Habib Bektaş Çizer: Duygu Cigal
Habib Bektaş Çizer: Duygu Cigal
Yazar Habib Bektaş Çizer Duygu Cigal Genel Yayın Yönetmeni Özlem Tortop Akkaya Başeditör Yunus Bekir Yurdakul Grafik Tasarım Bora Çokdinleten
ISBN: 978-605-4634-48-4 Sertifika No: 12172 İzmir, 18 Nisan 2014 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi Gazi Bulvarı No: 148-B Kemalpaşa / İZMİR
Sertifika No: 15666 © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.
Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Nu. : 38/Z -1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 0232 425 79 63 - 445 91 12 Belgegeçer: 0232 489 37 37
Sevgili yeฤ enim Deniz Yazla iรงin...
Habib Bektaş, yazar 1951’de, Salihli’de doğdu. Girip çıkmadığı iş yok gibidir. 1972’de gittiği Almanya’dan çabucak dönemeyeceğini anlayınca sözü yurt edindi. Çalışmayı, okumayı, insanları, en çok da yazmayı sevdi. Şiirler, romanlar, öyküler kaleme aldı. Işığın rengini aradı, gölgenin kokusunu... Gün geldi öykülere inandı. 2012’de yayımlanan “Hollanda Kralı Bo”, “Dedeağaç”, “Çocukağaç”, “Fransa Gezisi”, “Patlamış Darı”, “Baloncu”, “Çiçekoğlan” öykülerinin ardından “Çayırkuşu”nu yazdı. “Oyun Delisi” ve “Düşdağlar”da yine öyküler anlatıyor. Şimdi kimi gün Salihli’de çocukluğunun arkadaşı çocuklarla oyunlarda buluşurken, kimi gün İzmir’de, Almanya’da yeni yapıtların izini sürüyor.
Duygu Cigal, çizer 1982’de, Ankara’da doğdu. ATSO Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim, Anadolu Üniversitesi’nde çizgi film yapmayı öğrendi. Şimdilerde üç boyutlu animasyon diziler için karakter canlandırmaları yapıyor. Ne var ki çizmeden de duramıyor. Çocukları, bir de kuşları çok seviyor!
İçindekiler Lades .................................................... 7 Doğum Günü .................................... 25 Sahte Osterhase ...................................35 Deli .....................................................55
Lades Kendini bildi bileli bir atı olsun istiyordu Aslı. Sürekli at resimleri biriktiriyordu. Odasının duvarlarını at resimleri süslüyordu. At, en çok sevdiği hayvandı. Sadece atları değil, bütün hayvanları seviyordu Aslı. Yolda bir karınca görse durup uzun uzun izlerdi onu. Hayvanlara eziyet edilmesine dayanamazdı. Eziyet edene rastlarsa da kim olursa olsun sesini yükseltir, karşı çıkardı. Okula başlayıncaya kadar bir atının olması için yapmadığını bırakmadı. Ne çok yalvarıyordu annesine, babasına: – Anneciğim, babacığım, n’olur bir at alalım! Aslı’ya verilen yanıtlar hiç değişmiyordu: – Olmaz kızım! 7
– Şu küçücük evde nasıl at besleriz? – Kendimiz güçlükle sığıyoruz! Aslı ise anlamak istemiyordu bu durumu. Dört yaşındayken, “Şurda, oturma odasında, köşede beslerim ben onu!” diyordu. Sonraları, biraz büyüyünce anne ve babasına hak verdi. Oturdukları evde bir at beslenemeyeceğini kavramıştı. Böyle bir şeyin ata da eziyet olacağını öğrenmişti artık. Babasının dediği gibi, atı gezdirmek, koşturmak gerekiyordu. Atlar, geniş alanlarda yaşamalıydı! Nasıl yaşarlardı küçücük odalarda! Okula başladığı yıl “tavşan” diye tutturdu Aslı. Babası, “Ben karışmam. Annenle anlaş! Annen kabul ederse alırız.” diyordu. Annesine çok yalvardı. “Hayır!” diyordu annesi, “Evde her tarafı kemiren bir hayvana katlanamam!” 8
Aslı, büyük bir kafes alınabileceğini, tavşanın kafeste de bakılabileceğini söylüyorsa da derdini anlatamıyordu. “Tavşan, bütün evi kokutur!” diyordu annesi. Aradan aylar geçti. Okullar açılalı çok olmuştu. Aslı’nın tavşanı yoktu daha. Ama bu isteğinden de vazgeçmemişti. Bir cumartesi akşamıydı. Yemekte, fırında tavuk vardı. Aslı’nın dışında herkes seviyordu bu yemeği. Hele abisi Ozan! Annesi de çok güzel yapıyordu: Önce güzelce yıkıyordu tavuğu. Etleri, yumuşacık oluncaya kadar haşladıktan sonra, çeşitli baharatlarla fırına veriyordu. Tavuk, fırında pembeleşinceye kadar kızarırken haşlama suyu ile de pilav yapıyordu. Yanına da bol soğanlı salata!.. Kızarmış tavuk bir tepside yemek masasına getirilince aklına bir cinlik geldi Aslı’nın. 9
“Anne,” dedi, “lades tutuşmaya ne dersin?” “Tamam,” dedi annesi hiç düşünmeden. Özenle parçaladılar tavuğu. Lades kemiğini çıkardılar. Annesi sordu: – Nesine? Planını çok dikkatli uygulamalıydı Aslı: – Nesine olsun anne? “Bilmem ki!” dedi annesi hiçbir şeyden kuşkulanmadan. Tam zamanı, diye düşündü Aslı: – Sen kaybedersen bir tavşan alalım. Ben kaybedersem…
10
Oyun! Kalbimin yarısı sevdiklerimse kalanı oyundur. Oyundaysa sevdiklerim, dünyalar benim olur... Kanmayı da severim oyunda arkadaşlarımın şakalarına; arkadaşlarıma sonu kahkahalara açılan küçük tuzaklar kurmayı da... Oyun delisiyim anlayacağınız. Öyle ki bu kitap benim için yazıldı... Habib Bektaş hepimizi oyuna bekliyor; ladese, doğum günü kutlamasına, denizle tanışmaya... Haydi!
ISBN 978-605-4634-48-4
9
786054 634484