Kahyanın mağrur tavırları n a h i ç taham mül edemiyordu . Son günlerde K adı Paşanın bir kaç defa huzura girerek hüsnükabul görmesinden de mün­ fail ve m üteessir olmuştu ; İ brahim Kahyayı düşürmek için fırsat gözetledi. Vk'anüvislerin dediğine göre bu haset ve infial, Sadra­ zamı Padişah aleyhinde bir komploya k adar sevketmiştir: Hafız Paşa Rumeli ayanlarının en ileri gelenlerinden ve e n kuvvetlilerin den olan Tersenik Oğlu İsmail Ağa ya haber göndererek, Sarayda nüfuz kazanmış ricali ifna ettikten­ sonra, ken disile beraber, devlete nizam vermek için onu ittifaka davet etmişti. İ smail Ağa bu teklifi k abul ederek, Rumeli ayanlarını bu yolda müşterek bir harekete teşvik etti. Zaten b u ayan ağalar, Kadı Paşanı n mükem m el bir ordu ile Edirneye ilerlemesinden korkmuş ve kızmışlardı. Rumeli ayanları, her taraftan gelip, Edirne etrafında toplan­ dılar ve Kadı Paşanın önüne set çekmeğe k arar verdiler. Bu isyankar hareket, kafeste oturup, bir an evvel S eli­ min yerine Padişah olmağı sabır!:iızlıkla bekliyen Veliaht Mustafa tarafından da teşvik gördü. Bu şehzade ve taraftar­ larile Sadrazam arasında söz birliği edilmiş ve Sultan S eli­ min açtığı yeniliklere muarız olan Paşa ve Hocalarla kendi başlarına bir çorap örüldüğünü h isseden Yeniçeriler de bu komploya girmişti. Veliaht ağzından, Yeniçeri ocağına ve Ru­ meli ayanlarına N izamı Cedidin refini ve daha başka bir takım vaitleri müş'ir m ektuplar yazılarak , isyan hareketinin kuvvetlendirilmesine çalışıldı. Bu suretle, az zaman içinde


fiskerf ıslaha! fevebbiisiinün muvaffahiyefsizliğe uğraması

139

Edirne ve havalisinde birçok adam toplandı; bunlar E dirne Bostancıbaşısile Abdürrahman P aşanın bir memurunu ve İ stanbuldan gönderilen bir postacıyı öldürerek isyana b aş­ ladılar. Abdurrahman P aşa, Silivriye geldiği zaman ahali m uk a­ vemete kalkıştı ise de, kuvvei cebriye istimal olunarak itaat altına alınmışlardı. Daha ileri yürüyünce, Çorluluların da isyan etmiş olduğu görüldü. Bunların da tedibi güç değildi. Ancak o sırada, İ stanbulda bulunan Yeniçeriler de isyan emaresi göstermeğe başladılar. Bundan Padişah ve İ stanbul ricali korkuya düştüler: Padişah tarafı n dan Abdürrahman P aşanın Silivriye ric'ati emrolundu (Ağustos nihayetleri). Bu ric'at emri yalnız Abdürrahman Paşa müfrezesinin değil, S ultan Selimin o zamana kadar takip ettiği bütün teceddüt h areketinin ric'atini tazammun eden bir emir idi : teceddü de muhalif olan Yeniçeriler ve Rumeli ayanı, irticakar hareketle­ rinde muvaffak olarak yüz bulmuşlardı. Ayan hareketinin b aşlarından sayılan Tersenik O ğlu İ smail Ağa o sırada, de Juchereau'nun rivayetine göre, m ai­ yeti sergerdelerinden Bayraktar Mustafa Ağa tarafından k at­ lettirilmiştir. Osmanlı vakayinüvisleri, Bayraktarın Sadrazam olduktan sonra ağasının k atilini bul durup öldürttüğünü ya­ zarlar. Vakıa bu iki h aber, birbirinin tamam en makusu de­ ğildir. Tersenik Oğlu ölünce, yerine Bayraktar Mustafa Ağa Rusçuk ayanı oldu. Padişahın zaaf gösterip , K adı P aşa ordusunu çekm esi ü­ zerine, Edirnede toplanan muhalifler, İ stanbuldaki taraftar­ l arının da fikirlerine tercüman olarak, vükeladan ve kure­ nadan on kişinin i damını taleple P adişaha m üracaat ettiler; ve bunlar idam olunmadıkça dağılmıyacaklarını bildirdiler; hatta hutbeden Selim 1 1 1 . ün ismini bile çıkardılar : S elimin hal'ini istiyorlar demekti. Bunların İ stanbula doğru y ürümek ihtimalleri de vardı. Padişah ve y akınları, İ stanbul ahalisi­ nin az çok mal ve m ülk sahipleri, ahali, katil ve yağma k or­ kusile titremeğe b aşladılar. İ k i kuvvetin arasına giren Serez ayanı İsmail Bey gibi bazı kimselerin, itilafkar m esaisi, b u vak'anın öuünü alabilmiştir. Lakin " N izamı Cedid,, askerinin Rumelinde bırakılmasına ve Rumelinden bu yolda bir asker çıkarılmasına artık imkan kalmamıştı : Kadı Abdürrahman Paşa, Anadoluya geçip Konyaya döndü.


uo

(Jsm<tnlr JJevlefinin dağtlma devri

Bu vak'aya, Osmanlı müverrihleri " İ k inci EGiirne Vakası,, namını vermişlerdir [ 1 ] . İ kinci Edirne vakasının n eticeleri az olmadı; bundan sonra Selim I I I. ün n üfuz ve sultası bir daha yerini bulama­ dı. Vakanın bizatihi ehemmiyet derecesini tayinde, vakayinü­ visler arasında ihtilaf vardır. Mesela Cevdet Paşa, vak'anın h addi zatinde ehemmiyeti az olduğu h alde, Selim ve m üşa­ virlerinin· zihinlerinde büyüterek zaaf göstermiş olduklarına kaildir. Asım Efendi ise, i şin pek ehemmiyetli olduğunu, Edirnede toplananlar yalnız Rumelinin şark tarafı ayanların­ dan ibaret ise de, Bosna, Arnavutluk ve İ stanbul derunu - bi­ runu halkının "ekserisi ve tamamen Anadolu, m üstevliyanı D evleti aliyye mezaliminden bizar olmalarile bu bapta ehli ce­ miyet ile manevi m üttefik ,, olduklarını yazar; ve buna ilave­ ten "her nekadar Abdurrahman Paşanın maiyetinde 20 bin kadar yeni askerden var idiyse de bunların ekseri zoraki muharrer olnıakla bu hususta dilhah üzere yarlık ve yarar­ lık etmiyecekleri emri mukarrer,, olduğunu i ddia ederek, N izamı Cedid askerinin Anadoluda nekadar mezalim ve sui­ istimal ile tanzim olun duğunu ve bu işte Cebbarzadelerin n e çok cebir ve irtikap ile para kazandıklarını anlatır. " N i­ zamı Cedid,, namını alan bu askerin de nihayet köylü ve kasabalı fıkara ve çiftçilerden mürekkep olduğuna göre, ken­ di ayanlarından bizar olarak, "buna sebep ve badi,, diyerek "devletin ricaline ve serikarında bulunanlara, kin ve h usu­ metleri derkar,, olduğunu, haklı olarak, tesbit eder. Sonra diğer ehemmiyetli bir noktaya daha temas eder ki o da bu " N izamı Cedid efradı denilen askerler, Yeniçeri namını taşı­ yan kimselerin akraba ve arkadaşları idi; k ı şlaları ayrı ise de, kendileri daima biribirlerile görüşüp konuşuyorlardı. N i­ zami cedid efradının, Yeniçerilere karşı muharebeye sevk­ edilmeleri zor ve tehlikeli bir işti ; iki tarafın birleşip, k endi­ lerine kumanda etmek istiyenlerin aleyhine dönüvermeleri ihtimali yok değildi . . . N itekim Kabakçı vakasında b öyle ol­ muştur da [2]. Cevdet Paşa Asım Efendinin m üşahede ve m ütalealarına iştirak etmez : Paşa, devlet otoritesinin, herne suret ve vasıta ile olursa olsun, tam ve b ütün olarak m uha­ fazasına taraftardır; Cevdet Paşaya göre Abdurrahman Paşa [ 1 J Birinci Edirne vak 'ası, 1 703. [2] As ı m, cilt 1 . sayıfa 1 1 1 - 1 1 3 .


.ilskerf ıslahaf feşebbüsünün muvaffakiyefsizliğe uğraması

141

ordusu, E dirne cemiyetini dağıtmaya k adir idi. Bu meselede zaaf ve aciz göstermekle Selim I I I . , kendi hal'ine k endisi k arar vermiştir. Mevkiine yakışmıyan bu hareket tarzından dolayı gayretli p aşa, gayretsiz Padişahı şiddetle tenkit eder. Cevdet Paşanın fikrince, asiler tedip olunmalı idi ve buna da imkan tamamen vardı [ 1 ]. Bu meseleni n tam şe'ni olarak m uhak em esi için, meseleye m üteallik vesikaların bulunup ortaya çıkarılması lazım dır k i , bu d a çok müşküldür; o zamana k adar verilecek hükümler tabiat ve temayüle göre olur . . . Muhakkak o l a n v a k a şudur ki, Edirne kıyamından v e P adişahın kıyam cılara inkıyadından sonra, Sultan Selim i l I . ü n hüküm ve n üfuzu p ek eksildi. Cuma selamlık ların a çık­ makta bile, adeta Yeniçerilerin rızaların ı tah sil mecburiye­ tinde k almış gibi idi. Maamafih Padişah , bu işte dürüst ha­ reket etmediği zannolunan Hafız Paşayı azledebildi; fakat k atlettirmeğe cesaret gösteremedi. Hatta k e n di muarızlarının fik irlerini tağlit için Sadrazamla b eraber, sadakatinden ta­ m amen emin olduğu Şeyhülislam Salihzade Ahmed Esad Efen­ di yi de azletmek zaruretini duymuştu. Sadaret makamına Yeniçeri Ağası İbrahim Hilmi Paşa ve m akamı meşihata Topal Mehmed A ta Efendi getirildi . Başlıca nazırların bu tebeddülü esnasında, Padişahın gözdelerinden olup çok n üfuz k azanmış olan İbrahim Kah­ ya ile Defterdarlardan b azıları da, k en dileri istifa edip çekil­ diler. Hasılı E dirne vakasının tesirile bir nevi k abine tebed­ dülü vukua geldi. Ve hükumetin programı da h ayli değişti­ rildi; dahili teceddüt ve askerin ı slahı meseleleri, bir m ü d­ det için terkolundu: Selimin cülCı.sundanberi devam eden teceddüt hareketi, bu andan itibaren bir nevi aksülharekata mübeddel oldu. * * *

B.

-

KABAKÇI MUSTAFA KIYAMI VE SELİM III. ÜN HAL'İ

Serdarı Ekrem nasbolunan Sadrazam H ilmi İ brahim Paşa, İ ngilizler İ stanbul önünden çekilip gidince ordusunu hazır­ ladı. Yeniçeri Ağası da adet üzere, kıt'alarile P adişah huzu­ runda "Alay gösterip,, yani resmigeçit yaptırıp, an'aneye ter ı ı Cevdet, cilt VIII, sayıfa 56.


142

6smanlı JJevlefinıiı dağılma devri

baan Topkapıdan çıkarak, Davutpaşada çadırlı ordugahını kurdu. Birkaç gün sonra, Serdarı E krem , yani Başkuman­ dan vekili de, P adişahın hediye ettiği ata binerek, büyük alayla, Davutpaşa ordugahındaki müzeyyen çadırına gitti (Mart 1 807). Bu sırada, Rusya donanması Bozcaada yanında demirli olarak, Akdeniz Boğazını abluka etmiş bulunduğundan, Rus­ ya donanmasına taaruz olunarak; Boğazı açmak vazifesile, Kaptanı Derya Seg id Ali Paşa da, 1 8 kıt'a harp sefinesile İ s­ tanbuldan kalktı. Rus askeri Kafkasyada bazı kaleleri zapte derek ilerle­ mekte idi. Rusların mak sadı, Ahisha, Çıldır ve Kars tarafla: rına taarruz etmek olduğu haber alındı ğın dan, o tarafların müdafaası için, Osmanlı Asyasının şark ve şarkı cenubi eya­ letleri askerlerinden bir ordu teşkil olunarak, Erzurum Vali­ si, esbak Sadrazam Yusuf Ziya Paşa Serasker unvanile bu orduya kuman dan tayin edildi . Edirne vakası m ünasebetile Rumeli ayan ve ahalisinin zihinleri karışmış ve Yeniçeriler de itaatten çıkacak bir tavır almış olduklarından Serdarı Ekrem Edirneye vasıl olunca, bunların tatminine çalıştı; ezcümle Kadı Abdürrahman Pa­ şayı, Konya valiliğinden azletti. Vaktile Mısıra vali tayin olunup ta, ehemmiyetli bir iş görememiş olan Hurşid Ahmed Paşa, Sofya canibi S eraskeri unvanile Rumeli Valisi ve Niş muhafızı tayin edildi. Bu tafsilattan anlaşıl <lığına göre, Ruslara karşı çıkarılan O smanlı kuvveti üç orduya taksim edilmiş demektir : ordular­ dan birisi, Kafkasya cephesinde, sadri esbak Yusuf Ziya Paşa kuman dası altında ; ikincisi Tuna cephesinde, bizzat Sadra­ zam Hilmi İ brahim Paşa kumandası altında ; üçüncüsü d e Sırbistan cephesinde Hurşid Ahmed Paşa kumandası altında bulunuyordu. Asıl darülharekat Tuna cephesi i di ; Kafkas ve Sırp cepheleri, fer'i darülhareketlerden ibaretti. Rusların Tuna cephesine taarruzlarında, ileri hatta bulu­ nan Bender ve H otin k aleleri, müdafaasızca teslim olmuş­ l arsa da İ smail kalesi şiddetle kendini m üdafaa etmekte idi. Rusya Başkumandanı general Mihelson , Eflak Beyi hain İ p silanti ile beraber açık ovadan ilerleyip Bükreşe girdikten sonra, Sırbistana yürüyüp Sırplarla birleşmek niyetinde idi. Fakat bu uzun sevkülceyşi harekette Rus ordusunun sol


Jlskeri ıslaha! fer;ebbüsünün muvaffakiyefsizliğe uğramas ı

143

cenahı, Tuna yalısına dizilen Osmanlı k ale ve kıt'alarile tehdit altında k alacaktı. Buna mani olma k için, Tuna sahilinde bu­ lunan Osmanlı kıt'alarını püskürtüp kaleleri ıskat etmek la­ zımdı. Yergöğü kalesinin zaptına teşebbüs ettilerse de, mu­ vaffak olamadı lar. Bununla beraber, Ruslar, Bükreşi işgal ettiler. Sadrazam ordusu, Edirne havalisine geldiğindenberi, as­ keri olmaktan ziyade siyasi i şl erle meşguldü. O havalinin en kuvvetli sergerdesi olan Bayraktar Mustafa P aşanın şüp­ heye düşüp muhalif bir tavır almaması için hayli uğraştı ve nihayet muvaffak oldu. Ve Bayraktara "Livai şerif Serasker­ liği,, diye şatafatlı bir de unvan verdi. Sadrazamla Bayrakta­ rın aralarını bulmakta, Behic Efendi adlı, Bayraktarın hem­ şehrilerinden bir Babıali memurunun ciddi hizmeti sebkat etmiştir. Bu vak'a, Padişah otoritesinin ve ordu inzibatının, bu sıralarda ne k adar zayıf ve gevşek olduğunu gösterir. Nihayet Sadrazam ordusu. Silistreye geldi (N isan 1 807) ; ve Tuna hattının m üdafaası için tertibat alm ağa girişti. Fakat bu ordu, kuvvetli değildi [miktarını mehazler göstermiyor] ; Rusların ciddi taarruzları h alinde, muvaffak olabileceği şüp­ heli idi. Bereket versin ki Rusların Eflakta bulunan ordula­ rı da zayıflamıştı : Ruslar Lehistan havalisinde N apolyonla ciddi müsademelere başlamış olduklarından, Mihelson ordusu­ nun bir kısmını şimale çekmek mecburiyetini duymuşlardı : 50 60 bin kişi tahmin edilen Rus ordusu 2 0 : 30 bine inmişti. Osmanlı dev­ letinin dahili: vaziyeti bu k adar k arışık olmasa, Sadrazam ordusu işe yarıyacak bir halde bulunsa idi, Eflaka taarruzl a Rusları oradan atmak imkan haricinde değildi. H al ve vazi­ yet buna müsait olmadığından, Osman lılar Tuna hattın ı m ü­ dafaa ile iktifa ettiler; Fransa hükumeti, bu sırada O smanlı ordusuna garip bir risale [ 1 ] dağıtarak kendi lehinde bir propağanda yapmağa çalışmış ise de, müspet bir netice çıkmamıştır. Fransa Elçisi Sebastiyani bu sırada hükum et n ezdinde yaptığı teşebbüs­ lerle, Osmanlı Fransız müşterek h areketi askeriyesine, Os­ manlı hükumetinin m üsaadesini istihsale sayetti : Osmanlılar muvafakat edecek olurlarsa, Dal maçya da bulunan Fransız -

[ t ] Müezzin Osman nanı mevhum bir adam imzasile Fransada ter­ tip ve tabolunan bu risaleden Fransızların ümit ettikleri fayda hasıl ol­ madıktan başka aksi tes i r hasıl etmesinden bile bir aralık korkulmuştur.


ôsman/ı JJevlefinin dağtlma devri

ordusu, Bosna ve Sırbistan yolu ile Eflaka geçerek, Rusları atıp Osmanlılarla birleşecek ve Osmanlı ordusile birlikte Lehistana doğru yürüyecekti. Osmanlı h ü k umeti, Fransızla­ rın teklifini k abul etm edi ; dahili k arışıklıkların artmasından korktu : bir ecnebi ve hıristiyan ordusunun Osmanlı m em­ leketlerinden geçip gitmesi, ahali ve askere fena tesir edebi­ lirdi ; Mısırda İ n gilizlerle müşterek hareket, bir sürü dedi­ kodular tevlit etmişti. Bundan başka, Rusları Eflaktan çıka­ ran Fransızların orada yerleşip k almıyacakları da pek m a­ l ı1 m değildi ; Adriyatik sahillerinde yaptıkiarı, h enüz unutul­ mamıştı . . . Teklifi reddolundu ise de, Fransızlar İ mparatoru, Padi­ şaha m ektup yazarak, para, m ühendis ve topçu k ıt'aları lazım ise, gönderileceğini bildirdi. Vakıa bunların hepsine şedit bir ihtiyaç vardı. Fakat memlek ette ve orduda fikirler okadar karışmış, taassup taraftarları o kadar yüz bulmuş idi ki bunlardan bile istifadeye cesaret olunamadı. Hatta " N izamı Cedid" kıt'alarının Tuna m üdafaa hattına gönderil­ mesi bile m ahzurlu görüldü . . . Orduyu hümayun Sadrazam kumandası altında Tuna boyuna gittikten sonra, Rusya ile harp böyle tedafüi ve bati bir şekilde devam edip dururken, ve Padişah artık eski te­ ceddüt ve ıslah projelerini unutup muhafazakar bir siyaset takip eder gibi görünürken , İ stanbulda bir askeri kıyam vaki oldu ve bu kıyamın n eticesinde S elim I I I. hal ' olunup yerine amcası Abdülhamid 1. in o ğlu Mustafa iV. tahta oturtuldu. Kabakçı Mustafa kıyamı denilen bu hadiseni n m ütenevvi sebepleri vardır. S elimin geniş hayallerine rağmen, b ütün saltanat zamanı­ nın fasılasız ihtilaller, isyanlar, iğtişaşlar ve harici düşmanların taarruzlarile geçmesi, m ütemadi para sıkıntısı olmasına rağ­ men lüzumsuz masraflardan çekinilmemesi, h oşnutsuzluğu gittikçe arttırmış ve nihayet Nizamı Cedidin ihdas ve tez­ yidile beraber, Yeniçerilerin ilga olunacağı şayiası hoşnut­ suzluğu son haddine getirerek, ihtilalin vukuuna nihai sebep olmuştur. Senelerdenberi hazırlanmış bu patlayıcı ve yıkıcı madde­ ler yığınına ateş veren hadise, haddi zatinde ehemmiyetsiz­ dir : uhdesine Karaman eyaleti tevcih olunan Ragıb Paşa namında Şamlı bir dalkavuk, Padişah ve mukarriplerine


.flskerf ıslaha! le�ebbüsünün muva.ffakıyelsizliğe uğraması

llt-5

hulU:s çakmak içjn, m aiyetin deki k avaslarına Nizamı Cedid elbisesi giydirmeğe kalkışı r , bu kavaslar, bu "gavur elbise­ sini ,, giymek istemediklerinden, Boğaziçi kalelerine gidip , orada bulunan h emşerilerine yam aklara, topçu yamaklarına, (yani top kullanan neferlere) Paşanın bu emrini haber verir­ ler . . . Bu vak'a üzerine, yam aklar arasında bir sürü şayia­ lar deveran etmeğe başlar; Padişah, bütün dünyayı N izamı Cedid etmek için, Ragıb Paşaya tuğ vermiş . . . Paşa şim diden nişan koymağa başlamış ... Mahmud Raif Efendi de [ 1 ] yamak­ lara Nizamı Cedid elbisesi giydirecekmiş ... Macar tabyası zabiti Halil Haseki de bunun tatbikını taahh üt etmiş imiş . . . İ şte Ragıb P aşanın m aiyetine Nizamı Cedid elbisesi giy­ dirmek teşebbüsü ile bundan türeyen şayialar, ve fil hakika Mahmud Raif Efendiye yam akların Nizamı Cedid şekline ifrağı için verilmiş olan emir, yamaklar isyanının vasıtasız sebebi olmuştur. 1 807 senesi m ayısının 26 ıncı pazartesi günü, yamakların bir araya toplanıp gizli meşveretlerde bulunduklarını haber alan ağaları Halil Haseki, yanlarına gidip işi tahkik etmek isteyince : - Bizim için İ stanbuldan N izamı Cedid elbisesi gelmiş ; sen de bunu bize giydireceğine söz vermişsin .. Kabul etmi­ yoruz ve hilafı Ocak kıyaf�te girmiyoruz ! .. diye bağırışmağa başlamışlar. Halil H aseki, yam akları teskine uğraşmış ise de, m era m an latamamış ve yamaklar üzerine üşüşüp zavallı Ha­ sekiyi, yani kumandanlarını orada öldürüvermişlerdir . . . Bu vak'ayı haber alan Mahmud Bey, hemen iskeleden k ayığa binip İ stanbula doğru k açmağa başlamış ise de onu da nihayet y ak alayıp öldürmüşler . . . Mahmud Beyin Mühürdarı, vak'ayı Efendisinin hamisi ve o zaman devlet işlerinin en m ühim m ercii olan İ brahim K ahyaya haber verdi. Kahya telaşla Babıaliye gitti ve Padi­ şahı da vak'adan heberdar etti. O akşam, Babıalide v ükela ve bellibaşlı devlet ricali toplanarak, alınacak tedbirler hak­ kında istişareye başladılar. İ brahim Kahyanın tavsiyesile K aymakam Vekilliğine ge­ tirilmiş olan K öse Musa P aşa, Selimin y eniliği istihdaf eden (1] İ ngilizce b ildiği ve bir müddet İ ngilterede kaldığı için İ ngiliz Mahmud Raif Efendi den mekle maruf olan bu zat, Boğaz içi kalelerinin tahkim ve i rlaresine m em ur idi ve teceddüt taraftarlarındandı. Osmanlı Devletinin dağılma devri

10


146

Osmanlı JJev/efinin dağılma devri

icraatına esasen muhalif ve muarız, bahusus İ brahim Kahya ve emsali gibi Padişahın mukarriplerine rakip ve hasım bir adamdı. Cevdet Paşanın dediğine göre, Musa P aşanı n planı, kendi teşvikile meydana çıkan yamaklar kıyamını ehemmi­ yetsiz gösterip, üzerlerine muti asker sevkedilmesine mani olarak, yamakların İstanbula kadar gelmelerini ve zaten el altından isyana hazırladığı Yeniçerilerle birleşmelerini tem in etmekti. Bunun içindir k i bu ilk istişare Meclisinde vak'ayı ehemmiyetsiz göstermiş ve Padişaha da keyfiyeti o yolda arzetmiştir. Zaten ürkek ve yumu şak huylu olan Selim I I I . de, Kaymakamın maruzatına kan arak, şi ddetli tedbirler alın­ maksızın, mazarratlarının defini emretmiş olduğundan, ciddi bir tedbire müracaat olunmamış, ancak yamaklara bir n asihat heyeti gön derilmekle iktifa olunmuştur. G örülebilen membala­ rın rivayeti böyle ise de, şiddetle bir iş çıkamıyacağını Selim I I I . ün anlamış olması da ihtimal haricin de değildir; çünkü yukarı danberi olup gelen vak'alarla bunların izahı, İ stanbu ­ lun P adişaha karşı iyi bir vazı ve tavır almamış olmasını icap ettirir . . . Vak'anı n hudusundan sonra, günler geçmekte, ve ya­ maklar Rumeli sahilin den yavaş ya,vaş ilerlemekte olmasına rağmen ciddi bir tedbire teşebbüs olunmadı ğı anlaşılmakta­ dır. Tehlikenin en ziyade kendi başına isabet edeceğini, meşhur ferasetinden dolayı anlaması icap eden İbrahim Kahya bile, Asiler Cemiyetini "Karga derneğidir ... ,, diye istih­ faf ettiğini, mehazlar hikaye ederler. İkbal ile gözleri k apan­ mış kimselerin bazan ken dilerine fazla güvenerek böyle al­ dandıkları vaki ise de, etrafın bugünlerde, gittikçe artan gü­ rültüsü, böylelerin dahi uyanmalarına kafi gelecek derecede olsa gerekti. Esbap ne olursa olsun, vak'a şudur ki, Büyük­ derede toplanan k ıyamcılar, bir n evi teşkiiat yapmağa muvaffak olmuşlar ve Kabakçı Mustafa Çavuş namında birisini ken dilerine reis intihap eylemişlerdir. Bundan başka toplan­ tılarında şayanı dikk at bazı k ararlar da vermişlerdir : 1 ) İ slam, hıristiyan kim olursa olsun , hiçbir kimsenin ırz ve can ve malına dokunmamak ve dokunan olursa hemen idam olunmak ; 2) Şeyhülislam Kapısından tasdik olunmadıkça bir şey mutalebe olunmamak; 3 ) Etmeydanında ( yani Ye­ niçeri kışlasının bulun duğu mahalde tecemmü olunup, Ba­ bıaliden vaki olacak talepleri kabul olunmadıkça dağı l ma-


Jlsheıf ıslahaf feşebbiisiiniin muvajjahıyefsizliğe uğraması

m ak. Bu kararlarına sadık k alacaklarına dair aralarında , ahdettiler. En'am öptüler ve kılıçtan atladılar... Bu kararlara nazaran, hareketin akıllıca idare edildiği anlaşılmaktadır. K ararlar, vak 'anın sonuna kadar mer'i olmuştur. Bu husus vak'a nüvislerin dedikleri gibi, h areketin Babıali erkanı ile bazı ulema kodamanları tarafı n dan idare edildiğine delalet edebilir. Büyük derede toplanıp İ stanbula doğru yürüyen kuvvet, a ncak dört beş yüz kişiden ibaretti. Fakat ilerledik çe kafile­ ye katılanlar çoğaldı ve miktarları 2 000 e baliğ oldu. Yürü­ dükleri yolun biraz garbın da, Beyoğlu - Büyükdere cadd esi üzerin de vaki Levent çiftliğinde bir miktar N izamı - Cedid askeri vardı. Bunlara emir verilince gelip, bu kafileyi dağıt­ maları gayri mümkün değildi. Fakat böyle bir emir sadir olmadı, hatta " N izamı - Cedid,, efradının kışlaların dan çıkma ­ maları bile Sadaret kaymakamı tarafından emredildi. Yamaklara nasihat için giden Yeniçeri zabitleri, bir neti­ ce istihsal edemeden dönm üşlerdi . Bu sefer ayni maksatla Kazancı Hacı Mustafa Ağa namında muteber ve zengin, Trab­ zonlu bir Yeniçeri daha gönderildi. Yamakların çoğu da Karadeniz uşağı oldukların dan , Trabzonlu Kazancının mü­ essir olabilmesi v arit idiyse de bu zat teceddüdün hasmı, m utaassıp bir adam olduğundan, esasen yamaklar hareketi­ nin mürevvici olduğu gibi Musa Paşa ile bazı vükela ve ulemanın hakiki maksatlarını sezmiş bulunduğ-undan, hare­ k etin teskinine değil, teşvikine çalışmıştır. Kıyamcılar Hacı Mustafa Ağa vasıtasile " N izamı - Cedid,, müfrezesini, yolları üzerinden k aldırtıp, katil ve cürümlerini resmen affettirdik­ ten sonra, işleri başına döneceklerini vadettilerse de bu bir oyun dan ibaretti : yürüyüşlerinde devam ettiler. İ htilalcilerin arasına Şehzade Mustafanın adamları girip Veliaht namına teşvikatta bulun dukları rivayet edildiği gibi, ulemadan bazılarının da aynı yolda çalışmış oldukları müte­ vatirdir. İ htilalciler hayli kalabalık bir küme halinde , niha­ yet Rumelihisarına geldiler. Kafilenin önlerin de bulunan münadiler : "Ya İ badullah ! Bizim m eramımız Nizamı - Cedid beliyesini k aldırmaktır . . Başka niyetimiz yoktur. Müslüman olanlar, ken dilerini ocaklı bilenler bizimle beraber gelsin ! . . ,, diye muttasıl bağırıp d uruyorlardı . Kafile Tophaneye gelip


fJsme.nlı JJevlefinin dağtlrna devri

yetişince, topçular da kazanları kaldırıp çıkarak, cemiyete iltihak ettiler. Bu sırada Selim I I I . e isnat olunan hareket, hakikaten anlaşılmaz bir şeydir : işin hakimane tasfiyesini Kaymakam P aşaya havale edip, Sarayına kapanmıştır !.. N ihayet ihtilalciler, İ stanbula geçip Yen içeri kışlasının önünde bulunan Etmeydanına toplandılar. Ve Yeniçerilerle müşterek hareket etmeğe k arar verdiler; bu k ararlarını ye­ minle de teyit ettiler. Yeniçerilerin kazanı m eydana çıktı, Cebeci ocağı da kazanını kaldırıp gelerek o mey dana topl an­ dı. Demek oluyor ki İ stanbulda bulunan b ütün askeri kuv­ vet, Padişahın idaresi aleyhinde elbirliğile kıyam ve ihtilal etmişti. Yalnız " N izamı - Cedid,, denilen ve yeni usulle tanzim edilmiş bulunan askerler, bu içtimadan hariç k almıştı. Lakin onlara da S adaret makamından kışlalarından çıkmamak emri verilmişti. İ stanbulda böyle bir hadise çıkınca, dükkan lar ve çarşılar kapanmak v e herkes evine çekilip gizlenmek bir an'ane olmuştu : yine dükkanlar kapandı, halk evlerin e gizlendi. Fakat bu sefer hayli muntazam idare olunan ihtilalin reisleri, buna m ani olmak istiyerek, her tarafa k arak u llukçuları gez­ dirdiler ve "dükkanlar açılsın ! Kimse işin den, gücünden kalması n ! K imseye zararımız yoktur; bizim h urucumuz an­ cak ibadullahın rahatı ve devletin n izamı içindir ! ,, diye mü­ nadilerle fikirlerini ilan ettirdiler. H alk bu ilan dan emniyet hasıl ederek sokaklara döküldü, dükkan ve çarşılar açıldı. H akikaten ihtilalciler kimseye bir zarar dok u ndurmadılar, kimseden parasız bir şey almadılar. Hatta, Yeniçerilerin top­ landığı Etmeydanı, bir seyir yeri gibi oldu, İ stanbulun her tarafı n dan oraya seyirciler doldu !. .. Selim I I I . iş böyle büyüyüp, İ stanbuldaki askerinin çoğu, idaresi aleyhine toplanarak nümayiş yaptığını duyunca, çok korktu; Babıaliye bir " Hattı hümayun,, göndererek "Nizamı­ Cedid,, i kaldırdığını ve nümayişçilerin b ütün iltimas ettikleri hususata müsaade olunacağını taahhüt ederek, Cemiyetin bir an evvel dağılmasını vükelasından talep etti . " Nizamı Cedid,, in Iağvine Padişahın m üsaade etmesi, kendi h al'ine razı olması demekti; filvaki, hal'i de bu müsaadeyi takip et­ miştir. Cemiyet, Padişahın bu fermanından çok memnun kaldı. Artık " N izamı - Cedid,, korkusu b üsbütün zail olduğun-


Jlskerf ıslaha! fe�ebbüsünün muvaffakıyefsizliğe uğraması

dan , ihtilal sergerdesi Kab akçı Mustafa Ağa, vak'anüvislerin dediklerine göre Musa Paşanın hafi ilhamile yazılmış bir esami listesi ortaya çıkararak, orada isimleri yazılı olan on k işinin hayyen veya meyyiten kendilerine teslimini Padişah­ tan istedi. Bu talep te, an'aneye tamamen uygundu : Osmanlı tarihinde bütün böyle askeri kıyamlar, nihayet birkaç kişi­ nin kellesini isteyip , canlarını almakla hitam bulurdu. Bu listede "Nizamı - Cedid,, i terviç ile tanzime çalışan kimselerin b aşlıcaları mukayyet idi; Padişahın teveccühüne güven erek , S adrazamlara bile emredecek derecede yükselmiş olan meş­ hur İ brahim Kahyanın ismi, listenin ta başında bulunuyordu. Liste meydana çıkarıldıktan sonra, atmeydanında topla­ nan ihtilalciler , saraya daha yakın bulunmak için, bayrakla ­ rile, kazanlarile büyük bir alay teşkil ederek Atmeydanına, yani Sultan Ahmed Camiinin k arşısında bulunan Bizansın eski Hipodromuna doğru yürümek istedilerse de, Yeniçerile­ rin bir kısmı bu hareketin önüne geçti. O sıralarda Şeyhülislam Ataullah Efen di, Kabakçı Musta­ fa Ağanın listesini bir ariza ile Padişaha gönderdikten sonra, Rumeli ve Anadolu Kazaskerlerile birlikte Atmeydanına geldi. Zamanın en ileri gelen ulemasından Şeyhülisl§.mın üstadı Münir Efendi de, çağırılıp meydana getirildi. Vaziyet tavazzuh edince, ulema da resmen i htil§.lci askerlerle birleş­ miş oluyordu. Selim ve m üşavirlerinin hareketlerine muarız olan ulemadan bazıları fikir ve hislerini daha evvelden izhar etmişlerdi : ihtilal münasebetile Babıalide toplanan meşveret meclislerinden birinde, Ru meli Kazaskerliğin den mazul Şem­ seddin Efendi namında bir molla, Padişahın en ileri gelen gözdesi İ brahim Kahyaya : "Bire kahpe, sefih ve kafir hab is­ ler ! Devleti berbat ettiniz. Şimdi de bizim ak sakalımızı k a­ na mı boyamak istersiniz ?,, diye, çıkışmış ve küfretmişti. Sadrıazam Kaymakamı, ihtilalcilerin istedikleri adamların k elleleri teslim olunmadıkça, ihtilalin bastırılamıyacağını Pa­ dişaha söylemiş olduğundan, Selim zavallısı, yakın dostları olan İ b rahim Kahya ile daha iki kişiden gayrisine razı ol­ muştur. Kaymakam Paşa zavahiri muhafaza ile İ brahim Kahya ve iki arkadaşının Babıaliden çekilip gitmelerine mü­ manaat etmemiş, başkalarını yakalatıp b oğdurmuş ve kelle­ lerini Yeniçerilere göndermiştir. Fakat çok geçmeden Padi­ şahın tesahup ettiği üç kişi de yakalanıp öldürülmüştür . .


Jso

6smanlı JJevlefinin dağılma devri

Gözlerini kan bürümüş Yeniçeriler daha bir takım günahlı günahsız adamları öldürmeğe k alkıştılarsa da ağaları mani

olab ildi. Bu k urbanlarda n

sonra da, Etmeydanı içtimaı devam etmekte bulunn uğundan, Padişah bir Hattı hümayunla "Cumur,, un daha n eler istemekte olduğunu Kaymakam Pa­ şadan sordu. " N izamı-Cedid,, için icat olunan " i radı-Cedid,, i n kaldırılmasını istediler . Vakıa bu " İ radı - Cedid,, e İ stanbul halkının hemen cümlesi muteriz ve düşmandı ; bu yüzden vergiler hayli kabarmıştı. İ htim al k i " N izamı - Cedid,, husu­ m etinin asıl mastan bile bu yeni vergi idi. G özdelerin, alel­ husus İ brahim Kah yanın b u varidattan hayli p ara vurduğu söyleniyordu. Filvaki, Hotinde bir cami i mamının yetim oğlu olan İ brahim, son zamanlarda çok servet sahibi olmuştu. Ahırında birçok mükemmel atlar vardı ; konağı adeta bir saraydı. Padişah İ radı Cedidi reddettiğine dair, derhal bir Hattı hümayun yazıp, Sadrazam Kaymakamına gönderdi. Bu Hattı hümayun da P adişah, telaşla, " İ radı - Cedidi ref ve Iağvettim . Meydan a haber gönd erip esvak ve pazara tellallar çıkarasın ! . . ,, diyordu . S elim I I I . ün çocuğu olmamıştı. Osmanlı Şehzadelerinden Selimin amucası Abdülhamid 1 . in iki oğlu Mustafa ile Mah­ mud kalmıştı. Veliaht olan Mustafa, Selimi devirip bir an evvel kafesten k urtulmak ve Padişah olmak istiyordu. Bu­ nun i çindir ki Selim aleyhine kalkan bu kıyamda dahli olduğu zannolunmuştur. Osmanlı Saltanatınca kabul edilen hukuki esaslara göre, Padışahın Osman hanedanından ve erkek evlattan olması şarttır. Bu ihtilal esnasın da Osman hanedanından yalnız üç erkek evlat b ulundu ğuna göre, henüz iktidar mevkiinde bulunan Selim , iki rakibini, Mustafa ile Mahmudu öldürtecek olursa, kendisinin hal'i çok güçleşecekti. Şehzade Mustafa pek tabii olarak, h ayatının temin olunmasını i stiyordu. Vak­ anüvisler, henüz küçük olan Mahmudun Selim ile iyi geçin­ diğini yazarlarsa da, amcazadesine kafi emniyeti olup olma­ dığına dair sarih b irşey ifade etmezler. Veliaht Mustafanın kendisini bu tehlikeli vaziyetten kurtarmak için, i htilalcilere müracaat etmiş olduğu kabul olunabilir. Kafes, Selimin Avru­ pa ile muhaberesinden de anlaşıldığı üzere, artık eskiden olduğu kadar sağlam muhafaza altında b u lunamıyordu.


.llskerf ıslaha! feşebbüsünün muvaffaluyefsizliğe uğraması

151

Fakat ihtilalcilerip de, bu bariz ihtimali tahattür etmelerin­ den tabii birşey olamazdı. Sultan S elim b ütün talepleri ve teklifleri kabul ettiği ve artık Padişah ile askeri arasında m uhtelefünfih bir m esele kalmamış zannolundu ğu perşembe günü (29 mayıs 1 807) akşam üstü Etmeydanında toplanan asker ve ahali, " Şehza­ deleri kimseye inanmıyoruz ; tarafımızdan emin ve mutem et adamlar koyup muhafaza edeceğiz ! . . ,, derneğe başladılar. Bu talep te Padişaha bildirildi. Selim, ulemadan birile ocak­ lıdan birinin saraya gelip Şehzadeleri muhafaza etmesine emrü m üsaade etti. U lemadan Aygır İmam denilen Kazasker Derviş efendi ile esbak Sekbanbaşı Osman ağa bu vazife ile saraya gittiler. Ertesi cuma günü (30 m ayıs) erkenden Yeniçeri başları ve söz sahipleri Şeyhülislam yanına gelerek müzakere ettiler. Artık her istedikleri olmuş. daha da isteyecekleri kalmamış gibi görünüyordu ; cemiyetin dağılıp herkesin yerli yerine gitmesi icap ediyordu. Fakat, bu k adar sıkıştırılıp tezlil edil­ miş olan Sultan S elimin sonradan intikam almağa k alkış­ mıyacağı ne malumdu ? Kaymak am Musa Paşa, Şeyhülislam Ataullah Efendi ve ihtilalin elebaşıları, hayatlarını ve mevki­ lerini tehlikede görmeğe başladılar. Bu tehlikeden masun k alabilmek için, Padişahı değiştirmekten başka çare yoktu. Şeyhülislam Yeniçeri ağalarına, top lananlarla konuşup "daha bir m eşveretleri var m ıdır, yok mudur ? ,, sual etmelerini tembih etti. Yeniçeriler meydanda toplandılar ; Şeyhülislam ile Mollalar da orada hazır bulun dular. İ çtimaı , İ stanbul Kadısı Murad zade Murad Efendi idare etti. Sadrazam ve Şeyhülis­ lamın mak satlarını anlamış olan bu Kadı Efendinin, nihayet ağaları Padişahın hal'ine imale eylemiş olduğunu, Asım Efendi [ 1 ] ve ona tebaan Cevdet Paşa [2] yazyorlarsa da, bu rivayetin doğruluğuna imzalarını atmaktan çekiniyorlar. . Vakıa şudur ki, Yeniçerilerin bellibaşlıları bu müzakereler­ den sonra Şeyhülislamın yanına gelerek, " Sultan Selimi n saltanatında istiklal yok; zimamı idareyi bir takım zalimlerin eline verdi. Kendisi m ezakı nefsani ve havayi şehvanisi ile meşgul. Müstevliyanı devlet olanlar dahi fıkara ve reayaya envaı zulüm ve taaddi ediyorlar ... ,, diyerek Padişahın bun[1] Asım, cilt I I. S. 3 5 - 37. [2] Cevdet, cilt VI I I , S. 143· 1 44.


752

ôsmanlı JJeıılefinin dağılma deııri

dan böyle de sahih olup olmıyacağını sormuşlar ... Orada bulunanlar bu sözleri tasdikten başka çare bulamamışlar... ve m eydanda Sultan Mustafanın cülusuna "Fatiha,, okumuş· l ardır [ 1 ] . B u kararın Sultan S elime tebliği için, Şeyhülislam tara­ fından, Sekbanbaşı ile bir K azasker Efendi memur edildi. Fakat Saray kapıları kapanıp kilitlenmiş olduğundan, bunlar memur oldukları vazifeyi ifa edemediler. Şeyhülislam tara­ fından bir tezk ere yazılarak Darüssaade a ğasına gön derildi. O da tezk ereyi açmadan Sultan Selime teslim etti. Fakat cevap çıkmadı, Saray kapıları k apalı olmakta devam edi­ yordu. Sadrazam Kaymakamı, ahval tersine dönerse başına ne belalar gelebileceğini pekala müdrik bulunduğundan işin bir an evel hal!i için, saray kapılarını Iağım ile açtırmağa k arar vererek icraata girişmişti. Bu sırada İ stanbul ahalisi, Saray , Babıali ve Ayasofya taraflarında sokak ve m eydanları doldurup seyre dalmışlardı. Saray kapısı önüne toplanmış Yeniçeriler de, yüksek ve korkunç seslerile, mütemadiyen: " Sultan Selimi istemiyoruz, Sultan Mustafa Efendimizi isteriz!.-,, d iye bağrışıyorlardı. N ihayet bizzat Sadrazam Kaymakamı ile Şeyhülislam Efendi, Saray · kapısına doğru yürüdüler. K apıcılar da bu iki en mühim adamı görünce kapıyı açtılar. " Babüssaade,, denilen kapıdan yalnız bu ikisi içeri girip, k alabalık dışarıda kaldı. [1] Vakayi nüvisler, vak'anın m es'uliyetin i bir kaç kişinin i ğ vaatına hamletmek isterlerse de doğru olmasa gerektir. Bununla b eraber, va kayinü vislerin bu tarzda yazışları kolay anlaşılır: padişahların hü­ kümran olduğu zamanlarda, hal'inden bahsetmek, en nazik bir mese­ l eye temas eylemekti. Vakayinü visler, bu ne vi vak'alarda, mümkün olduğu kadar padişahı ve halkın ekseriyetini kusursuz göstererek, vaka'nın mes'uliyeti n i m ahdut adamlara yükletmeğe çalışırlar. Sel i m I I ı.. ün hal'inde dahi, sırf ahlakının fenalığı ndan dolayı şahsına vaki olmuş haksızlı klardan öç almak isti yen Kaymakam Musa Paşa i l e uğursuz bir aileden gelen riyakar Aatullah Efendi v e nihayet muğber bul unan Kadı Murad Efendiyi mes'ul gösterirler. Fakat Selim I I I. ün kusur ve hataları bir çok vüzera ve ulema ile İ stanbul ahal i sinin belki e kseriyetini kendi aleyhine çe virmişti . Ve bu takdirde de Köse Musa ile Topal Ataullah'ın hareketleri, yalnız şahsi iğbirar tesirile d eğil, zaten Ataullah Efendinin iğ biran na ciddi bir sebep te gösterilemiyor, bel k i halk e kseriyetinin arzusunu yerine getirmek maksadile old uğu iddia edilebilir. Seli m I I L ün hal'i, Abdülazizin hal'inden e sas itibarile pek farklı değildir; fakat Abdülazizi hal' edenler, Osmanlı tarihinde tenkit ve tahkire asla maruz olmamışlardır ... Maamafih bu meseleni n vesaike müsteniden tahkik v e halli için, elde kafi materiyal yoktur.


J/skerf ıslaha! teşebbüsünün muvaffakıyefsizliğe uğraması

753

Şeyhülislam Efendi, Sultan S elimi bulup, ayet ve hadisler okuyarak, pek n azikane ve hürmetkarane bir tavır ile p adi­ şahlıktan çekilmesi lüzumunu anlattı. Selimin hiç itiraz et­ mediği rivayet olunuyor. Sultan Mustafayı haremden çıkar­ dılar. Ve Şeyhülislam ile Sadrazam Kaymakamı derhal bu Şehzadeye biat ederek padişahlığını tebrik eylediler. Sonra " Hırkai Şerif,, odası denilen odaya girdiler ve an'ane m uci­ bince orada dualar okundu. Sonra enderun ağaları gelip Sultan Mustafaya biat ettiler. S elimin hal'i ile Mustafaya biat vak'ası, 1 807 senesi m ayı­ sının 30 uncu cuma günü, öğleden sonra, saat bire doğru vaki olmuştur. Bununla beraber, Ayasofya camiinde cuma selamlığı yapılmağa irade çıktığından hemen camiye gidil­ miştir. Selim i l I . ün başladığı yeniliklere karşı çıkan dini ve siyasi irtica, hayal ve emeli geniş, fakat kudret ve sebatı eksik olan bu padişaha galebe ederek, vaziyete yine bir müddet için, hakim oldu. * * *

C. - İRTİCAIN SEBEPLERİ VE SELİM III. ÜN ŞAHSİYETİ

Selim I I I . ün hal'ini ve bir takı m müşavirlerinin katlini intaç eden 1 807 irticaının bizce en mühim sebebi, bir kaç asırdanberi uyu şamıyan şark ve garp medeniyetlerinin mü­ sademesidir. Osmadlı Devleti, İ slam - Şark m edeniyetinin, son mahsullerinden birisi idi; ve bu medeniyet XVl I . asra kadar, Hıristiyan - Garp medeniyetinden üstündü. XVJ T . asırdan itibaren, Garp medeniyeti, Şark m edeniyetine tefev­ vuk etti. Bu tefevvuk gittikçe arttı. XVI l . asırda Garp, her cihetten Şarka galebe etmiştir. XVI I I . asırda, Şark medeniyetinın Garpla en yakın­ dan temasta bulunan kısımları m ağlO.ben ric'at etmektedirler: Osmanlı İ mp aratorluğu, G arptan kazandığı yerlerden çoğunu terketmiştir: artık Garp, Şarka doğru, galibane ilerlemektedir. Bu büyük ve tarihi m uhasam anin neticesi olarak, Osmanlı içtimai h eyeti, xvıı. asır başlarından itibaren, iktisaden düşmüştür; ziraat, sanayi ve ticaret sahalarında Osman lılar mütemadiyen gerilemişlerdir. Bundan neşet eden umumi fakr ve acz memleketin i çtim ai teazzisine tesir icra etti .


754

Osmanlı JJevlefinin dağılma devri

Kendine güvenen Müslüman Osmanlılar, idare ve siyaset işlerine sarıldılar. İ stihsal vasıtaları m a h dut olan bu sahada rekabet daha şiddetli olur! askeri da hili niza, isyan, kıyam ve haydutlukların menşei bu olsa gerektir. Bu sebeplere yine umumi mahiyette olan üçüncü bir sebep daha ilave olunabilir; Osmanlı Devleti zayıfladıkça, evvel denberi rakip ve hasımları olan devletler, ezcümle Avusturya ve Rusya, zaftan istifadeye şitap ederek, fasılasız taarruzlarla kendilerine civar olan Osmanlı arazisini istilaya uğraştıkları gibi, gayrimüslim Osmanlı tebaasını tahrik ile, metbu devletleri aleyhinde kıyama teşvik etmişlerdir.; bun­ dan dolayı, devlet mütemadi isyan ve ihtilallerle karşılaş­ mıştır. Bu vakıalardan neşet eden zat, devlet başında bulu­ nanların itibar ve sultasını eksiltmiştir. Bu ağır vaziyetin önünde, Osmanlı Devletini idare edenler çok ağır bir meselenin halline mecbur idiler: D evleti muhafaza ıçın ne yapmalı ? Vakayiden anlaşılabileceğine nazaran, devlet adaml arı ve memleket mütefekkirleri bu hayati mese­ lenin hallinde ikiye ayrıldılar: 1 ) Şark medeniyetinin hususi­ yetlerini tamamen muhafaza ederek Garba tefevvukun k abil olduğuna inananlar; 2) Devletin vücudunu muhafaza, ancak Garp medeniyetini tem sil ile mümkün olabileceğine kani olanlar . . . B u iki noktai nazar, Osmanlı rical v e m ütefekkirlerini biribirlerine muhalif ve hatta hasım iki fırkaya ayırdı. Bu iki fırkanın vücudu XVI I I . asır iptidasından itibaren mahsus ise de, fırkaların şiddetli muhasa ma ve mücadeleleri XVI I I . asır sonlarında başlamış ve X I X. asır nihayetlerine kadar devam etmiştir, Mücerret ve nazari olan bu taksimde şe'ni ve ameli birtakım menfaatlerin tesiri gösterilmemiş ise de, hayatta bu sorakilerin ehemmiyeti de az değildir. Selim I I I . devrine ait olarak irticaın hudusuna amil olan sebeplerden bizce en m ühimmi, bizzat Padişahın tabiat, seciy e v e ahlakça noksanları gibi görülüyor. B u fıtratta bir adam iyi m ü şavir ve memurlar intihabında muvaffakiyet göstere­ mez; bu padişahın etrafına toplanan adamlardan bazılarının zeka, samimiyet ve faaliyetl eri kabul olunsa bile çoğunun istikamet ve basiretlerini tasdik müşküldür. Biribirlerine hayli girift olan bu muhtelif sebeplerin bazı­ larını tenvir eden vakıalar, yukarıda hayli tafsil ile anlatıl-


J/skeri ıslaha! feşebbüsünün muvaffakıyefsizliğe uğraması

155

mıştır. Ancak Osmanlı Devleti binasının tepesinde o zamanlar k ilit taşı gibi muvazeneyi tutmağa yarıya n padişahın şahsiye­ tine dair biraz daha m alUmat itası fazla olmaz. *

*

*

Mustafa I I I . ün o ğl u olan Selim I I I . , Osm a n l ı padişahların ı n 2 8 incisidir. 1 7 6 1 d e doğdu; 1 7 8 8 d e , yani 2 7 yaşı n d a tahta geçti. 1 9 yıl kadar hüküm sürdükten sonra 1 807 de yani 4 6 yaşında hal'olundu: bir sene k adar mahlüan yaşa dıktan sonra, 1 80 8 de öldürüldü. öldüğü zaman 4 7 sini geçkindi [ 1 ] .

[1] Selim 1 1 1. e kadar bir garp ressamı tarafından doğrudan doğruya resimleri ya pılmış olan O s m an l ı padişahları çok deği l di r. Fakat Sel i m I I I. ün ayakta, at üstünde, taht üzerinde, b ü s t halinde birkaç resm i n i n litografil erini v e yağlı boya kopyalarını gördüm. Gördüğü m resi m l erden büst halinde yapılan li tografiye edilmiş bir resmi n altı nda şu yazılar muharrerd ir: « Dessine par Constantin Capou - Dagl i , sujet ottoman. L'anne e 1 208 Ora ve par L. Schiovanetti Londre,, . - U z u n müddet İ stan ­ b ul da kal m ı ş olan Hatice sultanın Defterdardaki sarayı n ı n m i m arı r e s ­ sam Melling, Eyüpte bir cuma veya Bayram alayın ı gösteren res m in içinde ve ayrıca bir portre halinde sel i m I I I . ün tas virini yapm ıştır, A. Bopp « Les peintres du Bosphore aux XVI I I. Siecle» adlı eserinde Mel l ingd e n bahse­ derken yalnız Bayra m alayını zikretm iştir; portreyi kayıt etm iyor portreyi bana haber veren, kıymetli resi mler ve e s k i eserler toplıyarak e vi n i b i r müze haline getirmiş olan Salah Cimcoz Beyd ir. Ah med Refi k Beyi n bir makalesinde Ju les van Gaverden diye gösterilen Seli m III. ü n sedir üstün­ d e bir resmi varsa da («Yeni Mecmua» . sayı 23. 1 9 1 7 ) . Jouani n i n ve v a n Gaverin yazdıkları « Turquie » adlı tarihte bu resim yoktur: Sel i m in başka daha bir resmi v a r ! Bu resmin de ressamı gösterilmemi ştir, Selim III . ün bu m uhtelif resimleri biribirine hayl i benzerler. Bu resimlerden Padişahın manevi hü viyetini de bir dereceye kadar tah m i n kabil olur: Selim sak in tabiatli, sabır v e teenni sahibi, a z azi m l i , yor­ gunca, fakat çok mağrur ve hayli mütehakkim ve müstehzi bir adam gibi görünüyor. Hayatın ı n vakıaları, elde bulunan yaz ı l arı resimden yapılan bu istihracı tekit etmektedir . Sultan Selimin tehekküm ve i stihzasına misal olark eli m i zde mükem­ m el bir vesika vardır; İ kinci Rus harbi devam ederken, bütün sefer za­ manlarında usulden olduğu üzere, camilerde «Surei Fet i h » okunuyordu . Bu vazifeye devam aden hocaların ücretleri verilmesine müsaade iste­ n ilerek yeni padişah olan Selim III. e b ir telhis takdi m olunmu ştu. Selim bu telhisin k enarına şu o;atırları yazmıştır: · Bi l m e m hulus i l e m i kıraat olunuyor?. . Yoksa erbabına m ı tesadüf olunmuyor k i b i r semeresi müşahede olunam ıyor? Hoş i mdi, gene altı mah kıraat olunsun ve akçesi Darphaneden verilsin. Akçe ile oları dua böyle olur? . . . » Son cüml e, ' haki katen güzeldir. [Ahmed R efi k Bey, «Yeni Mecmua» nın 2 3 üncü sayısında ( 1 3 kanunu e v vel 1 9 1 7 ) çıkan « Selimi Saliste halk ve m i l l iyet muhabbeti u n vanlı makalesinde bu v es ikanın bir fotoğrafisi n i neş ret « miştir.]


756

Ô$manlı JJev/efinin dağılma devri

Şehzadelik devrini, babasının ölmesinden i tibaren, bütün inhitat devri şehzade leri gibi , kafeste geçirmişti. Kafes haya­ tını n iptidasını, devlet işlerile meşgul olmadan, biraz okuyup yazarak, biraz da musiki taallüm ederek imrar etti, Bazı m üver­ rihler, askerlikle al akalı el san'atlarile de iştigal etmiş oldu­ ğunu yazarlar. Biraz büyüdükten sonra, böyle hükümdar­ lıkla alakasız meşgalelerden başka, müstakbel vazifesine müteallik meselelerle zihnini yormağa başladı; ve ekseri veliahtler gibi, hükümdar olan amcasının ef'al ve i daresini ten kitten geri durmaz ve bazan bu ihtiyar hükümdarı (Abdülhamid 1 ) hayli h ırpalardı: "Devleti Aliyyeye bu rehavet neden iktiza ediyor?Gittikçe revnakı saltanatı osmani gidiyor. . . yolunda sözler sarfederdi,, [I] . Hatta kendi saltanatı zama­ nında yapacağı ıslahatı da kurardı: " Gerek teceddüt ve talimi asker, ve gerek tadili mevazin ve es'ar ve tashihi ayarı dirhemü dinar,, hususlarını ciddiyetle düşünürdü. Babası Mustafa I I I . ölmeden, oğlu Selime çok ümit bağlamış idi. Müneccimlerin harekatı felekiyeden ahkam istihraçlarına mutekit olan Mustafa, bazı müneccimlerin dalkavukluklarına çok kanarak, Selimin cihangir olacağına bile inanmıştı! ve bunun içindir ki, daha sağken pek küçük olan oğl u n a (Sdim 1 2 yaşında iken Mustafa ölmüştür.) Bazı fikir ve emellerini telkin etmek istemiş ve hatta bir aralık Abdülhamidi bertaraf ederek oğlunu Padişah yapmak niyetini bile taşımıştı . On iki yaşından itibaren kafese kapanan ve alemin ahvalini etrafının sözlerinden öğrenen bir şehzade, hakayiki vakayie ciddi bir surette vakıf ola mazdı. Etrafın dakiler ise yukardan aldıkları emre imtisal ederek, ve şehzadenin ileride padişah olacağını asla unutmıyark hakikatleri ona göre söylerlerdi... Bununla beraber, Selim I I I . hayli m eraklı ve müteşebbis bir şehzade idi: XVI I I. i nci asırda epey gevşemiş olan k afes haya­ tında bile, yukarıda hikaye olunduğu üzere, Fransa kralı ile muhabereye girişmişti. Askerin ıslahı ve mal fiatlerile para :ayarının tashihi meselelerine zihin yoruyordu; fakat bu meselelerin ciddi halline muktazi sebep ve amilleri arayıp bulacak kadar zeka ve malumatı yoktu; Avrupa askerlerinin kıyafetlerini ve talim usullerini görüp beğenmiş , eski padi[1) Asım, cilt I. sayfa 344 Asım. Sel i m III. ün sözlerini bittabi aynen tekrar etmiş değildir; ancak fikrini aşağı yukarı tesbit etmiş olabilir. -


J/sherf ıslahat feşebbiisiiniin muvaffahıyefsizliğe uğraması

757

ş ahların paralarını toplayıp, en güzel bir şekilde p ara bastır­ m ağı kurmuştu; yani m evcut ve müşkül meselelerin yalnız sathi ve basit cihetlerile meşgul o l muştu [1] . Abdülhamid ölüp te kendisi padişah olunca, bazı tasavvurlarının tatbikine girişti. Fakat şehzadelikteki heveskarlık ve tenkitçilikle, padişah olduktan sonra filen iş görmek arasında m esafe pek büyüktü. Sikkenin ayarını düzeltm ek, memleketin ve hazi­ nenin iktısadi ve m all refahına bağlı bir işti; o refah ise artık Osmanlı memleketinde kalmamıştı. Ayarı düzeltmek h evesi, çabuk söndü; hatta kendi sikkelerini evelkilerden ziyade tağşişe m ecburiyet gördü. Çünkü amcası zamanında başla­ nan Rusya ve Avusturya harbi, mağlllbiyetlerle devam edip gidiyor ve bu harbin ihtiyaç gösterdiği her nevi levazım ve teçhizata para yetiştirmek icap ediyordu. Bu harbe Ziştov ve Yaş muahedelerile ( 1 79 1 , 1 79 2 ) hi­ tam verildikten sonra, derhal ıslahata başlamak istedi. Geniş mikyasta tasavvur olunan ı slahatın en ziyade ehemmiyet verilen kısmı, askeri ıslahat idi ki bundan " N izamı - Cedid,, namını alan asker ocağı m eydan a çıktı. Selim I I I . , " Nizamı­ Cedid,, askerini tanzim, tezyit ve muhafazaya, saltanat zama­ nının çok ağır vakayi ve şeraitine, türlü türlu itiraz ve mu­ kavemetlere rağm en, hal'ini intaç eden vak'anın inkişafına ve hasımlarının tamamen muvaffak olm asına kadar, sebat ile çalıştı. Yeni askerin istilzam edeceği fazla masrafı k arşılamak için yeni bir hazine " İ radı - Cedid ,, hazinesi tesis ederek, bu hazinenin varidat membalarını tayin ve temin etti, Lakin bu y eni hazinenin varidat m embaları kadim devlet varidat membalarından bazılarının üzerine yüklenmiş ve " İ radı Cedid,, hazinesini kullananların suiistimalleri havadisi de [1] Sel imin garptaki garip k eşiflere m erakını gösteren bir vakıayı bazı mü verrihler zi kre t mişlerdir: « 7 teşrinievvel 1 8 0 2 senesi, Dolma­ bahçe çayırında 30,000 den fazla ahali toplan m ıştı... N ihayet b izzat Sultan da külliyetli muhafızlarile ve parlak beyaz elbise giymiş yüz kölesile, muhteşem köşküne geldi. Zatı padişahinin gelmesini müteakıp, h ilal ve yıldızla müzeyyen, azametli bir balon havaya yüksel m e ğe başladı. Toplanan halk, balonun göğe uçmasından son derece mütehay. y i rd i. Balon b i raz yükseldikten sonra, rüzgarın tesirile hükümdarın bu lunduğu tarafa temayül etti; halk b u hareketi, balonun Pad işahı selamlaması sanarak, alkış seslerini arttırdı. Bu mucizeyi yapan, iki İ ngiliz k i myageriydi . (J . M . Jovannin et Jules varı G aver, «Turquie» Paris, Firmin Ddot, 1 8 4 0 D. 367. ) .

»

-


758

ôsman!t JJevlefıiıin dağılma devı i

buna eklenmiş olduğundan, bu yeni m üessese birçok iştika ve itirazlara vesile teşkil etti [ 1 ] . Nihayetinde sultanlığını ve hatta canını bile yiyen bu as­ keri ıslahat teşebbüsünde Selim I I I . ün ısrar ve m etaneti m ethe layıktır : ancak, bu doğru yolda yürürken yakınları­ nın ve vilayette b ulunan b azı p aşa ve beylerin zalimane ha­ reketlerini, irtikap ve irtişalarını anlayıp önüne geçecek ka­ dar dirayet ve ku dret gösterememesi tenkit olunabilir. Fakat epey bir zaman danberi padişahlar artık İ stanbul­ dan çık madıkları için, vilayetlerin hakiki vaziyetlerini b ilmi­ yorlar, ken dilerine tak di m olunan doğru veya yanlış rapor­ lardan öğrenmeğe çalışıyorlardı. Selim 1 1 1 . gibi padişah olmadan önce gençliğini m ah dut bir dairede güzel, cahil ve cazip birçok cariyeler ile hakika­ ti bilmiyen ve bilse de söylemiyen bir takım siyah ve beyaz köleler ve memurlar arasın da geçiren bir adamın tabiatinde k afi m etanet, fikrinde vüzuh ve selamet, maltı.matında vüsat ve muhakemesinde isabet aramak, adeta haksızlık olur .. Böy­ le bir muhitte zeka donuklaşır [2], iradet eksilir, seciye gev­ şer, ahlak zayıflar [3]. P adişah olunca da, şehzadelikte hasıl e dilen itiyatların düzeltilmesi güçtür. Böyle yorulmuş bir hükümdarın ken disine yardımcı olarak doğru, dürüst, malO.­ matlı ve namuslu adamlar bulup intihap etmeden muvaffak olması, zordur. Şehzadelik zamanında mahkum b ulundu ğu h ürriyet ve irade mahdutluğu ile, P adişah olunca eline ge­ çen mutlak iradet ve h ürriyet arasın da husule gelen şiddetli tezat, kuvvetli insanların bile akli m uvazenesinin muhafaze[ l ] Bu itirazların muhtelif mem baları yukarda tafsil olunmuştu; bu itirazlar içinde haklı olanları bulunduğu gibi, sırf şahsi menfaat ve re­ kabetlere istinaden yol alanları da yok değildi. [2] Bununla oeraber Osmanlı ve Fransız mü verrihleri Sel i m 1 I 1 . ün zeka ve malumatından bahsederler. M esela Os manlı tarihine dair en son çıkan fransızca bir eserde bile «Ce prince intelligent e t instruit• de­ n i lmektedir ( Colonel Lamoi.lche - Histoire de la Turquie, Bgof 1 9 3 4, p . 198 ) . [3] Bununlaberaber, Osmanlı v e Fransız m ü verrihl eri umumiyetle Sultan Selim i l i . ü m ethederler. Mesela, Selimin vefatından 32 sene sonra basılan fransızca « Turq u i e » adlı tarihte, Sel i m i n şahsiyetinden bahsedilirken şöyle deniliyor ; « Bu faziletli, insaniyetli, adil ve m ünev­ ver hükümdar .» , «18 sene süren saltanat d e vrinde her şeyden ziyade Osmanlıl arı medeniyet yoluna sokmak için uğraşmış ve bu arzu fela­ ketinin müsebbibi ol muştur.• ( J ovannin et van Gaver - p. 37 3). ..


llskeri ıslaha! feşebbüsünün muvafjakıyefsizliğe uğraması

159

sını müşkülleştirir . .. H er hükümdarın zayıf noktasını keşfe­ den mahir kimseler, etrafını alıp k endisine yakınlaşmak ve bu yakınlıktan n adiren halkın, ekseriya ken dilerinin m enfa­ atlerini temin etmek isterler. Selim I I I . ün " Nizamı Cedid ,, merakını anlıyan birtakım adamların zeki ve kurnazları sa­ raya çatıp mühim mevkiler elde etmişlerdi. Bunların içinde m emleketin hakiki m enfaatini düşünenler ve ona göre çalı­ şanlar yok değildi. Lakin, o zamanlar Osmanlı askeri ve s i­ vil b ürokrasisi - k i muayyen bir membadan muntazam usul­ lerle seçilmiyor, meharet ve tesadüfün tesirile terekküp edi­ yor ve mühim bir kısmı köle olmak üzere, muhtelif milli unsurlardan ve içtimai tabakalardan gelip çıkıyordu - ilim, dirayet, seciy e v e ahlak ile temeyyüz eden kimselerden mü­ rekkepti denilemez. Selim 1 1 1 . zamanında, sonradan Abdülhamid i l . zamanın­ da görüldüğü gibi, saltanatın m erkezi idaresinde, biribirine rakip ve hasut iki k utup peyda olmuştu ki bunların biri Sa­ ray, öbürü de Divanı H umayun veya Babıalidir. ötedenberi vekili m utlak unvanını taşıyıp, an'ane ve adete göre, yalnız P adişaha karşı mes'ul olmak şartile b ütün idari kuvvetin amir ve hakimi olması Iazımgelen sadrazamlar, Enderuna mensup m aiyetlerinin veya doğrudan doğruya Enderun me­ m urlarının önünde muti ve aciz bir vaziyete düşürülmüş­ lerdi : Mesela resmi vazifesi bir nevi Sadaret MüsteşarJığın­ dan ibaret olan İ b rahim Kahya, P adişaha fevkalade intisabı dolayısile filen Sadrazamların fevkında bir mevki tutmuş b ulunuyordu. Selim I I I . devrinde İ brahim Kahyanın m evkii Abdülhamid i l . devrinde Katip İzzet Holo'nun mevkiine ben­ zetilebilir : sadrazamlar, bunların her ikisinden korkmağa ve onların Padişah namına verdikleri emirlere itaat etmeğe mecbur k alıyor ve bundan bittabi mü nfeil ve m üteessir olu­ y orlardı. Bu infial de nihayet Sadrazam Hafız İsmail ve Sada­ ret Kaymakamı K öse Musa Paşalar gibi b azı k imseleri, yalnız devlet idaresinin değil, hatta bizzat devletin temelinden sar­ sılmasını intaç e debilecek hareketlere kadar tasaddi etti­ riyordu ! . . Selimin son zamanlarında, idarei devletin m erkezi sayı­ lan Babıali , Sarayın kendisini hiçe indirmiş olmasından m ünfail olarak, S aray erkanının ve hatta bizzat Padişahın tecziyesini tasmim etmiştir. Babıalinin başında liyakat ve


160

ôsmanlı dev/elinin dağılma devri

iktidarının takdir olunmadığını zanneden ve bir sadrazam ail esin den gelen Musa P aşa bulunuyordu [ 1 ]. O zamana kadar kendisini dahili ve harici, u mumi ve hususi m esaili hukukiyenin yegane hal m ercii sayan ulema h eyeti, başta Şey hülislam olduğu halde, P adişahın teşebbüs ettiği teced­ clüdatta reylerine kıymet ve ehemm iyet verilmiyerek sulta­ ları n ı n eksilmekte olduğunu görüp ve b u n dan h eyetl erinin zevaline çalışıldığın ı istintaç ederek, b ütün kuvvetlerile B a­ bıal iye muavin olmuşlardır. Bu h e yetin başında , Şeyhülis­ lamlar yetiştirmiş m aruf bir ulema ailesinden ola n , ilim ve iffetile meşhur Ataullah Efendi [2] b ulunuyordu . O zamana kadar devletin yegane m untaza m askeri k uvvetini teşkil eden Yeniçeri ocağile öna m üteferri diğer ocaklar, Padişah ve m üşavirleri nin tesise uğraştıkları " N izamı Cedid,, in kök salıp sağlamlaşması halin de ocaklarının söndürülerek , ken­ dilerin i n ve ken dilerine mensup muhtelif sınıf ve mezhepten bir kısı m ahalinin m addi m enfaatlerine büyük zararlar gele­ ceğin i anlamı şlar ve bunun önünü al m ak için, ulema heyeti ve B abıali ile bilittifak m al u m olan kıyamı ihdas eylemişler­ dir. Osmanlı Devletinin k udret ve şevketi zevale yüz tuttu­ ğun da nberi, eski refah ve istirahatinin m ütemadiyen eksil­ mesinden muztarip bulunan İ stanbul ahalisi, " Nizamı Cedid,, teşkili m ü n asebetile artan vergilerin i n ağırlığından ve buna munza m suiistimallerin tezayüdünden m ü şteki idi. Bu esna­ da doğru veya yanlış, türlü türlü şayialarla, P adişaha intisap eden kimselerin servet ve sefahat hikay eleri, fakru sefaletten ağır sıkıntıl ara uğramış İ stanbul halkının y aralarına tuz serpmek kabilinden oluyordu. Ağızdan ağza dolaşan rivayet­ lere göre, Padişah aciz, zayıf, hatta mecnun i di . . . Padişah namına memleketi idare edenler, sarayda Padişahın etrafını alan birtakı m sefih, m ürtekip, ahlaksız ve dinsiz türediler idi. Saray erkanının müsrif ve zevkperest h ayatı, b u şayiaları teyit edecek mahiyette göze çarpıyordu. D evletin dahili ve harici bir çok sıkıntıların a rağmen, İ stanbul rical ve küberasının Boğaz­ içi nıehtap safaları, Lale Devrinin S a'dabad gecelerini h atırla[1] · Sadrı Esbak Morevi Osman Paşa kerimesinin hafidi ve bir d i ­ van Efendisinin oğludur». ( Cevdet, cilt V I I I , sayfa 273) . [2] Kabiren an kabir Şeyhülislamzade .. İ lim v e fazlı cümle indinde külf<;ti beyandan azade.. Afif ve mütteki ve her türlü mekruh v e mak­ duh şeylerden müçtenip ve mü tevakki bir zat idi. (Cevdet, C. VIII, S. 70),


Jlskerf ıslaha! feşebbüsilniln mı.ıvafjakıyefsizliğe ı.ığrc?m«sı

16!

tacak hale gelmişti. Bizzat Padişah çok paralar sarfedip güzel köşkler yaptırarak, oralarda zevk ve taraple v akit geçirmekten h az duyuyordu. Sarayın hayatı, iktısadi sıkıntıdan muztarip fakir halk arası na, türlü ilave ve m übalağalarla aksetmekte idi [ 1 ] . I-Iakiki veya uydurma, bu yolda şayialar la kafaları [I] Fi l vaki o devirde padişahın yakınlarına ve bizzat padişaha y azı ve dil ile şiddetli hücumlar vaki olmu ştur. Bu hücumların aksi sada­ larını, Cevdet tarihinden biraz işitmek kabil oldu ğu gibi, münakkit ve muarızların bazı yazıları, sonradan bulunup ortaya çıkarıl mıştır. Türk Tarihi Tetk i k Cemiyeti azasından muhterem N ecib Asım Bey, «Tarihi Osmsni Encümeni Mec muası»nda , bu nevi vesikalardan bazıl arını neş­ ret m iştir. (Bal Hasan Oğlu Necip Asım, « Müverrih Ası m ı n metrukatı tari h iyesinden b irkaç parça». - Sene 6, S. 5 5 3 - 5 92; sene 7, S. 1 68 - 2 0 5 . Ve « Ü çüncü Seli m devrine ait ves i kalar» - s e n e 1 5, S. 3 9 5 ) B u vesika­ ların k i mler tarafından yazılmış olduğu kat'i bir surette tesbit edil m e ­ miş ise de, e marelere nazaran bazılarının Mü verrih Asıma, baz ı l arının da Can i k l i Tayyar Paşaya isnadı mümkün oldu ğunu, N ecib Asım Bey zannetmektedir. Kendisine zeka ve i ktidarının hakk ı verilmediğinden müşteki, da­ ima kendi halinden ve hüku metin idaresinden gayri memnun ve şiddetl i hatta m üstehcen tenkit ve muahezelere tab'an meyyal olan m üverrih Asım Efen dinin şehadetini tam obj ektif olarak kabul etmek zordur; Tayyar Paşaya gelince, me muriyet hayatında İ stanbul erkani l e uyuş­ mamış olan bu zatın da tam bitaraf olduğu zannedilemez. Vakıa, veza­ rete ve Trabzon vali l i ğ·ine kadar yüksel m i ş olan Tayyar Paşa, daha vali iken Selim I l l . devrinin ef'al ve icraatını tenkit ve m uahezede i l e r i g-itrrıiş, v e b e l k i bazı entrikalara da girişmiş bulun duğundan nihayet « Ferman l ı " olmuştu; başını k urtarmak için Rusyaya kaçmak zarureti nde kalmıştı . Taraftarlığını ettiği zannolunan Mustafa I V. tahta geçince İ s ­ tanbula dönmüş v e hatta bir ara l ı k ( 1 807) Sadaret Kaymakamlı ğına bile tayin e d i l mişti. Can i k l i Battal Paşan ı n oğlu olan Tayyar Pş . şair ve ol dukça ma!Umatlı bir adamdı. Sadaret Kaymakamlığ·ında çok kala­ mamış, azil ve nefyedilmiş ve nihayet idam olunmuştur. Tayyar Paşaya i snat olunan vesikalarda, bizzat Sultan Sel i m I l l . e, fakat ondan ziyade Padişahın etrafına toplanm ış olan İ brahi m Kahya g i b i müteneffiz adamlara hücum olunmaktadır. Bu vesi kalardan b irkaçı aynen aşağıya dercolunur: «Ol vakit adlü dadı Osman!, zümrei kafirini şerefi İ slam i l e müşer­ ref ettiği mis il lu, şimdi zulmü firavani Osmani ve peyrev i rahı dalali Selim H ani, zümrei m ü s l i m i n i mesleki kafiriye sü! U k ettirip nefreti al i Osman! ile cümle halkı alem müttefikulkelim olmuştur. N euzübillah!» (Sene 1 8 05). - « N efsi vahit için dört bin cariyeyi b ir türlü akıl kabul etmez; meğer kerhane etmiş ola ... " (Sene 1 805). - • Muktezai vezaret hu­ zuru h ümayuna rumali miz olup hizmeti memuriyetim ize dair nezdi Pa­ dişahide güftü şinit esnalarında valide kethüdası Yusuf Ağa ve Defteri i İ radı Cedid H acı İ brahi m n a m pelit ve Köse Kethüda nam eşkiya tal i m i i l e : «Paşa! Fıkara dedikleri zeytin çekirdeğine benzer, s ıktıkça yağı çıkar: Osmanlı Devletinin dağılma devri

11


162

(Jsman/ı JJevlefinin dağılma devri

dolmuş insanların ruhi halleri, her türlü teb eddülden b ir hayır ummaktır: İ stanbul ahalisinin de ekseriyeti, b u fena­ lıkları kaldırıp, ortalığı düzeltmek i stiyenlere taraftardı. İ şte bu suretle, Babıali, U lema ve Asker, devletin bu üç mühim kuvveti, saraya karşı ittifak aktetmiş ve İ stanbul ahalisi de bunlara zahir bir vaziyet almış demekti . . . Ahval bu suretle tahlil edilecek olursa, Boğaz yamakla­ rının kıyamile başlıyan hadiseye karşı Padişahın " Nizamı Cedid,, askerine istinaden mukabelesinde muvaffakiyet ihti­ malinin azlığı teslim olunmak icap eder. Müverrih Cevdet Paşa, bu meselede Padişah ile samimi müşavirlerinin zafını şiddetle tenkit etmektedir. Lakin, Babıali ulema ve askerler ile İ stanbul ahalisinin kısmı küllisi aleyhlerine dönmüş oldu­ ğunu anlıyan Padişah ve müşavirleri. vaziyetin mahiyetini, kendilerinden 60-70 yıl sonra gelen m üverrihten daha iyi kavramış olmalarını teslim etmek lazımdı r. Yalnız padişah-

kemen tahsili male sayeyl e!» deyu nutku Padişah! bu fakire olmuştur. « Elbette bir alay facire ve sahire avretlere Ve kis ala hazihi.» (1 8 0 1 ). ve ulema zeylinde olan cahil bedtıynetlere ve ricali devlet ve hademei enderuni pür mezel letlere farize olup beytülmali müslimini yağma ve itlaf eden Devl et, donanma değil i k i kürekli bir zevrakçe bulduğu ni­ met değil midir? (Türk Tarih Encümeni mecmuası, - yıl XV, numara 89, sayıfa : 3 9 5 401). Mü verrih Asım Efendiye isnat olunan vesikalardan da ikisi şun­ lardır: c Merkum Feyzullah Efendi, Peksimetçi başı dedikleri zatı haba­ setsimat, defeatle baskınlar vermiş ve hapislere yatmış ve en vaı zulüm ve hakaret görmüş arsız ve ırzsız bir . . . oğlu olarak hengcimı şabem­ redisinde kati çok . . . . harap etmiş ve müteaddit . . . . göm müş bir . . . . . olup . . . bir ta vrı nadide peydasile kafasını daima canibi semaya ref'u ila ettiğinden « Ekin iti» lakabile telkip etmişlerdi.» (Tarihi Osmani Encümeni mecmuası, - sene VI, sayıfa : 262). « . . E vliyayı umur ve ara ve perişanküni ahvali ümem ve beraya olan bir takım mecanini aakıl nüma ki iptidai cülı1sü Selim Haniden hengamı üfulü hal a kadar herbiri yedişer başlı birer ej derha olarak herbiri bir taraftan ve ekseri kadın kucağından fürceyabı fırsat olup ferden ferda umuru devlete istila ile katfei biladı ibadı harap ve berbat ve hikayatı mezalimi H accacı efsane menziline tenzil ile mel'unu mer­ kumu bayağı hay rile yada badi olacak mertebelerde teferrüt eden zevatı N emrudi mücazat . . . » (Tarihi Osmani Encümeni mecmuası, - Sene Vll, s. 1 73). Bu yazılar, mavakaı sadakatle ifade ve hikaye etmiyorlarsa bile o zamanın yüksek tabakasında bulunan ve münevver sayılan kimselerin ahlakça düşkünlüklerini pekaıa gösteriyorlar. Tenkit olunan eşhasın tarif ve ta vsifinde kullanılan lisan, gerek muharrirlerin, gerekse onların içinde yaşadıkları içtimai tabakanın ahlaki seviyesine miyardır ... -

-

. . .

.

'


J/skerf ıs/shaf leşebbüsüniin muvsffakıyelsiz!iğe uğraması

163

lannın tahtı ve h atta hayatı değil, ken dileri nin dahi mevki ve servetlerile birlikte canları tehlikeye girmiş böyle bir anda, mallım müşavirlerin mümkün olan müdafaaya kalkış­ maksızın hemen yelkenleri suya indirip, boyunlarını cellat­ larına teslim etmekte istical göstermeleri , kolaylıkla kabul olunamaz . . . Selim I I I . , kıyam halinde bulunan askeri kuv­ vetin bütün arzµlarına mümaşatta istical ettiyse, müşavirleri, mukabeleyi padişaha tavsiyeden çekindilerse, bu vak'alar, mukabil tarafın karşı konulamıyacak k adar kuvvetli oldu­ ğunu gösteren delillerdir. Saltanat ve istibdat taraftarı olan ve saltanat makamını daima vaziyete hakim olabilecek gibi kuvvetli göstermek istiyen Cevdet Paşanın, m ütalealarını, vakıalardan m üstenbat kanaatine göre değil, belki muayyen fikrinin takviyesine hizmet maksadile serdetmiş olması daha çok muhtemeldir ... Selim 1 1 1 . devrine nihayet veren şiddetli müsademe, Pa­ dişahın Garp medeniyetini, askerlikte, idarede ve b unlara lüzumlu ilim ve san'atlerde kabule çalısmasile b aşladı; önce Padişah muvaffak olur gibi göründü ise de, nihayet Şark medeniyetinin muhafazasında m enfaatlerini temin eden iç­ timai gruplar, Padişahı ve fikirlerini bir m üddet için daha mağlup ettiler. D emek Osmanlı içtimai heyetinin ekseriyeti, henüz Şark m edeniyetinin muhafazasına, hissi, ruhi ve maddi rabıtalarla b ağlı b ulunuyor du . . . Keçiören, 1 5 Şubat 1 934


B İ BL İ YO GR A F İ MÜRACAA T OLUNAN ESERLERİN BAŞLICALAR! : 1 Cevdet Paşa, - "Tarihi Cevdet, Tertibi Cedit,, - C. V I . VI I , VI I I İ stanbul Matbaai Osmaniye, 1 303. 2 Asım Efendi, - "Asım Tarihi,, - C. I , I I . İ stanbul, Ce­ ridei Havadis matbaası, tarih yok. 3 Abdurrahman Şeref Bey - "Tarihi Devleti Osmaniye,, , C. I I . İ stanbul, Karabet matbaası, 1 3 1 8. 4 Muahedat Mecmuası. - C. 1 , I V. İ stanbul, Ceridei As­ keriye m atbaası, 1 29 8 . I . de Testa, Recuil des Traites de la Porte Ottomane, 5 T. I I ., Paris, Amyot, 1 865. 6 A. Thiers, Histoire de la revolution française, T. X., Paris, Lecointe, 1 834. 7 A. Sorel , L'Europe et la Revolution française, T. V. et VI 1 ., Paris , Plon - N ourrit, 1 907, 1 9 1 O. 8 E. Bourgeois, Manuel historique de politique etran­ gere, T. I I . P aris, Belin freres, 1 9 1 3 . 9 D e la J onquiere, H istoire de l'Empire Ottoman . T. 1 1 . Paris, Hachette et Cie., 1 9 1 4. A. de Juchereau de Saint - Denis, Revolution de 1O Constantinople, en 1 807 et 1 808 T. I I . Paris, Brissot - Thivars, 1 9 1 9. 11 ]. M. Jovannin te Jules van Oaver, Turquie, Paris , Firmin Didot freres, 1 840. 12 Colonel Lamouche, Histoire de la Turquie, Paris , Payot, 1 934 [ 1 ] . -

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

[ ! ] Umumi mahiyette olan bu kitaplardan başka muayyen hadise­ ler hakkında türkçe ve fransızca bazı kitaplara ve mecmualara daha müracaat edilmiş ve bunların i s imleri haşiyelerde gösterilmiştir.


İNDEKS A Abdülaziz, 1 5 2

Abdülhamid I , 44, 144, 1 50, 1 56, 1 57

Abdülhamid II, 5 3, 1 59 Abdullah Cevdet, 22 Abdullah Ef. (Tatarcrk) , 4 1 , 42, 43 Abdullah Menou, 83, 84, 85, 86 Abdülmecid, 84 Abdurrahman Muhib Efendi, 1 10 Abdurrahman Şeref, 4 Abdwvehhab, 22, 23, 24 Abuhur, 64, 66, 7 1, 84 Adalar, 130 Adalardenizi, 2, 17, 1 8

Adamantius, 19 Adriyatik, 19, 1 10, 1 12, 1 13, 142 Ağa Mehmed Han "İran Şahı", 49, 50 Ahısha, 142 Ahmed Edip Efendi, 58 Afrika, 10, 28, 88 Ahmed Paşa, 91, 92 Ahmed Refik Bey, 155 Ahtnamei Humayuo (1802 tarfüli Türkiye -

Fransa i ttifakı mu ahedesi) , 1 0 3 Akdeniz, 2, 1 2 , 2 1, 30, 59, 60, 78, 88, 90, 107, 125, 130 Akdeniz Boğazı, 124, 133, 1 42 Akka Kalesi, 36, 75, 79, 136 Akka Mağlubiyeti, 73, 77 Akkerman, 120 Al-ariş, 75 Almanlar, 16, 18

A.li

(Halife),

24

Amedçi Galib Efendi, 103 Amedii

Div:ınr Humayun,

103

-

Amiens sulh müzakereleri, 103 Amiens sulb muahedesi, 102,

Anadolu, 3,

104

50

Arabistan, 5, 25, 33, 36 Arap devleti, 2 2

Arai1Lır, 28, 29, 30, 3 1 Arap yarımadası, 2 , 22, 24 Aruat Kırallığı projesi, 2 1 Arbuthnot, 125, 127 Arnavutlar, 20, 27, 32, 36, 92 Arnavut Beyleri, 32

Amavutluk, 32, 33, 34, 58, 89, 136, 140

Arnavut Tahir Paşa, 89

A:;hd: Kıyam, 144

Asım Efendi, 1 17, 13 1 , 132,

140,

1 5 1 , 161,

162

Asya, 2 , 1 0 , 20 A�aullah

Efendi

(Topal),

124,

141,

149,

1 5 1, 152, 1 53, 160

At meydanı, 149

Austerlitz, 109, 1 10, l l l

Avrupa, 3, 4, 19, 20, 38, 67, 73, 78, 13.5

Avusturya, 5, 15, 16, 33, 38, 49, 5·4, 56, 57, 59, 60, 63,

101,

ıo:!, 106, 1 1 3,

l l 5, 1 18,

122, 1 5 4• Ayasofya, 18, 1 5 2, 153

Aygır imam , 151

Aynalı Kavak, 12, 108 Azak Denizi, 12

Alman İmparatoru Frants, 109 B

Almanya, 59, 77 Aleksandr, 101, 106, 109, l l l, 1 14, 120 Ali Rıza Paşa, 3 5

Baba Oruç, 29

A l i Paşa (Tepedelenli) , 3 2 , 33, 3 6

Babıali, 54, 67, 103, 1 10, 1 14, 1 1 5, 120, 124,

Ali Paşa (Trablusgarplı), 9 2 , 9 3 , 94, 95

l:n, 129


lôô

ôsman/ı JJev/efinin dağılma devri Bostani tüfenkçi ocağı, 46 Bostan ıyanı hassa, 46

Babüssaade, 1 52 Bağdat, 24, 35 Bağ.clı:.t Kölemenleri,

34

Ba!Lrn yarımadcı.sı, 2, 17, 37, 125 Bal Musalahası, 55

Barbaros Hayrettin, 29

Baron de De<ieın de Gcldcr, 27 Baron <le Tot, 48 Basra, ;? l

Basra Çölleri, 99

Basra Körfazi, 2, 34 Bastil, 53

Başıbozuk, 90 Battal Paşa, 161 Bayraktar Mustafa Beşe, 120, 124, 125, l.39, 143 Bedeviler, 28

Behiç

Boşnak, 34, 36, 37

Bozcaada, 1 24, 125, 126, l.27, 130, 142 Buğdan, 2, 13, 14, 15, 16, 33, 53, 74, 108, 109, ı ıo, 115,

116, 1 17, 1 18

Bulgarlar, 3, 20, 2 1 , 37, 38 Bulgaristan, 35 Bükreş, 19, 124, 125, 142 Bükre ş Muahedesi, 16 Bürokrasi, 159 Büyük Britanya Kırallığı, 78 Büyükdere, 146, 147 Büyük Elfi İbrahim, 26, 70, 99, 1 0 1 "Büyük fikir" - Megalo idea "Büyi.i:k Grek planı", 17 Büyük Yunan ihtilali, 20

Efendi, 143

Belliard, 85 Berdisi Osman

Bey, 92, 93, 94, 95, 100

Berberi, 29, 30 Bcrlin, 1 17, 122 Bcrezina, 78

18

c

Belgrad, 15

Bender, l 18, 1 19, 120, 142

-

"Cahier", 40 Camiülezher, 28 Cebbar:ı:adeler, 140 Cebbar oğulları, 3 7 Cebeciocağı, 148

Berto Pisani, 126 Bertrand Barcillcs, 11 l Bey'i esami, 47

Cevdet

Beyoğlu, 54, 1 12, 147

Ceziretül-Arap hükümdarlığı, 24

Birinci Petro, 16 Birinci Rus Harbi, 52

Cez:ı:ar Mmed Paşa, 34, 36, 74, 75 Cezayir, 2, 29, 30, 33 Cidde, 97 Cizre, 85, 97

Birleşmiş Yedi Adalar, 65

Bizans, 14, 19, 128 Bizans İmparatorluğu, 17, 18, 20 Bopp, A., 1 55 Boğaz kaleleri, 124 Boğaziçi, 145 Boğazlar, 12 Bonapart,

Napolyoıı I., 17, 36, 57, 58, 59, 60,

6 1 , 62, 63, 64, 66, 67, 6'), 70, 7 1, 72, 73,

74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 84, 85, 86,

92, 96, 99, 101, 103, 1 04, 105, 109, 1 10, 1 1 1, 1 1 2, 1 13, 1 14, 1 15, 1 16, 1 17, 1 18, 1 19, 121, 122, 123, 125, 132, 143

Bosna, 140, 144

Paşa, 17, 22, 24, 25, 40, 41, 54, 75,

82, 89, 1 1 1, 128, 1 3 1, 132, 140, 141, 146, 1 5 1, 161, 162

Choiseul Gouffier, 52 Constantin Capou-Dagli, 1 55 Cum nahiyesi, 82

ç Çanakkale, 125, 127 Çanakkale Boğazı, 125, 126, 127, 130, 1 3 1 Çar Aleksandr, 1 0 1 Çapan oğulları, 37 Çarl;ır, 1 5 Çarıça Hükıiıneti, 2 1


161

Jndeks Çar ordusu, 106

Eflak, 2, 13, 1 5, 33, 53, 74, 108, 109, 1 10

Çekler, 16

Eflak Beyi Mavroyani, 19

1 1 5, 1 16, 1 17, 1 18, 142, 143, 144

Çar Pavel I, 50, 66 Çerkez, 2 5, 26

E flak

Şairi,

14

Ehr?�·nlar, 8 1

Çeşme Limanı, 17

Ehramlar Muharebesi, 7D, �; ı

Çıldır, 142

Lkin-iti, 162

Çorlu, 139

Çürüksulu Ahmed Paşa, 4 1

E!-Huta, 22 Emir, 3, 3 1 Im irülhaç, 36

D

Enderun, 159

Erekli Han, (Kıra! Hcrakli ll), 4'.I, 50

Daçya, 13, 14 Dağdeviren oğlu, 137 Dalmaçya, 109, 1 10, 1 1 3, 1 14, ı ı 6, 1 18; 14.�

F rn1eniler,

:� ,

20, l .{

Erzurum, 142

Davut, 69

Esad Efen di, 43

Davut Paşa, 35, 142

Eski Roma İmparatorluğu,

Defterdar Şerif Ef., 42, 43 Dekorş

l.3

"Essai sur l'Histoire <le l'Islamisme", 22

Dayılar, 29 (Descorches),

54,

55

E lmeyda m içtimaı, 146, 143, 150 Eylan muahedesi, 1 2 1 , 125, 128

Derviş Paşa, 82

F

Dicle, 32 "Die Religion des islams", 22 Dimyat, 90, 92

Fas, 2, 28

Dini Muhammedi, 72

Fatih, 8 Fatma, 24

Dinyeper, 2 Dinyester, 1 18

Felemenk, 5, 7

Direktuar, 55, 56, 57, 58, 59, 62, 7 1, 74

Fendi Rum Beyleri, 2, .) , 13, 14, 19, 39, 47,

Divan, 29 Divanı ıhumayun, 3, 4, 159

Fellfthlar, 2 7

53, 1 10, 1 12, 136

Divanı Humayun tercümanlığı, 3

Fener Rum Patrikliği, 3, 8, 18

Desaix, 69, 70

Fenerli Rum tercümanları, 67

Dobrovnik Cumhuriyeti, 65 , 1 12, 1 13 Dolınabahçe çayırı, 154

Fecdal Beyler, 136

Fetva Makamı, 3, 4

D'Oubril muahedesi, 1 16

Feyzi Efendi, 126, 1 3 1

Dozy, 22, 2 5

Fransa, 5, 31, 48, 52, 54, 55, 58, 60, 62, 63,

Feyzullah Ef. 162

67, 69, 77, 78, 79, 86, 103, 106, 108, 11 1,

Dukakin Beyleri, 3 2

1 1 3, 1 14, 1 1 5, 135. 1 36, 1 56

Dukworth, 126 Dutza, 1 16

Fransa Kırallığı, 5 1, 56

Fransa ihtilali, 5, 14, 17, 18, 19, 20, 40, 50,

Dürri Efendi, 55 Dürzüler, 3 1

E Ebubekir, 24 Ebuhur, 76

53, 56, 58, 67, 80

Fransız donnnması, 66, 7 1

Fransızlar, 17, 33, 63, 64, 6 5 , 66, 74, 75, 8 t, 82, 83, 84, 88, 39, 1 0 1 , 1 1 1, 1 1 2, ıı.4, 1 17, 1 Hl, 120, 129, 132

Ebüzzehep Mehmed Bey, 85

Fransızlar İmparatoru, 104

Edirne, 138, 139, 141, 143

Fransız sancağı, 7

Edirne Kıyamı, 141

Frantz il, 57


168

Osmanlı JJevleffnin dağılma devri

Fransuva I, 5 1

Frederik II. (Büyük), 5

Fuad 1, 89

"Histoirc de la Turquie", .38, 158

G c; ,. f i p

(Şerif),

Garbi İ ra n, 2 1

"Histoire des Bulgares'', 37

"Histoire de la Revolution l'ranı;aisc", 26

75, 76

Hzır Reis, 29 Hoca İshak Ef., 48, 129

Hotin, 1 18, 1 19, 120, 142, 1 5 0

Hurşid Paşa, 95, 96, 9 7 , 98, 142

Garp ocakları, 5, 29, 30 Gazis, 19

Hiinkar iskelesi Muahedesi, 66

Hürriyet ağacı, 53 Hüseyin Bey,

Gazye, 75, 80

Hüseyin Paşa, 88

Hüseyin Ağa, (Kavafa çorbansı), S8 , 89

Girit, 2 Goldeziher, J, 22

Hüsrev Paşa, 84, 89, 90, 9 1 , 92, 95, 96

Gügen, 82

ı

Gürcistan, 49, 50, 106, 1 10

H

Haccac, 162

!�aceri Esved, 24 Hacı İbrahim, 161 Haci Mehmed Paşa,

ibni Teymiye, 23 İbni Suud, 2 5 İ brahim Ağa (Pehlivan) , 120, 135 İ brahim Bey, 70, 82, 86, 92, 95, 100 İbrahim Hilmi Paşa, 124, 142

Habsburglar, 5 1, 56

100

Hafız İsmail Paşa, 1 38, 141, 159

İ brahim Kethüda, 1 32,

145,

146,

149,

150,

161

"Haiduk", 16

İbrahim Nesimi Efendi, 137

Halep, 93 Hal' fetvası, 4

thrail, 120 İ kinci Avrupa İ ttifakı, 62, 64, 77, 101

Halil Haseki, 145

İkinci Edirne vak'ası, 140

Haneçrli Bey, 120

İkinci ittifak mua·hedenamesi, 1 1 5

Hasan Paşa, 1 19 Hasan Paşa (Kaptan), 83, 84

İkinci Rus Harbi, 52, 1 5 5 İ mtiyazlar, 7 , 8 , 16

Hasköy, 37

İogilizler, 7, 45, 60, 65, 71, 78, 85, 86, 99,

Hatice, 24 Hatice sultan, 155 Hattı Humayun, 148, 150

ı oo, 1 0 1, 103, 104, 1 1 3, 114, 1 16, 124, 130, 132, 134, 141, 144, 157

İngiltere, 5, 59, 62, 63, 64, 66, 67, 8 1 , 82, 83,

Hazreti Muhammed, 23, 24

87, 94, 99, 103, 105,

Helen çocukları, 20

1 2 1 , 123, 125, 126, 129, 1 3 1

106,

107, 1 10,

1 12,

Helenizm, 20

İ ngiliz donanması, 66, 67, 7 5 , 86, 129, 1 3 1 İ ngiliz ittifakı, 6 7

Heliopolis, 8 1

İngiliz Mustafa Paşa, 48

Hersek, 1 1 3, 1 14 Hicaz, 24, 63, 75, 98, 99, 133

ilk istikraz teşebbüsü, 4 İ psilanti, 1 1 5, 142

Hicaz kıralhğr, 22 Hi lmi İ brnhim Paşa, 124, 142

İradı-Cedid, 44, 150, 1 5 7 İ ran, 2, 5 0 , 106, 1 12, 122, 1 2 3

Hindistan, 60, 74, 78, 84, 101 Hind yolu, 63, 65, 7 1, 88

İretchek, 3 7 İ skender Bey, 32

Hırkai Şerif, 153

İshak (Hoca), 48, 129

"Helenler ve Helensevenler", 19

Hıristiyan tebaa, 3, 7 Hırvat Yusuf Paşa, 43

İskenderiye, 58, 64, 69, 70, 72, 78, 84, 85, 87, 92, 94, 100, 103, 104, 133, 134


169

:indeks İ skenderun, 2 1

Kapitülasyonlar, 7, 52

İshak Bey, 52, 5 3

Karadağlılar, 16, 17, 101, 106, l !:\

Karadağ,

İslav, 1 4, 16, 1 10

33, 109

İsmail, 120

Kar�.deniz, 2, 10, 12, 1 4, 19, 2 i , 6.l, 106, 107

İsmet Bey, 43, 68

Karakullukçu, 148

İsmail

Bey (Serczli), 37, 138, 139

Karadeniz Boğazı, 132

İspanya, 5

Karaman, 134, 144

İspanyol, 29

Karamanlı ailesi, 30

İstanbul, 25, 26, 64, 74, 88, 89, 97, 124, 126

Kara Mustafa Paşa, 1 7

İstanbul Boğazı, 107, 1 17 İ stanbul Rum Patrikliği, 8

İtalinski, 1 19 , 120, 125, 126

İtalya, 5, 14, 59, 69, 124 İsveç, 48

Kara Osman Oğulları, 3 7 Kara Yorgi, 1 5 Karpatlar, 14, 1 9 Kars, 142

Kasım Paşa, 120

İsviçre, 77 İşkodra eyaleti, 32, 33 İ:;ıkodralı Kara Mahmud Paşa, 32, 33, 36 İşkodralı Mehmed Paşa, 32 İzzet Holo, 159

I

Kasrı Şirin Muahedesi, 2 Katerina II, 1 1,

15, 17, 2 1 , 49, 5 5 , 57, 66,

120

Kattaro meselesi, l 12, 1 13 Kavala Çorbacısı

Hüseyin

Ağa, 88, 89

Kavalalı Mehmed Ali, 34, 48, 88, 90, 9 1 , 92, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 133, 134

Kaynarca Muahe<lesi, 2, 12, 15, 17, 49, 108

Irak, 3, 5, 24

Kazancı Hacı Mustafa Ağa, 147

J Jouvani, 127, 1 5 5, 157, 1 5 8 Josef I I , 1 7

Kazan kaldırma, 46 K:ızasker Abdullah Ef., 41, 42, 43 Kabe, 24 Kega, 33

Juchercan d e Saint-Denys, 126, 139

Keşşaf, 26, 27

Juks van Gaver, 1 5 5

Kili, 120

K Kabakçı Mustafa Kıyamı, 140, 144, 146, 149 Kadı Abdürrahman Paşa, 1 1 5, 133, 136, 137, 138, 139, 140, 142

Kadı Murad Ef., 152 Kafkasya, 2, 10, 2 1, 25, 26, 27, 49, 85, 106, 1 12, 1 2 1, 142

Kahire, 27, 70, 72, 73, 81, 82, 84, 85, 86, 87, 90, 9 1, 92, 93, 94, 95, 96, 98, 99

Kıbrıs, 2 Kılıç Ali Reis, 29 Kıpçak, 25 Kıpti, 3, 27, 28, 83 Kırcalılar, 37, 38, 136

Kırcalı ve Dağlı eşkıyası, 37, B6

Kırım, 12, 19, 1 03

Kırım Hanlığı, 12, 10, 45 Kırımlı Osman Ef., 43 Kızılelma (Roma), 73 Kleber, 69, 78, 79, 80, 8 1 , 82, 83, 84

Kahire muharebesi, 82

Koca Yusuf Paşa, 4 1 , 4 5

Kallimaki, 1 16

Konstantaniye, · 1 8

Kampo-Formio Muahedesi, 5 7

Konstantin İpsilanti Bey, l 1 5, 142

Kamusülalam, 32

Konstantin, 1 7

Kanuni Süleyman, 4, 7, 29, 30, 5 1

Konvansiyon, 55, 59, 60

Kansu Gavri, 26

Konya, 1 17, 139, 142

Kaptan Hasan Paşa, 83, 84

Korsika, 59


l?O

ôsmanli JJeu/efinin dağılma devri

Kölemenler., 25, 26, 27, 28, 34, 36, 58, 70, 71,

72, 79, 80, 8 1 , 82, 85, 86, 87, 88, 89, 90,

9 1, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 132

Köse Musa Paşa, 99, 100, 124, 145, 1 46, 147, Köse Mustafa Paşa, 73, 76, 77, 79 Kubat Bey, 82

Mehıned Ali Paşa (Ağa) (Kavalalı), 34, 84,

17

Kuloğlu, 30

Küçük Hüseyin Paşa, 47 Küçük Kr.ynnca Muahedesi, 2, 12, 15, 17, 49,

108 Kürdistan, 33 Kürt aşireti, 32; 34

Kürt Milli hareketi, 3 1

L Lamouche (Colonel) , 38, 158

Lannes, 69

Üle devri, 160 Lehistan, 1 1, 55, 56, 109, 1 14, 1 16; 1 18, 121,

143, 144

Lehistan Cuni uriyeti, 1 1

Lehistanın ilk taksimi, 1 1, 12

Lehliler, 55 "Les peintures du Bosphore aux: XVIII siecle'', 155 Levent çiftliği, 45, 46, 147 "Louis XVI, et le Sultan Selim", 53 Lui XIV, 5 1 Lui XVI, 40, 52, 135 Lübnan, 3 1, 33 Lünevil mUll<hedesi, 109 M Macaristart, 13, 14 Mahmud I, 7, 38, 42, 135, 150

Mahmud il, 17, 20, 66, 84, 108 Mahmud Bey, 145

Paşa

Medine, 22, 23, 25, 43, 99

Mchmer Paşa ( İşkod ra l ı ) , 32 Mehmed Paşa (Hacı), 100

Kudüs, 43

Mahmud

.Mataban burnu, 2 Maurice Herbert, 102

149, 1 5 1, 1 52, 160

Kulaşin,

Maruniler, 3 1 Marseyyez, 20 Massema, 77

(Kara,

İşkodtalı), 32, 33, 36

Mahmud Raif Eferidi, 132, 145 Malta, 60, 71, 73 Malta Kavalirleri, 30, 73 Malta meselesi, 101 Marmara, 130 Marquis de Sainte·Croix, 54

88, 91, 92, 39, 90, 94, 95, 97, 98, 99, 100, 133, 134 Mehltar, 20 Mehitarist, 20, 2 1 Mekke, 22, 23, 24, 25, 75, 99 Melling, 155 Mem!Uk süvarileri, 70 "Memoirs de general Baron de Dedem de Gelder'', 27 Memozin, 31 Mengiril, 49 Menou, 83, 84, 85, 86 Meşihat Makamı, 3, 4 Meşveret Meclisleri, 3 Mevaddı münferide, 65 M ezopotamya, 2 1 Mihal, 1 3 Michelson, 1 18, 120, 121, 142 Mi!U Fırka, 14 Mısır, 2, 5, 22, 25, 26, 27, 28, 33, 43, 58, 60,

61, 62, 63, 65, 74, 76, 77, 78, 87, 88, 89, 90, 101, 102, 104,

66, 61, 69, 70, 71, 79, 80, 81, 82, 83, 91, 93, 94, 96, 97, 1 1 1, 133, 134, 142,

72, 73, 85, 86, 98, 99, 144

Mollayi Cizri, 3 1 Monpelie Darülfünunu, 19 Mora, 17 Moralı Seyid Ali Efendi, 102 Moravi Osman Paşa, 160 Moravya, 109 Moskof, 122 Mourusi Bey, 1 15 Muahedat Mecmuası, 16, 64, 107 Muhammedin oğlu Abdulhiz, 24 Muh ib Efendi, 1 1 11 1 12 Murad IV, 2 Murad Bey, 2 6, 27, 70, 8 1, 82, 85, 86, 92, 100 Murad Zade Murad Efendi, 15. Murad Paşa, 29


Murat Musa

171

Jnde/u; ( Gene ral ) , 69, 77 Paşa (Köse), 99, 100, 124, 145, 146,

147, 149, 1 5 1 , 1 52, 160

Mustafa II, 4, 150 Mustafa III, 4, 42, 135, 138, 155, 156 Musıafa IV, 144, 147, 152, 153, 161 Mustafa Mustafa

Paşa (Köse) , 73, 76, 77, 79 Paşa ( İ ngiliz), 48

Mustafa Paşa (Kara), 17

Osrnan EL

(Kırımlı),

43

Osmanh Devl et i n i n esas teşkilatı, 3

Osmanh - Fransız ittifakı, 1 1 1 Osmanlı - Fransız mukav e l es i, 82 Osmanlı Fransız m ü�arekes i, 80 Osmanlı - İngili z müttefik kuvvetleri, 8,i Os m anl ı sikkeleri, 42 Üfirna.nh - Rus harb i, 12, 16, 1 19, 123 Osmanlı Tarihi Encümeni Mecmuas ı, 1 13 Oubril, 1 14, 1 15

Müezzin Osman, 143

Münir Efendi, 149

ö

Miistemlekeler, 6

Mütegallibe, 37

Ömer (Halife), 24

N Nağra burnu, 127

Ömer (Baı�dat Kölenıenlcrindcıı), :\/.

özbekiye, 82 p

Napolyon, 17, 33, 70, 109, 1 10, 1 1 1, 1 12, 1 13, 1 14, 1 1 5, 1 16, 1 17, 1 18, 1 19, 12 1, 122, 123, 125, 132, 143

Padişah, 3, 4, 5, 26, 28, 38 Palestin, 2, 60, 74, 75, 82, 83

Napoli, 49, 1 19

Papa, 73

Necib Asım, 1 6 1

Papalık, 13

Necid, 22, 24

Nefiri-am, 80 Nelson, 64, 70

Parga, 65

J\lernçc, 1 1, 17, 56, 105, 108, 122

Pavel 1, 50, 63, 64, 66, 8 6, 1 0 1

Patrik Efendi, 3, 18

imparatorluğu, 5, 74 Nesimi Ef., 138 Nemçe

Nikola 1, 66, 108

Patrikhane, 18

Pazvant oğlu Osman Ağa, 3 5 , 36, 1 0 5 , 137 Pehlivan İbrahim Ağa, 120, 125 Petro 1, 15, 16, 17, 57

Nikola il, 66

Petro 111, 1 1

Nil vadisi, 70

Petresburg,

Niş, 142

Nizamı Ced i,d, 45, 46, 47, 48, 75, 83, 100, 1 1 4, 120, 132, 133, 135, 137, 138, 1 39, 140, 144, 1 45, 147, 148, 149, 1 57, 159, 160, 162 Normandiya, 32 Nikşik, 17

Nube, 86 Nud Efendi, "vak'anüvis", 43 o

Ordunun ıslahı, 4 1 Osep Argotyan, 2 1 Osman (Müezzin), 143 Osman Ağa, 82 Osman Ağa (Pazvantoğlu), 35, 36, 105, 137 Osman Ağa (Sekbanbaşı), 1 5 1 Osman Bedrisi, 96

101,

1 14

Pitt, 104, 106, 109 Pogaçof, 120 Poussielgue (Puslik) , 75, 76, 79 Presburg, 109 Preveze, 57, 65,

102

Prusya, 5, 1 1, 55, 56, 1 14, 1 1 7, 1 2 1

R

Ramazan Bey, 29, Ragıp Paşa, 144, 145 Raguza, 1 13 Rasih Efendi, 42 Raynıond de Verniaııc de Saint Maur, 5 5 Refoıımation, 6 Ileisülküttap (Reis Efendi) , 54, 67, 1 10 Renaissance, 6, 8


112 Reşid

ôsman!t JJevlefinin dağılma devri Sava, 19

(Mısır) , 84

Reşid Muhasarası, 93

:"Revolution de Coostan t inople" , A. de Juchereau, 1 19, 120,

126

Sayda, 36 Sebastiyani,

1 13, 1 14, 1 1 5, 1 16,

1 17, 1 2 1,

122, 123, 125, 126, 129, 132, 133, 143

"Revue d'Histoire Diplomatique", 53

Sekbanbaşı Osman Ağa, 1 5 1

Rigas, 19, 20

Selameti umumiye komitesi, 60

Rodop, 37

Selanik, 99

Roma, 13

Selim I, 25, 26, 29 Selim II, 29, 52, 108, 126

Romanya, 10, 15

R oma lejiyonları, 14

Selim III, 4, 15, 17, 20, 27, 28, 35, 39, 40,

Romen, 14, 15, 2 1

41, 42, 44, 45, 48, 49, 50, 52, 53, 54, 55, 62,

Ruffin, 104

64, 66, 67, 77, 86, 99, 105, 1 14, 1 17, 122,

Rumeli ayanları, 138

128, 13 1, 132, 135, 136, 137, 138, 139, 140,

Rumeli askeri, 89

141, 144, 145, 146, 148, 149, 150, 1 5 1, 152, 153, 1 54, 1 55, 157, 158, 161, 163

Rumelihisarı, 147 Rumlar, 3, 57, 83, 106 Rum

gemicileri,

Serezli İsmail Bey, 37, 139

52

Seydi Ali Kaptan, 93, 130, 142

14

Seyid Mehmed Emin Vahid Efendi, 122, 123

Rum Papazları,

Rum patri:kliği, 3, 8, 18

Rus, 37, 65, 101, 105, 1 18, 1 2 5

Rus ajanları, 16

Silistre, 143 Silivri, 139

Sir Arbuthnot,

125,

127

Rusçuk, 124

Sırbistan, 15, 33, 35, 109, 1 15, 1 24, 144

Rusçuk ayanı, 120, 124 · İ ran harbi, 49

Sırplar, 3 , 1 5, 16, 20, 2 1, 22, 36, 101, 105,

Rus

"Rus - İran .harbi", 49

Sırp isyanı, 1 1 5 125, 137

Rus ittifakı, 64, 1 1 1

Sinan Paşa, 29

Ruslar, 2, 15, 16, 17, 43, 57, 74, 103, 108, 1 13,

Sina yarımadası, 75

1 16, 1 18, 120, 122, 126, 143, 144 Rusya, 3, 5, 1 1, 12, 16, 2 1, 38, 49, 60, 62, 63, 64, 66, 67, 85, 1 0 1, 102, 104, 105, 106, 107,

Sipahiler, 47 Sionism, 58

Sıvas, 20

109, 1 10, 1 1 1, 1 12, 1 14, 1 1 5, 1 16, 1 17, 1 18,

Smhh, 78, 80, 87

1 19, 1 2 1, 122, 123, 128, 133, 136, 137, 142,

Sofya, 142 Sorel, 66, 74, 109, 123, 132

154 Rusya

Avusturya Harbi, 157

Sultan Ahmed Camii, 149

Rusya

Memeç rekabeti, 1 19

Suriye, 2, 3, 5, 23, 24, 26, 34, 36, 60, 74, 75,

s

76, 78, 86, 94 Sutzo, 1 16 Süleyman 1, 4, 7, 29, 30, 5 1

Sadrazam, 3, 67

Süleyman Ağa, 82, 8 3

Sa'dabad, 160

Süleyman Paşa, 3 4

Saffet Bey, 1 13

Sünnilik, 22

Said (Mısır), 86, 87, 88, 90, 95, 96

ş

Sakız, 18 Salah Cimooz Bey, 155 Salih Münir, 5 3 Salih Paşa, 126

Salihzade Ahm ed Esad Efendi, 141 Samuel Klein, 14

Şam, 76, 93, 91, 1 17 Şarki Roma İ mtıaratorluğu, 18, 32, 74 Şeyh, 28, 3 1 Şeyhül-Beled, 85, 92, 93


l?J

Jndeks Şeyhülislam, 3

Turgut Paşa, 3 0

Şeyh Muhammed bin Suud, 24

Şehzade Mirza Riza, 122

Türkistan, 2 6

Şemseddin Efendi, 149

Türkmenistan, 25

Şemsettin Sami, 32

Türklük, 9 , 1 2 5 Türk - Rus harbi, 17

Şurutu hafiyei münferide, 107 T

u Ulahlar, 3, 13, 14 Ulı'.'ıfe, 47

Ta,hir Paşa, 90, 92 Tahran, 122 Taleyran, 60, 6 1, 102, 1 12 Talimli Asker Nezareti, 45 Tarabya, 19

"Une ambassade turque sous le directoire", 102

"Un Turc iı Paris", 1 1 1 üçüncü ittifak, 104 Üsküdar, 137

Tarihi Cevdet, 24, 40, 54, 57, 80

v

Tarihi islamiyet, 22 Tarihi Osmani encümeni mecmuası, 4 Tatarcık Abdullah Ef., 41, 43 Tayyar Paşa, 1 6 1 Tekirdağ, 1 3 7 Temim kabilesi, 22 Tenkihname, 12, 108 Tepedelenli Ali Paşa, 32, 33, 36 Tercümanlık, 3 Tersenik oğlu, 37, 137, 138, 139 Tesalya, 19 Testa, 80 Thiers, 26, 27 Tiber nehri, 14 Tiflis, 49, 50, 106 Timur Bey, 32 Tokat, 48 Toman Bey, 26

Vahid Efendi, 122, 1 2 3 Varşova, 1 18, 122 Vasıf Efendi, 1 12, 1 1 5

Vchhabiler, 25, 96, 98, 99, P . 3

Vehhabi hareketi, 2 2

Veıhhabi mezhebi, 22, 33 Venedik, 20, 33, 57, 65, 102, 104 Venedikliler, 7

Vergennes (Comte de) , 52 Vermanc', 5 6

Vidin, 3 4 , 3 5 , 36,

105, 137

Vistül, 128 Viyana, 19 Viyana muahedesi, Viyana ric'ati, 7,

1 13 10

Voyvoda, 2, 13, 15

y

Topal Ataullah Efendi, 124, 141, 149, 151, 152, 153, 160 Tophane, 147

Yafa, 75

Tophane imalathanesi, 48

Yahudiler, 3

Topkapr, 142

Yahudi Devleti, 58

Toros, 48

Yamaklar, 145, 147

Toska, 33

Yanbuğ, 96

Trablusgarp, 2, 28, 30, 33

Yaş Muahedesi, 49, 56, 108

Trakya, 37

Yavuz Selim, 25, 29

Transilvanya, 13, 14

Yedikule, 67, 102, 104, 123

Trayan, 13

Yedi Yunan adası, 105

Tulon, 48, 58

Yeniçeriler, 4, 5, 27, 28, 29, 30, 38, 42, 43,

Tuna, 2, 10, 15, 19, 37, 106, 1 14, 1 1 6, 1 18, 120, 124, 125, 142, 143 Tunus, 2, 29, 30, 3 3

45, 46, 47, 69, 80, 9 1, 132, 133, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 144, 146, 148, 1 5 1, 160


114 Yen içeri

ôsmanlı JJeole!inin dağılma deori

kıyamı,

Yeniçeri Ağası, Yenilikler,

Yunanistan, 20, 33, 58, 74, 109

48 130,

133,

141

138

Yergiiy, 120, 143 Yorgi Assaki, 14

Yunanlı, 17, 19, 2 0 Yusuf Ağa, 1 6 1

Yusuf Ziya Paşa, 76, 7 7 , 8 3 , 88, 142

z

Yorgi Lazar, 14 Yunan, 1 5 , 22

Yunan adası, 57, 64, 102, 103, 104, 108, 1 10

Yunan denizi, 1 14

Ziştov,

157

Ziya Yusuf PaşJ, 76, 77, 83, 88, 142


1.

Mihail Voyvoda ( 1 5 9 3 - 1 60 1 yıllarında Eflak Beyi)


11. Romen M i l l i y etçi l iğ i n i n önc ü l er i n d en:

Şair A s a k i ( 1 7 8 8 - 1 8 69)

Yorgi Lazar ( 1 7 79 - 1 8 2 3 )

M e tropoli t Samuel K l e i n ( X V I 1 I . a s ı r s o n l arı)


ili.

XVI I . asırda Bükreşten bir manzara

XVI I I . asırda Bürkreşte b i r han


ıv.

Sırp

istiklal hareketinin önderi Kara Yorgi [Georges Petrovitch] ( 1 7 66 1 8 1 7) -


Voyvoda M ilan Obrenoviç ( 1 7 7 5 - 1 8 1 0)

Karadağ pre n s i epi s kopos Şai r Petar Petroviç ( 1 8 20 - 1 8 67)


VI. Yunan i s t i k l a l i n i h a z ı r l ı y anlardan:

Şair R i g a s ( 1 7 5 2- 1 8 3 0)

Anfi mos Q;ız i s (1764 - 1 8 28)


vıı.

Meh itar ( 1 676 - 1 749) Ermen i l e rin fi kren tenevvür ve terak k i lerine çal ışmak mak sad ı i l e 1 7 0 1 d e İ stanbulda i l k temel i atılan ve 1 7 1 7 de Vened i k ci varında Sen ­ Lazar adasmda yerl eşen M ehitarist rahip l er tarikatin in k urucusu.

Osep Argotyan ( 1 743 - 1 8 9 1 ) X V I II. ası rda müstaki l b i r ermeni devleti kurarak e s k i Ermenistanı i hya için çal ı şan, Rusların Kafkasya ve Azerbaycanda yerleş m e l erine filen hizmet eden Açmiyazin Ermeni patri k l eri n den biri


< -

Tepedelenli Al i Paşa

H u r ş i t Paşa

(17 41 - 1 8 2 2 )

1 7 62 - 1 822)

Zamanlarında Yunanistanda yapılmış resimleri


IX.

-

E


x.

Mısır Kölemenleri nden : Murat Bey


XI

Cezayir gemicilerinden biri (XV!l. asÄąr.)


XII.


xın.

(f./ayatı : 1 767

S e l i m Ill. -

7808, f./ükümdarlığı : 1789 - 1807)


Levent çiftl iğinde Nizamı cedit kı şlası ( 1 7 9 2)

(Mahmul Raif Efendinin Tableau des Nouveaux Reglemens de L'Empire Ottoman adlı eserinden)


xv.

8

ıJ) (f)


x < .

Sel i m I I I . tarafından H a lıcıoğlunda tes is edilen Mühendishanei Berri i h ü m ayun'un binası (1795) (Mahmut Raif Efendinin Tableau des Nauveaux reglemens de L'Empire Ottoman adlı eserinden)


"jI'

: ı, 1

'!

� <: Haliç tersanesi (1792) (Mahmut Raif Efendinin Tableau des Nouveaux renglemens de l'Empire Ottoman adlı eserinden)

.


� < 1-< -

r4

Tophan e ' n i n den izden görünüşü ( 1 792) (Mahmut Raif Efendinin Tableau des Nouveaux reglemens de L'Empire Ottomarı adlı eseı irıden}


xıx.

E

·�


xx.

ey

N ('j

>bJJ o co <lJ 'ıj ı:: ,_ > <lJ 'ıj

E

<lJ (fJ


xxı.


:x :x ,..... r-c

Mısır'da Bonapart'ın önünde yapılan bir m e vlut alayı ( Colin tarafından yapılmıştır)


xxıu.

Sarı k l ı ve şapkalı General Bon apart (Zamar.znda yapılmış bir estamrtan)


>< >< -

::

Bonapart Türk paşası kıyafetinde

Bonapart M ısırda yerl i beyl erden b i rine Fransız inkılabının üç renkl i korde lasını takıyor

(Zamanında yapılmış renkli gravürlerden)


"',' .

General Kl eber ( 1 7 5 3 - 1 800)

General Menou ( 1 7 50 - 1 8 10)

M ısırda Bonapart'ın maiyetindeki Fran sız ku mandanlarından (Resimler Dutertre tarafından yapılmıştır)

' ,

x x < .


><

....... .

General Desaix ( 1 768 - 1 8 00) Mısırda Bonapart'ın maiyetindeki Fransız kumandanlarından

Mal iyeci Poussielgue Mısıı;.da Bonapart'ın maiyetindeki sivil müşavirlerden

(Dutertre tarafından yapzlmıştzrı 'lıl'·


ı.şa kapısı


Osmanh İdaresinde Belgrat Şehri (1 7 8 8) A.

İç

kale

B.

Kale

C. şehrin aşağı kısımları

D.

Ulu cam i

E.

Paşa kapısı




.. ., ıı:

.. �-ril'I! v•"o


/

I '

/'.


CAR T E

con ten a n t

} ;ı

DE

LA

NA T O L J E

P o N T V S

E sıve

M_ A R I S

CARA C T ERV.M EXPLICAT IO.

ti' ::J0rt:alıtı'q/imul'lu� 'lir/Ju. ılı.

t11. ı

f

f t_ • .

. . ·· ·-·,o . . .• . . .

M E D I T E R_

RA N E I

'P A R s


T UR O UI E �

faI O D E RN E

A S IA T I O UE

dlvılee

en

fes Beslerbıys .

&.

s

, V X J N V I

G R

V M

.SanıJı'ruf.I

._Di:.JnJ ·g,,�Nt:kıveıııl

R

A

Jl

I

A


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.