#01
|
Ocak
ÜçKağıt Ücretsiz sanal dergi
Dergi Yönetim Fatih ARIKAN Sema Nur Yanık Yazar - Çizer Ekibi Fatih ARIKAN Sema Nur YANIK Beyza KARA Gülden YURTSEVEN M. Tayyib KAYNAR Fatma ACAR Esma DOĞAN www.uckagit.com uckagitdergi@gmail.com facebook.com/uckagitdergisi
...
Ne yüzüme bakıyorsunuz ? Zaire’nin cumhurbaşkanı ben miyim ?
6 Göz nurumuz, canımız, kıymetlimiz,... Modacılarımız !
12 6
Deli saçması
32 6
Kalemi kağıdı öylesine unutmuş ki benliğim; günler geceler aldı cümleler toparlamam.. Beynimin duvarlarına çarpıp duran düşüncelerin yankısındandı zorlanışım belki, bilmiyorum..
20 6 Bu Hint filmlerinde şeytan tüyü var !
28 6 Barbara heralde ... Profesyonellik.
16 6
“Bizim hayattaki en önemli işimiz belli belirsiz, puslu şekilde uzaklarda bulunan şeyleri görmeye çalışmak değil; gözümüzün önünde apaçık halde duran şey için ne yapacağımıza karar vermektir.”
24 6 Çocuk gelinlerimiz.
Saç kestirmek : Kendini değiştirmenin en evcil yolu Bir bayanın saçıdır onun en büyük özgürlüğü! Çoğu zaman hayatına şekil verir. Giyeceği kıyafeti, yapacağı hafif makyajı (hafif diyorum çünkü ben ağır makyaja karşıyım) hatta süreceği ojenin rengini bile saçlarının ruh haline göre belirler.
28 6
IKAN R A h Fati
Göz nurumuz !, canımız !, kıymetlimiz ! Modacılarımız...
“durun ! şimdi bir tasarım yapacağım. ” Mümkün müdür arkadaşım böyle bir şey ? Mümkün müdür bir aşığın, “dur bugün bir türkü yazayım da elalem beni konuşsun” demesi ?
Saçmalama insanoğlu, yok öyle bir şey… Durun konuyu biraz daha anlayacağımız hale getirelim. Günümüzün sürekli ve sürekli (nasıl mümkün oluyorsa!) eser verebilen “sözde” sanatçı arkadaşlarımız, göz nurumuz, sevdiğimiz, saydığımız çok muhterem modacılarımız. Yahu insan her gün 10 kadını giydirip, yılda iki üç defa kocaman kreasyonlar hazırlayabilir mi ? Kreasyon kelimesini de hiç anlayamadım, saçma sapan bir şey. Üstelik Türkçesi de “yaratmak, yaratım süreci” gibi anlamlara geliyor. Neyse ona ayrıca değiniriz, devam edelim şimdi. Biri bana söylesin, Aşık Veysel’in her gün yeni bir ağıt yakması, her gün ve her gün yeni bir türkü yazması mümkün müdür ? Biri bana söylesin , Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Necip Fazıl her gün ve her gün yüzyıllarca okunacak yeni bir şiir yazabilir mi ? Şimdi içinizden birileri diyecek ki “yazar efendim, neden yazmasın”. Bunu söyleyecek olan arkadaşlar bilmelidir ki bu büyük adamlar çok şiirlerini kimseye okutmadan yırtıp atmıştır. Binlerce ve binlerce şiirleri arasında belki de yüzde birini bizlere okutmak tercihinde bulunmuşlardır. O yüzdendir bu üstadların büyüklüğü. O yüzdendir bu eserlerin nesilden nesile aktarılacak kadar büyük oluşu. Gelelim tekrar büyük üstadlarımız! Modacılarımıza. Yok yahu, vazgeçtim. Konuşmaya gerek yok. Kalem de kıymetli kağıtta; nefes de kıymetli zamanda. Harcamaya gerek yok böyle bir şey için. Oscar Wilde diyelim susalım: “moda o kadar iğrenç bir şeydir ki insanlar ancak 6 ay dayanabilir ona” Bir de bizden birini konuşturalım ki tanımayanlar belki arar, merak eder de bir yazarımızı daha öğrenmiş olur. Tarık Tufan : “modayı takip etmek cahillerin çağdaş sığınağıdır.”
6
üç Ocak
2013
Fark ettinizmi yüzleri hiç belli değil. Sadece ve sadece ne giydiğinizi önemsiyorlar, sizi değil... 7
IKAN R A h Fati
Profesyonellik ...
“Bizim hayattaki en önemli işimiz belli belirsiz, puslu şekilde uzaklarda bulunan şeyleri görmeye çalışmak değil; gözümüzün önünde apaçık halde duran şey için ne yapacağımıza karar vermektir.” Bu cümle zamanında Kanadalı ünlü doktor William OSLER’ın hayatını değiştiren cümle olmuş. Adam belki de doktorluğu bırakacağı sırada vazgeçip çalışmaya devam etmiş ve tıp dünyasında önemli gelişmeler sergilemiş. Bizim bilim dünyasında ya da belli bir alanda önemli gelişmeler sergileyememizin sebebi bu olabilir. Bizim Türk insanında kendi işini yapma gibi bir özellik yoktur. Genelde hep başkalarının yaptığını konuşur, eleştirir ,karalar ama üretim açısından pek bir şey yapmaz. Bundan dolayı Türk dilinde “Az laf çok iş” diye bir sözcük öbeği vardır. Neyse konuyu çok dağıtmadan yazımızın amacına doğru ilerleyelim. Türk insanının kendi işini yapma özelliği yoktur dedik gerçek anlamda değil tabi ironik olarak. Acaba suç sadece o işi yapan kişinin Türk olmasında mı ? Yoksa iş prensiplerinin , sistemlerin değişmesinden dolayı mı? Olayları biraz daha somutlaştıralım ve bu bağlamda askerlik kavramını ele alalım… Her Türk gencinin 20 yaşında yapması gereken vatandaşlık görevi… Peki her Türk gencinin amacı ne olmalıdır ? Bana göre sorunun cevaplarından biri kesinlikle vatanına milletine ülkesine katkı sağlamalı ve ülkesinin gelişmesinde aktif olarak rol oynamalıdır. Ama askerlikte durum biraz farklılaşıyor. Tamam gerçekten ihtiyaç olursa tarihimizdeki gibi Her Türk asker olur ama bilimin ve teknolojinin bu denli ilerlediği bir dönemde her Türk’ün asker olmasına gerek yok. Hiç kimse “öğretmenlik insanın doğasında var kutsal bir meslek her insan belirli bir 8
üç Ocak
2013
dönemde zorunlu öğretmenlik yapsın” diye bir şey demiyor ama bu neden askerlikte var… Öğretmenlik , doktorluk, mühendislik nasıl bir meslek ise askerlikte tamamen meslekleşmelidir. Bir genç gidiyor üniversite okuyor hatta bir genç demeyelim kendimizi yerine koyalım. Eğitim fakültesi okuyoruz ve herhangi bir alanında 4 yıl eğitim alıyoruz ,donanımlı bir öğretmen olarak mezun oluyoruz. Şu andaki mevcut sistemde düşünecek olursak ister kısa dönem ister uzun dönem olsun askere gidiyoruz. Hangi bilgiyle hangi tecrübeyle hangi amaçla... Silah tutmayı öğrenene kadar askerlik bitiyor zaten. Ama benim mesleğim öğretmenlik, askerde geçirdiğim zaman zarfında ülkeme ne kadar yararlı olabiliyorum? Askere gitmediğimi düşünüp o sürede de öğretmenlik yaptığımı düşünsem ülkeme ve kendime katkım ne olur bunlar düşünülmesi gereken şeyler… Profesyonelliğin iş dünyasında bir çok farklı anlama vardır belki ama basit düşünecek olursak profesyonellik işinin ehli demektir bana göre. Nasıl ki doktor ,öğretmen, mühendis olacak biri yıllarca o eğitimi almak zorunda ,askerlik neden birkaç ayda eğitimi alınıp herkesin yapabileceği bir meslek olsun ki… Kim hangi alanda eğitim alıp o alanda profesyonel olmuşsa o mesleği yapmalı. Hem meslek dalının kalitesi yükselir hem de o bireyden maksimum verim elde edilir. Bundan dolayı gözümüzün önünde apaçık halde duran problemler için ne yapacağımıza karar vermemiz gerekir…
9
10
üç Ocak
2013
11
RA A K a z Bey
Barbara heralde...
Buruşmuş Kağıt Parçası Farkına varamayan bir miskin. Birazlardan oluşmuş lakin doludizgin. Deli kahkahaları ani gözyaşlarına boğabilen bir dengesiz. Daha çok panik halinde bir aptal. Kasıtlı ve istikrarlı başarısızlık örneği. Çekice aşık bir çivi. Sıkı Beşiktaşlı. Hayalleri tiyatro sahnelerinin tozlarında gizli bir korkak. Saman alevi. Melankolik beyaz kadın.
12
üç Ocak
2013
13
14
üç Ocak
2013
15
IKAN R A h Fati
Ya hu bu Hint filmlerinde şeytan tüyü var...
Yahu bu Hint filmlerinde şeytan tüyü var… Adamlar Yeşilçam havasında film çekiyorlar ve ben onları izlerken hiç de sıkılmıyorum. Bir şey var bir şey. Samimiyet midir ki ? Fanaa filmini izleyen var mı ? Tabi Aamir Khan hayranları muhakkak biliyordur. Şimdi ben oturup size filmi anlatmayacağım, oturun izleyin kardeşim. Bu kadar kolaycı olmayın. Fanaa bildiğimiz Yeşilçam havasında. Şöyle izah edeyim; başroldeki aktristimiz kör, ve evet sonra gözleri açılıyor… Şaka yapmıyorum arkadaşlar, tekrar söyleyeyim; aktristimiz kör, ve filmin devamında gözleri açılıyor ve görmeye başlıyor. Ben Yeşilçam filmleri izleyemeyen, (Belirli yönetmenler dışında diyelim hiç izlemiyor gibi görünmeyeyim, beğenmezlik yapmak istemem. Kaldı ki Yeşilçam da da çok güzel eserler var inkar etmiyorum, ancak tekrarlardan bıktık diyelim daha bir hoş yaklaşalım konuya.) ama bu filmler izletiyor arkadaş. Herkes dans sahnelerini sardırır, ben onları bile izliyorum. Saçma biliyor, ama o filmler o danslarla güzel. Sanki o danslar olmasa o film daha bir keyifsiz olacakmış gibi geliyor diyebilirim. Fanaa’yı daha fazla anlatmayacağım, filmden bir replik ile bitirelim bu filmi. Zaten onu okuduktan sonra oturup izleyeceksiniz. Yalnız biraz uzunca bir filmdir, uyarayım… Ha bu arada; Aamir Khan’ı tanımayan gençlik, oturun izleyin filmlerini. 3 İdiots ile başlayın, güzel bir başlangıç olacaktır, sonrası da gelecektir zaten.
–Göremiyorsun sen.. + Evet görmedin herhalde sende mi körsün.. –Allaha şükür değilim.. + Kör olan birine en son söylenecek söz bu herhalde.. –Eğer kör olsaydım böyle bir güzelliği nasıl görebilirdim? 16
üç Ocak
2013
17
18
üç Ocak
2013
19
AR N Y A K yib y a T . M 20
Bu yazımda siyasi gündeme dair bir yazı yerine halkın ne derse o olur durumu.Günümüzde okuma oranının içindeki bilinçsizlik ve çocuk gelinlerine değineceğim. artmasıyla azalsa da bu durum hala devam etmekte. Barbaros Hayrettin ‘nin şarkısını anımsadım şuan ne diyordu Ülkemizin büyük bir sorunu olan çocuk gelinler ailen- “ben sizin babanızım ben ne dersem o olur!“şarkısını herin istediği biriyle, yaşları 12,13,14 yaşlarında olan bu kes hatırlar. kızlarımız zorla veya çocuk yaştaki kızımıza karşı ikna mı dersiniz yoksa kandırma mı dersiniz evlendiriliyor.Şöyle Çocuk gelinlerin çoğalmasına bağlı olarak ülkemizde bir durum var evlendiriliyor fakat resmi nikah yapılamıyor boşanma oranları da arttı.Çünkü küçük yaşta aklı evçünkü kanunlara göre yasak, din kılıfı uydurulup dini ni- vel olmayan kızlarımız aklı evvel olunca karşı çıkmaya kah kıyılarak halk tarafından çevre tarafından da onay- başladıkları zaman, kendilerini savunmaya başladıkları zalanarak evlendiriliyor .Kız 13 yaşında hamile kalır , gelin man alışkın olmayan erkek egemen toplum boşanmasına gittiği ailenin kölesi gibi çalıştırılıp onların malı olmakla razı oluyor yada günümüzde hala devam eden bir klişe birlikte , ensest ilişkiye bile sokuluyorlar çünkü kızlarımız haline gelen “ya benimsin ya toprağın” sözüyle bağlantılı onların malı ! olarak namus cinayeti oranları da artmakta , bu konuda da Cem Karaca’nın şarkısı olan “namus belası” aklıma Dindar cahil kesimde yaygın olan bu durum maalesef din geliyor.Bilir misiniz bu ülkede bu şarkı kaldırılan, sansüradamları , doktorlar ve ebeler tarafından da şikayette bu- lenen bir şarkıdır.Çünkü namus bir bela değildir demiştir lunulmayarak bir nevi bu evlilikleri teşvik etmiş olmuy- devlet ve sansürlemiştir.Ne acı değil mi? orlar mı? Bizim devletimiz kanun devleti, kanun var ama uygulayan bir adalet yok ! Namusun bacak arası olduğunu sanan zihniyetleri yıkmadan bu olayları , çocuk gelinlerimizi , töreleri , namus İslamiyet de rızasız evlilik yasak ve günahtır.Bunu bilen cinayetlerini yok edemeyiz.Bu zihniyet deki insanlarımızın veya bilmeyen dindar cahil kesim kılıf uydurmak ko- savunma mekanizmaları şudur ; Derler ki napalım yani nusunda uzmanlar.Doğuda yaygın olmakla birlikte batıda okula gönderip kötü yola mı düşsün? , birini bulup onla da yaygınlaştı artık bu çocuk gelinlerimiz.Çünkü batıya mı kaçsın? , birinin altına yatıp kendimi kirletsin? vs. Digöç arttı. yelim ki namus bacak arasından ibaret olsun erkek de namus yok mu? erkek yapınca aslanım benim, kız yapınca Ekonomiyle bire bir bağlantılı bir durum aslında çocuk namussuz ! Bir laf vardır çok severim bu lafı bu konuya gelinlerimiz.Çünkü cahil ve fakir kesimlerde yaygın bir du- tam oturuyor.O laf ; “Sevişti bir bakir ile bakire... Erkeğe rum bu.Aile de çok boğaz az para olunca kızlarını satarak milli dediler kadına fahişe!” yada birine vererek boğazı azaltıp geçimini sürdürmeye bakıyor aileler.Bu durumda da 50 yaşında ki adama 15 Çocuk gelinlerimiz büyük sorunumuzdur ancak bu soruyaşındaki, 13 yaşındaki kızlarımızı veriyorlar.Kızlarımızı nun temelinde maalesef halkımız var! düşünen yok çünkü onlar cinsel bir obje, onlar insan değil onlar erkek egemen toplumun malı ! Bunun bir diğer se- Şimdi soruyorum biz muhafazakar bir toplumuz ya hani, bebi maalesef ülkemizdeki ataerkil toplum yapısı.Baba dini nikah kıyıp çocuğu satmak muhafazakarlık mıdır?
üç Ocak
2013
21
22
üç Ocak
2013
23
K Se
NI A Y r u ma N
Saç kestirmek : Kendini değiştirmenin en evcil yolu ! Bir bayanın saçıdır onun en büyük özgürlüğü! Çoğu zaman hayatına şekil verir. Giyeceği kıyafeti, yapacağı hafif makyajı (hafif diyorum çünkü ben ağır makyaja karşıyım) hatta süreceği ojenin rengini bile saçlarının ruh haline göre belirler.
Şaşkınlığımı gizlemek numaraları ile kıvranırken bende yine 32 diş gösterileri:
“Aman Allahım yani artık ben saçlarımı rüzgara doğru savurup, sanki çok güzelmişim gibi ağzımı kocaman açarak gülümseyemeyecek miyim! Artık at kuyruğu Yorgunsa eğer saçlar, bi kot bi tişört yeter onları yapamayacak mıyım saçlarımı!” tamamlamak için. Ama taranmışsa bir güzel, upuzun dalgalı ya da dümdüz bir biçimde bırakmışsa kendini Ben cesurum diye ortalarda dolanan kızın aptal omuzlardan aşağı doğru o zaman giymek lazım işte en şaşkınlıkları da bu replikler işte. Ama bu bahsettiğim güzel elbiseleri! çokta fazla sürmeyen evrenin hemen ardından beni şaşırtan ikinci evre saçlarımın kısalığına çevremin tepKurtarıcıdır çoğu zaman saçlar! Sıkılırsın, bunalırsın, kisi oldu. yere göğe sığamaz, sığdıramazsın ruhunu. İşte o zaman hayatına şekil veremeyince gider saçına şekil Olay oldu! verirsin. Sadece şekil vermek değildir alınan o karar; Polemikler oldu! cesursan artık kısacıktır saçların… Oh oldu! İyi oldu! Bende böyle bir şekil girişiminde bulundum ve deli damarıma yenik düşüp böylece cesur bir hatun Dıdımızın dıdısının dıdısı olan bir teyzem “Semaaaa olduğumun altını çizmiş oldum... aaaa naaptın seeen saçların upuzun çok güzeldi amaaa” yakarışları ile ilk darbeyi vuran oldu. Tabi Yıllarca yağlayıp, ballayıp omuzlarımdan aşağı süzül- bense tüm soğukkanlılığımı takınmış “aman teyzecim erek sırtıma yoldaşlık yapan saçlarımdan ayrı düştüm. saç değil mi uzar!” derken kendimi mi onu mu telkin ettim bilemedim. Kendimi önce kuaför koltuğunda buldum. Sonrada aynada gördüğüm kızın ben olduğuma inandırmaya Bundan sonraki vaka ise iki arkadaşımın semanın saçı çalışırken buldum kendimi. Tamam kabul depdeli, olmuş-olmamış polemiğine şahit olmam oldu; dopdolu, hoplayan, zıplayan duygularıma cuk oturan bir görüntü oluşturdu bende ama bunu ilk zamanlar A kişisi: ‘Sema valla çok güzel olmuş, çok yakışmış, idrak etmek bir hayli zor oldu. şahsen ben çok beğendim.’ 24
üç Ocak
2013
B kişisi: ‘Yaa bi saçmalama diğer türlü daha güzeldi, böyle bi garip olmuş, yo yo beğenmedim.’ (onun bi garip dediği ifadenin altında yatan gariplikleri biliyorum ben, orasını karıştırmayın, garip diyosa gariptir :) Ama tüm bu vakalardan harici ayılıp bayılanlarda olmadı değil tabi. Mesela; “Anaaam valla benimde saçlarımı kısacık kestirip, kıvırcık saçlı olasım geldi sema yaa özendim çok.” “Saçlarının karmaşıklığında seni görüyorum sema.” (bu bir iltifattır benim için :) “Kıvırcıkım benim pek sevimli olmuşsun la.” (bunu diyen kardeşimden koskocaman bir muck aldım devamında) “Vay vay vay sema sen misin yaa beyonce’un yandan yemişlisi gibi olmuşsun.” (buda iltifattır valla:) Yani kısaca bunca satıra konu olan çoğunun amaaan altı üstü saç dediği şey bir bayan için (burada genelleme yapıyorum, istisnalar kendi bilir) çok önemli bir konuma, duruma, yere, öneme sahip! E anlattığım gibi ruhsal, çevresel, içsel, dışsal, polemiksel, öldüresim gelensel durumlara sebep olabiliyor bu her teli ayrı can taşıyan saç mereti. Benden size tavsiye eğer bir bayanın saçı mevzubahisse aman dikkat!... Haa bu arada mutluyum, amaaan saç değil mi uzar! Hee bide son sözüm şu olsun; kısa saçlı kız mı olur be! O ne ölee
25
26
üç Ocak
2013
27
ARA K a z y Be
Deli saçması...
Kalemi kağıdı öylesine unutmuş ki benliğim; günler geceler aldı cümleler toparlamam.. Beynimin duvarlarına çarpıp duran düşüncelerin yankısındandı zorlanışım belki, bilmiyorum..
Gözlerime bakıyordum.. Aylar sonra gerçekten gözlerimin içine bakıyordum. Üzerine hayalleri yıkılmış, enkazdan çıkmaya çalışan üzgün, kırgın ve mevcut umudunu inatla bir parça koruyabilmiş bir delinin gözleri.. İnsanın kendine yapabileceği kötülüğün boyutu.. Uçurum kenarı, Bir işe yarama çabası tüm bunlar, umutsuz bir yardım cennet bahçesi.. Birbirine zıt ne varsa gözlerinde taşıyan çağrısı. Alışınız.. Karşınızdaki ruhu dibi boylamış bir ha- bıkkın bir kadının gözleriydi gördüğüm. tundur. Kasıtlı bir mahvoluş örneği, tüm dünyaya edilmiş ağız dolusu bir küfür. Sancılı süren yüzleşme evresi sona erdi ve farkındalık algısı oldukça yüksek bir beyinsiz olmanın verdiği ironiyle Ruh halimin renk tonunu alenen gözler önüne serdiğime gülümsedim deli kadına. O an çılgınlar gibi, kocaman bir göre boyumdan büyük cümlelerden oluşturduğum coşku ve cesaretle inandım hayatımı da eşyalar gibi dülakırdılara gelelim. zeltip, temizleyebileceğime.. Civardaki ışıkların birer birer söndüğü bir saatte tüm hayatımı yoluna koymaya karar verdim belki milyonuncu kez. Sigaramdan aldığım son nefesle birlikte doluştu bu karar içime. Bomboş sokağın ortasında duran kediyle göz gözeydik o sırada. Bir hışımla odama doluşmuş tozlarla vedalaşarak başladım bu devrime. Yerinde olmayan her eşya tekrar yerini aldı, çöpler bir kutunun dibinde buluştular ve uyku mahmuru kitaplarımı düzenledim hasret ve tutku dolu dokunuşlarla. Bozuk attılar bana aylar süren ayrılık yüzünden. Utanç yüklü bir gülümsemeyle özür diledim onlardan. Hummalı bir çalışma sonrası her şey olması gerektiği gibiydi. Dört duvar hazırdı içsel devrimime.
Geçiciliğine Tanrı’ya inandığım kadar inandığım o optimizm dalgasıyla bir sigara daha yaktım. Aldığım ilk nefese hapsettim ve inatla çektim içime soluğumu kesen karanlığı son bir kez daha içimi parçalamasına izin vererek.. Yıldızlara üfledim hepsini ve fısıldadım ardından; “Hoşça kal deli kadın.”
Sonra O’nu gördüm. Gözleri kızarmış, telaşlı ve yorgun bir kadın.. Saçlarındaki sigara kokusunu aldım aniden. Yanağına düşen gözyaşıyla ürperdim.
28
üç Ocak
2013
29
30
üç Ocak
2013
31
Gülde
ER V E S T n YUR
Özserüvenler...
Şizofreniapragma
Bazen bir *çöp kutusunun karşısına geçip konuşuruz saatlerce ,o bizimdir,aittir. Hem belki de herkes dinlerken “evet anlıyorum” sendromuna takılsa da o takılmaz.
Hastayız aslında. Bazen şizofreni,bazen paranoid bozukluk,bazen Yanlış ta anlamaz o kolay kolay. Ha ona bir çeşit günlük mani,bazen anksiyete nevrozu hatta bazen grip.. muamelesi yaptığımız da sanılmasın.Yalnızca yazıp komFiziken, ruhen çoğu hastalığı bazen farkında,bazen mensalist takılmayız.Eşlik eder,içine atılan çöplere inat değil barındırıyoruz. Farkına varabildiğimiz ve dozunu saf ve temiz.
ayarlayabildiğimiz sürece gayet faydacı bir olay bu. Ki Neden sonra, doz tamamlanmıştır ve kalkıp belki bir cam memnuniyetsiz olmak da ahmaklık fikrimce. açar;belki telefonunuza,mailinize gelen birkaç metni Bu hastalıklar bünyemizde var olmaya devam ederken yanıtlar,olması gereken insan modeline geri dönersiniz. yalnızca bağışıklık sistemimiz yahut psikolojimiz güç İşte bu,”biz” olmak. İşte bu “şizofreniapragma”. kaybı yaşadığı zamanlarda ortaya çıkıyor olmaları bunların dozunu ayarlayabileceğimiz ve faydacılığa İnsanları görür konuşur güler okur çalışır yer ve yine o kendi mabedinize geri dönersiniz. İşte o zaman başka bir çevirebileceğimizin habercisi. serüven daha başlıyordur. Ha tabi,bazen “mekanı cennet olsun” dualarıyla dini mabed,”sen buradayken herkes karşında”,”ver bana Geri dönüş. düşlerimi” ile melankolik insan birikintisi,”fuck’em all”larla dünya umrumda değil imajı yaratan genç çağın iletişim organı yapmamalı sosyal paylaşım sitelerini ille de ben “hastalığımın farkındayım onu faydacılığa dönüştürdüm” diye.. Ya da saptırmamalı hedefi genel sayfada paylaşılan “bunu bana yaptın ama bedeli beni kaybetmek olacak sen kendini biliyorsun”la. Paylaşacaksan kendinle paylaş önce oturup,belki *gri bir çöp kovasıyla,belki bir abajürle,ne bileyim kendine benimsediğin bir cansızın(!) vardır elbet.sonra çağır O’na söyle,zaten bilmiyor mu kendini(!), yahut çağır bir sevdiğini anlat,dinle,o da anladığı kadar(?) yorumlasın.
32
üç Ocak
2013
33
Ş KTA A t e y a Kif
Bazen, belki... Bazen bir tarih değiştirir yaşamı Belki zamanı geri alır Belki de yeni rüzgarlara kapı açar Sıyrılmak isterken düşüncelerden bir nebze Savrulmak istersin hiç bilmediğin bir yere Bazen de hiç tanımadığın yüzler iyi gelir ruhuna Birkaç saniye de olsa rahatlamışsındır Ama tarih tekerrür ettikçe eskide bulursun kendini Söylenirsin kendince; giden gelmez ki… Giden başka suretle gelir de Bu defa da alışmak, alışmak zor gelir dersin…
34
üç Ocak
2013
35
36
üç Ocak
2013
37
38
üç Ocak
2013
Ş KTA A t e y a Kif
...
Bir kuş uçtu yüreğimin en derininden Kanatları gümüşten Gagası altından Dedim ki ona Özgürlüğe uç kuşum Salınsın gökyüzüne gümüş kanatların Özgürlük şarkıları da mırıldan martılar gibi Değmesinler sana haykır dünyaya şarkını Sevincini, öfkeni ve tüm kırgınlıklarını Üzerinden geçtiğin her ülkeye insanlık da götür kuşum Söyle onlara vurmasınlar ademi Vurmasınlar kara toprakları Söyle onlara kuşum Başka bir ulusu ezen bir ulus özgürlük için savaşamaz.
39
40
üç Ocak
2013
41
Ah şu melekler - Zeki ALTIN Melekleri üşüştürme gülüşüne…
Melekleri düşürme gülüşüne…
İçimde öyle bir alev tutuşmuş ki seni en kor ateşinde yakar. Yıllar gebe kalırken sen hatıralı gözyaşı kırıntılarına, bense şimdi makas kesiği yaralarıma üç-beş nöbetini tutuyorum. Söylesene! Kaç bucaktı gök(yüzüm)ü aydınlatan ışığın? Kaç bucaktı fiziki olarak tenimde yer tahmininde bulunamayan kanamalı göz kırpışın? Ve kaç bucaklıydı ötenaziye kurban edilmiş hayallerin?
Ellerine düşüşüm ölüşüm; ölüşüm kurtuluşuma son gülüşümdür gözlerinin beyaz perde siluetinde. Beni gözlerinin gölgesine alır mısın? Yoksa kirpiklerinin güneş yakıcılığında yakacak mısın tenimi?
Mahkûm oldum bakışlarındaki güzellik abidesi resim karelerine. Ben sana müebbet âşık olsam, beni mütemadiyen yüreğinde saklar mısın? Kalemi kırılmamış tek Bilmediğim sokaklarda kaç bucak yalnızlıkları eskiltti- celseli geleceğine tutuklu yargılar mısın beni? Ben kırdım ysem ben, sen de o kadar kaldın sol tarafımın enfeksiyon Hâkimin kan mürekkepli alın yazısını yazan kalemini… tutmuş yarasında. Antibiyotik kesmeyen ağrılar başlıyor en uçuk rüyaları gösteren film şeridi uzvumda… Sen beni mahpushanemin özgürlüğü yaklaşmış aşk mahkûmu yalnızlığımda kucakla… Şimdi hangi filmin galasına çıksa kalbim, en sahte başrol oyuncuların repliklerine denk geliyor bahtı kara şans Sonra senaryosu yazılmış kaderimin gözlerine çizdiği meleğim. yerde, işte tam o yerde öldürürcesine mumyala, o uzun kollarınla. Sonra gökkuşağı renkli tabutuma koy beni… Melekleri küstürme gülüşüne… Buna müteakiben meleklerin türküsünü söyle, hani belki üşüyen kulaklarım ısınır sıcak sesinle. Şimdi n’’olur meBir melaike güzelliğinde saçılan nurani saçların bir ihane- lekleri düşürme gülüşüne… tin kör bıçağına sakladı düşlerimi. Aşka ihanet etmek zor gelir insana; keza ayrılıkların cenini olan depresyonlar bir ihanet yükünü andırır yorgun insan omuzlarında… Değil mi ki ihanet sokağının numarası belli olmayan hanelerinde çıkan küfür sözlü nidaların insanları ayırdığı? Değil mi ki son/bahar mevsimi satıcılarının soğuk havada sattığı afilli şubat aylarının şahdamarını kuruttuğu… Esse rüzgâr gözbebeğinin avuçları üşür ellerimde bilirim. Bir soba eşliğinde okunan türküler ile yanar yanmayacası gülüşler, bunu da sen bilirsin…
42
üç Ocak
2013
Freud haklıymış - Bilgesu KARAKOYUN Freud haklıymış insanlar gerçekten kötü. İnsanlar iğrenç. Kendi kendimizi mahfetmişiz. Medeniyet adı altında kendi kendimizi mahfetmişiz. Özgürlüğümüzü satmışız. Bir kağıt parçası uğruna ruhumuzu satmışız.Barış dini demişiz dinsizliği öldürmekten daha günah saymışız. Din adına insan öldürmüşüz. Toprak adına insan öldürmüşüz. Petrol , altın , kömür , elmas , bedenimizi tatmin etmek için öldürmüşüz hep. Ölüm kadar bizi etkileyen bir olay yoktur. Ama ölüm kadar da biz olan bir şey daha yoktur. Ölüm biz kokuyor. Ölüm insanlık kokuyor. Buram buram intikam iğrençlik cahillik yani biz kokuyor. Biz ölüm kokuyoruz. Kan kokuyoruz. Masumları kanı kokuyoruz tertemiz. Elinde , dilinde , belinde böylesine kan olan bir tür daha olabilir mi ? Benciliz , korkağız , canavarız biraz da .Gayet mutluymuşuz aslında. Üretme yok sorumluluk yok . Hiç bir şey yok. Git yemek bul. Seviş.Bu kadar işte bu kadar. Bizden daha temizdi onlar ve daha mutluydu onlar. Ama sonra o içimizdeki canavar büyüdü büyüdü. Hırslarımız büyüdü işte. O mutluluğu temizliği bıraktı bıraktık. Medeniyet kurduk. Sonra kibrine yenik düştü. Kendini diğerlerinden üstün gördü alçakça bir şekilde “medeniyet”in getirdiği o muhteşem aletlerle diğerlerini yanında çalıştırmaya başlamış. Kıskancız ya herkes yapmaya başlamış. Kimse köle olmak istemiyor herkes patron olmak istiyor. Aranızda ne fark var onların neyi senden eksik diye sorsan cevap veremez. Daha üstündü diğerlerinden parası vardı. Patrondu. Mutlu olmalıydı. Ama farkında değildi aslında herkes mutluydu eskiden. Ama yine de mutluydu herkes ; çünkü onlar kaybettiklerinin bile farkında değillerdi.
43
44
üç Ocak
2013
45
al mektuplarını, ver mektuplarımı...
46
üç Ocak
2013