Cemile'nin İnadı

Page 1



Yazar Yonca Negiş Çizer Anıl Tortop Genel Yayın Yönetmeni Özlem Tortop Akkaya Başeditör Yunus Bekir Yurdakul Sanat Yönetmeni Ozan Tortop

ISBN: 978-605-5742-95-9 Sertifika No: 12172 İzmir, 12.04.2012 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.

Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi 850. Sokak Nu. : 38/Z-1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 90.232.4257963 Belgegeçer: 90.232.4459112



Yonca Negiş, yazar Ankara’da, bahçeli bir semtin iki katlı bir evinde doğdum. Yıl 1959, aylardan bahçe, mevsimlerden kardı. O evde büyüdüm. Sonrası Boğaziçi Üniversitesi… Koşmayı; dere tepe, orman gezmeyi; kabuklar, yapraklar, ıvır zıvır şeyler toplamayı; ağaçlara tırmanmayı çok severdim. Hele tatillerde denize girmeye bayılırdım. Yüzmeyi de küçük yaşta, kendi kendime öğrendim. Alıp başımı açılırdım. O zamanlar bu deniz bisikletleri, motorlar ve mantarlarla çevrilmiş alanlar yoktu. Kendimi çok özgür hissederdim. Alabildiğine gidebilmek çok zevkli gelirdi. Deniz tutkum sürüyor. Bu alıp başımı, orman-deniz gitme huyum yüzünden ailemi epey meraklandırmışım. Yine de yasak getirmediler. Sabırlı bir ailem vardı. Yemek yemeyi hiç sevmediğimi hatırlıyorum. Bir şeyler yiyeyim diye en çok sevdiğim şeyi, salatalığı rüşvet olarak kullanırlardı. Bir de hep annemlere acırdım. İki saat pişirip ter döküyorlar, on beş dakikada yenip bitiyor diye. Bunun haksızlık olduğunu, bir hap falan olması gerektiğini düşünürdüm. Meraklı bir çocuktum. Doğal olarak okumayı da çok severdim. Kitaplar beni hiç bilmediğim, uzak diyarlara götürür, çeşit çeşit insanlarla tanıştırırdı. Okudukça gözlerimin önünde renkler, yerler canlanırdı. Sonra düşündüklerimin resimlerini yapmaya çalışırdım. Bir şeyleri, iyi ya da kötü yapıp yapmadığımı düşünmeden, denerdim… Resim, elişi, fiş onarımı, örgü, kilden heykel, tiyatro gibi birçok şeyi denedim. İyi oldu mu bilmiyorum ama çok eğlendim. Yazmak da çocukken ve şimdi yapmaya çalıştığım o şeylerden biri. Bir çocukluk ve gençlik hayali; içimde kalan.

Anıl Tortop, çizer 1983’te, Ankara’da doğdu. Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde çizgi film ile yeniden tanıştı. Bisiklete binmek, kitap okumak ve akordiyon çalmak için eline geçen her fırsatı değerlendiriyor. Çizgi filmleri, çikolatadan bile çok seviyor. En son Avustralya’da kanguruya binerken görüldüğü söyleniyor. anilmation.com - twitter.com/aniltortop



6


Küçük bahçedeki meyve ağaçlarının hepsi çiçek açmıştı. Diplerindeki otlar aralarındaki sarıpapatyalarla “Bahar geldi, bahar geldi.” diye fısıldaşıyorlardı. Arka köşedeki kümesin kapısı açılmış; tavuklar, horoz ve civcivler kendilerini dışarı atmış, güneşin keyfini çıkarıyorlardı. İki küçük kız, bahçeye çıkan merdivene kilim sermiş, ders çalışıyorlardı. Okulların kapanmasına daha haftalar vardı. Aynur, ödevleri bitene kadar başını defterden kaldırmaz, etrafında olan bitenlere aldırmazdı. Ya Cemile? 7


Onun için böyle çalışmak biraz zordu. Her zaman dikkatini dağıtacak, ödev yapmasını engelleyecek bir şeyler bulurdu. Oysa o da Aynur gibi düzenli, planlı, azimli olmak istiyordu. Ama kendine bir türlü söz geçiremiyordu. Tıpkı annesi gibi. Annesi de Cemile’ye sözünü geçiremezdi. Ödevleri yine olduğu gibi duruyordu. Aklı havanın güzelliğinde, rengârenk çiçeklerde ve şu sarı, minik, şirin civcivlerdeydi. Hele şu çiçeğe kesmiş ağaçlara bayılıyordu. Pembe beyaz çiçekleri, küçük yeşil yaprakları ile gördüğü en güzel şeylerdi. Az önce Zeliha Teyze kümesin kapısını açtığında civcivler nasıl da annelerinin arkasından yeşil otlara doğru koşuşmuşlardı. Tüm bunları seyretmekten kafasını bir türlü şu sıkıcı ödevlere veremiyordu. Yerinden kalktı. Otların arasında dolandı. Gözünü civcivlere dikmiş kediyi kovaladı. Çiçekleri kokladı… Ödevlerini yapamamıştı. Gitti, yeniden kilime oturdu. O, ödevlerine; ödevleri ona baktı. Defterinin arkasına bahar ağaçları, çiçekler, tavuklar çiziktirdi. Olmadı, Aynur’a bulaşmaya başladı. — Nasıl hiç sıkılmadan yapabiliyorsun ödevleri? 8


Aynur kafasını kaldırdı, ‘Öf! Yine mi?’ der gibi baktı Cemile’ye. — Ben de sıkılıyorum ama yapmam gerek. Hep aynı soruyu soruyorsun. Bir türlü şu ödevlerle barışamadın gitti. Yoksa okulu bitirmek istemiyor musun? — Bilmiyorum. Bazen bitmeyecek gibi geliyor. Hem bittikten sonra ne olacak? Aynur kendinden emin, gururla yanıtladı arkadaşını. — Ben bilgisayar mühendisi olacağım. Çok para kazanacağım. Çok daha güzel bir eve çıkacağız. Annem artık soba yakmayacak, yumurta satmayacak. Cemile şaşkındı. “Ne var ki yumurta satmasında?” diye sordu. Aynur’un canı sıkıldı. — Biraz etrafına baksana!.. Bakıyorsun ama çiçeklerden, böceklerden, hayvanlardan başka şey görmüyorsun. Bahçesinde kümes olan ev mi kaldı? Sobalı ev bile kalmadı neredeyse. Eve arkadaşlarımı çağırmaya korkuyorum. Tavuk gıdaklamalarını duyacaklar diye ödüm patlıyor. Milletin bilgisayarları, bizim tavuklarımız var. Cemile alınmıştı. 9


— Ne yani, bizi arkadaştan saymıyor musun? Üstelik nesi varmış tavukların? Keşke bizim de olsaydı. Annem, “Dördünüzle uğraşmak yetiyor bir de tavuk falan bakamam.” diyor. Sen ne şanslısın!.. Aynur, “Onu demek istemedim. Yani başka arkadaşları…” diyecek oldu ama Cemile ikna olmamıştı. İçinden, ‘Tam da onu demek istedin. Beni arkadaştan saymıyorsun. Zengin, gösterişli çocuklarla arkadaşlık etmek istiyorsun.’ diye düşündü. — Herkes senin gibi düşünmüyor. Alay ediyorlar. “Öf! Bu koku da ne? Köy mü burası?” diye burun kıvırıyorlar. Bunlardan kurtulmak, bizim gibi olmayan, değişik çocuklarla da arkadaş olmak istiyorum. “Kim bunları söyleyen? Şu yolun başındaki yeni apartmana taşınan kız, değil mi?” diye, epeydir kuşkulandığı şeyi sordu Cemile. Aynur’un o kızla arkadaşlık yapma isteğine kızıyor; ‘Kız da bir şey olsa bari! Burnu da bir karış havada…’ diye düşünüyordu. — Evet, o. Geçen gün tanıştık. Beni evlerine çağırdı. Odasını görsen anlarsın neden bize çağıramadığımı. — Bence bu konuda yanlışsın. Onu çağırmadan ne düşüneceğini bilemezsin ki. Belki o da bizim gibidir. Bahçeli evi, hayvanları sevi10


yordur. Kendilerinin yok diye hayıflanıyordur. — Hayır, öyle değildi. Öyle olabilirdi ama değildi işte. Mahalleden, çocuklardan şikâyet etti. Odamı, bilgisayarımı sordu. Olmayabileceği aklına bile gelmedi. Ne sorduğunu anlayamadım bile. Meğer bir oyundan söz ediyormuş. Sonra odamı ablamla paylaştığımı anlattım. “Ah! Çok yazık, zor olmalı.” dedi. — Hangi sınıfa gelmiş o? — Şapşal! Tabii ki bizim okulda değil. Özel okula gidiyor. Her sabah bir minibüs gelip alıyor, akşamları getiriyor. İngilizce de öğreniyorlarmış. — Çok sıkıcı. — Neden öyle diyorsun? Her yer çok temiz ve düzenliydi. Ben de onlar gibi yaşamak istiyorum. Güzel bir evimiz, yeni eşyalarımız, bilgisayarım olsun istiyorum. Şu pahalı, güzel mağazalardan giyinmek istiyorum. Tüm bunları istemek kötü mü? Başkalarının sahip olduklarına sen de sahip olmak istemez misin? Senin hiç böyle düşlerin yok mu? Cemile, Aynur’un damarına basmak için konuştu: — Ben senin kadar uzun düşünmedim gelecek hakkında. Bugünden memnunum; arkadaşlarımdan da, giysilerimden de. Sonuçta dükkândan da alsan kazak kazaktır işte. Ben 11


onun yerine başka ülkelere gitmeyi, çok insan tanımayı hayal ederim. Onların arasına karıştığımı, yüzlerce hikâye öğrendiğimi düşlerim. Şu ağaçlar, çiçekler gibi binlerce güzellik görürüm. Sonra bunları yazdığımı, resimlerini çizip çevremdeki insanlara gösterdiğimi, duygularımı onlarla paylaştığımı düşünürüm.

12


— Onun için burnunu kitaplardan çıkarmıyorsun. — Evet, kitaplarda bir sürü değişik yer, başka diller konuşan insanlar var. Onların da birbirinden ilginç öyküleri... — Kızım sen benden de hayalperestsin. — Senden çok değil, sadece farklı. — Peki, bunca hayali nasıl gerçekleştirmeyi düşünüyorsun? — Bilmiyorum. Belki doktor olurum. Dünyadaki tüm insanların doktorlara gereksinimi var. Yardıma muhtaç milyonlarca insan var. Televizyonda görmüyor musun? Sonra gönüllü olurum. Hem dünyayı gezer, onlara yardım eder hem de birçok insan tanırım. Bir yerlerde böyle işler olduğunu okumuştum. — Ooo! Küçükhanım doktorluğun havadan geldiğini sanıyor galiba. “Buyurun Cemile Hanım siz hayal ettiniz, biz de diplomanızı veriyoruz.” diyecekler diye düşünüyorsun herhalde. En azından oralara gitmek için o sıkıcı dediğin İngilizceyi öğrenmek zorundasın. Onun için kır dizini de şu ödevleri bitir kızım! Civcivleri seyrederek doktor olamazsın! — Haklısın ama öyle şirinler ki! Onlara bakmaktan kendimi alamıyorum. Şu pıtı pıtı yürüyüşlerine baksana!.. Cemile yerinden kalktı. Dalgın dalgın 13


hayvanların yanına gitti. Her zamanki gibi Aynur haklıydı. Bu biraz canını sıktı. Olduğu gibi duran ödevlerini düşündü. Ödevlerini bitiren Aynur seslendi. — Çocuklar sokağa çıkmaya başlamıştır. Biz de çıkıp oynayalım mı? Aynur’a kızmıştı Cemile. ‘Neden şimdi benimle oynamak istiyor? Gidip o çocuklarla oynasa ya. Acaba yoksul diye onu aralarına almıyorlar mı?’ diye düşündü. Kafası hem Aynur’a hem ödevlere bozuk, “Tamam!” dedi. İşte yine onu kırmak istememişti. Neden bir türlü ‘hayır’ diyemiyordu? Kitapları, defterleri topladılar. Kilimi silkeleyip kaldırdılar. Sokağa çıktılar. Çocuklar toplanmaya başlamıştı. Bir süre futbol ile voleybol arasında gidip geldiler. Sonunda voleybolda karar kıldılar. İlk servis atışını, her zamanki gibi Aynur yaptı. En yakın arkadaşı olmasına rağmen her işte başı çekmek istemesi Cemile’nin hoşuna gitmiyordu. ‘Neden hep topu ilk o atıyor? Neden hep her şeyi yöneten o oluyor? Yoksa kıskanıyor muyum onu?’ diye düşündü. Ödevlere veremediği kafasını tümüyle oyuna verdi. Her şeyi unuttu gitti. Hatta annesinin “Geç kalma!” tembihini bile. 14


Saatlerce oynadı. Sonunda yorulup Doğan’la yer değiştirdi. Annesinin sözü ancak o an aklına geldi. “Ben gidiyorum.” diye seslenip telaşla evin yolunu tuttu. Yine içinde korkular belirmişti. Bu duygularından ne zaman kurtulacağını düşünürken, korktuğu da başına geldi. Annesi kapıyı açar açmaz söylenmeye başladı: — Nerede kaldın? Bir kez de sözümü dinlesen. Bunca işin arasında bir de seni merak ediyorum. İnsan arada sırada, “Anneme yardım edeyim.” der. “Kadıncağız merak eder.” der. “Zaten koca gün çok yoruluyor.” der. Nerdeee! Bari ödevlerini bitirdin mi? — Kafanızı ödevlere taktınız! Anneciğim, dışarıya bir bak! Hava ne güzel! Aynurların bahçesi daha da güzeldi. Biliyor musun; tombul tavuğun dört tane civcivi olmuş. Resimlerini yaptım. Sonra da oyuna dalmışım. Kısacası yapamadım… Özür dilerim. İşte yine becerememişti alttan almayı. Yalan söylemeyi de kendine yediremiyordu. Annesinin kızacağını bile bile yine gerçeği söylemişti. Doğru söyleyince kendisini iyi hissediyordu. Ezik durursa korkak olacakmış gibi geliyordu. Annesi gözlerini kocaman açarak sesini en yüksek perdeye ayarladı: 15


dev n, dalgalı ö şlık a m li ir b ığı sessiz , arkada n uğramad aktı. Konuşulmaz rın hızla u ls o in n e n dakikala li bir sığın rce bir tek alar; günle yı seçenler için güven an önce bitirmesi için ya düşünce büyü r sı a k r A bir lma bura enin, işini en uzak ka ’nin yolu denizlerind ucuyla kesilen öğretm rdan kopan Cemile tı. un; z la ış edilmez, gö eklenirdi… Ön sıra du, sesler seslere kar gözü sakat Yunus’ ir n b tükenmesi ki. Eller ellere doku türlü okuyamayan, b ; okuldan sonra n in u ld u boz sa ı saçlı Satı’nın; bir limsiz Hayrettin’ yazamıyordu e r ç , sa lü k ü k lu d lü o u z r rüst gö Y t’ın ki doğ ül’ün; arsız oğlan fak tefeği, a u d e n e S ın l ıf a n sı ’ın çalışan ham , durgun G pazarlarda eyse hiç konuşmayan iş Müfide Hanım tt d e fe r e ü tm a bile; n ; bir de ser kladığı ark Ahmet’in lent’in aylardır uyu va oğlu Bü şimdi başka bir ha sıralarda u… esiyord

ISBN 978-605-5742-95-9

9 786055 742959

top.com.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.