MUSTAFA KEMAL İnayet Efe Al Çizer: Cavit Yaren
MUSTAFA KEMAL İnayet Efe Al Çizer: Cavit Yaren
MUSTAFA KEMAL Yazar İnayet Efe Al Çizer Cavit Yaren Genel Yayın Yönetmeni Özlem Tortop Akkaya Editör Yunus Bekir Yurdakul Son Okuma Emek Yurdakul Grafik Tasarım Bora Çokdinleten
ISBN: 978-605-4634-90-3 Sertifika No: 12172 İzmir, 17 Nisan 2015 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi Gazi Bulvarı No: 148-B Kemalpaşa / İZMİR
Sertifika No: 15666 © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.
Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Nu. : 38/Z -1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 0232 425 79 63 - 445 91 12 Belgegeçer: 0232 489 37 37
…Çünkü gözlerin gözlerimde bir çocuk gülüşüdür… Hayat arkadaşıma, İlker’e…
İnayet Efe Al, yazar
1982’de, Niğde’nin Bor ilçesine bağlı Kemerhisar kasabasında doğdu. İki kardeşiyle birlikte doğayla iç içe bir çocukluk geçirdi. Niğde Anadolu Lisesinin ardından Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünü bitirdi. Çocuklara ilkin Şırnak’ta “günaydın” dedi. Sonrası Eskişehir. Her şey bir yana, öğrencileri öncelikle kitapları/ okumayı sevsin, çok sevsin diye uğraşıyor. 2009’da Kayra’nın doğmasıyla çocuk edebiyatına ilgisi bir kat daha arttı. Derken yazmanın büyülü dünyasına yuvarlanıverdi. İlk yapıtı “Mustafa”nın gelişi (2014) heyecan vericiydi. Eşi ve oğluyla birlikte 2007’den beri Eskişehir’de yaşıyor.
Cavit Yaren, çizer 1945’te, Manisa’nın -o yıllarda Gördes’e, şimdi Demirci’ye bağlı- Borlu kasabasında doğdu. Çocukluk ve gençlik oyunlarını Salihli’de oynadı. Resimle okuldan önce buluştu. Beyaz badanalı duvarlara o zamanlar yaygın olarak kullanılan sabit kalemle yaptı ilk resimlerini. Babası, duvarları kurtarmak için, bir defter aldı ona. İlkokulda öğretmenleri çalışmalarını, yılsonu sergilerinde özel Cavit Yaren köşeleri ayıracak kadar çok sevdi. Okul yıllarında yolu, “İyi öğretmendi.” dediği resim öğretmeni Özdemir Kurter’le kesişti. Daha ortaokulda öykü kitapları resimlemeye başladı. Okul işlerine, lisedeyken “Bu kadar yeter!” dedi. Çeşitli kurumlarda desinatör, grafiker ve ressam olarak görev aldı. Onlarca çocuk kitabını resimleriyle çoğalttı. Ders kitapları da resimledi. 1966’dan bu yana İzmir’de yaşıyor.
Değerli arkadaşlarım Çiğdem Ataş ve İlkay Noylan’a sonsuz teşekkürler. Yoluma ışık tuttunuz.
Kayra, evlerinin deposunda bulduğu defterin birtakım güçleri olduğunu fark etmişti. Arkadaşlarının da yardımıyla defterin sırrını çözmeye çalışırken kendilerini 1881 yılında, Selanik’te bulmuşlar, Zübeyde Hanım’ın oğlunun ilkçocukluk yıllarına tanıklık etmişlerdi. Son olarak annesinden gizlice askeri okula kaydolan Mustafa ve ailesini, mutlu bir sofranın etrafında gördüler. Onlardan ayrılıp Nehir’in odasına dönen üç arkadaş bundan sonra olacakları öğrenmek için can atıyordu. Bu hevesle defteri açtıklarında yepyeni bir bilmece ile karşılaştılar:
Berk yeniden Selanik’e gitme heyecanı içindeydi. Kendinden emin bir sesle konuştu: 7
– He he, bu sefer işimiz kolay. İlk sözcük Mustafa’ydı. O zaman tamamı Mustafa Kemal. Coşkuyla Kayra’ya dönüp devam etti: – Hadi, ne bekliyoruz yazsana deftere. Bak, kesin Mustafa Kemal yazıyor. Kayra, Berk kadar emin değildi. – Peki, ya değilse! Bir araştırma mı yapsaydık? En azından internete bakabiliriz. Berk’in heyecanı iyice artmıştı. – Ya, oğlum ne interneti, her şey ortada. Hem bilgisayar kapalı, kim uğraşacak onunla. Bak göreceksin haklı olduğumu. Hadi yaz. Kayra, ‘Sen ne dersin?’ anlamında baktı Nehir’e. Aslında o da kararsızdı ama Berk’in söyledikleri de mantıksız değildi. – Bence denemeye değer. 8
Nehir’in de fikrini aldıktan sonra defterdeki yazının altına en güzel yazısı ile Mustafa Kemal yazdı, geri çekildi. Yazılar silinmeye başlayınca birbirine yapışık üç kafa, defterin üzerine eğildi. Harfler tamamen yok oldu. Şimdi üçü de sarı ışığı bekliyordu heyecanla. Sarı ışık yerine masmavi bir aydınlık doldurdu yaşlı rehberlerini. Ardından iki sayfanın ortasında ama çok uzaklarda, yaklaştıkça büyüyen bir çift mavi göz belirdi.
9
Yaklaştıkça büyüyen, büyüdükçe tanınan bir çift göz... Büyüdü, büyüdü, büyüdü... O kadar canlı, o kadar sıcak bakıyordu ki adeta üçünü de kucaklıyordu. Kayra elini uzatsa dokunacağı hissine kapıldı. Bu arada Berk mutluluktan alt dudağını kemiriyor, bir yandan da Kayra’yı, ‘Gördün mü?’ dercesine dirseğiyle dürtüyordu. Sonra bir anda gözlerin ışığı söndü, parlaklığı kayboldu. Görüntü yavaş yavaş silindi. Defter bomboş kaldı. Üç kafadarın yüzündeki heyecan, mutluluk, sevinç kırıntıları da böylece kayboldu. Yerine endişe, telaş, kızgınlık ve üzüntü yerleşti. Berk, şaşkın ve üzgündü. – Sanırım yanıldım ve defter kendini yok etti. 10
Nehir, iyimserliğini korumaya çalışıyordu. – Yok canım, daha neler; durun bakalım, bekleyelim biraz. Kayra sesindeki kızgınlığı bastırmaya çalışsa da pek başarılı olamadı. – Sanırım Berk bu sefer haklı! Bence de beklenecek bir şey yok. Sözlerini bitirdiğinde defteri kapatmış odadan çıkıyordu. – Bu macera burada bitti, ben eve gidiyorum. Berk tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki Nehir elini tutup susturdu onu. Kalktı, Kayra’yı uğurladı. Nehir ve Berk hiç konuşmadan biraz daha oturdular. Sonunda sessizliği bozan Berk oldu. – Kendimi asla affetmeyeceğim. İki gün önce hayalini bile kuramayacağım bir şeyi bugün sabırsızlığım yüzünden 11
mahvettim. Offf ! Nehir, ben ne kadar aceleci davrandım, sizi de ikna ettim. Nehir, arkadaşının teselli edilmeye ihtiyacı olduğunu düşündü ancak o kadar üzgündü ki ağzını bile açmadı. Ertesi sabah Nehir, “Güm güm güm!” sesleriyle uyandı. Ne oluyor demeye kalmadan Kayra’nın telaşlı sesiyle kendine geldi. Bir şey olmuştu. – Aygün Teyze, Nehir uyandı mı? Uyanmadıysa da uyandırır mısın? Hemen bize gelsin! Uyandırılmasına gerek kalmadan odadan fırladı Nehir. Aygün Hanım daha ağzını açamadan kızı birinci kata inmişti bile. Az sonra aşağı dairenin kapısının ikinci kez açılıp kapandığını duydu. “Toplandılar yine, bir şeyler karıştırıyorlar ama ne?” diye söylendi kendi kendine. 12
Kayra odasındaki siyah sandalyeyi arkadaşlarının oturduğu yatağa doğru çevirip ucuna ilişti. Gözlerindeki parıltıdan iyi bir şeyler olduğu anlaşılıyordu. Başından geçenleri, defteri kucağında sımsıkı tutarak anlattı. Bir gün önce Nehirlerden çıkıp eve gelmişti. Akşama kadar annesi ve babasıyla oturmuştu. Çok üzgün olduğu için de erkenden yatmıştı. Geceleyin bir anda uyanmış, kalkıp ışığı yakmış, gündüz kitaplığa bıraktığı defteri almış, açtığında şaşkına dönmüştü. Sonra sabahı zor etmişti. Bütün bunları anlattı ancak ne gördüğünü söylemedi. Berk ilk andaki suçlu halinden biraz olsun kurtulup sordu: – Defterde ne vardı? Kayra, yanıt yerine deminden beri kucağında sımsıkı tuttuğu defteri uzattı. 13
Nehir defteri açtı. Sayfanın ortasından daha öncekiler gibi bir yazı vardı.
Kayra’nın gözündeki ışıltı arkadaşlarına da sıçramıştı. Nehir atıldı: – İyi de nasıl? Kayra biraz mahcup yanıtladı: – Sanırım sen haklıydın, beklemeliydik. Berk araya girdi: – Sanırım sen de haklıydın, ben sabırsızlık ettim. Nehir kendini çabuk toparladı. Abla havasını takınarak konuştu: – Neyse, önemli olan dördümüzün yeniden bir arada olması. 14
Kayra ve Berk, “Dördüncü kim?” dercesine bakınca hiç istifini bozmadan gözüyle defteri işaret etti. İki kafadardan aynı anda keyifli ve kocaman bir “Ha!” sesi duyuldu. Utanarak da olsa kapıya kulaklarını dayamış üç anne, olan biteni anlamaya çalışıyordu. “Daha önce gelseydik keşke! Dördüncü kim, anlamadım?” Aygün Hanım’ın sorusu havada kaldı. Çocukların yeni bir arkadaşlarının daha olduğunu düşündüler. Sabahın köründe niçin toplandıklarını öğrenemeden ayrıldılar kapıdan. “Neyse haydi işimize bakalım.” Nehir’in sesiyle arkadaşları yeniden toparlandılar. “Evet, evet. Bence burada kesin...” Berk defterdeki yazıyla ilgili tahminini söyleyecekti ama arkadaşlarının bakışıyla karşılaşınca sustu. 15
“Bunu internetten aratmamız zor olur. Türkçe öğretmenimiz üniversitede Osmanlıca okumayı öğrendiklerini söylemişti. Ne dersiniz yarın soralım mı?” Kayra’nın teklifi ikisine de mantıklı geldi. “Harita mı? Bu ne demek şimdi?” “Biz de anlamadık Nehir. Türkçe öğretmenimize sorduk böyle dedi.” Kayra, Nehir’in şaşkınlığını normal karşılamıştı, sabah öğretmenleriyle görüştüklerinde kendisi de benzer bir şey yaşamıştı. Okullarının arkasındaki buluşma yerindeydiler. Yaz gelmişti. İlkbaharda altında oturdukları pespembe çiçeklerle süslü ağaç şimdi yemyeşil olmuştu ve koyu bir gölge veriyordu. Ağacın serinliğine sığındılar. Sayfadaki yazı ile kendi16
Olacakları merak ettiklerinden eve gelir gelmez rehberlerini tekrar kucakladılar. Kayra’nın maceraya ilk adım attığı yerde, depoların yan tarafında oturuyorlardı. Berk, Yumak’ı kucağına almış usul usul okşuyor; Kayra ve Nehir, haritada çıkan yazıyı, bulunduğu konuma bakarak çözmeye çalışıyorlardı. Nehir parmağını masaya serilmiş haritada gezdirdi. - Burası Akdeniz, o zaman şu da İskenderun Körfezi. Öyleyse bugünkü Suriye’ye gidiyoruz. Kayra meraklandı: - Suriye’ye mi!
ISBN 978-605-4634-90-3
9
786054 634903