Yaldızlı Şeker Kâğıtları

Page 1

Çiğdem Özelsancak Ataş Çizer: Emel Alp Sarı



Çiğdem Özelsancak Ataş Çizer: Emel Alp Sarı


Yazar Çiğdem Özelsancak Ataş Çizer Emel Alp Sarı Genel Yayın Yönetmeni Özlem Tortop Akkaya Başeditör Yunus Bekir Yurdakul Grafik Tasarımcı Fatma Yılmaz

ISBN: 978-605-4634-24-8 Sertifika No: 12172 İzmir, 18 Nisan 2013 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi Gazi Bulvarı No: 148-B Kemalpaşa / İZMİR

Sertifika No: 15666 © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.

Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Nu. : 38/Z -1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 0232 425 79 63 - 445 91 12 Belgegeçer: 0232 489 37 37


Çocukluğun uçsuz bucaksız gökyüzünde süzüldük durduk. Yaramaz Zafer’e, hayalci Hale’ye, Peter Pan’ın en yakın arkadaşı Hande’ye ve içimdeki huysuz küçük kıza...

3


Çiğdem Özelsancak Ataş, yazar 1975’te, Adana’da doğdu. Çocukluğunda en büyük eğlencesi, annesi Cici’yle birlikte tarihsel öyküler kurgulamaktı. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede yüksek lisans yaptı. 1997’de öğretmenliğe başladı. Öğrencilerinin de tarihe en az kendisi kadar ilgi duyması için elinden geleni yapmayı ilke edindi. 2003’te Ata doğdu. Kapkara gözleri ve dinmek bilmez merakıyla; kitaplar, çocuklar ve tarihle dolu yaşamına yepyeni bir yön verdi. Ve Ata’nın büyüyen çığlığı Tarih Aynası’nı doğurdu. Bir dizi olarak kurguladığı yapıtlardan ikisi “Taş Duvarların Sesi/ Hitit” ve “Sağdaki Yedinci Taş/ Urartu” ilk kitapları olarak 2010’da yayımlandı. Dizinin üçüncü kitabı “Aynanın Elleri/ Frigya” 2011’de çıktı. Dördüncü kitap “Dikenli Ok Uçları/ Lidya” 2012’de ulaştı okura. Dizinin altı ve yedinci kitaplarını da yazdı. Eşi, oğlu, ailesi ve öğrencilerinden oluşan kocaman bir dünyası var. Eskişehir’de yaşıyor.

Emel Alp Sarı, çizer 1979'da, Almanya'da doğdu. İzmir'de grafik tasarım okudu. Okul bitince çocuk kitaplarına resim çizmekten başka bir şey yapmak istemediğini fark etti. Zaman geçtikçe çizdiği karakterlere daha çok benzemeye başladı. Hatta resim çizdiği elinin artık çizgi filme dönüştüğünü söyleyenler var. Çizgi filmleri, çikolatayı, dondurmayı, hayal kurmayı, denizi, okunduktan sonra unutulan çocuk kitaplarını toplamayı, papağanları çok seviyor. Şimdi İzmir'deki evinde; kızıl saçlı bir dev, iki papağan, bir örümcek, bacasında bir martı ailesi, balkonunda bir grup serçe ve güvercinle birlikte yaşıyor.


İÇİN DEKİLER utan Çocuk 7 T k e il D a d n rı a Avuçl Çıtı ile Pıtı 21 Pusulası 25 Uzay Haritası ve ki Ev 33 Kiraz Ağacında ası 39 Uçarazor Düny dızı 61 Şlop Kuyrukluyıl Dünya (Yer) 89 Eve Dönüş 103 z Papatyadan, Duvarları Beya Ev 10 Çatısı Sarı Olan

9


6


Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk “Keşke” adlı uzak bir gezegende yaşardı Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk. Her sabah uyandığında yüzünü Güneş’e döner, sıcacık gülümserdi. Elleri küçücüktü. Minicik avuçlarına sayısız dilek sığdırırdı. Yüzlerce, binlerce, milyonlarca… Yaldızlı şeker kâğıtlarına sarılıydı hepsi. Hani gökyüzünde bir yıldız kaydığında ‘ keşke’ dersin ya, işte isteğin o yıldızla birlikte küçük çocuğa ulaşır. Bazen de yıldız kaymadan umut edersin, “olsaydı!” dersin. Havada başıboş uçan dileği devriye gezen nöbetçi yıldızlar yakalar hemen. Bütün dilekler bu gezegenin papatyalardan oluşan ikinci halkasında, ufkalar tarafından yaldızlı şeker kâğıtlarına sarılır. Ufkaları bilir misin? Yelken kulaklı, fındık burunlu, kiraz dudaklı, kelebek kanatlı, iki elli, iki ayaklı tozpembe yaratıklardır onlar. Boyları serçeparmağın uzunluğundadır. 7


Ufkalar telaşlı bugün sanki. Papatyaların üzerinde gidip geliyorlar. Bir oraya… Bir buraya… Ufkanın biri papatyalardan sarkmış, birinci halkanın altına bakıyor. Çilekli dondurmaların altına yani… Bulamadı galiba. Telaşlı olanlar yalnızca minik dostlarımız değil. Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk da endişeli sanki: “Günaydın ufkalar.” “………………………..” “Neden konuşmuyorsunuz?” “………………………..” “Dileklerim nerde? Geciktiniz bugün.” Ufkaların lideri Şekercibaşı boğazını temizledi: “Sana da günaydın Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk. Nasıl, dilekleri gerçekleştirebildin mi?” Küçük çocuk, sağ avucunda iki yaldızlı şeker kâğıdıyla yüzünü Güneş’e döndü. Kollarını açtı, gerindi: “Dün çok yoruldum ama bitirdim sayılır. Bugüne iki dilek kaldı yalnızca.” Yaldızlı kâğıtlardan birini dikkatle açtı. Önemlidir yaldızlı şeker kâğıtları. Bir yırtılırsa… Bir kaybolursa… Düşünmesi bile korkunç! “Hımm! Gerçekleşmesi zor ama mutlaka denenmeli.” Şekercibaşı merakla mavi ışıklar içinde parıldayan şeffaf küreye baktı. Dilek, kürenin içinde dönüp duruyordu. 8


di!”

“Ne var o kürede? Hadi ama çatlayacağım şim-

“Tiktak gezegenindeki bütün saatler durmuş. Zavallı Tiktaklılar işlerine, okullarına, oynamaya gidemiyormuş. Bir Tiktaklı çocuğun dileği bu.” Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk mavi, şeffaf küreye üfledi. Kürenin içindeki harfler dışarı çıktı, havada döndü ve konuşmaya başladı: “Bugün saat ikide arkadaşımla tiyatroya gidecektim. Ama bir türlü iki olmuyor. Keşke bütün durmuş saatler tekrar çalışsa!” Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk mavi küreye tekrar üfledi. Kürede saat görüntüsü belirdi. Guguklu hem de… Tıkır tıkır çalışan… Kürenin rengi sarıya döndü. Tiktak gezegenine doğru yola çıktı. Diğer yaldızlı şeker kâğıdına geldi sıra. Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk özenle açtı. Önemlidir yaldızlı şeker kâğıtları. Yırtılmamalı… Kaybolmamalı… “Oooo! Bu daha da zor ama olanaksız değil. Yalnız, bu istek bir anda geçekleştirilemez, zaman gerekli. Hem de oldukça uzun bir zaman… Dilek, Dünya gezegeninden geliyor.” Şekercibaşı bu kez merakla yeni küreye baktı. Gri, ağlayan bir küre… Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk ağlayan gri küreye üfledi. Harfler dışarı çıktı, havada daireler çizdi ve gözyaşları içinde konuştu: “Ailem, arkadaşlarım, saksıdaki mor menekşem… Herkes gitti. Keşke, ah keşke bombalar patlamasa, kimse ölmese…” 9


10


Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk’un yanaklarından iki damla yaş süzüldü. Gri küreye sevgi üfledi ve de kardeşlik… Kürenin rengi yeşile döndü, ardından Dünya’ya doğru yola çıktı. Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk gözyaşlarını sildi. Ufkalar burunlarını çekti. Şekercibaşı güçlükle yutkundu. Neden sonra gülümsedi Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk. Gülümsemesi ışıl ışıl yayıldı etrafa. Ufkalar da gülümsedi. “Hadi bakalım. Bugün çok yoğun bir gün geçireceğimizi hissediyorum. Dileklerim nerede?” Ufkalar fısıldaşmaya başladı. Fısıltılar büyüdü, kocaman oldu. Keşke gezegeninin bütün halkalarını kapladı. Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk kulaklarını tıkadı. Ama boşuna! Fısıltıların gürültüsünden kurtulamadı. Dayanamadı, sonunda avazı çıktığı kadar bağırdı: “Yeteeeer!” Fısıltılar kesildi. Halkalar gezegenin etrafında dönmeyi bıraktı. Bu kez de sessizlik rahatsız etti onu. Kulakları, burnu morardı. Gözleri kızardı. Çok ama çok kızınca böyle olur Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk. Onu öyle görmek istemezsin. Şekercibaşı iki adım öne çıktı: “Ben… Şey… Nasıl oldu anlamadım!” Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk’un kulaklarından dumanlar çıkmaya başladı: “Ne nasıl oldu? Geveleme artık. Çıkar ağzındaki baklayı!” 11


“Yaldızlı kâğıtlar…” “Yaldızlı şeker kâğıtları” diye düzeltti Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk. Önemlidir yaldızlı şeker kâğıtları… Adını doğru söylemeli. Tekrar yutkundu Şekercibaşı, boğazındaki yumru gitmedi. Hırıltıya benzer bir ses çıkarabildi. Öksürdü. Boğazı azıcık temizlenir gibi oldu: “Bugün sabaha karşı dilekler gelmeye başladı. Her zamanki gibi ilk halkada toplandılar. Ufkalarım çilekli dondurmalara yapışan dilekleri, papatyalardan ördükleri sepetlere doldurdular. Sonra üçüncü halkaya geçtiler.”

“Horoz şekerleri halkasına yani.” “Evet Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk, o halkaya.” “Hâlâ bir gariplik fark edemedim anlattıklarında Şekercibaşı. Gün olağan seyrinde başlamış işte.” “Doğru, her şey yolundaydı. Horoz şekerleri halkasında ufkalarım sepetlerini boşalttılar. Karman çorman harfler kendilerini bekleyen küreleri buldu ve içlerine girdi. Sıra, küreleri yaldızlı şeker kâğıtlarına sarmaya gelmişti. Ufkalarım bunun için ikinci halkaya atladılar. Ama…” 12


Sustu Şekercibaşı. “Ama ne? Konuş hadi, devam et.” “Ama yaldızlı şeker kâğıtları yerinde yoktu!” “Ne diyorsun sen Şekercibaşı! Nasıl yoktu!” “Yoktu işte! Kapı ardına kadar açıktı. Çok üzgünüm… Vereceğin cezaya razıyım.” Zavallı Şekercibaşı… Omuzları öne düştü. Sessiz sessiz hıçkırmaya başladı. Görseydin, çok üzülürdün. “Kötü… Çok kötü… Ne olacak şimdi? Yaldızlı şeker kâğıtları kürelerin kozasıdır. Dilekler onlar olmadan olgunlaşamaz. Sen… sen…” Tamamlayamadı cümlesini Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk. Kendisini papatyalardan oluşmuş bir yastığa bıraktı. Başı dönüyordu. “Evreni umutsuzluk ve mutsuzluk saracak. Özellikle çocuklar zarar görecek bu durumdan. Ve bütün bunlar kimin suçu?” Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk, Şekercibaşı’na kıpkırmızı gözlerle bakıyordu. Zavallı ufka iyice çöktü. Başını dik tutamadı. O sırada incecik bir ses duyuldu. Belli belirsiz… Binlerce ufkanın arasından biri sıyrıldı, öne çıktı. Dik durmaya çalışıyordu ve de cesur… Ama dizlerinin titremesini, birbirine vururken çıkardığı sesi duyabilirdin. “Şekercibaşı’nın suçu yok efendim. Yaldızlı şeker kâğıtlarının başına gelenlerden ben sorumluyum!” 13


Hani ufkaların boyu serçeparmağın kadardır ya, bu daha da küçüktü. İki yandan örülmüş sarı saçları, mor benekli bembeyaz kanatlarıyla öyle şirindi ki… Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk hayretle baktı minik ufkaya: “Sen bir çocuksun!” Minik ufka ağlamaya başladı: “Böyle olacağını bilemezdim!” Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk’un yüreği yumuşadı. Elini uzattı, konmasını işaret etti. Minik ufka istenileni yaptı. Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk küçük yaramazı göz hizasına getirdi. “Adın ne senin?” “Çıtı efendim. Adı Çıtı. Yalvarırım affedin onu!” 14


Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk, başının çevresinde kanat çırpan iki ufka gördü: “Siz kimsiniz peki?” “Biz annesi ve babasıyız efendim.” “Neden onun yerine cevap verdiniz?” “O henüz çocuk!” “Ben de öyleyim! Siz karışmayın bakalım!” Yeniden Çıtı’ya döndü Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk: “Seni dinliyorum Çıtı.” Çıtı gözlerini ve burnunu sol koluna sildi: “Kardeşim Pıtı’yla birlikte halkanın arkasında oynuyorduk. Annemle babam hep o evin önünde nöbet tutar. Çatısı sarı, duvarları beyaz papatyadan olan hani… Birkaç kere orada ne olduğunu sorduk, çok kızdılar. ‘Sakın girmeyin!’ dediler. Bense içeriyi görmeyi çok istiyordum. Dün öğleden sonra saklambaç oynarken birden, ‘Pıtı beni orada aramaz.’ diye düşündüm.” “Bak sen! Sonra?” “Girdim… Hiç penceresi olmamasına rağmen içerisi ışıl ışıldı. Bir süre sonra onların yaldızlı şeker kâğıtları olduğunu anladım. Papatya sarmaşıklarından oluşan iplerle sıkı sıkı bağlanmış üç balya vardı. Odanın içinde zıplayıp duruyorlardı.” “Her balyada kaç yaldızlı şeker kâğıdı vardı Çıtı?” 15



“Terk edilmiş bir evinvardır bahçesini paylaşan irili ufaklı Ne çok dileğimiz aklımızı kurcalayan hay�anların sevimli birlikteliğinin önemli bir başarıya ve dileklerimizle aramıza giren ne çok engel… Sonra dönüşt�ğ�nü okumak gerçekten mutluluk verici. bir t�rlü aklımıza yat�ayan sınırlar, yasaklar, şimdi ÜstelikBirbug�n küçük bahçenin belediye başkanının olmazlar… cesaret edip aklımıza koyduğ�muzla minik bir pire, yardımcısının da pos bıyıklı bir fare geçerken yasak kapılardan, ne işler açılır başımıza! gör�nce sayfaların çağ�ısı iyice g�çleniyor. Sahiolduğ�nu biz büy�dükçe küçülür mü o gözlerimizi ışıklarla Nursel Çetin küçük bir şehir yaratarak başlamış işe. dolduran dilekler? Yoksa unut�r muy�z onları bir Orayı koskocaman bir dünyaya çevir�ek sizin oy�nun kıyısında? elinizde. Gün gelir hayat dileklerin ötesine geçer biz farkında �uşkusuz ki okuyarak... bile olmadan… Ve dün bizi çoğaltan Ben okudum. Sevdim, sevindim.”düşler, bug�n başka çocukları bekler.Atilla Mehmet

Avuçlarında Dilek Tutan Çocuk, sizi de bekliyor �eşke’ye. Hadi ama hazırlanın!

top.com.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.