PsiNossa 41 - Eylül 2018

Page 1


2018 Genel Sekreter Arzu Hamurcu Nuh Naci Yazgan Üniversitesi arzuhamurcu@tpocg.net Editör Emel Emre Hasan Kalyoncu Üniversitesi emelberra1@gmail.com Yazar Zeliha Vardi İstanbul Medipol Üniversitesi zelihavardi98@gmail.com Yazar Esra Canpolat Işık Üniversitesi esraccanpolat@gmail.com Yazar Esra Gün Çağ Üniversitesi esragunn18@gmail.com Yazar Burcu Çakmak İstanbul Gelişim Üniversitesi cakmakbburcu@gmail.com Yazar Vecettin Sırlan Lefke Avrupa Üniversitesi Sirlanvecettin@gmail.com Yazar Merve Paltacı Uludağ Üniversitesi merve.paltaci96@gmail.com Röportaj Zümra Atalay

Röportaj Yazarı Zeynep Doğan İstanbul Şehir Üniversitesi zeynepdogan98@std.sehir.edu.tr Çevirmen - Tartışma Köşesi Öykü Topaloğlu Kadir Has Üniversitesi oyku.topaloglu@hotmail.com Çevirmen - Tartışma Köşesi Narin Sezen ÖzyeğinÜniversitesi narin.sezen@ozu.edu.tr STK Yazarı Merve Ulusoy Acıbadem Üniversitesi Merve.ulusoy@live.acibadem.edu.tr Film Köşesi Yazarı Kürşat Keşan İstanbul Maltepe Üniversitesi kursatkesan@gmail.com Kitap Köşesi Yazarı Esra Bayısın İzmir Ekonomi Üniversitesi esraabayisinn@gmail.com Müzik Köşesi Yazarı Atakan Yücel Girne Amerikan Üniversitesi atakan0797@gmail.com Ayın Farkındalıkları Nurullah Talha Aybey Bahçeşehir Üniversitesi naybeyy@gmail.com Çizer Şeyma Kara Işık Üniversitesi seyma.kara@isik.edu.tr


• PSIKOLOJIK BILINÇ VE FARKINDALIK BOYUTLARI • •

FARKINDA OLDUKLARIMIZIN FARKINA VARMAK

“BILINÇ”’ ÜZERINE BIR “FARKINDALIK” •

NEFRETINI DE SEVINCINI DE AYNI ŞEKILDE MI KARŞILARSIN?

• CARL GUSTAV JUNG VE SIGMUND FREUD BAĞLAMINDA “SUISTUDIO’’ REKLAM ANALIZI • AYIN FARKINDALIKLARI - NEFRETINI DE SEVINCINI DE AYNI ŞEKILDE MI KARŞILARSIN? •

BILINÇ FARKIYLA KAÇIRILAN SÖZLER •

ZÜMRA ATALAY İLE RÖPORTAJ •

TARTIŞMA KÖŞESİ •

ÇİZİM KÖŞESİ

STK KÖŞESİ - KANSERSİZ YAŞAM DERNEĞİ •

MEZUN KÖŞESİ - AYŞEGÜL GÖKLER •

KİTAP KÖŞESİ”DENİZ FENERİ” • •

MÜZİK KÖŞESİ

FİLM KÖŞESİ”STALKER”



Merhaba Sevgili Okur, Bahar aylarını karşıladığımız günlerde PsiNossa, hüzün, mutluluk, heyecan gibi birçok duyguyu aynı anda yaşadı. Bazı arkadaşlarımıza veda etmenin hüznünü yaşarken aramıza yeni katılan arkadaşlarımızın mutluluğunu ve heyecanını paylaştık. İnanın bana bu duygular aynı anda nasıl yaşanıyor kimse çözebilmiş değil… Bu ay Bilinç ve Farkındalık konusu ile karşınızdayız. Makalelerimizi okurken doğru bildiğim yanlışlarımı düzelttim, ayın farkındalıkları ve STK köşemizde “Ben ne yapabilirim?” diye düşünürken fark ettim ki PsiNossa beni yine bitmek bilmeyen sorularımla baş başa bıraktı. Mükemmel(!) bilgi birikimim, inanılmaz(!) kelime dağarcığım ile ilgili değil tabii ki bu sorularım. “Hayatım” ile ilgili. “Peki biz hayatımızda olup bitenlerin ne kadar farkındayız?” sorusu ile başlayıp “Hayatımızda olup biten her şeyi fark etmek felaket olmaz mıydı?” sorusunda takılı kaldım en son sevgili okur. Merak etmeyin PsiNossa benim kadar karamsar ya da duygusal değil. PsiNossa bu ay hayatın “Gerçekler” penceresinden bize dünyanın o kadar da kötü bir yer olmadığını gösteriyor. Unutmadan; PsiNossa’mızı okurken PsiNossaList size eşlik edince pamuk gibi

Emel EMRE


PSIKOLOJIK BILINÇ VE FARKINDALIK BOYUTLARI Esra Canpolat “Bilinç deneyimlediğimiz her şeydir. Onu, her gece rüyasız bir uykuya daldığımızda bizi bırakıp giden ve ertesi sabah uyandığımızda bize geri gelen her şey olarak düşünebiliriz.” (Tononi, 2004) Bilinç denilen olgu tarih boyunca felsefecilerin, ruh bilimcilerin ve sosyologların ilgi odağı olmuştur. Bu kavramın bu kadar dikkat çekici olmasının altında yatan temel neden ise bilinçlilik halinin niteliğinin, genel iyilik halinin sağlanması ve artırılması için önemli bir kriter olarak görülmesindedir (Davis, Lau ve Cairns, 2009; Brown ve Ryan, 2003). Kavram tanımlanmaya çalışıldığında ise bir görüş birliği sağlanamamış ve ortak bazı kavramlara sahip olunsa bile halen ortak bir tanım oluşturulamamıştır (Aytaç, 2014). Türk Dil Kurumunun yaptığı genel tanımına göre bilinç; “İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur” ve ruh bilim açısından bilinç; “Algı ve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci, şuur” olarak ifade edilmektedir. Bir başka tanımda da bilinçten bir tür uyanıklık hali, olup bitene tanık olabilme, algılama ve duyumsama yetisi olarak bahsedilir (Aytaç, 2014). Bu tanımları ortak bir paydada toplayacak olursak bilinci hem bir tür canlı organizma hem de bir tür arşiv olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak bilinç devam eden, aktif ve canlılığa sahip bir oluşumdur aynı zamanda da tüm zihinsel oluşumlarımızın ve süreçlerimizin temelini oluşturan, onların saklanması ve geri çağırılması için de gerekli olan bir tür arşivleme mekanizmasına sahiptir. Bilinç kavramını biraz daha özelleştirip psikoloji bilimi çerçevesinde terimselleştirirsek “Psikolojik Bilinç” kavramı ile karşılaşırız. Psikolojik bilinç; kişinin kendi deneyimlediği olayları ve bu olaylar sonucunda oluşturduğu


davranışların nedenlerini anlamak adına, kişinin kendi duygu ve düşüncelerine erişebilme, kendini ve çevresindeki kişileri anlamaya istekli olma ve kişinin tüm bu duygu, düşünce ve davranışları paylaşımı sonucunda bu durumun ona değişim getirebileceği fikrine inanma ve bu işlemleri gerçekleştirme yeteneğine sahip olma anlamına gelmektedir (Conte, Ratto ve Karasu, 1996; Hall, 1992). Bu tanımdan yola çıkarak aslında psikolojik bilinçlilik halinin sağlanmasının arka planında bulunan iki temel bileşenden söz edebiliriz: Farkındalık ve dikkat (Brown & Ryan, 2003). Tanımlaması hem güç hem de oldukça keyifli olan “Farkındalık” kavramından başlamak psikolojik bilinci anlamak adına en uygun adım olacaktır. Brown ve Ryan (2003), farkındalığı iç ve dış dünyayı sürekli izleyen bir tür radar olarak tanımlamış ve bilinçliliğin farkındalık üzerindeki kapsayıcılığından bahsetmiştir; oysa bu kavramsallaştırmanın aksine Chambers, Gullone ve Allen (2009), farkındalığın doğrudan yaşanması gereken bir deneyim olduğunu ve kavramsal olarak anlaşılamayacağını söylemiştir. Terim kavramsallaştırılıp anlaşılmaya çalışılsa da deneyimlense de aslında temelde anlamak adına her ikisinin de yapılması doğru olacaktır çünkü farkındalık tek boyutlu bir yapı değildir ve her boyutu ayrı ayrı incelendiğinde hem kavramsallaştırmanın hem deneyimlemenin gerekliliği ortaya çıkacaktır. Farkındalığın boyutlarından bahsedecek olursak kabaca 2 ayrı farkındalık çeşidine değinebiliriz: Kendilik farkındalığı ve bilgece farkındalık. Kendilik farkındalığı; bireyin kendi yaşantısını, yani geçmişini, şu anını ve geleceğini kapsayıcı şekilde olmuş, olan ve olabilecek olanların bilincine varabilme yeteneği olarak anlaşılabilir ve aynı zamanda bu yetkinliğin etkin bir psikolojik işleyiş için bir yapıtaşı niteliğinde olduğu düşünülebilir (Caprara ve Cervone, 2003, s.67). Bilgece farkındalık ise hem dünyada hem de son zamanlarda Türkiye’de çokça dikkat çeken bir kavramdır. Bilgece farkındalığı tanımlamak gerekirse, bu kavram “Açıklık”, “Merak” ve “Şefkat ve anlayışla kabullenme.” gibi özel tutumları içinde barındırır, dikkati hem bedende hem de zihinde “O an” olup bitenlere yönlendirir ve dikkat sonucunda elde edilen içeriğin yargısızca, merak, anlayış ve şefkatle kabullenilmesi esasına dayanır (Kabat-Zinn, 2003). Aynı zamanda deneyimsel olan bu farkındalık yaşantısal bir süreçtir (Sahin ve Yeniçeri, 2015). Psikolojik bilincin diğer bileşeni olan dikkatin ne olduğuna bakacak olursak, bilinçli olarak bir dizi deneyime karşı duyarlı olma ve odaklanma halinin artırılması olarak tanımlanabilir (Westen, 1999; aktaran Sahin ve Yeniçeri, 2015) ve dikkat, bilgece farkındalığın da oluşması ve gelişmesi için gerekli olan bir mekanizmadır. Kavramsallaştırıldığında karmaşık gibi gözüken tüm bu faaliyetler aslında bireylerin bazen bilinçli olarak bazen de otomatik pilotta gerçekleştirdiği ve düşünen bir varlık olan insanın varoluşunun getirdiği doğal süreçler olarak anlaşılabilir.


FARKINDA OLDUKLARIMIZIN FARKINA VARMAK Esra Gün Amerika’nın ünlü düşünürlerinden Henry David Thoreau’nun bir sözüne denk gelmiştim, şöyle diyordu o sözde; “İnsanın yaşam düzeyini bilinçli bir çabayla yükseltme yeteneğinden daha cesaret verici bir gerçek bilmiyorum.” (Gönüler, 2016). Yaşam düzeyimizi daha iyi koşullara getirmek adına yaptığımız eylemlerin zorluklarını elbet biliyordum ama işin içine bilincin girdiği noktada, başlarda zorluk neticesindeki cesaretle pek de ilişkilendirememiştim doğrusu. Öyleki bilinç dediğimiz kavram sanki zaten hep vardı. Ancak zamanla daha iyi anlıyordum, aslında hayatta en çok şikayet eden insanlar en çok farkında olan kişilerdi. Ve tüm bu olumsuz koşulların bilincinde değinilmeye çalışıldığı üzere, yaşam düzeyini yükseltebilmek de bir hayli cesaret gerektirirdi. Bilinç dediğimiz kavram, aslında çok da fikir sahibi olduğumuz bir şey değil diye düşünüyorum. Öyle ki günlük hayatta “Bilincindeyim” dediğimiz durumların bir açıklamasını yapmamız istense ya da bilinçli olduğumuz yönündeki vurgumuzda neyi kastettiğimiz sorulsa, cevabımız ne olurdu? “Öyle işte yani bile isteye yaptım.” ya da “Farkındaydım.” mı dersiniz? Peki ya bu cevaplar sizi ne kadar tatmin etti? Ya bilinçli olmadığımız durum ve eylemler için ne derdik? “Farkında değildim.” diyen birisi sizce neyi kastediyor olabilir? Aslına bakarsanız bilinç ve farkındalık kavramı, birbirinden ayrılamaz zincirin iki halkası gibiler. Bilinçle işe başlayacak olursak, John Searle yaptığı TED konuşmasında, “Bilinç tüm duygu durumları, duyarlılığı ya da farkındalığı içerir” der (2013). Bilincin tartışma götürmez ilk özelliği gerçek oluşu ve bu gerçekliğin azaltılamaz olduğudur. Dağların arasında ki güneş doğmakta ya da biz öyle görüyoruz. Ancak bu her şeyin bilinçli olarak nasıl göründüğü ile aslında nasıl oldukları arasındaki ayrımı, bilincin varlığı ile yapmamızı sağlamaz çünkü bilincin varlığı ile ilgili düşünüldüğünde eğer bilinçli bir şekilde bilinçli olduğunuzu düşünüyorsanız, bilinçlisinizdir. Yani şüphe dediğimiz kavram için düşünürsek eğer, bilinçliliğiniz hakkında şüphelenemezsiniz.


Bilinçli durumlar özneldir. Bunlar sadece onları deneyimleyen insan ya da hayvan özneler tarafından var olurlar. Dolayısıyla bilincin beraberinde gelen farkındalık kavramı için de aynı öznellikten bahsedebiliriz. Öyleki öznelliğimizin kaynağını aramak amacıyla içebakış yöntemini kullandığımızda fenomenolojik olarak ilerlersek, “Ben”in “Farkındalık”a özdeş olduğunu buluruz (Atalay, 2007). Farkındalık, bilinç kavramı ile ilişkilendirilirken genellikle insanla hatta psikolojik anlamda gelişmiş ve de olgunlaşmış insanla özdeşleştirilir. Bu noktadan bakıldığında farkındalık kavramı “Psikolojik bilinç” olarak da nitelendirilir. “Psikolojik bilinç”, kişinin kendi yaşantı ve davranışlarının nedenlerini anlayabilmek amacıyla, duygu, düşünce ve davranışları arasındaki ilişkileri fark edebilme, kendine bakabilme, kendini inceleyebilme ve kendi üzerinde düşünebilme yeteneği olarak kabul edilmektedir” ( Şahin & Yeniçeri, 2015, s.49). Kavramı daha da genelleştirirsek, kişinin diğer insanların da duygu, düşünce ve davranışları için de aynı yeteneği gösterebilme özelliğidir. Bu noktadan bakıldığında psikolojik bilinç olarak adlandırdığımız farkındalık kavramı, kişilerin kendi ile olan farkındalığ,ı yani geçmişte olmuş, şu anda olmakta olan ve gelecekte olabilecek olayların bilincinde olmasını kapsar. Farkındalık kavramıyla ilgili son yıllarda adını çok kez duyduğumuz üçüncü kuşak psikoloji olarak da nitelendirilen bir kavram daha dikkatimizi çekiyor, “Mindfulness”. Dilimize İngilizce’den “Bilinçli farkındalık” olarak da çevrilmiş olan bu kavram, Budist psikolojinin Pali dilindeki Sati kelimesinin karşılığıdır. Sati ayrımsama, dikkat etme ve hatırlama anlamlarına gelmektedir (Sayar, 2013). Bilinçli farkındalık, bildiğimiz farkındalık kavramından daha farklıdır. Öyleki farkındalık tek başına, endişe, kaygı, acı veren düşünce ve duygularken, bilinçli farkındalıkta bir tutum söz konudur. Mindfulness akımından olanlar bu tutumu, farkındalığımız sonucu ortaya çıkan duyguları ve acıları yargılamadan, şefkatle kucaklayabilmek olarak açıklıyorlar. Bilinçli farkındalık bu açıdan bakıldığında bir uyanış olarak nitelendiriliyor. Bilinçli olmak ve bunun farkına varabilmek, herşeyin güzel olacağı ve hoşa gitmeyen yaşantılardan uzak kalabileceğimizin vaadi değildir aslında. Temelde bahsedilen, ana odaklanıp onda kalabilmek ve tüm getirilerini iyisiyle, kötüsüyle fark edip kabullenebilmektir. Bir rutin haline gelen, dakikada kaç kez alıp verdiğinizi bilmediğiniz nefes alışınıza odaklanmak, odaklandıkça ciğerlerinize dolan temiz havayı hissetmek gibidir anı farketmek. Sayısızca kez geçip gittiğiniz yollardaki güzellikleri görmek, resmin bütününe bakabilmek gibi… Yaşam üzüntülerle doludur. Bize acı veren duygu ve düşüncelerden sürekli olarak uzak kalmaya çalışmak yaşamın olası zenginliklerini azaltmaktır aslında. Yaşam iyi ve kötü birçok şeyle doludur. Bizler ise yaşamın bilinçli farkındalığına vararak, olumlu ve olumsuz her şeyin geçici olduğunu görebilir ve şuanımızı, geçmişi ve geleceği inkar etmeden yaşayabiliriz. Kim bilir, belki bir de böyle denemek gerekir...


AYIN FARKINDALIKLARI

“BILINÇ”’ ÜZERINE BIR “FARKINDALIK” Nurullah Talha AYBEY Bildiğiniz her şey! Sahip olduklarınız, aileniz ve arkadaşlarınız, her gün yürüdüğünüz sokaklar, en sevdiğiniz kahveci, hep alışveriş yaptığınız o dükkan… Sanki hiç yaşamamış hiç görmemişsiniz farz edin. “Eee karşılığında ne alacağız, devamında ne var?” Açıkçası hiçbir şey! Dünya üzerinde milyonlarca insan için durum tam olarak bu. Hazır söz “Bilinç ve farkındalık”tan açılmışken gelin “Bilinç” üzerine bir “Farkındalık” yaratalım. Alzheimer Disease International’ın (ALZ) 2016 raporuna göre 46.8 milyon insan demans (bunama) problemiyle hayatını sürdürüyor. Demans (dementia) geniş bir tanım olmakla beraber bu 46.8 milyon kişiden yarısının alzheimer hastalığına sahip olduğu tahmin ediliyor. Hayatımızın neredeyse her anında tanık olup sıkça duyduğumuz “Alzheimer” hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Aslında durum göründüğünden çok daha ciddi. Özellikle 65 yaş üzeri insanların risk grubunu oluşturduğu alzheimer, giderek yaşlanan dünya nüfusu için büyük bir tehdit. Alzheimerda ki artışın bir kısmı neredeyse tüm dünyada yaşlanmakta olan nüfus ile açıklansa da sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlı olduğu gelişmemiş ülkeler ve nispeten daha iyi sağlık hizmetlerine sahip gelişmekte olan ülkelerde durum daha vahim. Gelişmiş ülkeler için durum pek tabii daha farklı... İnsanlığın hala gizemini çözmeye çalıştığı, büyük yatırımlar ve emeklerle yürütülen araştırmaların bile henüz yeterli olmadığı bir alan olan “Beyi”’ ne yazık ki kalıtım, protein birikimi, bozulan sinirsel iletim ve çevresel faktörler ile başta alzheimer ve demans (bunama) olmak üzere pek çok hastalığa açık hale gelebiliyor. Belirtmekte fayda var ki kesin neden(ler) tam


olarak bilinmiyor. Bu bilinmezlik de hastalığın tespitini güçleştirip tedaviyi neredeyse imkansız hale getiriyor. Kısaca zihinsel becerilerin zayıflaması olarak tanımlanan demans yaşlılığın bir sonucu olarak görülse de durum aslında farklı. Beyni zayıflatarak belleğin, davranışların (kişilik değişimleri vb), dil becerileri de dahil olmak üzere pek çok zihinsel işlevin yitimine neden olabilen alzheimer ve demans bütünü altında diğer hastalıklar, aslında sinyalleri sandığımızdan çok daha önce veriyor. Doğru bildiğimiz yanlışlardan biri de unutkanlıktan ziyade kişinin davranışlarında gözlemlenen fark edilir değişiklikler alzheimerın erken belirtilerinden. Alzheimerın mümkün bir tedavisi bulunmasa da her hastalıkta olduğu gibi erken teşhis semptomların ertelenmesini sağlayabiliyor. Hastalıktan korunmak ise ertelemek veya tedavi girişimlerinden çok daha kolay. Fiziksel ve zihinsel olarak aktif olmak, zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, sağlıklı beslenmek ve belki de en önemlileri olan stres ve depresyonun üstesinden gelmek; alzheimerdan korunma yöntemlerinden sadece birkaçı. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü her birimizin bilincine borçlu olduğu bir farkındalık. Nice farkında yıllara...


NEFRETINI DE SEVINCINI DE AYNI ŞEKILDE MI KARŞILARSIN? Zeliha Vardi İnsan denilen canlının en temel özelliklerinden biri de duygularının olmasıdır. Dünyaya gözlerimizi açtığımızdan itibaren sahip olduğumuz duygularla yaşamayı öğrenmeye çalışırız. Doğduğumuz ilk anlarda acıyı ve onun getirdiği gözyaşlarını deneyimleriz. Daha sonrasında annemizin şefkatli ve güven dolu kollarında huzuru hissederiz. İnsan olmamızdan dolayı birtakım sermayelerimiz vardır. Fakat öncelikle sermayemizi fark etmemiz ve daha sonrasında bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrenmemiz gerekir. Üzgün olduğumuzda da sevinçli olduğumuzda da aynı içtenlikle bu duygularımızı kabul etmeliyiz. Var olan ve bizim olumsuz hissetmemize sebep olan duyguların da örselenmemesi ve en iyi şekilde yönetilmesi gerekir. Duygularımız ruh halimizin nasıl olduğunun habercisidir ve bizim olaylara verdiğimiz tepkileri düzenlememizde yardımcı olur. Duygular bir davranışı başlatmada ve sürdürmede etkili motive edicilerdir. Duygusal farkındalık ise bireyin kendisinin ve diğerlerinin duygularını tanıyabilme becerisidir. Kişinin yaşanılan anda hissettiklerinin farkında olması ve o duygu hakkında düşünmesi o an ile ilgili kişiye önemli bilgi sağlar ve daha sonrasında davranışlarını değiştirmesi için kişiye ipuçları verir. Bu şekilde duygusal farkındalık negatif bir duyguyu pozitif bir duyguya çevirmek için atılacak adımları kolaylaştırır (Kuzucu, 2008).


Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla kavga ettiğinizi düşünün. O an aşırı sinirlisiniz ve kendinizin haklı olduğunu ısrarla savunuyorsunuz. Kavga alevlendikçe alevleniyor ve çıkmaz sokaklara giriyor. Bir yandan da yıkılacak arkadaşlığınızı düşünüyorsunuz. Böyle bir anda ne yaparsınız? Kavgaya devam edip haklılığınızı ispat etmeye mi çalışırsınız yoksa geri çekilip arkadaşlığınızın hatrına susar mısınız? Böyle durumlarda yüksek duygusal farkındalık düzeyi kişinin sıkıntılar ile başa çıkmasını kolaylaştırmaktadır (Kuzucu, 2008). Çünkü yüksek duygusal farkındalığı olan kişiler diğerlerinin duygularını daha erken hissedebilir ve duygu düzenleme stratejilerini etkin bir şekilde kullanarak hissettikleri öfke gibi negatif bir duyguyu daha kabul edilebilir hale getirebilirler (Kuyumcu, 2012). Yüksek duygusal farkındalığa sahip bireyler düşük duygusal farkındalığı olanlara göre daha sık pozitif duygular yaşamaktadır. Bu kişiler kendilerine karşı daha saygılı ve daha dışa dönük bireyler olmaktadır. Yaşamdan daha fazla doyum aldıkları ve sosyal açıdan daha az kaygılı oldukları da gözlemlenmiştir (Kuzucu, 2008). Diğer yandan duygularını fark etmekte zorlanan kişiler, kişilerarası ilişkilerde oldukça zorlanmaktadır. Bu bireylerin düşük benlik saygısına sahip oldukları ve bağımlı bireyler oldukları gözlemlenmiş bunun yanında psikosomatik belirtilere sebep olduğu ve depresyonu da tetiklediği bulunmuştur (Kuyumcu, 2012). Kişinin psikolojik sağlığı için ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulması için duygularını kullanması gerekmektedir. Kişinin kendi iç dünyasına yolculuk yapması ve duygularının farkında olması, kendini tanımasının, neye ihtiyacının olduğunu öğrenmesinin de bir yoludur. Kişi duygularını sözel ya da sözel olmayan yollarla ifade edebilir fakat önemli olan duygularının farkında olmasıdır. Kişilerin duygularını fark etmemelerinin nedeni ise duygusal deneyimlerini paylaşmaktan uzak durmalarıdır (Kuyumcu, 2012). Duyguların hakkında konuşmak, duygularını ifade etmek kişinin bilişsel olarak rahatlamasını sağlamakta, ruhsal ve fiziksel olarak rahatsızlıkları da engellemektedir (Kuyumcu, 2011). Duygularınızın farkında olmanız ve özgürce ifade edebilmeniz dileğiyle.


CARL GUSTAV JUNG VE SIGMUND FREUD BAĞLAMINDA “SUISTUDIO’’ REKLAM ANALIZI Vecettin Sırlan Geçmişten günümüze reklam şirketleri ürünlerini iyi pazarlamak adına birçok yol denemişlerdir. Bu yöntemlerin en işe yararı elbette ‘’psikoloji’’ olmuştur. Bastırılmış anılarımız ve bilinçdışına itilmiş komplekslerimiz vardır. Ve tetiklendiği vakit hızlı bir şekilde uyarılır. Reklam şirketleri bunu anladığı zaman psikologlarla birlikte çalışıp dürtülerimizi harekete geçiren reklamlar yapmaya başladılar. Sigmund Freud’un Topografik Kişilik Kuramı: Freud’un topografik kişilik kuramı bilinç düzeylerini ifade etmektedir. Freud’a göre bilinci üç katmanda ele alır: Bilinç, bireyin farkında olduğu yaşantı ve duygularını içermektedir. (Bilinç öncesi -Ön bilinç) ve Bilinçdışı bilinç öncesinde olan bilgileri, çok zorlanmadan birazcık üstünde durduğumuzda bilince aktarabiliriz. Ön bilinç, bilinç ile bilinçdışı arasındaki geçişi sağlar. Bilinç dışı ise; bireyin farkında olmadığı duygu ve yaşantılarını içeren kişiliğin en büyük bölümünü oluşturan kısımdır. İd’in ilkel arzularının, mantığa uymayan isteklerinin bastırıldığı bölümdür. Bilinci tehdit eder ve sürekli bilince çıkmaya çalışır (Balcanlı, 2011). Psikoseksüel gelişim kuramı - Fallik dönem: Psikoseksüel gelişim evrelerinin üçüncüsü. Fallik dönem genellikle 3-6 yaş arasına görülür. Bu dönemde çocuklar cinsel organlarına, cinsel farklılıklara ve bunların anlamlarına yönelir. Oedipus kompleksi ve iğdişlik korkusunu hissetmeye başlar. Vicdan ve ahlak duygusu gelişmeye başlar. Fallik dönemin sağlıklı geçmemesi durumunda sonradan olacak saplanmanın sounçları; cinsel sorunlar, fanatiklik ve aşırı kıskançlık vb. sorunlardır. Ayrıca fallik dönemde Oedipal kompleksi ve Elektra komleksi meydana gelir. Oedipal kompleksi, erkek çocuklarının annelerine aşırı sevgi duyduğu ve babayı rakip gördüğü bir dönemdir. Çocuk bu nedenle baba tarafından hadım edilme korkusu yaşar. Elektra kompleksi ise kız çocuklarının önceden penisinin olduğunu ve anneleri tarafından kendisinden alındığını düşünür. Bu nedenle babaya yönelerek hissettiği eksikliği örtemeye çalışır. Freud ve Narsisist Kişilik Bozukluğu: Narsist insanlar, diğer insanlardan kendini üstün ve özel görürler. Bu insanlara bakıldığı zaman ciddi bir davranış bozukluğu göstermeyebilirler çünkü bazıları sosyal ve mesleki hayatında gayet başarılı kişilerdir. Sigmund Freud’a göre narsizm, dış dünyadan soyutlanan libidonun egoya yönlendirmesiyle oluşur. Fakat narsizm yeni doğanlar için farklı olduğunu söyler. Çünkü bebekler dış dünyayla bağlantı kuramadığı için onlar gerçek narsizmi yaşarlar (Ertekin, 2001). Carl Gustav Jung: İsviçreli psikiyatr olan jung analitik psikolojisinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin üç büyük isimlerinden olan Jung da Freud gibi bilinç dışına önem vermiş. Fakat Jung biraz ileriye taşıyarak buna kolektif bilinçdışı adını verdi (Jung, 2009).


Kolektif bilinçdışı: Kişisel bilinçdışı, bir zamanlar bilinçte olmuş ve sonra unutulmuş/bastırılmış içerikten oluşur. Kolektif bilinçdışı ise asla bilinçli olmamıştır, edinilmemiş, miras olarak devralınmıştır. Bu nedenle bireyin kendi tecrübeleriyle meydana çıkan kişisel bilinçdışından ayrılır. Jung’ un teorisine göre kolektif bilinçdışı, arketipleri ve toplumun yarattığı mitleri içerir. Arketipler: Jung’un bahsettiği arketiplerden dürdü diğerlerinden daha fazla ortaya çıkmış. Bu arketipler: Persona, gölge, anima ve animus. Persona, Gölge, Anima ve Animus: Persona bir kişilik maskesidir. Okulda, aile içinde, dışarıda vb. olmak istediğimiz yüzdür. Gölge ise insanın temel içgüdüsüdür. Hayvanlara benzediğimiz yöndür. Uygarlaşabilmemiz için içimizdeki hayvanı evcilleştirmemiz gerek bu durumda gölge ve ego birlikte çalışır ise kişiliğimiz sağlıklı olur fakat gölgeyi reddedersek kişiliğimiz sönük kalır. Jung’a göre her insanın içinde karşı cinse ait özellikler vardır. Bunları anima ve animus diye ayırır. Anima, her erkeğin içinde bulunan dişi yönüdür. Animus ise her kadının içinde olan erkeksi yönüdür ve bizler hayat boyu karşı cinslerde animalarımızı ve animuslarımızı ararız (Jung, 2009). Reklam analizi: Suistudio “Not Dressing Man” “Erkekleri Giydirmiyoruz” isimli son kampanyasındaki psikolojik unsurları incelemek için göstergebilimsel yöntemini kullanıyoruz. Suistudio markası, kadınları cinsel obje olarak kullanan markalara karşı bir eleştiri niteliğinde kendi markasının kampanyasında tam tersini uygulayarak kadınları güçlü, cesur ve özgüvenli karakter olarak kullandı (Ekkal, 2017). Peki çok ses getiren bu reklam kampanyasında hangi psikolojik unsurlar kullanıldı? Reklamdaki görsellere baktığımızda kadın modeller erkeksi kıyafetleri ile ön plana çıkıyor. Kadın modellerin erkeksi kıyafetler giymesi ‘’elektra’’ kompleksinin dışa vurmuş halidir. Analitik açıdan incelediğimizde ise kolektif bilinç dışındaki eril yanını gösteren ’’animus‘’ arketipi ile ilişkilidir. Kadının siyah takım elbise kullanması gücü otoriteyi temsil eder. Ataerkil toplumun sunduğu alışagelmiş cinsiyet rollerin tersine bu reklamda kadın figürü güçlü ve baskındır. Dikkat edecek olursak reklamda kullanılan çoğu görselde kanepenin üstünde kurt derisinden yapılmış bir battaniye bulunmakta. Kurt öldürülmüş ve derisinden battaniye yapılmış yani bir can alınmıştır. Biraz daha ayrıntılı incelediğimizde öldürme ve hayat verme otoritesi söz konusu. Bu aslında narsizime işarettir. Başta belirtiğim gibi reklamda kadın figürleri otoriter ve güçlü konumdalar. Yani her şeye hakim istediğini elde edebilen narsistik bir kadın figürü aslında. Reklamcılar ürünlerini daha çok satmanın yolunu insanların bilinç dışına, eksik yönlerine ve maskelerinin altına seslenmekte buldular. Ne kadar cinsiyet ayrımına tepki olarak yapılan bir kampanya olsa da bu bir reklam ve reklamlar ürünlerin daha iyi satılması için yapılır. Freud’un kişilik kavramı, yapısal kişilik kuramı ve Jung’un teorileri etrafında psikolojik analizler yapıldıktan sonra anlaşılan şu ki; Suistudio markası, insanların bilinç dışına dokunup dürtülerine seslenerek tüketiciye hızlıca ulaşmayı amaçlamıştır.


BILINÇ FARKIYLA KAÇIRILAN SÖZLER Burcu ÇAKMAK Mevlana Celaleddin-i Rûmî “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.” demiş. Sanki yıllar öncesinden “Beni anlamıyorsun, sana kendimi anlatamıyorum, her zaman yanlış anlıyorsun.’’ gibi Y, Z kuşaklarının tavır cümlelerini yani en amiyane tabirle triplerimizi duymuş ve bizlere cevap vermiş. Sahiden neden ben dili ile konuşmayı başarabilen üstadların dahi “Sanırım anlatamadım.” cümlesi dillerine pelesenk oldu? Nasıl olur da birilerine bir şeyleri anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor olur? Golf topu kadar bilince sahipseniz uyanıklığınız golf topu kadar olacaktır ve eğer golf topu kadar bilince sahipseniz farkındalığınız da golf topu kadar olacaktır diye bir cümle işitmiştim. Böyle bir cümleden çıkarabildiğim en önemli yargı, anlaması golf topu kadar olan birinin karşısındakine ancak bu çapta bir şeyler anlatabileceğidir. Karşındakinin hangi top büyüklüğünde bir bilince sahip olduğunu bilmeden yitip giden sözler umarım evrende anlayabilecek birilerini bulur. Bilinçli olmak ve farkında olmak çoğu zaman aynı anlamda gibi kullanılıyor olsalar da kelime itibariyle birbirinden oldukça farklı anlamlara gelmektedirler. Bilinç sözlük anlamı olarak, Türk Dil Kurumu (TDK, 2018) sözlüğünde “İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği.” olarak tanımlanmaktadır. Farkındalık ise dikkatin kasıtlı ve bilinçli olarak, bedende ve zihinde o anda olup bitenlere yönlendirildiği, bu gözlemler sonucunda ortaya çıkan sonucun kabul edildiği bir yaşantısal süreçtir (Şahin, Yeniçeri; 2015). Diğer bir deyişle bilinç içinde bulunduğumuz hayatın gelmişiyle ve de geçmişiyle beraber olmak üzere tümünü kapsarken, farkındalık bulunduğumuz anı yaşayabilmektir demek sanırım yerinde bir cümle olacaktır. Bilinç ve farkındalık kişiler arası iletişimin temel bileşenleridir. Farkındalık, bireyin tüm duyu organlarıyla, farklı birey veya çevresiyle temas kurarken neyi, nasıl yaşantıladığının ayırdında olmasıdır. Farkındalık, hatırlananlarla değil, şu anda olanlar ile ilişki içerisindedir (Acar, 2004). Dolayısıyla birilerine bir şeyleri anlatmak gerektiğinde bireyin anlama düzeyi o ana ne kadar odaklanabildiği ve o zamana gelene kadar geçmişinden neler getirdiği ile ilintilidir. Böyle bir anlamlandırma ise günümüz literatürüne bilişsel farkındalık başlığını kazandırmış-


tır. Öğrenme dinamik bir süreçtir ve öz yönetimsel becerileri gerektirir. Bilişsel farkındalık bir düşünme sistemidir. Bireyin ne bildiğini veya ne bilmediğini değerlendirmesi, neyi bilmek istediğinde karar kılması, bunu nasıl yapabileceğinin yollarını araştırmasıdır (Demir, Doğanay; 2009). Sanırım anlaşmazlıkların çözümsüz kalıyor olmalarının asıl sebebi bu yüzdendir. Çünkü gerçekten karşınızdaki kendini neyi öğrenmeye veya sizi ne kadar dinlemeye odaklanmış ise, konuşmanın gerçekleştiği anın ne kadar farkında ise söyledikleriniz karşınızdakinin bilincinde o kadar anlam kazanıyor demektir. Tabi tüm yükü de karşımızdakinin bilinç ve farkındalığına yüklemek olmaz. Siz ne anlatırsanız anlatın söyledikleriniz karşınızdakinin anladığı kadar olacaktır elbette ama bakalım sizin biliş düzeyiniz, farkındalığınız golf topundan daha mı büyük öncelikle bunu değerlendirmek gerekir. Sahi ben bunları size neden anlatıyorum ki, nasılsa beni hiç kimse anlamıyor. (Y ve Z kuşakları olan bizlere ithafen.) Golf topundan daha büyük bilinç ve farkındalıkları olan bireylerin artması temennisiyle hepiniz farkında kalın.


ZEYNEP DOĞAN

ZÜMRA ATALAY İLE RÖPORTAJ

Mindfulness’a Bilinçli Farkındalık ismini verdiniz, eğitimlerinizle birçok insanın hayatında iz bırakıyorsunuz. TPÖÇG’ün Geliş Geliştir İz Bırak ilkesiyle sizi tanımaya klasik sorumuz ile başlayalım: İz bırakmak sizin için ne ifade ediyor? Bizler gibi yardım verme mesleğinde olan kişilerin iz bırakması; danışanlarına, öğrencilerine ve topluma, onların yaşamlarını düzenleyecek, geliştirecek ve onları yaşamda daha işlevsel hale getirecek becerileri elde etmelerini sağlayacak araçlar sunması olarak görüyorum. Bu onlar için yazılmış bir kitap ya da makale, bir eğitim, görsel bir araç, ilham verici bir konuşma veya ders olabilir. İz bırakmaya aynı zamanda etki etmek, hatırda kalmak, ilham vermek de diyebiliriz. Doktora tezinizi “Mindfulness ve Öz-Şefkat” ve sonrası çalışmanızı “Mindfulness ve Psikolojik İhtiyaçlar” üzerine yaptınız, Mindfulness Institute Türkiye’yi kurdunuz ve bu alanda eğitimler vermektesiniz. Mindfulness’ı bir de

sizden dinlemek isteriz: Mindfulness temel olarak nedir ve onu diğerlerinden farklı kılan nedir? Mindfulness en basit tanımıyla içinde bulunduğumuz ana dikkat etmek ve fark etmektir. Burada ki farkındalık ve dikkati diğer yaklaşımlardan farklı kılan ise belli tutumlarla yapılmasıdır. Örneğin dikkat etmekteki temel tutum, dikkatin farkındalığıdır. Dikkatimizi belli bir nesneye odaklayabilmek kadar, meta dikkat dediğimiz dikkatin dağıldığı anları da fark edebilmek ve onu her seferinde nazikçe tekrar odağımıza yönlendirmeyi öğretir. Fark etmek ise bilinenin aksine her zaman olumlu bir beceri olmayabilir. Çünkü fark ettiğimizde sadece hoşa giden şeyleri değil gitmeyenleri de fark ediyoruz. Mindfulness kendi iç dünyamızda ve çevremizde biz ve bizlere dair şeyleri fark ederken, yargı süzgecimizi fark etmek; kabul edebilmek, sabretmek ve şefkat gösterebilmek gibi tutumları fark ettiklerimizi ele alırken kullanabilmemizdir. Mindfulness temelli yaklaşımların bir diğer farklılığı ise günümüz dünyasında belli bir entelektüel seviyenin üzerinde olan hemen hemen herkes aslında ne yapması gerektiğini bilmesine rağmen davranışlarını ve tutumlarını değiştirmekte çok zorlanmaktadır. Kendimize verip tutamadığımız sözler, uygulanamayan kararlar, devam edilemeyen diyet ve spor rutinleri, çalışılamayan dersler vb. gibi uzunca yapılmasının bizim için çok iyi olduğunu bilmemize rağmen yapamadığımız her şey…… Biliyoruz ki bunların hepsi bilişsel düzeyde. Mindfulness size sadece olması gerekenleri anlatmaz, programların içerisinde yapılandırılmış olan meditasyon pratikleri ile kavramsaldan deneyimsele bir yolculuğa çıkarır. Genelde bilinenin aksine meditasyon uçuk, kaçık veya ezoterik bir uygulama değildir. Mindfulness yaklaşımında kullanılan yönlendirilmiş meditasyonlar size içgörü, dikkat ve farkındalık kazandırmayı amaçlar. Bunun için de düşünceleriniz, duygularınız ve bedensel hislerinizi fark etmenizi ve onları yargılamadan, değiştirmeye çalışmadan, oldukları gibi kabul ederek, eğer zorlayıcı ise şefkatle onlarla yüz yüze gelmenizi sağlayacak biçimde dizayn edilmiştir. Bunlara formal yani yapılandırılmış mindfulness uygulamaları diyoruz. Bir de günlük yaşama ilave edilmiş, informal yani yapılandırılmamış uygulamaları vardır. Bunlar ise günlük aktivitelerin bilinçli farkındalıkla yapılmasıdır. Örneğin yemeği mindful yemek (anda kalarak ve yemeği seçici bir dikkat ile yani duyumlarımızla algılayarak yemek) ya da mindful yürümek yürürken etrafımızda ve bizde neler olduğunu gözlemlemek gibi.


Mindfulness eğitiminden sonra ne gibi dönüşler alıyorsunuz? İnsanlar hayatlarında ne gibi değişikler olduğunu söylüyorlar? Klasik bir mindfulness grup eğitimi yani MBSR (Mindfulness Temelli Stres Azaltma Programı) veya MBCT (Mindfulness Temelli Kognitif Terapi) 8 hafta sürer. Bu sekiz haftanın sonunda katılımcılardan aldığım en yaygın yorum. Onları zorlayan bir durum ve duygu ile karşılaştıklarında daha az dürtüsel tepkiler verdikleri ve verdikleri tepki her ne olursa olsun daha farkında ve kendi öznel seçimleri oldukları yönünde. Bir diğer yorum ise şimdiki anda olmaya dair çevremizde birçok mit var ve herkes bunun öneminden bahsetmek ile birlikte nasıl olacağına dair kimsenin bilgi sahibi olmaması. İşte katılımcılar bu mitlerin aslını ve şimdiki anda kalabilmeyi öğrendiklerini söylerler hep. Yine en çok aldığım yorumlardan biri ise ben bu kurstan önce kendimize şefkat duyulabileceğini, şefkatin önce öz de başladığını ve kendime karşı bu kadar az şefkatli bilmiyordum oluyor. Tabi ki tüm bu kazanılan beceriler bireylerin iş yaşamlarını, aile içi iletişimini ve kendilerine karşı tutumlarını değiştiriyor. Bu illaki ilişkileri düzeliyor, işlerine daha bağlı hale geliyorlar demek değil. Bazen de bitmesi gereken bir ilişkiyi veya değiştirilmesi gereken bir işi fark edip ayrılıklar veya radikal değişimler yapabiliyorlar.

olarak adlandırılan durum basitçe dikkatin geçmiş ve geleceğe gitmesidir. Araştırmalar gün içerisinde uyumadığımız zamanların %46.9 unda zihnimizin uçuştuğunu söylemektedir ve zihnimiz ne kadar çok uçuşuyor yani daha az şu anda kalabiliyorsa o kadar mutsuz oluyor*. Durum böyle olunca bunun doğal bir durum olduğunu söylemek kaçınılmazdır. Yani insan zihni uçuşan bir zihindir ve uçuşan bir zihin de daha az mutludur. Mindfulness uygulamaları geçmiş geleceğe gitme eğiliminde olan zihnimizi fark edip onu her defasında şimdi ve buraya getirmeyi içerir. Araştırmalar da göstermektedir ki bu uygulamalar tekrar edildikçe, zihnimiz daha az uçuşur ve iyi oluş halimiz artar. Çok fazla yaşam stilinin konuşulduğu ve moda olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Mindfulness bunların arasında nerede duruyor? Bir terapi mi yoksa bir yaşam stili mi?

Mindfulness her şeyden önce aslında bir kavram. Bu kavramın terapötik yani iyileştirme amacıyla kullanılması ilk olarak 1979 yılında MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) Prof. Dr. Jon Kabat Zinn’in MBSR programıyla olmuştur. Daha sonra Çok farklı etnik, dini arka plana sahip insanları Mindmindfulness kavramını temel alan kanıta dayalı bir fulness’ta buluşturan nedir? Bu farklılıklar nasıl çok terapötik yöntem ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir noktada birleşebiliyor? bazıları Kabul ve kararlılık terapisi ACT**, Diyalektik Davranışçı terapi***, Mindfulness Temelli Kognitif Mindfulness temelinde yargısızlığı, kabulü, Terapi****dir. hoşgörüyü ve şefkati barındırır. Bunlar bu anlayışın Mindfulness ve onu temel alan yaklaşımların olmazsa olmazlarıdır. Öncelikle kendimizde başlaortak noktası bu kavramı bir teknik veya teknikler tılan bu süreci çevremizi ve tüm insanlığı ele alarak paketi olarak görmekten çok kazanılması gereken yagenişletiriz. Bu perspektiften yaşama baktığınızda şamsal bir beceri olarak ele almalarıdır. Bundan dozaten iyi - kötü, doğru - yanlış diye bir sınıfla yapmılayı onu sadece terapi seansına sıkıştırmak mümkün yorsunuz. Kendinize, diğer insanlara ve tüm canlılara, değildir. Bu anlayış yaşama karşı bir tutum ve günlük sözleriniz, niyetiniz ve davranışlarınızla zarar verme- hayatın rutini haline gelen bir dizi uygulamayı içerir. mek bu yaklaşımın temel etik anlayışını benimser. Mindfulness bir teknikler paketi değil yaşama karşı bir duruştur bunun için de tüm farklılıkları ortak bir noktada buluşturur. Mindfulness’ın konu başlıklarından biri de Zihin Uçuşması. Zihin Uçuşması neden kaçınmamız gereken bir şey ve bundan kaçınmanın yolları nelerdir? Zihin uçuşması ya da otomatik pilotta olmak


TARTIŞMA KÖŞESİ

BILINÇLI FARKINDALIĞIN DUYGUSAL YARARLARI Narin SEZEN Kendini anlamak, insanlık tarihinin en büyük çabalarından biri olmuştur. İnsanlık tarihi boyunca çeşitli dini, felsefi ve bilimsel disiplinler “Benlik problemi” ni ele almaya çalışmışlardır. Bu tür çalışmaların sonuçlarından biri, farkındalık temelli terapilerin ortaya çıkışının merkezi kabul ettiğimiz bir uygulama olan farkındalık eğitimidir (Baer vd., 2006). 2500 yıllık Budist düşünce geleneğinden yola çıkarak, farkındalık eğitimi şu andaki gelişmeyi ve iç deneyimler üzerinde seçici dikkatin sürekli olarak sürdürülmesini sağlayarak eleştirel olmayan bir farkındalığı içerir (Vago ve Silbersweig, 2012). Kabat Zinn, farkındalığı şu anın farkında olma, düşünceler ve duygulara (genellikle bilinçli farkındalık olarak değinilir) ve meditatif uygulamalara katılmadan erişme yeteneği olarak tanımlar (1985). Bilinçli farkındalık uygulamaları genellikle yürüyüş, koşu ya da yoga uzanışı gibi günlük etkinliklere dahil edilir ya da kişinin nefes almasına odaklanmak kadar basit olabilir. Bilinçli farkındalığı uygularken, bireyler, düşüncelerini ve duygularını değerlendirmeden kabul etmeleri konusunda bilgilendirilir (Baer ve Krietemeyer, 2006). Şimdi, bilinçli farkındalık uygulamasının duygusal yararlarını farklı durumlar üzerinden inceleyeceğiz. Otizm spektrum bozukluğu (ASD) olan yetişkinler arasında saldırganlık, sinirlilik ve kaygı yaygındır. Daha önce yapılan araştırmalar, ASD’si olan bireylerin duygu tanıma ve duygu düzenlenmesi (ER) de dahil olmak üzere duygusal işlevsellikte zorluk yaşadıklarını göstermiştir (Mazefsky vd. 2014). Duyarlılık ve kabul temelli müdahalelerin, duygusal deneyimlerinin yoğunluğunu değiştirmek için ASD’li bireyler tarafından kullanılabilecek olan duyusal girdilere verilen dikkat miktarını etkili bir şekilde azalttığı gösterilmiştir (Chiesa vd. 2013). ER (emotion regulation) genellikle, hedefe yönelik davranışları arttırmak için kişinin duygularını otomatik ya da kasıtlı yöntemlerle değiştirme veya kontrol etme yeteneği olarak tanımlanır (Gross 2005). Aldao ve diğerleri, çalışmalarında ER sıkıntılarının depresyon, anksiyete ve yeme bozuklukları da dahil olmak üzere çeşitli psikopatoloji formları olan kişiler arasında öne çıktığını göstermişlerdir (2010). Farkındalık Tabanlı Stres Azaltma (MBSR), Budist felsefesinden alınan ve sağlık koşullarını tedavi etmek için uygulanan farkındalık uygulamalarının ilk kullanımları arasında yer alırken, tipik olarak farkındalık uygulamalarının ötesinde psikoeğitim yoksunudur (Kabat-Zinn vd. 1985). Farkındalık Tabanlı Bilişsel Terapi (MBCT), önceden major depresif dönem öyküsü olan bireylerde nüksetmesini önlemek için geliştirilmiştir (Segal vd. 2004). MBCT’nin depresyondaki birkaç randomize kontrol çalışması, gelecekteki depresif dönemlerin yaygınlığının %78’den %36’ya düşürülmesinde etkili olduğunu göstermiştir (Ma ve Teasdale 2004); ek olarak, MBCT bipolar bozukluk, anksiyete bozuklukları ve HIV de dahil olmak üzere diğer koşullara uyarlanmıştır (Fjorback vd. 2011). Bununla beraber, bireysel farkındalık eğitimi müdahalelerinin de algılanan stres ve olumsuz etkilerin azaltılmasında etkili olduğu görülmüştür (Johnson vd. 2015). Peki hastalık çemberinden çıkıp hayatımızın normal bir evresi olan ancak duygu kontrolü ve farkındalığın yine zayıf olduğu ergenlik dönemine bakarsak bilinçli farkındalık uygulamasının duygusal yararlarını görebilir miyiz? Ergenler fiziksel, psikolojik ve sosyal dönüşümlerle karşı karşıya kalmakta, bu durum ise sık ve yoğun duyguların yaşanmasına yol açmaktadır (Larson ve Lampman-Petraitis 1989). Bu duygusal stres göz önüne alındığında, ergenlik psikopatolojinin gelişimi için kritik bir dönemdir. Farkındalık temelli müdahaleleri kullanan çalışmalarda, ergen örneklerinde semptomatolojiyi azaltmada bazı faydalı etkiler görülmüştür. Farkındalık temelli müdahaleler sonucu, sosyal ve davranış problemlerine ilişkin hem ergenin kendisi tarafından bildirilmiş (Bögels vd. 2008) hem de ebeveynler tarafından bildirilmiş (Haydicky vd. 2012) daha az rapor vardır.


BILINÇLI FARKINDALIĞIN FIZIKSEL YARARLARI Öykü TOPALOĞLU Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “Sağlık; hasta olmama hali değil; fiziksel, zihinsel, sosyal açıdan iyi olma durumudur.” (World Health Organization, 1948:200). Sağlıklı ve uzun yaşamın sırrı binlerce yıldır merak edilir. Gautama Buddha’ya (MÖ. 563-483 yılları arasında yaşadığına inanılıyor) göre “Bedenen ve zihnen sağlıklı olabilmenin sırrı ne geçmiş için matem tutmakta ne de gelecek için endişelenmekte. Sağlıklı yaşamın sırrı anın farkında olmakta.” Şimdiki zamanı farkında olmanın ve olanı kabullenmenin sağlıklı yaşam için gerekli olduğu görüşü Budist gelenekle birlikte binlerce yıl önce ortaya çıkmıştı. Pozitif psikolojinin gelişmesi ile birlikte bu görüş bilimsel olarak incelenmiştir. Pozitif psikoloji alanın kapsamını geliştirmiş ve sağlık sistemindeki hastalık odaklı modeli aşıp sağlıklı insanın psikolojisini anlamaya çalışmıştır. Sağlıklı insanlar gözlemlenmiş, böylece bilinçli farkındalığın koruyucu bir faktör olduğu ortaya konmuştur (Frias & Whyne, 2015). Bilinçli farkındalık pratiğinin, yani kişinin ana odaklanması ve olanları yargılamadan kabullenmesinin (Kabat-Zinn, 2003) hem mental hem de fiziksel yararları vardır (Baer, 2015). Bu yazıda bilinçli farkındalık pratiğinin bedensel yararları incelenecektir. Ellen Langer’e göre bedensel limitlerimizi karakteristik özelliklerimiz değil zihniyetimiz oluşturuyor. Buna göre düşüncelerimiz fiziksel sağlığımızı etkileyebiliyor. Araştırmalar gösteriyor ki bilinçli farkındalık temelli stres azaltma programı (MBSR) bireylerin klinik veya klinik olmayan problemleriyle başa çıkmalarına yardım ediyor ( Grossman ve ark., 2014). Örneğin, tedaviye uyum sağlamakta zorlanan astım hastaları için farkındalık temelli müdahale kabul edilebilir. Bilinçli farkındalığın astım hastaları üzerinde olumlu etkileri olduğu gözlemlenmiş, tedaviye uyum sağlamanın yanı sıra yeni yetenekler de kazanmışlardır (Patel, 2017). Bilinçli farkındalık, farklı tedavi biçimlerine uyarlanabilir. Beyin yaralanması rehabilitasyon programı kapsamında bir grup askerle yoga temelli farkındalık çalışması yapılmış ve deneyimin sonucunda bireylerin bilinçli farkındalığa olan inancı ile genel sağlık durumu; fiziksel sağlık, ruh hali, odaklanma ve öz-farkındalıkları arasında pozitif ilişki bulunmuştur (Combs, Critchfield & Soble, 2018). Yemek bozuklukları konusunda da bilinçli farkındalık temelli müdahaleler yapılabilir. Geleneksel kilo kaybı stratejilerine ek olarak bilinçli farkındalık programı kullanılması sağlıklı bir yaşam için uzun vadede bütünsel bir yaklaşım sunma potansiyeline sahiptir (Bishop ve ark., 2004). Bunun dışında, sosyal medya ile hayatımıza giren Gündemi kaçırma korkusu (FOMO) üzerine yapılan bir araştırmada yüksek korku bildiren bireylerin bilinçli farkındalıklarının düşük, fiziksel ve depresif belirtilerinin ise yüksek olduğu görülmüştür (Baker, Krieger & LeRoy, 2016). Eric L. Garland (2013) Bağımlılık, Stres ve Ağrı için Bilinçli Farkındalığa odaklanarak İyileşmeyi Güçlendirme adlı kitabında bilinçli farkındalığın bağımlılık tedavisi literatürüne çığır açan yeni bir katkı olduğunu yazmıştır. Martin Seligman’a (2012) göre “ Düşünme alışkanlıkları sonsuza kadar sürmek zorunda değil. Psikolojide son yirmi yıldır en belirgin bulgu bireylerin nasıl düşüneceklerini seçebiliyor olmalarıdır.” Bilinçli farkındalık; otomatik düşüncelerden, alışkanlıklardan ve sağlıksız davranış kalıplarından kurtulmada önemli rol oynayabilir. Bilinçli farkındalık meditasyonu bilişsel esnekliği arttırır, sağlıksız otomatik düşünceleri ise zayıflatır (Wang et al., 2012). Bireyin refahı ile ilişkili kendi kendini onaylayan (self-endorsed) davranış düzenlemesini teşvik edebilir (Ryan & Deci, 2000) çünkü bilinçli farkındalık, kişinin dikkatini ve yönelimini kendi kendine düzenlemesidir (Malinowski, 2008). Carl Jung “Ben başıma gelen değil, olmayı seçtiğim şeyim.” sözü ile bireyin farkındalığının ne denli önemli olduğunu anlatır.


ÇİZİM KÖŞESİ - ŞEYMA KARA



STK KÖŞESİ - KANSERSIZ YAŞAM DERNEĞI MERVE ULUSOY 1-Ne zaman kuruldu? 12 Kasım 2010

ri” tartışılarak, çözüm yolları üretmişlerdir.

2. Hangi şehirde şubesi/şubeleri var? Şube yok

GÜLÜMSE SEN ÇOCUK PANAYIRI

3. Vizyonu ve misyonu nedir? Sağlıklı ya da kanser hastası olan herkese, kansersiz bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmak ve bu hastalıkla tanışmamaları için, Türkiye’nin her yerinde, 7’den 70’e farkındalık sağlamak adına yola çıktık. 2010 yılından bugüne, gönül üyesi dostların da desteği ile 193.000 kişiye ulaştık, yaşamlarına dokunduk. Bazen bir tebessümde, bazen bir kahkahada, insan olmanın en büyük ayrıcalığının, hiç kopmayacak, her gün güçlenen sevgi bağları olduğunu gördük. Hayatın değerini her gün biraz daha güçlü hissederek, sizlerle birlikte sevgi bağlarını tüm Türkiye’ye yaymak için çalışmaya kararlıyız. Bizi iyileştirebilecek tek güç, kendi vücudumuzun iyileştirme gücüdür. Biz Türkiye olarak, iyilik için tek vücut olduğumuzda, gücümüzün sınırı olmayacaktır. Sağlıklı insanların sağlıklı hayatlarını devam ettirebilmeleri ve kanser hastalarının yaşam kalitesinin arttırılması için gerçekleştirmek istediğimiz hedefler, gelecek nesillerin kazancı olacaktır.

İstanbul’daki hastanelerin çocuk onkoloji servislerinde yatan ve ayakta tedavi gören kanser hastası çocukların ve ailelerin katılımıyla her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmektedir. 500 kişinin ağırlandığı Gülümse Sen Çocuk Panayırı’nda, çocuklarımızın kendilerini masal diyarında hissetmesi sağlanırken, ailelerine de uzman onkopsikologlar tarafından profesyonel destek verilmektedir.

4. Proje ve çalışmalarında neler var? Alışveriş yaşatır Kansersiz Yaşam Derneği’nin düzenlediği, “Alışveriş YaşaTIR” alışveriş şenliklerinde toplanan bağışlarla, 80 kişilik eğitim salonu haline gelen, özel tasarlanmış, çok amaçlı eğitim aracımız YaşaTIR hayata geçirilmiş, kanser hastası çocuklarımızın tedavi süreçlerindeki teknik donanımın ve hastane ortamındaki yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışan “Gülümse SEN” projesine destek sağlanmıştır. Ulaştığı başarılı sonuçlar sayesinde gelenekselleştirdiğimiz “Alışveriş YaşaTIR” projesinin, pek çok farklı noktada, farklı zamanlarda gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Barış için Bilim konferansı Beşinci yılında ilk defa İtalya dışında bir ülkede gerçekleştirilen konferans, Kansersiz Yaşam Derneği’nin ev sahipliğinde, 3-4 Ekim 2012 yılında, Haliç Kongre Merkezi’nde yapılmıştır. Konferansta alanında uzman 7 farklı ülkeden uluslararası katılımcılar ve Nobel Ödüllü 7 bilim adamının önderliğinde “Bilimin Barış Yararına Yükümlülükle-

Kansersiz Yaşam Derneği Spor Komitesi’nin organize ettiği özel basketbol karşılaşmasında kanser hastası çocuklar, uzun süredir kaldıkları hastane ortamından uzaklaşıp moral buldular.

EĞİTİM VE ATÖLYE ÇALIŞMALARI Kansersiz Yaşam Derneği’nin katkılarıyla yenilenen Şişli Etfal Çocuk Onkoloji Servisi ve Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Onkoloji Bölümünde, haftada 5 gün hastanede olan çocuklara, gönül üyeleri tarafından eğitim verilmekte ve atölye çalışmaları ile sosyal ve psikolojik gelişmelerine katkıda bulunulmaktadır. EN ANLAMLI SAYI

MEME OKULU Kansersiz Yaşam Derneği, İtalyan Hastanesi ve Şişli Belediyesi işbirliği ile gerçekleşen projede toplam 12.000 kadına meme taraması yapılmış, erken teşhis ile “Meme Kanseri” tanısı konan hastaların tedavisi sağlanmıştır. Aynı dönem içerisinde 6 hafta devam eden eğitimlerde 650 kişi “Meme ve Rahim Ağzı Kanseri” konusunda eğitilmiştir. 5. Hitap ettiği kitle(kanserli çocuklar, şizofreni bireyler)? Sağlıklı ya da kanser hastası olan herkese, kansersiz bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmak ve bu hastalıkla tanışmamaları için, Türkiye’nin her yerin-


de, 7’den 70’e farkındalık sağlamak adına yola çıktık. 6. Gönüllüler hangi çalışmalara katılıyor, gönüllüler hangi noktada destek sağlayabilir? Araç-Ulaşım-NakliyeBağış(Ayni-Nakid vb)Baskı üretim Büro İçi Çalışma Gönüllü Öğretmenlik Standİnternet İletişimleri(Mail Gönderimi vb)Mesleki Danışmanlık Onkoloji servislerinde etkinlik çalışması Organizasyonlar Promosyon malzemeleri Satış SponsorlukYardım Paketlerinin Hazırlanması Tanıtım gibi faaliyetlerde destek olunabilir. 7. Faaliyetleri nelerdir? Kansersiz Yaşam Derneği PROJELERİ: Eğitim: Barış İçin Bilim Konferansı Bilim ve Bilinçlendirme Günleri Meme Okulu KAYD TV Eğitim YaşaTIR Spor YaşaTIR İyilik, Sağlık Panelleri Girişimci Anneler Seminerleri Moral ve Motivasyon: Gülümse SEN Çocuk Etkinlikleri Eğitim ve Atölye Çalışmaları

En Anlamlı Sayı Sporcu Melekler Yaşam Alanı İyileştirme: Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Çocuk Onkoloji Şişli Etfal Çocuk Onkoloji Bölümü Ayakta Tedavi Servisi Ümraniye E.A. Hastanesi İstanbul’un En Büyük Çocuk Onkoloji/Hematoloji Bölümü Ümraniye E.A. Hastanesi İstanbul’da İlk ve Tek Çocuk Kemik İliği Nakil Ünitesi 8. Onlara gönüllüler nasıl ulaşabilir? İnternet sitemizde tamamen ücretsiz olan Gönül Üyeliği formunu doldurarak (http://www.kayd.org.tr/ tr/gonul-uyeligi) gönül üyesi olunabilir veri tabanımıza kaydedilen gönül üyelerimize etkinlik zamanı mail ile bilgilendirme yapılıyor. “Bu röportajı okuyacak olan psikolog ve adaylarına ne gibi tavsiyeleriniz olur?” sorunuz içinde psikoloğumuz Zehra Gül Balık şunu ekledi; Psikoonkolojide çalışacak adayların öncelikle empati yeteneği yüksek olmalı ve moral, motivasyona ağırlık vermesi gerekmektedir, kanserli hasta ile iyi bir işlev-


MEZUN KÖŞESI - AYŞEGÜL GÖKLER

Merhabalar Arkadaşlar; Ben Psikolog Ayşegül GÖKLER, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji bölümü 2017 mezunuyum. Üniversiteye hazırlanırken psikoloji benim için bir hedef değildi, kazanmış bulundum ve daha ilk yılımda anladım ki karakterimle, yapımla uyuşan psikoloji benliğimin bir parçasıymış aslında. Bu his benim lisans hayatımda da mezuniyet sonrasında da önümü aydınlattı ve sağlam adımlarla yoluma devam etmemi sağladı. Daha yolun çok başında olan arkadaşlarıma tavsiyemdir; mesleğinizin karakterinizle uyuşup uyuşmadığını sorgulamalısınız. Sorgulamalısınız ki mezun olduğunuzda her geçen gün değişen, farklılaşan, karmaşıklaşan dünyada bir de hayat amacınızdan çok çok uzak bir noktada olmayasınız. Sizler de biliyorsunuz ki psikoloji çok fazla alt çalışma alanına sahip ve mesleğe uyumluluktan sonra kendinize sormanız gereken bir diğer soru da “Ben hangi alanda çalışırsam hayatımı ve mesleğimi geliştirmeye bir adım daha yaklaşmış olurum” olmalı. Bu çoğu zaman lisans hayatında karar veremeyeceğimiz bir konu oluyor. Mezun olduktan sonra benim meslek hayatıma yön veren şey okul yıllarım boyunca içinde bulunduğum sosyal alanlarım oldu çünkü beni her geçen gün geliştiren ve kendimi gerçekleştirme yolunda bir adım daha ileriye taşıyan şeyin deneyimlerim ve sosyal ilişkilerim olduğunun farkındaydım. Psikoloji içerikli olan - olmayan birçok projede yer aldım, aynı zamanda Access Microscholar Ship Programm mezunuyum. Türk Eğitim Derneği aracılığıyla gençlik zirvelerine katıldım, kıymetli hocalardan eğitimler aldım, paramın yetmediği yerde özel dersler vererek günlük işlerde çalışarak para kazandım, çalıştaylar yürüttüm, tiyatroyla ilgilendim, drama eğitimleri aldım, kendi üniversitemde çalıştım, bölümümle alakalı 3 farklı yerde staj yaptım hem yetişkinlerle hem çocuklarla hem de ağır patolojik hastalarla çalışma fırsatım oldu, okul yıllarım boyunca her boş vaktimi değerlendirmeye çalıştım. Bunları size tek tek anlatıyorum çünkü sizlere tavsiyem üniversite okurken tek hedefiniz okuduğunuz bölümü bitirmek olmasın. Farklı alanlara da yönelin, ilgi alanlarınızı belirleyin mesela muhakkak bir topluluğun üyesi olun. Tüm bunlar aynı zamanda mezun olduğunuzda dolup taşan bir cv demek. Belki mevcut piyasada psikolog olarak başvurduğunuz bir işyerinde işveren cv’nizde yazan bu alan dışı deneyimlerinizi önemsemeyecek. Hatta tecrübeyle sabittir; ilk iş yerime başvurum esnasında böyle bir durumla karşılaştım ama önemsemeyin. Var olmanız adına, yaptığınız işi hakkıyla yapmanız adına kendinize yapmanız gereken birer yatırım bunlar. Mezun olduktan sonra yaşadığım şehirde birçok yere cv bıraktım. Yaklaşık bir ay sonra bir engelli bakım merkezinde işe girdim. Bu iş yerimde psikolog olmamın pek


bir avantajı yoktu. Benden daha çok yöneticilik yapmam bekleniyordu. Almış olduğum yöneticilik ve liderlik eğitimlerimin alt yapısıyla işverenlerimin de gönderdiği eğitimler sayesinde bu alanda etkin çalışma fırsatı yakalamıştım. Bir süre sonra iki merkezde birden çalışmaya başladım, talebim dışında maaşıma ciddi oranda bir zam yapıldı, tam bir sene sonra kurum müdürlüğüne terfi aldım. Baktığımız zaman her şey yolunda gidiyordu ama birgün fark ettim ki iş yerine gitmek için uyandığım her sabah mutsuz uyanıyorum. Beni mutsuz eden şey mesleki tatminin olmaması ve fazla iş yüküydü. Gerçekten kendi mesleğimi yapmak istiyordum ve kısa bir süre sonra istifa ettim. Sonrasında bir arkadaşım aracılığıyla halka psikolojik destek ilkesiyle yola çıkan yeni bir projeyle tanıştım ve projeye dahil oldum. Şu an proje kapsamında açılan merkezde çalışan dört psikologdan biriyim. Merkez bireysel danışmanlık dışında dezavantajlı bölgelerimizdeki kadınlarımıza ve çocuklarımıza psikolojik destek amaçlı birçok sosyal çalışmaya da ev sahipliği yapıyor. Mesleğimi icra edebildiğim, aktif danışan aldığım, eğitimlerimi uygulayabildiğim ve tüm bunların yanında sosyal alanda da aktif olmaya devam edebildiğim bir yerde çalışmak bana mutluluk veriyor. Sizlere bu süreçleri ayrıntılı anlatmamın nedeni yolunuzu çizerken gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu ve ne yapmanız gerektiğini net belirleyebilmeniz. Mezun olmaya yakın yaşadığınız bütün kaygılı süreçleri ve o süreçlerde aklınızdan neler geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum. Öncelikle sakin olacaksınız ki sağlam adımlarla ilerleyebilesiniz. Hocalarımızdan duyduğumuz gibi mezun olur olmaz birer terapist olmayı beklemeyin ama bu uğurda çabanızı da yitirmeyin. Bütün eğitimlerimi hemen almalıyım hemen yüksek lisans yapmalıyım telaşesine kapılmayın. Bütün bunlar için öncelikle sağlam bir altyapı oluşturmanız lazım. Eğitim alırken uygulayacağınız alanların olması lazım. Mükemmel işi beklemeyin, muhakkak çalışın, deneyim kazanın. İyi bir harita sizi mükemmelliğe doğru götürecektir. Hepinize başarılar dilerim, mutlu kalmanız dileğiyle..


KITAP KÖŞESI - ESRA BAYISIN

Kitabın Adı: Deniz Feneri
 Orijinal Adı: To The Lighthouse 
Yazarı: Virginia Woolf 
Sayfa: 236

 Virginia Woolf denince aklımıza genellikle uzun yıllar mücadele ettiği ruhsal bunalımları, sıradışı intiharı ve feminist bakış açısı gelir. Ancak Virginia Woolf “Bilinç-akışı” tekniğini ustalıkla kullanarak geleneksel roman biçimine karşı koymuştur ve bu sayede modern roman denince akla gelen ilk yazarlardan biri olmuştur. Aynı zamanda çok önemli bir edebiyat eleştirmenidir. Bilinç akışı ise kahramanların düşünce dünyasını olduğu gibi yansıtmayı amaçlayan, karmaşık algılanabilecek, genellikle iç diyalog şeklindeki edebi tekniktir. Türk edebiyatında Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay romanlarında bilinç akışı tekniğini ustalıkla kullanan yazarlardandır. 
 Deniz Feneri romanı 1927 yılında yayınlanmıştır. Roman yazarın en otobiyografik özellikler taşıyan kitabıdır. Virginia Woolf romanı yazma nedenini günlüğünde şu cümlelerle ifade etmiştir: “Bugün babamın doğum günü. Yaşasaydı, 96 yaşında olacaktı; ama çok şükür olmadı. Yaşaması benim hayatımı sonlandırırdı. Ne olurdu? Yazı yazma yok; kitap yok; hiç düşünemiyorum! Onu ve annemi her gün düşünürdüm; ama Deniz Feneri’ni yazmak, zihnimde onların düşüncelerini yatıştırdı. Şimdi de bazen aklıma geliyorlar; ama farklı bir şekilde!” 
 Romanda Mr. Ramsay ve Mrs. Ramsay karakterleri yazarın anne ve babasını temsil


eder. Evin küçük oğlu James ise yazarın kardeşi Adrian’ı tanımlamaktadır. Mrs. Ramsay gelenekçi, erkeklerin zekasına hayranlık duyan ve kadınların evlenip erkeklere hizmet etmesi gerektiğine inanan bir kadındır. Aynı zamanda olağanüstü güzelliğe de sahiptir, kitapta geçen erkek karakterleri kendine hayran bırakır. Mr. Ramsay ise başarısızlıktan delicesine korkan, sert ve sevgisini çevresine belli etmeyen bir adamdır. 
 Üç bölümden oluşan kitapta “Pencere” isimli birinci bölümde sadece bir günde yaşananlar anlatılır. James deniz fenerine gitmek istiyordur ve Mr. Ramsay ise bunun olanaksız olduğunu söyler. Kitapta geçen olay örgüsü o kadar önemsizdir ki “Zaman Geçer” isimli ikinci bölümde 10 yıllık süreç Ramsay ailesinin yazlık evlerinin durumu üzerinden anlatılır. Ölen aile üyeleri olmuştur ancak bunları yalnızca birer cümle ile anlatmıştır Virginia Woolf. Kitapta önemli olan olaylar değil, olayların karakterler üzerinde nasıl etkiye sahip olduğudur. Neredeyse tamamen karakterlerin düşünce yapılarında neler gerçekleştiğini okuruz. Bu yüzden bilinç akışı tekniği okuyucuyu biraz zorlayabilmektedir. 
 “O aynalarda, yani insanların ruhlarında, huzursuz suların gölcüklerinde, bulutların sonsuza kadar dönüp durduğu, gölgelerin oluştuğu yerlerde düşler sürüp giderdi, her martının, çiçeğin, ağacın, erkeğin ve kadının ve bizzat beyaz toprağın ilan eder gibi göründüğü (ama sorunca hemen vazgeçtiği), iyinin üstün geleceğine, mutluluğun süreceğine, düzenin geçerli olacağına dair tuhaf imalara karşı koymak imkansızdı; ya da mutlak iyiyi, yoğunluk simgesi bir billuru, bilinen zevklerden ve alışıldık erdemlerden uzak, ev hayatının işleyişine yabancı, sahibini güvenceye alacak bir elmas gibi tek, sert, parlak bir şeyi arayarak sağa sola yönelmek için duyulan muazzam dürtüye karşı koymak. Daha da ötesi, yumuşayan ve uysallaşan ilkbahar, vızıldayan arılarıyla, dans eden sivrisinekleriyle birlikte pelerinine sarındı, gözlerini gizledi, başını çevirdi, geçip giden gölgeler ve incecik çiseleyen yağmur arasında insanlığın dertlerini bilip üstlenmiş gibi göründü.” 
 Kitabın “Fener” isimli üçüncü ve son bölümünde çoğunlukla Lily Briscoe’nin düşüncelerini ve Mr. Ramsay, James ve Cam’in deniz fenerine gidişlerini anlatıyor. Lily, Virginia Woolf ’un kendini yansıttığı karakterdir. Öyle ki kitapta, Lily tablosunu 44 yaşında bitirir. Bu yaş aynı zamanda Virginia Woolf ’un Deniz Feneri romanını bitirdiği yaşa tekabül eder. Evliliğe karşı duruşu, sanata bakış açısı ile Lily entelektüel ve hayata karşı ayaklarının üzerinde durabilen bir kadındır. Kitabın sonunda ise James’in on yıl sonra gördüğü deniz feneri karşısındaki düşünceleri ve babasında aldığı övgü çok şey anlatır ve oldukça hüzünlüdür. “İşte!, diye düşündü Cam, içinden James’e hitap ederek. Sonunda istediğini elde ettin. Çünkü James’in bunu arzuladığını biliyordu, artık öyle memnun olacaktı ki, ne kendisine bakacaktı ne de babasına ya da başka birine. Orada, eli dümen yekesinin üzerinde dimdik duruyordu James, somurtuyordu, kaşlarını da hafifçe çatmıştı. Öyle memnundu ki bu memnuniyetinin bir zerresini bile hiç kimseyle paylaşmayacaktı. Babası onu övmüştü. Herkes onun buna hiç aldırmadığını düşünmeliydi. Ama istediğini elde ettin işte, diye düşündü Cam.” Yer yer felsefik içeriği sayesinde insanı düşünmeye iten, bilinç akışı tekniği ile de karakterleri derinlemesine anlamaya yardımcı olan kitabın henüz Virginia Woolf ve hayatıyla tanışmamış olanlar için şahane olacağına inanıyorum. Bu kez kitabın en sevdiğim kısmı ile değil de Virginia Woolf ’un kocasına yazdığı intihar mektubu ile birlikte sizlere keyifli okumalar diliyorum. 
 
““salı
 en sevdiğim, Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum. Ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum. Bana verebileceğin en büyük mutluluğu verdin. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptın. İki insanın birlikte daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum, bensiz daha mutlu olacaksın. Görüyorsun bu mektubu bile doğru düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sana borçlu olduğumu söylemek isterim. Bana karşı inanılmaz sabırlısın ve iyisin. Şunu söylemek istiyorum -aslında bunu herkes biliyor- eğer biri beni bu durumdan kurtarabilecek olsa bu sen olurdun. Her şey beni terk edip gitti ama senin iyiliğin hep benimle kaldı. Artık senin hayatını mahvetmeyeceğim. Kimse, seninle mutlu olduğumuz kadar mutlu olamazdı. V.”


MÜZİK KÖŞESİ - ATAKAN YÜCEL

Bilincin kapılarını sonuna kadar açmaya gerçekten hazır mıyız? “Son bir umut verse biri ve güzel olacak bir gün her şey dese ben inanırım belki de bu yalana, ben de alışırım gözlerimi kapamaya.” Yazıma Manga’nın “Alışırım Gözlerimi Kapamaya” şarkısında geçen bu cümle ile başlamak istedim. Bu cümle her ne kadar insanlığın, toplumun bilinçliliğine hitap ediyormuş gibi görünse de benim için çok farklı bir anlamı var çünkü. Normal günlük yaşantımızda arkadaşlarımızla, çevremizle ve etrafımızdaki diğer insanlarla konuşurken sürekli söyleriz hepimiz; “Uyanmak çok önemli.”, “Toplumumuzun artık bilinçlenmesi lazım kardeş.”, “Artık etrafımızda dönen şeylerin farkında olmamız lazım abi ama.” gibi cümleleri. Peki gerçek farkındalığın vereceği yükü hangimiz gerçekten kaldırabileceğimizi düşünüyoruz? “Her gülün bir dikeni vardır.” deriz halk ağzında. Bilinçlenmenin ve yüksek bir farkındalık düzeyine ulaşmanın tabii ki de çok güzel ve gerekli bir olgu olduğunu biliriz hepimiz, hem bireysel hem de toplumsal olarak. Çevresinde olup bitenlerin, bireyin kendi hayatını birebir etkileyen olayların ve olguların farkına varabilmesi çok nitelikli bir farkındalıktır. Fakat bu gerçek farkındalık, uyanıklık düzeyine ulaşmak bizi gerçekten mutlu hale getirir, tatmin eder mi acaba? Biraz da bunu düşünmesi gerekir aslında bireylerin. Sizi çok sevdiğini söyleyen, sizi kendisine kalpten bağlayan ve bunu size de çok iyi şekilde yansıtan bir arkadaşınızın aslında sadece sizin maddi gelirinizden faydalanmak istediğini öğrenseniz bu sizi mutlu eder miydi mesela? Veya çok çok aşırı sevip takdir ettiğiniz, hayatınızı onun öğütleri etrafında kurguladığınız bir aile yakınınızın aslında size yansıttığının tam tersine korkunç bir insan olduğunu ve tüm hayatınızı içten içe zehirlediğini öğrenseniz nasıl hissederdiniz kendinizi? Bu ve bunun gibi sorular çoğu zaman, çoğu insanın bilinçlenme faktöründen kendini korumaları için görece güçlü bir nedensellik taşırlar aslında. Peki sadece bunlar mıdır bilinçli insanı bulan? Haydi gelin saf olumsuzluğu bir süreliğine azıcık kenara bırakalım. Bizi mutlu edecek, tatminkarlığa ulaştıracak gerçekleri de ortaya çıkarabilecektir tabii ki tam farkındalık kavramı. - Eğer varsa - uzun süredir çok çok aşırı hoşlandığınız, onun için her şeyi yapabilecek kadar bağlandığınız kişiyi düşünün. Tarif bile edemeyecek kadar el ele tutuşmak isteseniz, onun için her şeyi yapabilecek olsanız bile tüm bunlara rağmen belki korktuğunuz için belki çekindiğiniz için belki de onunla birlikte olabilmenizin imkansız olduğunu düşündüğünüz için bir türlü kendinizi açamadığınız insanı düşünün. Son derece sıradan bir günde, sıradan bir şekilde mesajlaşırken birden bire sizden hoşlanmış olabileceğine dair işaretler vermeye başlıyor size -Kalp atışlarınızı, kanınızın kollarınızda dahi son hızla aktığını hissedebiliyorsunuz değil mi?-. Bir cesaretinizi toplayıp en sonunda kendinizi açtığınızda ise o muhteşem gerçeğin farkına varıyorsunuz… Onun da sizinle aynı süredir sizden hoşlandığı ama çekincelerinden dolayı size açamadığı gerçeği! Şimdi bu iki tarafı da birleştirmeni rica ediyorum senden sevgili okur. Bu ikisinin de bilincine varmanın, bunları keşfetmenin kıymetini hissedebiliyor musun kalbinde ve zihninde? Peki sana bunu açabilmek için tek bir erdemin yeterli olabileceğini söylesem? Bu erdemi aslında hepimiz gayet iyi tanıyoruz. Cesaretin ta kendisi! Başlığımda sorduğum soruyu şimdi tekrardan soruyorum sevgili okur; bilincin kapılarını sonuna kadar açmaya gerçekten hazır mıyız?.. Şimdi… Eğer hazır hissediyorsan kendini, bu şarkılar yolculuğunda sürekli zihnini açık tutmak için hazırda bekliyorlar sevgili okur :)


-Manga- Alışırım Gözlerimi Kapamaya -Poison- Every Rose Has It’s Thorn -U.D.O- I Give As Good As I Get -Flört- Yola Devam -Joan Osbourne- One of Us -Steppenwolf- It’s Never Too Late -Mavi Işıklar- İyi Düşün Taşın -Neil Young- Heart of Gold -Manga- Işıkları Söndürseler Bile -Skid row- 18 and Life -Kansas- Hold On -Duman- Kolay Değildir -Rainbow- Catch The Rainbow -The Who- Behind Blue Eyes -Barış Manço- Günaydın Çocuklar -C.C.R- Have You Ever See The Rain -Roxette- Listen to Your Heart -Erkin Koray- Aşkımız Bitecek -The Marshall Tucker Band- Can’t You See -Manga- Bitti Rüya -Queen- Some Things That Glitter -The Desert Rose Band- One Step Forward -Chuck Berry- You Never Can Tell Zihnimi sonuna kadar açarak kendi farkındalığıma ulaşma yolculuğumda bana destansı bir rehberlik yapan çok sevdiğim canım mentörüm, zihnimin sesi ve arkadaşım Edanur Tunca’ya adamak istiyorum en son şarkılarımı ve bu yazımı. Eda, hayatımda olduğun için, hiçbir zaman yalnız hissettirmediğin için, hepsinden değerlisi var olduğun için sana minnettarım…

-Uriah Heep- Lady in Black -George Jones- Who’s Gonna Fill Their Shoes -The Hollies- Long Cool Woman -Tim McGraw- Just to See You Smile


FILM KÖŞESI - KÜRŞAT KEŞAN

STALKER ( İZ SÜRÜCÜ ) 1979

Filmin Künyesi Yönetmen : Andrey Tarkovski Oyuncular : Aleksandr Kaydanovskiy , Anatoli Solonitsyn , Nikolay Grinko Yıl: 1979 Süre : 163 dk


Stalker, üç adamın Bölge adlı yere yolculuğunu ve yaşadıklarını anlatan bir filmdir. Çoğun-

lukla tek açıdan mekan çekimleri ve uzun sessizlikler üzerine gerçekleşen diyaloglar ile geçen yapıt ilerledikçe zihinde çözülen bir düğümü andırır. Film içerisinde ilerledikçe fark edilen ve zihnimizde her saniye daha da oturan bir akışa sahip. Örneğin, filmdeki karakterlerin isimleri değil imgeleri var. Karşımıza iz sürücü, yazar ve profesör isimli üç adam çıkıyor ve karakterler hakkında daha sonra fark ettiğimiz şey ise çok daha hayran bırakan cinsten. Hepsinin aslında gerçek dünyada birer temsilinin olması. İz sürücünün Bölge hakkında tek söylediği şey karmaşık bir sistem olduğu ve tuzaklarla dolu olduğu. “İnsanlar yokken burada ne oldu bilmiyorum ancak biri ortaya çıktığında her şey hareketlenir.” Bölge hakkında edindiğimiz bilgilere her saniye yeni bir halka eklense de bunların daha çok soyut bilgilerden oluşacağını kabulleniyoruz. Karakterlerden biri bize bölgeye bir göktaşı düştüğünü ancak bunun bir imaj olduğunu böyle bir durum olmadığını söylüyor ve iz sürücüyü sürekli olayları yöneten pozisyonda görüyoruz. İşte tam da bu noktada insan bilinci ve farkındalık arasındaki o ince çizgi hakkında konuşmamız lazım belki de. Bilinç temel olarak insanın anlamlandırma merkezidir ve bir durumu algılamamız aynı zamanda farkında olabileceğimiz anlamına gelmiyor. Çünkü burada bireysel farklılıklar kendini gösterebilir ve birey algıladığı şeyin gerçekliğini inkar etmeye gidebilir. “Bilincim dünyayı ikna etmek için vejeteryanlık istiyor ancak bilinç dışım bir parça et için çıldırıyor.’’ Filmde duyduğumuz bu söz de bilince giden yoldaki idler ile bir şekilde denge kurmaya çalışan egoyu anımsatıyor. İnsan idine yaptığı bu çağrışım dürtülerinin farkında olup bunu bastırmak istediği mesajını veriyor. Bunun sebebi ise Andrei Tarkovsky’nin senaryosunu da yazdığı bu eserinde bölge ile yaşadığımız dünya arasında kurmak istediği bağ. Filmdeki üç adamda gerçek hayattaki kurumların, objelerin bilinçteki temsili olmuş durumda. Çeşitli diyaloglarda farkettiğimiz bu durum izleyicinin gözlemci olarak kapı dışında bırakıldığı oda sahnesinde bilinç dışı merhametin henüz hayata geçmeye hazır olmadığından bahsedildiğinde de fark edilir. Bilinç dışı merhametli değildir ancak duyguların yarattığı enerjiden etkilenebilir ve bu da bireyin kararını etkileyebilir. Yani bireyde bir farkındalık yaratabilir. Filmde bilinç dışı merhametin hayata geçmeye hazır olmadığından bahsedilirken de Bölge içerisinde duyguların bireyi yönetmesine karşı olan toleransa vurgu vardır. Aynı zamanda bu sözde Bölge’nin üç karakter (yazar, profesör, iz sürücü) üzerinden bize sunduğu imgelere medya ,bilim ve otorite figürlerine de atıf vardır. Kendi doğrularını algılamak, edinmek yerine başkalarının doğrularını edinen bir birey kendini başkalarına ait bir distopya içerisinde bulacaktır. Bu evrende herkes iyi bir şey için çalıştığını ve hizmet ettiğini söyler çünkü o evren onlara aittir ve kendi gerçekliklerini ispatlamaları ancak onların kurgusuna onlardan bağımsız inanacak bireyler ile olur. Bu da aslında var olmayan bir gerçekliği bireyin kendi zihnine dayatmasıyla tıpkı duyguların bilinç üzerindeki dolaylı etkisi gibi başkalarının gerçekliğinin bireyin algısını ve bilincini etkilemesine sebep olur. “Stalker”ın izleyiciye kattığı en büyük şey kendi dünyasında mı yoksa bir başkasının distopyasında mı yaşadığını sorgulatması bunun üzerinden de algıladığımız ama inkar ettiğimiz şemalara mı sahibiz yoksa algıladığımız şemaların aynı zamanda farkında mıyız bunun düşünülmesini sağlamaktadır. Keyifle izlemeniz dileğiyle iyi seyirler…


BILINÇ VE FARKINDALIKA TEMALI

Annihilation :

Gerçekleşen anormal faaliyetlerden dolayı hükümet tarafından gizlice karantinaya alınan gizemli “Area X” bölgesi, onyıllardır kıtanın geri kalanından ayrıdır. Doğa, insan uygarlığının son izlerini de bölgeden silmiş durumdadır. İlk keşif gezisi, bozulmamış, cennet gibi bir doğanın süregeldiğini rapor etmektedir. Bölgeye giden 2. keşif grubu toplu intiharla, 3. keşif grubu dost ateşiyle, en sonuncu olan 11. keşif grubu ise kendilerinin bir gölgesi olarak geri dönmüş ve kısa süre sonra kanserden ölmüştür. 12. keşif grubunu oluşturan bir biyolog, bir antropolog, bir psikolog ve bir araştırmacı, kendilerini nelerin beklediğini bilmeden bölgeye giriş yapar. Görevleri araziyi haritalamak, örnek toplamak ve bütün gözlemlerini raporlamaktır. Filmde aynı zamanda insan bilincine atıfta bulunan sahneler yer almakta ve akıl almayacak topografik anomalilere ve yeni yaşam biçimlerine şahit olan ekibin birbirlerinden sakladıkları sırların ortaya çıkması ise her şeyi değiştirecektir... Yönetmen : Alex Garland Oyuncular: Natalie Portman , Oscar Isaac Yıl: 2018 Süre : 115 dk.


I İZLENEBILECEK FILM ÖNERILERI

To The Bone:

Ellen, yeme bozukluğu için şimdiye kadar 4 farklı tedavi merkezine gitmiş anoreksik bir genç kadındır. Ellen’ın ailesi onun gözlerinin önünde öldüğünü düşünmektedirler. Yetenekli bir sanatçı olan Ellen, yaptığı çizimin kendisi gibi anoreksik birine korkunç bir etkiye neden olunca çizmemeye başlamıştır. Kötü bir dönem geçiren, yaşamayı isteyip istemediğine karar veremeyen Ellen, sonunda 5. ve son kez tedavi olmaya karar verir. Anoreksi hastalarının tedavi merkezini yöneten sıra dışı doktor, Ellen’in hastalığını aşmasını ve yaşamayı seçmesine yardımcı olur. Film aynı zamanda yeme bozuklukları konusunda izleyiciye önemli mesajlar verirken farkındalık kazanılmasını da sağlıyor. Yönetmen: Marti Noxon Oyuncular: Lily Collins , Keanu Reeves Yıl: 2017 Süre: 107 dk.


REFERANSLAR PSİKOLOJİK BİLİNÇ VE FARKINDALIK BOYUTLARI Brown, K. W., & Ryan, R. M. (2003). The benefits of being present: mindfulness and its role in psychological well-being. Journal of personality and social psychology, 84(4), 822. 2.Caprara, G. V. ve Cervone, D. (2003). A conception of personal- ity for a psychology of human strengths; Personality as an agentic, self-regulation system. L. G. Aspinwall ve U. M. Staudinger, (Ed.), A psychology of human strengths: Fundamental questions and future directions for a positive psychology (6174). Washington, DC: American Psychological Association. 3.Chambers, R., Gullone, E. ve Allen, N. B. (2009). Mindful emo- tion regulation: An integrative review. Clinical Psychology Review, 29, 560-572. 4.Conte, H. R, Ratto, R. ve Karasu, T. B. (1996). The Psychological Mindedness Scale: Factor structure and relationship to outcome of psychotherapy. Journal of Psychotherapy Practice and Research, 5(3), 250-259. 5.Davis, K. M., Lau, M. A., & Cairns, D. R. (2009). Development and preliminary validation of a trait version of the Toronto Mindfulness Scale. Journal of Cognitive Psychotherapy, 23(3), 185. 6.Hall, J. A. (1992). Psychological-mindedness: A conceptual model. American Journal of Psychotherapy, XLVI(1), 131-140. 7.Sahin, N. H., & Yeniçeri, Z. (2015). “ Farkindalik” Üzerine Üç Araç: Psikolojik Farkindalik, Bütünleyici Kendilik Farkindaligi ve Toronto Bilgece Farkindalik Ölçekleri. Türk Psikoloji Dergisi, 30(76), 48.

Zuhal_Yeniceri_Kokdemir/publication/301228094_Farkindalik_Uzerine_Uc_Arac_Psikolojik_Farkindalik_Butunleyici_ Kendilik_Farkindaligi_ve_Toronto_Bilgece_Farkindalik_Olcekleri_Three_Assessment_Scales_on_Awareness_Psychological_ Mindedness_Integrative_/links/570e09dc08aec783ddce6a77. pdf. Sayar, K. (2013). Farkındalık ve psikoterapi. Erişim Tarihi: 7 Ağustos 2018, http://www.kemalsayar.com/KatagoriDetay-Farkindalik-ve-Psikoterapi-234.html. NEFRETİNİ DE SEVGİNİ DE AYNI ŞEKİLDE Mİ KARŞILARSIN? Kuyumcu, B. (2011). Üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık duyguları ifade etme benlik kurgusu ve öznel iyi oluş durumları arasındaki ilişkinin incelenmesi. Uluslararası Sosyal Bilimler Eğitimi Dergisi, 1(2), 104-113. Kuyumcu, B. (2012). Evli çiftlerin duygusal farkındalıkları ve geştalt temas biçimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. Gaziosmanpaşa Bilimsel Araştırma Dergisi, (1), 78-89. Kuzucu, Y. (2008). Duygusal farkındalık ölçeğinin uyarlanması: geçerlik ve güvenirlik çalışmaları. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(29), 51-64. Carl Gustav Jung ve Sigmund Freud Bağlamında ‘’Suistudio’’ Reklam Analizi Bacanlı, H. (2011). Eğitim psikolojisi. Ankara: Pegem Akademi. Ertekin, Y., & Yurtsever, G. (2001). Yönetimde narsizm üzerine bir deneme. Amme İdaresi Dergisi, 34(3), 37-45. Jung, C. G. (2009). Dört Arketip (3. Baskı). (ZA Yılmazer, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları. Ekall, P. (2017, 4 temmuz). Suistudio’nun Tartışmalı ‘Erkekler Giyinmez’ Kampanyası Nesneleştirme Tartışmasını Provoke Ediyor Erişim tarihi: 13.08.2018, https://www.huffingtonpost. co.uk/entry/suistudio-campaign-not-dressing-men_uk_59d4a766e4b04b9f92062384?guccounter=1&guce_referrer_us=aHR0cHM6Ly93d3cuZ29vZ2xlLmNvbS50ci8&guce_referrer_cs=o5BH4wDuPQg0IbZ4x3_P7A BİLİNÇ FARKI İLE KAÇIRILAN SÖZLER Acar, N. V. (2004). Ne kadar farkındayım: Gestalt terapi (2. Baskı). Ankara: Babil Yayınevi.

FARKINDA OLDUKLARIMIZIN FARKINA VARMAK Gönüler, Y. (2016, Mayıs). Hakikati dert edinmiş sanatçı. Erişim Tarihi: 6 Ağustos 2018, http://ruhunakitap.blogspot. com/2016/05/. Searle, J. (2013). Paylaştığımız durumumuz-bilinç. Erişim Tarihi: 8 Ağustos 2018, https://www.ted.com/talks/john_searle_ our_shared_condition_consciousness?language=tr#t-423768. Atalay, M. (2007). Ben=Farkındalık. Erişim Tarihi: 8 Ağustos 2018, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/10234. Şahin, N. & Yeniçeri, Z. (2015, Aralık). “Farkındalık” üzerine üç araç: psikolojik farkındalık, bütünleyici kendilik farkındalığı ve Toronto bilgece farkındalık ölçekleri. Erişim Tarihi: 8 Ağustos 2018, https://www.researchgate.net/profile/

Demir, Ö., Doğanay, A. (2009). Bilişsel farkındalık becerilerinin geliştirilmesinde bilişsel koçluk yaklaşımı. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, Cilt 15, Sayı 60, ss: 601-623 Şahin, N., Yeniçeri, Z. (2015). “Farkındalık” üzerine üç araç: psikolojik farkındalık, bütünleyici kendilik farkındalığı ve toronto bilgece farkındalık ölçekleri, Başkent Üniversitesi Başkent Üniversitesi Türk Psikoloji Dergisi, 30 (76), 48-64. BİLİNÇLİ FARKINDALIĞIN DUYGUSAL YARARLARI Baer, R. A., & Krietemeyer, J. (2006). Overview Of Mindfulness- And Acceptance-Based Treatment Approaches. Mindfulness-Based Treatment Approaches, 3-27. doi:10.1016/b978-


012088519-0/50002-2 Baer, R. A., & Krietemeyer, J. (2006). Overview Of Mindfulness- And Acceptance-Based Treatment Approaches. Mindfulness-Based Treatment Approaches, 3-27. doi:10.1016/b978012088519-0/50002-2 Bögels, S., Hoogstad, B., Dun, L. V., Schutter, S. D., & Restifo, K. (2008). Mindfulness Training for Adolescents with Externalizing Disorders and their Parents. Behavioural and Cognitive Psychotherapy, 36(02). doi:10.1017/s1352465808004190 Chiesa, A., Serretti, A., & Jakobsen, J. C. (2013). Mindfulness: Top–down or bottom–up emotion regulation strategy? Clinical Psychology Review, 33(1), 82-96. doi:10.1016/j.cpr.2012.10.006 Conner, C. M., & White, S. W. (2017). Brief Report: Feasibility and Preliminary Efficacy of Individual Mindfulness Therapy for Adults with Autism Spectrum Disorder. Journal of Autism and Developmental Disorders, 48(1), 290-300. doi:10.1007/s10803017-3312-0 Fjorback, L. O., Arendt, M., Ørnbøl, E., Fink, P., & Walach, H. (2011). Mindfulness-Based Stress Reduction and Mindfulness-Based Cognitive Therapy - a systematic review of randomized controlled trials. Acta Psychiatrica Scandinavica, 124(2), 102-119. doi:10.1111/j.1600-0447.2011.01704.x Haydicky, J., Wiener, J., Badali, P., Milligan, K., & Ducharme, J. M. (2012). Evaluation of a Mindfulness-based Intervention for Adolescents with Learning Disabilities and Co-occurring ADHD and Anxiety. Mindfulness, 3(2), 151-164. doi:10.1007/ s12671-012-0089-2 Johnson, S., Gur, R. M., David, Z., & Currier, E. (2013). One-Session Mindfulness Meditation: A Randomized Controlled Study of Effects on Cognition and Mood. Mindfulness, 6(1), 88-98. doi:10.1007/s12671-013-0234-6 Kabat-Zinn, J., Lipworth, L., & Burney, R. (1985). The clinical use of mindfulness meditation for the self-regulation of chronic pain. Journal of Behavioral Medicine, 8(2), 163-190. doi:10.1007/bf00845519 Larson, R., & Lampman-Petraitis, C. (1989). Daily Emotional States as Reported by Children and Adolescents. Child Development, 60(5), 1250. doi:10.2307/1130798 Mazefsky, C. A., Borue, X., Day, T. N., & Minshew, N. J. (2014). Emotion Regulation Patterns in Adolescents With High-Functioning Autism Spectrum Disorder: Comparison to Typically Developing Adolescents and Association With Psychiatric Symptoms. Autism Research, 7(3), 344-354. doi:10.1002/aur.1366 Segal, Z. V., Teasdale, J. D., & Williams, M. G. (2004). Mindfulness based cognitive therapy: Theoretical rationale and empirical status. In S. C. Hayes, V. M. Follette & M. M. Linehan (Eds.), Mindfulness and acceptance: Expanding the cognitive-behavioral traditions (pp. 45–65). New York: Guilford Press. Vago, D. R., & Silbersweig, D. A. (2012). Self-awareness, self-regulation, and self-transcendence (S-ART): A framework for understanding the neurobiological mechanisms of mindfulness. Frontiers in Human Neuroscience, 6. doi:10.3389/ fnhum.2012.00296 BİLİNÇLİ FARKINDALIĞIN FİZİKSEL YARARLARI World Health Organization. (1948). Manual of the International Statistical Classification of Diseases, Injuries, and Causes of Death. Sixth Revision of the International Lists of Diseases and Causes of Death Adopted 1948. Bulletin of the World Health Organization. Frias, C. M., & Whyne, E. (2015). Stress on health-related qua-

lity of life in older adults: The protective nature of mindfulness. Aging & Mental Health, 19(3), 201-206. Kabat‐Zinn, J. (2003). Mindfulness‐based interventions in context: past, present, and future. Clinical psychology: Science and practice, 10(2), 144-156. Langer, E. J. (2009). Counterclockwise: Mindful health and the power of possibility. Ballantine Books. Baer, R. A. (Ed.). (2015). Mindfulness-based treatment approaches: Clinician’s guide to evidence base and applications. Elsevier. Grossman, P., Niemann, L., Schmidt, S., & Walach, H. (2004). Mindfulness-based stress reduction and health benefits: A meta-analysis. Journal of psychosomatic research, 57(1), 35-43. Patel, A. (2017). Experiences of mindfulness for physical health and asthma patients: a qualitative approach (Doctoral dissertation, University of Southampton). Combs, M. A., Critchfield, E. A., & Soble, J. R. (2018). Relax while you rehabilitate: A pilot study integrating a novel, yoga-based mindfulness group intervention into a residential military brain injury rehabilitation program. Rehabilitation psychology. Bishop, S. R., Lau, M., Shapiro, S., Carlson, L., Anderson, N. D., Carmody, J., ... & Devins, G. (2004). Mindfulness: A proposed operational definition. Clinical psychology: Science and practice,11(3), 230-241. Baker, Z. G., Krieger, H., & LeRoy, A. S. (2016). Fear of missing out: Relationships with depression, mindfulness, and physical symptoms. Translational Issues in Psychological Science, 2(3), 275. Garland, E. L. (2013). Mindfulness-oriented recovery enhancement for addiction, stress, and pain. NASW Press, National Association of Social Workers. Seligman, M. E. (2012). Flourish: A visionary new understanding of happiness and well-being. Simon and Schuster. Wang, Y., Xin, T.-T., Liu, X.-H., Zhang, Y., Lu, H.-H., & Zhai, Y.B. (2012). Mindfulness can reduce automatic responding: Evidences from the Stroop task and prospective memory task. Acta Psychologica Sinica, 44, 1180 –1188. http://dx.doi .org/10.3724/ SP.J.1041.2012.01180 Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2000). Self-determination theory and the facilitation of intrinsic motivation, social development, and well-being. American Psychologist, 55, 68 –78. http://dx. doi.org/10 .1037/0003-066X.55.1.68 Malinowski, P. (2008). Mindfulness as a psychological dimension: Concepts and applications. Irish Journal of Psychology, 29, 155–166. http://dx.doi.org/10.1080/03033910.2008.10446281



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.