TÜRKCÜLÜGÜN TARİHİ GELİŞİMİ
Dizgi - Baskı : Özdemir Basımevi 1978 - İSTANBUL
TÜRK KÜLTÜR YAYINI: 23
2-55.07.02.01.06.00/12/0024071
YENİ
YAZI
BİRİNCİ BASIO
DR. YUSUF AKCURA
TÜRKÇÜLÜK «Türkçülüğün Tarihi Gelişimi»
TÜRK KÜLTÜR
YAVINI
Beyazsaray - Nu : 41 Beyazıt - İSTANBUL Tel. : 26 43 52
KİTAP HAKKINDA Kitabın yayınlandığı 1978 yılında, yani zamanımızda TÜRKÇÜLÜK ve PAN TURANİZM akımı doruk nokta sına ulaşmış, genç nesiller, Türklü ğün kurtuluş arnaçlOl'ını seri hallnde çıkan kitaplardan öğrenmeğe başla mışlardır. TÜRKÇÜLÜK fikrinin bu kadar geniş bir tabana yayıldığı gü nümüzde, Türkçülüğün tarihi üzeri ne bir kitaba büyük bir ihtiyaç vardı. Biz bu gaye ile, bu fikrin ilk ustala rından Dr. Yusuf Akçura'nın kitabını yayınlamayı uygun bulduk. Türkçü lük Tarihi'nin birinci bölümü sayılabi lecek bu eserden sonra, inşallah ikin ci bölümü de yayınltyacak ve günü müze kadar TÜl'kçülük hareketini ö zetlemiş olocoğız. TÜRK KÜLTÜR YAYINI
İÇİNDEiilJ.ER
Eser hakkında. bü·lı::aç söz
11
Hayatı
15
Türkçülük hakkında. fikirleri
23
Esorleri
26
Türklük fikri ve ilJt Türkçüler
33
Türkün tarihi
33
Mllllyet fikri
31
Milletin tarifi
35
Milliyet fikrinin ortaya çıkış şekli
36 37
Batı TürltlcMnin Avrupa ile münasebetleri Tanzimat
ve
.. . .. . . . . .. .
yeni Osmanlılar
Tar.zlır�atçılaxla
yeni
Osmanlılarda
J\olUliyet mefhumu
40 �::i
TANZİMAT EDEBİYATINDA TÜRKÇÜLÜK İZLERİ 4G
�ına.si ve Ziya Paşa
DİLDE «BÜTÜN Tt)RKÇULt�K»ÜN (PAN TÜRKİZll-f) İLK
İZi.ERİ 49
Ahmet Vefik Paşa FİUJLOCYA VE ·.rAR1HTE TtlRKÇÜLÜI{ Mustafa
Celaleddtn
Paşa
50
İU< Türkçülerin· genel özellili.leri
58
Türkçülüğe müsteşriklerin etkisi
ö6
'Iürlc.çültik fikri ve İngiliz - Rus ilişkileri
61
1\[acarh Vambery
63
,\ZERİ TÜRKLERiNDE TtlRKÇÜLÜR .A hunzS.de }Vtirza Feth Ali Batı
Türklerinde Türkçi.llüğün ikinci
�illcyman Paşa
64 devres i ...
68 69
Jtulı:ı.ralı Şeyh Silleymıın Efend i
73
J\ lıınct Midhat Efendi
77
A lunct Cevdet Paşa
79
t tHm;.ı.nlıcılık, Is1Rmcllik ve Türkçülük
80
Şeyh Cemalcddin-i Afgani
82
Kafkas. Kırım ve Kozan Tü.rklerlnde Milliyet fikri
86
Rusya'da ilk Türkçe gazete; Hasan bey Zerde.bi'nin «ekinchsi . .87
Ünsizadeler Matbuıitı
.. . . . . .. .
İsmail bey Gasprinski <!::GaspıraJı»: TercüJT...a..n Kazan Türklerinde
. ..
89 91
11.k Milllyetçillk sesi:
.Şa.h.abeddln..i l-Iercani
102
Tü.rklilk şubeler! arasmdaJti mana.sebctleri
107
Türkçillüğün üçüncü faaı devresi
108
Şemseddin Sami bey
109
Necip Asım bey
113
Veled Çelebl
118
. dlıdam» cı Cevdet bey
122
Abdülhamid Devrinin Tü rl<çill
ü ğe
karşı aldığı vaziyet
123
Emrullah Efendi
126
Bursalı Tahir ·bey
126
Raif
Fuad bey
129
Necib .bey «Türkçü»
131
Yunan harbi :
Şiir
ve edeblyatta Türkçülük
!l'lüftüoğlu Ahmed Hlkmet bey
132 133
Milli Şair Mehrned Emin bey
134
Siyasi Türkçüler
158
Tunalı Hilmi
158
Akçuruoğlu Yusuf
161
Hüseyinzade Ali bey
181
.<\ğaoğlu Ahmed bey
189
Türkçülüğün Teşkilatlanma devresi
208
Türk Demeği
209
'l'iirk Yurdu
212
Tück Ocağı
214
Genç Kalemler
220
Hamdullah Su:bhi bey
221
Ge11 ç J{a.lemler
220
Türkiye Cumhuriyeti
230
NoUar
233
ESER HAKKINDA BİRKAC SÖZ
Son yüzvılda Türk dünyasının yetiştirdiği en büyük fi kir adamlarından biri olan Prof. Yusuf Akçura'nın, «TÜRK ÇÜLÜK» isimli eseri, Türk milletinin hayatıyla eşit bir ta rihe sahip ola.n Türkçülük cereyanının, Tanzimattan ıı. Meşrutiyete kadar geçirdiği bütün safhaları, ilmi bir dik katle tahlil eden ilk eserdir. 1928 yılında, istanbul'da, Türk Ocakları Merkez Hey'e ti tarafından eski türkçe olarak yayınlana.n, Türk Yılı'nda yer alan ve bugün tarafımdan Latin harflerine çevrilerek sadeleştirilen Yusuf Akçura'nın «TÜRKÇÜLÜK» isimli ese ri, Türkçülük tarihi yönünden üzerinde önemle durmayı gerektirmektedir. Cünkü, xıx. yüzyılın ikinci yarısında başkı.yıp, kısa zamanda bütün Türk dünyasını saran ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin politik, sosyal ve kül türel hayatına büyük etkiler yapan Türkçülük cereyanının tarihi gelişimini ilmi bir bakışla inceleyen ciddi bir eser, bu gün elimizde mevcut değlldir. Bu konuda bugüne kadar yazılmış olan mahdut sayıdaki eserler, ya. yarım, ya da sathi olarak konuyu ele aldıklarından, yetersizdir. Türk çülük cereyanının önde gelen şahsiyetlerini sistematik ve kronolojik bİI" düzen içinde ele alan ve herblrinln fikir ve akıılyonlariyle bu cereyana getirdikleri değerleri bir ilim odamı gözüyle ortaya koyan Yusuf Akçura'nın (<TÜRK11
ÇÜLÜKıı i s imli
' eseri, bu sebeple büyük önem taşımakta
dır. Tarihimizin
başlangıcından
timizin fertleri arasında ortak
günümüze kadar,
bir
mille
inanç, düşünüş ve ülkü
olarak yaşıyan Türkçülük cereyanına,
yayınlandığı
fikri
eser1erle siyasi bir hüviyet kazandıran Yusuf Akçura, üzü lerek belirteyim ki, şahsı, eserleri ve fikirleri üzerinde ye terince durulmadığı için, yeni yetişen nesillerce iyi tanın mamış, hatta unutulmuş bir şahsiyettir. Batılı müelliflerce, Türkçülük ülküsünün önderlerinden, kurucu ve yayıcıların da.n biri olarak gösteri:en bu büyük Türkçünün, fikir haya
tımızın istifadesine sunduğumuz bu eseriyle, ilmi ve
fikri
kapasitesi ve Türkçü görüşleri, az da olsa tanınmış
ala
caktır. Slbiryo'dan Hint Okyanuı;u'na ve Japon Denizi'nden Akdeniz'e kadar uzanan geniş sahada. yaşamakta Türk ırkının uyanması,
olan
birleşmesi ve parlak bir istikbale
hazırlcınması düşüncesinin takipçisi olan Akçuro, bu ese
rinde biyografilerden çok, eserler ve fikirler üzerinde dur makta ve Türkçü �siyetlerin fikirleri ve es erleri Qt'asın da mukayeseler yaparak Türkçülük cereyanına ekledikle rl orijinal kıymetleri ortaya koymaktadır. Türkçü şahsiyet leri ve eserlerini tetkik ve tahlilde tıımomen ilmi ve objek
tif
kalmaya. gayret eden yazar, denilebillr ki, mütôlôalorın·
da tarihi vôkialara ve eserlere dayanmayan hiç bir görüşe itibar etmemekte ve böylece eserinde ne bir mcdhe, ne de !;ir men fi tenkide yer vermemektedir. Türkçülük tarihi yönünden
oldukça büyük bir öneme
haiz olduğunu belirttiğim, Prof. Yusuf Akçura'nın bu ese· rinde bazı eksiklerin bulunduğunu belirtmekte fayda gör_ü· yorum. Bir çok fikir adamı, tarihçi ve sosyoloğun içine düş tüğü yanlışa, bu eserde de düşülmüş, Türkçülük cereya nının Batı kaynaklı olduğu ve Tanzimattan sonra başladığı görüşünden hareket edilmiştir. Halbuki bugün eldeki tari· hi belgeler, Türklük şuurunun, milliyetçilik fikrinin
12
daha
sözlü edebiyat döneminde teşekkül eden ilk destanla.rdan itibaren Türklerde bulunduğunu ortoya koymaktadır.
Ay
rıca, 1928 yılında yayınlanan bu eserde, Türkçülük fikrinin dilde ve edebiyatta mutlak hakimiyetini kurduğu ve siyasi bir aksiyon haline geçtiği
1908-1923
yılları arc.sına hiç yer
verilmemiştir. Bu sebeple eserin sonuna eklediğim notlar bölümünde
Türkçülük cereyanına fikirleri ve eserleriyle
büyük güç katan ve eserde yer olmayan şahsiyetleri kısa ela olsa tanıtmaya çalıştım. Yusuf Akçura'nın bu eseri, ho cam Sayın Prof. Dr. Mehmet Kaplan tarafından bana Ede biyat Fakültesinden mezuniyet tezi konusu olarak verildi ği günden llu yana yıı.ptığım araştırnıolar sonucunda, bu güne kadar tam, mufassal ve objektif bir Türkçülük tarihi nin yazılmadığını tesbit ettim. Üzerinde
büyük bir zevk ve heyecanla
çalıştığım,
Türkçülüğün mukayeseli ve tenkidli bir tarihi o:'Cln
Prof.
Yusuf Akçura'mn «TÜRKÇÜLÜK» isimli eserini bana me zuniyet tezi olara.k veren ve ayrıca fikri ve ilmi yardımla rını esirgemeyen hocam Sayın Prof. Dr. Mehmet Kaplan'a çalışmalarım sırasında her konuda bilgisine başvurduğum hocam Sayın Asis. Dr. Birol Emil'.e ve tezimle ilgili çeşitli yardım�arda bulunan Sayın Zeynep Kerrno.n'a ve bu eserin basımını yaparak Türk fikir hayatının istifadesine
sunan
Türk Kültür Yayınlarına teşekkürü bir şükran borcu bili rim. Türkçülük tarihinin Tanzimattc.n il. Me�rutiyete kadar devam eden döneminde yetişen
Türkçü
şahsiyetlBi'l tarihi
kodroları içine yerleştiren bu kaynak eser, Türkçü!ük ta rihine yeni bir yorum ve bakış açısı getirebilirse,
benim
için en büyük mutluluğa vesile olacaktır. SAKİN ÖNER
13
PROF. YUSUF AKCURA HAYATI, FiKiRLERİ ve ESERLERİ
1- HAYATI Türkçülük cereya nının ve «Bütün Türklük» ülküs ü n ü n e n güçlü v e en çalışkan temsilcilerinden o l a n b ü y ü k fikir ve ilim adamı Yusuf Akcura. 2 Kônunı evvel 1879 tarıhinde J<aza n'ın Simbir (Bugünkü Ulyanovsk) şehrinde doğdu. (1) Babası oranın ta nınmış cuha fabrikatörlerinden ola n Akçu ra ailesinden Hasan Efendi, annesi ise Kazan'ın tanınmış ııilelerinden biri olan Yunusoğ u l larından Bibi Kamer Banu l lan ım'dı. Simbir'deki fabrika larının ya nındaki evlerinde dünya ycı gelen Yusuf. iki yaşında iken babasını kaybetti ve an11 ) 11111
Yusuf Akçura,
Türkçülük isimll eserinde doğum tarihi-
IH79 göstermişse de,
ölümünden sonra 1944'de yayınlanan
Uı,ft�ır.l Amfi.l'indekl kayıtlara göre, bu tarihten ı ı ı ııı;ıı
ilç
yıl evvel doğ.
11 r. Çünkil o zamana kadar hiç bir çocuğ'u yaşamadığından,
sağ olarak doğmasından çok sevinen babası, 93 lhıllrn.nlania, Kars ve Erzurum'da. esir edilen TUrk
Vıııııır"ıın
lıluılo
lı11 l11ılı•rı ıııır",
Hlmbir'de bulunanlara
ılo�ıııııunun
11111 lı ylh�Urult•n
ziyafetler
1876 Osmanlı -Rus
Har
çekmiştir. Ayrcıa
Harbine rastladığını ve
işlerinin bozulduğı.Jnu etrafındakilere
esir.
Yu bu
söylemiştir.
15
nesi tara fından büyütüldü. Daha yedi yaşını dolcturınadon fobrikolorıno haciz konması üzerine eşyalarını satın anne si ile önce Stovropal'o, oradan da isto nbul'o geldiler. Yu suf burada i l k öğrenime başladı. Önce Mahmut Paşa, son ra do Karo Hafız İlkokullarında okudu. B u a rada annesinin romatizma tedavisi için sık sık Burso'daki Çekirge kaplı calarına gittiler. Osmanlı devletinin bu ilk başkentine ya pılan seyahatler sırasında ilk büyük Türk kahramanlarına a it din lediği destan v e hikôyeler. Yusuf'ta küçük yaşta Türk milliyetçiliği şuurunun uyanmasını sağladı. ilk öğren imini tamamladıktan sonra Askeri Rüşdiye' ye girdi. .Annesi Dağıstanlı Osnıan Bey'Je evlendi. Yus:.ıf'o esas terbiyeyi veren ve dini bilgi leri öğreten Osnıon Bey oldu. Ayrıca onun Harbiye Mektebine g i rmesine vasıta ol clu. Yusuf Akçura'nın mahalli bir türkçü olmayıp, kendi de yimiyle «Bütün Türkçü» olmasında ai levi münasebetlerinin cız çok etkisi oldu. Yusuf, Askeri Rüşdiye'nin üçüncü sını fında iken baba yurdunu ziyaret etti. Orada Şeyh Şamil'in Galatasaray Sultanisi mezun u olan torunu ·Zahit Şamil'den Fra nsızca ve Türkiye Coğrafyası dersleri aldı. Kendisine Rusça öğrenmesi için bir Rus bayan ö!jretmen tutu lmışsa do, lstanbul'u ve Türkçeyi her vesileyle köteıleyen Ruslara hıncından dolayı Rus dilini öğrenmeye önem vermedi. Rus ya'dan döndük ten sonra Askeri Rüşdiye'yi bitirdi ve Har biye Mektebi'ne girdi. Harbiye'n i n ikinci sın ıfında iken, Genç Türkler'in fi kir lerine katılmak ve· onlara hizmet etmek töhmetiyle 45 gün pranga hapsine mahkum oldu. Cezasını tamamladıktan sonra, sınıfı n en çalışkan talebesinden oldu!ju için -ikinci defo aynı suçu işlememek koydiyle- öğrenimine devam et mesine izin verileli. 1897 yılında erkôn-ı harb sınıfına ayrıl dı. Birkaç a y sonra ikinci defa tutuklandı ve Yıldız Sarayı'ıı da sorgusu yapıldıktan sonra Taşkışla D)van-ı Harbi'ne gönderildi. Yusuf'un sınıf orkactaşlarından Ahmed Ferid
16
-Tek- de Divan-ı Harb'e gönderilenler arasındaydı. Divan-ı Harb. ciddi bir sebep olmadığı halde. ikisini de ask.erlilo: mesleğinden tard etti. Taşkışla Divan-ı Harbi mahkumları. daha sonra
bir
iradeyle, mahkumiyet derecelerine bakılmaksızın «Fizan»a gönderilmek üzere Trablusgarb'a gönderildiler. garb vilôyetinin mal sandığınıda para
Troblus
bulunmamasından
dolayı Fizan'a gönderilmeyerek Trablusgarb'da
alıkonul
duiar ve oranın hapishanesine sokuldular. Fakat çok geç meden Genç Türkter'ie Yıldız Sarayı orasında yapılan bir anlaşma gereğince, malarına
Ferid'e
izin
Trablusgarb dahilinde serbest yaşa
verildi. Hattô Akçuraoğiu Yusuf ve Ahmed
rütbeleri geri verildi. Akçura, Troblusgorb fırkası
erkôn-ı harbiyesine katılarak erkôn-ı harbiye
kaleminde
ve sancaklarda öğretmen olarak çalıştı. İnandığı ülkülere ulaşamamak ve yüksek öğrenimini
tamamlayamamaktan
bunalan Akçura, bir gün arkadaşı Ahmed Ferid Bey'le bir
l!kte,
ufak bir kayık içindo kaçarak Paris'e gitti. (1)
Paris'te vakit geçirmeden Ecele Libre Des
Sciences
Politiques'e (Serbest Siyasi İlimler Okulu) girdiler. Akou
ra'nın Güney ve Kuzey Türklüğü çevrelerindeki gözlemle rine, kendinden evvel gelen Türkçülerin eserlerine, soh betlerine dayanan siyesi ve sosyal düşünce ve hükümleri, bu okulda oldukça açıklık kazandı. (1)
(2) Albert Sorel
ve
Hllml Ziya tl'lken, Yusut Al<çura'nın Tre.blusgarb'ta.n ka.
çışı hakkında <Binbaşı Şevket Efendl'nln yardımlyle üç arkadaş Yusuf, Ferid ve ZilhUI Tunus•a kaçtılar, Oradan Fra.nsa'ya geç. tller» demektedir.
Tlll'kiye'de Çağdaş DU,Unce Tarihi, lstanbul
1969, c. 2, •. 636. 649. (2)
Şllkrll Ahmet,
Y.
Al<çura'nın önce N. Asım, Veled Çe.
lebl ve Bursalı Tahir Bey'ln eserlerinden ve eniştesi Gaspıralı ts. mal\'ln
sohbetlerinden ı»ıam aldığını
9Wllk Ceryan.ı, mezuniyet
tımbul
yazmaktadır.
tezi, Türkly!t Enstıtüsll,
Bir.de Tlll'k. nr. 49,
!s.
1933 • 1934.
F.
:
2117
Emile Boutmey gibi ciddi milliyetçi ôllmlerden aldığı ders lerle milliyetçiliği ve Türkçülüğü siyaset alanında düşün meye boşladı. Bu orada Türk milliyetcilerlnden Şerafed din Mağmum! ile görüştü. Geniş bir kültüre, siyasi tecrü beye ve esaslı görüşlere sahip olan bu zat, Osmanlı dev letinin yaşayabilmesi için tek çıkar yolun Türk milliyetçili ği fikrine bağlanmak olduğuna Yusuf"'u' ikna etti. Yusuf bir yandan okula devam ederken, diğer yandan do Gene Türkler'le temasını sürdürüyordu. Bu arada Ahmed Rıza Bey tarafından yayınlanan Türkçe ŞCırd - yı ünvnet gazete sinde birkaç makale ve Fransızca Meşveret gazetesinde de Mlthot Paşa'nın meşrutiyetçiliğlnde samimi olduğunu isbot eden uzun bir makale yayınlattırmıştı. (1) 1903 yıiın da Paris Serbest Siyasi ilimler Okulu'ndan üçüncü dere ce mükôfatlo mezun oldu. Mezun olabllmek için Essal
sur l'hlstolre des lnstitutions de l'Empire Ottomans «Os manlı Saltanatı Müesseseleri Tarihine Dair Bir Tecrübe» isimli bir tez hazırladı. Akcura, bu tezinde milliyet konusu ayrı bir önem vermektedir.
na
Paris'te öğrenimini tamamladıktan sonra. Osmanlı devletinin sınırları kendisine kapalı olduğundan Rusya'ya akrabalarının yanına gitti. Orada Akçura ailesinin asıl menşei olan Züyebaşı köyünde amcası Yusuf Bay'ın ya nında kaldı. Oradan Kahire'de çıkan Türk gazetesine meş hur «Üı;: Tarz-ı Siyaset» başlıklı makalelerini gönderdi. Bu makaleler Türk 'ün 24'34 sayılı nüshalarında (Mayıs, Ha· ziran 1904) basılıp cıktı. Bu makaleler münasebetiyle ga zetenin başyazarı Ali Kemal cıCevabımı:ı:» başlıklı şiddetli bir tenkit makalesiyle karşılık verdi. O sıralarda Mısır'da bulunan Ahmed Ferit de münakaşaya karışarak Akçura'nıh.
(1)
Extrait de «Mechvereb
:
Midhat Paehn, la Constltution
Ottomane et l'Etırope par, Y, A. Paris, 1903.
18
fikir ve görüşlerini savunan bir makaleyi Türk'te Mektupıı başlığı altında yayınladı.
«Bir
1905 yılında Rusya'nın Uzak Doğu'da Japonlara ye nilmesi sonucunda patlak veren 1. Rus Devriminden sonra. o sıralarda Rusyada bulunan Yusuf Akçuro. Kuzey Türk lüğüne hizmet etmek için oldukça geniş imkôn ve alan bularak faaliyete geçti. Onun Rusya'daki aktif faaliyeti 17 (30) Ekim 1905'te Hürriyet ve Meşrutiyet Fermanının ılô nından sonra başlayıp, 3 (16) Haziran 1907 hükümet dar besine kadar sürdü. Yusuf Akçura'nın Rusya Türkleri ara sındaki çalışmaları, motbuôt, politika ve kültür alanların da olmak üzere üçe ayrılabilir. (1) O, Kazan'o gelir gelmez, bu şehirdeki zenginleri teş kilôtlondırarok 1905 yılının sonlarında Kozan'da ilk Türkçe gazete olan «Kozan Muhbirhıni çıkarmayı başardı. Bu ga zetenin sorumlu müdürü Avukat Seyid Geroy Alkin idiyse de, yazı kurulu başkanı -Akçuro olup, gazetedeki başlıca i'iyasi makaleler ile onun tarafından yazılıyordu. Bu gaze te iki yıl sonra kopandı. Bunun üzerine Akçura, Orenburg şehrinde tanınmış altın sanayicileri Rami Kor<leşler tara fından idare edilen «Vakit» gazetesinde ve Kırım'do Boh çesoray'da cıkan Gospıralı İsmoil'in «Tercüman»ındo bir çok siyasi yazılar yazdı. Kültür olanında ise, bir yandan Kazan'da yeni tip «Me<lrese-yi Muhomme<liye"de tarih, coğrafya ve Osman :ı-Türk ooebiyatı tarihi öğretmenliği yapıyor; öte yoncıan cağa uygun okul programları ve yönetmelikleri ile müs lümanların eğitim ve öğretim işlerine dair konun projeleri hazırlama calışmalarına katılıyordu. Mekteb-i Muhomme-.
( 1) Tayınas, çüiöğ"ii v1ı R.usy�
Akçunıoğ"lu'nım Türk Çalışmalan, Tllrk ·Yundu,
AbdullaJı Battal, Ynso.I Türkleri Anısmdaki
1942, c. 26, nr. 7, s. 221- 225.
19
d iye'de okuttuğu tarih derslerinin bir özeti 1906 do HUlilm ve Tarih» adiyle Kazan'da basıldı. Politika sahasındaki çalışma larına gelince; O, bir müslüman liberalleri partisi sayılabilecek olan «Rusya Müslümanlarının İttifakı» adlı partinin kurulmasına ve şe k/Jlenmesine hizmet etti ve onun en faal üyelerinden biri oldu. 1. Devlet Duması (Rusya Parlamentosu) na mümkün olduğu kadar müslümanlordon milletvekili seçtirmek uğ runda hem, yazı, hem de sözle çalıştı. Seçim mücadelele rinin en kızgın bfr anında tutuklandı ve 43 gün Kozan Ha pishanesinde tutuklu kaldı. H apisten çıktıktan sonra «Müs lüman İttifakı Partisi»nin Petersburg'do müslüman millet vekilleri n e yardımcı olmak üzere kurduğu siyasi büroya üye olarak seçildi ve «İttifok»ın kongrelerini toplama ve on!arı yürütme işlerinde çalıştı. Niİni Novgorad {Bugünkü Gorkiy) Panayırı esnasında, 19 Ağustos 1906 toplanan «lt tifak»ın üçüncü kongresinde genel sekreterli k görevini yü rüttü. 1907 yılı yazında Çar hükumeti evvelce dağıttığı ı. Dumaya nisbeten daha fazla solcu ve muhtelif olan il. Dumayı dağıtarak, kendisine daha elverişli yeni bir se cim kanunu hazırladı. (3 Hazira n 1907) Bunun üzerine Yu suf Akcura, Orenburg'to çıkan «Vakit» gazetesinde •3 Ha ziran Vak'a-yı Müessifesi» başlıklı bir makale yazdı ve bu makale derhal bir risale şeklinde basıldı. Bu yazı volilik ce halkı hükumete karşı ayaklanmaya kışkırtma şeklinde yorumlanarak, yazarı hakkında kanuni takibat yapılnıası için emir verildi. Yusuf Akçura ise o günlerde Kırım'da Bohcesaray'da eniştesi lsmail Gaspıralı'nın yanında bulu nuyordu. 1908 yılının Ekimine kadar Bahcesaray'da yakalanma dan kalabilen Akcuro, Türkiye'de il. Meşrutiyetin ildn edil mesi üzerine Türkiye'ye döndü. 1908 yılı SC\nlarıno doğru, Türkiye'de Türk milliyetçiliği esasına dayanan ilk kuruluş 20
olan «Türk Derneği»nin kurucuları a rasında yer aldı. Bu dernekte Cengiz Han'a dair önemli bir konferans verdi. Bu arada Darü lfünun'un Türkiye Siyasi Tarihi hocalığına tayin edildi. Aynı zamanda Ha rbiye'de Siyasi Tarfh d ersleri veriyordu. 1910'da Türkistan felaketzedelerine yardım için büyük Türkçü lerden Cafer Seydahmet Kırı çok mer'in teşebbüsüyle yapılan fevka lôde toplantıda önemli bir konuşma yaptı. ( 1 ) 1 8 Ağustos 1 9 1 1 tarihinde Mehmed Emin -Yurdakul-. Ahmed Hikmet -Müftüoğlu-. Hüseyinzade Ali ve Doktor Akil Muhtar -Özden- Beyler (Türk Yurdu Cemiyeti)ni kur d u . Yusuf Akcura. bu cemiyetin delegeliğine seçi ldi. 191 1 yılının sonlarına doğru cemiyetin mecmuası olan ıTürk Yu rdu ıınun ilk nüshası yayınlandı. Mecmuanın imtiyaz sa hibi ve müdürü olan Mehmed Emin Bey kısa bir süre son ıa Erzurum valisi olunca. mecmuanın imtiyazı ve müdür lüğü Yusuf Akcura 'ya nakledildi. İlk n üshasından itibaren Tü rk Yurdu'nu Akçuraoğlu çıkardı. Belirsiz fasılalarla son yıllara kadar yayınlanan bu mecmuanın asıl karakteristik hüviyeti, Yusuf Bey'in doğrudan idaresi altında bulunduğu ilk d evresidir. Bu mecmuanın yaptığı en büyük iş, Türki ye'deki okuyucularına «Bütün Türklük» alemini tanıtması dır. (2) 12 Mart 1 91 2'de Şair Mehmed Emin Bey, Yusuf Akçu ra, Ahmed Ferit Bey, Ağaoğ l u Ah med Bey ve Doktor Fu ad Sabit Bey tarafından Türkçülük müesseselerin.den en uzun ömürlüsü olan Türk Ocağı kuruldu. O gün yapılan seçim sonucunda Mehmed Emin Bey başkanlığa, Yusuf Akçura il. başkanlığa, Mehmed Ali Tevfik Bey sekreterliğe (1)
İnalcık, Halil,
Cafer Seydslunet Kınmer, Türk Kültürü,
Mayıs 1965, c. 3. nr. 31, s. 474.
(2)
İsmail Habib,
Tanzlmattanberl Edebiyat
Tarlbi 1, İstan
bul 194-0, s. 516.
21
ve Doktor Fuad Sabit Bey veznedarlığa getirildi. 1916 yı lında yapılan Darülfünün reformu sonucunda Akçura, DarülfünQn kadrosu dışında bırakıldı. Fakat Ocaktaki faa liyetine devam etti. Aynı yıl Hüseyinzôde Ali Bey'le birlikte BerJin'de yapılan Türk Kavimleri Kongresine katıldı. Rus ya esaretindeki Türklerin kurtuluşu için hazırlanan ve A merika Cumhurbaşkanı Wilson'a «Rusya'nın Mazlum Mil letleri Cemiyeti» vasıtasiyle verilen bir deklarasyona Kadı Abdürreşit İbrahim. Ağooğlu Ahmed ve Hüseyinzôde Ali Bey'le birlikte imza koydu. (1) TürkVurdu 1917'den itibaren Türk Ocağı ile iyice kaynaştı. Türk Yurdu'nun idare eden Akçuraoğlu Yusuf, 1917 yılında Rusya'daki Türk esirlerinin. Türklere esir düşen Ruslarla değiştirilmesi için Hilôl-i Ah met'in temsilcisi olarak Rusya'ya gitti. Rusya'daki vazifesini Bolşeviklerin çıkardığı birçok zorluklara ve geçirdiği bazı tehlikelere rağmen başarlyle yerine getire rek istanbul'a döndü.
ı. Dünya Savaşı son unda u ğradığımız bozgun ve is tanbul'un işgali karşısında çok müteessir olan Yusuf Ak cura, istiklôl Harbl'nin Anodolu'da boşlaması üzerine er kônı horb yüzbaşısı ün iformasın ı bavuluna yerleştirerek Anodolu'yo geçti. Burada yaşının çok geçkin olmasına rağ men askeri vazifesini ifa etti. Bir ara Maarif Vekôleti «Te lif ve Tercüme Heyeti» üyeliğine ve başkanlığına getii"ildi. Ankorcı'do açılan «Serbest Yüksek Dersler» kurumunda tarih öğretmenliği ve başkanlık yaptı. Daha sonra getiril diği Hariciye Vekôleti Umur-ı Şarkiye Umum Müdürlüğü sırasında Büyük Millet Meclisi hükumetine bağı msız Doğu millet ve hükCrmetlerini samimi münasebetler ile bağla(1)
....n, Abdülkadir,
Rusya Sömürgeleri Milslttmanlarınm
lstikl&l Rıı.reketlerl Ta.rlhinden, TUrk KUlt!lrü, c. 5, nr. 54, s. 40.
22
makta büyük başarı gösterdi. (1) 1923'te ıstanbul milleive- kili seçildi. 1925'te acılan Ankara Hukuk Fakültesinin si yasi tarih profesörlüğüne jle tayin edilen Akcura, 14 Nisan 1931'de Atatürk'ün Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti'nl kurmak ;a görevlendirdiği bilginler arasında yer aldı ve 1932'de ce oniyetin başkanlığına seçildi. 1933'te lstanbul Üniversite sinin kuruluşunda da siyasi tarih profesörlüğüne getirilen Yusuf Akcura herkesin -saydığı ve sevdi ğ i insanlar ara sındaydı. (2) Büyük Türkçü Yusuf Akcura, 1935 yılının 11 Mart ak şamı Göztepe'deki evine g itmek icin Haydarpaşa garı�ıda banliyö trenine binerken düşerek kalp d u rmasından ani olarak öldü. Ölümü bütün Türklük dünyasında üzüntüyle karşılanan Prof. Yusuf Akcura icin 13 Mart günü lstanbul Üniversitesinin bütün fakülteleri matem tuttu ve bütün üni versite öğrencileri değerli hocalarına son vazifelerini yap mak icin onun cenaze töreninde hazır bulundular.
il
-
TÜRKCÜLÜK HAKKINDAKİ FiKİRLERi
Dünya Türklüğünü birleştirmek, tanıtmak, yükselt mek ve şanlı geçmişindeki şerefli mevkiine oturtmak ül küsüne gönül vermiş olan Prof. Yusuf Akcura, kökü ta rihin derinliklerine kadar uzanan Türkçülük fikrine i l k de ia siyasi bir hüviyet kazandıran fikir adamı mızdır. Dünya tarihi içinde seçkin bir yere sahip olan Osman lı imparatorluğunun xıx. yüzyıla kadar ısrarla takip ettiği Osmanlıcılık ve islômcı l ı k siyasetlerinin hayatiyetlerini ta(1) Togay, Muharrem Feyzi, Ywıııf leri,
İstanbul (2) Doç.
Ak�ura.
1944, Zaman Kitabevi, s. 69
-
ll&yatı ve
Eser
71.
Dr. Erclimend Kura.n, Atatllrk'lln Mllliyetçlllği, Tllrk
Kültürü, c. 5, nr. 54, s.
397, 23
ıııaınen kaybettiğini gören Yusuf A kcura, kendini, kendi ad am ı ştı r . O, Türkcülük si yasetinin tıpkı ls/ômcılık siyaseti gibi olduğunu, Osmanlı devletinin siyasi hudutları ile sınırlanamıyacağını ve dün yanın neresinde bir Türk varsa onun/o ilgilenilmesi gerek tôbirlyle «Bütün Türkçülük»e
tiğini belirtmiştir. (1) Yusuf Akcura'ya göre. yeryüzünde k uvvet olan fikir lerin en önemlileri, din ve milliyet fikirleridir. Milli yet fikri, XIX. yüzyılda dünya medeniyet tarihine en çok tesir icrô eden ômildir. Bu fikrini bir yazısında şöyle özetler: aMilli
yet fikrine, bu a.zim kuvvete hiç bir şey galebe edemedi. Vüzblnlerc e mevc-,ıtıu ordular bu fikir karşısı nd a yenildi. Bugün milllyet kuvvetini yenebilecek kuvvet cı.rtık cebir ve şiddet top ve tüfek değildir. lçtimcıi ve siyasi lnkılôblann en kuvvetli ömili, ictimai sınıflar ve h6kim ve mohküm mil letler arasındaki kuvve-yl hakiklyenln muvaıenesi olup, zahiri ve ehemmiyetsiz v6kıalann tesiri pek azdırıı (2) Türkçülüğün başarılı olabilmesi için maddi bir temele oturtulmasını da şart gören Akçura, insanlığın hayatında maddi ihtiyacın büyük önem taşıdığını, milliyetin arzuya bağlı olmayıp tabii bir hal olduğunu, kandan ve nesilden neş'et ettiğini belirtir. Türk Yurdu'nda yayınlanan bir ma kalesinde bu k-0nudaki görüşünü şu şekilde ortaya koyar:
ki, xıx. asırda en çok itibar kazancın, Av tarih ve coğrafyasını altüst eden milliyet, ırk ile tef sir olunan milliyettir». Türkçülük isimli eserinde «Ben müslürnan ve Türk' üm» diyerek Türkçülük an!ayışının maddi ve monevi temel .şu muhakkak
rupa
lerini ortaya
koyan Yusuf Akcura, lslôm
medeniyetin in
Arapların malı değil, bizzat Türklerin iştirakiyle
tr�
(2)
Milliyet FlkJ'I ve Millet M�rl, Türk Yurdu,
1913, seri .ı, c. 3, nr. 9, 10,
24
İstanbul
(1)
Tarz-ı
Siywıet,
vücuda
s.
1912, s. 11-12.
260 -264, 304
-
30'2.
Yıl
gelmiş bir medeniyet olduğuna kanidir. Türklerin İslôm me deniyeti içinde oynadıkları rolün yalnız kültür alanındaki başarılarla izah edilemeyeceğini. TQrklerin aynı zamanda askeri tütı.ıhôtiyle bu medeniyeti düşman hücumlarından koruyarak devomlılığını sağladığını belirtir. Aynı şekilde Türklerin Rusya'da da Rus kültürünün geli şmesinde mü him bir rol oynad ıkları görüşündedir. (1) Mütareke sırasında yayınlanan ıDünya. Savaşına Ka tılmamız. ve istikbalimiz» başlıklı makalesinde Yusuf Ak
cura, «Ben doimo demokratik Türkçülüğü savundum. Biz demokratik Türkçüler gayet haklı, insani ve ta.arruz dü şüncesinden uzak tlklrlerlmizl anlatmaya çalışmalıyız» diyerek Türkçülüğün özell!kle Türk halkına. aynı zamanda bütün Türklere maledilmesi gereken bir ideoloji olduğunu ortaya koymaktadır.
Bütün eserlerinde ve yazılarında Türklüğün bir bütün 0lduğuııu. Türkiye Türkleriyle Türkiye d ı şındaki Türkler arasında -siyasi hudutlar d ışında- bir fark olmadığını sa vunan büyük Türl<cü. Türkçülüğün ayrı bir cephesi olan dil konusunda do görüşlerini şöyle ocıklomaktochr: MMüıı;
terek bir şive kabul edilecekse, bütün Arapça, Farsça ke· llmeler atılmalı ve Osmanlı li.irklerlnce alışılmış o:Sun ve ya olmasın bütün Türk lehçelerinden kökler alınmalıdır.» (2) Yusuf Akçı.ıra. bir milletin ileri hamleierinde hayat ve kudret menbaının ve en sağlam mesnedinin milli tarih �e di l olduğu ve Türklerin beşeriyet k adar eski bir tarihe sa hip bu!unduğu görüşündedir. Birinci Türk Tarihi Kongre si'ndeki konferans:nın sonunda «Bilim tarihte yapmak is( 1)
Tttrkler ve Tatarlar
Etnıışl•l'<llr, (2)
Tilrl<
Birdir,
Yurdu, 1912,
A.luler, Necati, Ziya Gökalp'e
B, ıır. 36,
s.
Türkler Medeniyete :ı&ınet
c. 2, Altın Armağan, e.
Göre
ST. 59.
Dil, Tilrk Kültürü,
c.
917.
25
tedlğlmiz şey, umumi tarihe Garblılar tarafından sokulan kıymetleri tedklk ve tenkid ederek, onlara yeni .bcı.ştan kıy ınet biçmektir» demekte ve Türk tarihinin Türkçülüğün gö rüşü zaviyesinden ele a lınarak yeniden yazılması gerek tiğini belirtmektedir. Kısacası, Yusuf Akçura, Sibirya'dan Hint Okyanusu' rıo ve Japon Denizi'nden Akdeniz'e kadar uzanan geniş sahada yaşamakta olan Türk ırkının uyanması, birleşmesi ve parlak bir istikbale hazırlanması ülküsüne. ve düşün cesine gönül vermiş ve ömrü boyunca bütün mesoislni bu ülkü ve düşüncenin tahakkukuna harcamıştır.
111
-
ESERLERİ
Batının ilmi zihn iyetini ve metotlarını çok iyi kavra mış ve Prof. Fuad Köprülü'nün ifadesiyle ildikkate şoycrın bir nüfuz ve keskin bir zeka sahibi» olan Yusuf Akçura. üzü rerek belirtmek gerekir ki, eser olarak ardında verebilece ğinden çok azını bırakmıştır. Düzgün, sağlam ve berrak bir üslObla kaleme aldığı ve her biri ayrı bir değere sahip olan eserlerinin kitap halinde basılanları şunlardır:
1 - Üç Tarz-ı Siyaset : Bu eser, önce seri maka leler halinde Mısrr'da çıkan Türk gazetesinin Mayıs, Haziran 1904 tarihli ve 24-34 sayı lı nüsha larında tefrika edildi. Bu makaleler münasebetiyle gazetenin başycızarı Ali Kemal «Cevabımız» başlıklı sert bir tenkit yazısı yazdı. Ahmed Ferid -Tek- de münakaşaya karışarak. aynı gazetede «Bir Mektup» başlığı altında Akcura"nrn düşünce ve görüşleri ni destekleyen bir makale yayınladı. Akcura'nın 11Dest-i
teshir-i Cidadcrı kalan krt'alardan birinde mütevattrn bir Türk» imzasiyle yayınlanan ma kaleleri, cevap mahiyetin deki iki makale de eklenerek, i li< defa 1904 yı lında Mısır'da bir risale halinde basıldı. Bu risalenin ikinci baskısı 1912 26
yılında lstanbul'da Kader Matbaasında 64 sahife olarak yapıldı. Prof. Yusuf Akçura Üç Tarz-ı Siyaset isimli eserinde, lslômcılık, Osmonlıcıiık ve Türkçülük siyaset tarzlarından 'ıangisinin OsrrlaiHı devletinin geleceği yönünden faydalı '.)iduğunu i ncelemekte ve tahlil etmektedir. Yazar, eserini
"Hülôsa, ötedenberi beynimi işgal edip de kendimi ikna edecek cevabını bulamadığım sual yine önüme dlkitmlş, cevap bekliyor: Müslümanlık ve Türklük siyasetlerinden hangisi Devlet-i Osmaniye için daho nôfl ve kabll-i tot biktlr?» diye bir soru ile bağlıyorsa do, kendisinin devlet siyasetinde Türkçülüğün takip edilmesine taraftar olduğu
makalelerden acık bir surette anlaşılmaktadır.
Akçuraoğ lu Yusuf'un kendi nokta-i nazarından eı:ı önemli eseri olan üc Tarz-ı Siyaset, Osmanlı saltanatının son devredeki siyaset tarzlarını tasnif ve tayin eden ve Türk milliyetçiliğinin siyasette haiz olabileceği kıymet ve önemi ortaya koyan ilk eserdir. Nitekim eserin Türk ay dınları üzerinde etkisi çok büyük olmuş, Amerikalı tarihçi Charles W. Hosttler'in görüşüne göre, iürk mi lliyetçi çev relerinde 1848 Komün ist Manifestosu'nun markslstler in dinde oynadığı role benzer bir rol oynamıştır. (1) 1930 yı lında Paris'te Türkiye ve Panturanizm adlı bir kitap bastı ran Zarevand takma adlı bir Ermeni, Akcura'nın bu eseri lıakkında «Maksistler için Erfort Komünist Beyannamesi ne ise, Panturanistler için de bu eser odur» demektedir. (2) 2 - Ulum ve Tarih : 1906 yılında Kazan'da Horito!lof Matbaasında basııan ·bu eser, Akçuraoğlu'nun Kazan'doki (1)
Olıarleıı W. Hostler, Tultism ıuıd the Sovtets, Londro. 1957,
•. 145.
( 2)
Zarevand, Turtslya
i Pantur&nlzm,
Parls 1930. 27
M11ılrrı�"
ı
Mııtıumrnediye'de okuttuğu tarih derslerinin bir
'""llıllı
:ı -·· Eski Şüra-yı ümmet'te Çıkan Makalelerimden : YııHııl Akcuro'nın Porls'te iken, Ahmed Rıza Bey tarafın daıı Türkçe olarak yayınlanan Şürô-yı Ümmet gazetesin de 1902 y ı lında yayınlanan makalelerini bir oraya getiren bu eser, 1913 yılında lstanbul'da Tanin Matbaası torotın dan 60 sah ife olarak bosrldı. 4 -·Mevkufiyet HCıtıralarım: Birinci baskısı «3 Haziran Vôkıa·i Müessltesi» adiyle 1907 yılında Orenburg'to Keri mot Hüseyinof Matbaasında y apılan bu eser, ikinci olarak 1914 yılında istanbul'do, Türk Yurdu Kütüphanesi Nosri yôtı orasında yaYihtandı. 5 - Essai sur l'histoire des lnstltutions de l'Emplre Ottomc.ns «Osmanlı Saltanatı Müessesatı Tarihine Dair Bir Tecrübe»: Yusuf Akcura'nın Paris Serbest Siyasi ilim· ıer Okulundan mezuniyet tezi olan bu fransızca eserin g; riş kısmı Tü rkçeye çevrilerek 1914 yılında lstanbul'da B:lgi mecmuasının 1 ve 2 numaralı nüshalarında yayrnlanc•. B u eserde, Türk ve İslôm hukuk v e teşkilôtı hakkında ;:;eniş bilgi verildikten sonra, asıl metinde, «Eski Rejim» ve <'Yeni Rejim» diye ikiye ayrılan Osmanlı müesseseleri ta rihinin önemli olayları toplanmaya ve bu müesseselerin belirli vasıfları tesbit ve izaha calışıtmaktadır. 6 - Türk, Cermen ve lsliivlorın Münasebôt·ı Tarihiy ye le rı : Türkistan'da 1910 yılında meydana gelen zelzele felôketi münasebetiyle Türk Ocağı'nda verilen bir konfe ransı ihtiva eden bu eser, 1914 yılında istanbul'da Kader Matbaasında 32 sahife olarak basıldı. 7 - L'etat actuel et les Aspo:tions des Turco-Tatares Müsülmans erı Russie oRusya'doki Türk-Tatar Müslüman larının Şimdiki Vaziyeti ve Emelleri»: 1916 yılında i sviçre' nin Lozan şehrinde basılan bu eser, Türklerin hürriyet ve istiklôi dôvôsını ortaya koymakta d ı r. 28
8 - Şark Mes'elesine Ait Tarih Notları : Erkôn-ı Har biye Mektebi Siyasi Tarih Hocası bulunduğu zaman mek tebin ikinci sınıfında verdiği Şark Meselesine ait ders not larını ihtiva eden bu eser, Erkôn-ı Harbiye Mektebi külli yôtının 12. cüzü olarak 1 918 yılında lstanbul'da yayınlan dı. 9 - Muasır Avrupa'da Siyasi ve ietimai Flklrler ve Fikri Cereyanlar: Akçuraoğlu'nun tarih ile yakından ilg ili, önemli bir eseri olan bu eser, 1923 yılında istanbul'da .A.mire Matbaasında Büyük Millet Meclisi Maarif Vekôleti tarafından bastırıldı.
Bu eserde millet ve milliyet kavramları çok isabetli bir şekilde tarif edilmiş ve Avrupa'da milliyet fikrinin ortaya cıkmasından en çok zarar gören devletin Osmanlı İmpa ratorluğu olduğu kaydedildikten sonra. Osmanlı hukukçu ve palitikacılarının milliyet fikrini Osmanlı birliğine zararlı olmıyacak bir tarzda anlamak çaresini aramak gibi büyük bir hata iŞiedikieri anlatılmıştır.
1O
Makale
:
Siyaset ve İktisat Hakkında Birkaç Hitabe ve
1924 yı lında lstanbul'da Yeni Matbaada 22 sahi
fe olarak basılan bu eserde, Yusuf Akçuro'nın lstiklôl Sa vaşı yıllarında söylediği hitabelere ve. yazdığı makalelere yer verilmekte, Avrupa milliyetçlllği ile Türk milliyetçiliği arasındaki farklar belirtilmekte ve Türk milliyetçiliğinin ik tisadi temelleri tesbite çalışılmaktadır.
11 - TÜrk Yılı : Türk Ocağı yayını olan bu eser. 1928 yılında lstanbul'da Yeni Matbaada 654 sahife olarak ba sıldı. Ansiklopedik bir mahiyet ve kıymete haiz olan bu eser. Türk dünyasının ve Türkçülüğün en değerli bilgi kay naklarındandır. Türkçülük isimli eser de bu yıllıkta yer al maktadır. 12 - Tarih Yazmak ve Okutmak Usullerine Dair : 1932 yılı Temmuzunda Anirnro'da toplanan 1. Türk Tarihi Kong resinde Yusuf Akcura'nın kongre başkanı sıfatiyle verdiği 29
cok özlü ve değerli konferansı ihtiva eden bu eser, 1 932 yılında Ankara'da yayınlandı.
13
-
Tarlh-i Siyasi Dersleri
:
1 933 - 1935 yıllan ara
sında altı cilt olarak basılan bu eser. ders kitabı olarak ha
zırlandı. 1 4 - Osmanlı imparatorluğunun Dağılma Devri «XVlll. ve XIX. Asırlar»: Bu eserin birinci baskısı 1934 yılında ls tanbul'da Akşam Matbaasında. kinci baskısı 1940 yılında Türk Tarih Kurumu yayını olarak Maarif Matbaasında ya pıldı. Eserin ikinci baskısına Maarif Vekôleti Neşriyat Mü dürü Faik Reşit Bey bir çok haşiye ve değerli res imler ek ledi. 1 5 - Osmanlı Devletlnln Kuruluşu ve Bu Vak'ava Dair Başlıca Menba'lar: Yusuf Akcura'nın bu eseri, Ankara'da Boşvekôlet Müdavenôt Matbaasında basıldı. 16 - Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi : Yusuf Akçura tarafından ders kitabı olarak hazırlandı. Aynca Akçura'nın Harbiye'de iken ikinci tutuklanma sı sı rasında Taşkışla'daki h ü cresinde yazdığı «Defter-i Amôlim» aalı eseri, ölümünden scınra hayatı ve eserleri hakkında bir eser hazırlayan yakın dostu Muharrem Feyzi Togay tarafından yayınlandı. ( 1 ) Prof. Yusuf Akcura 'n ı n kitap halinde basılan b u eser ıerinden başka çeşitli gazete ve mecmuala rda sayısız ma kalesi yayınlandı. Bu gazete ve mecmuaların başlıcaları şunlardır: Musavver MalOmôt, Resimli Kitap, Şiirô-yı üm met, Meşveret, Kazan Muhribi, Va.kit, Tercüman, Türk, Türk Derneği, Türk Yurdu, Mekteb Müzesi, Bilgi, · Halka Doğru, Muhit ve Ülkü. Bu makalelerinden Türk Yurdu'nda 1 9 1 1 - 1928 yılları orasında yayınlanan 53 tanesi lstonbul Ün iversitesi Edebiyat Fakü ltesi Türkoloii bölümü öğrenci lerinden Ersin Aybars tarafından toplanmış ve incelenmişS . Ö. tir.
(1)
Mnhıı.rrem Feyzi Togay, YneDf Akçura Hayatı ve Jr.ser.
teri, lsta.nbul 1944, Zaman Klte.bevı, s. 97 . 144.
TÜRKÇÜLÜK
«Kızım Ülken
ve
Oğlum Tuğrul'a» Y. A.
1
-
TÜRKLÜK FiKRi VE İLK TÜRKÇÜLER BiR MESELE
Türk mil liyeti fikri, Türkler ara s ı na ne zaman ve ne rede g irdi? işte halli pek de kolay olmayan bir tarih me selesi!.. ( 1 ) Asıl meselenin halli yolunda ça lışmaya .boşla madan evvel, kull andığımız iki tab.irden , «Türkler• ve ;,mll llyet fikri» tabirlerinden kasdettiğimiz mônôları, acıkça ta yin etmeliyiz.
TÜRK'ÜN TARiFi Türkler dediğimiz zaman, etnografya, fi lolocya ve ta ilgilenenlerin bazen «Türk-Totanı, bazen C!Türk-Tator-Moğohı diye bahsettikleri bir ırkdan gelme. ôdetleri, d i l leri birbirine pek yakın, tarihi hayatları birbi rine karışmış olan kavim ve kabilelerin bütü n ü n ü murad ediyoruz. Bu yö nd en lranlı ve Avrupalı bazı yazarların ve
rih i limleriyle
( .ı)
Biz bu önemli tarih meseleslnl bu eserLm.lzle tamamen
halletmek iddiasından
çok uzağız, Meseleye dair ufak bir kalem
tecrilbesl yapıyoruz. Bu
tecrübeyi de şlrndllil< 1908 yılına kndar
getireiblldilı, nerıslni Tanrı nasip ederse gelecek
yıllarda
taımam.
lamaya çahşınz. F.
:
· 3/33
on lara uyarak bazı Osman lı yazarlarının Tatar dedikleri Kazanlılar. Azerbaycanlılar ilh . . . ile beraber Kırgızlar, Ya kutlar do «Türkler» tabirinin içinde demektir.
MiLLiYET FiKRi Her kavim ve hattd her kabile, diğer kavim ve kabile lere karşı dolma kendi hususiyetini · duymuş ve çoğunluk la kendi üstünlüğünü iddia etmişti. Bu duygu ve iddia, so nırrm ki, milliyet fikrin in içgüdü ile meydana gelen ilk baş langıcıdır. Türk kavim ve kabilelerinde bu duygu ve iddia nın her zaman var olduğunu hlc korkmadan tasdik edabi liriz (1 ) . Fakat söz konusu olan «mllUyet fikriıı, bu duygu ve iddianın cok gelişmiş bir safhasıdır. Kabile ve kovmıyet duygusunun. milJiv·et fikri derecesine yükselmesi, Doğu' do değil, Botı'do meydana gelmiştir. Avrupa kavimleri, · bir cok sebeplerin etkisi altında, özellikle XV. yüzyıldan itiba ren; milliyet konusunu !şleyerek, nihayet XIX. yüzyıl ı n or talarına doğru. bugün anladığımız mdnddo milliyet fikrini tayin ettiler. Zaman ımızda milliyet fikrinin, diğer bir deyin� le milliyet prensibinin muhtevası şudur: «Bir mmet meyde· ncıı getirmiş olan ınsan toplulukları, bağımsız halinde · teşkllCitlanarak
yoşamok
hakkına
bir
devlet
sahiptlrı: .
Bu cüm lenin açık anlaşılabilmesi için, «millet» tabiriyle ifade olunan realitenin iyi bilinmesi gerekir. ( 1) !sıa.m devrinde Türkler mili! duygıılarını, mili! gururla.
rını
bellrtmlşlerdtr.
hareketine Türklerin katıldığı ke. pek açıl< ortaya koyan «Divan..ı Ltl. şuübiyecllerden olduğunu bazı mti•teşrlk.
Şun!>tyye
sindiı'. Milli TUrl< gıırurunu
ga.t . it . Türk» ""htblnin ler yaz1yor.
34
MiLLETİN TARiFi
«Milletıı nedir? Gerçekte milletler var olmasına rağ men. milletin tarifi o kadar kolay değildir. Milletlerin ger çekte ortaya çıkışına olduğu gibi, teoride tarifine de �iye si çıkarların müdahc;ıle ve etkisi olmuştur. Bugün milletin tam ilmi diyebileceğimiz bir tarifini bulup gösteremeyiz. Mil letin birkaç türlü tarifi vardır: Teşkilôtlanma ve kuru!uş halinde bulunan her millet, mevcut şartlara ve hedef alı nan gayeye göre, milleti tarif etmiştir; meselô Almanlar ve l slôvlar ırk ve dili -yani tarihi mecburiyeti-, Fransızlar ar zu ve iradeyi -yani ferdi hürriyeti-, ltalyanlar arazi ve dili -ya·ni coğrafi ve tarihi mecburiyeti- milletin meydana geli şinde ve devamında en esaslı etken olarak almışlardır. Biz mümkün olduğu kadar ob l ektif kalmak arzusiyle, :ıı i l leti şöyle tarif etmek istiyoruz: •Millet, ırk v e dilin esasen birliğinden dolayı sosyal vicdanında
birlik ve beraberlik
Millet bu şekilde ta rif .olununca, çeşitli tarifler az çok uzlaştırılmış ve «milliyet fikri» nin neden ibaret olduğu do hayli açıklanmış olur. İ şte bu şekilde mônôsını tayin ettiğimiz «milliyet fikri», meydcına gelmiş insan toplumudur>J ,
sınır ve mahiyetini biraz evvel açıkladığımız Türkler arası na ne zaman, nerede ve nasıl gird i ?
MİLLİYET FİKRİNİN TÜRKLER ARASINDA VAY!LMASI
Fikir Avrupa'dan gelmiş olduğuna göre, Avrupa ile en çok temas ve münasebetleri olan, Avrupa medeniyetinden az çok feyz almaya başlayan Türk kavimlerinin, diğerlerin den evvel bu fikirle tanışmış olmaları gerekir. Bu şortlara haiz Türk kavimleri, eskiden Osmanlı Türkleri denen Batı TL.irkleri ile Kırım Türkleri ve Kuzey Türklerinin İdil Hav zasında yaşayan kısımları ile Kafkasya'da oturan Azeri 35
l ur klorldlr. Gerçekten. XIX. yüzyılın sonlcırına doğru, Türk lıırln bu dört kümesinin dördünde de milliyet fikrinin orta ya çıkarak ycıyılmcıkta olduğunu görüyoruz.
MİLLiYET FİKRİNİN ORTAYA CIKIŞ ŞEKLİ
Milliyet fikri, Bat;, Azeri. Kırım ve Kuıey Türklerinaen acabcı hongisine daha evvel girmiştir? Bu sorunun cevobı :ı ı araştırmadan önce. milliyet fikrinin bir kavimde varlığı nı sezdiren fikri çalışmaları belirlemeye çalışalım: Milliyet fikrinin etkisi altına girmeye başlayan bir kavim. derhal bu fikri realitede tamamiyle gerçekleştirmeye kalkışmaz, kcılkışamaz; gayeye erinceye kadar geçi lecek bir hayli merhaleler. yapılacak birçok işler vardır. M i l l iyet fikri aşı lanmış bir kavim, kendi milletiyle ilgili kültürel olaylara büyük bir değer vermeye başlar. Kültürel olayların en önemlisi, dildir. Kendi dilinin ciddi incelemeleri ile uğra şan, kendi dilinin bağımsızlığı ve gelişmesine usulü ile ça ıışan kavimlerde milliyet fikrinin varlığına, hiç olmazsa millet duygusunun çok kuvvetli olduğuna hükmedebiliriz. Ciddi dil incelemeleri, ortaçağdaki gibi «SGrtiyyun ve noh vlyyun» tarzında cılız incelemeler ile kalmaz. zamanımızın «fllolocya» usullerine kadar g ider; yani dil incelemeleri, kavmin kaynaklarını araştırmaya yöneltir. «Fllolocvo» ile kavmin en eski hayat dönemi, en eski kültürel ve destani olayları bulunur va tesbit edilir. Filolocya ve tarih araştır maları. etnografya ve arkealocya incelemelerini gerektirir. Bu bilgiler sayesinde kavmin bütün geçmişi. ilk devreleri ne kadar aydınlanır; kavmin maddi ve manevi kültürü an laşılır. Aynı zamanda kavmin mevcut durumuna ait coğ rafi, demograf'ı , etnograti ve i ktisadi bilgiler toplanır, dü zenlenir. Bütün bu bilgiler sayesinde kavmin kültür hazi neleri. iktisadi gücü, medeniyet seviyesi öğrenilir. Kısaca36
sı, kavmin özelliği, benliği, şahsiyeti belirir ve aydınlanır. Eğer bu özellik, milliyet fikrinin meydana çıkmasına yeterli ı;;a rtları taşıyorsa, m i l l!Yet fikri mutlaka meydana çıkar. Y-0ksa fikrin meydana çıkması, yeterli şortların oluşması na bağlı kalır ve milliyertlkriyôtçıtarı ile kavmin liderleri bu şartların oluşmasına çalışıp çabalarlar. Yukarıdaki açıklamaya göre, Türk kavimlerinden han gisinde ilk önce m l lliyet fikrinin belirdiğini tayin edebilmek ıçin, bu kavim lerden hangisinin diline. kültürüne. ta r i hine i l h . . . ait incelemelere takvim itibariyle daha evvel boşla rnış olduğunu tesbit etmek lôzımdır. Bu konuya dair elım de bir miktar malzeme var; fakat bu ma lzemenin meseleyi i<esin şekilde holle yeterli olmadığını itiraf edeyim. Hükiim ıerim tabii mevcut ma lzemeye göredir. Hata l ı hükümlerin, bence m eç h u l malzemeye dayanarak düzelti l i rse. m i l li ta r'hlm ize hizmet edilmiş olur.
BATı' TÜRKLERİNIN AVRUPA iLE MÜNASEBETLERİ
Batı, yani Selçuk ve Osmanlı Türklerinin Avrupa ka vimleri ile mü nasebetleri çok eskidir. Fakat Avrupa M ede niyetinin, Avrupa fikirlerinin Batı Türklerine etki ve nüfu zu, ancak XVl l l . yüzyılın ortalarından itibaren duyulmaya ' başlar. Bu olay lslôm medeniyeti ile Avrupa medeniyeti arasındaki dengenin ancak XVll. yüzyıl başlarından itiba · ren lstôm medeniyetinin za rarına bozulması ile açıklana bilir. Batı Türklerinin çoğunluğu, XIX. yüzyıl süresince bile, Avrupa medeniyetin i n üstünlüğünü tamamen kabul etmiş değ ildir Bununla beraber Osmanlı devletinin korunması ve idaresi görevini yüklen enler. xvı ı ı . yüzyılın ortolorın don başlayarak. Avrupa medeniyetinin, hiç olmazsa ma ddi medeniyetinin üstünlüğünü, çok kesin deliller önünde tas dik ve kabul zorunda kalmışlardı. Maddi medeniyetin ma37
nevi medeniyetle bağlantısı da çok geçmeden sezildi. XIX. Yüzyılın ortalarına doğru, Osmanlı devletinin idaresi şında bulunanlar, bazı Osmanlı gençlerini yalnız
ba
maddi
medeniyetin teknik yönlerini öğrenmek· için değil, Avrupa medeniyetin i n
diğer kısımlarından da yararlanmak
Fransa'ya, İngiltere'ye gönderir oldular.
il. Mahmut
için, za
manında başlayan bu hareket, kendinden sonra tahta ge çenler zamanında da, giden lerin sayısı artarak.
devam
şurasından
araya
etti.
Avrupa'nın
rek
Osmanlı ü lkesine,
burasından
özellikle
talih
Osmanlı
başkentine
gelen ve İslômiyeti kabul ederek devlet memuriyetıerincle hayli yüksek derecelere kadar çıkan birtakım yabancı loro Osmanlı tarihini n her devrinde rastlanır;
bunlorın içinde
değerli adamlar da yok cleğildi. XIX. Yüzyılın
ortalarına
doğru Lehistan ihtilôli ile Avusturya-Macaristan karışıklık ları. mültecilerin miktarını arttırır ve yüksek sosyal taba kalara mensup
cidden
ilim ve sonat
sahibi bazı
kimseleri,
Osmanlı ülkelerine atar. Osmanlı aydınları bunlarla tanı şırlar, konuşurlar,
bunlardan dil öğrenirler; ve bu tanış
madan Avrupa mecleniyetl hakl<ıııdaki bilgileri artar. Bazı gençlerin Avrupa'yo gitmesi,
bazı
kimselerin Av rupa ' cl a n
gelmesi. bazı mül tecilerin Osmanlı subayları ve memurları arasına girmesi, Osmanlıların okuryazar. ilim
ada'11 ı ,
as
i'er ve memur tabakaları arasında Avrupa fikirleıriniıı ya yılmasıno hizmet eder. Yine
o sıralarda
Tıbbiye Mektebi,
Mühendis Mektebi, Harbiye Mektebi, nihayet Galatasaray açılır
ve
Avrupa'dan öğretmenler getirtilir.
Avrupa fikrinin Osmanlı Türkleri. daha doğru bir de yi m le müslüman Osmanlılar içine yayılmasında müslüman
olmıyan Osma n l ı tebaasının da etkllerl olduğunu sanıyo rum. Meselô eski Osma n l ı teş kilôtında yüksek memuriyet lere sahip olan «Fenerli Beyler», XVllJ., belki XVll. yüzyıl
Di Bağdan Beylik-
danberl Avrupa medeniyetinden feyz almakta idiler. vôn-ı Hümayun Tercüma nlığının, Eflôk ve
38
terinin adetô gediklisi soyılon bu Rum asilzôdelerl devlet büyü kleriyle, hükumet memurla riyle tabiatiyle temasta bu lunuyorlardı; idareci ve memurlordon gözü acık, kulağı delik olonlor, b u temaslardan meydana gelen intibalar ü zerinde düşünmeden ve zihin yor mada n yopomozlardı. i şte böyle çeşitli yollarla Avrupa medeniyeti, Avrupa fikirleri müslümon Osmanlılar orasına g iriyor ve nüfuz ediyordu. XIX. Yüzyılın ilk yarısı, Avrupo'da birçok yerıi fikirle rin kaynadığı ve o fikirlerin gerçekleşme sahasına geç mesi için milletlerin, zümrelerin çarpıştığı bir devirdir: Yüzyılın başlarında Fransız lhtilôli, Nopolyon imparatorlu ğu bütün Avrupa'yı karıştırmıştı. Milliyet fi krine dayanan Almanlar, ltaJyonlor, İspanyollar Nopolyon tahakkümünün son devrelerinde imparatora karşı mi lli ayaklanmolor ha zırlamış ve gerçekleştirmişlerdi. Milliyet fikrinin tarih, hu kuk ve edebiyat saholorın<lo cok ciddi colışon Almanlar, itolyonlor ve islôvlor, Alman birliğini, ltolyon birliğini, Avusturya tohcıllülünü (bozulma, ayrılma), l slôv birliğini hazırlıyorlardı. Hürriyetçilik, halkçı lık ve sosya listlik mez heplerinin flkriydtı da bu yarım yüzyılda iyiden iyiye işlen mişti. Yüzyılın ortasına doğru, özellikle Merkezi Avru pa ' da, Osmanlı saltanatının eski komşusu Habsburglor mem leketinde bu değişik fikirlerin gerçekleştirilmesi arzusun dan doğan büyük bir kasırga kopmuştu. . . Osmanlı _devleti yöneticilerinin, aydınlarının b u olay ları işitmemiş. öğrenmemiş ve bunların sebeplerini araş tırmamış alması kabul edi lemez: Ayrıca Avusturya ve Ma caristan kasırgası. sovurduklorındon bazılarını Osmanlı ülkesinin sınırları içine kadar fırlatmıştı; özelllkle o olay lara pek benzeyen Eflôk ve Buğdan korıii>ıklıklorı, Mora is yan ı . Sırpların hareketleri göz önünde cereyan etmiş ve edip durmakta idi. Bununla beraber çok gariptir ki, Tanzimat devresine
39
�adar Osmanlı yazılı eserleri içinde, Osmanlı devletinin ha· ycıt vo geleceğiyle ilgili bu pek önemli hadiselerin fikir cephesini açıklayan ve o fikirleri Osmanlı devletinin esas unsurları hakk ında uygulamaya ça lışan hiç bir esere rast· lomadım . . .
«TANZiMAT» VE «YENİ OSMANLILAR»
Tanzimat devresindedir ki, bazı işlerle, bazı yazılar, Avrupa'da kaynıyan hukuki, siyasi, sosyal, edebi bazı fi· kirlerin nihayet müslüman Osmanlıların kafa larına kaciar gelip yetiştiğini gösterir. Genellikle Türklerin m illi psiko · lojisini inceledik, iddiasında bulunanlar, bu kovmin fikri· yôttan çok filliyôto (işe) değer verdig ini söylerler. . . Bu h ü k ü m pek de hatal ı olmasa gerek: Gerçekten Türklerin teori ve düşünme ile uğraşıp yorulmaktansa, bcışkcılcırının teorik düşüncelerinden çıkan pratik sonuçları uygulama ile işi kolaylaştırmayı seçtiklerini gösteren tarihi olaylar pek çoktur. . . Sözünü ettiğimiz sahada dahi aynı psikolo jik d u rumun tecellilerini görmekteyiz: Avrupa fikirleri, ASaslarından incelenip, o esaslara göre Osmanlı sosyal hayatının incelenmesi ile elde olunacak asli sonuç düşü nülmeksizin, bazı teori ve düşünce vôdisinde zihin yorul· moksızın, yüzeyden öğren ilen bazı Avrupa fikirlerinin Av· ı upo'ca kesinleşmiş bazı pratik sonuçları, Osmanlı sosyal hayatına, yukarıdan ve aşağıdan, hükü metin idaresini elin· de tutan devletin yöneticileri ile hükumetin idaresini be ğ en m i yen aydınlar tarafından uygulanmaya çalışıldı ki, bunun yukarıdan başlıyanı «Tanzimat», aşağıdan geleni «Yeni Osmanlılık» hareketi adını alm ıştır; her iki hareket de iş ve -düşünceden çok uzaktır; her iki hareketin düşün· ce yapısına dair ciddi eserler arayıp bulmak çok zordur. . . 1865'te, yani Abdü loziz'in tahta geçmesinden dört yıl 40
sonra kurulan «Veni Osmanlılar Cemiyettnnin kuruluş otu rumunu, bizzat cemiyetin içinde bulunması nedeniyle asli kaynaklardan öğren m iş olması gereken Ebüzziya Tevfik Bey, «Veni Osmanlılar Tarihin cıdlı eserinde şöyle h lkôye eder: edik toplantıya cemiyetin kurucu:·arından Suphipaşa zdde Ayetullotı Bey ( 1 ) ccKarbonari» Cemiyeti ve Lehistan Gizli Cemiyetl'yle ilgili iki önemli kitaı;ıla birlikte gelir. Top lantıda Şair Namık Kemal de hazırdır. Ayetullah'ın getirdi ği kitaplar okunarak, inkılôb cemiyetinin meydana getiril mesine girişme hakkında görüşme yapılır.» Yeni Osman lılar Cemiyeti üyesinden Ebüzziyo Bey, ilk top l a ntıyı a nlat l•ktan sonra şöyle bir görüş belirtiyor: ccBu altı vatansever adam, o Karbonarl kanunlarını, o Sardunya gibi küçük bir devleti, bir ltalya devleti haline getiren kömürcü namında ki gençlerin fedakôrlıkla.rını, kararlı teşebbüslerini ve yü celticl işlerini okudukça kim bilir milllyetçillğin nasıl bir kükremiş aslanı, hürriyet şarabının nasıl bir sarhoşu kesi liyorlardı!ıı . . . Bu ilk toplantının tasviri ve tasvir eden Ebüz ıiya Bey'in som)mi düşünceleri çok açık göstermiyor m u , ki, b u çok h ürriyetsever, idealist aristokrat yavru larının, o zamanlar Avrupa'yı karıştıran fikir akımları ve o akım ların pratikteki tecellileri hakkı nda o kadar kesin bilgileri yok tur; kendi memleketlerinin durumlarını ve olaylarını de ğerlendirip çözüm leyecek derecede teorik hazırlıkları da yoktur. Ne kendileri, ne de kendilerinden evvel gelenler, Osman!! sosyal hayatını incelemek için Avrupanın · fikri esaslarını öğrenerek, Avrupo 'nın inceleme metotlarını kul lanarak, bir düşünce sistemi, bir ideoloii hazırlamamış ı a r dır. Karbonariler nizamnamesini çevirmek ve onun hüküm lerine göre faal iyete geçmekle her şey olup biter, istenen sonuçlar elde edi l i r sanmışlard ı ! . . . (1)
Türk Ocakları Merkez Heyeti füuşkıını Hamdullah Subhi
Bey'in büyük biraderidir.
41
Fransız siyasi yazarlarından Engefhard, «Türkiye ve tanınmış eserinde «Yeni Osmanlılarııa Fransız ca ünvaniyle «La Jeune Turquie = Genç Türkiye» (1) ye dair bilgi verirken, b u siyasi akımın progra mı olmak üze re Tunuslu Hayreddin Paşa 'nın 1868'de basılmış olan «Re Tanzimat»
formes necessaires aux Etats rmısulıncıns» « İslôm Hükü
ünvanlı risalesini belirtmekte ve kısaca incelemektedir. Bu risalede Osmanlı devleti, tebaa sının din, dil ve ırkı değişik bir İslôm saltanatı sıfatiyle ele a lınmıştır. Tunuslu Hayreddin Paşa'nın görüşüne göre, bu saltanatın ıslahı için gerekli tedbirlerin esası, Sultan Sü leyman Kanuni'nin «Kanun-ı S lyas i» si n i genişletmek ve ıslöh etmekten ibarettir. Osmanlı saltanatının o eski ka nunu genişletilerek ve ıslôh edilerek uygulanırsa, ilim a damları ve bakanların siyasi görevleri, «Avrupa'nın meş metine Gerekli lslôhôt»
ruti hükümetlerindeki Mecl.ls-1 Mebüsôn görevlerinin aynın
olur. Engelhard, sanıyor ki, Hayreddin Paşa'nın ileri sür d üğ ü görüşler, o sıralarda müslümanlar arasında yayıl makta olan maksat ve teşkilatı gizli bir siyasi cemiyetin, «Gene Türkiye» nin düşüncelerinin tercümanıdır. -Ben tn gelhard'ın yanıldığına eminim: Abdülaziz devri Gene Os manlılarının programı, Hayreddin Paşa risalesinde görü len açıklık ve anlaşılırlığa sahip değ ildi; ve bu acık olma ma durumu Gene Osmanlılık hareketinin Osmanlı salta· natında son tecellisi olan « İttihat ve Terakki» devrinde de devam edip gitti. Yeni Osmanlılar'ın içinde Sultan Sü ley man'ın XVI. yüzyıldan kalma Kanunnôme'sini genişletme
(ı)
Bu Fransızca ünvandan
«Genç Türkler> tabiri ortaya
çıkmış ve bu ta;blr, Yeni Osmanlılar ve Genıç Osmanlıle.r'ın eşan. la.mlısı ole.ı·e.k kullanılmış olduğundan, •bu tabirler Yen! Osman. Jılar akımında Tllrk
42
mlll! fikrinin varlıll"lnı göstermez.
ve ıslôh yoluyla XIX. yüzyılın son yarısında uygulamak is teyenler bulunsa bile çoğunluk d aha radikal «köklü» yol lrırdan yürümek taraftarıydı: Ebüzziya Bey'in Yeni Osman lılor Tarihl'nde görüldüğü üzere, Namık Kemal gibi, Aye tullah gibi gene aydınların asıl ilham kaynakları fıkıh ve Kanunname-i Süleymani değil, Avrupa devletlerinde uy g u la n masını gördükleri veya işittikleri anayasalardı; bu nunla beraber, iki ayrı gelişme tarzının ürünQ olan hukuki ve siyasi müesseseleri birbirine karıştırmaktan da tama men vazgeçmiyorlardı. Bu yönden Yeni Osmanlılar'ın sırf hukuki b i r bakış acısından bile işlenmiş bir ideoloj ileri, açık bir programları olduğu söylenilemez. Tonzimat'ın fikir sistemiyle. «Gene Türklye>ıninkinden b i raz daha fazla uğraşılmıştır. Ecnebi devletlerin baskı sından doğan zaruretlere karşı Osmanlı devletinin idare cileri tarafından alınan pratik ve ampirik siyasi, idari ve iktisadi tedbirlerin bütünüdür ki, Osmanlı tarihinde Tanzi mat adını alır. «Tcınzimatııın ayırıcı vasfı, «tak!lt»tlr; Tan zimat ile Avrupa taklit olunmak istemiştir: Kapdôn-ı der yiJ Halil Paşa 1830 tarihinde şu sözleri söylemişti: «Rus ya'dan dönüyorum. Dönüşümde her zamandan çok inan dım ki, eğer Avrupa'yı takllte hızla yönelmezsek, bizim için Asya'ya dönmek mecburiyetinden bcışka çare yoktur.» (1) Tanzimatta taklit olunan şey, esaslardan ve usullerden çok pratik sonuçlardı. Tanzimat Nizôm-ı cedidin deva mı d ı r: Nizöm-ı cedid, Avrupa 'nın sllôhlarını satın aldı, Avrupavôri asker elbiseleri diktirdi. Avrupa'nın askeri tali mnamelerini tercüme ettirip uygulamaya çalıştı: Tanzimat da Avrupa'nın sivl elbiselerini herkese giy d i rdi. ceza ve ticaret kanunlarını tercüme ettird i. Avrupa devletlerinin mali ve idari · teşkilôtını şöyle (1)
Türkiye ve Tanzimat, s. 6, <Ali Reııat Bey tercümesi»
43
böyle taklide uğraştı; Tanzimat cereya nı, son ra bi raz daha derinleşerek, düşünmek, düşüncesini ifade et mek, düşüncesini yazmak tarzlarına do etkisini gösterd i. Bu olay, müslüman Osmanlı sosyal hayatında dünyaya bakışın değişmeye başlaması demekti. «T ürk iye ve Tanzi mat» yazarı, «Tanzimat'tan maksat, İslômi sosyal hayatı � üzyıllarca manen ve slyaseten ayn ya\IQmış olduğu Hris tiyani sosyal hcııyata yaklaştırmaktı» diyor. Bu maksadın dışla ve a l ışkanlıkla ilgili yönü. genellikle itaate alışkın müslüman Osmanlı tebaası üzerine az bir zorlukla uy gulandı. Fakat deruni, fikri ve vicdani sahalarda başarı, ancak 'düşünce sahasında yapılacak çatışmaların etkisiy le elde edilebilirdi. Bu ideoloji noksa nının olumsuz son:.ıç ları, yakın zamanlara kadar görülmüştür. Yeni Osmanlılar hareketi, teori yönünden Tanzimatı tamamlar. Yeni Osmanl ılar, Tanzimatın idare h ukukuyla ilgili tedbir ve kanunlardan pek de ileri gitmek istemeyen ihtiyatlı adımlarını, cesaretle anayasa hukuku sahasına geçirerek hü kümdarın ve hükumetin hukuk ve yetkilerini sınırlamak ve halkın hukuk ve hürriyetini genişletmek emelini taşıyorlardı. Yeni Osmanlılar bir bakıma Tanzi motcıların radikalleri idi; fakat bu radikallik bazen irticai idealizm ile karışıyordu. Tanzimatçılar, Yeni Osmanlılar ile ara sıra. çarpıştılar. Anlaşmazlıklarını nasıl ağırlık mer kezi, hükumet ve hükümdarın hukuk ve yetkileri ile «mil let»in hukuk ve hürriyetinin dengeye getirilmesi meselesi ıdi. Yeni Osmanlılor'ın siyesi edebiyatında «vatan», «mll l&t», h u k u k» ve «hürriyet» kelimeleri pek çok g eçer; Tan zimatın resmi belgelerinde ise. mefhumları itibariyle Ba tı'dan gelme bu kelimelerin çokça kulkınılmosındaıı çeki nilir. 44
TANZİMATCILARLA VENİ OSMANLILARDA MiLLİYET MEFHUMU
Tanzimatçıların ve Ven i Osmanlılor'ın dilinde •millet» ta biri ni n mônôsı çok önemlidir. Gerçi bu tabiri Fr.:ı ns , z· canın ula nation»u karşılığında kulla nırlar. Fakat birleşmiş Fransız milleti ile Osmanlı devleti nin tebaası olan çeşitli l<avlmler kümesinin, mill iyet bakış acısından çok farkl: ol c,uğuna dikkat etmemiş gi bi görünürler. Avrupa'dakl fikir ler ve rea liteler, yukarıda söylediğimiz gibi,· esaslarından araştırılıp Osmanlı sosyal hayatı o esaslara göre incelen rnedlğlnden Osmanlı sosyal hayatında «milliyet m ese lesi » hakkiyle gözden geçirilip aydınlanmamış, millet deyimine acık bir mônô verilememiştfr. Tanzimat ve Veni Osmanlı lık ha reketleri nin fikir yönünün iyi işlenmemiş olduğuna acık bir delil de, «rntılet»in tarifsiz ka l mı ş olmasıdır. •Millet» ta bi rin i n teoride tarifine girişmek, Osmanlı sosyal hayatının pratikte bozulmasına yol açacağından Ta nzim a tçıl arı n ve Veni Osmanlı la_r'ın bundan şuurlu ola rak kaçındıkları savunulabilir. Veyahut Osmonlı tebaası ııın bütününü, gerçekte var olan bir mi llet tasavvur ecie rek, millet tabirini de o ge rçeği ifade etmek üzere k ull an d ıkları söylen ilebilir. İkinci bir görüş olarak Tanzimatcı ların do, Yeni Osmanlıların da Avrupa 'da bütün siyasi ha yatı karıştıran milliyet hareketlerini, Osma nl ı ülkesinde o lup gecen m i l li ihtllôl leri ya işitme m iş , yahut bu olayların mahiyetini hakkiyle anlamamış olmaları düşünülebi l i r k i·. bu görüş elbette ya nl ı ş tı r. . . Ancak gerçekte var olmayan milleti, fikren var gibi tasavvur ederek, bu tasavvurun ger çekleşmesi ümit ve emeliyle millet deyiminin incelenme sinden ve tafinden kaçınmış olmaları görüşü daha cok tu tarlıdır. Bu durumda Veni Os ma nl ı l a r ı n müsllm, gayr-ı m üsl i m , Türk, gayr-ı Türk bütün Osmanlı devleti tebaası1 1 1, gerçekten değ i lse b i le düşünce olarak bir millet farzet45
tiklerine hükmetmek gerekir; yani Yeni Osmanlılar do, Tanzimatçılar gibi, şimdi kullanmakta olduğumuz tob;rıe ıe göre «Osmonlıcııı idiler. Bu zümrenin Fransızca ünvon Jorı Les Jeunes Turcs «Gene Türkler» olduğu holde ( 1 ) . Türkce kendilerine <CYenl Osmanlılar» a d ı n ı vermeleri de bu g ayelerinden i leri gelrnelldir. Fakat bizim bu hükümle rimiz, eserler ve belgelerden çok mantık yürütme yoluyle çıkardığımız sonuçlara dayanıyor; eserler ve belgelerle desteklenmelerine gerek vardır. «Millet» tabiri böyle belirsiz ve genel �aldıkça, böyle belirsiz ve genel kalması gerekli ve faydalı sayıldıkça, si yasi sahada Türklük tabiatiyle söz konusu olamazdı: Ger çekten Tanzimat devresinde •Türk», ccTürklük», <CTürk mil let!», «Türk mi1Jlyet111 gibi ifadelere rastlanamaz (2) ve bu gün bu tabirlerle ifade olunan mefh umun da o zaman açıklı kla bilindiğini ispat eden delil ve belirtiler bulunup gösterilemez. Ancak milli duygu ve düşüncenin büsbütün yok olmadığına dair dil, edebiyat, filoloji ve tarih sa hası n da bazı belirtiler vardır.
TANZiMAT ED EBİVATINDA TÜRKÇÜLÜK İZLERİ ŞINASI VE ZİYA PAŞA
Meselô Tanzimat edebiyatının babası olan Şinasi ta rafından Tersane Nazırı Ziver Efendi'ye yaklaşık o ı ::ırak ( 1)
Bu teşkilatın isminin,
o
sıra.Jıırda.
Avrupa'nın her taı-a.
fmda beliren «Genç İtalya», <Genç İsviçre» gibi hürriyetçi ve. halk çı teşkl!Atlımlan ilham alınııra.I< konduğu mUhakka.l<tır.
(2)
Tanzimat devrinin belgeleri karşılaştırıldığ1Ilda «Tllrkls. k
taıt» kellmeslnin ara sıra kullaıı.ıldığ'l görillUrse de, tıunun Fran. sızca.
«La Tu.rquie» tabirini aynen tercüme etme arzusundan doğ.
duğuna şüphe yoktur.
46
1845 tarihinde yazılan bir tebrik mektubunun onsozu mü lemmô bir kıtadır ki, birinci mısraı Fransızca, iklncis• sırf Türkçe, üçüncü ve dördüncüleri ise Arapça ve Acemce dir. Şairin bu eserinde, Türkçeye de, Fransızca, Arapça ve Acemce g ib i bağımsız bir yer vermek istediği sanılabılir. Şinasl'nin bu mısraı, o zamana kadar cokca var olan Türkçe bektaşi n efesleri, ôşık türküleri, halk şarkıları gibi duygu ve içgüdüyle meydana gelen bir nağme değildir: milliyet fikirlerinin, Avrupa hayat ve siyasetine önemli, hatta feci etkileri görülürken Paris'te bulunmuş, Avrupa ilim ve düşüncesi hakkında geniş bilgi sahibi olmuş. Pa ris'in ilim cı<Jamları ve ediblerinin toplantılarına katılabil miş cok şuurlu bir Türk'ün, düşünerek, uğraşarak yazdığı bir satırdır:
«Ululuğun denizinde göremez kimse kara» . . . Şimdi b u mısrocığı, Şinasi'nln ikinci defa Paris'e git tiği zaman Türkçenin bir sözlüğünü meydana getirmeye teşebbüsü olayıyle karşılaştıracak ve sonra o zamanlar «Lisan-ı Osmani» den ilen dili. konuşulan Türkçeye yakın lcıştırmak icin çektiği emeklerle sade Türkçe bazı manzu meler l<meselô -Karakuş Yavrusu ile Kargo- hikôyesi» yaz maya uğraşmasını da hatırlayacak olursak, Batı düşün cesini ve durumunu Avrupa'ya giden diğer arkadaşlcrın dan cak daha iyi anlamış olan bu mütefekkir yazarı. dil ve edebiyat sahasında Türkçülüğü ilk sezmiş bir Osmanlı Türk'ü diye kabul edebiliriz, görüşündeyim. Ve bu görü şümde yanı lmıyorsam, Botı Türklüğünün dil ve edebiyatın da ilk Türkçülük belirtisi, XIX. yüzyı lın ortalarında ortaya cıkmış oluyor, demektir. Tanzimat devri şai rlerinden «Yeni Osmanlılar» siyasi zümresine de katılmış olan Ziya Paşa'nın dil ve edebiyat Türkçülüğü Şinasi'den daha açıktır. Meş hur «Şiir ve inşa» makalesi, bu konuda kesin bir delil gibi gösterilebilir. Ziya
47
Paşa bu makalesinde «Osmanlı» tabirini Türk karşı lığında, yani Ta n z i ma tta n evvelki mônôsında kullanarak eski Os manlı şairler inin E>serlerini hatırlattıktan sonra diyor ki: « . . . Hayırı Bunların hiç birisi Osmanlı şiiri değildir. . . Aca· ba bizim bağlı olduğumuz milletin -yani Türk milletinin· bir dili ve şnri vcı.r mıdır, ve bunu ıslah mümkün müdür. . » •İçlerinde üçte bir Türkçe kelime bulunmoyon ve birçok zamanlar zihni yormadan miinii çıkarmaya güç yetmiyen_• eski eserleri beğenmiyor. Türkçe imlônın düzensizliğini, Türkçede kullanıla n kelimelerin sınırsızlığını,
Türkçe ve
Osmanlıca gramerinin düzenlenmemiş olduğunu belirttik· ten sonra, Türklerin tabii şiirinin Bô ki, Nefi Nedim ve Va s ı fların manzumeleri, Türklerin tabii inşasının -nesri- Vey si ve N erg i si' lerin nesirleri olmad ı ğ ı n ı kesinlikle ifade edi yor: « . . . Hayır! Bizim tabii şiir ve inşamız, taşra halkıyla lstonbul ahalisinin halk tabakası arasında t'.ynen durmak· tadır. Bizim şiirimiz, hani şairlerimizin iihenksiz, ölçüsüz diye beğenmedikleri halk şarkıları ve cöğür şairleri ara sında «deyiş», «ücleme• ve «kt':yaboşnı tabir olunan na· zımlardır. Ve bizim tabii inşam ız, Müterclm-1 Kômiis'un kullandığı yazı yazma tarzıdır. . . Hele bir kere rağbet o yöne dönsün, az vakit içinde ne şairler, ne kCitipler yetişir, okla hayret verir.» Sonradan dilde Türkçülük konusu ile uğraşanlar, Pa şa'nın XIX. yüzyıl sonlarında ortaya koyduğu bu mesele lere cok bir şey ekleyebilmiş değil lerdir . . . Dilde T ü r k ç ü l üğü b u kadar iyi kavramış v e Osmanlı ile Türk tabirlerini eşan lamlı olarak kullanmış olan şair ve edlb Ziya Paşa'nın, Yeni Osmanlılar Cemiyeti ileri ge!;}n lerinden Ziya Paşa'yı çok kullandığı millet ve milliyet ta birlerinin siyasi mefhumlarını inceleme ve belirlemeye yö neltmemiş olması, zor kabul edilir: bununla beraber Ziya Paşa ' nın eserlerinden siyasi Türkçü l üğün ü çıkaracak hiç bir ipucu bulup çıkaramadım . . .
48
Di LDE «B Ü T Ü N TÜ RKÇ Ü LÜ K,, Ü N İLK iZLER İ AHMET VEF İ K PAŞA
Dilde Türkçülük, Ziya Paşa'dan sonra d ilde araştırma sahasına geçer; d i ld e araştırma. Osmanlıca lehçesinden başka Türk lehçelerinin öğren ilmesine yöneltir. Türkçülü ğün bu safhasını Ahmed Vefik Efendi'den «Paşa'danıı iti baren görüyoruz. Şinasi'nin toplamaya başlayıp da tamamlamayı başa ramadığı sözlüğün hazırlanmış kısımları. ·Osmanlı ülkesi nin sınırları dışında kalmıştı. Türkçe kelime toplamak işi n i Ahmed Vefik Paşa devam ettirdi. Vefik Paşa'nın «Leh ce-1 Osmaniıısi. bu çalışmanın değerli bir ürünüdür. Paşa' nın «Lehçe-i Osmani»ye yazdığı değerli önsöz, «Bütün Türklük>Jü düşündiiğünü gösteren bir belgedir. «Lehçe-i Osmani» nin birinci baskısını göremedim; baskı ve yayın tarihini tesbit edemiyorum. Elimde bulunan yeni baskısının basılış tarihi 1306'dır. Bu yeni baskının ta rihsiz önsözünün sonlarında yazar diyor ki: aTürk dilleri içinde en önce yayılan Oğuz şubesi, Tataristan ve Türkis tan'ı bir zaman Bc.hr-ı Şarki'den Macarlstan'a kadar kav rayıp hala «Guzıı dili denir. Onun yenisi olan Türkmen dili İ ran ve Suriye'yl kaplayıp Anadoluya inmiş, zamanla leh çe-1 Osmaniyi meydana getirmiştir. Eski şubelerden Kıp çak dili Hiyve'den Slber ve Kırgız ve Kuman ve Bulgar gi bi Kazım çevresini istila etmiştir. Ve Uygur diil Cin taraf lanndan Kaşgar'a doğru yayılıp ondan too tarihlerinde Cengizyan kavimleri Türk ve l slam dairesine girdiklerinde Çağatay dili doğup
800
yıllarında çok yayılmıştır.
Uygur ve Kıpçak ve Çağatay dili doğup
800
Bugün
yıllarında çok
yayılmıştır. Bugün Uygur ve Kıpçak ve Çağatay kitapları Mııhbubü'I Kulilb gibi güzel eserler ve öze lll k le
600'den
800'e kadar meydana gelen Selçuklu Türkmenleri ve Os-
F.
:
4/48
monlı kitapları bolca basılıp bunların incelenmesi ile dili· mlzin şubelerlnin oyrılıkları anlaşıknıştır. Himmet-ür-ricôl, takla'·ül-cibôl! ·Becerikli insanların himmeti, dağları
ye·
rlnden söker-o.
Bu önsözden Ahmed Vefik Paşa'nın Türk dil ine çoK geniş. «Bütün Türkçüler» gibi baktığı anlaşılıyor: Asıl dili miz, hemen bütün Asya ile Batı Avrupa'ya yayılan büyük dildir; «Lehçe-i Osmani», Lehçe-i Cağatayi. .. ilh. bu dilin şubelerinden, lehçelerinden ibarettir. Bu lehçelerin ince lenmesi ile «dilimiz şubelerinin ayrılıkları»· anlaşılır ve ay rılıklar a n laşıldığı gibi birleştikleri noktalar da ortaya çı kar. Kısacası Ahmed Vefik Paşa, dil vasıtasiyle çok geniş Türk birliğini görmüş ve göstermiştir, diyebiliriz. Vefik Paşa, ulehçe-i Osmani» sinde, ilk defcı aslı Arap ça ve Farsça olmayan Türkçe kelimeleri, aslı Arapça ve Farsça olanlardan ayırarak ayrı bir bölüm halinde düzen lemiştir: ve bu şekilde sınırsız Osmanlı dil denizinde bo ğulmuş değerli Türkçe kelimelerin çokluğunu ve önemini göstermiştir. Ve Türk dilinin Arapça ve Acemceye kısmen yeniien Osmanlı lehçesinden başka lehçeleri olduğunu meydana koyarak, gerçek ilim mera klılarını on la rı n ince lenmesine yöneltmiştir. Ahmed Vefik Paşa'nın bütün eserleri kendisinin d ı l sahasında çok şuurlu bir Türkçü olduğunu gösterir: Me selô Feneion'un eTelemaque»ını Veysi Nergisi lehçesiyle çevirmiş olan Yusuf Kômil Paşa'ya kızarak, çok sade Türkçe ile çevirdiği, Moliere'in bazı eserlerin i o za manın Osmanlı hayatına uydurarak, !stanbul'da konuşulan Tü.-k çe ile Türk sahnesine aktarmıştır. Ahmed Vefik Paşa'nın Türkçülüğü dilden tarih saha sına da geçmiştir: Paşa, daha Efendi iken, Ebulgazi Baha dır Han'ın «Şecere-i Türkh adlı meşhur eserini Çağotay ıehçesinden Osmanlı lehçesine çevirmiştir. 50
Ve bu eser, kısmen Şinasi'nin Tasvir-1 Efkôr'ındo tef rika şeklinde yayınlı;ınıp, sonra bir risale halinde ayrıca basılmıştır. «Şecere-i Türki» nin «Tosvir-i Efkôr»do tefrika olunması do Şinasi Efendi'nln Türkçülüğe ilgisini gösteren belirtilerden sayılsa hata edilmiş olmaz. Ahmed Vefik Paşa'nın yaza rlıkla beraber, müderris lik ettiği de bilinmektedir; Abdülaziz saltanatı dev rinin ilk yıllarında açılan « DorülfünOn»un ilk «Tarih-i Umu mi» mü · derrlsi, O'dur. O zamanlar Divan-ı Muhasebat Reisi olan AtOfetlO Ahmed Vefik Efendi Hazretleri ilk dersini 1279 Hicri yılı Şabanının 27. pazar günü «Şubat 1B63ıı vernılştı 1 1 1 . Pek çabuk kesintiye uğrayan bu Tarih-i Umumi tj6rs ıerinin özeti de küçük b i r risale halinde basılıdır. Tarih-! Umumi'nin en eski devirlerine alt bazı bilgi lerden ibaret olan bu özetten Poşo'nın tarihe Türkçülük acısından bakıp bakmadığını anlamak mümkün olmuyor. Ahmed Vefik Paşa, bazılarına göre, Osma nlı Türkleri nin ilk Türkçüsüdür. Gerçekten Şinasi ve Ziya Poşa·ya göre, Ahmed Vefik Poşa'nın Türkçülüğü daha açıktır; bü tün yazılarında, hattô menkıbevi bir şekil olem hayat ta r zında Türk milliyetçiliği göze çarpar. «Lehçe-1 Osmani» önsözündekl görüşlerinden ve «Şe cere-i Türk»li lstcİ nbul Türkçesine çevirmesinden onliyo ruz ki, A hmed Vefik Paşa «Bütün Türklük» fikrine müte mayildir. füı, b öy le olmakla beraber. Ahmed V�fik Paşa' dan evvel gelmiş olan Şinasi ile Z[ya Paşo'nın da Türkçü lük fikrine ilgisiz olmadıklarını belirttiği miz birkaç olay göstermektedir.
(1)
Da.rlllfllnOn Dersleri, .Münif-, Mecmua.-yı Fünün , 1. yıl, nr. 8,
s. 331.
51
FİLOLOCYA VE TARİHTE TÜRKÇÜLÜK: MUSTAFA CELALEDDİN PAŞA
Edebiyat ve dil �ohasındo görülen ve tesbit olunan Türkçülük cereyan;, Osma nlı Türkleri orasında cok geç meden filolocya, ctnolocyo, tarih ve dış politika sahasına da geçmiştir: Gerçekten 1869 tarihinde, yani Şinası'nin ölümünden iki yıl evvel, Mustafa Celôleddin adında bir zat. Fransızca «Eski ve Yeni Türkler -Les Turcs enciens et modernes-ıı isimli bir eser yayınlıyor. Bu eser, Sultı:ın Ab dülaziz Han'ı:ı ithaf olunm uştur; i stanbul'da «Courrier d' Orle nt>ı gazetesi matbaasında basılmış oıı:ın 362 sahifelik bu kitap, Osmanlı d evletinin yaşamasını ve Osmanlı te baasının refahını sağlamak için devletçe neler yapılması gerektiğine dair Sultan'<1 sunulmuş tatbiki mah iyette bir rapora benzemekle beraber, Türkçülük acısından çok dik kate d eğer konuları içinde bulundurmaktadır (1 ). «Eski v e Yeni Türkler» kitabının tarihi kısmında «Bü tün Türkçülük»ün tarihinden Fransız, Alman, Rus ve Leh k aynaklarına dayanarak bahsedilmiş ve belirtilen olaylara dayanılarak, Türklerin genel tarihte fevkalôde önemleri, insanlığın medeni yükselişinde çok büyük etkileri olduğu isbata calışı lmıştır. Celôleddin Paşa'ya göre Türkler. bu gün Avrupa'da oturan kavimlerin mensup oldukları ırk tandır. Yazar bu ırka «Türo-Ariyen» -Touro-Arienne- adını verir; ve bu mün �sebetle «Türo Ariyanism-Touro Arianis me-» dediği etncilocya nazariyesine dalarak, filolocya ve lengistik sahasına geçer. Kitabın üçte birinden fazlasını dolduran bu konu. ilk bakışta sırf teoriden ibaret görünür-
(1) Mustafa
Cel!l.leddin Paşa'nın bu eserinde, Avrupa devlet.
)erinin Osmanh Devletine karşı na.sıl bir slyaset gütmeleı1nin me deniyetin çıkarlarma uygun düşeceğ'ine tilmiş
52
illtar ve telkinler de vardır.
dair Avrupalılara yönel.
se de, biraz olunursa yazarın siyasi ve protik iki gayeyi hedef seçmiş olduğu anlaşılır: 1 ) . Osmanlı ülkesindeki halkın çoğunluğunu ve osli unsurunu meydana getiren Türklere ırklarının güç, değer ve büyüklüğünü bildirerek onların kendilerine güvenlerini takviye etmekle beraber. kendilerini Türklere yabancı soyan ve o sıralard a mil liyet prensibine dayanarak Türkler aleyhine ayaklanan veya ayaklanmaya hazırlanan Ulahlara, Bulgarlara, hottö Sırp ve Rumlara Türklerle aynı ırktan olduklarını telkin etmek; 2.) Kendilerini Ariyoni sayarak Ariya ırkına horikuidde ö zellikler yakıştırıp diğer ırkları, yani Sa mi, Turani ve Ha mileri insanlığın aşağı cinsinden soyan Avrupalıların, bu bencil nazariyelerine karşılık ortaya atılan ve Ariyanilerle Turanilerin esasen aynı ırktan olduklarını isbat etmesi gereken «Turo-Ariyonismıı nazariyesi sayesinde. Avrupa hükumetlerinin ve Avrupa halkının Türklere ırki düşman lıklarını eksiltmek. Yazarın c<Turo-Ariyanizrnıı nazariyesini kurarken sağ lam melzeme kullanmış olduğunu söylemek çok zordur; dille ilgili delillerinin birçoğu sathi bir tenkide bile taham mül edemez. Mustafa Celaleddin Paşa 'nın hükümlerinde ve sentezlerinde ilmi m etodlora uyduğunu da söyliyeme yiz. Kitabın bu kısmı tekrarlarla, tutarsızlıklarla, beklenil medik dikkatlerle doludur 111. Bununla beraber, kitapta çok
(1)
Yazarın iddialarından birisi, Yunan ve Roma mitolocya.
•mda kullanılan mab1it isimlerinin esasen Türkçe olduğu davası. dır. .. Bu iddia. za-manımızda �galiba «Eski ve Yen! TUrkler»den yararlanılarak- bazıları tarafından tekrar ortaya atılmıştır. Mus tafa Cellileddln Paşa'nın oğlunun damadı olan zat da, Türk dili.
nın
dünyada en eski dil olduğuna ve seslerle seslerin ifade ettı.
ğj eşya arasında llgiler bulunduğuna dair meşhur buluşunu, bü. yük kayınpederlnln kita.bından aldığı ilhama borçludur, zannında. yım.
53
dikkate değer buluşlarla okuyucunun düşüncesini pek u zaklara çekip götüren geniş görüşler de az değildir. Bizce eserin asıl büyük değeri, «Bütün Türklük ve Türkçülük» hakkında Avrupa kaynaklarından a lı nıp, şöy l e böyle Avrupa metodları takip edilerek Osmanlı Türk leri arasında ilk yazılan eser olmasındandır; bu eserde ilk defa Türk ırkının güç ve gen işliğine, bu ırkın insanlık ta rihinde oynadığı muazzam role. Türk dilinin diğer d i ller den yardıma muhtaç olmayacak derecede zenginliğine, T llrk dilinin başka dillere yaptığı yardımlara, Asya ve Av rupa'da geniş bir sahaya yayılmış olan Türklerin mümıse betıerine, Osmanlı devleti dahilinde Türklük fikrine değer verifmemekten doğa n mahzurlara, müslürnon ol ma yan Os manlı tebaasını ırk ve dil bağlariyle Türk kitlesine b:ığla mak gerektiğ ine dair görüşlere rastlıyoruz. Yani Türkçü lüğün dil, tarih ve siyaset yönlerinden hepsi bu kitapta cız çok söz konusu olmuştur. Sırf Türkçülüğe bağlı bu ko nuloraon başka, bugün bile aydınlarımızın günlük meş galesini meydana g etiren Türk dilinin düzenlenmesi ve yabancı kelimelerden temizlenmesi, harflerin ıslah ve de ğiştirilmesi, kadınların açılması, Batı medeniyetine girmek gerekliliği gibi konular do «Eski ve Yeni Tür1der» i n çeşitli konuları arasında yer bulmuştur. «Turo-Ariyonizm» nazariyesini kuran yazar, Türklerin g i rmelerini, o nazariyenin mantıki bir sanLJcu g ibi sayar; zaten Batı medeni-yetini vücuda geti ren Turo-Ariyenlerdir; yani Batı medeniyeti Arilerin olduğu Kadar Turanilerin de ve bundan dolayı Türklerin de eser i dir. Turcıriilcrin bir kısmı lslômiyeti kabul edince, Sorri bir medeniyet i l e birleşmişlerdir: Avrupa medeniyeti havı.ası · na girmeleri, eski ırki medeniyetlerine dönmekten başka bir anlam taşıma.z. Mustafa Celaleddin Paşa d i l i n temiz l en m esi . harflerin ısldhı meselelerinde de h ü kümlerini, bu noktadan başlayarak yürütür. Batı medeniyetine
54
Aksi !sbat edllinceye kadar. bu konulara doir Osman lı ülkesinde basılan .ve yayınlanan eserlerin birincisi ola rak kabul etmemiz gereken «Eski ve Yeni Türkler» teessüf olunur ki, Türkçe değil. Fransızca yazılmıştır. « Eski ve Yeni Türkler» yazarı Mustafa Celôleddin Pa şa, Ziya ve Ahmed Vefik Paşalar gibi Osmanlı tarihinin ta nınmış simôlarından olmadığı için tercüme-i hôline dair kısaca bilgi vermeyi gereksiz saymamaktayım: Mustafa Celôleddin Paşa, 1848 lhtilôllerine katıldığın dan dolayı vatanını terke mecbur olmuş, Leh asilzôdele rinden Konstanten Bojenski (Constantin Borzecki)dir. Konstanten 1 0 Nisan 1826 tarihinde aile çiftliklerinden Kle çot (Kleszow) da ooğmuş ve o havalideki Vlottslavek (Vlolawek) seminerinde klasik ve dini bir öğrenim görmüş tür. Henüz 22 yaşında iken memleketi olan Lehiston'ın !rnrtulması gayesiyle 1 848 ihtilôllerinin Poznanya'dakisine katılmış ve ihtilôlln başarıya ulaşamaması üzerine, birkaç vatandaşiyle beraber, o zamanlar Leh ve Macar mülteci lerine çok cömertçe kucağını açan Osmanlı ülkesine sığın mıştır «1849». Osmanlı hükOmeti, genç Leh mültecisinin genel ve askeri bilgilerini, özellikle harita çizimindeki cid di m eharetini d ikkate alarak, kend isini erkôn-ı harbiye yüzbaşılığı rütbesiyle Osmanlı ordusuna kabul ve harita şubesine memur etmiştir. Yüzbaşı Bajenski o sıralarda islômiyeti resmen kabul ederek bizzat Şeyhülislôm Efen di tarafından Mustafa Celôleddin adiyle isimlendiriliyor ve erkôn-ı harbiye m irlivalarında n Ömer Paşa'nın kızını alıp ta m bir Türk, müslüman ailesi meydana getiriyor; se ferde bulunmadığı zamanlar Üsküdar'da Karacaahmet mezarlığına bakan mütevazi bir evde mi.invezi bir Türk o ile hayatı yaşıyor. Vaktiyle çok sevdiği musiki ve dans ları, mond haya tını büsbütün unutmuş görünüyor' Beyoğ lu ôlemi ve Avrupa kolonileri ile münasebette bulunma mıştır. 55
Bu Leh asilzôdesinin en büyük hırs ve hevesi harbti. Daha pek gençken birinci vatanını kurtarmak emeliyle 1848 lhtilôline bir Leh ihtilôlcisi sıfatiyle katıldığı gibi, ikin c i vatanını korumak gayesiyle de 1850'den 1876'ya kadar süren birçok harbe bir Türk subayı sıfatiyle girmiş, birkaç defa yaralanmış ve nihayet 1 875'te Karadağ Savaşı'nda ferik «askeri kolordu komutanrn rütbesini haizken, kar nından aldığı bir yara ile şehit alarak ölmüştür. Şipoz'daki cami civarında gömülüdür. «Allah gani gani rahmet ey lesin!». Askerlik hayatına ait şu birkaç satır bile. Şehid Ce:ô leddin Paşa'nın seçtiği yeni vatanına ne kadar derin bir samimiyetle bağlanmış olduğunu açıklamaya ve isbata yeterlidir ( 1 ) . Paşa, fıarbten, seferden uzak olduğu zamanlan, tem sil ettiği yeni milliyetin, Türklüğün, kabul ettiği yeni dinin, mOslümanlığın, seçtiği yeni vatanın, Osmanlı ülkesinin yararına eserler meydana getirerek geçirmiştir. Ce!ôled din Paşa. yaradılıştaki istidadına ilôveten gördüğü iyi eği tim ve öğretim sayesinde ana d i l i olan Lehçeden başka. Lôtince, Fransızca. Almanca ve Rusçayı iyi bilirdi. Hafı zasının kuvveti, tarihi bilgilerinin genişliğini sağlcmıştır. Yaradılıştan sanatkôrlık kaabi liyeti vardı. Ciddi uğraşma d ığı halde, iyi resim yapar, mükemmel ha rita çizerdi. Os manlı askeri makamları, ilk önce harita çizmekteki ma haretini takdir edebilmişlerdir. . . Yağlı boya resimlerinden bazıları, vaktiyle Dolmabahçe Sarayında asılı dururmuş. (1)
M. Celaleddin Paşa çeşitli rütbelerle şu savaşlarda bulun
muştur : Karadağ Karadağ
(1961),
(1852), Rus seferi ( 1853 - -1956) , Bağday Girit ( 1867), :Hersek (1875 ) , Karadağ
(1957), ( 1976 ) .
Bu savaşlarda başından, boynundan, sağ elinden, sağ ayağından yaralanmış ve son Karadağ Sava.şı'nda aldlğı yara şehit olması sonucunu doğurmuştur.
56
Evinde bulunduğu zamanlar. a s k er l iğe , tarihe, filo!ocyaya dair bilgi ve incelemelerin i geniş letmeye çal ış ı yo rd u . Bu konular üzerine birkaç eser yazmışsa da eserlerinden yal nız ikisi b cı sı l m ı ş ve ycıyınlanmıştır: Les Turcs ahciens et m odemes «Eski ve Veni Türklenı, La Guerre moderne cıZo.mcınımız Hoıtıiıı. Bizce önemli ve değerli olan birinci eserdir ki, kon usunu yukarıda biraz talı lil ve açıklamaya çalıştık. M ustafa Celaleddin Paşa bu eserlerinden başka, dostlcırından Bcısiretçi Ali Efen d i ' n i n «Basiretıı gaz e tes in e ( 1 ) ve ahbaplarından Jean Pietri'niıı «Courrler d'Orientıı g azetesin e imzasız birçok siyasi makaleler de yazmıştır. Hnyrete değerdir ki, yeni vatanının çıkarına yalnız fikriyle. kalemiyle değil, beşiyle, canivle de hizmet etm i ş olan bu asil adam•n isti d a t ve bilgisi, ahlôk ve seciyesi ba zı ki m s el eri n kıskançlığıncı yol açmış ve koruyucusu Ser dôr-ı Ekrem Ö mer Lütfü Pcışcı'nın ölümünden s o n ra Se rasker Hüseyin Avni Paşa ta ra fın da n , henüz 44 ya şı n d a ve mirliva (tuğgeneral) rütbesinde bulunan Mustafa Cela leddin Paşa eme:<!! ed i l m iştir ( 1 870). H üseyin Avni Pcışa' nın s:Jrgün edilmosinden sonra tekrar muvazzaf sınıfa boşcırıya rr.likôfot alınmış ve Sırplar üzerine' kaza ndığı olorak, şehit olmasından az ewel ferik rü lbesine terfi edil m i ş t i r (2).
(1) Basiretçi
'Ali Efendi,
«İstanbul'da Yıı.run Asırlık l'isalenin 4 ve 5.
�lilhimme» adiyle 1908'de yaymladığl
Vek&yi-i sahifele
rinde Mustafa CeHUeddln Pa.şa'yı dJaslret»ln yazı kurulundan ola..
ra:k
bellrtiyor. -ıAhmed Rrurim Bey'ln hususi btr mektubundan» . (2)
M. CeUUeddln Paııa•nın oğlu Emekli Erkan-ı Harbiye Fe
riklerinden Enver
CelUeddln Paşa olup hayattadır. Enver Paşa,
haba.sl adına lthaf ettlği «Fildrlerlnı»
isimli basılmayan eserin
clen istifademe jzin verdiler. Merhumun tercilme-1 hAlini oradan özetledim. Enver Paşa'ya bu yardımlarından dolayı teşekkür ede rim. Enver Cd&ledclin Paşa, babalarının
yolunda yürümeye ça.
57
İLK TÜRKÇÜLERİN GENEL ÖZELLİKLERi Yukarıda belirttiğimiz olaylarla ileri sürdüğümüz gö rtişleri özetlersek, gelecek konular tesbit edilmiş olur: Dil sahasında Türkçülük fikrinin i!k şuurlu izleri lbrahim Şina s i Efendi'nin eserlerinde görünür (1). Şınasi'nin Türkçülük fikri, dilin edebiyat şubesinde Ziya Paşa. lügat şubesinde bşarak ve
merıhumun
miye)) nıecmuasında
lerin
bir
müsveddelerinden de
bazı
yararlanarak
tarih ve filolocyasma dair, vaktiyle <<Edebiyat.ı Umu
TürklüğÜn
bazı
makaleler yayınlamışlardı.
Bu makale
araya tı>plalııp bir kitap halinde ba.sılıp yayınlanması te
menni olunıu'.
(1)
Ahmed Midhat Efendi merhumun, ölümü dolayısiyle Türk
Yurdl1 için
tercüme-1 halini yazarken de, Şinasi'nin Osmanlı ede.
biyatmda ilk şuurlu Türkçü olduğu görüşünü -belirtmiştim :
«Şi
na.sl'nin eserlerinde iki edebi mesleğin tohumları bazen lmr.ijık, bazen ayrı ayrı saçılmış bulunuyordu. Bu tohumlardan bir nevi gelişip
bliyüyerek ve çiçek
Hı\mid'ler, Ati'ciler
açara!<
açarak Na.mık Keınal'ler,
Tevfik Fikret'ler,
Abdlilhak
Halit Zlya.'lar ve nlha.yet
gibi meyvalar devşlrlldl;
Fccr-i
diğer nevi ise büyüyüp çiçek
Ahmed Midhat, Şemseddin Sami,
Mehmed
Emin,
Asın1. «Türk Yurdu», «Genç Kale�r» gibi yemişler verdi.
Necib şına..
sl iki mektebin de üstadıdır... Şinasl'den «Tlil'k�iller» ile «Edebi yat-ı Cedidcciler» ve e\.·JAt ve alıfidı türemiştir ... «Atalar Sözib>nü toplayan ,
pamııı.k: hesabiyle şiir yazan,
yabancı
kelimeleri
tlill
mizden )<oğmaya uğraşan Şinasi, Yeni Hayat•ta Türklük nıezhe binJn. imA.mulır... » Ahmed Midhat EfendJ1 Akçuraoğln Yusuf, Türk Yurdu, c. 3, s. 170. Osmanlı matbufl.tı üzerine asli ve ciddi incelemelerde bulunan yaza..r ve tarihçi Ahmed R0..s:tm Bey'den, Türklük fikrinin ne za.. man ve kimler tarafından ortaya atıldığı sormuştum.. Lfttien verdikleri cevapta
58
konusunda
şöyle diyorlar :
görüşünü
e:MatbuAt
Ahmed Vefik Paşa, filolocya tedkiklerinde Mustafa - C::ılô leddin Paşa tarafla rından işlenir. Ahmed Vefik Poşo'da !!Bütün Türklük -Panturquisme-» temayülünün bazı izleri görülmektedir; Celôleddin Poşo'da ise Türk filolocyasın dan başka, Türk «yalnız Osmanlı Türk'ü değil, umum Türk» etnolocyo ve tarihi ile d e uğraşır. Osma n l ı ülkesin de ilk d efo Batı koynaklar:ndan alınarak Türk tarihine, Türk etnolocyasıno dair yazılan ese;·, Celôleddin Paşa ' n ı n «Eski v e Yeni Türkler» adlı filolocya, etnolacya, tarih ve siyasetten balıseden kitabıdır; ilmi özellikleri tamamen ta şımıyon bu eser, Türk . ruhiyle Türk menfaatlerin i savun mak amaciyle yazılmış olmakla beraber, Fransızcadır. Şlnasl'nln Türı<çe kelime toplamaya başladığı tarih, -bu meselede bulabildiğim yegône asli kaynak olan Ebüz ziya Tevfik Bey'in dediğine göre- 1865 ile 1 870 yılları ara sıdır. Ziya Paşa şiir ve inşa hakkındaki Türkçü fik irleri ni yine b u tarihlerde ortaya atmıştır; Emil tercümesi n i n ön �özü, (Cenevre, 15 Haziran 1871) tarihlidir. Ahmed Vefik Paşa'nın «Lehçe-i Osmoni» sinin ilk baskı ve yay ı n ı da o sıralarda olsa gerektir. Celôleddin Paşa'nın «Eski ve Veni Türk ler» i 1B69'da yayınlanmıştır. Bu bilgiye göre Osmanlı Türk1eri arasında Türkçülük faaliyetinin ilk devresini, 1865 • 1870 yıllwı arası olarak kabul edebiliriz.
TÜRKCÜLÜGE MÜSTEŞRİKLERİN ETKİSİ Türkçülük ve Türklük fikriyôtın ı n , Abdülaziz devrinin ortalarına doğru Batı Türkleri arasında görünmesine, yutarih.1 açısından. ilk defa Osmanlı cAmlast altında millet kellınesi
ni a.çıkt.an
açığa
kullanan Şinasi ile Kemal
ve onların
yolunda
gidenlerdir. O tarlhlerde, ysni 1278'den, ysni Tasvlr-i EfkAr'ın ya. yınlanmays
açık
başlanuı...nda.n ltlbo.ren
karşılığı Tllrk
mill<>U OsmaP1ye tıerkiblnin
idi.»
59
karıda işaret ettiğimiz gibi Türklerin genel bir şekilde Sa tı fikir ve ruhiyle yakınlaşmasından başka, Batıda ortaya ç ı karak Doğu ôleminl ve özellikle Türkleri her yönden ince l eyen «De Guignes» gibi, «Silvestre de Sacy» gibi, «P.bel de Remusat» gibi, hattô «Arthur lumley DavidS» gibi müs teşriklerin eserlerine vôkıf olmalarının etkisini d e muhak kak görmektey i m : Şinasi, müsteşrik Silvestre de Sacy a i lesinin dostluğunu kazanmıştı. Celôleddin Paşa, «Eski ve Veni Türkler» kitabında De Guignes'nin «Histoire des Huns» undan çok yararlanmıştır. «Arth u r Lu mıey Davids» in «Kitabü'l-İ lmü'n-Nôfl fi Tahsil-i Sarf ü Nahv-i Türki» adlı lngilizce kitab_ı_n Fransızcaya tercümesi ( 1 ) Lumley"in an nesi tara fından Sultan i l . Mahmud'a 1833 tarihinde sunul muş olduğundan XIX. yüzyıl orta larında yaşayan Şinasi ve Vefik Paşalar gibi aydınların bu eserden de 11abe:-Eiz olmalarına ihtimal vermiyorum. XIX. Yüzyılın sonlarına doğru, müsteşriklerden Vambery, Radloff ve Leon Cahun' un eserlerinin bütün Türkler arasında Türklük fikrinin kuv 'let\enmesine etki ettiğini göreceğiz. Türkçülük fikir akımının, özellikle 1 865 - 1870 yılların da Osmanlı Türkleri arasında belirmiş olmasına, daha başka sebepler de bulunup gösterµ,emez mi? . . .
(1) teşrilrUr_
Arthur Lumley Davlds, İngiltereli genç bir yahudi Eser
esasen
Türkçenin
de yazar eserin başına bütün Türk yetinin bir özetini koymuş.tur.
Bu
müs
nahvi ( dilbilgisi) ise tarhlnin ve Türk dil meden l
sarf
ve
özet, o zamana. kadar müsteş..
riklerin bulabildikleri inceleme sonuçlarına dayanarak Türkçülük açısından uygun bir tarzda yazılmıştır; de, kendinden evvel gelen
Luınley bu
tarlh özetin
müsteşriklerin Türk kabilelerinin hep
slne Tatar Unvanı vermiş olmalarını teD.kid ve bu kabllelerln
nel adının Türk olduğ"unu iddia. ve isbat etmektedir.
60
ge
TÜRKÇÜLÜK FiKRİ VE İNGİLİZ-RUS
MÜNASEBETLERİ
Bilinmektedir ki, 1860 yıllarına doğru Rusların Asya' da yayılmaları İngilizleri ürkütecek ka dar hızını arttırmış tı: Batı Türkleri, yan i Osmanlı saltanatı aleyhine yüzyıllar oanberi devam eden istilôcı Rus siyaseti XIX. yüzyılın or talarında Batı Avrupa devletlerinin silôhlı dire n i ş iyl e sek teye uğrayınca, Rus imparatorluğu, bu direnişin acısı n ı a lmak için, Doğu Türkleri, Orta Asya hanl ıkları üzerine ş;ddet ve hızla yürüdü: 1860'dan i tibaren Ruslar Orta Tür kistan'lo Do!)u Türkistan'a saldırdılar. General Cernoyet. 1865'de Orta Asya'nın en büyük şehri ve Aksak Timur"un başkenti olan c<Taşkent» i alır; 1 867'de Orta Tlirkistan'ın büyük ısmı ccTürkiston eyaleti» adiyle Rus Çarlığının ülke başbuğluğuyle Çin hôkimiyeti aleyhine ayaklan arak Rus tabiiyetini (Vassaleg ' i n i) kabul eder. Yine o yıllarda Doğu Türkistan'ın «Kaşgarn bölgesi, M uhammed Yakup Bey'in başbuğlu!)uyle Cin hôkimiyet1 aleyhine ayaklanarak Rus lc:rlo iyi geçinmeye çalışı r; «Kulca» bölgesi 1865'de Çin ta biiyet in den crkorak, 1 87 1 'de Rus tabiiyetine girer . . . Kısa cası. bütün Orta Asya Türklüğü 1 860-1870 tarih lerinde Rus etki ve baskısiyle kaynaşmaktadır. Rusların bütün As ya genişliğince Doğuya •ve Güneye doğru yayılmaları. ln g il izleri cok sinirlendirir; birkaç adım sonra. Kozak süvari lerinin Hindistan sını rlarında görünmek ihtimali İngilizlerin uykusunu kaçırır. Muhammed Yokup Hon'o elci gönderir ler; v e d i ğ er küçük hanlarla resmi olmıyon temaslar kur maya çalışırlar; Yokup Han do H indistan u m u mi valisine elçi göndererek İngiltere'nin ittifakını arar. . . O sıralarda Bobıôli ile çok dostône münasebette bu lunan Sain James kabinesinin Batı ve Doğu Türklerınin din ve ırk birliğinden ileri gelen bağlardan faydalanmayı düşün memesi mümkün değildir. Hindistan'ın 1 857 Sipahi İhtilôlinde. Sultan Abdül mecid'den, halife sıratiyle, müs61
lüman Hindlilerin İngi ltere Kıraliçesine itaatini tavsiye e derek bir ferman çıkartmayı ihmal etmiyen lngiliz siyaseti nin, Orta Asya müslümoo Türk hanlıklarının vaziyet ve durumuyla Osmanlı Türklerini ilgilendirmeye uğraşmış ol ması çok muhtemeldir. Gerçekten Yakup Han istiklôl ka zanınca, lngi liz m ümessili «Dauglos Forset» in teşv:ki üze rine, Osmanlı saltanatının himaye ve tabiiyetini rica göre viyle Yakup Bey'i lstanbul'a elçi göndermiştir ( 1 87 1 ) . Elci i y i bir şekilde karşılanarak, Osmanlı saltanatı ta rafından Yakup Han'o harb ma lzemesi ile askeri öğret menler ve bazı hediyelerle süslü nişon-ı Osmoni, kılıç, alem ve nôme-yi nümoyun gönderilir. Yakup Bey'le dö nen bu özel heyete, Hindiston'ın Türkistan sınırında bir İngiliz elçilik heyeti katılır ( 1 873) . Ve bu tarihten itibmen Koşgar Han lığı dahilinde okunan h u tbelerde Osmanlı Pa dişahı Abdü laziz Hon'ın ismi belirtilmeye ve sikkelerde o nun adına basılmaya baŞlar ( 1 ) Bu sıralarda lstanbul matbuôtı, Koşgar işleri ve Yo kup Han'ın durumuyla hayli ilgilenir. «Şecere-i Türki»nin Çağataycadan Osmanlıcaya çevrilmesi, Vefik Paşa'nın Orta Asya lehçelerine merak sorması do, bu tarih lerden az öncedir. Samipaşazôde Suphi Paşa gibi, Şemseddin Sami Bey'in deyimiyl e «çağın illm ve edebiya.t adamlann dan, Doğu edebiyatı ve özellikle Batıya ve yeni fenler ile Avrupa dillerine aşina» bir devlet büyüğünü!l Abdülaziz devrinde Çağatay dili öğrenmeye kalkması da, İsta nbul
(1)
Kaşgar Hükümdarı Yakup Han'ın
kurması Ue ilgUl olayla genel blr
.şakilde
yeni
bir Tilrk devleti
Orta Asya durumuna.
dair hayli vesikaya dayanan bilgi, ıa.oO'de !stanbul'da basılmış ve yayınlanmış olan Mehmed Atıf Bey'in «Ka.şgar Tarihi» bında bulunmaktadır. Kaşga.r Truilıi, Meluneıl ran Matbaası,
62
1300
( 1885 ) .
adlı
Atıf, !staııbul,
kita Mih
aydınlarından bazılarının zihinlerini. o sıralarda Orta As ya. yani Doğu Tü rklüğünün uğraştı rmış olduğunu gösterir. Biraz ön ce belirtilen olaylara g ö re. Türkçülük hareke tinin 1 820 tarihlerine doğru lstanbu l'da ortaya cıkmış ol masına bir sebep de, o tarihlerde Doğu Türk.lerinin başına gelen felôketli olayla rla Rusların gen işlemesine karşı İn giliz siyasetinin bu olaylardan Batı T ürklerini haberdôr ve müteessir kılmaya çalışması olmuştur, dersek acaba hata etmiş olur muyuz?
MACARLI VAMBERV
Eserlerinin Osmanlı Türkleri arasında etkisi biraz da ha sonra görünmeye başlayan Macarlı Vambery'nin Asya seyahatleriyle lngiliz ve Osmanlı siyasetlerinin bağlantı larını görmek o kadar zor değildir: Müsteşrik Vambery, dört yıl kadar İstanbul'da kald ıktan ve o zamanın Osman lı vekil konaklarında hayl i misafirlik ettikten sonra 1 861 yı lında meşhur Asya seya hatine çıkmıştı. Vambery, Raşid Efendi adıyle ve derviş kıyafetiyle Orta Asya'da üc yıl dö nüp dolaştıktan sonra yine İstanbul üzerinden Macaris ıan'a dönmüş ve oradan doğru Landra·ya gitmiştir. Sah te dervis. ilmi ve fenni i ncelemel eri n i n ürünlerini ilk önce Mocarla �a d eğil, İngi lizlere s u nd u . lngilizlerin kendisine gösterdikleri yakın l ık , Vambery'ye Budapeşte Darülfünu nun «Doğu d i l leri >; profesörlüğünü sağlad ı.' Profesör Vam bery'nin eserleri 1 864'ten itibaren yayınlanmaya başlamış tır. Eserle r in i n çoğu Almanca, bazıları Maca rca . bazıları da ln gil izce yazılmıştır; mesela «Bir Sahte Dervişin Seyo hcıtiı> -ki üç yıllık Orta Asya seyahatinin h ikôyesidir. Aynı zamanda. l ng i lizce . Maca rca olarak yayı nlan mıştır. V<:ım bery'nin Türkçe kısa bir tercüme-i halini yazan öğrencile63
rınden Doktor Mesarroş diyor ki: <<Doğu dillerini ve idare tarzını tanımasından dolayı İnglltere'ye büyük hizmetlerde bulundu. Bu suretle gayreti ve zekôsı sayesinde büyük bir servet sahibi oldu. Ve bu servetle ömrünün sonunda b i r mcı.ddi bağımsızlık sağladı . . . » (1 ) Profesör Vanıbery bir gün bana da, Yavuz Bey'e (Gü listan ve Haristôn yazarı, Osmanlı imparatorluğunun Peş te Başşehbenderi merhum Ahmed H i kmet Bey'e) söyledi ğini (2) tekrar etmişti: «İngilizler beni severler. çünkü on lara ilk Asya'yı tanıtan ben oldum. Onlar beni dinlediler, tınkldılar, Hattô İngiltere kırallık hanedôniyle ayrı ayrı dost oldum. Onların iltifatlarını gördüm». Vambery'ye dair kaydettiğimiz bu kısa bilg iden de an laşı iıyor ki, geleceğin meşhur müsteşrik-türkoloğu, Orta Asya seyahatine ya İngilizlerin teşvik ve yardımıyle çık mış, yahut Beni lsrail'e has keskin ve pratik zekdsiyle Or ta ve Yakın Doğu'ya dair incelemelerin o sırada, İngiltere siyaset borsasında çok yüksek kuvvet olacağını evvelden sezmişti.
il-AZERİ TÜRKLERiNDE TÜRKÇÜLÜK: AHUNZADE MiRZA FETH ALİ Batı Türklerinden evvel, Türkçülük fikriyle, yani 1·ürk m i l liyetçiliği fikriyle dil, tarih ve siyaset sohalarında ug raşmış diğer Türkler var mıdır? Kuzey, Doğu ve Kırım Türkleri arasında, 1 870 tarihinden önce, bugünkü a n lo miyle ve şuurlu bir şekilde m i lliyet fikrinin d i l , tarih v e si yaset sahalarında belirmiş o l d uğuna dair bilgiye rastlıya madım. Ancak Kafkasya'da oturan Türklerden bugün Aze-
64
974.
(1)
Türk Yurtlu, c. 5, s.
(2)
Tilrl< Yurtlu, c. 5, s. 964.
ri Türkleri dediğimiz şubede dikkat ve incelemeye değer bir olay vardır: 1 81 1 'd e doğup, 1878'de ölen Ahunzôde Mirzô Feth Ali, 1 850-1855 tarihlıırinde tam mahalli Türk şivesiyle ve Avrupa tarzında birkaç komedi yazmıştır (1 ) . Yine bu zat 1863 yılında lstanbul'a g elerek, islôm alfabe sinin ıslôhı hakkında yazdığı eserini Sadrazam Kececizô de Fuad Paşa'ya sunmuştur (2). Ahundzôde yalnız zama nın sadrazamına tasarı sunmakla kalmamış, harflerin ıs lôhı meselesi üzerine istanbul'un aydın düşünceli kimse ıeriyle görüşmelerde d e bulunmuştur (3): tokat bu tasarı dan ve görüşmelerden hic bir verim elde edememiştir. H arflerin ıslôhı teşebbüsiyle sonuçlarını Mirza Feth Ali Mirza Feth Ali'nin sayısı yediye ulaşan komedileri 1859'.
( 1)
da oo:ıı!mış ve yayınlaıımıştır. Yedlsl de Rusçaya çevrilerek TOrk çe asıllaruıdan 6
yıj
evvel Tlflis'·le basılmı.ştır. 187l'de Farıoçaya
çevrilmiştir. •Türk Yurdu, c. 1, s. 127> Ve Yusuf Vezirof'un «AD>r
baycan Edebiyatına Bir Na,ZB.l'»
adlı risalesi, s, 46. Bu risale 1921'.
de basılmıştır. (2)
Yusuf Vezi.rof, Azerbaycan Edeblyatıııa Bir Nazar, s. 47.
(3)
Mirza'nın İstaı>bul seyahatine dair bir belge, «llazlııe-1
Fünfin»uu ikinci yılının «1864» .14 numaralı nüshıuunda. var. Mir.
za'nın harf ıslahı hakkında yazıp Se.draza.ın Fuad P�'ya sun.. du�u eser, Sadrazam tarafından incelenmesi için «Cemiyet.i n. miye 'yi Osmanlye>ye havale seleyi
göril.ştilkten
penalılye>
edilmiş imiş . !şte
bu Cemiyet me.
sonra <Huzur.ı' maarifneşür hazret.i
sunduğu ön.ergenin sureti,
c.iye'nin ormanı olan dair bazı tasavvurat»
sada.re_t
Cemiyet-! nmıye.yl
dloa.J.ne-1 Fünnn»da
başlığıyla aynen
<dslA.lı.ı resm-L
Osma.. hatta
yayınlaıırıuştır_ <Sahife:
'l'O• Cemiyet.! !imiye-yi Osmaniye bizzat> AhundzMe Binbaşı Mir za Feth Ali>yl de «Mirza. Feth Ali Ahundof, Rusya Kafkas ol'du. .su.rıda o zaman binbaşı rütbesini ha.izdir.> davet ederek encümen
kurmuştur;
ve meseleyi üç esasa bağlıyarak incelemlş ve görilş
.miişt!ir.
F.
5/65
kendi hôtırôtındo şu şekilde tesbit etmektedir: «1857. Milddi yılda ben müslüman elifbasının ıslôhı fikrine düş tüm. Bunun için İstanbul ve Tahron'a gitmek gerekti. Bir çok görüşmeler yaptık. Heyhat, müslümon i leri ge len l eri elifbalannı değiştirecek gibi değitler; halbuki bu herşey den daha gereklf ve daha önce gelinı. Ahunzôde'nin eserlerini gözden geçiremed im. Hayat ve eserlerinden bahseden kimseler, Mirza'nın kamedya larını Azerboycon'da konuşulan dil ile yazdığını söylüyor lar; öyle bir dil ki, halk ve yüksek tabaka, köylü ve şehirli herkes onlarmış. süsten uzak, saf ve hakiki Azeri lehçe sini M irza eserlerinde üstadôn� kullanmış imiş. Bu durum da Ahundzôde Mirza Feth Ali, dilde fiilen Türkçülük etmiş oluyor; fakat Mirza'nin Türk mill iyetçiliği ile ilgili düşünce · ve görüşlerine dair benim elimde ciddi bilgiler yoktur. Ahundzôde'nin tarih, felsefe ve siyasi ilimlerle u(Jraştığı ve felsefe konusunda «Hakku'l-Yakin» isimli basılmış bir eseri bulunduğu bilinmektedir; fakat bu eserde Mirza'nın ne gibi görüşler ileri sürmüş olduğuna dair de kaynakla rımda bir şey bulamadım. Ahundzôde hakkında mevcut bilgi lere göre, onu, Gö kalp Ziya Bey'in «Türkçülüğün Esaslarııı adlı kitabında id dia ettiği gibi Gaspıraıı ismail Bey derecesinde büyük bir Türkçü saymak doğru olmasa gerektir. Zaten Ziya Bey merhum. Mirza Feth Ali hakkındaki görüşlerini yeterlı in celemey e gerek görm eksizin yazıvermiştir: Mirza 1878'de, yani Abdülhamid'in tahta çıkmasından biraz sonra ölmüş olduğu holde. Ziya Bey onu Abdülhamid zamanında yeti şenlerden ve Gaspıralı'nın çağdaşlarından ( 1 ) olarak gös teriyor: «Türkiye'de Abdülhamid bu kutsi cereyanı dur(1) lama.il Bey'in ilk eseri olaıı «Rusya Müsl\imanla.r1», 1886' da yanı Mirza Feth Ali'ııln ölümünden iki yıl sonra ya� tır.
66
durmaya çalışırken Rusya'do iki büyük Türkçü yetişiyor du. Bunlardan birincisi Ahundztlde Mirza Feth Ali'dir ki, Azeri Türkçesiyle yazdığı orijinal komediler, bütün Avru
( 1 ) . » Mlrza'nın komed ileri b ütün Avrupa dil lerine çevrilmiş değildir; Ahundzôde kendi ha tıratında diyor ki: «Eserlerimin yedisi de Rusçaya çevril pa dillerine çevrilmiştir.
di. Petersburg ve Berlin gazetelerinde onlara alt görüşler
yazıldı.
(2)» Komedilerinin hepsinin Farsçaya çevrildiği gerçekse de, hangilerinin tamamen ve kısmen Fransızca, lngilizce ve Almancaya çevrildiğ i hususu i ncelenmeye muhtaçtır (3). Mirza Feth Ali'nin Türk fikir ve edebiyatında en bü yük önemi, Türkçe ilk tiyatro yazan bir yazar olmasıdır. sanınm. Benim toplayabildiğim bilgilere göre. Batı Türk leri arasında tiyatroya ait ilk eser, Ziy-0 Paşa'nın «Moıie re»den çevirdiği «Tartuffeııdür ki, Ebüzziya Tev fik Bey'in görgüsüne göre · 1 857 tarihlerinde çevril mişse de, Ziya Paşa'nın ölümüne kadar, basılmak şöyle dursun. kimsenin eline bile geçmemiştir (4). Batı Türkçesinde ilk orijinal ti yatro Namık Kemôl'in «Vatan veya Silistreıı isimli dramı dır. 1 872'de · yazılmış, basılmış ve oynanmıştır. Halbuki Mirza Feth Ali, yukarıda söylediğimiz gibi komedyalarını (1) Ziya
Gökalp,
Ttlrkçlllilf;lin Esa.;lan,
s.
8, Ankara
Mat.
buat ve !stlhbar/lt Matbaası, 1339.
( 2 ) Türk Yurdu, c. 1, s. 130. (3)
Yusuf
Vezlrof, Azerbaycan Edebiyatına Bir Na.zar, •. 48.
Gerelc Yusuf Vezlrof, gerekse Türk Yurdu'nda. Mirza Feth All'ye dair makale yazan yazar, Köçerli Feridun Bey'ln «Mirza F6tlı Ali
Ahlllldof» adlı tercünıe-1 Ml risalesinden ve Mlrza'nın 100. ölünı yıldönümü
dola)llSlyle orta.ya. çıka.nla.n malzemW.en yararlanmış
lardır.
( 4)
Eblizziya
Tevfik, NnmuıW-1 Edeblyaı.ı Osma.ııl'ye,
Ziya
Paşa, s. 261, KostantınJyye, l\latbaa-yı Ebilzzlya, 1330.
67
1850-1855 tarihlerinde yazmış ve 1B59'da bastırmıştır. Mir za'nın Moliere'den ve Rus komedi yazarlarından. çok se verek okud u ğ u Gogol'dan ilham almış olması muhtemel d ir. Batı Türklerinde Moliere'den adapte ederek komedi ler yazan Ahmed Vefik Paşa'nın eserleri. Namık Kemöl'in ııVatanıı piyesinden sonra ortaya çıkar. Kısacası Ahund zôde Mirza Feth Ali. Türk hayatından alınmış ve s::ıde Azeri Türk lehçesiyle yazılmış ilk Türk tiyatrosunu meydan getirmiş olmak şerefine sahiptir. Ve bu yönden edebi Türkçülüğe hizmeti öne.mlidir.
111-BATI TÜRKLERİNDE TÜRKÇÜLÜGÜN İKİNCi DEVRESİ 1 865 - 1870 devresinden. yani Kırım Savaşı sonrası ile Ruslar tarafından Türkistan'ın istilösı arasında geçen ilk d evreden sonra, Batı Türkleri içinde Türk milliyetçiliği fikrinin ikinci faöl devresini. 1877 Türk-Rus Seferinden önce ve onu takip eden 1876-1 880 yılları içinde görüyoruz. Bu d evrenin en belirli Türkçüleri Süleyhıan Paşa ile Öz bekler Şeyhi Süleyman Efendi ve Rumelili Ahmed Mid h at Efendi ile Ahmed Cevdet Paşa'dır. Ve b u devre Türkçülü ğünün d i l , tarih , oğltim ve siyaset cepheleri vardır. Türkçülüğü böyle d evrelere ayırmakla beraber. dev reler arasında bir ara olduğunu kabul etmek doğru olmaz. Ancak _fikrin belirtileri zayıflamıştır. Cünkü Ali Paşa'nın ölümünden (1871) sonra, Sultan Abdülaziz'in baskısı art mış ve sadrazamlık makamını elinde bulunduran Mahmut Nedim Paşa ve takipçi leri padişahın keyfi tutum ve dav ranışlarına karşı koymak istememiş veya koyamamış ol duklarından, Tanzimat devresinin nisbi hürriyetçiliği çok eksilmiijlti. 1 87 1 'den itibaren, bütün fi kri hareketler gibi. Türk m i lliyetçiliği ha reketi d e sinmiştir. 1876'ya doğru. Osmanlı ülkesinin hristiyan nüfusunun
68
çoğunlukta bulunduğu bazı Rumeli şehirlerinde Avrupa devletlerinin, özellikle Rusya İmparatorluğunun etki ve teşvikiyle ihtilôllerin. ayaklanmaların artması, genişleme si, sultan ile vezirlerinin boskı ve i tibarları nı, nüfuz ve ik tidarlarını epeyce kırmış olduğundan, halkın sesi işitil meye başladı. Her türlü düşüncenin daha serbest ortaya konmasına imkôn doğdu. O sıralorda Abdü laziz'in tahttan indirilmesi, Murad Han'ın delirmesi, i l . Abdülhômid'in meş rutiyet ilôn etmek vaadiyle tahta çıkması g ibi iç ve Bosna Hersek, Sırbistan, Bulgaristan isyanlariyle onları takip e den Türk-Rus Savaşı (1877 Seferi) gibi dış önemli olaylar, şiddet ve baskıya dayanan bir hükumet yönetiminin kurul masını imkônsız kıldığından, Abdülhamid tahta iyice yer leşip arzu ve keyfine göre hareket edebitecek bir otorite ve iktidar kazanıncaya kadar. düşünce hürriyeti ve faali yeti o koda� sınırlanıp, baskı altına alınamadı: işte Türk çülük fikrinin ikinci faôl devresi de bu zamana rastlar.
SÜLEYMAN PAŞA Abdülaziz'in tahttan indirilmesi sırasında Askeri Okul lar Nazırı olan Süleyman Paşa. bu devrede Türk milliyet çiliği fikrine hizmet etmiş önemli şahsiyetlerdendir. Süley man Paşa'nın birinci devredeki çalışmalarına dair bilgi el de edemedim. Paşa 1 83B'de doğmuş olduğuna göre, ilk devirde kendisini henüz gösterememiş olması mümkün dür. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğü ve genellikle eğitim öğretim sahasındaki önemli h izmetleri, Cemiyet-i Ted risiye-yi islômiye üyeliğinde ve özellikle Askeri Okullar Nazırlığında görülür. Abdülaziz devrinde Askeri Okullar Nazırı, yalnız Harbokullarına değil, bunlara öğrenci ye tiştiren Askeri İdadi (Lise)lerle. Askeri Rüşdiyye (ortaokul) ve
69
lora do bakardı. Süleyman Poşo'nın nazırlığı sırasında, Askeri Okullar Nazırlığı, Mekôtib-i M ü l kiye Nazırlığı de mek olan Maarif Nazırlığı derecesinde öneme sahipti. Sü leyman Paşa. askeri okullar için birkaç kitap yaz mıştır: Mebiiniü'l-inşa -2 cilt-. Kebir ilmihal, Sagir ilmihiil, Sarf-ı Türki ve Tarih-i Alem. -Sagir İlmi hiil ' i n i . ben daha Askeri Rüşdiyyede iken ders olarak okumuş ve ezberlemiş tim. Bu mini mini ilmihal, çok acık ve sade bir Türkçe ile yazılmıştır. B u risalede Arapça, Acemce kelime ve tomıa molordon ceklnilmiştir. Mesela cıAllahü teolô»yı tarif eder ken: «Birdir; kendisinin hiç ortağı, yardımcısı ve benzeri yoktur; dünyada gördüğümüz ve bildiğimiz şeylerden hic; bir şey ona benzemez . . . Anadan, babadan, oğuldaiı, kız dan, kandan, uykudan, uyuklamaktan, yemeden, içmeden, gülmeden, ağlamadan, sevinmeden, yerinmeden beridir. . . » der. Mebônlü'i-lnşa'sı ile Sarf-ı Türki'sini arayıp bulama dım. Tarih-! Alem'i işte gözümün önünde duruyor. Konu muza göre en önemli eseri de budur. Süleyman Paşa, Abdülaziz'in son zamanlarında, Se rasker Hüsey i n Avni Paşa tarafından askeri okullara has bir dünya tarihi hazırlanmasına memur edilmişti. i şte bu görevini yerine getirmek içindir ki, adı geçen Tarih-i Al em ' i yazmaya başlamıştır. Planı geniş tutulan bu eserin llk.;;ağ bölümü tamamlanıp öğrencilere dağıtılmış ve öğretilmiş ise de. Ortoçoğ ve Yenlçoğ bölümünü yazmaya vakit bu lamadan, Süleyman Paşa ölmüştür. -Tarih-i Aıem'in İlkçoğ kısmı 1876'da. yani V. Murad zamanında, basılmış ve ya yınlcınmıştır.- Tarlh-i A lem ' i n İlkçağ bölümü. il. Abdülha mid devrinde yasak kitaplardan sayıldığı için, mevcut nüs· haları, Mekteb-i Harbiye Matbaası evrak mahzenine atıl· mış ve uzun müddet orada yatıp kalmıştır. ikinci Meşrutiyet devrinde Mekteb-i Harbiye Nazırı olan Tevfik Paşa -ki Süleyman Paşa merhumun sadık öğ rencilerinden ve derin hürmetkôrlarındon idi ve sonradan 70
As keri İdadilerde okunan Tarih-i Osmani'sin i de üstadın dan aldığı Türkçülük ruhunu büsbütün kaybetmiyerek ya zabilm iştir- Tarih-i A lem'i çürümeye mahküm olarak bıra kıldığı köşeden çıkararak. yırtılıp çürümüş bazı yaprakları nı imha ederek 1 91 1 tarihinde tekrar bastırmış ve yayın. lamıştır. Bu ikinci baskı Tarih-i Aıem ' i n başında yazarın yarar landığı Batı ve Doğu kaynakları gösterilmiştir. Kaynakla r iç inde De Guignes'nin Hunlar Tarihi ve Raimond'un Tatar Tarihi ile Ebulgazi'nin Şecere-i Türki'si de vardır. Süley "'an Paşa'ya kadar De Guignes ve Raimond'dan yararla naral< Türkçe yazılmış bir tarih kitabı bulunmamaktadır. Ancak Mustafa Celôleddin Paşa, Fransızca eserini yazar ken. De Guignes'ye başvurmuştur. Süleyman Paşa, Tarlh-i Alem Önsözü'nde kitabının y.:ızılmo sebeplerin\ anlatırken şöyle diyar: «Askeri okul
larda okutulmGkta olan dünya tarihinin yııbancı dillerden aynen aktarılması sebebiyle lslôm Gkidesine ve milli ah lôka aykırılığı ile beraber Eskiçağ bölümünün de ancGk bir kaç kısmı çevrilmiş olduğu için şimdiye kadar maksa da ulaşılamamıştı. . . ve inanılan hususkua ve lslômi ku rallara, milli münasebetlere ve Doğu'nuıi önemli olayları na uygun bulunmak üzere . . . tertibine cesaret ettiğim işbu kitap . . . (1)» Tarih-i A.lem'i n muhteviyatı dikkate alı nınca derhal göze çarpan nokta, o güne kadar yapılanın zıttına olarak. Türk tarihinin likçağ kısmına çok sahife ayrılmış olması dır. Gerçekten «Fasl-ı sôbi' (7. Fas ı l) : Tavaif-i Türk». 1 44 (1 ) TarUı..I Alem, Kısm-ı evvel ci senesine mah.sustur.-
Panga.ltı,
Yazarı
:
:
İlkçağ, ..Mekteb-l İdadiye !kin
Ferik
Süleyma.ıı
Hllsnlk İstanbul,
Mekteb-i He.rbiye Matbaası, baskı tarlhi gösterilmemiş
tir. 'Ancak Mekteb-l Harbiye Matbaası
adoına
yazılan «ifade.; mah
susa»nııı tarihi 20 Temmuz 13:>.7 (1911) ıllr.
71
sahifeyi işgal etmektedir ki, bütün İlkcağ tarihine ayr ı l an sahifelerin 5/7'sindeiı daha fazladır. Halbuki Torih·i A ıem' den sonra basılıp Osmanlı okullarında okutulmuş olan dünya tarihi kitaplarına tekliden Türklüğün eski d ev rin e. tütün kitabın yaklaşik olarak 1 /20'sinin ayrılması ôdet ol muştur. Süleyman Paşa bu önemli eserinde Türklüğün geçmişinden sevgi ve saygıyle bahseder. Eserde yabancı ve düşman milletlerin Türklere isnat ettikleri gerçekliği şüpheli, şiddet ve kabalı k iftiralarının aktarılmasına gerek görülmemiştir. Yazar. pek uzak bir geçmişten beri. bütün Asya'ya yayılıp hükmetmiş olan büyük bir Türk ırkı nın var lığının övünü lecek kahramanlıklarını, Türk gençlerine du yurmak ve öğretmek istemiştir. işte Tarlh �i A lem 'i n bu özelllklerinden· dolayıdır ki, merhum Müşir Süleyman Hüs nü Paşa'ya 1 877 Savaşında Osmanlı Türk ordusuıia bir müddet başkumandonlık etmiş olan bu Şıpka Kohramanı' r.a, Türkçülük tarihinde önemli bir yer ayırmaktayız. Yazdığı ders kitaplarır.da -ilmihal ve Tarih-i Atem- dil ve eğitim sahasında Türkçülük yapmış olan Süleyman Pa şa'nın diğer ça lışmalarında dahi Türkçülük fikrinin etkile rinin görün mesi gerekir. Ancak bugün elimizde başka bel geler bulunmadığı için, bu hus;.ısta görüş belirtmek yetki sine sahip deği liz. Gökalp Ziya Bey Türkçülüğün Esasla rı ( 1 ) kitabında Askeri Rüşdiyyelerde okutulmuş olan «esmô yı Türkiye» kitabını Sü leyman Paşa'nın eseri olarak kay dediyor. Halbuki elimde mevcut Esmô-yı Türkiye'nin üs ti.inde «Rıza Bey'in eseridir» diye basılıdır. Ziya Bey, Süleyman Paşa'nın üc dilden mürekkep bir dil olamıyaca ğını anlayarak. bu kanaatini «Talim-i Edebiyat-• Osmani ye» adiyle bir kitap yazan Recaizôde E krem Bey'e yazd ığı bir mektupta acıkça ortaya koyduğundan da bahsediyor. (l)
72
Türkçülüğün Esaslan, Ziya Gökalp, Anka.ra,
1339 . 1923.
Böyle bir mektup, Talim-i Edebiyat-ı Osmaniye'ye ' miş takdim yazıları arasında yoktur.
eklen
BUHARALI ŞEYH SÜLEYMAN EFENDi S ü leyman Paşa'nın Türkçülük . faaliyeti sıra larınd<I Buharalı Şeyh Süleyman Efendi'nin de Türk milliyetçiliği yolunda dil, folklor ve siyaset sahalarında çalıştığı görü lür. Süleyman Efendi'nin bu yolda çalışmasını ortaya ko yan belge. merhumun LCıgat-ı Ça.ğatay ve Türki-i ösmani isimli kitabıdır. Bu kitabın Osmanlı ve Çağatay lehçeleriy ie nesir ve nazım halinde yazılan önsöz.lerinden yazarın düşüncelerini ve yaptığı bazı işleri öğreniyoruz. Şeyh Efendi, Çağataycayı «dünyada bulunan ana dil lerden biriıı ve «Lisan-ı Türki-i Osmani' nin asıl ve kaynağrn sayıyor. Buna dayanarak Osmanlı ülkesinde «talim ve iti naya şayan olduğu muhtac-ı beyôn ve izah d eğildir» l\a naatında bulunuyor. «Lisan-ı Türki-i Osmani» ile yazılan önsözündeki bu esos düşüncesini « M ukaddeme-i Çağo :ayıı ında diğer ifadelerle tekrar ediyor: «Bugün Osmanlı ülkesinde niye, lisan-ı Çağatayi'cİen, yani şi m di kullanılan şubelerdendlr.»
kullanıla.n lisan-ı
Osma
Maveraünnehr ülkesinde
Yazar Çağatay di liyle Osmanlı dilinin bağlantısını bu şekilde tayin ettiği gibi, etnoıocya açısından Osmanlıların, özellikle Osmanlı hanedanının Türklüklerinl doğrulamaya çalışıyor: «Hakikaten bu hanedanın silsile-yi ensöbı «soy ;zineiriıı soydan soya Türk taifesine mensup olup kaynak ve eıkış yerleri Maveraünnehr ülkesidir».
Sonra. Orta Asyo'da - Maveraünnehr'de- oturan «92 boy Özbeklerin» isimlerini sayarak. bunların atasözlerini ve yüzden fazla O rta Asya şairinin örnek şiirlerini topla-
73
dığını söylüyor. Yazarın bu çalışmadan maksadı, «Ana vatanda kullanılan dillerin manevi dünyalarını tesbit etme y i arzulayan Osmanlı ileri gelenlerine ve halkına yaraşır bir hediye» sunmak emelidir. Nihayet, marızum Çağatay Ö nsözü' nde Çağatay dili ni, Osma nlı dilinin eski şekli olarak kabu l etmek suretiyle iki dilin ve dolayısiyle iki Tü rklük şubesinin, yani Çağatay ve Osmanlı Türklerinin birliğini iddiaya kadar ilerliyor:
«İsmi, Türki-i CağatGy Lugatı -Kadim Osmanlı lisanı dır adı Çağatay Türklerin aslıdır.. i l h . ıı Dil ve soy açısından Türklerin birliğini gören ve gös termek isteyen Özbek Şeyhi. bu birliği d i l ve soy incele mesi yaparak göstermeye ve isbata çalışmakla kalmamış. Türkistan Türkleriyle Osmanlı Türkleri arasında fiilen bazı münasebetlerin kurulmasına da uğraşmış d urmuştur: Abdü lhamid saltanatının ilk yıllarırıda -Türk-Rus So •ıaşı sırasında olacak, sanıyorum- Şeyh Süleyman Efen di'nin «Sefaretle seyahat» etmiş olduğunu yirıe manzum Çağatay Önsöz'den öğreniyoruz. Buharalı Şeyh, Osmanlı padişahının elcisi sıfatiyle, Hind'i. Ser Hlnd'i, Afganistan'ı Butıara'yı, Hiyve'yi, Türkmenistan'ı dolaşıyor. Türkmenler ilinde seyahatini bildiren şu beyit dikkate değerdir:
«Türkmenln halini bir bir bildim. Cins ve miktarını defter kıldım . . . ıı
-
Şeyh Efendi, Orta Asyo'ya Hind yoluyle g ittiği gibi, dönüşü de aynı yolla olm uştur. Seyahatinin sonucunu şu mübhem beyit imô etmektedir:
«Gelerek hizmetim ifa ettim. Neye memur isem icra ettim . . . » Elimde başka belge bulunmamakla birli kte. Şeyh Sü leyman Özbeki'nin Türk-Rus Savaşı sıralarında. Osmanlı Türk h ükumeti tarafından, Türkistan Türk hüku metlerine
74
ve Türkistan halkına elçilikle gönderilmesi, Türkmenlerin cins ve miktarını deftere geçirmesi, Kdbil, Buhara Emir ıeriyle konuşması, nihayet i stanbul'a dönüp görevini ta ma mlaması, bütün bu olaylar. Doğu ve Batı Türklerinin, hayat ve gelecekleri Rus tehdidi altında b ulunu rken, ırk, nesil ve dil birliklerini siyasi sahada hatırlama ları ve duy maları diye nitelenir ve yorumlanırsa, çok hata edilmiş ol maz sanıyorum . . Dikkate değerd ir ki, Şeyh Sü leyman Efen di, bu seyahatinden sonra. Çağataylı ve Osman l ıları bir birleriyle anlaştırıp tanıştırmak için, LOgot-ı Çağatayi ve Türki-i Osmani'ni yazmaya ve yayınlamaya gerek görmüş tür. Şeyh Süleyman Efendi'nin. belki İngiltere hükOmeti rı in tavsiyesiyle yapılan Orta Asya seya hatinden pratik bir siyôsi başarı elde edilmediği olayların şahitliğiyle bilin mektedir. Zaten böyle bir seya hatten bir sonuç çıkabilece ğini ümit etmek, biraz fazla iyimserliğe kapılmaktı. O za -. m a nlor Afgan Emiri olan Şir Ali Han, Şeyh Süleyman E fendi'ye çok konukseverl i k göstermiş olmasına rağmen, Rus siyasetinin ikna olunmuş bir taraftarı idi. Buhara Han· lığı ise, o tarihte fii len Rusya emir ve hükmü a l tına girmiş bulunuyordu. Olsa olsa zaten Çor hükOmetlyle devamlı savaş halinde bulunan cengaver ve cesur Türkmen kabi lelerinin faa liyetini şiddetıendirebilirdi. Fakat bu şiddetle nen faaliyet d e Tuna ve Kafkas cephelerinde Osmanlılar la çarpışan Rus ordularına önemli bir diversion -oyalama mahiyetinde olamazdı. Bununla beraber Orta Asya seyahatinden Osmanlı hü kumeti memnun kalmış olacak ki, Şeyh Süleyman Efen di i stonbul'a dönünce mükôfatıandırılmayo lôyık görülmüş tür: «Bunda -istanbul'da- bazı yere iizô oldum. Fahri hizmetlere sahpii oldum . . . » 75
diyor. Ve gerçekten Gazi Osman Paşa'ya iftihar kılıncı n ı getiren Macarlılara teşekkür için Mac � ristan'a gönderi len heyette Süleyman Efendi de görevlendirilm iştir. Orta Asya:da asıl vatandaşlarını. Doğu Türklerini ziyaret etmiş olan Özbek Şeyhi, Turan ı rkına mensup olduğu halde ırki topluluktan uzak kalmış en Batı'daki ırkdaşların vatanına da gönderilmiş ve Şeyh'in Orta Asyalı olması Macarlar içinde ayrıca bir etki yapmıştır: «Cümlesi bir bir gelip el öptü; Türk diye alkışla kıyamet koptu «Eski Osmanlı lisanı derleri Çağatay Türki-1 zebani derler «Asya'dan gelişim anladılar; Çağatay bildiğimi dinlediler. •Çok kelamı cümlesi dilediler; · Bol lügatla meşveret eylediler.» Lugat-ı Çağatay ve Türki-i önsözlerinden çıkardığı mız bütün bu olaylar. Şeyh Süleyman Efendi'de, «Bütün Türklük» fikrinin varlığını gösterdikten başka, istanbul'da bazı toplulukların, hatta hükumetin b u fikirden pratik si yaset sahasında yararlanmaya çalışmış olduğunu göster mektedir ( 1 ) . Buharalı
(1)
Şeyh
Süleyman Efendi'nin Lügat-•
'.l'ürkl-i Osma:ni isimli eserinin I.
cildi ,
Çağatay ,.•
1298 (1882) yılında,
!stan
bul'da Mihran Matbaasında basılmıştır. 320 sahifelik bu elit, üç önsöz ile
Çağatay Türkçesinden Osmanlı Tilrkçeslne kısa bir J(ı_
gat kitabından ibarettir. Lılgatlar çoğwı!Ukla bilinen lerinin
beyitleriyla
örnekiendlrllm iştır.
lerinin halk edebiyatı
Bu
eserin
ve Orta Asya şa.irlerlnin
Çağatay
şaır.
Özbek kabile
eserleriyle Mave.
raünnehr tarihlne dair birçok belgeyi kapsayacağı_ belirtilen II. cil . dl, basılıp yaymlanmamış olse. gerektir. Çünkü epey aradığım ve
arattığ"ım halde bulamadım.
76
(A. Y . )
AHMED MiDHAT EFENDİ Ahmed Midhat Efendi'yi de bu devren i n Türkçü yazar ları arasında sayma k uygun olur, görüşündeyim. Bu pek çok yazı yazan ve yazılarında aynı gayeyi · düzenli sürdür ff'eyen Osmanlı yazarını Türkçüler arasında belirtmemize ıtiraz edenler bu lunabilir. . . Fakat dilinde, üslubunda fiilen en çok Türkçülük eden ve bu mesleğinde asla şaşırıp süremeyen ilk Osmanlı yazarı. Ahmed Midhat Efendi'dir dersek. bilmem hata etmiş olur muyuz? -Mill iyet fikrinin unsurlarından birisi de haikcı lık « Demokrotlık>ıtır. O za manlar. yapı ve üslub demokratlığında Midhat Efendi ile yarışmaya girip, onu geçecek hangi yaza rımız vardır? Midhat Efendi'nin yapı ve üslub acısından Türkçü lüğünü evvelce de iddia etmiş ve isbata çalışmıştık: «Midhat, Ke mal ve arkadaşlarından daha fazla cr.çıklıkla Avrupa me deniyetinde en önemli yerlerden birini tutan mlniyet fikrini an lamıştı. Bu anlayış diğer bazı faktörlerle beraber, Mid hat'ı halka., muhitimizin nankör bir deyimlyle «avama», daha doğrusu Türkçülüğe sevk etti .. eıJgünkü Avrupa me deniyetinin ruhu, ilim ve marifeti, sanayi ve edebiyatı de mokratiktir. Ahmed Midhat Efendi, işte asıl bu ruhu keş fetmişti ve bütün hayatını keşfettiği bu esasın tatbikine sarfetti ( 1 ] . » - M idhat Efendi'nin dilde halkçılık yönünden mill iyet fikrini a n lamış olduğuna eminsek de, Tanzimat aevrinin mevcut veya vücuda gelmesi mümkün zannettiği «Osmanlı milliyeti» nin mah iyeti itipariyle milliyet fikrine uygun olmadığını, Abdülhamid'in saltanatının i lk anların d a henüz idrak edememiş olduğuna do şüphemiz yoktur. Gerçi Midhat Efendi, kendisini o kadar düşman sa h i b i ya pan bilinen bss-i i n kıtab'ında «Milliyet-i Osmaniyer nin (1)
Akçuraoğlu Yusuf;
Ahmed Mi dhat Efendi, Türk Yurdu,
C, 3, s. 170,
77
odetô fikriyôtçısı olmuş. o mevhumenin (hayalin, kuruntu nun) nozariyesini kurmaya çalışmıştır: Midhat Efendi'nin nazarında «bir millet-i cedidiye-yi Osmaniye» vardır; «Os manlılık fiilen hükümdar bulunan padişaha tabiiyeti men subiyet-! asliye-yl siyasiye bilmekten ibarettim. Bu mensu biyet için hangi dilde, hangi mezhebde bulunulursa bulu nulsun. hiç beis yoktur (1) . . Efendi'nin bu görüşü sanıyo ruz ki, zamanın geçmesiyle olayların «Osmanlı milliyeti r.azariyesiıı n i d evamlı tahrip etmesi üzerine değişmiş ve Abdülhamid devrinin orta larında Efendi, siyaseten islôm cılık ve Türkçülük fikrine temayül göstermiştir. Eserleri Türk ôleminitı her tarafına yayılarak çak okunan ve Türk aleminin dört tarafından istanbul'a gelmiş ve uğramış Türk aydın lariyle fikir alışverişinde bulunmaktan zevk alo n Ahmed Midhat Efendi'nin «Bütün Türklük» fikriyle de zih ninin uğraşmamış olması kabul edilemez. Fakat bu za manlarda yayınlanmış eserlerinden böyle bir fikrin delilin\ tulup göstermek kolay değildir. · Şu kadar ki, ikinci Yunan Savaşı öncesinde, yani 1896 �· e 1 897 tarihlerine doğru isimleri işitilmeye başlayan üçüncü devir Türkc;:ülerlnin Midhat Efendi ile türkiyôt ıffurkoloji» konuları üzerinde hayli görüşmelerde bulunup, Efendi'nin uyarmalarından feyz aldıklarını muhakkak sa yabil iriz (2) Kısacası Midhat Efendi'nin «milliyet» hakkındaki düil)
Ahmed Midhat Efendi, tl"ss.J İnkılAb, !stanl>ul, Takvim.
haneyi .Amire, 1294 ..J.878-, s. 10-13,
(2) c.
3,
s.
Akçuraotlu
Yusnf : AJı:med Midhat Efendi, Türk Ywrdu,
J.78. Necib Asım :
�. s. 925.
N.
mektubunda, bu meseleyi
Midhat merhumu
Tilrkçil
78
Velecl Çel6bi Hauetlerl,
Tttrk Yurdu, c.
Asım Bey, sonradan bana yazdığı. bir tercüme.! hol
ettim�.»
şu şekilde aydınlatmakta.dır:
ve onun
ı<Alımcd
ya.ııında görilştllğ1lm Veled Çelebl'yl
:,>üncesi, gelişe gelişe, nihayet Türkçülüğe ulaşmıştı�. İkin· ci Meşrutiyet ihtilôlinden bir müddet sonra (1908'de) l:1>n dileriyle ilk defa tanıştığım zaman «Hace-yi ewelnimizi, pedegoji, dil, tarih, ilôh iyôt ve siyaset sahalarında tama men Türkçü bulmuştum.
AHMED CEVDET PAŞA
En bariz şahsiyetleri Süleyman Paşa, Şeyh Süleyman Efendi ve Ahmed Midhat Efendi'den ibaret olan Türkçü lük hareketinin bu i kinci faal devrinde Ahmed Cevdet Pa şo'nın do, hiç değilse dil ve siyaset yönlerinden Türkçülük ve «Bütün Türkçülük»le ilgili bazı nazarlarını hatırlatma mak bir eksiklik olur. Osmanlı Türklüğünün XIX. yüzyıl son çeyreğ inde kes kin zekôsı, hukuk, tarih ve d i l sahalarında geniş bilgisl ve aşırı çalışması ile kendini gösteren bu fakih ve ôlim paşa sını, hukuk, dil, tarih ve siyasette Türk milliyeti ti\uine ta mamen taraftar ve savunucu diye kabul etmek doğru ol maz. Fakat Türkçülük fikrine yabancı ve düşman olduğu n u sanmak do hatadır. Cevdet Paşa İ slôm fı khını bir de recede Türkleştirmiş değil midir? Kısas-ı Enblyô'siyle dil de Türkçülüğe fiilen hizmet ettiği lnkôr olunabilir mi? Ta rih-i Cevdet'te ana düşüncesi, Ahmed Midhat Efend i'nınki gibi Osmanlı olmakla beraber (1) Türklüğe, Türk ırkına. ırka, kendi deyimiyle «cinsiyete» önem vermiyor mu? Os manlı tarihinin bazı önemli olaylarını açıklama doloyısiyle iieri sürdüğü görüşlerde siyaseten cinsiyete verd iği önem açıktır: Meselô Rusyo'nın Kırım'ı istilôsı münasebetiyle Kanuni Sultan Süleyman'dan itibaren Nemçe seferleriyle
•-
(1) Ahmed <Jevdet Paşa, Tertlb-1 Cedld-1 Tıırllı.I 24-25, İstanbul, Matb<la,.yı Osmaniye, 1302 (1886 ) .
Oevdet, C, ı,
79
fazla meşgul olmayı tenkici ederek diyor k i : « . . . Macaris tcı.n ve Hırvatistan fütuhôtiyle uğraşmaktan ise, bu iki eya letin -Kazan ve Ejderhan Hanlıklarının- zabt ve muhafa zası, deviet-i öliyece daha faydalı ve Yavuz Sultan Selim' in yukarıda açıklanan mesleğine ckr.ha uygundu; çünkü, Kafkas ve Ejderhan ve Kazan ahalisi ele alındığı takdirde yakınlık, soy birliği ve çoğundan din ve mezheb birliği bu lunması sebebiyle. . . Osmanlıya katılırla.rdı. O durumda Kınm dahi diğer Osmanlı eyaletleri şekline girerdi. Ve Ej derhan ve Kazan vasıtasiyte Büyük Tataristan tarafların da dahi Osma.nlı devletinin nüfuzu yürürlükte olurdu . . . »
OSMANUCILlK, İSLAMCILIK VE TÜRKÇÜLÜK
Şimdiye kaciar Türk mil liyetçiliği fikrinin Batı (Osnıan ' li) Türkleri içincie 1865-1 870 ve 1 876-1880 yıllarında daha çok görülciüğünü olayların şahitliğiyle tesbit ettik; ve bun ların belirtilen yıl larda. diğer yıllara oranla daha çok işlen nıiş olmasının sebeplerini de açıklamaya Çalışmıştık. Os manlı Türklerine. Türk milliyetçiliği fikrinin nerelerden ve hangi yollarla gelmiş olması ihtimaline dair de bazı görüş ler ileri sürdük. Anca k oOsmonlı imparatorluğu içinde ço ğ u nluğu meydana g etiren Türklerin ayrı bir millet hal inde teşkilctlanmalarını geliştirmek ve tama m la m a k ihtiyacı hangi iktisadi. sosyal ve siyasi şortların zorla ması · sonu cunda meyda na gelmiştir?» meselesini henüz incelemeye girişmedik. B u meselenin hokkıyle halli için önce elimizde yeterli kaynak bulunmadığı n ı itirof etmek gerekir: O s ma n l ı impa ratorluğunun xvı ı ı . yüzyıl sonlariyle xıx. yüzyıl başların daki iktisadi ve sosyal d u ru m ciddi bir şeki lde incelenip, bu incelemenin sonucu ortaya konmuş değildir; Osmanlı imparatorluğ u n u n biraz iç siyaseti ve idaresi, daha çok
80
-fakat <iı ştan ba kılmak üzere-. dış m ü n asebetleri · ve siya seti bilinmektedir. Bundan dolayı ·iktisôdi ve sosyal ·se ::ıeplerin etkilerini aramaya k olk moya ra K , yalrııı! s iyasi ve ciiplomotik sebepleri göz önüne getirebi liriz: Yunanlıların. Sırblorın. Eflôk ve B uğda n Ulahlorının bağ ı m sız l ı k kazonıp Osma n l ı ü l kesinden oyrılmalcirı, ::>s man lı tebaası kalan ·R u m la rın müs'Iürnon ve Tü rkle re ' Jüş monl ı klorı, h ı ristiyon Arapla rın , Bulgar'arın, ha lta E':rme rıilerin bile milli boğımsızlik dü ş ün c es iyle kımıı danmoiarı. hıristiyorİ Osma n l ı tebaasının milli bağımsızlık kazanmaları leh ine bütün Avrupa h ı ristiyon devletlerini n devam iı · mü ' dahaleleri, bütün b u a ı a v ı iı r xıx. yı:ii:yıI Oriciıarriıctci' müs lümanca Türk Osmanlılara artık h iristiyanlarıa· beraber yaşa y abi lmeni n çak za dqştığ ını pek açık· göste�n::Şıi. Bu si yasi ve d ip lo m at i k durum karşısındii ğenellikle 'rTıu s lü man Osmanlılar. dini b irli ğ in önemini dciha cok duyrrıuş ve ıdrak etm işlerse de, siyasi olayların derinli klerine ba kı Ş: larını ind irebilenler bu birliğin bile yeterli olmadığını kesin elmasa do a n lamaya boşkımışlardır. T ü r k lerin impurı:ıtar lukta hôkimiyetl koruyabilmelerinin; hük Ü mdar h a neaa nı n ı n da mensup olduğu Türk m i ll i yet i n in kuvvetli ve 1;eliş miş olmasına bağlı b ul u ndu ğ u nu elbette · sezmişlerdlr'. B u n u n la beraber, İmparatorluğun . çözülmesine .. karşı kaymak için başvuru la n i l k siyasi çare, «Türklüğün takvi� yesiıı olmamıştır. Türk'ün k uvvetine. tomame· itimat olu rıamadığ ında n mıdır, yoksa Avrupa devletlerinden bazıla rının, özellikle Fransa imparatorluğunun iyi li ksever görü, nen tavsiyelerine tozla iti ma t olur. .:Juğurıdan· mıdır, nedir, Türk'ün hôki m iyetin<ı gayr-ı Türkleri, hususiyle..gayr,ı ;n;:;s limleri eşit olarak ka ta rak Osmanlı dıw!etini b.irli/{te · idare etmek suretiyle cözü·lme b u h rı:: nmı n önü alınabileceğine Li mit bağlanmıştır. O s manl ı devletinde Tanzimat ve. !3irin ci M eş rutiyet devrelerinin iç ve dış siyase tine hôkim .o la n. F. : 6/8J
işte, bu Osmanlı devletini meydana g etiren unsurların hep sinin siyaset ve idareye tamamen ve eşit olarak katılması fikridir. Türk unsurunun iktisadi ve sosyal yönden yeterli derecede olgunlaşmamış olması, hı rlstiyan unsurların ise artık bağımsızlık emelleriyle tamamen dolu bulunması. bu f ikrin gerçekleştirilmesi yolunda sarfeclilen çalışmadan oeklenen sonucun elde edilmesine angel olmuştur. Bu nunla beraber Osmanlıcılık siyaseti ile gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurları, islômcılık siyasetiyle de gayr-ı Türk müslüman unsurları imparatorluğa bağlamak gayre tinden, ilk ve ikinci devre Türkçüleri bir türlü vazgeçeme mişlerdir. Ahmed Vefik, Mustafa Celôleddin ve Süleyman Paşalar gibi Türkçülükleri şuurlu ve belirli zatlar bile. si yasette «Osmanlıcılık» ve «lslômeılık» gayelerine önem vermektedirler. Kısacası bu iki devrede siyasi Türkçülük, henüz Osmanlıcılık ve İslômcılık siyasetleriyle şekilde bulunmaktadır.
kanşmış.
iV- ŞEYH CEMALEDDIN-İ AFGANİ
Batı "Osmanlı» Türkleri içinde ortaya çıkışını gördü gümüz Türk milliyetçiliğinin siyasi gayesi, her şeyden ev vel, Osmanlı i m paratorluğunun bütünlük ve bağımsızlığı nın korunmasına hizmetti. Bu gaye özellikle. Mustafa Cefô leddin Poşo'nın ve Süleyman Paşa'nın eserlerinde açıkça görülür. Osmanlı Türkleri, XVlll. yüzyıldan itibaren sarsı lan saltanatlarını büsbütün yıkılmaktan koruyabilmek icin, Tanzimot i le Osmanlı milllyeti meydana g etirmeye çalıştık ları gibi, tecrübenin başarılı olmadığını gören bazı Osman . iı düşünürleri de ya dine, l slCımiyete,' ya Türklüğe, reel bir milliyete dayanarak amaca ulaşabilmenin mümkün olabi leceğini düşünmüşlerdir. Osmonlılıkto, siyasi açıdan böy ıe bir kaynağa bağlanması mümkün olan milliyetçilik, As82
ya'nın ortalarında meydana çıkıp bütün islôm ôlemine fik ri etkisi dokunan bir zatın düşüncesine göre. daha geniş ve genel bir isteğin elde edilmesini sağlayan önemli bir vasıta olur. Bahsetmek istediğimiz zat, Şeyh Cemôleddin-i Afgani'dir. Bu meşhur Şeyh, bütün islôm ôlemlnin yaşaya bilmesi için, müslüman milllyetlerln, mllli şuura sahip ol maları gereğine inanmıştır. Afgani, lslôm ôleminin
her ta rafına düşünceleriyle, sözleriyle, işleriyle çok bereketli to humlar saçmış ve Batı Türklüğünde olduğu gibi Kuzey Türklüğünde dahi m i l liyet fikrinin gelişmesine hizmet et miştir. Ya iran'da, yahut Afganistan'da 1836 tarihinde doğup, 1 B97'de İstanbul'da ölen Şeyh Cemaleddin'in tercüme-i hôli menkıbeler ile doludur. Neslen hangi müslüman kav mine mensup olduğunu kesin olarak bil miyoruz. Bir risa lenin Arapça tercümesine ( 1 ) önsöz olarok yazılmış, ter cüme-i hôlde Şeyh'in neslen Arap olduğu. hattô Hüseyin İbn Ali İbn Ebu Talib sülôlesinden bulunduğu kaydedil mektedir. Fakat Peygamber evlôdından olmak iddiası ls lôm ôleminde o kador yaygındır ki, böyle bir iddia. insan da derhal ve daima şüphe ve tereddüt duyguları uyan dırır. Şeyh Cemoleddin l stanbul'da bulunurken arkadaş larına aslen Türk olduğunu söylemesi bu şüphe ve te reddütü tabiatiyle arttırır. Doğduğu yer de ihtilôflıdır. Af yani ünvanına bakıp Kôbil civarında doğmuş olduğunu kabul edersek bile, bu durum kavmiyetini belirlemede bize bir ipucu veremez. Aslen Afgan, Fars, Türk ve Arap olması mümkündür. Yalnız şu muhakkaktır ki, Cemaled din-i Afgan!, Ar:ıpça, Farsça ve Türkçeyi iyi konuşuyor du. Eserlerinin çoğunu Farsça ve Arapça yazmıştır. i s-
(1)
T. Y., şeyh Oemaleddlıl-i
Afgani,
Tlirk Yurdu, c. 6, s, 2263.
2267.
83
lôm ôleminin her tarafında dolaşarak ders. va · ı ve risale halinde yayan ve telkin eden. Doğuyla ilgili Avrupa bü yük devletlerinin merkezlerinde fikirlerini kabul ettirme ye ve bazı siyasi kombinezonlar yapmaya uğraşan bu göçebe hakim ve siyasiyi filan veya falan kavimdendlr. demeye. bence gerek yoktur. .Batılıların «Une granıle Eu rop6enıı dedikleri gibi. biz de Şeyh Cemaleddin'e «Büyük bir müslüman» veya «Büyük bir Şarklı» deyip geçebiliriz. Bu Büyük Şarklı'nın faaliyet sahası, hattô hayat ga yesi, Doğu İ slômiyetinin gerileme ve çöküş sebepleriyle. bu çöküşün önünü alabilecek çareleri aramak, bulmak ve uygulamaya çalışmaktı. Araştırmaları sırasında müs lümanlorın ırki mesele�re ve ırki bi rliğ e önem vermemiş olmalarının. gerileme ve çökmelerinin sebeplerinden ol duğ uoo kanaat g eti rm i ş tir; ve bundan dolayı müslüman kavlmlerine, Fars olsun. Hindu olsun. Türk olsun, hangi s i olursa olsun, bütün müslüman kavimlerine ırka. milli ye te. kendi deyimiyle «cinsiyete» önem vermelerini tav � iye etmiştir. Demek oluyor ki. Şeyh Cemo leddin-i Afga gelişmesini müslü h'f. lslôm ôleminin yaşayabilmesini. n'itıiı kavimlerin şuurlu mllllyetci olmalarına ve milliyetleri �cinsiyetleri- içinde ilerleyip gelişmelerine bağlı görüyor du. ·şeyh'in bu görüşünü isbat eden iki şahide sahibiz: Birincisi Maklllôt-ı Cemaliye adiyle Farsça olarak H in disfori'do yayınlanan makale mecmuasından <<Valıdet-i Cinsiye Felsefesi ve İttihad-ı Lisanın Mahiyet-i Haklki yesiıı adlı makalesidir; ikincisi Milli Türk Şairi Mehmed E mi n Bey'e tavsiyeleridir. Türkçe tercümesi Türk Yu rdu ' nda yayınlanmış olan Felsefesi»nin tezi şudur: «Cinsiyet -yani milliyet- haricinde saadet yoktur; lisansız cemiyet olmaz, bütün sosyal tabakalar ve sınıfların ifade ve isti fadesin·i temin etm.9yince d e bir lisan meydana gelmeZ» . «Vahdet-i Cinsiye
84
Şeyh'in düşündüğüne göre: «insanlar arasında kapsamı geniş olup birçok insanı birbirine bağlayan iki bağ var dır: Biri dil birliği -diğer bir deyimle ırk birliği-, ikincisi din. Dil birliğinin. yani ırk birliğinin dünyada bekô ve se batı, hiç şüphe yoktur ki, dinden daho devamlıdır. Çün kü az bir zamanda değişmez. Halbuki ikincisi böyle de ğildir: Tek bir dil- konuşan ırkı görürüz ki, bin yıllık bir müddet zarfında, dil birliğinden . ibaret olan ırka bir bo zulma söz konusu olmadığı ho lde, iki üç defo din değiş tiriyonı . Bu genel ifadeden Şeyh Cemaleddin'in din birli ğinden çok ırk birliğine ve dolayısiyle cdttihad-ı islômıı dan çok herhangi ırki bir birliğe, meselô «Bütün Türk lükııe kıymet verdiğ ini anlamış oluyoruz. Di kkate değerdir ki, Şeyh Cemaleddin-i Afganr, ırkı Alman filologları gibi, dil birliği ile tarif ediyor. Bu yön den di le. dil zenginliği ve temizliğine, yani ıstılahôtının tamam olmasına ve aynı zamanda · tôbirler. terimlerinmilletin çeşitli taba kaları tarafından a n laşılacak şekilde olmasına çok önem vermiştir: «Belirli bir ırka mensub olan çeşitli tabakaların ifade ve istifadesini temin ede miyen bir dil, o ırkın bütünlüğünü koruyamaz . . . lrki so nuçları takdir eden ôli mlerin ilk görevleri kendi dillerin i n genişletilmesinden ibarettir. . . D i l m eselesinden bahse derken ana dilinin üretilmesini, yeterli olmazsa kendi dil l eriyle sıkı ilgisi bulunan diğer dil lerden dahi ihtiyaç doğ dukça kelimeler alı nmasını ve artık başka çare kalmadı ğı vakit. yabancı kelimelerden gerekli olanları a lma yo luna gidi lmesini tavsiye eder. « Fakat belirtilen kelimeleri kendi dHlerinin kisvesine sormak şarttır; o kadar ki, ya bancı oldukları anlaşılmasın . . . » Görülüyor ki, Türkçülü ğün son devresinde Türkçenin ıslôhı gayesiyle ortaya otı ıan belli başlı fikirlerin çoğunu, kuvvetli bir sezgiyle ya zılan bu makale kısa olarak ihtiva etmektedir. Nihayet 85
Şeyh Cemaleddin, «dünyada saadet diye kabul olunan bütün hususlarda başarılı olmanını>. «vahdet-i cinsiye» nin, yani milliyetin gelişmesi ve olgunlaşması ile müm kün olduğu inancındadır. Tahlil etmekte olduğumuz bu önemli makalenin ilk kısmı, böyle genel mahiyette değerli görüşlerden mey dana geliyor; ikinci kısmı doğrudan doğruya Hindli lere hitaptır. Şeyh .Cemaleddin, makalesinde mücerret ve genel bir girişten sonra müşahhas ve pratik tenkitlere ve nasihatlere geçmiştir. Hindlilere nasihatleri arasında üzerinde dur<luğu nokta, «vatani lisanıı dediği Ordu dili n i geliştirme ve olgunlaştırmanın mutlak..a şart olduğu dur. Çok kuwetli bir sezgiyle bu makalenin son sözleri adetô peygamberônedir: ııBirtakım dar görüşlülerin işbu fakat beyanôtıma hayretle bakacaklarını iyi biliyorum; zaman bu sözleri açıklayıp yorumlayınca, zeki kimseler, bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu elbette tasdik ede cektir.» Afganlı Şeyh'in Şair Mehmed Emin Bey'e söyledik leri de. makalesinde yazdığı esasa a l t fikirlerin in tabii sonuçlarıdır. M i lli şairimiz daha gene iken, Cemaleddin' in Nişantaşı'ndaki konağına giderdi. Şeyh şaire. şimdi tahlil ettiğimiz makalesinin doğrultusunda bir hayli na sihat ve tavsiyeler etmiştir. .Su nasihat ve tavsiyeleri milli şairim izden bahsederken biraz geniş olarak belir teceğ iz.
- KAFKAS, KiRiM V E KAZAN TÜRKLERİNDE MiLLiYET FiKRi
V
Türk milliyeti fikrinin Batı -Osmanlı- Türkleri arasın da ikinci d efa önem kazandığı devre ile o devreyi takip 86
eden yıllarda, yani 1 876-1 883 yıllarında, bu fikrin Kafkas, Kırım ve Kazan Tü rkleri içinde ortaya çıktığını görüyoruz. Kafkas, Kırım ve Kazan'da mifliyet fikri, kendi çevreleri nin şartlarının, yani bulundukları çevredeki siyasi, sosyal ve iktisadi şartların ve aynı zamanda lstanbul ve Rusya· daki fikri sebeplerin etkisi altında ortaya çıkmıştır. is tanbul'dan gelen fi kri etki lerin. Ruslardan gelen fikri et kilerden önde geldiğin! sananlardanım; Rusya'da oturan Türkler arasında milliyet fikrinin ilk önce Osmanlıya ya kınlığı, istanbul'lo münasebetleri daha çok olan Kafkas ve Kırım'da belirmesi de bunu ortaya koyar. Kafkasya ve Kırım'da milliyet, yani Türklük fikri. başlangıçta, İstanbul'da olduğu gibi diğer fikirlerle, ls lômcılık ve yenilik fikirleriyle karışık olarak meydana çı kar. Azerbaycanlı Ah undzôde Feth Ali'nin XIX. yüzyıl or talarına doğru kendini gösteren fikri ve edebi faaliyetin den yukarıda bahsetmiştik. Mirza Feth Ali, açıktan açığa Türk milliyetçiliği fikrini yaymış değildir. Ancak komı:ıdi ıeriyle. harflerin ıslôhı derdiyle bu gayeye doğru yürü müştür.
RUSYA'DA İLK TÜRKCE GAZETE: HASAN BEY ZERDABİ'NİN uEKiNCİ»Sİ
Ahundzôde'nin ölümünden üc yıl önce. yani 1875 yılındo yine Azerbaycanlı bir zat, Melekzôde Hasan Bey Zerdabi. bütün Rusyo'da ilk Türkçe gazete olan haftalık Ekinci gazetesini. Bokü'de yayınlamaya başlamıştır. Ha san Bey memleketinde ancı diliyle biraz Arapça ve Acem ce okudu ktan sonra Tiflis Jimnozını ve Moskovcı Darül fününu Tabiiyôt Fakültesini tamamlamıştır. Gazetesini çıkardığı zaman. Bakü Jimnozındcı Tobiiyot Muallimi bu lunuyordu. Tobilyotçılığından ilhôm olarak gazetesine 87
Ekinci adinı koymuştur. Ve gazetesinde ziraf.. , g enellik le moddi. ve i k tis,adi mlısel_elere çok önem vlıriyor.du; ' Ha s a n Bey'in asrı m'lııet tarlas ı n a ekm_ek istediği tohumlar. Ekinci, 1 B75'den ilerleme .ve yeni.leşme t\)humlarıdır. . . 1 B77'ye kadar devam eder. Türk-Rus Soyaşı sırasıncio voyınlanması, Car ·hü ka'meti tara .t ından yasakıanmcık s u · ı etiyl e kapanır. Bu iki üç yı l l ı k Ekinci kolleksiyonu karıştırıldığında, Hcısan· Bey'in iktisadi, sosyal ve siyasi hayatta herşev den evvel Darwin'in kôinatın· hayatında gördügü ııSlreug gle far Life» d üs turu na co.k değer verdiği ve bu gercs ği mil letin e. iyice anlatmak. istediği göze carpar. zerdobi. «hayat • iCin kavga,yı, «Ziodegônlık cengi» diye çevirir ve bütün niakolelerlnde '«zindegônlık cengi» deyi m i devamlı tekrarlanır. i ster ki milleti, yah ut Zerdabi'nin deyimiyle «müslümonlar• bu cenkte mahv ve perişan o l m as ınlar . . . genellikl e siyaseıtten, özellikle siy a si olaylar · bahsetmiştir. Buna belki zamonınln son.sür şart
Ekinci
ct' o n cız
el v eri şl i değildi. Bununla beraber E kin cl'.d e siyasi ko nular gitgide artmıştır. Son nüshalarına doğru siyasi mo
ları
� alelerinde Türk milliyetclliği, bir dereceye kodar sezilir:
Meselô 14. � umaras ır:rd a .. Türk dillerini.n birleştirilmesini bir makale yayınlanmıştır. «26 Eylül 1876». imô ed en Kendi ılilimizde «ilim ve edeb iy a t hasrı olmasınııı isteye rek yaz ı lm ış diğer bir makale de aynı nüshada bu\unmnk tacıir. Birkaç nb�ho sonra tekrar dil meseles.i söz konusu eıliİerek. i lm in, öı<uı ıa'rda, hattô jimnazlarda -yani Rıis hükumetinin
Aferbci�can'doki
j i m nozları nda-
anadiliyle.
-lür.�ce ile- ö§renirri yapılması gereğ ind en bahsedilmek tedir.
Türk-Rus Savaşı · baŞltıdıktan s on ra Ekinci'nin savaş hobe·rıerini düzenli o lara k veremediği göze corpar. Bu
88
haberler bazı nüshalarda çokça ise d-., bazı nüshalarda
rnünosa!)etıe Hosan Bey pek kapalı bir şekilde, . gazetesinin hürriyetsizliğinden şi kayet eder. Savaş haberleri orasında O sm a n l ı Türklerine tarafta rlığını imd eden noktakır do yok dEiğHdir.
yok denilecek kadar azdır. Bu
Ekinci ilk nüshalarından i1ibaren, okuyucu a zlığı n dan şikayetçidir. Kavminin okumaya hevessiz/iğinden pek müteessir olan Hasan Bey'in kalbinden nihayet şöy le bir se rz en i ş bile çıkıyor: uEy kardeşler, sizin con çe kişmenizde birce gazeteniz ki, Ekinci'dir, o do ölsün!. . . » Gerçekten gazetenin ilk yılında 600 m ü ş te ri s i varmış; gitgide 283'e, nihayet savaş zamanında 200'e inmiş!- Ga zetenin bu şartlar altında yoşıyamıyacağı tabii idi.
ÜNSİZADELER MATBUAT!
Ekinci kapandığı sıra larda -1877-, Kafkasya' n ; n ıda ıe merkezi olan Tiflis şehrin d e ünsizôde Sait ve Celôl J<ordeş!er tarafından bir matbaa kurulara k Ziyii-yı Kaf kasya isimli haftalık bir gazete yayınlanmaya boşlanmış tır. Ünsizôde Soit Ef end i , o zamanlar Şirvan'do Şemahi şehrin!n kadısı idi. Ünsizôde Celôl Bey Doğu ilimleri ile beraber Rus Şeh i r okullarından birisinde Rusça okumuş bir gençti 1 1 ) . Ziya-yı Kafkasya, 1 2 yıl kadar ya yın la nm ı ş
l1)
Sait
Efendi ve
Ceıa.ı Bey .sonradan
Kafkasya'dan
Os
rr�anlı ülkesine iltica etmişlerdir. Ulem&dan Hacı Sait Efendl, Bü. Yilk Maıırif Meclisi ve Meclisi- Tedkikilt'a üye tayin edildi, 1912 yılmda öldü . Cellil Bey, Matbuat ve Hariciye memurluklarında bu
ıunınuş ve
gazetecilik
İdaresi'nde, y�ının
etmiştir.
Son
y.ıllarda
ilerlemeslne rağmen bir
neşeyle çalıştı. A.Ia sıra ciddi ve mizahi
Ankara
genç
Mabbuf!ı.t
gibi düzen ve
şiirler de yazardı.
89
yayına başladığından 10 yıl kadar sonra sahipleri ona Keşkül isimli haftalık bir mecmua eklemişlerdir. Şiyô-yı Kafkasya'nın iki nüshası kütüphanemde var. Keşkül'ü bulmcık ve görmek nasib almadı. Elimdeki Ziya nüshala· r ın dan, b u gazeten in Kafkasya'da oturan Türkleri dünya durum ve olaylarından haberdar etmek istediği, müslü· man ve Osmanlı memleketlerine ait haberleri diğerlerin· den üstün tutarak yer verdiği an laşılıyor. Fakat dil, ede· biyat, tarih veya siyaset sahalarında Türk milliyetçiliği ile ilgilendiğine dair bu nüshalarda bir belirti yoktur. Keşkül, haftada bir d efa 30, 40 sahifelik bir mecmua halinde 5 yı! kadar devam etmiştir. ünsizôde Celôl Bey'in dediğine göre, Keşkül Azeri şivesini İstanbul Türkçesine yakınlaş trmak maksadıyla kurulmuş imiş; bu mecmuada Azeri, Cağatayi, Nogay ve Osmanlı şivelerinde Türkçe makale lerle Arapça ve Farsça yazılar bulunur imiş; hattô Ebüz ziya Tevfik Bey merhumla, o zamanlar lran'ın Tiflis Baş konsolosu olan Prens Erfeuddevle de makale yazıp Keş· kül'e gönderirlermiş. Böyle değişik müslüman dillerinde yazılan makaleleri kapsadığı içindir ki, bu mecmuaya sahipleri Keşkül adını verm işlerdir. Azeri şivesini, Batı, İstanbul Türkçesine yakınlaştırmak gayesini takip etti ğ inden dolayı Keşkül ve Ziya sa hip ve yazarlarının Car maruz hükumeti tarafından takibata ve soruşturmaya kalmış oldukları da, Celôl Bey'in verdiği bilgiler arasın· dadır. Ha ttô iki biraderin, Sait Efendi ve Celôl Bey'in Kafkasya'yı terke mecbur olmaları da. bu hadisenin bir sonucu i m iş. VE)
Kanaatımca Ziya-yı Kafkasya ve Keşkül, Türk milli· yetperverliği fikrinden çok o zamanlarda bir özel değeri olan ve adetô «Bütün Türklük» amacına, bir merhale ieş· kil eden İslômcılık görüşünü yaymış ve savunmuş olsa lar gerektir; bizzat Celôl Bey'in özel bir mektubunda ba90
na bildirdiği üzere Keşkül'ün bütün müslüman memleket ierinden, Osmanlı'dan. i ran'dan, H indistan'dan, Türkis tan'dan, Kuzey Kafkasya'dan gelen Türkçe, Arapça, Acemce makaleleri içine alması bu kanaatimin doğrulu ğunu gösterir. Bence Ü nsizôdeler teşebbüsünün Türk milliyetperverl iği ile asıl ilgisi, Gaspırolı İ smail'in ilk Türk çe eserleri ni bastırmış olmasıdır. Gerçekten, İsmai l Bey Rusça birkaç gazete makalesi yazıp bastırdıktan ve Kı r•m'da taş basmasiyle Türkçe bir i k i yaprak karaladıktan sonra, Ü nsizôdelerln matbaasına müracaat etmiştir. Bu şekilde XIX. yüzyıl sonlarında «Bütün Türkçülük» hareketinin en önemli ve merkezi siması olen Gaspıralı İ smail Bey'in haya t ve faaliyetine gelip yetişmiş olduk.
iSMAİL BEY GASPRiNSKi uGASPIRALhı: TERCÜMAN Kırımlı İsmail Bey'in, ilk fikri ve yazı teşebbüslerin c:en itibaren, görüş ufkunun Kırım'la sınırlı almadığı der hal göze çarpar: Rusça yazıp, Kırım'ın idare merkezi Ak mescid -Sim terepol- şehrinde çıkan Tavrlda gazetesinde tefrika olarak yayınladığı makalelerin bütününe « Ruskoe Musulm<r.nstvo -Rusya Müslümanlığı-» ünvanını vermiş tir. 1881 yılında yayınlanan bu makalelerin konusunu ya l nız Kırım'da yaşayan müslümanlar değil, bütün Rusya' da oturan müslümanlar meydana getirir. Aynı yılda, yine A kmescid'de taş basmasiyle basılan Türkçe Tonguç -ilk Çocuk- gazetesinde, gerek dil, gerek konu itibariyle yal nız Rusya'da oturan müslümanları değil, biraz kapalı b i r şekilde bütün dünyada Türkçe konuşan müslümanları. yani Bütün Türkler'i göz önünde bul undurur; ve besme le ile beraber, bu gazete de Türk. Tatarların «dilde birli ğ i meselesini)) ortaya a tar ve fiilen her tarafta anlaşılabi91
lucok bir «Türki dili» ile yazar; yani dil ve edebiyat t.asında fiilen «Bütün Türk'çülük»e başlar.
sa
i sm � i l Bey'in tercüme- i ' hôlini, Türklük fikriyle, Türk lük hareketiyle ilgilenenlerin -hepsi az çok bilirler, sanıyo rum. Bu yönden hayat ve faaliyetinin yalnız birkaç esas lı me�halesini hatırlatmakla y etineceğim: 1841'de doğan İsmail . Bey, fevkalôde yaratılmış adamlardandır; Türklüğe büyük hizmetini en çok yaradı lışına borçludur. Düzenli öğren im devresi, bir iki yıl elif ba ve Kur'an okumaktan, sonra Moskova Askeri İdadi si'nde dört. beş yıl Rusça tatl dersleri takip etmekten iba rettir. Milli duygusu. m illl şuuru, ilk önce, Rus Askeri İda disi'nde iken duyar. Ve buna sevkeden, pazar günleri ev lerinde misafir bulunduğu kişi lerle milliyetçi bir Rus .:ıile ı>inde gecen sohbetlerle, pan-islôvistlerin i leri gelenlerin den Katkov'un Girit ihtilôli dolayısiyle Türkler aleyhine yazdığı makaleler olmuştur. Bu sırada lsmall Bey , 14-15 yaşlarında idi. Mihail Katkov'un Moskova gazetesinde Türk ve müslümcınlcır aleyhine"'yozdığı heyecanlı maka leler, gene ve ateşli İsmail Bey'i o kadar coşturdu ki, so nunda 1 867 yılı yazında, Girit'teki Türklere, dört beş yıl lık Askeri İc:ladi'de öğrendiği bifgilerle yardım etmek için Girit'e gitmeye karar verdi ve b i r arkadaşiyle - Mustafcı Mirza Davidovic ile- beraber yola çıktılar. Fakat Odesa' cia pasaportsuz vapura binmek üzere iken jandarmalar tarafından yakalanarak ona babalarına iade oıunrJular . . . Bu maceradan sonra İsmail Bey bir daha Moskova' ya, Askeri idadiye dönmedi; Kırım'da kaldı. Ve Bahçesa ray'ın Mengli Giray Han'dan kalma eski Zincirli Medre sesine Rusça öğretmeni oldu. Kırım'da öğretmenligi 1871 � : lına kadar d3vam eder. Bu sırada İsmail Bey'in tekrar istanbul'a gitmek ve orada Türk subay ve memuru olm:ık 92
hevesi kabarır. Zaten akrabasından biri istanbul'da me murdur. İsmail Bey ls.taııbul'da iyi bir memur olabilınek ıçin Fransızca bilmenin gerekli olduğuna kanidir. Bun dan dolayı lstanbul'a Paris yoluyla g itmeyi. yani Paris'te bir müddet kalıp Fransızcayı adamakıllı öğrendikten sonra lstanbul'a gelmeyi kurar ve 1872 yılı sonbaharında Paris'e gider ve orada iki yıl kadar kalır. İsmail Bey'/n Paris'ten en büyük istifadesi, Batı ınedeni hayatını. o:du ğu gibi, güzellik ve çirkin!ikleriyle. iyilik ve kötülükleri�ie öğrenmek ve bu hayatın bin türlü engel leri ve zorlukla riyle. cenkleşe cenkleşe yaşamak oldu. . . Doğu'darı g elen l;ir yabancı için değil, yerli.ler için bile gayet karışık ve çetin olan Paris hayatında. henüz 21 - 22 yaşında bulu nan ismai: Bey, yapayalnız, sırf kendi gücüyle iki yıl yaşayabilmiştir. O zamanlar Paris'te bulunan «Genç Osmanlılarnla tanıştığına dair. elde kesin bilgiler yoktur. 1 874'te istanbul'a gsldi. Artık Türkçe, Rusçadan baş ka Fransızca da bi liyor. Osmonlı hükumstinden memuri yet ister. Bir ara l ı k Harbiye Mektebi Rusça Öğretmenliğine tayin edecek olurlar, fakat işi uzar. Bir yıl kadar l stanbul' da didindi kten sonra nihayet yine Kırım'a döner. . . lsmail Bey bu bir yıl içinde, lstanbul'un resmi dairelerini çok do ıaştı, ômirler ve memu rlarla iyice tanıştı. Osmanlı matbuô trnı düzenli takip etti, Osmanlı devletinin iç yönetim usul lerini, devletlerarası durumunu öğrendi; kısacası lstan bul'u, Türkiye'yi ve bunları idare edenleri, hayattan gör müş ve incelemiş oldu. İ smail Bey'in ilk yazarlığı İstanbul'do başlar: Moskova ve Petersburg'un bazı Rus gazetelerine İstanbul'dan yaz dığı Doğulu ren klerle süslü yarı gerçek. yarı hayali rnek tupları, o gazetelerde basılıp çıkar. Kırı m '.a döndükten sonra dört yıl kadar belirli bir. işle uğraşmadan özel likle m i lletdaş\arının çeşitli taba kalarının 93
hayat ve durumlarını incelemekle vakit geçirdi ( 1 ) ve 1 878'de Bohcesoray şehrine belediye başkanı seçildi. Belediye başkanı olunca, 1 819 yılında, Türkçe bir ga zete çıkarmak için izin isteyerek ilgili makama bir dilekçe verdi. Bütün Rusya'da, evvelce çıkıp kapanmış Ekinci ile topollcya topallaya henüz devam eden Ziya ve Keşkül'den başka Türkçe gazete cıkmış değildi. lsmail Bey'in dilekçe sine red cevabı geldi. Bir taraftan gazeteye izin olmak işiyle uğraşırken._ diğer taraftan, yukarıda bahsettiğimiz « Rusya Müslümanlığı» makalelerini Rusça yazıp yayınla mıştır. Bu makaleler, Gospıralı'nın, o zamanda, yani 1881 yılında taşıdığı düşünceleri, kendi kendine ortaya koydu ğu meseleleri, ulaştığı kararları acık bildirdiği gibi gele-
(1)
İsmail Bey yazdığı hikayelerinde kendi tercilme.ı halin
den ·bahseder.
1906 yılı Tercllnıan'da tefrika olarak yayınlanmı�
<Gün Doğdu hlldiyesinJn kalıramaıu «Danyal BeY», ·bizzat İsmail Bey'dir.
Bu
hikayeden,
1874-1878
düşündüğünü, neler yaptığını bir
yıllarında dereceye
İsmail kadar
Bey'ln neler anlayabiliriz :
«Milletin hAllne A.şlna ohna.dıkça millete hizmet mttmkttn olmıya..
cağını
anladıityle Danyal Bey .yanı lsmall Bey. bu yönden l1lın
ve llllif ll' etl attırmaya. ka-rar verip milleti
a.rwıına
atıkb, Köy dU
ğllır ıle inde, derviş, ulemA meclislerinde, beyler ve ağa.l&r :ı.lya.fet lerinde, medrese hlicrelerlnde, ve diğer ber tllrlll toplııntıda bulu nup, az söyleyip
çok
dinleyip, bir yıl kadar pratik dersler a.ldı,» -
«Her sınıfın yahşi yönlerlnl ve uygunsuz hallerini görüp, öğrenip, mllll r.a&fın neden ibaret ve milletin neye muhtaç olduğunu on
Ie.nuştı,» «Ne işlemeli, ışı nereden tutnıaıı, sönmüş kalbleri ne ile yon dınnalı,
basireti klismlliş perdeleri
'le ile
göstermeli ve
gaflet
sobrasında serilip kalnuş koca bir milleti ne ile ayıı.ğa kaldırma lı ! gibi suallerle hayli zaman uğraşmıştı)> Gün Doğdu, Tercüman, nr. 9, 1906.
94
c:ekteki düşün ce hayatının do bir çeşit programı mahiye tindedir. Bu yönden İsmail Bey'i anla m a k için bütünü 45 3ohifelik bir risale meydana getiren bu küçük eser, büyük değere sahip bir belgedir. Bu eserden acıkça anlıyoruz ki, İsmail Bey bir mllli lsmoil Bey mensub olduğu mi lleti, yalnız Kırımlı lar olarak almıyor; «Türk-Tatar» adıyla anılan kavimlerin bütününü kendi mil liyeti sayıyor. Bu yönden İsmail Bey'i bu andan itibaren <18ütün Türkçü» soymakta hata yoktur.
yetçldir.
«Rusya Müslümanları», m i lliyetçilik acısından gayet önemli bir durumu görür ve bu münasebetle yine aynı önemde bir meseleyi ortaya koyar: -Asya ve Avrupo'n ı n bir kısmında oturan büyük b i r millet, Türk-Tatar milleti var. Bu mi llet, parça parça, dağınık, zayıf; bu m!llet diğer mil letlere oranla ilim ve morifetce, servet ve medeniyetçe pek geride kalmış; böyle devam ederse, yaşama kavgası tabii konunu gereğince mahvolacak -Hatırlıyorsunuz ki, bu fikir Zerdo bi'de vardı-. başka milletler tarafından yutu :acak . . . - işte bu durum müşohadesinden asıl mesele do ğuyor: Türk-Tatarların bu zaafına, böyle geride kalışına sebep ne? Türk-Tatar milletini mohvdan kurtarmak için ne yapmalı? . . . işte bu önemli mesele. lsmail Bey'in düşünce ve iş hayatında ölünceye kadar geçerli kalacak ve adı geçen bütün hayatınca bu iki meseleye cevap vermekle uğraşa caktır . . . İsmail Bey' in düşünce tarihi, bu büyük meseleye değişik zamanlarda bulup verdiği cevapların tarihidir; İs mail Bey'in emellerinin tarihi -özel hayatı normal olarak konumuzun dışındadır. - _ bulduğu cevapları hayata geçir mek için uğraşmasının, didişmesinin tarihidir. Bu meselenin ilk çözüm şekli «Rusya Müslümanlığı» risalesinde görül ür. Bizce asıl öneme sahip olan Türklük
95
görüş acısından İ sm a i l· Bey' in bulduğu esaslı n okta l a r şun lardır: Türk-Tatarlar. kendi mendi mekteb ve m edreselerinde ken d i dilleriyle Avrupa i l i m l eri ni ve eğitimini, s an'a t ve tek n iğini öğrenmelidirler. Yalnız ni e kteb ve medreselerle, yetinilmeyerek, kendi dillerinde kitaplar, risaleler, mec mualar ve gazeteler yazılıp yayınlanmalıdır. Kısacası milli bir Türk-Tatar edebiyatı -geniş anli:ımiyle- vücuda g e l m e lidir ( 1 ) . Gaspıralı, «Rusya Müslümanlığını Rusları ürküt m em e k için. çok ustalıkla yaz ma k istemişse de. bazı Rus münekkitleri, bu es e rde bütün müslüman Türkleri Batı medeniyetiyle kuvvetlendirerek birleşmiş bir siyasi. toplu luk meydana getirmek ve bu şekilde Rusya devletinin ba şına büyük bir belô açmak, yani «Bütün Tü rklük » . yapmak gayesi gizli olduğunu bulup g öste rm ey e calışmışJardır . . . lsmail Bey'de. fikir ve iş, kendi deyi m iyle . «n iyet ve cımel» aralıksızdır: Millet ic in , milli dilde belirli risalelerin yazılması g ereğ in e şiddetle inanan lsmail Bey, pek çok cğraşorak sonunda Tercüman gazetesinin . initiyozın ı . al mayı boşardı. Ve 1863 y ı l ı Nisan ının 10. günü, bir yazarın c:<ediği gibi «Bahar güneşi ile dünya dlrilip çiçeklendiği günlerde, uzun yıllordanberl karlı kefenlerle örtünüp ölü gibi uyuklaya.n Kuzey Türklerinin de ilk beyaz bahar çiçe ği, «Tercüman» açıldı.» Tercüman'ın i l k g ünl er i n d e en ö n em l i konusu, m i l l ete kendi d ilinde ilim v erm e k, Avrupa ilirn ve eğitim ini, san'at
(.1 l
Gliril!Oyor ki, ilim, teknik ve
edebiyatı kapBa.ma.k üzere
milll bir dile Ga.spıralı İsmail Bey de Şeyh Ceroaleddln-i Afgan! gibi çok büyük blr değer verrnektedir.
96
ııe tekniğini kazandırmaktır. Bunun için milletin çocukları n ı okutmak; çabuk. kolay ve modern i l i m doğrultusunda okutmak lözımdır. Buradan bütün Kuzey Türklüğüne yayı lan «Usul-i Cedid» okulları doğdu. «Usul-i Cedid» deyimi Osmanlı Türklerinden alı nmıştır. Bu dey (m. o zamanlar İs tanbul sosyal hayatında kullanılan deyim'tefderıdi. «Usul-i Cedid» başta yalnız eğitim ve öğretime miJtrtaç g ib i görü •(.ir::.e de g itgide genelleşerek bütün hayat tarzına şömil olur. «Usul-i Cedid » i n g erek Osmanlı Türkleri. gerekse Ku zey Türkleri arasında gerçek anlamı, Batr:�timlerini. eği tim ve öğretim metodlarını, yaşayış biçimini, Batı hayat t:; rzı n ı benimsemek, kısa bir anlatımla uGorblıloşmak -Bo tılı:aşmolc- » demektir. İsmail Bey bütün Türklük öleminde. özell'ıkle Kuzey ve Doğu Türklüğünde Batılılaşmanın en raci propagandacısı oldu. İnanıyordu ki. Türkler milli d i l reri n i kaybetmemek şartiyle Batılılaşınca. T ü rk milletin i n hoyat v e bekösı temin edilmiş olaca ktır. Tercüman'ın,
hattö Tercüman'dan evvel onu m ü jdeler
yolda çıkardığı «Tonguçıı, «Şofokıı, «Ayıı , «Vıldızıı, «GÜ· neşıı g i b i belirli g ü n lerde çıkmayan mecmuaların hepsin d e. G a sp ır a l ı İsmail B ey «dil» meselesine çok önem verir: Türk dilinin zenginliğ ine. gelişme istidadına. bu d i l e yaban cı kelimeler karıştırmanın gereksizliğine ve zararlılığ�a. Türk lehçeleri arasında farkların azlığına. kısacası umumi bir Türk dilinin varlığına dair, kırk dereden su getirerek. boşta biraz kopa lı. sonraları daha acık bir şekilde birçok makaleler yazar. Meselö. birinci Türkçe eseri olan Ton guc'un Akmescid'de t'aş basmasiyle okunamıyacak kadar kötü basılan ilk baskısın ı n önsözü. ya ni İ smail Bey ' i n mil letine kendi diliyle ilk hitabı şöyle başlıyor: «Milletimizin eseri olan dilimiz, edebiyatça
işlenme
mişse de eğitime ve kavaide -kurallaıo- gelecek
dildir.
Gayet nazik Ta.tar türkülerinden, Nogay cönklerlnden, Kır-
F.
7/97
gız ve Türkmen cırlanndan anlaşılır ki, eğer dilfmlz usta bulup, kaleme alınıp işlenirse, şlmdil<ine göre cok derece li parlak ve kullanışlı olur. . . Muradımız diHmizi ilerletmek tlr.ıı
İbareyi, hiç değ iştirmeksizin aynen aldım. Sansür şort larından çekinerek Batı ve Doğu Türkçelerini soymaya cesaret edemiyor. Rusya idaresi altında bulunan Türk ka bilelerin i n halk edebiyatını. işlenecek dilin, genel Türk dilinin koynoklorındon sayıyor; İsmail Bey'in dil sohasırıdo Bütün Türkçülüğü_ işte ilk işe boşladığı ondan itibaren be lirlidir. ikinci mecmua olan •Şofak»do -Bu ism in sembolik mahiyeti açıktır· biraz daha ileri giderek, bil inen bir tür k ünün Kazon'do ve Kırım'do nasıl söylendiğini yazar ve bu iki lehçenin yakınlığını müşahhas örneklerle gösterir; aynı zamanda Kazan Türklerinin yabancı d illerden kelime almalarını tenkid eder, asıl amaç Rusçadan alınma keli meler ise de. yine sansür şartlarından dolayı bunu pek açık ifade edemez: «Kazanlılar kendi dillerine Cuvcı.ş, Mor duva kellmelerl karıştırmaya olışkındırlar; halbuki alaca bulaca iş olmaz. . . Rakı içeceksen, apo,çık içmek g.erek; seliim kelam oldukça., «Kak Pojivayıı ne gerek? (1) üzerin de akçe oldukta goyre minnet ne gerek? Lugaat-ı Türki oldukta gayri lugaat ne gerek? (2)» . Şu lôtife kılıklı yazıları fıkracık, y i n e ilk Türkçe yazıla rından itibaren Türk dilini olaca bulacolıkton kurtarmak is tediğini gösteriyor. Bu esas fikri, lsmoil Bey hayatınca yo-
(1)
«Kak pojlvayiş», Rusça. «Nasılsın, iyi misin ? » demektir.
(2)
Şafak, <LetAif>,
baası,
98
9
Ağustos 1881,
Tiflis, ünsızadeler Mat.
Tercüman'ın Osmanlı ü l kesinde en bir kısmı. Osman lı Türkçesinin «alaca bulacal ığı nı» tenkide dairdi. İsmail Bey bir maka lesinde, Osmanlı lehçesiyle a lay ederek «Be yacak ve savunacaktır.
c o k dağıldığı zamanlarda makalelerinin
nim anadilim Daray -Drel- dilden
kaınpoze-compose-dir.
diyordu. Bu şekilde. belki evvelce istanbul'da iken öğren diği dili sadeleştirme davôsını, yine lstanbul'do daha acı k ve şiddetle savunmuş oluyordu. Görülmektedir ki. Gaspı ralı lsmail Bey dil sahasında tasfiyecilik akımının babala rındandır. Gaspıra lı'nın umdelerinden birisi de, Türk kadınına hürriyet ve erkeklerle eşitlik sağlamak gereğ idir. Bu um desini d e ısrarla ve devamla g erçekleştirmek ister. Onun gözünde m i lletin anaları, milletin birinci mürebbileri -ter biyecileri- kadınlardır; kadınlar hayatı anlamıyacak olurlar sa. çocuklarını hayata kabiliyetli alarak yetiştiremezler. M i lletin yarısı. kadınlarıdır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırlarsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım ka lır. . . Ka dın meselesine dair İsmail Bey'in hoş bir eseri vardır: «Kadınlar Ülkesi».
Bütün Türkleri Batı metodlariyle eğitmek ve batı ha yat tarzına dahil ederek. yabancı kelimelerden mümkün olduğu kadar temizlenmiş genel bir Türk ilim ve edebiyat dilini geliştirerek, kadın ları genel hayata karıştırarak Bü · tün Türklük'ün gelişmesi ve olgunlaşması carelerirıi d ü ş ü n e n l smail Bey'in dimağ ve kaleminde, d ıştan geier. akislerin de etkisiyle diğer bazı meseleler, kısacası müs lüman Türklerin hayatında çok derin etkisi kesin olan din meselesi, önemli bir konu teşkil eder. İsmail Bey'in ls lôm'a. bakışı, milli hayata fayda derecesi noktasındandır.
XIX. yüzyıl sonlarına doğru Doğu islômiyetinin şurasinda burasında beliren mücedditlerin davôlarını amacına uy gun bulur. i slôm. Batı medeniyetinin meydana getiricile99
rrndendir; islôm, Batı medeniyetinin bazı şartlarla kabulü nü engellemez. İslôm, kadınların hürriyet ve eşiUiğir.i, ha· yatta erkeklerte elele c;:alışmalarını teşvik eder. İs!ôm, müslüman kavimlerin mezheb c;:atışmalarını reddeder. . . i llı. gibi esasları benimser; ve «vakt-ı saadet»e dönüş idd:a siyle ortaya c;:ıkan bu «Yeni lslômlık -Ne o i stamisme-» ' milletdaşları arasında yaymaya çalışır. Bu yoldaki c;:alış ır,anın en güzel örneği «Dôrü'r-rohat Müslümanları» isimli güzel hikôyesidir. İsmail Bey gittikçe gelişen ve olgunlaşan düşünce lerini yaymak için yalnız yazı vasıtasına başvurmakla ye tinmiyordu; hemen her yıl Türk dünyasının bir taratına seyahat ederek. Osmanlı ülkesi, Kafkasya, Türkistan. Kazan, Kasım ve Litvo'daki Türk-Tatarların ileri gelen leri. aristokratları. ôlim leri, zenginleri ve fa kirleriyle Türk dünyasının meseleleri hakkında fikir alışverişinde bulu nuyordu ve Çin'den Almanya'ya, Kuzey Buz Denizi'nden Afrika'ya ve Hind Okyanusu'na kadar Türk ve islôm ôle minin aydınla riyle aynı meseleler üzerinde haberleşıyor du. Rusya'da 1905 İhtilôli olup da, düşünce ve basın ha yatı hayli hü rriyete ulaştığı zaman, Gaspıralı ismoil Bey, bütün Türk milletinin, bCıyük mil letler arasında görülen yaşama kavgasında, Zerdabi'nin dsyimiyle «moğ lub, ınakhur ve nôbu<lı> olmaması için bulduğu çarelerin öze tini bir prensip halinde «Tercümıın.ı ı r başına ekledi: «Dilde, fikirde.
iş d e birlik»
1905'ten sonra bir prensip halinde iiade edebildiği bu üç büyük esasın unsurlarını telkin ve tatbike. İsma il Bey, yukarıda açıkladığımız gibi, 20-25 yıldanberi, ısrarla çalışıp duruyordu. Bütün Türklerin dilde, fikirde ve işde birliğini sağlamak için. uyarma ve aydınlatmadan başka. 100
Türk çocuklarına mahsus ibtidai ve tôli mektebleri bu gayelere göre hazırlamaya ve düzenlemeye çalışmıştı. Tavsiye ettiği pro9rama göre «Usul-i Cedid» , yani Avru pa tarzında düzenlenmiş ibtldai mekteblerde ilk öğre tim milli lehçelerle olacaktı; fakat üç yıl kadar ibtidai yede okuyanlar, mutlaka « ebedi dil» dediği «Umumi Türk dilini» öğrenecekler ve dördüncü yıldan itibaren öğretim artık o umumi Türk dili ile yapılaca.ktı. İsma i l Bey'in «edebi dil» veya «Umumi Türk dili» de yimiyle anlatmak istediği dil, çok sadeleşti rilmiş lstanbul Türkçesidir. Okullarda dil birliğiyle beraber aynı gaye, « fi kir ve iş birliği>ıde öğretilecek v e telkin edilecekti. Gaspı ralı'nın ümit ve emeline göre, Kuzey ve Doğu Türklüğünde bir taroftan okurlar, diğer taraftan matbuôt. üçüncü ta raftan hayır, ilim ve edebiyat dernekleriyle mi lli yardım laşma kurumları sayesinde ;,Dilde, fik irde, işde birlik» ideali gerçekleşebilirdi. . . Gaspıralı İsmail Bey'in, millet hizmetine başlar başla maz ortaya attığı «Garblılaşmakıı, sonra ilen. ettiği «İslömı asri bir surette anlarnakıı ilkeleriyle, hayatının sonlarına doğru ifadesine imkôn bulduğu «Dilde, fikirde işde bir lik» prensibi, Bütün Türkçülük akımının, dil, edebiyat, sosyoloj i, hattô siyaslyôt sahalarında şimdiye kadar bu labildiği esasların hemen hepsini birleştirmekte ve kap samaktadır. sanırım. Sonradan gelen Türkçüler ve Bütün TürkçCiler, bu esasları i nceleyecek. açıklayacak. destek ı eyecek ve uygulayacaklardır. Bundan dolay: 1 5 yıl kadar önce Türklük hakkında yazdığım bir ma kalede dedikleri mi, burada da aynen tekrar edeceğ im: «Zannımca, Bütün Türklük görüşünü ilk evvel meydana. çıkaran, eski Kırım Hanlarının bugün terkedilmlş ve unutulmuş, adetô dünya dan ayrı ve uzak gibi yaşayan küçük bcışkentlerlnde hafta da bir defa yayınlanan ufacık bir gıı.zete o lmuştur. 30 yıl 101
önce Bahçesaroy'da çıkmaya başlayan bu küçük gazete ı<Tercümamıdır, «Tercümanııın yazar ve yayıncısı ise Kı rım Mirzalarından Gaspırah ismall Bey'dlr. lsmall Bey Bü tün Türk ölemlnl gözönünde tutarak, ona göre çalıştı. «Tercüman»a göre Kazan Tatarı, Orta Asya Şartları, Ta rancılar filan yoktur; bir dine inanan, bir dllle konuşan «Türkler» vardır . . . » (1) 1 5 yıl eskimiş bu hükme şimdi yalnız bir koyıd koy mak istiyorum: İsmail Bey'den önce Bütün Türk lük goyesi rı• bir sistem halinde fiilen uygulomoya, teorik olarak dü zenlemeye çalışan hic bir kimse olmadığını tekra r etmekle beraber. bu gayeyi, a rosıra. uzaktan görür gibi olanların varlığına inandım ki, onlar do yukarıda ismi g eçen Vefik Poşo. Şeyh Süleyman Efend i. Mustafa Celaleddin Paşa gibi Batı Türklüğü içinde çalışmış bazı zatlardır. Fakat bunların hiç birisi, Kırımlı İ smail Bey gibi bu fikri açık l ı kla. sebatla ve ısrarla teoride takip, pratikte uygulama ya çalışmış değil lerdir.
Kısacası İsmail Bey Gosprinski «Gaspıro l1»y1, ben «Bütün Türkcülükıı harekatının merkezi simMı saymanın doğru olduğuna inanıyorum. (2) KAZAN T Ü RKLER i NDE İ LK Mİ LLİYETC I L I K SES İ : ŞAHABEDD İN- 1 MERCAN İ
Kırımlı İsmail Bey'in bütün Türk aleminde etkili olma sından dolayı, Kırım Türkleri gibi Kuzey ve Doğu Türkleri ( 1)
A.kçurıı.oğlu
«Salna.ıne..1 Servet.i
Yu•ııf,
hediyesi olarak çıkan (2) Jeyin
Gaspıralı
saat yedMe
kendi evtnde 63,5
102
Türkllik.
Bu
makale önce 1328
y:ılı
Füııö.n» da, sonra 1329 yılı «'l'Urk Yurdu» nun
((A]tun Armağan . 2» de yayınlanmıştır.
İsmail
Bey, 1914 yılı Eylülün 11.
Bahçesaray'da,
Tercilman
gllnü sabah.
matbaasına bitişik
yaşında, akciğer vereminden öldü.
onu kendilerinden sayarlar. lsmail Bey'in Azerbaycan Türklüğü ile de ilgisi büyüktü. İstanbul Türkleri. 1894 ta rihlerinde «Tercüman» gazetesini. ad etô kapışarak oku yorlardı. Abdülhamid hükumeti «Tercümam>ın serbestçe Osmanlı ü l kesi sınırlarından geçmesine çoğunlukla izin vermemiştir. Bununla beraber. Molla Abbas Fransevi'nin Frengistan Seyahatnômesi'ni -ki sonradan «Dorü'r-rohat Müslümanları» ismiyle yayınlanmıştır.- daha Koca Musta fa Askeri Rüştiyesi'nde iken - 1 688- o kuduğumu hatı rlıyo ı um. Kısacası «Tercüman» gazetesi ve tôbir uygunsa «Tercüman Edebiyatı » . son zamanlarda Türk dünyasına en çok dağılan yayındır. Şu kadar ki. başta «Tercüman» fikirlerine en çok ilgi gösterenler özel likle Kuzey ve Doğu Türkleri olmuştur. Bir süredenberi devam eden ıslahôt-ı din iyye okımiy ıe Rus kültürünün, belki de «Tercümem> fikirlerinin etkisi altında, 1 885 yıllarına doğru. Kozan Türklüğünün merkezi alon K<ızon şehrinde mill iyet fikrinin tarih ve etnografya sahasında ortaya çıktığını görüyoruz. O zamana kadar kendilerini sırf müslümon soyan ve şuursuz bir şekilde di llerine «Türki dili» diyen Koza nlılar içinde. yenilikçi ilim c:domlorındon Şahobeddin-i Merconi, tarihi eserlerinden birisini. «Kitab-ı Müstefôdü'l-ahbar, fi Ahvôl-i Kazanıı adlı Kozan tarihini Kozan Türkçesiyle yazıyor ve o eserinde ilk defo Kozanlı müslümonloro. dinden başka bir de mill iye tin varlığını acı bir dille, sert ve açık tôbirlerle ihtar ve ilôn ediyor. « Müstefôdü'l-ahbar» ın bu husustaki meşhur cüm leleri şun lardır: «Bazıları Tatar olmayı ayıp sayıp o isim den nefret edip, biz Tatar değil, müslümanız diye çekişir ve mücade le ederler. Ey miskin! Diyelim ki, senin müslü· mandan başka bir ismini dininin ve milletinin düşmanları bilmese idi, elbette seni müslüman diye ayırdederdi. Tatar olmazsan; Arab ve Tacik ve Nogay değil, Hıtay ve Rus ve 103
Efrenc ve Prus ve Nemse dahi değil; İ mdi kim o:ursun? ! ( 1 ) » . Şahabeddin Hazretin m i lletine bu hiddetli hitabı. Ko zanlıların kendi tarihlerine, kendi soy ve soplarına değer ve önem vermediklerini tenkid içindir:
« . . . Hattô kavmimi zin çoğunluğu, ezeldenberi işbu yolda Rusya h ükumeti idaresinde bulunuyoruz zannındadır ve Bulgar ve Kazan ahvôlinden «Şehr-i Bulgar Ev11yaları» veya. «Azizler Kab riıı ve «Han Mescidlıı ve nesneyi eskilikte mübalôğa ma kamında uHô o Han zamanındaki işıı demekten başka hiç bir şey bilmiyorlar ve bu sözün anlamını bile sıhhatli ola rak tasavvur ve akıl edemlyorlar. Kendi kabilelerinden r.< kadar hükümdar gelip geçtiği hakkında bilgileri yok. (2).ıı Gerek yukandaki hitab, gerekse bu gözlem yazarın m i l li şuur sahibi olduğunu a c ı k göstermektedir. Tuna Bulgar larının i l k m i l l iyetçi yazdığı
« lslôv-Bulgar
tarihçileri -Perisi- d e Tarihi» i s i m l i
1 762 tari h i n d e
eserinde
kendi milliyetlerinin i s m i n i telôlfuz etmekten
Bulgarları çekindi kleri
için pek acı sözlerle kınıyor ve onlara
uEy akılsızlar, niçin kendi milliyetinlzden çekiniyor, niçin Bulgar diye lslmlen dirlldiğinlzden utanıyor ve Rumların hileci politikalarına tôbi aluyorsunuz?ı> diye h i tab ediyordu (3). 1<Ahvôl-i Ka zan ve Bulgar» tarihi yazariyle « İslôv ve Bulgonı tarihi ya zarının yaklaşık olarak yüz yıl kadar ara ile fakat hemen
( 1) Şahabeddin
İbn Balıaeddinll'Ulercanl,
«El
kısmil'l.evvel
mio kitab.i Müstefô.dü'l-ahbar fi Abvıi.U Kazan ve Bulgar», s. 6,
Kazan Devlet Matbaası, .1885. (2)
Şahabeddin lbu
Bo.haeddinü'l-Mercani,
(<Elkısmü'Le"·vel
miu ldtab.ı Milstefidii'l-ahbar fi Ahvıi.1-i Kazan ve Bulgar», s. 6, Kazan Devlet Matbaası, 1885. (3)
Bıılgarlstan'da Tııranlzm Fikri, .Bulgaristan'dan mektub
«Türk Yurdu» , sene : XV, nr. 16, s. 45().
1 04
hemen aynı acı sözlerle hitab ederek m i l letlerine m i l li şu u r ve duygu tel kine çalışmaları. sırf tevôrüd müdür? Yok sa Şohab Hazret, Rusça vasıtasıyle C<Paisi» n i n eserini oku m u ş mudur? Bu meseleyi Şahap Hazretin hayat ve eser leri üzerinde derin i n celemeler yapan Kazanlı genç ô l i m IEr h a l letsinler . . . Şchab Hazretin tarihi ve b i r dereceye kadar siy a si milliyetçiliği, <ıBütün Türklük» fikrine kadar yükseleme mişti r: Hazretin Kuzey Türklerinden Kazan lıları çok a c ı k ve k e s i n o l a r a k «Tatar» ş e k l i n d e isim lendi rmesi b u n u n be l i rli bir ôlômeti say ı l a b H ir
(1)
Şahab Hazretin m i l l i yetçilik açısından Türk d i l ve ede biyotıyle ciddi olarak uğraştığı da ileri sü rülemez.
Gerçi
Hazretin özel sohbetlerinde
«Söz arasına Rusça karıştır mo.ktan sakınmak, mü mkün olduğu kadar öz dili koruma ya ço.lışmakıı tavsiyelerinde b u lunduğunu Şehr-1 Şeref E· tendi rivayet ediyor (2). ve bu rivayetin sıhhatinden şüp helendi recek hiç b i r sebep yoktur. Kuzey ô l imleri ve
şünürleri,
dü
halkın R u s a s i m i lasyonundan -benzeşmesi nden
korunması için, daima bu görüşü savunmuşlardır.
Fa kat
bağımsızlığını korumak istediği Doğu d i l lerine, Arapça ve Acemceye
Kuzey
Rusçaya karşı Türkçes i n i n
( 1) Bu
eserlerini bizzat incelemedim.
Şa.habeddinil'l..Mercant'nln
hilkilmleı1ın ,
rivayet
karşı
halindeki bilgilere
ve
Hazretin
doğdu
ğunun 100, yıldönümü dolayuıiyle Kazan'da hazırlanmış ve yayın lanmış
«Mercani»
ad lı
tafs1la.tlı kLtabın
muhteviyatına göredir.
Eir yazı kurulu tarafındıın hazırlac.an ve Salih Abidüllin taraflı1dan yayınlanan «Mercanb, baasında basılmış,
{ 2)
1333
_1915-
de Kazan'da Maarif
639 sahifelik ciddi ve değerli
«Şahabeddinil'J.JUercanJ»,
s,
bir
MaL
eserdir.
i26-127. 1 05
muhtariyetini savunmak temayülü Mercani'nin dan
çıkarılamaz.
yazıların
Türkçe diye yazd ı ğ ı eserleri,
şimdi gözüm önünde duran
meselô Arap
<ıMüstefôdü'l-ahbar»ı
ve Acem kelimeleriyle tıka basa doldurulmuştur. Merca ni'nin üslubu
belki Buhara'da çok kalmış olmasındandır,
Çağatay lehçes i n i a n d ı rır.
Türkçeye itinasızlığı,
zama
nında bazı münekkidlerin, özel l i kle Kuzey Türkçesini i l i m ve edebiyat d i l i yapmaya ç o k çalışan
Kayyum Nasıri'nin
haklı t e n k i d i n e uğramıştır. B u n u n la beraber, o zamana kadar bütün İ slôm ôle rninde kuvvetli bir gelenek olan i l mi ve edebi eserleri A rapca yazmak kuralını kırarak, <ıMüstefödü'l-ahbar»ı Türk çe yazmış olması ve dostlarından Fıshanoğlu Hüseyin E len d i ' n i n Tatarca sarf v e nahvine a i t eserine çok
önem
vermesi, Mercani'r.in m i l l i d i l değerini kavramış olduğunu gösterir.Şahab
H azr et.
o zamanlar «Rus-Tatar Darülmuallimi
ı ı i ıı Müdürü sıfatiyle Kazan'da oturan meşhur Müsteşrik Radloff'un dostu v e Darü l m u a l l i m in'de ilôh iya t
muallimi
idi. Rad loff vasıtasiyle R u s tarih, kadimiyôt ( e s k i çağlar) ve kavmiyôt ô l i mleriyle tanıştı. Radloffun Türk-Tatar d i l ve Jehçeleii h a k k ı n d a a raştırma ve incelemelerden berdar bulunmamış olması kabil
değildir. Hazretin
ôlemiyle temasından görüş ufkunu
ha
Avrupa
genişletmiş, ;;alışma
tarzını olgun laştırmış olmasına hükmetmek hato olmaz. M i l l iyetç i l i k şuurunun Kuzey Türklüğü içinde meyda
na
gelmesine «Tercüma n » gazetesinden sonra ilk hizmet eden eserin «Müstetôdü'l-ahban> ve ilk hizmet eden bü y ü k adamın «Şahabed d i n - i Mercani» olduğu üzerinde bir
leşil mekted ir. Şahabedd i n ' i n . milletdaşlarına acı acı hita bı çölde bir nidô g i b i kaybolup gitmedi; öğrencileri üsta d ı n yalnız dini sahada yen i l i k fikirlerini değ i l , tarihe da-
106
yalı m i ll i yetçiliğ i n i de devam ettirdiler geliştirdiler. Bu şe kilde Kuzey Türklüğünde de XIX. yüzyılın son çeyreğ inden itibaren m ill iyetç ilik,
Türklük fikir ve harekôtı boşlamış
oldu.
TÜRKLÜK ŞUBELERi ARASINDAKİ MÜNASEBETLERİ i lk önce İ stanbul'da Batı
Türkleri arasında görülen
Türkçülük ve «Bütün Türkçü lük»
fikirlerinin bir müddet
son ra Kafkasya'da, Azerbaycan Türkleri içinde, daha son ra
Kırım Türkleri, n i hayet Kuzey Türklerinden Kaza nlılar
orasında d a h i meydana çıktı ğını gördük.
Azerbaycan'da
da ilk m i l liyetçilerden saydığım Ahundzôde i le Melekzô de'nin İ stanbul ile bağJantıları ve ilgi leri pek çok değılse de, Bütün Türk l ü k görüşünü. söz ve işle kurmaya çalış mış olan Kırı m l ı İ smail Bey'in istanbul'dan hayli ilham a ldığına şüphe yoktur. Başta paııislôvit Kadkofların
te
siriyle m i l li duygu ve şuuru duymaya başlayan Gasprins ki, sonraları Süleyman Paşaların, Şemseddin Sami Bey lerin telkinleri altında bu duygu ve şuurun u geliştirmiş ve olgun laştırmıştır. Kaza n l ı Şahab Hazret, hac ziyareti mü Cevdet nasebetfyle 1881 yılında l stanbul'da bulunarak ve M ü n i f Paşalar g ibi ô l i m ve vez i rlerle
görüşmüştü ( 1 ) .
Tercüman gazetes i n i yayınından itiba ren sırasiyle oku yordu; i s ta n b u l ' u n durumuna ve fikir hayatını, Tercü man'ın
gaye ve emellerini biliyordu. Kısacası Türk m i l
iiyetç i l iğ i , Batı -Osma n l ı - Türk leri arasında i k i nci defa hız kazandığı s ı ra l a rda
Kafkasya,
Kırım ve
Kazan
Türkleri
ıçinde de Türkçülük fikirleri n i n meydana çıkması,
(1) Hazan UlemA&ından
Mercani
Efendi, -Abbas
bence
ve Y Akçu
ra.-, Ma!Omıtt, 1312 -1897-, c. III , nr. 69, s. 421. llk basılan rnaka
lemdir.
107
tir tesa düf eseri değild:r. Batı Türklüğünde beliren fikri faaliyetlerle Türk-Rus Savoşınırı ve Rusya'da Türk l ü k ve r:ıüslü manlık aleyhine bir çok yayı n ı doğuran Girit, Sırb, Bulgar. .. ilh. ihtilôllerinin bu olaya ek ili olduğunu sanan lardonırn. Batı Türklüğünün, mil liyet fikrinin gelişmesinde A zerbaycan, Kırım ve Kazan Türklüğüne etkisi olduğu gi bi, sonraları Azerbaycan, Kırım ve Kazan Türklüğünün bu sahada gelişen çalışması ela Batı Türklüğüne etkili ol muştur. Yani Türk ôleminin en gelişmiş kısmında fikir alışve;işleri alo ola, Türklük fikir akımı genişlemiş ve derin leşmiştir. Azerbayca nlı Ahundzôde yeni elifbasını ve komedi lerini i stanbul'a getirip o zamanın siyaset ve ilim büyük ierine sunmuştur. Kırımlı İsma il Bey Tercüman'ın istan bul'da yayınlanması için, devamlı çalıştı. Kısacası Türk lilğün çeşitli şubeleri arasında f i kri yakınlık vardı ve bu yokırılık san zamanlara kadar devam etti.
VI
-
TÜRKCÜLÜGÜN ÜÇÜNCÜ FAAL DEVRESİ
1877 Türk - Rus Savaşı sırasında ve onu takibeden yıllarda, yukarıda açıkladığımız sebeplerden dolayı Os manlı ülkesinde bir hürriyet havası esmişti; fikri çalış malara elverişli siyasi ve idari şartlar meydana gelmişti. Fakat b u elveriş l i şartlar uzun müddet devam etmedi; 1879 yıllarından başlayan irticô, gittikçe şiddetlenmek ü zere 1 908 yıllarına kadar sürdü. Her çeşit fikri çalışma nın açıkça ortaya çıkmasına engel olan müstebit ve key fi idare, ancak 1 897 - 1 898 yıllarında biraz hafifler g i bi oldu. Türk - Yunan Savaşı -1 897- sırasında Osmanlı sos yal hayatı, özellikle İstanbul aydınları daha fazla hayat ve hareket alômetleri gösterdiler. Bununla beraber sek1 08
seninci ve doksanıncı y ı l l a rd a hiç b i r f i k i r hareketi o l m a dığını i d d i a , müba lağa olur. R u s Savaşı sonrasiyle
Yu
ııon Savaşı öncesi orasında Türk m i l liyetçiliği f i k r i ,
Os
manlı m emleketinde hiç işlenmemiştir. diyemeyiz.
Şem
seddin Sami Bey, Necib Asım Bey, Veled Çelebi Efendi, Bursa lı Tah ir Bey, Ra i fpaşazade Mehmed ·Fuad Bey, Ah rned H i kmet Bey, Şair Emin Bey. Tunalı Hilmi Bey, i kdam Sa h i b i A h med
C evdet
Bey, Emru l l a h Efendi , Necib
Bey
g i b i Türkçülüğün üçüncü faal devres inde, yan i 1 897-1900 ta rih lerinde ken d ileri ne ve mesleklerine d ikkat çekilecek muhterem Türkçüler bu arada hazı r l a n m ı ş l a r ve bir m i k ta r sser yayı n ı n ı da başarmışlardır.
ŞEMSEDDİN SAMİ BEY Fraşerili Şemseddin Sami Bey.
nes len
Arnavuttur.
Fraşer. eski Yonya vilayetinin Ergiri sancağına tabi Per medi kazasında nah iye merkezi olan bir köydür. Esase n Berot'tan gelmiş olan tonotı hizmetinde
Froşer Beyleri d a i ma Osma n l ı sol
b u l u nurlar
ve Sami Bey'in Kamusu'l Alam ' da ·dediğine göre. konaklarında özel öğretmenler
tutup çocuklarına mükemmel şekilde
Arapça ve Farsça
o k u turlardı; yan·i bu beylerde i lme değer, vermek geleneği _ va rd ı . XIX. Yüzy ı l ı n son çeyreğ inde bu a i le i ç i n de Arnavut mil liyetçiliğine h izmet eden. Latin harfleriyle A rnavutçaya hcıs elifba düzen leyen Arnavutçular - F raş er l i A�dül g i b i - çıktığı g ib i , Vefik Paşa'nın
Lehce-i Os m o ni' s i n i
Bey geliş
ti rerek Kamus-ı T ü rki' yi yazan. en eski Türklerle B a tı Türk lerini tanıştırmak için Vambery'nin n a kline göre Kutadgu Bili g ' i ve Radloff'un n a k line göre Orhun Abideleri' n i Batı T ü rkçesine çev i ren, Tlirk u l u l a rı üzerine d i kkati çekecek _ş ekilde Kamusu'l-Alöm'ı yazan. kısacası lügat. d i l ve tarih sahalarında Türk m i l l iyetçi l i ğ i n e büyük
hizmetler
yapan 1 09
Şemseddin Sami Bey merhum do bu aileden yetişmiştir ( 1 ) . Kamus-ı Fransevi, Kamus-ı Türki, Kamusu'l-Alôm gibi gayet gerekli ve çok faydalı eserleri daimi elimizden düşürmeyerek kendisi için her a n rahmet ve şükran vesi lesi olan Ş. Sami Bey'in sırf neslen Türk olmamasından dolayı, Türklüğe, Türkçülüğe ettiği büyük hizmetleri. hiç bir ciddi incelemeye dayanmıyan yanlış düşü ncelerle ört( 1)
Oğlu Ali Samı
Bey'deıı
aldığım esaslı bilgilere başka ta
raflardan işittiklerimi ekleyerek Şemseddin Sami Bey merhumun kısaea tercüme-i hillnl sunuyorum: Şemseddin Bey 1 Ha.ziriıı 1650'de Fra.şer kasab!IJ!ıııda doğdu .
Babası
Halit Bey'iıı ölümünde,
Yanya'ya giderek, öııce oranm
medresesinde, sonra Rum «.Zoslmeon»
Jtmnazında öğrenim yaptı
ve 1871 yılında Jimııa.z öğrenimlııi tamamladı. 1872'de lstaııbul'a geldi ve MatbuAt Kalemine memur oldu.
Bir
yıl sonra, yani 1873
de Şemseddin Sami Bey Radika isminde bir derginin başyazarıdır. Demek Şemseddin Bey 23 yaşında
kalemi
bir
derginin ba.şya.zari sıfatiyle
ele alarak, ·basın hayatına atılmıııtır. Ve ö!Uııceye kadar,
yani 31 yıl, o kalemi el!ııdeıı atmayacak, basın hayatınde.ıı aynlmı
yacaktır. 1874'de Şemseddin Bey'i, Trablusga.rb'da
Trsblus
adlı
Türkçe - Arapça bir gazetenin sahip ve başyazarı buluyoruz; 1875'
de lste.ııbul'da ilk günlük gazete olan Seba.lı'ı imtiyazını sonradan, mürettibi Mihran EfeııdJ'ye satmak zorunda kalıyor ve bu yazarı Ermeni mürettip, mürettııl>haneden imtiyaz sahibi yazıhanesine ge. çiyor;
Şemseddin Bey"de sad ık işçlnln ücretli bir yazarı oluyor!
Sabah gazetesinde meydamı. gelen bu garip değişiklikten sonra., mü
tebahhir - bllgisl, deniz gibi geniş ve eııgln olan . Şemsedclln Sami Bey, ölümüne kadar Müretti·b Mihran Efendi'ııln iktisadi tahakkü mü altında kalmıştır ! . Şemseddin Sami Bey'in resmi vazifesine gelince, 1880'da As.
Başkfi.. gibi kil.
kerl Teftiş Komisyonuna İkinol Kıl.tıb tayin ve biraz sonra
llbjiğe
terfi edilen ba koca yazar, komisyonun başkatipliği
çük bir vazifede sebatla hizmet etmlş durmuştur.
110
meye uğraşılmamalıdır: Bence Fraşerili Şemseddin Sa mi Bey üçüncü devre Türkçülüğünün büyük simalarındandır. Şemseddin Sami Bey'in Türkçülüğünü. hattô Bütün Türkçülüğünü isbat için, diğer delilleri bir yana bırakarak i
Şemseddin Sa.mi Bey ın Tilrk basın
metleri
çok
ve yayın hayatında hiZ
çeşıuı ve geniştir : Çeşitli tarihlerde e.ltı gazete
ve
dergiye başyazarlık ettikten başka. Cep Küttıpba.nesl adiyle kur duğu seriye tabii ilimler, tarih ve yazı metodlarından bahseden 14 kita.p kitap
yetışt1r�. 4 tiyatro ile öğı·etım metodlarına ait 4 , yazmış ve birçok ;seçme söz ve yazı topı}a.nuş
tır. Unutulme.ma.lıdır k, bu hacimce kUçUk eserler Ke.nınsu'I - Alem gibi KamUS-1 Fnuısevt gibi, Ko.mus.ı Türk! gfül bliyill<. işlerin ha. zırlanmasma ve tamamla.nmaıJına engel olmamıştır. Ş. Sami Bey, bu şahsi ve seçme eserleri yazmakla uğraşırken bir Fransa tari hi ve 5 Fransızca roman tercümesine de vakit ·bulabilmiştir. Bu
romanlar arasında Hugo'nun Seflller'i glbl değerli ve uzun bir e�r
de
vardır. Sami Bey Kur'iın-ı Kerim
tercümesine
bile teşebbüs et
miş, fakat Osmanlı hUkOmetl bu teşebbilsUnil kesinlikle yase.kladı
ğ'mdan tercüme ettiği kısımları yok etmek zorunda kalmıştır! . . Ş. Sami Bey'ln yukarıda belirtilen eserl eri basılıdır. Asıl Türk çülük açısından önemli olan eserleri ise henüz basılmamıştır. Bir
an evvel basılması, hilkfımetin ve millt müesseselerin himmetinden
beklenen bu değerll eserler şunlardır : ı - Ku1Bdgu Billg «Vambt\ry'nln 1780'de bastırdığı metnin ter
cümesi ve notları.»
Abideleri «ônsöz, metin, tercüme ve açıklama.» Lehçe..i Ttil'klye.yi Memll.llk-1 Mısır «�itabl'L.idrak li -li.sa..
2 - Orhun :ı -
nü'l - Etrtk ile Et - tuhfetü'z - Zeklyye fi'l-Lfigat'i-Tilrkiye'den alın mış» samı Bey merhumun bu TUrkçlilüğe ait eserlerinden başka, ba.. sılmamış dokuz ese�lnln daha bulunduğunu ve bunlardan dördünün
tamamlanmamış bulunduğunu oğ'lu Ali Sami Bey'ln Jutfen verdl ğ'l nottan öğTeniyoruz.
111
y a l n ız
Kamus-ı Türki önsöz lı n ü gösterm.:.k yeter.
tekror okunması çok faydalı olan bu « İ fade-i
Tekrar
Mera m » ı ,
baştan aşağıya k a d a r bu raya a l m a k isterd i m . Eserimizde tutulan ölçüye, bu değerl i önsözün tamamı sığmadığından bazı noktalar üzerinde d u rmakla yetineceğim. Genel ola rak denilebilir k i , d ilde T ü rk ç ü l ü k i lkelerinden birçoğu « İ fa de-i Meram»da açıklık ve kes i n l i k l e ifade olunmuştur. Sı rası gelince bir tarafında deniliyor ki: « . . . Dilimiz
Türk dili dir, bu dile has lügat kitabına dahi başk� isim düşünmek abestir. Dilimizde kullanılan kelimelerin hepsi de hangi dilden alırsa alınsın, gerçekte kullanılmak ve bilinmek şartlyle, Türkçeden sayılır.» Şemsedd i n Sami Bey'e kadar, Osmanlıca denilen d i l i n «Türk d il i »
olduğunu bu kadar
a ç ı k l ı k ve kes i n l i kle i fade eden bir kimseyi bilmiyorum. Sami Bey, Türkçe konuşulan yerlerin çeşitli Türk lehceleri arasındaki
geniş l i ğ i n i ve
yakınlığı a n latarak d i lde
« B ü tü n Türkçü l ü k » gayesi n i hedef seç.:ı rken: «Doğu Türk çesiyle Batı Türkçesi arasındaki fark, sanıldığı gibi, İtal yanca ile Ldtince veya İspanyolca ile Fransızca arasında ki fo.rk kadar, yani bu iki Tiirkçeden her birini diğerinden büsbütün ayrı ve kendi başına bir dil saydıracak derecede olmayıp, bu fark ancak Kuzey ı:e Güney Almanya ve Tos kana İtalyancası ile Napoliten italyancc.sı yahud Mısır A rapçası ile Mağrlb Arapçası arasındaki fark derecesindeBu
notta, Kotadgu Blllg lle Orhon Abldeleri'nin tercüme edil
diği ve açıklandığı tarih bildirilmemişse de, şöyle genel bir dfade varılır : «Şemseddin Sami Bey son yıllarını eski Türkçeyi hıcele. n1eye hasretmiştir. O sıralarda en çok görüştüğü iki dostu Necib Asım Bey'le Veled Çelebi idiler.:ı. Ş, Sami Bey, bu yorulmaz kalem işçisi, 19()4 yılı,
18
Hazira
nında Erenköyü'nde vefat etti. Ruhunun nur içinde yatma.sını Tan. rıdan dilerken, b1ze verdiği değerli
şekl<Or etmeyi bir ve..zife sayı.yon.ız.
112
bllgllerden
dolayı
oğluna
te
dir: ve Doğu Türkçesiyle Botı Türkçesi tek bir dildir, iki· si de Türkçedir.» d i yor. Biz Sami Bey'in söz zincirini ko parmadan ve onun önsözünden çıkardığımız bir sonuç o larak, son cümlesine şu birkaç kelimeyi ekliyebiliriz: Ve bundan dolayı Doğu Türkleriyle Batı Türkleri bir tek mil lettir, ikisi de Türktür.» Bir an şüphe etmiyorum ki, Sami Bey de böyle düşünüyor. Doğu ve Batı Türklüğünü bir to nıyorak «Bütün Türkçülük» fikrini kabul ediyord u . . . Bu nun içindir ki, «Bizce ihmal edilip ve unutulup, Doğu Türk çesinde kullanılmakta bulunan halls Türkçe kelimelerin ve özellikle bunlıı.rdan değerli ve gerekli olanlannın alınma sı ve bu yüzden bunların bizim Türkç_eye dahili kabulü ile canlandırılma ve yayılmalan -yani iki lehçenin birleştiril mesi- hususuna hizmet etmek emeffnde iken, mücerret kavmiyet ve cinsiyet -şimdi olsa milliyet derdi- sevgisini takdirle bunları Arapça ve Farsça süslü deyimlere tercih edecek kişilerin henüz azlığı ve çoğunluğuıı k<!ll'şı bulun ması kısmen bu h izmetten kendimi mahrum bırakmaya beni mecbur etmiştir».
NECİ B ASIM BEY Osmanlı ülkesinin Batı ucundan istanbul'a gelmiş Şemseddin Sami Bey lügat ve dil sahasında Türkçülüğe çalışırken, Doğu ucundan gelen ve ondan genç olan Ki lisli Necib Asım Bey'in de dilde Türkçülük sahasında hiz metleri belirmeye boşlar. Bolhosonoğlu Necib Asım Bey, m i lli duyguyu en de rin duyan ırki hudutlardan birinde, Ki lls'te 1661 yılında doğmuştur. Ailesinin mensup olduğu sosyal sınıf, sipahi beyliği, ondaki milli duyguyu ecdi'idının on'onesiyle kuv vetlendirmiş bulunuyordu. ilk idadi öğrenimine Şom'do boşladı. 5. Ordu Askeri İdadisi'ne girdi ve Şom'ın o zoF.
: B/1 1 3
manlar bile hususi olan «Araplık• muhiti, gene Necib'e etkiden uzak kalmadı ( 1 ) . Necib Bey, bir Türk sfpahizô desine lôyık terbiye ve öğretimi askeri okullardan alıp, piyade mülôzımı oldu. Fakat askeri bilgileriyle yetinme yerek, daha Kjl ls'te iken özel öğretmen le�den ders al maya başlamış ve lstıınbul'a gefip Kuleli Askeri ldadisi'y le Harbiye Mektebine devam ederken de özel derslerin i bırakmamıştır. Necib Bey henüz idadi öğrenimiyle uğraş tığı zamanlar bile kitôbet ve edebiyat derslerin de Türkçü lük temayül ünü gösteriyordu: Kend isinin anlat tığına g öre. kitôbet hocalarının Türk edebiyatına örnek olarak gösterdikleri ve tavsiye ettikleri Telemaque ter cümesi ve Rumuzu'l-hi.kem gibi Arap ve Acemcesi Türk çeslndim fazla, seci li, kafiyeli eserlerden hoşlanmazdı; saf Türkçe vaz'"m aya . çalışırdı. Necib Bey, Kuleli İdadisi öğrencisiyken, yan i 1 879 tarihlerinde Ahmed Midhat Efendi ile tanışarak ondan yararlanmaya başlamıştır. Harbiye Mektebinin son sınıf larından itibaren Midhat Efendi'nin gazetesi olan Tereü man-ı Haklkat'e fenni makaleler yazıyordu. Necib Asım Bey, «Türk» kelimesini ilk defa kendisi nin «Terk» gibi yazmayıp «vav»la «Türk» yazdığını söylü yor: «Tarihlerimizde -Etrdk-ı blldrak- yazıldığını gördüğüm den ve Osmanlılardan birçoğunun Türk'ü tahkir ettiklerine şahit olduğumdCl.!1 ıcTürk»ü «vavııla yazdım. -Niye böyle yazıyorsun? di ye n lere de ıcEtrôk-ı biiclrak» yazılmasın di N. Asım Bey, tercilme-t halinden lıahsede11 bana
(1)
özel
m,ektubunda. bu et.kllere dair bir iki olay belirtiyor
laJ", Türkleri memle.kette yabancı gtbi tutarlardı. velerinde
Araıpça
Hatta
yazdığı <<ArQ.p kır k&.h.
bilenler beş paraya, bilmeyenler on paraya kah
ve içerlerdi. Arap hocalıırımdan zulüm gördüm». Araplara olan hiddetini, k·LSmen
114
sonradan Mekteb mecmuasında
gösterebilmiştlr.
yazdığı bir
makalede
ye cevap verdim. Ve 8ırbıiili Türk» oldu . . . »
Coddesinde adım
«Vcwlı
Necib Asım Bey, 1897 yılları nda hemen her cuma Ah med Midhat EfMdi'nin Beykoz'daki yalısına giderdi. Son
rad a n Türkçülük hareketinde ayrılmaz arkadaşı olan
Ve
led Çelebi Efendi ile Midhat Efendi yalısında tanıştı. Ne cib Asım Bey, Midhat Efendi'yi de, Veled Çelebi Efend i'yi
rJe
kendisinin ııTürkçü ettiğini» söylemektedir. Muhakkak olan şudur: Necib Asım ile Veled Çelebi, bu iki «Vavlı
Türkler» Abdülhamid devrinin en tan ı n m ı ş Türkçüleri idi. 1893 y ı lında Ahmed Cevdet Bey, lstanbul'da İkdam gazetesini çı karmaya başlamıştı. ikdam, başlığına «Türk gazetesidir» diye yazan ilk Türkçe gazetesidir. Zaten İk dam ' ın Türkçülüğü i l k nüshalarından itibaren göze çarpar. ;,2 yıl evvel yazdığım «Üç Tarz-ı Siyaset»te, lkdam'ın Türk ç ü l ü k organı olduğunu kayıt ve tesbit etmiştim; Ahmed Cevdet Bey, gazetes inin yazı kuruluna Necib Asım Bey, Veled Celebi ve Emrullah Efendileri almıştı. M i l l iyetini açıktan açığa ilônckın çekinmeyen bu Türk Necib A sım Bey, arkadaşı Veled Celebi ' n i n
mazetesinde dediği g i b i
felsefesi
«Ortak
konular ile
bibliyogr<ıfya
ilmi v e
JOgat
v e diğer gerçekliği belli olan konularda maka le
ler yazagelmiş» ( 1 ) ve yazarlığına «Bahse mu·kted i r oklu
ğu
konuları
o fennin
ihtisas sahiplerine gerçekten beğen
dirmek suretiyle başlamış. g itgide çalışmasının ürünü o de�ece artarak İ slôm fôzıllorı ve Avrupa müsteşrikleri ora smda bugünkü sahip olduğu yere» ulaşmıştır. Gerçekten Necib Asım Bey, 1 890 yıllarında Avrupaca da tanınmıştı; bir Rus müsteşriki N. A sım Bey'den bahseder·ken diyar ki:
«Necib Asım'ın ismi, ( 1)
Avrupa
edebiyatındo mectıul değil-
Necib Asım Bey, İkdam gazetesinden evvel, Maarl.f mee
yazdığı gibi çıkamll4hr.
muaaında dile dair makaleler edeb» adlı bir mecmua da
bir a.ralı.k «�l�setll'l
115
dlr. Türldye'de yeni bulunmuş yazıları, yahud Osmanlıca
nın Anadolu lehçelerinden birini tarif eder yolda yazılmış makaleleri, uKeleti Szemle» mecmuasında yayınlanmak· tadır (1). N. Asım, uzun süre, vatandaşlariyle Avrupo. ilim filemi arasında bağı sağlayan hemen yegane Osmanlı ôli ml kfü. (2) Peşte'nin Keleti Szem le si nd en başka Paris'in .Journal Asiati que i nde de Necib Asım Bey'in bazı makale· '
'
leri yayınlanmıştır (3). Hatıô b u mecmuayı çıkaran Fran sızların Asya Cemiyeti -La Societe Aslatique-, bir Türk alimini 1895'te üyeleri a rasına seçmiş ve kabul etmiştır. Balhasanoğlu Necib Asım Bey, bir taraftan ilmi ince lemelerde bulunup, incelemelerinin sonuçlarını Osmanlı ülkesinde ve Avrupa'da yayınlamaya çalışırken, diğer ta raftarı oskeri okullarda eğitim ve öğretim yoluyle askeri görevini yerine getirmekten de uzak kalmamış ve nihayet Osmanlı ordusunda miralay rütbesini kazanmış ve Meşru· tiyetirı ilônından sonra İsmail DarülfünOrıunun Türk Dili
(1) N.
As mı Bey,
Keletı Szemle'de KiUs, Be•nl ve Erzurum Hlbetil't.ılakayık'ı yayınla.mı�
lehçelerı hakkınde.ki Jncelemelerlyle
tır.
Ve
kendi dediğine göre, Avrupa mecmue.larında Fransızca ya
yın yapmasından ...,ıl amacı, Tilrkleriıı de
bu
gibi işlerle uğraş
tıklarını Avrupalılara göstermekti. ( 2 ) V. Gordlefski, olstanbııl'daki Tllrk lar», Moskovs,
(3)
Deneği llAkkıııda
Not
1912, s. 2.
Jooroal
Aııiatlque'de N. Asmı Bey, Türk milli aruzu hak
kında «La Verslfl Catlon Natloıuı.le Tnrque» başlıklı bir makale yaymlanuştır.
Asım
Bey'den önce, milli
aruz üzerine Veled Çe
lebi Efendi ve Manastırlı Faik Bey bir inceleme raimı.şlarsa da. burada TO.rk
mısralarının
sayısını göstere�k, seztir .taktı'. me.
selesini gö>:önilne almamışlardı. Bu yönü ilk defa N. Asım Bey,
�onma!
Aslatıque'de çıkan yukanda. bellrtllen maka.lesinde
tayin çı
ve tesblt etmışur. Bu makala Meşrutiyetten sonra tstanbul'da
kan Fransızca Bosphore mecmu asında tekrar yayınlanmıştır.
.1 1 6
Tarihi k ü rsüsüne müderris tayin o l u n m uştur.
1927 seçım
lerinde Türkiye Büyük M i l let Meclisine üye seç i l m iştir. Necib Asım Bey'in fenne, askerliğe, tarihe ve dile a it yirmiyi aşan basılı eseri vardır. Türkç ü l ü k bakış acısından
değerli eserleri, Ural ve Altay Lisanları, Pek Eski Türk Yazısı, Orhun Abideleri ve Türk Torlhi'dir ( 1 ) . Türk Tarihi hakkında kendisi diyor ki: «Leon Cahun'ün ta ri h ini geniş leterek tercüme ettim (2). Bunun sebebi de tarihi bir millet olduğumuzu göstermekti». (3)
en
N . A s ı m Bey ' i n Türkcülüğe hizmetleri, özell ikle dil ve
ta rih sçıhasındadır; Ve N. A sım Bey' d i r ki, ilk önce dıl ve tarih sahasında Avrupa metodlariyle çalışmakta oldukla rını Avrupa'yo tanıtmıştır. Bütün Türkler orasında, eski Türk dillerine, eski Türk harflerine, müstakil Türk tarihine Türklerin d i kkatini a c ı k bir şekikle çeken Türk'ün Necib Ası in Bey olduğunu i d d i a
edebi liriz .
N. Asım Bey.
Türkçülüğe
ait önem l i birkaç eserin
İkdam sahibi tarafından basılmasına işaret ederek, mede ni geçmişimizin canland ırılmasına ciddi bir hizmet etmiş tir. Kısacası Ali Şir Neva i ' n l n Muhakemetü'l-U:igoteyn'ini kita ba büyük Türk şairinin tercüme-i tıalini de ekliyerek Veled Çelebi Efendi i l e beraber yoyırılamıştır.
(1)
N.
Asırrı;
Türk Tarihi, -Yayınlayan Hasan Ferid ve Ah
met Şemseddin-, İstanbul, Mathaa-yı Türk YRZ1Bı, 2.
b83ılış,
Amire, 1316 .1900., Pek Eski
TUrk Derneği yayını, İstanbul, Neem.l ıs.
tikbaJ Matba.ıı.sı, 1327 -1911-, Orhun Abideleri, T. C. Maarif Vekil,. !eti neşriyatından, Ista.nbul, Ma.tba.a..yı Amire, 1341 .1926-. ( 2)
Leon Cahun, İntrodnction a l'Histolre de 1'Asie, Armand
Colin et Cie Parıs, 1896. (3)
Necib
Asım
Bey'in özel bir mektubundan.
117
İ kdam gazetesiyle Moliimat m ec m u a s ın da sırt Türkçe m a k ale le r yazmaya ça lıştığı gibi «conk»lerden toplama şorkılor ve maniler d e yay ı n ladı N. Asım Bey Osmanlı d i l i n i n T ü rk celeş m ea i n e uğroş tı ğı kadar değilse bile Doğu musikisinin m i l lileş m es i ne de h ay li h immet sorfetmiştir. Osmanlı aydınları arasında ge çerli o la n Doğu musikisinin m i lli Türk musikisi olmayıp, asıl Türk m u s i k is i çoban ve halk havalarından motifler a!ın a ra k , Batı musiki tekniği ile Macarların yap t ığ ı gibi. düzenlemek gerek tiği d üş ü ncesi n i ortaya atan do N . As ı m .
,
Bey'dir. Zaman ı n ı n m u s i k i üstadlarındon sayılan Rauf Yek ta Bey, Necib Asım Bey'in bu fikri a l ey h i n e şiddetle yürü
müştü. Bu musiki münakaşaları Abdülhamid devri n i n son yıllarına rastlar. Gecen 20-25 yıl. bu meselede kimin h ak lı olduğunu göst ermey e yetti. Necib As ı m Bey'in bütün hizmetlerinin bence en de ğerlisi Leon Cahun'ün Asya Tarihine G iri ş i ni , Doğu ko y noklorındon aldığ ı bilgi lerl eger.işleterek, tercüme etmiş olmasıdır. Bu kitap, Gökalp'ın Türkçülüğün Esasları i s i ml i eserinde dediği g ibi «Her tarafta Türkçülüğe dair temayül ler uycmdırd11ı; Türk milliyetçiliği h a reket i n i n gelişmesinde, ön em li fikri etken l erd en oldu . Osmanlılar v e belki bütün Tü rkler i ç inde i l k «Bütün T ü rk ta r i h i » yazarı olmak şerefi Necib Asım B ey i n d ir '
'
.
VELED CELEB İ Türkçülüğün dil ve
edebiyat sahasında Necib
Bey'den biraz sonra kendisini gösteren Veled Celebi
di, 1 868'de Konya'da doğmuştur;
Asım Efen
Doğ u ' n u n en büyük şair,
rıı utassavvıt ve a h lôkcılarından M ev la n a
Celôleddin-i Ru m i'n in onsekizinci göbekten oğludur. Konya'da medrese öğreni m i gördü. Fakat bununla yetinmeyerek kütüphane"
118
ıerden Farsça ve Türkçe edebiyatı öğrendi ve inceledi. Osmanlı imparatorluğunda vilôyetler soylularının gele neğine uyarak, hükOmet memuriyetine girdi ve aynı za manda edebi bilgi lerinden vatandaşları nı fayda landırmak arzusiyle Arapça ye Farsçadan -tercümeler yaparak vilô yet gazetesinde yayınlamaya başladı. Bu sı ralarda Meh med Veled Efendi, tam kkısik bir müslüman - Osmanlı ilim ve edebiyat meraklısıdır. Arapçaya, Arap edebiyatı na, din ili mlerine çok önem verir ve bu vadide bilg ileri n i arttırmak için, i stanbul'a, Arabistan'a gitmek v e hacı o l m a k hevesine düşer. Fakat Çelebi'nin daha Konya hayatında dikkate de ğer bir olay vor: Türk�enin Osmanlıcadan başka lehçe lerini öğrenmek istemiş ve Çağatayca «Abuşka» lügatını bulup kopye etmiştir. Bu olayı Veled Elendi, bizzat henüz basılmayan bir risalesinde şöyle aktarıyor ve hi kôye edi yor: « . . . Sultan Veled Medresesinde ders okurken, Hu zur-ı Pir Kütüphanesinde Hazreti Mevlöna'nın Divön-ı Ke bir'ini okumuştum. Tabiatiyle pek az anlıyordum. Fakat büyük bir aşk ve cezbe ile devamlı okuyordum. Ara. sıra anlaşılmaz Türkçe ile bir kat daha kopye edenler
tara
fından bozulmuş bazı beyitler gördüm. Bunlardan bazıla
rı
da mülemma idi. Meselö: Ruzi nişeste hahem, yalnız senünün kotındo; Hem min çağır içer min, hem min tlğlş bilir mln! .. 11
beyti
gibi. Çok hoşuma giden bu beyitlerden bahsettigim
Kütüphaneci Halit Dede «Sultan Veled Hazretlerinin Mes neviyötında daha çok Türkçe beyitler var» dedi.
Gerek
Mesneviyôtındakl, gerek Divanındaki beyiUeri okudum ve yo.zciım idi. Bir de «Harabötııı okuduğumda Emir
Ali
Şir
Nevo.i'nin, Sultan Hüseyin Baykara'nın ve Molla Lutfı'nin (1)
Bazı nüshada sonu
«Hem
min kopuz ça.lır min»
dir. (Ve.
led Çelebl'nln notu.) 1 19
Cağotayca şiirlerini görmüştüm. O yüksek sözlerin bu çangal cungal dille ifadesi gayet tuhafıma gitmişti. Der ken kütüphanede Nevai lügatlarını kapsayan -Abuşka kitcıbını gördüm, kopye ettim. Bizim dilimizden boşka Türkçenin şubeleri olduğunu öğrenmiş oldumıı. Veled Efendi 1 869'da lstanbul'·a gelir gelmez, Doğu
cu ve Batıcı aydınların arasına girebilmiştir. Zaten da� :ı Konya'da iken Muallim Naci Efendi ile yazışmalarda bu lunuyordu. Bir taraftan Buhari-i Şerif öğrenimine emek sa rfederken, diğer taraftan Muallim Naci'nin kayınpederi Ah med Midhat Efendi'nin meclislerine devam ediyordu. O sıralarda Matbuôt-ı Dahiliye Kalemine memur da ol muştu. İ stanbul hayatının ilk devres i nde Çelebi Efend i'yi şiir ve «Mevlevi edebiyatı» ile meşgul buluyoruz: Mevlôna'nın vaslyetnômesini şerh ederek «Hoyrü'l-Kelômıı isimli bir eser yazıyor. Bir «Mevlevi Tarihiııni yazmaya başlıyor. «Veled Bahai» veya sadece «Bahai» imzasiyle. manzumeler, mersiyeler düzenliyor. Kısacası daha Kon ya'da iken başlayan Türk dil ilmi mera kından doğan ciddi bir eser meydana cıkormıyor. Ancak Fuzi:ıli'nin «_Su kasi . desi»ne uAyni'l-Hoyatıı adlı bir şerh yazıyor ki, bu şerh üc di le ait anlamca ilgili ince ve anlaşılması güc sözleri ve her üç d i lden bircok seçme örnekleri de belirtiyor. Türk Yurdu'nda kısa tercüme-i hôlini yazan dostu Necib A sım Bey, Celebi Efendi'nin dil sahasında Türkçülüğünün asıl 1897 t.a rihlerinde başkımış olduğunu şöyle anlatıyor: «Ay ni'l-Hayot'ın gözden geçirllmeslnden sonra Hazretin Türk çeye vukuf ve istlda.dını anladım. Kendisi için gelişme ve millet için hayır sebebi olur ümldlyle Türk kelimelerini toplamaya teşvik ettim. Yazma, basma, eski, yeni birçok kitaplarımı kendisine verdim. O da bunları tamamen oku yup, kelimelerini ve şahitlerini defterlerine kaydetti. Ken disi de tedarik ettiği kitapları ve kütüphonedekileri böyle1 20
ce eledi. . . «Türk Dili» isim il büyük lüga.I k ilobını hazırla maya başladııı. ( 1 ) Çelebi Efendi, basılmayan risalesinde, kendi tercüme-i hôli nden sırası gelince bahsederken. dos t u n u n .b u h ikôyes i n i şöyle a k tarıyor: «Matbuat
aleminde Necib Asım üstadımızla görüştüm. Kendisini müfrit bir Türkçü buldum. Osmanlı edebiyatının mükellef şiirlerini, nesirlerini tabii ve makili bulmuyor. «Türklerin en hakiki edebiyatı h.alkdan doğan ve halka h itap eden eserlerdir» diyordu. Ben o uyarmaları o vakit hokkiyle kavrıyamamış olduğum halde, yaradılışımda bulunan, 16 • 17 yaşında «Abuşkaııyı kopye etmeye beni yönelten anadan doğma istlcfcı.dım, beni artık Türkçü yapmıştır. Necib Asım Be; bana müsteşriklerin bastırdığı eski Türkçe eserleri, eski lilgat kitaplarını gösterdi. Ben de tedarik ettim. Vefik Pa· şa ile görüştüm «Lehçeıısini verdi. Ben «Lehçeııyi bir ede bi kitap okur gibi baştan aşağı okudum. Gözümün önün de başka bir alem açıldı. Zaten Amma Suyuti'nln «Al· muhazcıra»sını, Ahmed Faris'in «Al-casüsııunu okuyarak eskilerin, sonra da Corci Zeydan'ın «Tarlh-i Adôbü'l-Lilgat» ve diğer eserlerini okuyarak Batıdaki yenilerin ıdlm-i Lü· gatı>ını öğrenmiş bulunuyordum. Necib Asım'ın teşvikiyle bir ı<Türk Lügatı>ı yazmaya kalkıştımıı. Bu «Türk Lüg a t ı » , c'eleri,
«Türk
Oili» n i n ilk şeklidir. Müsved
Çelebi Efen d i ' n i n eviyle beraber yanar.
Bundan
sonra Beykoz'a taşınırlar. Orada A h m ed M idhat
Efendi
ile m ü n a sebetini arttırır. Ve birbirlerine ders verirler. Mid hat Efendi Çelebi'ye Fransızca,
Çelebi Efendi de A h m ed
Midhot'o Sultan Veled'in Mesnev i s i n i okutur. Ve o sır::ıdo Ahmed Midhat ve Necib A sım Beyler "lügat» ı yeniden top laması
için Veled
Çelebi'yi teşvik ederler. Hattô Ahmed
Midhat: cıKütüphanem senindir, işine yarayanları al; hlz· (1 )
du,
Necib
Asıın, ,<\"�led ÇelE'bi Efendi Ha.zret)erb>,
Türk Yur.
c, V1l, 9, 2475,
1 21
kadar sende kalsın!» der. Necib A sım Bey kend isin-de bulunanlardan başka kütüphanelerden bile arayıp lügat kitaplarını bulup bulup getirir ve dostuna li e rir. Ve Veled Çelebi Efendi, tekrar Türk Dili'ni telife te şebbüs eder. metl bitinceye
Veled Celebi Efendi 30 yıllık emek mahsulü olan bu mükemmel Türk liigatını henüz yayınlamayı başarama mıştır. Osmanlı saltanatının Meşrutiyet devrinde Maarif Nezareti, yayınlamaya söz vermişse de başoromamıştır. Ü mit edilir k i , Türkiye Cumhuriyetinin Maarif Vekilleti, «Türk Dil i »n i yayınlayarak, Türklüğe önemli b ir h izmet ya par. Veled Efendi. otuz yı lda n b er i , dil i l m i, özellikle T ü r k d i l ilmi üzerine birçok maka leler yazıp, çeşitli gazete ve mecmualarda yayı ri lattırmış ve artık Mısır'a Arabistan'a gitmekten vazgeçerek istanbul'da yerleşmişti. Meşrutiyet devrinde, İstanbul Darülfünunu Fars Edebiyatı Müderris liğine seç i l d i . Necib Asım Bey Veled Celebi Efendi'nin, Çe lebi Efendi'nin, Çelebi Efendi de «Bahai» imzasiyle Necib Asım Bey'in tercüme-i hô/ini yazmışlardır. Bu iki dostun k a rşıl ı k l ı yazdıkları tercüme-i hôlleri okuduğum g i b i , ayrıca k e n d i l eri tara f ı n d a n yazılıp henüz basılmayan otobiyogra fileri de göz d en g eçird im , Yukarıdaki özet asıl bu kaynak lardan cıktı . « İ KDAMııCI CEVDET BEY
Bu ik i «Vov/ı
Türkıı ü n fa al i y e t
devirler i n i karakterize
Cevdet Bey'in, İ k· zamana ait hôtıra la r ı n d a n birkaç satır da okum a l ıyız: «0 zam an :a r -1893 • 1895 yılları- İ kda.m'da Necib Asım Bey, Veled Çelebi ve Emrullah Efendiler uğ raştılar. Halk gayrete gelmişti. Milllyet hevesi i şte o vakit edebilmek için
damııı kurduğu
1 22
«İ kdam»
sahibi
Ahmed
Hiç tanımadığımız kimseler, matbaaya uyanmakta idi. Türkçe kitaplar getirip bize gösterirlerdi. Ben de o he vesle Muhitü'l-Moarif'I, Kamus-ı Türki'yi ve diğer risale leri basmaya başladım. Fakat sansüre tenblh edilmiş: Sırt Türkçe makale yazmaktan men edildik. Daha son raları «Evliya Celebi Seyahotnamesi» Vezir Hanı'nda bir odaya hapsedildi. Meşrutiyet ilanına kadar hapis kal dı. Daha önce Muhitl'l-Maa.rlf'in de yayın sahasından kal dırıldığı malumdur. Karşı konulmaz bir milli duygu ile n eş riyatı ilerletmeye azmetmiştim. Fakat uğradığım darbeler, azmime tabiatiyle engel oldu . . . » (1)
ABD Ü LHAM İ D DEVR iN i N TÜ RKC ÜL ÜG E KARŞI ALDI G I VAZİYET Bir taraftan Ahmed Midhat Efend i 'nin yalısındaki dostça sohbetlerle, diğer taraftan Ahmed Cevdet Bey' i n «İkdamıı ı nda ç ı k a n makalelerle gelişmeyen başlayan dil v e tarihte Türkçülük akımı, derhal Abdülhamid idaresinin dikkatini çekmiş; sade Türkçe, yani Arapçası ve Acemcesi az bir üslOb ile yaz ılan makalelerin yayını yasak edilmiş ıir. Aynı zamanda Türk tarih inin incelel)JTlesine yol açar düşüncesiyle basılma kta _olan kitapların da yayını yasak· lanmıştır ı .. Abdülhamid devrinde, Türkc.Ül ü k akımına kar ş: h ü k u metin aldığı vaziyeti Çelebi Eleneli şöyle tesbit edi yor: « . . . Lisan mebahisi yasaktır» diye bri padiş,ah iradesi cıktı. Türkçüler susturuldu. Ve artık Meşrutiyete kadar dil le il g ili konular gazetelerde görülmez oldu». (2) 1900 y•lın c!o basılan Necib Asım Bey'in Türk Tarihi de, Evliya Celebi Seyehatnamesi gibi bir han odasında hapsedildi. (1)
Ahıneıi
(21
Veled Çelebi Efendl'n!n basılmamış
Cevdet Bey'Jn özel blr mektubundan.
.bir
rlsalesi.
1 23
Abdülhamid, dış politikasında müslüman ôlemiyle az çak bağ kurmı;ıya uğraştığı gibi, i ç politikasında herşey den önce i mparatorluğun müslüman unsurları orasında ih tilôf çıkmamasına gayet d i kkat ederdi. Devletinin gelece ğinin sağlanmasını, müslüman unsurların birlik ve daya nışmayla Halife-yi Müslimine sadakat ve bağlılıklarından beklerdl. Kısacası bir çeşit İ slôm birliği politikasını uy g u lamaya çabalardı. Gayr-ı müslim unsurlardan artık i m paratorluk için hayır kalmadığına kanaat getiren Sultan, hiç olmazsa müslüman uns urların milliyet dovôsiyle bir birlerinden ayrılmamasına elinden geldi ğ i kadar engel olmaya ça lışıyordu. Bu s iyaseti güderek, Arapların. Ar navutların mil liyetçilerini faaliyetten alı koymaya uğraş tığı gibi. Türklerin d e «Türk milliyeti» esasına değer ver melerinin önüne geçmek istiyordu. Abd ülhamid, mill iyet fikrini reddeden İ slômm Hali fe-Sultanı olmak, bütün müs lüman tebaası nı. yalnız dini vahdetle hükmü altında tut mak, kısacası maddi ve fikri etkiler ile gerçekte devamı artık i m kôn dışına çıkan h i lafet-sa ltanat içtimai şeklini de vam ettirmek emel ve h ülyasında idi. Bu h ü lyanın gerçeğe uygulanamadığının, uygulanamıyacağ ının farkına varomı �ordu . . . Fakat o sıralarda, yalnız padişah ve hükumet değ i l , aydın geçinen Batı Türklerinin çoğunluğu bile. mill iyet fik rinin siyasi değil, hattô dil, tarih, kısacası ilmi ve teorik sahalarda desteklenmesi ve neşriyat yapılmasına karşıy dı: «Türkçülükle daima uğraşır belli başlı kimseler olma sa gerek ki, o vakit dil meselesi oldumu -Necib Asım ile Veled Cel&bi ortaya atılırdı; yani muhterem bir mesleğin salfklerl diye değil, tam aksine alay zemini hazırla.mak ü zere «Şu mahütlar!ıı yerine hatırlıyorlardı. «Dünya ilerler ken bu zavallılar şu güzelim olgunlaşmış Osmanlı edebi yatı dilini bırakacaklar ıf<l, Asya çöllerindekl Özbeklerle bize aynı dili konuşturacaklar. . . Fuzuli'yl, Nedim'! bıraktı· 1 24
rıp Hoca Ahmed Vesevi'yi, Sofiollahyôr'ı takip ettirmek i stiyorlar. . . » diye daha birtakım aldatıcı, ça.zibell sözlerle genclerl bizden soğutmaya kalkışıyorlardı. . . Bizim zayıf ışığımızı söndürmeye kalkışıyorlardı. Hele Ebüzziya, Sul tan Hamid'in tam can damarına. dokunacak sözler bulur, Türkçülere hücum ederdi. Hücum değll, sövüp saydığı da olurdu. En son yazdığı aleyhtar bir makalesinde «Bunlar şu kadar milyon islôm camlôsının hep birden dilini süs lediği «Lôilôheillallah»ı kaldırıp yerine ııYoktur tapacak, Calobtır ancak» tekerlemesini koymak istiyorlar» diye yazdı . . . » ( 1 )
Türkçüler aleyhine taarruzda e n ileri g i d e n adam. öte cienberi lslômcı, yalnız islômcı değil, hattô Arapçı tanınan Ebüzziya Tevfik Bey -ki Araplığa muhabbetinden dolayı o ğullarına Talha ve Velid gibi Arap olmayan müslümanlar arasında aı duyulmuş kayu Arapça odlar koymuş ve ken disi d e Arap usulünce künye alarak Ebüzziya künyesini almıştır- idi. Namık Kemaller devrinden arda kalan bu az ıstidatlı, fakat çok marifetli gazeteci ve matbaa cının Türk çülük aleyhine açtığı «Cihad», Meşrutiyet devresinde, ken dini, oğulları ve Süleyman Nafiz Bey gibi dostları tarafın dan sürdürüldü (2). Muhalefetin itirazlarına, hükumetin engellemelerine rağmen, Lisani ve Tarihi Türkçülük akım ına yeniden yeni ( 1 ) Veled Çelebi Efendl'nin basılmamış bir risalesi. (2)
Ebüzz1ya Tevfik Bey gayet iyi ·bir matbaacı idi. Ebüzzl
ya Matba.a.sı, !stanbul'da kurulan matbaaların en mükemmelldlr. Blr aralık Türk Yurdu'nu,
me.tbe.aeında
be.atırmak me.ksadlyle ken
disine -b"i'vurmwıtum, Bu çeşit varakparelerin, ne kadar para. ve
rlllree verilsin, kendi matba.a.sında. ba.sıla.ıruyacağını, abus blr çeh re ve neza.ketsJzllğe yakuı bir da.vranıqla. bana ifade hareketi, mesleğine
etmişti. Bu
sa.daka.tl açısından takdire değerdir. «A. Y.•
1 25
kuwetler gelip katılmaktaydılar:
Emrullah
Efendi, Bursalı bunlarda ndır.
Tahir Bey, Raifpaşazôde M ehmed Fuad Bey
E M RULLAH EFENDi Emrullah Efendi. Türk dil ve tarihi ile özel bir şekilde meşgul olmıyarak. genellikle i limle i l g i lenmişse de Türk çülüğe mütemayildi.
BURSALI TAHiR BEY Bursalı Tahir Bey, matbufıtta ta n ı n d ı ğ ı zamandan i ti baren. Türklüğün orta devri biyografileri ve kitabiyôtiyle uğraşmış ve lslfım medeniyetinde Türklerin hissesin i ayı
rıp göstermeye çalışmıştır. Sonra özellikle Osmanlı dev rinde yetişen «ve mesleklerinde eser yazan Türk şeyhleri. ôlimleri. edibleri. şai rleri. tarihçileri, doktorları. matematik çileri ve coğr<ıfyacılarının kısa hal te�cümeleriyle eserleri ne d a i r yeterli b i l g i leri» toplamıştır. Bursalı
Tahir
Bey. ö
zel l i kle Türklerin orta devirde ve Osma n l ı devrinde «ulum ve fününa hizmetlerini» ortaya koymak su,etiyle Türklerin. İslam medeniyetinde önemli bir unsur oldukları gerçeği n i ilmi belge ve delillerle açıklayarak v e isbat ederek.
lslö
miyetterı sonraki Türklüğün kültür tari h i n e ve sırf medeni yet açısından do Türklerin geçmişlerini severek, geçmiş leriyle övünebilmelerine
pek
büyük hizmette bulunmuştur.
Bursolı Ta h i r Bey de Necib Asım Bey gibi asker.
hem
askeroğ·lu askerdir: Büyükbcrbası Abdülmecid devri erkô nından Asô kir-i Hassa Livası
Üsküdari Seyyid Mehmed
Tahir Paşa'dır. Babası da önce Askerliğe inHhab !oonrodon
sıhhi
durumunun bozulması
mesleğ inden ayrılarak.
126
etm iş.
üzerine babasının
geçim i n i sağl a m a k yolundaki ca-
lışmalarındon tasarruf edebildiği zamanları, tarih, hol ter
cümeleri. şiir ve tasavvufla uğraşmaya
hosretmişse de
1877 Rus Savaşı kopunca ecdôt ka nı kaynamış, evinde oturup kalamamış. vatan savunmasına koşmuş ve Plev
ııe'de şehit düşmüştür. Tahir Bey, 1861 'de Bursa'do doğdu. Yani Necib Asım Bey'le yaşı ttır. Bursa Askeri ldadisiy/e Harbiye Mektebin de öğrenimini tamam/oyarak, 1 883'te piyade mülôzımı ol du. Ta h i r Bey'in askeriiğ·i de, Necib Bey' inki g i b i bölük ve tcbur l o rda n çok askeri okullarda öğretmenlikle geçmiştir. Daha İdadiye ve Harbiye mekteblerinde iken. ahlôkı ve çalışkan lığı ile dikkati çe ke n ve resmi d ers l e rden başka. zamanının ôlimlerinden, özellikle mutasavvıflarından ya rarlanan Tohir B ey ' in öğretmenlikle Maked onya aske:i mekteblerini dolaştığı zaman, babasmdan gelen ve gayr-ı resmi öğretmen lerinden ka z a n d ığ ı tarih ve tercüme-i hol m erakı , gittikçe artarak, onu d evam l ı bu sahada inceleme ve a ra şt ı r m aya yöneltiyordu. A bdülhamid h ü k ü m et i n i n iç yönetimi bozu lduğu oranda, özellikle Rumeli ordul a rı su bayları . a ra s ı n d a yayıfmış olan «Gene Osmanlılık" s iya s i h a reketine, Tah i r Be y de derin bir s a mim i y e t ile ilk katı lanlardan d ı r. Fakat ruhen idealist, fikren realist olduğun dan Meşrutiyetin i/ônından sonra, pratik siyaset sahasın da aslô başa rı lı olamamıştır: Selô n l k « İ ttihat ve Terakki» gizli cem i yet i n i n ı n u marasını haiz b u l una n b u cok namus l u zabit. B iri n c i Osma n l ı Meclis,i Mebusô n ı n a Bursadan ıneb us seçi lmişse d e, sabık öğrenci veya a rJmdaşlarının fazla opo�tünist siyasetleriyle uyuşamadığı için bir daha mebus çıkarı lmadığı gibi, Çengelköyü'ndeki mütevazi evin de adetô unutu l m uş ve terkedilmişti. Zava llı Tahir Bev! Pratik s iy a set te dahi. p:atik incelemelerdeki doğruluk me t o d u nu n , ilmi dürüstlük ve sa m i m i vetin uıfgular:ı masını is
ter ve beklerd i ! . .
Siyasette başarısızlığa uğrayan bu büyük kalbli adam. 127
ilim sahasında, özel likle türkiyôt vadisinde. sözkonumuz o Jon devrin en ilmi eserlerini vücuda getiren bir biyografici ve bibliyografyacıdır ( 1 ) . Necib A sım ile Veled Çelebi, İ kcl<!.m'da Türk dil ilmi ve Türk tarihine dair maka leler yaz makta iken. Tahir Bey de hacmen küçük, fakat Türkçülük akımı acısından son derece önemli olan ilk eserini. «Türk lerin Ulum ve Fününa Hizmetleri» isimli risalesini İ kdam külliyôtı arasında yayınlattı «1896» . Aynı eser, Meşrutiye tin ilanından sonra, Türk Derneği neşriyôtının 2 . sayısı o larak, ik inci defa 191 1 'de basıldı (2) . Yazarın birinci bas kısına Manastır'da yazd ığı önsöz. o zaman okuyanlar ü zerinde cok derin etkiler yapmıştı. Tahir Bey önsözün de d iyordu ki: «Ma.ksadım, geniş Türk tarihi yazmak de ğil, belki bu kavimden yetişip, ilim ve fen daHarında de ğerli eserler bırakan ilim ve maarif erbabının fihrist kı tıklı, fakat kısa şekilde tarihi durumlarını yazarak, Türk leri yalnız akıncı soyundan kaba. bir kahraman zanneden bir alay düşmanın manasız fikirlerini reddetmek ve çü rütmektir ki, çağımızdaki Avrupanın Doğu dilleriyle uğ raşan alimlerinin Türk edebiyat ve alimleri hakkındaki inceleme ve buluşları da iddiamızı bir bakıma doğrulıı. maktadır. . . İslam medeniyeti ve maClrifine hizmet eden ve yayılmasını sağlayan alametleri faziletten ibaret olan kişi:erin yarısının değilse de üçte birinin mutloko. Türk ( 1)
«Tah.tı· Bey'!n hal tercümesi ve bibliyografyaya ait eser
leri riyazi
.
matematikle ilgili - bir açıJdtk, derinlik ve kesinlikle
Türklerin yalnız savaşta kılınçla de!!':ll,
çolt Yusol, «Oıunanh
irfan sahasında kalemle,
perkArla, pota ve inblkle de pek
çalı.ştıklarını açıp göstermek
tedir.», Akçura.oğlu
MtteJUflerb, Türk Yurdu,
c.
VIII, s. 2736 - 2738.
(2) Bursa Meblısu BurııaJı Meluned Talılr. - Tllrklerln IBQm ve Fllnllna Hizmetler! -, Tilrk Derneği neşriyatından, sayı 2., ikinci bas. kı, İstanbul Necm-1 İstikbal Matbaası, 1327 - 1911.
1 28
oldukları soy ve kökleriyle sabittir. . . » Şimdi pek duyulan bilgi lerden sayılan bu görüş. o zamanlar yeni bir ufuk acar nitelikte idi. Bursalı Tahir Bey'in Türk Yurdu'nda kısa bir tercüme-i halini yazan Köprülüzôde Mehmed Fuad. Bey, cıTürklerin Ulüm ve Fününa, H izmetleri» risalesinden bahsederken «Arapça ve Acemce yazdıktan için o zamo· na kadar Arap ve Acem sanılan İslam büyüklerinin, mese lô Farabilerln, İ bni Sinaların, Şevket-! Buharilerin, Cevhe rilerln Türk olduklarını göstermekle, Tahir Bey Türk mil letinin kcabiliyet ve zekasına, medeni hizmetlerine en ke sin delmer bulmuş oluyordu.• ( 1 ) diyor. Tahir Bey, yanılmıyorsam, onyedi basılı eser bırak mıştır. Bazıları kücük risalelerden ibaret olan bu eserlerin. hepsi değerl idir. Çünkü araştırma ve inceleme ürünüdür. Bu eserlerden Türkçülük a kı mına etkisi itibariyle en de ğerlisi, yuka rıda bahsettiğ imiz Türkle�ln Ulüm ve Fününa Hizmetleri adlı risalesidir. Yazarına cok zaman ve mesai sarfını gerektirmiş olmak ve genel bir şekilde ilmin geliş ;mesine h izmet etmek ve faydalı olmak yönünden Tahir Bey'in en önemli eseri ise Osmanlı Müellifler! isimli üc cilt lik büyü k kitabıdır. Bursalı Tahir Bey kaymakam rütbesinde iken emekli olmuş ve 1926 yılı nda Bursa'da vefat etmiştir (1 ). RAiF FUAD BEY
B u devirde Türkçülük hareketine katılanlardan birisi d e R:ıi fpaşazôde Fuad Bey'dir. Abdülhamid 'in vezirlerin(1) Bursalı Tahir Bey'in hııyli geniş bir tercüme-i halini
renci
ve dostlarından Muallim Vahyi Bey yazıp
yayınlamışur.
öğ DJ.
n! ve ah!Aki gayelerle bir üstada karşı çok hilrmetk4.r!i.ne yazılan
bu eserden değ'erll bllgller alınabilir, Muallim
Vahyi,
Bursalı Ta1ı1r
Bey, İstanbul, Matba.a-yı Orhaniye, 1335 - 1918 -.
F. :
9 / 1 29
den, birçok nazırlık larda dürüst calışmalariyle ta nınmış Köse Raif Paşa'nın oğlu olan Fuad Bey, 1872 yılında lstan bul'da doğmuş ve Galatasaray Sultanisinde iV. sınıfa ka dar devam ettikten sonra geri kolan bütün öğrenim haya tını Almonya'da geçirmişti. Almanya'dan 1 893'te Prusya ordusunun topçu mülazımı rütbesiyle i stonbul'a döndü ve yüzbaşılıkla Osmanlı ordusuna girdi. Kend isinin d ed i ğ i g i bi «Baba. yurdund<ın b u sürekli ayrıhk, ana dilini ona biraz unutturmuş, fakat Osmanlı dilinden başka koca bir Türk lüğün mevcut olduğunu da öğretmiş idin. Gerçekten daha onbeş yaşında. Berlin'de ortaokul öğrencisi iken, bir ki tapçının vitrininde görüp aldığı Vambery'nin Çağatay Türkçesinden toplanmış şiir ve nesir parçalarını kapsayan kitabı. Fuad Bey'e okulda öğrendiği Türkistan. Buhara, Semerkand gibi coğrafi kelimelerin mana ve ruhunu an latır; oralarda yaşayan Türklerin dilini, yaşama tarzını, siyasi durumlarını öğretir. Osmanlı-Türk paşasının oğlu. ecdaddan gelen savaşçı bir duygu ile oraların bir Rus hükmü altında bulunmasına kızar: m i l letdaşlarını kur tarmak emeli, gene Fuad Bey'in ruhunda yü ksek heyecan lar uyandırır. Bana özel olarak yazdığı bir mektubda di yor ki: «Bu gerçek beni askerliğe kaptıran kararın itici gü cü oldu.» Raifpaşazade İ stonbul'a dönünce, derhal, eline m i l l i edebiyat olarak N a m ı k Kemalleri, Abdülhak Hamid leri sun dular. Eedebiyatın ru hunu Alman edebiyatından alan ve Türk filolojisiyle biraz uğraşmış olan gene zabit. Osman lıların bu son klasik edebiyatında aradığını bulamadı. Dö nüşünden bir yıl sonra, 1 894'te. o zamanlar Ha rbiye Mek tebi Fransızca Muallimliliği yapan Necib A sım'la, 1 895'te Veled Celebi i le tanıştı. Yine a sıralarda babas ının nazırı buiunduğu Gümrük i daresinin Evrak Kalemi Müdürü Meh med Emin Bey'Je - M illi Şairimiz Emin Bey'le» görüştü. E m i n Bey'le münasebeti hakkında, Fuad Bey diyar k i : 130
«Görüşür görüşmez, gayedekl birlik dolayıslyle, birbirimi ze hemen ısını vermiştik. ilk Türkçe şllrlerlni o zaman din lemiş ve sevmiştim; ve çok hayırlı bir çığır açmakta oldu ğunu, kendisinin ilk •Türk şairi» sayılacağını söyleyip mül delemiştim». (1) Raif Fuad Bey, Almanca. Fransızca. lngilizce dillerini pek iyi bildiği, bu diller vasıtasiyle türkiyöta dair birçok E-'ser gözden geçirdiği ve incelediği halde Meşrutiyet dev rine kadar hic bir eser yayınlamamıştır. Arkodaşlariyle fi kir alışverişinde bulunarak, bilgilerini ifadeye, düşünce ve görüşlerini telkine çalışıyordu. O zamanlardan itibaren, Fuad Bey'in es a s l ı düşüncelerinden birisi, Türk dilinin mümkün olduğu kadar yabancı kelimelerden. terim ve de yim lerden kurtarı lmasıdır. Türkçe köklerden bircok keli meler, terimler doğurtmak kabil olduğuna Fuad Bey'in ke sin kanaatı vardır. Bu şekilde doğan yeni Türkçe kelime lerle, yahut aslen var olup da sonradan unutulan Türkçe kelimelerin hatırlanıp kullanı lması ile. Türk dili. deha. doğ nısu Türk dilinin Batı lehçesi, yabancı kelimelerden te mizlenebilir. Batı 1 ürkcesi maksada yetmezse. başka Türk · lehçelorinin yardımına başvurulur. Sonraları birçok müna kaşayo yol açan b u esaslı fikri, yani Türkçede «tasviyeci llği», Raif Fuad Bey'dir ki, a c ı k bir şekilde ortaya attı. (2) Fuad Bey'in Türkçülük sahasında daha faal rolü Meş rutiyetten itibaren başlar.
NECiB BEY «TÜRKCÜ» Türkçülük idealine şiddetle bağ lılığı ve öz el l i k l e d i l il m i üzerine çok çalışmış olduğ unu dostlarından i ş i ttiğ i N e(1)
Raif
(2)
Fuad
Fuad Bey'in bana yazdığı özel bir mektubtBJl. Bey, kendisini tanıdım tanıyalı Türkçenin Latin
harf.
leriyle yazılmasına taraftardır.
131
cib Bey'in i stanbul'dan uzakta mütevazi bir şekilde geçir diği hayat, faaliyet ve mesaisi hakkında acık ve geniş bil gi almama engel oldu. Kendisinden tercüme-i halini ve eserlerin i istemiştrm. Aşırı tevaiuu. bu rica mın yerine ge tirilmesine izin vermedi. . . Necib Bey'in tercüme-i haline ve hizmetlerine <lair belgelerin ve bilgi lerin yayınlanması n ı ve bize gönderilmesini dostlarından rica ederiz. {1)
YUNAN HARBi: ŞiiR VE EDEBiYATTA TÜRKÇÜLÜK
Seksen inci ve doksanıncı yıllarda Türkcülükleriyle ta nınan zatlardan yukarıda bahsettiklerimizin hepsi, tarihi. lisani, kısacası ilmi sahada ocıl ışanlard ı . Bunlardan başka Türkçülüğü şiir ve edebiyat sahasına açıklık ve kesinlikle sokan iki önemli sima da o tarihlerde seçilmeye başlar. Bunlardan birisi nesir yazarı Ahmed Hikmet Bey, diğeri şiir yazarı Mehmed Emin Bey'dir. Bu iki sanatkôr. üstad ca kullandıkları temiz Türkçenin kudretini. ilk defa Yunan Harbi sıralarında gösterdiler. M i l li şairimizin: «Ben bir Türk'üm, dinim cinsim uludur!» diye başlayan şaheseri, Türklerin Yunan efzonlarını -cıs �·erlerini- süngüleri ucuna takıp Dömeke sırtlarından aşa ğıya yuvarladıkları sırada. bir zafer borusu güzelliği ve coşkunluğiyle bütün Türk dünyasında çınladı. Ahmed Hik met Bey. Müslüman Türk'ün Tanrısıncı öz diliyle ilk hitabı olan ıcVakarı\ı» ı n ı b u zaferden iki üç yıl sonra göklere doğ· ru yükseltti. Her iki lisan sanatkôrının <lili. Raif Fuad Bey'in görüşüne uygundur: Arapça ve Acemce kelimeleri (1)
Necib Bey'in biyografisi çalışmaları ve esel"J.eri hakkınds ,
son yıllarda Tark Dil Kunınıu tarafından blr eser yayınlanm·ıştır,
(S. Ö.) 1 32
mümkün olduğu kadar az kullanıyorlar; tomlomoları büs bütün atmışlardır. Mehmed Emin Bey şiirlerinde Arap ve .Acemin vezinlerini hiç kullanmadı. Manzum eserlerinin is tisnasız hepsi. parmak hesabıylodır; yani Necib A sım'ın, Veled Celebi'nin halk şiirlerinde bularak «milli aruzıı adiy l e nazariyatını tesbit ettikleri takti'li parmak hesabiyledir.
MÜFTÜOGLU AHMED HİKMET BEY Ahmed H ikmet Bey 1870'de i stonbul'da doğdu. Ec dôdı şiir ve tasavvufla uğraşmış ulemô sınıfındandı. Bü rükbabası Hôfız Abdülhalim Efendi Yunan ihtilôli sırasın da Mora Müftüsü idi. l htilôlcilere karşı. Mora'da Osmanlı hôkimiyetini korumak için müslümanları silôhlondırorak, fiilen savunma tertibatı a l mıştı. l htilôlcilerin eline esir dü şünce petrolle yakılıp öldürüldü. Abdülhalim Efendi'nin oğlu ve Hikmet Bey'in babası Yahya Sezai Efendi, Ham dullah Subhi Bey'in büyükbabası Sami Paşa ile birlikte Mora'dan i sta nbul'a göç ettiler. Hi kmet Bey, Yunanlılar tarafından şehit edilen büyü kbabası Abdülhalim Etendi' den dolayı «Müftüoğlu» ünvanını kullanırdı. Müftüoğullorı ailesiyle Sami Paşa a i lesi amca çocuklarıdır. Ahmed Hikmet Bey, ilk öğren imini Dökmeciler'de ma halle mektebinde. sonra Aksaray'da Mahmudiye Rüşd iye sinde. daha sonra Sağukçeşme Askeri Rüşdiyesinde yap tı. Galatasaray İd adisi - Lisesi-nde tamamladı. Daha okul da iken. o zamanın çoğu istidatlı gençleri gibi edebiyata h evesliydi. Liseyi biti rmeden edebi bir eseri basılmaya lô yık görü lmüştü. Mektebden çıktıktan sonra hariciye me m u ru oldu ve Fransızcadan ufak birkaç eser cevirdi. Son ra konsolosluk göreviyle dolaşmaya başladı. Kendisinin dediğine göre, 1 895 y ı l ı Kofkasya'dcı Poti şehrinde konso los vekôletiyle bulunduğu sıralardadır ki « Edebiyatımızın
133
milli bir gayesi bulunmasının şart olduğuna kanaat getir Harici memurluklarından kurtulup Nezarette -Dı şişleri Bakanlığında- yerleşince, çok sevdiği dil ve edebi yat sahasında daha ciddi çalışmaya imkan buldu. Bir ta raftan Galatasaray Lisesinde Tü rkçe ve edebiyat öğret menliği yapıyor, diğer taraftan i stanbu l'un edebi mecmua lorına küçük hikdyeler yazıp veriyord u . O zamanlar Ser vet-i Fünün etrafında topla nmış edebiyotcılar zümresine Ahmed Hikmet Bey de dahildir. Servet-i Fünün»da yayınla d ı ğı h i kôyeler, tarz ve üslıib itibariyle Servet-i Fünün ede biyatındanmış gibi görünür. Fakat Ahmed Hik met Bey Kaf kasya'da hasıl ettiği ka naate sad ı k kalmıştır: Servet-i Fü nıin edebiyatçıları arasında. m i l li g ayes i y l e kendin i ça buk fark ettirdi. Bu gayeye doğru yürürken. deva m l ı üslıi bunu değiştirdi, yabancı kelimeleri attı, Türklüğün en eski tarihlerine daldı. Meşrutiyetin öncesinde, Ahmed H i kmet · Bey'i bir Türkçü, Edebi Türkçülükte Şair Emin Bey gibi Türkçü bulduk. m i ştim .
M İ LLİ ŞA İ R MEHMED EM i N BEY Mehmed Emi n Bey, Edebi Türkçülüğün şüphe yok k i, en bariz simasıdır. Şimdiye kadar bahsettiğimiz Türkçü ôlim, yazar, edib, ve şairlerinin çoğunun Osmanlı sosyal hayatının yüksek ve orta denilen sın ıflarında çıkmış old u ğ u n u gö, dü k . Mehmed E m i n Bey'in i l k özelliği, tam halk icinc!e;ı yetişmiş olmasıdır. Ve bu özel l i k Emin Bey'in dü şünce ve yazma tarzlarına çok etkili olmuştur. Kendisi de fikir ve üslıibça demokratlığı n ı , herşeyden önce sosyal menşeine bağlar. Baba ecdôdı Terkos köylerinden Zekeriya köylüdür; babası bir balıkçı kayığı reisi olan Salih Reis'tir. Anası ise, Ed irn e civarından i stanbul'a g e l m i ş köylü bir aile kızı olan 1 34
Emine Hanım'dır. Şair, Beşiktaş'ta, babasının mütevazi ahşap evinde, 1 869 yılı Mayısında dünyaya geldi. Emin Bey, 7-8 yaşında «Saray mektebi» denilen Sıb yan mektebine devama başlamıştı. ü c yıl sonra Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi'ne girdi. Onu bitirince Mülkiye ldadlsi'ne yazıldı. 1 8 yaşlarında idadi den tasdiknôme alarak cıktı; ve Babıôli Sadôret Dairesi Evrak Odasına. maaşsız kôtip ta yin ed i l di. i ki yıl sonra Hukuk M.ekteb i 'ne yazıldı. Fakat bi raz sonra tahsilini tamamlamak için Amerika'ya gitmek ümidine kapıldı ve J ngil izceye çalışmak maksadiyle Hukuk Mektebi'ni bıraktı. Amerika'ya seyahati n i sağlayacak o lan Amerikalı Modam Mot bu sıralarda ölmüş olduğundan . Emin Bey Amerika'ya gidemedi ve H u k u k Mektebi'ne de dönmedi. Kısacası Emin Bey 21 yaşlarında -1891- okullarla münasebetlerini kesmiştir. Milli Şairimiz. okullara çok az borcıu olduğunu söy ler: Gerçekten lbtidaiye -ilkokul- ve rüşdiyede-ortaokuldo okuyup yazmak öğrenmiştir. Fakat M ü lkiye ldadisi'nde, k i tabet hocalığını eden yazar ve ·ş air Lastik Said Bey , E min B ey ' in hatırı nda kaldığına göre. M i lli Şairimizin ru h unda edebiyat zevki uyandırmayı başaramamıştır (1 ) . B u oku!da coğrafya dersini Müverrih Abdurrahman Şeref E fendi gibi meşhur bir zat okutuyordu. Emin Bey bu hoca sının da ancak birkaç hikôyesini hatırlıyor. mi lli, vatani lııssini uy :ı ndıra n ve takviye eden etkilerin i hatırlamıyor! . . E m i n 'Bey'ln d ediğ ine göre. o k u m a yazma bilmeyen baba s ı n ın kitap okutup d i n l emek mera kıdır ki, kendisinde
( 1) Bununla. beraber
Lastik Said Bey, şu meşhur rubainin ya
Zi'lrıdır :
«Arapça isteyen UrbA.n'& git.in, Acemce
isteyen
İra.n'a.
gitsin,
Frengiler Frengistan'a gitsin, Ki biz Tllrkllz, bize Tllrld gerektir».
1 35
şiir ve edebiyat zevkini uyandırmıştır: Salih Reis, uzun kış gecelerinde Kerem ile Aslı, Aşık Garib, Botta l Gazi gibi halk roman ve destanlarını hattö Kemal'in Evrôk-ı Perlşan'ı gibi edebiyat kitaplarını, okur-yazar oğluna o kutup dinlerd i. Salih Reis'in Halk edebiyatından duydu ğ u derin zevk, oğlu Mehmed Emin'e böyle babasının, ya n i halkın duyacağı, zevk olacağı, faydalanacağı to rz<:ta bir milli edebiyat meydana getirmek gerektiği düşünce sini ilham etmiştir. Emin Bey kendisi için önce Kemal'i okudu. Kemal'in basılmış. basılmamış bütün eserlerinı gözden geçirdi. Zaten Kemal, dilinin aristokrat olmasına rağmen, fikri. hayali, ruhu itibariyle demokrattır. Kema l'in hamasi şiir leri, vatani roman, tiyatro ve hikôyeleri ile hi kôyeden pek de farklı olmayan tarihi parçaları halkın ruh ve duy gusunu, Battal Gazi hiköyesi gibi heyecana getirebilir. Kemal Türkçü değildir, fakat Osmanlı şairlerinin bence en halkçısıdır. Bu yönden Salih Reis'in Evrôk-ı Perişan' don zevk olmasını, Emin Bey'in ilk önce Kemal'e merak sarmasını tabii görmeliyiz. Emin Bey Huku k'a devam ederken, yalnız Münif Pa şa'nın edebiyat, hukuk felsefesi ve h u kuka giriş dersle rının kendisinin ilgisini çektiğ ini söylüyor; fakat bu derslerden de aldığı etkileri açık bir şekilde hatırlıya mıyor. Şu kadar ki, daha Hukuk Mektebi'de yazıp bast;r d ı ğ ı ilk eserinin ahlôk v e h u k u k felsefesi ile i l g i l i olduğunu biliyoruz: 1 890'da Ebüzziyo Matbaasında basılmış olan bu eser, Milli Şairimizin b u ilk eseri, (<Fazilet ve Asalet» isimli, 2-3 formalık nesirle yazılmış ufak bir risaleciktir. Bu risaleyi yazdığı zaman, E m in Bey Babıôli kôtib lerindendi. Risalesini dairesinin en büyük şefi olan Sad razam Cevad Paşa'ya sunmuştu. Risale, Sadrazamın ho şuna gitmiş ve Emin Bey'i Rüsumat Emini Hasan Fehmi 1 36
Paşa'ya tavsiye etmiştir. Hasan Fehmi Paşa, Melııned Emin'i önce 700 kuruş maaşla Rüsumat Tahrirat Kaıemı Müsevvidliğ ine ve bir müddet sonra da, ya klaşık olarak 1 893 tarihlerinde, Rüsumat Evrak Müdürlüğüne tayin et ti. Şair Emin Bey'in şöhreti. işte bu Rüsumat Evrak M ü dürlüğü sırasındadır k i , Türk aıemine v e Avrupa'ya ya yıldı. Emin Bey Evrak Müdürü iken. yukarıda kendisinden bahsettiğimiz Şeyh Cema lec:ldin-i Afgani, i stanbul'a gel ınişti. Sultan Abd ülhamid ona N işantaşı taraflarıncta bir konak verd i. Çok seyahatlerle yorulmuş ola_n Şeyh Efendi de o konakta yerleşip kaldı; ve artık ölünceye kadar bir tarafa gitmedi. Şöhreti Doğu ve Batı'yı tutan Şeyh Cemaleddin'in zi yaretine istanbul'un ôlimleri, aydınları büyük ilgi göster mişlerdi. Her cuma ve pazar Şeyhin z iyaret kabul ettiği yün lerd i . Rüsumôt Evrak Müdürü Mehmed Emin Bey, Şeyh in en devamlı ziyaretçilerindendi. Uyuklayan İ slôm aıemini uyandırıp harekete getirmek. l slôm kavimlere m i l li şuur ve�erek hayat haklarını an latmak gayesiyle yıllardan beri Doğu ve Batı'da dolaşan bu yenilik ve inkılab taraf tarı Şeyh, S u ltan Abdülhamid'in şüphe ve korkusunu, Şair Mehmed Emin'in sevgi ve saygısını çekmişti. Padişahın casusları. Şeyhin konağına girip çıkanları gözetlemeye başladıktan �.onra bile. Şair Şeyhin ölümüne kadar ziya retine devam etti. Mehmed Emin Bey, Cemaleddin-i Af gani'yi kendisine gerçek üstad ve m ü rşid tanır ve fiki rle rinin kısmen ondan ilham alınarak ortaya çıktığ ını daima söyler: «Beni o , yoğurmuştur. Eğer ruhların ebediyet ve ôlmezliği varsa; derim ki o, etlerini, kemiklerin! Maçka Mezarlığının topraklarına
bırakmış ise, ruhunu da bana
armağan etmiştir: CemoJeddin'in ruhu bende yaşıyor. . . »
Emin Bey'in bu sözlerinden. fikirce Cemaleddin'e çok borçlu olduğu sonucunu çıkarıyorum. M illi Şairin cesaret 137
�e hareket itibariyle Afganlı üstadının ruhuna ne d erece vôris olduğunu tayin ikinci bir meselesidir. Emin Bey'in rivayetine göre, Şeyh Cemaleddin, Mec lisine muntazam devam eden ki mselere hep azim, kalb kuvveti, sebat, tedakôrlık, ölümden korkmamak gibi ruhi ve ahlôki esasları telkin etmek isterdi. Sonra İ slôm kavim lerinin düşkünlü klerini gösterir ve onları ayrı ayrı kavimler halinde kaldırmak, yükseltmek, bugünkü esir hallerinden kurtarıp, hürriyet. medeniyet ve hôkim iyete ulaştırmak gerektiğini beliğ ve etkili diliyle anlatırdı. Bizim Milli Şairi miz de, Şeyh'in genel sözlerin i , özellikle Türk m i lletine uy gulayarak, Türk milletinin fakirlik ve zaruretini, ihtiyaçla rını. kısaca dil ve edebiyat ihtiyacını, hü rriyetsizliğini, me aeniyetce geride kalmış olduğunu düşünür ve üstadının tavsiyesine göre bunların giderilmesi icin azim, sebat ve ledakôrlıkla çalışmayı kurardı. Emin Bey mürşidinin birçok sözlerini ezberden bilir ve onları adeta bir hadis-i şeritmiş g ib i düstur mohiyetin de kabul eder. Mürşidin had islerinden biri şudur: «Sizcle de ne zaman kendilerini sevmeyen ve kendi şahıslarının olmayan insanlar yetişirse, o zaman kara. gü nünüz ak olacak, düştüğünüz yerden kalkacaksınız!. . . » Mehmed Emin Bey, Şeyh Cemaleddin-i Afgani'nin meclislerine devam ederkendir ki. Türkçe Şlirler'i yazma ya başladı. Yunan Harbi'nin öncesi idi. Orta l ıkta harbin yaklaştığını h issettiren milli heyecan duyuluyordu. Türkçe Şiirler'den birisinin, ııKur'ıln-ı Kerim» şiirinin doğrudan doğruya Cemaleddin'den ilham alınarak yazıldığını bizzat Emin Bey söylüyor. Şeyh 'in Hindistan'da yayınlanan «Ma kalôt-ı Cemaliyensi Emin Bey'e İ slômı, ulemônın ve fu ka lıônın tefsirinden biraz başka türlü anlamaya yol açmış tır. Türk Şairi'ne göre Kur'ôn. bir anadır; i sİdm ise. fakir leri, zayıfları, öksüzleri. derin bir şefkatle düşünen. «yü rekleri iyilikle besleyen» ve ııDCışün, sonra inan! diyem
1 38
hayır, merhamet ve akıl dinidir. 1 897'ye doğru yazdığı «Kur'ôn-ı Kerim» manzumesine. Emin Bey şimdi daha g e n i ş bir mônô vermek istiyor; bu şiiriyle yen i lik dini esası nı koyduğu inancındandır. Yine o sırala rda yaz ı l mı ş «Cenge Giderken» şiirıni, Emin Bey üstadı Cemaleddin'e okuduğu zaman. Şeyh mü ridini: «işte asıl sizin edebiyatınız budur!» diye cok alkış ladı, bu yolda yazmaya teşvik etti ve «Ben bunun bir de ih tilôl ruhunu verecek eşini görmek isterim» d i y e de şairin ideal ufkunu biraz daha genişletmek istedi. Mehmed Emin Bey'in en ö nem li eseri olan Türkçe Şiirler, 1899'da. lstanbul'da Ebüzziya Matbaasında. çok güzel, süslü ve res i m li olarak basıldı. Bu şiir mecmuasının ilk parçası olan «Biz Nasıl Şiir isteriz?» adlı şiir altında şöyle bir not var: «Manzumelerim, Yunan Muharebesi es nasında başlamıştır». Fakat bu not gerçeği tamamen açıklamıyor: Manzumelerin bazıları, meselô «Kur'ôn-ı Ke rimıı ve «Ah Analık» Yunan Muharebesinden önce söylen miş. hattô basılmıştı. Sansür şartlarından dolayı şair. ki tabına böyle bir not eklemeye gerek görmüştür. Türkçülük a k ı m ı n ı n edebiyat k ıs m ında , hatta ge n ellik le Türkçü lük fikriyôtında büyük bir yeri olan «Türkçe Şilr lerıı, 63 sahifelik küçük b i r kitaptır. Bu kitap, Mehmed E min Bey'in yalnız 9 küçük manzumesini içine a lır. Kitabın başka sah ifeleri Ressam Zonaro'nun Yunan Harbi'ne a it resimleriyle ve Recaizôde Ekrem. Abdülhak H ô m i d . Şem seddin Sami, Doktor Rıza Tevfik ve Fazlı Necib Beylerin bu şiirleri hakk ı n da Mehmed Emin Bey'e yazd ıkları mek tuplariyle dolmuştur. Bu zatların hepsi Emin Bey'in yeni c• ctığı çığırı beğeniyorlar ve g en e şairi teşvik ve takdir edi yorlar; tokat aralarında yeni mesleği en cok kuvvet ve ke sinlikle alkışlayan Şemseddin Sami Bey'le Doktor Rıza Tevfik Bey'dir. 5-6 yıl sonra Hüseyin Cahil Bey'in «Coc•J k B ahçe si ıın de çıkan a laycı bir maka lesinde «Bu mesleğin 1 39
sağdıcııı dediği Rıza Tevfik Bey'in mektubu, haki katen bu yeni çığırın beyannômesi gibi bir şeydir. O zamanlar pek TürkçLi olan Doktor. «Cocuk Bahçesi»nde uzun uzun ma l<aleleriy/e ve karşısına çıkan Ömer Naci me:·humun iti razlarına cevap/ariv,le Emin Bey Mesleğinin üşenmez ve yorulmaz bir propagandacısı olmuştur. Doktor'un «Türkçe Şiirlern de ve «Cocuk Bahçesiıınde yayınlanan makaleleri, genel olarak bu yeni mesleğin adetô «manifest»ini ıney c!ana getirir. i şte bu dokuz manzumeden oluşan küçük şiir mec muasiyle Osmanlı Türklerinin edebiyatında yeni bir çığır c;çılmış ve edebiya t sahasında Türkçülüğün belirli bir mes lek haline geçmiş olduğunu görüyoruz. «Türkçe Şiirlenı, yayınlanmasından sonra gittikçe ar tan bir gürültü kopardı. O zamanlar Osmanlı edebiyatının sultanları sayılan Abdülhak Hômid, Recaizôde, Tevfik Fik ret gibi şair ve edibler. medhiyelerine bazı ihtirazi kayıtlar eklemeyi unutmuyorlar ve kendileri yazılarında aslô bu yeni mesleğe yaklaşmak meyli göstermiyorlard ı . i kinci, ü çüncü derecede gelen Osmanlı şair ve yazarları ise, açı k < o n açığa olumsuz b i r tavır takınmış bulunuyorlardı. Fa kat Batı'nın Osmanlı ve Türk edebiyatını incelemek ve bu e debiyatla uğraşmak isteyen ôlim leri, Emin Bey Meslegini kayıtsız ve şartsız beğendiler ve övdüler. Osmanlı devleti nin dışında yaşayan Türklerle. Osmanlılar arasında en l'.vrupai kafa taşıyan k i mseler de, bu hususta Avrupa müs teşrik/erin in fikrine tamamen katılıyorlardı. <<Türkçe Şilrlerıı üzerine kopan müna kaşa ve kavgalar yeni mesleğin gale besi, hattô zaferi gerçekleşmiş olan bugün d e bile büsbü tün sona ermemiştir: lsmail Habib Bey'in «Teceddüt Ede biyôtııında yürüttüğü zikzaklı görüşler, o münakaşaların uzaktan gelen ycmkılarıdır . . . Şair Mehmed Emin Bey'in faal iyeti. kanaatimce b;r kaç açıdan incelenebilir: 140
A- Emin Bey'in Türkçülük a kımında yeri: B- Osmanlı Türk dil ve edebiyatında rolü; C- Bütün Türk dil ve edebi yatına etkisi: O- San'atca değeri: E- Fikri, ahlôki, sosyal ve siyasi temayülleri. Emin Bey'den bahseden Türklerin coğu, eserlerin i n san'atca değeri noktasına takılmış kalmı şlardır: bazıları Türkçülük tikriyôtında ahlaki, sosyal ve siyasi belirli te mayülleri yarattığına dair, Türkce hemen h ic bir şey yazıl mış değildir; yalnız müsteşriklerdir ki, bu noktayı da göz den kaçırmam ışlard ı r. Türkçülük akım ından genel olarak bah seden bu eseri m in kadrosu Emin Bey'in faaliyetini çeşitli acılardan ge niş olarak incelemeye müsait değildir. Bundan başka bu 5atırları yazan, hôlis san'attan bahse hiç de yetkili olma dığını pek iyi müdriktir. B u eser, ancak genel tarih açısın dan Türkçülük fikrinin tarihçesini tesbit maksadiyle yazıl maktadır. Bu fikrin çeşitli sahalarda ortaya ç ı kış ı n ı , zin c irleme gidişini. gelişmesini: elimizden geldiği kadar tam ve obiektit g östermeye çalışıyoruz. Bu yönden b izce asıl önemli olan mesele, Mehmed Emin Bey'in Türkçülük akı m ı nda tuttuğu yeri. oynadığı rolü tayin etmek meselesidir. Türkçe Şiirler Şairi, bütün Osmanlı şairleri arasında ilk defa tam şuurlu bir şekilde dilinin Türkçe, milletinin Türk, milleti çoğunluğunun halk olduğunu anlamış ve bu nu görmesiyle haykırmıştır. Türkçe Şilrler'in i k inci manzumesi, Türk dilinin, Türk şiirinin, Türk milletinin Dömeke tepesinden bütün ôleme savaş borulariyle ilônı gibidir: «Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur! . .ıı Tlirk Şairi, mensup oldu ğ u m ill eti n i , müslüman, Os manlı gibi be l i rsiz ve karışık isimlerle anmıyor, mil letine g erçek adını veriyor: «Türk> di yor. Emin Bey'in gözünde Türk m i l leti n i n fikirlerini, emellerini , elemlerini befütmeye yetecek bir Türk dili. bir Türk vezni, bir Türk şiiri vardır. � ..,._ rı""'Kl·: ; oı;stı"iMART ..,;uııı. ·.:f -:���� \.'.::;ff; iJır:t�iTE�'1'TÜPlWl�fil ... r\t.:.
.....
141
İ9te bu ilk dokuz manzumesinde, bu gerçeği fiilen isbata çalışıyor. Türk Şairl'nin, bu ilk manzumelerinden itibaren, mil letini, bütün milletlerden daha yüksek gördüğüne ve onu n ihayetsiz bir sevgi ile sevdiğine şahit oluyoruz: •En güzel yüz bize c:irkin, biz severtz: Türk yüzü. En iyi öz bize fena, biz isteriz: Türk özü. M illetimiz alkışlarız. cnıldıkc:a •Türk» sözü. Biz Türkleriz, biz bu kanla, biz bu adla yaşanz!•
Emin Bey'den önce, Türk milletine evlôdından hangi �air, bu kadar mutlak, açık ve sade bir sevgi ve bağlılık gösterebilmişti, Allah'ı severseniz? . . . Milliyet duygu ve düşüncesi, milli dil ve edebiyatın bağımsızlığına, yabancı etkilerden korunarak gelişmesine çok önem ve değer ve7ir. Emin Bey'in, edebi çalışmasında Osmanlı-Türk dilinin bağımsızlığına son derece önem ve değer verdiğini görüyoruz: Türkçe Şiirler Şoiri'nden önce, hiç bir nazım ve nesir yazarı, Mehmed Emin Bey kadar ba ğ ı msız bir Türkçe ile yazı yazmamıştır. Türkçe Şl i rler' d e Arapça, Acemce kaid'.'lleriyle yazıl mış cem'ler -çoğullar-, terkipler -tamlamalar- hiç yoktur. Şair, Arapça, Acemce kelimelerin de iyiden iyiye Türkçe leşmiş olanla7ındcın başkasını, hiç kullanmıyor v e Arap ve Acem veznini şi irlerinden tamamen kovmuştur: Şiirlerini eski Türk vezni olan parmak hesabiyle düzenliyor. «Türk çe Şllrlerııi ilk inceleyen müşteşrik Vladimir Mi norsky, kap cadığı 9 manzumede 41 Arapça, 59 Acemce ve 6 Rumccı kelime bulup sayabilmiştir . Fakat Mino�sky'nin de dediği g ibi, bu yabancı kelimeler, şey, gayet, akıl, ateş, bahçe, kulübe, sınır gibi büsbütün Türkçeleşmiş kelimelerdir. Emin Bey'in izafetsiz -isim tamlaması-, vasf-ı ı.erkibi siz -birleşik sıfat-. yüzde yedibuçukton fozkı yabancı keli m e kullanmaksızın, hamasi, dini ve ahlôki konular üzerine Batı edeb'yatı tarzında, dil kaidelerine ve nazım kanunla142
r!na tamamen uygun. akıcı, ahenkli ve heyecan vereb:len dokuz, on manzume yazabilmesi, Osmanlı-Türk dil ve ede biyatının millileştirilmesi yolunda bir değişikliğe başariyle boşlamak demekti. Mil liyetçilik, halkçıdır. Her yerde m i lletin büyük ço ğunluğunu halk tabakaları meydana getirir. Milliyet tikri kökünü halk tabakaları arasında yayar; ve onlardan ilham o larak gelişir ve olgunlaşır. Mehmed Emin Bey, bu ger çeği şuurlu b i r şekilde anlamıştır: Türkçe Şiirler, halkçı şiirlerdir. Kitabın takdimesi bile, şairin halkçılığını göste rır: «Türk kardeşlerime, çoban arma.ğanı, çam sakızı.ıı 9 ş i i rden hiç birisinde hükümclôra aşırı bağ lılık ve aristok rat temayül görülmez. Tam aksine birinci şiirden itibaren demokrasi sevg is ini görmekteyiz: •Biz o şiiri isteriz ki, çifte giden babalar, Ekin biçen genç kızlarla, odun kesen anala.r . Yanık sesin dinlerken gözyaşını silsinler.>; Emin Bey'in dost ve düşmanlarınca beğenilen şahe ' seri olan «Cenge Glderkenıı türküsü. ne kadar halkçıdır! «Ben bir Türküm!ıı diye bağıran Türk. bir Anadolu köylü :;üdür: «Bu topraklar ecdôdımın ocağı; Evim köyüm hep bu yerin bucağı� Zaten bu şiirin bir adı do «Anadolu'don Bir Sesıı de ğ i l mi? Bu şiirde Türk var, köy var. ocak var, yurt var. Tanrı var, vatan var. millet var; fakat sultan yok, saray yok, sa rayı kuşatan dalkavuk tufeyliler yok. «Cenge Giderken», cumhuriyetçi bir m i l let şarkısıdır; Profesör Horn'ün dediği gibi bir millet ilôhisi -Hymne-dir. Yunan Harbi sırasında şairin ba!)rından pek tabii bir şekilde kopmuş bir m i llet sesidir. Ne kadar a ransa. bundan daha tabii, güzel, uygun. canlı. heyecanlı, bir millet ilôhisi bulunamaz. Yet er ki, bu ı!ôhiyi lôyık olduğu şekilde bestelemeyi bilen bir musikişi nas çıksın. 143
Emin Bey'den önce. Namık Kemal. Abdülhak Hamid, Tevfik Fikret g i bi halkçılığa az çok temayül eden şairle rimiz yok değildir; fakat bunların halkçılıkları, nedense ı·opmocık gibi b i r şey hissettiriyor: Fransız romantiklerin den ilham olan Namık Kemal ile Abdülhak Hamid, birisi si pahi, d iğeri ulema aristokrasisinden gelen bu iki asil Os rnanlı, balıkçı oğlu Mehmed Emin gibi halkın ruhuna girip. 5esini işittirmeyi başarabilmişler midir? . . . Tevfik Fikret'in halb ve vicdanı, incili bir şefkat ve insan iyet hissiyle dolu dur, buna şüphe etmiyorum; fakat rica ederim, bir. lstanbul efendizôdesi olan Tevfik Fikret'in en demokratik d ü şü n celerle yazılmış şiirlerinde bile halka yüksekten bakıp acı ma kokusunu duymuyor musunuz? Sanırım ki, Mehmed Emin Bey'den önce, hattô sonra, onun kadar halkın, köy lünün hayatını, ı stıra p ve elemlerini, ümid ve heyecanları1<1 terennüm etmiş bir Türk şa i ri gelmemiştir. Türk Şairini n bütün bu özellikleridir k i , Türkçe Şiirler çıkar çıkmaz. şiir ve edebiyatı yalnız süs ve eğlence soy mayan, şiir ve edebiyatın sosyal ve siyasi değerini hakkiy le anlıyon Ba tıl ı l a rın d i k katlerini çekti. Müsteşrikler Türk ler arasında yeni bir d i l ve edebiyat mektebi doğduğunu derhal sezdiler ve Türklerin çağdaş medeniyet yolunda ö n em li bir adımlarını m eyda n a getiren bu olayı alkışlarla koyı t ve tesbit ettiler. Türk ve Osma nlı edebiyatını ilmi bir şekilde inceleye rek bugü n Avrupa müsteşrikleri orasında değerli kitaplar dan sayılan Ottoman Poems -Osmanlı Şiirleri- ve A His tory ot the Ottomcm Poetry - Osmanlı Şiirinin Tarihi- isimli kitapların yazarı Mister Gibb - E . J. W. Gibb- Türkçe Ş i ir ler'iıı yayınlanmasından sonra Mehmed E m i n Bey'e yardı ğ ı Türkçe mektupta a ynen şöyle diyordu: « . . . Akibet, sizin marifetinizle Tü;·k milleti sedôsını buldu. Siz geldiniz ve ne Doğu'ya bakarak ne Batı'ya, ken di vatcındı:ışla.rınızın gön:ünü okudunuz ve bunların duygu-
144
ıarını kendi dilleriyle edlbône bir tarzda arzettinlz. Acizane fikrimce, Türk şiirinin doğru mazmunu ile doğru tarz ifa· deslnl siz buldunuz:. Osmanlı devleti sizi altı asır beklemiş· tir efendim. Londra, 6 Haziran 1899, E. J. w. Gibbn. Mister Gibb, Osmanlı Şiirinin Tarihi isimli kitabında Mehmed Emin Bey'den ve Türkçe Şlirler'den kısaca bah . sedilmişse de, b u kitap XV. yüzyıldan sonra gelen Osmanlı şairlerine ulaşmadan kendisi ölmüş olduğundan, Emin Bey'i ve şii rlerini geniş olarak incelemeye muvaffak ola mamıştır. Gibb'in kitabında Emin Bey'e dair yaz-d ığı kısa fakat kuvvetli not şudur: «Bu yılın 1316 -1899· başında, Emin Bey'in Türkçe Şi irler isimli küçük bir şiir mecmuası çıktı. Bu küçük risale de, Türk halk kitlesinin hakiki dll ve duygusunu edebi tarz· da arzetmek tecrübesi yapılmıştır. Anadolu köylüsünün ve asker neferlerinin ağzına konan bu küçük şiirlerle, Türk halkının sodası, ilk defa olarak edebiyo.tta işitilmiş oluyorn. ( 1 ) (Gibb, A History of the Ottoman Poetry, London, 1900, pp. 1 34-5, note.) O sıralarda, S tro s b urg DarülfünOnu m üderrislerinden P. Horn'ün Gesch. El. Turkischen Modeme -Türk Muasır Şair ve Ediblerlnin Tarihiıı isimli eseri yayınlandı. Bu yoc zar da Türk Şairi hakkında çok övgü yapmaktadır: «Emin Bey ruhiyle Türk'tür. Hisleri yeni olmakla beraber milliye tinden asla ayrılmak istemiyor. Osmanlılığın vatanı olan ·Anadolu'dan Bir Ses- isimli şiirinde büyük bir gurur ile «Ben bir Türküm!» diye haykınyor. Emin, bu manzumesiy· le gerçekten bir halk ilahisi orta.ya koymuştur. Bu ilahide
(1)
Glbb metninden tercüme olunmadı, Vladlmlr Minorsky'nin
«Eınln Bey'in Milli
Şiirleri» lslmll makalesindeki Rusça tercilmesın.
Mioorsky'nin makalesi Moskova yetinin Şark Encümeni Asarının II. cildinde, lanmıştır.
den aktarıldı.
Asô.r-ı Atıka Cemi
1903 yılında yayın.
F.
1 01145
de «Deutschland, Deutschland über alles» de olduğu gibi, hükümdardan bahis yoktll r. Emin Bey'in şiirlerinde daima tekrarlanan fikir: Türk'ün her şeyi güzeldir ve herkesten güzeldlr.ıı (1) (p. 58-9) M eşhur Müsteşrik Vambery de, Emin
Bey'e yazdığı gösteren zatla r meydana çıkacak olursa Türk dilinin saygı makamı na yetineceğini» bi ld iriyordu . M lnorsk y, Emin Bey'ln Şllrleri a d lı 1903'te yayınlanan risalesinde, Türkçe Şilrler'ln dokuzunu da Rusçaya çevir dikten başka, önsöz ola ra k Emin B ey' i n hal tercümesini, dilini, tekniğini, san'atını. açtığı çığınn yeniliğini hayli ge niş bir şekilde inceliyor ve açı klıyordu. Sonra medhal kılık lı mektuplardan. özelllkle Rıza Tev fik ve Samı Beylerin, mektuplarından bazı kı s ım la rı nı tercüme ediyor, nihayet Mister Glbb'in kitabındaki görüşlere tamamen katıldığını söyleyerek risalesini şu sözlerle bitiriyor: •Emin Bey'ln te bir mektup ta, «Türkçe Ş i irl er Şairi gibi gayret
miz dil kullanmak, Türl<çe şiiri kendisine uygun olmayan aruz vezninden kurtarmak, halkı sevmek, samimi ve inni ;yetpe'rver konular seçmek gibi kendine has ve unutulmı 'yacak hizmetlerini hatırlıyarak, temenni ediyoruz ki, Türk edebiyatının bu sağlam ve taze şiir goncası tamamen açıl �ın ve sevimli şairin mesaisi uzun zamanlar sürsün». Derhal ve büyük sevinçle ekl iyellm ki Rus müsteşriki n temennisi gerçekleşti: Emin Bey'in mektebi genişledi ve 'kendisi hamdolsun, hôlô içimizde sıhhat ve a fiyetle çalı şı p duruyor. Biraz önce, Emin Bey'ln yeni çığırını, müsteşriklerle beraber en çok beğenenler, Osmanlı devleti dışında ya şayan Türklerle Osmanlı Türklerinin tam Avrupai eğitim ve öğretim görenleridir, demiştim. Gerçek t en, Türkçe Şllr ler'in yayınından sonra, belki en hararetli bir mektup ile (1) Mllıorsky tercilmesin<len alındı.
146
,Emin Bey'i kutlayan İsmail Bey Gasprinski olmuştur. Türk· .cülüğün bu muhterem emektarı, «Sevgili
kannd°'»
diye
başladığı mektubunda diyar ki: «Şiirlerinizin dllinden baş· ka, fikirleri de
lstanbul'un
«mehtabodan, <<Kara saçlı mai
göz»den ibaret şiirlerinin hepsinden üstündür. Cübbe leri
kıya.met
olan efendllerln,
bastonları, faketleri alamet
şu şık beylerin usulüne muhalif, sade ve ıckabaıı kalem
olan
Türkçe
çekmek büyük cesarettir. Edebi ese rlerin arasına aralaştımıak, Türk ôlemlne büyük
böyle mesleki bir eser
. bir hizmettir ki, derQnen tebrik ederim.»
mübalağa sanılmasın. Müba çünkü şiirleri· nizi Edirne, Bursa, Ankara, Konya, Erzurum Türkleri anla· yıp Jezzetlenlp okuyacakları gibi, Tiflls, Tebrlz, Şlrv.an, Ha· rosa n, Türkistan, Kaşgar, Deşt·i Kıpça k, Slbirya, Kazan ve Kı rım Türkleri de okuyacaklardır ki, bu şerefe Nef'i ve Nllbi ulaşamadı la r. 40·50 milyonluk ve otuz asırlık bu llle· me ilk defa bir kaşık oğul balını yediren siz oldunuz ki, si· ze �ret, bize saadettir! Tekra r tebrik ediyorum.» «Türk iilemine, dediğim
lağayı ne severim, ne ederim; doğrusudur,
u lstanb uf edebiyatının mesleksiz devamından
ve tuti usanmıı;, karomıışb; şiirleriniz pek büyük teseJll oldu; b unıı n için de Allah sizden razı olsunhı (1) kuşu dillnden
lsmail Bey, bu mektubunda
Türkçe Şllrler'in
bütün
Türklükce önemini özellikle belirtm iştir. Gasprinskl'nin dediği çıktı: Mehmed Emin Bey'in şiir
leri bugün değilse dün bütün Türk dünyasında, Türk dün yası okullarında okunuyor ve ezberlenlyordu. d ü n yanın
Bugün de
her tarafında Emin Bey «Bütün Türkçü» şair ola
rak tanınıyor ve h ü rm et görüyor. Osmanlı Türkleri arasında Emin Bey'in açtığı veni çı: (1)
Bahçesarıi.y'dan,
Mart 1889 tarllılyle yazılmuıtır.
147
ğırı en çok ve en samimi a l kışlayan bir Batı eğitim ve öğ retim i y le büyümüş Fraşerli Ş. Sa mi ve Raif Fuad Beyıer le, düzensiz de olsa, yine Batı eserleriyle kafasını doldur muş Doktor Rıza Tevfik Bey oldu. Mesihi ahlôkı, ihtilôlci fikirleri derin bir samimiyet le seven , ôcizlere, zayıflara kuvvetli bir dost, zulme. yalana. zorbalığa bütün ruh u ile amansız bir düşman olan şair Tevfik Fikret. Mehmed E m i n Bey'in zavallılara, m a ğ l u p ve mağdurlara acıyarak onların hiç olmazsa sözle olsun. yaralarını sarmaya ça lışmasın dan pek duygulandı ve Türk Şairi'ni gayet samimi a l kış ladı. Ş. Sami Bey Türkçe Şiirler mü nasebetiyle Emin Bey'e vazdığı mektupla kalmıştır:
1 899 yılı Martın 1. günü yayınlanan Sabah gazetes ine basılmış «Edebiyat-ı Müstakbelemiz» isimli önemli ve bü yük makalesinde, «Dilimizi sadeleştirelim, dilimizi Türkçe leştirelim! .. » diye özetled iği maksadının lüzum ve menfaat · lerini uzun uzadıya anlattıktan sonra. makalenin sonların da diyor ki : u ötedenberi ihtar ve tavsiyesinden geri dur madığımız ve kendimiz açamadığımız çığır açıldı. Farkında olmayanlara müfdellyebiliriz. Türkçe Şiirler adiyle pek gü zel, latif bir kisvede yayın sahasına sunulan bir kitapçık herkesin dikkatini çekecek derecede benzeri görülmeyen bir eserdir. Sahibi Mehmed Emin Beyefendi, bu kitaba al dığı dokuz parça şiiriyle bu arzu ve tavsiye ettiğimiz çığırı açtı. Bu kitapçığın yayınlanması edebiyat tarihimizde bü yük bir olay sayılmaya değerdir. Evvelki yılın fikir ve çalış ma ürünü olup işbu 1316 -1899- senesi yayın sahasına su nulan bu eser lafz ve şekil yönüyle ve dil itibariyle gele cek edebiyatımızın binasının ilk temel taşıdır. , . » « . . . Mehmed Emin Bey'in şiirlerinde tuttukları yolu herkes tamamiyle takibe muktedir olamazsa, yani okadar yo.zamazsa da, hele bir kere ona çalışmalı, her şeyin Türk-
.1 48
cesinl aramalı, bulunamazsa, o vakit çaresiz Arapça ve Farsçasını, yani en kullanılan veya blllnenlnl kabul etmeli va kullanmalı. Faka.t bu kabilden olan kelimeleri de dili· mlzin gramer kaidelerine uygulayarak kullanıp, farsça iza fetlerden, vasfi terkiblerden vazgeçmellylz. Bugün kullan maya mecbur olacağımız bir' Arapça. veya Farsça kelime nin de yarın Türkçesinin bulunması mümkündür. Cünkü Türkçemiz pek geniş olup yeryüzünün pek önemli bir kıs· mında söylenildiği halde, halen derli toplu değildir. . . » Ş. Sami Bey'in bu makalesi, yalnız Türkçe Şiirler'i n takdim yazısı olarak deği l , gelecek Türk edebiya tının, Türk Lislübunun, dilde Türkçülüğün programı olması dolayısiyle de çok önemli ve değerlidir. 1908 inkilôbından sonra Se lônik'in Genç Kalemler'inde büyük bir velvele. ölçüsüz bir gurur ve i d d i a i l e ortaya atılan «Yeni Lisanıı dd vô sının bü tün esasları. Ş. Sami Bey'in Genç Kalemler'den dok u z y ı l ev vel y azd ı ğ ı bu makalede mevcut oldu ğ u n u g ör ü yo ruz . Ve bu emelin i l k tahakkukku da Emin Bey'in şi irleridir. Türkçe Şi lrler' i n yayınlanmasından biraz sonra Emin Bey' i:1 bazı ş i i r l eri Servet-i Fünun'da basılıp c ı k t ı . «Kibritçi Kızıı ıa «Kesildi mi E llerin?» ilk önce Servet-i Fü nü n ' d a yayın ıcnm ıştır. 1903'te Mehmed Emin Bey, Raif Fuad Bey ve Rıza Tevfik Bey l e r l e, Resimli Gazete'yi aldı lar. Fakat birin ci n ü s ha sını b i l e yayınlamayı başaramadılar. Çünkü sa n sür, kabındaki yıldız ve balık resim lerinden kuşkulanarak bası l ı nüsha ları toplattı! . . Emin Bey, basılmış, fakat yayın lanmamış mecmuaya «Köyde Fırtınaıı şiirini koymuştu. 1 904 yılında. Türk Şairi, bazı şiirlerini, lzmir'de çıkan Muktebes ve Selônik'te çıkan Çocuk Bahçesi mecmuala rında yayınlattı. lstanbul'a oranla v i layetlerin sansürü da ha az şiddetli oldu ğ undan Emin Bey'in şii r leri n d e daha serbest buluna b iliyordu. Muktebes'te «Hayat Kavgasııı; Çocuk Bahçesl'nde ise «Ö lü Kafasrn, «Zava.llı lanı, «Zavallı 149
Kayıkçı», «Çiftçilik», «Ey Genç Çiftçi, «Cekiç Altında» şiirleri yoyınlandı. ( 1 ) 8 Eylül 1 904 tarihli Çocuk Bahçesi mecmuasında Fi lozof Rıza Tevfik Bey'e ithaf edilmiş « Ölü Kafasııı ile Filo zofun (<Türklerin muhterem şairi Mehmed Emin Bey'e» hitaben yazılmış uzun bir mektubu bir arada çıkmıştı. Bu mektup mini mini Çocuk Bahçesi'ni tam.emen dolduruyor· du. Filozof Doktor, her zaman olduğu gibi, sağo sola sa parak -her şeyden bahsederek, Türk Şairi'nin .eserlerini övüyordu. Bazen M i lli Şa iri mizi Kutup kôşifl Nansen'e tenzeterek onun gibi 11Kutb·ı emelin yolunu buldunuz.ıı ı:liyor; bazen eskiden Türkçe yazmaya uğraşan şairlerle karşılaştırarak, uO himmetlerin tamamen kısır ve fayda sız kaldığınuı söylüyor ve <(Anlamışsınız ki, yalnız aruz veznini veya Arapça kelimeleri yahut teşbihler ve eski ha yaller ile beraber, anlatı eddya vasıta olan vost-ı terkibi leri ve diğer terkipleri bırakmak ile iş bitmeyecek; anla mışsınız ki, Türkçe şiir yazmak bu yabancılıkların hepsin den kalemini kurtarmak, zihnini temizlemekle beraber Türklüğün fikri hassaları ve vicdani hasletlerini zevkine, keyfine, ihtiyacına ve ltikddına göre yazmaktır. Fazla ola rak o gibi hususlardan mürekkep olan bu kavmi mizacı sevmek, hem samimi olarak sevmektir . . . 1> «işte yaradılıştan gelen şairlik istidadınız, bütün güç lükleri yenen şahsi kudretiniz bir yana bırakılırsa, büyük başo.rınız bu kadar güç, bu kooar çeşitli sebeplere dayan maktadır.ıı diye Türk Şairinin mesleğinde tamamen başa rılı olduğunu açıklıyordu. (1)
Meşrutiyetten sonra bu şiirlerle «Tilrkr.e
Şiirler»
bir ara
ya toplanarak «Türk Sazm adlı büyücek bir kitap olmuştur. TUrk Yurdu Kitapları : Türk
Sazı,
Mehmed
Emin, Na.şlrl
: İbrahim Hil
mi, 268 sahife, Yayın tarihi gösterilmeml. ştlr: 1913 olsa gerek, Ya. yın yeri :
150
tııtanbul,
Nihayet, bu yol çıkmaz sokaktır, niceler girdi, piş manlıkla döndü; yahut bu üSlübla ancak adi şeyler, köy hayatına ait kücük şllrler yazılabilir, fakat ilmi bir konu ifa de edilemez gibi, Emin Bey'e edilen itirazları sayarak red a ediyordu: «Öyle parlak, öyle büyük manzumelerle davô nın aksini lsbat ettiniz ki, altıyüz yıllık edebiyatımızda bir misal dalıc;ı göstermek kolay değlldlr demekte perva et mem . . . » diyordu. Ve bu dôvôsını isbat için, şairin «Bize Dlyo rlar kiıı, «ilim», «San'at», «Paraıt, «Bir Delikanlı ya», «Yemek ve Yenmek», «Yavrumuzu Çoğaltalım» ve ni hayet «Ölü Kafasııı şiirlerini gösteriyord u . Ve kendisine ithaf edilen bu felsefi şiirin
iıGüya ki bir kasırga var: bunu ona, onu buna katıyor: Bir el var ki çürük kefen parçasını çiçek yapıp atıyor» parçasını Öm er Hayyam'ın ·bu konuda yazılmış rubaileri ne bile tercih ediyordu. Doktor'un bu mektubuna, Servet-! Fünun edebiyatçı larının ikinci sınıfında gelen gene bir zabit. Ö mer Naci Bey cevap verdi. «Cocuk Bahçesi» nin mütea kip nüshasın da -15 Eylül- c<Evzan-ı Şllriyemlze Dalrıı başlıklı ve cıÖ. Na chı imzalı bu kısa cevap, sevgili üstadlarına dokunulmuş olmasından üzgün, gayretli, heyeca nlı ve istidatlı gene bir öğrencinin savunma taarruzudur. Tıka basa doldurulmuş Arapça, Acemce kelimeler, terkiplerle yenilip yutulamıyacak kadar şekerlenmiş bu mektupta gene şairin iki davôsı var: Önce aruz vezn i, par mak hesabına göre «daha ruh okşayıcı ve tannôn -tınlıyan, cınlıyan-, düşünce ve duygulan tebliğ ve hikaye etmede daha hassas ve kıvrak, daha nôlôn, daha. ahenkllııdir; son ra Türkçe Şiirler, Doktor'un iddia ettiği gibi herkes tara fından okunup a n lanamaz: «EdebiyQt bütün vücud ve eş kôline, bütün maka.sld ve mevzuatına rağmen yine bunu anlayanların hlsse-yl ihtisasına dahil kalacaktır».
151
Bu şekilde Doktor Rıza Tevfik'le, M ü lôzım Ö mer Naci arasında başlayan edebi ve lisani kavga Çocuk Bcı/ıçesi ' n de iki ay kadar sürdü. Ve bütün bu çeşit kavgalar gibi, git gide konudan uzaklaştı; dallanıp budaklandı; ilk olarak tatlı tatlı başlayan şahsi imô ve telmihler. tehekküm ve is tihzalar, söz uzadıkça kekrelendi, hattô acılandı. Kavga kızışınca, Servet-i FünQncuların meşhur münakadôt pehli vanı Hüseyin Cahid Bey bile söze karıştı, Şair ve Doktor'la a laya kalkıştı; derken bir başka zabit yazar, Ra i f Necdet Bey Türkçülerin imdadına koştu. Kısacası yeni meslek etra fında hayli cenkleşildi. Ede bi savaşların hepsinde olduğu gibi bu savaşta d a iki ta raftan hiçbirisi r i c ' at etmedi; mevkilerini muhafaza ettiler. Milli Şairimiz kendisi de kavgaya sözle değil, işle işti rak ediyar<fu. Çocuk Bahçesl'nin çoğu sahifeleri şiirlerine dair mektup ve cevaplarla dolarken, o da aynı mecmuada Türkçe şiirlerini yayınlamaya devam ediyordu; «Ömür Yo lunda yahut Yalcuıı, «Sokak Kapısı Önünde», «Çekiç Al tında», « i mtihan», «Zavallı Kayıkçı», «Günahkônı, «Yavru muzu Çoğaltalım» manzumeleriyle « İ htiyar Değirmenci» nıensQresı, o münakaşaların yapıklığı aylarda basılıp cıktı.
O zamanlar Türkçülük edebiyatının nazariyôtcılarına başkanlık eden Doktor Rıza Tevfik, iyi bir ta'biyeci (aske ri yerli yerine koyup hazırlayan) olmamakla beraber, sa vaşta Servet-i FünQncuların galebe caldı kları iddia edile mez. Ömer Naci Bey aşırı bir gayretle mektuplarını'gittik ce uzun yazmaya, yazdıkca mürekkebine daha cok zehir katmaya calıştıyso da, Servet-i FünCm edebiyatının hakiki ileri gelenleri; -Her yerde ve daima kavgalar arayan «Kav gt!lanmıı yazarı müstesno- torofsıı kaldılar; zaten Tevfik Fikret merhum ötedenberl Mehmed Emin Bey'in açtığı ye ni çığıra taraftardı; birkac yıldır, Türk Şairl'ni teşvik ed i yordu: 1 52
1900 ve 1901 'de Emin Bey'e yazdığı iki mektup bu bü yük kalbli ve büyük istidatlı Osma n!ı şairinin Türkçe Ş iir ler'e bakışını çok açık ve kesin bir şekilde gösterir: « . . . Servet-i Fünün'un bu haftaki nüshası «Kesildi m i Ellerin ?ıı şiiriyle süslü olarak çıktı. B u nefis şiir için ellerini tekrar tekra.r öperim. Şiirin bu eserde bence hcıyalln ga yesi olan etkileyici bir dereceye cıkmış. Yayını Serve!-1 Fü nün'dan çekilmiş olduğum bir zamana rasttamasaydı, ga zete adına da teşekkürlerimi arz ederdim. . . Şimdi yalnız edebiyat adrna bu cidden nefis eserlerin birbirini takip et mesini temenni eylerim . . . ıı (1) İkinci mektubunda, Emin Bey'in «Zavallılar» adlı şiiri11i okurken Fikret'in evinde meydana gelen manzarayı tas vir ediyor: «Dinleyenlerin içinde hiç birisi sesinize yaban(1)
25
Ma.rt 1317 (1900) ruhi ha.letlerilli,
ret'ln o sırada
ta.1"ihli olan
bu
eltm hislerin!
mektup, Tevfik Flk
ifade
ve Mehmed Emin
Bey'e çok emniyet ve itimat eden yakın ve samimi br dost olduğıı
değerdir : «Sevgili kardeşim> mektupta za.vallı şair, «Hal-şlnAs bir müheyya.yı feveran olan teessürit.ı muz_
nu göstermek itibariyle de dikkate samimi lritabı ile başlayan bu
vicdan karşısında daima limesini
lskat
!edikten
sonra şöyle devam
edememek zaafından» dolayı cevapta geciktiğini söy.
yanında. artık çektlmez
faatini
bilmez, kAr ve zaı·arını
bir divaneden
kendi
ediyor : <B\ldl.klerlm\n, görU,tüklerimln
olduğumu, bu ukül.i zerrine önUnde
hesabıma
başka bir teliiklci
tanımaz blr çocuk,
n1en.
bir ha.sta,
görmediğimi gördlikçe
v;l.J<ıa
memnun, fakat onların hesabına müteelUm oluyo
rum. Bunun için beni ayıplamayacak kalbleri bulunca derdimi dök mek,
karşılarında bUtiln aczimi•, bütün çocukluğumla., bütUn
has
talığımla, bütün dlva.Del.\ğimle ağlamak, hıçkırmak istlyorum! . . Sen
o kalblerden biri olduğun için .. . Ah Emin Eey kardeşim, böyle her dakika zehirlenerek yaşamak çok gilç şey!»
(Bu mek tubun
aslı
Ruşen Eşref Bey'dedlr; ben kopyeslnden aldım.) A. V.
1 53
cı kalmıyordu, hatta küçük HalQk bile. . . Şiirinizin her cümlesini, her kelimesini zabtediyorlar, sözlerinizin hiç birisini kaçırmıyorlar, fikrinlzle sanki ele le yürüyorlardı. . . » «Bitirdiğiniz zaman Halld Ziya Bey parmaklarının a rasında tütüp küllenen sigarasını silkti, Hikmet Bey yerin· de düzeldl, ben muvaffakiyetlnizi tebrik için ne diyeceği mi şaşıro.rak, öyle sıralarda daima yaptığım gibi şaşkın bir «eveb>le gülümsedim, demindenberi çenesi eırerinin içinde, saçları omuzlannda, gözleri dudaklannızda, bü yülenmiş ve şaşırmış, dinleyen HalQk, yalnız o vaziyetini değiş_tlrmedl. Hepimiz bir güzel şiirin dlnleyicisi olmak sıfatına iştirak ediyorduk . . . » « . . . Cocuk yerinden kalkıp yanıma geldi, yavo.şça fa kat heyecanlı, dedi ki: ·Bu ne güzel şiir, baba!» «işte muvaffaklyetinize ait en büyük tebrik azizim . . . » «Ben kendi hesabıma, şimdiye kadar yazılarımdan hiç birini bu kadcı.r açık, bu kadar kuvveti! bir nişane-i muvaffakiyete mazhar göremediğim için size gıbta ede; rim . . . » « . . . Tamamiyle kanlim ki, ben şiirde bir maksad-ı ha yat arayanlardanım; şiiri bir hayal oyunco.ğı sayanlara iş tirak edemem.» « . . . Bana kalırsa vasıta-yı muvoffakiyetinlz yalnız ve zin değil, mevzu seçimi, duygu ve tasavvur to.vn, tebliğ·i efkar, ifade saflığı, hulasa bütün kuvvetiyle muvafakat-ı ıafz ve mana.ıı
Tevfik Fikret Bey, bu cok değerli mekJub_unda Osman l ı şairlerinin son zamanlarda aruz veznine verd ikleri hafif lik ve çevikliği acıklodıkton sonra, şöyle bir soru soruyor: «Vezn-1 hecai, vezn-i milli denilen sade vezin ile arOz vez ninden hangisini tercih etmeli?.. Bu bahiste en doğrusu Halid Ziya Bey'in dediğidir: -Tercihe mahal yok, orüz vez ni, hece vezni, hangisi olursa olsun mademki bug ü n ko154
nuştuğumuz dile uyuyor, ikisini de kullcaıırız. Hüner onları faydalı ve etkill ola rck kullanabllm&ktedir». (1) Rıza Tevfik - Ö mer Naci Kavgası'ndan sonra tarafla rın sözlerinden çok şairin şiirleriyle bir nokta tamamen an laşılmış oldu: Emin .Sey yeni bir edebi meslek kuruyor; bu mesleğin en bariz sıfatı Türk dilinin, Türk kaidelerinin, Türk üslObunun, Türk ôhenginin, Türk vezninin. Türk ha yatının Osmanlı lisanı denilen halitada istiklôl ve hôkimi yetlni temine çalışmasıdır; denilebilir ki. Osmanlı impara torl uğunun dağılırken Türklüğün siyaset sahasında yarat tığı büyük vôkıaya benzer bir hooise, o zamanlar, Yunan la savaş olurken Osmanlı lisanı sahasında meydana gel miştir: Emin Bey'ln şi irleri , şuurlu veya şuursuz, Türk dlllnln lstiklôl ve hôkimlyet beyannameleridir. Türk dili. istiklôl ve hôkimiyetini, i stanbul'un asıl Türk m i l letinoen ayrı, karışık. bencil, gayesiz, gündelik özel çı l<arlarındaıı, maddi ve kaba zevklerinden başka bir şey ıdüşün meyen ve kendilerini bir çeşit aristokrasi sayan tu feyli bir sosyal zümreye dayanarak kuramazdı. Milli Şair, peygamberône bir içgüdü ile Türk dilinin lstlklôl ve hôki miyetinin Türk h a lkına dayanmakla mümkün okıcağını a n ladı. Bütün konuları Türk halkının hayatından a l ı n mış tır; elem. ıztırôb ve hamasetle dolu, Anadolu köylüsünün hayatından alınmıştır: Mehmed Emin Bey'in ilk şiirleri, yaşadığı günlerde Anadolu köylüsünün hayatından alın ma ardı a rdına gelen levhalardan meydana gelen bir milli destandır. Bu m i l li destan tamamen demokratiktir: Fuka ra nın, zava llıların, elem ve ıztırôb çekenlerin, yaralarını (1)
Buraya yalnız bazı kısımlarını aktarabll� il!'lmlz bu uzwı
mektup : Hisar, 8 Kô.nun-ı sanl 1318 (1901) tarihlidir ; Tevfik Fil< ret'ln san•at ve ila)(lb tela!<kilerlnl ifade etmek itibariyle çok önem
IJ olan bu mektubun tamamı yayınlanmalıdır. Biz sımları
aslından
aktardığımız
kı
kopye ettlJ<. A. Y,
155
açıp gösterir. Emin Bey lstanbul ve saray şa i rleri gibi ke yif ve eğlence şarkıları yazmak. söz oyuncakçılığı ile isti dôt ve za manını harcamak istemiyor; onun şiirleri mer hamet ve şefkat dolu, halk ve insaniyeti seven, zava llı Türklerin yaralarına merhem arayan birer feryat. birer var dım istemedir. O da Tevfik Fikret gibi şiirde bir maksad-ı haya.t. bir maksad-ı ictimai arıyor. «Şiiri bir hayal oyunca ğı saymıyor». Sonradan yazdığı «Benim Şiirlerim» manzu rnesi bu gayesini ne iyi anlatır: «Zavallı ben, elimdeki üç telli saz ile «Milletimin felöketll hayatını söyliyeyim, «Dertlilerin gözyaşını çevrem ile sllevim! .. »
Böyle düşünen, böyle duyan bir adam, milletin felô ketli hayatını hazırlamış ve sürdürmüş müesseselere tabii sevgi ve saygı göstermez: Emin Bey Osma n l ı sosyal haya tının zirvesini meydana getiren padişaha, onu çeviren tü redi mahlükôta. lstanbul'u dolduran saray va h ü kumet a damlarına. onlara çatıp keyif ve safôsına bakan sahte ay dınlara ve genel alarak zulüm ve tahakküme kaynak ve ölet olanlara derin ve ısrarlı bir kin ve düşmanlıkla dolu dur. Her şiirinde bu kin ve düşmanlığı hissedilebilir. Emin Bey. yalnız demokrat değildir; köylülere muhtarın, malıal li beylerin, lstanbul efendilerinin revô gördüğü mezôlimi tasvir eden şiirlerine bir ihtilôlci ruhü bile ü fleyeb••m işt:r. Türkçe Şiirler karanlık ve elem verici manzara ve tcessür lerle dolu olmakla beraber Türk Şairi, ümitsiz ve kötümser değildir. O bütün bu sosyal ve siyasi haksızlıkların önünü alabilecek bir kuvvete iman eder ki. o kuvvet de «ilimııdir. Mehmed Emin Bey reformasyondan. rönesanstan ve XVlll. yüzyıl felsefesinden aldığı belli belirsiz intibôlarla llim'in ve bir dereceye kadar hürrivetin bütün yaralara sargı alabi ıeceğine inanır. 1900 tarihlerinde beliren bu düşünce v e duygusu, gittikçe ongun/aşmıştır. İ nkılôbı takip eden g ü n lerde şiirlerini toplayıp bastığı kitabında «Türk Sazı»nda 1 56
«Ya.ralar» bölüm ünden sonra <ıSargılarn kısmı gelir ve bu kısım Gutenberg, Luther, CoJomb ile başlar ki, bunlara Şair «Müldecilenı adını vermektedir. « İ lim»e, «h ürriyet»e iman, Millf Şair'i, 1908 lnkılabın C:an önce «Genç Türklerıı e, l ttihad ve Terakkicilere yakın laştırmıştı; hattô bir a ra l ı k « İ ttihad ve Terakki» Fırkasiyle münasebet kurdu. Belki şiirlerinde seçtiği konuların môna ve gayeleri an laşılmasından, belki i htilalci fikir ve ha reket lere temayülünün sezilmesinden, her halde vazifesiyle il g isi olmayan sebeplerden dolayı, 1907 yı lında, yani i nkılab dan bir yıl evvel Rüsumôt Evra k Müdürü Mehmed Emin Bey, Erzurum Rüsumat Nazırlığı'na tayin olunarak baş kentten uzaklaştırıldı. 1908 İ nkı lôbı meydana geldiÇji za man, M i lli Şairimiz Erzurum'da bulunuyordu. Mehmed Emin Bey'in i n kılabtan sonraki faaliyetinden ileride ba hsedeceğ iz. Şimdi bir nokta n ı n daha açıklanma sını gerekli görüyoruz: Emin Bey Türkçe Şiirle�' ini yazma ya başlamadan önce. Necib Asım, Veled Celebi ve Şem seddin Sami Beyler gibi Türkçülüğü özellikle dil. filoloji ve tarih sahalarında kurmaya ve yaymaya çalışan zatlar var dı. Bunların düşünceleri hemen hemen aynı olmakla bera ber belki o zamanın siyasi şartla rı ndan dolayı bel irli bir teşkilôt haline geçmemişlerdi. Mehmed Emin Bey ve Hik met Beylerle Türkçülük edebiyat sahasına intikal etmiş ol . au. Fakat bunlar da i nkılaba kadar edebiyatta Türkçülük mesleğini üyesi belli ve aralarında dayanışma bulunan bir mekteb haline getiremediler. Mehmed Emin Bey'in edebi yatta Türkçülük mesleği'nin. b u yeni mektebi meydana getirdiğine şüphe yoktur; hatta Mehmed Emin Bey'Je fi yeni xir orkadaşlan Raif Fuad ve Rıza Tevfik Beylerin, mesleği teşkilatlandırmak için bir mecmua çıkarmaya te şebbüs ettikleri de bir emr-i vakidir. Fakat bu mecmua nın bir nüshasının bile yayınlanamadığını yukarıda a n lat mıştık. Bundan dolayı İ nkılôba kadar ne dil. ne tarih, n e
157
de edebiyat sahalarında bir Türkçülük teşkilôtının mey dana gelmediğini görmüş ve tesbit etmiş oluyoruz.
Vll
-
SiYASİ TÜRKÇÜLER
Osmanlı imparatorluğu
içinde
Türkçülük
akımının,
Yunan Harbi öncesi ve sonrasında, ne kadar gelişmiş ol duğunu gördük. Aynı zamanda, yine Osmanlı Türklüğü kül türüne mensup bir iki adamın imparatorluk sırım dışında, Türkçülük akımına faydalı calışmalarını belirtmeliyiz. Bun lar, Türkçülükle özel likle siyaset sohasında uğraşmışlar d ı r. Söz konusu etmek istediğim k imseler, Tunalı Hilmi ile Akcuraoğlu Yusuf ve H üseylrızôde Ali Bey'dir.
TUNALI HiLMİ Hayatının son anlarrndo Büyük Mil let Meclisi'nde Zon guldak Milletvekili bulunan Tunalı Hilmi Bey, Tıbbiye Mek tebi'nden kaçıp Avrupa'da «Gene
Türk» s ı fatiyle yayına
başlar başlamaz, kendisinin klasik Jön Türklerden biraz boşka türlü düşünüp, başka türlü yazdığını gösterdi. Av rupa'dakl Gene Türkler, İstanbul bey ve paşalarından ve ya bey ve paşazôdelerirıden ibaretti. Hepsi, Osmanlı bir liğini esas bir ilke sayan meşrutiyetçi llberallerd i .
Hemen
bir asırdanberı Avrupa'yı sarsan milliyetçilik ve hoikçılık akımlarını adamakıllı anlayamamış, hele Osma n l ı ülkesin .de bu akımların meydana getlrdi!'.ji etkileri hakkiyle kavrı� yamomış kimselerdi.
«Anasır» tabiriyle reel kıymetlerin i
eksiltmek istedi kleri « m illet»lerin «ittihadına» ve b u «itti hod> sayesinde «Osmanlı m illeti» adını verdikleri hayali
varlığın ilerliyeceğine, sofça inonı yorlardı.
158
Tunalı Hilmi Bey de bu esasa ait düşüncelerde, baş langıçta arkadaşlarından ayrılmaz; o do slyaseten «Os man lıcrndır; o .da Midhat Paşa Kanun-ı Esaslsi'nin uygu lanmasını isteyen meşrutiyetçi ve hii rriyetçidir; o da un surların birleşmesi sayesinde «Osmanlı mllleti»nin ilerli yeceğ ine iman edenlerdendir. . . Ancak, i lk yazılarından itibaren halka, Osmanlı ülkesinde halkın büyük çoğunlu ğunu meydana getiren «köylü»ye çok önem verir! ve ya zılarının çoğunu halka, köylüye hitaben yazar; onkırın dert lerini az çok bilir ve o d ertleri kurcalıyarak, halkı, köylü leri mevcut rejim, hükumet ve hükümdar aleyhine hareket .ettirmek ister. Tuna lı'nın ilk yazılarından, yalnız liberal ve meşrutiyetçi değil, l iberal ve meşrutiyetçi olmokla bera ber, halkçı, demokrat, Tuna havalisinde yaygın bir deyim le «parodonyak» olduğunu görüyoruz. Bu siyasi fikir, hat ta sosya l, kelimelerine, üslObuna, edôsına ve risalelerinin isim ve şekline etkisini göstermiştir. Halka hitap ederken halkın ankımadığı Arapça ve Acemce kelimelerden, terkip lerden .ç ekinir, halk tabirlerini, atasözlerini çok kullanır, üslObu -kötü ve yanlış bir deyimle- «ômiyane»dir, risale lerine çoğunlukla halkın camilerinde dlnlemiye olıştığı Rhutbe» tarzını ve ismini verir, hutbelerde olduğu gibi an latmaktan çok, saygı ve korku duygusunu telkin için ayet ve hadisler zi kreder. Tunalı'nın siyasi halkçılığı, dilde «halkçılığını» ve -Türkçe yazdığı için- Türkçülüğünü doğurur. Yine o halk çılıktır ki, Tunalı'nın «milliyet» meselelerine, başka arka daşlarından fazla önem ve değer vermesine yol açtı. Baş ta çeşitli Osmanlı unsurlarına, kendi dillerinde, yani Ar .navutça, Arapça, Bulgarca, Rumca, Ermenice ilh. hitabe lerde bulunmak isteyerek, bazı hutbelerin i tercüme de et tirdi. Fakat kendisine kulak asıp dinleyenlerin hemen sa dece Türkler olduğunu anlayınca «unsurların birleşmesi» tiayallnden uzaklaşmaya başladı. N lhoyet olayların uyar159
masiyle siyasi Türkçülüğe kadar ilerledi. Lakin Tunalı bu san gelişme çizgisine. Meşrutiyetin ilônından bir hayli za man sonra ulaşobilm iştir. Bizce Hilmi Bey'in özelliği halk çılığıdır; bu halkçılıkta, Türkçülük normal olarak bulunu yordu; fakat Tunalı kendisi bile galiba bunun pek farkında değildi. Tuna lı'nın Türkçülüğü sonradan olayların etkisi ile or taya çıktı ve gelişti ( 1 ) . . . Ve Ankara'da coşkun ve fazla h eyeca nlı bir hôl aldı (2). (1) ra, İkaz
(2)
«Memış Çavuş, Be n B u Meclise Girmeliyim», s . 1 3 , Anka
Matbaası, 1337
-
1923 .
Tunalı Hllınl Bey, eski Tuna vllayetlnln Eski Cuma kasıı
b8Jltnda Ağustos 1871 tarlhlnde doğmuştur. Kantarcıeğullarından İs mail .Ağa'nın oğlu Hllml, altı yaşında göçmen oldu. Ailesiyle do laştığı .Anadolu'nun
çeşit!!. şehirlerinde ilk ve orta öğrenimi ta
mamladıktan sonra, Kuleli Askeri Lisesi'ne yazıldı, Gülhane 'l'ıb. blyesi'nin IX. sınıfında iken Genç Türklük fikri alumına kapılarak
1896'da İsvlçre•ye kaçtı ve orada yayına, siyasi faaji yete başladı. Bir bayi! macera.dan sonra, 1902'de Kahiı·e'ye yerleşti. Meıı ru tlye.
tin ııa.nından sonra İstanbul'a döndü. Meşrutiyet hükumeti, Tunalı Hilmi Bey'i kaymakamlıklarda ve Muhacirin Mildürlyetı Sevklyat-ı
Hariciye Memurluğunda görevlendirdi. Mütareke devresinde İstan bul Meclle-1 Mebus!l.nı'na Ereğ"ll'den mebus seçildi. Gazl'nin daveti üzerine Ankara'ya gelip Büyük Millet Mecllsi'ne üye oldu. İkin. el ve üçflneil Büyük Millet Mecllslerlne <Cumhuriyet Halk Fırkası» tarafından Zonguldak Milletveklll seçtirildi. Mecllslerde Tunalı'nın coşkun sesi dalma Türk�Ulilk ve halkçılık uğrunda yükselmekte
idi, 1928 yılı Temmuzun 24'ünde tstanbul'da öldü. Tunalı'nın baş lıca eserleri; 11 adet hutbesiyle, «Memlş Çavuş» piyesldir. Birkaç parçaya bölünen bu piyes manzumdur. «Memiş Çavuş», Tilrk köy. lilsünü temsil eden bir kahramandır. Tunalı Hilmi konusunda Yakup Kadrl'nln «Bir
Koca
Çor.uğun
Ölümüne Dair» başlıklı, 6 Alı;ustos .1928'de Milliyet gaze',esinde ya yınlanan yazısına başvurulabtllr.
1 60
AKCURAO�LU YUSUF
Akçuraoğlu Yusuf'un biraz şuurlu Türkçülüğü Harbi yr:- Mektebi sıralarında başlar. O zamanlar, yani . Yunan Harbi öncesinde, Necib Asım Beylerin. Veled Çelebi Efen c!il e r i n , Bursalı Tahir Beylerin Türkçülüğe ait risa le- ve ma1,a leleri yayınlanmakta idi. İsmail Bey Gasprinski'.n in •Ter cuman»ı da bir aralık istanbul'a gelip dağılıyordu. Akçu ıooğ lu'nun bu yazılardan fikir aldığı muhakkaktır. Bu etki l ere bir çeşit eski Türklük, Orta Asya Türklüğü daüssılası da eklenmeiidir. Akçura ailesinin menşe ve rabıtaları, Yu &uf'un daha on, oniki yaşında iken Orta Asya Türklüğünün bir kaşesini, Başkırdistan bozkırlarını görüp, orada biraz çadır hayatı yaşaması, biraz kı m ız içmesi, bu dôüssılayı belki acıkl ıyabillr. Akçuro ailesi; Kuzey Türklüğ ünün eski ai lelerinden dir B li tü n aristokrat a i leler g ibi, A kçuraoğullorı da baba ve dedelerini, dörtyüz yıl evveline kadar, bilmem kaç gö bek sayar, d u rurlar. Yusuf'un babası, büyücek bir çuha :obrikası sah ibi, oldukça zengin Hasan Boy adlı bir fabri katördü. Anası, Kazan'ın eski ve tanınmış bir burjuva a ile si alon Yunusoğullarından Bibikamer Bônu Hanım'dır Yu suf, 1879 yılı Kônün-ı evvel inin ikinci günü, Volga ooh i li n deki S im b i r «Bugünkü Olyonovskıı şehrinde doğdu. Yusuf, henüz iki yaşında iken babasını kayb etti ve yedi yaşını ta rr-am lamcıdan anasiyle beraber lstanbul'a geldi ve istan bul'da. elifbôdan başlayarak bütün öğrenim kademelerini tamamladıktan sonra, 1 897 yılında Harbiye Mektebinden orl<ôn-ı harbiye sını flarına ayrıldı. Akçuraoğlu, daha Harbiye Mektebinde iken yaz a rlığa �.eves etmişti. i:k basılan maka l esi Türklüğün iki kolunu birbirine tan ı tmak yolunda yazdığı Şehabeddin-i Mercani lercüme-i lıôlidir. 1 897'de lstanbul'un Malii môt mecrnu::ı �ında yayınlanan bu rn a l<ale. Kuzey Türklüğünün en ôlirn.
F.
1 1 / 1 61
!erinden ve Kuzey'de dini teceddüt ve milli uyanış hare ketinin ilk önderlerinden yukarıda ismi gecen Şehabed din Hazretin düşünce ve çalışmalarını ve bu şekilde Ku zey Türklüğünün, irfan seviyesini. fikri hareketlerini, Gü ney'deki kordeşlerıne anlatmak amaclyle yazılmıştı ( 1 ) . Yusuf, Şehab&ddin Hazret tercüme-i hôliyle beraber. Ku zey'de milli fikir kurucularından ve asri medeniyete katıl ma tarafta rlarından Kayyumü'n-Nôsıri'nin tercüme-i hôli ni de yazıp aynı mecm•J aya vermişse de. bu ikinci maka le basılıp yayınlanmamıştır. Bu sıralarda. Akcuraoğlu Yusuf, Tatil aylarını, akra basının oturduğu Kazan. Simbir şehir ve köylerinde ge cirerek, Kuzey Türklüğünün hayat ve düşüncelerini ya kından takibe imkôn buluyordu ve yol üzerinde buiunan Kırrm'ın Bahcesaray'ına uğrayarak eniştesi İsmail Gasp rinski'yi ziya retle. ondan feyz alıyordu. Amcalarından Simbir'de oturan A kcuraoğlu lbrahim Bey, birçok batı dil leriyle eski ve yeni Tü rkçeye tam vôkıf. Uygurcayı okuyup yazabi len araştırmacı bir zattı. Yusuf, İbrahim Bey'i ve ıengin kütüphanesini ziyaret ederek. amcasının Türk ele mine, Türkolojiye ait sohbetlerinden yararlanmada kusur etmiyordu. Bizzat Şehabeddin Hazret ile Kayyumü'n-Nô sıri'yi de ziyaret etmişti. i şte söz konusu iki tercü me-i hôl t-u sıla seyahatlerinden ve bu ziya retlerden sonra kaleme a l ınmıştır. Yusuf. Harbiyenin ikinci sınıfında iken. Gene Türk lük düşüncesine katılma ve hizmet etme töhmetiyle k;rk(1)
Mwıavver Maldmll.t
gazetesinin cilt : XIII, nr. 69; 20 Ka-
nun-ı evvel 1312 «2 Kll.nun-ı aAni 1897>
tarih
ve numaralı
sında, Hezret'ln bir resmiyle beraber yayınlanmıştır. Aynı
nüsha maka
le Kazan'dıı. Ha.zret'in 100. doğum yıidlinümü dolıı.yısiyle yazılan
«Merca.ıı1»
adlı -büyük kitaba da alınnuştır. «Mercan!», Kazan, Maa.
rl! Matbaası 1333
1 62
-
1915 -,
e.
422.
beş gün prangaya mahkum edildi. Hapisten çıkarıldığı zaman Mekôtlb-i Harbiye Nazır-ı Sônisi Rıza Paşa, ken disine. ancak s ı n ıfı n ı n en çalışkanlarından olduğunu -Sı n!fının dördüncüsü idi- göz önünde bulundurarak lütuf kôr davrandıklarını ve bu yolda ikinci bir hareketi sezi lırse mutlaka tard olunacağ ı n ı ihtar etmiştir. Erkôn-ı harbiye sınıfına ayrılmasından birkaç ay son ra, tekrar tevkif edilerek, o zamanlar i stanbul'un bütün aydın ve hü rriyetsever gençliğini korkutan To ş k ış lo Di von-ı Harbi'ne gönderi ldi. Yusuf'un sınıf arkadaşlarından Ahmed Feri d -Tek- Bey de - S ı n ı fın birincisi idi- Divan-ı Harbe gönderilenler içinde bulunuyordu. Divon-ı Harb, hiç tıir ciddi sebep ol ma d ı ğ ı holde, h er iki erkôn-ı harbiye mü lazım-ı sônisini askerlik mesleğinden ta rd ve Yusuf'un müebbeden kal'a-bendliğe -bir kale içinde yaşamıya- moh �.Gm etti!.. Toşkış/a Divan-ı Harbi mahkum ları. ıı: Abdülhamid'in bir iradesiyle. mahkGmiyet derecelerine bakılmaksızın top tan Fizan'a g ö n d eri lm e k üzere Troblusgarb'a gönderildi ler. Ancak 84 kişinin gönderilmesine ye tece k para n ı n Trab /usgorb vilayeti hazinesinde bulunamaması sayesinde. bü tün sürgünler Troblusgarb kalesinin eski kasrında hop solundular; kısmen yerin üstünde bir asker k o ğ uşun da . kısmen toprak altında bir ceşlt zindanda geçen bu hapis hayatından. Avrupa'daki Gene Türklerin bir zümresiyle Osmanlı Sultanı orasında yapılan m ü tarek e şortlarından birisinin uygulanması sonunda kurtulabildiler. Hic ol m azs a şehir icinde hareket serbestliğine kavuşan Akcuraoğlu, fır ka erkôn-ı harbiyesine katılarak erkôn-ı harbiye mülazım-ı sônisi rütbe ve memuriyetiyle bir süre Erkôn-ı Harbiye Ka leminde ve l iva larda -sancaklarda- öğretmenlik görevinde çalıştıktan sonra, arkadaşı Ferid Bey'le beraber. ufak bir maltız kayığı içinde Trablus'tan kaçarak, Fronsa'ya, Pa ris'e gitti.
163
Pcris'te ilk görüştüğü Türk mllliyetcilerlnden Doktor Şerafeddin-! Mağmuml merhum, kendisine Osmanlıcılık siyasetinin çürüklüğünden, çeşitli unsurların anlaşmasının sağlanmasının lmkônsızlığından. Türk mill iyetclliğinden başka hiç bir sôlim fikir bulunııadığırx!an. Batılıların ge nellikle Doğu ve Türk düşmanlı klarından. medenilerin dil lerine doladıkları adalet ve insaniyet sözlerine inanman ın tum ahmaklık olacağından ve bütün bu gerçekleri ona Pc ris'teki hayatın ve gözlem lerinin telkin ettiğinden bahset m işt i . Doktor Şerafeddin-i Mağmumi'nin bu sözlerinin mil liyetçiliğin izleri zaten dimağında biraz mevcut olan Akcu raoğ lu'na cok der in bir etki gösterd i ğ i n i hôlô hatırlarım Ah med Ferid Bey'le Yusuf, vakit geçirmeksizin Ser best Siyasi i limler Mektebi'ne öğren c i olarak kaydoldu· lor. O zamanlar (1899) Botumy. Soreı. Renouvier gibi Fransa'nın ünlü ôlim lerinden sayılan zatlar. Mektebde ders veriyorlardı ve bu zatların hepsi. bazı zaman farkı olmakla beraber. ciddi milliyetperverlerdl. Bu iki ilim tali b;nin fikir ve muhakemelerine artık değişmiyecek kadar !<esin. belirli bir bicim verdiler. 1'.lbert Sorel. bütün çoğdaş dünya tarihinde en gerçek ômil olarak « m i lle tler» i bu1uyor du. Renouvier. tarihi hayatta <<iktisadi ômilleriıı asli fünil tanı yordu ve şekil ve görünüşlere. mücerret düşünce ve emellere değil. rea litelere değer vermeyi öğretiyordu. Bout my, öz ell i k l e siyasi ve sosya l müesseselerin gelişmesinde m i lletlerin psikolojisine dikkati çekerek evolüsyon yoliyle gelişmelerin sağlam olduğunu göstermeye ve isbcta çalı şıyordu. Kısacası Gui lleu So k a ğı n ı n bu göst erişs iz . fakat pek cid di mektebi, Doğu'ya ancak bazı kırıntıları gelebi len siyasi ve sosyal fikirlerin kaynaklarından b i ri idi. İ l m e &uscımış gençler bu kcıynaklardan kana kana içebilirlerdi. Akcuraoğ lu'nun Güney ve Kuzey Türklüğü çevrelerin d e k i gözlemlerinden ve kendinden önce yetişen Türkcüle r;n eserlerinden. sohbetle;inden doğmuş intibalara dayalı
164
s:yasi ve sosyal fikir ve muhakemeleri, Siyasi ilimler Mektebi'nde hayli açıklık kazandı. Akçurooğlu S iyasi İlimler Mektebi'nden aldığı derslerle milliyetçiliği ve Türk ı;.ülüğü siyaset sahasında düşün meye boşlamıştı. Yusuf. bir taraftan mektebine devam ederken; diğer 1oroftan Genç Türk toplantılarına da gider gelirdi. Ah n;ed Rıza Bey tarafından yayınlanan T ü rk çe Şüra-yı ü m met gazetesine birkaç makale, Fransızca Meşveret ga zetesine de, Fransız tarihçilerinden Môle ve Debidour'u tenkit ederek Midhat Poşo'nın meşrutiyetçiliğinde sami m i olduğunu iddia ve isbato çalışan uzunca bir makale verip yayınlattırmıştır (1). ŞOra-yı ümmet'te çıkan maka leler, sonradan istanbul'da küçük bir risale halinde ya yınlanmıştır (2) . Çoğu 1902 yılında yazılmış olan bu ma kalelerin, Siyasi İlimler Mektebi derslerinden etki lendiği, fakat İttihod ve Terakki ak idelerinden de tamamen sıyrıl lamodığı görülür: Bu mak-0lelerde milliyet meselesine te mas olunmakla beraber, henüz siyaset sahasında milli yetçilik yoluna kesinlikle gidilmemiştir. Ancak b i r iki nok tada. Sorel'in etkisi altında, «milliyet»in kuvvet, kıymet ve önemi anlatılmak istenilmiştir v e hiç bir makalede :<m i l let-i Osmaniye» deyimi yoktur. Onun yerinde «Os manlı ülkesinde oturan muhtelif akvômıı. «Hey'et-i müc temia-yı Osma niye» gibi ta birler kullanı lıyor. Osman l ı ül kesinde oturan halkların, kavimlerin kovimce menfaatleri müşahede ve ifade olunuyor. Osmanlı topluluğunun bu ka vimler tarafından bozulduğu tesbit ediliyor. Fakat yazar henüz, Osmanlı topluluğunun, çok çetin şortların ortaya cıkması halinde korunmasının mümkün olduğunu san ıyor. ( 1)
: Midhat Pacha, la IEurope, par Y. A. Parla, 1903. Eski şara.yı tl'mmet•te çıkan Makalelerlnd�n,
Extrait de «Mcchveret»
Constitution
Ottomane et (2)
nin Matbaası, 1320
-
lstanbul, Ta
1913 -.
1 65
1903 Öğretim yılı sonunda. Akı;:uraoğlu Yusuf. Paris Serbest il imler Yüksek Mektebi'nden ücüncü mükôfatla diploma ald ı . Diploma alabilmek için hazırlanması gere ken travai l -iş-ın ünvanı: «Essai sur l'hlstoire das lnstituti ones de l'Emptre Ottomans» -Osmanlı Saltanatı Müesse sôtına Dair Bir Tecrübe-dir. Aslı olan Fransızcadan «Med hal» kısmı sonradan Türkçeye çevrilerek basıldı (1 ) . asıl m etn! ve hôtimesi henüz basılmamıştır. Yazar. eserin Medhalinde, Osmanlı saltanatı müesse se l erinin esas kaynaklarından olan Türk ve jslôm hukuk ve teşkilôtına dair genel bilgi ler verdikten sonra. asıl me tinde, « Es ki Rejim» ve «Yeni Rejim» diye ikiye ayırdığı Os manlı Müesseseleri Ta r ihinin önemli olaylarını toplamaya ve bu müesseselerln görebildiği kadar mümeyyiz vasıfla rı n ı tesbit ve izaha çalışmıştır. Hôtimesinde ise, Osmanlı imparoıorluğunun çözülüp dağılmasını önlemek için. mev cut müesseselerin ne yolda değişti r ilmesi ve geliştirilme s:nin u yg u n olacağına dair, şahsi görüş ve düşüncelerini ortaya koymuştur. Derslerden tasarruf olunabi len dar za manda, ancak belirli kaynaklardan \iararlanarak yazılan bu mekteb çalışmasın ı n ciddi bir ilmi değeri olmamakla beraber, Akçuraoğlu'nun o zamanlar s iyasette milliyet meselesine bakışını göstermek itibariyle bir önemi var dır. Eserin hôtimesi sonlarında yazar, Saltanat-ı Osmoni yede ıslahôt meselesine birkaç noktadan bakılabileceğini ifade ediyor:
A - Bir unsurun menfaati, B - Çeşitli unsurların menfaatleri, C - H ü kümdôrın ve h ü kumeti elinde bulunduranların
menfaatleri, (.1)
«Bilgi ınecmuası»nın 1. '2 . numarasında yayınlanmış:tır. ts..
tanbul, 1329 (1914)
1 66
D - «Devlet» in menfaati. Mevcut b ilg i l erim e göre. «Genç Türk» adını taşıycin ıs lôhötçılarla, Tanzimatçılar. meseleyi özel olarak «dev let» açısından halle ça l ı şm ı şlard ı ; lakin bu hareketler i n ii kriyôtında çeşitli bakış açılarının ayırımına ve ta hlil ine girişilmemişti. « İ Ş»in yazarı da. henüz hayatının devamının imkôn dı �ına çıkmamış olduğuna ' i n a nd ı ğ ı Osmanlı devleti nin, ya r:i «Devlet»in menfaati açısından, görüş ve m uhakemesi ni yürütmüştür. Akç uraoğl u ' na göre. bu açıdan Gene Türkler Programının esas i lkesinin uygulanması mümkün üeğildir: «Flkr-i millinin bu kadar inkişafından ve muhte lif milliyetler arasında ve özellikle iki din arasında bu de rece düşmanlığın ortaya çıkmasından sonra, İ ınpa.rcrtor luğun
muhtelif unsurlarını
birleştirerek ve
uzlaştırarak
ondan bir millet meydana getirmek mümkün · değildir».
«Muhafazakôrların istedikleri g i bi kuvvet ve zorla mayla da İ mparatorluğun birlik ve b ü t ün lü ğ ü nü ıiıuhafa· za kcıbil d eğ i ld i r. XX. Yüzyıl Avrupası buna müsaade et r:ıez. Eğer 1. Selim. IX. Şarl veya Katolik Ferdinand za manında bulunsa idik, müslüman olmıyanların hepsini imhaya ve müslümanları bir m i l l et halinde birleştirmeye kôdir olabilirdik . . . »
Biraz aşağıda: «Bana öyle geliyor
ki, müslüman olmıyan
milliyet
Os ma nl ı devleti b u · mil letler i ç in kendiliğ inden hemen hemen bağımsız «Self gouvernement» ler me ydancı getirilmesine razı oı rnozsa. onlar kuvvet ve şiddetle «Clutonomie» lerini koparıp o!acaklordrr. l gnatiev, «Ya otonomi , ya anatomi» demekte haklı idi. İkinci impara torluk, Osmanlı soltanatrnda « i mti7 0 c ve temösül -kaynaşma ve benzeşme-» prensiplerinin uygulanmasını teşvikle hata l ı hareket etmiştir.» «Bundan dolayı, ya Osmanlı saltanatı eski tec�übelerlerin «autonomleııleri mukadderdir. Eğer
�67
den istifade ederek i m pa ra tor l uğ u n müslüman olmıyan un surlarına milli otonomiler verecek ve bu suretle onlorın devlete olan zayıf bağları n ı büsbütün kesmelerine engel oıa.bllecek -Çünkü bu unsurların kuvvetli bir mecmua ec zasından bulunmalarında da i ma menfaatleri vardır-; ya hut bu u n s u rl a rı n demir ve ateşle otonomilerini kazanma larını bekleyecektir.» Hôtime şu sözlerle b i t iy o r; «Kısacası Osmanlı imparatorluğu, varlığını karuya IJilmek için. bir bir l eşik devlete «e t a t federatif» şekline dö· nüşmelidir.ıı Bu satırlar. 1903 tarihinde, yani il. Osmanlı Meşruti yetin den beş. A rn a vut l u k . Makedonya ve Batı Tra kya ' n ı n ayrılmasından ·dokuz ve Osmanlı saltanatının büsbütün dağılışından onbeş yıl önce yaz ı lmış t ı : ve o zamanlar İtti had ve Tera kki Fırkasında hôkim ve geçerli olan düşün celere tamamen zıt t ı . Adem-i merkeziyet taraftarı Gene Türkler bile. idari adem-i merkeziyetlere kadar gidiyor ve açıktan m i l liyetl ere bir hak t an ı mak cesaretinde bu l u n m u );Orlardı . . . Ge rc &kten A kcu ra oğ lu ' n u n b u naza ri reçetesinin de noksan bilgilere ve safça muhakemelere dayalı olduğunu itiraf etmel i yim : Osmanlı imparatorluğunda yaşıyan, meselô Make donya, Sırb. Bulgar ve Rumların milli otonomilerini ka zanmakla. Osmanlı imparatorluğu bi rliğ inde yaşamaya razı o l a cak l a rı n ı düşünmek, meselenin önem li verilerin den olan S ı rb ve Y u n a n Kırallıklariyle B u l g a r Prensliğini ve büyük devletlerin B a l kanl a rd ak i etkilerini h i ç de dik kate almamak demekti: Bundan başka bazı unsu rlar a ra sında belki bir asırdanberi had safhada olan clüşmanlık da unutulmuş gibi idi; keza bu unsurların b i r arada ya şamaktan elde eclebilecekleri menfaatleri d e yete rli de recede incelen miş değ i ldi. Bu görüşlerin konu1 68
muza göre önemi, 1903'ten itibaren Akçuraoğlu Yusuf'un artık Osmanlı birliğinin şiddetle s a rsıldığına ve Osmanlı ülkesinde oturan mil letlerin, milli gayelerine ulaşmalarını önlemenin mümkün olmadığına dair kesin kanaatidir; ya ni milliyet meselesine verdiği değer ve önemdir. Milliyet meselesine verdiği bu değer v e önem, Akçu rooğJu'nu gittikçe daha sôlim bir anlayışa götürecektir. . . Akçuraoğlu Yusuf, Paris'te öğren imini bitirdikten son ra Osmanlı devletinin sınırları kendisine kapalı bulundu gundan Rusya'ya, akrabasın ı n yanına g i tti ve Akcura aile sinin asli kökleri olan «Züyebaşı» köyünde amcası Yusuf Bey'in yanında bir müddet kaldı. işte bu köyde iken Kahi re'de çıkan Türk gazetesine «Üc Tarz-ı Siyaset» ba 9lıklı makalesini yazıp gönderdi. Bu uzunca makaleye, gazeten i n başyazarı Ali Kemal Bey -Ferid Paşa HükQmetinde Dahiliye Nôzırı alan Ali Ke mal-, «Cevabımız» başlıklı, tenkit eden ve hattô alay eden bir makale ile karşılık verdi. O sıralarda Mısır'da bulunan Ahmed Ferid Bey -Büyük M i llet Meclisi H ü kumetinde Ma liye ve Dahiliye Vekili ve Türkiye Cumhuriyetinde Londra Eiçisi olan zat-, «Bir Mektub>1 ile arkadaşı Yusuf'un dü şünce ve görüşlerini açıklamak ve kısmen doğrulamak yo iunda münakaşaya karıştı. Ve bu bir sıra makaleler Türk gazetesinin 24-34 numaralı nüshalarında (Mayıs, Hazira n 1904) basılıp cıktı ( 1 ) . Akcuraoğlu Yusuf'un kendi açısından en önemli eseri c ı a n bu birkaç sütunluk makale ile, ilk defa siya.si sahada Türkçülük meselesi, bütün açıklığiyle söz kanusu edilmiş oluyordu. Bu makalede ilk defa, Osmanlı saltanatı n ı n takip (1)
Bu üç makale Tllrk'te yayınlandıkto.n sonra Mısır'da bir
risale halinde basılmıştır. Risalenln nüshalan kalmadığından
!s
tanbul'da tekrar basıldı. lJç TIU'Z-ı Siyaset, İstanbul, Kader Matbaa sı, 1327
-
1912 -.
1 69
ettiği veya takip edebileceği 1<Üç Tarz-ı Siyaset» yani «Os manlıcılık, lsıamcılık ve Türkçülük» acık · bir şekilde tesbit ve beyan olu nuyordu. Makale şu şekilde başlıyordu: «Osmanlı ülkesinde, Batı'dan istifade ederek güçlen me ve ilerleme arzuları uyanalı. belli başlı üç siyasi mes lek tasavvur ve takip -ebaucher- edildi sanıyorum: Birin cisi Osmanlı hükümetine tôbi çeşitli m i l letleri temsil ve tevhid ile bir millet-i Osmaniye meydana getirmek; ikinc; si h ilôtet hakkının Osmanlı devleti hükümdôrında olma sından istifade ederek bütün İslamları zikrolunan hükü met idaresinde siyaseten birleştirmek -Frenklerin Panis lamisme dedikleri-; üı;:üncü ırk üzerine dayalı Türk milli yet-i siyasiyesl teşkil etmek.ıı Bu şekilde «Üç tarz-ı siyaset» kısaca tarif edild ikten sonra, her birini n ayrı ayrı geniş olarak açıklanmasına geçiliyordu. Türkçülük siyaseti hakkında şöyle denili ycrdu: «irk üzerine dayalı bir Türk milliyet-i siyasiyesi m6y aana getirmek fikri pek yenidir. Gerek şimdiye kadar Os manlı devletinde, gerekse gelip geçen diğer Türk devlet lerinin hiç birisinde bu fikrin mevcut olduğunu sanmıyo rum. Şu muhakkak ki, son zamanlarda istanbul'do Türk milllyeti arzu eden bir siyasi kadro olmaktan çok ilmi bir kadro teşekkül etti. Şemseddin Sami, Türkçe Şiirler Mü ellif-i Muhteremi, Necib Asım, Veled Celebi ve Hasan Tah &:n bu kadronun göze görünen üyesi olup, ikdam bir dere ceye kadar fikirlerini propaganda eden yayın organıdır.» « . . . En ço!< Türklerle meskün Rusya'do, Türklerin bir leşmesi fikrinin pek mübhem bir şekilde vücuduna kailım. Henüz doğmuş olan «idil Edebiyatı» müslüman olmakta n ç o k Tü rktür, d ı ş baskılar olmasa bu fikrin kolayca gelişip büyümesine Osmanlı ü l kesinden fazla müsait m u h i t. Türk lerin en kalabalık bulundukları Türkistan ile Yayık ve İdil 1 70
havzaları olurdu. Kafkasya Türklerinde bu fikir mevcut olsa gerek. Azerboycan'a Kafka s'ın fikri etkisi olmakla be raber. Kuzey İran Türklerinin ne dereceye kadar Türk bir liği taraftarı olduklarını bilmiyorum.» «Ne ol ursa olsun, ırka dayalı bir siyasi milliyet icadı fikri henüz pek turfandadır; pek az duyulmuştur.» Makalenin ikinci kısmında «Bu üç siyasetten hangisi· rıin daha faydalı ve kabil olduğu» araştırılıyor ve derhal «Faydalı dedik, fakat kime ve neye faydalı?ıı sorusu saru ILJyor. «Bu soruya cevabı ancak meyl-i tabbimiz, diğer bir deyimle aklı mızın henüz tahlil edemed iği, hak veremediği hissimiz verebilir: Ben O s ma n l ı ve müslüman bir Türküm; bundan dolayı Osmanlı devleti, islômiyet ve bütün Tü�kler menfaatine hizmet etmek istiyorum. Fakat siyasi, dini ve wyla ilgili bu ü ç cemiyetin menfaatleri ortak mıdır? Yan i l•irisinin kuvvetlen mesi, d iğerlerinin d e kuvvetlenmelerini gerektirir mi?ıı Bu soruya cevap verebilmek için üç cemi yetin menfaatlerini karşılaştırarak nihay.st şu karara geli yor: «Eğer üç cemiyete mensup bir şahıs Osmanlı devleti menfaatine çalışmalıdır. Fakat Osmanlı devletinin menfaa ı;, yani kuvvet kazanması bahsimizin konusunu meydana Qetiren üç siyaset tarzından hangisini takiptedir ve bun ! J rdan hangisi Osma nlı ülkesinde tatbik edilebilir?ıı Makalenin üçüncü ve son kısmı. bu son sorulara ce vap araştırıyor: «Osmanlı mil leti teşkili» gayesiyle yapılan tecrübeleri, buna karşı cıkcın ic ve dış engelleri, tafsilôtiy :c anlattıktan sonra diyor ki: «Bundan dolayı, zannımca artık Osmanlı milleti vücuda getirmekle uğraşmak, boşuna bir yorgunluktur . » Akcuraağlu nazari olarak ulaştığı bu neticeye. bun ci an sonra işlerinde, harekôtında daima sadık kalacak ve makalesinin yayın la ması nda n dört y ı l sonra İttihat ve Te.
.
171
rcıkki Cemiyetinin Osmanlı ülkesinde Meşrutiyet ilôn ettir ırıesinden sonra ortaya çıkabilir zannettiği unsurların bir leşmesi siyasetine karşı müsbet bir vaziyet akı mıyacaktır . . . «Osmanlı milleti vücuda getirmek» siyasetini bu su retle attıktan sonra, makale «İslôm B i rl i ğ i » ve «Türk Bir l'ği» siyasetlerinin münakaşasına geçiyor ve yazarın bu iki siyasetten birincisini diğerine tercihte tereddüt ettıği gö rül üyor. Bununla beraber «İslôm Birliğ i » nden bahseder ken. ı< İslôm Birliği siyasetinin uygulanmasında iç engeller, cız zorlukla karşı durulabilecek şekildedir, fakat dış engel ler pek kuvvetlidir. Osmanlı devletinin ciddi bir şekilde «İslôm Birliği» siyasetini uygulamaya kalkışmasına. -Hıris tiyan devletleri-. belki de bcışariyle, engel olabilirle7.» di yerek lslôm siyasetinin uygulanabilmesinin pek şüpheli ol duğunu oçıklıyor. «Türk Birliği» siyasetine gelince. bunun uygulanması mümkün olduğu takdirde. yazarın görüşüne göre birçok faydalarından birisini «Osmanlı ülkesindeki Türklerin hem d;ni. hem rrki bağ lar ile pek sıkı, ycılnrı dini olmaktan sıkı» birleşmesine ve esasen Türk olmadığı halde bir derece Türkleşmiş diğer müslüman unsurların daha çok Türklüğe cıssimile olmasına -benzeşmesine- ve hattô «henüz hiç Türklüğe assimile olmamış ve fakat milli vicdanları bu lunmayan unsurların da Türkleştirllebllmesine» hizmet e deceği keyfiyetidir. Buna karşılık, Türkçülük siyasaı;nin ııOsma nlı ülkesinde oturanlardan müslüman olup da Türk olmayan ve Türkleştirilmesi mümkün bulunmayan kavim lerin Osmanlı devleti elinden çıkması ve lslômiyetin Türk ve Türk olmayan kısımlarına ayrılarak artık Osmanlı dev letinin Türk olmayan müslümanlar ile ciddi bir m ünasebeti kalmaması mahzuru vardır.» rin
172
Yazar, «Batı'nın etkisiyle Türkler arasına m i l li fikirle girmeye başlamış» olduğunu tesbit etmekle beraber,
siyaset sahasında Türkçülüğün «henüz yeni doğmuş bir çocuk» olduğunu söylüyor; bununla beraber «Zamanımız tarihinde görülen genel akımın ı rklarda» olduğunu ve «Türk Birliği• aleyhine dış engellerin bir dereceye kadar az bulunduğunu ve hattô bazı Avrupa devletlerinin «Rus ya'nın menfaatlerine zararlı olduğu için bu siyaseti aes tekliyebileceklerini» ekliyor. •Osmanlı milliyeti» siyasetinin Osmanlı devletine faydalı ve uygulanmasının mümkün olmadığına kesinlikle hükmeden Akçuraoğlu Yusuf, lslôm ve Türk siyasetlerini 1ercihte bu -kesinliği gösteremediğinden, «Üç Tarz-ı Si yaset» makalesi, Türk gazetesi yazarlarına yöneltilen şu soru ile bitiyor: « Müslümanlık, Türklük siyasetlerinden hangisi, Osmanlı -devleti icin daha faydalı ve uygulanma s ı mümkündür?» Evet. Akcurcıoğlu, b u makalesinde. «Türkl ük», yahut makalede çoğunlu kla zikrettiği tabirle «Türk Birliği» si yasetin i, «Müslümanl ık» yahut <dsiôm Birliği» siyasetine tercih ederek fikri evolüsyonunu henüz tamamlamış de ğildir: fakat fikri evolüsyonunun hangi yöne doğru gitt'ği ni, bu makaleden öğrenmek mümkündür: Makalede Türk _ cülük siyasetinden bahsederken «İslôm dini; Türk m i l l iy ı:> · tinin teşekkülünde önemli bir unsur olabilir. İsllim Tiirk ! ü ğün birleşmesinde s o n zamanlarda Hıristiyanlıkta olduğu gibi içinde milliyetlerin ortaya çıkmasını kabul etmelidir. Za manımız tarihinde görülen genel akım ırklardadır. Di'l i2r, a n ca k ı rklarla bi �leşerek ırklara yardımcı olarak s1y::ısi ve sosyal önemlerini koruyabiliyor.» denilmektedir. Bugünkü düşünceme g öre, bu maka lede önemli bir t::ıh li l noksa n ı vardır: «Türklük siyaseti» ile «Türk Birliği», « İsllim siyaseti» ile « İ slôm Birliği» birbi�lerine karıştırılmış tır Osmanlı devletinin içte «Türklük» veya « İ slliml> siya seti takip etmesi, dışta «Pan-Türkist» veya «Pan-lslô ınist» olmosrnı mutlaka gerektirmez. Ve bu tahlil de yapı1 73
labilmiş olsaydı, 1 90B'den bugüne kador olan olaylar. da ha çok açık görülmüş ve oçıklanmış olurdu. Ne olursa olsun. gerçeklere dayanarak a ksi açıkla nıncaya ve isbat ed il inceye kadar iddia olunabilir ki, bu makaleden önce Osmanlı saltanatının son devredeki siya set tarzlarını sınıflandıran v e her tarza belirli bir isim ve rerek ana çizgilerini ortaya koyan bir eser yaz ılmış değil d i r. Bundan boşka hemen bir asra ya kın, dil, edebiyat ve filoloji ve hattô siyaset sahasında Türkçülük fikri ve fikri akımı mevcut olduğu halde, Türk milliyetçiliğinin siyasette haiz olabileceğ i değer ve öneme dair, «Üç Tarz-ı Siyasetn ten önce bu derece açıklık ve kesinli kle görüşleri ortaya koyan bir eser yazılmış olduğunu da bilmiyoru m . « Ü ç Tarz-ı Siyaset» in asıl önemi d e , işte b u tahlil ve tesbitlerindedir. 1908 Meşrutiyetinden sonra, «Osma nlılık, lslômlık ve Türklük» tasnifi ve bu tôbirlerin ifade ettiği si yasi ve sosyal me.fhumlar, Osmanlı ü l kesinin i ç ve dışın da. özellikle Türkler arasında çok işlendiği gibi. sosyal ve s:yasi hayatın tatbikat sahasında dahi her üç s iyaset tar zının daha çok açıklık ve şuurla tahakkuk ettiril mesine ça lışıldığı bir emr-i vôkidir. «Üç Tarz-ı Siyaset» batı yazarla rının d i kkatini çek mekte de gecikmemiştir. Doğu'ya ait her türlü eserde Os· manlılık. lslômcılık ve Türkçfılük fikir ve siyasetlerinden, tôbirler aynen kullanılmak üzere, bahsedilmeye başlan mış ve Üç Tarz-ı Si yase t yazarı, Türkçülük hareketinin önde� .. kurucu v.e yayıcılarından olarak gösterilmiştir. Akçurooğlu. «Üç Tarz-ı Siyaset» makalesini bir soruy ia bitirmiş olmakla beraber, Rusya'dan geldiği zaman. bü tün Tü�k ôleminde, kültür ve siyaset sahalarında, milliyet fikrinin uygulanmasının m ü m l<ün ve faydalı olduğuna ka naat getirmiş bulunuyordu. Ve Rusya'da bulunduğu yı\lor, bu fikri n i n yoyılmasına hayli elverişli idi. Yusuf, Rus - Ja ı:on Savaşı v e onu takip eden 1 905 lhtilôli ve Rusya'do 1 74
meşrutiyetin ilôn ve tatbiki sıralarındadır ki, Rusya'da bulundu. Zaten Kuzey T ü rkl ü ğ ü muhiti, yukarıda belirti len Şehabeddin-i Mercani, Gaspıra l ı İsmail Bey g i bi milli yetçilerin ve onların öğrencilerinin yıllardanberi dil va kül tür sahasında devam eden uyarmalariyle. siyasi sahada dahi milliyetçi, Türkçü, hattô Bütün Türkçü -Pan Türkist fik irlerin yayılması ve telkinine hayli elverişli bir zemin haline gelmişti. Akçu raoğlu, bu durumdan derhal yarar lanmaya çalıştı ve siyasi sahada Türk milliyetçiliği fiki rle rini her vasıtayla yaymaya ve bu yolda mümkün olan teş kilôtların kurulmasına çalıştı. Ö nce, çoğunluğuna ya kınlık ve akrabalık bağlariyle bağlı b u lunduğ u Kazan zengin ai lelerinin gençlerini aydın latmaya ve teşkilôtland ırmaya ça lıştı ve Kazan gençliğini aydınlatmak maksadiyle o sırada Kaza n'ın teceddüt (yeni leşme) yoluna girmiş med resele rinden Medrese-yi Muhammediye'de tarih, coğrafya ve OSmonlı - Türk edebiyatı öğretmenliği görevini üzerine al d ı . ( 1 J Sonra Kazan'da « Kazan Muhribi» adlı bir gazete çı karttırmayı başardı ve Kuzey Türkçesiyle ilk çıkan bu ga zetenin yazı kurulu başkanlığında bulundLJ. Nihayet Ak curaoğlu, bütün Kuzey Türklerini, milli bir siyasi teşkilôt hali nde toplamak maksadiyle, Gaspıralı İsmail Bey, Ali Merdan Bey Topcuba şı. Abdürreşid Kad ı İb:ahimof gibı Tü r k topluluğunun emektôr hizmetçileriyle beraber çalı şarak 1905 i h ti lô l i sıralarında «Rusya Müslüman�orı İttifa kı» is:mli büyük fırkanın kurulmasına hizmet etti ve fırka nın merkez ida:·e üyeliğine ve umumi kôtibliğine seçildi. «Rusya Müslümanları ittifakı» R usyo d a oturup, l'ürklerin tıüyük çoğunluğunu meydana getiren, Kuzey, Türki sta n '
(1)
·Ak.çuraoğlu'nun <(UIO.m v e Tarih)) adlı risalesi, b u medre
sede okutulan tarih mukaddimesinden özetıenmişLir. Bu risale Ka zan'da Haritonof Matbaasında, 1906 yılında
tübhanesl
tarafından
basılarak
Maarif
Kil
yayınlanmıştır. 1 75
Azerbaycan Türklerinin aydınlarıyla yüksek ve orta şe lıir ahalisini ve köylülerin çoğunu özellikle, «vicdan hürri yeti», «bütlin Rusya halkı arasında hukuk eşitliği» -Çünkü Carlık rejiminde, Rus olmayan halkın hukuku. Ruslara oranla sınırlı ve noksan b u lun uyo rdu - ve «kültür saha sında m i lli gelişmeye izin» gayeleri etrafında toplamış oüyük bir siyasi te�kilôt mohiyetindeyui. Bu teşkilôt. «Bi rinci Duma» Rus Meclis-i Mebusönı-yo seçimler yapılır ken, ciddi bir faal iyet göstererek, Kuzey Türklerinden azo :ni miktarda mebus seçtirmeyi başardı. Fakat tam seçim ler kızıştığı sıralarda, Akçuraoğlu Yusuf'un seçilme hak kına haiz olmadığından habersiz bulunan Kazan jandarma idaresi, onu tevkif ettirerek. tô seçimler son buluncaya f·ador Genel Hapishanede hapsedildi ( 1 ) . · Akçurooğlu, hapisten çıktıktan sonra do. Rusyu'da bulunduğu müddetçe, yani 1908 ta rihine kadar, devamlı Türk milliyeti gayesine yönelik siyaset ve kü ltü r işleriyle meşgul oldu: «Rusya Müslümanları lttifakııı nın Petersburg' ta, mebuslar yanında kurulan bü rosuna seçildL «jttifak»m kongrelerini. ta nzim ve idare işle�inde çalıştı, Kazan Muh biri, Vakit ve Tercüman gazetelerinde yazarlık ve muha birlik yaptı. Ni j n i Novgorod Panayırı sırasında ( 1 9 Ağus tos 1906) toplanan İttifok'ın üçüncü kongresinde g9.ıel ka tiplik görevini ita ederek, bu kongrenin İttifak'ın arzusuna uygun bir sonuca ulaşmasına çalıştı (2). Bu kongrede bü�e
(1)
Mevkufiyet Hll.braJarı, A. Y., İkinci Baskı, İstanbul, Türk
Yw-du Klittiphanesı, 1320 -
1914 -.
- Blrılnci baskısı Rusya'da Oı·en.
burg'ta yapılmJ.!jtır. -
(2)
Bugilııkti Sovyetıer Cumhuriyeti Blrllği'nde dahil Tataris
tan Cumhurlyetınin kUltür işlerinde
çalışan önemli slmil.larından
Alirncan !srahimof ta.rafından yazılıp J.926 yılında taristan Devlet Neşriyô.tı Malbaasında basüan
«1905
rcazan'da Ta
Senesi İhttlii.
llnde Ta.ta.rlılr» !isimli Tlirkçe ve Rusça eserin, resmı kaynaklardan,
1 76
tün kararlar Türkçenin İstanbul şivesiyle kayıt olunduğu gibi, Gaspıralı ismail'in Türk milliyetcl liği ve Türk birliği açısından çok önemli olan şu teklifi de kabul olundu:
«Genel olarak Türklerin aslı, nesli birdir. Zıı.man ve mekan lhtl latiyle şive ve adetlerimizde ihtllôf ortaya çık mıştır. Bu ihtilaf, birbirimizi anlayamıyacak dereceye gel mişti r. Bundan sonra mekteblerlmizi bir olan edebi dill mize hizmet edecek hale getirmek lazımdır. Kongre lerin mekteb ve medrese komisyonu tarafından hazırlanmış tasa.rısında, lbtidai (ilk) mekteb!erlmlz için dört öğretım _yı. lı tayin ol unmuştu r. Bunun üç yılında sade, mahalli 'fbıe ile öğretim yapılıp, son yılında genel Türk dili ile yazıl mış kitap�r okutulmalıdır; bu sayede yavaş yavaş çeşitli , şive ve lehçeler birleşmiş olur.»
İsmail Bey'in bu teklifi kongre tarafından şiddetli ve ııeyecanlı alkışlarla kabul olundu ve bütün Rusya'da otu ran müslümanların hepsi için örnek olarak hazırlanan « Mekteb ve Medreseler lslôhı Progra m r n na eklendi. 1906 1907 yıl lorı Kuzey Türkleri arasında mil liyetçi lik, Türkçülük hareketinin en canlı bir devresidir: Rusya imparatorluğunun Japonya önünde mağlup olarak geri çekilmesi. Rusya'nın hü rriyetçi, meş:utiyetçi, müsavôtçı, ihtilôlci. iştirakçi muhalif unsurlarla Rusya'da oturan gayr-ı Rus m i l letlerin hepsini memnun ederek ha r:;ıket ve faali yete yöneltmişti. Bazı gayr-ı Rus m i l letler tam bir bağım S!Zlık. bazıları kültürel muhtariyet ve bağımsızlık kazan ınak sevdasına düşmüşlerdi. Bu genel hareket ve heyecan Rusya'da oturan müslüman Türklerin de çeşitli kısımlarına irfan seviyeleri nisbetinde etkisini göstermişti. Japon dar besiyle gevşemiş olan idarenin istibdatı, ilerici unsurlara -
hatta gizli dosyalardan aldığı bilgilere dayana.ıı muhteviyfı.tı sında Akçuraoğ'lu'nu.n
o
ara
devirlerdeki s1yasi ve kültürel çalışmaları
tesb!t ve karakterize edilmektedir.
F : 1 2/1 77
ve çeşitli mil letlere karşı, hiç olmazsa bir müddet için. izin vermek mecburiyetini duy muş tu. Japon darbesini, meşru tiyetçi ve ihtilôlci unsurlarla onlara katılan ileri milliyetle rin ve özellikle send ikal ize olmuş nakliye vasıtaları ve muhabere memur ve amelesinin müthiş grevleri ta kip etti. Bunun üzerine. Çor hükü meti yelkenleri indirerek, bir çe şit meşrutiyet ilônı zorunda kaldı. Bütün bu hareketleri ta · kip ve kısmen bunlara iştirak eden Kuzey Türkleri. hazır lığı nisbetinde, m i l liyetinin ortaya çıkması ve çeşitli kısım larının birleş m esi yolunda çalışmaya başlamıştır. i şte bu çalışma, 1 9 06 - 1 907 yıllarında yüksek bir dereceye ulaş mış bulunuyordu ve l ttifak'ın üçüncü kongresiyle (1), on dan sonra yapılan i kinci Duma seçimleri (2) bu çalışmanın derecesini gösteren dış belirtilerdir.
1 906 ve 1 907 yıllarından itibaren denilebilir ki, Kuzey Türklerinin genel d u rumunda Azeri. Tatar, Başkırd, Kazak, Özbek . . . ilh. gibi kabi levi farklar eksilerek, milli birlik fik : !ne dayanan ciddi bir mi lli şuur meydana gelmeye başla mıştır. 1905 - 1907 hareketleri, görünüşte Ru sy a müslü manları adı a ltında yürütü lm üşse de, gerçekte bir milli ha ı eketti. Rusya'da Türkleri mezhep acısından ik iye, sünni ve şii kısımlarına ayıran i h t ilôf ın da kaldırılmasına da bu ımalarda cidden çalışılmıştır. Bütün Rusya müslümanlorı r;ın üçüncü kongresinde kabul olunan kararın birisi de şu idi:
mü Musa. Beki. yet, «Umum Rusya Milslümanlarınuı m. Resmi Nedve Kongreleri Zabıt Oerideıri» - «Rusya Möslllnuuılıı.n 'Oçttncil Nedveslnin Karar ları», Kazan, Kerim!ye ll{atbaaaı, 1906, (1)
Rusya Müslümanları !ttitakı'nın Uçüncü kongresinin
zakere ve karar zabıtları basılnuş ve yayınlanmıştır:
(2)
İkinci Duma seçimlerinde, «İttifak» Birinc.I Duma'ya se
çilenlerden daha fazla üye se�t\nneye muva.ffıı.k olmuştur.
1 78
«Ceşitlf mezhepler arasındaki farklar önemli değildir. Ve bu farklar Rusya müslümanlannın ruhani işleri için ge nel bir müessesenin vücuduna dini açıdan bir engel teşkll etmez.» Bu kararı şii mezhebinden alan Azerbaycanlı Ali Mer
dan Bey Topçubaşef teklif etmiş, üyeleri a�as:nda birçok sünni ve şii ruhaniler bulunan kongre ise bu teklifi, «Sün nilik, şiilik yoktur. Yetsin ihtilaf!» sadôlariyle ve dakikalar ca süren a l kışlarla ve ittifakla kabul edildi. 1907 yılından sonra. Rusya'da tekrar irticô başlıyor. 3 Haziran 1907'de ikinci Duma'yı dağıtan Çar Hükumeti Seci m Kanunu'nu muha l i fler ve gayr-ı Ruslar zararına de ğ iştiriyor, muhalif ve gayr-ı Rus basının yayınını sınırlıyor ve genellikle muhal ifler ve gayr-ı Ruslar aleyhine takibat yapıyor. 1907 irticôi, siyasi hayata henüz yeni karışmaya başlayan Kuzey Türklerini biraz ürkütmekle beraber, harb, ihtilal ve hürriyet devrelerinde atılan tohumlar başa g i tmiş değildir. Basın. hakiki şartlara az çok uyarak, yine Türk milliyetçiliği gayesine yönelik. meşrutiyet ve hürriyetin tekrar kuruluşuyla ilgili haberler yayınlamaya devam eder. . Özellikle tamamen Türkçü olan Kuzey Türk Edebiyatı hızla gelişmektedir. Bu irticôa karşı ilerici Rus uzviyetleri ile basını mu �abeleye başladıkları g ibi, Kuzey Türk basını da susma dı. Kısacası Akçuraoğlu Yusuf'un •3 Haziran Vakıa-yı Müessifeshı isimli bir risalesi basılıp çıktı ( 1 ) . Bu risalede yazar, «Hukuk açısından bu vôkıa nedir? Devlet faydası açısından ne gibi sonuçlar doğuracaktır? Bu vôkıa'dan en cok zarar gören müslümanlar bu cezaya hangi hareketleri ıle müstahak oldular? Müslümanlar bu darbeye nasıl mu �abele etmelidirler?» sorularını soruyor ve bunların ceva(l) Y. AkçW'llDğlu, «S llaızlnı.ıı ViUna.yı 1007.
Möesslfesi», Orenburg,
Kerimof Hüseylnot Matbaası,
1 79
b;nı veriyordu. Akcuraoğ lu, vakıayı Rusya'nın menfoatleri ııe zararlı bir «darbe-1 devlet» olarak sıfatlandırdıktan son ra. irticayla kalb kuvvetleri eksilmiş olması muhtemel Ku ?ey Türklerini, bazı görüşlerle desteklemeye ve gayretlen cı:rmeye çalışıyor ve kısaca diyordu ki: «XIX. Yüzyılda dünya medeniyet tarihina en çok etki ede n fikir milliyet fikridir. Mill iyet fikrine, bu azim kuvvete lıiç bir şey galip gelmedi. Yüzbin lerle muntazam ordular, bu fikir karşısında yenildi. Bugün milliyet fikrini yenebile cek kuvvet, şiddet. zulüm, top tü fek değildir; Belki mil lıyet fikrinin ana ve babası olan hü rriyet ve eşitlik fikirleri onu yenebilir. . . Sosyal ve siyasi inkılôbların en kuvvetli sebe l:>i. sosyal sınıflar, tıôkim - mahkum mil letler arasındaki hakiki kuvvet dengesi olup, zahiri ve önemsiz olayların et k i leri çok azdır. Müslümanlar. yahut genellikle gayr-ı Rus halklar, Rus la rla olan münasebetlerinde ne kadar kuwet gösterebilirlerse, ancak o kadar hukuka sahip olabilirler. Bu yüzden gayr-ı Ruslar ve demokrasi a l eyhine kanunun değiştirilmesi, bu iki çeşit sosyal kuvvetlerin zaafındandır; yemi Rusya müslümanlarının kusurları, cezayı gerektiren suçları, kuvvetsizlikleridlr . . . Müslümanlar evvelden beri a lıştıkları boyun eğmek. ya lvarma ve yüze gülme siyaseti ile darbelerden korunacaklarını tasavvur ediyorlarsa cok yanı lıyorlar. . . » Akçuraoğ lu'nun bu risalesi, Bütün Türk ve müslü man hareketinin Rusya'da amansız ve insafsız düşmanı oıan Müsteşrik ve Sansör Profesör Smirnov tarafından. Matbuat Kanunu'na muhalif görülerek savcılığa ihbar edilmiş ve yazarın takibine başla n ı lmıştır. Yazar. o sıra
larda
doktorların tavsiyesi
üzerine,
mutedil iklimli alon
Kırım'a gelmişti. Ve Bahçesaray'-da İ smail Bey'in Tercü . man gazetesinde çalışıyo rdu. Sorgu hak i minin celbrıô mesi, kendini arayıp bulmadan evvel, Osmanlı saltanatın da meşrutiyetin ilanı haberi kulağına gelip yetişti. Bu ha-
180
ber üzerine. Akcuraoğlu u fak tefek işlerini acele temizle yerek İstanbul'a koştu «Teşrin-i evvel 1 908» . . . ( 1 ) H ÜSEYİNZA DE ALİ BEY
Akçuraoğ lu'nun Üç Tarz-ı Siycı.set'i, Türk gazetesiode basılıp çıktıktan bir müddet sonra, aynı gazeten in 56. nu marasında -24 Teşrin-i sôni 1 904- « Mektub-ı Mahsus» ba ş ııklı ve (A. Turani) imzalı bir makale yayınlandı. Makale s::ıhibi, açıkça belirtmemekle beraber, Üç Tarz-ı Siyaset münakaşasına karışıyor; ve ı<Suni olarak ayrıca (Pan-Tür kizme), (Pan-islömizme) adlariyle meslek icadına ne lü zum vardır?» demekle ve Türk gazetesi başyazarının ba
görüşlerine katılmış gibi görünmekle beraber, kendisi nin «Pan-islômizm»e ve « Pan-Türkizmııe muhalif değil, tam aksine taraftar bulunduğunu anlatıyordu: « M üslümanlar ve bilhassa Türkler her nerede olur sa olsun, ister Osma nlı'da. ister Türkistan'da , ister Bay kal Gölünün etrafında, ya Karakurum civarında olsun. birbirlerini tanıyacak, sevecek, sünnilik, şiilik ve daha bilmem nemlik adlariyle m ezheb taassubunu azaltıp Kur' ôn-ı Kerim-i anla tmaya gayret edecek, dinin esası n ı n Kur'ôn olduğunu bi lecek olurlarsa elvermez m i?» «Bir millet için her şeyden önce arzu edilecek şey, kuvvettir. Bir milletin kuvvet kazanması, mütecanis un surları orasında manevi bağın artmasına bağlıdır. Özel likle karşılı kir sevginin artmasına çalışılmalıdır. . . Mese le birbirimizi tan ı mak, sevmek, medenileşme yolunda bir birimize yardımcı olmak meselesidir . . . l ran'ın Kaônilerıne varıncaya kadar mekteb öğrencilerine şiirlerini ezberletzı
( 1 ) Yueuf Akçuraoğ"Ju'nun hayatı, fiklrlerl ve eserleri hakkın da geniş bilgi, kitabın giriş bölümünde bulunmaktadır. ( S. Ö.)
1 81
mek, fakat M i rza Şir Ali Nevai'den iki s a tı r olsun, düz o ku yamamak . . . i şte uta n ı lacak haller!. . . ıı
(A. Turani), bu önemli «Mektub-ı Mah&us» unun ba şında, Tatar d i y e ayrıca bir kavmin bulunmadığını Kırım l ı la rın , Kazan l ı ların . Orenburglula rın hep Türkoğlu Türk olduklarını izah ve isbat ettikten sonra, «Bütün T ürklüğün iftihar kayna ğ ı olan C en g izler, Timurlar gibi harb dôhileri ne dair hakaretimiz sözler söylemek, kaş yapayım derken göz cıkarmak gibidir.ıı diyordu. (A. Turani). müs tea r adı ile bu «Mektub-ı Mahsus»u yazan z a t. Azerbaycan Türklerinden Hüseyinzôde Ali Bey' c ı . Yalnız kültürel değil, kültürel ve s i yasi Türkçülük hare ketinin Azerbaycan'da ilk yayıcısı olan Hüseyinzôde'nin bu mektubu 24 Teşrin-i s ô ni 1904 ta r i h i yle yayınlanmışsa da, kendisinin Türkçülük idealini daha önceden kabul et miş ki mselerden olduğu, bu mektubun incelen mesi nden rahatça a n laşılabilir. Sulh ve sükun, anlaşma ve ahenk tamftarı olan Ali Bey «Mektub-ı Mahsus• ile münakaşada bulunan tarafla rın tez ve a n titezlerin i yüksek bir sentez halinde birleştir mek istemişti. Bunun i ç i nd i r ki. her iki tarafın bazı fikirleri ni kabul et m i ş görünüyordu. Fakat bu makalede ulaştığı sonuç, Müslüman Türklerin birleşmesine hizmet lüzumu dur. Hüseyinzôde Ali Bey, «Mektub-ı Mahsus,, unun en so nu n d a Vambery'den bahsederek» Adı geçen ô limin mek tubunu okurken hô tırıma vaktiyle Türklüğe d a i r yazmış ol duğum k ıt'alar geldi. Bunları mektubuma ilôve ederek za t - ı ölinize gönderiyorumıı diyor. Fakat Türklüğe dair yazdığı kıt'alar, Türk'te yayınlanmamıştır. Ali B ey ' i n 1915 yılıncla bana söyled iğine göre bu kıt'alar Mısır'a gönderilmelerin · den birkaç yıl önce yazılmışlardı. Hiç bir yerde kayıtlı bu lunmayan ve yayınlanmayan bu kıt'olordan Ali Bey'in o za man hôtırında kafa n parçalar şun lardı: 182
«Sizlersiniz, ey kavm-i Macar bizlere ihvan: Ecdödımızın müı;tereken menşe i Turan. . . Bir dlndeylz biz, hepimiz hok-perestôn; Mümkün mü ayırsın bizi ineli ile Kur'an? Cengizleri titretti şu Clfök-ı ser-Cl-&er, Tlmurlıı.rı hükmetti şehen-şahlara yek-ser, Fatihlerine geçti bütün kişver-i kayser, Bu manzumeye göre, Hüseyinzôde yalnız Pan-Türkiz me taraftar değil, daha geniş olan «Pan-Turanizm» taraf tarı olması gerekir. Ve zaten kullandığı müstear ad da (A. Ali Turani) bunu gösteriyor: f:lüseyinzôde Ali Bey, Müslü man Türkler arasında «ilk Turani», yani «Pan Turanist» t i r, dersek, hata etmiş olmayız. zannındayım. Fakat şunu d a eklemeliyiz k i , daima hayatta anlaşma ve s ü k ü n arayan Ali Bey, Turaniliğ ini şiddet, kesinlik ve ısrarla savunmuş değildir. Bununla beraber onun şairane Turancılığı, 1908' den sonra, lstanbul'da diğer Turancıları. kısacası Gökalp Ziya'yı yaratmıştır. Ali Bey Hüseyinzôde. 1864 yılı, Bakü vilayetinin Salyan kasabasında doğmuştur. Annesinin babası. o zaman Kaf kasya şeyhülislamı idi. Kendi babası Tiflis Müslüman Mek tebinde öğretmenlik yapıyordu. Ö nce babasının mekte b;nde. sonra Tiflis Rus Jimnazında, daha sonra Deters burg Tabii İ limler Fakültesinde öğrenimini yaparck 1889' na Ü n iversite diploması almıştır. Diplomasını alır almaz. Rusya'yı terkedip Türkiye'ye gelmiş ve Askeri Tıbbiye'ye kayıt ve kabul olunmuştur. Daha Tiflis'te iken büyükbabası Şeyh Ahmed-i Sal yani ile onun dostu Mirza Feth Ali Ahundof'un sohbetlerin den, münakaşalarından isti fadeye başlamıştı. İ ran ve Rus medeniyetlerinin tesiri a l tında yetişmiş bu i ki istidatlı şah· siyet, kendi m i lliyetlerini az çok bulmuş kimselerdi: Şeyh Salyani Vôkıf'ın Türkçe şiirlerinden, Farsça şiirlerinden daha cok zevk aldığını söylemek cür'etini gösteriyordu. 1 83
M irza Feth Ali ise. yuka rıda bahsettiğ imiz gibi Azerbay can·ın dil milliyetçiliğinde hizmeti geçen değerli kişilerden dir. Ali Bey'in jimnaz öğrenciliğinden itibaren Türkçeye, Türkiye'ye, Türklüğe bağlılık duymaya başlamasında. bu i k i büyük Azerinin etkileri muhakkaktır. Ali Bey, Petersburg'ta diğer Türk i l l erinden gelmiş öğrencilerle tanıştı; sevişti. Asıl Tabii i limler Fakültesine kayıtlı olmakla beraber. Şark Dilleri Fakültesinin bazı derslerine de devom etti; müsteşriklerin ilmi metod lariyle Doğu düşünür ve şairlerini tanıdı. Kafkasyal ı Ali Hüseyir:ı Efendi'nin İ stanbul Askeri T ıb biyesine girmesi, Türk Yurdu'na yaz-d ığım tercüme-i hôlin ıJe (1) dediğim g i bi: «Oraya taze ve hoş bir Avrupa medeni havasının es mesi gibi oldu . . . Talebesinin çoğu Anadolu ve Rume!i'ı�in uzak ve karanlık v i layetlerinden toplanmış bu mektebte. Ali Bey bir kuzey güneşi gibi parladı. .. Yunan ve L a tin edebiyatına ôşinô olduktan başka Alman, Rus ve İ n g iliz ediblerini ·hayli gözden geçirmiş ve Doğu edebiyatını müsteşrikler açısından öğrenmiş bulunuyordu. Ü stesine ressamdı ve keman çalıyordu. Arkadaşlarının hemen hep si devr-i kadim ediblerinin isim ve resimlerini ancak Kü çük Larousse'dan bi liyorlardı. Rus fikir ve edebiyatına ta mamen yabancı idiler. Çoğunun Batı fikir ve edebiyatına vukufları d a ancak Fransız gramer ve lektürlerinde hece lenen parçalara dayanıyordu. Ali Bey, l stanbul Tıbbiye Mektebine Batı fikirlerin i . Batı edebiyatın ı . Batı irfan ve medeniyetini, kısacası Batı'yı tanıtmakta profesörlerinden çok hizmet etti.» Arkadaşlarından Doktor Abdullah Cev det Bey. A l i Bey'in Tıbbiye Mektebindeki etkilerini şöyle h i kôye ediyor: (1)
Alı:çunwğlu Yusuf, Hlbıeyiııde d Ali Bey, Türk Yurdu, c.
vm, 8, 2555'ten itibaren.
164
«Ali Bey sessiz. mütefekkir hôliyle, esrarengiz eğ ite: öğütleriyle üzerimizde bir peygamber etkisi bırakırd ı . E vet o, bir Resulülhak idi.» Ali Bey Tıbbiye Mektebinde iken Türk m i l l iyetcı ı ;ği. T ü rkçülük yahut Turancılık fikrini taşıyor muydu ve yaydı mt? Bu soruya cevap verebilmek için yukarıda belirtilen ·:c Pan-Turanist» manzum eden başka elde hic bir materyel yoktur. Ali Bey, o manzumeyi daha Tıbbiye Mektebinde ı ı<en yazmış olduğunu söylüyor. Hüseylnzôde'nin Tı bbiye Mektebinden ta bib yüzbaşı rütbesiyle diploma a lıp çıkma �' 1895 ta rihinde olduğuna göre, manzumen i n yayını ndan I0-1 1 yıl önce meydana getirilmiş olduğu a n laşılıyor. Hüseyinzôde'nin asıl mil liyetçilik faaliyeti Azerboy can'a dönüşünden sonra ortaya çıkmıştır. Ali Bey Tıbbiyeden çıkı nca Osmanlı Yunan Horb:ne askeri tabib yüzbaşı sıfatiyle katıldı. Sonra 1 900'de müsa baka imtihanını kazandı ve Aske ri Tıbbiye Mektebinde Cilt ve Frengi Hastalıkları Muallim Muavini seçileli. Fa kat bu görevinde uzun süre kalamad ı ; Devr-i Hamicli polisi ta rafından takip edildiğine kanaat g etiren H üseyinzôcle is tanbul'u terkederek Azerbaycan'a döndü. Hüseyinzôcle'nin Azerbaycan'a dönüşü, Akçuraoğlu'nun Rusya'ya geldiği zamanlara rastlar: Rus-Japon Harbinin başlaması yakındı. Harb başlayıp, Rus mağlubi yetleri baş gösterince, Rusya'da her çeşit muhalit unsur ların faal iyeti arttı ve Çar hüku meti ahaliye karşı daha müsait davranmak mecburiyetini duydu. Bu müsaitkôr lıktan istifade eden Azeri Türkleri, Bakü'de Rusya'nın ilk günlük Türkçe gazetesi olan «H�atııı kurdular. İlk nüs hası 1 905 yılı Haziranında ya yınlanan bu gazetenin kuru rtıları. Zeynülôbldin Takiyef, All Bey Hüseyinzôde, A· med Bey Agayef ve Ali Merdan Topı;ubaşıyef idi. Ali lley iki yıl kadar bu gazetenin müdürlük ve başyazarlık görevini ifô etti. 185 -
·
Ali Bey'in Hayat'ta çıkan ilk makalelerinin en önem l=leri «Türkler Kimdir ve Kimlerden İbarettir?», «Bize Hangi İlimler Ltizımdır?• ve «Yazımız, Dilimiz, Birinci Yılımız!ıı isiml i maka leleridir. Birinci makalesiyle Türklerin ırk ve dillerine dair incelemelerde bulunur ki, gayesi Türk ka vimlerinin bir bütün, bir birlik teşkil etmekte olduklarını göste: mektedir. İkinci makalesinde, bize çağdaş ilimler lôzımdır, der, asrilik telkin eder ve bu makalede, Müslü man Türk kavimleri için bir esas olarak «Türkleşmek, ls lômlaşmak, Avrupalılaşmak» gerektiğini iddia ederek is bata çalışır. Ali Bey'in bu üçlü düsturu, iyi bulunmuş mutlu i l kelerdendir. Bu ilke, Türk ôleminin her tarafına yayılmış ve özellikle Meşrutiyetten sonra istanbul'da çok işlenmiş tir. Meselô Gökalp Ziya Bey «Türkleşmek, islômlaşmak. Muôsırlaşmakı> konusu üzerine birçok yazı yazmıştır. Hüseyinzôde Ali Bey'in yaradılışı ve meşrebi, istigat ve faaliyeti, gündelik gazetecilikten çok, dergi yazarlığına uygundu. Hayat kapandıktan sonra, yine Zeynelôbidin Ta kiyef'in mali "yardımiyle çıkan Füyuzôt adlı bir derginin mü dürlü k ve başyazarlığını üstüne aldı. 1906 Teşrin-i sônisin den 1907 yılı sonuna kadar çıkan bu derginin kalleksiyonu, Hüseyinzôde'nin siyasi ve felsefi fikirlerini anlamak, ve yazı üslGbunu incelemek için en değerli bir belgedir. Özellikle Füyuzôt'ta yayınlanan makalelerinin �as ve eşkôlinden Hüseyinzôde Ali Bey'in Türk, Türkçü, hattô Os manlıcı olduğuna derhal karar verilir: Bütün Türkler ara sında Osmanlı Türkçesinin yayılmasını, bütün Türklerin edebi dilinin Osmanlı Türkçesi olmasını ister ve kendisi yazılarını oldukça temiz Osma n lı edebi Türkçesiyle, o za ınoıı lar l stanbul'dcı geçerli yeni edebiyat-ı cedide üslubiy le yazar. Siyaset olarak Osmanlı devletini, Osmanlı Türk lüğünü, bağımsız Türklüğün nüvesi sayar. B u yönden, «Bü tü n Tü;klük» meselesine bakışı. «Üç Tarz-ı Siyaset» in Türkçülük fikrine yakın demektir . 186
Ali Bey ' i n Füyuzdt'ta ki mücadelelerinde en çok dik kati çeken bir husus do, Azeri Türklerini. birkaç ası rda n · beri özellikle mezhebçilik vosıtasiyle cezbe çalışan l rani· lik «lranizm» ve ona oranla az bir zaman 50-60 yıldanberi ctkisini göstermiye başlıyon. fakat daha çok vasıta ve g ü c e s a h i p o l a n Ruslaştırma uRusifikatsiya»ya karşı Türk· �liğü. Türklüğün temizlik ve birliğ ini savunmaya gayret göstermesidir. Ali Bey, Azeri Türklüğünün savunmasında vooek kuvvet ve dayanak noktası olmak üzere. mezheb tefrikasından yüksek duran i slôm birliği ile Osmanlı dev· l�tini buluyordu: FüyuzCit şii ve sünni ihtilôfının kalkmas ı nu. Osmanlı - Türk medeniyetinin tanınmasına. sevilmesi
cok çalışmıştır. Yeni Azeri edeb i ya t ı nı Marksizm usulleriyle inceliyen bir Azeri genci. Yeni Azeri Edebiyatı'nda birkaç devre ayı rarak. devirlerden birisine «Füyuzat Edebiyatrn adını veri yor ve bu edebi akımı karo kte:ize etmek üzere d iyor kı: «1905 y ı l ı nda n sonra. Azertaycon'do A l i Bey Hüseyin z(lde baş olma k üzere. yen i bir edebi akım başlamıştı. Ev velce Hayat g azetesiyl e kendisini gösteren bu akım. son radan 1 906 yılından itibaren Füyuzaı dergisinde kendi ha kiki simôsın ı bulmuştu. Bundan dolayı. Yeni Azerbaycan Edebiy a tı'nın bir merhalesine «Ali Bey» veyahut Füyuzôt devresi deni l i r. ı•f'
« . . . Bu edebiyat Mirza Feth Ali' den itibo �en devam ed e n halkçı edebiyatın karşısına . romantik güzideler ede biyatı srfatiyle cıkmış ve hayata girmişti. Bu akım için il ham kaynağı , artık Ahundof'tak: gibi halk haya tı, görene i'Ji değil. belki her türlü halkçılık ve demokratizmden uzak bulunan Osmanlı Tanzimat ve Servet-i Fünün edebiyatı idi.,, n ı
(1) A.
Na.zım, «Yeni � rl
XII. yıl, c, Vl, nr.
31 «Temmuz
Edebiyatı H&kk.uıda>l, TIUk
Yurdıı,
1927>
187
O sıralarda, Azeri sosyal hayatında meydana
gelen
değişiklikleri Marksizm oçısıııdon tah l i l ettikten sonra nıa �ale yazarı A . Nazım Bey şöyl.e devam ediyor: «A l i Bey Hüseyinzôde'nin Azeri edebiyatındaki en bü yük hizmeti. bu ihtiyaçları vaktinde a n l ıyorok hareket mesiydi. Bu ihtiyaçlar. Azeri muhit ve aydınlarının
et a'tık
Batı'ya, iron'don ve Rusya'don çok Türkiye'ye dönmesiy
le
doğmuştu. Bu ise. doğmakta bulunan « m i l l iyetç i l i k » itici
gücüyle idi.>ı
« . . 1 905 y ı l ı n a gelinceye kadar. g a l i b iyet Rus medeni yetinin malı olmuş ve b u medeniyet cemiyetin hôkinı rehber unsuru olmuştu. Fakat bu d a uzun sürmedi.
VEı
1 905
y ı l ı nda üçüncü b i r medeniyet sistemi buna eklendi. Bu do Tanzimat devrinden sonra Türkiye'de vücuda gelen «Os manlı - Avrupa» medeniyetiydi . » « . . . Bu suretle Rus medeniyeti m a ğ l u b o l maya v e ye
rini
Osmanlıcı lığa terketmeye boşladı. işte bu
hareketi
vaktinde kavrıyon Ali Bey Hüseyinzôde kurduğu
Füyuzôt
dergisiyle aydınların şuurunu tanzim etmiş ve bel irli
bir
isti kamete yöneltmişti. Bu suretle, Osmanlı edebiyôt-ı ce (l idesi, hem şekil. hem d i l . hem de konu itibariyle. vücuda gelmiş Azeri edebiyatı için bir ideal olacaktı. Füyuzôt ede bryatı, işte bu yeni hareketin ve yolun ürünü olarak orta ya cıktı.» B i raz zorla. bacaklarından çekilerek Ma�ksizm şeması ı ç i n e soku lan bazı
gerçeklere göz yumarsak,
A. Nazım
Bey'in Füyuzôt ve Füyuzôt devresi n i , Ali Bey'in bu devre
ce
rolünü hayli isabetle teşhis ve tayin etti ğ i n i kabul
ede
b i l i riz. Kısacası Hüseyinzôde Ali Bey. Azerbaycan'da yalnız
cl i l
ve edebiyat sahasında değil, hattô siyasetin nazar:yô
tında bile. merkez Osmanlı devleti olmak üzere, Türkçü l ü k . t1attô Pon-Turonistlik f i k r i a k ı m ı n a ilk a ç ı k l ı k veren odam c ı r. Böyle bir adam. Rusyo'do irticô boşla y ı p , faaliyet sa· 1 88
hası darlaştığı bir zamanda. Osmanlı saltana tında hİ.ırri '/et ve meşrutiyet lifin edilince. normal olarak. Bakü'de, ya hut Tiflis'te oturup kalamazdı; 1910 yıl ında i stanbul'a geld i. l stanbul'daki çalışmalarını ileride göreceğ iz.
Vlll
-
AGAOGLU AHMED BEY
Ağaoğlu Ahmed Bey'e, Türkçülük akımında özel bir /er ayırmak gerekir, inancındayım. Ahmed Ağaoğlu, Türk m i l liyetçiliği fikrine, Şeyh Cemaleddin-i Afgani gibi bütün müslümanların. hattô bütün Doğuluların hayat, saadet, i::ıtiklôl ve istikbôli ı<aygısiyle birkaç merhaleden geçerek ulaşmıştır. Ahmed Bey, 1 869 yılında Azerbaycan'ın Şişe -Şuşa şehrinde doğdu. Şuşa, m illetimizin halk edebiya tında ve saz şairlerinin eserlerinde ismi çok gecen ve tabiatın gü .z ellikleriyle «dünyanın en gönül okşayıcı yerlerinden biri s' olonıı «Karabağ» yaylasının merkezidir ve Ağaoğlu'nun basılmamış olan otobiyogra fisinde dediği gibi «Korabağ. Sırvan ile beraber. Azerbaycan Türk kültürünün. Türk mu s i kisinin ve Türk edebiyatı ile Türk m i l l iyetçiliğinin de beşi gidlr.» Bir zamanlar Osmanlı İ mparatorluğu memleketlerin den olan Karabağ ve Şirvan, Osma nlı devletinin Doğu eya letleriyle sıkı m ünasebetlerde bulunduğu g i bi, başkente �önden:liği güzideleriyle de Osmanlı - Türk medeniyetinin yükselmesinde etkili o labilmiştir. Osmanlı - Türk şairleri, alim leri İle siyasileri arasında Karabağ l ı ve Şirva n l ı la r pek az değildir. Ağaoğ lu'nun baba tarafından ailesi galiba XVlll. yüzyılda Erzurum'dan bütün kabilesiyle Karabağ'a göç edere k Gence'ye, oradan Karabağ'a gelip yerleşm i ş � e Karabağ beylerinden Ha kverd ioğulları ailesiyle akrabo i,k kurmuştur.
189
Ahmed Bey'in babası M irza Hasan, hala yarı göçebe bir haya t geçiren Sarıca Ali Adlı Türk kabilesinden Refii Bey'in kızı Taze Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten Ah med Bey dünyaya gelmiştir. İ smi önünde « Mirzaıı ünvanının bulunuşu da gös teriyor ki, Ah med Bey'in babası ulema sınıfındandı. Hele Mirza Hasan'ın babası Mirza İ brahim Şuşa'nın en meşhur ô!imlerinden sayılırdı, hattattı ve Türkçe şiir yazardı. Kı sacası, Hamdu l lah Subhi Bey'in büyükbobası Sami Poşa' nın meşhur manzumesini [1) hatırlatan aşağıdaki muham mes d i kkate değerdir:
•Dilli .etme dünyaya zevk u hevez: Cihandan tama', candan üınmid kes Gelir güşuma dem-be-dem böyle ses: Cihan ey birer.der, nemö-ned berkes Dil ender, cihan öferin bendübes . . "' Ahmed Bey'in omcaları Türkçeden tıaşko Farsça, A rapça ve Rusça bilirlerdi. Kısacası büt ü n aile Şuşcı'da ilim ve irfoniyle mümküntazdı. Ö zellikle Mirza Hoscın'ın dayısı r:ın ailesi Kcıraboğ'ın en meşhur ulema oca k larındondı. fıhmed Bey, cocukluğundan itibaren böyle bir a ilenin için de yetişti: «Gençlik g ünlerimin hemen hepsini ilm1 ve irfani mü cadeleler arasında geçirmek mecburiyetinde kaldım. O za man daha Azerbaycan Türk a i!esi iı;:inde patriyorkal gele nek ve alışkanlıklar hekimdi. Gayet sert ve haşin olan bü ;·ük amcam Mirza Mehmed, bütün aile üzerinde mutlak lıôkimoi. Onun her sözü, beraber yaşıyan ve en azından (1)
Ey
za.ir-1 sa.hib nefes!
Huhb-ı sevadaıı meyli kes, Dünyada kalmaz hiç kes Allah bes,
190
bak! hevis ...
kırk kişiden ibaret olan bütün aile efrôdı için bir kanundu. M i rza Mehnıed, çok mutaassıb ve dindardı . . . » «Gün geçmiyordu ki. evimizin geniş divanhanesine l'irçok ilim ve irfan erbôbı toplanıp, pilavla nargile arasın da çeşitli dini meseleler üzerinde, uzun uzadıya sohbetler yapılmasın. O zaman Azerbaycan henüz dini hayatın sıkı şebeke leri içinde mohsurdu; ortada dini bahislerden başka hiç bir rndişe ve düşünce yoktu . . . Halli imkônı bile olmıyan ve anemi itibariyle bir çekirdek içini doldurmayan incelikler etrafında günlerce, haftalarca, aylarca. yıllarca devam e den münakaşalarda bulunuyorlardı."
« İ şte ben uzun yılla r devam eden bu münakoşo!arın ve mücadelelerin içinde büyüdüm.» ( 1 )
Evinde g eceleri anlaşılmaz v e sonu gelmez metatizlk mü nakaşaları din leyen Ahmed Bey, g ü ndüzleri mahallesi nin mektebine gidiyordu. O zamanlar, yani XIX. yü zy ı l son çeyreğinde Şuşa'nın sıbyan mektebi de. Ahmed Bey'in tasvirinden anlıyoruz \<.i. bütün islôm ô\eminde bulunan sıbyan mekteblerinin aynıdır: Sıra filan yok, mahallen·in al t' yaşından onbeş yaşına kadar erkek çocukları. döşeme tcıhtasına diz çökerek bağıra çağıra sallanıyorlar. muallim dendiler, ellerinde uzun değnek «korku uyandıran bir ta vırla » oturuyorlar. başuçlarındo koca falaka asılı. . . Mek tebde yalnız Farsça ve Türkçe dersler okutulur. Tü rkç;e, Fuzuli'nin «Leyla ve Mecn u n ıı u ile Molla Cami'nin «Feriş ıe»sini ezbe�lemekten ibaret Diğer derslerin h epsi Fars ça dersler içinde neler yok: Sadi'nin «Bostan ve Gülista n » ı , Hôfız'ın «Divfın»ı, hattô Mirza Mehdi H a n ' ı n « İ nşa» ve «Ta r,h-i Nadir Şah 1> 1 !
(1 )
Bnnlmarruş otobiyograiisinden.
191
Ahmed Bey m a h a ll e mektebinde okurken h u susi bir oğretm ende n Arcıpço dersi aldı. Genelli kle okumada gös terd iğ i istidat ve arzu, falakalı hocadan daha korkunç bü yQk amcanın bazen takdirini kazanıyordu: «Gö�eceksiniz: Bu oğlum müctehid olacak!..» d iyordu. Arapçadan «Mutav ı,el»e ka da r çıktığı za man, şehrin vali muavini olan dayı sını·n oğ ullarına öğ rett i r meye başlad ı ğ ı Rusça ders le r i n e , amcası nın ve babasının izni ve h o ttô ha beri olmaksızın. volnız anasının rıza ve ya rdım ı ile da yı s ı n ı n teşvik ve hi mayesiyle devam etti. Baba v e omcanın haberi olunca. ö z ellikle amca protestoya kalkıştı ise de. makam sahibi o lan d a y ını n işe müdahalesi. sert amcanın yumuşomosİ na kôfi geldi. .. Ve n i ha yet Ahmed Bey, şehrin y eg ô n e asri mektebi olan res m i Rus Tali Mektebi'ne g i rd i . Şuşo ahalisinin yarısı Türk. yarısı Ermeni idi. Mekteb E rmen i leri n oturduğu y u k a rı kısımda bulunuyordu. Mekteb tle ancak dört Türk ç oc u ğ u vardı. beşinci olarcık Ahmed B ey geldi. Ahmed Bey, ilk defa bu mektebte. Ermenilerin Türk düşmanl ığı'nı kendi nefsinde tecrübe etti: «Bu beş kişinin yıllarca devam eden öğrenimi s ıra sında Ermeni çocuklarından çektiklerini tarii etmek im k ô n dışındadır. Tenef fü sl erd e biz, beş Türk çocuğu. ça buk davranıp arkamızı duvara dayamayı büyük b i r başarı sayıyorduk. Yüzlerce Ermeni çocuğu birden üz eri mi z e h ü cum ed i yo rla r, birisi başımızdan kalpağı a lıp atıyor. Diğer leri tekmelerle dört. beş altın kıymetinde olan Buhara de risini topraklar üzerinde yuvarlıyorlardı. B a zı l a r ı kıymetli v e çoğunlukla deve yü nü n d en yapılmış urbalarımızın etek lerine yapışıyorlar. öteye beriye çekiyorlar. parçalıyorlar. sırmalarını söküyorlar; d i renmeye kalkışırsak, yumruk. to1kat ve tekmele; a l t ı n da bizi eziyo rl a rd ı . Bazen ittifak edi p üzerimize bir i ftira atarlar, b i rlikte şahit olurlar. bizi haksız yere cezalandırırlardı. l'.rkadaşlarımdan çoğu daya nama192
dılar. mektebi terk ettiler. Son sınıfa kadar Türklerden yal� nız ben dayanabildim». ( 1 ) Ahmed B e y 1884'te bu şehir mektebini tamam/ıyarak iki yıl önce açılmış olan Recine Ucilişe'ye, yani klasik öğ retimden çok reel ilimlere, riyaziyôt ve tabiiyôta önem ve ren bir çeşit liseye kaydoldu. 1 887'de bu liseyi mü kdfatla tamamladı. Ahmed Bey, /ise hocalarının hôtırosını şükran ve min netle anar. Otobiyografisinde lise hocalarına dair ş u satır lcr var: «Bu müteva zi, vazifesini dikkatle yapan, meslek aşkı iıe dolu insanları hatırla rken hôlô derin bir şükran ve min net hissi duymaktan kendimi alamıyorum. Bunlar, bende ve bütün arkadaşlarımda ilme, irfana. hakka ve hakikate !<arşı derin bir iman ve aşk doğurarak ·bizim için hayat yo lunu ışıklandıran nurlu birer meş'ale oldular. O zaman Rus aydınları, özellikle Tolstai, Dostoievsky, Tourgen iev gibi idealistlerden ilham alıyorlardı; Car/ığın. istibdotın, zulüm ve cebrin, taassub ve bilgisizliğin amansız düşmanı idiler. Ü çüncü Aleksandır gibi cebbar bir carın bütün şiddetlerine, bütün kontrollerine rağmen, bu muallimler talebeye ilim. irfan. güzellik ve hürriyet aşkını zevk etmek yolunu bulu yorlardı; talebelerine kendi kendilerini terbiye etmek ve yetiştirmek çarelerini telkin edebiliyor/ardı . . . » Recini Mektebi'ni bitirince, yüksek tahsil için Peters burg'a gidip «lnstıtue Politecniqueııe, müsabaka imtihanı nı başararak kabul edildi ise de, soıirada n gözleri ağrıdı ğından memleketine dönmeye mecbur oldu. Gözleri iyile şince. 1888 yılı başlarında. tahsilini tamamlamak için Pa ris'e g itti. Paris'e varınca, ilk işi, noksan olan Fransızcası n ı tamamlamak oldu. Ahmed Bey. Azerbaycan Türkleri içinden tahsil · için
(1)
Basılmamış otoblyograflslnden.
F.
13/193
Avrupa'ya giden ilk gençtir. Moskova'ya, Petersburg'a Ki f3V'e Ahmed Bey'den önce de dört. beş gene gitmişti; fa kat Rusya sınırmı aşamamışlardı. Hudutaşırı memleketle ıre gidip tahsil yapmak an'anesi, ancak
Doğu ilimleri ve
dini ilimler için geçerliydi. Müctehid olmak isteyenler Ker belô'ya, Meşher'e,
Medlne'ye, Mısır'a gidiyorlardı.
med Bey. bu an'anenin yönünü değiştirdi.
Ah
Ağaağlu'na
Parls'te bulunmuş olan Kırımlı İsmail Bey Gasprinski'İıin hareketi ilham etmiştir. Paris'te altı ay devamlı ve ısrarlı bir çalışmadan son ra Ahmed Bey 1 888 - 1889 öğretim yılında Hukuk Mekte bine devam ile dersleri
iyice anlayabilecek kadar Fran
sızcayı elde etmiş bulunuyordu.
Ertesi yıl, bir taraftan
Hukuk Mektebine devam etmekle beraber, diğer tan
taraf
cEcole des tıautes Etudes pratiques» in ve •Ecele des
Jongues
Oriantoies
vivantes»in bazı derslerini
takibe
boşladı. ıPratlk Yüksek incelemeler Mektebi»nde Profe
sör
Ceymis
Dermeşteter «Jomes Darmesteter•ln
Kavimleri Tarihi». «Doğu Diller! Mektebi»nde
•Scheffer» ın Arapça,
•Doğu
ise, Şeter
ve Barblye Dömanyer cBorbier de Meynard• Acemce ve Türkçe dil derslerini takip ediyor
du. Ağaoğlu mekteblerde,
kütüphanelerde incelemeler
11e araştırmalar ile mğroştığı kadar, Avrupa .hayatını hayat
tan
anlamaya çalışıyor ve bu hayatı Doğu hayatiyle karşı
laştırarak bazı sonuçlara ulaşıyordu. Ağaoğlu'nun Poris'e geldiğinin ertesi yıl, 1889 yılı, Büyük Fransız İhtilfillnln yıl dönümü ve bu münasebetle ·kurulan dünya çapındaki ser ginin oçıldıjjı yıldı. Bu sergide Batı medeniyetinin en yeni
iV&
en mükemmel ooerlerinl görmek mümkündü.
Ahmed
Bey sergiyi inceleyen bir gözle seyir ve temaşada kusur etmedi. Sergiye dünyanın dört tarafından meşhur ve mec
hul
adamlar toplanmıştı.
Aralarında Doğulular da vardı.
İran Şahı Nasrüddin Şah'la, Fransa Reisicumhuru
ıt94
Sadi
Carnot bir araba içinde önünden geçerken, Ahmed Bey'in gözleri bu manzarayı, sembolik bir değer vererek ezberle di: ccŞahın
tacındaki pırlantalar. gözleri
kamaştırıyordu.
Göğsü mücevherlerle örtülü idi. iri gözleri, kalın çatık kaş ları, dikbaşı, tasviri kabil olmıyan bir gurur ve büyükien me ifade ediyordu. . . Carnot'nun sade siyah red ingotu, dik
beyaz
fukolu,
mütevazi tavrı,
bu gurur v e büyüklenme ile
tam bir tezat meydana getiriyordu.
Ben ilk defa hür ve
serbest bir milleti temsil eden bir reis ile azamet ve berutu -aşın
büyüklenmeyi- temsil eden bir
ce
müstebidi
yanyana görüyordum. Fakat Paris halkı bu azamet ve ce berOt ile d e alay etmek yolunu cobuk buldu . . . � ( 1 ) Ağaoğlu, Şah'ı b i r defa daha görüyor; bu sefer daha çok düşündürücü bir manzara karşısındadır:
ccGece idi,
yıne halkın iki safı arasından geçiyord u . Yolda üzerindeki mantoyu, her nedense, omuzunun bir hareketi ile yere at tı ve arkası nda n gelen sadrazama dönerek: «Berdôrl» em'
rini
verdi. Zavallı sadrazam,
derhat
bütün o kalabalığın
gözü önünde yerlere kadar eğildi, mantoyu kaldırdı ve bir uşak gibi kolu üzerine alarak taşıdı, durdu. Şoh'ın bu edii sı ve sadrazamın bu mezelleti, Doğu istibdatının mahiyeti ni gösteren açık örneklerdendi!» (1)
Ağaoğlu Ahmed Bey, 1890 yılında Ahmed Rıza Bey'le tanıştı. Daha önce, Elcillk Müsteşarı Şair Ferruh
Bey'le
görüşmüştü. Uzun yıllar Abdülhomid istibdadiyle mücade le eden Rıza Bey'I, Ahmed Bey'e tavsiye eden sultan sefi rinin müsteşarı Ferruh Bey olmuştur. Ferruh Bey kalben hürriyetçiydi ve Ahmed Rıza Bey'e karşı, derin bir hürmet duygusiyle .dolu idi. Ağaoğlu Ah med, Ahmed Rıza karşı
o
Bey'e
zamanlar derin bir hürmet duyar. Abdülhamid, se
ıtiri vasıtasiyle kendisine 1 00 bin fraı:ık teklif ettiği
halde,
fakir Ahmed Rıza'nın bunu kQbul etmemesi, genç ve idea-
(1) Basılmamış otobiyografisinden. 195
list Ahmed Bey'in sevgi ve hürmetini coşturan sebepler dendir. Bu sıralarda Ahmed Bey Poris'ln ôlimleriyle, edible riyle de tanışır. Alimler ve ediblerin toplandığ ı salonlara kabul olunur. Poris haya.tını bilenlere. bunun o kadar ko la y olmadığı bilinmektedir. Bir iki yıl içinde ôlim ve edib terin toplandıkları salo n la ra girmek ve devam edebilmek için, A hmed Bey'in kendisini hocalarına cidden takdir et tirebilmiş olması gerekmektedir: « Profesör Jomes Dormesteter'in sevg isini kazan d•m. Adı geçen hakkımda unutulmaz lütuflar ve inayet ler ibraz etmeye başladı. Beni evine davet etti. Paris'te ö ;ıemli bir edebi solon sahibi olan ve Poris edibleri ara sında seçkin bir mevki kazanmış bulunan Morie Robin sone'a takdim etti. Ben de Robinsone'nun salonuna mun tazam olarak devam etmeye boşlad ım. Bu salonun ziya retçileri arosmda. o zaman Fransa 'nın meşhur ôllm ve ediblerinden Ernest Rönan «Ernest Rena n » . Hipolit Ten <<Hlppolit Ta ineıı, Gaston Paris «Gaston Paris», Opert '<<Üppertı>, Modam ve Mösyö Diyolofua «Dieulafoi» g ibi zatlar vardı. Ev sahibesi beni bunlara takdim etti.» ( 1 ) Ahmed Bey, Poris'te iken Doğu ve Batı ôlemlerini kar şılaştırmaya yarayan tuhaf bir hadisenin daha şa hidi olur. Önce Doğunun şahlarından birisiyle. Batının bir h ü kumet başkanını yanyana ·görmüştü. Bu sefer de Doğunun der vişlerinden birisi ile 'Ba tının müdekkikleri -inceleme yapan forı- orasında bulunur. Ve bu garip hadise kendisinin de dediği gibi. müstakbel mukadderôtının tayinine vesile ol du. in:ın Şahı Paris'te bulundu ktan bir m üddet sonra. bu büyük şehire Afganlı bir derviş gelir. «Gayet güzel, uzun boylu. esmer ve dolgun yüzl ü, göğsüne kadar uzayan kalın kora sa)<allı. üzeri tesbihlerle örtülü bu ocaib adam», çoğu (1) 196
Basılmamış otobiyografisinden.
seyyah dervişler gibi diyar diyar dolaşarak istanbul'a gel miş ve istanbul'da iken lran Şohı'nın Paris'e gitmiş oldu ğunu işi tmiş ve bunun üzerine, kendi kendisine: -Madam ki Şah-ı İran be Paris mireyed, men ki şah-ı cihanem çera n irevem ( 1 ) demiş v e Paris yolunu tutup oraya kadar gelmiş». «Şah-ı · cihanıı. Poris sokaklarında garip derviş k ıyafetiyle. elinde Keşkül ve esasiyle dolaşırken, polis yakalamış. yersiz yurt suz bir serseri diye derhal tevkifhaneye tıkmış. Bir gazete clen, Doğulu bir dervişin tevkif olunduğunu haber alan Ah med Bey, tevki fhaneye gidip adamcağızı kendi ikömetgö iıında oturtmak taahhüclüyle kurtarır. Paris basını, clervişe, dervişin serbest ve orijinal sözleriyle ilgilenir ve sonunda Ahmed Bey'in sevg ili üstödı, İran din ve medeniyeti mü tehassıslarından «Darmestetenı le diğer m üsteşriklerden bazıları da Ah med Bey'in aracılığiyle dervişi görür ve ko nuşurlar. Darmesteter, dervişle yaptığı sohbetin özetin i yazıp kendisine vermesini Ahmed Bey'den ister. Bu özet üstadın önsözüyle « ju rn a l de Deba -journal des Debats-» da aynen yayınlanır. Bu h i köyeyi daha da genişleterek an lattıktan sonra Ahmed Bey şöyle diyor: «İşte benim ilk de fo, matbuat sahasına atılmam bu şekilde başladı ve o günden bugüne kadar devam etti. . (2)» Demek oluyor ki, Ağaoğlu Ahmed Bey, henüz yirmi .
yaşında iken yazarlığa fransızca bir makale yazarıı.k, 1 890 tarihinde Parls'te başlamış oluyor. Kendisini basına b i r ön
söz ile takdim eden zat o zamanın meşhur Fransız ölimle rinden üstôdı James Darmesteter'dir. Makalede Afganlı derviş m ü nasebetiyle Doğu'nun felsefe ve tasavvufundan. hayat ve edebiya tından bahsedilmektedir. ( ı ) Madem ki İran Şahı hıyım, niçin gltmıyeylm? ! ..
Parls'e gidebiliyor, ben ki cihan şa
(2) · Basılmamış otobiyografisinden.
197
Artık yazarl ı k hayatına atılmış olan Ağaoğlu. yine üs ıôdı Darmesteter'in tavsiyesiyle Madam Adam'ın aylık .«Nuvel Rövü -Nou- velfe Revue»siyle haftalık «Rövü Blö -Revue Bleue-ıı mecmuasına, Doğu kavimleri ve hayatına dair yazılar yazmaya devam etti. 1892 yılında Londra'da toplanan M üsteşrikler Kongresi'ne katılarak kongreye «Şii Mezhebinin Kaynakları» isimli bir inceleme sundu. Bu in celeme, kongrenin karariyle . basılmıştır. Görülüyor ki Ahmed Bey, Parls'te tahsil ile meşgul iken, şahsi ve a ilevi istidat ve temayülüne katılan üstôdla r:nın teşvik ve aracılığiyle ilim ve yazı hayatına girmışti. En çok meşgul olduğu konular. Doğu'nun tarihi ve dinleri idi. Aynı zomanda gazeteclllk de yapıyordu. Tiflis'te çıkan Rusça Kafka.s isimli gazet6lde haftada ·bir kere Paris't911 �azılıp gönderilmiş bir tefrikası yayınlan ıyordu. Rus gaze telerin i n tefrikalarını daima iyi üslCib ile yazıfmış. biraz do jlim çeşnisi bulunan makaleler teşkil eder. Ah med Bey bu .makalelerinde l slôm ôlemi ve İ slôm ô leminin Türk hayatı ile meşgul oluyordu. Ağaoğlu Paris'te iken; Şeyh Cemaleddin-ı Afgani ile tanıştı. Şeyh, o sıralarda Poris'e gelmişti. Ah med Bey oto biyografisinde diyor ki: « İ slôm ô lemi düşünürlerinden Ce maleddin-i Atgoni Hazretleri. Paris'te bulunduğu sırada benim m ü tevazi evfmi, başkalarına tercih etmek lütfunda bulunmuşlardı ve ha ftalarca beraber kalmıştık . . . » Evvelce mechul bir Afganlı de�beder dervişi hapisten kurtarıp ken di ikômetgôhında a l ı koyan Ahmed Bey, sonra meşhur bir Afganlı seyyah şeyhi de -belki aynı odada- misafir etmiş demektir!.. Ağooğlu Paris'te altı y ıl kadar kaldı. H u kuk Mekte bi'nden Jisonsiye oldu. «College de France»don bir diplo ma aldı. Ve 1894 yılı Mayısında Poris'i terk ederek, iston t;ul yoluyla Kafkasya'ya döndü. i stanbul'do dört oy kadar ikômet etti ve o zaman
198
Maarif Nôzırı olan Münif Paşa ve Kafkasyalı Tarihçi
Mu·
is
rot Bey'le sık s ı k görüştü, fikir <1lışverlşinde bulundu. tonbui'o ilk defo geldiği zaman, Ağooğlu Ahmed
Bey'in
sahip bulunduğu fikirleri ve emelleri belirten yazılı eserler, maalesef, elimizde mevcud değildir. Kofkasya'ya dönüşünden sonra, Ahmed Bey Paris'ten makaleler gönderdiği Tiflis'in Kııfkas gazetesinde yazarlık yaptığı gibi, Tiflis'in jimnazıno da Fransızca oldu. O sıralarda Bakü'de çıkıyordu. Bakü'nün
öğretmeni
Rusça Kaspy adlı ·bir gazete
Türk zenginlerinden
me,hur neftçi
Hacı Zeyne lab id i n Tokiyef, Kaspy'yi satın a larak, Azerbay can Türklerin hukukunu savunur ve menfaatlerine hizmet .eder. Rusça bir
Türk
organı ·haline getirdi ve bu gozetenlll
başyazarlığına Ağooğlu Ahmed Bey'i getirdi. Ahmed
Bey
b u vazifeye devam etmekle beraber Bokü Jimnazındo ve ,Bokü Yiiksek Ticaret Mektebinde Fransızca öğretmenliği ni
de üstlendi. 1 902'de
Ağaoğlu'nun telkini ile Hacı
Zey
nelabidin. Rus h ükumetinden Türkçe ·bir gazetenin yayın lanmasına izin ·koparmaya çalıştıysa da başaramadı. Rusyo'nın o devirdeki siyaseti, Rusya'da oturan
müs
lümanların kendi dillerinde yayın yapmalarına, her şekil· de engel olmayı hedef güdüyordu. Bin müşkllôtla corpış ınaya mecbur olan Ekin ci ,
Ziya, Keşkül
cok devam
ede
memişlerdi. Nasılsa evvelce Garpıralı lsmail Bey'e yansı :Türkce. yansı Rusça yazılmak üzere bir gazete yayını için verilen imtiyazın d<J bir siyasi hata olduğunu.
Rusya'nın
m üslüman ve Türk tebaası nazarında ihtisas sahibi lan Misyoner İlminsky ve Profesör
sayı·
Smirnov gibi nüfuzlu
müsteşrikleri iddia edip duruyorlardı. Tercüman'ın kapatıl· mosı icin bir çok teşebbüsler olduysa do. İsmail Bey'ln
ze
kô, maharet ve enerjisi, bütün Türk ve lslôm düşmanları nın entrikalarına mukabele ile, yirmi, otuz m i lyonluk
kitlesinin
k en d i
dilinde
ç ıkan bu ufacık haftalık
Türk
yegône
199
gazetesinin yayınının devamını sağlıyabilmiştir. Fakat bir ikinci Tercüman'ın daha meydana çıkmasına Rus bürokra sisi. başariyle engel olab iliyorlardı. Ve bu durum Rus-Ja pon Seferine, yani 1904 yıllanna kodar devam etti. Rus - Japon Savaşında çarlığın yediği mağlubiyet darbesi, yıllardanberi hazırlanan Rus İnkılôb hareketine kuvvet ve cesaret vermişti. Hükumetin zaafından istifa de ederek Zeynelabidin Takiyef de önceki teşebbüsünü tekrarladı ve bu sefer başardı. Bakü'de ve genellikle bü4ün Kafkasya'da ilk kere atmak üzere Türkçe gün lük bir gazete, Hayat çıkmaya başladı. O sıralarda istanbul'dan Kaf.kasya'ya dönmüş olan Hüseyinzôde Ali Bey'le Ağa oğlu Ahmed Bey Azerbaycan Türk gazetesinin başına geç tiler. Ewelce, Ahundzôdeler, Melekzôdeler, ünsizôdeler, Kafkasya'da Türk milli duygu ve şuurunun uyanmasına az çok etki etmiş olmakla beraber, bu şuurun kuvvetli ve belirli bir hale gelmesi, iddia edilebilir ki. Azerbaycan'da gündelik matbuatın kurulmasından itibaren başlar. Ve bu büyük işin ilk kurucuları Hüseyinzôde ile Ağaoğlu'dur. Ahmed Bey Hgyat'ta bir yıl kadar çalıştıktan sonra ayrılarak bağımsız olarak lrşôd adlı gündelik bir gazete çı karmaya başladı. Bu Azerbaycan Türklerin i n ikinci günlük gazeteleridir. İrşôd'ın mesleğini .bizzat Ağaoğlu şöyle tarif ediyor: «Bir taraftan Rus hükumetine karşı mücadele ederek her çeşit umumi ve siyasi hu kuktan mahrum olan Türk un suruna bu hukuku dahi sağlamaktan. diğer taraftan Türk unsurunun kendisinde birlik fikrini sağlama maksadiyle · mezhep çatışmasını ve özellikle sünni-şii düşmanlığım kal dırmaya çalışmaktan i baretti. Bununla beraber halkı ilim ve irfana ısındırhıak, Türkçe mekteb ve diğer irfan mües seselerini vücuda .getirmek .için uğraşmak lôzımduı Gerçekten Azerboycan Türklüğünün önemli meseıele-
200
rinden birisini de sün ni-şii çatışması ve düşmanlığı mey dana getiriyordu. Bir zamanlar b u çatışmadan yararlanan İranlılar, bütün Azerbaycan'ı Farslaştırmaya uğraşmıştı. Ruslar Azerbaycan'a hôKim olunca b u çatışma ve düş manlığı körükleyerek, devamlı bi rbiri aleyhine düşmanlı� eden bu iki İ sl ô m fırkasının orasını azami açarak Türk mil letini zayıflaştırmcıy.a ve b u sayede kendi hôkimiyetlerini kurmaya ve takviyeye çalışmı şlardı. Bu esassız ve mônôsız mezheb çatışmasının zararlcı nnı, bundan düşmanların istifade derecesini göstererek ve ısbatlıycırak Kafkasya Türklüğünde. birliğin meydana gel ·
mesine en çok çalışan millet hadimlerl Gaspıralı İsmail Bey ile Ağaoğlu Ahmed, Hüseyinzade Ali ve Topçubcışı Ali Merdan Beylerdir.
Azerbaycan ve l ra n Türklüğünün mezheb yarası, Ah med Bey"'i eskiden beri meşgul etmekted ir. Kafkasya'ya ciöndüğü sıralarda yazılmış, konuşma tarzında, ·basılma mış bir risaJesinin konusu. mezheb çatışmasının islôma verdiği zararlardır ( 1 ) . B u risalede Ağaoğlu lslôm!o bir şii a h undunu konuşturur. Fakir ve zayıf islôm, özellikle mezheb çatışması yüzünden başına gelen felôketleri, zengin ve şişman a h undun kan fışkıran besili yuzune haykırır. Heyecan ve ha raretle yazılan bu risaleden Ah med Bey'in dini ve mezhebi meselelerdeki geniş ve derin bilgisi ortaya çıktığı gibi. o sıralarda, yani 1900_ yıllarına doğru, kavminin gelişme ve i l erlemesine islô m ı n hatalı onlaşılışını ve özellikle bundan dolayı mezhebler çatış masını en önemli bir engel saydığı da ç ı karılır. Ahmed Bey Türkçe gazeteciliğe başlamadan önce « İslôma Göre ve islôm Aleminde Kıı.dınn isimli Rusça bir ..
(1)
Bu risalenin ismi «İS!ı\nı v e Ahond»dur. Basılmadığ'ı hal
de Azerbaycan ruhanileri ve muto.a.ssıb ha.il<: arasında. bir hayli de dilrnduya ve yazarına karşı düşmanlığa yol açtı.
201
risale yazıp yayınlamıştır. ( 1 ) Bu risale dahi, basılmamış Türkçe •diyalog» gibi, İslamın nazoriyatında ilerici oldu ğunu, Abbasilerin orta devrelerine kadar bu ilerici hare ket devam ettiği halde, daha sonm ô l imler ve şeyhlerin men faatçilikleri yüzünden lslamın gerilediğini ve çöktüğü nü iddia etmekted ir. Ahmed Bey bu risalesinde lslômın ilerlemesi ve gerilemesine ölçü olarak «kad ı n » ı almıştır. Ahmed Bey'in incelenmesine göre Hazreti Peygamber. kadını, eski İran medeniyetine lslômdan önceki Arap ôdet lerine oranla çok yükseltmiştir. Kur'an'ın ruhurn:ı göre. birkaç kadınla evlenme <<taaddüd-1 zevcat» uygun değil dir. İslôm ôlemlnde Kur'an-ın emirlerine, Peygamberin sözlerine, ironi ve Süryani medeniyetlerin galebesinden itibarendi r ki kadın, kü ltürel ve sosyal mevkiinden düşme ye başlamıştır. Türk - Tatar kavimlerin i n islômı kabulüyle İslam ôlemine hôkim almasından sonra, kadının mevkii tekrar yükselmişse de bu kuvvetli unsurun ôdat, kanunları bile Doğu'nun en eski medeniyetlerinden olan İran ve Sür yan medeniyetlerine galip gelemiyerek, kadın yine kültü rel ve sosyal yönden düşmüş ve nihayet bugünkü -yani 1901 yılında Azerboyca n 'daki- derekesine inmiştir. lslôm kavimlerinin kurtuluş ve ilerlemesini sağlama)( için, Ağooğlu'nun fikrince özellikle iki önemli meselenin çözü hnesi gerekir: Kadın meselesi ve elifbô mes.elesi. Fikir ve görüşlerini dikkat çekici gördüğüm bu risale nin son sahifelerini aynen tercüme ediyorum: «Müslümanların k u rtarılması. onların manevi. maddi. hattô siyasi kalkınmaları, yalnız iki meselen in çözümüne bağlıdır: Kadııi meselası ve elifbônın ıslôhı.» •Zamanımız müslüman kadını. ancak serbest ve şuur lu bir ona ve eş oluncadır ki, sosyal görevini yerine getire-
(1)
Bu eser Tiflls'te, 1901
basılmıştır.
202
yllında,
Martirosyaııs Matbaasında
bilecektir. Yalnız bu şartlar dahilinde çocu klarının seciye ve iradesini terbiye ve onlara yüksek duygular ve asil fi kirler telkin edebilir. Bugünkü şartlar dairesinde müslü man kadınının çocukları birtakım mônôsız mevcudiyetler den ibarettir.» «Boğucu harem havası iç i nde geı;:irllen tembel ve sırf hayvani bir hayat, kadı n ı n bedeni gelişmesine de izin ver mediğinden ırkın bedeni çöküşüne de yol aı;:maktadır. Elifbônrn güçlüğü ise okuyup yazmaya çok zorlaştırdığın ctan müslümanların akıl ve -kalblerinin aydınlatılması yo lunu kapamaktadır. Kadın ve elifbô işte lslfün ôleminin iki en :hakiki düşmanı. anu tedavi olunamıyan iki hasta lığı ki, onların etkisi altında bu ôlem yavaş yavaş mahvolmakta dır. Yalnız son zamanlarda müslümanlar bu iki meseleyi ciddiyetle gözönüne almaya başladılar. Fakat bu husus larda i stanbul'da. Kahire, Bambay ve Kalküta'da gösteri len himmet ve gayretler, ki erkeklere olduğu gibi kızlara da mekteb açmak ve elifbô ıslôhı teşebbüsünde bulun mak.la ortaya çıkmaktadır, kfüi sayılamaz. Bütün bu gay retler, mutlaka ölümle sonuçlanacak müzmin ve öldürücü hasta lığa karşı zayıf ve geçici ilôçlar derecesindedir. Müs l ü man ôleminin uyanması, ve o ôlemin medeni m i lletler muhitine gire b i lm es i için, çok şiddetli bir sarsrntıycı ihtiyaç vardır. Müslümanların kendi reformasyon devrini geçlrme leri ve içlerinden gayet kuvvetli bir irade sahibi ve nefsini iş için tamamen fediiya hazır bir odamın gelip çıkması lô2'.ımdır. Böyle bir refo rmatö r (Müceddit) yukarıda gördüğü müz gibi bizzat İ slômda, ls lô m ' rn tai'ih ve geleneklerinde emellerine uygun bir zemin bulabilir. Tekrar ediyoruz: Ne Kur'ôn, ne �erkıt kendiliğinden gelişmeye muhalif değildir. Yalnız onların taşıyıcısı durumunda olan Şeyhler ve ôlim fer, şahsf menfaa tıeri uğrunda, Kur'ôn ve şeria ta medeni yetle uyuşmayan bir şekil vermeye uğraşmışlardır. Bu Mehmed Ali, Mısır'ın nu pekalô bilen Mısırlı m ü ceddit
203
şeyhlerini ve ôlimlerini sarayında toplaya rak, etraflarına kendisine tamamen sôdık üç sıra askerle kuşattıktan sonra, yaptığı yenilikler ve ıslahatı, ölüm tehdidi altında cnlara tasvib ve imza ettirdi.» «Müslüman dini, aslında insanı iyiliğe yönelten ve uydurma bir kuvvetin insan hayatına dehşet verici ve gaddar bir baskısı tarzında anlamaz. İslam nazarında ka der, insanları takviye eder ve gayretlend irir. Müslüman ların Peygamberi bizzat birkaç kere tekrar etmiştir: «De �eni Allah'a emonet et, ama daha evvelce dizini iyice bağla!» 1901 'de yayınlanan 59 sahifelik bu küçük risalenin muhteviyatı. o devirde müslüman düşünürlerinin düşünce tarzına -uygundur. lslamı ıslah He, islôm'da bir çeşit retor masyon yaparak, müslüman kavimleri çöküşten kurtarmak, ilerleme ve gelişmeye yöneltmek. Ağaoğlu Ahmed Bey, bu risalesinde bütün müslüma nlarla meşguldür. Onun Türkçülük duygusunu, ancak Türklerin, kendi deyimiyle «Türk - Tatarların» kadına verdikleri değeri açıklayan sa tırlardan çı karabiliriz: «Türk - Tatarıı kadınını idealize et mektedi.r. Ahmed Bey'in «İslama Göre ve lslam Alemin de Kadın» risalesinde dü.şmanlık hedefi, eski lran mede niyetidir: Arapların. İran meden iyetinin galibiyetinin etki sinden uzak bulundukları zamanlar, İslam kadınının yeri ve dolayısiyle müslümanların medeni seviyesi yüksekti. Türk kadınını aşağılayarak Türk hayatiyet ve medeniye tinin gelişmesi ve ilerlemesine engel olan kuvvet de o köhne ve çürük İ ran medeniyetidir. Elimize geçen bu iki eserinden Ağaoğlu Ah med Bey'in de birçok Türkçüler g ibi. önce islômın ıslahı, islômın asli mahiy.etine döndürülmesi meselesiyle meşgul olduğu an laşılıyor. Zaten Paris'te iken DOğu'nun tarihine. özellikle edebiyat tarihine alt dersleri takip ve bu yolda şahsi araş tırmalar yapmış olduğundan, ilk araştırma yazısı faaliyeti204
nin de bu konular üzerinde olması tabiidir. Bununla bera ber memleketine dönünce Azerbav.can'ın reel hayatı. Ah med Bey'in fikri ve fiili faaliyetin i n d irı1 meselelerden m illi ve sosyal meselelere geçmesi gerektirmiştir. Ağaoğlu bir taraftan irşad'ı çı karırken. diğer taraftan tıpkı Gaspıralı İ smail Bey gibi yayd ı ğ ı esaslı fikirlerin ha yata geçmesine, tahakkuk etmes ine bizzat çalışıyordu. Kafkasya'da şehir şehir dolaşarak. birçok şehir ve kasa bada mekteblerin, eğitimi yayan cemiyetlerin kurulmasını başarıyordu. Türkler arasında beliren ·bu uyanış eserlerin i çekemi yen komşuları Ermeniler, 1904 yılı sonlarına doğru. Türkler aleyhine açık bir düşmanlık göstermiye başladılar. Erme n i lerle Türkler arasında fiili mücadele başladı. Ermeniler muntazam milli teşk i lata sah ip oldukları gibi, siyasi sebep lerden, d i n birliğinden ve Rus idare mekanizmasında bir çok Ermeni yerleşmiş olduğundan dolayı, Çar hükumetinin yardımına da mazhar bulunuyorlard ı . Türklerin Ermeniler le çarpışabilmeleri -için. teşkilata ihtiyaçları acıktı. Bu i h tiyacı sağlamak i ç i n , Ağaoğlu Ahmed Bey 1905 yılında Bakü'de «Fedai» adiyle gibi bir cemiyet kurmayı başar mıştır. Fedai Cemiyetinin faaliyeti, Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları mezôlim i , fiili direnişlerle bir derece dur durabilm iştir. Şuşa mektebinde i ken Ermen ilerle çarpış maya başlıyan Ahmed Bey'in «Fedai» teşkilatiyle hayat sahasında ve büyük ölçüde kavgaya devam ettiğ ini görü �oruz . . . 1 905 yılında car hükumetinin meşruti idare tarzına te mayül mecburiyeti, Petersburg'da bir nôzırlar komitesinin kurulmasına yol açtı. Bu komitenin başında bulunan Kont Vasite. memleketin her tarafından gelen delege . heyetleri ni kabul ederek şikay et ve isteklerin.i dinlemek gereği n i duymuştu. 1906 Yılında Rusya'nın Türk ahalisi de Kuzey' den, Doğu'dan, Güneyden delege h eyetleri gönderdiler. 205
Kazan'dan giden heyette yukarıda ismi geçen Akçuraoğlu Yusuf bulunduğu gibi,
�afkasya
ahalisini temsilen giden
heyete de aydınlardan Ağaoğlu Ahmed Bey, Hüseyinzôde Ali Bey, Topçubaşı Ali Merdan Bey seçilmişlerdi. Ağaağlu bu heyetin en faal uzvu olmuştur. 1907'de Bakü civarında, yan·i petrollü topra klar tünde oturan Türk ahalisini
göç ettirmek gayesine
rıelmiş bir projenin görüşülmesi
için
üs yö
Petersburg'to topla
nan bir özel komisyona, yine
Azerbaycan Türk ahalisinin
temsilcisi sıfatiyle Ağaoğlu
Ahmed Bey'le üç arkadaşı
gönderilmişlerdi. Bu komisyo n u n üyelerinden
Ermenilerle
bir k.ı sım Rusların projeyi kabul ettirmek için pek çok me
sai
ve gayret sarfetmelerine rağmen,
35
gün devam eden
görüşmeler sonucunda Türklerin göç ettirilmesi meselesi nin gündemden kaldırılması sağlanmıştır. Ahmed Bey bir taraftan
milli ihtiyaç ve menfaatleriii
gerektirdiği gibi pratik hizmetlerle uğraşırken, diğer taraf tan da yazarlığını sürdürüyordu. Gerek Nôzırlar
Komitesi
ne istekler listesi götüren temsilciler heyeti üyeliği
sıra
sında, nôzırlara dert anlatıp yorulurken, gerekse Kont Ko koft:sef Komisyon unda Ermenilerle saatlerce çekişirken Pe tersburg gazetelerinde de, Azerbaycan Türklerin in hak ve i h tiyaçlarını müdafaa, Rus bürokrasisiyle Ermenilerin Türk lere isnat ettikleri iftiraları yalanlar ve ·bunları n Türkler aleyhine çevirdikleri" çeşitli entrikaları ortadan kaldırır ni telikte yazılmış makaleleri basılıp çıkıyordu. Ahmed cynı zamanda
Bakü'deki gazetesine, yeni
mektuplar yazmaya vakit buluyordu. Zaten çok ve kolay yazabilmek
Bey
lrşı:rd'a uzun
.Ahmed
istidadı fevkalddedir.
Beyi'n
Türkçe,
Rusça, Fransızca makalelerini aynı kolaylık ve hızla yazar. Galiba Farsça makaleler de yazmıştır. Kendisi bazen alay ederek, «Hayahmda yazdığım
makaleler, hepsi bir oraya
getirilse Bakü'den lstanbul'a kador bir geniş yol meydana getirebilir» der.
206
Gerek yazarak, gerekse pratik olarak sürdürdüğü faaliyetler. Ağaoğlu Ahmed Bey'i, Rus hükumeti gözünde şüpheli ve tehlikeli insanim arasına soktu. Gerçi Ahmed Bey'in yazılarında hedef tuttuğu genel gaye. Azerbaycan Türk milletinin uyanmasını, Rusyo'do oturan bütün millet lerle, -doloyısiyle Ruslarla da- eşit hukuka sahip ve bu yönden milli h u kukuna s9hip olmasını sağlamaktı. Bu ga yeye u laşılması halinde, zaten çeşitli yollarla aynı omaca yürüyen diğer Kafkas milletleriyle ·beraber, Azerbaycan'ın da Rus imparatorluğundan ayrıl�sı sonucu kendiliğinden doğacaktı. Azerbaycan Türklerinin muhta riyeti, onların komşu büyük Türk kitlesine katılmaları sonucu pek tabii idi . . . işte bu görüş. Azerbaycan Türklüğünü uyanmaya, şuurlukıŞmaya. milli ve insani hukukunu savunmaya da vet eden Ahmed Bey'in Rus hükumeti tarafından tehlikeli ve zararlı sayılmasının sebeplerini açıklar. Özellikle Ağa oğlu, yalnız yazıyla yetinmeyip « Fedai» Cemiyetini kurara k faaliyette bulunmak gibi pratik sahalarda .da tek durma �·an enerj ik insanlardandır. . . B u şekilde Car hükumetinin şüphe v e düşmanlıgını üzerine çeken Ağaoğlu Ahmed Bey'le gazetesi lrşod, ikide bir hükumetin sataşmasına maruz kalıyorlardı. Bazen Ah med Bey'in evi araştırı lır, bazen matbaasİ basılır. bazen de gazetesi kapatılırdı. Fakat evvelce alınmış olan sayısız ruhsatnamelerden istifade ederek, kapanmış gazetenin yerine derhal bir d iğeri çıkarılırdı. . . Birçok z a h meti ve masrafı gerektiren bu mücadelede, Azerbaycan Türk zen ginleri Ahmed Bey'e cidden yard ı m etmişlerdir. Bu da gös teriyor ki, Azerbaycan'da 1907 tarihlerine doğru Türk milli
şuuru hoyli gelişmiş bulunuyordu. Ahmed Bey'in Parls'te iken tanıştığı Jön Türklerden bazılarıda arasıra irşad'da makalelerini yayınlamış olduk lorındon, bu gazetenin Osmanlı memleketlerine girmesi yasaktı. Fakat bu yasaklama, uzun müddet devam edeme-
207
di. Çünkü istanbul'da ihtilöl meydana gelerek idare şekli değişti. Osmanlı inkılöbının a refesinde, Rus ınkılöbı bir irtica devresi geçiriyordu. Başbakanlık makamına geçen Stali pm, 1905'te karışan ve dağılmaya yüz tutan Rusya'nın ida re dizginlerini sağlam ve şiddetli ellerine alarak te�rar mutlakiyete doğru çevirmiş ve yukarıda bahsi geçen «3 Temmuz Hükumet Darbesi» ile özellikle demokrasinin ve mill iyetlerin hukukunu sını rlamıştı. Bu istikameti .olan iç politika, Rusya'nın sosyal ilerlemesine ve Rusyo'do mil li yetlerin gelişmesine çalışan aydınların baskısını gerekti recekti. Gerçekten Stolipin devrinde özellikle inkı löbçılar la milliyetçiler takip edildi ve baskı altında tutuldu. Ağa oğlu Ahmed Bey de takibe maruz kolqnlordondır: «Şiddetli takip edllenler orasında idim. iş bir derece ye geldi ki, artık yalnız nefsimin değil. ailemin dahi huzur ve sükunu kaybolmaya boşladı. 1906 yılında Türkiye'de inkılöb olmuştu. iş başına tanıdığım bazı zevat gelmişti. Aynı zamanda Kafkasya genel valisi tayin olunan Kont Varantsof - Taşkov mutlaka beni tutuklamaya ve sürme ye karar vermiş görünüyordu. Bunu öğrenir öğrenmez derhal ben de kaçmaya karar verdim ve 1906 yılın ın son larına doğru !stanbul'a kactım » . Osmanlı inkılöbı. Türklük için çalışmak isteyenleri tütün Türk Ö leminden istanbul'a çekiyordu. Ağaoğlu Ah rr.ed Bey'.i de çekti. getirdi. 1 908 yılından sonra Ağaoğıu' nun !stanbul'da çok dolu ve bereketli olan faaliyet dev resi başlar. IX
-
T Ü RKCÜLÜGÜN TEŞK İ LATLANMA DEVRES i
1 908 Osmanlı inkılöbından sonra Türk milliyetçiliği hareketi çok genişlemiş, derinleşmiş ve dolbudak salmış tır. 1909'dan 1 926'e kadar geçen çeyrek asırlık devre, 208
ş•mdiye kadar bahsettiğimiz yarım asırlık devreden daha c,ok karışık ve önemli olayları ilıtiva etmektedir. Osmanlı devletinin Meşrutiyet devri. Türkçülüğün teşkilatlanmasına ve Türkçü cemiyetlerin kurulmasına imkôn sağlamıştır. Mutlakiyet devrinde her çeşit cemiyet �.urmak fevkalôde zordu. hele milliyet esası üzerine cemi yet kurulmasına hü kumet asla izin vermezdi. Bununla beraber müslüman ve Türk olmayan tebaanın mllliyet esasına. dayalı, hayri ve edebi maskelerle örtülü bir hayli cemiyetler! de vardı.
TÜRK DERNEGİ Türkiye'de Türk milliyetçiliğini esas alarak kurulan ilk cemiyet Türk Derneği'dir. 1908 yılı Teşrin-i sônisinde {Ka sımında) lstanbul'a gelen Akcuraoğlu Yusuf, daha mekteb hayatından hatırladığı bazı Türkçü leri, yemi Necib Asım Bey il0 Veled Çelebi Efendi'yl ziyaret ederek gayr-ı siyasi. s:rf kültürel mahiyette bir Türk cemiyeti kurulmasını teklif ve ken dilerinin bu yolda rehber olmalarını rica etti. Bu şe �ilde başlayan ilk teşebbüs. yılın sonlarına doğru Mülkiye Mektebi Müdürü Celôl Bey merhumun odasında yapılan bir toplantıda «Türk Derneği» adlı bir ilmi cemiyet halin de teşkilôtlanmıştır.
Bu cemiyetin nlzamnômesi 12 Kanun-ı evvel 1324 (25 Aralık 1908) tarihiyle ve •Tiirk Derneği Nizamnamesiıı adiyle lstanbul'da Karabet Matbaasında basılmıştır. Cemiyetin amacını açı klayan Nizamnômenin 2. mad desinde şöyle denlliyor: «Cemiyetin amacı. Türk diye anılan bütün Türk ka ' i m lerinin mazi ve haldeki eserlerini. işlerini, durumlarını ve muhitini öğrenmeye ve öğ retmeye çalışmak, yani Türk lerin eski eserlerini, tarihini, dillerini. avam ve havas (ha l k v e aydın) edebiyatını. etnografya v e etnolojisini. sosyal F.
14/209
durumlarını ve mevcut medeniyetlerini, Türk memleketle ri nin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp ortaya çıkararak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dil imizin açık, sade, gü zel, ilim dili olabilecek şekilde geniş ve medeniyete elve rişli bir dereceye gelmesine çalışmak ve imlôsını ona göre incelemektir.» Mülkiye Mektebindeki toplantıdan sonra gazetelere verilen bir ilôndo, toplanan adamların isimleri ocıklonmış tır: Ahmed Midhat Efendi, EmruHah Efendi, Necib Asım Bey, Bursalı Tahir Bey, Korkmgzoğlu Celôl Bey, Veled Ce lebi, Akçuraoğlu Yusuf, Boyacıyan Agop Efendi, Tarihçi Arif Bey, Akyiğltoğlu Musa Bey (Merhum, Yüksek Askeri Baytar Mektebi i ktisat Muallimi idi), Fuad Raif Bey, Rıza Tevfik Bey, Ahmed Ferid Bey. Sırf ilim ile uğraşacak bu cemiyete gayr-ı Türk Türki yôtçılar do dahil olabiliyorlardı ( 1 ) . 15 Ekim 1328 (1912) ·v e kadar üyelik a idatlarını ödeyen zatların hepsi, cemiye tın kasa defterine göre, 63 kişi görün mektedir. Bunların içinde Profesör Gordlevsky, Doktor Karacan. Profesör Martin Hartmann gibi müsteşrikler, Boyacıyan Agop ve Antuon Tangır Efendiler gibi goyr-ı Türk Osmanlılar da vardır. Prens Sait Halim Paşa. merhum Köse Raif Paşa, Halid Ziya Bey gibi zamanın bazı d evlet büyükleri, üye ol maksızın nakdi yardımda bulunmuşlardır. Şair Mehmed Emin Bey, Gaspıralı İsmail Bey, Hüseyin Cehit Bey, Azerbaycan Cumhuriyeti Başbakanlarından Yusufbeyzô de Nasip Bey. Ağooğlu Ahmed Bey Hüseylnzôde Ali
(1)
«Cemiyetin maksadına hizmet etınek etmek isteyen her
kes, hangi din, cıns ve tııbUyyetten olursa olsun, merkezdeki idare heyetine sözlü ve yazılı başvurduğu takdirde onun
girişine
cemi
yetin iki llyesinln delil.letıyle ve idare heyetinin tAsdiklyle kabul olunur»
210
Tllrk Derneği NlzaınııAmesi,
madde 4.
Bey (1). Köprülüzôde Fuad Bey, Türk Ocağı kurucuların dan Doktor Fuad Sabit Bey ve merhum Ispartalı Hakkı Bey i.k yıllarda yazılan üyelerdendir. Türk Derneği, maksadını telkin etmek ve yaymak için. gazeteler, risaleler. kitaplar yayınlıyacak ve genel ders lerle müzakereler düzenliyecekti. Önce, Necib A sım Bey' i:ı Türklerin Pek Eski Yazısı ile Bursalı Tahir Bey'in Türk lerln Ulüm ve Fünuna Hlzmetleri adlı risalelerini yayınladı. Sonra Türk Derneği adlı, «Türklüğe dair tetebbuôtı havi», «Ayda bir çıkar» bir mecmua çıkardı. Türk Derneğl'nin bi rinci yılının 1 . sayısı 1 327 -191 1 - yılında «Mot�aa-yı Hay riye ve Şürekôsı»nda basılarak yayınl'lnm;ştır. Bu r:ıec rnuanın ancak 7 sayısı yayınlanabilmiştir. Nüshalarda ya i ınlondıkları ay gösterilmemişse de, 191 1 yılınd.:ı 'lnctı� 6 r·üshonın basılmış olmasından, her oy bir mecmua yay•n Jonamadığı anlaşılıyor. Türk Derne!'.jl adına Akçur�oğlu Yu �uf tarafından Cengiz Hon'a dair bir genel ders veri ldiğ i gibi, o sıralarda birkaç mitingte Türk Derneği'ne mensup hatipler, amaçlarına uygun konuşma lar yapmışlardır. Türk Derneği'nin hayatı uzun zaman devam ıxlerNı diyse de, attığı tohum çorak bir toprağa rast gelmedi. Derneğin bir aralık hayli muntazam devam eden idare he yeti toplantılarına devlet idaresinin başında bulunmaya lıazırlanon bazı kimseler de misafir sıfotiyle gelip g i diyor lardı. Enver Bey'in dayısı Halil Bey'in. Baha Şakir Bey'in misafirliklerini hatırlıyorum. Bir müddet sonra, derneğ in en faal üyelerinden Mira lay Raif Fuad, Necib Asım Beylerin kıtalarının başına git-
(1)
Şair Mehmed Emin Bey, Ağaoğ"lu ·Ahmed Bey, Hüseyin..
zade Ali Bey, M1llkiye Mektebindeki toplantı sırasında İstenbul'da bulunmuyorlardı.
21 1
meleri. Veled Çelebi Efendi 'nin Ko.n yo Büyükçeleb i l iğine tayin olunması, Akçuraoğlu Yusuf'un lstaııtıul'dan ayrılma· sı, dernek toplantıları·n ı seyrekleştirdikten başka. mecmua nın da kapanmasına sebep olmuştur. Fakat Türk Derneği mecmuasının son nüshasının ye· yınlcnmosından pek az zaman sonra Türk Yurdu adlı ve daha geniş program l ı bir Türkcül Q k mecmuası yayı nlan mıştır .
TÜRK VURDU Türk Yurdu mecmuasını yayınlayan Türk Yurdu Cemi �eti idi. Hü kümet, Türk Yurdu Cemiyeti'nin kuruluşundan 1 8 Ağustos 1327 (191 1 ) tari h l i ilmüha berle haberdar oldu ğunu tasdik etmiştir. 1 9 1 1 yılı sonlarında Türk Yurdu mec muasının ilk nüshası yayınlanmıştır. Türk Yurdu Nizamnômesi'ne göre Cemiyet. Türk co cuklcrına mahsus bir pansiyon açacak ve «Türklerin ze :kô ve irfanca seviyelerinin yükselmesine. g elir ve teşeb büs sahibi olmalarına hizmet etmek üzere bir gazete çı .karacaktır.» -Madde: 4·. Türk Yurdu Cemiyetinin ku ru cuları şunlardır: Mehmet Emin Bey -Türk Şairi-, Ağaoğlu Ahmed Bey, Hüseyinzôde Ali Bey, Doktor Akil Muhtar Bey, Akı;;uraoğlu Yusuf. «Türk Yurduı> fikrini şair Meh med Emin Bey ortaya attı. İttihat ve Tera kki Cemiyeti bu
teşebbüse ilgi gösterdi . Türk Yurdu Cemiyeti murohhas lığına Akcuraoğlu Yusuf Bey seçildi. 1912 yılı Eylülünde Ahmed Hikmet Bey Peşte Başşehbenderliğine tayin edil miş olduğuna yerine Gökalp Ziya Bey seçildi. Türk Yur du'nun kurulması sıralarında Ziya Bey henüz Se!ônik'te idi. Türk Yurdu mecmuasının imtiyazı şair Mehmed Emin Bey adına a lınm ıştı. Mehmed Emin, 191 1 yılı Ağustosun da Erzurum valisi olduğ u ndan, m ecmuanın imtiyazı ve .
212
müdürlüğü Akçuraoğlu Yusuf'a nakledildi. ilk nüshas;n dan itibaren Türk Vurdu'nu Akçuraoğlu Yusuf çıkardı. 1 91 1 'de Türk Vurdu yazı ve tertip tarzına dair Müdürü Akçuraoğlu tarafından ileri sürülüp, yazı ve idare heyeti tarafından bazı değişi klikler i le kabul olunan progra m ı n muhteviyatından önemli hususlar şunlardır: «1 Risale T ü rk ırkının mümkün olduğu kadar ço ğunluğu tarafından okunup a n la n a ra k istifade olunacak bir tarzda yazılacaktır. Bundan dolayı. b- Dili sade olacaktır; c- Kavmi ?\ ço ğu nluğuna faydalı konular seçilecektir; e- Çetin konular bile kolay ifade olunmaya ça lışılacaktır. Bununla bera ber aydın düşünce sah iplerinin zevki. çıkarı gözden kaçı rılmayacaktır. 2 Risale. bütün Türklerce makbul olabi lecek bir ideal icadına çalışacaktır. 3 Risa lede Türklerin tanışmalarına, iktisat ve a h lôkça yükselmelerine v e . fenni bilgi lerce zenginleşmele rine hizmet eden konular en ziyade yer alacak. siyaset bunlardan sonra gelecektir. 4 Türklerin birbirleriyle tanışmaları için Türk dün yas ının her tarafında olup geçen ve özellikle kardeşler arasında sevinç veya kederi gerektirecek olaylar ile Türk dünyasının ötesinde berisinde ortaya çıkan fikir akımları kaydolunacak ve Türk ırkının çeşitli kavm iyetleriride do ğan edebiyatı ırkın l;ıütün fertlerine bildirmek için çalışı locaktır. R isale, Osmanlı devletinin iç politikasından bah 5 sederken. hiç bir siyasi fırkaya taraftarlık etmeyecek, a n cak Türklüğün, Türk unsurunun siyasi v e i k tisadi men taatlerini savunacaktır. Türk unsurunun menfaatlerini anlaşmazlıklar savu nurken, muhtelif unsurlar arasında doğmasından kaçını lacaktır. 6 Risale, Osmanlı Tü rkleri arasında Türk m i l l i ru -
-
-
-
-
-
213
hunun gelişmesi ve takviyesine, idealsizli kten doğan ten bellik ve kötümserliğin kaldırılmasına ı;:ok ı;:a\ı�lacak ve ı;:oğunlu klo h iı;: bir şeye dayanmaksızın ortaya çıkan mü balağalı Batı korkusundan do bu milleti kurtarmaya elin den geldiği kadar uğraşacaktır. 7 - Risalenin devletlera rası siyasette esas fikri, Türk
ôleminin menfaatlerini savunmaktır.» Türk Yurdu mecmuası, Akı;:uraoğ lu'nun bazı ufak a ra lcırla idare ettiği 6 y ı l zarfında . . bu programa sadık ka lara k programdaki hususları mümkün olduğu kadar uygulamaya ı;:alışmıştır. Türk Yurdu'nun Türk çocuklarına mahsus pansiyonu roun i nşasına Evkaf Nôzırı Hayri Bey «Allah rahmet etsin!» zamanında başlanmış ve inşaat çatıyı alacak kadar ilerle m i ş olduğu ho lde, adı geçenin ölümü üzerine bu güzel lC şebbüs yüzüstü kalmıştır. ,
TÜRK OCA G I
Türk Ocağı'nın resmen doğuşu Türk Yurdu'nun yayın lanmaya boşlamasından birkaç oy sonradır. Türk Ocağı' nın resmen kuruluş tarihi. Türk Ocağı'nın Esasi Nizamının birinci maddesinde gösterildiğine göre, 1 2 Mart 1 328 (1912) dir. Fakat ileride görüleceği gibi kurulması icin te şebbüsler daha önceden boşlar. «Türk Ocoğı'nın Esasi ve Dahili N izamları» adlı ilk n izamnômesi, lstanbul'da 1913'te « Matbaa- yı Hayriye ve Şürekôsı» isimli matbaada basıl mıştır. Bu nizômnômenin ikinci maddesinde Cemiyetin a macı şöyle acıklanmaktadır: «İkinci madde, Cemiyetin amacı: islôrn kavimlerinin başlıca mühimi olan Türklerin milli terbiye v e ilmi, scısyoi. ı ktisodi seviyelerinin ilerleme ve yükselmesiyle Türk ırlı ve dilinin kemaline çalışmaktır.» 214
Cemiyetin çalışma tarzı üçüncü ve dördüncü madde lerde belirlenmiştir: «Üçüncü madde: Cemiyet amacı n ı elde etmek için Türk Ocağı adlı kulüpler açarak dersler, konferanslar, mü o.amereler düzenlemek, kitap ve risaleler yayınlamak ve mektebler açmaya çalışacaktır. Milli serveti korumak ve çoğaltmak için h er' türlü mes lek ve son'at erbôbiyle görüşerek iktisadi ve zirai teşvik ve uyarmalarda bulunacak ve bu gibi müesseselerin do ğup yaşamasına elden geldiği kadar yardım edecektir.» «Dördüncü madde: Ocak, a macını elde etmeye çalı şırken sırf milli ve sosyal bir vaziyette kalacak. as l a siya set ile uğraı;mayacok ve hiç bir vakit siyasi fırkalara. hiz met etmlyecektir.ıı
Resmen 1912 yılı başlarında kurulan Türk Ocoğı'nın daha evvel başlanmış uzunca bir doğuş d evresi vardır: Daha 1 9 1 1 yılı ilkbaharında, Askeri Tıbbiye Mektebi öğrencilerinden bir grup, Türk m i lletinin mi lletçe geliş mesine çalışmak arzu ve emeliyle kendi aralarında top lanarak fikir alışverişinde bulunurlar ve n ihayet düşün celerini hayli belirledikten sonra 11 Mayıs 1 9 1 1 tarihli mektuplarla, bu işte fikirlerinden istifade edilebileceğine kanaat getirdikleri bazı kimselere başvururlar. Bu mek tuplardan birisi de bana gönderilmişti. Mektup şöyle baş lıyor: Çarşamba, 11 M ayıs 1327 «Efendimiz, Türk ırkının maarif ve mekteplerine hiz:met ederek, ictimai geleceğini temin emeliyle toplanmış 190 tıbbiyeli Maksadımız nômına zôt-ı dillerine müracaat eyliyoruz. arzedeceğimiz ;ı.eylere dair hakimane ve edibône fikirlerini oğrenmektir ,)) Bu şekilde başlayan mektup «Türk kavminin hoyat-ı
215
inkır�z yaşadığını• söyliyerek buna «Seleflerlmiz gibi ıô ko.yd kalamıyaccığımızrn bel irttikten sonra, «Hoycıtın ebedi bir mücadele olduğuna ve bu mücadele muvaffakiyetin en büyük şartı, maarif ve mekteblerln galebesi» olduğuna
hü kmediyordu. Daha sonra bu tıbbiyeli gençler kendileri nin «Tekômül kanununa riayet fikrinde ısrarlı» olacakla rını da ifade ederek, «Ziraat, ticaret, ve sanayi ile kaza nılmış bir ictimai hôkimiyeti, kuru bir siyasi hôkimiyete tercih ettiklerini» açıklıyor ve bu fikirlerini şöyle bir te menni ile tamamlıyorlardı: •Nesl-1 müstalıbelemiz, miskin ll�i günah, faaliyeti ibadet bltsin! M üteşebbis, kuvvetli ve servet sahibi olsun!» Bu emellerinin gerçekleşmesi için, «Her türlü fırka. ihtllôflarının fevkinde, her türlü siyaset dağdağo•arının haricinde yeni bir ceryan doğrncısı»no lüzum görüyorlar ve bu ceryanı doğurmak için de Donanma Cemiyeti kadar geniş sırf milli ve sosyal bir cemiyet meydana getirmek
gereğ i n i de 'duyuyorlardı. Bu cemiyet gelecekte Anadolu'da, Rumeli'de ve hat şubeler açacak, ziraat, ticaret ve sanayi mektebleri kuracaktı.
tô Türk bulunan diğer memleketlerde
Bu cemiyet tanınmış ve muktedir zatların altında ida re edilecekti. Mektup şöyle bitiyordu :
nezareti
«Böyle bir cemiyetin temel taşlarını yüksek mekteb lere devam eden Türk gencinin maddi manevi fedakôr lrklariyle atacağız. Bu babtaki hakimane ve edibône görüşlerinizi öğren mek istediğimizi bildirir ve ilmi ve fiili işbirliğinde bulun malarını ısrarla temenni eyleriz, efendimiz. 190 Tıbbiyeli Türk evlôdı.ıı
Mütareke esnasında Türk Oca.ğı ve Türk Yurdu evrakı İngiliz işgal kuvvetinin baskısiyle evden eve taşınırken k u r-
216
tarabildiğim vesikalar arasında, bu mektuplara baz ı ta nın mış kimselerin verdikleri sözlü cevapları n notları da var dır; fakat noksandır. Mevcut vesikalardan anlaşılıyor ki, Fransız di liyle yo ıınlanan Jön Türk adlı gazete Nisan sonlarında ve Mayıs başlarında (191 1 ) , «Parlak ·muvaffak iyetleri ile gözleri ka maştırma kta olan Milli Donanma Cemiyeti gibi kavmi bir Türk maarif cemiyeti meydana getirmek» fikrini ortaya 2ürmüş ve Tanin gazetesi de bu fikre katılmıştır. C3u gazeteleri di kkatle takip eden tı bbiye l i genç lerden bazıları. kendi aralarında şöyle düşünmüşler: «Böyle bü yük emelleri fiilen gerçekleştirmek için kavmin gençleri birleşmeli, o artık doğmuş olan emeli fikren ve nakden beslemeli, yaşatmalıdır.•
Tıbbiyeli idealist gençler bu işi kendi vazifeleri dahi linde görüyorlar: «Bu tıb müessesesinde bugün insanla rın acılarını kaldırmak için çalışma k ta olan biz ler, bir va kitler kavim ve din farkı düşünmeksizin bu Osmanlı va tanını siyoseten uçurumlara düşmekten ko rumak ıııoksa diyle temel döşeyen seleflerimiz gibi ( 1 ) . bugün de Türk kavminin ictimoi sükutunun önünü o lmak için ilk adımı atmalıyız.» Bu satırları, tıbbiyeliler tarafından. yazılıp bazı kim selerin fikirlerini öğrenmek için gör.derilen ve bir kısmı yukarıda belirtilen beya nnamenin 4 Mayıs 1327 (191 1 1 t a rihli ilk taslağından çıkardım. Elde mevcut belgeler ara sında bu taslaktan daha evvel yazılmış hiç bir yazı yok tur. Bu taslaktan şunu da an lıyoruz ki tıbbiyeli gençler, (1)
Bura.daki telmih, ittihat ve Terakki Cenıiyeti'nedlr.
çı bu cemiyetin kuruluşuna da ille teşebbüs edenler, Tıbbiye
Ger Mek
tebi talebeleri idi.
217
�endilerinin Jön Türk'te yazı yazan Celôl Nuri Bey'den en çok ilham aldıkları inancındadı rlar. •Cehle karşı mücadele» düsturiyle özetled ikleri bu ha rekete müteşebbis olmak üzere tıbbiyeliler başlangıçta aralarından şu efendileri seçiyorlar: Dördüncü sınıftan Mahmut, Refet, Haşim, Ceıaı, Behçet, üçüncü sınıftan Hü seyin Fikret, Hüseyin Cahlt •Baydur», Muhsin, Ne�et, Lüt fi, Süleyman, ikinci sınıftan Habib Efendiler. 20 Haziran 1 9 1 1 'de, Tıbbiyeden 231 öğrenci adına gel miş delegeler (Hüseyin Fikret ve Remzi Osman Beyler) ile öğrencinin müracaatını kabul ederek toplantıya gelmiş o lan Mehmed Emin «Şair» , Ahmed Ferid, Yusuf «Akçuraoğ l u » . Mehmed Ali Tevfik «Yazar», Emin Bülend «Şair», Fu L'd Sabit «Doktor». Ağaoğlu Ahmed Beyle topla narak, ku rulacak cemiyetin ismini Türle Ocağı şeklinde kabulletmiş ler ve Türk Ocağı'nın kuruculariyle ve geçici idare heyeti ni seçmişlerdir: Kuru cuları : Şair Mehmed Emin Bey Ahmed Ferid Bey Ağaoğlu Ahmed Bey Doktor Fuad Sabit Bey Geçici idare Heyeti: Başkan: Mehmed Emin Bey İkinci Başkan : Yusuf Bey «Akçurooğ lu» Katib : Mehmed Ali Tevfik Bey Veznedôr : Fuad Bey «Doktor Fuad Sabit» Aynı toplantıda Ocağın ilk nizamnôme müsveddesi ınüıakeresine boşlanmış olduğu gibi idare merkezi ve top lontı yeri olmak üzere de, Şeref Sokağında 5 numaralı ev (Akçuraoğlu Yusuf Bey'in oturduğu pansiyon) «Türk Der· ı ı eği Odası» seçi lmiştir. Tıbbiyelilerin kuruculuğa ve ida re heyeti üyeliğine aday gösterdikle:i 20 kişilik listenin içinde Türkçülük hareketiyle sonradan hiç bir i lg isi bulun-
218
mayacak bazı kimseler bulunduğu gibi. Türk Ocağı'nın yaşamasında, gelişmesinde pek büyük hizmeti geçen Hamdullah Subhi Bey d e vardı. Türk Ocağı 'na ilk önemli maddi yardımı. 50 Osmanlı a l tını vermek suretiyle, Hüseyin Cahil Bey «Tanin yazarı» yapmıştır. Yukarıda belirtilen olaylara göre, Türk Ocağı'nın fiilen kuruluşunu 20 Haziran 1327 (191 1 ) e rastlıyan pazartesi yünü olarak kabul edebiliri;z (1 ). Resmen kuruluşu ise, ev· velce gösterd iğimiz gibi, 12 Mart 1 328 ( 1 91 2) . yani fiilen h uruluşundan 9 ay sonradır. Bu müddet zarfında idare merkezinin ye:i bir. iki de fa değişmiş. bir çok toplantılar yapılmıştır. Bu toplantılar dan oncak 5 Ağustosa kadar yapılan beş toplantının za bıtları bendedir. Müza kere genel likle nizamnôme üzerinde ceryan etmiştir. Söz konusu meselelerden en çok mürıa �aşaya yol açan mesele şu olmuştur: Cemiyet, maksadı " ' elde etmek için «Türk Ocağı» adlı kulüpler açsın mı? Yoksa risale. mecmua yayınlamak ve mektebier açmakla yetinsin mi? Tıbblyell öğrenciler, kulüpler açılırsa, işe si yaset karışo.cağından korkuyorlar ve bundan dolayı ku lüp açmanın ştddetle aleyhinde bulunuyorlardı. Türk Yurdu Cemiyeti'nin resmen kuruluşu 18 Ağus tos 1 9 1 1 olduğuna göre, Ocağın fiilen kuruluşu olan 20 Ha ziran 191 1 'den sonradır. demektir. Bununla beraber Türk Yurdu'nun kurulmasına çalışılı rken 20 Hazirandan daha evvel meseleye dair bazı yazışmalar yapıldığıda "Yurda» a it belgelerden anlaşılmaktadır. Bu yönden Türk Yurdu ile Türk Ocağı'nın. her ikisınin (1)
B u '20 Haziran toplantısından önce, ·birkaç toplantı daha
olduğu, kısacası 29 Mayıs pazar günü Ağaoğ"lu Ahmed Bey'in evin de toplanıldığ'ı
ve bu toplantıda bir nizamname
kaleme alınması
kararlaştırıldığı, yine mevcut belgelerden anlaşılmaktadır.
219
yılı il kbaharından itibaren kurulması ça lışmasına baş lanılarak, o yılın yazında kurulması başarı lmıştır, diyebili riz . 191 1
GENÇ KALEMLER
istanbul'do Türk Derneği, Türk Yurdu ve Türk Ocağı udlı müesseselerle Türkçülük teşki latlanmasına calışılır i' en . Selônlk'te i ttihat ve Terakki Merkez Heyeti üyelerin den kendine «Gökalp» ünvanını veren Ziya Bey'in telkin ve ılhamlariyle merkezde bir Türkçü lük cerya nı boşlamış ol duğu gibi. o sıralarda Selônik'te çıkmakta olan Genç Ka lemler mecmuası da Gökalp'in etkisi ile dilde Türkçülük yapmaya teşebbüs etmiştir. Genç Ka.!emler' in bazı kural lar koyarak d i l i sadeleştirme� hakkında ilk yazılarının hangi tarihte yayınlanmış olduğunu tesbit edemedim. Bu mecmua «Yeni Lisan ve Bir İstimzac» adlı bir risale çıka ıcrak, savunduğu görüş hakkıııda bir çeşit «Anketıı de yaptı. Fakat elimizde mevcud olan bu risalenin de hiç b i r verine tarih konmamıştır! Bununla beraber Türk Yurdu'n da Genç Kcılemler'i tenkid eder mahiyette çıkan bir yazı dan. Selônikli mecmuanın istanbul'lu arkadaşı çı kmaya sonucunu başladıktan sonra, Türkçülük yoluna girdiği çı karma k mümkünd ür. Hattô bu iki mecmuanın· ayn ı za manda Türkçülüğe başlad:kları düşünülse bile. her ikisi nin Türk Derneği ile yayınlanan dilde Türk m i l_ liyetçiliği umdesini esas aldı kları gerçeği örtülemez ve inkôr olu namaz. . . Kısacası, ne denilirse denilsin. -Meselô İttihat ve Tera kki gayretkeşleri, bir· zamanlar bütün fikri hareketle rin de kaynağın ı kendi cemiyetlerinde göstermek isteye· rek, propagandalarda bulunmuşlardı- Osma nlı devletinde � ü ltüreı Türkçülüğün ilk teşkilôtı Türk Derneği Cemiyeti ve ilk Türkçü mecmua da Türk Derneği mecmuasıdır . . 220
Selöni k'te oturan esrarengiz ittihat ve Tera kki Komi tesi. meydana çıkmakta bulunan bütün fikri. sosyal ve si yasi hareketleri kendine maletmek emelinde idi. Türk De' neği kurulunca, üyelerinden bazıları n ı n oraya gelip gi ltiği göründü. Tıbbiye öğrencileri arasından İ ttihat ve Terakki' ye pek de bağlı ve dost olmayan bazı geneler tarafından Türk Ocağ ı'nın temelleri atılmaya başlayınca, Türk Oca g•'nın kurulmasına ve Gene Kalemler' in T urkçü ! ü k yapma sına İttihat ve Terak k i Cemiyeti'nin teşvik ettiğ ini ve yar dımcı olduğunu görüyoruz. Gitgide İttihat ve Terakki üye lerinden bir kısmı, açı ktan açığa Tü rkçülüklerini ifade ve : ı ônda sakınca görmüyorlar. Bu şekilde Türk Yurdu ve Türk Ocağı'nı, i ttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlıymış gibi göstermek bile istiyorlar. Ve bu maksada ulaşmak için Ce miyet her i k i müesseseye para yard ı m ında dahi bulunuyor: takat Türkçü lük müesseseleri, Cemiyetin çeşitli vasıtala riyle yaptığı etkilere karşılık vereb ilmiş ve İttihat ve Te rakki Cemiyeti'nin çözülüp dağılmasına kadar hususiyet, osliyet ve nwhtı:ıriyetini korumuştur. Türk Ocağı'nın hususiyet ve şahsiyetini koruduğu hal de, devamlı gelişme ve ilerlemesinde. en çok hizmeti görü len Ocak l ı Hamdullah Subhi Bey'dlr. ,
HAMDULLAH SUBHİ BEY
Yukarıda söylemiştik ki, Hamdullah Subhi Bey Ocak kurulduğu sıralarda Tıbbiyel i öğrencilerin geçici idare he yeti üyeliğine aday gösterd iği yirmi kişilik listede dahildi. Fakat o zamanlar -191 1 - Hamdullah Bey'i hakkiyle tanı r/an la r az olduğundan geçici ida re heyeti üyeliğine seçile memişti. Ocak kurulup, Divanyolu'nun Mercan Ağa Ca miine yakın kısmında kendine mahsus birkaç oda dahi te darik ettikten sonra Hamdullah Sub h i Bey, kendi ifadesine 221
göre, Akcuraoğlu Yusut'un delôletiyle 25 Aralık 191 2'de, 776 rıumara i le Ocağa üye yazıldıktan sonra, pek çabuk hakiki yerine yükseldi; yani id a re heyeti başkanı oldu . Hamdullah Bey'in Ocağa alındığı zcımarı idare heyetinde Başkan Ahmed Ferid Bey, İkinci Başkan Akçurcıoğlu idi. Umumi Kôtib H üseyi n Ragıp Bey'di. Hamdullah Bey' in Ocağa girmesini · müteakip toplanan kurultayın seçiminde Başkanlığa Hamdu llah Subhi Bey geçti, İkinci başkanlı kta yine Akçuraoğlu kaldı. Hamdullah Bey, Ankara'da merkez heyeti binasının temel taşı konulu r ken -21 Mart 1927- söylediği k uvvetli ve güzel nutkunda, ilk dahil olduğu zaman Türk Ocağı bina sının halini şöyle tasvir etmişti: «Bundan onaltı yıl önceydi. lstanbul'un tarihi bir cad desinin kenarında, mütevazi bir evin üst katında, iki çıp lck ve fa kir oda . . . Orada toplananlar, bir toplantı düzen ledikleri vakit dinleyicileri oturtmak için yeterli iskemle bu lamazlardı. Aşağı, sokağa in.erler. civar kalıvelerden. ken di cephelerinden verdikleri ufak paralarla iskemle alırlar, bunları sırtlarında Ocağa getirirler ve toplantıdan sonra yine iade ederlerdi. Türk Ocağı, kend ini red ve inkôr eden bir hava içinde doğdu. Ona he�kes karş ı yd ı . Hattô bir çok Türk aydını bile . . . (1 ) » Maddi ve manevi vaziyetini üstôdône birkaç cü·nıe ile canlandırdığı Türk Ocağı'nı, Hamdullah Bey, iki üç yıl ·içinde, istanbul'un en ca nlı, hayli zengin, bütün Türk genç ı;ği tarafından sevilen, çok önemli bir sosyal müessese ha lıne getirdi. Birkaç ay içinde. o iki, üç oda, beş. a ltı oda oldu. Gali b a bir yıl sonra, Türk Ocağı Beyazına büyük bir (1)
Hamdullah Subhi, D ağ Yolu, Birinci kitap, s. 3 0 . B u
ki
tab, Hamdullah Subhi Bey'ln 27 nutkunu içine alıyor. Türk Ocak
ları
Hars Heyeti yayınının
6. sayısıdır. Ankara'da, Türk Ocakları
Merkez Heyeti Matbaasında 1928 yılında basılmıştır.
222
konağı tamamen işgal etmiş durumdaydı. Ocağın kurul tayları, yani kongreleri, DarülfünOnun büyük konferans so lonunu dolduracak kadar kalabalık ve gençliğin samimi düşünce ve duygularını kuvvetle ifade ettiğinden çok canlı ve g ü rültülü olurdu. Türk illerinin her 1arofında yeni yeni Ocaklar açıldığı haberleri de deva mlı merkeze gelird i . GÖKALP ZIYA BEY
Türk gençliğinin ruhuna etkiye ve Ocakların teşkilôt lanmasına Hamdullah Bey çalışırken Türk mill iyetçiliği fik rinin fikriyôt sahasında tanzimine, sistem haline getıril mesine de Türk Ocağı'ndoki konferans v e sohbetleriyle, Türk Yurdu n daki makaleleriyle bilhassa Gökalp Ziya Bey uğraşıyordu ( 1 ) . İttihat v e Terakki Merkez Kom itesi Selônik'i terke mecbur olup lstonbul'o geldikten sonra, Ziya Bey ve öğ rencileri, Gen'ç Ka lem ler'i burada da çıkarmayı düşünme mişler ve hepsi Türk Yurdu'nun yazı kadrosuna katılarak Yurd ve Ocakta beraberce çalışmayı te:cih etmişlerd i. Bu şekilde bütün Türkçü lük k uvvetleri bir oraya toplan m ıştı. Ve Türkçülük akımının gençler orasında en canlı devresi Balkon Savaşiyle 1. Cihan Savaşı orasında geçen iki, üc yıllık bu devred ir, denilebilir. '
(ı)
Osmanlı Meşrutiyet Devresi TUrkçü!üğünde Gökalp Ziya
r
Bey'in ye i çok
önemlidir .
Denilebilir ki, bu devrede Türkçülüğün
nazariyAtı sahasında merke:zi sıma Gökalp'tir. İttihat ve Terakki Cemiyetinde mevki ve nüfuziyle, lctimai namını verdiği makalele riyle, siyasi
nazariyatına verd.Jğl
eistemat..ik şekil v:.e ifadeleriyle,
fa.kat bunlardan da.ha ziyade c;ok tabii ve sade yazılmış şiirleriyle, özellikle c;ocuklara mahsus ş;ıı-ıeriyle, TürkçUIUğe pek bily!ik hiz. metleri dokundu.
223
Bu sıra larda Hamdullah Bey'in Ocaktaki faaliyeti cok başarılı oldu: Türkçülük fikri geneler ve münevverler ara sında tamamen yayıldı ve yerleşti. Kendini red ve inkôr eden hava. Ocağın etrafından dağıldı. Türk aydınları ara $ında. merhum Gökalp'in tasnifine göre Doğu ve Batı bey nelmi leliyetine takı�makta ısrar eden softalarla züppeler den başka herkes Ocağa üye yazılmış ve dost kesilm iş lerdi. Ocak başkanlığında bu kadar başarı gösteren Ham dul lah Subhi Bey, bilgi ve irfanı ile ve özellikle zekô ve soy temizliği, fevkalôde hitabet kudreti ve etrafındaki lere sevgi telkin ederek. hizmet göstererek hôkim ve etkileyici ol mak gibi ırsi istidatlariyle kendini göstermiştir. Hamdullah Bey Osmanlı imparatorluğunun siyaset ve idare. ilim ·ve edebiyat sahalarında önemli mevkiler tut muş eski. a s i l ve entel l i ktüel bir aileye, Sami Paşa ailesine mensuptur. Hamdullah Bey'in büyük babasının babası. Şeyh Necib Efendi, Yunan İhtilôli sırasında, Mara'nıQ en önemli şehri olan Tripalice kasabasının idari ve ruhi hôki m i idi. Yunan ihtilôlcilerine karşı. bu havalinin Türk hô ki· miyetini savunmaya ça lıştı. Bu havalinin müslüman ve Türkleriyle müdafaayı tanzim etti. Şeyh Necib Efendi mu tasavvıf, ôlim ve şairdi. Hamdullah Bey'in büyük babası. yani Şeyh Necib Efendi'nin oğlu Abdurra h man Sami Pa şa. Osmanlı saltanatının ilk maarif nôzırı ola_n zattır ve Os manlı edebiyatında tanınmış bir simadır. Kececizôde Fu ad Paşa ağzından yazılmış mansumesi pek meşhurdur. Abdurrahman Sami Paşa'rıın oğlu ve Hamdullah Bey'in öz babası Abdüllôtif Subhi Paşa, muktedir bir idareci, cid di bir tarihÇi. eski eserler ve madeni paralar, sil keler mü rnhassısı. Arapça, Acemce ve Fransızcaya hakkiyle vôkıf. Homeros'u kendi dilinde okuyup anlayabilen. Türkçede üs tôd sayılan kimselerd i . Subhi Paşa, Maliye, Nafia, ü l kesi n · d e K ı z Sanayi Mekteblerini açtı ve kanşık sübyan mekteb224
!erinden sonra Türk kızıanna ilk orta tahsil bu mektebier de verildi. Memleketimizde ilk Ziraat Mektebi ile ilk müzevi de Subhi Paşa kurmuştur. Hamdullah Subhi Bev'in amcası Seza i Bev·ıe. en bü .y ü k ağabeysi Ayetullah Bey, Sami Paşa a i lesinin tanınmış eden entellektüel simalarındandır. Gene yaşında vefat A yetullah Bey. Namık Kema\'in arkadaşlarından v.e yuka rıda bahsettiğimiz gibi «Yeni 06ma n l ı lık» hareketi nin i l k müteşibbislerindendir. Sezai Bey, Namık Kemal . Edebiyatı Mektebinin erkônından olduğu gibi ( 1 ) . Yeni Osman lılık'ın i ttihat ve Terakki devresinde sürgün hayatın ı secmış ve Avrupa'da çıkan Jön Türk gazetelerin e değerli yazılar ya zarak. Türk gençliğine hürriyet, meşrutiyet. milli hôkimiyet fikirlerini telkine çalışmış hürriyetseverlerdendir. Abdüllôtif Subhi Paşa, ilmi ve idari bir çok eserler bı raktığı gibi. çok kalabalık ailesinden memlekete Hamdul lah Bey gibi hayırlı bir halef de terk etmiştir. Subhi Paşa'nın yaşça en küçük oğlu Hamdullah Bey 1 884'te İ stanbul'da, Horhor'do babasının bir saray kadar �ocoman konağında doğdu. Çocukluğunu. Sami Paşa a i !esinin Çamlıca'daki köşk v e bahçelerinde geçirdi. Bu nunla beraber arasıro Horhor'daki konağa da i n iyordu. Türk Vurdu'nda ç ı kan «Horoz Döğüşüıı -Ki Murat Paşa Camii avlusunda yapılır- konakta geçirdiği zamana ait hö Lıralarındandır. Hamdullah Bey, Kısıklı İ btidaiye Mektebinde okuma ya başladı. Altunizôde ve «Numu ne-i Terakki• Mekteb lerinde ilk öğrenimini bitirdi. Tôli öğrenimini Galatasaray Sultanisinde bitirdi. Ben kendisini ilk defo. i ttihat ve Terakki tarafından
(ı)
Samip"'jazade Sezai Bey, OSmanlı - TUr k yuarlan arllSlll
da insan alım satımını şiddetle dile getiren ilk ya.zardır. Bu «onu daki eserinin adı Sergllzeşt'tılr.
F.
15/225
ya yı nl a n an Şürô-yı Ümmet gazetesinin yazı k u rulu orasın da, Şeref Sokağındaki gazete idarehanesinde
gördümdü.
yapıyordu. Hamdu l la h Bey'in zekôsını, yazarlı k istidadını Ferid Bey bana övmüştü. Zaten tavrındaki asa le t ve gözlerindeki
yazı kurulu müdürlüğünü arkadaşım Ferid Bey
hususiyet, kendisini diğer yazı kurulundaki
arl<adcışların
ba ri zd i . O zamanlar kurulan «Fecr-i A ti» edebi z ü mresin e Hamdu llah Bey de dahil olmuştur; ve «Servet-i FünQnııda mensur ve manzum h a y l i edebi parçaları basılıp çıkmıştır. «Fecr-i Ati» g en ç l eri n i, «Servet-1 Fünün«un 1 000. rıüs hasını hClzırlamaya uğraştıkları zaman ziyaret· etmiştim. Sonradan Türkçülük hareketinin önemli uzuvla rı olacak Celôl Sa hir, Köprülüzôde Fuad g i b i geneler arasında Ham d u l l a h Subhi de ça lış ı yord u . Hocasız bir m ekteb dershane si gibi g ü rü ltü l ü olan yazı odasında, özel l i kle iki gene. H amd ull a h Subhi Bey'le Refik H al id Bey d i k ka ti m i çekmiş ti. Oturduğu yerden, kalemi elinde bono dikkatle bakan Hamdullah Bey i n gözleri adetô yerinden çıkıp ruhuma ka dar nüfuz ederek beni, benliğimi teftiş ediyor gibi geldiydi. Göz leri o d erece i çe i şl iy o rd u . Refik Halid Bey'in ne vü cudu. ne dili hiç tek durmuyordu. d eva m l ı bir iskemleden öbürüne sıçrıyor ve bü tlin bu gençlerin o ras ı nda reisimsi dolaşan Celc]I Sah i r Bey'in hiç b ir sözünü b itirmeye bırak madan mü temadiyen kesiyordu. Hamdullah Bey, yazarl ı k la beraber öğretmenliğe de bo ş la m ı ş ve sırasiyle Ayasofya Rü şd i yes i n d e, Darülmualli minde, Bahriye Mektebinde. n1hayet Darülfününda hoca lık etmiştir. Son üç yüksak m ek tebde bedôyi -estetik- okut muş ve Doğu'nun nefis eserlerini anlatmaya, duyurmaya çalışmıştır. D a rülf ü nund a çok genel bir mahiyette o:an "H lkmet-i Bedôyi>ı dersi yerine İslôm ve özellikle Türk Sa nayi-i Nefise Ta rih i n i okutmuştur. Türk Ocağı'na girip, başk a n l ığ ı n a seçildiği zaman Dadan ayıracak kadar
'
"
226
rülmuolliminde öğretmen bulunuyordu. Ocaktaki h izmetle ri özetle şöyle ifade ve tesbit olunabilir: Hamdullah Bey Türk Ocoğı'na başkan olduğu zaman Divanyolu'nda bir evin üst katında i k i üc odadan ibaret tek bir Ocak mahalli vardı. Bu Ocağın üyeleri n ihayet 826'ya ulaşıyordu. Yıllık bütçesi yaklaşık olarak birkaç yüz liradan ibaretti. Bugün Ocak merkezi olmak üzere Ankara'da bir milyon liradan fazlaya malolacak bir bina inşa olunup bitmek üzeredir. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde 250 kadar Ocak mevcuttur. Ocaklıların m i ktarı 30 bini aşmıştır. 1 92 1 yılı merkez büt çesi 754, 121 lira. bütün Ocakların bütçesi ise 1, 300, 000 lira olarak tesbit edilmiştir. Bu büyük farkın, yani Ocağın 10-15 yıl zarfında bu kadar genişleme v e büyümesinin en önemli sebeplerinden birisi, ben hiç şüphe etmiyorum ki, Hamdullah Subhi Bey'in iş başında bulunmasıdır. ( 1 ) Türk Ocağı, imparatorluk devrinde. siyasetle meşgul clmadı. Kuruluşu sırasındaki prensiplerine sôclık kaldı. im paratorlu k parçalanıp dağıldığı sıraKırda ise. Türk milliyet fikri, olayların etkisiyle siyasi bir fikir olmuştu. Ocağ ın faal iyeti kendiliğinden siyasi bir faa liyet haline dönüşmüş tü. Osmanlı imparatorluğunda artık fırkalar değil, millet ıer bi( siyasi teşkilôt, organ izasyon halini al ıyordu. Anado Ju'cia Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında boşlıyon Türk milli hareketi. milli bir Türk devleti meydana getirmeyi he def alıyordu. Türk Ocakları, gayet tabii ve mantıki olarak b u harekete iltrhak ve iştirak ettiler. lstanbul'da yapılan milli mitinglere öncü oldular. Batı Anadoludaki müdafaa ıeşkilôtlariyle münasebetlerde bulundular. Ve milli hareke tin başı Mustafa Kemal Paşa'ya bağ lılık ve itaatlerini ar zettiler, imparatorluğun san Meclis-i Mebusôn'ı seçilirken Ocağın belli başlı adamları «M illi Türk Fırkası» adlı bir fır(!)
Burada
verilen bilgiler 1928
yılına aıttlr. (S_
Ö.) 227
ka nômına seçime katılarak birkaç mebus seçtirdiler ki, bunlardan birisi. iki secim bölgesinden. yani Antalya v e Saruhan'dan seçilen Hamdullah Subhi Bey'dir ( 1 ) . Ocağın faaliyetlerini dikkatle takip eden İ ng i l i z işgal kuwetıeri. 1 920 yılında Türk Ocağı'nı iki defa basarak eş ya ve evraklarından bir kısmının ziyanına sebep olduğu gi bi. faaliyetini de zahiri bir kesintiye uğratmıştır. 9 Mart 1 920'de Beyazıt'ta ki Ocak merkezi işgal olun muştu. Sonra Ocak merkezi olarak Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti binası tutulmuştu. Bu b i na da İ ngilizler tarcfın dan işgal edildi. Bunun üzerine Merkez Heyeti Başkanı Hamdullah Subhi Bey kendi lmzasryle Mustafa Kemal Po şa'ya işgal kuvvetlerinin milli müesseseler aleyhine yö nelttikleri bu darbeden şikayet ve Ocaklılarcı nasıl bir ha reket tavsiye edeceklerini sordu. Alınan cevapta elçilikler nezdinde protesto edilmesi ve gerektiğinde mitingler ya pılarak üzüntümüzün gösteri lmesi tavsiye edildi. Ankora'da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanırkEın Hamdullah Subhi Bey, Antalya Mebusu sıfatiyle Ankara'ya g itti ve Meclise katıldı. Ve geçici hükümetin ilk Maarif Ve kili tayin olundu . Hamdullah Bey bu şekilde siyasete, fakat mllli siyasete girmiş oluyord u . ikinci ve üçüncü Büyük Millet Meclisi hükl}metiyle Türkiye Cumhuriyeti hüküme t;nde Maarif Vekilliği etti. Hariciye ve Maarif Komisyon larının bir çok defo başkanlıklarında bulundu. Bu si y a si vazifeleri yerine getirmekle beraber Ham dullah Subhi Bey Türk Ocağı'ndakl faoliyetıerlni asla ek siltmemiş. Merkez Heyeti Başkanlığını ilk seclldiı:ii gün-
(1) Dtğ'erl Künahya'dan seçtıen Ahmed Ferid Bey'ıilr ki, o da. BtıyQk Millet MecUsine Utlhak ederek BUyilk Millet Meclisi Mi. kümetlnln Maliye ve Dahiliye Vekilliklerini yapmış,
ve
mutee.klben Londre. elçlllklertne te.yln olunmuııtıır.
228
sonra Pe.rls
eren bugüne kada.r rakipsiz korumuş ve bu şekilde Oca ğın gelişmesine en önemli bir amil oımuşıur. Osmanlı saltanatının geçirdiği son buhran devrinde Meşrutiyet öncesinden beri kurulnıuş Türkçülük m ü es sese:lerinden en ziyade hayatiyet gösteren Türk Ocağı c!du. Türk Derneği, evvelce tesbit edildiği üzere, iki üç yıl kadar devam edip dağılmıştı. Türk Yurdu, 1917 yılın aan itibaren, Türk Ocağı ile büsbütün kaynaşmıştı. Türk Yurdu Müdürü Akcuraoğlu Yusuf, Hilôl-i Ahmer «Kızılayıı temsilcisi olarak, Rusya'da bulunan Osmanlı esirlerinin, Osmanlılara esir düşen Ruslarla değişti rilmesine memur olarak l svec, Danimarka ve Rusya'ya gönderildiği zaman, Türk Yurdu'nun idare ve yayınını Türk Ocağı Merkez He yetine bırakmıştı. Gerçi Türk Ocağı da mütareke devrinde işgal kuvvetlerinin, özellikle lngi lizlerin birkaç darbesine uğradı. Ocağ ın m erkezi, i kômetgôhtan mahru m edildi. Ev rek ve belgeleri, kütüphane ve kolleksiyon l-0rı dağıtıldı. Be reket versin ki, Ocağın bu değerli hazinelerinden büyük kısmı fedakôr Ocaklıların evlerinde saklanarak kurtarıla bildi. Bütün bu takip ve baskılara rağmen, \ürk Ocağı kendin i tuttu ve dağılmadı.
Ocağın tarihinde fasıla yoktur. Türk Ocağı, bu fasılasız hayatını, en cok Başkanı Ha mdullah Subhi Bey'e borçludur. Kendi hayat ve istikba lini Ocakla kaynoştırmış olan Hamdullah Bey, enerjisi, fi � ir takibi, ruh ôşinalığı ve benzeri az bulunan yaradılışı sayesinde, Türk Ocağı'nı milli Türk devletinin kuruluşuna kadar alıp getirebildi. Ankarc'da, milli Türk devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti nömiyle kurulduğu sıralarda, Türk Oca gı'nın merkezi de Ankora'ya yerleşti. Ve bundan sonra Türk Ocağı'nın maddi geil,mesi daha hızlı oldu. Çün k ü y.e ni Türkiye devleti Türk milliyeti prensiple�ini kabul edi �ordu. Bu devleti kuron Gazi Mustafa Kemal milliyet 229
esaslarına verdiği kıymeti daima ifade etmiştir. Türkiye devletinin kuruluşunda Gazi'den sonra en mühim işleri gören ismet Paşa. 17 Temmuz 1917'de Ü çüncü Kolordu Kumandanı ismet inal Bey adresiyle ve 2320 numara ile Türk Ocağı'na dcıh il o l m uş bir Ocaklı arkadaştır. (*) Ni hayet Ocağı temsil eden zat, Hamdullah Subhi eey de milli Türk devletinin erkônında Türkiye Büyük Mil let Mec lisi Hü kumetinin vekillerinden olmuştu. X
-
TÜRKİYE CUMHURiYETİ
Türkiye Cumhuriyeti'nin başta Büyük Millet Meclisi Hükumeti nômiyle, sonra hakiki adiyle kurulması, Türk millfyetçlllği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Ço ğu Türkçülerin belki haya tlarında gerçekleşe ceğini ümit 'bile edemedikleri ideal, bir Türk dehasının kudretiyle bir gerçek olmuştu, m i l li Türk devleti k u rulmuş· lLi
Türk milliyetçileri dilin Türkleşmesini. hukuku n Türk hukuku olmasını ve bundan dolayı kadının asil Türk ka nunlarına uygun bir hürriyet kazan masını. bedayiin Türk çeleşmesini, yan i şiirin. musikinin, resmin ilh. m i l l i ,ve esli olmasını. kısacası Türk kültürünün yabancı et i< ' ıer den kurtulup kendi asliyetini bularak gelişmesini temenni ediyor ve buna ellerinden geldiği kada r çalışı yorlardı. Fakat bütün bu kü ltürel hürriyet ve istiklôlin, siyasi sa h,çıdp ıarn �(lrriyet ve istiklôl kazanılmadıkça elde ed i lemiyeceği ·Meşrutiyet tecrübesiyle anlaşı l mıştı. Osmanlı . . .
...
(') Yayınevtnın Notu : İsmet !nönü'nlln Türk Ocağı.'na siyasi güç kazanmak için gir. d!ğ1 sonraki davranışlarıyle belit olmuştur. Zaten pek çok siyasi de
bu gaye içinde idiler.
230
devletinin siyaseti, sayısız sebeplerden dolayı, serbest olmadığı gibi, Türk'ün kültürü de Gökcılp Ziya Bey'ln de diği gibi bir çok kapitülasyonlarla bağlıydı. Bu kapitülas yonların bazılarını Doğu, bazılarını G üney, ·bazılarını da Batı Türk'ün boynuna takmıştı. Bütün bu ağır ağır hal kaları atıp istediği gibi yürüyebilmek için Türk, haya t kud retini belirten ve gösteren bir iktidar ve hô k i m lyet fiilini yapmak, başarmak zorundaydı. Burada siyaseten tam h ürriyet ve istiklôl kazandı. Artık kü ltürel saldırıları birer birer söküp atmak yolu açılmıştı. Türk milleti, açtığı · bu yolda enerji ve başarıyla deva m l ı ilerledi. Kültürel hür riyet ve istiklôlini sınırlayan engelleri ara vermeden kal dırdı ve hô lô kaldırmakta devam ediyor. Türk m il li yetç i l i ğ i n i n nasıl başladığını ve nasıl yayı l dığını, elimizden geldiği kadar tarafsızca göstermeye ça lıştığımız bu kitaptan a n laşılmıştır ki, y aşama kta olduğu muz zamandan bazıları 70-80 yıl, b a zı l a rı 50-60 yıl evvel geldikleri holde. Türklüğün nereye doğru gittiğin ( ve gitme si g erek ti ği n i gören ve ona göre çalışan koskin gözlü. doğ ru düşü n ce l i Türkler vardır. Görüşlerinin ve düşüncelerinin doğruluğu sabit olan bugünkü günde. o zatlar saygıyla a n ı lmaya lôyıktırlar. Türkçülük fikri, yarım asır evvel n i hayet birkaç k i şi nin dimağ ve kqlplerinde düşünceler, duygular ve emel ler uyandıran, a rcis ıra dil ve kalemlerinden mübhem ve Bu çekingen bir şekilde çıkan bir nazariyeden ibaretti. nazariye, o zamanlar muh ite o kadar· gayr-ı munis idi ki, taraftarı olanlar, onu pek açık süsleyip yaznitıktan �Cekini yorlard ı . Halbuki T ü r kçü l ü k fikri bugün tahakkuk etmiştir. Realiteler halinde tecelli ediyor. Selômiçeşme, 6 Eylül 1928 Akcuraoğlu YUSUF
231
N O T L A R
Burada. metni biraz daha aydınlatmak amacı i le, açık· lanmaya muhtaç şahsiyet, eser ve kavramlar hakkında �:ısa bilgiler verilmektedir. Özel isim ler metinde karşıla şıldı ğ ı şek i lde alfabetik bir sıraya konulmuştur. ABDULLAH CEVDET (1 869 - 1932) Doktor. lçtiha.d ad l ı mecmuası ve bir çok tercüme ve şiirleri ile tanınd ı . Latin harflerinin kabulü lüzumunu i l k ileri sürenlerden d i r. ABDURRAHMAN SAMI PAŞA { 1 795 - 1878) Devlet zama adamı. Abdülmecid ve Abdülaziz'in sa ltanatları nında nazırlık/arda, valiliklerde b u l un m uş. edib ve hô kim olarak şöhret kazanmış değerli vezirlerdendi. Zama nında en kudretli münşilerden sayılırdı. Münşeôt ve şiir· leri basıldı. ABDÜLLATİF SUBHi PAŞA {1818 - 1 886) Abdülaziz ve Abdülhamid i l zamanlarında Evkaf, Maarif, Maliye ve Ti caret nazırlıklarında bulunmuş ve eserler yazmış değerli devlet adamı. İbni Haldun Tarlhi'nin bir kı sm ı n ı «Miftahü'l İber» adiyle tercüme etti. «Hakaylkü'l-keltim fi tarih-i ehl-i İslarmı adlı bir telif eseri vardır. ABDÜRREŞİD KADI İBRAHIMOF (Doğ. 1 653·?) lsıôm alem ini uyandırmaya çalışan bir Türk seyyahı ve fikir ada mı. Aslı Hokand'lıdır. 1908 İ nkılabından sonra Türkiye'ye 233
İslômları ve Türkleri tıirleştirmek için çalıştı. Bü Rusya ve Cin'i gezen A bdü rreş i d Efendi'nin uAlem-i lslCimn adlı iki ciltlik s eya h a t names i istanbul'da basıldı. Başta Basiret olmak üzere Türkiye ve Rusyo'do çıkan bir çok gazetede yazılar yayınladı. ABUŞKA. XV/. Yüzyıl başlarında eski Osmanlıca iıze r;ne. bugünkü Anadolu sınırları içinde yazılan lügat kitabı. Yazarı bilinmemek tedir. En eski nüshası 1560 yılında ya zıid ı . ADAM (Mme. Juliette Lamber) ( 1 836 - ? ) Frcınsız ka dın edebiyatçısı. Nouvell e Revue dergis i n i kurdu. Ayrıca roman ve h i kôyeler yazdı. Eserleri arasında uPaienneıı, «Jean ve Pascaln ve «Clrkln -Laide-ıı en ta nınmışlarıdır. AHMED CEVDET BEY (1861 - 1935) Gazeteci. Mülki ye ve H u k u k Fakültelerini bitirdi. 1 894"de İkdam gazetesini çıkardı. Yazılarını sade bir dille kaleme a l ı rd ı . Türkçülük akımını benimsemişti. Bir ikdam kütüphanesi kurarak mil l i kültürümüzle i lg i li bir çok kitap bastırdı. AHMED CEVDET PAŞA ( 1 822 - 1895) Büyük devlet odamı. tarihçi, hukukçu ve edebiyatçı. Çeşitli devlet hiz metıe�inde bulundu. Meydana getirdiği çok değ er l i eserler orasında uKavCiid-i Osmaniy·e •, «Mecelle», «Kısas-ı Enbi ya. ve «Tarih-i Cevdet» en önemlileridir. AHMED FARİS ( ? - 1884) Arap muharrir ve gazeteci ö; Bircak eseri vardır. Bunlardan bazısı Almanca, lngiliz ce ve Fransızcaya çevrildi. En ünlü eseri Arap dili ile ilgili olan «Al-CCisüs 'ala'l-KCimusııdur. g elerek
t::in
AHMED FERİD (TEK) (Doğ. 1 877) Gazeteci ve siyaset odamı. 1 908'e kadar Poris ve M ısı r'do gazetecilik yaptı A h med Rıza ile ŞürCi-yı ümmet ga zetes i n i çıkardı M i l li Meş ru tiy et Fırkasını kurdu. M i l letvekilliği, bakanlık ve el çilik yaptı. AHMED HİKMET (MÜFTÜOGLU) ( 1 870 - 1927) Büyük T ü r k m i l l iyetçis i . Önce Servet·i Fünunculor tarzında ya234
zerken. sonra sade Türkçe hi kôyeleri ile Türkçülük hare ketine ka t ı ld ı . Dil, edebiyat ve milliyetçilik konularında çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayı nlad ı . En ö n emli eserleri "Hôristan ve Gülistan», •Cağlayanıanı ve «Gö nül Hamm»dır. AHMED MİDHAT EFENDi (1844 - 1912) H a l k a ilk oku rr.a zevkini veren Türk gazetecisi ve romancısı. Ya z ı lorı n da h a lk tabakasını düşünerek sade dil kulla n d ı . Ta r i h , fel sefe, din ve sosyal ko n u la rda bi rçok h i kôye, roman ve ya zılar yazdı. Tercüman-ı Hakikat gazetesini çıkardı AHMED RASİM (1864 - 1932) Büyük m uh ar r i r ve ga zeteci. Çok kuvvetli bir kültüre sahip olan Ahmed Rasim, halkın ruhunu, ödet ve an'anelerini, sosyal durumunu ele cian birçok yazılar yazdı ve eserler vücuda getirdi. «Şehir Mektupları» a dl ı eseri mizah edebiyatı m ı z ın bir şaheseri dir. AHMED RIZA (1859 - 1 930) Türk siyaset ve devl et ada m ı . Meşrutiyet inkılabı yüzünden Abdülhamid il a l eyhi n d e çalıştı. i ttihat ve Terakki'nin faal üyelerindend i. Paris'te -, ürkçe - Fransızca •Meşrutiyet» isimli bir siyasi gazete çı kardı. AHMED VEFİK PAŞA (1823 - 1 89 1 ) Türk devlet ad amı ve edebiyatçısı. E lç i l i k, Darülfünun hocalığı, Maarif Nazır lığı ve sadraza mlık yaptı. Geniş bir kültüre sahipti. Mol i0re'in komedilerini Türkçeye tercüme ve adapte etti. Şe cere-i Türki'yi Çağataycadan Türkiye T ürkçesine çevirdi. Ayrıca «Lehçe-i Os man i»y i y a z d ı . AKİL MUHTAR (ÖZDEN) (Doğ. 1877) Dersleri ve eser ieriyle meşhur doktorlarımızdan. Paris'te ve İ stan b u l Tıp f a kültesinde öğretim üyeliği yaptı. Çeşitli i l mi çalışmaları vardır.
AKYIGİTOGLU MUSA BEY ( 1 865 - 1 923) Ka zan'lı
bü
yük Türk hikôyecisi. Kazan edebiya tının m i l l iyetçi ve tiki> ci
devresinde yeni h i k ô y e yolunu açtı .
235
ALİ KEMAL (1867 - 1922) Gazeteci. Paris'ten İkdam gazetes ine yazdığı maka lelerle tanındı. Peyam adlı günlük l:>iı gazete çıkardı. Avrupa ve Türk edebiyatına a i t tetkik ler, hikôye ve roma nlar yazdı. istiklôl Savaşı_ aleyhinde bulunduğu için lzmit'te halk tarafından linç edildi. ALİ PAŞA (MEHMET EMiN) (1815 - 1871) Tanzimat devrinin büyük siyaset adamı. Çeşitli devlet hizmetlerinde bulunduktan sonra sadrozam oldu. İ ç politikada ihtiyatlı bir ıslôhôt hareketine taraftardı. 1 856 yılında lslôhôt Hat linı neşrederek; idare, maarif ve adliy e teşkilôtlarında ıs lôhôt yaptı. ALI ŞIR NEVAi ( 1 441 - 1 50 1 ) XV. Yüzyıl büyük Çağa tay şairi. Devlet hizmetlerinde de bulundu. Eserlerinin ba zısı Türk mil liyetçiliği yönünden de değer taşır. En önemli eserleri o Mecillisü'n-Nefôin, «Mlzônü'l-Evzônıı ve «Muha kemetü'l-Liıgateymı dir. Türkçe şiirlerini dört divanda top IDdı. ALİMCAN İBRAHİMOF. Kazanlı Türk edibi. Kazan'da mahalli edebiyatın vücuda gelmesi için çalıştı. Mahalli şiveyle yerli hayatı aksettiren hikôye. roman ve tiyatro eserleri yazdı. AR i F BEY (MEHMED) ( 1 873 - 1 919) Türk ve Osm orıiı tarihine ait yazılariyle tan ı n mış tarihçilerimizden. Necib Asım ile birlikte yazdıkları •Osmanlı Tarihl»nin birinci cildi basıldı. Tarih-1 Osrnani Encümeni Mecmuası ile Türk Der neği Mecmuası'nda Türk tarihi ile ilgili yazılar yayı nladı ARIYANI. Hint - Avrupa dil a i lesinden olan topluluğa t,ağlı. ARKEOLOCYA. Tarih öncesi ve eski çağlardan ko l · rn a anıtları , daha çok tarih ve sanat bakımından ince�e yen bilim. AŞIK GARİB. Anadolu ve Azerboycan'da söylenen ve kitap alarak do basılan meşhur halk hikôyesi. AYETULLAH BEY ( 1 845 - 1 878) Edib ve gazeteci. Çe236
şitli devlet hizmetlerinde bulundu. Hürriyet ve meşrutiyet taraftarıydı. Bas i ret ve Vakit g a zetel er i n de yazıları yayın landı. Tercümeleri ve •Rü yan adlı bir risalesi vard ı r. BARBIER DE MEYNARD (Casinur Adrlen) ( 1 827- 1 908) Fransız müsteşriklerinden. 1 878'de Akademi üyesi oldu. BASIRETCI ALI EFENDİ. İlk gazetelerimizden Baslret' iıı sahibi. 1 869'da Baslret'i çıkardı. Gazete c i Ali Suavi'nin bir yazısından dolayı kapatıldı. Bismark'ın davetlisi olarak A lmanya'ya gitti. Ö lümünden biraz önce yayınladığı «İstan bul'da Yarım Asırl ı k Vakayl-1 Mühlmme» adlı bir eseri va r dır. BOUTMV (Emile) (1835 - 1 906) Franscr'nın . tanınmış siycrsi tarih yazcrrı. Siyasi İlimler Okulunun kurucularından dır. CARNOT (Sadi) ( 1 837 1894) Fransız siyaset ve dev let adamı. Uzun yıllar Maliye Bakcrnlığında bulundu. 1887' de Fransa Cumhurbaşkanı seçildi. Bu görevi sırasırıda Anayasayı tam bir tarafsızlık ve dürüstlükle uygulamasiy ı e temayüz etti. Casetio adlı bir İtalyan Anarşisti tarafın dan öld ü rüldü. CELAL NURi ( 1 877 - 1939) Yakın zamanların değ e rli gazeteci ve fikir adamlarından. Çeşitli Frans ızca ve Tü rk ce gazetelerde ücbin kadar makalesi yayınlandı. Türkçe, Fransızca ve lngilizce eserleri vardır. CELAL SAHiR (EROZAN) (1883 i935) Tanınmış şair lerimizden. 1909'da «Fecr-i Ati» adiyle kurulan edebi züm r'>n in içinde ve reisliğ inde bulundu. Daha sonra «Hececi» adı verilen şairler zümresi arasına girdi. •Beyaz Gölgeler», «Buhran» ve «Siyah Kitap» adlı üç şiir kitabı yayınlandı. CEVHERİ (iSMAİL) (Ölm. 1010) Arap dilinin en önemli ıugatlcmndan olan «Saba.h» ı yazmış olan TıJ rk ôlimi. CERNAYEV (Mic:hel Grlgorieviç) ( 1 828 - 1 096) Os manlı devleti ile harbetmiş meşhur Rus generali. V. Murad 1amanında yapılan Osmanlı Sırb Savaşı sırasında Sırb •
,
-
-
-
237
ordusunun başında bulunuyordu. Bulgarları Osmanlı dev leti aleyhine kışkırtırken yakalanarak Rusya'ya gönderildi. DARWİN (Charles Robert) ( 1 809 1882) İngiliz tabiat ve fizyoloji ôlimi. 1859'da •Tabii istifa Yolu He Nevilerin Menşei» adındaki meşhur eserini yayınladı. Darwin'in bu �;tabında hayvanlara ve bitkilere dair birçok eseri vardır. DAVIDS (Arthur Lumley) XIX. Yüzyıl İng iliz gramer cisi. tarihçisi ve müsteşriki. «Grommer of the Turkish Languoge -Türk Dilinin Grameri-» adlı eseriyle tanındı. 21 -
�aşında öldü.
DEBIDOUR (Antenin) ( 1 847 - 1 917) Fransız p rofesör ve tarihçisi. Fransa'da XIX. yüzyılda kilise i le devlet ora tıındaki münasebetleri araştırmaları ile tanındı. En önemli eseri. ıı181 5'den 1878'e Kadar Avrupa'nrn Diplomatik Tari hi»d lr. DEGUİNES (Joseph de) ( 1 721 - 1 800) Fransız tarihçisi. «Hunlann, Türklerin, M11ğollorın Vesalr Tatarların Tarihi» adlı sekiz ciltlik değerli bir eseri vardır. Eseri 1923'de Hü seyin Cahit Yalçın Türkçeye çevirdi. DEMOGRAFİ. insan topluluklarının durum ve gelişi rnini konu olarak alan istatistik. Nüfus coğrafyası. DERMESTETER (James) ( 1 849 - 1 894) Fransız ıııüs «iran Tedkik!eri» adlı eseri meşhurdur. DESACV (lsacs Silvestre) ( 1 785 - 1 835) Fransız şar
teşriki.
l(iyôtçılarından. Aynı . zamanda büyük devl�t adamı elan Sacy, Fran s a'da Orta Asya ta rihi araştırmalarının öncü sü oldu. DIVAN-1 KEBİR. Mevlôııô'nın şiir kıymeti en yüksek c1an ese�i. Gazeller ve rubailerden meydana gelir. Gazel lerin çoğu Şems-i Tebrizi'n in ağzından söylenmiş gibi. onun a d ı n ı taşır. Bu divandaki rubailerin önemli bir kıs nıı ilk defo Veled Celebi tarafından «Rubôiyôt-r Mevlônôıı L�diyle ycıyınlarrdı. EBULGAZİ B.6.HADIR HAN ( 1 605 1 665» « Şecere i -
238
-
l l!rkiıı adlı tarihi yazan meşhur H iv e hükü mdarı. EBÜZZİYA TEVFİK (1 849 - 1 913) Edib, gazeteci
ve matbaacı. Türk matbaacılığrnı iptidaili kten kurtardı. Mecmuo-yı Ebüzzlye'yı ç ı kardı. Kütüphane-yi Ebüzziya adı altında 120 kadar faydal ı eser yayınladı. Birçok rna l<ale ve telif eser yazdı. EMiN BÜLEND (SERDAROGLU) ( 1 886 - 1 924) Fecr-ı Ati Edebiyatının ateşli şairi. F�rdi v e bilhassa milli konu larda şiirler yazdı. Şiir bakımından ü m itli bir gelecek vô a ederken edebi hayata vedô etti. Şiirleri ölümünden son .re Salih Aktay tarafınctan top lanarak «Emind Bülenct'in Ş i i rle:[» adiyle yayınlandı. EMPİRIOUE (Ampirik). Bir a kı l teorisine değil de yol n;z gözlem v.e deneye dayanan usul. EMRULLAH EFENDİ ( 1 858 - 1914) İlim ve devlet ademi. Da r ü l fü n u nda felsefe hocalığı, milletvekilliği ve Maarif Nazırlığı ( 1909 - 1 9 1 1 ) yaptı. Emri imzasiyle çeşitli gazete ve mecmualarda felsefe, sosyoloj i ve terbiyeye dair maka leler yazdı. E n önemli eseri, uMuhltü'l-Maorifııtir. ERCÜMEND EKREM (TALÜ) (1888 - 1 956) M u h a rr i r ve edib. Çeşitli gazete ve dergilerde siyasi ve mizahi fıkralar yazdı. Sayısı otuzu geçen eserlerinden uEvliyô-yı Cedid» ve « Meşhedi» serisi en ünl üleridir. ES MA-YI TÜRKİYYE. Süleyman Paşa 'nın askeri okul larda okunmak üzere. Osmanlıcanın tesiri ile Türkçe keli melerin unutu lmaması için yı:ızdığı eser. ETNOGRAFYA. M i lletlerin gelişmesini, ruh ve madde l!ültürlerini inceliyen bilim. Osm. kavmiyyCit. EVRAK-1 PERİŞAN. Namık Kemal'in 1872 - 1873 yılları o rasında yayınladığı biyografi eseri. Selôhaddin-i Eyyubi, f'ôtih, Yavuz ve Emir Nevruz'un biyografilerini ihtiva eder. Namık Kemal'in en olgun ve onu en çok tanıtan eseri dir. FARABİ (870 - 950) Meşhur Türk fi lozofu. İslôm felse239
fesinin kurucusudur. Metafizik ve mantık ile uğraştığı gibi, tabiat ilimlerine de önem verdi. Sesin fizik ve fizyo l ojik temellerini derinliğine inceledi. FAZLI, NECiB (1 863 - 1932) Seiönik'te çıkardığı Asır adlı gazetesiyle ve m uhtelif tercü me yazılariyle tanınmış muharrirlerden . Telif eserleri de vardır. FECR·İ ATİ EDEBIVAn 1908'de i l ôn edilen 11. Meşru t.yelten sonra yapılan ilk edebi hareketin adı. 1 909 - 1 9 1 1 yılları arasında eserlerini veren bu edebiyatın temsilci leri. san'atıa güzelliğin g a ye olduğ unu savundu.lor. Başlıca tı:msilcilerl, Ahmet Haşim, Celöl Sa h i r, Emin Bülend, Ham cıullah Suphi, Fazıl Ah met, Fuad Köprülü. Yakup Kadri ve Refik Halit'tir. FENELON ( 1 651 - 1715) Tanınmış Fransız vôiz ve ro mancısı. En önemli eseri, i!k defo 1859'do Yusuf Köm i l Paşa tarafından Tü rkceye cevrilen «Telemaquen isimli terbiyevi kitabıdır. FILOLOCYA. D il ve edebiyat konularını inceleme yo luyla toplum kültürünü araştırma yolu. FLAMMARION ( 1 842 - 1925) Daha ziyade halk içın �azdığı astronomi eserleriyle tanınan ünlü Fransız ostro nomıı.
FUAD RAİF ( 1872
-
1949) Aşırı öztürkçeciliğin öncü
lsrinden. Türkolog Vombery'nin kitaplarını okuyarak türk cü oldu. 11. Meşrutiyet devrinde Türk Derneği mecmuasın da, Türkçedek i bütün yabancı kelimeleri atarak saf bir ·rn rkçe yaratma tezini savundu. GENÇ KALE MLER Mecmuası. Ö mer Seyfettin, Ali Ca nip «Yöntem» ve arkadaşlarının çıkardığı edebi dergi. 191 1 'd e Selônl k'te y a y ı n l a n a n bu dergi. konuşma dilini yo z, dili haline getirmek için «Yeni Lisan» adiyle Servet-i Fünuncularlo Osmanlıca tarafta rlarına karşı. ilmi ve ede bi bir savaş oct ı . Sonunda tezini yeni yetişen nesle kabul ııttirere:ı son cağ Tü: k edebiyatında yeni bir d evr i n a ı;: ı l 240
nıasını sağladı, Ziya Göka lp de, bu dergide yazdığı şiir ve makalelerle sade dil fikrini ideolojik bir temele oturttu. GENÇ TÜRKLER, 1 867'de Namık Kema l ve arkadaş Jannın kurduğu «Yeni Osma nlılar Cemiyeti» nin mensup larına, Avrupalılar «Jeune Turc» adını verdiler. i l . Abdül hamid devrinde Avrupa ve Mısır'da faaliyet gösteren i k i n c• ihtilôlci nesil, «Genç Türkler» adiyle anılır. Gene Türk ler, Paris'te, lsviçre'de ve Mısır'da bi;çok dergi ve gaze te çıkarmışlardır. GiBB (Elias J. W.) ( 1 867 1901) İngiliz müst-9Şriki ve lıüyük Türk dostu. Türk şiirinin Osmanlı safhasını i l k d<ı· fa tenkidi bir terkip şeklinde toplayıp yazmış ilk yabancı dır. «Os m an l ı Şiiri» ve «Osmanlı Şiirinin Tarihi» isimli eserleri Türkçeye çevrildi. GOGOL ( 1 809 1 852) Büyük Rus hikôyecisi. Eserle rinde daha çok natüralist bir karakter göze çarpar. GORDLEVSKIY (V. A.) Büı•ük Rus müsteşriki. Ana· ı:ıoıu ağızları ve folkloru i l e i l g i l i araştırmalar yaptı. Ana dolu Selçuklularının tarihini yazdı. GÖKALP ZIYA (1876 . 1924) Son yüzyı lda Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük fikir adamlarından biridir. Modern Türkiye'nin kuruluşuna fikirleriyle yön verdi. Türkçülüğü ilk defa sistemleştiren Göl<alp'in, kitapları. makaleleri ve şiirleri büyük yekun tutar. Fikri eserleri arasında en önem lisi «Türkçülüğün Esaslarrn d ı r. «Kızıl Elmaıı, «Altın Işık», �veni Hayat», «Türk Medeniyeti Tarihi», «Türk Töresi», «Türk Ahlôkrn ve «Türk!eı;;m ek İslômlaşmak Muasırlaş mokıı da tanınmış eserleri arasındadır. HALiL PAŞA, Kcı.,ıon-ı deryô ( Ö lm. 1885) il. Mahmut 11 e Abdülmecid zamanlarında seraskerlik ve kaptanıder �ôlık yaptı. 1 829'da elçi olarak Rusya'ya gitti. ' HALKiYAT. Halka o it türkü, masa l. fıkra. atalarsözü, bilmece, tekerleme, efsône g i bi değerle�i inceleyen bilgi kolu, folklor ·
.
·
·
-
F.
1 6/241
HASAN FEHMİ PAŞA (1 836 - 1 9 1 0) ilk Osmanlı Mec lis-i Meb'usônına başkanlık etti. Nazırlıkta bulunmuş ve il mi hizmetleriyle tanınmış değerli vezirlerdendi. Ta k vi m - i Ticaret ve Ceride-1 Havadis gazetelerine maka leler yazDl.
HAYRİ BEY, Evkaf Naz ı rı ( 1 867 - 1921 ) Osmanlı İm paratorluğunun son nazır ve şeyhülislôrnlarından. 1 9 1 0' da Evkaf Nazırı. 1 91 4'de Şeyhülislôm oldu. İslôm Eserleri Müzesi Onun Evkaf Nazırlığı zamanında açıldı. HIBETÜ'L-HAKAYIK uAtabetü'l-Hakayık». Xll. Yüzyıl Karahanlı edebiyatının seçkin simalarından Yüknek'li Edib Ahmet'in eseri. is lôm etkisinde meydana gelen ilk edebi ürünlerden olan bu eser. manzum bir öğüt kitabıdır. Sofi yône bir ka�akter taşır. Müşterek Orta Asya Türkçesinin ·Kaşgar şivesiyle yazıldı. HOCA AHMET YESEVi. Xll. Yüzyılda Batı Türkistan' da yaşayan büyük Türk mutasavvıf ve şairi. Tesiri ve ünü Orta Asya ve bütün Anadolu'ya yayı ldı. Tasavvuf felsefe sini Türk halkı arasında yaymak amaciyle yazdığı lirik ve mistik nitelikteki şiirlerini ı<Divan-ı Hikmet» isimli eserinde topladı. H ÜSEYi N AVNİ PAŞA ( 1 820 - 1 876) Abdülaziz devrin d e sadrazamlık eden ve birçok defa seraskerlikte bulunan Türk devlet adamı. Yeni fikirlere ve meşrutiyete pek taraf tar değildi. Bir gece Mithat Paşa'nın konağında yapılan vekiller toplantısında Çerkez Hasan adlı bir subay tarafın dan öldürüldü. HÜSEYİN CAHİD (YALCIN) (1 874 - 1957) Tanınmış v azar ve fikir adamı. Roman, hikôye, tarih, biyografi ve edebi tenkit türlerinde eserler yazdı. Tevfik Fikret ve Hü seyin Kôzım'la Tanin gazetesini kurdu. Çeşitli gazetelerde ma kaleler yayınladı. HÜSEYiN BAYKARA, Sultan. ( 1 430 - 1505) Kahraman1,ğı, şairliği ve ôllm lerle şa irlere yakınlığıyle tanınmış Türk
242
hükümdôrı. «Mecallsü'l·U�ôk» adlı bir eseriyle. Türkçe ve
rorsço şiirlerini içine dolan bir divanı vardır. Şiirlerini Hü seyni mahlosiyle yazdı. IGNATİEV (Nlcolas Paolovitch) ( 1 828 - 1 908) Rus ge neral ve diplomatı. Uzun yıllar istonbul'do Rusya'nııı mü messili olarak bulundu. ISPARTALI HAKKI ( 1 866 - 1 82 1 ) Öztürkçe için ça lış mış yazarları mızdan. Konya ve istanbul'doki çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayınlandı. 1908'de Meclis-i rvıe busôn'a milletvekili seçildi. İLMİSKİV (N. ·İ.) Rus türkoğlu. Türk dilinin eski usta larından sayılır. Aynı zamanda papaz olan llminskiy, Rus ya Türklerinin eserlerini kontrol eden bir scmsördü. 1 857' «Uber dee Sprache de Kazan'da Babürnôme'yi bastırd ı . der Türkmenen» adlı bir eseri vardır. İSMAİL HABİB (SEVÜK) ( 1892 - 1 954) Ta nınmı ş yazar larımızdan. «Türk Teceddüd Edebiyatı» adlı eseriyle şöhret kazandı. Ceşitli gazete ve derg i lerde maka leler yazdı. Eserleri orasında «Tuna'dan Batıya» en önemlisidir. İTTİHAT VE TERAKKi. 1908 Meşrutiyet inkıldbının meydana gelmesini sağlayan siyasi parti. 1 893 yılında Tıb biyeli öğrenciler tarafından kurulan Terakki ve İttihat ce miyetinin gelişmesinden doğdu. Başkanları Ahmet Rıza idi. Parti üyeleri uzun süre Türkiye dışında çalıştılar. KARBONARI. ltalyo'da kurulmuş g izli bir siyasi d er neğ i n adı. KASPV. Azerbaycan Türk zenginlerinden Hacı Zey nelabidin Takiyef tarafından Bakü'de çıkarılan gazete. Rusça «Hazar Denizi» anlamın;ı gelir. Türk dünyasına h i t a p eden b u gazeteyi Topçubaşı Ali Merdan Bey idare edi yordu. ·
KAMUSU'L·ALAM. Şemsettin Sami"nin altı cilt halin de tertip ettiği tarih. coğrafya ve meşhur adamlar ansiklo243
pedisi. Kendi çağında ilim ôleminin başvurduğu temel e serlerdendi.
KATKOF (Mlchel) (1 818 - 1887) Rus yazarı. i l
Alek
sondr devrinde Parislôvizmin en ateşli taroftarlarındandı.
Mosko11a Gazetesi
ad i y le çıkan derg i n i n
d i rektö r l ü ğ ü n ü
yaptı.
KATOLİK FERDİNAND V. (1452 - 1 5 1 6) Aragon Koralı
g
ıı. J ea n ' ı n oğlu. Aro o n Kasti!, Sicilya ve Napoli k ı . a l ı ol c:u. Engizisyon mahkemelerini kurarak m ü s l ü m a n . yohudi
ve itikadında şüphe edilen h ı ristiyanlora işkence yaptırttı.
KAVYUMÜ'N-NASIRİ ( 1 825 - 1 902) Kozan edebiya t ı n ı n c-n ü n lü tedkikçi ve vulgcırizatörü.
Milli b e n l i ğ i v e hakiki
halk kültürünü ortaya koymaya çalıştı.
En büy ü k hizmeti
ralk bilmece, môni, türkü. tarihi manzume ve atasözlerini toplayarak yayınlomosıdır.
KEÇECİZı\DE FUA D PAŞA devrinde iki defa sadrazamlıkla
( 1 8 1 5 - 1 868)
Abd ülaziz
bulunan v e ayrıca
raskerlik. Hariciye Nazırlığı ve Büyükelcilik yapan
Se
büyü k
devlet ada m ı . Osmanlı devleti n i n çöküşten kurtulması icin tiltün müesseselerin Avrupalılaştırılması gerektiği n i
açık
bir dille savundu.
KELETİ SZEMLE. 1900 y ı l ında Maca r türkolo g l a � ı ta rafından yayınlanan dergi.
Türkoloji o l a n ında büyük bir
hizmeti vardı. Almanca. İng ilizce ve Fransızca olarak ya ı; ın lanon
bu
dergi, uluslararası b i r h ü viyete sahipti.
KISAS-1 ENBiYA. Ahmet Cevdet Paşa'nın güzel srıde bir Türkçe
ile
ve
kaleme aldığı ve 1 874 - 1888 yılları a;a
s ı n d a 12 cilt halinde yayınladığı peygamberler tarihi.
Bu
eserde ayrıca il. Murcıd'a kadar olan Osmanlı tarihine d e y e r veri l m ektedir.
KİTABÜ'L-İLMÜ'N-NAFi. Arthur Lum ley Dovıds to: a rından 1832'de Londra'da yayınlanan Türk
dili
grameri. i l .
Mahmud'o ithaf edilen b u eser, y a l n ı z Osma n l ı T ürkçes i n d e n değil, Tatar lehçelerinden de örnekler 244
vermektedir.
Eser ikinci defa yazarının ölümünden son;·a an:ıesi Samh Davids tarafından Fransızcaya tercüme ettirilerek 1 835'da bastırıldı. KÖPRÜLÜZADE MEHMED FUAD ( 1 890 - 1966) Büyük Türk edebiyat ve medeniyet tarihçisi. il. Meşrutiyet döne minde yazı hayatına atıldı. Başlangıçta Fecr-i Aticiler!n. daha sonra Gökalp'in tesiriyle milli edebiyatçıların safına katıldı. Ünive;·sitede edebiyat tarihi okuttu. Demokrat Par ıi'n i n dört kurucusundan biri olup, birkaç d önem milletve kılliği yaptı. Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatında İlk Mutasavıııflar, Türk Saz Şo.!rleri başlıca eserleridir. KÖSE RAİF PAŞA ( 1 836 - 1 91 1 ) il. Abd ü lhamid devri r.in tanınmış vezirlerinden. KUTADGU BİLİG. Yusuf Has Hacib tarafından 1 07_1 'de yazılan manzum Türkçe a h lô k ve siyaset kitabı. İlk müslü man Türk devleti olan Karahanlılar devletinin hakanına sunuldu. Bugünkü d i le Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat tara fından çevrilerek 1959'da yayınlandı. LEVY-BRUHL (lucien) ( 1 857 - 1939) Fronsız filozofu. 1 9 1 7'de Manevi İli mler Akademisi üyesi oldu. Eserleri aru sında «Auguste Comte'un Felsefesi», «Ahlôk» ve «Örf ve Adetler ilmi» en tanınmışlarıdır. LEON CAHUN ( 1 84 1 - 1900) Fransız yazarı. Türk v& Osmanlı tarihine dair romanlar yazdı. Bunlardan Necib Asım tarafından Türkçeye çevrilen «Gök Sancak• -1912adlı romanı ile aynı mütercimin genişleterek tercümfl flttiği «Türk Tarihine Medhal» a d lı kitabı Türkçüler üzeri nde de r:n etkiler yaptı. LUGAT-1 CAGATAY VE TÜRKİ-i OSMANI. Buharalı Şeyh Süleyman Efendi tarafından Özbek şivesiyle yazılan lügat kitabı. LUTHER (Martin) ( 1 483 - 1 546) Hıristiyanlıkta Protes ıanlık ve lutheranizme denen mezhebi kuran Alman re!or rrıatörü.
245
MAHBUBÜ'L-KULÜB. Ali Şir Nevai tarafından 1 500 yı
lında yazılan di da k tik
ve
ahlaki eser.
Nevai
bu eserinde,
her çeşit meslek ve halk tabakalarını inceler ve hayat fel sefelerinden söı. ed er. Folklora «atasözlerine» dayanan tenbihlerle bi rta k ı m ahlaki ilkeler ortaya koymak ister. MAHMUT NEDİM PAŞA ( 1 81 8 - 1 883) A bd ü l aziz za manında iki defa sadrazamlık yapan ve ülkeye büyük kö tülükleri dokunan vezirlerdendir. Çarlık Rusya'sının Tür kiye'cieki bir adamı i m iş gibi hareket ettiğinden halk ta rafından kendisine «Nedimof» lôkabı takıldı. MALE (Emil) (1 862 - 1918) Fransız sanat tarihçisi. Özellikle hıristiyan ikonografisi üzerindeki çalışmaları ile tanındı. MARC-AUREL (Marcus Aurellus Antoninus) ( 1 2 1 - 181 ) r<oma imparatoru. Kardeşi ile birlikte 1 61 - 180 yılları ara sında Roma i mparatorluğu yaptı. Hı ristiyanlara karşı birta f,ıın insafsız kanun lar uyguladı. Felsefede daha çok stoacı bir tavrı benimseyerek. buna dair düşüncelerini yaymaya ca lıştı. Yunanca yazdığı meşhur eseri Pensee (Düşünce ler) adını taşır. MEBANİYÜ'L-İNŞA. S ü l eym a n Paşa ' n ı n 1 873 - 1 875 yı lları arasında iki cil t hali nde yayı nlanan eseri. Eser. A rapçcı, Fransızca, ve Farsça birtakım edebiyat k i tapların dan fayda lanmak suretiyle meydana getiri lmiş olup, edebi bilgileri, ifade şekillerini, söz ve mana sanatlarını ihtiva etmektedir MENGLİ GİRAY HAN ( Ö l m . 1 5 1 3) Osmanlı tabiiyetine ilk g :ren K ı r ı m Hanı. Bir ara Cenevizlilere esir düştü. Ge dik /\hmet Paşa tarafı ndan kurtarılarak Hanlığa iade edil e : Fatih ve il. Beyazıt devirlerinde Osmanlı ordusunda ya rarlıklar gösterdi. Aynı zamanda şair olan Mengli Han, K ı r • nı'da birçok c a m i , medrese ve hayrat yaptırdı. MINORSKY (Vladimlr). Rus türkolcgu. Orta Asya tari h i üzerindeki araştırmaları ile tan ı n d ı . Türk kavim leri hak kında bilg i veren «Hududu'l-.Alem • i ingilizceye cevirdi.
246
MOLLA CAMI (1414 - 1492) Meşhur lra n şairi. Edebi yata, akaide ve tasavvufa dair eserler yazdı. En me�hur eserleri «Heft Evrenk» ve «Baharistônııdır. MOLLA LÜTFİ. XV. Yüzyıl büyük Çağatay ş ai r i . Herat T ü rk li r i k edebiyatının ve gazel tarzının üstadıdır. En ö nemli özelliği, tuyuğ t a rzında Türkçe şiirler yazmış olmo �;dır. Meşhur eseri «Gül ü Nevruzıı dışında Farsça ve Türkçe di v a nl a rı do vardır. MUALLİM NACI (1850 - 1 893) Şa i r ve edib. Eserlerini cçık ve sade bir dille yazdı. Yeni edebiyat olanında ifrata varanlara karşı kuvvetle cephe a ld ı . Birçok makale ve ese r: yoyınlandı. MUHAKKEMET Ü 'L-LÜGATEYN. Ali Şir Nevai tarofın c:an 14S8 de yazılan filoloiik eser. Bu eserde Türk gramer Jloideleri ek ufak teferruatına kadar i n celeni p Türkçenin Farsçadan üstün olduğu isbatlanmaya çalışılmaktadır. MÜNiF PAŞA ( M eh met Tahir) (1830 - 1910) Değerli ' ilim ve devlet adam ı . İstanbul Hukuk Mektebinde hocalık ve üç defa Maarif N a z ı r l ı ğ ı yaptı. Cemiyet-i İlmiye-yi Os m a ni'ye-yi kurdu. Edebiyata, dile ve hukuka ait telif ve tercüm e eserleri vardır. M Ü STEŞRiK. Doğu ülkeleriyle ilgili tarih, dil, edebi yat vs. ili mlerde ihtisas yapmış i l i m adamı. Fr. Orienta lis · te. NANSEN (Fridtlof) ( 1 861 - ?) Kuzey Kutbunu keşfe den Norveçli tabiat ölimi ve s i ya s e t odamı. Tabiat tarihine dair d ik kate değer eserler yayınladı. 1 905'te Norveç' in is vec'ten a y rıl m a s ı meselesinde faal bir rol oynadı. NERGİSİ (Ölm. 1 630) Eski Türk nesrinin büyük üstod I J rından .. Ayrıca şiir de ya z d ı . «Hamse-i Nergisi>ı adlı beş kısımdan ibaret es eri meşhurdur. OPPERT, «Julesıı (1825 - 1905) Fr an s ı z müsteşri ki. Asuriler üzerine dikkate d eğ er araştırmalar yaptı. Bunlar a ras ınd a en önemlisi. «Asuri Gramerinin Elemo.nlarrndır. 247
ÖMER HAYYAM (Ölm. 1 1 23) Rubaileriyle meşhur İran zamanda filozof ve mütefei<kirdi . R u bôileri Türkceye i l k d efo Muallim Feyzi Efendi tarafından çevril di. ÖMER LÜTFİ PAŞA (1 806 - 1 87 1 ) Abdül mecid ve Ab dü laziz devirlerinde Başkumondon lıkto b u l unan ve çeşitli savaşlarda yararlıklar gösteren müşirlerdendi. 1852 Rus ve 1 854 Kırım Harblerinde büyük zaferler kazandı. PARIS (Gaston) (1 839 - 1 903) Ortacoğ edebiyatı uze rinde araştırmaları ile ta n ınan Fransız ·bilgini. 1 896'da Fransız Akademisine seçildi. Eserlerinin başlıcaları: «Or taçağ Şilriıı , aOrtaçağda Efsane ve Hlkôyelenı . PiETRI (Jean) XIX. Yüzyılın sanlarında Fransızca ola rak iston bul'da yayınlanan «Courrier d'Orient» gazetesi nin sahibi. RADLOFF (Vasillr Vaslleviç) ( 1 837 - 1918) Ta nınmış Rus türkologu. Türkolojinin ana kaynaklarını teşkil eden «Türk Lehçelerinin Karşılaştır111Glı Sözlüğü» ve «Türk Hııtk Edebiyatı» gibi ese rl er yayınlad ı . Ayrıca Orhun Abideleri nin okunması, Codex ComanJcus ve Kutadgu Bilig'in işlen mesi ve Türk dillerinin karşılaştırmalı grameri nin yazıl ma sı alanlarında çalıştı. «Sibirya'damı adlı eseri dilimize çev ri ldi. RAİF NECDET (KESTELLl) ( 1 881 - 1936) Gazeteci, muharrir. 1908 i n kı lab ı n d a n sonra çıkan Res i m l i Kitap mecmuasında sohbetler yayınladı. Bazı telif ve tercüme eserleri kitap halinde basıldı.
1şairi. Aynı
RAUF YEKTA ( 1 871 - 1 935) Musiki alimlerimizden. İs tanbul Konservatuvarı kurulduğu zaman Şark musikisi ve ta rihi hocalığı yaptı. Çeşitli gazetelerde musikiye ait bir çok makaleler yayınladı. REALNE UÇILlŞCE. Rusyo'do teknik üniversiteye ha zırlık öğretimi yapan yedi sın ıflı meslek lisesi. RECAiZA DE EKREM { 1 847 - 1914) Şinasi, Namık Ke-
248
rr,aı ve Ziya Paşa'dan sonra gelen
Ta n z ima t edebiyatının
ikinci nesli içinde şiirleri, tenkidleri v e edebiyata dair yeni
tlüşünceleriyle tanındı. S e rv e t - i F ü n u n cuların öncülüğünü yaptı. Şiir kitapları, p i y e sl er i ve Araba Sevdası i s i m l i rea l:2m etkisinde bir romanı v a rd ı r . REFİK HALiD (KARAY) ( 1 888 - 1 965) Hikôye c i ve ro ma n c ı . i l . M eşrutiyetten sonra yazı hayatına atı ldı. Anado lu insanını an l ata n h i kôyelerini çak sade bir dille yazd ı . Macera ve aşk ro m anla r ı do k a l e m e aldı. 1 9 1 8'de y a yın l a r>an «Memleket Hikaye!eriıı isimli eseriyle ün yaptı. REMUSAD (Abel) (1 788 - 1 832) Fransız rn üs t eş r i k i. Ç i n ve Mançu dil ve edebiyatları ile Tatarca üzerindeki araş t ı rmaları ile tan ı n d ı . College de Fra n c e ' d o profesörl ü k yap tı.
RENAN ( E rnest) ( 1 823 - 1 892) Fransız filozof, tarih ve edebiyat ten kidçisi . RENOUVİER (Charles - Bemard) ( 1 8 1 5 - 1903) Fran Eız filozofu. F ra nso d a Kant felsefesini ta'dil ederek yeni kritisizmin kurucusu ol d u . Felsefi doktri n i n i h ü rriyet f i k ri üzer in e kurdu. Eserleri a ras ı n d a başlıcaları «Ahlôk İlmi», «Tahlili Tarih Felsefesi» ve « Personalizmıı d i r. RIZA TEVFİK (BÖLÜKBAŞI) ( 1 870 - 1951) Haik şiirin den ilham ve örnek olarak yazan değerli şair. Hece vez niyle yazmış olduğu şi irler. saz şiirini modern şiire doğ ru götüren bir h a m l e ni n ifadesidir. Felsefe ile meşgul olup ı e lsefi eserler yazd ığından dolayı « Filozof» l ô k a bı ile ta '
nındı.
RUMUZÜ'L-HİKEM. Abdurrahman Sami Paşo'nın ta ve hikmetten bahseden eseri. RUŞEN EŞREF (ÜNAYDIN) ( 1 892 - 1 959) Yazar. Ö nce t<0rcümelerle yazı hayatına başla dı. «Diyorlar ki -191 1!-» cdlı eseri, edebiya tımızda rnülôkat türü n d e yeni bir çığ ı r açtı. SADİ (1213 - 1 292) l ran'ın büyü k şair ve e d i bi. En s a vv u f
249
meşhur eseri, aralarına şiir karıştırıl mış a h lôki hi kôyeler den ibaret olan «Gülistan ve BCıstanııdır. SA i D BEY (lôstlk) ( Ö l m . 1 9 2 1 ) Edib ve ga:ı:eteci. Ce9itli gazetelerde makaleler yayınladı. Hukuk Mektebinde Osmanlı Siyasi Hukuku hocalığı yaptı. Öztürkçe torottarıy clı. D i le, edebiyata ve hukuka a i t telif eserleri ile ancak 22 forması basılabilen Fransızcadan Türkçeye Büyük Lügat'ı vardır. SAİD HALİM PAŞA (1863 - 1 92 1 ) Çeşitli devlet hizmet lerinde bulunduktan sonra 1913'te sadrazam oldu. Müta rekeden sonra İngilizler torafındcın tevkif edi lerek Malta· ya sürü ld ü . Serbest bırakıldıktan sonra gittiği Roma'do b i r Ermeni komiteci tarafından öldürüldü. «İslômlaşma.k» adiyle yazdığı Fra nsızca risale Mehmed Akif tarafından Türkçeye çevrildi. SAMIPAŞAZADE SEZAİ (1860 - 1936) Tanzimat ede biyatının ikinci nesline mensup yazarlarda n . 1901 'de Pa ı's'e kaçarak Ahmed R ız a ' nın yayınladığı Şurô -yı Ümmet' te makaleler yazdı. En ünlü eseri, Türk romanının roman t'zmden realizms geçişinde bir kö p rü vazifesini gören «Sergüzeşt» ti r.
SERVET-1 FÜ NUN. 1 89 1 'cle Ahmed İhsan tarafınclan çıkarılan dergi. İlim ve fen konularında bilgi veren bu der gi, 1 895'te Tevfi k Fikret'in başına geçmesiyle edebi bir rüviyet kaza ndı .. Bu tarihten itiba ren edebiyatımızda Ser vet-! Fünun Edebiyatı adı verilen dönem başladı. 1901 yılına ka d a r devam eden bu edebiyatın başlıca temsilci leri şunlardır: Cenab Şahabeddin, Hôlid Ziya, Mehrned Rauf, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Ahmet H ikmat ve Hüseyin Şiret. «Sa n'at için san'at» anlayışını benimseyen Servet-i Fünuncular süslü bir üslüb ve ağır bir dille eser lerini verd iler. SMİRNOV, V, D . İlk Rus türkolog larında n . Türk ede tı:yatı ve ta r i h i üzeri nde çalıştı.
250
SOFİALLAH Y A R . XVll . Y ü z y ı l Çağatay şairi.
Diva n ı
Türkçeye çevrildi. SOREL (Albert) ( 1 842 - 1 906) Fransız tarihçisi. Aka ciemi üyesi oldu. Özellikle m i lliyet hakkındaki düşünce leriyle il. Meşrutiyet sonrası Türk nesillerini de etkiledi. «Avrupa ve Büyük Fransı:z İhtilôliıı adlı eseri çok önem i 'dir. STOLYPİNE ( Pierre Arkadievitch) ( 1 863 1 91 1 ) Rus devlet adamı. Rusya'da parlamento rejimi kurulunca 1904' te )çişleri Bakanı oldu. Liberalizm taraftarıydı. 1 906'da kendisine bir suikast yapıld ı . SULTAN VELED ( 1 227 1312) Mevlônô'nın oğlu v e Mevlevi tarikatının ileri gelenlerinden biridir. Tasavvufi şiirlerini Türkçe yazdı. Türkçe şiirlerinin çoğu «Divcm-ı Türki-i Sultan Veled» adiyle 1924'te Veled Çelebi tarafın dan yayınlandı. SUVÜTI (1 445 - 1 505) MemlOkler devletinin son za manlarında Kahire'de yetişen ve Arap dilinde en fazla eser veren müell iflerden biridir. SÜLEYMAN NAFiZ ( 1 870 - 1 927) Ateşli ve tenkidçi bir m izaca sahip mill iyetçi Türk yazarı. 1 9 1 8'de işga l kuvvet leri a l eyhine yazdığı şiddetli yazılar ve verdiği nutuklar yü zünden Malta'ya sürüldü. Batarya ile Ateş v e Mehmed .ıi.kif en tanınmış eserleridir. SÜLEYMAN PAŞA ( 1 838 - 1892) ilmi Türkçülüğün ön � e gelen simalarından ve Şıpka kahramanı. islômiyetten önceki Türk edebiyatın ı n okullarda o k u tu l masını sağladı . Önemli eserleri; Mebaniü'l-inşa -2 cilt-, Tarih-i Alem, İlm-i Sarf-ı Türki'dir. CECERE-i TÜRKL Ebulgazi Bahadır Han'ın Çağatay Türkçesi ile yazdığı tarihi eser. XV. Yüzyı l ı n i kinci yarısın dan sonra yaşayan Moğol ve Türk kcıbile ve hanlarını a n latan bu es{lr 1 864 yılında Ahmet Vefik Paşa tarafından Türkiye Türkçesine çevrilerek yayın landı. -
-
251
ŞEVKET-İ BUHARi (Ö l m . 874) Büyük Türk hadis ôl !ıni Hadis ilminin kurucularındandır. «Camiü's-Sahih» adını ta şıyan ve i<Sohih-i Buhari» ad iyle b üy ü k şöhret kaza n a n muazzam h a d i s kitabını yazdı. ŞU'ÜBİYVE HAREKETi. Kur'ôn'ın El-H ucôrôt sures!n .deki «Sizi birbirinizi ta nımanız için şubelere ve kobileiere cıyı rdık» mealindeki ôyete dayanarak Arop!ora karş; oion· lor tarafından kurulan fırka nın a d ı . Şu'übiyye harekeli is l ô m ü l kelerinde m i l l iyetçiliğin doğmasına yol açtı. TAİNE (Hippofyte) [1828 - 1 893) Büyük Frans:ı ed i b ve m ü nekkidi. Muhit. ı r k ve z a m a n ı n edebiyat ve edebi şahsiyetler üzerinde etkili olacağını ileri sürdü ve ç a i ı Ş · malarında tecrübi metodu benimsed i . TOLSTÖİ (Leon Nikolaevvitch) (1826 - 1909) Büyük Rus romancısL Ayn ı zamanda büyük bir te: biyec! ve filo zoftur. TOPÇUBAŞIYEF (Ali Merdan). Ka fkasya T ü rkiari ara :ıında birliğin kurulmasına ça lışan büyük Türk milliyetçisi. TOURGANİEV (1818 - 1 883) Büyük Rus ed ibi. şosyal yazıları ve romanları ile tanın dı .
Edebi,
TUNUSLU HAYREDDİN PAŞA (Ölm. 1 890) i l . A bd ü l lıamid'in i l k saltanat y ı l larında Sadrazam l ı kla b u l u n m u ş vezirle�dendir. Birkaç yabancı d i l b i l e n . kültürlü bir kişi idi. VAKIF (Ölm. 1 797) XVl l l . Yüzy ı l ı n sonlarında yuşa m ı ş b i r Azeri şa iri. Azeri şivesiyle, bizim divan şairleri üslu bunda şiirler yazd ı .
VAMBERV (Hermann Armlnou Arminicus) ( 1 832-1913) Türkoloji alanında çalışan ilk Macar türkoloğu. Buqlinkü -i ürkler üzerinde genel bir eser verd iği gibi, Kutadgu Bilig'i ilk olarak O, ele a l d ı . «Türk Etlmololi Sözlüğüıı adlı bir eser yazdı. Ayrıca eski Osmanlıca ve Çağatayoaya dair etütleri de vardır.
252
VARANTSOF - TAŞKOV. Rus dev l et a d a m ı . Car h ü · kümetinin temsilcisi olarak Kafkasya umumi val iliği yapt ı . VASIF, Enderunlu [ Ö l m . 1824) Ş ü h şarkılarıyla tarı ı � m ı ş divan ş a i r i . Şa rkıla r ı n ı tabii v e a ç ı k b i r d i l l e yGzdı. D i van ı basıldı. VEYSİ, Üveysi [ 1 561
-
1 628)
Eski T ü r k edebiyatı n ı n
nesir üstadlarından. A y n ı zamanda ş a i r ve ôlimdir. E n meşhur eseri. Peygamberimizin menkıbelerini a n latan «Dürrü't- Taç fi Sahibü'l-Mirac)> i s i m l i kitabıdır k i , «Şiyer-i
Veyshı adiyle ta n ı n ır. ÜSS-i İNK!LAB. Ahmed M idhat Efendi'nin 1876-1877 y ı l larında yayınladığı tarihi eseri. Birinci cildi 1 854 K ı r ı m Savaşından
Abdülhamid'in cülusuna kadar geçen olay İ k inci cildi, cülusundan itibaren bir yıl içinde ki olayları hikôye ed e r . ları anlatır.
YUSUF VEZIROF. istanbul'da Azerbaycan Cumhuri yetinin i l k . sefi rliğ i n i yaptı. Azerbaycan Türklerinin dili vo edebiyatı üzerinde çalışmaları vardır. Azerbaycan gazete· lerinde «Cemen Zemili» lôkabiyle h ikôyeler yayınıudı «Azerbaycan Edebiyatına Bir Nazar» i s i m l i eseri önemli dir
253