AMANSIZ DÖRTLÜ
GÖLGE’NİN PEŞİNDE Ayşen Aydoğan
AMANSIZ DÖRTLÜ
GÖLGE’NİN PEŞİNDE 2. kitap
Ayşen Aydoğan
AMANSIZ DÖRTLÜ
GÖLGE’NİN PEŞİNDE Yazar - Çizer Ayşen Aydoğan Kapak Tasarımı Bora Çokdinleten Genel Yayın Yönetmeni Özlem Tortop Akkaya Editör Yunus Bekir Yurdakul Son Okuma Emek Yurdakul Grafik Tasarım Bora Çokdinleten ISBN: 978-605-4634-86-6 Sertifika No: 12172 İzmir, 17 Nisan 2015 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi Gazi Bulvarı No: 148-B Kemalpaşa / İZMİR
Sertifika No: 15666 © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.
Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Nu. : 38/Z -1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 0232 425 79 63 - 445 91 12 Belgegeçer: 0232 489 37 37
Didem’e, Yavuz’a ve Yağız’a
Ayşen Aydoğan, yazar - çizer Kedisi Püskül’ün anlatımıyla... Kırk dört yıldır yaşıyormuş. Resim öğretmeniymiş. Önceleri büyükleri korkutan roman ve öyküler yazarmış. Bakmış ki çok kolay... sıkılmış. Şimdi gözünü çocuklara dikti, onları meraklandırmaya... Bence sakıncası yok; mamamı ve mırladığımda okşamayı eksik etmesin yeter. Bak sen, şimdi geldi aklıma: bir de şu macerayı sürdürsün... veee başka şeyler de yazsın!
Bölümler
Rüyalar .......................................................... 7 Bilinmeyen ..................................................... 9 İpuçları..........................................................21 Gerçekler...................................................... 34 Tehlike ......................................................... 46 Sırlar ............................................................ 56 Gölge ........................................................... 79 Direniş ......................................................... 86 Karga(Şa) ..................................................... 97
RÜYALAR Koşuyordu. Neyden kaçtığını bilmeden, bilmek de istemeden. Yüreği büyümüş, büyümüş, göğsüne sığmayacak gibi. Gecenin karanlığında sadece içgüdülerine kulak vererek ilerliyordu. Kokuları, sesleri can havliyle eleyip kendini kurtaracak küçücük, cılız bir umudun peşinden. Tırmanmanın olanaksız olduğu duvarın önüne geldiğinde her şeyin bittiğini anladı. Sırtını diken diken eden hava akımını hissedince hızla döndü. Kaçışının, korkusunun kaynağına, donuk, sevgisiz gözlere baktı. Sırtını kamburlaştırıp dişlerini gösterdi. Güneşi bir daha göremeyeceğini anlamanın 7
öfkesiyle çığlık atmak, mümkünse kükremek için ağzını açtı. Gırtlağından çıkan sesi tanıyamadı. Zeytin, soluk soluğa uyandı. Gördüğü rüyayı sabaha doğru hayal meyal hatırlayacaktı. Ancak boğazındaki yırtılmışlık hissi uzun süre geçmeyecekti. Bir başka mahallede, bir başka evde, onunla aynı anda yataktan fırlayan Uğur’sa, kendini uyandıran o korkunç sesin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
8
BİLİNMEYEN Parkın en güneşli köşesindeydiler. Çimenlerin üzerine uzanmış olan Yonca, okuduğu kitaplardan derlediği öz Türkçe sözcükleri sıralıyordu diğerlerine. Anlamını bilene, elindeki kesekâğıdından bir şeker veriyordu. Fırat’ın şekerleri Uğur’unkileri solda bırakmıştı. Bir sonraki sözcüğü, yüzünde bilgiç bir ifadeyle bekliyordu. Hatta kendisine atılacak şekeri yakalamaya hazırdı. “Bungun.” dedi Yonca. Fırat’ın elleri iki yanına düştü. Yüzünü buruşturarak, “Ne?” dedi. “Uydurmuş olmalısın!” Destek bulmak umuduyla Uğur’a baktı. Karşılık olarak hain bir sırıtış aldı. 9
“Asla sözcüklerle şakası yoktur.” dedi Uğur. Onların tatlı çekişmelerinin dışında kalan Zeytin, derince iç çekerek iki eliyle kendini gösterdi. Endişeyle baktılar. “Aslında, evet… Bu sözcük tam olarak senin son zamanlardaki ruh halini anlatıyor.” dedi Yonca. “Neyin var sahi?” diye sordu Uğur. “Uyku sorunu.” Teşhis Fırat’ındı. Kaşlarını çatarak, “Her gece beni de uyandırıyor. Körlemesine bir şeyler karalıyor, ne olduğunu da göstermiyor. Sonra da fırıldak gibi dönüp duruyor yatakta. Görseniz, uykusunda güreştiğini düşünürsünüz.” “Kâbus mu?” Uğur ve Yonca aynı anda sordu. Zeytin omuzlarını silkti. Gözlerinin altı çökmüş, yüzü solguncaydı. El kol hareketleriyle anlatmaya çalıştı. Ancak bu defa diğerleri ne demek istediğini anlayamadılar. Bu çok garipti işte. Zeytin’i anlamak şimdiye kadar hiç sorun olmamıştı onlar için. 10
“Tamam, yorma kendini. Belki tam olarak sen de anlayamadın neler olduğunu.” diyerek omzuna dokundu Fırat. “Bir dakika,” dedi Uğur, “dün gece ben de uykumdan sıçrayarak uyandım. Beni uyandıran bir sesti.” “Ne sesi?” “Sanki bildiğim bilmediğim tüm hayvanlar aynı anda bağırıyordu.” “Tüylerim ürperdi!” dedi Yonca. Çat! Parkın çevresinde bisikletiyle tur atan bir çocuk, elindeki boş gazoz kutusunu kaldırıma fırlatmıştı. Sesle dikkatleri dağılan dörtlü, çocuğa bakakaldı. İşte bu, bardağı taşıran son damla oldu Zeytin için. Park, daha birkaç saat önce süpürülmüş olmalıydı. Ancak her gün, akşama doğru çöplüğe dönüyordu. Fırat, Zeytin’in soluk alışından ve omuzlarını gerişinden anlayıvermişti, çocuğa doğru hamle yapacağını. 11
“Bir dakika, benim daha iyi bir fikrim var.” dedi kardeşini sakinleştirerek. Gözünü kırpıp kurnazca gülümsemişti. İşaretparmağıyla çocuğu gösterip kocaman bir kahkaha attı: “Ha ha ha! Nasıl da ıskaladı!” Yonca ve Uğur da hemen oyuna katıldılar. Bir yandan karınlarını tutarak kırılırcasına gülüyor, bir yandan da birkaç adım ötedeki çöp kutusunu gösteriyorlardı. Bisikletli çocuk, kıpkırmızı oldu. Zeytin’se, hızla el çırpıp çocuğa cesaret verici bir bakış yolladı. Çocuk pedal çevirişini hızlandırıp parkın çevresindeki turunu tamamladı ve az önce yere attığı kutuyu havalı bir hareketle kaptı. Hafif bir toz kaldırışla frene asıldı. Tek gözünü kısarak çöp kutusuna nişan aldı. İkinci denemede hedefi buldu. Alkış bekleyerek dörtlüye döndü. Ancak bizimkiler, kollarını kavuşturmuş, çatık kaşlarla ona bakıyordu. Çocuk, kelimenin tam anlamıyla yerin dibine geçmişti. Bundan sonra yere çöp atabileceği kuşkuluydu. 12
O arkasına bakmadan pedala kuvvet uzaklaşırken ‘Bu iyi geldi.’ gibilerinden bir hareket yaptı Zeytin. Gülüştüler. Uğurlara doğru giderlerken havadaki garip değişikliği hepsi de duyumsadı ancak adını koyamadılar. Uğur’un bir gece öncesinde duyduğu ses ya da seslerin ne olabileceğine kafa yoruyorlardı. “Bilemiyorum. Belki de mevsim değişikliğinden…” diye akıl yürüttü Yonca. Sonbahara dönen yaz sonunun tatlı sıcaklığını içine çekmek ister gibi derin bir soluk aldı. Zeytin, tabağına ikinci kalın kek dilimini koyan ağabeyine ters bir bakış attı. Fırat, onu görmezden gelerek koca bir lokma attı ağzına. Bir yandan da zor anlaşılır bir şekilde, “Daha çok bir eksiklik hissi bu.” dedi. “Sanki birileri sezdirmeden her gün gördüğümüz ama görmezden geldiğimiz bir şeyleri gizlemiş gibi…” Hep birlikte Zeytin’e baktılar. Ancak her zaman en akılcı görüşleri sunan küçük kız gitmiş, yerine vahşi, tuhaf bir yaratık gelmişti. 13
Konuşulanları duymazdan mı geliyordu yoksa aklı başka bir yerlerde miydi, anlayamadılar. Duymak derken… “Bir ses eksik. Evet, evet! Bir ses!” Tespit Uğur’undu. Pür dikkat, açık mutfak penceresinden dışarıya baktılar. Eksik olan yapboz parçasını görebileceklermiş gibi. “Maaaavvvvv!” Sarı yün yumağı, Uğur’un ayaklarına sürtünüyordu. “Paspas, az önce verdim ya mamanı!” Kediyi kucaklayan Yonca, onu okşayarak, “Fazlaca şımartılmanın kimseye zararı yok, değil mi pisiciğim?” dedi. Kedi, kendinden geçercesine mırlamaya başladı. Büyükannenin, üzerinde şeker pembesi eşofmanı, genç kız edasıyla bahçe kapısında görünmesi dikkatlerini dağıttı iyice. Yaşlı kadın, geçen macerada tanıştığı Başkomiserle her fırsatta görüşüyor, zaman zaman da onunla sabah yürüyüşlerine çıkıyordu. 14
Dört çift gözle (Paspas’ınkiler kapalıydı) karşılaştığında eşofmanının rengi yanaklarına vurdu. Ancak renk vermemekte kararlıydı: “Şunlara bak! Çaydanlık gibi oturup habire yiyorsunuz. Çıkıp biraz hareket edin!” Çevik adımlarla merdivenlere yöneldiğinde homurdanmaya devam etti: “Bu gidişle damarlarınızda iğne ucu kadar yer kalmayacak hareketsizlikten, yağ bağlayacaksınız…” Büyükannenin sağlıklı yaşam dersleri havada uçuşarak üst katta duyulmaz olana dek bakışlarıyla gülüştü bizimkiler. Odasının kapısını kapattığını duyduklarında da az önce tartıştıkları konuyu unutuverdiler. Fırat, yakında okulların açılacağından açtı sözü. Haziran ortalarında ani bir sürprizle başlayan arkadaşlıklarının tadını yaz tatili boyunca çıkarmışlardı. Ayrı okullarda geçecek ders saatleri, neredeyse yapışık dördüz olma hallerini ortadan kaldıracaktı. “En azından ders bitiminde toplanır, ödevlerimizi yaparız?” dedi Uğur. 15
“İyi fikir,” dedi Yonca, “bir taşla iki kuş!” Zeytin’in aniden içini çekmesiyle irkildiler. Küçük kız, dalgınca Paspas’a bakıyordu. Gözleri doldu dolacak. Kedi, kendisine yönelmiş bu yoğunluktan rahatsız olmuşçasına mırıltısını sonlandırıp Yonca’nın kucağından atladı. Uğur, bahçeye fırlayan kedinin ardından homurdandı: “Bunun da huyu değişti. Son birkaç haftadır diken üstünde gibi.” “Sadece o mu?” diye yakındı Fırat, yan gözle kardeşini süzerek. Bir yandan da kolunu kaşıyordu. Zeytin, ağabeyinin serzenişini duymamıştı bile. Hâlâ dalgındı. Ancak Yonca, Fırat’ın şiddeti gittikçe artan kaşınmasından rahatsız olmuştu. Kaşlarını çatarak koluna baktı. “Dur!” dedi panikle. “Hemen hastaneye gitmemiz gerek!” Dördü birden, kaşınmaktan kızarmış bölgedeki koyu renk kabarcığa baktılar. “Bu daha önce yoktu…” 16
A MANSIZ DÖRTLÜ
GÖLGE’NİN PEŞİNDE “Her kafadan ayrı ses çıkıyor, kaybolan çocuğun evinin önünde başlayan kargaşa öfke seline dönüşüyordu. Kıvırcık çocuğun kaybolduğunu yeni öğrenen Hanım ve Nâzım, gittikçe büyüyen kalabalığa karıştılar. ‘Yalçın mı kaybolmuş? Ne, kaçırılmış mı?’ Hanım elini telaşla yüreğinin üzerine koydu. Mavi boncuklu bileziği, içliğinin gizli cebinde saklıyordu artık. Zeytin’i de orada saklayamadığı için yazıklanırcasına bastırdı yumruğunu...” Hasta ruhlu ve güç sahibi biri, şehrin ortasında bir depo kiralar. Kuşları, kedileri, köpekleri sinsice toplayarak tutsak eder. Derken sıra çocuklara gelir. Aralarında Fırat, Yonca, Zeytin ve Uğur yani Amansız Dörtlü de vardır... Yakalanan çocuklar, yapının bahçesinde mantar gibi bitivermiş deponun derinliklerine doğru sürüklenirken imdatlarına gizemli kahramanlar yetişir. Şimdi yer gök, duvarlar, yollar, çatılar, akla gelen her yer, kıpır kıpır siyah tüyler ve gagalarla, keskin bakışlarla kaplıdır.
ISBN 978-605-4634-86-6
9
786054 634866