Downloaded from: justpaste.it/12239
Müjdat GÖKÇE Araştırmacı / Yazar / Prodüktör
Bilgi Toplumunun Teknolojik Temelleri, Gelişimi ve Geleceği (Derleme) Özet; Bilgi toplumu, uygarlık tarihinin nihai aşaması olarak nitelendirilebilecek uzun bir tarihi sürecin sonunda gelişmiş bir olgudur. Bu yüzden, bilgi toplumu önceki dönemlerden bağımsız, yalnızca bilgi çağında meydana gelen toplumsal bir gelişme olarak görülemeyeceği gibi, salt bilgi ve iletişim teknolojilerinin kurduğu toplumsal bir örgütlenme biçimi olarak da değerlendirilemez. Yeni iletişim sistemleri 2000'li yılların başından itibaren toplumun her kesimini etkisi altına almıştır. Gelişen iletişim teknolojilerinin toplumsal ve mekânsal yansımaları üzerine 1995- 2005 yılları arasında akademik çalışmalarda ve yazınlarında dikkat çekilmeye başlanmış ve dünyada geniş bant iletişim sistemlerinin yaygınlaşmaya başladığı 2005 yılı sonrasında ise öngörülen bilgi toplumu toplumsal dönüşümü belirginleşmiştir. İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmelerden büyük ölçüde etkilenen eğitim alanında ki yeniliklerin gerçekçi zeminlerde seyredebilmesi, bu teknolojilerin eğitime yansıma sürecinin kavramsal ve uygulama boyutları ile iyi bilinmesine bağlıdır. İnsanoğlu çoğu zaman, az sayıdaki kişi ya da kurumun, kuramsal ya da pratik olarak ortaya koyduğu yeniliklerin kullanıcısı olagelmiştir. Bu kullanımın nasıl yaygınlaştığı ise sosyal bilimlerin çalışma konuları arasında yer almış ve kuramlar geliştirilmiştir. Bir ülkede teknolojinin sağlıklı geliştirilebilmesin de bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını iyi kavramış ve bir teknolojinin nasıl geliştirilmesi gerektiğini bilen kendinden önce geliştirilmiş teknolojileri özümsemiş fakat önceden yapılanlara takılıp kalmadan yenilikler önerebilecek mucit kabiliyetli fertlerin yetiştirilmesi en nemli problemi teşkil etmektedir. Günümüzde bilim ve teknolojide yetenek kazanmak artık bir devlet politikası olmaktan öte, toplumsal bir proje haline gelmekte; ortaya konulan politikaların uygulanabilmesi ve hedeflere ulaşılabilmesi için ilgili bütün kesimlerin paylaştıkları bir vizyon üzerine inşa edilmesi zorunlu görülmektedir. Bu teknolojik dünyada insanların, modern teknolojinin kavramları ve işlerini anlamaları ve kendilerini rahat hissetmeleri özellikle önemlidir. Bu ve diğer nedenlerden dolayı teknoloji ile ilgili öğretimin değeri ve önemi geniş kabul görmüştür. Küresel ölçekte teknoloji eğitimi programlarının çoğu; analitik düşünme, yaratıcılık, problem çözme, bir takım halinde çalışma, kişisel sorumluluk, inisiyatif ve merak etme gibi yeteneklerin geliştirilmesini kapsamaktadır. Giriş;
Bilgi toplumu yeni bir kavram gibi görünse de, temellerinin 1900'lü yıllardan önce atıldığı rivayet edilmektedir. Buna karşın, "iletişim çağı" kavramının ilk kez Kanada'lı iletişimci Marshall Mc Luhan tarafından kullanıldığı 1962 yılında, ABD'li iktisatçı Fritz Machlup'un da “bilgi toplumu” terimini kullandığı (Geray, 1997: 37) kaydedilmektedir. Teknoloji ile toplum, tarih boyunca daima birbirleriyle etkileşim halinde olmuşlardır. İkisi arasındaki bu karşılıklı etkileşim, dünyadaki önemli birtakım değişmelere öncülük etmiştir. Toplumda üretilen her yeni teknoloji Tarım Devrimi, Sanayi Devrimi ve Bilişim Devrimi gibi yeni bir devrimi beraberinde getirmiştir. Dünyada en son gerçekleşen Bilişim Devrimi, bilgi ve iletişim teknolojilerinde (BİT) meydana gelen gelişmeler sonucunda ortaya çıkmıştır. Bilişim Devrimiyle birlikte modern toplum yapısı da değişikliğe uğrayarak bilgi toplumuna dönüşmüştür. Bu nedenle, bilişim teknolojileri bilgi toplumuna geçişte temel etken olarak algılanmaya başlamıştır. Bilgi toplumuna geçiş sürecinde bilgi teknolojilerindeki akıl almaz gelişmeler, insanları ve toplumları birbirine yaklaştırmasıyla dünyayı küçük bir köy haline getirmiştir. Bilgi teknolojisindeki ucuzlama ve 1980’li yılların başında kişisel bilgisayarların devreye girmesiyle birlikte insanlar, artık her türlü bilgiye istedikleri anda ve mekânda ulaşabilme imkânına sahip olmuşlardır. Dünyadaki milyonlarca bilgisayarın bir ağa bağlanmasını mümkün kılan internet teknolojisi de büyük oranda bilgi ve enformasyon bankalarına ulaşımı sağlamaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinden internete bağlanan bir kişi, herhangi bir yerdeki bilgi bankasına ulaşabilme imkânına sahip olduğu gibi buradan edindiği bilgileri de bilgisayarına aktarabilme şansına da sahip olmaktadır. Böylece, bilgi toplumları bir taraftan bilgi teknolojilerinin sağladığı teknik avantajlardan yararlanarak toplumun yapısal dönüşümünü veya yeniden kurgulanmasını temin edebilmekte; diğer taraftan, bilgi ve teknoloji alanında kazandığı bilimsel birikimle bilginin üretilmesine imkân ve kaynak sağlamaktadır. Bilgi toplumunda ortaya çıkan yeni gelişmeleri yakından takip eden ve kendisini sürekli gelişen ve ilerleyen bu toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yenilik yaratmaya zorunlu hisseden bilgi teknolojileri, karşılıklı etkileşimsel gelişme sürecinin bir parçası olarak teknolojik alandaki ilerlemelerini sürdürmektedir. Teknoloji alanında meydana gelen gelişmeler, etkileşime girdikleri toplumsal yapıları da değişikliğe uğratmaktadırlar. Bu etkileşim sürecinde teknoloji ve toplumdan hangisinin değişimin öncüsü olacağı karmaşık ilişkiler ağına tabi olan bir gerçekliktir. O nedenle, teknoloji ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimi değişimin kaynağı kabul etmek nispeten rasyonel bir yaklaşım gibi görünmektedir. Zira toplum, teknolojinin üretilmesinde; teknoloji de, toplumda yeniliklerin meydana gelmesinde önemli bir rol üstlenerek değişime öncülük edebilirler. Sözü geçen yaklaşımdan hareketle, bilgi toplumunun gelişmesinde toplumun bilgi ve iletişim teknolojileriyle olan karşılıklı etkileşim sürecinin etkili olduğu varsayımı öne sürülebilir. Bilgi toplumu (information society), toplumsal gelişme çizgisinin nihai aşamasında yer alan ve bilginin toplumun her alanında hâkim değer olduğu yeni bir toplum tipi olarak karakterize edilmektedir. Bilgi toplumu; bilginin toplumun teknolojik, ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasal bütün boyutlarında kullanılmasının yol açtığı değişimi anlatan çok boyutlu toplumsal bir olgudur. Bu toplumsal olgunun gelişmesinde bilgiyi topluma hâkim kılmaya aracılık eden başlıca unsur ise; teknoloji, özellikle bilgi ve iletişim teknolojileridir.
Bilgi Toplumunun Oluşturulması Çağımızın toplumları bilginin giderek sanayi toplumundaki üretim faktörlerinin yerini aldığı farklı bir toplum tipine, “bilgi toplumuna” doğru hızla seyir etmekte ve dönüşmektedir. Bu yeni toplum biçiminde uygarlık tarihi boyunca kartopu gibi büyüyen bilginin her zamankinden daha fazla kullanılması, gelişmiş teknolojik araçlarla birlikte var olmuştur. Söz konusu yapıda toplum ile teknoloji arasında meydana gelen karşılıklı etkileşim, bilgi teknolojilerinin bilgi toplumunu yaratan etken olduğu görüşünü yaratmıştır. Bilgi toplumunun bir tekno-toplum biçimi olmayıp; sosyoekonomik, kültürel ve psikolojik temelleri bulunan, geleceğin toplum modeli olduğu konunun uzmanlarınca sıkça vurgulanılmakta ve kabul edilmektedir. Bilgi toplumunun kuruluşunda bilişim teknolojilerinin rolü inkâr edilemez olsa bile, bilgi ve iletişim teknolojilerini yaratan bilgi ve kültürün toplumun bir ürünü olduğu unutulmamalıdır. Bilgi toplumu olma yolunda değişimi başlatanın toplum veya bilgi teknolojilerinden hangisinin olduğu konusunda da henüz kesin bir yargıda bulunulamamaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, bilgi teknolojilerinin bilgi toplumunun oluşturulmasında, bilgi toplumunun da bilişim teknolojilerinin geliştirilmesinde karşılıklı bir etkileşim sürecinin etkili olduğu tespit edildiği de gözlerden kaçmamaktadır. Bilgi toplumu, uygarlık tarihinin nihai aşaması olarak nitelendirilebilecek uzun bir tarihi sürecin sonunda gelişmiş bir olgudur. Bu yüzden, bilgi toplumu önceki dönemlerden bağımsız, yalnızca bilgi çağında meydana gelen toplumsal bir gelişme olarak görülemeyeceği gibi, salt bilgi ve iletişim teknolojilerinin kurduğu toplumsal bir örgütlenme biçimi olarak da değerlendirilemez. Zira bilgi toplumunun kuruluşu, bilgi çağındaki gelişmelere dayalı olarak teknolojik determinizmle izah edilemeyecek ölçüde karmaşık ve uzun bir toplumsal gelişme sürecine tekabül etmektedir. En azından bazı sanayi-ötesi toplum veya bilgi toplumu kuramcılarının gelişimci ve dönüşümcü yaklaşımları, bunun böyle olduğunu ortaya koymaktadır. Bilgi toplumunun gelişmesi, bilginin serüveni ile izah edilmeye çalışıldığında dahi, gelişimci ve dönüşümcü çizgiden çok fazla uzaklaşmadan toplumların tarihsel gelişme seyri içerisinde değerlendirilebilir. Bu tarihsel seyir içerisinde Sanayi Dönemi’ne ait bilimsel ve teknolojik gelişmeler önemli bir yer tutmaktadır. İnsanlık tarihinde bir dönüm noktası sayılan bu dönemin bilgi birikimi ve makine teknolojisinin, bilgi teknolojilerinin gelişmesinde önemli bir payı olduğu düşünülmektedir. Sanayi Dönemi’nde başlayan makine teknolojisi, çağın üretim tarzını ve üretim ilişkilerini derinden etkilemiştir. Kurulan fabrikalarda gerçekleşen kitlesel üretim, artı değerin üretilmesine; o da sermayenin artışına yol açmıştır. Sermayenin artışı, üretim araçlarının sermaye sahiplerinin eline geçerek üretim güçlerinin birbirinden ayrılmasına ve bunlar arasındaki dengenin emek aleyhine bozulmasına neden olmuştur. Üretim araçlarının belirlediği bu ekonomik ilişkiler ve toplumsal yansımaları, sanayi toplumunun doğuşuna zemin hazırlamıştır. Sanayi toplumunun yol açtığı teknolojik ilerlemeler, kitle iletişim sistemlerinin ve bilgi teknolojilerinin icadını yaratarak daha ileri bir aşama olan bilgi toplumuna geçiş sürecini başlatmıştır. İletişim Devrimi’nin somut unsurları olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik ve toplumsal yaşamda giderek artan bir oranda kullanılmasıyla bilişim çağının üretim araçları haline gelmişlerdir. Çünkü yeni çağın temel değeri olan bilgi, bu araçlarla üretilip işlenmektedir. Bu yönüyle bilgi teknolojisi araçları, sanayi toplumundaki üretim araçlarından farklı değildir. Bilişim teknolojilerinin bilgi toplumunu yaratan temel unsur olarak algılanmasının nedeni de budur. Bir toplumda gelişen teknoloji, o toplumun sahip olduğu sosyo-ekonomik ve kültürel niteliklerden bağımsız değerlendirilemez. Diğer bir ifadeyle, teknolojiyi yaratan toplumun bilgi ve değerleri, üretilen araçlar vasıtasıyla başka toplumlara aktarılmaktadır. Bilgi teknolojilerinin de bilgi toplumunun ürünü olmaları nedeniyle onlarla kurulan her temasın, sözü geçen bilgi ve değerlerle
etkileşimde bulunmayı beraberinde getirdiği kabul edilebilir. Dolayısıyla bilişim teknolojilerinin ithali, bu araçların gerektirdiği bilgi ve değerlerin de pazarlanmasını içermektedir. Bu ise, sözü edilen teknolojileri satın alan toplumları, teknolojiyi üreten toplumlara bağımlı hale getirmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojisinin üreticileri; sanayileşmiş Batı Avrupa, Amerika ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkeler bazı göstergeler bağlamında bilgi toplumu olarak nitelendirilemeseler de, çağı yakalamak adına bu teknolojileri satın alarak bilgi toplumuna geçiş sürecini başlatmakta ve böylece gelişmiş ülkelere bağımlı hale gelmektedirler. Söz konusu bağımlılık, bu teknolojilerin ve gerekli alt yapının temin edilmesinden, teknolojiyi kullanmaya (bilgisayar okuryazarlığı-computer literacy-), teknik personel eğitiminden, donanım ve program geliştirme yeteneklerinin kazandırılmasına kadar geniş kapsamlı bir bilgi ve teknoloji ithalatını içermektedir. Bu nedenle, bilgi toplumu olma yolunda bilgi teknolojileri sahipliği konusundaki bağımlılık, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşitsizlik ve dengesizliği en azından bir süre daha sürdürmeye aday gibi görünmektedir. Çünkü gelişmekte olan ülkeler, sadece bilgi teknolojilerini elde etme açısından değil, aynı zamanda bilgiyi üretme ve kullanma bakımından belirlenen ölçütleri yakalama konusunda da gelişmiş ülkelerin gerisinde kabul edilmektedirler. Bilişim teknolojisi alanında gelişmiş ülkelerin imkânlarına sahip değilken; bu ülkelerin ölçütlerine ulaşmalarını beklemenin yeni bir adaletsizlik biçimi olduğunu söylemek hatalı bir değerlendirme olmayacaktır. Bilişim araçları sahipliği konusunda uluslararası seviyede gözlenen eşitsizliğe, ulusal seviyede de rastlamak mümkündür. Gelir ve eğitim eşitsizliğiyle birlikte gözlenen bilişim araçları sahipliği ile bu araçlara erişim fırsatları, toplumun üyeleri arasında eşitsizlik yaratarak bilgi toplumuna geçiş imkânlarını sınırlandırabilmektedir. Bilişim araçları, erişim ve kullanım farklılıkları bakımından değişik toplumsal sınıflar arasında adaletsizlikler, teknik tabirle; “dijital bölünme” (digital divide) yaratarak adil ve dengeli bir bilgi toplumu oluşturmada birtakım sorunların ortaya çıkmasına kaynaklık edebilir. Oysa bilgi toplumunun en azından bahsedilen yönüyle demokratik bir toplum olması beklenmektedir. Bilgi ve iletişim araçlarına erişim imkânları bütün topluma bireyler arasında herhangi bir ayırıma yol açmayacak biçimde eşit olarak dağılmış değilse –ki bu sosyoekonomik açıdan asla mümkün olamaz- bilgi toplumuna topyekün bir geçişten söz edilemez. Yani, toplumun sadece sosyo-ekonomik düzeyi yüksek kesimlerinin paylaştığı bilişim araçlarına erişim imkânları, toplumun topyekûn bir bilgi toplumu inşası için yeterli kabul edilemeyeceğinden, bilgi toplumuna geçiş, sosyo-ekonomik açıdan bazı toplumlar için ütopik bir nitelik arz edebilir. Daha doğrusu, bilgi toplumuna geçiş, teorik düzeyde oldukça sorunsuz ve toplumdaki herkesin uyum içerisinde sürece dâhil olduğu tatlı bir hayal yolculuğu gibi tasavvur edilmektedir. Gerçekte ise, toplumsal yaşamda yer alan uyumdan ziyade uyumsuzluklar, sosyo-ekonomik sorunlar, sınıflar arasındaki eşitsizlik ve çatışmalar, bazı sosyo-kültürel değerler, bilgi toplumuna geçiş sürecinin sadece teknolojik açıdan değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik ve siyasal bakımdan değerlendirilmesi gereken çok boyutlu bir süreç olduğunu ortaya koyar niteliktedir. Kısacası, bilgi toplumuna geçiş, salt bilişim araçlarının belirlediği bir oluşum olmayıp, bilgi teknolojileri ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşim sürecinin ürettiği bir oluşum olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bilgi teknolojileri alanındaki gelişmelerin hem yeni bir çağın başlamasına; hem de yeni bir toplum tipinin kuruluşuna kaynaklık ettiği düşüncesi genel olarak kabul görmektedir. Nitekim bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle başlayan çağ, “bilgi çağı”; gelişen toplum da, “bilgi toplumu” olarak adlandırılmaktadır. Bu olgular, bilişim alanındaki teknolojik gelişmeler sayesinde üretilen devasa bilginin, toplumsal yaşamın her alanında yoğun bir biçimde kullanıldığı bilgi toplumunu yaratması nedeniyle birbiriyle ilişkili oldukları kabul edilmektedirler. Bilgi toplumunun (enformasyon toplumu) kavram olarak gündeme gelişinin İkinci Dünya Savaşı sonrasına, bu
savaşın ürünü olan yeni iletişim (bilişim) teknolojilerinin ortaya çıktığı döneme rastlaması da, bilişim teknolojileriyle bilgi toplumunun ortaya çıkışı arasında bir ilişki olduğu biçiminde yorumlanmaktadır. Bilgi toplumu ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin birbiriyle ilişkili ve eşzamanlı olarak gelişmeleri, bilimsel açıdan söz konusu teknolojilerin bilgi toplumunu yaratan yegâne faktör olduğunu söylemeye yeterli delil oluşturmasa da, bu toplum tipinin açıklanmasında yararlanılabilecek kullanılışlı bir araç olduğunu söylemeye imkân vermektedir. Bilgi toplumunun açıklanmasında yararlanılan oldukça fonksiyonel teorik araçlardan biri de sanayi toplumu tipolojisidir. Bilgi toplumu modeli, teknoloji toplumsal yapı ilişkisi üzerine geliştirilmiş ve sanayi toplumuyla bilgi toplumu karşılaştırması yoluyla somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu değerlendirme, elimizdeki çalışma için yararlanılacak son derece önemli iki hususu bünyesinde barındırmaktadır. Bunlardan birincisi, bilgi toplumu modelinin teknoloji-toplumsal yapı ilişkisi üzerine geliştirilmiş olduğu fikridir. Söz konusu fikir, bilgi toplumunun bilgi teknolojileri ve toplumsal yapı etkileşimi çerçevesinde gelişen bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Her toplumsal yapı yaşadığı dönemin bilgisine paralel bir yapılanmayı meydana getirmektedir. Toplumlarda mevcut bilginin yaşam biçimine, algılama ve yorumlamaya uygun olduğu görülür. Gerçekten bilgi toplumu, bilgi çağında üretilen bilginin toplumsal yapının her alanında etkinlik kazandığı ve böylece bilgi teknolojilerinin de toplumsal yapının dönüşümüne aracılık ettiği süreçte gelişme göstermiştir. Dolayısıyla sözü geçen düşünce, bilgi toplumunun, toplum ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin karşılıklı etkileşimi üzerine temellenen bir yapısal dönüşüm süreci olduğuna ilişkin araştırma varsayımına dayanak oluşturması nedeniyle önemli görülmektedir. Bilişim araçlarının, özellikle internetin ekonomik hedefler adına yaygın olarak kullanılmaya başlaması, genel ekonomik yapı içerisindeki işin niteliğinin yanı sıra, çalışma koşullarını da derinden etkilemiştir. Bilişim araçları sayesinde bilgi toplumu çalışanları fabrikalarda ve belirli zamanlarda fiziki veya beden gücünü kullanmak yerine, zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın herhangi bir zamanda ve yerde bilgi ve iletişim teknolojilerine ulaşabildikleri sürece üretme sürecinde etkin olarak katılabildikleri) mobil bir iş yaşamına dâhil olmuşlardır. Bunun yanı sıra, bilgi toplumunda kullanılan teknolojik araçlar, iş gücü yapısında da değişikliğe yol açmıştır. Nitekim sanayi toplumundaki mavi yakalı işgücünün yerini, bilgi toplumunda beyaz yakalı işgücü almıştır. Zira bilgi toplumlarında daha gelişmiş yüksek bir teknoloji kullanıldığı için üretimde daha az sayıda işçi çalıştırılmakta ve işgücü sanayiden çok hizmet kesiminde toplanmaktadır. Hatta bilgi toplumunun teknolojik atmosferi, sanayi ötesi toplumun insanlarını da değişikliğe uğratarak teknolojik bir nitelik kazanmalarına yol açmıştır. Nitekim yüzyılın ekonomik insanı, bilginin işlevlerindeki değişmeye paralel olarak yirmi birinci yüzyılda “teknolojik insan” (homo-technologicus) haline dönüşmüştür. Bilgi toplumunun gelişmesinde bilgi teknolojilerinin varlığını yani; belirli seviyede bir teknolojik altyapıyı gerektirdiği elbette yadsınamaz. Zira sanayi toplumlarına kıyasla toplumsal yaşamın her alanında daha fazla ihtiyaç duyulan bilginin kullanılması ve paylaşılması, bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bir toplumun bilgi teknolojisi araçları olmaksızın bilgi toplumu olmayı sürdürebilmesi bugünkü koşullarda olası görünmemektedir. Ancak bilişim teknolojilerinin, bilgi toplumuyla olan nedensel (determinist) ilişkisinde bağımsız değişken olduğunu söylemeye yeterli bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Nitekim sanayi sonrası dönem iki farklı tartışma temelinde sürdürülmektedir. İlki, sanayi sonrasında toplumun farklı bir paradigma üzerinde yeniden inşa edildiği ve diğeri, teknolojik değişmelerin hızlı bir şekilde üretim ve tüketim olgusu üzerinde değişimini zorladığı; ancak bunun bir paradigma değişimine yol açmadığıdır. Yani, yeni bilgi teknolojisinin toplumsal ve ekonomik hayat için taşıdığı önem konusunda kuşku olmamasına karşın, yeni bir toplum inşasına veya toplumsal evrimin yeni bir
evresine yol açmadığına işaret edilmektedir. Dolayısıyla bilgi toplumunu bilgi ve iletişim teknolojilerinin bağımlı değişkeni veya fonksiyonu olarak görmek, henüz doğruluğu ispatlanmamış bir postulattır. Üstelik bilgi toplumu, teknoloji temelli determinist ilişkilerin belirlediği tekno-toplum modeliyle izah edilemeyecek nispette karmaşık sosyo-ekonomik ve politik etkileşim süreçlerini de kapsayan çok boyutlu toplumsal bir olgudur. Yani; bilgi toplumu teknolojik bir oluşum değil, toplumsal bir gerçekliktir. O nedenle, bilgi toplumunun toplum ve teknoloji etkileşimi ekseninde gelişen yeni bir toplumsal süreç olduğu düşünülmektedir. Yukarıdaki açıklamalara dayalı olarak bilgi toplumunu, toplum ve teknolojinin karşılıklı etkileşim sürecinde ortaya çıkan ekonomik, toplumsal-kültürel ve siyasal açıdan çok boyutlu bir oluşum olarak nitelendirmek mümkündür. Dolayısıyla bilgi toplumu; toplum-bilgi-teknoloji sacayağı üzerinde gelişen toplumsal bir dönüşüm projesi olarak nitelendirilebilir. Zira bu projede değişim, sadece teknolojik alanla sınırlı kalmayıp, toplumsal yapının bütün parça veya unsurlarında meydana gelmektedir. Daha doğrusu top yekün bir toplumsal değişim sürecini kapsamaktadır.
Bilgi Çağı ve Bilgi Toplumu Eğitimi Teknoloji kavramı, bugün her alanda bilimsel bilgi ve bulguların uygulamaya aktarılmasıdır. Klasik anlayışta olduğu gibi sadece tabii bilimler olarak sınıflandırılan bilimlerin elde ettiği bilgilerinin uygulamaya geçirilmesi teknoloji kavramının en azından eksik bırakılması olur. Bugün eğitim bilimindeki bilimsel bilgilerinin uygulamaya aktarılması, psikolojideki bilimsel bilginin uygulamaya aktarılması, ekonomi biliminin, hukuk biliminin, siyaset biliminin bilgilerini uygulamaya aktarılması da teknolojidir. Onun için, eğitim teknolojisinden, Endüstriyel Psikolojiden ekonometrik modellerden, karar verme ve planlama modellerinden, teknolojik gelişme olarak söz ediliyor. Öyle ise, hangi sınıflamaya konu olursa olsun, her türlü bilimsel bilgiç uygulamaya aktarılarak teknolojik gelişme oluşur. İçinde bulunulan bilgi çağının en belirgin özellikleri arasında bilim, hızlı teknolojik değişmeler ve küreselleşme sayılabilir. Üretimde sermaye “bilgi” olmuş, elektrik enerjisinin yerini nükleer enerji almış ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte, “ulaşım-erişim” daha kolaylaşmıştır. Artan nüfus ve gereksinimlere cevap verebilmek için, her konuda, büyük kitlelerle iletişim kurma gereği doğmuştur. Bu kitlelerle ucuz ve etkili iletişim kurabilmenin önemli yollarından biri olarak, yeni iletişim teknolojilerinin kullanılması gündeme gelmiştir. İçinde bulunulan çağa iletişim çağı denmesinin ana nedenlerinden biri de, iletişim teknolojisindeki yeniliklerin günlük yaşama hızla girmesidir. Son yüz elli yılda, iletişim teknolojileri toplumu temelden ve süratle değiştirdi. Toplumda, her türlü mal ve hizmet üretimi ile bunların tüketimi ve daha da genelde tüm iletişim alışkanlıkları değişti. Etkinliklerdeki coğrafi alan kısıtları giderek azaldı; globalleşme arttı. Yeni iletişim teknolojileri, gelişmiş-azgelişmiş farkından çok da fazla etkilenmeden, pek çok ülkede toplumsal yaşamın bir parçası oldu. Çağdaş toplumların gelişmişlik düzeyleri, genellikle, ürettikleri bilim ve teknoloji ile ölçülmektedir. Bu da ancak eğitim yoluyla sağlanabilmektedir. Bu anlamda, son yıllarda yaşanan iletişim bilimi ve teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve uygulamadaki yaygınlık da, gelişmiş eğitim sistemlerinin yetiştirdiği, yaratıcı üretici ve tüketicilerin varlığı ile yakından ilgilidir.
İletişim teknolojisindeki yenilikler her alanda olduğu gibi, eğitimde de etkili olmaktadır. Eğitim ortamı, bu teknolojilerle hızla değişmektedir. Eğitim araç ve gereçlerinin, teknolojideki bu yeniliklerle birlikte yenilenmesi, günün gereksinimlerine cevap verebilir duruma gelmesi kaçınılmazdır. Böyle bir gelişim ortamı içinde eğitime teknolojik bir nitelik kazandırma gereği de güncel konulardan biri olmuştur. Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün toplumsal ve bireysel beklenti ve gereksinimlerine yanıt verememektedir. Eğitim alanında kullanılan teknolojinin, ileri düzeyde çağdaş bir teknolojiye dönüştürülmesi en öncelikli konular arasındadır. Yirminci asrın son çeyreği, iletişim teknolojisindeki “devrim”sel teknolojilere tanık olmuştur. Hayatın tüm alanlarını etkileyen, çalışma ve yaşam biçimlerini değiştiren bu teknolojiler karşısında eğitim sektörünün aldığı ve alması gereken tavır, öncekilerden çok daha önemli bir konu haline gelmiştir. Bu anlamda, en son ve en etkili teknolojik gelişmelerin başında sayılabilecek internet, eğitim için çok önemli bir ortam oluşturmuştur. Internet ortamında yapılan “sanal eğitim”, eğitimde geniş kitlelere ulaşmayı kolaylaştırmış ve eğitim hizmeti alacak olanlar için alternatifleri arttırmıştır. Yeniliklerin yayılması kuramının da öngördüğü gibi, teknolojik yenilikler ve bunların eğitime yansımaları da, yoğun talep alanlarında, toplumda saygınlığı olan kişi ve kurumlar öncülüğünde, yeniliğin teknolojik altyapısına yakın alanlarda daha kolay olmaktadır. Teknoloji planı son ürün olarak görülmemelidir. Değişen ve gelişen teknolojik yeniliklere, koşullara, isteklere ve finansal kaynaklara göre belirli aralıklarda gözden geçirilmeli ve yenilenmelidir. Teknoloji planı çok kısa bir dönem için hazırlanmamalı, en az 3-5 yıllık bir dönem için hazırlanmalı ve her yıl gözden geçirilmelidir. Yeni teknolojilerin çok kısa aralıklarla geliştiği, pazar unsurlarının sürekli değiştiği, ürünlerin hızla demode olduğu, rakiplerin sürekli çoğaldığı günümüz küresel rekabet ortamında faaliyet gösteren işletmeler sürekli olarak yeni arayışlara yönelmektedirler. Bununla birlikte işletmeler, yönetim felsefesi ve değerlerinde, amaç ve stratejilerinde, organizasyon yapısı ve süreçlerinde de pazar beklentilerine uygun yeni alternatif stratejiler geliştirmektedirler. Değişen dünyada işletmelerin başarısı, rekabet stratejilerini oluştururken kalite, maliyet, hız ve esneklik unsurlarının uyumlu ve verimli bir sentezini yapabilmelerine bağlıdır. Yenilik bir bilim veya teknoloji değil bir değerdir. Yenilik örgüt dışını hesaba katmaksızın örgüt içinde meydana gelen olaylar değildir. Yeniliğin ölçümü çevre üzerindeki etkinliği vasıtasıyla mümkündür. Bu nedenlerdir ki işletmede yenilik daima pazar odaklıdır. Yani örgüt içinde girişilen bir faaliyet ticari hale gelebildiği oranda başarılıdır ve yenilikçidir. Yenilik, yeni teknik bilginin kullanılması ve ek değer olarak kaynaklara ve/veya üretimin maliyet ve değeri arasındaki farkın büyümesine aktarılması süreciyle de ilgilidir. Yenilikçilik faaliyetleri ile işletmeler; yapı, süreç, mal ve hizmetlerinde yaptıkları yeniliklerle maliyetlerin azaltılması, kalitenin yükseltilmesi daha incelikli tüketici istek ve ihtiyaçlarının karşılanması gibi çeşitli avantajları, büyüme ve genişleme aracı olarak kullanmaktadırlar. Bu durum da dolayısıyla ulusal ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmeler ve artan rekabet sonucu, yenilik yapmak işletmelerin hayatta kalması için zorunluluk haline gelmiştir. Yenilik, ürünleri çeşitlendirmek ve işletme alanlarını genişletmek ya da mevcut ürün hatlarını büyütmek ve korumak için kullanılabilir. BİLGİ TOPLUMUNA GEÇİŞ İÇİN TEKNOLOJİK ALTYAPININ GÜÇLENDİRİLMESİ
Hedefi Doğrultusunda 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8.
Kullanımı eğitim gerektirmeyen bilgisayarların geliştirilmesi. Bilgi yönetimi ve iletiminde yüksek hizmet kalitesinin sağlanması. Bilgi toplumunda bilgi güvenliğinin sağlanması. Bilgi savaşlarına, elektronik savaşlara hazır olunması. Taşıyıcı sistemlerde 4. kuşak gezgin iletişim sistemlerinin geliştirilmesi. Geniş Bant İletişim Ağı’nın kurulması. Biyoelektriksel insan-bilgisayar arabirimlerinin geliştirilmesi. İletişimde uydu uygulamalarında yetkinleşmek.
Bu teknolojik dünyada insanların, modern teknolojinin kavramları ve işlerini anlamaları ve kendilerini rahat hissetmeleri özellikle önemlidir. Bu ve diğer nedenlerden dolayı teknoloji ile ilgili öğretimin değeri ve önemi geniş kabul görmüştür. Küresel ölçekte teknoloji eğitimi programlarının çoğu; analitik düşünme, yaratıcılık, problem çözme, bir takım halinde çalışma, kişisel sorumluluk, inisiyatif ve merak etme gibi yeteneklerin geliştirilmesini kapsamaktadır.
Geleceğe Bakış; Teknoloji, insanoğlunun ateşten yararlanmaya ya da toprağı işlemeye başladığı ilk günden itibaren inanılmaz bir şekilde gelişerek günümüzde iletişim alanında telefon, televizyon, radyo ve İnternet, ulaşım alanında uçak, tren ve otomobil gibi ürünleri ile insanların günlük yaşamlarının vazgeçilmez birer parçası haline gelmiştir. Bu durum, insanların teknoloji dünyasını ve bu teknolojiden hayatını kolaylaştıracak şekilde yararlanmayı bilmesini ve teknolojik gelişmeleri anlamasını gerektirmektedir. Teknoloji, yaşam kalitesini etkileyen ürünler sağlamada etkili olması nedeniyle bireyleri ve toplumu etkilemektedir. Toplumdaki sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler de büyük ölçüde teknolojiden etkilenirler. Bununla birlikte insanların birçoğu bu teknolojiden korkmaktadır. Çünkü, teknolojiyle ortaya çıkan problemlerin, çözümünden daha hızlı büyümekte olduğuna inanılmaktadır. Sonuçta bu insanların tutumları, ihtiyaçları ve değerleri teknolojinin gelişmesinden etkilenir. Yeni teknolojik gelişmeler genellikle toplumsal gereksinimler veya mevcut teknolojinin geliştirilmesi ihtiyacı nedeniyle meydana gelir. Bir başka deyişle, toplum teknolojiyi onun değeriyle değerlendirerek kontrol etmektedir. Bir ülkede teknolojinin sağlıklı geliştirilebilmesin de bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını iyi kavramış ve bir teknolojinin nasıl geliştirilmesi gerektiğini bilen kendinden önce geliştirilmiş teknolojileri özümsemiş fakat önceden yapılanlara takılıp kalmadan yenilikler önerebilecek mucit kabiliyetli fertlerin yetiştirilmesi en nemli problemi teşkil etmektedir. Günümüz insanı teknolojinin bu baş döndürücü gelişmesi içinde iletişim olanaklarım sonuna kadar kullanabilmekte ve üzerinde yaşadığımız gezegenin tüm yerleşim noktalarına evinde kurulu bir bilgisayar aracılığı ile gidebilmekte, yerkürenin öbür ucundaki bir olayı canlı olarak izleyebilmektedir. Bu hızlı gelişme ve Evrenin gizemlerinin keşfedilmesi yönündeki bu olağanüstü yarış, insanları belirli kalıplar içinde kalmaya ve bu hızlı akışa ayak uydurmaları için de hızlı yaşamaya zorlamaktadır.
Öyle bir dünyaya doğru gidiyoruz ki, eskiden bir fikir geliştirip bunu fiziksel bir yapıya dönüştürmek belirli bir eğitim ve donanım isterken, her bir bireyin kendi fikrini hayata geçirebileceği bir düzleme geçiyoruz. Bu kadar güçlü ve bir o kadar yıkıcı araçların olduğu dünyada insanlar arasındaki fark emek-sermaye ötesinde bilgiye ulaşmayı ve onu kullanmayı bilen ile bilmeyen arasındaki farka dönmektedir. Yani para birimlerinin değerlediği bir dünyadan daha fazla bilgi birimlerinin değerlediği bir dünyaya dönüşüm olmaktadır. Milyonlarca yıllık birikim sonucu insanlık Bilgi Çağına girmiştir. Bu çağda insan içinde yaşadığımız güneş sisteminin tüm gezegenlerine egemen olma yolunda dev adımlar atacaktır. Aklı ile nereden geldiğini ve nereye gitmekte olduğunu keşfetme yolundaki insan, kâmil insan olma yolunda ilerlemektedir. Evrendeki her şeyin Yaratanın bir parçası olduğunu bilmekte, kendi de eriştiği mertebe ile onun bir parçası olmaktadır. Değişim hepimizi tedirgin edeceği gibi, nasıl göğüsleyeceğimize bağlı olarak mutluluk da getirir korku da. Sonun da tüm bu teknolojilerin dayandığı ve hizmet edeceği nokta insan. Bu geleceğe hazır olmak için 3 öneri iş görecektir: 1. Yıkıcı teknolojiyi belirlediğin anda içine gir: gelen dalgaya karşı gidersen devrilmezsin. 2. Yeni teknolojileri hemen tanımaya çalış ve kontrollü bir etkileşim stratejisi belirle. 3. Dönüşümün zararlı sonuçlarına daima hazırlıklı ol. Teknolojinin birey ve toplum üzerindeki en önemli etkisi, bunların yaşam biçimlerine, yani kültürlerine ilişkindir. Birey-çevre etkileşim ve uyumunda, bilim ve teknoloji değişen değerlerden önce gelmektedir. Günümüzde artık teknoloji kültürü, değerler kültürünü belirleyen, onu denetim altında tutan en önemli etmenlerden birisi durumundadır. Böylece, bireyin etkileşim içinde bulunduğu teknolojik kültürle uyumlaştırılması, aynı zamanda onun toplumsal uyumuna temel olmaktadır. Eş deyişle, bireylerin hızlı teknolojik gelişmelerle, giderek karmaşıklaşan toplum yaşamına ayak uydurabilmeleri için, çağdaş bilgi, beceri ve tutumlarla donatılmaları gerekmektedir. Bu ise, her bireyin, teknolojik gelişmelerin öngördüğü yeterlikleri kazandırabilecek bir eğitime tutulmasıyla olanaklıdır. Teknoloji ve onun kaynağını oluşturan bilimin doğrudan bir üretici güç haline gelmiş olması çağımızın ayırt edici özelliğidir. Artık, üretimde yetkinlik bilim ve teknolojide yetkinlik olarak anlaşılmaktadır. Dolayısıyla da, bilim ve teknoloji, ekonomik büyüme ve toplumsal refah açısından, stratejik bir önem kazanmıştır. Ülkelerin ‘bilim politikaları’ da, bu değişime paralel olarak, ‘bilim ve teknoloji politikaları’ haline gelmiş ve bu politikalar, bütünüyle, ekonomiye ve toplumsal yaşama ilişkin kavramlarla örülmeye başlanmıştır. Bu teknolojik dünyada insanların, modern teknolojinin kavramları ve işlerini anlamaları ve kendilerini rahat hissetmeleri özellikle önemlidir. Bu ve diğer nedenlerden dolayı teknoloji ile ilgili öğretimin değeri ve önemi geniş kabul görmüştür. Küresel ölçekte teknoloji eğitimi programlarının çoğu; analitik düşünme, yaratıcılık, problem çözme, bir takım halinde çalışma, kişisel sorumluluk, inisiyatif ve merak etme gibi yeteneklerin geliştirilmesini kapsamaktadır. İnsan denen bu akıllı yaratık, yarattığı teknoloji ile Evrenin sırlarını algılama yolunda önemli adımlar atmaktadır. İçinde yaşadığı sonsuz büyük Evrenden, tutarak hissettiği maddenin sonsuz küçük atomlarına kadar her şeyin varlığının bilincindedir. Büyük emeklerle geldiği bu noktada elde ettiği bilgilerin daha bir başlangıç olduğunu bilmekte, bilinmeyenlerin sonsuz kadar çok olduğunu algılamakta, ancak bilinmeyeni keşfetme azmini koruyarak araştırmasına devam etmektedir.
Gelecek ile ilgili emin olduğumuz bir şey var, o da hiç bir zaman tam olarak beklediğimiz gibi olmayacak ve biz insanoğlu olarak doğrusal beklentilerimiz ile gerçek durumu hiçbir zaman tahmin edemeyeceğiz. Fakat insanı insan yapan temel özelliği kusurlu bir varlık olmasıdır. Yani geleceği tam olarak bilse insan olamaz. Fakat hayal gücü ile geleceğe dair kestirimler yapmaktan da geri kalmaz. Türkiye’nin bilim ve teknolojide yol arayışlarının yaklaşık kırk yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Bugüne kadar ortaya konulan bilim ve teknoloji politika belgelerine bakıldığında, biraz gecikmeli de olsa, dünyadaki gelişmeler doğrultusunda tutarlı bir çizginin izlendiği görülmektedir. Ancak, Türkiye’nin bilim ve teknolojideki yerine ve buna dayalı olarak dünya ölçeğinde rekabet gücüne bakıldığında, azımsanmayacak bazı gelişmeler kaydedilmiş olsa da, bu politika belgelerinde ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirildiğini söylemek mümkün değildir. Türkiye, daha önceki dönemlerde de yol ayrımına gelmiş, doğru yolu seçmeye niyetlenmiş, ancak bunu gerçekleştirememiştir. Günümüzde bilim ve teknolojide yetenek kazanmak artık bir devlet politikası olmaktan öte, toplumsal bir proje haline gelmekte; ortaya konulan politikaların uygulanabilmesi ve hedeflere ulaşılabilmesi için ilgili bütün kesimlerin paylaştıkları bir vizyon üzerine inşa edilmesi zorunlu görülmektedir. Toplumların bilgiyi üretebilme, ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme yeteneğinin ulusal ekonomileri ve toplum yaşamını yeniden şekillendirdiği bir dünyada, bizim de bu dönüşüme ayak uydurabilmemiz için bilgi ve iletişim teknolojileri altyapımızın güçlendirilmesi gerekmektedir. Küreselleşme iyi ve kötü yanlarıyla hayatımıza giren ve kayıtsız kalamayacağımız bir olgudur. Dünyadaki teknolojik gelişimi yakalamak ve teknolojik okuryazarlığa sahip bireyler yetiştirmek amacıyla, ülkemizde teknoloji eğitimi programlarının modernizasyonu kavramı ile müfredat programının içeriğinin yenileştirilmesi konularına önem verilmelidir. Aşağıda belirtilen hususlar öncelikle ele alınmalıdır: İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında Teknoloji Eğitimi Programının güncellenmesi, Yabancı dil eğitimine (özellikle İngilizce) önem verilmesi, Yeni eğitim teknolojilerinin ve elektronik ortamın kullanılması, Okullarda bilgisayar sayısının artırılması, Güncel bilgilerle donatılmış öğretmen yetiştirilmesi, hizmet içi eğitime önem verilmesi, Staj uygulamalarına önem verilmesi, İşlik ve laboratuar donanımlarının yenilenmesi, Üniversitelerde teknoloji eğitimi bölümlerinin sayısının artması, Teknoloji eğitimi ile ilgili fakültelerin WOCATE (World Council Of Associations For Technology Education), EGTB (European Society For Technology Education-Europäische Gesellschaft für Technische Bildung), ITEA (International Technology Education Association) gibi uluslararası teknoloji eğitimi organizasyonlarına üye olması ve/veya bu kuruluşlarla işbirliği yapması, Teknoloji Eğitimi konusunda ulusal/uluslararası konferanslar düzenlenmesi, PATT, Technosphere, ITEA vb. uluslararası konferanslara katılım sağlanması, Uluslararası öğrenci değişimi programlarından yararlanılması, Uluslararası teknoloji eğitimi kurumlarıyla karşılaştırma (Bench-marking) yapılması, Teknoloji Eğitiminin ülkemiz ihtiyaçlarına göre yönlendirilmesi amacıyla yurtiçinde teknoloji önceliklendirmesi ve öngörüsü yapan kurum/kuruluşlarımızla (Ör., TÜBİTAK, Milli Savunma Bakanlığı vb.) yakın bir koordinasyon ve işbirliği sağlanması; eğitim programlarının bu çerçevede düzenlenmesi.
BİLGİ TOPLUMUNA GEÇİŞ İÇİN TEKNOLOJİK ALTYAPININ GÜÇLENDİRİLMESİ Hedefi Doğrultusunda 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8.
Kullanımı eğitim gerektirmeyen bilgisayarların geliştirilmesi. Bilgi yönetimi ve iletiminde yüksek hizmet kalitesinin sağlanması. Bilgi toplumunda bilgi güvenliğinin sağlanması. Bilgi savaşlarına, elektronik savaşlara hazır olunması. Taşıyıcı sistemlerde 4. kuşak gezgin iletişim sistemlerinin geliştirilmesi. Geniş Bant İletişim Ağı’nın kurulması. Biyoelektriksel insan-bilgisayar arabirimlerinin geliştirilmesi. İletişimde uydu uygulamalarında yetkinleşmek.
Bu hususlara ilave olarak; Teknoloji eğitimi ilköğretimden itibaren zorunlu dersler kategorisinde yer almalıdır. İlköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretimde birbirini takip eden bağımsız teknoloji eğitimi derslerine yer verilmelidir. Bilinçli teknoloji eğitimi için; sürekli kendini yenileyen, teknolojiyi bilen, anlayan, onu seven ve uygulayan öğretmen adayları gereklidir. Bilgiyi ve teknolojiyi bilmek değil, bilgi ve teknolojiyi bilmeyi sürdürmek önemlidir.
Sonuç; Bilgi çağında yaşamanın gereği olan “bilgisayar okur-yazarlığı”, günümüzde en çok sözü edilen yeteneklerden birisi. Genç kuşaklar bilgisayarla barışık bir biçimde yetiştirilecek, böylece birçok alanda bilgisayar kullanımının önü açılacak. Ne var ki nüfusu giderek yaşlanan AB’de, öğrenme yeteneği zayıflamış, yaşlı insanların çokluğu ve bunların BİT olanaklarıyla örülen yaşam tarzları nedeniyle, bilgisayar kullanmaya giderek daha bağımlı duruma gelmeleri, çözümü ters yüz etme düşüncesini getirmiştir: “İnsanlar bilgisayara ayak uyduracağına, bilgisayarlar insanlara ayak uydurmalı; bir başka deyişle, “insan okuryazarlığı” olan bilgisayarlar yapılmalı”. Hem yaşam düzeyine, hem ulusal katma değere katkısı olacağından, bilgisayarı “akıllı” kılacak olan yazılım ve donanımların ülkemizde tasarlanması, üretilmesi ve ayrıca dışsatımı hedeflenmelidir. Türkiye gibi büyük bir genç nüfusa sahip olan ülkede okullaşma oranının artırılması tabii ki önemli bir hedeftir; ancak, burada eğitimin niteliğinin önemi ikinci plana atılmamalıdır. Özellikle teknik eğitim açısından, ortaöğretim kurumları modern eğitim araç ve gereçlerinden yoksundur ve öğretmenlerin niteliği yeterli değildir. Yükseköğretimde ise mevcut altyapı gereksinimlere yanıt verecek düzeyde değildir; mühendislik bölümlerinin hemen tamamında eğitim ve araştırma laboratuarları yetersizdir. Bu alt yapıyı kurabilmiş bölümlerde bile, gerek yıpranma gerekse teknolojinin gelişmiş olması nedeniyle laboratuarların yenilenme ihtiyacı vardır. Teknoloji geliştirebilecek yetenekte eleman yetiştirmekle yükümlü olan mühendislik fakültelerinin makineteçhizat eksikliklerinin karşılanması için özel bir proje çerçevesinde üniversiteye kaynak aktarılmalıdır. Geleceğin teknolojilerine egemen olmak… Teknolojideki gelişmelerin tarihine bakıldığında, belirli aralıklarla tarih sahnesine çıkan bazı teknolojilerin neredeyse bütün ekonomik ve toplumsal faaliyet alanlarında devrimsel değişikliklere yol açtıkları görülür. İş yapma biçimimizi kökten
değiştiren bu tür teknolojilerin en çarpıcı örneği İngiliz Sanayi Devrimi’nin temelinde yatan buhar teknolojisidir. Bu teknoloji, sınai üretimden kara ve deniz ulaşımına kadar, iş sürecinde meydana getirdiği köklü değişikliklerle çağımızın modern sanayi kapitalizminin doğuşuna kaynaklık etmiştir. Sonraki evrelerde ortaya çıkan bazı teknolojilerin de, buhar teknolojisi kadar olmasa da, mal ve hizmet üretiminde son derece önemli değişiklikler yaptıkları görülmüştür. Elektrik gücünün ve daha sonra da içten yanmalı motorların geniş kullanım alanı bulmasına yol açan teknolojiler ile sentetiklerin ortaya çıkmasına kaynaklık eden teknolojiler bunların tipik örnekleridir. Üretimde ve toplum yaşamında buhar teknolojisinin yarattığı köklü değişikliklere eşdeğer bir değişimi ise, günümüzün mikroelektronik temelli enformasyon ve telekomünikasyon teknolojilerinin yarattığına tanık oluyoruz. Görülen odur ki, tarih sahnesine çıkan bu “jenerik” karakterdeki teknolojilerin geliştirilip ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürülmesinde yetkinlik kazanan uluslar dünya pazarlarında rekabet üstünlüğüne sahip olmakta ve dünya ticaretindeki paylarını artırarak toplumsal refahlarını hızla yükseltebilmektedirler. Zaten, jenerik karakterdeki bu tür teknolojilerin ayırt edici özelliği de, hemen hemen bütün ekonomik ve toplumsal faaliyet alanlarına uygulanabilirlikleri yanında, uygulandıkları alanlarda üretkenliğin artmasını; daha açık bir deyişle, birim işgücü ya da sermaye başına üretilen çıktı değerinin yükseltilebilmesini sağlamalarıdır. Bu tür teknolojilere egemen olabilen ulusların kazandıkları rekabet üstünlüğünün nedeni de budur. Ne var ki, her yeni teknolojinin sağlayabileceği üretkenlik artışının bir sınırı vardır. O sınırın aşılabilmesi, daha üst düzeyde yeni bir teknolojinin geliştirilebilmesine bağlıdır. Günümüzü şekillendiren mikroelektronik temelli enformasyon ve 34 telekomünikasyon teknolojileri de üretkenliği artırmada kendi doğal sınırlarına erişmek üzeredir. Beklenen, maddenin nanometre ölçeğinde, yani atomal ve moleküler yapılar düzeyinde denetlenmesi yoluyla yeni malzeme, cihaz ve sistemlerin tasarlanmasını ve üretilmesini konu alan nanoteknoloji ve yeni biyoteknolojinin -gen teknolojisi dahil- mikron ölçeği ile sınırlı günümüz jenerik teknolojilerinin yerini almalarıdır. Yarının dünyasında iddia sahibi bütün uluslar geleceğimizi şekillendirecek bu teknolojileri geliştirip ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürmekte yetkinlik kazanabilmenin peşindedirler.
Kaynakça; -Mehtap YEŞİLORMAN / Doç. Dr. / Fırat Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi -Firdevs KOÇ / Araştırma Görevlisi / Fırat Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi -Mehmet SAĞLAM / Prof. Dr. / Ondokuz Mayıs üniversitesi Rektörü (2005) - Muammer ZERENLER / Yrd. Doç. Dr. / Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi - Barış SANLI– www.barissanli.com -Ahmet ŞENEL / G.Ü. Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi - Serhat GENÇOĞLU / Savunma Sanayi Müşteşarlığı -Tübitak