MUSTAFA İnayet Efe Al Çizer: Cavit Yaren
MUSTAFA İnayet Efe Al Çizer: Cavit Yaren
MUSTAFA Yazar İnayet Efe Al Çizer Cavit Yaren Genel Yayın Yönetmeni Özlem Tortop Akkaya Başeditör Yunus Bekir Yurdakul Grafik Tasarımcı Bora Çokdinleten
ISBN: 978-605-4634-47-7 Sertifika No: 12172 İzmir, 18 Nisan 2014 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi Gazi Bulvarı No: 148-B Kemalpaşa / İZMİR
Sertifika No: 15666 © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.
Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Nu. : 38/Z -1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 0232 425 79 63 - 445 91 12 Belgegeçer: 0232 489 37 37
Anneme ve babama… …çünkü biz sevgiyle örülmüş kozalarda büyütüldük.
İnayet Efe Al, yazar 1982’de Niğde’nin Bor ilçesine bağlı Kemerhisar kasabasında doğdu. İki kardeşiyle birlikte doğayla iç içe bir çocukluk geçirdi. Ortaöğrenimini Niğde Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nden 2004 yılında mezun oldu. Aynı yıl Şırnak’ta Türkçe öğretmeni olarak göreve başladı. Meslek hayatı boyunca öğrencilerine kitapları ve kitap okumayı sevdirmek için uğraştı. 2009’da Kayra’nın doğmasıyla çocuk edebiyatına olan ilgisi bir kat daha arttı. Eşi ve oğluyla birlikte 2007’den beri Eskişehir’de yaşıyor.
Cavit Yaren, çizer 1945’te, Manisa’nın -o yıllarda Gördes’e, şimdi Demirci’ye bağlı- Borlu kasabasında doğdu. Çocukluk ve gençlik oyunlarını Salihli’de oynadı. Resimle okuldan önce buluştu. Beyaz badanalı duvarlara o zamanlar yaygın olarak kullanılan sabit kalemle yaptı ilk resimlerini. Babası, duvarları kurtarmak için, bir defter aldı ona. İlkokulda öğretmenleri çalışmalarını, yılsonu sergilerinde özel Cavit Yaren köşeleri ayıracak kadar çok sevdi. Okul yıllarında yolu, “İyi öğretmendi.” dediği resim öğretmeni Özdemir Kurter’le kesişti. Daha ortaokulda öykü kitapları resimlemeye başladı. Okul işlerine, lisedeyken “Bu kadar yeter!” dedi. Çeşitli kurumlarda desinatör, grafiker ve ressam olarak görev aldı. Onlarca çocuk kitabını resimleriyle çoğalttı. Ders kitapları da resimledi. 1966’dan bu yana İzmir’de yaşıyor.
Bana benden çok güvendiği için canım arkadaşım Çiğdem Özelsancak Ataş’a, desteğini hiçbir zaman eksiltmeyen sevgili eşim İlker Al’a, değerli fikirleriyle yanımda oldukları için İlkay Noyran’a ve Fidan Çobanoğlu Kaplan’a sonsuz teşekkürler...
Oyuncağını kaybetmiş bir çocuk gibiydi şimdi. Bahçedeki küçük tabureye oturmuştu. Dirseklerini dizlerine dayamış, yüzünü avuçlarının içine almış, kapkara gözlerini sıkıntıyla üç katlı apartmanlarının duvarına dikmişti. Evleri apartmanın birinci katındaydı. Bir üst katta sınıf arkadaşı Berk, en üstte ise kendilerinden beş altı yaş büyük Nehir oturuyordu. Apartmanlarının arkasında ise küçük ama ürkütücü görünen üç depo vardı. En baştaki kapı, onların depolarına açılıyordu. Evlerini hiç bu kadar incelememişti Kayra. Berk’in, hafta sonu yanında olmaması canını sıkmıştı. Bütün dünyasını onunla paylaşıyordu. Bu yıl ortaokula başlamışlardı ve ilkokulda olduğu gibi yine aynı sınıftaydılar. Yaz tatilleri hariç neredeyse hiç ayrılmamışlardı. Ama şimdi yanında değildi işte. Bakışlarını duvardan ayırdığında ileride duran topu fark etti. Kalktı, topla 7
oynayıp vakit geçirebilirdi biraz. Az önce uzun uzun incelediği duvar, şimdi onun oyun alanıydı. Topu duvara vuruyor, geri gelmesini bekliyordu. Bir kere vurdu, iki kere vurdu, üç, dört, beş… O kadar umursamazca vuruyordu ki dışarıdan izleyen biri onu tanımasa bile aklının başka bir yerde olduğunu anlayabilirdi. Son vuruşunda top, duvara değil de duvarın sonundaki kapıya çarptı ve kapı açıldı. “Bir bu eksikti!” dedi. Bu depoyu hiç sevmiyordu. Hem de hiç! İçeriye kafasını uzatıp sessizce bekledi. Bir tıkırtıyla irkildi. Hızlıca çekti kafasını. Deponun duvarına sırtını dayamış, hızlı hızlı nefes alıyordu şimdi. Sanki bir parlaklık mı görmüştü ne? Evet, evet! Kesin görmüştü o parlaklığı, sesi de duymuştu. İçeri girmeyi bu yüzden hiç istemiyordu. Biliyordu Kayra, onların 8
burada olduğunu hep hissediyordu. Keşke annesiyle babası yanında olsaydı, onlar da görseydi. Bir an kokuyla titredi. Şimdi ne yapacaktı? Kapıyı da kapatamamıştı. Yavaşça uzaklaşmaya karar verdi; kapı açık kalabilirdi. Zaten önceden de açıktı yoksa top oraya nasıl girebilirdi ki. Kapıya doğru ürkek bir bakış attı ve onu gördü. Kapının aralığından gözlerini dikmiş Kayra’ya bakıyordu. Gözlerini bir kaplan gibi kısmıştı, dışarıdan gelen ışığa alışmaya çalışıyordu, çok uzun bir süre karanlıkta kalmış olmalıydı. Kayra bir anda soluğunu bıraktı. “Demek içerideki sendin!”
9
Ayağa kalkıp evlerinin yaşlı kedisi Yumak’ı kucağına aldı. Kendi kendine söylendi: “Hayalet diye bir şey yoktur ki!” Annesinin yaptığı gibi, el yordamıyla lambanın düğmesini bulup ışığı yaktı. Şimdi sadece topu bulup buradan çıkmak kalmıştı. Top o hızla deponun karşı duvarına kadar gitmişti. Hızlı adımlarla oraya yürüdü, eğildi, topu aldı. O da ne! Bir kitaplık… Daha önce hiç fark etmemişti. Sonra mırıldandı: “Tabii fark etmezsin! Kaç kere girdin ki buraya?” Doğru söylüyordu, buraya ancak birkaç kez girmişti, her defasında da yanında ya annesi ya da babası vardı. Yumak’tan cesaret alıp kitaplara göz gezdirdi. Hiçbiri roman değildi, hepsi 10
Defter, şehrin çarşısından ayrılıp arnavutkaldırımlı dar sokakları gösterdi. Üç katlı pembe evin önüne geldiklerinde Nehir’in adeta fısıltıya dönüşen çığlığı duyuldu: “Selanik!” Nerede olduklarını üçü de anlamıştı. Defter bir sayfa daha çevirdi... Yüz otuz yıl öncesinden kimi anlara tanık olacağımız bir maceraya bekleniyorsunuz...
ISBN 978-605-4634-47-7
9
786054 634477