This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
ORHAN KEMAL CEM İLE Roman ::::::::::::::::: İ 1934 y ılı Eylül sonlar ının berrak bir gecesiydi. Kuvvetli ay ın alt ında bembeyaz pamuk tarlalar ı göz alabildi ğine uzan ıyor, köyleri şehre ba ğlıyan tozlu yollarda kütlü denilen, tohumlu pamuk hararlar ı yüklü Doçlar, Şevroleler, Fordlar, ya ğsız tekerleklerinin g ıcırt ısı ayd ınl ık geceyi dolduran öküz, cam ız arabalar ı, İnegöl çift atl ılar ı, yüklü deve dizileri şehre ak ıyordu. Deveci Çopur Halil, dokuz deveyi çekmekte olan eşeğinden yere atlad ı, kara donunun cebinden Serkdoryan cıgara paketini ç ıkard ı, bir c ıgara yakt ıktan sonra çöpü baş ve şahadet parmaklariyle k ırıp f ırlatt ı. Testekerlek ay ta yukardayd ı. YoI boyunca uzanan meşeli ğin hemen gerisinde tok bir çakal, hazdan gerilmiş s ırt ıyla yumuşak toprakta debelenmekte, arada şehvete gelerek, ince ve bembeyaz dişleriyle ava do ğru pavlamaktayd ı. Çakal tekrar pavlay ınca, uzaklarda bir köpek gürler gibi sesiyle havlama ğa başlad ı. Bunun üzerine sa ğdan soldan, inceli kal ınl ı köpek sesleri ço ğald ı. Çakal safi kulak kesilmişti. Böcek ç ıtırt ılar ı yüklü geceyi huzursuzlukla dinledi. Tam bu s ırada esen nemli bir rüzgar Deveci Halil'i içten içe titretmişti ki, karşıda, ta karşıdaki kalabal ık meşeli ğin hemen gerisinden kalkan dört insan karalt ısına dikkat etti. Karalt ılardan üçü ayr ı yönlerde kaybolurken, dördüncü karalt ı yola indi, bir c ıgara yakt ı. Şehir uzaklarda bir çizgi, ışıktan bir çizgi gibi gözükmekteydi. Klevand pamu ğunun devşirildi ği bu mevsimde tarlalar insan dolu oldu ğu için, Deveci Halil ald ırış etmediyse de, geçenlerde şehrin burnunun dibinde çevrilip soyulan otomobili hat ırlayarak, eli kara donunun sa ğ cebindeki parlak demirli sustal ısına gitti. Yolun kenar ındaki adam ın hizas ına gelince: - Selamünaleyküm! dedi. Kasketi ensesine y ıkılı adam ın yüzü pek belli olmuyordu. Makinist k ılıkl ı, uzun boylu, zay ıf biri. - Aleykümselam, Halil a ğa! Cevab ını verince, Deveci Halil durdu, e ğildi, adam ın
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. yüzünü görme ğe çal ıştı. Beriki: - Ne o dedi, tan ıyamad ın m ı ne? Sivri çeneli, uzunca bir yüzdü. Sesten alan Deveci Halil: - Vay, dedi. İzzet ustaym ış! Ben de belledim ki... Beriki güldü: - Ne belledin? Eşkiya m ı? - Olur olur... - Olsa napard ın? Parlak demirli sustal ısını şak ırt ıyla açan Deveci Halil: - Habibini şaşırırd ım! dedi. Gülüştüler. Deveci Halil: - Bu saatta buralarda ne ar ıyon? diye sordu. - Hiç.. Şu karşı çiftli ğin bozuk Hanoma ğını tamir ettim, piston rektifiyesi.. - Niye? Fabrikadan ayr ıld ın m ı? - Ayr ıld ım. Var bir yirmi gün.. - Demek ayr ıld ın? - Ayr ıld ım... - Şimdi ne iş görüyon? Henüz muayyen bir işim yok. Şurda burda çal ışıyorum. - Gündeli ği do ğrultuyorsun ya? - Eh. Do ğruluyor demektir.. - Sen işsiz kalman can ım, kurt gibi adams ın. - Belli olmaz. - Ne belli olmaz ı yahu.. Geçen gün bir yerde konuşuluyordu, senden laf aç ıld ı, bu Çukurova'da üstüne zor bulunur dediler! - Senin köro ğlu da çal ışıyor mu? - Çal ışıyor.. - Hastal ığı noldu? - Bildi ğin gibi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Yahu sen ak ıll ı adams ın.. Hasta avrat, hasta hasta çal ıştırılır m ı? - Beni dinledi ği var m ı ki.. Evde bunal ıyorum diyor, öleceksem makinemin başında ölim diyor.. - Ne avrat be! Demek öyle diyor.. Hadi gidek, ne bekliyon? - Şimdi bir kamyon gelir nerdeyse.. Deveci Halil sö ğdü. İzzet usta: - Makineye sö ğme, faydas ı yok! dedi. Deveci Halil bu sefer hem kamyona, hem de kamyonu icat edene, kamyonu memlekete sokana, kamyonla iş görene, gördürene uzun uzun sö ğdükten sonra: - Ben her y ıl bu vak ıtlar paraynan oynard ım! dedi, bu cenabetler memlekete girdi gireli bizim r ızklar ın yönü de ğişti.. Anlay ışlı anlay ışlı gülümseyen İzzet usta: - Sat develerini, bir kamyon da sen uydur! dedi. - Töbe de.. Baba, dede, ecdat yadigar ı, peygamber mahluku onlar.. Günah de ğil mi? Sen ona buna boşver de, şu Boşnak k ızından haber ver bana.. Gene o avluda mı oturuyorsunuz? - Evet... - Kap ı komşu musunuz gene? - Kap ı komşuyuz. - K ırk y ılda bir işimiz düştü, boş verdin bire usta.. Halbuki babas ıynan aran iyi! - Sen bunu zaman zaman tekrarlar durursun Halil, ille beni gördün mü akl ına gelir.. - Kim? - K ız... - Gece düşümde, gündüz hayalimde vallaha.. her daim akl ımda.. Allah emri, Paygamberin kavli üzere, kendime aile yapaca ğım.. - K ızın gönlü yok! - Sen babas ının gönlünü ettikten sonra k ızın esamisi mi okunur bire usta? - İşte bunda yan ıld ın.. - Niye?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Senin bildi ğin babalardan de ğil ki bu. K ızını gözünden ziyade sever.. Sonra o adam ın kafas ı başka.. Yerliye kız vermez. Çocuklar ını toplay ıp, Çukurovadan savuşmak istiyor.. - Savuşup da nolacok? - Beş on dönüm tarlas ı varm ış, zaman ında hükümet vermiş.. İşliyecek.. - Beş on dönümnen iş mi olur? Töbe geçinemez. - Eee.. Uzun ettin amma. Sonra biliyorsun, k ız başkas ını seviyor.. - Katibi de ğil mi? Otuz kaat ayl ıknan avrat m ı sevilir? Bana vars ın, gözümün ya ğını yesin! boynunu bo ğaz ını beşibirliknen, kollar ını alt ın burmaynan doldurim! - K ızın böyle şeylerde gözü yok. İsterse, senin yapaca ğının on mislini yapacaklar var.. Amma istemiyor... - ...develerimi satar, u ğruna harcard ım tekmil.. Feda olsun. - ...kollar ını alt ın burmaynan doldururum, küpe al ırım, kendine, beşibirlik al ırım. - Ben onu Allah ın emriynen kendime aile yapacam, kapatma de ğil ya.. - Boş laflar Halil.. Olmayacak şey, boşuna nefesini tüketme. K ız katibi seviyor diyorum, sen hala... - Otuz kaat ayl ıknan avrat m ı sevilirmiş? - Fazla gelme ğe başlad ın amma.. Birdenbire sinirlenen Halil: - Ne fazla gelecekmişim, dedi, bir gün dayar ım tomafili... - Eeee? - Att ığım gibi yallah... Deveci Halil develerinin önüne düştü, eşeğine atlad ı: - Çööööh.. İzzet usta da bir c ıgara yakt ı. İİ Devrini tamamlayan ay silinmişti. Ulucami'de sabah ezan ı okunmaktayd ı. Şehrin hareketsiz, a ğır ve eski sokaklar ı yabanc ıya Ortaça ğı hat ırlatarak a ğar ırken, bir kap ı usullac ık aç ılıp kapand ı, sonra bir başka kap ı, daha sonra bir başkas ı... Zülcelale ibadete koşuşan Müslüman gölgeler peydahland ı duvarlarda. Bo ğula bo ğula öksürüp, yere a ğız dolusu
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. bir balgam tüküren ihtiyar bir Müslüman ın birdenbire: - Allah Cellecelalehu! Diyen sesi işitildi. Bu s ırada Deveci Halil'in deve dizisi, caminin arkas ındaki karanl ık soka ğa girmekteydi. İİİ Fabrikan ın kurşuni boyal ı demir kap ısı önünden üçe ay ırarak her biri bir başka mahalleye giden yollar öküz, cam ız arabalar ı, İnegöl çift atl ılar ı, boy boy, renk renk kamyonlar ve yüklü deve dizileriyle doluydu. Geçit vermiyecek şekilde t ıkal ı üç yol, fabrika kap ısında birleşip kal ın bir kol halinde içeri giriyor, Malzeme Yedek Anbar ını sa ğına, demirhaneyi soluna al ıp, tohumlu pamuklar ın tohumundan ayr ılma işinin görüldü ğü Ç ırç ır Dairesinin de önünden geçerek, fabrikan ın arka ma ğazalar ında yanyana üç kantar ın oraya uzan ıyordu. Üç kantarda üç katip, fabrikaca sat ın al ınan tohumlu pamuklar ı tart ıp teslim almaktayd ılar. Ortal ıkta keskin bir may ıs kokusu vard ı. Öküz, cam ız bö ğürtüleri, hamallar ın yaygaras ı, telaş, toz ter... Katiplerden birisi saatine bakt ı: - Alt ıya geliyor! dedi, sonra haber verdi: - ...Saat alt ıya geliyor milleet! Fabrika sahibi ekseriya alt ıda, pek pek alt ıyı çeyrek geçe fabrikaya gelirdi. Kantar şak ırt ılar ı artt ı, terli hamallar ın konuşmas ı h ızland ı. İV Bu saatta de ğişecek yedek, yani vardiya olmad ığından, işçi mahallesi uyuyordu. Çürümüş, tahta, pasl ı teneke ve kerpiç y ığınlar ından ibaret evleriyle işçi mahallesi sanki bir seldi, bir seldi de bu sel, uzak, çok uzaklardan yuvarlana yuvarlana, köpüre köpüre, korkunç anaforlar yapa yapa gelmiş, y ıllardanberi mahallenin nabz ı gibi atan fabrikan ın a ğır, beyaz taşlarla örülü; kal ın sa ğlam ve yüksek dört duvar ına dört yandan yüklenmiş, ama duvarlar ı aşamadan, tak ılm ış kalm ıştı. Evler.. Yan yatm ış, diz çökmüş, ba ğdaş kurmuş, kapaklanm ış, yahut tam yuvarlanacakken tutunuvermiş, evler, işçi evleri. Bu evlerin çürük kap ılar ı arada aç ılıyor, ya dal gibi bir k ız, bir kad ın, yahut kocaman takunyalar ıyla küçücük bir çocuk, uyku dolu gözleriyle ç ıkıyor, fabrika kap ısındaki Fabrika Memur ve İşç ileri Mahdut Mes'uliyeti İstihlak Kooperatifinin bakkal ından içeri giriyordu. Fabrika baş makinistinin babas ı olan k ıpk ırm ızı, ablak yüzlü, ihtiyar bakkal, tezgah ına dayanm ış, gümüş çerçeveli beyzi gözlü ğünün üstünden bakarak, Deveci Çopur Halil'le
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. çene çal ıyordu. Bir ara: - Aha, dedi, seninkinin avrad ı geldi... Çopur Halil döndü, bakt ı. Uzun boylu, sapsar ı, zay ıf bir kad ın. Elinde siyah bir zeytinya ğ şişesi.. Çopur Halil: - Sen İzzet ustan ın avrad ı m ısın bac ı? diye sordu. Yorgun gözlerini Çopur Halile çeviren kad ın başını sallad ı. Beriki: - Hastas ın galiba? dedi. Allah iyilik versin... - Hasta m ıyım, sa ğ m ıyım bildi ğim var m ı ki... - İyi olur bac ı, iyi olur işallah.. Allahdan ümit kesilmez! - Amaaan.. İyi olmuşum ki, bundan sonra it olup kuyruk mu sall ıyaca ğım? Şişesini bakkal ın tezgah ına b ırakt ı.. - Şuna on iki buçukluk zeytinya ğı koy bakal ım.. - Kocan ı yolda gördüm, dedi Halil, bir patoz tamir etmiş.. İyi bir para geçer elinize gayri. Kad ın: - Elimize ne geçer bilmem, dedi, gitmeye gitti. - Geçer geçer.. Koskoca usta yahu... - İnşallah.. Ç ıra ğın uzatt ığı şişeyi ald ı: - Yaz duvara kals ın bahara! Ç ıkt ı gitti. Veresiye defterine borcu kaydettikten sonra bakkal: - Ustal ığına diyecek yok amma, sebats ız, dedi, yoksa bu Çukurova'da az bulunur.. Üç gün orda, beş gün ötede... - Bir insan bir yerde sebat etmeli! Şu Boşnak k ızını sordum, madem bir avluda oturuyorsunuz, kap ı komşunuz, babas ını gör, şu işimi bitir, dedim.. - Ne dedi? - Katibi seviyor diyor.. Otuz kaat mayişnen avrat mı sevilir? Kollar ını alt ın burmaynan doldururum, gözümün ya ğını yesin dedim.. Sonra dedim ki, şehirde konak bile tutar ım kendine, dedim, develerimi satar, u ğruna harcar ım
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. dedim... Hem de satar ım emmi! K ızın babas ı aksiymiş. Do ğru mu? - Hangi k ızın? - Boşnok k ızının... - Cemile'nin mi? - Heye... - Aksi olup da can ım... Anay ı k ızdan ay ıran para... Lakin k ız bildi ğin gibi de ğil.. Kabaday ı.. Ard ında da f ırlayanlar çok ya, dönüp bakm ıyor... - Katip nas ıl? - Katip de eyi o ğlan, hat ırnaz.. Zorlu da içki içer hani.. Benim şu mahzene girer, pencerenin önüne oturur, saçlar ı maçlar ı da tarar m ı sana... - Otuz kaatnan avrat m ı sevilir? - Neye sevilmesin? İki gönül bir olduktan sonra samanl ık seyran olur derler bize o ğlum.. - Bu k ız k ısm ının da işine ak ıl, s ır ermez... Bir heye dise yani... Kollar ını alt ın burmaynan doldururum! - Yok mu içerde bir tan ıdığın? - Nerde? - İplikhanede.. Ver elina bir kaç kuruş... - Var. Senin Camgöz'ün halas ının k ızı var, Karak ız.. - Daha eyi metettin ya.. Karak ızın zenaat ı ne ki? - O de ğilden açm ış meseleyi, a ğzını ma ğzını aram ış bir iki.. Lakin şu katip olmasa... - Demek k ız da onu seviyor? - Sevse ki ne yahu.. Otuz kaatnan avrat m ı sevilir bire Mam ıd emmi? Yar ın evlenseler mesela, avrat tuz dedi mi, ci ğeri c ız der! Hele bir iki de çocuklar ı oldu mu, b ırak.. Halbuki beni sevse... - Korak ız, dediklerini tekmil söylemiş mi? - Söylemiş söylemiye ya... - Ee? - Deli kafa.. Bana böyle şeyler söyleme, seni idareye şikayet ederim demiş... - Öyleyse mesele kalmam ış... Sen de elini yu... - Otuz kaatnan avrat m ı sevilir? Nerden baksan bir katip parças ı... Halbuki beni bir sevse... Bakkal:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Ahmet! diye ç ıra ğına seslendi, kald ır şu darabalar ı!... Ç ırak, dükkan ın yar ı inik kepenklerini tam kald ırm ıştı ki, ağa kooperatif berberinin yan ındaki köşeden ç ıkt ı. Geniş kenarl ı has ır şapkas ı alt ında pörsük yanaklar ı, sark ık alt duda ğı, gö ğsünden başlayan kocaman karn ı ve ince bacaklar ıyla yan yan yürüyor, bir örde ği hat ırlat ıyordu. Çukurova'ya yar ım pabuçlar ı; kulaklar ına geçmiş ya ğlı fesi ile ırgatl ık için geldi ğini, Mahmutpaşa Han ının kap ısında, çapakl ı gözleriyle bütün gün dikilip, da ğ köylülerinin getirece ği tabaklanmam ış tavşan derisi bekledi ğini, derileri tabaklay ıp satt ığını, kazand ığı üç beş kuruşa dü ğüm üstüne dü ğüm att ığını, ekmek peynir, ekmek turşu, ekmek kara zeytin yahut kaynam ış kimyonlu nohutla gününü gün ederek santimle yaşad ığını herkes bilirdi. A ğan ın geldi ğini gören Boşnak kap ıcı, mahalle bekçilerininkine benzeyen elbisesinin ceketini yanlara çekti, kendine çeki düzen verip, ellerindeki çanaklara yerlerden hayvan pisli ği toplamak için itişen yal ınayak çocuklar ı kovalad ıktan sonra, esas vaziyete geçti ve fabrika kap ı içindeki kulübesinin önünde put kesildi. A ğa bütün bunlar ın fark ında bile de ğildi. Kütlü hararlar ı yüklü araba, kamyon ve deve dizilerinin t ıkad ığı yollar ı çat ık kaşlarla gözden geçirerek: - Ne demiye birikmiş bunlar? diye sordu, yollar ı tekmil kitlemişler! Katipler dartm ıyor mu? Kantar başındaki üç katibin bütün gece yar ışırcas ına iş gördüklerini bildi ği halde, gene de sormuştu. Kap ıcının verece ği cevab ı beklemeden, fabrikaya girdi, odas ına geldi. Şapkas ıyla ceketini ç ıkar ıp odac ısına verdi, her sabah fabrika işlerini kontrola giderken giydi ği uzun, beyaz iş gömle ğini s ırt ına, lacivert beresini de tüysüz ama kuvvetli başına geçirdi, her günkü gibi, fabrika içlerini kontrola ç ıkt ı. V Kütlü denilen tohumlu pamu ğun ç ırç ırland ığı, yani tohumlu pamu ğun tohumundan ayr ılma işinin yap ıld ığı Çırç ır Dairesi'ne, tahtalar ı bas ıla bas ıla yenmiş, çürük, su gibi sallanan bir merdivenle ç ıkılıyordu. Katip, tohumdan ayr ılm ış pamuk balyalar ını tart ıyor, deveci Çopur Halil de bacak bacak üstüne atm ış, odada cıgara içiyordu. A ğan ın akl ı gitti. Zaten katip de işi b ırakm ış, a ğan ın yan ına koşmuştu. Birlikte merdivenleri ç ıkarlarken a ğa birdenbire durdu, peşi s ıra gelmekte olan katibe: - Gözlerine barnaklar ıma dakt ığım gibi ikici ğini birden al ırım, kosnük! dedi, palikemi mi yakd ıracan? Ne dimeye söylemeyon palike içinde cuvara içmenin yassah oldu ğunu? Altm ışlık bir Selanikli olan katip sars ıld ı.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Söyledim, dedi, vallaha, billaha söyledim! - Söyledin de ne dimeye söndürmedi? - ...? - ...a ğas ının hat ırı kal ır diye mi korhdun? Kals ın... Beni alakedar itmez.. Get, söyle usulüynen, söndürsün cuvaras ını! Odas ına öfkeyle dönen katip: - Arkadaş söndür c ıgaran ı! diye sertçe söylendi. Çopur Halil: - Tad ını kaç ırd ın be! dedi, deminden beri söndür söndür.. İki f ırr ık kald ı şurda zati.. - İki f ırr ık miki f ırr ık bilmem, söndür.. A ğa demedi ğini komad ı bana.. Ne mecburiyetim var el için laf işitme ğe? - A ğa bana birşey dimez, ben müstesnay ım! - Buras ı fabrika.. Burda hiç kimse müstesna de ğil.. Söndür c ıgaran ı! Had!.. Bak her taraf pamuk dolu.. Bir k ıvılc ım, tamam. Söndür, söndür yahu! Katibe ters ters bakan Çopur Halil yere att ığı c ıgaran ın dibini ayakkab ısının ucuyla ezdi. Bunu bir yenilgi saym ıştı. Şalvar ının cebinden ç ıkard ığı iri taneli sar ı kehribar tesbihini şak ırdatarak çekme ğe başlad ı. Öfkesi gittikçe art ıyordu. Katibe göz ucuyla bakt ı. - Yer yer olmal ı ki... diye söylendi. Balyac ılar ın kantara koyduklar ı pamuk balyalar ını tart ıp numaralar ıyla kilolar ını önündeki deftere kaydetmekte olan katip, gözlü ğünün üstünden Çopur Halil'e bakt ı, lahavle çekti. Beriki: - Ne lahavle çekiyorsun lan? diye horozland ı. Katip: - Ben lan de ğilim, dedi, efendiyim ben! - Surat ından belli... - Belli tabii... - Kes lan! Şimdi efendinin de, beyinin de anas ından avrad ından çektirirsin ha! Gözlü ğünü ç ıkar ıp rahlesinin üzerine h ırsla b ırakan katip, kalkt ı devecinin karşısına dikildi: - Çek bakal ım hadi! Çopur Halil de kalkt ı, tesbihini şalvar ının cebine koydu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Kaçdan aşağı olmaz yani? Katibi gö ğsünden şöyle bir itti. Birkaç ad ım gerileyen katip: - Kaçdan aşağı dersen o kadar ulan. Varsa bir marifetin göster! Deveci Halil'i itmek istedi. Katibin eline sertçe vuran deveci: - Biçimli otur, bak, öfelerim ha! dedi. İtişme ğe başlad ılar. O onu itti, o onu. Sonra birdenbire karakucak oldular. Çopur Halil, ihtiyar katibi bir savuruşta, rahlesine f ırlatm ıştı ki, yetişen hamallar araya girdiler, deveci Halil'i d ışar ı ç ıkard ılar. Eli aya ğı zang ır zang ır titreyen katip kükrüyordu. Basbas ba ğırarak odas ının kap ısını çarpt ı, arkas ından sürgüledi. Çopur Halil'se hamallar ın aras ında: - Birazdan, diyordu, birazdan isterim bunlar ı: E ğer bunu senin kesene korsam bu b ıyıklar anam ın... Bir bardak su içen katip, rahlesinin başına geçmişti. Titreyen eline kopya kalemini ald ı, gözlü ğünü gözüne takt ı. Çopur Halil hala sö ğüp say ıyordu. Kantara konulan balyay ı al ışkın elleriyle tart ıveren katip, hiç de lüzum yokken: - Yüz on kald ır! Diye balyan ın kilosunu seslendi. Kendisine cevap verme ğe tenezzül edilmedi ğini sanan Çopur Halil gene sö ğdü. Ayn ı hareketi bu sefer mahsustan tekrarl ıyan katip: - Yüz sekiz, kald ır! diye ba ğırd ı. Çopur Halil ç ıld ıracak hale gelmişti. - Ulan senin İsan ı, Musan ı, yedi göbek sonraki zürriyetini İskenderin ordusuynan.. diye sö ğerek hamallar ın elinden kurtuldu, katibin oda kap ısına müthiş bir tekme att ı. - Çüşş ay ı o ğlu ay ı! dedi katip. Deveci Halil fabrika sahibinin odas ına taraf h ızl ı h ızl ı yürüdü. Az sonra ç ırç ır merdivenlerini inen a ğaya durumu anlatan katip: - Beni size şikayete gitti! dedi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
A ğa: - Kula ğasma.. cevab ını verdi, yar ın benim palikem yanarsa, ötebaştan yürek so ğudur dümbükler! İplikhaneye taraf yolunu de ğiştirdi. Vİ 4 numaradan 24 numaraya kadar yumuşak, ekstra, her katta bükülü ve t ıer renkte pamuk iplikleri yapan iplikhane, erkek aptesanelerinin yan ında, mavi boyal ı kap ılar ı içeri d ışar ı aç ılıp kapanan, yüksek çat ısını sa ğlam demir kollar ın tuttu ğu, ayd ınl ık, tertemiz, p ırıl p ırıl bir atölyeydi. Kap ıdan girince sa ğda RIETER markal ı banko makineleri... Fitil makinelerinden gelen pamuk kolonlar ı bankolarda isteniien numaraya göre incelir ve masuralara sar ılırd ı. Her bankoda Öncü ve Arkac ı denilen işçiler çal ışır. Islak betonun üzerinde yal ınayak veya takunyalarla çal ışan k ız, o ğlan, genç, ihtiyar, kad ın, erkek işçiler... Bilhassa çocuklar.. Dokuz, on yaşlar ında, gözleri uyku dolu, renksiz şeylerdir ki, iş kanununa uysun diye, annelerinin, teyze, hala, day ı yahut ta tamamiyle yabanc ı bir büyük insandan parayla sat ın al ınm ış nüfus kaatlar ıyla işe girmişlerdir. Bankolar ın yeşil çuha kapl ı ince silindirleri üzerinde su gibi da ğılıp, sonra birleşerek p ırıl p ırıl çengellerden geçen iplikler, masuralara baş döndürücü bir h ız ve yumuşak bir v ınılt ıyla sar ılıyorlard ı. Her gün on iki saat ayaküstü çal ışan ufakl ı büyüklü işçilerin vazifesi, arada kopuveren bu ince telleri Yap ıştırmakt ır. İşç iler bu yap ıştırmada öyle ustad ırlar ki... A ğa sa ğdan birinci bankonun yan ında durdu. Makinelere karşı tükenmez bir hayranl ığı vard ı. Gözlerini yeşil silindirlere dikti. A ğan ın iplikhaneye geldi ği haberi her zaman çabucak yay ıld ığından, birer köşede çene çalan, gazoz, çay, kahve içme ğe s ıvışan, k ızlarla dalga geçen usta veya usta muavinlerine haberler uçard ı. Gene öyle oldu. İplikhanenin koca göbekli, zampara ustas ı atölyenin arka kap ısından usullac ık girdi, arka makinelerden birinde sözde tamire başlad ı. A ğaysa banko işçileriyle konuşuyordu. Babas ının patlak yenli sar ı postallar ını incecik ayaklar ına geçirmiş, on iki yaşlar ında bir bankocuya: - Eee... dedi, memnun musun İtalyan' ın düzeninden? İri kulakl ı, yamyass ı başını iki yana sallayan o ğlan: - B ırak be a ğa, dedi, nerden ç ıkard ın başımıza bu gavuru?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Niye lan? - Niyesi var m ı bire a ğa.. Böyle iplik olur mu? Kop ha kop! - Ee.. Herif mehendis, gavur.. Senden benden eyi ğ a nar tabi.. Gene boydan boya kopan iplikleri yap ıştırma ğa koşan o ğlan: - Onun gavurlu ğunu da, mühendisli ğini de... diye sö ğdü. A ğan ın yan ıbaşında beliriveren koca göbekli usta: - Bütün amele şikayetçi! dedi, millet kan a ğlıyor.. Hele dokumahane.. Böyle giderse herifin Allah ını şaşıracaklar... A ğa gülümsedi: - Bana ne? Palikenin sahab ı yaln ız ben deelim ya. Herifi palikeye de ben almad ım... - Vallaha bilmem.. Böyle giderse işçi tekmil ayaklanacak! - Numan Şerif Beyefendi düşünsün.. Gav ırı beş seneli ğine konturat ınan palikeye ba ğlıyan o. Herif bana bile kafa tutuyor yallah deyince... A ğan ın etraf ını bir k ısım işçilerle, usta muavinleri alm ıştı. Avurtlar ı birbirine geçmiş bir usta muavini: - Millet boyuna Sümerbank fabrikas ına kaç ıyor! dedi. A ğa: - Nöriym? diye omuz silkti, bana göre hava hoş.. - Bereket versin Sümerbank fabrikas ında da kadrolar dolu. Yoksa çal ıştıracak adam bulam ıyacakt ık.. A ğa kesti att ı: - Numan Beyle İtalyan'dan sorun. Bana hiç gelmeyin! Yürüdü. Son derece memnundu. Yan ıbaşında yürüyen iplikhane ustas ına: - Ak ıllar ı varsa, çevirsinler gav ırı, şöyle bir tenhada.. - Olacak, dedi usta, o da olaca.. - İnşallah.. - Sen hiç merak etme.. O, dokumac ılardan bulacak belas ını.. Sö ğen sö ğene... A ğa Kelep'lere geçerken, iplikhanenin nihayetindeki oday ı, İtalyan' ın çal ışma odas ını çenesiyle işaret etti: - Gelmedi mi daha?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Usta: - Dokuzdan evvel gelmez, dedi, herif Avrupal ı mühendis kolay m ı? Bizim gibi de ğil ya. O yokken fabrika işlemiyordu sanki, pek bir lüzumu varm ış gibi.. Kelepler, yani çözgüler, bankolardan dar bir beton yolla ayr ılıyordu. Bankolardan gelen iplik masuralar ı koca koca teknelerle keleplere taşınır, keleplerde çözülür, çileler haline getirildikten sonra paketlenip pazara sevkolunurdu. Beyaz örtülü başlar ı önlerine e ğik, siyah gö ğüslüklü işçi k ızlar har ıl har ıl çal ışıyor, ikide birde kopan iplikleri ba ğlay ıveriyorlard ı. Kelepçi k ızlar da bankodakiler gibi, fazla iplik kopmas ından şikayetçiydiler. - İpliklere bir şeyler oldu, diyorlard ı, bu kadar senedir biz bu fabrikaday ız, böylesini görmedik.. A ğa hemen cevapl ıyordu: - Avrupal ı mehendisten eyi mi bileceksiniz? Akl ınız ondan çok de ğil ya? K ızlar: - Pis cenabet, diyorlard ı, nerden ç ıkt ı başımıza? - Ben ç ıkarmad ım, benim şuncac ık kabahat ım yok.. Palikenin sahab ı bir ben olsam, kuyru ğundan duttu ğum gibi, yallaaah!.. Araya gene hemen koca göbekli ustayla usta muavinleri giriveriyorlard ı: - Belas ını o, ekmekleriyle oynad ığı işçilerden bulacak... Yaz ık günah de ğil mi şu ana kuzular ına? On iki saat ayak üstü çal ışmak kolay m ı? A ğa kurnazca gülümsedi: - Açs ınlar gözlerini! A ğlam ıyan çocu ğa meme var mı? Gedip Numan Beyefendiye söylediniz mi? - Do ğumac ılar gitmiş, şikayet etmişler... Dinlemiş bir iki... Sonra k ızm ış. Avrupal ı bir fen adam ına karşı sizin şikayetinizi dinlemem, haydi yallah marş demiş.. Boşnak Cemile'nin yan ında duran a ğa: - Koskoca Numan Bey.. dedi, bir aya ğı Avrupada, bir aya ğı Emelikende... Sen ben kim oluyok? Boşnak k ızının yan ında a ğan ın gene durdu ğunu gören iplikhanede İtalyan hemen unutuldu. Sa ğda, solda fısılt ılar başlad ı. Üç makine aşağıda çal ışan Arabuşağı Karak ız, ayn ı makinede çal ıştıklar ı Arnavut Meryem'le Giritli Hatice'ye: - Papaz, diye f ısıldad ı, k ıza nas ıl da bak ıyor!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Ufac ık burnunun ucu havaya kalk ık Giritli Hatice: - Heye, dedi, papaz ki papaz. Darac ık omuzlu, kara, kuru, çirkin bir k ız olan Arnavut Meryem: - Ya beriki? dedi, kaşlara bak.. Babas ının o ğluna surat ediyor sanki.. Bellersin ya babas ı ya da.. Hatice: - Kocas ı! diye tamamlad ı. - Vallaha.. Güzel olmaynan sanki.. - Hiç can ım.. Koskoca bir a ğa mesela.. Sen öyle bir adama surat asacak insan m ısın? Kim oluyorsun sen? Karak ız: - Ondaki onur, kibir kimde var. Burnu kafda ğında.. dedi, şu deveciden ötürü böyle böyle dedim, herif sana yang ın dedim, kollar ını burmaynan doldururum, gözümün ya ğını yesin diyor dedim de çemkiriverdi! - Katip yar ın onun a ğzının içine... - Vallaha.. Deveci diyor ki, otuz kaat maaşnan avrat ı m sevilir, diyor. - Bunnar ı hep kendine dedin mi? - Cemileye mi? Dedim.. - Ne diyor? - Hiç. Seni idareye şikayet ederim diyor.. Etsin, korkum mu var? Onun feriştah ından korkmam ben.. Ben kaç ın kurras ıyım.. Lakin güttü ğüm nokta başka... Cemile'ye nefretle bakan Meryem: - T ıskit, dedi. Aya ğına gelmiş bir k ısmet.. Şu senin deveci beni almaz m ı k ız? - Seni ne yaps ın kuru cenabet.. Arnavut Meryem içini çekti: - Do ğru bac ım.. Beni naps ın.. Kara, kuru.. Tam bu s ırada elinde bir tak ım kaatlarla Cemile'nin katibi iplikhaneden içeri girdi. Kara k ız: - Aha, dedi, Asl ı'n ın Kerem'i... Akl ıma da geldiydi ha.. Usta bir g ıcık al ıyor ki.. Koca göbekli usta da katibi görmüştü. Yüzü derhal as ıld ı, a ğan ın kula ğına:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Senin Numan Beyin adam ı... dedi, saat başı burda.. Halbuki iplikhaneyle hiçbir alakas ı yok.. Eline bir iki kaat al ır, dolaşır. Maksat k ızlarla angaje etmek.. A ğay ı karşıdan gören katip de şaşırm ıştı. Geri dönmek istemiş, şüpheyi büsbütün çekece ği için vazgeçmişti. A ğan ın yan ından geçerken: - Nirye gidiyon? diye a ğa sordu. Katip durdu. Yeni t ıraşlı yanaklar ı k ızard ı. Saçlar ı briyantinden ışıl ışıld ı. - Sinyor Orlandonun raporlar ını götürüyorum efendim! dedi. İplikhane ustas ı: - İtalyan' ın saat dokuzdan önce gelmedi ğini kendisine daha dün söylemiştim!.. Katip şaşalad ı. A ğa sertçe : - Dün, söylemiş sana.. Katibin gözü Cemile'ye kayd ı.. gözgöze geldiler. Verilecek kand ırıcı bir cevab ı yoktu. Bununla beraber, birşeyler söylemeliydi herhalde. Gözü tekrar k ıza gitti. Bu s ırada a ğa: - Hadi bakal ım, dedi, yallah! Buras ı angace yeri deel! Mahvoldu ğunu sanan katip döndü, birbirine dolaşan bacaklar ıyla, ç ıkt ı gitti. Usta: - Bu (A) yede ği iş başında m ı? Gece demez gündüz demez, burda! Yan gözle Cemile'ye bakt ıktan sonra: - Ne hikmetse, diye tamamlad ı. A ğa ald ırış etmemişti, tekrar Cemile'nin yan ına sokuldu. Cemile'yse h ırs ından titriyor, yaşaran gözlerini saklamak için başını e ğdikçe e ğiyordu. A ğa: - Ee.. dedi, be ğenmiyon mu İtalyan' ın düzenini? Cemile cevap vermedi. Başını az daha e ğdi, titreyen elleri makinenin iplikleri aras ında şimşek gibi dolaştı. A ğa: - Sana söylüyorum! dedi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
lslak kirpikleriyle a ğaya ok gibi bakan Cemile: - Neblim ben, cevab ını verdi. Böyle bir karşılık beklemiyen a ğa, iplikhane ustas ına bakt ı. Usta gülümsüyordu, so ğuk, hain bir gülümseyiş.. - Bu ne tevir cuvap k ız? Sende hiç terbiye yok mu? Cemile: - Yok, dedi. K ızı uzun uzun gözden geçirdikten sonra, başını sallad ı, öfkeyle yürüdü. İplikhane ustas ı da peşinden gitti, dışar ı ç ıkt ılar, A ğa: - Bu k ız kimin nesi? diye sordu, niye çemkirdi öyle? Usta gene o hain gülümseyişle: - Sevgilisini kovdun ya! dedi. - Ya... diye şaştı, madem biliyordun bunu o ğlan ı ne dimeye kovdurdun bana? - Boşver.. Bura katip ketebe tak ımının angace yeri de ğil, iyi ettin! - Yoksa... - Yok vallaha a ğa.. Benim onun boyunda k ızlar ım var.. - Bana ne bok oldu ğunu belletme.. - Yok vallaha a ğa.. İnan ki de ğil.. - Bana ne bok oldu ğunu belletme Şükrü... - Vallaha de ğil a ğa, billaha de ğil.. - Haydi öyle olsun.. Kimin nesi bu? - Bu muhacir esas, Boşnak.. Babas ı uzun boylu bir adam. Lakin, memleketinde çok ileri, hanedandanm ış.. Bilenler anlat ıyor, çetebaşıym ış herif, bir tabur gavuru önüne katar kovalarm ış.. Tabi zengin adam, mal mülk çok.. Din u ğruna, pir aşkına S ırplarnan bo ğuşurmuş. Lakin, zorlu diş çeker ha. (A ğzını açt ı, ma ğara gibi oyuk bir diş yerini gösterdi) Bak, bu dişimi çekti. Eli öyle hafif ki.. Sonra, k ırık, ç ıkık, yara, bere.. Elinden her bir şey gelir.. Bu k ızın bir anas ı vard ı a ğa, eh.. Allah işini gücünü b ırakm ış, bu avrad ı yaratm ış derdin görsen.. Tevatür güzeldi. Bir saç ı vard ı, topukta, beyaz beyaz, kar gibi. O kaş, o göz.. - Balland ır ha balland ır gayri.. - Niye, k ızı meydanda de ğil mi? Bir de kardeşi var
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. bu k ızın, dokumalarda.. - Bizim dokumalarda m ı? - Heye, bizim dokumalarda.. - Babas ının zenaati madem bu kadar zorlu.. Ne dimeye çal ışmıyor da çocuklar ını palikede işletiyor? - Vallaha bilmem amma, görmüş geçirmiş adam, derebey çocu ğu.. Diş çeker beleş, a ğrı keser, k ırık sarar, saç t ıraş eder, sakal kaz ır metelik almaz. Alsa halbuki, çocuklar ının ikisinden de ziyade para kazan ır amma, gel anlat.. Derebeyi adam, kimbilir. Kendi orta ğını hat ırlayan a ğa: - Bizim so ğan erke ği gibi de ğil mi diye güldü. Lakin aferin k ıza.. koca bir patrona çemkirmek.. Dokumahaneye taraf yürüdü. VII A ğam tam dokumahane kap ısına gelmişti ki, İtalyan mühendis Orlondo, fabrikan ın Memurlar Kap ısı nda göründü. Beyaz kolonyal şapkas ı, piposu, kurt azman ı iri köpe ği, budakl ı bastonu, k ısa pantalonu ve sar ı sar ı tüylü kıpk ırm ızı bacaklar ıyla.. A ğan ın yüzü nefretle buruştu. Sö ğdü, yere tükürdü, içeri girdi. Üç yüz otomatik dokuma tezgah ının kulaklar ı sa ğır eden bir şak ırt ıyla çal ıştığı dokumahane toz içindeydi. Bas ık çat ıdaki pancerelerden birer sütun gibi betona vuran sabah güneşinde pamuk tozlar ı uçuşuyor, dokumahane kola koyuyordu. A ğay ı kap ıda karşılayan dokumahane ustas ı, gözleri burun köklerine akm ış, oklava gibi upuzun, kupkuru, hilekar bir Arabuşağı, a ğan ın sol gerisinde yürürken, ona istemedi ği bir sürü şey anlat ıyordu: - ...işçi galeyan halinde. Sümerbank fabrikas ına kaçan kaçana. Bereket versin oran ın kadrolar ı dolu da.. İşç i ne, yaps ın? Kopan ı çekip ba ğlamaktan bez dokuyam ıyor ki! Bir şey de ğil, yar ın biçimsizlikler de olabilir. - Ne gibi? - İtalyan' ı istemiyor işçiler! Anan yahşi, baban yahşi, güç halle idare ediyorum herifleri.. A ğa: - Sana ne? dedi, niye idare ediyorsun? İt işi, domuz derisi. Ko serhoşu y ıkılana kadar! - Herifi öldürürler a ğa.. - Bubay ın o ğlu mu? Sevinçle çalkalanan dokuma ustas ı:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Vicdan, dedi, insanda vicdan var da.. A ğa şöyle bir bakt ı, yürüdü. İplikhanede oldu ğu gibi, dokumahanede de tezgahlar ı teker teker dolaşırken, sinirli bir halde, kendilerini tutamay ıp İtalyan mühendise küfürü basan işçilere: - Siz Numan Be ğden daha m ı eyi bileceksiniz? diyordu, herif ne Avrupas ını kodu gezmedik, ne Emelikenini... İşç iler: - Onun Avrupay ı, Amerikay ı gezmesi, babas ının bayraktar olmas ından bize ne? Biz ekme ğimizi biliriz... - Hakk ınızda bu hay ırl ı zahar ki.. Neden dirsen, başınıza koskoca bir mehendis getirdi hem de İtalyan... O gelmeden bu palike işliyor muydu? Siz bez dokumas ını biliyor muydunuz? İtalyan geldi, her birşeyler düzelmedi mi? Arkas ından gevrek gevrek gülüyordu, İşç iler de bas ıyorlard ı küfürü. Dokuma ustas ı a ğay ı, ye ğeni Camgöz Sad ığın tezgah ına götürdü. İşç ilerinden ışık geçirilmiş gazoz bilyalar ını hat ırlatan gözleriyle Camgöz Sad ık, a ğan ın emrini bekliyordu. A ğa: - Koş, dedi koş bakal ım tezgah ını! Al ışkın ellerle meki ğine yeni masura koyan Camgöz, tezgah ını koştu, işletti. Sert şak ırt ılarla işleme ğe başlıyan tezgahta mekik y ıld ırım gibi gitti, geldi... ve istop etti. Beş iplik kopmuştu. Camgöz Sad ık kopan iplikleri çabucak çekti, ba ğlad ı, tezgah ını tekrar işletti. Az sonra makine tekrar istop etti. Dört iplik birden kopmuştu. A ğa: - Niye böyle ediyor? diye sorma ğa kalmadan, Camgöz eliyle, koluyla, kaşıyla, gözüyle başlad ı: - Bu İtalyan' ın düzeni gibi bombok düzen görmedim ğ a a. Bu kadar senelik dokumac ıyım, başıma böylesi gelmediydi.. İplik çekip ba ğlamaktan bez dokuyam ıyoruz. On iki saat ayak üstü dikil, hava.. Bu gidişle ekme ğe, dilenece ğiz.. Evvelce ne iyiydi! Hepimiz memnunduk.. Şimdi? Day ısına bakt ı. Beriki: ..devam et, devam et! demek isteyerek, a ğan ın omuzu üstünden başını sallad ı. - ...şimdi günde bir tek top bile ç ıkaram ıyoruz.. Biz de insan ız, bizim de ekmek bekleyen çoluk çocu ğumuz var. Dokuma ustas ı: - Bütün dokumahane böyle düşünüyor! dedi, herifler hakl ı. On iki saat çal ış, didin, tatl ı uykundan ol, sonra...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. A ğa: - Peki ne yapal ım? diye sordu. Camgöz: - Kovun gitsin.. dedi. - Kovun amma, Numan Bey beş senelik konturatnan palikeye ba ğlad ı. İstesek bile kovamay ız.. - İşç i konturat monturat dinlemez a ğa. İşç inin şuras ına geldi, b ıçak kemi ğe dayand ı.. Burada öyle işçiler var ki, anam avrad ım olsun b ıçağı çekti mi... Dokuma ustas ı: - Ne biçim laf bu? diye güya sertleşti, kanuna, nizama karşı gelinir mi? Göz k ırpt ı. A ğa birdenbire: - Şu, dedi, iplikhanedeki Boşnak k ızının kardeşi hangisi? - Hangi Boşnak k ızı? Cemile mi? - Heye.. Orta makinelerden taraf ı parma ğıyla gösteren dokumahane ustas ı öne düştü. A ğayla ustan ın kendinden tarafa gelmekte olduklar ını gören Sadri'nin yanaklar ı k ızard ı, korkmuştu. T ıpk ı k ızkardeşi gibi başını önüne e ğdikçe e ğdi. A ğa: - Senin iplikhanede bac ın var m ı? diye sordu. On alt ı yaşındaki Sadri'nin sar ı tüylerle kapl ı tombul yanaklar ı k ızar ıp bozar ıyordu. - Var.. dedi. - Baban? - Babam da.. - O bac ına hiç terbiye vermiyor mu baban? Sadrinin kaşlar ı çat ıld ı. A ğaya, sonra ustaya bakt ı, daha sonra da yan ındaki tezgahta çal ışan arkadaşı dokumac ı Musa'ya. Hiçbir şey anlamam ıştı. A ğa: - K ız eksi ğidir, diye devam etti, yar ın elin eline düşerse sıkınt ı çeker! Sonra:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- İşler nas ıl gidiyor? dedi. Sadri omuz silkti: - Çok kötü a ğa.. - Niye? - Boyuna iplik kopuyor.. Kopan ı çekip ba ğlamaktan bez dokuyam ıyoruz ki.. - İtalyan' ın düzenden sonra m ı böyle oldu? Sadri: - Yook... diye başını sallay ınca, a ğan ın omuzu üzerinden bakmakta olan dokuma ustas ının yüzü k ırıştı. - Yok!.. Sadri ürktü. Adeta nutku tutuldu. A ğa: - Niye durdun? diye sordu, İtalya'n ın düzenini be ğeniyorsun demek! Bir kere ok yaydan ç ıkm ıştı. - ... İlk zamanlar İtalyan' ın düzeni iyiydi... diye devam etti, kaymak gibi bez dokuyorduk, töbe iplik kopmuyordu.. Dört, beş gün böyle gitti. Ondan sonra. Dokuma ustas ı: - Bu a ğızlar İzmirlinin a ğızlar ı! dedi, b ırak bu a ğızlar ı da do ğru konuş! Sadri: - Do ğru konuşuyorum! diye ısrar etti. - Konuşmuyorsun! - Dosdo ğru konuşuyorum ben! - Sen do ğru konuşuyorsun da, bu kadar işçi yalanc ı m ı? Israrda fayda görmeyen Sadri, tezgah ına döndü, işiyle uğraşmaya başlad ı. A ğa: - İzmirli de kim? diye usullac ık sordu. Arka tezgahlardan birinde çal ışmakta olan k ısa boylu, yusyuvarlak birini parma ğıyla işaret eden usta: - Orda.. dedi, ta orda işte! A ğa o tarafa yürüyünce, usta bir iş bahane ederek, makinelerden birinde sözde tamire başlad ı, a ğan ın peşis ıra
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. gitmedi. Bir kedi kadar çevik, aç ıkgöz olan İzmirli Nusret, lisenin onuna kadar okumuş, cin gibi bir delikanl ıyd ı. İplik ve bez rand ımanlar ının niçin birdenbire düştü ğünü k ısaca anlatt ı: - ...kolaya z ımpara tozunu usta beyin adamlar ı at ıyor.. Malum a, z ımpara tozu aşınd ırıcıdır.. Tel gücüle aşınıyor, aşınan tel gücüler de iplikleri zedeleyip kopar ıyor. - Ustan ın ne menfaat ı var bunda? - İtalyan' ı sepetletip eskisi gibi tek başına kalmak! A ğa bütün bunlar ın fark ında de ğilmiş gibi, renk vermiyordu. Dokumahane kap ısına do ğru giderken, usta endişeyle bak ıyordu. Gözüyle gel! yapan a ğan ın peşi s ıra dokumahaneden çıkt ı, iplik ambar ından içeri dald ılar. Sa ğlı sollu, tavana karar istifli iplik paketlerinln aras ında darac ık yol, giriş kap ısı gibi küçücük bir kapl ıyla dışar ı ç ıkıyordu. A ğa bir ara durdu. Dokuma ustas ının gözlerinin içine bakarak: - İtalyan' ın aya ğı böyle al ınmaz! dedi. Dokuma ustas ı gene itiraz etmek isteyince: - Pat ırd ıyı b ırak! dedi, şurda bizbizeyiz... Senden, benden gayri kimse yok: A ğnad ın m ı? - Sana diyom.. A ğnad ın m ı? - Anlad ım a ğa.. - Laf ıma eyi kulak vir.. İtalyan' ın aya ğı böyle al ınmaz! - ...? - Elimden gelse, bi gaşık suda bo ğar ım dümbü ğü? Amma, as ıl zorum ötekinde, onu burya getirende.. A ğnad ın m ı? - Anlad ım a ğa.. - Numan be ğ, Numan be ğ... Ne Avrupas ını kor, ne Emelikenini.. S ıfat ını görmüyon mu? Gavudan fark var mı? Yaz ının kab ıkl ısını tebelleş etti başımıza.. Ayda bin lira para, pirim, ikramiye, v ırt z ırt.. Sana bişey deyim mi? Amma aram ızda kalacak... Gözleri parlayan usta: - Yan ımda adam bo ğazla istersen a ğa dedi, benden ı s r ç ıkmaz! - ...ben bu Numan dümbü ğünü de bir biçimine getirip, yallaah... - En sa ğlam ı o zati.. Nedir öyle.. Muhasebeyi mektepli memurnan doldurdu.. Eskiden iki, üç katip.. İş gene
ThisdocumentiscreatedwiththeunregisteredversionofDocument2PDFPilot. bu işdi, hesap kitap gene bu hesap kitapd ı... - Tabi can ım... Bi sürü it doldurdu palikenin içine.. - Hakl ısın a ğa... - Yenişden söylüyorum, sözüme kulak vir, aç gözünü; İtalyan' ın aya ğı böyle al ınmaz! Bir müddet bak ıştılar. - ...nas ıl al ınaca ğına gelince... sen bi selamet zamanda gel de, beni gör... İstersen eve gel.. Gece gel.. Ağnad ın m ı? - Anlad ım a ğa, emredersin, başımla beraber... - Haydi get işiyin başına! İplik ambarlar ının alt kap ısından ç ıkt ı, muhasebeye taraf gitti. Bu kadar ını kabil de ğil tahmin edemiyen dokuma ustas ı, sevinç içindeydi. Ay benimle olduktan sonra, y ıld ızın kuyru ğuna çarpim! diye söylenerek dokumahaneye girdi. Hala korku içindeki Sadri'nin yan ından kay ıts ızca geçti ye ğeni Camgöz'ün omuzuna dokundu. Ye ğeniyle birlikte odas ına gittiler. V İİİ Muhasebe servisine geldi ği zaman a ğa, saat dokuz buçu ğu gösteriyordu. Onun muhasebe servisine girişi her zamanki gibi merasimle başlar ını kocaman kocaman defterlere indirmiş çal ışan memurlar aya ğa kalkm ışlard ı. Okumuş insanlar ı huzuruna al ıp, onlarla alay etme ğe, maaş verdi ği memurlardan mutlak bir sayg ı görme ğe bay ılırd ı. İlle doktor, mühendis, avukat gibi g ıptayla kar ışık bir haset duydu ğu kimselere karşı çok daha haşindi. Şurda burda laf ı gelince, hemen taşı gedi ğine koyuverirdi: ...tohtur oldular, mehendis oldular, abukat oldular da ne derdi, huzuruma vard ılar m ı, el öfelemiyorlar m ı? Bugün de her zamanki gibi, muhasebeye girince bütün memurlar aya ğa kalkm ış, yaln ız birisi, iplikhaneden kovdu ğu katip ald ırış etmemişti. Fabrikaya orta ğı Numan Beyin ald ığı bu katibin babas ını da, orta ğı Numan Bey kadar sevmezdi. Geçmişini bilip, şurda burda yüzüne vuran cahilli ğiyle alay eden, bilhassa, soy, sop, asalet filan kar ıştıranlardan nefret ederdi. Önündeki deftere başını e ğmiş, bir şeyler yazar görünen katibe öfkeyle bakarken: Ko ğdum diye zoruna getti, onun için de ğil mi? Tabi ko ğar ım. Mayişini ben viriyom! diye düşünüyor, öfkesi art ıyordu. Katipse onu sahiden görmemişti: Bütün milletin, bilhassa Cemile'nin önünde rezilce ko ğuluşunu bir türlü hazmedemiyor, annesinin y ıllarca önceki sözlerini düşünüyordu. Bütün hayat ı boyunca kocas ına kay ıts ız şarts ız ba ğlı
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. kalm ış, onun öfkesine, küfrüne, hatta daya ğına tahammül edip boyun e ğmiş olan annesi, belki de hayat ında ilk ve son defa kocas ına isyan etmişti. İri yar ı babas ı kona ğın geniş sofras ında, rugan iskarpinlerini cızırdata c ızırdata dolaşırken: - ...okumas ınlar efendim, diye ba ğırm ıştı, benim çocuklar ım da okuyup tahsili ali görmeyiversinler, k ıyamet kopmaz ya! Hem okuyup ta ne olacak? Gözleri aç ılıp, hisleri incelip, etraf ın çirkinleri karşısında ad ım başı üzülmektense, neme laz ımc ı birer küçük zenaatkar olup çoluk çocuklar ının ekme ğinden başkas ını düşünmeyi bilmesinler daha iyi! Tam bu s ırada ufak tefek, halim selim annesi, bir elinde bir baş so ğan, öbür elinde bir b ıçak, mutfaktan dişi bir pars gibi f ırlam ış, kocas ının karşısına dikilmiş: - Okuyacaklar! diye hayk ırm ıştı, evlatlar ımı başkalar ının karşısında el ovalama ğa mahkum birer sünepe görmektense, ölmeyi tercih ederim. Benim çocuklar ım okuyacaklar, babalar ı gibi.. İplikhaneden ko ğuldu ğu halde sesini bile ç ıkaramay ışiyle, annesinin o zaman sözünü etti ği Sünepe oldu ğunu san ıyor, bundan kurtulmak için ne yapmas ı gerekti ğini düşünüyordu ki, omuzu dürtüldü. Döndü. A ğa. Aya ğa fırlad ı ama iş işten geçmişti. T ıpk ı iplikhanedeki gibi, kal ın, k ırç ıl kaşlar ını çatan a ğa, h ışımla bak ıyordu. Neden sonra: - Senin ad ın ne? diye sordu. Katip ismini söyledi. A ğan ın bunu bilmezmiş gibi davran ışı tuhaf ına gitmişti. Beriki hep ayn ı a ğırl ıkla: - Senin buban, anan yoh mu? diye sordu. Başında bir bö ğüyün yoh mu? Her şeyi gayet iyi bilen a ğan ın bu türlü davran ışı katibi büsbütün şaşırtm ıştı. - Var efendim. - Sana heç mi terbiye virmediler? Dimediler mi ki, bir insan ın bir büyü ğü bir yerden içeri girdi mi, z ıppadan aya ğa kalk ılır, hörmet gosdürdülür demediler mi? Katip kekeledi: - Meşguldüm efendim, görmedim affedersiniz. - Meşguldün, gormedin. Meşgullü ğünüzen beni ehya ettiniz. Siz yokken bu palikenin hesab ını kitab ını d ıvarlara yazd ırırd ım ben... Genede işim yürüdü.. Ne bu masebe musebe, defter, kalem v ırt z ırt... Fuzuli masraf.. Aybaşı olsun, koşun kasadara.. Ne iş gördü ğünüz var sankim? Beni ehya m ı ettiniz?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Katibi bak ışıyla ezmek istiyordu. Katipse, gene cevap veremiyordu. Sünepe! diye düşündü. Başkalar ının karşısında el ovalay ıp, susma ğa, haks ızl ıklar karşısında susma ğa, vicdan ı emretti ği halde susma ğa, küfre karşı bile susma ğa, velhas ıl 24 lira 95 kuruşun hat ırı için, en susulmamas ı gereken haller karşısında bile susmak zorunda bir sünepe! Oysa, hiç de böyle olmak istemeyen bir şuuru vard ı. Eğer Cemile olmasa, 24 lira 95 kuruşa bile boş verir, masas ındaki defter, kalem, hokka, hesap makinesi ne varsa herifin surat ına f ırlat ır, sonunu düşünmezdi bile. Fakat... O kadar yaln ızd ı ki.. A ğa: - Terbiyesiz! Dedi, bütün muhasebe servisine çöken a ğırl ığını da birlikte sürükleyerek, a ğır a ğır yürüdü, gitti. Masas ına çöken katip başını avuçlar ı içine alm ıştı. Sa ğda, uzun bir masada yanyana çal ışan primanota, defteri kebir ve muavin hesaplara bakan iki arkadaş - biri tombul, beyaz yak ışıkl ı, öteki esmer, kuru, çirkin, üstelik kendini be ğenmiş - kaplar ına s ığam ıyorlard ı. Kurunun baca ğı, tombulun baca ğını: - Senin ukala dümbele ğine bak! Demek isteyerek dürttü. Öteki cevap verdi: - Fark ınday ım.. Hani izzeti nefis, haysiyet, kabaday ılık? İki adam ın baca ğı konuşmaya devam etti: - Fasarya.. Adamsa o laflar ı yemeseydi! Yenecek laf m ı o laflar? Terbiyesiz dedi be! - Der.. Maaş veriyor.. - Hadi be sen de.. Maaş veriyor diye? - Ne o? Sen de mi? - Ne ben de mi? - Sana söylese sen cevap verebilir miydin? - Tabii verirdim! - Cart. - Cart sana, senin sülalene... - ...!!!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. İX Bir ay ıbal ığını hat ırlatan geniş omuzlu, kocaman kocaman elli Umum Müdür Yahudi Salomon, iri burnunu önündeki kaatlara indirmiş, yan ıbaşındaki koltukta, İtalyan kırmal ı Frans ızcas ıyla hararetli hararetli konuşmakta olan Sinyor Orlando'yu dinliyordu. Orlando: - Sabote ediliyorum, fark ınday ım! diyordu, imalat ı düşürmek için ellerinden geleni yap ıyorlar... Bir taşla iki kuş vurmak!.. Bu suretle hem fabrika idaresi, hem de işçi, bilhassa buna ehemmiyet veriyorlar, aleyhime dönecek.. Bütün yeniliklere karşı ayni reaksiyon, malum.. Numan Beye her şeyi anlatt ım.. Numan Bey kibar adam, kültürlü adam, bir Avrupal ı kadar ileri anlay ışlı adam! - Oras ı muhakkak. - Ama öteki? Tam bir feodal, hem de en fenas ından.. Niçin dolaşır fabrika içlerini? Alakadar olmas ın, b ıraks ın size ve bana.. O istesin bizden rand ıman! Çukurovaya altlar ı delik deşik pabuçlar ı, kirli atlet fanilas ı, pis has ır şapkas ıyla talihini denemek için gelen Yahudi Solomon, anbar memurluklar ı, kantar katiplikleri yapm ış, sonralar ı Çukurovan ın çeşitli kasaba ve şehirlerinden uzun uzun sürtmüş; aç ıkgöz; hino ğlu hin, yaş yere basmaz biriydi ki nas ılsa bu fabrikaya kap ılanm ış t ırnaklar ını adamak ıll ı geçirmişti: Şöyle böyle Frans ızcas ı; biraz Almancas ı ve di ğer alafranga anlay ış taraf ıyla Numan Rüştü Beyi; s ıras ında karacahil bir bakkal kadar hesabili ği, vurdumduymazl ığıyla da Kadir A ğay ı avlam ış, gözlerine girmişti. Fabrikada çarp ışan menfaatlerin fark ındayd ı. Ama o taraf tutmay ı kendi ç ıkar ı d ışında buldu ğu için, kökleri ta Numan Rüştü Beyle Kadir A ğaya kadar uzanan bu z ıtl ığı anlamaz görünüyordu. K ıpk ırm ızı yüzü büsbütün k ızaran ve bir makineli tüfek gibi konuşan İtalyan ı sakin sakin dinlerken, bir yandan da o gün postadan ç ıkan mektuplara göz at ıyor, iplik ve bez siparişleriyle ilgilileri, ticaret masas ına verilmek üzere, bir kenara b ırak ıyordu. Sinyor Orlondo: Siz A ğaya söyleyin lütfen, diye devam etti, zahmet edip girmesinler fabrika içlerine.. Bu fabrikan ın mühendisi benim. Sorulacak bir şey varsa, ça ğırs ınlar beni, icabeden izahat ı vereyim kendilerine! Birdenbire başını kald ırd ı Salamon: - Yorma kendini, dedi; Kadir A ğaya bu söylenmez.. Söylense bile hiç bir tesiri olmaz. Kadir A ğa bir bakkal, karacahil bir bakkal kadar iptidaidir. Orta Anadolulu bir bakkal nas ıl her sabah dükkan ını besmeleyle açar, kavanozlar ının tozunu al ır, onlar ı okşar, severse, Kadir A ğa da böyledir. Kolaya z ımpara tozu kar ıştırıld ığı meselesine gelince.. önemli, çok önemli bu. Siz bu hususta ne
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. biliyorsan ız ondan bahsedin.. Yoksa, Kadir A ğa şöyle, Kadir Ağa böyle.. Bu sökmez. Kolaya z ımpara tozu atandan haberiniz var m ı? Kimdir bu sabotör? - Bunu kimin yapt ığı, daha do ğrusu yapt ırd ığı, bence malum.. - Kim? - Dokuma ustas ı! - Onun teşvikiyle olmas ı gayet tabii.. Ama atan kim? - Anonim bir iş bu.. Filand ır diyemem henüz.. Tertibat ımı ald ım ben de, suçüstü yakalataca ğım... Mamafi, bütün bunlar görülmemiş, bilinmeyen şeyler de ğil.. Başta iplik ve dokuma ustalar ı olmak üzere, bütün usta muavinleri ve bütün bunlar ın hatta Kadir A ğan ın propagandas ıyla da işçilerin yüzde doksan sekizi aleyhimde... Ters ters bak ıyorlar, homurdan ıyorlar, beni istemiyorlar! Umum Müdür güldü: - Demek Kadir A ğa da? - Elbette... Yoksa niçin dolaşsın fabrika içlerini? - Ne yapal ım? Siz İtalya gibi yerde, fabrika umuruyla uğraşmış insans ınız. Elbette bunun da hakk ından geleceksiniz! - İtalya, Fransa, Hindistan... - Mesele yok.. Yan kap ıdan Kadir A ğa giriverince, İtalyan mühendis usulcac ık kalkt ı, öbür kap ıdan ç ıkt ı, gitti. Arkas ından nefretle bakan a ğa: - Gene ne pat ırdat ıyordu? diye sordu. Umum Müdür sadece güldü. - Beni çekiştiriyordu deel mi? - Malum şikayetler efendimiz.. Masas ı üzerindeki kaatlarla meşgul olmaya devam etti. Masaya az daha sokulan a ğa: - Ne diyor? diye göz k ırpt ı. - Malum şikayetler dedim ya.. Atölyeleri gezip dolaşman ıza kızıyor. Ö ğrenmek istedi ği bir şey varsa beni ça ğırıp sorsun diyor. Öfkeyle do ğrulan a ğa: - Sen o kab ıkl ıya dirsin ki, kendini palikeme üçüncü ortak deyi almad ım diyor Kadir A ğa dirsin! Mal benim..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. İstersem çalar kibriti yahar ım.. A ğnad ın m ı? - Hakl ısın a ğa... Amma... - Ne amas ı? - Ona bunu anlatmak zor... Avrupa'da... - Buras ı Avrupa mavr ıpa deel! Buras ı Türkiye, açs ın gözünü, açmazsa açarlar... Be ğenirse böyle, be ğenmezse çekilir gider melmeketine.. Buray ı be ğenmiyor da ne dimeye gelmiş? Milliyet meselelerinin aç ılmas ından hiç hoşlanmayan Yahudi Salomon, cevap vermedi. Onu uzun uzun gözden geçiren a ğa: - Yohsa sen de mi onda yanas ın? Etine i ğne dürtülmüş gibi irkilen Salamon: - Ne münasebet efendimiz? dedi. Ben sadece onun zihniyetinden bahsettim... - Sen de gav ırs ın mesela... Amma gav ırdan gav ıra... - Hay ır, ben gav ır de ğilim... - Niye? Kab ıkl ı deel misin sen? - Yooo.. - Essahdan m ı lan Salamon? Essahtan kab ıkl ı deel misin? - Ben yar ım sünnetliyim. - Yar ım gav ır yani.. Gülüştüler. A ğa birdenbire: - Dur hele, dedi, sennen de aray ı açac ıyk gayri.. - Niye? - Sen nesin b ırada? Umum Müdür müsün, yo ğsa eşekbaşı m ı? Pişkin Salamon gayet sa ğukkanl ıyd ı: - Niçin? diye sordu. - Palikeynen hiç alekadar de ğelsin! - Mesela? - Meselas ı var m ı can ım? Ameliye tekmil şikayetçi İtalyandan. Herifin düzenini be ğenmiyorlar, töbe be ğenmiyorlar. Ameliyeleri ça ğırıp ifadelerini al ıyon mu?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Başka? - Katipler iplikhane k ızlar ıynan angace ediyor.. - Başka? - Anay ın dini! Mütteymum gibi ifademi mi al ıyon? - Esta ğfurullah. Siz müsterih olun.. X Deveci Halil'i odas ında, maroken koltuklardan birinde, bacak bacak üstüne atm ış bulan a ğa: - O ne? diye sordu, hayrola? Aya ğa kalkan Halil: - Ben sana küstüm! dedi. - Niye? - Ben bu palikede müstesna m ıyım, de ğil miyim? - Bu da laf m ı bre Halil? Çal kibriti yak! - Madem öyle.. Ne dimeye mayetindeki itlerini ba ğlatm ıyon? - Ne var ki? Nolmuş ki? - Ben kendimi bu palikenin sahibi bilir senin de beni evlad ın gibi sevdi ğini zannederdim... Me ğer... - Eyi amma niye söylemiyon noldu ğunu bre Halil? - Şo bir katibin var senin, ç ırç ır katibi midir, nedir.. Herif tuttu bizi odas ından kovdu be! - Kovdu mu? Nas ıl kovar? - Kovdu işte, basbaya ğı kovdu... - Nas ıl kovar yahu? - Basbaya ğı kovdu bre a ğa.. Lakin hat ır sayd ım, senin gül hat ırıyın depemde yeri var.. Yo ğsa Allah ımı inkar edim, on iki dene miralay ı tokat ı.. Zati iki s ıkıml ık can ı var. - Niye kavga ettiniz? - Heç yahu.. Fasofiso! Kendini adam belledik, gettik odas ına, bir iki oturduk moturduk. Söndür caran ı! Dedim ki, benim caram ın ateşi, bu palikeyi yakmaz, merak etme dedim.. Yok, ille söndür.. A ğan ın emri var filan f ıst ık.. Ağa bana bir şey dimez, a ğa beni kendi belinden inme, öz evlad ı gibi sever dedim, gene yok.. O s ıra sen geçtin, ard ından getti, geldi, söndür caran ı, a ğan ın emri böyle.. Depem att ı. Lan dedim, senin habibini... Lakin, olmaz.. İtin de ğil, sahab ının hat ırı var, seni sayd ım... Essahdan sen mi dedin?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Töbe Halil, habar ım bile yok vallaha... - Peki, nas ıl cesaret eder bu böyle? - Cebimden harcam ış.. Senin a ğan benim kardaşımdan ileri mesela.. - Ona bi dene konsam yar ısı boşa gider. Lakin sayd ığım nokta başka.. Anl ıyon a? - Nefesini tüketme.. Cebimden harcam ış kösnük. Elli olsa laf ımı yimem. Dedim dedim, dimedim dimedim.. Nefesini tüketme... Palike içinde çara içmenin yassah ıdığını tamim ettik a, sana göre deel tabi.. - Bişey de ğil, o kadar hambal ı üstüme güldürdü.. Sana bişey deyim mi? Beni sevdi ğini anlay ım ki, onu şimdi ça ğırmal ısın, benim önümde a ğzının bi gozel kayar ını vermelisin! - Kula ğasma bre herif.. Bunnar ecir tak ımı, mayşçi ı k sm ı.. Nirden bahsan çi ğeri beş para itmez.. Sana benim cebimden harcam ış.. - Yok, dedi Çopur Halil, sen onu ç ığır benim yan ımda.. - Mayişçi k ısm ı bre herif, nereden baksan... - Yok, ille ça ğır onu, benim önümde... Çaresiz masas ına geçti, zile bast ı; içeri giren odac ıya, çırç ır katibini ça ğırmas ı emrini verdikten sonra, alt ın çerçeveli gözlü ğünü gözüne takt ı. - A ğan nörüyor? Alemleri eyi mi? - A ğam ın alemi Sultan Süleyman'da yok.. İki dene bar k ızı kapatd ı kii. A ğa güldü: - İki dene ha? Zorlu mu bari? - Ne diyon bire a ğa.. Lokman Hekimin yi dedi ği.. - Dimek iki dene, - ... İki dene ki feryat! Biri sar ı saçl ı, biyaz; ötekinin saçlar ı zümrüt gibi, esmer.. - Çiftlikte mi eyleşiyorlar? - Heye.. Hani rak ı içtiydiniz, üst kat var ya... Oray ı tekmil boşaltt ırd ı, avrad ını mavrad ını, çocuklar ını mocuklar ını da mektebe kay ıt için geldilerdi.. Kap ı vuruldu, ç ırç ır katibi girdi. Surat ı derhal as ılan a ğa: - Ben size benim cebimden harcamak yassah, herkes kendi cebinden harcas ın dimedim miydi?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Çopur Halil'e bakan katip: - Demiştiniz efendim. - Demiştim de, ne dimeye benim cebimden harcad ın? - Sigara içiyordu, söndürmesini rica ettim, dinlemedi. Ben de... - Sen de.. A ğa böyle böyle diyor didin? Katip başını e ğdi. - Buyur, dedi a ğa, dimedim miydi? Sana benim cebimden harcam ış.. Elli olsa yimen ı laf ımı.. Didim didim, dimedim dimedim.. (Katibe) Bundan kelli, istemem! Herkes kendi cebinden harcas ın.. Hadi, yallah işiyin başına! A ğay ı selamlayan katip, odadan geri geri ç ıkt ı. Çopur Halil: - Böylelerine Allah kel virsin de t ırnak virmesin ağa.. Çingeneye beylik vermişler, peşin babas ını asm ış.. - Do ğru.. İt kap ıda zebun gerek.. Babalar ımızdan, dedelerimizden böyle duyduk, böyle belledik... Deveci Halil ç ıkıp gittikten sonra, a ğa odac ısını ça ğırd ı, deveci Halil'i odas ına b ırakt ığı için sö ğdü, sayd ı. Odac ı: - Dinlemedi a ğa, dedi. a ğa beni kendi öz evlad ından ziyade sever, dedi... - Desin, b ırakma! - Siz huylan ırs ınız diye.. - Benim huylanmama bakma.. Bir daha istemem... Hadi! Odac ı ç ıkt ı. Önüne bir tomar parşömen çeken a ğa, yeni ö ğrendi ği imzas ını atma ğa başlad ı. Bu imzalar, birbirine paralel dört, beş çizgiydi. Elinde p ırıl p ırıl stilo, gözünde gözlük, imza işine öyle dalm ıştı ki.. Kap ının aç ılıp orta ğı Numan Şerif Beyin içeri girdi ğinin bile fark ında olmad ı. Cahil orta ğını kap ıda uzun uzun seyrettikten sonra Numan Şerif Bey: - Ulan, dedi, ulan Kadir.. Hani yak ışmıyir da de ğil ha! Bir yabanc ı görse seni sahiden de umum müdür san ır! Kelle, kulak, heybet... Şapkas ını ç ıkard ı, odac ıya verdi, sonra geçti maroken koltuklardan köşedekine kendini b ırakt ı. Karakulak zadelerin mükellef kona ğında gözlerini dünyaya açan Numan Şerif Bey, bütün ömrü boyunca hesaps ız bir refah içinde yaşam ış, elli beş yaşlar ında, gerçekten
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. bir erkek güzeliydi. Yaşamas ını, yemesini, içmesini, oturup kalkmas ını, görüşüp konuşmas ını bilir, yaln ız Türkçesiyle de ğil, İtalyanca, Frans ızca ve Almancayla da meram ını anlatabilirdi. İstanbulda yazl ık, k ışlık köşkleri, bir de yal ısı vard ı. Bütün bu köşk, apartman ve yal ısının duvarlar ında Paris'ten, Londra'dan, Felemenk'ten getirilmiş çeşitli tablolar as ılıyd ı. Amerika'dan otuz küsur bin liraya sat ın ald ığı kahverengi motörü yal ısının önünde her an tertemiz, pırıl p ırıl bekler. Numan Şerif Bey, bilhassa tasavvuf şiirine düşkün, şapkay ı fes, Türkçeyi Osmanl ıca, ve bu dünyan ın hay ı huyu içinde eski günleri tahayyülden zevk alan dostlar ıyla mehtap alemlerine ç ıkard ı. Her y ıl hay ır cemiyetlerine ödedi ği binlerce liradan başka, evinin kap ısını çalan hiçbir f ıkaray ı ters yüz çevirtmez, para, yiyecek, eski şu bu verdirir, hatta fazla ihtiyar olanlar ı salona ç ıkart ıp, karşısına oturtarak, alt ın yald ızl ı fincanlarla kahve ikram eder, görüşür, konuşur, giderken de ihtiyar ın kuru avucuna bir miktar ı münasip bırak ırd ı. Bu yüzden memlekette çok sevilir, fukara babas ı denilirdi. Bütün ömrü Paris. Londra, Berlin, Roma, Kahire v.s. de geçmiştir denilebilir. Fabrikayla ilgisi y ılbaşlar ında bilançoyu tetkikten sonra, hissesinin üç ayr ı bankadaki cari hesaplar ına naklinden ibarettir. Odan ın içine a ğır bir lavanta kokusu yay ılm ıştı. Neşesi gene iyice kaçan Kadir A ğa, masadan kalkm ış, gözlü ğünü mahfazas ına, stilosunu da yerine koymuştu.. Numan Şerif Bey: - Otur, otur, niye kalkt ın? Pek yak ışıyordu, dedi. A ğa: - B ırak taşkalay ı beyefendi, biz ne kadar olsa malum a... - Can ım bunu herkes bilmez... Hiç kimse asalet nişanlar ını do ğarken birlikte getirmez.. Bütün bunlar sonradan yak ıştırılan şeyler... Otur hadi otur.. Haz ır yak ışıyordu da... - B ırak, can ım s ıkılıyor beyefendi. - Niçin s ıkılıyor can ın bakim? - Şo palikenin ehvali... - Fabrika demeyi ö ğrenemedin gitti. - Dilim dönmüyor. - Ne varm ış fabrikan ın ahvalinde. - İtalyan'nan gonuş da sana diyiversin! - Gonuş de ğil konuş, diyiversin de ğil, deyiversin... - Neyse işte...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Birdenbire aya ğı kalkan Numan Şerif Bey: - Konuştum, diye Kadir A ğan ın gözlerinin ta içine bakt ı. İtalyan'la da konuştum, di ğer icap edenlerle de a ğa hazretleri.. Edindi ğimiz kanaat şu ki, sen iyi insan de ğilsin! Kadir a ğadan iki kar ış daha uzundu, daha iri, daha heybetli.. - ...? - Çok fena insans ın sen Kadir.. E ğer bana gelip, seni ortal ıktan... - Kim demiş? Seni ortakl ıktan ç ıkarmak istedi ğimi kim demiş? - Pat ırd ı etme.. Bana gelip, hisseni sat ın almak istiyorum, bana devret deseydin, belki raz ı olurdum.. Amma şimdi Çar ıkl ı erkan ıharp zekanla g ıyab ımda dalavereler çevirdi ğini işitince.. - Ne dalaveresi? Kim demiş? Numan Şerifi Bey kesti att ı: - Neyse, fazla laf istemiyorum, İtalyan burada kalacak ve fabrikada ben bulunmad ığım zaman beni temsil edecek! Kadir a ğa, Numan Şerif Beyin heybeti karşısında ufalm ıştı. - Bunu amelelere a ğnat! dedi, bana göre hava hoş.. Zatiniz herifnen beş senelik mukavele imzalad ınız.. - Herif de ğil o, mühendis, Avrupal ı yüksek mühendis, fen adam ı! - Neyse, beni ilagedar etmez... - İlagedar de ğil, alakadar... - Ne ise... Odadan ç ıkan orta ğına birdenbire her zamandan çok öfkelenen Numan Şerif Bey, zile bast ı, odac ıya: - Bana umum müdürü ça ğır! dedi. Az sanra koca burunlu umum müdür, ellerini oval ıyarak içeri girdi. - Buyrun beyefendi. Numan Şerif Bey gürledi: - Sana emir veriyorum, aç kula ğını. Ben fabrikada bulunmad ığım zamanlar Sinyor Orlando do ğrudan do ğruya benim şahsi mümessilimdir... Bu bir, ikincisi onu saym ıyan, verdi ği emirleri harfiyen yerine getirmiyen kim olursa olsun, derhal kap ı d ışar ı edilecektir.. İtalyan ın aleyhine kurulmak istenen ve günlerden beri haz ırlanan komplodan
ThisdocumentiscreatedwiththeunregisteredversionofDocument2PDFPilot. günün birinde onun k ılına zarar gelirse... Umum müdür ellerini ovalad ı: - Bu vaziyet karşısında bendeniz ne yapabilirim beyefendi? - Ne mi yapabilirsin? Derhal Emniyete haber verir... - Elbette beyefendi, oras ı malum... - Senden başka bir şey istemiyorum ki... Odan ın içinde köşeleme dolaşma ğa başlad ı. - ...Budala, sersem, hayvan herif.. Aç köpek, kara cahil, meymenetsiz.. Tuttuk kendimize ortak ald ık, gittik fabrikay ı sat ın alma işini Ankara'da hallettik, sonra herif.. Alaca ğın olsun ulan yaz ının yar ım pabuçlusu. Unuttu Mahmutpaşa Han ının kap ısında tavşan derisi bekledi ği, yap ılara eşekle kum, çak ıl taşıdığı, peynir, ekmek, turşuyla sürttü ğü günleri.. Pencerenin önüne dikilen bir insan karalt ısına dikkat ederken, umum müdüre sordu: - Kimdir orada dikilen? Ne istiyor? Umum müdür gitti, bakt ı, geldi. - Bizim katiplerden biri.. - Ne istiyormuş? - Sizinle görüşecekmiş.. - Ne görüşecekmiş benimle? - Bilmiyorum efendim. - Ça ğır gelsin! Sabahleyin Kadir A ğan ın iplikhaneden kovdu ğu, sonra da muhasebede azarlad ığı katipti. İki sene önce fabrika muhasebesine ald ığı Milli Mücadele arkadaşlar ından birinin o ğlu olan delikanl ıyı tan ıyan Numan Şerif Bey: - Buyurun, dedi, bir arzunuz mu vard ı? - Evet efendim.. Size bir maruzat ım vard ı. Yan gözle umum müdüre bakt ı. Numan Şerif Bey: - Buyurun! dedi. Katip ilkpeşin a ğır a ğır başlam ıştı, gittikçe öfkelenerek öyle bir h ınçla anlatt ı ki, Numan Şerif Bey: - Vay it vay! dedi, vay iki paral ık serseri vay! Senin baban bu memleket u ğruna çal ışırken, o... Açt ırmas ın ağzımı, kefen soyucu rezil.. Servetini nereden toplad ığını
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. bilmeyenlere yuttursun. Köpek! Katibe, öfkeyle yiyecekmiş gibi bakan umum müdür, başiyle, d ışar ı ç ık! demek isteyen bir işaret yapt ı. Katip tereddüt etti. Umum müdür işareti tekrarlay ınca, katip dışar ı ç ıkmak için haz ırlanm ıştı ki, Numan Şerif Bey: - H ırs ız, katil... diye m ırıldand ı. Umum müdüre döndü: - ... Fabrikam ın içinde neler oluyor Salamon? Katibe: - Peki, siz gidin işinizin başına! Tekrar umum müdüre döndü: - Bundan sonra benim bulunmad ığım zamanlar bu çocu ğun himayesi de sana ait, anlaşıld ı m ı? Umum müdür hiç de memnun görünmüyordu. - Anlaşıld ı m ı diyorum sana? - Anlaşıld ı beyefendi, elbette, vazifem. - Ver şurdan bana bir kaat... Demin Kadir a ğan ın imza denemeleri yapt ığı parşömen tomar ından bir kaat çeken umum müdür, Numan Şerif Beye uzatt ı. Zarif stilosuyla sinirli sinirli yazan Numan Şerif Bey, deminki katibin maaşına on lira zam hakk ında bir rapor tanzim etmiş, alt ını imzalam ıştı. Umum müdüre uzatt ı. Raporu çabucak gözden geçiren umum müdür: - Usulsüzlük olmaz m ı beyefendi? Öteki memurlar.. Diye itiraz etmek istediyse de, Numan Şerif Bey gene gürledi: - Senden mütalaa istemedim, yallah hadi, marş! Umum müdür elinde kaat, ç ıkt ı. Xİ Fabrikan ın Amele Kap ısı üzerindeki yuvarlak saat öğlenin on bir buçu ğunu beş geçeyi gösteriyordu. Tam on bir buçukta dokumahane paydos olmuştu. Şimdi iplikhanenin kad ın işçileri, siyah gö ğüslük, beyaz başörtü kalabal ığı halinde, yorgun ç ıkıyorlard ı. Fabrikan ın önü, pazar yeri gibiydi: Üzüm kuru yemiş, portakal, çeşit çeşit tatl ı, kuru köfte, simit sat ıcılar ının hayk ırışlar ı birbirine kar ışıyor, kuvvetli güneşin alt ında hazla uçuşan besili karasinekler yiyeceklere inip kalk ıyorlard ı. On iki saatlik yorucu bir işten sonra kavuştuklar ı hürriyetin neşesiyle güneşe karşı gerinen, birbirini koval ıyan, yahut birbirlerine yaslanarak iplikhane k ızlar ını seyreden, laf atan delikanl ı dokumac ılar, fabrika meydan hamallar ı,
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. yal ın ayak çocuklar, bütün bu gürültü, şamata ve kaynaşmay ı al ışmam ış, yad ırg ı gözlerle seyreden yayla memleket uşaklar ı. Paramparça üstbaşlar ıyla bunlar öyle çoktu ki... ... Dokumac ı Sadri, Kooperatif bakkal ına girdi. Her paydosta oldu ğu gibi, dükkan gene a ğız a ğızayd ı. Gümüş çerçeveli beyzi gözlü ğünü aln ına kald ırm ış bakkalla, k ıpk ırm ızı bilekli ç ıra ğı, on kuruşluk tahin helvas ı, kara zeytin, on iki buçukluk pirinç, mercimek, tuz tart ıp, lamba cam ı, öküzbaşı çivit boya, somun yahut c ıgara vermek için didinip duruyorlard ı. Müşteriler sab ırs ızland ılar. - Mam ıd a ğa! - Daha bekliyeciyk mi Mam ıd emmi! - Mam ıd emmi be.. Ben hepsinden önce geldim, hepisinden arda kald ım... - Mahmut amuca! Mahmut a ğan ın gene başucu sanc ıma ğa başlam ıştı. - Vay Mahmut a ğan ızın anas ını avrad ını diye okkal ı bir küfür savurdu. Kahkahalar yükseldi. Bir f ıçı gibi yusyuvarlak biri olan dokumac ı Musa: - Arrr!!! dedi. Camgöz Sad ık a ğzıyla zort çekti. Deveci Halil: - Çek kardeş, dedi, bir yokuşun kald ı! Mahmut a ğa gülüverince, tekrar kahkahalar yükseldi. Fırsattan faydalanan Mahmut a ğa, terazinin oraya s ıkıştırd ığı kırk dokuzluk rak ısını ald ı, dikti, do ğranm ış h ıyar turşusundan da a ğzına att ıktan sonra, ellerini birbirine sürterek: - Demimizi ald ık, dedi, söyleyin şimdi! Gene her kafadan bir ses ç ıkma ğa başlad ı: - On iki buçukluk pirinç.. - İki dene çivit boya ver hele şurdan... - Bizim lamba cam ını Mam ıd emmi.. - Öyle mi bee.. Bizim somunnar ı verece ğin.. - ...? - ...! Dokumac ı Sadri c ıgaras ını hala alamam ış; elinde para bekliyordu. Hiç istemedi ği halde gözü, az ilerisinde,
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. kendisine bakmakta olon Camgöz'e kayd ı. Deveci Halil'le bir şeyler konuşuyorlard ı. Arkas ını döndü. Çatma ğa f ırsat kollayan Camgöz, yan ına geldi, Sadri'nin omuzunu dürttü: - Arkan ı niye döndün lan? Sadri cevap vermedi.. - Sana söylüyorum lan; bac ısı güzel! Arkan ı neye döndün? Az daha tezgaha sokulan Sadri: - Mahmut emmi be, diye paray ı uzatt ı, şurdan bir cigara ver hele! Camgöz gene dürttü: - Laf soruyoruz ulan, ay ı. Boş mu veriyorsun yani? - Arkan ı niye döndün, lan. H ırsla dönen Sadri: - Ay ı sensin! dedi sennen konuşan var m ı? Yumru ğunu kald ıran Camgöz: - Bak, dedi, başlar ım anandan, bac ından ha! Anam avrad ım olsun tepelerim! Sabah ınan a ğaya yedi ğin b... dan haberim yok mu belliyorsun? Day ımın sözünden ç ık da gör.. Seni bu memlekette yaşatan ın kibriyas ını... İki şişe siyah şarapla yanlar ına sokulan Deveci Halil: - Ne o? dedi, kayn ımı ne s ıkıştırıyorsun gene? Camgöz öyle bir kahkaha att ı ki, dükkan ç ınlad ı. Kalabal ıktan biri: - Gül kardaş gül! dedi, anan seni gül ay ında do ğurmuş, belli! C ıgaras ını alan Sadri, a ğlayacak kadar h ırsl ı, dükkandan çıkt ı. Berikiler de peşinden ç ıkt ılar. Yolun alt başındaki kebapç ının yolunu tuttular. Sadri arkalar ından nefretle bakt ı, yere tükürdü, bir cigara yakt ı... Babas ına bin kere söylemişti: ...Alal ım şu k ızı fabrikadan baba, alal ım şu k ızı fabrikadan.. Onun kazanaca ğı para yerin dibine geçsin.. Başımıza bela olacak.. Yok. Olmaz. Benim k ızım şöyle, benim kızım böyle.. Bu zamanda.. Anama bile güvenmem diyor Musa. Do ğru. K ız k ısm ı de ğil mi? Ne ana tan ırlar, ne baba, ne de kardaş.. Gözlerine birini kestirdiler mi bir gün yallaaah.. Onun için boş ver... Belki yüzüncü sefer dokumac ı Musa'ya hak verip, bac ısı Cemile'ye boş verdi ği halde, bir türlü çekilip gidemiyor,
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. altlar ı delik kaba postallar ı üzerinde yorgun, fabrika kap ısı önünde dolaşarak c ıgara içiyordu. Saate bakt ı. On ikiye geliyordu.. İplikhane tekmil boşalm ış, Boşnak kap ıcı kap ının demir kanatlar ından birisini kapam ıştı.. K ızın, ç ıkıp da kalabal ığa kar ışarak eve gidip gitmedi ğini düşündü, ihtimal vermedi. Gözünü kap ıdan ay ırmam ıştı ki.. Son günlerde hep böyle oluyordu. Tekmil işçiler ç ıkıyor, o neden sonra.. Katiple konuşuyordu herhalde.. Bunu istemiyor da de ğildi. Çünkü, o ğlan ne de olsa bir katipti, okumuş yazm ıştı, laf söz bilir, medeniyetten anlard ı. Deveci Halil ya? Sonra katip İdman Yurdunda sa ğaç ık oynuyordu, memlekette en iyi penalt ı atan kişi varsa biri oydu.. Başının a ğrısı gene başlam ıştı. Şu cenabet ç ıksa da gidip eve kafay ı vursam! diye düşünüyordu ki, bakkaldan çıkan dokumac ı Musa'y ı gördü. Gams ız diye düşündü. Yan ına gelen Musa: - Ne bekliyon? diye sordu. - Hiç.. dedi Sadri, bizim enayiyi.. - Neye? Ç ıkmad ı m ı? - Ç ıkmad ı. Musa göz k ırpt ı. - Neye? C ıgaras ının dibini bir fiskeyle f ırlatan Sadri: - Neblim ben. - Herkes ç ıkal ı milyon oluyor yahu.. - Oluyor amma... - Haydi birer çay içek! - Can ım istemiyor.. Eve gidip vuracam kafay ı.. - Bac ın ç ıkana kadar içek işte birer çay... - Boşver.. - Senin Nusret musret içerdeler, münakaşa g ırla gidiyor.. - Şimdi neredeyse ç ıkar Cemile.. Hem başım a ğrıyor benim.. - Çay paras ı benden.. Korkma.. - Çay içecek param ız da m ı yok art ık.. - Z ımpara tozu dalgas ını a ğaya ç ıtlatm ış m ısın ne?. - Kimden duydun? - Camgöz'den.. Onun habibini şaşıracam diyor..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- ... - Sana ne de kar ışıyon bire o ğlum.. Onlarla u ğraşılır m ı? Bana baksana.. Sakala göre tarak vururum.. Neme laz ım elin keçisiynen koyunu.. Şimdi yeni dalgalar dönüyor. Para günü İtalyan ı dövecekler. Ona bak sen.. - Sahi mi? - Onun için, girek de birer çay içek dedim sana, dinlemedin. Hem İtalyan ı, hem de İzmirli Nusret'i filan.. Sen geri dur, benden de duymuş olma.. Bizim dokuma ustalar ı el alt ından ameleyi körüklüyorlar, iplikane ustas ı da iplikane amelesini.. Tekmil ustalarnan amele birlik oldu, ağız birli ği.. Hani haks ız da de ğil.. Hangimiz memnunuz? Git gel sak ızın dibi.. İplik kopu ğunu ba ğlamaktan bez dokuyam ıyoruz. Bu paradan hiç umudum yok. İzzet'e bakarsan, sizi alet etmek istiyorlar, kar ışmay ın, size bir faydas ı yok diyor amma, öyle de ğil kaz ın aya ğı.. İtalyan' ın kabahati olmasa bile, madem onun yüzünden kazançlar ımız azal ıyor, bass ın gitsin, gitmezse Allah ını şaşırmak laz ım! Amma, gene de geriden seyirci olmak en iyisi... Sen z ımpara tozu laf ını a ğzından kaç ırmasan iyi ederdin! - A ğa sordu, ben de söyledim. - A ğa sordu diye, karn ındakileri hemen dökmek mi laz ım? - Nusret daha beter yapm ış.. - Ona ne bak ıyon sen? Bata ğına gidiyor, o.. At ılganl ık her zaman iyi de ğil.. Suyu saman alt ından yürütmek marifet. Nusret'in gidişini be ğenmiyorum ben! - Nolur? - Çocuksun.. Noluru var m ı be? Bura fabrika... Ne olmaz? Her bir şey olur.. En biri para günü.. Millet İtalyan' ı döverken, bunu da kim vurduya getiriverir! Hadi birer çay içek.. Sadri'yi kolundan çekmek istedi, o gene direndi: - Şimdi nerdeyse ç ıkar.. Çeyrek geçiyor on ikiyi! Musa: - Benim bac ım olsa... dedi. - Napard ın? - Baca ğına bast ım m ı ay ırırd ım.. Bennen oynuyor musun sen? - Bac ın Zahide'nin baca ğı onun için mi ayr ık? - Dalga m ı geçiyan lan, toy. Benim bac ılar ım benden çok büyük o ğlum.. O Zahide bac ım yok mu, ben şu kadarm ışım anam ölmüş, bana anal ık etmiş.. Benim küçü ğüm olmal ı, böyle gecikmeli ki.. Avrat k ısm ı de ğil mi, anam olsa şüphelenirim.. Kafalar ından yumru ğu eksik etme ğe gelmez. K ızını dövmiyen, dizini döver..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Do ğru... - Baban ı zorla, al ın fabrikadan onu. Şu meseleyi biliyon ya? Baban ın kula ğına bir giderse, Allah ıma hem onu, hem de seni dilik dilik eder! - Bana ne? Bin kerre söyledim fabrikadan alal ım diye. - Lan ne günler be.. Senin baban da, benim babam da, memlekette Karun gibi zenginmişler.. Ne vard ı sanki o zenginli ği b ırak ıp da buraya gelmekte. Saray gibi evimiz varm ış... Tarlalar, bahçeler, tuuu... - Şimdi olmal ı ki, dedi Sadri, s ırtüstü yat... Benim babam da tutturmuş Karagöl'ü.. Sekiz on dönüm tarladan ne ç ıkacak? - Heç can ım.. V ızırt ı... O, bu de ğil ya, senin baban, istese oturdu ğu yerde zengin olur.. De ğil mi? - Söylemiyor muyum? Bize hiç ac ıdığı yok... Saç keser beleş, sakal kaz ır beleş, diş çeker beleş... - K ırık sarar, yak ı yakar beleş de ğil mi? - Vallahi be.. Halbuki para alsa da o paralar ı biriktirse.. - Köye giderken dolu paran ız olurdu.. - Kim gidiyor köye? Boş ver yahu.. Ne işim var benim? Şehir dururken.. İstiyorsa kendi gitsin.. Şu k ızı baştan bir atsayd ık, gerisi kolayd ı.. Babam da çeker köye giderdi, ben burda oooh.. Her hafta stadyuma giderdim, sinemaya giderdim... De ğil mi? - Heye.. Bu k ız işi tads ız. Demin, bakkalda Camgöz'ü o silik deveci k ışkırtt ı. Git şu Sadri'ye çat, ben gelip ay ırırım, dedi. - Çopur Halil mi? - Heye.. - Bac ısı güzel dedi, kayn ım dedi, sesini ç ıkarmad ı.. İnsan yer mi bu laflar ı? - Ne yapim Musa? Kolum kanad ım k ırık. Şöyle sa ğlam bir arkam olsa.. Gö ğsüne vurmuşlar da vay arkam demiş... - Benim bac ım olsa çal ıştırmam, ac ımdan ölsem gene çal ıştırmam! - Senin bac ın çal ışmam ış m ı? - Ben çocukmuşum.. Şimdi olsa.. - Çal ışmasa benim kazanc ım yetmez. Aha geliyor.. Yan ındaki kim? Halime mi? Heye, Halime.. O k ız da benim hoşuma gidiyor efendi...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Sil a ğzıyın salatas ını lan! dedi, Musa, deftersiz. Sadri güldü. Pamuk tozuyla a ğarm ış siyah önlükleri, beyaz başörtüleriyle kızlar h ızl ı h ızl ı geliyorlard ı.. Musa: - Eyice s ıkarla ha! dedi, k ız k ısm ının başından yumru ğu eksik etme ğe gelmez, eyice s ıkarla! - Dur sen, dedi Sadri, bak şimdi napacam ona! Fabrika kap ısının oraya dikildi, kaşlar ını çatt ı; ellerini arkas ına koydu, bir aya ğını öne att ı... Hindi gibi kabarm ış bekliyordu. K ızlar geldiler geldiler... Sadri'nin önünden geçerken dönüp bakmad ılar bile. Sadri: - Sist, efe! dedi. Cemile derhal durdu, döndü: - Ne var? - Nerdeydiniz bu vakte kadar? - Sana ne? - Ne demek bana ne? Herkes ç ıkal ı milyon oluyor.. bir saatt ır bekliyoruz.. - Beklemiyeydin.. Bizi bekle dedik mi sana? Yörü kız, yörü... Halime gülüverdi, Musa da. K ızlar yürüyüp gittiler. Musa: - K ızın yan ında heç piyasan yo ğmuş bire herif! dedi. Aftos piyos geçti. Ben olsam, baca ğına bast ığım gibi... K ızlar ın arkas ından öfkeyle bakmakta olan Sadri, yere tükürdü. - Ne fayda.. Ben napim? Bir baba k ızına bu kadar yüz verirse... - Bu k ız senden erkek arkadaş.. Seni töbe piyasaya alm ıyor! - Sen de ne g ıcık veriyon adama yahu? Kahkahayla gülen Musa: - Alm ıyor işte, dedi, seni töbe piyasaya alm ıyor! Gözleri dolan Sadri: - Beni kimse piyasaya almaz arkadaş; ben dünyan ın en aşağılık insan ıyım... Sokaktaki itler bile piyasaya
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. almaz beni... Var m ı daha bir diyece ğin? Konuşma bennen! Çayhaneye taraf yürüdü. Musa pişman olmuştu, koştu boynuna sar ılmak istedi. Sadri silkindi. - B ırak lan... Sen de... - Lan şaka ettik.. Hiç de şakaya gelmezsin bire herif.. - Böle şaka m ı olur yahu? Konuşma bennen.. Şaka ediyormuş.. Deyyusun k ızını çekip vurim mi, onu mu istiyorsun? Tekrar koluna giren Musa onu çayhaneye çekti. X İİ Camgöz Sad ık'la deveci Çopur Halil işçi mahallelerine giden yolun dönemecindeki kebapç ı dükkan ında şarap içmekteydiler. Camgöz Sad ık kebapç ıya seslendi: - Öyle mi be yi ğenim? İriyar ı bir Arabuşağı olan kebapç ı, tezgah ından cevap verdi: - Emret Sad ık Bey! - Şu bizim şişleri gönderece ğdin... - Derhal.. Koşdur şişleri küçük! Duman ı tüten üç şiş kuşbaşı kebapla ç ırak geldi, şişleri kirli taba ğa s ıyırd ı. Camgöz Sad ık: - Hala içerde.. dedi, bir bahane bulup katipnen konuşuyor! - Ne diyor karak ız? - O kadar laf ettim raz ı gelmedi, diyor.. - Kollar ını burmaynan dolduracam diyor demiş mi? - Demiş. - Şehirde konak tutaca ğmış diyeydi.. - Demiş, hep demiş.. - Gözümün ya ğını yesin diyor da demiş mi? - Demez olur mu? Hani teyzemin k ızı diye de ğil. abukat gibi laf bilir.. - Bir heye dese halbuki.. Anam avrad ım olsun, tekmil develerimi satar, u ğruna harcar ım!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Katip olmasa.. - Otuz kaat mayişnen k ız m ı sevilir yahu? - K ızın akl ı işte. Haydi içek, şerefe! - Şerefin var olsun.. Şarap bardaklar ı kalkt ı, tokuştu, içildi. Yumru ğunun tersiyle a ğzını silen deveci: - Sana bir şey deyim mi? dedi, biz bu katibe bir mektup yazak. Diyek ki, sen o k ızdan elini çekdin çekdin, çekmedin kendini yok bil! Katiptir, efendiden adam.. Efendiden adamlar korkak olur, k ıza boşverir.. Camgöz Sad ık: - Bu ayak fos.. dedi, o ğlan pek de öyle ürkeceklerden de ğil. Gözü baya ğı kanl ı.. - Ne gibi? - Muhasebede yumruk atmad ığı katip yok! - Katiplere yumruk att ığına ne bak ıyon sen? Biz onun yumruk att ığı katiplerden miyiz? - De ğiliz, dedi Sad ık, onun gibi iki dene daha olsa fos, fos ya.. O ğlan ı büsbütün k ışkırt ırız sonra, sevmiyecekse de sever bu sefer.. Aha, bizim k ız geliyor! - Hani? Karşı evlerin köşesinden ç ıkan Karak ızı parma ğıyla işaret etti: - Deyha... E ğil benden taraf.. - Gördüm.. - Ça ğırak m ı? - Gelir mi? - Ben ça ğırırım da nas ıl gelmez? Dezzemin k ızı taa.. - Daha ne duruyon bire Sad ık.. Camgöz f ırlad ı. K ızla dükkana geldiler. Karak ız: - Ooo.. dedi. Halil a ğam da burdaym ış. D ırab ızay ı kurmuşsunuz... Sandalye ikram ettiler. Karak ız masaya geçip oturdu. Selam, sabah, hoş beşten sonra Deveci Halil: - E.. dedi, ne var ne yok bakal ım? - Sa ğlığın vallaha kardaş..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Keyifler g ıcır m ı? - E.. Küncü göneni.. Şurdan bir tel f ırça alim dedim.. Tahta silecem de.. - ... Bugün, dedi, senin katibe a ğa öyle bir iş etti ki, deme gitsin! Tad ından, bal ından yinmez.. Bizim iplikhane ustas ı siliktir, heye amma, kertesine de geldi mi, taşı gedi ğine kor! - Noldu? - ... a ğa kelepleri dolan ıyordu, o s ırada Cemile'ynen konuşuyordu.. Katipdir z ıp diye iplikaneye girmesin mi? Bizim usta; kafir, a ğaya bir şeyler f ısıldad ı, a ğad ır katibe bir bakt ı, o ğlan ın rengi mengi geçti.. Yani bir kurşun s ıksalar şuncac ık kan ı ç ıkmazd ı! Camgöz: - Ne dedi? - Sen ne geziyon burda katip? dedi. - Beriki ne dedi? - H ık m ık.. A ğa da yallah, dedi, yallah burdan.. Seni bir daha görmiyecem buralarda! Deveci Halil: - Bah hele yi ğenim! diye kebapç ıya seslendi, bac ı da geldi bak! Temiz bir bardak, eyi bir kebap mebap... Karak ız: - Beni mazur görsen Halil a ğa.. - Niye bac ı? - Eve gidecem vallaha kardaş, tahta mahta silecem.. - Bütün fosilmişsin bire bac ı! dedi Halil, bir iki bardak at, sonra git.. Tekmil kan taa! - Huyum kötü.. A ğzıma de ğdi mi gerisi gelmeli.. Zati can ım da isteyip duruyordu.. - Daha ne allahc ı.. (Kebapç ıya seslendi) Yi ğenim çak ıyon ya, bac ının kebab ı beyti olacak, biberi miberi, suma ğı muma ğı.. Sen bilin ha! Tezgah ından gülen kebapç ı başını sallad ı. - Sonra? dedi Çopur Halil. Karak ız: - Senin dediklerini tekmil anlatt ım... Allah ın emri, Peygamberin kavli üzre, kendini aile yapacam diyor, dedim... - Hökumat nikah ı da k ıyd ıracak dedin mi?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Dedim.. - Kollar ını burmaynan dolduraca ğımı? - Onu da dedim.. Şehirde konak tutacak sana dedim, seni han ım gibi köşede oturtacak dedim.. Camgöz Sad ık: - Der, dedi, dezzemin k ızı taa! - Ne dedi? - Bir k ızd ı ki... - Essahdan m ı? Demek k ızd ı? Katibe yang ın efendi.. Ak ıl diyor çek dabancan ı; lan lan lan... Camgöz lafa kar ıştı: - Katibin ne kabahat ı var? Esas mesele k ızda.. K ız istemese katip şorda kal ır.. Bunnar muhacir o ğlum.. Kafalar ı bir şeye yatt ı m ı, töbe çeviremezsin! Karak ızın barda ğı gelmişti. Deveci Halil şarap doldurdu, hep birlikte kald ırıp tokuşturduktan sonra içtiler. Camgöz devam etti: - Hani biliyon mu Halil şu senin iş olmasa, onlar ın tekmil Allah ını şaşıracam amma, belimi sen büküyon! Yo ğsa.. O kardaşı var ya a Sadri, onu bugün eyi bir öfelemekdi niyetim. Ulan, day ım mesela de ğil mi, koskoca bir dokumahane ustas ı.. Ona karşı a ğız kullan ılır m ı? Day ım bir ça ğırd ı odas ına, gittim, dedim buyur day ı! Dedi böyle böyle, senin Sadri de İzmirlinin a ğzını kulland ı.. Ulan depem att ı, dedim emret day ı, senin için... Day ım yahu! Ötesi varm ı? Anam ın a ğas ı.. Day ı demek ne demek? Barda ğa sar ıld ı. Ötekiler de bardaklar ını ald ılar, gene tokuşturup içildi. A ğzına iri bir et parças ı atan Camgöz: - Belimi sen büküyon kardaş! diye devam etti, şu senin iş bir tökezsin, gör.. Bunnara ac ıma ğa gelmez... Enselerinden kör b ıçaknan kesecen! Soluk, esmer yanaklar ı k ızarma ğa başlayan Karak ız: - Bac ısı da bac ısı da.. dedi, o bac ısı yok mu, kardaşından beş beter. A ğa katibi kovdu diye görsen, yüzünün eğrisi dizine indi. A ğaya bile çemkirdi be! - Yoh be! dedi Halil. - Yaa, görsen... A ğaya bir çemkirdi ki... Camgöz Sad ık: - Bunnar böyle! dedi, bunnara ac ımaya gelmez! Sen ne yapacan, şu senin iş foslas ın, bilirim ben yapaca ğımı!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Karak ızın kebab ı s ıcak s ıcak tüterek geldi. Ortal ığa kuvvetli bir nane ve pişmiş et kokusu yay ıld ı. Bardaklar tekrar doldu, şerefe kalkt ı, içildi. Ceketinin iç cebinden bütün bir on liral ık ç ıkaran Deveci Halil: - Yi ğenim! diye seslendi. Kebapç ı koşarak geldi. - Bize iki şişe siyah şarap daha ald ırıver şurdan.. - Emret gözüm.. Karak ız: - Anlaşıld ı, dedi, beni bugün zil zurna edip ortaya düşüreceksiniz.. Anlaşıld ı.. - Can ıyın bülbülü sa ğ olsun bire bac ı dediler. - Sizin de can ınız sa ğ olsun.. Pilavdan dönen kaşığın sap ı k ırıls ın! Karak ızın s ırt ını avucuyla okşayan Camgöz: - Hani, dedi, dezzemin k ızı deyi söylemiyorum, bu fabrikada bi dene! Sebebine gelince. Karak ız: - Amaaan.. dedi, bac ında hay ır m ı kald ı? Siz beni dört, beş sene evvel göreydiniz! Deveci Halil: - Neyin var? dedi, gene iyisin! K ıza istekle bakt ı. Beriki gerdan k ırarak: - Bir saçlar ım vard ı, topuklar ımda! Şimdi nerdeee... Bu fabrika insanda insanl ık m ı koyuyor... Ç ırak yeni şişeleri de getirdi. Birini açt ılar bardaklara böldüler. Karak ız: - H ızl ı gidiyoruz çocuklar! dedi. Deveci Halil ald ırış etmedi.. - Sabahnan elimden bir kaza ç ıkıyordu efendi, az kald ı.. - Noldu? Hayrola? Barda ğına sar ılan Deveci Halil:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Hele, dedi, bi f ırt daha içek.. İçtiler. - ..şu ç ırç ır katibi var ya, o işte.. Adam belledik kendini, girdik yan ına oturduk bir iki. Bir de cara yakd ık.. Tutturdu söndür caran ı, burda cara içmek yassah.. Bir söyledi, iki söyledi, beş söyledi.. Yahu arkadaş, dedim,. herkese yassah olabilir, ben bu palikede müstesnay ım, ağa beni evlad ından ziyade sever! Yok.. Bura palike, a ğan ın babas ına bile yüzü yok.. Depem bir att ı. Lan dedim senin ıstavrozunu, İsan ı, Musan ı, sin kef... Bir karakucak bir savurdum. Can ı zati bilmem neresinden, başımıza adamdan sayacaklar.. Birşey de ğil, bösböyük başıynan yalan söylüyor. Göya a ğa diyesiymiş ki, söyle ona caras ını söndürsün. Böyle mi dedi dedim. Heye dedi.. Gettim ağaya, dedim a ğa, sen mi emir verdin bu katibine böyle böyle? Dedi vallaha töbe Halil! Kan ım su gibi aks ın yalan! Senin a ğan benim kardaşım, sense zati kendi belimden inmiş evlad ımdan irelisin.. - Çal kibridi yak palikeyi! Biliyorum efendi dimez. Seni evlad ından ireli sever, bir, bir de bizim a ğaynan içtikleri ayr ı gider.. Neyse, dedim madem öyle ça ğır katibini! Ça ğırd ı tabi derhal.. Lan, dedi. ben mi sana böyle böyle emir verdim? Katiptir h ık m ık, h ık m ık.. A ğa bir huyland ı efendi, dellendi.. Dedi adam var, adamc ık var, her kuşun eti yenmez! Ben bunu kendi öz evlad ımdan ireli severim, a ğas ı dersen benim kardaşım.. Bunnar kibridi çalar, yakarlar palikemi isterlerse.. Ne ana kodu, ne avrat... Elinden almasayd ım, habibini şaşıraca ğdı.. Araya girdim de, dava teps oldu.. Lan şöyle bir zihnine fur... Her kuşun eti yenmez, bu adam ı a ğa öz evlad ından ireli seviyor.. Hı? A ğas ı da palike sahab ının arkadaşı, kardaşından ireli.. H ı? İştahl ı bir a ğız şap ırt ısıdır gidiyordu. Bir ara Deveci Halil: - Akl ımdan başka bir şey geçiyor! dedi, düşünek, taşınak da.. Camgöz: - Ne gibi? diye sordu. - Şu k ız dişini kat'i olarak çeksin ats ın.. - Ee? - Esi sa ğlığın.. Bir gün bir tomafil, al tomafile.. Camgöz'le Karak ız bak ıştılar. Karak ız: - En temizi bu! dedi, amma yaşı ufak daha.. - Kaç? - Ya on dört, ya on beş.. - Olsun, dedi deveci, onun u ğruna map ıs da yatar ım, ipe de giderim! Hadi, şerefe!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
İçtiler. - Paradan yana, denizde kum, bizde para. - A ğzı pek şoför de ilaz ım.. - Var, o da var.. Yan ında adam bo ğazla. - Daha ne öyleyse? Kesenin a ğzını açt ıktan, a ğzı pek şoförü de bulduktan sonra.. Dükkana Arnavut Ömer girdi. Etrafa bak ınırken onlar ı gördü. Onlar da onu görmüşlerdi zaten. Deveci Halil: - Buyrun kardaş! dedi, gelsene! Uzun Ömer ufak bir tereddütten sonra bir sandalye al ıp geldi. - Merhaba! - Merhaba, merhaba, merhaba.. Cümleten merhaba.. - Ne var ne yok bakal ım? - Hiç, dedi Ömer, sa ğlık.. Sennen biraz konuşmak istiyorum Sad ık.. - Emret kardaş, ne zaman istersen... - Sonra, burdan ç ıkt ıktan sonra... - Olur kardaş, ne zaman istersen... Karak ız: - Can ın s ıkk ın gibi duruyon Ömer A ğa? - Sorma bac ı.. Burnumu tutsalar can ım ç ıkacak.. Deveci Halil kebapç ıya gene seslendi: - Yi ğenim be.. Temiz bir bardaknan bir de kebap yap bizim kardaşa! Kebapç ının geniş a ğızl ı kocaman b ıçağı tahta üzerinde keyifle t ıkırdamaya başlam ıştı. X İİİ Cemile'ler dokumac ı Musa'lar ın avlusunda oturuyorlard ı. Tapu ve kadastro kay ıtlar ında Bir bap hane olarak gözüken 268 plaka numaral ı ev, mahallenin öteki evleri gibi maili inhidamd ı. Ya ğmur yiye, güneşte kuruyup çatl ıya, f ırt ınalara gö ğüs gere kaditleşmiş, öne kayk ılm ış, tekmil tahtalar ı çürümüştü. Üst kattaki yanyana iki odadan sa ğdakinde dokumac ı Musa, kar ısı ve dört çocu ğu: soldakinde de Musa'n ın
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. babas ı, anal ığı ve babas ının doksan beşlik annesi Tetka Bilelka (Bilelka teyze) oturmaktayd ılar. İki oday ı birbirinden ay ıran duvar, delik deşikti, dam ın paslanm ış kiremitleri de k ırık veya çatlak oldu ğundan, kuvvetli ya ğmurlarda tavan yer yer akar, hemen hemen hiç kald ırılmayan yataklar s ırıls ıklam olurdu. Alt kattaki odalardan birinde İzzet Usta, öbüründe de Cemile'ler ayl ığı ikişer buçuk liraya oturmaktayd ılar. Bundan başka, kocaman avluyu çevreleyen yanyana odalar da birer buçuk, ikişer lira ayl ıkla fabrika işçilerine kiralanm ıştı. Otuz, k ırk aileyi bar ınd ıran bütün bu avluya kısaca Musalar ın avlusu denirdi. Oda kap ısını itip giren Cemile. babas ını pencere önüne ba ğdaş kurmuş, bileyi tas ında ustura bilerken buldu. - Babilo, kolay gelsin! Beyaz çerçeveli gözlü ğünün üstünden k ızına bakan ihtiyar Malik, karşısındaki rafta çat ırd ıyla işlemekte olan çalar saate gözlerini çevirdi. Babas ının ne demek istedi ğini anlayan Cemile: - İşim vard ı! dedi, idareye ç ıkt ık. Halime'yle... Öyle iplik kopuyor ki, şaşırd ık kald ık. Hiç iş ç ıkaram ıyoruz. Bu İtalyan geldi geleli işlerimiz adamak ıll ı bozuldu.. Böyle giderse yand ık.. Usturas ını bileme ğe devam eden ihtiyar Malik, işinden başını kald ırmaks ızın: - Senden başka idareye ç ıkacak kimse yok muydu? diye boşnakça sordu. Cemile: - Yoktu! dedi, arkadaşlar illaki beni istedi... - A ğabeyin nerde? Cemile'nin kaşlar ı çat ıld ı. Başörtüsünü sinirli sinirli çıkar ıp merdivenin t ırabzan ına att ı. - Ha? Nerde a ğabeyin? - Neblim ben? - Nas ıl bilmezsin? - Kahyas ı de ğilim ya! K ızına uzun uzun bakan ihtiyar Malik başka bir şey sormad ı. Neden sonra Cemile: - Bin kere söylüyorum, diye devam etti, sokakta yan ımda, arkadaşlar ım varken benimle konuşma, diye. Hay ır, inad ıma, konuşacak! Ellerini arkas ına koymuş, kaşlar ını da çatm ış, bellersin dünyay ı fetedecek! Neredeydiniz?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Herkes ç ıkal ı milyon oluyor... - Kendini piyasaya alan varm ış sanki.. Tepem bir att ı, sana ne ulan, dedim yürüdüm.. O öyle kabaday ılık yapamazd ı ama, yan ında ak ıl hocas ı vard ı gene, hep ondan! - Kimmiş o? - Şu Musa serserisi.. - Demek ellerini arkas ına koymuş... - Vallaha be.. Sana ne ulan, dedim yürüdüm. Bir bozuldu ki... Dişsiz a ğzıyla uzun uzun gülen baba: - O ğlumun hat ırına dokunma! dedi. - O niye benim inad ıma iş yap ıyor? - O senin büyü ğün... O ğlumun hat ırına dokunursan, kar ışmam Cemka! Külahlar ı de ğişiriz. - İnad ıma iş yapmas ın, dokunmay ım hat ırına... Cin damar ıma niye bas ıyor? Çocuk muyum ben? K ızına küskün küskün bakan ihtiyar, başını hafifçe sall ıyordu. Cemile koşarak merdiveni ç ıkt ı, gitti babas ının kal ın kemikli dizine oturdu, boynuna sar ıld ı. İhtiyar Malik: - O ğlumun hat ırına dokunmazsan, başımın üstünde yerin var! dedi, dokunursan... Çünkü, bu dünyada onun senden, senin ondan başka kimseniz kald ı m ı? Yar ın ben de gözlerimi yumuverirsem... Cemile babas ının boynuna daha kuvvetle sar ıld ı, ihtiyar ın kısa, sert sakall ı, kupkuru yüzünü öpmeye başlad ı. - Babilom benim, şeker babilom... K ızkonu kimlere bırakacaks ın? K ızkon a ğlar sonra! - Eeeh... Anam ız. babam ız bizi kimlere b ırakt ıysa ı k zım... Yer yar ığından ç ıkmad ım ya ben de... Benim de bir babam vard ı, anam vard ı, dedem, halalar ım, day ılar ım, teyzelerim... Hani? Nerdeler? ( İçini çekti) Hepsi de kara toprak oldular.. Fani bir dünya bu.. Bir varm ış bir yokmuş! Cemile'nin saçlar ını okşuyordu. - ... her şey yalan her şey rüya.. Sekiz kardaştık biz... Karagöl'dekinden gayri alt ısı nerde? Onun için, birbirinize sahip olun birbirinizin kalbini k ırmay ın, ac ı söz söylemeyin, sevin birbirinizi! Gün gelecek, sizin de çocuklar ınız olacak, siz de onlar ı dizlerinize oturtup... - Amaaan sen de be babila! - ... seveceksiniz... İhtiyar Malik'in gözleri parlad ı:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- ... köyümüze gidince, ooh! Dünyaya kap ımı kap ıyaca ğım.. Çocuklar ım itin köpe ğin şerrinden kurtulacaklar... O zaman Cemka istedi ğin kadar uyu! Hiç kar ışmam.. İstersen ö ğlene kadar... Amma inekleri sa ğmay ı unutmak yok ha! K ızı omuz başlar ından kuvvetle kavrad ı. - ... sen inekleri sa ğacaks ın Cemka, bir de yeme ğimizi pişireceksin.. A ğabeyinle ben de çift sürece ğiz, patates, bu ğday, nohut ekece ğiz, mahsulümüzü kald ıraca ğız... Senin işin kolay, inek sa ğmak, yemek pişirmek, arada s ırada duvara tezek kapamak... - Bulaşık y ıkamak, çamaşır y ıkay ıp tahta silmek... Bunlar ı niye unuttun? İhtiyar ın gözleri daha çok parlad ı: - ... sonra Cemka, ne düşünüyorum biliyor musun? Seni istedi ğim gibi birine şöyle helal süt emmiş, beş vakit namaz ında birine vermeyi... - Baba! - ...fakir olsun, fakirlik ay ıp de ğil, biz de fakiriz. Yeter ki damad ım namuslu olsun... - Sana küsdüm ben babilo! - ... o ğluma da namuslu, helal süt emmiş bir k ızca ğız buldum mu.. Eh gayri.. Ondan sonra beklerim torunlar ımı... Onlar ı ellerinden tutsam, kahveye götürsem.. Kahvede sorsalar, neyin diye... Gö ğsümü gere gere: torunlar ım! desem... Omuzuma t ırmansalar, gözümden gözlü ğümü al ıp yere atsalar... Gözlü ğümün cam ı k ırılınca sen amma da ifrit olursun ha! Halbuki sen onlardan beş beterdin... Annen hamur yu ğururdu, sen ikide birde burnunu sokard ın da annen oklavay ı vururdu sana... Hele bir gün? Bir sepet yumurtay ı atm ış atm ış k ırm ış, atm ış atm ış k ırm ıştın da sofan ın deliklerinden sar ı sar ı akm ıştı.. Sen onlardan daha ziyankard ın, h ınz ır seni derim, dövdürmem torunlar ımı... - Baba yeter be baba! - ...aletlerimi de kar ıştırs ınlar isterse, isterse ilaçlar ımı da birbirine kats ınlar... - ... onlara hiç dar ılmam ki ben! K ızının saçlar ını öptü. - ... bir de ne istiyorum biliyor musun? D ışarda adam boyu kar, f ırt ına, kurt sürüleri... Üç beş ihtiyar toplanmal ıyız bizim oca ğın başına, sürmeliyiz cezveleri, tüttürmeliyiz c ıgaralar ımızı, başlamal ıyız memleketten, eski günlerden konuşma ğa! Avuçlar ını açt ı: - Hey Yarabbi. Sen bilirsin!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Gözleri dald ı. Son günlerde bu türlü hayallere kendini fazlaca kapt ırıyor, Türkiye'ye ilk geldikleri zaman hükumetin iskan edip verdi ği on beş dönümlük tarlan ın bulundu ğu Karagöl köyünü dilinden düşürmüyordu. Babas ının hayallerini da ğıtmamak için Cemile kalkm ıyor, hatta k ımıldam ıyordu... Halbuki bugün ne kadar çok iş vard ı... İhtiyar Malik: - Bir de; diye devam etti, kar ıcığımın yan ına gömülmek istiyorum.. Mezar ımı kendi elimle kaz ıp haz ırl ıyaca ğım.. E mi Cemka? Beni kar ımın yan ına gömeceksiniz de ğil mi? Babas ının dizinden kalkan Cemile: - Beni gene a ğlatmak m ı istiyorsun? diye ç ıkıştı, mezar, ölüm, ne bu? Lanet olsun mezara da ölüme de! Tekrar usturalar ını bileme ğe koyulan ihtiyar Malik, başını işine e ğdi. Cemile, yamal ı, ama tertemiz sofra bezini yere yayd ı, yuvarlak hamur tahtas ını üstüne koydu, büyük bir maşrapayla su getirdi. Ekme ği do ğrad ı. Sonra aşağı indi. İsli, kocaman yemek tenceresini ald ı geldi, kapa ğı açt ı. Odan ın içine s ıcak bir so ğan yahnisi kokusu yay ıld ı. Cemile: - Oooo babilo! dedi, ellerine sa ğlık.. Mis gibi kokuyor. Şu kocao ğlan gelse de başlasak at ıştırma ğa! Birdenbire akl ına başka bir şey geldi, kalkt ı. Merdivenleri koşarak indi, gitti bulaşıklar için oca ğa su oturttu, alt ını yakt ı. - Babilo, diye seslendi, bugün yemekten sonra sen de, a ğabeyim de y ıkanaca ğız.. Uyutma.. Üstünü de ğişsin... - Sen? - Ben de y ıkanaca ğım amma, çamaşırdan sonra... Bu s ırada avlu kap ısında berrak bir kahkaha... İzzet ustan ın k ızkardeşi bankocu Güllü'ydü. Cemile'nin yan ına geldi. - Seninkiler kebapç ıda kafay ı kafaya vermişler... Cemile: - Yavaş söyle.. dedi benimkiler kim? - Deveci, Camgöz, Karak ız... - Karak ız da m ı? Allah belas ını versin. Utanm ıyor da... - Çamaşır m ı y ıkayacan?. - Heye bac ım.. Dünya kadar işlm var bugün.. Hem yıkanaca ğız, hem de çamaşır..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Geç kalm ışsın.. - Napim, geç ç ıkt ık fabrikadan.. Gülüverdi, Güllü: - Edepsiz! dedi, babana söyleyim mi? Güllü'nün boynuna sar ılan Cemile, kad ının hafif çilli, tombul yanaklar ını öpücüklere bo ğdu. Beriki: - Yeter yeter.. dedi, tüketme hepsini, katibe de laz ım! - Tuh.. Edepsiz kar ı! - İplikaneden kovuldu ğu için ne diyor? - Hiiç.. Numan beye ç ıkm ış anlatm ış, maaşına on lira zam kazanm ış.. - Aferin.. Gözü aç ık desene.. Nenesini ne zaman gönderecekmiş? - Bilmem bac ım.. O hemen göndermek istiyor amma.. Babama güvenemem ki.. Kad ını kovar diye ödüm kopuyor.. Tutturmuş bir Karagöl... - Allah kahretsin Karagöl'ü! dedi, herkes Karagölden Çukurova'ya kaç ıyor, bu, Çukurova'dan Karagöl'e.. Bu adam ın her işi ters ha Cemile.. Hiç ak ıl yok.. İlaç verir beleş, saç t ıraş eder beleş, sakal kaz ır beleş... - Gene ver ediyor ustura biliyor! - Ak ıl yok onda bac ım, töbe yok... K ız, isteresen bu katibin meselesini babana açim? - Valla bilmem ki Güllü.. Sen istersen abine aç, o da babama.. İzzet abimin sözünden hiç ç ıkm ıyor babam.. - Olur. Abime açar ım.. - Sen nerye gidiyorsun şimdi? - Hiç. Abimlere.. Yengem gene hastaym ış.. Ölecek ölemiyor o da.. Küt küt öksürüyor, kan tükürüyor, dispansere gitmez.. Neymiş, hava vereceklermiş.. Koskoca kad ın, korkuyor. Bir şey de ğil, şu fabrikay ı b ırak bari diyoruz, yok b ırakmaz.. Makinesinin başında ölecekmiş.. Herkes bir türlü deli bac ım.. Bak ıyorum da, herkesin kafas ında bir başka şey.. Cemilelerin bitişiğindeki odaya do ğru yürüdü. Oca ğı parlatt ıktan sonra Cemile tekrar içeri girdi. Babas ı hala ustura bilemekteydi. - Nerde kald ı bu abim de baba? İhtiyar Malik cevap vermedi. Gözlü ğünü ç ıkar ıp mahfazas ına koydu. Usturalar ını sildi bileyi taşını kurulad ı,
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. küçük el çantas ına tam yerleştirirken, Sadri darg ın yüzüyle içeri girdi. Babas ına göz k ırpan Cemile: - Teh! dedi, kocao ğlan'daki çal ıma bak! Yumruklar ı belindeydi. Sadri cevap vermedi, bakmad ı da.. Merdivenin alt basama ğına oturdu, kabaral ı postallar ının ba ğlar ını çözme ğe başlad ı. Cemile devam etti: - ...kaşlar ını çatm ış, ellerini de arkas ına koymuş mu? Öf.. Dünyay ı fetedecek! Babas ına tekrar göz k ırpt ı: - ... sanki kendinden de korkan varm ış. Ulan uyuz, seni piyasaya alan kim? Ba ğlar ı çözük postallar ı üzerinde birdenbire do ğrulan Sadri: - Nerde senin gibi namussuz bir bac ı var, Allah bin türlü belas ını versin! dedi. - Senin belan ı versin.. Ne biçim laf o? - Alaca ğın olsun senin bundan sonra.. Cemile dilini ç ıkard ı. - ... ç ıkar ç ıkar, dilini ç ıkar sen... Bundan sonra de ğil beklemek, görsem ki kolundan tutmuş sürüyorlar, yan ına sokulan ın Allah belas ını versin! Cemile: - Sen bac ına ac ırs ın; dedi, bilmem mi ben seni? Senin yüre ğin yufkad ır... - Yufkad ır heye, yufkaym ış!... Görürsün sen bundan sonra... Birdenbire sinirlenen Cemile: - Amaan.. dedi, benim hiç kimseye eyvallah ım yok arkadaş! Kimmiş beni kolumdan tutup sürüdecek? Adam ın aln ını kar ışlar ım! Kolumdan tutup sürdüreceklermiş.. Ya ğma vard ı, da ğ başıyd ı buras ı.. Bir insan ın kendinden olmazsa hiç kimse bir şey yapamaz... - Sen öyle bellersin.. Herkes Sadri de ğil... - Sürütsünler de görelim... - Eh belli olmaz... Postallar ını ç ıkar ınca odaya pis bir ayak kokusu yay ıld ı. Cemile:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Amman abi, dedi kurban olim... Git y ıka şo leş ayaklar ını! Sadri merdivenleri yar ı ç ıkm ıştı. Hiç itiraz etmedi. Kocaman bir çocuk uysall ığıyla merdivenlere indi, ayaklar ını yıkama ğa gitti. - Kocao ğlan tam k ızm ış ha babilo! dedi. Babas ı: - O ğiumun hat ırına dokunma! diye tekrarlad ı, o ğlumun hat ırına dokunursan hakk ımı helal etmem sana! Ayaklar ını y ıkay ıp dönen Sadri: - Ulan namussuz, dedi, seni bekliyorsam fenal ığına mı bekliyorum? Bu dünyada benim senden, senin benden başka kimimiz var? A ğabeyisinin boynuna sar ılan Cemile: - Can ım abicim, dedi, şekker abicim benim! Sadri itti: - Hadi, hadi.. Can ım a ğabeycimmiş.. Ben senin can ın de ğil, en büyük düşman ınım! Cemile a ğabeysini zorla öptü. - Ulan, dedi, huyumu bilirsin... Cart curta gelebilir miyim ben hiç? - Sana kim cart curt etti. (Babas ına döndü) Bir saat kendini bekledik, ayak üstü.. Yan ında da şu Halime vard ı.. Neden sonra ç ıkt ılar. (K ızkardeşine) Ulan gördün işte, kardaşın bu, eşek başı de ğil ya! İnsan döner bakar... Şu Musa'n ın yan ında, do ğru muydu yapt ığın? Herif zati lafç ının biri... Bellersin alay kumandan ı! Bir tav ır; bir tav ır. Herif bizi y ırt ıp geçiyor.. (K ızkardeşine) Arslan ım, elin oğlu yar ın bozar fiyakan ı! Herkes Sadri de ğil! - Şimdi kafana bir şey indiririm ha! Terbiyesiz.. Başucuna otursun elin o ğlu! Sessiz sessiz gülmekte olan babalar ı: - Birbirinizi incitmeyin çocuklar! diye tekrarlad ı, birbirinizin hat ırına dokunmay ın! - Neye terbiyesiz laf söylüyor? - Ne dedim? Elin o ğlu fiyakan ı bozar dedim. - Derdin dibi! - Karn ına! - Artan ı da koynuna! - İt it! dedi Sadri, şuna bak, haza it!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - İtim evet.. Cart curta gelemem ben. Cart curt oldu mu, it damar ım kabar ır! Bunu böyle bilmeli, ona göre.. Babayla o ğul kahkahalar ını sal ıverdiler. Cemile de güldü. Mesele kalmam ıştı... Sofraya oturuldu. Ekmeklerinin içlerini babalar ına verdiler, kabuklar ı kendilerine kald ı., İhtiyar adam sert lokmalar ı çi ğnemekte zorluk çekiyordu. Odan ın içine iştahl ı bir a ğız şap ırt ısı yay ılm ıştı. Sulu bir lokmay ı a ğzına atarken Sadri üstüne damlatt ı. Cemile gördü: - Terbiyeli ye ulan! - Ne o? Başlad ın m ı gene? - Başlar ım tabii... Üstüne döküyorsun... Terbiyeli yesene! - Hani? - İşte, kör müsün? Sadri bakt ı, gördü, güldü. - Bac ımın can ı sa ğ olsun, dedi, y ıkar... - Evet y ıkar. Baban ın uşağı vard ı. Bütün gün makine başında anam a ğlıyor benim, bir de... Bu s ırada tavan yukar ıdan vuruldu. Dokumac ı Musa'n ın sesi: - Ne o toy? Bar ıştın m ı ne? Cemile: - Şu heriften de hiç rahatl ık yok! diye söylenerek entarisinin ete ğiyle, aç ık dizini örttü. Sadri: - Napim kardaş? diye cevap verdi, yüzünde şeytan tüyü var! - Ay ıp ay ıp.. İnsan tükürdü ğü tükrü ğü yalar m ı? İhtiyar Malik'in kal ın kaşlar ı birden çat ıld ı, yüzü azg ınlaştı: - Ne yaps ın? diye boşnakça ba ğırd ı, çeksin vursun mu? Musa'n ın babas ının kal ın sesi duyuldu: - Musaa! Birkaç lokma sonra ihtiyar adam sofradan çekildi. Zaten pek bo ğazs ızd ı. S ırt ını duvara dayad ı. Çocuklar ının kurt gibi yeyişlerini hazla seyre başlad ı. Bir ara iki kardeş sahanda iri bir et parças ını ayn ı zamanda görüp at ıld ılar. Biri bir ucundan tuttu, biri bir ucundan... - B ırak!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Sen b ırak! - As ıl sen b ırak! - Neye? Sen b ırak as ıl! - Vaaay, benden önce görmüş.. As ıl ben senden önce gördüm! - ...! - ...! Diz üstü kalkan Cemile: - Ulan b ırak şunu diyorum sana işte, b ırak şunu! İhtiyar adam öyle güldü ki, gözlerinden yaş geldi. Nihayet et koptu, Cemile k ıç üstü oturdu.. İri parça Sadri'ye gitmişti, a ğzına at ıverdi. Cemile: - Terbiyesiz! dedi, dert ye! Sadri ald ırış bile etmedi. X İV Yemekten sonra Sadri elini a ğzını sabunlad ı, koca bir tas su içti, pencerenin önünde daima serili duran kola kokulu yata ğına girdi uyuma ğa haz ırland ı. Cemile: - Aman abi, dedi, gözünü sevim yatma. De ğiş çamaşırını ondan sonra... Sadri'nin bohças ını sand ıktan ç ıkard ı, a ğabeysine temiz çamaşır verdi. Sadri istemiye istemiye kalkt ı. Gene başının a ğrısı tutmuştu. Göz kapaklar ı a ğırlaşmış, şakaklar ı zonkluyordu. Sırt ındakileri ç ıkar ıp temiz çamaşır giydikten sonra tekrar yatarken, Cemile: - Ders n'oluyor? dedi. İzzet abi uyand ırır vallahi, kar ışmam! - Başım a ğrıyor.. - Bilmem, uyand ırır.. Ben de uyand ıracam zaten, yıkanacaks ın! Sadri homurdand ı, yorgan ın alt ında sa ğa sola k ımıldad ı, sonra hareketsiz kald ı. Cemile sofray ı kald ırd ı. D ışarda, dokumac ı Musa'n ın çocuklar ının çelik çomak oynad ıklar ı avlunun kenar ındaki ocakta kaynayan bulaşık suyunu yere indirdi sonra çamaşır kazan ını istemek üzere, üst kata, dokumac ı Musa'lara çıkt ı.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Musa'lar ın odas ı her zamanki gibi karmakar ışıkt ı. Çivilerden düşmüş entariler, altüst yataklar.. Odan ın içi sidik kokuyordu. Musan ın kar ısı Zahide k ısa boylu, e ğri bacakl ı, karn ı burnunda bir kad ınd ı. Cemile kendini bildi bileli bu kad ını hep karn ı burnunda hat ırlar.. Kap ının eşiğine oturmuş, kocas ının gömle ğini siyah tireyle dikiyordu. Sar ı başı darmada ğınd ı. Aç ık yakas ından görünen memeleri boşalm ış ve pörsümüştüler. Kar ısının tam tersi olan yusyuvarlak Musa'ysa, otuzunu aşkınd ı. Yata ğında yar ı ç ıplak uzanm ıştı. Cemile oda kap ısında görününce toparlanma ğa bile lüzum görmedi: Cemile sak ınınca, beriki: - Zarar yok, zarar yok.. dedi, yabanc ı de ğiliz! Sonra: - Aferin! diye ilave etti, aferin Cemka! At da sana avrat da... - Niye? - O ğlan ın fiyakas ını tam bozdun! Cemile dudak büktü: - O, benim kusuruma bakmaz. Zay ıfl ıktan e ğri e ğri bakan Musa'n ın kar ısı: - Vallahi ki.. dedi, kardaşı de ğil mi? Benim bac ım bana öyle çemkirse... Cemile sertçe döndü: - N'apard ın? - Ne mi yapard ım? Baca ğına bast ığım gibi... Cemile: - Hadi be Zahide abla! dedi, sonra dikersin. Ver şu kazan ı! Kocas ının gömle ğini eşiğe b ırakan Zahide, e ğri bacaklar ıyla sofan ın avluya bakan demir parmakl ıklar ına do ğru gitti. Kazan ı ordayd ı. İçinde birtak ım bezler, kirli çamaşırlar ısl ıyd ı. Mavi damarlar ı f ırlak, kupkuru elleriyle kazan ı bak ır bir le ğene boşaltt ı: - Al! dedi, çalkalay ıver.. Ayaküstü f ısılt ıyla konuşma ğa başlad ılar. Kad ın: - Günüm doldu! dedi, bugünlük, yar ınl ığım.. senden başka güvenecek kimsem yok bac ım...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Kad ının çirkin bir şekilde f ırlam ış, yüklü karn ına bakan Cemile: - Sanc ı geliyor mu? diye sordu. - Gelmiyor daha amma, yak ın herhalde.. - Vaktin ne zaman tamam olursa, bana seslen, tavan ı vur, gelirim.. Gününü, saat ını bilsem, işe de gitmezdim... - Allah raz ı olsun bac ım.. Bu iyili ğini hiç unutmayacam! - İnsan insana laz ım olur. - Bu sefer korkuyorum, Cemka! - Niye? - Üryas ını gördüm! - Nas ıl gördün? - Kimseye söylemezsin de ğil mi? - Huyumu bilmez misin Zahide abla? - Hem üryamda gördüm, hem de karn ımda a ğlad ı! - Hadi! - Vallaha.. İki sefer a ğlad ı.. Üryas ını da gördüm.. Bu sefer benden hay ır yok... Çocuklar ıma ac ıyorum, dökülüp kalacaklar... - Kaynananla hala küs müsün? - Allah belas ını versin öyle kaynanan ın.. Ölüyorum desem, bir yudum su vermez! - Tavan ı vur, beni ça ğır bac ım.. Uyursam bile gene ça ğır.. - Allah raz ı olsun, Allah her tuttu ğunu alt ın, seni iki cihanda aziz etsin! Koynundan küçücük bir ç ıkın ç ıkard ı. - Bunu al! İçinde bir alt ın yüzük var.. Sende dursun.. Anneme annesi daha memleketteyken yadigar etmiş, annem de bana.. Ben de k ızıma b ırakmak istiyorum, lakin belki de ölüveririm.. K ızım küçük, takamaz, saklayamaz da. Babas ı dersen götürür satar. Sende kals ın, k ızım büyüyünce verirsin, südüne... Cemile gözlerini ç ıkına dikmişti, almak istemiyordu. Kad ın: - Al! diye ısrar etti. Senin südün temiz, sana güveniyorum! - Allah gecinden versin bac ım.. A ğzını hayra aç...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Ben üryas ını gördüm, hem de karn ımda a ğlad ı.. Al! Cemile ç ıkını ald ı, koynuna soktu. Kazanla birlikte merdivenleri inme ğe başlad ı. Arkas ından yar ı öfke, yar ı arzuyla bakmakta olan dokumac ı Musa, içeri giren kar ısına: - F ıs f ıs ne konuştunuz gene? diye sordu. Kad ın tersledi: - Sana ne? İki kişiye bir laf! Az evvel kalkt ığı eşiğe tekrar oturdu, kocas ının gömle ğini ald ı. Musa: - Lakin, dedi, Lokman Hekimin ye dedi ği oldu bu k ız ha! Duru mavi gözleriyle kocas ına halsiz halsiz bakan kad ın, k ıskanmad ı. Çocuk do ğurmak, şif denilen kurumuş koza kabu ğu, yahut tezek ateşinde tencere kaynatmak, boklu bez veya çamaşır y ıkamak, Musa'n ın işi ters gittikçe de çocuklar ını ortaya döküp fabrikaya gitmekten başka her şeyi unutmuştu. - Malik amucadan isteyelim sana! dedi. Musa güldü: - Onun katibi var! - Hadi hadi.. Girme günah ına k ızın.. Alt ın gibi k ız o! - Biz bak ır demedik.. Günah ı da boynunda kals ın, bana ne? Peşine düşen düşene.. Hele bir deveci var, hepsinden beter... - Paral ı m ı bari? - Kim? Deveci mi? - Katip?.. - Katip diyorsun, paral ı m ı diye soruyorsun.. Paral ı olsa katip olmaz.. Otuz kaaat bir maaşı var... - Yeter.. İki gönül bir olduktan sonra... Burnundan k ıl kopar ıp hapşıran Musa, bir cam ız yavrusu gibi, bir yandan bir yana döndü. Cemile çamaşır kazan ını iyice çalkalad ıktan sonra oca ğa oturttu, suyu doldurdu, alt ını da güzelce parlatt ı. Daimi bir hareket halinde olan avluda Musa'n ın sar ı saçl ı o ğluyla mahalle çocuklar ı çelik çomak oynuyorlard ı. Cemile havaya bakt ı. Kirli, parça parça bulutlar birbirini koval ıyarlard ı Ya ğmur var galiba diye akl ından geçirdi. Geç kalm ıştı. Şimdiye kadar su çoktan ısınm ış çamaşıra da oturmuş olmal ıyd ı. Odaya geldi. Babas ı, gözünde gözlük, çorap yam ıyordu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Yaşşa be babilo! dedi. Şu babilom akletse de kocao ğlana birkaç çift çorap yamasa diyordum ben de... Babas ı usullac ık güldü. - O ğlan uyur mu ne? İhtiyar Malik işinden başını kald ırmaks ızın: - Başı a ğrıyormuş... dedi. - Niye? - Bilmem? Söylemiyor ama, birşeyler var bu o ğlan ın başında... Bana öyle geliyor.. Cemile merdivenleri ç ıkt ı, gitti yorgan ı kald ırd ı, a ğabeyisinin ateş gibi yanan terli aln ına avucunu koydu. - Çok ateşi var! Babas ı da bakt ı, başını sallad ı. Kaşlar ı gene çat ılm ış, yüzü korkunçlaşmıştı. Cemile: - Aspirin versek mi? diye sordu. - Y ıkanma ğa uyand ırd ığımız zaman veririz. - Yüre ğime bat ıyor be babilo... - Ne? - Keşke hat ırına dokunmasayd ım.. Babas ı içini çekti, gözlü ğünün üstünden bakt ı. Cemile, a ğabeyisinin terli ve s ıcak aln ını öptü. - Keşke onun yerine ben hasta olsayd ım.. İhtiyar adam ın akl ından gene Karagöl geçti; ... ne yap ıp yapmal ı, bu çocuklar ı fabrikaya yem olmaktan kurtarmal ı! Cemile yorganlar ın yüzünü söktü, pencerenin perdesini çıkard ı. Bu perdeleri yeşil, pembe, mor ipliklerle geçen y ıl Güllü işlemişti. Bohças ından kendine de çamaşır ç ıkar ıp alt eve indi, çamaşır de ğişti. Sonra, duvar ın kovu ğuna soktu ğu adet bezlerini tomar ıyla ald ı, çamaşır sepetinin alt ına saklad ı. Bunlar ı babas ı, yahut a ğabeyisi görecek diye ödü kopard ı. Oysa, babas ı bir gün alt evde keser ararken bunlar ı bulmuş; gülmüş, tekrar yerine sokmuştu. Geçen y ıl dikilen, şimdiyse iyice dar ve k ısa gelen mavi üzerine k ırm ızı çiçekli pazen entarisini giydi. Gö ğsü iki sert yuvarlak gibi f ırlam ıştı. Utand ı. Sonra: ... Adam sen de... gibilerden elini sallayarak, uzun kara donunu üstüne çekti, kirli sepetiyle alt evden ç ıkt ı, oca ğın yan ına geldi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Su henüz ılınmam ıştı bile.. İyice ısınana kadar ne yapaca ğını düşünürken, akl ına alfabesi gelince; tekrar odaya koştu. - Babilo... Sand ıktan alfabemi versene! İhtiyar adam: - Bugün de mi? dedi. Kals ın bugün... - Ver ver... Kalmas ın... Su ısınana kadar... İhtiyar, adam kalkt ı, yeşil boyal ı tahta sand ığı açt ı, bohçalar ın üstünde duran alfabeyle defteri al ırken, Cemile'nin beştaşı bohçalar ın aras ına döküldü. İhtiyar Malik alfabeyle defteri k ızına uzatt ı. XV Pencerenin önüne yanüstü uzanm ış, gözünde gözlük, kal ın bir kitab ı okumakta olan İzzet usta, başını bir an kitaptan kald ırd ı, tatl ı tatl ı gerindikten sonra, karşısındaki yatakta s ırtüstü uyumakta olan kar ısına uzun uzun bakt ı. Kad ın hafif h ırılt ılarla uyuyordu. Yüzü balmumu gibi sar ıyd ı. İzzet usta birden ürktü. Sar ılığı her zamandan çok bulmuştu, bu kadar sar ı olmamas ı laz ımd ı. Kar ısının ayakucunda bir şeyler dikmekte olan k ızkardeşi Güllü'ye: - Şu perdeyi kald ır! dedi. Yengesinin yan ındaki pencerenin perdesini kald ıran Güllü, a ğabeysine bakt ı, bak ıştılar. İzzet usta: - Ne diyor? diye sordu. Güllü: - Hiç.. İnad ım inat... Ölürsem makinemin başında ölürüm, diyor.. dedi. İki kardeş bak ışlar ıyla konuşurlarken, kap ı usulcac ık aç ıld ı, elinde alfabesiyle defteri, Cemile girdi. Kitab ın yapra ğını k ıvırıp pencerenin içine kald ıran İzzet usta, gözlü ğünü de ç ıkar ırken. - Nerede a ğabeyin? diye sordu. - Hasta.. - Nesi var? - Bilmem. Başı a ğrıyormuş.. İzzet usta, yan ıbaşındaki pencereden ilaç kutusunu ald ı, gözlü ğünü takt ı, birtak ım irili ufakl ı kutular ın, ilaç şişelerinin aras ında küçücük bir şişe ay ırd ı. Şişede ufak, beyaz haplar vard ı. Cemile'ye: - Ben şimdi geliyorum! dedi, odadan ç ıkt ı. İhtiyar dostu Malik'i çorap yamarken buldu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Merhaba eşkiya! İhtiyar Malik s ıçrad ı, gözlü ğünü, yamad ığı çorab ı bir kenara b ırakarak, İzzet ustaya yer gösterdi. - Nesi var delikanl ının? - Vallahi bilmem İzzet.. Başım a ğrıyor dedi, yatt ı... Yorgan ın ucunu kald ırd ı. Boncuk boncuk terleyen aln ıyla Sadri uyuyordu. Babas ı omuzundan sarst ı. Sadri kurumuş dudaklar ını diliyle yalayarak bir şeyler m ırıldand ı, sonra bir yandan bir yana döndü. Babas ı tekrar sars ınca: - Töbe usta, diye say ıklad ı, vallaha töbe!. İzzet ustayla ihtiyar Malik bak ıştılar. İzzet usta: - O namussuz dokuma ustas ı, dedi, bu çocu ğu fazlaca tazyik ediyormuş.. Bizim Nusret anlatt ıyd ı, ikide bir odas ına ça ğırıp... - Ee? - Belki de dövüyor.. Maksad ı y ıld ırmak, kendisiyle ağız birli ğini temin etmek! - Belki de dövmüyordur ama.. Bilmem... İhtiyar Malik'in yüzü korkunçlaştı. Kal ın kaşlar ı öfkeyle çat ıld ı. Yugoslav da ğlar ının y ıllarca önceki azg ın çete reisi olmuştu. - Allah belam ı versin, diye gürledi, Allah belam ı versin çocuklar ıma dokunan ın kan ını içmezsem! İzzet usta, ihtiyar dostunun müthiş gözlerinden korktu. Yolunu tuttu. Bu bir ihtiyar kolu de ğil, bir labut, bir demir parças ıyd ı. - Bana niye söylemez, niye anlatmaz bana? İzzet usta alttan ald ı: - Belki de dövmüyordur ama.. Bilmem... Bana öyle geliyor... - Demin geç geldi işten. K ız da geç geldi oda... Niye geciktiniz? diye sordum, bana yalan att ılar... Benden gizledikleri bir şey var. Anl ıyorum ama, eşelemiyorum şimdilik... Sabrediyorum... - Hiçbir şey yok Malik a ğa. Senin çocuklar ının ikisi de elmas parças ı! İkisi de a ğırl ıklar ınca alt ın ederler... Hiç korkma! - Korkuyorum, İzzet, fabrikadan korkuyorum! Çocuklar ımı günün birinde fabrikaya yem edece ğim gibi geliyor.. Korkuyorum!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Korkma, bir şey olmaz... Taşı gedi ğine koyman ın s ıras ı geldi ğini sanan İzzet usta: - Cemile büyüdü art ık maşallah... dedi. Yar ın uygun bir talip zuhur ediverirse... İhtiyar Malik gene parlad ı: - Allah göstermesin! Çocuklar ımı al ıp Karagöl'e gidecem ben... Onlar ı şehirde b ırakmak istemiyorum... - Ne yapacaks ın Karagöl'de? - İki odal ı bir hu ğ dam ı çakaca ğım, kendi elimle çocuklar ımı kurtaracam buralardan... Gözleri gene parlad ı: - ...Yaşım altm ış, ama bakma... Daha on sene çift sürebilirim... Topra ğımı kendim sürer, kendim eker, kendim biçerim... Ne bulduk bu fabrikalarda? Ha? Sen ne buldun? Senelerden beri çal ışırs ın, işte tuttuklar ı gibi att ılar. Kar ın verem, o ğlun tren alt ında kesildi. Neden? Hep fabrika yüzünden... Anas ı başında olsayd ı, çocu ğunu dizinin dibinde oturtsayd ı... Şu avluya bak.. Hak tu, hak tu'dan geçilmiyor... İzzet usta: - Üzülme, dedi, üzülme.. İyi olur, iyi olacak.. - ...Gül gibi kar ımı yuttu bu fabrika benim! Benimse... Nah! Kolunu çemirledi. Hala bir makine dişlisinin izleri belli olan damarl ı, büzük büzük kolunu gösterdi: - ...Makinenin dişleri aras ından çektim! Ondan sonra da tövbe fabrikaya! Amma çocuklar ımı çal ıştırıyorum... Yokluk, ne yapim? İhtiyar ın s ırım gibi koluna bakmakta olan İzzet usta: - Demek, dedi, sen de çal ıştın? - Birkaç sene... Nas ıl ki kapt ı kolumu, yuttu dirse ğime kadar.. Kemikler oldu külufak.. On beş ay çektim, tam on beş ay! İzzet usta Sadri'yi uyand ırd ı. K ıpk ırm ızı gözleriyle Sadri: - Su! dedi. Babas ı gitti bir maşrapa dolusu su getirdi. Elindeki küçük şişedeki yuvarlak haplardan ç ıkar ıp uzatan İzzet usta: - Al! dedi, baş a ğrısına, ateşe birebirdir. Dilinin üstüne koy, suyla yut..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Öylece yapan Sadri ilac ı yuttu, sonra bir maşrapa suyu gurt gurt gurt... diye içti bitirdi, yata ğına tekrar devrildi. Babas ı üstünü güzelce örtüp arkas ını bast ırd ıktan sonra o ğlunun yan ıbaşına oturdu. İzzet usta kalkm ıştı. Birdenbire kendine gelen ihtiyar Malik de f ırlad ı: - Olmaz, dedi, imkan ı yok.. Birer kahve içmeden... İzzet ustay ı zorla oturttu. - Cemile'nin dersi var, eşkiya! - Buraya gelsin.. - Güllü de orda... - O da gelsin... Gitti, Güllü'yle, Cemile'yi ald ı, geldi. Cemile alfabesini açarken, ihtiyar Malik raftan kahve, şeker kavanozlar ıyla dörtlük yeşil cezveyi ispirtolu ğu indirdi. XV İ Cen ıile dersi yar ı buçuk yap ıp kalkt ığı zaman saat ikiye geliyordu. Su ısınm ıştı. Babas ına alt evde y ıkanma suyu haz ırlad ı. Her zaman burada y ıkan ırlar, toprak hiçbir zaman kurumaz, alt ev rutubet kokard ı. - Haydi babilo, diye seslendi, sen y ıkana dur arkan ı sabunlama ğa ça ğır beni... Ben çamaşıra oturaca ğım. İhtiyar Malik i ğneyi çoraba saplay ıp kalkt ı, alt eve indi. Bir türkü m ırıldanarak çamaşır le ğenini oca ğın yan ına yerleştiren Cemile, küllü su döktü, çamaşırlar ı ıslad ı, adet bezlerini de le ğenin alt ına saklamadan önce etraf ı kollad ı, sonra alçak iskemleyi çekip çamaşıra oturdu. Küllü suda sabun iyi köpürüyordu. Kal ın kemikli, sa ğlam bilekli elleri, küçük yaştan beri fabrikada çal ışan birçok işçi k ızlarda oldu ğu gibi, nas ırl ıyd ı, parmaklar ı e ğri bü ğrü kemikleri ç ıkık ç ıkık. Çamaşırlar ı suya bas ıyor, sabunluyor, çitiliyor, s ıkıyor, sonra kuvvetli yumruklar ı aras ına al ıyordu. Dilinde türkü, öyle iştahla, öyle canl ı y ıkıyordu ki. Etrafa neşeli köpükler saç ıyordu. Türkü zaman zaman yükseliyor, zaman zaman alçal ıyor, arada duruverdikten sonra tekrar başlıyordu. Boşnakça bir halk türküsüydü bu. Bu türküde bir Avşar kilimindeki renklerin cümbüşü vard ı. Bu türküde hasret vard ı, bu türküde arzu, bu türküde aşk... Bu türkünün motifleri Hintte, Çin'de, Kazablanka'da, Nevyork'ta, Po vadisinde, Cenubi Amerika pampalar ında, Orta Anadolu'da da vard ı. Bu türkü insanl ığın hasretlerini, arzular ını belirten nak ışlarla işli bir türküydü. Ama Cemile bunu ne zaman, nerede, kimden ö ğrendi ğini bilmez, sadece söyler, söylerken coşar, coştukça da yüre ği taşar, en zor işleri bir tüy hafifli ğiyle görüverir, nas ıl görüverdi ğini bile farketmezdi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Dilinde hala bu türkü, aln ında ter tomurcuklar ı... Bu tomurcuklar gittikçe artt ı, yuvarlak yanaklar ı k ızard ı. Kendinden geçti, işe kendini öyle verdi ki... Hele çamaşırlardaki pire tersleri.. Bu tersleri mutlaka ç ıkaracakt ı! Tersler de inat ediyorlard ı.. Terslerin inad ına Cemile'nin inad ı daha bask ın ç ıkmal ıyd ı. Onlar ı mutlaka ç ıkaracakt ı! Hırsl ı h ırsl ı e ğilip kalkt ıkça. Belinden aşağılara inen kuvvetli örgüleri hopluyor, tokas ından kurtulan kahkülü de gözüne girip duruyordu. Buna öyle sinirlendi ki.. Bir ara kahkülü bile ğiyle itti. Olmad ı. Dert! diye do ğruldu. Hınz ır! kahkülü ıslak parmaklariyle k ıvırd ı k ıvırd ı, öteki saçlar ının arkas ına soktu, tokalad ı, sonra gene çamaşırlar ına e ğildi, pire terslerini suya bast ı, sabunlad ı, çitiledi, tekrar bast ı, tekrar çitiledi, sonra tekrar çitiledi... Bu işi üstüste tekrarlad ı. Neden sonra pire tersleri Cemile'nin inad ına pes ettiler. Cemile'nin gözlerinin içi güldü, deminki türküyü daha kuvvetle tekrarlad ı. Bütün bunlar ı deminden beri üst kat sofan ın demirleri gerisinde güneşliyerek seyreden Musa'n ın doksan beşlik ninesi Tetka Bilelka, kendini Cemile'nin türküsüne kapt ırm ış, gözlerini yummuştu. Tetka Bilelka da gençli ğinde bu türküyü söylerdi. Bu türkü Tetka'ya gençli ğini, Saraybosna'y ı, yüklü meyva ağaçlar ının hafif hafif salland ığı ayd ınl ık Bosna gecelerini hat ırlatm ıştı. Y ıllardan beri yitirdi ği p ırıl p ırıl bir iç alemi başlam ıştı... Türkü birdenbire durunca, Tetka Bilelka gözlerini açt ı. Heyecanlanm ıştı. Kupkuru avuçlar ıyla gözlerinin yaşını sildikten sonra: - Allah sana kötü gün göstermesin evlad ım, dedi. Allah seni a ğlatmas ın! Cemile öyle dalm ıştı ki.. Ürktü. Başını kald ırd ı. Bir elma kurusuna benzeyen yüzüyle Tetka Bilelka gülümsüyordu. Cemile: - Diline sa ğlık Tetka! dedi. - Allah seni inand ırs ın Cemka, seni gördükçe ölece ğimi unutuyorum! Cemile'nin pek hoşuna gitti. Berrak bir kahkaha sal ıverdi. Sonra daha iştahla, daha canl ı, daha kuvvetli, çamaşırlar ı yumruklar ının alt ına ald ı. Arkas ını sabunlamas ı için babas ı alt evden seslendi ği zaman Cemile'nin yüzü terden y ıkanm ış gibiydi. Kalkt ı, gitti, babas ının arkas ını kuvvetli kuvvetli sabunlad ı, kupkuru ihtiyar ın f ırlak kemikli s ırt ını avucuyla s ıvazlad ı. Onun bir gün ölece ğini ...beni kar ımın yan ına gömün e mi Cemka! deyişini hat ırlay ınca gözleri doldu. Babas ı da bu türlü sözleri son zamanlarda boyuna tekrarl ıyordu. Onun için babas ı uyurken görse sanki ölmüş de yat ıyor gibi geliyor, başlıyordu a ğlama ğa. Hele bir gece, babas ı camiye giderken ensesine dikkat etmişti... Nas ıl da kurumuş, buruşmuştu! Babas ı namazdan dönünceye
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. kadar yata ğında a ğlam ıştı. Tekrar çamaşırlara döndü. Temiz çamaşırlar ını giyip gelen ihtiyar Malik de yumruklar ı belinde, k ızını seyre başlad ı. Yan ındaki kütü ğü iten Cemile: - Otur babilo, dedi, karşıma otur da ö ğren.. Belki laz ım olur... Kütü ğü alt ına al ıp k ızının tam karşısına oturan ihtiyar Malik, bir cigara yakt ıktan sonra: - Olacak k ızım, dedi, o da olacak... Cemile do ğruldu, babas ına sertçe bakt ı. Yoksa yanl ış mı anlam ıştı? Düzeltme ğe çal ıştı: - Belki ölürüm de... İhtiyar adam başını sallad ı: - Eh, o da olacak amma, s ıra sende de ğil! Cemile'nin içinde gene bir taşma oldu. Yaşaran gözlerini babas ından saklamak için, başını çamaşıra adamak ıll ı eğdi, kendini işe büsbütün verdi. İhtiyar Malik'se k ızını gururla seyrediyordu. Onda kar ısına benzeyen taraflar buluyordu. Ucu hafifçe kalk ık, ufac ık burun, etli dudaklar yuvarlak yanaklar.. Ya kalçalar? Tombul bileklerin rengine varana kadar t ıpk ı t ıpk ısına kar ısı. Yaln ız, k ızın saçlar ı daha sar ı, daha da gürdü. Anas ı da böyle, hamur yu ğurur, çamaşır y ıkarken t ıpk ı kızı gibi terler, a ğız kenarlar ı t ıpk ı t ıpk ısına böyle titrerdi. Tetka Bilelka yukardan, gene Boşnakça seslendi: - Ooo Maliç! Biliyor musun, Cemka ne kadar benziyor annesine! İhtiyar Malik başını a ğır a ğır sallad ı, cevap vermedi. - Allah gözyaşı döktürmesin, Allah kötü gün göstermesin! S ırt ına vuran güneşin s ıcakl ığı içinde uyuklama ğa başlayan ihtiyar Malik, hafif hafif sallan ıyordu. Koca avlu dinmeyen bir k ımılt ı halindeydi. Yanyana, ı s ra s ıra odalara girenler, ç ıkanlar.. Kap ısının önünde k ızının başını sabunlayan, çamaşır y ıkayanlar... Başta dokumac ı Musa'n ın sar ı o ğlu, alayla çocuk çelik çomak oynamaktayd ılar. En çirkin küfürler bazan birer şimşek gibi çak ıyordu. Çocuklar ın çeli ği çok defa Cemile'nin yak ınlar ına düşüyordu. Birinde geldi, bak ır le ğenin kenar ına çarpt ı.. Cemile s ıçrad ı: - Piçler! Koca kafas ı s ıfır numara makineyle traşlı, Musa'n ın oğlu karşılık verdi:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Ne sö ğüyon k ız? Bu kuşak, torunlar kuşağı, t ıpk ı yerliler gibi konuşuyordu. Ço ğu anadilini unutmuştu. Yerliler gibi konuşuyor, yerliler gibi sö ğüyor, yerliler gibi giyinme ğe özeniyorlard ı. Cemile: - Ya gözüme de ğseydi! dedi. - De ğdi mi? De ğsin sonra.. İhtiyar Malik de uyanm ıştı. Uykulu gözleriyle çocuklara bakt ı, a ğır a ğır kalkt ı. Başta Musa'n ın o ğlu, çocuklar çil yavrusu gibi da ğıld ılar. Ama az sonra sar ı o ğlan, elinde çoma ğı, avlu kap ısında gene peydahland ı. Uzaktan dik dik bak ışına Cemile öyle k ızıyordu ki.. Kalk ıp yakalamak, kulaklar ını çekmek, tokatlamak, tokatlamak! Bu s ırada Güllü kaşarak geldi: - Çamaşıra oturdun da bana niye haber etmedin k ız? Cemile omuz silkti. Güllü: - Benim bir işim oldu mu sen yard ım etmiyor musun? Yaln ız başına bu kadar çamaşırı akşama kadar töbe bitiremezsin! İhtiyar Malik'ten boşalan kütü ğü alt ına çekip oturdu, kollar ını çemirledi, işe girişti. İki genç, yar ışır gibi y ıkama ğa başlad ılar. Bu arada Cemile'nin kelep arkadaşı Halime'yle dokumac ı Musa'n ın ye ğeni Şemsa da gelmişlerdi. - Kolay gelsin.. Biz de yard ım edek mi? Güllü: - İstemez, istemez.. dedi, yard ımınızla çok yaşay ın! Cemile: - Siz de serersiniz! Altlar ına birer iskemle uyduran iki k ız, çamaşır le ğeninin etraf ında s ıraland ılar. Cemile'yle Güllü, berikileri imrendiren bir iştahla y ıkıyorlard ı. Halime kollar ını çemirledi: - Ben de y ıkıyacam bac ım, niyeymiş? İşe girişti. Gülüşmeler, şakalar, kahkahalar yükseliyor, arada birbirlerine sabunlu su serpiyor, bas ıyorlard ı ç ığlığı. Cu ğla'n ın k ızı Şemsa'ya bir avuç köpük atan Güllü: - Mektepli, dedi, anlat bakal ım... Sinemaya gidiyon mu gene?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. K ıvır k ıvır bir kucak sar ı saç ıyla Şemsa güzel k ızd ı. İlk okulun son s ınıfında. Gözüne köpük kaçm ış, yak ıyordu. - Güllü abla, dedi, öyle şeysin ki... Bir avuç köpük daha atan Güllü: - Neyim? diye sordu, ha? Neyim? - Hiç, hiç.. Töbe.. Sana demedim... - Seni mektepli senii... Le ğene sokar ım seni vallaha! Halime: - Sinemaya gidiyor musun? diye sordu. Güllü: - Gitmez olur mu? dedi. Sevgilisi koluna tak ıp götürüyordur.. - Tuh! dedi, Şemsa, mektep gütürüyor... - Sizi somun düşman ı mektepliler siziii... Her birinizin üçer, dörder tane var... - Hadi ordan... Cemile: - Ben hiç sinemaya gitmedim ömrümde dedi. Pahal ı m ı? Şemsa: - Balkon yirmi beş, aşağı k ırk.. Amma aşağısı iyi de ğil, terbiyesiz bir sürü adam doluyor... - Resim gibi mi k ız? Nas ıl şey? - Bir perde var, üstünde.. Resim gibi amma, canl ı resim... Öyle güzel, şık kad ınlar geliyor ki.. Geçen gün bir film oynad ı, eh.. Herkes a ğlad ı yani.. Öyle güzel, öyle güzeldi ki! Kad ının kocas ı, kar ısının sevgilisini vurdu! Cemile: - Dert! dedi: Kar ısının sevgilisi mi? - Can ım sinema işte yani.. Kad ın öyle güzeldi ki.. Kocas ı çekti tabancay ı, adam ı vurdu da, adam ölürken bile gülümsüyordu! Güllü: - Yalan oldu ğu bundan belli! dedi. Kurşunu yiyecem de, gülecem... Ak ıl var, yak ın var... - Can ım sinema işte Güllü abla, roman gibi... Essah de ğil ya.. Sonra bir memleket gösterdi, gece, eh.. bizim bildi ğimiz gibi gece de ğil ha, mavi bir gece.. Sessiz, her taraf uyuyor, sokaklar dersen bal dök yala.. Deminki güzel kad ın kocas ını uyuttu. Onlar bizim gibi ana, baba, çoluk çocuk hep bir odada yatm ıyorlar ki. Kad ının
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. odas ı ayr ı, erke ğin ayr ı.. Güllü: - Sinema, dedi. bakma... Kad ın ayr ı, erkek ayr ı, yatar m ıym ış? Cemile: - Bizim gibi gece-gündüz çal ışsınlar da görelim... İşden baş m ı kald ırabiliyoruz? Öyle oldu ğu halde, s ıras ı geliyor iki liray ı iki kardeş zor tutuyoruz. - Do ğu bac ım, dedi Güllü, onlar bizim yerimizde olsa, hastay ız diye yataktan kalkamazlar.. - Biz de a ğzımızın tad ını biliriz... İnsan ı insan eden parad ır. Paran yok mu? Senden rezil, senden adi kimse yok... - Vallaha... - Neyse.. Kad ın uyuttu kocas ını, evde yavaşça ç ıkt ı, sevgilisiyle sözleşmişler önce herhalde ki, bir araba bekliyordu, kad ın bindi yallah! Cemile: - Kad ın saçlar ını taramad ı m ı? - Bilmem.. Oras ını göstermedi.. Saçlar ı taral ıyd ı. - Saçlar ı taral ıyd ı da kocas ı şüphelenmedi mi? Saçlar ını niye çözmüyorsun, yatm ıyacak m ısın, demedi mi? - Sinema can ım işte.. dedi Güllü. Halime: - Tabi can ım.. Güllü: - Yalan oldu ğu bundan belli. Bizim herifler... Hele benimki.. Duruşumdan anlar vallaha... Saç ım-başım taral ı, pudral ı-mudral ı onu uyutacam da anlam ıyacak!.. Bir insan eşek olmal ı ki.. Halime: - Sinema can ım.. Şemsa: - Cemile abla, sinemada bir o ğlan vard ı t ıpk ı Sadri abim.. Bir elman ın yar ısı o, yar ısı Sadri abim! Cemile'nin kaşlar ı çat ıld ı. - Benden habersiz sinemaya m ı gidiyor yoksa? - Yoook.. Öyle de ğil.. Filmde...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Öyle söyle hele.. Benden habersiz gitsin de bak. Güllü: - N'apars ın? - K ıyameti kopar ırım... - Yavaş geel.. - Hele gitsin.. Öyle yerlere para verilir mi? Bak şu yatak çarşaflar ının haline! Şu donlara bak, şu gömleklere.. Paray ı oraya verene kadar bir derdimizi görürüz! - Sizin fabrikan ın k ızlar ı da geliyor.. - Karak ız'lar, marak ızlar, de ğil mi? Onlar gider, onlar ın dostlar ı var, masraflar ını çekerler. Cemile bir avuç köpük att ı: - Edepsiz! O ona, o ona.. Gene kahkahalar, ç ığlıklar tam yükselmişti ki, sokakta birtak ım sarhoş naralar ı! K ızlar kulak kesildiler. Güllü: - Camgöz'ün sesi! dedi. Cemile'nin neşesi uçuverdi. Gözleri endişeyle babas ını arad ı. Bereket versin görünürlerde yoktu.. Güllü: - Korkma, dedi, baban yok. Ben gelirken demin, çarşıya do ğru gidiyordu.. Naralarsa gittikçe yaklaşıyordu: - Atal ım atal ıııım! - Nereyeee? - Herkesi sevdi ğinin kuca ğınaaa! - Eheeeeeeyyyy!! Güllü: - Sana demedim mi? dedi. Oturmuş içiyorlard ı demin! Deveye binmişler tekmil... - Karak ızlarla beraberdi demek? - Tabi... Aşağı kurtar ır m ı? Sarhoşlar tam avlu kap ısına gelmişlerdi ki, Karak ız tehlikeli bir yalpayla içeri girdi.. Avlu halk ı kulak kabartm ış, kap ı önlerinde bak ışıp gülüşmeler, üçer beşer kişi halinde toplan ıp fiskoslar başlam ıştı. Karak ız:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Deeeey Allah! diyerek le ğenin yan ına geldi. Ayakta durma ğa çal ıştı, olmad ı. Çömelmek istedi, gene olmad ı. Devriliyordu. Yere dayan ıp çömelebildi nihayet, le ğenin ucunu s ıkı s ıkı tuttu. Gülüyor, şiş gözlerinin kapaklar ını zorla aç ıyordu. Güllü: - Bu halin ne k ız? diye sordu. Utanm ıyormusun? Beriki: - Utanacak ne var? dedi, nam ısımnan oturdum içtim.. - Üstüne bi nokta koy kay ıp olur... - Uçuyorum, allöööş! On şişe, on şişeyi üç kişi devirdik... Başım t ımarhane gibi f ırlan ıyor... - Kimnen içtiniz? - Bizim emmo ğlu, bir, bir de şunun (Cemile'yi gösterdi) devecisi! Cemile: - Dert! dedi. Niye benim devecim oluyormuş? Kahkahayla gülen Karak ız: - Sana yang ın! dedi, develerimi tekmil satar, u ğruna harcar ım, diyor. - Develeri başında parçalans ın... Bu s ırada ihtiyar Malik avlu kap ısından girdi. Az daha Cemile'nin yüre ğine inecekti.. Ya babas ı işin fark ına var ırsa? Ya d ışardakiler gene nara atar, ismini kar ıştırırlarsa? Elinde pespembe, pişkin bir somunla babas ı avluyu ağır a ğır geçip odas ına girdi. Cemile: - Güllü, dedi, bac ım, bac ım.. Dehle şunu gitsin! Şimdi bir biçimsizlik yapacak... N'olursun Güllü! Güllü kalkt ı, Karak ız' ı omuzlar ından çekti, aya ğa kald ırd ı, sıms ıkı tuttu: - Hadi bize gidek! Karak ız: - Bu da gelecek mi? diye sordu. - Gelecek dedi Güllü, bitirsin çamaşırı, o da gelecek. - O gelmezse gitmem, tövbe gitmem... - Gelecek, o da gelecek...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Bu ğulu gözleriyle Cemile'ye bakan Karak ız: - Gelecen mi? diye sordu. - Gelecem, gelecem.. dedi Cemile. - Sen de gelirsen giderim... Gelmezsen... O ğlanda para tonla. Seni köşklerde, konaklarda.. Köşklerde konaklarda seni... - Ayy Güllü, n'olursun... - K ız hadi bee! Kolundan çekiverince, Karak ız sendeledi yere yüzükoyun kapand ı, s ızd ı kald ı. Halime'yle Güllü başından, ayaklar ından yakalay ıp, İzzet ustan ın odas ına taşıdılar. Şemsa: - Üzülme abla, dedi, n'apacan.. Bir belad ır geldi çatt ı. Cemile'nin yüzü hala kireç gibiydi. - Herifi bilmem, tan ımam, işimde gücümdeyim şurada... Cemile blr a ğıtt ır tuttturdu. İçini çeke çeke, h ıçkıra hıçkıra a ğlarken, bir yandan da babas ının ç ıkıverip, niçin ağlad ığını sormas ından korkuyor, kendini tutma ğa çal ışıyordu. - ... Fakirlik, ah fakirlik! dedi. Herkesin gücü bize yetiyor.. - Sus, dedi Şemsa, a ğlama... - ... Bir insan ın kendinde olmasa derler bir de.. İşte gördün, benim onlarla bir alakam var m ı? Güllü'yle Halime döndükleri zaman Cemile hala a ğlıyordu. - Sus bac ım, sus.. A ğlama.. Z ıbard ı yat ıyor.. Gözünün yaşına yaz ık.. İzzet usta da geldi. Le ğenin başında, Cemile'nin yan ına çömeldi. - Sus, dedi, a ğlama.. - Bütün gün iş, işden eve dön, evin işine otur... Kimseyle hiçbir alakam yok, konuşmuşlu ğum yok.. Sokakta abim bile konuşsa terslerim.. Ödüm kopar ki birisi görüp babama haber verecek diye.. Öyle oldu ğu halde.. Şuna bak! Ya babam duysayd ı? İzzet usta aya ğa kalkt ı, içini çekti, gözlerini k ıst ı: - Ben, dedi, babanla aç ık aç ık konuşaca ğım.. Bu böyle devam edemez.. Hiç merak etme sen... Cemile uzun kirpikli gözleriyle ıslak ıslak bakt ı. - Evet, dedi İzzet usta, o meseleyi...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Bir müddet bak ıştılar. Cemile: - Siz ne iyi insans ınız... İzzet usta cevap vermedi, odas ına döndü. ... Babas ı Sadri'yi zorla uyand ırd ı. O ğlan ın uykusu çok ağırd ı. Kalkt ı, sallan ıyordu. - Başın nas ıl? - İyi... Merdivenleri indi, alt evde iki kat ola ola soyundu, ı y kanma ğa başlad ı. O ğlan y ıkan ırken ihtiyar Malik gözlü ğünü gözüne takt ı, o ğlan ın yorgan ını yere serdi, bit arayacakt ı. Uzun uzun, yorgan ın tekmil k ıvr ımlar ına inceden inceye baka baka arad ı, yoktu. Cemile böyle şeylere karşı çok titiz oldu ğundan, her hafta, pek pek iki haftada bir çamaşır y ıkar, herşeyleri güzelce kaynat ırd ı. Amma belli de olmazd ı.. Çünkü odalar ına girip ç ıkanlar ın, oturup kalkanlar ın hesab ı yoktu. Yorgan ı katlay ıp yata ğın ayakucuna koyan ihtiyar Malik, tekrar çorap yamama ğa oturdu. İkinci çifti eline alm ıştı ki, Sadri aşağıdan seslendi. Arkas ını sabunlamas ı için ça ğırıyordu. Gözlü ğünü ç ıkard ı, i ğneyi çoraba sokup kalkt ı, aşağı indi. O ğlan ın arkas ını sabunlarken: - Gusletmeyi unutma! dedi. Kulaklar ına kadar k ızaran Sadri cevap vermedi. - Yoksa bilmiyor musun? - ...? - Müslüman çocu ğusun elhamdülillah... insan gusletmeyi bilmez mi? Madem bilmiyorsun, sor! Gusül aptesti ile mazmazay ı tarif etti. K ızlar çamaşırlar ını sererken saat beşe çeyrek vard ı. Cemile: - Abim y ıkanm ış, dedi, şimdi s ıra bende... Güllü: - Arkan ı sabunlama ğa ça ğır beni, e mi? - Eh... Kazandan s ıcak su ald ı, ılıştırd ı, y ıkanma ğa başlad ı. Bembeyaz vücudu, dolgun kollar ı, yüklü gö ğsü... Bit korkusundan başını bol bol sabunluyor, saç diplerini kanat ırcas ına tırnakl ıyordu. Onuncu sabundan sonra Güllü d ışardan seslendi. Cemile: - Gel, gel hadi...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Güllü yavaşça girdi, kap ıyı arkas ından sürgüledi. F ısılt ıyla konuşma ğa başlad ılar. İhtiyar Malik yamad ığı çoraba dalm ış, duymuyor, duymak için heves de etmiyordu. Cemile: - Benim yüzümden sen de uykusuz kald ın! dedi. Cemile'nin bembeyaz, s ıms ıkı arkas ını sabunlarken: - Maya maya! diye avucunun içiyle vurdu. Katibin talihi varm ış. Cemile gururla güldü. - ...Seni alan, seni giydirip kuşat ıp köşede oturtmal ı! - Olur. Beleş ekmek vard ı! S ıcak bir bu ğu alt evi kaplam ıştı. - Hadi, ben gidiyorum... Diye Güllü kalkt ı. Cemile: - Eline sa ğlık! dedi. Çamaşır y ıkad ığın gün beni de ça ğırmazsan... - Ça ğırırım... Ça ğırırım... Cemile, babas ıyla a ğabeysinin kuruland ıklar ı hala ıslak havluyla iyice kurulanma ğa çal ıştıktan sonra, giyindi. Gitti, babas ının elini öptü. Babas ı da onu aln ından, iki yana ğından.. Sonra alt evden tenekeleri, sabunu, su tas ını, kütü ğü kald ırd ı, birikmiş sular ı süpürdü, aşağıya düzen verdi. Saçlar ını tarad ı, tokalad ı. Şimdilik başka işi kalmam ıştı, yatarlard ı, kendisi ayr ı bir yatakta, yaln ız. D ışar ı ç ıkt ı. Islak havluyu da öteki çamaşırlar ın yan ına serip mandallad ı. Rüzgar ç ıkm ıştı. Havaya bakt ı, can ı sıkıld ı. Gene ya ğmur ya ğaca ğa benziyordu. Kirli bulutlar gittikçe büyüyor, şişiyorlard ı. Odaya döndü. - Ben yataca ğım babilo, ama havada ya ğmur var... Ya ğmur ya ğarsa çamaşırlar ı topla, sonra berbat olur! İhtiyar Malik yan ındaki pencereden d ışar ılara bakt ı. Havada gerçekten de ya ğmur vard ı, gök gittikçe karar ıyordu. Uzaklarda harap evler, kerpiç çürümüş tahta kalabal ığı, yıkık duvarlar... Daha arkada, yaz k ış yosunlu suyu bir türlü kurumayan konca göl. Bu gölden her yaz mahalleye milyonlarca sivrisinek da ğılırd ı. İhtiyar Malik perdeyi indirdikten sonra uzand ı, k ızının arkas ını, yorganla, güzelce bast ırıp. çorap yamama ğa koyuldu. XV İİ
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Önündeki mangalda ateşe sürülü iki fincanl ık cezveye şeker koyan ihtiyar Malik, rafta ç ıtırd ıyla işlemekte olan çalar saate bakt ı: Gecenin onunu gösteriyordu. Demek ki, Cemile dört saattir uykudayd ı, çocuklar daha yar ım saat uyuyabilirlerdi. Tam kahveyi koyarken oda kap ısı usullac ık aç ıld ı, koltu ğunda, telleri at k ılından, bir çeşit saz olan guslisi ile ihtiyar Muy girdi. - Selamünaleyçüm! Malik: - Vealeyçümüsselaaam!! Diye kalkt ı, eski silah arkadaşının elinden guslisini ald ı, merdiveni ç ıkmas ına yard ım etti, kendi yerine oturup, kahve kavanozuyla kaşığı önüne koydu. Tam bu s ırada pencerenin cam ında bir şimşek çakm ıştı. K ızının gündüzki tenbihini hat ırlayan ihtiyar Malik: - Ya ğmur ya ğıyor mu? diye sordu. Bir baca ğı topal, ufac ık bir ihtiyar olan Muy'un bir gözüde kördü. Bu gözü sanki oyarak ç ıkarm ışlar ve sanki bu iş yap ılırken ihtiyar o kadar ba ğırm ıştı ki... Yüzü bir ç ığlık gibi kuruydu. - Tek-tük at ıyor! dedi. - H ızl ı gelecek rahmet... Ben toplay ım çamaşırlar ı. İhtiyar Muy; ihtiyar Malik'in hemşerisi, çocukluk arkadaşıyd ı. Tara ırma ğı boyundakl (...) kasabas ında birlikte büyümüşler, birlikte silah kullanma ğa başlam ışlard ı. İçtikleri su ayr ı giderdi yaln ız. Malik onu hala o kadar severdi ki onun için kan dökebilir, bu ihtiyar yaşına, Sadri'ye, Cemile'ye ra ğmen, hapislere girebilirdi. Muy'un bir tek o ğlundan başka kimsesi kalmam ıştı. O da Do ğu'da uzak, çok uzak bir yerlerde askerdi. Memleketin eşraf ından Amir a ğan ın teşvikiyle Karada ğ Milletvekili Boşko Boşkoviç'in öldürülmesi üzerine başlayan katliamdan kurtulmak için kaçmadan önce, Malik ve Muy ismi, S ırplar üzerinde y ıld ırım etkisi yapard ı. O kadar ki, Malik ve arkadaşlar ının korkusu yaln ız H ıristiyanlar ın de ğil, Müslümanlar ın da içlerinde sars ınt ılar yarat ırd ı. Ya ğmurlu, f ırt ınal ı gecelerde, u ğuldayan rüzgar ın içinden nal sesleri duyulurdu. Dehşetle büyüyen gözleriyle kasaba çocuklar ı yorganlar ının alt ına saklan ır, geceyi ürpertiyle dinlerlerdi. Kasaban ın H ıristiyan mahallelerinde çığlıklar kopar, kap ılar çarp ılır, bir yerlerde tahtalar çat ırdar, tüfekler parlar, sonra gecenin zifiri karanl ığını k ızıl dilleriyle yalayan alevler yükselirdi. Ertesi gün kasaba korkuyla ö ğrenirdi ki, Malik ve Muy çetesi, kaptan falan ve filan ın kanl ı kesik başlar ıyla dörtnala çekilmişler..
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Aradan çok geçmezdi.. Gene şimşekli, y ıld ırıml ı; f ırt ınal ı bir gece, kasaban ın bozuk parkelerinde dörtnala atl ılar gelirdi. Bu sefer müslüman mahallelerinde kad ınlarla çocuklar ın ç ığlıklar ı yükselir, kap ılar k ırılır ve al ınm ış bir öc'ün ılık duman ı tüten kanl ı kesik başlar, terkelere ba ğlan ıp, rüzgar gibi gidilirdi. Cami ve kilisenin hat ırı için işlenen cinayetlerin haddi hesab ı yoktu. Bir gece bir ormanda pusuya düşürülmüşlerdi. Otuz tüfe ğin a ğzından ç ıkıp geceyi otuz yerinden yakan kurşunlar, o s ırada bir kenarda su dökmekte olan Malik'e de ğmemiş, beş arkadaşı ölmüş, Muy da baca ğından yaralanm ıştı. Tara ırma ğı kenar ındayd ılar.. Sa ğ kalanlar ırma ğa atlam ışlar, yüze yüze aşağılara gitmişler, oradan da karaya vurmuşlard ı. İhtiyar Muy'un baca ğı o gün bugün sakat kalm ıştı. Milletvekili Boşkoviç'in öldürüldü ğü günü ertesi gece Malik rüyas ında kendi kesik başını gördü. Ürktü. Müslüman halk ın türkülerinde ismi geçen bu cesur adam korktu. Ani bir kararla mal ını, mülkünü b ırak ıp kar ısını, çocuklar ını toplay ıp Türkiye'ye göç etti. Muy'da kar ısı ve çocuklar ıyla beraberindeydi. İstanbul liman ına blrkaç parça mücevherle ayak basan kalabal ık iki ailenin elindeki, avucundakiler şaşılacak bir h ızla eriyiverince, Malik'le Muy hayatlar ında ilk defa geçim derdi diye bir şey oldu ğunu ö ğrendiler. İki erkek ekmek kavgas ına at ıld ı, olmad ı. Ata binmek, silah kullanmak, pusu kurup, kelle biçmekten başkas ını bilmiyorlard ı. Şehir ise bundan anlam ıyordu. Fabrikalar ve pamuk tarlalar ıyla ünlü bu Güney Anadolu şehrine göçüldü. Ne yap ılsa boş. Beceriksiz derebey torunlar ı elleri bö ğürlerinde kald ılar. O zaman talihlerini denemek s ıras ı kad ınlara geldi. O kad ınlar ki, dallar ı yerlere de ğen koyu gölgeli meyve bahçelerinde gülüp türkü söylemek, süslenip sal ına sal ına dolaşmaktan başkas ına al ışmam ış, rahatl ıktan semirmiş kad ınlard ı. Fabrikada h ızla kuruyup çirkinleşme ğe başlad ılar. Gün geldi ellerinde mendil, küt küt öksürerek, iki iyilikten birini dilediler. Daha sonralar ı kad ınlar topra ğa verildi, çocuklar fabrikalara... Çok geçmeden Muy'un büyük k ızı bir çingene çalg ıcının peşine tak ılıp gitti. Küçü ğe gelince.. Bu sessiz, ak ıll ı bir k ızd ı. Çok da güzeldi. Paydoslarda peşine delikanl ılar düşerdi de o hiçbirine yüz vermezdi. Bir gece yar ısı saat onikiden sonra, f ırt ına, ya ğmur.. Yer yerinden oynarken, Muy'un k ızı, kendi kendine sokularak mahallenin dar sokaklar ında yapayaln ız işden geliyordu ki, önüne birtak ım insanlar ç ıkt ı, k ızın a ğzını s ıkıca kapay ıp köşede bekleyen eski bir Ford'a sokup uzaklaştılar. Gidiş o gidiş...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Yemek, içmekten kesilen Muy, haftalarca ç ılg ına döndü, sokaklarda yar ı deli, dolaştı durdu. Neden sonra bir gün bir çoban, barsaklar ını köpeklerin çekiştirdi ği, başı taşla ezilmiş bir cesetten söz aç ınca, herşey anlaşıld ı. İhtiyar Muy o gün, bugün yar ı delidir. Guslisi koltu ğunun alt ında, can ı istedi ği zaman çalar, söyler, a ğlar. İhtiyar Malik bir kucak çamaşırla döndü: - Rahmet h ızlan ıyor! Çamaşırlar ı odan ın bir köşesine b ırakt ı. Cezve ateşe tekrar sürüldü, cigaralar yak ıld ı. Oda s ıcakt ı. Sadri'nin horultusunu dinliyorlard ı. İhtiyar Malik'in kafas ında çocuklar ı, daima çocuklar ı... Bu çocuklar ı fabrikaya yem olmaktan kurtarmak laz ımgeldi ğine inan ıyor, geç kalm ış gibi bir huzursuzluk duyuyordu. Aksi halde, İzzet ustan ın söyledi ği gibi, dokuma ustas ı günün birinde biçimsiz bir iş yapar, o ğlan ı döver, dövdürür. Muy'a bakt ı. Hafif hafif sallan ıyordu. Onu tetkik etme ğe başlad ı. Ya günün birinde Cemile'yi de Muy'un k ızı gibi kaç ırırlarsa? Bir ara Muy'la gözgöze geldiler. Bak ışlar ıyla konuşuyorlard ı adeta.. Yukardan dokumac ı Musa'n ın kaba öksürü ğü duyuldu, birşeyler say ıklad ı, bir yandan bir yana döndü. Tam bu s ırada Cemile de say ıklam ıştı: - Kurban olim götür şunu... Babam duyacak! İki ihtiyar şüpheyle tekrar bak ıştılar. Çocuklar ının başında bir tehlikenin dolaştığına birdenbire öyle kanaat getirmişti ki... - Korkuyorum! dedi. Korkuyorum, Muy. İçim titriyor... Bu çocuklar ın başında birşeyler dolaşıyor.. Benden sakl ıyorlar, benden saklad ıklar ı birşey var... - Yok can ım... dedi Muy, sana öyle geliyor.. Hiç birşey yoktur Allah ın izniyle... - Bilmem, korkuyorum... Onlar işe gitti mi, bende uyku arama... Oniki saat, tam oniki saat dakikalar ı sayar ım! Bir haber geliverecekmiş gibi oluyor... Ac ı bir haber, bir ölüm, bir kaza haberi, ne bileyim ben, u ğursuz bir haber gelecekmiş gibi oluyorum.. Korkuyorum... - Üzme kendini, hiçbir şey olmaz... - ...Okuyorum, üflüyorum... Namazda onlar için dua ediyorum... Amma gene de... - Hiçbir şey olmaz inşallah... Gözleri mangaldaki ateşe dald ı.. Sadri'nin gündüz say ıklad ıklar ını hat ırlad ı, İzzet ustan ın sözlerini... - O fellah, dedi, o ğlumu s ıkıştırıyormuş, belki de
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. dövüyor.. Bana bu yaştan sonra kan döktürecekler... Gözleri vahşi vahşi parlad ı: - Allah ın bir ismi hakk ı için Muy, çocuklar ımın k ılına dokunan ın sökerim ci ğerini! İhtiyar Muy ürktü. Karşısında y ıllarca öncenin Malik'ini bulmuştu birdenbire.. Yüre ğinde bir de ğişme, içinde bir k ımılt ı oldu. Derken bir yükselme, bir heyecan... Yan ıbaşından guslisini ald ı, gözleri arkadaşı Malik'in hala korkunçlu ğunu kaybetmeyen yüzünde, başlad ı çalma ğa. Ses gittikçe h ızlanarak oday ı kaplad ı, doldurdu, taştı, yukar ı, yanlara, tekmil avluya, daha sonra işçi mahallesine yay ıld ı. Lamban ın sar ı ışığında parlayan ıslak kirpikleriyle Muy gene kendinden geçmişti... ... Art ık memlekettedir. Besiden çatlayacak hale gelmiş beygirlerinin üzerinde dimdiktirler. Kasaba halk ının anlatt ıklar ını h ınçla dinlerken avurtlar ı h ırstan titremektedir. Kesilen kellelerin hayali gözlerinde canlan ır.. Kuvvetli ayaklar ıyla yeri eşeleyen beygirler sab ırs ızd ır. Ve ani olarak atlar ını mahmuzlay ıp karanl ığa dalarlar!. Gusli sesinde kin, al ınmam ış öç vard ı! Gusli sesinde hasret! Gusli sesinde, yitirilmiş sevgililere sesleniş vard ı! Gusli sesinde... Kap ının usulcac ık aç ılıp içeriye birkaç kişinin girdi ğini farketmediler. Sonra birkaç kişi daha, daha sonra oda doldu, taştı. İhtiyar Muy çal ıyordu. Gusli, ormanlardan, derelerden, çaylardan, ay ışıklar ından, sevgililerden, hasretten bahsediyordu. Gusli hayk ırıyor, inliyor, dişlerini g ıcırdat ıyor, yas tutup neşeleniyordu. Guslide güneş, gece, f ırt ına, bora, kar vard ı, guslide dün vard ı, bugün vard ı, guslide keder, ıst ırap, guslide sefalet vard ı. Kuvvetli rüzgar ın savurdu ğu ya ğmur pencerenin cam ını alabildi ğine kamç ılarken, gecenin onbuçu ğunda İhtiyar Muy'un guslisini art ık bütün bir mahalle dinliyordu. Mahalle safi kulak kesilmişti. Mahalle etten, kemikten az sonra düşecekleri çamurlu yollar ın dehşetinden s ıyr ılm ış, antenlerini germiş, Muy'un guslisini dinliyor, mahalle a ğlıyordu. Tam bu s ırada mahallenin tekmil çalar saatleri birden çalmaya başlay ınca, Muy'un guslisi sustu. Mahallede bir kendine geliş, bir k ımıldanma oldu. Karanl ık camlarda ışıklar yanma ğa başlad ı, mahallede insan sesleri ço ğald ı. İhtiyar Malik oday ı dolduranlar aras ındaki İzzet ustay ı biraz geç farkederek, yukar ı ç ıkmas ını söyledi. O: - Hay ır, dedi, gidip yataca ğım... Çok güzel çal ıyorsun
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Muy amca, fevkalade çal ıyorsun, yaşşa; ellerine sa ğlık, var ol! İhtiyar Muy duymad ı.. Hala heyecanl ı İzzet usta odas ına döndü. ... İhtiyar Malik ilkpeşin o ğlunu dürttü: - Sadro, ooo, Sadro! O ğlan ın uykusu çok a ğırd ı. Anlaşılmayan birşeyler mırıldand ı. - Sadroooo, ooo, Sadroooo!! Sadri bir yandan bir yana döndü. Cemile uyanm ıştı, yataktan f ırlad ı. Siyah gö ğüslü ğünü çabucak giyindi, başörtüsünü başına ald ı. Mangal ın bir kenar ında çaydanl ık kaynamaktayd ı. Cemile sofra bezini yere serdi, ekme ği dilimledi, bardaklara şeker koydu. Çok zor uyanan Sadri zorla kalkt ı, gerindi, esnedi, tekrar esnedi.. Sonra çoraplar ını giydi, gözlerini ovalad ı... Sofraya geldi. Cemile: - Uyan art ık be! dedi. Sadri ters ters bakt ı. Yukardan tavan vuruldu. Musa'n ın sesi: - Uyand ı m ı kocao ğlan? Kimse cevap vermedi. Cemile homurdand ı, kaşlar ı çat ıld ı. İki kardeş, ekmek, çay ve kara zeytinden ibaret yiyeceklerini isteksizce yiyorlard ı. Cemile, Sadri'ye nazaran daha iştahl ı görünüyordu. Bir s ıra bembeyaz dişleriyle ekme ği ısırıyor, a ğzına bir zeytin att ıktan sonra s ıcak çay ı yudumluyordu. Sadri birinci barda ği bitirmeden, Cemile ikinciyi de yuvarlam ış, sofra bezinin kenariyle a ğzını silerek çekilmişti. Sadri de çay ını bitirmişti ki, yandan tavan gene vuruldu: - Kocao ğlan! Haz ır m ısın? - Haz ırım usta! Merdiveni indi, postallar ını giyindi. İşç i mahallesi işbaşına haz ırlan ıyordu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Sadri kap ıyı açt ı. So ğuk bir rüzgar odaya doldu. Avluya kuvvetli bir ya ğmur inmekteydi. Avlunun sa ğlı sollu kap ılar ı aç ılıp kapand ıkça zifiri karanl ığa sar ı sar ı ışık parçalar ı vuruyor, çamurlar ayd ınlan ıyordu. Cemile de beyaz keten lastiklerini giyip a ğabeyisinin peşis ıra ç ıkt ı. Babalar ı elinde lamba kap ıdan ışık tutuyordu. Musa'lar ın ya ğmur almayan sofalar ının alt ına avlunun kad ın, erkek, çocuk işçileri birikiyordu. Biriken kalabal ık uğultulu ve sab ırs ızd ı. Birisi: - Haz ır m ıyız diye? sordu. - Haz ırız, haz ırız, haz ırız! sesleri yükseldi. Musa: - Uygun ad ım marş! dedi. Sicim gibi ya ğmurun alt ında kad ınl ı, erkekli, çocuklu işçi kalabal ığı avlu kap ısına do ğru yürüdü. Hala ışık tutmakta olan ihtiyar Malik: - Allah vi daa kuvvet (Boşnakça Allah kuvvet versin) dedi. D ışar ı ç ıkıld ı. Başka avlulardan gelen kalabal ıkla dakikadan dakikaya büyüyerek yola devam edildi. Ac ı poyraz kuvvetle esiyordu. Erkekler önden yürüyor beyaz başörtü kalabal ığı halindeki kad ınlar peşlerinden. Eğri bü ğrü sokaklarda çamurlara bata ç ıka gidilirken, inceli, kal ınl ı sesler, gülmeler, hayk ırışlar yükseliyordu. Kaypaklaşmış bir tümsek inilirken bazan ayaklar kay ıyor, yuvarlananlar oluyordu. O zaman: Çüüüşler, Ohaaa!lar yükseliyor, bas ılıyordu kahkahalar. Cemile en arkadayd ı. Bir yan ında Halime, bir yan ında Güllü.. Cemile: - N'oldu soyka k ız? diye sordu. Güllü: - Kim? - Karak ız... - Bilmem.. Abimin orda z ıbard ıyd ı... Bir bahçenin kenar ından geçiyorlard ı. Sa ğ yanlar ı su dolu bir hendek. Darac ık yolda birerle kolla gidiyorlar, ıslak toprak ayaklar ının alt ında kay ıyordu. Cemile, Güllü'nün arkas ındayd ı, Halime de Cemile'nin arkas ında... Birden Cemile'nin aya ğı kayd ı, sa ğındaki hende ğe dirse ğine kadar batt ı. Bu, o kadar ani olmuştu ki... Hende ğe yan vermesiyle kalkmas ı bir oldu. S ırıls ıklamd ı. Bir erkek gibi sövdü:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- ... Allah kahretsin böyle hayat ı, kahretsin! - Amiiin! dediler. Cemile ellerini siyah önlü ğünün ete ğiyle sildi. Yirmi metre sonra mahallenin bozuk yolu bitiyor, geniş bir meydanl ıktan sonra parke cadde başlıyordu. Su birikintileriyle v ıcık v ıcık meydan ı geçtiler. Mahalle çocuklar ı yaz ın burada futbol oynar, kumarc ılar barbut atar, üç kaatç ılar kaat açar, şeker kam ışı somurulur, çikolata kartlar ı üzerindeki numaralarla mektep çocuklar ı bir çeşit kumar oynarlard ı. Meydanl ığa tam ç ıkm ışlard ı, öyle kuvvetli, öyle ac ı bir poyrazla karşılaştılar ki, Ah!lar yükseldi. Cemile ıslak üstbaşı içinde donuyordu. - Allah Yarabbi! diye ba ğırd ı. Erkekler cevap verdiler: - Allah de k ızım, Allah de ki baht ın aç ıls ın. Bir başkas ı: - Ay ıp ay ıp! dedi, demir gibi işçilersiniz. So ğukta üşünür mü? Dokumac ı Musa: - Çocuklar, dedi, bu so ğuk neden biliyor musunuz? - Neden? diye sordular. - S ıca ğın olmad ığından! - Laf söyledi balkaba ğı! Musa sövdü. Birisi a ğzıyla zort çekti, kaçt ı. Musa kovalad ı. Çamurlar ın içinde bir kovalamaca başlam ıştı. Gülüşmeler, kahkahalar, eheyler. Ehey ve kahkahalar ın ç ılg ın bir hal ald ığı s ıra, çamurlu yol bitmek üzereydi. Soldaki karanl ık sokakta motörü tek çal ışan bir otomobil sesi işitildi. Arkas ından kuvvetli bir ısl ık. Ehey ve kahkahalar dindi. Isl ık tekrarlan ınca, Musa: - O ne? diye kendi kendine sordu. Sadri: - Cemile! diye seslendi. Cemile, Halime'yle, Güllü'nün aras ındayd ı, arkadaşlar ının kollar ını s ıms ıkı tutmuştu. - Buraday ım abi... Tek çal ışan motör sesi birdenbire h ızland ı ve geceyi kaplad ı. Sadri tekrar:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Cemile! dedi. - Burday ım abi. Üçüncü ısl ıktan sonra motörün homurtusu daha artt ı ve 1927 model siyah bir Ford önlerinden a ğır a ğır geçti. İşç iler durmuşlard ı. Ford'un geçmesini beklediler. Ama Ford geçip gidece ğine durdu, işçilerin girece ği soka ğı boylu boyunca kapad ı. Musa: - E.. dedi, nolacak. Arabadan sinirli biri cevap verdi: - Anay ın dini olacak! - Senin anay ın dini olacak. - Lan kes.. İnersem Allah ını şaşırırım ha! Camgöz'ün sesini tan ıyan Sadri hemen Cemile'nin yan ına geldi: - Korkuyor musun? - Korkmuyorum.. Kimden korkacak m ışım? Güllü: - Titriyorsun ama.. - Öfkemden.. Ak ıl diyor.. Halime: - Yürü bac ım yürü.. Araban ın arkas ından zorla geçtiler. Geride kalan Musa'n ın öfkeli sesi işitilmekteydi. Cemile: - Allah vere de kavga etmese Musa! Sadri: - Sen yürü hele.. diye arkas ından itti. Cemile k ızd ı: - Yürüyorum ya.. Ne itiyorsun? - Başlama gene.. - Başlar ım tabi.. Adam bize arka ç ıkıyor. Düşünmeyim mi? - Yahu bütün arkadaşlar yan ında. Onu yaln ız b ırak ırlar m ı? Ford arkalar ından a ğrr a ğır geliyordu. Ad ımlar ını açt ılar. Sadri'nin yan ına sokulan Musa: - Çak ıyorsun ya? dedi. Sadri geriledi:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Camgözdü de ğil mi? - Tabii... - Ötekiler kimdi? - Karanl ıkta tan ıyamad ım.. Lakin Camgözü iyice tan ıdım.. - Ah o babama ne deyim.. - Niye? - Niyesi var m ı yahu? Ver katibe olsun gitsin.. - Tabi can ım. Durdu ğu hata.. Biz olmasayd ık sa ğlama kaç ıracaklard ı. - Sa ğlam... - Sana bir şey deyim mi Sadri? Ben katiple konuşaca ğım. Ne dersin? - Ne diyeceksin? - Arkadaş, diyece ğim, adam ını gönder, k ızı istet. Elini çabuk tut! - Evet? - Kaç ıracaklar, diyece ğim. Sadri cevap vermedi. Gecenin içinden fabrikan ın iniltili sesi geliyordu. Musa: - Konuşaca ğım arkadaş! diye kesinlikle tekrarlad ı. Bugün kaç ıramad ılarsa yar ın kaç ırırlar, yar ın kaç ıramazlarsa öbürgün.. Muy'un k ızını bilmiyor musun? Ben konuşurum, olsun gitsin.. Dü ğünlerinde bari kana kana bir rak ı içerim.. Tads ız tads ız gülen Sadri: - Ben dünden raz ıyım, arkadaş.. Bana göre hava hoş. Onun yüzünden her gün itten köpekten bir araba laf işitiyorum, ne mecburiyetim var? Ö ğle de ğil mi amma? Son köşeyi dönünce ışıklar içinde fabrika göründü.. Karanl ık gö ğe uzanan kal ın bacas ından savrulan dumanlar ı ac ı poyraz da ğıtıyordu. XV İİİ Gecenin ikisine do ğru bardan y ıkılarak ç ıkan katip Necati, k ısa boylu arkadaşına: - Ben fabrikaya gidece ğim! dedi. Bir eski binbaşı o ğlu olan ve annesinin nesi var, nesi yoksa sat ıp barda yiyen bu arkadaşı Necati'yi çok severdi. - Ne var fabrikada?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Ne mi var? En yak ın arkadaşıms ın güya.. Bilmiyor musun? - Ha, şu mesele. Boşnak k ızı de ğil mi? - Tabii.. - Fabrikada m ı şimdi? - İki saattir iş başında olmas ı laz ım. Bu kafayla gidersem konuşabilirim gibi geliyor bana.. - Çok utangaçs ın. Alt taraf ı bir işçi k ız. Konuşam ıyacak ne var? Nesinden utan ıyorsun? - Teessüf ederim.. - Niye? - Sen de babaannem gibi, konuşuyorsun. O da dudak büker, bir işçi k ız, der.. - Gücüne mi gitti? - Gitti tabii.. - O halde affedersin kardeşim. Necati'nin boynuna sar ıld ı, yanaklar ından öptü. - Affettin mi? - Bir daha bu tarzda konuşmamak şart ıyla... Islak caddeyi karşıdan karşıya geçtiler. Şehrin bu en büyük caddesi bomboştu. Elektriklerden ço ğu sönmüştü. Uzaklarda bekçi düdükleri.. Az sonra sarhoş kahkahalar ı taşan iki araba, all ı, yeşilli, morlu bar k ızlar ıyla geçip gitti. Bir köşe başında arkadaşından ayr ılan katip Necati fabrikan ın yolunu tuttu. Başı a ğrıyordu. Barda gene bir sürü sarhoşla tan ışmış, ismini bildi ği, bilmedi ği çeşitli içkiler içmişti. Bu içkileri isteyerek de ğil, yeni tan ıştığı, daha do ğrusu tan ıştırıld ığı kimselerin zoruyla içmek zorunda kalm ıştı. Oysa, art ık bar ı, birkaç saat can ci ğer olup sonra unuttu ğu dostlar ı sevmiyor, sevemiyordu. O istiyordu ki, Cemile'yle evlensin, içkisiz, dalaveresiz, her türlü hercailikten uzak bir aile yuvas ı kursun. Sabahleyin evden ç ıkarken kar ısı onu kap ıdan u ğurlas ın, akşam üzeri paydoslarda kap ıda karşılas ın.. Derli toplu bir ev, tertemiz, saf bir kad ın, tertemiz kad ının ihtimam ı, samimi sevgisi... Fabrikan ın s ıms ıkı kapal ı demir kanatlar ı önünde durdu. Bu saatte fabrikada hiçbir işi yoktu, olamazd ı. Bunu, başkalar ının, mesela iplikhane ustas ının adamlar ının pekala düşünebileceklerini gayet iyi bilmekle beraber, ald ırış etmiyordu. Fabrika sahibi Numan Şerif Bey ona aç ıktan aç ığa arka olmuş, Orta ğı Kadri A ğaya ra ğmen tutmuştu. Demir kap ıyı yumruklad ı. ikinci yumruklay ışta kap ı aç ıld ı. Boşnak kap ıcı:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Ooo.. Enişte! dedi, hoş geldin yahu.. O her zaman gerek kap ıcılar, gerekse işçilerle senli benliydi, onlarla konuşmaktan, şakalaşmaktan hoşlan ırd ı. - Hoş bulduk.. dedi. İçeri girdi. - Hayrola böyle gece vakti? - Hiç. İşim var biraz da.. Kap ıcı göz k ırpt ı: - Ne işi? Necati sadece güldü. Sonra kap ıcının kulübesine girdi, birer cigara yakt ılar. Ama, Necati'nin başı çok fena a ğrıyordu. Kulübe duvar ında as ılı el aynas ını ald ı yüzüne bakt ı. Yeni traşlı, tombul, kıpk ırm ızı yanaklar.. Yandan ayr ılm ış briyantinli saçlar, inceltilmiş b ıyık.. Favorileri uzun urundu. Dilini ç ıkar ıp bakt ı: pasl ı bir dil. Aynay ı yerine asarkan: - Başım çok fena a ğrıyor! dedi. Kap ıcı: - Yut Aspirin! tavsiyesinde bulundu. Cigaralar sessiz sessiz içiliyordu. Bir ara kap ıcı: - Seninki içerde! dedi. - Kim benimki? - Yapma be Necati bey.. - Kim sahi, benimki kim? - Numara yapars ın? Necati güldü. Kap ıcı: - Tan ırs ın babas ını, yoksa tan ımazs ın? diye sordu. - Tan ımam... - Var bir baba onda, dört yüz dirhem! Ve başlad ı, kaynatas ının ne adam oldu ğunu şundan bundan çok dinlemişti. K ızı, babas ının asaleti, şusu, busu için sevmemişti ki.. o küçücük bir memurdu. Ald ığı maaş çok azd ı. Bu küçücük memurun az ıcık maaşıyla yetinecek bir k ız istemişti. Akrabalar ı içinde zengin k ızlar yok de ğildi. İsterse onlardan birini alabilirdi. Ama bunu
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. zaman hiçbir zaman istemedi. Kalkt ı, kulübeden ç ıkt ı. İplikhaneye girip girmemekte tereddüt ediyordu. İplikhaneden ko ğuluşu yüre ğine işlemişti: San ıyordu ki, k ızlar bunu hat ırlay ıp gülüşecekler, alaya alacaklard ı. Gene de iplikhaneye taraf yürüdü. Dokumahenenin önünden geçerken, k ısa boylu, şişman bir adam, uzun boylu, zarif bir delikanl ıyla yan ında durdular. Zay ıf, uzun boylu delikanl ı k ızar ıp bozar ıyordu. Nihayet ayr ıld ı, dokumalara girdi. Beriki: - Arkadaş, dedi, ben Cemile'nin ev sahibiyim. Sennen konuşmak istiyorum biraz.. Necati hayretle bakt ı. - Ne konuşaca ğız? - Benim ad ım Musa. Hadi şu aptesane aral ığına gidek, birer cara içek... Dokumac ı Musa'n ın babacan hail Necati'nin hoşuna gitti: - Hadi gidelim. Bir ar ı kovan ı gibi u ğuldayan aptesane aral ığına girdiler.. Cigara paketini ç ıkar ıp ikram eden Musa: - Ben, dedi, harbiciyim arkadaş, efendice laflar bilmem, kusura bakma.. Demin yan ımda tüysüz bir o ğlan vard ı ya hani.. O da Cemile'nin a ğabeysi, ad ı Sadri'dir. Gel dedim gelmedi, utand ı, toy.. Lakin seni çok seviyor.. Babas ı olmasa işin içinde, bac ısını sana hemen verirdi bir iki demeden.. Dokumac ı Musa katip Necati'nin o kadar hoşuna gitti ki.. - Çök bakal ım arkadaş! Dedi, çömeldiler, s ırtlar ını duvara dayad ılar. - Sonra? - Sonras ı sa ğlığın.. sana kardaşça bir tavsiye.. E ğer bu k ızı ciddi olarak seviyor, kendine aile yapmak istiyorsan, elini çabuk tut, bir iki deme, k ızı istet. Yoksa... Necati huyland ı: - Yoksa? - K ızın başında bir bela f ırlan ıyor... - Ne gibi? Dokumac ı Musa gece işe gelirken, önlerini kesen otomobil olay ını bire yüz katarak anlatt ı. Necati adamak ıll ı telaşlanm ıştı. Gözleri büyüdü. Elleri titreme ğe başlad ı. - Kim diye sordu, kim bunlar?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Kim olacak.. Bizim dokumalardaki Camgöz filan.. - Fellahlar m ı yani? - Esas kendilerine de ğil. Bir Halil var, deveci, Çopur Halil... - Ee? - Ona, o ğlan baya ğı vakitli, para döküyor. Onun için, elini çabuk tut arkadaş... Necati ç ılg ına dönmüştü. Yeni bir cigara yakt ı. Babaannesine birdenbire fena halde içerledi. K ızı gidip görmesi, hatta babas ından istemesi için kaç kere yalvarm ıştı.. Her seferinde de, sen bir bey çocu ğusun, alelade bir işçi k ızıyla evlenmek sana yak ışır m ı? Senin yoksa bile baban ın şerefi, var, elalemin yüzüne nas ıl bakar ım sonra? Ben böyle işe girişemem diye baştan atm ıştı. Babaannesini kar ıştırmadan bu işi k ıvırabilece ğini, akl ı kesse, gider babas ından kendi isterdi ama... Dalm ıştı. Birden: - Aha aha.. dedi, Musa, seninki geliyor! Necati bakt ı. Siyah gö ğüslük, beyaz başörtüsüyle onunki, su içme ğe, karşı musluklara taraf gidiyordu. Yan ında iki arkadaşı vard ı. Elindeki cigaray ı at ıp f ırlad ı. K ızlar ın yan ına gelince durdu. Gözleri karar ıyor, başı dönüyordu. K ızlar ın hemen arkas ındayd ı, ama, k ızlar fark ında de ğildiler. Necati pişman olmuştu. Geri dönecekti ki, onunki başını çevirdi, bir an gözgöze geldiler. K ız hafif bir ç ığlıkla kaç ınd ı, başörtüsüyle a ğzını kapad ı. Cemile'nin yan ındakiler de işin fark ına varm ışlard ı. Yüzü hafif çiçek bozu ğu olan, Bankocu Güllü: - Burada konuşmak olmaz, görürler! Dedi. Necati: - Bir şey sormak istiyorum.. diye kekeledi. - Ne soracaks ın? - Kendisini babas ından istetece ğim.. Ne diyor? Güllü: - Cevap versene k ız! Cemile gülüverdi. Güllü üsteledi: - Cevap versene k ız, domuz! Başını birdenbire çeviren Cemile sertçe: - Madem böyle bir niyetin var ne duruyorsun? diye
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. çıkıştı. Güllü: - Elini çabuk tutmazsan, kar ışmam sonra? Cemile: - Nolur? diye sordu. - Geceyi unuttun mu? Tomafili? Cemile omuz silkti: - Hiç kimseden korkmuyorum ben. İplikhaneye taraf yürüdü. Halime de peşi s ıra. Arkada kalan Güllü: - Ben İzzet ustan ın bac ısıyım, dedi, sen onunla görüş en iyisi.. A ğbimin sözünden ç ıkmaz Cemile'nin babas ı.. E mi? Cemilelerin peşinden koştu. Az ileride bekleyen Musa: - Konuştun mu? diye sordu. Necati: - Konuştum. - Neye karar verdiniz? - İzzet ustan ın bac ısıym ış o kad ınlardan biri.. - Heye, Güllü.. Ne dedi? - A ğabeyim, Cemile'nin babas ıyla konuşacak, dedi... - Hah... Şimdi oldu işte, tamam. Malik a ğa İzzet ustay ı gözü gibi sever, bir dedi ğini iki etmez.. Hadi ben gidiyorum... Musa dokumahaneye taraf yürüdü. Sadri dokumahane kap ısında bekliyordu. - Noldu? diye sordu. Musa: - Bize kim derler yahu? dedi. - Konuştun mu? - Bak hele bak.. Lakin iyi o ğlan arkadaş, sap ına kadar delikanl ı.. - Niye? - Gel birer cara içek, dedim, hadi dedi, bennen hela aral ığına bile geldi. Öteki memurlar olsa... Dokumahaneden içeri girdiler.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
X İX Karak ız gözlerini açt ığı zaman saat sabah ın sekizine geliyordu. Kitap okuyan İzzet usta Karak ız' ın uyand ığını görünce: - Günayd ın! dedi. Karak ız ilk peşin her şeyi yad ırgad ı. Etraf ına şaşkın şaşkın bakt ı. - Beni buraya kim getirdi? İzzet usta k ısaca anlatt ı. Karak ız: - Bismillahirrahmanirrahim.. dedi.ü Sonra her şeyi hat ırlad ı. İzzet ustaya çekinerek bak ıyordu. - Ben burada dün ikindiden beri mi yat ıyorum? - Tabii.. - Bütün gece burada m ıyd ım? - Evet.. - Vay başıma gelenler.. - Niçin? Ne oldu? Telaşla kalkt ı, üstünü başını düzeltti. Hemen gitmek niyetindeydi. - Olmaz, dedi, İzzet usta, kahvalt ı etmeden gidemezsin. - Ziyade olsun usta.. İşe de gidemedim. Tuh, oldu mu ya? Beni niye uyand ırmad ın? - Denedim, olmad ı. Çok sarhoştun. Kalkt ı, ekmek, peynir, çay getirdi. Karak ız şimdiye kadar hiç kimseden görmedi ği bu yak ın ilgi karşısında sıkılıyor, yapt ıklar ına pişman oluyordu. Küçük bir tepsi içinde getirdi ği kahvalt ıyı önüne b ırakarak İzzet usta hasta kar ısının başucuna çekilmiş, kitab ını açm ıştı. Karak ız: - Usta be, dedi amma da çok kitab ın var! - Öyle mi? - Niye katiplik alm ıyon? İzzet usta uzun uzun güldü. - Essahdan niye alm ıyon? Daha rahat de ğil mi? Yaz, k ış bir masan ın başında, oh... - Vermiyorlar bac ı, vermiyorlar.. Rahatl ığı kim sevmez?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Madem vermiyorlar, ne diye okuyorsun? Gözlerine yaz ık de ğil mi? Katip olamad ıktan sonra.. İzzet usta cevap vermemeyi uygun buldu. Karak ız onu göz ucuyla uzun uzun tetkik ettikten sonra, ağzını sofra beziyle sildi. - Ziyade olsun, usta.. Allah yokluk kederi göstermesin.. - Afiyet olsun. Doydun mu? - Şükür, doydum. Ziyade olsun. Kalkt ı. Pabuçlar ını giydi. - Hoşça kal usta.. - Güle güle bac ı.. Gene gel. Buras ı yabanc ı yer de ğil.. - Eksik olma... D ışar ı ç ıkıp kap ıyı çekti. Kim ne derse desin, şu adam çok hoşuna gitmişti. Gece ilişip ilişmedi ği akl ına geldiyse de, ihtimal vermedi. İzzet ustan ın böyle şeyler yapm ıyaca ğına inan ıyordu. Kebapç ının oraya geldi. Camgöz tek başına oturmuş içiyordu. Karak ızı görünce: - Nerdesin lan hey Allahs ız o ğlu Allahs ızın k ızı, nerdesin? - Sorma day ı o ğlu.. dedi, mestolmuş kalm ışım.. İçeri girdi, bir iskemle çekip oturdu. Camgöz: - Bir çuval inciri berbat ettik.. dedi, seni görüyon mu seni.. Ensesinden kör b ıçakla kesilecek şeysin Allah ıma.. - Ne yapay ım kardaş, kendimden geçmişim... Madem bir işe karar verdik, insan o kadar içirir mi? Zorlad ınız zorlad ınız... - Seni erkek belledik ne bileyim... - Erke ğim o ğlum, gene de erke ğim ama.. - Ee?. - Şarap afyonlu muymuş neymiş.. Mestetti beni. Başından geçenleri anlatt ı. Camgüz'ün akl ı gitti: - Demek İzzet'in evinde kald ın? - Sabahleyin gözlerimi bir açt ım ki ne açay ım? Saat sekiz, İzzet usta da kitap okuyor.. Ulan bir düşündüm? Lakin Sad ık, şöyle, böyle diyorsunuz ama, herif sap ına kadar adam! - Çek lan sen de.. Adamm ış. Onun adaml ığının da.. Sana fazla iltifat etti galiba? Akşam tam tertibat ı ald ık, yolu kestik, bir ısl ık, bir ısl ık daha.. Güya bac ımız işaret verecekti...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Ne yapay ım kardaş, mest olmuşum dedim ya.. Halil nerde? - Gitti.. - Köye mi? - Köye ama, birkaç güne kadar gene gelecek.. Allah ın günü tükenmedi ya.. Bu sefer fosa çarpt ık, bir de ay ık kafayla tecrübe edece ğiz bac ımızı. Nas ıl? Karak ız şöyle bir düşündü. Akl ına İzzet usta geldi. Cevap vermedi. Camgöz: - Neye cevap vermiyorsun? - Ne bileyim vallaha kardaş.. - Korkuyor musun yoksa? - Korkmuyorum ama.. - Korkmuyorsun.. Amas ı ne? - K ız Halil'i sevmiyor ki... - Anlaşıld ı, senin akl ına girmişler... O İzzet deyyusu mu girdi akl ına yoksa? - Benim akl ıma hiç kimse giremez. Ben insan de ğil miyim? Benim akl ım yok mu? - Haşa bac ı, esta ğfurullah.. Ama, dün peki diyordun.. Bugün hava de ğişti.. Karak ız cevap vermedi. Camgöz el ç ırpt ı. Garson koşarak geldi. - Bak bac ıya, ne yiyecek? Bir ufak içer misin? Karak ız: - Yok babam yok.. dedi, hala içim bulan ıyor. İçmem.. Tekmil mest olmuşum... - Kebap ye! - Eh, bir kebap yerim hat ırın için... Garson çekildi. Camgöz: - Sen essahdan m ı boş veriyon yani? dedi. - Neye? - Cemile işine? - Ne bileyim Sad ık, sonu iyi mi olur, kötü mü? Bunun ard ında mapislik de var! - Yahu sana göre hava hoş. Isl ık çald ık m ı sen öksürecen...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Üst başına kar ışma... Herif para koyuyor, yahu... Enayllik etme bac ı. K ız gibi üç tane onluk sana.. Üç k ırm ızı onluk, Karak ızın kafas ında canland ı. Onluklar aç ılıp kapan ıyorlard ı. Onluklar o kadar canl ı, öylesine kudretliydiler ki... İzzet usta ve onun iyili ği yavaş yavaş silinme ğe başlad ı. Kebab ını yeyip bitirdi ği zamansa, eski Karak ız olup ç ıkm ıştı. Camgöz: - Nas ıl Mutab ık m ıyız? Diye sorunca: - Bakal ım, cevab ını verdi, k ısmetse. Bunun peki demek oldu ğunu anl ıyan Camgöz'ün neşesi yerine geldi: - Yaşşa bac ı! diye ba ğırd ı, sen kimin bac ısısın! Garson oğlum, bir yar ım daha getir... Yeni gelen yar ım kiloluk şaraptan Karak ız da bir bardak içtikten sanra kalkt ı. - Nereye? - Fabrikaya gideyim hele.. - K ızı gör, o de ğilden davran, gir sakal ının alt ına çakars ın ya? - Oras ını bana b ırak teyze o ğlu. Az çok bilirsin bac ını... Kebapç ıdan ç ıkt ı. Saat dokuza geliyordu. Onbir buçukta millet paydos edecekti. Bunu bildi ği halde Cemile'yi görmek, ondan özür dilemek, sakal ının alt ına girmek içtn ad ımlar ını açt ı. ... Karak ızla iplikhane kap ısında karşılaşan koca göbekli usta: - Maşallah han ımefendi, dedi, feneri nerede söndürdün? Karak ız güldü: - Fabrika kap ısında! - Nerdeydin? - Örtümün alt ında.. - Şakay ı b ırak, neredeydin sahi? - Sorma, bizim teyze o ğluyla kafay ı çekdiydim, biraz fazla kaç ırm ışım... - Yalans ın.. - Yalan m ıyım? Yalanc ı senden rezil olsun be! Kahkahayla güldü. Usta:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Git benim odaya, geliyorum.. dedi. Karak ız göz k ırpt ı: - Nolacak? - Git, geliyorum. - Yok babam yok, odanda işim yok senin! - Sahi git, bir şey söyliyece ğim.. - Burada söyle! - K ız git, kafam ı k ızd ırma ha! - Benim işim var, gidemem.. Hem sen bennen küs de ğil misin? Yürüdü. Karak ızın kendilerine do ğru geldi ğini gören Cemile: - Geliyor! dedi. Yan ı başındaki Halime bakt ı: - Pis cenabet... Güllü de bakt ı. Cemile'ye: - Yüz verme ha! dedi. - Yüzü yüzülsün... Ars ız ars ız gülerek Cemile'nin yan ına sokulan Karak ız: - Aman bac ım, dedi, yüzünüze bakam ıyorum vallaha.. Beni affedin. Neydi o halim de ğil mi? Cemile cevap vermedi. Kaşlar ını çatm ıştı. Karak ız: - Yoksa hemen küstün mü? diye sordu. Güllü: - Tabii küstü.. dedi. - Niye? Ben ona ne yapt ım? - Daha ne yapacaks ın? - Ne yapt ığımı bilmiyorum ki.. Bir suçum, bir günah ım varsa söyleyin! Cemile: - Neyse, fazla uzatma! dedi. Bir daha benimle konuşur, bana laf atar, yan ıma gelirsen ben bilirim yapaca ğımı... Karak ız h ınçla bakt ı. Cemile'nin üstüne at ılıp, saçlar ını eline dolayabilirdi ama, akl ında üç onluk, k ırm ızı üç onluk... İşi şakaya vurdu:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Abo.. Amma da k ızm ış ha! Demek ben ne haltlar etmişim? Vay bac ım vay.. Aya ğım k ırılayd ı, dilim tutulayd ı da... Usulcac ık savuştu. - Pis cenabet! dedi. Güllü: - Gene bir domuzlu ğu var.. Yoksa bu sözleri yemezdi o.. Aman tetik dur Cemile.. De ğil mi? Cemile: - Do ğru.. dedi. Başlar ını önlerine e ğerek işlerine koyuldular.. ... Cemile ö ğle paydosunda eve döndü ğü zaman, babas ı fakir bir boşna ğı t ıraş ediyordu. Her zaman iki eli kanda bile olsa k ızına bakar, güler, laf atard ı. Babas ının bu ilgisizli ği Cemile'nin gözünden kaçmad ı. Usullac ık yukar ı çıkt ı, örtüsünü, tozlu önlü ğünü filan suçlu suçlu ç ıkard ı. Babas ının bugün yemek bile pişirmedi ği anlaşılıyordu. Her gün odadan içeri girdi mi mis gibi bir yemek kokusuyla karşılaşır, iştah ı aç ılırd ı. T ıraş bitmişti. Bekar teşekkür üstüne teşekkür ederek çıkarken odaya Sadri girdi. Cemile'ye laf olsun diye: - Bugün beklemedim, dedi, memnun oldun mu? Cemile bakmad ı bile. İhtiyar Malik t ıraş le ğenini y ıkad ı, bileyi taşını, kay ışı, usturay ı güzelce silip küçük çantaya yerleştirdi. Bütün bunlar ı kap ıda, ayak üstü seyreden Sadri: - Bugün yemek de pişmemiş galiba? dedi. İhtiyar Malik cevap vermedi. - Öyle mi baba? Yemek pişirmedin mi bu gün. - Pişirmedim.. Cemile'yle Sadri bak ıştılar. Bir şeyler sezmişlerdi. İşini bitiren ihtiyar Malik merdiveni ilgisizlikle ç ıkt ı, geçti köşesine oturarak pencereden d ışarlara bakma ğa başlad ı. Sadri de postallar ını ç ıkar ıp babas ının yan ına geldi, ayak ucuna diz çöktü. - Zorun nerenden baba? İhtiyar adam d ışarlara bakma ğa devam etti. - ...Eksik bir hareketimizi mi gördün? Yoksa birisi
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. bir şey mi söyledi? Benim hakk ımda m ı? Birden bire k ızına dönen ihtiyar: - İzzet'ten duyduklar ım do ğru mu? diye sordu. Cemile sapsar ı kesildi. - Sana söylüyorum! - Sana söylüyorum, cevap versene! Başını sertçe çeviren Cemile ıslak kirpikleriyle ok gibi bakt ı: - Evet, do ğru! Yerinden kalkt ı, yatak y ığınına kapand ı, hüngür hüngür ğ a lamaya başlad ı. İnce genç k ız omuzlar ı sars ıla sars ıla, hıçkıra h ıçkıra a ğlıyor, f ırt ınaya tutulmuş gibi, gittikçe artan bir h ıçkırıkla a ğlıyordu. Onbeş y ıld ır k ızını ilk defa bu kadar a ğlatan ihtiyar Malik'in yüre ği parça parça oluyor, kalk ıp onu eskiden oldu ğu gibi kuca ğına, almak, gözyaşlar ını silip, öpmek istiyordu. Buna ra ğmen, biraz da zorla: - Cehennem beri sen daha öte! dedi, bundan sonra benim Cemile isimli k ızım yok art ık. Başımı al ıp gidece ğim, köyüme gidece ğim. O ğluna döndü: - Benim o ğlum yeter bana. Birlikte çeker gideriz. K ız ı k sm ı de ğil mi? En iyisinin t ırna ğına köpek s ıçsın! Yüreklerine elo ğlu girdi mi, b ırak.. Bir gün bir tekme baba evine.. Zarar yok. Ben de bundan sonra dünyada Cemile isimli k ızım yok derim biter gider.. O ğlum var ya, yeter. Birlikte çift sürer, ekin biçeriz.. Kendi ellerimizle çakt ığımız iki göz bir hu ğumuz olur... Gel benim o ğlum, benim vefakar o ğlum... Sadri'yi kuca ğına ald ı. Cemile'ye güz ucuyla bakt ı. O hala h ıçkırıyordu. K ızının h ıçkırmas ından vahşi bir zevk alan ihtiyar Malik, onu iyice üzmek isteyerek, devam etti: - ...Sadri'm benim, arslan o ğlum. K ışın, de ğil mi Sadro, çatar ız oca ğımıza odunlar ı, süreriz cezveyi... Muy da bizimle olur, ha? Sadri: - Bu Musa dangalak mangalak ya, bazan kitap gibi laf söylüyor. - Ne söyledi gene? - K ız k ısm ı de ğil mi dediydi... - Hiç can ım, en iyisinin t ırna ğına.. (Cemile'ye göz ucuyla bakt ı) Elo ğIu için, ne baba, ne ana, ne de kardeş.. Öfkeyle dönen Cemile: - Şimdi gidip kendimi ırma ğa atar ım ha! diye ba ğırd ı, ne istiyorsunuz benden?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Sadri kahkahayla güldü. İhtiyar Malik'in art ık dayanaca ğı kalmam ıştı. Kalkt ı, k ızının yan ına gitti. Eskiden oldu ğu gibi onu kuca ğına ald ı. Yaşlı gözlerini öpme ğe başlad ı. Ama bu, eski Cemile onun sevgili k ızı, k ızkosu Cemka de ğildi... Yabanc ı bir vücudu kucaklam ış gibi irkildi. Sonra kafas ından her şeyi atarak onu tekrar ba ğrına bast ı: - Cemkam benim! Yavrum benim, kuçkam (dişi köpek) benim.. Kuca ğında k ızı, az evvel kalkt ığı yere geldi, oturdu. Cemile art ık a ğlam ıyordu. Islak gözleriyle önüne bak ıyordu. Başını babas ının gö ğsüne dayam ıştı. İhtiyar Malik k ızının saçlar ını okşuyor, onun a ğırl ığını tatl ı tatl ı duymaktan memnun, söyleniyordu: - ...Torunlar ımı, al ır, köye gelirsiniz. Sadri'nin kar ısı inekleri sa ğar, yo ğurt çalar, yay ıkta ayran dö ğer... Ben de gözümde gözlük, torunlar ıma oyuncaklar yapar ım.. Ama gelece ğinizi bize evvelden telgrafla bildirirsiniz, sizi Şark ışla'da trende karşılama ğa geliriz. Sadri'nin kar ısını getirmeyiz ama. Sadri: - Neye? dedi. Bizim kar ının suçu ne? Cemile kat ıla kat ıla güldü: - Senin kar ın pis, elleri may ıs kokar! - Hadi k ız, sen de.. Elleri may ıs kokarm ış... - Kokar tabii.. - Benim kar ım sizi be ğenecek mi bakal ım. Karn ım ac ıkt ı benim babilo, ne yiyece ğiz? İhtiyar Malik davran ırken: - Beni yeyin.. dedi, koca k ız, dur şöyle bakal ım... Kalkt ı, aşağı indi.. - Past ırmayla yumurta al ıp geleyim bari... Her şeye ra ğmen içinde bir s ızı, k ızının ergeç gidece ğini düşünmekten gelen bir s ızı, d ışar ı ç ıkt ı, kap ıyı usullac ık çekti. Sadri: - Akşam ne konuştun? diye sordu. Cemile gözlerini kimbilir kaç ınc ı defa silerek: - Ne biliyorsun? - Bilirim ben.. - Sahi ne biliyorsun? - Musa'yla beraberdik, onu gördük, Musa dedi ki gidip konuşaca ğım, dedi, gitti konuştu. Onu sana Musa göndermiş...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Cemile tavana do ğru minnetle bakt ı: - Ne iyi adam şu Musa de ğil mi? Kap ı aç ıld ı, İzzet usta göründü. Sadri'yle Cemile: - Buyur, dediler, buyur abi ç ıksana! İzzet usta: - Hay ır, dedi, ç ıkm ıyaca ğım.. Babana açt ım meseleyi. Hiç şaşmad ı. Zaten böyle blr şey bekliyordum, dedi. Merak etme Cemile... Cemile a ğabeysine bakt ı, gülümsedi. Sadri: - Eksik olma usta! dedi, her şey olup bitti. - Sahi mi? - F ırt ına esti, şimşekler çakt ı, sonra bir ya ğmur... - Mesele yok.. Şunu da söyleyim. Necati'ye vaziyeti bütün inceli ğiyle anlatt ım: Ne yap ıp yapacak, babaannesini gönderecek. (Cemile'ye) Evi çok temiz, tertipli tut. Onlar her şeye inceden inceye bakarlar, başkalar ının gözlerindeki çöpü görme ğe pek merakl ıdırlar.. (Sadri'ye) Ne oluyor? Fabrikada ne var, ne yok? Bunu birdenbire hat ırlayan Sadri: - Bombok! dedi. - Bombok ha?.. - Millet için için kayn ıyor usta.. Bu para gününden çok korkuyorum.. Şefin adamlar ı el alt ından ver yans ın ediyorlar! - Kadir A ğa? - O da bir taraftan. İzzet usta uzun uzun düşündükten sonra: - Yaz ık, dedi, çok yaz ık... Sen sak ın kar ışma! - Neye usta? - İtalyan' ı dö ğmek isteyeceklerdir, yahut da... Sadri dehşetle bakt ı. Bak ıştılar. Cemile: - Yahut da İzzet abi? diye sab ırs ızland ı. İzzet usta cevap vermedi. Kafas ı meşguldü. Sonra çıkt ı gitti. Cemile: - İzzet usta ne demek istedi abi?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - İtalyan' ı belki de öldürürler demek istedi ama, pek zannetmem. O kadar ileri gidemezler, ama gene de belli olmaz... - Öbürgün para alaca ğız de ğil mi? - Evet... Boşver ona da... Güldü. K ızkardeşine ümitle bakt ı: - Ee? dedi Cemile... - Sen de benim işimi yapacan ama! Cemile hayretle: - Ne işi? dedi. - Ben köye möye gitmek niyetinde de ğilim... Babama boşver. Herkes köyden şehire geliyor, ben şehirden köye mi gidece ğim? Ne işim var köyde. O köyde kim adam olmuş ki ben olay ım? Benim köyüm de, şehrim de, anam da, babam da fabrika.. Benim başka zenaat ım yok. Ben fabrikadan başka iş göremem. Onun için... Cemile'ye tekrar ümitle bakt ı, güldü. Göz bebekleri sar ı sar ı parl ıyordu. - Evet, onun için? - Onun için, burda kal ıp, senin yerine birisini getirmeyi düşünüyorum! Cemile her şeyi anlam ıştı. - Kimi? diye sordu. - Kimi mi? Benim gibi bir işçiyi tabii.. Mesela kim olabilir? - Ne bileyim ben! - Düşün. Tahmin et bakal ım.. Cemile düşündü, ölçtü.. Abisine denk olabilecek kim vard ı? Baz ı isimler söyledi. Sadri: - Bilemedin.. dedi. - Kim ya? - Kim mi? Senin arkadaşın! Cemile bir ç ığlık att ı: - Halime mi? Sadri usulcac ık güldü. Cemile: - İmkan ı yok abi.. dedi, imkan yok... - Neye? - Onun öyle cad ı bir annesi var ki...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Ben onun annesini de bilirim, babas ını da... - Tabi bilirsin ama, beş yüz lira almadan k ızını vermiyece ğini de biliyor musun? - Beni çok seviyor, her zaman gel diyor. Babas ı da iyi adam, yatalak. Okumuş adam hem de, dolu kitaplar ı var. Annesi beni çok seviyor, k ızını bana vermek ister. Senin neyine gerek? Sen yap aram ızı, üst yan ına kar ışma! Cemile'yi bir düşüncedir alm ıştı. Yapmaya yapard ı ama, Halime'nin annesini gayet iyi biliyordu. Bir tuzcuda çuval tamir işinde çal ışan Zeynep han ım, k ırk ında, kal ın bacakl ı, sürmeli, rast ıkl ı bir kad ınd ı. Abisiyle niçin konuştu ğunu, ona niçin yüz verdi ğini, maksad ının ne oldu ğunu tahmin etmişti. Yan ındaki pencereden d ışarlara bakt ı. Ortal ık günlük güneşlikti. Sadri: - Oldu mu? dedi. Cemile içini çekerek: - Bana göre hava hoş.. cevab ını verdi. XX İ Para günü sabahtan itibaren işçi mahallesi sinirli bir halde, fabrikadan gelecek haberlere kulak vermiş, bekliyordu. Ne çamaşır y ıkan ıyor, ne çocuklar ın başlar ı sabunlan ıyor, ne de yar ı karanl ık izbelerde birtak ım işlerle u ğraşılıyordu. Bekleniyordu, fabrikadan gelecek, gelmesi gerekli bir haber bekleniyordu. İzzet usta: - Arkadaşlar, demişti, kardeşler, demişti, A ğayla ustalar ın dalaveresine alet olmay ın! Ama kimsenin dinledi ği yoktu. - Artik yeter! deniyordu. B ıçak kemi ğe dayand ı, illallah! - Ne istedi ğinizi iyice tayin ettiniz mi? - Ettik. İtalyan defolup gitmeli! - İtalyan' ın suçu yoksa ya? - Var veya yok. Madem ki onun gelmesi işimize sekte verdi, şu halde bas ıp gitsin, yahut da Numan Bey ağır bass ın, İtalyan' ın düzenini bozanlar ın kökünü fabrikadan kaz ısın. Her iki şekle de raz ıyız. İtalyan gelmeden önceki kazançlar ımıza kavuşuruz hiç olmazsa! - İtalyan gelmeden evvelki kazançlar ınızdan memnun muydunuz? - O da ayr ı mesele.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Onun için mahalle, dakikadan dakikaya artan bir sinirlilik içinde bekliyordu. Fabrika da ayn ı sinirlilik içindeydi. Kap ılar s ıms ıkı kapanm ış, kad ın, erkek çocuk işçiler, para da ğıtılan meydanl ığı doldurmuşlard ı. Siyah gö ğüslük, beyaz başörtü kalabal ığı halindeki k ızlarla kad ınlar bir kenardayd ılar. Birbirlerine sokulmuşlard ı. Büyüyen gözlerinde endişe, nefes almaktan korkuyorlard ı. Mavi tulumlar ı pamuk tozu içinde dokumac ılarsa en ön s ıradayd ılar. Çat ık kaşlar ı. as ık yüzleriyle, azg ın bir homurtu halinde bekliyorlard ı. Bekliyorlard ı ama, beklemenin de bir haddi vard ı. Upuzun, kupkuru Arnavut Ömer: - Saat dörde geliyor! Diye homurdand ı. Herkes sesin geldi ği yöne bakt ı. Daha ne zamana kadar bekliyeceklerdi? Eskiden saat üç dedi mi paralar da ğılm ış olurdu. Herkesin işi, gücü, çolu ğu-çocu ğu vard ı. Dokumac ı Camgöz Sad ık: - Daha ne kadar bekliyece ğiz Allahs ız o ğlu Allahs ızlar! Diye ba ğırd ı. İplikhaneyle dokumalar ın önündeki meydanl ığı dolduran işçi kalabal ığı, durgun suya at ılan bir taş gibi dalgaland ı. Huysuzluk artt ı. Küfürler yükseldi... Sab ırs ızl ığın öfkeli bir u ğultu haline geldi bir s ıra, meydanl ığa aç ılan iplik ambar ının kap ısında para zarflar ını taşıyan arabalar göründü. İşç iler: - Hele şükür! dediler. Birisi: - Ne şükrediyorsunuz? diye ba ğırd ı, şükre zaman var daha!.. - Öyle ya, zarflar ın içinden ne ç ıkacak bakal ım, ay ı mı, kurt mu? Arabalar yerlerine yerleştirildi. Kapaklar aç ıld ı, bordrolar yay ıld ı ve başland ı. Üç katip işçilerin numaralar ını okuyor, numaras ı okunan işçi, elindeki kartla gidiyor, bordroyu imzalad ıktan sonra, içinde onbeş günlük kazanc ı bulunan mavi zarf ı al ıp kenara çekiliyordu. Zarflar merakla aç ılıyor, paralar avuçlara dökülüp, öfkeyle say ılıyordu. İtalyan gelmeden önceki kazançtan çok düşük oldu ğu görülünce, yüzler büsbütün as ılıyor, sinirler gerildikçe geriliyordu. Paralar teker teker say ıld ıktan sonra, gruplar peydahland ı. Üçer, beşer kişilik gruplar birleşip, sekizer, onar kişilik gruplar; yirmişer, otuzar kişilik gruplar haline geliyor, öfkeden zehir zemberek bir kalabal ık gittikçe büyüyüp genişliyordu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Bir saat içinde tekmil paralar da ğıtılm ış, arabalar ın sand ık kapaklar ı kapat ılm ış, bordrolar dürülüp katlanm ış, gidilme ğe haz ırlan ılm ıştı. Haz ırlan ılm ıştı ama, ellerindeki mavi zarflarla işçiler geçit vermiyordu ki... Katiplerden birisi: - Müsaade edin de geçelim! dedi. Kimse t ınmad ı. Bir başka katip: - Ne bekliyorsunuz arkadaşlar? diye sordu. Başta Camgöz Sad ık'la arkadaşlar ının bulundu ğu işçi kalabal ığı katiplerin etraf ını al ıverdi. - Ne mi bekliyoruz? Ne bekledi ğimizi çakm ıyor musunuz? - Bizim ne suçumuz var arkadaşlar, biz de sizin gibi... - Evet! - Ücretliyiz.. - Öyleyse ne bekledi ğimizi ne soruyorsunuz? Bas ın gidin!.. Katipler adamak ıll ı sersemlemişlerdi. Arabalardan birisine kuvvetli bir tekme atan bir işçi: - Bas ın ulan burdan züppeler, diye ba ğırd ı, bas ın hadi! Katiplerden birisi f ırlad ı. Muhasebeye koştu. Muhasebeciye durumu nefes nefese anlatt ı, dokumac ılar ın müthiş gözlerinden bahsetti. Telaşlanan muhasebeci de umum müdür Salamon'un yan ına gitti, katipten duyduklar ını bir çırp ıda anlatt ı. Uzun boylu, iri yar ı Salamon, duda ğını yiyerek muhasebeciyi dinledikten sonra, Kadir A ğan ın odas ına geçti. Kadir A ğa, elleri arkas ında, kaba tüylü İsparta hal ısının üzerinde a ğır a ğır dolaşıyor, kap ının yan ında dikilmiş duran dokuma ustas ının anlatt ıklar ını dinliyordu. Salamon içeri girince dokuma ustas ı sustu. Kadir A ğa: - Ne var? diye sordu. Salamon: - İşç iler galeyan halindeymiş efendimiz! dedi. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranan Kadir A ğa: - Niye? diye sordu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Dokuma ustas ına şöyle bir bakan Salamon: - Malum meseleler efendimiz, dedi, biliyorsunuz. Kadir A ğa cevap vermedi. Köşeden köşeye gidip gelmesine devam etti. Sinirli blr memnunluk içindeydi. Neden sonra: - Bana işçi mümessilini ça ğır, emrini verdi. Umum müdür d ışar ı ç ıkt ı. Dokuma ustas ına dönen Kadir A ğa: - Sen de ortalarda görünme, evine git! dedi. ... İşç ilerin öfkesi anbean artmaktayd ı. U ğultunun gürültü halini ald ığı bir an, para sand ıklar ından birini çekip üstüne s ıçrayan Camgöz: - Arkadaşlar! diye ba ğırd ı, elinize geçen paradan memnun musunuz? Başta Camgöz Sad ık grubu olmak üzere, işçiler: - De ğiliz! diye gürlediler. - Bu gavur gelmeden önce ald ığınız paradan bir şikayetiniz var m ıyd ı? - Yoktu. Gül gibi geçiniyorduk! - O yokken fabrikan ın işleri geri mi kal ıyordu? - Ne münasebet? İşlerimiz saat gibiydi... Peki bu gavura ne lüzum var öyleyse? - Lüzum yok. Cehennem olup gitsin!.. - Onun da, onu başımıza ç ıkaran ın da Allah belas ını versin! - İstemiyoruz, bu kabuklu gavuru istemiyoruz! Ortal ıkta milyonluk kilovatlar ın nabz ı at ıyordu. Camgöz Sad ık: - Öyleyse daha ne duruyorsunuz? Diye, İtalyan' ın odas ını parma ğıyla işaret edince, meydan kar ıştı. Gözü dönen, zang ır zang ır titreyen kalabal ık, dokumahane kap ısından içeri akt ı. U ğultu, ç ığlıklar, küfürler yükseldi. Dokuma tezgahlar ının mekikleri, ele geçirilen birtak ım demirler, tahta parçalar ıyle İtalyan mühendisin sa ğlam duvarl ı odas ına yüklenildi. Elinde para zarf ıyla Cemile bir kenarda, sapsar ı, titriyordu. Ne yapaca ğını şaşırm ıştı. A ğabeysini arand ı, göremedi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- A ğabey! diye ba ğırd ı. Dokumahane kap ısına koştu. İçerisi ana baba günüydü. - A ğabey!! İşç iler birbirine girmişti. Yerlere yuvarlananlar, eli yüzü kan içinde, ç ılg ınca koşuşanlar.. - A ğabeyci ğim! Hüngür hüngür a ğlama ğa başlad ı. Birdenbire akl ına babas ı geldi. Uçan başörtüsüne ald ırış etmeden, eve koştu. Amele Kap ısı s ıms ıkı kapal ıyd ı. Kap ıyı yumruklamaya başlad ı. - Aç ın, aç ın kap ıyı! Boşnak kap ıcı: - Ne olacak? diye sordu. Nereye gideceksin? - Eve gidece ğim, aç kap ıyı! - Açamam, yasak! - Aç diyorum sana! Kap ıcı ürktü, kap ıyı açt ı, Cemile d ışar ı f ırlad ı. XX İİ İhtiyar Malik'le ihtiyar Muy oda kap ısı önüne çömelmişlerdi. Cemile'nin avludan içeri ç ılg ın gibi girdi ğini görünce f ırlad ılar. Cemile bar bar ba ğırıyordu: - Koş baba, koş koş koş! İhtiyar Malik k ızını kollar ı aras ına ald ı. - Ne var? - Fabrikada kan gövdeyi götürüyor! - A ğabeyin nerde? - Bilmiyorum! - Nas ıl bilmezsin? - Bilmiyorum işte, arad ım, bulamad ım. - O da içlerinde miydi? - Bilmiyorum. Su, biraz su! Orac ığa çömeliverdi. İhtiyar Malik'in kafas ında bir şeyler oldu. Yan ıbaşında dikilmekte olan eski silah arkadaşına bakt ı, bak ıştılar.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. İhtiyar Malik'in gözleri dönmüştü. Art ık ne k ızı, ne de dünya. Akl ında Sadri, yaln ız o. Alt eve girdi, sa ğlam bir odunla ç ıkt ı. - Öldük mü biz Muy? Muy öfkeyle, Boşnakça: - Hay ır, dedi, ölmedik Malik! Cemile'nin getirdi ği haber, sabahtan beri beklenen kötü haberdi, ulaşmıştı. İşç i mahallesi şöyle bir sars ıld ı. Tehlikede olduklar ı hissedilen evlatlar, sevgililer için alt evlere dal ınd ı, odunlar, tahta parçalar ı, taşlarla ç ıkılıp ihtiyar Malik'le, Muy'un peşinde, yan yatm ış, ba ğdaş kurmuş, diz çökmüş kerpiç ve ahşap kalabal ığının dar, e ğribü ğrü sokaklar ına düşüldü. İhtiyar Malik'le, Muy'un peşinde tekmil bir mahalle.. Karn ı burnunda gebe kad ınlar, yal ınayak çocuklar, romatizmal ı, buruş buruş ihtiyarlar ın sokak ve sokakta büyüyen kalabal ığı fabrikaya ak ıyordu.. Bir ara önlerine İzzet usta ç ıkt ı. Seli durduraca ğını umarak ihtiyar dostunun odun tutan havadaki kolunu yakalamak istedi. Ama art ık bu kol yetmişlik bir ihtiyar ın zay ıf kolu de ğildi. - Çekil İzzet! Çarpt ı, devirdi. Sonra yüz elli metrelik mesafe h ızla geçilip fabrikan ın demir kap ısına yüklenildi. Elindeki odunu kap ıya vuran ihtiyar Malik: - O ğlumu verin! diye ba ğırd ı, Sadri'mi verin! Arkadan: - O ğullar ımızı, kocalar ımızı, evlatlar ımızı!!! Sesleri yükseldi. XX İİİ Cemile hafif bir bayg ınl ıktan sonra kendine gelmiş, kalkm ıştı, içeri girdi, bir bardak su içip ç ıkt ı, örtüsünü arand ı. Tam bu s ırada avlu kap ısında İzzet usta belirmişti. Üstü başı çamur içindeydi. Cemile koştu. - Noldu İzzet abi? İzzet usta cevap vermedi, başını esefle sallad ı. - Noldu? Düştünüz mü? - Düşmedim, düşürüldüm... A ğlıyacak gibiydi. Durumu k ısaca anlatt ıktan sonra: - Yaz ık, dedi, çok yaz ık oluyor.. (Ve m ırıldand ı) Ne çabuk aldan ıveriyorlar!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Odas ına yürüdü. Cemile tekrar örtüsünü arand ı. Fabrikaya gidip babas ını filan bulmaya niyetleniyordu ki, yaşlı iki han ımefendinin avlu kap ısında dikildiklerini gördü, şaştı. Bu kadar iyi giyinmiş insanlar ın bu mahallede işi neydi? Kad ınlar eteklerini tuta tuta, iskarpinlerinin uçlar ına basa basa, yüzlerini ekşite ekşite avluya girdiler. Cemile ne yapmas ı gerekti ğini kestiremiyordu. Karşıdan karşıya bir müddet bak ıştıktan sonra, iki kad ından şişman ı: - İnsan görmedin mi k ızım? dedi, ne bak ıyorsun öyle yaban yaban.. Gelsene! Cemile koştu. - Ne bak ıyorsun yaban yaban? İnsan görmedin mi? - Buyurun efendim... - Ne olmuş bu mahalleye böyle? Evler, sokaklar bomboş. Hiç kimseler yok.. - Birisini mi arad ınız efendim? - Elbette birisini arad ık. Bu pis sokaklara hevesli de ğiliz ya! - Kimi arad ınız? - Cemile diye bir işçi k ız varm ış buralarda. Kulak memelerine kadar k ızaran Cemile her şeyi anlam ıştı. - Benim efendim! Başını e ğdi. Sonra sevinçle parl ıyan gözlerini kad ınlara kald ırd ı: - Buyurun, dedi, buyurun efendim! Odaya koştu. Merdiveni bir solukta ç ıkt ı. Civisinden düşmüş entarisini yerden ald ı, ast ı, perdeleri düzeltti. Gene bir solukta merdiveni inip d ışar ı ç ıkt ı. - Buyurun efendim, babamlar şimdi gelirler, buyurun! Kad ınlar etrafa küçümsiyerek bak ınıyorlard ı. Bu bak ışlar Cemile'yi şaşırtm ıştı. İzzet ustan ın odas ına koştu. - İzzet a ğabey! Dedi. Gö ğsü heyecanla inip inip kalk ıyordu. - Efendim? - Bak, kimler geldi! - Kim? - Onlar işte...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Onlar kim evlad ım? - Büyük annesi, onun... Nolur biraz geliver.. Her şeyi kavr ıyan İzzet usta güldü. - Ne o? dedi, ne var? Noluyorsun bu heyecan ne? Buyur etsene gidip! - Sen de geleceksin de ğil mi İzzet a ğabey? - Gelece ğim, gelece ğim.. Buyur et, hadi. Cemile neredeyse bay ılacakt ı. Kad ınlar ın yan ına do ğru yürüdü, durdu. - Buyurun efendim! Kad ınlar hala, sadece bak ıyorlard ı. Necati'nin babaannesi olan şişman ı, yan ındaki uzun, zay ıf komşusuna usullac ık sordu: - Nas ıl? Beriki dudak büktü: - Fena de ğil ama... - Çok fakir insanlar de ğil mi? - Çok... - Şu avluya bak ın, şu odalara, kir pas içinde.. Böyle yerlerde büyüyen bir k ız... - Ya bu koku? Burnum düşecek ayol! - Deli o ğlan. Beni yerlere geçirmek için elinden geleni yap ıyor! İzzet usta çamurlu üst başını de ğiştirmişti, d ışar ı ç ıkt ı. Kad ınlar ın yan ına gitti. - Buyurun efendim, dedi, niçin buyurmuyorsunuz? İki kad ın gene eteklerini tuta tuta, iskarpinlerinin uçlar ına basa basa, yüzlerini ekşite ekşite avluyu geçtiler. Cemile'lerin oda kap ısı önünde durdular. İleriyi adeta kokl ıyarak gözden geçirdiler. Cemile merdiven başında bekliyordu. Yanaklar ı al ald ı. Gözlerini indirmişti. Birdenbire e ğri parmaklar ına gözü ilişti, telaşland ı. Onlar ı göstermemek için kollar ını yanlara sark ıtt ı, gözlerini kald ırd ı. İhtiyar kad ının ela gözleriyle karşılaşınca s ıkınt ısı artt ı, şaşırd ı, gülümsedi. - Yukar ı buyurun efendim! İhtiyar kad ın: - Senin kimsen yok mu? diye sordu. - Var efendim.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
İzzet usta: - Babas ı var, dedi, a ğabeysi var... - Siz nesi oluyorsunuz? - Ben mi? Komşusu. - Sade komşusu mu? - Evet. - Akraba filan de ğilsiniz yani? - Hay ır.. - O halde bizi yaln ız b ırak ın da kendi aram ızda konuşal ım. İzzet usta çekilirken, Cemile yerlere geçti. İhtiyar kad ın: - Senin büyüklerinde hiç mi düşünce yok? dedi, k ız çocuk evde yaln ız b ırak ılır m ı? Cemile cevap vermedi. - Büyüklerin seni her zaman böyle yaln ız m ı b ırak ırlar? - Hay ır, efendim, b ırakmazlar.. - B ırakmazlar da nerdeler ya? - Fabrikadalar efendim.. - Baban da m ı çal ışıyor? - Hay ır efendim, çal ışmıyor. İhtiyar o.. - Hiçbir iş yapmaz m ı? - Tuhaf şey. Sen çal ışırs ın, baban yer öyle mi? - A ğabeyim de çal ışır efendim. - Baban da? - Babam da yeme ğimizi pişirir.. - Annen yok mu? - Yok efendim.. - Ne oldu? - Ölmüş. Memleketten geldikten sonra ölmüş. Ben alt ı yaşımdaym ışım... - Koskoca k ızm ışsın. Öldü ğünü bilmiyor musun? - Bilmiyorum efendim. Necati'nin babaannesi yan ındaki komşusuna döndü:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Beş yaşındayd ım, dedi kafir Moskofun bizim memlekete girdi ğinde. Bugün gibi hat ırlar ım.. dedemi, day ılar ımı al ıp götürdüler. Biz de ablamla nur içinde yats ın, korktuk, el ele tutuştuk, kaçt ıkt ı. Bugün gibi hat ırlar ım. Hatta o kadara kadar ki, yolda uzun, sar ı b ıyıkl ı bir kafir yolumuzu kesti, bizi sevdi, para verdi.. (Cemile'ye) Ya, böyle işte. Sense alt ı yaşındaym ışsın... Cemile: - Öldü ğünü bizden gizlediler.. dedi. Hastayd ı. Karagöl'e gönderdi babam.. Biz orada san ıyorduk, me ğer ölmüş. Çok sonra haberimiz oldu.. Cemile'nin gözleri dolmuştu. Başını çevirip koluyla sildi. - Hastal ığı neymiş? - Ci ğerlerinden hastayd ı efendim.. - Allah sen gösterme Yarabbi.. Teverrüm yani? - ...? İki kad ın bak ıştılar. Sonra oday ı, odan ın duvarlar ını, döşemeleri filan gözden geçirdiler. Cemile tekrar: - İçeri buyursan ıza efendim! dedi. Kad ınlar istemiye istemiye girdiler. İğrenip küçümsiyerek merdiveni ç ıkt ılar. İhtiyar Malik'in geceleri Sadri'yle birlikte yatt ığı, gündüzleri minder vazifesini gören döşeğe oturdular. Cemile el öptü. Akl ına kahve pişirmek gelince, aşağı indi. Öyle heyecanl ıyd ı ki, aşağı niçin indi ğini unutuverdi. Duda ğını yiyerek düşünme ğe başlad ı. Aşağı, bir şey için inmişti. Ama şu parmaklar ı.. Acaba görmüşler miydi? Ya gördüler de be ğenmedilerse? Aşağıya kahve pişirmek için indi ğini hat ırlay ınca geç kalm ış blr huzursuzlukla, davrand ı. Cezveyi çivisinden ald ı. Acaba parmaklar ını görmüşler miydi? Herhalde görmemişlerdi. Görseler o parmaklar ın niçin e ğri e ğri öyle kızım, diye sorarlard ı. Amma da tuhaf kad ınd ı. Zavall ı İzzet usta.. Oysa, İzzet usta ne iyi insand ı! Tekrar akl ına kahve geldi. Geldi ama, kahve nas ıl pişerdi? Kafas ını bir türlü toparl ıyam ıyordu. Cezveye su koydu. Kibriti bulamad ı bu sefer de.. Hay aksi şeytan... Yaln ız kibrit de ğil, şekerle kahve kavanozu da yukar ıdayd ı, çalar saatin bulundu ğu rafta. Yukar ı f ırlad ı. Kad ınlar Cemile'yi göz hapsine al ıverdiler. K ız rafa uzan ınca, yukar ı kalkan ete ği alt ındaki bacaklar ına bakt ılar, biraz ince buldular. Topuklar ı da be ğenmediler. Ya ayak parmaklar ı?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Tertemiz, ama biraz kaba ve büyük ayaklar önlerinden geçip merdivende kayboluncaya kadar bakt ılar. Merhum yüzbaşı han ımı: - Yüzü fena de ğil.. Öteki: - Kafi mi? Yüz güzelli ği kafi mi? - De ğil ama.. Gençlik.. cahillik işte.. - Aaah ah! Yüre ğimden kanlar gidiyor kanlar... Öyle bir baban ın evlad ı... - Do ğru.. Benimki de bir başka türlüsü de ğil mi? - Ama seninki gidip de bir işçi k ızına gönül indirmedi... - Evet, evet ama... K ısmet, al ın yaz ısı... Cemile kahveleri tam verirken, babas ı, a ğabeysi, ihtiyar Muy, katip Necati avlu kap ısından giriyorlard ı. Fabrikan ın demir kap ısından o ğlunu isteyen ihtiyar Malik'in karşısına katip Necati ç ıkm ış, f ırsat ı kaç ırm ıyarak, gitmiş Sadri'yi bulup getirmişti. İhtiyar Malik bu Necati'nin kim, ne, neci oldu ğunun fark ında de ğildi. Fabrikadan beri konuşa konuşa geldikleri halde hala Necati'nin fark ında de ğildi. Avlu kap ısından girince birdenbire fark ına vararak durdu. Hayretle bakt ı. Bu da kimdi? Kendileriyle niçin gelmişti? Hala niçin ayr ılıp gitmiyordu? İhtiyar arkadaşı Muy'la bak ıştılar. Evet... Kimdi bu? Ne istiyordu?. Tam bu s ırada Cemile koşarak geldi. - Geldiler! dedi. İhtiyar adam şaştı. - Kim geldi? - Onlar işte! Necati: - Babaannemler mi? Cemile: - Evet! dedi. Babas ının k ıll ı, kocaman elini yakal ıyan Cemile öptü. Sadri: - Damad ın! dedi. Cemile babas ına az daha sokuldu ve babas ının koluna sıkıca sar ıld ı. Ama bu kol art ık o eski kol de ğildi. İzzet
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. ustay ı bir itişte deviren İhtiyar Mallk'te bir gevşeme, bir çözülme oldu. Sanki kolu, kanad ı k ırılm ıştı. İhtiyar Muy'un: - Oh, oh, oh.. Allah Mes'ut bahtiyar etsin. Ne mutlu sana! Dedi ğini duymad ı. Dimdik, kaskat ıyd ı. K ımıldam ıyordu. Kolunu sanki tamamen Cemile'ye terketmişti. Bak ıyor, bomboş gözlerle bak ıyor, odaya, odadakilere sadece bak ıyordu. - Haydi gidelim baba! Duymad ı. Yüre ği yan ıyordu. Demek.. Demek bu gelenler... Demek Cemkas ını, sevgili Cemkas ını al ıp götüreceklerdi? Birdenbire bir depreşme oldu içinde, bir kabarma. Sonra boşand ı. Cemile de babas ına sar ılm ış, h ıçkırıyordu. Baba k ız bir zaman a ğlaştılar. Sadri: - Ay ıp, vallahi çok ay ıp! dedi. Tecrübeli Muy: - B ırak, diye Sadri'yi çekti, elleme! Sonra her şey eski halini ald ı. İhtiyar Malik gözlerini ceketinin yamal ı koluyla sildi. Elini Sadri'ye uzatt ı. Sadri babas ını odaya taraf çekti. İçerdekileri görüveren ihtiyar Malik, koskoca adam, utand ı, birdenbire bir çocuk halini al ıverdi. İçeri girmekten çekiniyordu. Sadri: - Ay ıp baba! dedi. Çok ay ıp ediyorsun. Gir, gir yahu! - Çocuk gibisin... Gir hadi be! Muy: - Gir, dedi, gir Malik! Malik döndü, Muy'a bakt ı: - Sen de gel! dedi. Hep birlikte girdiler. İhtiyar Malik titriyordu. Merdiveni ürkek ürkek ç ıkt ı. Titreyen sesi bozuk Türkçesiyle mırıldand ı: - Hoş geldiniz! Kad ınlar ın tuhaf bak ışlar ından rahats ız olarak suçlu, masum, dizüstü oturdu, avuçlar ını iki baca ğı üstüne koydu. Sadri'yle Muy da, biri bir yan ına, öteki öbür yan ına, tıpk ı onun gibi oturdular. Musa'n ın kar ısıyla Güllü avluya girdikleri s ıra Cemile oda kap ısının yan ına sinmiş, babasiyle ötekilerin ne konuştuklar ını işitme ğe çal ışıyordu. Onlar ı görünce koştu:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - ...tabancay ı a ğzına dayam ış Kadir A ğam. Vuracakm ış da elinden zor alm ışlar! Cemile: - Kim k ız? - Numan Bey. - Demek a ğzına dayam ış tabancay ı? Ne zaman? - Haberin yok mu? - Yoook... - Ohooo.. Neler oldu da neler. Numan Bey otomofiliyle bir geldi. Kadir A ğad ır s ıçan deli ği arad ı saklanacak. Görenler anlat ıyor, herif tabancas ını çekmiş odaya girmiş. Kadir'in tebdili şaşmış. K ırm ızı kasas ının yan ına kısılm ış. Numan Bey demiş ki: Bütün bunlar senin başının alt ından ç ıkt ı namussuz. Geberteyim mi seni? - Sonra? - Sonra, elinden zorla alm ışlar. Yoksa vuracakm ış. Çok yalvarm ış. Numan Beyin eline aya ğına düşmüş. Şimdi fabrikan ın önünü görme. Numan Bey dokuma ustas ını, Camgözü mamgözü tuttu tuttu att ı. - Sahi mi? Demek hepsini att ı? - Hepsini. - İtalyan'a bir şey yapabildiler mi? - Yapamad ılar. Polisler sard ı fabrikay ı. Lakin herif kurt. O kadar insan odas ına yüklendi ği halde kap ıyı k ıramad ılar. Kafir, öyle sa ğlam yapt ırm ış ki odas ının kap ısını. Yaln ız kald ıklar ı bir ara Cemile sevinçle haberi verdi: - Geldiler ha Güllü! Güllü hala fabrikan ın u ğultusu içindeydi, duymad ı bile. Cemile tekrarlay ınca dikkat etti: - Geldiler mi? Kim? - Babaannesi! - Sahi mi? Ne zaman? - Demin. - İçerdeler mi? - İçerdeler. - Sahi mi k ız? Gidip bakay ım hele.. Ç ıplak ayaklar ında takunya kap ıyı itip girdi. - Hoş geldiniz!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Şişman han ım cigara içiyordu. Güllü'ye şöyle bir bakt ı, ald ırış etmedi. Güllü'nün tepesi att ı. Ne büyüklüktü bu? Selam bir tanr ı selam ı. Ne diye almam ışlard ı sanki? Takunyalar ını merdivenin altbaşında b ırak ıp yukar ı çıkt ı. Kad ınlar konuşmay ı kesmiş, Güllü'ye bak ıyorlard ı. Ne bak ıyorlard ı yani? Adam görmemişler miydi? - Konuşman ızı niye kestiniz? Şişman han ımın da tepesi att ı: - Siz kimsiniz ki konuşmam ıza kar ışıyorsunuz? İhtiyar Malik Boşnakça: - Ters bir laf etme, dedi. Dedi ama, Güllü de al ınm ıştı. Şişman han ımı cevaplad ı: - Allah ın kulu! - Anlad ık Allah ın kulu oldu ğunu. K ızın akrabas ı makrabas ı mısın? - Eh işte, öyle say ılırım. - Akrabas ı de ğilsen... - Ee.. D ışar ı m ı ç ıkay ım? - Ayol sen ne biçim kad ıns ın? Güllü kalkt ı. Merdiveni inmeden önce: - Sizler gibi kad ın, dedi. Elli, kollu, ayakl ı bir beni beşer! Takunyalar ını aya ğına geçirip ç ıkt ı. Avlu halk ı Cemile'nin etraf ını alm ıştı. Güllü yanlar ına yaklaşınca konuşmay ı kestiler. Güllü: - O şişman kar ı kaynanan m ı k ız? dedi. Cemile başını sallad ıysa da hemen düzeltti: - Kaynanam de ğil, kaynanam ın kaynanas ı. - Çok çal ıml ı kad ın, çekece ğin var! - Niye? Bir ç ırp ıda anlatt ı. Cemile: - Bana ne ondan?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Bir ihtiyar kad ın: - Hiç, dedi. Ona o ğlan laz ım. Konuşma birden umumi bir hal al ıverdi: - Laz ım ki laz ım. - Öyle mi k ız, Cemile, bizi dü ğüne ça ğıracak m ısın? - Ça ğırmaz olur mu? - Cemile iyi k ızd ır, ça ğırır. Karak ız bir kenarda, konuşulanlara kulak vermiş, sinirli sinirli sak ız çi ğniyordu. Cemile'ye h ınçla bakt ı. Kafas ında üç tane onluk... Neye yarard ı. Camgöz'le ötekileri işten atm ışlard ı. Kimbilir belki de can ının derdine düşer, Deveci Halil'in işine boşverirdi. S ıkınt ıyla kap ıya gitti. İçeriyi gözetliyen kad ınlar ın aras ına kar ıştı. İçerdekiler konuşacaklar ını konuşmuş, ç ıkıyorlard ı. Karak ız han ımefendilere h ırsla bakt ı. Şişman ı Cemile'nin yan ına durmuştu. Cemile şişman han ımın elini ald ı, öptü. Sonra ötekinin. Şişman: - Art ık benim k ızım oldun, dedi. Bundan sonra fabrika mabrika yok! Cemile k ıpk ırm ızı kesildi. İki kad ın geldikleri gibi, eteklerini tuta tuta, iskarpinlerinin uçlar ına basa basa avlu kap ısına yürüdüler. Necati de peşlerinden gitti. Cemile onlar ı soka ğın alt başına kadar yolcu edip döndükten sonra kap ıda durdu. Etraf ı gene hemen al ınd ı. Güllü: - Fabrika mabrika yok, dedi, sonra? Ne yapacaks ın k ız? Bir başka işçi kad ın: - Ne yapacak, hiç, dedi. Madem çal ışmas ını istemiyorlar, ayl ık verirler, çal ışmaz. Öyle de ğil mi Cemile? Cemile ne diyece ğini bilemiyordu. Kap ının aral ığından içeriye usullac ık göz att ı: Babas ı pencerenin önünde ba ğdaş kurmuş d ışar ıya bak ıyordu. İhtiyar Muy'sa herhalde teselli etmekteydi. Birden Sadri, d ışar ı ç ıkt ı. Kap ı önünde sinirli sinirli dikildi. Gözü Karak ız'a ilişince siniri artt ı. K ızkardeşine: - Baban ın yan ına git! dedi. Cemile yavaşça içeri girdi, merdivenleri kedi sessizli ğiyle çıkt ı, babas ının dizi dibine oturdu.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
İhtiyar Muy gülümseyerek bak ıyordu. Kolunu babas ının omuzuna koydu peşin, sonra başını gö ğsüne dayad ı. Bütün bunlardan habersiz davranan ihtiyar Malik, d ışarlar ı seyre devam etti. D ışarda ortal ık yavaş yavaş karar ıyor, çamurlu sokaklar yıkık duvarlarla çevrili kerpiç evler ve karanl ık yüzü bir deniz gibi k ırışan kocaman göl, boylu boyunca yat ıyordu. Ortal ık iyice karar ıncaya kadar uzun uzun oturdular. İhtiyar Malik darg ın gibiydi. Birdenbire ihtiyarlam ıştı sanki. Cemile'sine söz kesmişlerdi. Bu evden ç ıkıp gidecek, başkalar ının olacakt ı. Islak kirpiklerini göstermemek için kalkmadan önce kızını hafifçe itti: - Lambay ı yak! Cemile yavaşça kalkt ı. XX İV Numan Şerif Beyin k ırm ızı hususisini pencereden gören Kadir A ğa, lacivert beresiyle koştu, beyi kap ıda karşılad ı. Ağzına tabanca dayand ığı günden sonra öylesine köpekleşmiş, öylesine yumuşam ıştı ki. Kal ın, k ırç ıl kaşlar ıyla Numan Şerif Bey'se, orta ğına bakmadan odaya girdi. Fötr şapkas ını, bastonunu filan ask ıya ast ı. Fabrika işlerini kontrola giderken giydi ği beyaz gömle ği ask ıdan ald ı. Giyecekti. Kadir A ğa almak istedi. Numan Bey vermedi. Riyakar orta ğından i ğreniyordu. Kadir A ğa dayatt ı: - Ver Loman bey, tutim. Cenab ı Allah bile kulunun ay ıbını yüzüne vurmazm ış! Numan Bey cevap vermedi. Gömle ğini kendi kendine giydi. Sonra geçti ceviz masaya oturdu. Masan ın üzerinde duran imalat raporlar ını tetkik etti. İplik, bez imalat ı iyice düşmüştü. Orta ğına nefretle bakt ı. Tükürür gibi: - Bir haftad ır imalat düşebilece ği kadar düştü sayende, dedi. Kadir A ğa iri taneli siyah tesbihini ç ıkarm ış, gözlerini suçlu suçlu indirmişti. Oturdu ğu koltukta sinerek orta ğına bak ıyor, gözgöze gelmemek içinse hemen yere indiriyordu bak ışlar ını. Numan Bey bir ara gene tok tok konuştu: - Daha da kimbilir ne kadar düşecek. Neyse, verilmiş sadakan varm ış. Yoksa... Kadir A ğan ın gözleri yerden kalkt ı, orta ğının iri siyah gözleriyle karşılaştı:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - ...cartay ı çekmiştin çoktan! Zile bast ı. İçeri giren odac ıya: - Bana umum müdürü ça ğır, dedi. Az sonra uzun boyu, geniş omuzlariyle umum müdür Salamon içeri girdi. Beyefendiyi yere kadar e ğilerek selamlad ı. Numan bey sertçe sordu: - İlanlar ı gazetelere gönderdin mi? Salamon hemen cevap veremedi. Tereddütle bak ıyordu. - Ne bak ıyorsun? - Hiç efendimiz. - Niçin cevap vermiyorsun? Salamon yutkunarak sokuldu: - Şeyy... Gözleri Kadir A ğaya gitti. Ondan imdat bekliyordu sanki. Oysa başını e ğdikçe e ğmiş, tesbih çekiyor, bakam ıyordu bile... - Cevap versene be! - Efendimiz, İstanbul veya İzmir'den işçi celbi kolay. Fakat bunun do ğuraca ğı neticeleri tahmin etmiyor musunuz? - Ne gibi? - Türkiye'nin en uyan ık işçi bölgelerinden celbedilecek işçiler... Onlar bizim yerli işçilerin katland ıklar ı hayat şartlar ına tahammül ederler mi? - Nas ıl? - Her şeyden önce ücret meselesi.. Yerli işçilerin ald ığı parayla çal ışmazlar. Yüksek ücret isterler! - Evet? - Medeni ihtiyaçlar artt ıkça malum ya... - Elbette.. - İzmir, yahut İstanbul'dan gelecek işçiler hemen hemen bizim muhasebe servislerindekilere muaddildirler. Gözleri aç ıkt ır. Amirlerinin azar ına, daya ğına filan kolay kolay boyun e ğmezler. As ıl fenas ı, İzmir yahut İstanbul'dan gelecekler gelirken, danslar ı, müzikleri, banyolar ı, haftal ık temiz elbiseleriyle, filan gelecekler, bizim sakin, durgun, kendi halinde, fazlas ını istemeyi bilmeyen yerli işçilerimize tesir yapacak, gözlerini açacaklar. Örnek olacaklar bizimkilere. Çok geçmeden, malumu aliniz, bir işçi buhran ıyla karşı karşıya gelece ğiz.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Sonu? - Tahmin edersiniz... Numan Şerif Bey Salamon'u hakl ı bulmuştu. H ınz ır Yahudinin sözleri do ğruydu. Bunu kendisi de düşünmemiş de ğildi ama, bir sefer ok yaydan ç ıkm ış, emir vermişti. Sadece emir vermiş olmas ı da de ğil, büyük bir k ısım işçiyi de işten atm ıştı. - Ne olursa olsun, dedi. Sen benim emrimi yerine getir hemen. İşç i celbi hususundaki ilanlar ı hemen şimdi tape ettir ve yolla. Marş! Salamon hala tereddüt içindeydi. Kadir A ğaya bakt ı. Hay ır yoktu. Başını önüne e ğmiş, tesbihini çekmekteydi. Bir ara başını kald ırd ı. Salamon'la gözgöze geldi. Şaşalad ı. Sonra Allah! diye içini çekti. Numan Bey tekrar boşand ı: - Ne dikiliyorsun hala? Salamon kekeledi: - Şeyy... Birkaç gün beklesek... - Sebep? Niçin bekliyecekmişiz? - Öfkeyle kalkan zararla oturur da... - Derhal odana geç ve sana verdi ğim emri harfiyen yerine getir, haydi! Art ık ne söylenecek söz, ne de geçirilecek vakit kalm ıştı. Salamon y ıkılırcas ına odadan ç ıkt ı. Kendi odas ına geldi. Çökmüş avurtlar ıyla bir kenarda dikilen dokuma ustas ına bakmad ı bile. Masas ına geçip oturdu. Dokuma ustas ı çekinerek yaklaştı, hiçbir şey sormad ı. Salamon: - Ne yapsak boş, dedi. Dokuma ustas ı endişe içindeydi: - Boş ha? - Üstelik hala müthiş de sinirli. - Demek yan ına girmiyeyim? - Sak ın ha! - Bense... Eline aya ğına kapan ırım diyordum. - Sak ın, sak ın, sak ın.. - Kadir A ğa ne diyor? - Ne diyebilir? Süt dökmüş kedi gibi oturuyor. - Peki, sonu ne olacak bunun?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- İzmir'den, İstanbul'dan işçi getirtece ğiz! Dokuma ustas ı beyninden vurulmuşa döndü: - İzmir'den, İstanbul'dan gelecek işçi yerli işçinin düşük ücretine çal ışır m ı? Yatacak iyi yer ister, iyi yemek ister... - Söyledim, hepsini söyledim. Uzun uzun bak ıştılar. Dokuma ustas ı büyük bir ümitsizlik içindeydi. M ırıldanm ıya başlad ı: - Ah Kadir A ğa ah! Bize öyle bir halt ettirdi ki, arap sabunu temizlemez. Neme laz ımd ı benim yaz ının kabuklusuyla tepişmek. İyi, kötü, yuvarlan ıp gidiyorduk. Kurnaz Salamon göz k ırpt ı: - Kadir A ğa seni kollam ıyor mu? - Beni kollamakla iş biter mi? İşç iler canavar gibi. Herifler bana kand ı. Bana deyince, ben de Kadir A ğaya kand ım ama, gel de işçiye anlat. Bütün gün kahve köşelerinde homurdan ıp duruyorlar. Benim için hava hoş.. Basar Tarsus'a, Kayseri'ye giderim. Nazilli'ye giderim. - Niçin gitmiyorsun? - İşç iler ne olacak? Salamon omuz silkti: - Ne olursa olsun. Baban ın o ğlu de ğiller ya! Dokuma ustas ı cevap verecek, bir şeyler söyliyecekti ki, Numan Beyin kal ın öksürü ğü. Salamon'un odas ına geliyordu herhalde. Madem sinirliydi, gözüne görünmemesi laz ımd ı. Tam zaman ında, muhasebeye aç ılan kap ıdan çıkt ı. Fabrikan ın karşısındaki işçi çayhanesine geldi. Başta ye ğeni Camgöz'le öteki işçiler, hemen etraf ını ald ılar. Camgöz merakla sordu: - Ne oldu day ı? - Şimdilik bir şey yok! - Peki. Ne olacak? - Bilmem. Homurtular oldu. Homurdananlar ın gözlerine endişeyle bakt ı, ürktü. Bir zamanki uysal, itirazs ız bak ışlar de ğildi. Kinle parl ıyorlard ı. - Benim ne suçum var? dedi. Ben elimden geleni yapt ım. Homurtu tekrarland ı.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
Camgöz: - Sen de mi Sad ık? - Ne yapay ım day ı? Elde yok, avuçta yok... - Durun bakal ım, gün do ğmadan neler do ğar... Kal ın kemikli, sert bak ışlı bir işçi: - Açl ık, sefalet, ölüm do ğacak! dedi. Bir başkas ı m ırıldand ı: - Yapaca ğınızı yapt ınız! Usta korkuyla döndü: - Ben ne yapt ım? Benim ne suçum var? - Do ğru. Senin ne suçun var? Suç bizim, suç bizim gibi dangalaklar ın ki sizin gibilerin i ğvas ına kap ıld ık! Koyu, korku verici bir sessizlik oldu. Dokuma ustas ı titriyordu. Bereket versin İstanbul'dan, İzmir'den gelecek işçilerden haberleri yok.. diye geçirdi. Belinin ortas ından boşanan so ğuk terle çayhaneden çıkt ı gitti. XXV Necati'yle İzzet usta konuşarak çayhaneye girdiler. Bir kenara oturdular. İzzet usta: - İstanbul'dan gelecek işçiler haberini millet senden duymas ın, dedi. - Niçin? - Hem fabrika, hem de işçiler nazar ındaki durumun sars ılabilir. İşç iler kendilerine taraf gelmekteydiler, İzzet usta laf ı de ğiştirdi: - Demek babaannen k ızı almana taraftar de ğil? - De ğil ama, onu dinleyen kim? - Dinleme ğe mecbursun! - Belki ama... - E? - Akl ıma ne geliyor, biliyor musun? Babaanneme boşverip... - Evet?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Nikah yapmak ve p ılımı p ırt ımı toplay ıp... - K ızın evine kapa ğı atmak ha? - O kadar. Aksi halde bu iş yürümiyecek. - İhtiyar ne diyor? - Ne demiyor ki? Tereddüt içinde. Mahalle dedikodudan çalkalan ıyormuş. Babama yazmal ıym ışım... Fabrikada çal ışan bir k ızı almaya hakk ım yokmuş. Bir de as ıl kızd ığım, k ız fabrikadan ç ıks ın diyor. Ne düşüncesiz insan! Kız fabrikada keyfinden çal ışmıyor ki. Art ık çal ışma dedi ğim andan itibaren... - Do ğru. Hiç olmazsa ayda on lira vermen laz ım!. - De ğil mi ya? Veremem. Yirmidört doksanbeş bana bile yetmiyor. Kaldi ki... Etraf ını alm ış sinirli işçilerden biri: - Usta, dedi, İzzet usta.. Biraz da bizi dinle. Ne olacak şu halimiz kardaş? Bizi yek ekme ğe muhtaç ettiler.. Bir ak ıl ver bize! İzzet usta Dertli işçiye döndü. Adam ın gözleri yuvalar ında kinle parl ıyordu. Parl ıyordu, ac ınacak haldeydi ama, ne gelebilirdi elinden? Elinden pek bir şeyler gelmemekle beraber, kuru tesellinin de zaman ı olmad ığını biliyordu. Gerçi onlar ı önlemiye çal ışmış, yalana uymamalar ını yalvarm ıştı ama, bunu hat ırlatman ın da s ıras ı de ğildi. Uzun uzun sürece ğini bildikleri işsizli ğin verdi ği ıst ırab ı aç ıklayan bak ışlar ı, çökük avurtlar ı, uzam ış sakallar ı, kara sar ı yüzleri... Tav ındayd ılar. Neler yapt ırılamazd ı onlara! Kilitleri mi ı k ramazlard ı? Demir kap ılar ı m ı teneke gibi y ırtamaz, omuzlar ıyla apartmanlar ı m ı deviremezlerdi? Bir başkas ı: - İçim al ıp al ıp veriyor, dedi. Burnuma kan kokuyor. Öfkemi alamad ım m ı a ğlıyorum. Koskoca herifim heye ama a ğlıyorum gene de. Şu ellerime bak. Tüm yara. Eve gitmek can ım istemiyor. Çocuklar ın kara kara bakmas ı.. Geçen gün h ırs ımdan evin kerpiç duvarlar ını yumruklad ım! Kirpikleri yavaş yavaş parl ıyordu. - ... ille en küçük. Şu kadar. Bir de zay ıf m ı sana.. Bütün gün öhö öhö öhö. Bo ğmaca dedi millet hastahanesindeki doktor. Reçete verdiler, ilaç alm ıya param yok. Sabahlara kadar horoz gibi ötüyor! İzzet ustan ın kafas ında tren alt ında ezilen çocu ğunun cesedinden ayr ılm ış sar ı saçl ı başı. O da böyle bo ğmaca olmuştu. Sabahlara kadar horoz gibi ötmüştü.. İçini çekti. - ...eve gitmekten korkuyorum, kar ımın, çocuklar ımın
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. yüzüne bakmaktan korkuyorum usta. Başımı yast ığa koyup da yorgan ı tepeme çekmiyor muyum? Allah Allaaaah... Sabaha kadar ölç biç, ölç biç... Öfkeyle İzzet ustaya bakt ı: - Çek vur kendini, lakin... İzzet usta k ızd ı: - Ne biçim söz bu be? İşsiz kald ınız m ı hemen ölmek, öldürmek. Marifet ölmek, öldürmekte de ğil, bu kötü şartlarla mücadele etmekte! - Nas ıl? - Nas ılı var m ı? Başka yerlerde, bir başka iş mesela! - Dokuma ustas ı bekleyin diyor. Bir ümit. Camgöz yok mu Camgöz? Bekleyin diyor. Kadir A ğa güya demiş ki, Numan Beyi yat ıştırırım ben. Beklesinler, tekrardan işe ald ırtaca ğım demiş. Kimbilir? Necati şöyle bir bakt ı. Derine gömülmüş gözleriyle işçi, baştan aya ğa sinir kesilmişti. Kadir A ğadan filan hiç bir medet olam ıyaca ğını söyleyip son ümidini de söndürmek istemedi. Kalkt ı. İzzet usta: - Gidiyor musun? - Gidiyorum, dedi. Eyvallah. Çayhaneden ç ıkt ı. Camgöz iskemlesini çayhanenin beton kald ırımına atm ış, kara kara düşünüyordu. Necati'ye gözü tak ıld ı. Akl ına Cemile geldi. Sahi, şu mesele ne olmuştu? Deveci Halil neredeydi? Niçin görünmüyordu? İskemlesinde do ğruldu. Deveci'yi bulsa, borç istese... Hiç de fena fikir de ğildi. Şu s ıra tam da işine yarard ı hani. Borcunu ödemeye gelince... Birden Karak ız: - Merhaba teyze o ğlu! - Merhaba bac ı. Hayrola? - Seni Halil a ğam ça ğırıyor. Camgöz'ün içinden ferahl ık, bir rüzgar gibi, geçti. Gene de: - Ne yapacak? dedi. - Bilmem. Acele istiyor. - K ız dalgas ı m ı? - Bilmiyorum. - Ben kendi can ımın derdine düşmüşüm. O hala...
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot.
- Getmiyor musun? Kendini naza çekmekte fayda vard ı: - Gelmiyorum. Karak ız; işçi mahallelerine uzanan caddenin köşesindeki kebapç ı dükkan ında Camgöz'ü sab ırs ızl ıkla bekliyen Deveci'ye durumu haber verince, Deveci: - Demek gelmiyor? dedi. Niye? - Bilmem. - Bir sebebi olmal ı. - Sebebi... İşsiz, s ıkınt ılı. Ben kendi can ımın derdine düşmüşüm diyor! Deveci işi anlad ı. Herhalde paras ızd ı. O da zaten bunu haber alm ış, koşmuş gelmişti. - Sen otur. Ben al ır gelirim.. dedi, h ızla uzaklaştı. Karak ız yaln ız kal ınca örtüsünü ç ıkar ıp yan ındaki iskemleye att ı. Bugün işinden al ıkoydu ğuna göre, Deveci yevmiyesini verecek miydi acaba? Hiçbir ç ıkar ı olmadan elalemin keyfi için ne diye işinden olacakt ı? Sonra, neye varacakt ı bu işin sonu? K ız istemiyor, o ğlan istiyor. Söz kesilmiş. Deveci hala ne umuyordu? Deveci'yle Camgöz gelince toparland ı. Deveci: - Sen getiremedin amma, bak. Ben nas ıl getirdim? Karak ız Camgöz'e küskün küskün bakt ı: - Aşkolsun teyze o ğlu. Demek senin yan ında hiç hat ırım yokmuş! Hep o s ıkınt ılı haliyle Camgöz: - Bir şey de ğil, arada biz kötü olduk, dedi. Bu dünyada day ı may ı fosmuş me ğer. Tuttu beni öne düşürdü. Ameleyi k ışkırtt ı. Şimdi de.. Meteliksiz gezilir mi? Milyoner miyim ben? Deveci ilgiyle sordu: - Medem seni k ışkırtt ı. Şimdi de zar ına bakmas ı laz ım. Para vermiyor mu? Kebaplar, şarap söylendi. Camgöz: - Vermiyor, dedi. Sabredin, diyor. Sonu iyi olacakm ış. Ne iyi oldu ğu var, ne de olaca ğı. Halbuki İtalyanlar korkak olur, dövdünüz mü kaçar, iş eskisi gibi bize kal ır. Kadir A ğa, o zaman dilesinler benden ne dilerlerse diyor
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. dediydi. İşler kötüye var ınca o da boşverdi. Ne yapacaks ın kardaş, harcand ığımızı anlad ık! S ıcak kebaplarla kocaman bir şişe şarap geldi. Camgöz'ün şarap filan gördü ğü yoktu. Günlerden beri midesine sıcak bir şey girmemişti. İri bir kebap parças ını kuvvetli dişleri aras ında çi ğnerken: - Arkadaşlar ın aras ında öyleleri var ki, dedi, yek ekme ğe muhtaç. Herifler kahve paras ı bulam ıyor! - Haydi şerefe! İçtiler Camgöz devam etti: - A ğlıyorlar be, anam avrad ım olsun a ğlıyorlar! Karak ız: - Ay ıp ay ıp, dedi. Erkek a ğlar m ı? Camgöz k ızd ı: - Erkeklik, yi ğitlik mang ırla olur k ızım. Yok işte, yok! En biri ben. Şu kebapç ı bile tavr ını de ğiştirdi. Eskiden nas ıld ı? Sokakta görse halimi hat ırımı sormadan edemezdi. Şimdi? Deveci, Cemile meselesini açmak için f ırsat kolluyor, ama Camgöz'ün dertli halinden ürküyordu. Bir ara: - Yeter, dedi, yeter be Camgöz. Şuraya oturduk ki karşılıkl ı iki sat ır çene çalak, gülek diye... - İçimden gelmiyor emmo ğlu, içimden gelmiyor! - Hakl ısın. İşsizlik kötü şey, malum. Malum ya... - E? - Fabrikadaki işin anlaşıld ıktan sonra bir çaresini düşünürüz. - Nas ıl? - Nas ılına kar ışma. Camgöz'de p ırıl p ırıl bir ümit. - Fabrikadan hiç umudum yok, dedi. Fabrika kap ısı bizim için temelli kapand ı! - Kapand ıysa, ben de arkadaşlığımı yapar ım. - Ne gibi? - Ne gibi olacak? Ortaklama bir dükkan kiralar ız. Sermaye benden, emek senden! Camgöz heyecanla sordu: - Kahvecilik yapar m ıyız?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Niye yapm ıyal ım? - Öyleyse... - Var m ı boş kahve? - Bak hele, bak. - Nerede? - Bizim Silo'nun kahvesi var. Boş. Kiraya verir bize. - Bu mahallede mi? Camgöz e ğildi, işçi mahallelerine giden ana caddenin solundaki mavi boyal ı dükkan ı pencereden gösterdi. - Epeyce büyük. - Günde birkaç yüz marka yapar ız. - İyi ya. Birazdan gidip bakal ım. - Birazdan m ı? Sahi mi? Hemen tutar m ıyız? - İşimize gelirse tutar ız. Camgöz birdenbire sarhoş olmuştu. Art ık ne day ısı, ne de işlerinden at ılmalar ına sebep olduklar ı işsiz, gözü yaşlı işçiler. Barda ğına şarap doldurdu, bir nefeste dikti. - Senin yolunda ölmiyenin anas ını da, avrad ını da, sinsile sülalesini de... Deveci: - Yok can ım, dedi, o kadar de ğil. - Kim? Senin yolunda ölmiyenin... - Peki peki. Ölmeye lüzum yok. Şu meseleyi düzenliyek yeter. Karak ız'a bakt ı, göz k ırpt ı. Karak ız h ırs ından mosmordu. Şu meseleden ona neydi? Camgöz kahve sahibi olacak, kendisi? Camgöz'ün sarhoşlu ğu gittikçe art ıyordu: - Geçen sefer bac ımızın yüzünden fosa çarpt ık, k ızı kaç ıramad ıyd ık, amma bu sefer.. Deli misin? Anam avrad ım olsun, babas ının dizinin dibinden çekip sürütürüm bu sefer. De ğil mi bac ı? Karak ız cevap vermedi. Camgöz öyle keyifliydi ki, ne Karak ız' ın s ıkınt ısı, ne de cevap vermeyişi!.. Dikkat bile etmedi. - Allöööş... Kayfemiz olunca; tamam! Günde en azdan üç yüz marka yapsak, üçer kuruştan, eder dokuz kaat. Yar ısını masrafa ç ık, kal ır dört buçuk lira. Dört buçu ğun da yar ısı senin yar ısı benim... Ha! Deveci: - Ben istemem, dedi. Sen bana borcunu ödersin
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. bes. Borcunu ödedikten sonra... Camgöz'ün heyecan ı artt ı: - Ödedikten sonra? - Kayfe senin olur? Camgöz masadan f ırlad ı. Tezgah ı başındaki kebapç ıya ba ğırd ı: - Yi ğenim! Kebapç ı isteksizce cevaplad ı: - Emret! - Derhal çiftetelli pla ğını koy gramofona! Gramofona çiftetelli pla ğı kondu. Camgöz parmaklar ını usta bir kad ın çengi gibi şıkırdata, göbek çalkal ıya çiftetelliye başlad ı. Gözleri dönmüştü. Ar, haya, utanma filan silinmiş, dönüyor, boyuna dönüyordu. Boru muydu? Kahve sahibi olacakt ı. Day ısının olanca himayesine karşılık dokuma tezgahlar ında eline geçenin en azdan birkaç misli çok para kazanacakt ı. Dünyay ı y ıkabilirdi! Arada masaya yaklaşıp Deveci'nin doldurdu ğu şarap barda ğını al ıyor, oradakilerin şerefine kald ırıp dikiyor, sonra daha içten, daha canl ı, devam ediyordu. Karak ız'sa somurttukça somurtmuştu. Ona neydi? Bütün bunlardan ona neydi, nesine laz ımd ı? K ızın ikinci sefer kaç ırılmas ı için istenecek yard ımı ne diye yapacakt ı? Camgöz'ün ç ıkar ı vard ı, onun? Ne ç ıkar ı vard ı? Zorla k ız kaç ırman ın sonunu biliyordu. Hapislik vard ı ucunda, Camgöz'e göre gene de hava hoş olabilirdi. Kahveyi kardeşine, yahut hatta kar ısına b ırak ıp üç beş ay yatabilirdi. Kendi? Kendisi ya? İhtiyar, k ırış k ırış annesinden başka kimi vard ı. İçeriye düşerse kim bakard ı, Deveci mi Camgöz mü? Hiçbiri. F ıkara anas ı ölür, kendi de... İşli, işsiz, genç, ihtiyar insanlar kebapevini lahzada doldurmuş, Camgöz'e elleriyle tempo tutuyorlard ı. Usulcac ık kalkt ı. Kalabal ığın bir kenar ından d ışar ı s ıyr ıld ı. Ortal ık günlük güneşlikti. Arkas ından koşacak, geri çevireceklermiş gibi bir korku içindeydi. İstemiyordu, ne Camgöz, ne Deveci, ne de şaraplar ıyla kebaplar ı. Başkalar ına alet olmad ıktan başka, durumu k ıza da anlatacakt ı. Yuva y ıkan ın yuvas ı y ıkılırd ı. K ızı madem istemişlerdi, o halde bir yuvaya sahip olacakt ı. Madem olacakt ı, yuvas ını y ıkt ırmamal ıyd ı. Birden İzzet usta: - Nereye bac ı? Durdu. İçti ği şaraptan başı hafifçe dönüyor, sallan ıyordu. - Cemile'lere, dedi.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. İzzet usta ilgilendi: - Ne yapacaks ın? - Hiç.. Yoksa gene herhangi bir rezalet, yahut bir pusu peşinde miydi? A ğzını aramak için: - Yak ında Cemile'nin nişan ı var, dedi. Yoktu, henüz böyle bir şey yoktu. Necati'nin babaannesinin boyuna fikir de ğiştirdi ğini biliyordu. Necati daha dün, haminnesiyle kavga etti ğini anlatm ış, gerekirse yata ğımı al ır, k ızın evine düşerim demişti. Karak ız: - Ne zaman? dedi. - Bu yak ında. - İnşallah kardeş. İnşallah ama... Usta pirelendi: - Ee? - Ellerini çabuk tutmazlarsa... - Ne olur? Her şeyi bir ç ırp ıda anlatt ı. İzzet usta sars ıld ı. Demek Deveci bu karardayd ı? Camgöz'ü diledi ği gibi kullanabilmek için Silo'nun şu s ıra boş kahvesini kiralamay ı bile göze alm ıştı ha? - Cemile'yi bunun için mi göreceksin? - Evet. Yuva y ıkan ın yuvas ı y ıkılır. Vebal alt ında kalamam ben kardeş. İzzet usta şöyle bir düşündü: K ızın elinde ne vard ı ki? Bütün iş Necati'de bitecekti. En do ğrusu, meseleyi Necati'ye açmak, k ızı bu yak ınlarda ç ıkmas ı mümkün felaketten kurtarmakt ı. - Cemile'ye bundan bahsetme, dedi. - Niye? Anlatt ı, uzun uzun anlatt ı. Karak ız' ın akl ı yatm ıştı. - Öyleyse gitmeyim? - Git, git ama, bu meseleden bahsetme. - Peki. Ayr ıld ılar. Karak ız işçi mahallelerine giden uzun toprak yolu h ızla geçti. Köşeler döndü. Cemile'lerin avlusundan içeri girdi ği zaman genç k ız, Musa'lar ın merdiveni başında, kanl ı elleriyle avlu halk ına müjde veriyordu:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Gözümüz ayd ın! Avlu halk ı hemen bir a ğızdan sordu: - Nesi oldu? - O ğlu, o ğlu! Merdiveni koşarak indi. Avlunun bir kenar ındaki pasl ı tulumbaya giderken Karak ız'la karşılaştı. Kaşlar ı hemen çat ıld ı. Karak ız: - Ellerin niye kanl ı, Cemile? diye sordu. Cemile cevap vermedi. Çopur güldü: - Cemile do ğurttu, dedi. Ebe oldu art ık o! - Essahdan m ı? - Hiçbirimiz cesaret edemedik bac ım. - Ebe yok muydu? - Vard ı ama, do ğuma gitmişti. Karak ız heyecanla m ırıldand ı: - Aşkolsun, aşkolsun vallaha! Cemile ellerinln kan ını y ıkam ıştı. Yüzüne düşen bir tutam saç ı başının sinirli hareketleriyle geriye at ıyor, ama saç inat ediyordu. Az evvel tek başına do ğurttu ğu kad ının, ev sahibi Musa'n ın kar ısının yan ına gitmek üzere merdivene h ızla yürüdü. XXV İ Fabrikan ın İstanbul ve İzmir'den işçi getirece ği haberi mahallede bomba gibi patlad ı. Olur muydu? Olabilir miydi, olsa bile öyle büyük şehirlerin kibar işçileri bu kadarc ık ücretle çal ışabilir miydi? İşlerinden at ılanlar ınsa a ğızlar ını b ıçak açm ıyor, yüzlerinden düşen bin parça oluyordu. Başta Camgöz'ün day ısı dokuma ustas ı olmak üzere, iplikhane ustas ı, usta muavinleri, düzenciler, velhas ıl italyan mühendise karşı koyduklar ı için işlerinden at ılanlar ın tümünün ayaklar ı suya de ğmiş, tekrardan işe al ınmak gibi hafif de olsa bir ümit besliyenlerin son ümitleri de k ırılm ıştı. Ustalarla usta muavinlerini Kadir A ğa zaman zaman üç, beş kollam ıştı ama, bununla iş bitmemişti. Hepsi evli, çoluk çocuk sahibiydiler. A ğa'n ın sadakaya benzeyen kollamas ıyla geçinememişlerdi. Bundan sonraysa üç, beşe de hasret kalacaklar, kara, korkunç bir sefalet başlayacakt ı.
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Bir gün dokuma ustas ının Nazilli mi, Kayseri mi ne, bir yerdeki fabrikalardan birine ustal ık bulup savuştu ğu işitildi. Avurtlar ı çökük, gözleri yuvalar ına gömülmüş aç insanlara kuvvetli bir yumruk oldu bu. - Yaa, dendi; demek böyle? Böyleyli, malesef böyleydi. - Demek at ıld ık? - Hem de it enikleri gibi! K ırış k ırış yüzler canlanm ış, yuvalar ına gömülü gözler ateş saçmaya başlam ıştı. Kal ın kemikli, iri yar ı bir işçi; yanarda ğ gibi gürledi: - Aldat ıld ık arkadaşlar! İçten, taa içten kopup gelen inanc ın feryad ı cevaplad ı: - Aldat ıld ık! - Bunu keselerine koyacak m ıyız? - Kimin? - Bizi aldatanlar ın! H ınçl ı sesler gittikçe artan bir kinle sa ğdan, soldan cevaplamaya başlad ı: - Koym ıyaca ğız! - Koym ıyal ım! - Nas ıl koruz? Öldük be! - Öldük ki öldük. Bir kenardan itidalli bir ses sordu: - Ne yapmak niyetindesiniz? İzzet ustayd ı. Bütün gözler ona döndü. O, sapsar ı yüzüyle dimdikti. Sorusuna cevap alamay ınca, tekrarlad ı: - Ha? Ne yapmak niyetindesiniz? Kal ın kemikli sert işçi cevaplad ı: - Ekme ğimizi elimizden al ıp bizi süründürenlerin evlerini başlar ına y ıkaca ğız! - Kim bunlar? - Dokuma ustas ı, muavini, iplik ustas ı, düzenciler... Kupkuru bir ses: - Camgöz, dedi. Camgöz'ü unutmayal ım!
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. Camgöz sözü son damla oldu. Day ısı bas ıp gittiyse o vard ı. Hem de sefaletleriyle alay edercesine işini yoluna koymuş, kahve açm ıştı. Deminki ses tekrar konuştu: - Bizi kahvesine sokmuyor, çay içmeyeni kahveden it kovar gibi kovuyor. Ne suçumuz vard ı? Çal ışıp gidiyorduk. Bizi k ışkırtt ı. Şimdi de... Bir başkas ı: - Kahveyi nas ıl açt ı? dedi. Paray ı kimden buldu? - Day ısı vermiştir! - Day ısı ha? Kal ın kemikli işçi oturmakta oldu ğu tahta sand ıktan aya ğa f ırlad ı: - Uzun laf ın k ısas ı... Kahvesini başına y ıkal ım, var ı m sınız? Gök gürültüsünü and ıran korkunç bir ses kalabal ığı İzzet ustay ı filan silip geçti. Günlerden beri işsiz, sinirleri gergin, gözleri yuvalar ına çökmüş aç insanlar ı zaptedilemeyen bir öfke kas ırgas ı halinde kal ın kemikli işçinin peşine düştüler. Cadde çabucak geçildi. Gittikçe büyüyen bir insan seli yan yatm ış. ba ğdaş kurmuş, diz çökmüş ahşap evlerin aralar ındaki e ğri sokaklar ı zorlayarak ak ıyor, ak ıyordu. Ortal ığa bir homurtu hakimdi: Çok de ğil, bir hafta sonra yabanc ı işçiler gelecek, fabrikan ın İşç i eksikli ğini fazlas ıyla tamamlayacakt ı. Ondan sonra ne olacakt ı? İzzet usta gerilerde kalm ıştı: - Evet ama, Camgöz'ün kahvesini parçalamakla ellerine ne geçecek? diye soruyordu. Çare bu mu? Kurtuluş bu mu? Akl ı başında ihtiyar bir işçi: - Hakl ısın, dedi. Çare bu de ğil, kurtuluş bu olamaz amma... Kalabal ık silindir gibi geçip kaybolmuştu. Tam Camgöz'ün kahvesi önünde insan seli bir an duraklad ı. Ne yapacaklar ını gayet iyi bilmekle beraber, o an şaşırm ışlard ı. Hiç kimse peşin davranmak istemiyordu. Camgöz, gazoz bilyalar ını hat ırlatan duru yeşil gözleriyle kap ıya f ırlad ı. Birşeyler sezer gibi olmuştu. Renkten renge giriyor, kalabal ığın bask ısı alt ında eziliyordu. - Buyrun, dedi. Ne var? Ne istiyorsunuz? Dili dolaşıyordu. Kal ın kemikli, sert bak ışlı işçi kalabal ıktan ayr ılıp karşısına dikildi:
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Fabrika işçi getirtiyormuş, do ğru mu? Camgöz mahvolmuşcas ına bak ıyor, konuşam ıyordu. - Do ğru mu ulan? - Bilmiyorum. - Nas ıl bilmezsin? - Bilmiyorum. - Day ın nerede? Bildi ği halde: - Bilmiyorum, dedi. - Bilmiyorsun ha? Bizi k ışkırt ıp işimizden etmeyi bildin, bildiniz ama? Camgöz dehşet içindeydi. Sa ğa bakt ı, sola bakt ı. Sonra ani bir kararla geri s ıçray ıp kahveye dald ı, arka pencereden deli gibi atlad ı, su dolu hendeklere bata ç ıka kaçmaya başlad ı. Kalabal ık marş marş emrini alm ış, kahveye korkunç bir silindir gibi dalm ıştı. Cam, çerçeve. masa, sandalye, fincan, tabak, semaver ne bulduysa ezdi, ezdi. Herşey bir anda olup bitmiş, semt karakolundan polis ekipleri gelinceye kadar çekilinmiş, hatta rahatlanm ıştı. Yal ınayakl ı çocuklar, ani darbeden pek de haberi olmayan şiş kar ınl ı kad ınlar, buruş buruş ihtiyarlar hayretten büyümüş gözleriyle şaşkın, bak ıyorlard ı. Bu s ırada kerusa denen çift atl ı fayton köşeden ç ıkt ı. ğı A r a ğır geldi. Kalabal ığa tak ılıp durdu. Peşin Necati atlad ı yere, sonra Cemile. Hiç birşeyden haberleri yoktu. Yanlar ına sokulan İzzet ustadan ne oldu ğunu sordular. İzzet usta bir ç ırp ıda herşeyi anlatt ı. Cemile öyle heyecanlanm ıştı ki: - Yaz ık, dedi, yaz ık olmuş! Sonra hep beraber arabaya bindiler. Araba işçi mahallesinin çamurlu, tenha sokaklar ından geçti, ana caddeye ç ıkt ı. İzzet usta, Necati'ye sordu: - Haminnen nihayet raz ı oldu demek? - Oldu.. Cemile'ye döndü: - Baban? Baban ne alemde ya? Cemile'nin gözlerinden yuvarlanan damlalar birbirini koval ıyordu. - Ha?
This document is created with the unregistered version of Document2PDF Pilot. - Bilmiyorum. İhtiyar Malik oda kap ısını arkadan sürgülemiş, pencere önünde sessiz sessiz a ğlıyor, mahallenin s ırt ını döndü ğü kocaman göl ise, ikindi güneşinin ölgün sar ısı alt ında kocaman bir denizi hat ırlatarak hafif hafif dalgalan ıyordu. SON :::::::::::::::::