Balinalar, yunuslar, uskumrular, somonlar... İrili ufaklı nice balık, yıllar yılı öykülerin, romanların derinliklerinde dolanır dururlar neşeyle... İşte bakın, bu kez minik bir Kıraça zıpladı sayfalardan... Marmara Denizi’nde, hemen Galata Köprüsü’nün altında... Gördünüz mü? Bakın, size bir resim çiziyor: Bir maske! Deniz altının gizem dolu dünyasına ve bir istavrit sürüsünün yaşamına göz atan yazar, onların tehlikelerle dolu yaşamını sıra dışı bir öyküyle aktarıyor okurlarına. Kitabın, muhteşem renkleri ve desenleriyle denizin kokusunu taşıyan çizimlerini, karada yaşayan bir balığın çizdiğini düşünebilirsiniz. Ama o da ne... Güzel güzel dolaşıp eğlenmek varken, denizyıldızlarını da peşine takmış nereye gidiyor koca sürü? Hangi tehlikeden kaçıyorlar? Nasıl bir canavar var Marmara’da? Ya balıksız kalırsa sular... Aytül Akal
ISBN 978-605-5742-39-3
9 786055 742393
Fidan Çobanoğlu Kaplan Resimleyen: Semih Kaplan
Kıraçaların, istavritlerin, denizyıldızlarının, lüferlerin ve diğer deniz sakinlerinin dostu olan DenizTemiz Derneği / TURMEPA’ya minik de olsa bir katkımızın olması dileğiyle...
Genel Yayın Yönetmeni Yunus Bekir Yurdakul Yazan Fidan Çobanoğlu Kaplan Resimleyen Semih Kaplan Grafik Tasarımcı Ozan Tortop
ISBN: 978-605-5742-39-3 Sertifika No: 12172 İzmir, 12.02.2010 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.
Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir.
Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi 850. Sokak Nu. : 38/Z-1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 90.232.4257963 Belgegeçer: 90.232.4459112
Fidan Çobanoğlu Kaplan 1977’de, Ağrı’da doğdu. Biriktirdiği harçlıklarla kitap almak için hafta sonlarını iple çektiği günleri özlemle anıyor. Bir de lise yıllarına kadar yaz tatillerini geçirdiği köyünü ve en çok da inekleri unutamıyor. İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Çeşitli eğitim kurumlarında görev aldı. Çocuklar için çalıştığı bu dönemler, onlar için yazma isteğini kamçıladı. İlk kitabı Tınmaz, 2008’de çıktı. Afacan’ın Maceraları da okura aynı yıl ulaştı. 2009'da Gülüş’ü tamamladı. 2008 Ağustosunda doğan kızı Elif ’i sevgiyle büyütürken çocuklar için yazmayı da sürdürüyor. Yeni yapıtı Maskeli Kıraça, okuru büyük sulara, balıkların inanılmaz dünyasına çağırıyor.
Semih Kaplan 1976’da, elinde fırçasıyla doğduğunda, çevresindeki herkesi çok şaşırtmış. Büyürken eline geçen tüm kâğıtları, eski kolilerin kapaklarını, kimi zaman duvarları ve halıları da boyamış. Öğretim görevlisi olduğu Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde, öğrencileriyle birlikte, bitmeyen bir öğrenme –üretme yolculuğunda olmaktan keyif alıyor. Resim, baskı, çini ve seramik çalışmaları, yurt içi ve yurt dışı sergilemeleri bulunmaktadır. Sanatı, aldığı ödüllerle taçlanan Kaplan, Ağustos 2008’de doğan kızı Elif ’in aldığı en büyük ödül olduğunu düşünüyor. Maskeli Kıraça, Semih Kaplan’ın resimlediği ilk çocuk kitabı.
Canım yeğenim Onat’a… Denizi onun kadar çok seven tüm çocuklara…
Sabahın erken saatlerinde avcılar yine iş başındaydı. Galata Köprüsü’nden oltalar sallanmıştı. Öyle çok balıkçı vardı ki bir anda yüzlerce olta düşüyordu denize. Denizdeki avcılar da en az karadakiler kadar çoktular. Hepsinin aklı fikri Marmara’da sürü halinde gezen istavritlerdeydi. Sürünün lideri pek çok düşmanları olduğunu biliyor, sürüsündeki balıkları sık sık uyarıyordu. En çok da yavru istavritler, o sevimli kıraçalar için endişeleniyordu. Bak! Sürüde yüzlerce küçük balık var… Büyüdüklerinde birer istavrit olacak binlerce kıraça... İstavritler, koruyabilmek için, sürünün ortasına almışlar yavrularını. Şu Lüfer’i görüyor musun? Kayanın arkasına saklanmış, istavrit sürüsünü gözlüyor. Nasıl da ağzının suyu akıyor. “Bir dalayım içlerine, birkaç istavriti mideme indireyim, akşama kadar yemek aramam.” diye söyleniyor. 7
Aslında Lüfer aç değildi ama atıştıracak bir şeylere rastlayınca midesinde mutlaka boş yer olurdu. Ne zamandır böyle kalabalık bir istavrit sürüsü görmemişti. Heyecanlandı. “Yanımda güvenebileceğim bir lüfer olsaydı avlanmak daha keyifli olurdu. Ama benim kadar sabırlısı var mı bizim sürüde! Nerdeeee! Hepsi birbirinden aceleci. Şu ağzıma layık istavrit sürüsünü görselerdi, çenemin gücü kadar eminim ki vakitsiz saldırıp kaçırırlardı hepsini. Hem yanıma arkadaş bularak neden yemeğimi paylaşmak zorunda kalayım ki! Ne demiş ata lüferlerimiz: ‘Karnını iyice doyurmadan yola çıkma.’ Hayır hayır, bu değildi. ‘Küçük balığı kolay av sanma!’ Hayır, bu da değildi. Üff! Ne demişti atalarımız? Tamam, buldum işte: ‘Avlan tek başına, tavlan tek başına.’ Onlardan daha iyi mi bileceğim. Şimdi gelsin istavritler… Ağzımı iyice açarsam tek lokmada onlarcasını mideme indirebilirim… Ağzımın suyu boşa akmadı ya! Elbet birkaçı mideme inecek…” Onu duyan da açlıktan midesi kazınıyor sanır. Oysa istavritleri görmeden birkaç dakika önce küçük bir lüferi afiyetle yemişti. Ama doymak bilmiyor işte. Evet evet, küçük bir lüferi yemişti. Ne yazık ki yetişkin bir lüfer acıktığında kendi sürüsünden küçük bir lüferi bile hiç düşünmeden yiyebilir. Tabii eğer küçük lüfer acımasız lüferin çenesinden kurtulmayı başarabilecek kadar hızlı değilse. 8
Nasıl bir çeneyse hiç durmuyor. Yemediği zamanlar konuşuyor, konuşmadığı zamanlar yiyor olmalı. İşte yine başladı. “Çok kalabalıklar. Heh heh heh... Az sonra sayıları azalacak bundan eminim!” diye gülümseyerek alt çenesini biraz daha öne uzattı. Büyük bir alt çene ve onu kapatmaya çalışan küçük bir üst çene ile korkunç görünüyor doğrusu. Çok kararlı olmalı, baksana gözünü avından bir an olsun ayırmıyor. Tam şu anda ne düşünüyorsun? Lüfer amacına ulaşsın ve istavritlerden bir kaçını midesine indirsin mi? Yoksa istavrit sürüsü güvenle yoluna devam mı etsin? Eğer Lüfer istediği kadar istavriti midesine indirsin diyorsan hemen şimdi son sayfayı okumalısın. Yok, sürü güvenle yol alsın diyorsan bu sayfadan okumayı sürdürmelisin.
Burada mısın? Yoksa önce gidip son sayfaya mı baktın? Neyse, burada olduğuna göre kaldığımız yerden devam edebiliriz. Eğer gözünü istavritlerden ve Lüfer’ den ayırmadıysan olacakları tahmin edebilirsin. Şu kıraçayı görüyor musun?
İşte, bak şu kıraça! Evet, o. Sürünün arkasında kalmış olan. Evet evet o. Bak, o da sana bakıyor! Lüfer sinsice sürüyü izlerken o kıraça Lüfer’i fark edecek ve istavritleri yem olmaktan kurtaracak. Doğru okudun, acımasız avcının saldırısını bir kıraça önleyecek. “Ama o çok küçük bir balık!” mı diyorsun? “Sürüyü Lüfer saldırısından bu küçük balık mı kurtaracak yani!” diye inanmak istemiyor musun yoksa! Başaramaz mı sence? Saldırıyı engellemek için çok büyük bir balık olup güçlü yüzgeçlere sahip olmak gerekiyor yani, öyle mi? Önce şunu söylemeliyim: Denizlerle ilgili yüzlerce öykü yazılabilir, hatta binlerce, milyonlarca... Tam da şu anda, işte o öykülerden birini okuyorsun ve bu öykünün kahramanı da bir kıraça. O zaman artık ona kıraça değil Kıraça diyelim, ne dersin? Daha yüksek sesle ve her hecenin üstüne basa basa: Kı-ra-ça. Peki, Kıraça, kıraçalarla birlikte sürünün ortasında yüzmesi gerekirken neden arkada kalmış olabilir? Küçük bir istavrit, onlarca düşmanı varken öyle istediği gibi tek başına yüzemez, her istediği yere gidemez. Çok dikkatli olmalıdır. Sürüden ayrılıp etrafı seyre dalmak eğlenceli olabilir belki ama çok tehlikelidir de… Kıraça bunu bilmiyor olabilir mi? Emin ol, en az diğer kıraçalar kadar iyi biliyor. Ama yine de sü11
Balinalar, yunuslar, uskumrular, somonlar... İrili ufaklı nice balık, yıllar yılı öykülerin, romanların derinliklerinde dolanır dururlar neşeyle... İşte bakın, bu kez minik bir Kıraça zıpladı sayfalardan... Marmara Denizi’nde, hemen Galata Köprüsü’nün altında... Gördünüz mü? Bakın, size bir resim çiziyor: Bir maske! Deniz altının gizem dolu dünyasına ve bir istavrit sürüsünün yaşamına göz atan yazar, onların tehlikelerle dolu yaşamını sıra dışı bir öyküyle aktarıyor okurlarına. Kitabın, muhteşem renkleri ve desenleriyle denizin kokusunu taşıyan çizimlerini, karada yaşayan bir balığın çizdiğini düşünebilirsiniz. Ama o da ne... Güzel güzel dolaşıp eğlenmek varken, denizyıldızlarını da peşine takmış nereye gidiyor koca sürü? Hangi tehlikeden kaçıyorlar? Nasıl bir canavar var Marmara’da? Ya balıksız kalırsa sular... Aytül Akal
ISBN 978-605-5742-39-3
9 786055 742393