1819 turkler haqqinda gorduklerim ve duyduqlarim mesalikul ebsar shihabetdin b fazlullah elomeri che

Page 1


ŞiHABEDDiN b. FAZLULLAH EI-ÖMERi

Türkler Hakkinda

GÖRDÜKLERi M ve

DUYDUKLARlM MESALiKU'L EBSAR

Çeviri ve Notlar: D. Ahsen Batur

Selenge Yayınları istanbul- 2014


Selenge Yayınları No: 76 Tarih Serisi: 63

Kapak-Sayfa Düzeni

Selahattin Uslucan

Tashih ve Redaksiyon

Mehmet Efendioğlu

Haskı-Cilt

Slt•p Ajans

Malbaacılık

ll'i: 0212 446 X8 46

ISBN 978-605-4944-02-6

Selenge Yayınları

Ticarethane Sok. No: 41/24 Cağaloğlu-İstanbul Tel: 0212 514 45 73 Faks: 0212 511 09 35 www.selenge.com.tr e-posta: selenge@selenge.com.tr


İÇİNDEKİLER

�i IlABEDDiN B. FAZLULLAH EL-ÖMERİ . .. .

1. GENEL BAKlŞ

.

.

. .

..

..... . ....

.

. . .. . . . . . . .

. ... . . . ... .......

.

.................... ......... .... .. ..... ......... .................................

?

16

Mc�hur Göller ................................................................................................16 Ilaikiarın Büyük Binaları . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . !? .t\tcşgedeler

.....

. . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

islam ülkelerine genel bir bakış ..................................................................... 25

ll.

HİNDİSTAN VE TUGLUKŞAHLAR

lll.

.

.

. . .. . .

.......... .... .... . .

...

. 28

. .. ..... . . .... . ..

.

CENGiZ-HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELERİNDE . . . .. ... . . . 57 . . .

. .. . .

( 'cııgiz-han ..................................................................................................... 58 ( 'cııgiz-han'ın dini, yasası ve davranış şekilleri ............................................. 61 l'alıt Sahibi, Çin'in hakimi büyük .................................................................. 78 lllıanın ülkesinde ............................................................................................78

IV. TURAN HALKLARI .... . . .. . .

. . .

. . . . . . 85

. .. . . . . . . .. . . . .. . .

. .... ...

.. . . . . . .

. . .. .

... . .... ... . .. . .. .

Mfıveraünnehr ve çevresindeki ...................................................................... 85

·ıiirk ülkelerinde yaşayanlar...........................................................................85 llarezm . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86 Illiyük şehirleri ...............................................................................................88 <iazne ........................................................................................................... l06 l'lirkistan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı06

V. HAREZM VE DEŞT-İ KIPÇAK .

... .............

..

. . .. . ..

........ ... .

. .

.................

lll

f\yn Calut ..................................................................................................... ll8 llarczm .........................................................................................................1 28

VI. ANADOLU'DAKi TÜRK ŞEHİRLERİ . .

.

.

. .. .. .... ...... 131

.. . .... .... ........ .... .

1 >iyar-ı Rum'daki Türk Beylikleri

.

. . . .. . . . . . . . . . . . .

.

.. ...... . ... . . . ..... . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . 1 44

S li Ic miş'le ilgili bazı bilgiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ... . . .. . . .. .. ... .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 149


6

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

Birinci Fasıl..................................................................................................157 Üçüncü Fasıl ................................................................................................161 Dördüncü F asıl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 162 Beşinci Fasıl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 162 Altıncı Fasıl.. ................................................................................................ l64 Yedinci Fasıl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 164 Sekizinci Fasıl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 165 Dokuzuncu Fasıl

.......

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .166

Onuncu Fası ı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 167 Onbirinci Fas ı ı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

On İkinci Fas ı ı

.....

. . . . . . . . . . . . . ı 67

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı 68

On Üçüncü Fasıı: ......................................................................................... ı69 On Dördüncü Fas ı ı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı 69 On Beşinci Fas ı ı . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı 70 On Altıncı Fasıl... ......................................................................................... l70 DOGU MU ÜSTÜN BATl MI

....

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 171

İSLAMTARİHİNDE TÜRKLER (KRONOLOJİ)

..........................................................................................

176

HAREZMŞAHLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 231 Gur devletinin kurulu�u ve . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 275 Sebüktekin hanedanının yıkılışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 275 Dımaşk hakimi Nureddin Mahmud . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 280 551 yılından 560 yılına kadar olan olaylar: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 280

FAYDALANILAN KA YNAKLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .430 KARMA DİZİN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .433


ŞİHABEDDİN B. FAZLULLAH EL-ÖMERİ

Şeceresi, Şihaheddin, Ebu ' l Abbas, Ahmed b. Muhyiddin Ebu Zeke­ riyya Yahya b. Ebu'l Meali Fazlullah b. Ebu'l Fazl el-Mücella b. Ce­ ınaleddin Dagcan b. Halaf b. Ebu'l Fazi Nasr b. M ansur b. Ubeydullah b. Adiyy b. Muhammed b. Ebu Bekr Abdullah b. Ubeydullah b. Ebu Bckr b. Ubeydullah es-Salih b. Ebu Seleme Abdullah b. Ubeydulah b. ı·:bu Abdurrahman Abdullah b. Ömer ibn i ' l H attab el-Kureşi el-Adevi ci- Ömeri'dir ve soyu Hz. Ömer' e dayandığı için el-Ömeri denmiştir. Kadı, fakih, edebiyatçı ve sır katibidir. Yaklaşık bir asır boyunca Mısır ve Suriye'de divan-ı inşa başkanl ığını elinde bulunduran bir aile­ çocuğu olarak dünyaya gelen ei- Ömeri'nin ailesi Aşağı Mısır'ın

nin

Biirüllüs kentine yerleşmiş olmasına rağmen, kendilerini Mısırlıdan çok Suriyeli gördükleri için "Dımaşki" künyesini kullanıyorlardı. Babası Kadı Muhyiddin, iki defa Dımaşk sır katipliği mevkisinde bulunmakla birlikte Melik Nasır Muhammed b. Kalavun' la ters dü­ şü nce görevinden aziedildi ve Alaaddin İ bnü ' l Esir ' in yerine yine aynı sıı llan tarafından Mısır sır katipliği makamına atanıncaya kadar iki yıl evinde oturdu. 1331 ' de Dımaşk'a naklolunduysa da bir yıl sonra tek­ rar Mısır'a döndü ve ölünceye kadar orada yaşadı .

El- Ömeri'nin Alaaddin Ali, Bedreddin Muhammed, Ebrekuhi, Muhammed b. Hüseyin el-Fuyi gibi birçok kardeşi vardı. Yazarın din izdeki ağırlıklı olarak üçüncü cildinin çevirisi verilen 27 ciltlik


TCJRKI.I·R IIAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

Mesalik el-Ehsôr'a bir zeyl yazan oğlunun adı Şemseddin Muham­ med 'dir. El- Ömeri, Dıma�k şehrinde H. 700 yılında dünyaya geldi. Kahire ve Dımaşk'ta aralarında ünlü Kadı ibni Şuhba' nın ve Şeyh Şemscddin el- Isfahani'nin de bulunduğu zamanın en ünlü hocalarından çeşitli konularda ders aldı ve Şeyh Isfahani tarafından Şafii mezhebiyle i lgili konularda fetva makamına getiri ldi. EI-Ömeri'nin bulunduğu mevki, makamının yüceliği, divan katip­ liğindeki emsalsizliği hakkında çağdaşlarının çok övücü sözleri vardır. Örneğin Safedi onun hakkında şöyle der: "Fazilet sahibi, son derece belagatlı ve hafızdır. Edebiyatçıların piri dir. Yazışma konusunda yük­ sek tepelerin Güneşi gibidir. Ormanındaki aslanların reisi , çekemeyen­ lerinin azılı rakibidir. Tam bir zeka küpü; söz denizinin incisi, inşa sanatının şimşeğidir. Sözleri öyle fasih, öyle beliğdir ki, tam bir insi­ cam sergiler. En derin denizlere dalıp en büyük inci leri çıkarınakta ustadır. Söz sanatının emsalsiz bir süvarisidir. . . Cengiz-han ailesi, Hindi stan Türk hükümdarları ve Türklerin tarihini ondan daha iyi bilen birini görmedim". Yine çağdaşlarından İ bni Tagrıberdi, Makrizi ve İ bni İ yas ' ın onun­ la i lgili çok güzel sözleri vardır. EI- Ömeri, inşa işlerine Dımaşk'ta başladı ve babası Muhyiddin M ısır'da sır katipl iği görevine atanıncaya kadar bu görevi sürdürdü. Sonra babasıyla birlikte Mısır'a geldi. Buradaki görevi, gelen mektup­ ları sultana okumaktı. B abasının sır katipliğinden aziedilmesi üzerine tekrar Dımaşk 'a döndüyse de, çok geçmeden babası ikinci kez sır katibi olarak atanınca yine Kahire'ye döndü. Görevi yine sultana gelen mektupları okumaktan ibaretti ve Daru ' l Adl (Adalet Bakanlığı Sara­ yı )nda kalıyordu. Devadar Emir Salahaddin Yusuf la önceleri iyi ge­ çinirken, bir gün aralarına kara kedi girdi ve kendisi ve babası sultanın huzurunda bulundukları bir sırada sultan onun yerine Seyfeddin Bu­ ga'yı devadar tayin etti. Şam naibi Emir Tengiz, 730 yıl ında M ı sır'a gel erek sultandan Alemüddin Muhammed b. Kutub' u Dımaşk 'a sır katibi olarak verme-


(>NSÖZ

9

sini istedi. Sultan, naibin talebini kabul ederek Alemüddin'i sır katibi olarak atadı, fakat ei- Ömeri sultana onun Kıptl olduğunu, dolayısıyla sır katipliğine getirilmesinin uygun düşmeyeceğini bildirdiyse de, su ltan Şam naibinin hatırını kırmamak için atama kararını imzaladı. Şihabeddin el- Ömerl'nin yine itiraz etmesi üzerine sultan onu katı bir biçimde azarl adı . Ancak, sultanın bu sözleri onu büsbütün çi leden ç ıkardı ve "Müslüman bozuntusu birini nasıl sır katibi olarak atar, nasıl onun maaşını yükseltirsiniz? Sana hizmet etmeye değmezmiş ve bundan sonra sana hi zmet etmek bana haram olsun ! " dedi . Sonra sinir­ l i bir şekilde sultanın bulunduğu salonu terk etti. Salonda diğer emirler de vardı. Hepsi de onun bu sözlerine şaşırmıştı ve sultanın onun boy­ ıı unu vurduracağına kesin gözüyle bakıyordu. Şihabeddin doğruca babasının yanına gidip, olan biteni anlattı. B abası hayli şaşırdı ve he­ men oğlunun hatasını telafi etmek için kol ları sıvadı. Sultanın huzuru­ na girip yer öptü ve oğlunun bağışlanmasını isted i . Sultan, sırf onun hatırı için oğlunu affettiğini bildirdi ve Şihabeddin'in yerine gelen mektupları okuması için diğer oğlu Alaaddin Ali'yi getirmesini söyle­ di. B abası, Alaaddin'in henüz küçük olduğunu söylediyse de, sultan "Ben onu eğitirim, al getir! " dedi . Böylece Şihabeddin babası ölünceye kadar evde oturdu. Kardeşi Alaaddin ise sır katipliğindeki görevine devam etti. Bir gün Şihabed­ d i n D ımaşk'a gitmesine izin verilmesini isteyen bir dilekçe verdi . Bu di lekçe sultanı öfkelendirdi ve devadar Taçar'a onu kale salonuna getirip soymasını, kendi el yazısıyla on bin dinar ödemeyi kabul etti­ ğini b i ldiren bir belge imzalamasını, yapmaması halinde kırbaçlanma­ sını emretti . Şihabeddin'i soyup öldüresiye kırbaçladılar. Sonunda kendi el yazısıyla on bin dinarlık cezayı yazıp imzaladı. Böylece bü­ t ü n malları müsadere edilirken, Dımaşk'taki mülklerinin de satışına karar verildi. Şihabcddin, elli bin dirhem borç bularak 1 50 bin dirhemi getirdi, fakat paranın tamamını ödeyemediği için hapse girdi ve böyle­ cc atı ay on sekiz gün sonra tuhaf bir sebepten dolayı hem borcundan, hem de hapishaneden kurtuldu. Olay şöyle olmuştu:


lO

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARIM

Katipierden biri sultanın e l yazısını taklit ederek onun elinin kesil­ mesi konusunda sahte bir ferman yazmıştı. Şihabeddin sultandan ken­ disinin affedilmesini rica etti, fakat adam hapse düşmekten kurtu l a­ madı ve serbest bırakılması için dilekçe verdiği güne kadar bir süre hapiste kaldı. Esasen sultanın hiçbir şeyden, onun neden hapsedildi­ ğinden haberi dahi yoktu. Sultan bu olayın sebebini sorduğunda, "Siz bu işin aslını Şihabbeddin b. Fazlulah ' a sorun" dediler. Sultan da biri­ ni göndererek Şihabeddin'den bu durum hakkında bilgi istedi. Şiha­ beddin, işin iç yüzünü anlatınca hem kendisi hem de o sahte ferma�ı yazan katip affedildi. Bu olaydan sonra Şihabeddin Kahire' deki evine gitti. B ir süre son­ ra yani Şam naibi Tengiz ' in öldürülmesinin ardından sultan onu çağır­ tarak Dımaşk' a Şihabeddin Yahya b. İ smail b. El-Kayserani' nin yeri­ ne s ı r katibi olarak atadı. Şihabeddin Dımaşk' a vannca İ bni Kayserani tutuklandı, malianna el konulup, Emir Tengiz ' in bilgisi dahilinde bir komplo düzenlediği için elinin kesilmesi kararl aştırıldı. Fakat adamın bir şeyden haberi olmadığı için serbest bırakıldı. Ş ih abeddin, sultan ölünceye kadar sır katipliği görevini sürdürdü. Ş ihabeddin'in devletle olan ihtilafı sultanın ölümünden sonra da de­ vam etti ve kardeşi Bedreddin Muhammed yüzünden azledilerek, hak­ kındaki şikayetler sebebiyle Kahire 'ye çağırıldı, fakat kardeşi Alaad­ din' in araya girmesiyle tekrar Dımaşk ' a gönderildi . Artık işten el çektirilmiş bir kişi olarak evinde otunıyordu ve ken­ disine yetecek kadar bir maaş bağlanmıştı. Ancak çıkan kara ölet has­ talığı Dımaşk'a da sıçrayınca önce hacca gitmeye karar verdiyse de, sonra fikrini değiştirip ailesiyle birlikte Kudüs 'e gitti. B urada amcası­ n ı n kızı olan hanımı vefat etti. Hanımını defnetti, fakat kendisi de hasta ve bitkindi. Kara ölet ona da bulaşmıştı . Sonunda şiddetli bir ateşle başlayan hastalık yüzünden orada hayatını noktaladı. Aşağıda kendisine ait olan şu beyit onun nasıl bir hayat yaşadığını göstermek için yeterlidir. -,-:.--:-1

� �1.! ol,.. L.l

� w..!l L. ..; .)A' r\.,ı'

Olmadı ağız tadıyla geçen bir gün ömrümde Onun dışında geriye benim için ne kaldı kil


ÖN SÖZ

ll

Sultan, onun ölümünün ardından oğlu Kadı Bedreddin Muham­ med ' i sır katibi ve inşa divanı reisi olarak atadı. Yazar, eserindeki bilgileri nasıl topladığını şu şekilde anlatmakta­ dır: "Bir insandan kendi memleketi hakkında bil gi alıyor, sonra bir oaşkasına, daha sonra yine bir başkasına soruyor ve bunların anlattık­ lan arasında bir çelişki yoksa, o bilgiyi güvenilir bilgi olarak alıyor­ d um. Eğer anlattıkları birbirini tutmuyorsa, bu defa ikisinin ittifak ettikleri bilgiye güveniyordum. Fakat üçünün söyledikleri birbirini t utmuyorsa, o zaman o bilgiye itibar etmiyordum. Eğer birinden bir bi lgi almışsam, bir süre onu unutuyor, daha sonra aynı kişiye aynı konuyu tekrar soruyor ve şayet ilk söylediği şeyi yine aynen tekrar ediyorsa, o bilgiyi alıyordum. Ancak, ilk söylediği ile daha sonraki sözleri arasında fark varsa, itibar etmiyordum."

Eserleri:

Ş ihabeddin b. F azlullah el- Ömeri bu kısa ömrüne (H. 700-749) rağmen pek çok önemli esere imza atmıştır. l . Mesaliku 'l Ebsar .If memalik "il-emsar ( ..1lL.... ,) J�YI .!lll-. 3 . cildinin büyük kısmını oluşturan

;L...:...'il). Özellikle Türklerle i lgili

elinizdeki çevirinin ait bulunduğu bu eseri, tarih, coğrafya, edebiyat, a stronomi, tıp, sosyoloji vs. konularında yazılmış büyük bir ansiklo­ pcdidir. İ bni Fazlul lah el-Ö meri'nin h. VIIl. Yüzyılda kaleme aldığı hu eseri, Memluklu sultanları döneminde kaleme alınmış en öneml i çalışmalardan biridir. Yazarın bu eserinin bazı bölümleri çeşitli Batı di llerinde tercümeleriyle birlikte yayınlanmıştır. Örneğin Quatremere,

el inizde çevirisi bulunan 3. cildin önemli bir kesimini nottarla birlikte ı:ransızcaya çevirerek yayınlamıştır. Eser, 27 cilt halinde Kahire' de has ı 1 mıştır. 2. Et-ta 'ri{ bi'l-mustalahi'ş-şerif (....i:�' ;:1'- -·1� ÜJ_;ull. Divan yazışmalan konusunda kaleme alınmış bir el kitabıdır. İ nşa işlerinde

uzun süre görev yaptıktan sonra yazarın tecrübelerini aktardığı bir ı,:a l ışmadır. Memluk devletinde el- Ömerl ' den sonra divanda görev


12

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARIM

yapanların yastık altı kitabı olmuştur. Kalkaşandi, bu eser için "bu sahada yazılmış en önemli bir başucu kitabıdır" demiştir.

3. Menu:iliku ubbdd es-salfb (�1 -��lA..). El- Öıneri, bu kita­ bında o çağda yaşayan Frenk hükümdarlarını anlatmaktadır. Bunları da hapishane arkadaşı Cenovalı B alahan'dan dinledi klerine dayandıra­ rak yazmıştır. Eserde özellikle Fransa ve Alınanya ile onların sosyo­ politik durumlarından söz edilmekte, ayrıca bunduk adlı silahtan, İ tal­ yanlardan ve Cenovalılardan bahsedilerek onların Müsl ümanlarla olan i l işkilerine ışık tutulmaktadır. Bu eser Roma'da 1 883 yıl ında İ talyanca çevirisiyle biri ikte yayınlanmıştır. 4. Nüzhetü '1 kafiye fi ma 'r�feti '1 kitdbe ve'1-qafiye ( ..) �lS.l1 :U. _).i 4.�\:iSll 4.!_yu•). B irisi Leipzig 493 ' noda kayıtlı, diğeri Flasher'in kütüphanesinde olmak üzere iki nüshası mevcuttur.

�\.ili _ı

5. Dem 'atu '1 bdki ve yakzatu ·ş -şaki (ev es-sahir) ( �'�Lll�.: y.WI _ıl �I...!JI). İ rlanda kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur. Eserin sonunda el- Ömeri'nin el yazısıyla yazılmış şu satırlar yer almaktadır: "Bunları benim ağzımdan Mevlana Şeyh Hafız . . . Ebu 'l Hayr Said b . Abdullah eh-Dehli el-Hanbeli - Allah ona uzun ömürler versin, - ve Şeyh Berhaneddin İ brahim b. Kemaleddin M uhammed b. Nasru'l En sari benim Kasyun 'daki evimde 7 45 yılı S afer ayının yedisine teka­ bül eden Cumartesi günü dinlediler. Bu eseri Ahmed b. Yahya b. Faz­ ltıilah el- Öıneri - Allah onun günahlarını affetsin, - yazmıştır." 6. Zehebiyyetü 'l-asr (_;-.a.ll �j . İ slam dünyasının doğu ve batı kesimindeki şairlerinin hayat hikayeleri ve eserlerinden bahseden bir çalışmadır. El- Ömeri, M esal i k ü ' l Ebsar adlı eserinde bu kitabının yazdığı son kitap olduğunu belirtmektedir. Fakat bu eserden ancak beş varak günümüze yetip gelmiştir ve o da Tunus'taki Eski Eserler Kü­ tüphanesi' nin sahibi Şeyh Ali el-Aseli'nin elindedir.

7. Sabdbetü'1-nıüştaq (Jli..:....ıı ��). Hz. Peygamber ' le i lgili methi­ yeleri içermektedir. 8. Eş-şeteviyydt ( ..::.ı\.,ı_ı:i..::.ll). Kış mevsiminde kardeşlerine yazdığı mektupları içermektedir. Eserin bir nüshası Leiden 35 1 , İ stanbul Ü ni-


ÖNSÖZ

13

versitesi kütüphanesi 1 1 44 no. lu kayıtla, Arapça Elyazmaları Enstitü­ sü no. 498 ' de bulunmaktadır.

9. Ed-da'vetü'1-nıüstecabe 2/1968)

(��\

"-".lll).

( Keşfı.i 'z-zünün,

ı O . Sefretii 's-sefere (ö_;i....ll • � ).( Keşfı.i 'z-zünün, 2/992). ı I. Nefhatu 'r-ravz (v"a,)l �). (Keşfı.i'z-zünün, 2/ı 968). 12. Favadilu's-semer fı'fadail-i al-i Ömer ( Jl j.A�.) �� j...:,l _,9 ;-•ı::·). Kendi ailesi ve soyuyla i lgili kaleme alınmış dört ciltlik b ir eser­ di r. Fakat henüz bulunamamıştır. 1 3 . Ed-diirerii'l:feraid (ııl_;ill .J.J.lll). İ bni Hakan ' ın "Kalaidu'l 'ık­ han fı mehasini ' l a'yan" adlı eserinin özetid ir. Hükümdarlar, vezirler, kadılar, alimler, şairler ve edi'blerle ilgili anekdotlar içermektedir. 14. Ed-dairetii beyne Mekke ve'l-bilad (.ı)l,ıll J U.. LJ:ı.ı o jıl.lll). 15. Tezkiretü'l hatır (�Wl ö.fi�) (Keşfü' z-zünun, 1 1268).

ı6. Hüsnü'/ vefa limeşahiri'l-lıulefa (ç,\.ib.ll .»''...:..!\.!_,ll�) (Keş­ I /668).

fü 'z-zünün,

ı 7. E l-Cevahir el-mültekata ( 4..kiWI yı.l�l). El-Ömerl'nin inşa ya­ zışmalarından örneklerin yer aldığı bir eserdir. * * *

Hayat hikayesinden de anlaşılacağı gibi, el- Ömeri, Mısır ve Suri­ ye'nin dışında bir yere gitmemiştir. Dolayısıyla onun Deşt-i Kıpçak 'a ve hatta Kafkaslara seyahat ettiği şeklindeki bazı yanlış görüşlerin ger­ çekle ilgisi yoktur. Onun Hindistan'daki Tuğluk Şahlar, Cengizller, Orta Asya, Harezm, Deşt-i Kıpçak ve Anadolu Türkleri hakkında verdi­ ği bilgiler kendinden önce yazılmış coğrafya kitaplarından, o bölgelere seyahat edenlerden bizzat dinlediklerinden ibaret bilgilerdir. Fakat özel­ likle Mısır ve Suriye 'deki Memluk Türkleri hakkında yazdıklarının çoğu bizzat şahit olduğu olaylardır. Ne de olsa yaklaşık bir asır boyunca Memluk Devleti 'nde sır katipliği gibi çok önemli makamı elinde tutan bir ailenin çocuğudur. ihtimal bizzat gördüklerinin dışında, babasından d inlediği olaylar da vardır. Biz elinizdeki esere "Türkler Hakkında Gör-


14

TORKLim IIAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLARlM

düklerim ve Duyduklarını" adını verirken, Mısır ve Suriye'de bizzat gördüklerini ve diğer Türk ülkeleri hakkında güvenilir kişilerden işittik­ lerini kastettik. El- Ömeri'nin eserinin bu kısmının çevrilip yayınlanması bazı akademisyenler ve okuyucular tarafından uzun zamandır bu aciz bendeden rica edilmişti. B iz de onları kırmamak için bu işe giriştik. Esasen el-Ömeri'nin diğer tarihçilerden farkı, Türklerin sosyal yaşantı­ Ianna çok geniş yer ayırmasıdır. Dikkat edilirse Türkler hakkında yazı­ lan kitapların çok büyük bir kısmı hep onların fetihlerinden, savaşların­ dan, vurdu-kırdılarından söz eder, fakat bu milletin sosyal hayatına pek değinmezler. Ö rneğin Emir Timur'un hayatını yazan Şerefi.iddin Ali Yezdi, Nizameddin Şami ve İ bni Arabşah'ta Timur'un savaşlarının hikayesinden başka hemen hemen bir şey bulamazsınız. İbni Tagrıberdi bu konuda kısmen istisna sayılabilir. Çünkü özel likle Mısır'da Memluk Türklerinin sosyal yaşantılarından önemli kesitler sunmaktadır. El­ Ömeri'nin Türk Tuğluk Şahlar hakkında verdiği bilgiler özellikle çok değerlidir. Tuğluk Şahlar Hindistan' da kurdukları devlette tesis etti kleri sosyal kurumları, devlet yönetim şeklini ve gelenekleri Orta Asya' dan taşıdıkianna göre, bunları bir noktada Orta Asya Türk sosyal yaşantısı­ nın yansımaları olarak kabul etmek gerekir. B iz, bu eserin hem Türklerin sosyal yaşantılarının aydınl anmasına katkıda bulunacağına, hem de umumi Türk tarihine önemli bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu tür eski eserlerin notlandırılmadan ya­ yınlanmasının pek az yarar sağlayacağını bildiğimiz için, elimizden geldiğince muğlak noktaları aydınlığa kavuşturmak amacıyla yer yer notlar koyduk. Bu notların sorumluluğu tarafımıza aittir. Göze çarpan yanlışlarımız tespit edilerek tarafımıza. bi ldirilirse, eserin daha sonraki baskılarında bu uyarılar mutlaka dikkate alınacaktır. Çünkü biz, yaz­ dığımız, çevirdiğimiz ve yayınladığımız eserlerin tenkit edilmesinden gocunmaz, aksine ziyadesiyle memnun oluruz. Yüce Yaratıcı 'nın dı­ şında kimse kusursuz değildir. D. Alısen Batur


ı. GENEL BAKlŞ

Meşhur Göller Yeryüzünün marnur bölgelerindeki meşhur göllere gel ince, biz bunları doğuda ve batıda yer alan göl ler olarak iki gruba ayırıyoruz. Doğu kı smındaki meşhur göll er şunlardır: Birincisi, Ekvator çizgisinin dışında kalan Kurnur Adası' ndaki Ki­ mama Gölü 'dür. Suyu tatlıdır. İ kincisi, Çin'deki Atraga Gölü 'dür. Suyu tatlıdır. Ü çüncüsü Hindistan'daki Serenk Gölü'dür ve suyu tatlıdır. Dördüncüsü Haytal ların [Eftalitlerin] topraklarındaki Sukran Gölü' dür. Doğu Karakurum'un kuzeyindedir ve suyu tatlıdır. Beşincisi Buhara Gölü'dür (?) ve suyu tatlıdır. Altıncısı Harezm Gölü'dür, ama suyu tuzludur. Yedincisi Tihame Gölü' dür. Türklerin ülkesindeki E tkeş (.J&I) nehri ona dökülür. ' Sekizincisi Sicistan'daki Zereh Gölü' dür ve tuzludur. 1

Burada ya bir atlama ya da bir müstensih hatası söz konusu. Çünkü Tihame Arabistan· da bir bölgenin adıdır ve orada E tkeş adında bir nehir yoktur. Eğer Etkeş adlı bir nehrin Harezm Gölü ' ne yani Aral Gölü 'ne döküldüğü söylenmek isteniyorsa, hiçbir yerde Etkeş adında bir nehre rastlayamadık. Kaldı ki Tihame'deki göller önemsenmeyecek kadar küçük göllerdir. Çok büyük ihtimalle Hazar Gölü [Denizi] yerine yanlışlıkla Tihamc Gölü yazılmış ve Etkeş


<il NEL BAK I Ş

17

Batı kısmındaki meşhur göller ise şunlardır: Birincisi, N il'in üç gölüdür. N i l ' in yukarı akımlarında iki göl var­ dır ve Nil bunlardan birincisine dökülür. Sonra onların daha aşağısın­ da yer alan üçüncü göl gelir ki, biz ona B atiha deriz. İ kincisi Fuyum ( iö l ü ' dür. 2 Onu burada zikretmemizin sebebi suyunu Gana'nın arka !arafında nehrin Sudan 'da akan kısmından alıyor olmasıdır. Suyu tat­ lıd ır. Bu iki gölün suyunu Nil ' den almasına rağmen tatlı olduğunu söylemeye gerek duymadık. Çünkü göl lerin yer aldığı bölge suda bir d eğişiklik yapmadığı gibi, tadını da bozmamıştır. Üçüncüsü Zakun < iölü'dür. Suyunu Mağrib boyunca akan bir dağ nehrinden alır . . . "Ma'rifetü eşkali'l ard" adlı eserin ı sahibi şöyle der: "Hübeyr kum­

Iuğu dağlık Tayyi ' bölgesinin arkasından başlayarak doğuda denize kadar uzanır ve aynı dağlık bölgenin arka tarafından M ısır, sonra N uba ıapraklarına ulaşır ve beş günlük bir yoldan sonra Okyanus'a vasıl o lur. Hir darnan Kadisiyye 'den Bahreyn 'e ulaşır ve onu geçtikten sonra Hu­ t.i stan ve Fars'ın doğusundan Sicistan 'a, oradan doğu istikametinde Mcrv'e varır ve Ceyhun'u atlayarak Harezm bozkırma vasıl olur. Har­ l ı ıkiarın ülkesini yalayarak doğu istikametinde Çin ve Okyanus' a ulaşır . .

Halklarm Büyük Binaları Yeryüzünün tuhaf şeylerine gelince, bun l arın en başında y ı ldızlara ı apanların tazim ettikleri binalar gelir. Bu bi naların sayısı yedidir. Insan lar, bu bi naların her birini yedi yı ldızdan birini temsil eden tapı ­ ııak olarak görürler. Çünkü onlara göre yıldızlar konuşan canlı varl ı k­ lardır ve dünyada olan her olayl a ilgili olarak Allah'ın emriy le yörün­ ).!l' icrinde dolaşırlar. Bu yüzden kendilerine faydaları dokunsun diye oı ılara kurbanlar sunuyorlard ı. Ancak, bu yıldızların gündüz ortada

de Hazar Denizi 'ne Türkmenistan tarafından dökülen Etrek veya Atrek nehri olsa gerektir. Çünkü Türklerin ülkesiyle Tihame'nin ne o dönemde, ne de daha iiııcesinde hiçbir yakınlığı söz konusu değildir. 1

�iıııdiki N ijer Gölü. Y ani İ bni Havkal ' ı n Kitab-u süreli "! arz adlı eseri.


18

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M

görünmediğini, gece bel l i saatlerde gözden kaybolduğunu görünce, onların heykellerini diktiler ve bu heykel ler büyürse üst kısımları iste­ dikleri gibi hareket edebi l sin diye onlar için binalar ve tapmaklar yap­ tı lar. Nitekim Kur'an ' da da onların bu konuyla i lgil i sözleri için "Bizi ,,·ac/e('(! Allah 'a yaklaştırsznlar diye dua ediyoruz" buyrul maktadır. 4 /.iyan�t edilen bu binaların sayısı yedidir. Birineisi Bcytü ' l Haram' dır ki, Zuhal ' a ( Satürn) tapınanlar onu zi­ yaret edcrl erd i. Eğer amaçları yalnızca Beytü ' l Haram'ı tazim için z iy a ret etnıeksc, bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü İ slam döneminde ve hatta İ slam' dan önce dahi insanların büyük bir kısmı s ı k sık onu 1.iyard etmektedir. Bu yüzden A llah onu uzun ömürlü kılmış ve kıya­ nıele kadar ayakta kalmasını murat etmiştir.

İkincisi, lsfahan dağının tepesindeki Fars tapınağıdır. Tapınakla dağ arasında üç fersah mesafe vard ır. Oraya Jüpiter yı ldızına tapanlar ziyarete gelirlerd i . Sonra Yestaşif Mecusiliği kabul edince bir ateşge­ de yaptırdı. Mecusller bu ateşgedeye saygı duyarlar. Üçüncüsü, H indistan ' daki Mendersan tapınağıdır. Burayı Merih'e tapanlar ziyaret ederlerdi. Eblı Ubeyd el-Bekri, 5 bu binada anlatıl ama­ yacak kadar itici ve çekici taş ların bulunduğunu, isteyenin bunu araştı­ rabileceğini be l irtmektedir. Dördüncüsü, Kavusan tapınağıdır. Kıral Kavus tarafından Ferga­ na'da yaptırılmıştır. Buraya Güneş ' e tapanlar ziyarete gel irlerdi. Ebü Ubeyd el-Bekrl, binanın Mütasım tarafından yıktırı ldığını ve bunun tuhaf bir hikayesi o lduğunu anlatır.

4 Zümer süresi, 3. 5 Ebü Ubeyd Abdul lah b. Abctilaziz b. Muhammed ei-Bekrl. H icrl beşinci

yüzyılda ei-Mesali k ve' l-memal i k adlı iki ciltlik coğrafya kitab ı n ı yazmıştır, fakat bazılarının zannettiği gibi eserinde söz ettiği ülkelerin hiçbirini görmemiş ve gezmemiştir. Aksine kendisinden önce yazılan kitaplardan faydalanarak bir masabaşı çalışması ortaya koymuştur. Eserine akla mantığa tamamıyla ters düşen b i lgileri de rahatlıkla almıştır. Bunları bir yana bırakırsak, eserinde verdiği bilgiler kendinden öncekilerin bir tür özeti durumundadır.


<il NEL BAKIŞ

19

Beşincisi, Gumdan tapınağıdır. Dahhak6 tarafından San ' a şehrinde hi ııa edilmi ştir. Venüs 'e tapanlar ziyaret ederlerdi . Osman b. Affan

''

l>ahhak: İ slam Ansiklopedisi 'nde Dalıhak hakkında verilen bilgi kısaca şu �ckildedir: İ sliimi kaynaklarda Dalıhak olarak geçen kelime Avcsta 'da Azi 1 >ahaka,

Pers literatüründe

Azdaha,

Pehlevi

metinlerinde Az[ i]

dahiig,

hmenice'de Azdahak şek lindedir. Avesta'da az i (ortak Hi nt- i ranca'da ahi) "yılan" veya "ejder" anlamında kullan ıl ır. Bu kelimenin Latince'deki anquis i l e akraba olduğu anlaşılmaktadır. Aynı ke lime Sanskritçe v e Sırpça 'da az, l ·:rıneniee'de iz. Polonya dil inde vaz, Grekçe'de ise ekhis şekl indedir. 1 >alıhiik kelimesinin Sanskritçe 'de "köle" anlamında dasa, Pcrsçe' de "düşman"

anlamında dahadan geldiği ileri sürülmcktedir. Bununla birlikte genelli kle dalıbiikın "insan" anlamına geldiği ve Sanskritçe kökenli olduğu kabul edilmektedir. Geleneksel Ö n Asya folklorunda Dalıhak tarihi ya da mitolojik bir şahsiyet olarak ortaya çıkar. Mesela Fars literatüründe ve folklorunda Dalıhak bir Arap kralıdır. Dieulafoy'a göre Zoak adında Suriyeli bir prenstir. Arap f(cleneğinde Asurbanipal olarak görülür. Dalıhak'ın lakabı olan Baevaraspa kelimesi Şehname'de Biyiiresb, Şerefname'de Blveresb olarak geçer. İ ran liılk lorunda büyük bir hayvan şeklinde tasvire dilen Dalıhak bazan yılan, bazan da aslan olarak düşünülür. Nevruz, Azi Dalıhak'in öldürülüşünün kutlanışını ifade l'dcr. Bazı söylentilere göre Dalıhak'ın iki omuzunda çıban, kimilerine görede yılanlar vardır. Yılanlar ancak insan beyniyle beslendiğinden Dalılıilk hergün ııısan beyni yerdi. Bumitos kahramanını, H i nt- iran kavimlerinin birbirinden ayrılmadığı dönemlerde i ran l ılar, semavl suları tutarak kuraklığa yol açan ve ;ıçlığa sebep olan, sonunda Rig Veda'daki i ndra ve Vri tra mitinde olduğu gibi bir kahraman tarafından yenilgiye uğratılan canavar olarak düşünmüşlerdi. ı >ahhak motifı H int- İ ran ortak mirasınm eski bir ürünü ise de ona ait en erken rcl 'e ranslar Avesta'da bulunur. Ö te yandan Bündahişn, Pehlevi Riviiyiit ı >enkard, Şehnaıne gibi geç döneme ait eserlerde de bu motifin işlendiği

giiriilür; ne var ki bunlar otantik durumdan uzaklaşmış anlatımlardır. 1\vesta'ya göre Dalıhak üç ağızlı, üç başlı, altı gözlü, çirkin, çok güçlü, ���ytanımsı bir ejder-eanavardır. Avesta'da Dalıhak 'ın Babilonya'da Arduui Stira ' ya tapan biri olduğu söylenir. Bundah işn 'e göre Dahhak Babel'de bir mekan yaptırmıştır. Denkard'da Dalıhak'ın dünyayı yok edecek bir ırk ol arak Araplar'dan geldiği, büyü ile Babel'de olağanüstü işler yaptığı, bu işlerle halkı put perestliğe davet ederek onları baştan çıkarmaya çalıştığı ve Feridun tara l 'mdan yenilgiye uğratıldtğı anlatılır. Pehlevi metinlerine göre Dahag, "hak Mazdaeı din"in muhalifi olarak "batıl din"in kurucusu ve yayıcısıdır.


20

TÜ RKLER HAKKINDA G ÖRD ÜKLERİ M VE DUYDUKLAR IM

tarafından yıktırılmıştır. Şu anda yerinde bir göl vardır. Temelleri büyük bir dağ gibi durmaktadır. Y emen 'e sürülen vezir İ sa b. Cerrah orada bir mezar kazdırmış ve üzerine bir çeşme yaptırmıştır.. Altıncısı, Çin'in yukarı kesimlerindeki bir tapınaktır. Amur b . Sev­ bel b. Yafes b. Nuh yaptırmıştır. Genellikle Merkür'e tapanlar ziyaret eder, ama diğer yedi yıldıza tapanlar da gelirler. Tamamı yedi binadır. 1 ler binada yedi ocak, her ocağın karşısında da yirmi bir yıldızdan her­ hangi bir yıldızı temsilen bir tasvir bulunur. i ddialarına göre bu tasvirle­ ri n bazı gizemleri varmış. Yed in cisi Nubihar tapınağıdır. 7 H intli M enuşehr tarafından Belh �ehrinde yaptırılmıştır. Aya tapan Silbii ler ziyaret ederler. Binanın bakım iş iyle görevli kişiye "bermek" derlerdi. Persler hem tapınağa

hem de "bermek"e saygı duyarlardı. Kuruluş olarak en yüksek bina­ lardandı; yeşil ipekle kap l ıydı ve üzerinde ipek şeritler bağ l ı sırıklar bulunurdu. Her bir şerit yüz zira uzunluğundaydı. Söylendiğine göre bir defasında rüzgar bu şeritlerden birini elli fe rsah mesafeye atmış.

Denkard' da batı) dinin ve gayri meşrfıluğun yeryüzüne getirilmesine aracılık edenin Dahhilk olduğu söylenir; böylece o insanları fesada sürüklemiştir. Bu tapınak ilk başkta B uddistler tarafından Bclh ' te kurulmuştur, İ bni.i ' l Fakih de N ubihar'ın Buddistler tarafından kurulduğunu kaydetmektedir. Mesudi M u­ ruc ez-Zeheb adl ı eserinde tapınağın Menuşihr tarafından Ay adına bina edildi­ ğini kaydetmektedir. ama Bartold bu tapınağa bakma görevini üstlenen Ber­ meki'l eriıı Sasilnl soyundan oldukları ve tapınağın da Pers hükümdarlarından birisi tarafından yaptınldığı iddiasının yalnızca kasıtlı uydurulınuş bir efsaneye dayandığını beli rtmektedir. Rivayetc göre Zerdüşt bir Turanl ı tarafından bu ta­ pınakta öldürülmüştür. Belazuri, bu tapınağın Muaviye zamanında yıktırıl dığını belirtmektedir. Nevbahar tapınağında Bermekl i k yani bir noktada Nevbahar şe­ rit1iği çok önemli bir makaındı. Çünkü H indistan , Çin ve Kabil hükü mdarları burayı ziyaret ve haccederler; Bermek' i n yani baş rahibin elini öper, çok önemli hediyeler verirlerdi. Çin ' de Zerdüştllik h içbir zaman olmadığına göre, Çin hü­ ki.imdarlarının Nevbahar'ı ziyaret etmeleri Buddizmden kaynaktansa gerektir. Daha sonra Nevbahar'ı Zerdüştilik döneminde ziyaret edenler kervanına Pers hükümdarları ve Persler de katıldılar ve hatta Biri'ıni'nin kaydına göre H arezm hükümdarları da Nevbahar' ı ziyarete geliyorlardı. Kabe Müslümanlar için ne ise, Nevbahar da Zerdüştizm döneminde atcşpcrcstlcr için aynı şeydi.


ı ll

NEL BAKlŞ

21

l lıı da binanın n e kadar yüksek olduğunu gösterir. Nubihar ' ın kapısı ııt.cri nde Farsça olarak şu cümle yazıhymış: "Suraşef dedi: Hüküm­ ı la ri arın kapıları üç şeye muhtaçtır: Akıl, sabır ve para." Sonra ülke Miislümanların eline geçince, bu yazının altına Arapça olarak şöyle y:ıt.d ı lar: "Suraşef yalan söylemiş. Hür kişi bu üç şeyden birine sahip­ Sl' sultanın kapısına gitmemeli ."

Ateşgedeler Ateşgedelere gelince, bunlardan ilk bahseden kişi Efridun 'dur. 1, 'iiıık ü o ateşin ışık saçan yıldızlardan koptuğunu iddia etmiştir. Işıkta

l ı:ıyat vardır. Onlara göre ı ş ı k her canlının kaynağı, her şeyin başJangı­ ı ıılır. Çünkü ışıklı şeyler hayvanları kendisine çeker. Kelebek gece k ı·ııdi sini bu ışığın üzerine atar. Vahşi hayvanlar, kuşlar ve bal ık lam­ lıa ı � ığıyla avlanır. Balık gece kayıktaki ateşi görünce sudan çıkar.

l la sra 'da bal ık gece avlanır. Sudan fırlayarak kendini teknenin ortası­ ı ı:ı ve çevresine konulan lambaların üzerine atar. M ecusil erin ateşin l ı:ıyva nları kendisine çektiği görüşü doğru değildir. Çünkü hayvan p.cce yolculuk etmediği için uyur, ama bir ışık görünce ortalığın aydın­

l:ıııd ı ğını sanarak ona doğnı atı lır. Her ne ise biz burada onların görüş­ ll-ri ve karşı görüşler konusuna girmeyeceğiz. Meşhur ateşgedelerin8 sayısı beştir. B irincisi Tus'tadır. İ kincisi llıılı ara'dadır ve Efridun tarafından yaptırılmıştır. Üçüncüsü Fars'taki 9 1 >arahgird'dedir. iddiaya göre Zeraduşt Perslerin peygamberiydi.

Aıcşgede, ateşe tapınılan tapınak. Ateşgide ise, ateşe tapan, mecusi anlamııı­ ıladır. 1 ·:1-Ömeri'nin "Zeraı.luşt Perslerin peygamberiydi" cümlesinin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü Zerdüşt her şeyden önce bir peygamber değildi. Richard ı:ı·ye da onu bir filozof olarak nitelenıektedir. Zira Zerdüşt'ün geliş şekli peygamberlerin geliş şekline hiç benzemez. Bir defa peygamberler mensup oldukları topluluklara peygamber olarak gönderi lmişlerdir. Zerdüşt ise ıııensup olmadığı bir topluluğun içinde ortaya çıkmıştır. Peygamberler, içinde yaşadıkları toplumu Allah ' a imana davet eder, kabul etmedikleri takdirde A l lah tarafından mucizeler ve kitapla desteklenir. Zerdüşt ise daha ortaya


22

T C! R K I I � R 1 1 /\ K K IN DA GÖ RD ÜKLER İM VE DUYDUKLARlM

çıkarken koltuğunun altında yazılı bir tomarla gelmiştir. Peygamberler, yüzlerini gönderildikleri topluma mensup insanlardan gizleınezler. Zerdüşt ise ilk ortaya çıkışında yüzü kapalı olarak gelmiştir. Dahası, Zerdüşt'ün doğduğu yer kadar, tebliğini yaptığı topluluk ve yaşadığı yer konusu dahi aydınlığa kavuşturulamaınıştır. Bugün Perslerin Pers, Kürtlerin Kürt, Zazaların Zaza peygamberi olduğunu iddia ettikleri Zerdüşt, esasen bu halkların hiçbirine mensup değildir. Bazı araştırmacılar Zerdüşt' ü tamamıyla hayali ve efsanevi bir kişilik olarak kabul ederler. Ancak, onun gerçek bir kişilik olduğunu iddia edenler de Zerdüşt' ün bir şaman mı, yoksa bir kahin mi, yahut siyasetçi mi, aristokrat mı veya mistik ve tllozof mu, yahut bir peygamber mi olduğu konusunda hemfikir değillerdir. Zerdüşt'lin doğum tarihi gibi ölüm şeklı de ihtilaflıdır. Ö lümüyle ilgili rivayetler birbirini tutmaz. Güya bir gün ibadet ederken istiğrak hali ndeyken ölmüş veya gökten inen bir ateşle hayatını noktalamış. Bir başka rivayet ise 77 yaşına geldiğinde Turlardan ( yani Turanlılardan) biri tarafından Belh

tapınağında ibadet ederken öldürülmüş. "Pcrslere göre Zerdüşt'ün doğum tarihi M . Ö . 569 'dur. Pehlevi kroni klerine göre Zerdüşt, Makedonyalı İ skender'den 258 yıl önce yaşamıştır. W . B. Henning ' e göre Zerdüşt şu tarihlerden birisi arasında yaşamıştır: M . Ö . 630-5 53; 628-5 5 1 ve 6 1 8-54 1 . Kimilerine göre Zerdüşt, ilk Akemenilerin çağdaşıydı. F . Althcim ise Zerdüşt'ün peygamberl ik dönemini 569 yılına bağlar. Zoroastrians. Their Religious Belief"� and Prac:tices adlı eserde Zerdüşt' ün M . Ö . 1 700- ı 500 yılları arasında yaşadığı, Avesta 'nın yazıya geçirildiği tarihin ise M . Ö . ı 200 civarı olduğu belirtilmektedir. Ö lüm tarihi 1 500 kabul edilirse, eserinin yazıya geçirildiği tarih arasında 300 y ı l lık bir zaman dilimi vardır ki, bu uzun süre boyunca Avesta yalnızca ağızdan ağza aktarılarak ve ezberde tutularak varlığını korumuştur. Zerdüşt'ün vatanı ve Avesta ' nın ortaya çıkışı konusunda biri Med teorisi, diğeri Doğu teorisi olmak üzere iki ana teori vardır. Med teorisine göre Zerdüşt'ün vatanı Araks vadisidir ki, buna göre Zerdüştizm önce Batı İ ran' da ve Med Mag kabileleri arasında ortaya çıkmıştır. İ ranlılar arasında "Doğu teorisi" daya yaygındır. Bunun için de bazı argümanlar ileri sürmektedirler: 1) Avesta' da geçen coğrafi tasvirler; 2) Avesta'daki epik motifterin Doğu İran epik gelenekleriyle bağlantısı; 3) Farsların Zerdüşt' iin ortaya çıkışını Bactria bölgesiyle i lişkilendiren geleneği; 4) Avesta ' daki bazı dil özelliklerinin (Gat lehçesinin) onun eski Orta Asya dilleriyle yani Sağdea ve Harezmceyle bağlantılı olduğu hükmü çıkarmaya imkan tanıyor olması ve dolayısıyla Akenıeni hükii ındarlarının kitabelerinde


ı

i i ,. N EL BAKIŞ

23

K ra l Yustaşif, Kral Cem'in taptığı ateşin bulunmasını istedi. Onu Ha­ ı l'l'. ın ' de buldular. Böylece Yustaşif onu Darabgird'e getirdi. El-Bekri, Mccusilerin bu ateşe taptıklarını söylemektedir. Onlar nezdinde en k ı r t sa l ateş budur. Dördüncü ateşge de İ stahr' dadır. Bu binanın Hz.

Sıi kyman ' ın mescidi olduğu söylenir. Mesudi der ki : " İ stahr şehrine bir fersah mesafedeki bu mescide ve onun büyük bir bina, büyük bir tapmak o lduğunu gördüm.

r• ı rd i m

t\cayip taş sütunlarının başında iri şekilli hayvanlar ve at figürleri ı ·,. lı.: ıımiş zarif taşlar vard ı . B i na büyük bir alanın ortasındaydı ve y iik sek taş duvarla çevri liydi. İ çinde maharetl e çizi lmiş şahıs res i m-

1\ hura-Mazda'dan saygıyla bahsedi lmiş olmasına rağmen Zerdüşt adının geçmemesi.

B ununla

birlikte

Doğu

teorisini savunanlar arasırıda

da

Zerdüşt'ün vatanının ve Avesta ' n ın ortaya çıkış yerinin tam olarak n ere si o lduğu konusunda bir görüş birliği yok. Kimine göre Zerdüşt'ün vatanı Soğdiyana, k im i ne göre H arezm, kimine göre Bactria'dır. M. Bois'e göre ise Zerdüşt İ dil (Volga) nehrinin doğusundaki bozkırlarda yaşamıştır. i . M. Stcblin-Kamensky' ye kulak verecek olursak, Zerdüşt faal i yetlerini M erkezi Asya' nın dağlık bölgelerinde (Güney Ural ' dan Orta Asya Tanrı Dağları, ! 'amir-Altay, H indukuş ve Kopetdag dahi l Sayan-Altay eteklerine kadar u1.anan kesiminde) yürütmüştiir. Zerdüşt'ilerin defin şekilleriyle Sakaların veya İ skitlerin defin merasim ve şekilleri arasında çok büyük benzerlikler vardır. Örneğin Soğdiyana' da Erkurgan harabelerinde eski şehir surlarının kuzeyindeki bir höyükte, M. Ö . III-II. Yüzyıla ait bir kümbet ortaya �� ıkarılmıştır. Kümbetin yüksekliği 10 m.'dir ve içeriden bir merdivenle yukarıya

çıkılmaktadır.

lıul unınuştur.

Bir

başka

Kümbet

içinde

takılar

ve

kemik

parçaları

mezarda

kemiklerin dışında kap kacaklara rastlanmıştır. İ ki üç oda! ı mezarlara bugünkü Ö zbekistan 'ın çeşitli yerlerinde,

eski Paykend'de, B uhara yakınlarında rastlanmıştır ve bazılarında hayvan kemikleri de bulunmuştur. Kimi mezarlarda cesetlerin başları kuzcybatıya,

i akat yüzleri batıya çevri lmiştir. Bazı mezarlarda baş kuzeye, fakat yüz batıya �·evril idir. B azı mezarlar Kuşan dönemine aittir. B u lunan mezar evlerdeki ortak özellik ise hepsinin içinde bir altar veya ocak olmasıdır. Hiruni ise Zerdüşt' iin dininin H arranlı Sabiilerin dinine çok yakın olduğunu, 1 larranlı Sabiilerin ise B uhtunnasr zamanında sürgün edilen bir Yahudi

oymağına mensup bulunduklarını, Zerdüşt ' iin genç yaşta H arran 'a gelerek Sabii rahiplerden eğitim aldığını belirtmek-tedir.


24

TÜR KLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

leri vardı. O civarda oturan birisi, bunların peygamber suretleri ol­ duğunu iddia etti. B ina, bir dağ yamacına kurulmuş. Rüzgar tapmak­ ta gece gündüz uğuldayıp duruyor. Oradaki Müslümanlar Süley­ man ' ın rüzgarı buraya hapsettiğini, onun öğle yemeğini Suriye diya­ rındaki Ba' lebek'te , akşam yemeğini ise bu mescidde yediğin i, ikisi arasında kalan Tedmür [Palmyra] şehrindeki bir oyun sahasında kay­ luleye yattığını söylediler. Tedmür, Suriye diyarında H ı ms [Humu s ] , Dımaşk v e Irak arasındaki B erriye ' de yer alır. Tedm ür'le Suriye arası altı günlük yoldur. Sonra akşam yemeğini bu ınescitte yermiş. Tedmür'de Kahtan oğullarına mensup Araplar yaşarlar." Beşincisi Cfır şehrindedir. 1 0 Verd-i Cüri suyu bu şehirden götürü­ l ür. Bu ateşgedeyi Erdeş ir yaptırınıştır. Bu tapınak için bir bayram günü belirlenmiştir. Tapınak, harika bir kaynağın yanı başındadır. Halkın mesire yeri de buradadır. Cfır şehrinin ortasında Farsların kut­ sal saydıkları büyük bir bina yer alır. Ona Tırbal diyorlardı. M üslü­ manlar tarafından yıkılmıştır. Toprağın temizliği ve havanın tazel iğin­ den dolayı bu kaynağın suyu terc ih edi lir. Bö lge halkının rengi, kızıila beyaz arasında son derece güzeldir. Cfır ile Şiraz arası yirmi fersahtır. Ü çüncü iklimde Çin sınırlarının bittiği yerde Kuça ve Darhun [Ar­ hun] şehri yer alır. Orta büyüklükte şehirlerdir ve kuzey istikametinde Ç in sınırının bitiş noktasında bulunurlar. Bu iki şehrin doğu kesiminde iki şehir vardır. Bunlardan Satruha daha meşhurdur ve Ç in ' in doğu sınırının son noktasıdır.

Cfır: Fars' ta bol sulu, bağ bahçelerle bezeli bir tatil şehridir. i stahrl, insanın bu şehirde bir fersah uzunluğunda bağlar behçeler arasında yürüyebileceğini kaydetmektedir. Şehir Erdeşir-i B abek tarafından tarafından kurulmuştur. Şehrin ortasında Tırbal denilen yüksek bir bina vardır. Bu binanın tepesinde devamlı bir ateş yanardı. Şehrin karşısındaki bir dağdan getirilen su bu Tırbal denilen binanın tepesine çıkarılırdı. Müslümanlar Cfır şehrini kuşattıklarında bir türlü alamazlar. Bir gece Müs lüman askerler namaz kılartarken içinde ekmek ve et bulunan bir kabı yan taraflarına bırakınışlar, bu arada bir köpek gelip eti kaptığı gibi gizl i b ir geçitten şehre girmiş, Müslüman askerler de köpeği takip ederek aynı geçitten geçip şehri ele gcçirmişlerdi.


< i i 'NEL BAKlŞ

25

Buradan kuzeye doğu gittikçe Burgur ( .J"· Y.) ı ı Türklerinin toprakla­ rı

başlar. Yukarı Barshan ve Atbaş onların şehirlerindendir. B ars­

han 'ın yüksek surlada çevrili bir kalesi vardır. Sonra N evaket şehri gelir. Sonra Huzharakes ( .!..S' Y. .>ö. l şehri vardır. Halkı sanatkardır. ( > n lar demir satar ve komşu şehirlerden başka ınal lar alırlar. Karluk Türklerinin topraklarının doğu kesiminde Kırgız ( ? � ) l'iirklerinin şehirleri vardır. Bu şehirlerden bir tanesi Gergerir (

>.1 .?.' .?.' 1

�clıridir ki, Gergerir hakanının şehridir. ı ı Bir de Kuned Gergerir ( �_,s.

):! .?.' ?.) şehri v e başka şehirler vardır. Her şehrin dağ yamaçlarında k urulu yüksek ve ınuhkeın kalesi vardır. Bunların içinden sular akar; dcğirmenleri, ınüınbit tarlaları ve meyve yüklü ağaçlan bulunur. Top­ rakl arı bol, hayvanları çoktur. At, sığır ve koyunl arı sayılamayacak kadar çoktur. Atlarının cidavı kısadır. Atlarının etini yerler. Seyahat ederken ve tarla sürerken sığırları ku l lanırlar. Bütün işleri Kırgız ka­ d ın ları yapar. Erkeklerse yalnızca dışarıdaki işleri, ekip biçıncyi üzer­ lerine alırlar.

i slam ülkelerine genel bir bakış Allah'a şükürler olsun ki, İ slam ülkeleri doğuda, batıda, güneyde v�: kuzeyde en mamur yerlerdedir. Ne tahammül edi lmeyecek kadar a:;; ı n sıcak, ne de - çok az kısmı hariç - dayanılmayacak kadar soğuk­ t u r. Kısacası genellikle ılıınan iklime sahip ülkelerdir ve bunlar üze­

rinde ayrı ayrı durulacaktır. Güney topraklarının sınırı Sudan 'dan başlayarak H int adaları ve c i varına kadar ateşperest ve putperesderin topraklarıyla çevri l idir. l l abeşistan taraflarında H ıristiyanlar, Sudan' ın Gana' nın güneyindeki t opraklarında yılana ve hayvana tapanlar yaşarlar. 11

Bulgar. M uhtemelen Kırgızlardan bahsedilmektedir. Çünkü hiçbir eski coğrafya kitabında ve başka bir yerde Gergerir adında bir şehir bulamadığımız gibi, Gergerir adında bir halk da bu lamadık. Kaldı ki Türk kavimlerı arasında zaten bu isimde bir kabile mevcut değildir.


TORK LER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDU KLARlM

26

Kuzey toprakl arının uç kısmında H ıristiyanlar, kuzey kesimlerinde yer alan Saklab 1 3 topraklarında hayvaniara tapanlar bulunur. İ ran ' ın iki yarımından birine Deşt-i Kıpçak denilir. Doğu taraflarında Çin' den Okyanus ' a kadar ateşperest ve putperestlerin toprakları Turan el inin üçte birini oluştur. Batı kesiminin uç noktası, İ slam davetinin ulaşma­ dığı Çin'de son bulur. Turan e linin büyük kısmını o luşturan bu çok geniş bölge Türklerin ve hanlarının mülküdür. Şu anda orada Cengiz­ han ' ı n oğull arı hüküm sürmektedir. Cengiz-han 'ın oğullarından bah­ sederken bu konuya tekrar döneceğiz. Hind ve Sind, İ slam ülkelerinin en batısında yer alır ve güney tara­ fından Çin 'den uzakta bulunur. Güneyi deniz, kuzeyi ise kafirlerin toprakları ile çevrili dir. Turan 'ın iki kısmından kuzeyde bulunanı 14 Müslüman' dır ki, orası Türkistan ve M averaünnehr'dir. Turan elinin 13

Saklab: Arap ve Pers coğrafyacılarının eserlerinde "sakalibe" şeklinde çoğul sigasıyla geçen bu kel ime başta Bartold olmak üzere b i rçok Rus şarkiyatçı tarafından "S lavyanlar" olarak tercüme edilmiş ve Arap coğrafyacıların kelimeyi Slavyan yerine yanlış ku l landıklarını ileri sürmüşlerdir. Sakiablar Slavyanlar olamazlar. Çünkü Arap coğrafyacılar onları Türklerin b ir kolu göstermektedirler. Örneğin Ebü H amid el-Garnati, Sakiabların

ol arak

ülkesinde halkı Türklere benzeyen, Türkçe konuşan ve hatta oku Türkler gibi atan Gur Kuman adlı bir şehri gezdiğini belirtmektedir. Zeki Yelidi Togan da Sakiabların Türkçe konuştuklarını kaydetmektedir. ı4

Maveraünnehr ve Türkistan: Arap taripçi ve coğrafyacılarının Ceyhun nehrinin İ ran' ı n kuzeydoğu istikametinden başlayarak takip eden bölge ve ülkelere verdikleri isimdir. Bazı coğrafyacılar, daha önce bölgede yaşayan Haytal iardan ( Eftal it) dolayı "Bilad-ı Haytal" da derler. Çünkü bu halkın bir kısmı daha önce bölgeye gelmiş ve oraya yerleşmişti. Yakut H amevl, "Bi lad-ı Haytal" adının Arap fethinden ve İ slam 'ın bölgeye yayı! ışından önce kullanılmakta olduğunu kaydetmektedir. Persler, Araplardan aldıkları bu ismin yanı sıra Turan Ü lkeleri anlamında "Turan Zemin" adını da kullanırlar. Yakut, eserinde Turan kelimesinin Maveraünnehr ' i n tamamının adı olduğunu belirtir. Moğol fethinden sonra Maveraünnehr adı Ceyhun nehrine yakın Soğd, Fergana, Şaş, Harezm bölgesi ile aynı nehrin yukarı akımlarında yer alan ve Moğol istilasından sonra Ceyhu n ' l a Seyhun arasında gelişmesini sürdüren bölgeleri de içine almıştır. Moğol fethinden sonra Turan ' ın diğer bölgelerine Türkistan adı verilmiştir. İ bnü'l Esir'e göre Kaşgar, Balasagun, Hoten, Taraz ve diğer mücavir alanları da içine al ıyordu.


1

i i ·: N EL BAKlŞ

27

Müslümanların hakimiyetinde bulunan ikinci kısmı H arezm ve Kap­ cak [Kıpçak] toprakları dır. Kuzeyden doğu ya doğru uzanır ve doğu k ı sını Ç in ' le sınırdaştır. Kuzeyinde Saktapların toprakları, güneyinde

l lorasan ve civarı, batısında Rum Denizi 'den Kırım'a kadar Körfez hıılunur. Ondan ötesi İ slam yurdudur. Rum (Anadolu)un tamamı İ slam lopraklarıdır. Rum [Anadolu] Türkleri nin topraklarının tamamı bura­ dad ır. Rum Türklerinin kuzey sınırında Konstantiniyye bulunur.


II.

HİNDİSTAN VE TUGLUKŞAHLAR

Nuayın b. Hammad'dan ı s nakledildiğine göre H indistan hükümda­ rı ı n Ömer ibni Abdi.i laziz'e şu mektubu gönderdi : "Kendisi bin hükümdarıo oğlu olan, elinin altında bin hüki.imdarın kızı bulunan, ahırında bin fı l i , ud, ceviz ve kokusu on i ki mi l uzaklık­ tan duyulan ldfurun yetiştiği iki nehrin sahibi, hükümdarlar hükümda­ rından Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan Arap hükümdarına. İ mdi; sana bir hediye gönderdim, aslında bir hediye değil, selam­ dır. Bana İ slam ' ı ve barışı öğretecek ve anlatacak bir adam gönderme­ ni isterdim." ı Karaci l 7 halkı sultana (Tuğluk Şah'a) bağl ıdır. Sultanl a onlar ara­ sında güvenl i k ve barış anlaşması vardır. B u ülkenin şehirlerinden ona ''

16

N uaym b. Hammad b. Muaviye b. Haris. Merverrud'da dünyaya geldi. Hadis toplamak için bir süre lrak ve H icaz'da kaldı. Daha sonra Mı sır'a gitti, fakat Mütasıın zamanında hemen Irak ' a gönderi ldi. Kur'an'ın yaratılmış olup olmadığı konusunda sorulan soruya sessiz kalmakla yetindi. Bunun üzerine hapsedildi ve orada öldü. İ manı Buhari'nin şeyhlerindendi, fakat Buhar! ondan sadece bir yerde alıntı yapmıştır. İ nıanı Müslim de yalnız bir alıntı yapmıştır. Zehebi, onun için ''Nuaym kendine güvenir, fakat rivayetine güveni lmez" diye söz eder. Başka hadis tenkitçileri de onun hadisten hiç anlamadığım, ama hadis senetleri hakkında bilgi sahibi olduğunu söylerler. Edinilen bilgilere göre Ö mer b. Abdulaziz'c bu mektubu gönderen H int hükümdan Srivijaya racalarından Sri Indravarman'dır.


I I I ND İ STAN VE TUGLUK ŞAHLAR

29

vergi gönderilir. Bu Karacil dağında yedi altın madeni vardır ki, sayı­ la mayacak kadar çok altın çıkarılır. Bu ülke, denizi ve karasıyla birlik­ ll: şimdiki sultanın emrindedir. Günümüzde sultanın kendi hastırdığı

parası vardır ve bütün ülkede hutbe onun adına okunur. Tahtının her­ lıangi bir ortağı yoktur. Şeyh Mubarek b. Mahmud el- i nbayiti anlattı: "Bir defasında onun büyük fetihlerinden birine kabidım ve gördüklerimi kısaca anlatacağım. <, ' iiııkü detaylarıyla anlatırsam bunların izahı zor olur. Sultanın ilk fet­ lıı.:ı tiği ülke "Teleng"dir. ı H Teleng, geniş bir ülkedir. Pek çok köyü var­ d ı r. Sonra Cacingez eyaJetini fethetti. Burada yetmiş şehir vardır. Her lıir şehrin limanı mevcuttur. Bu gemilerle ülkeye mücevher, fıl, çeşitli k ı ı ınaş, parfüm, baharat getiri li r. Sonra Leknuti 'yi fethetti. Burası dokuz lıiik ümdarı bulunan bir ülkedir. Arkasından Devakiı·'i fethetti ki, seksen kalesi vardır. Sonra Devrsemend ı9 toprak larını fethetti. Bital Deyu ad ında bir hükümdan ve beş kafır prensi vardı. Sonra Mağber'i zapt l'l l i . Doksan şehri vardır ve her şehrin limanı mevcuttur." Fakih Seraecddin Ebu ' s-safa eş-Şibll - ki kendi si sultan m huzurun­ da bulunma şerefine nail o lmuştur, - en gözde eyaleti Delıli olan bu

iilkede bin köy ve iki yüz şehri bulunan yirmi üç eyaletin sultana bağ l ı olduğunu anlattı. Şeyh Mübarek anlatmasını şöyle sürdürdü: Leknuti 'de bin tekne vardır. Bunlar öyle hızlıdır ki, en baştakine bir ok atsan aşırı hızından do layı ortadakine isabet eder. Leknuti 'de değirmcnler, fırınlar ve pazar­ lar vardır. Belki de şehir sakinlerinin çoğu birbirini tanımaz. Tanırsa da, şehir büyük ve geniş olduğu için belli bir zaman geçmesi gerekir. ''

i hni Battuta'nın anlattığına göre Dehli'y i on günlük mesafede yer alan bir şehirdir. Karacil dağı altın madenieriyle doludur ve başlarında putperest bir hükümdar olmasına rağmen Muhammed Tuğluk Şah 'a bağlıdır. Tazi, Arap­

ı•

ların ve Perslerin H imalaya dağlarına Karacil veya Karaçil dediklerini belirtir. i bni B attuta, bu şehrin Dehli 'den üç aylık mesafede bulunduğunu ve Tuğluk Şah'ın tahta çıktıktan sonra oğlunu büyük bir ordu ve önde gelen kuman­

' ''

danlada birlikte Tilink üzerine gönderdiğini anlatınaktadır. Besmed veya Kasmed de denilir . Mehrin ve Sind nehri nin doğusunda yer alan münbit bir şehirdir.


.\O

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

l khli, sultanın başkentidir, ondan sonra Kubbetülislam Devakir �ehri gel ir. Su ltan bu şehri imar ederek Kubbetülislam adını vermiştir. Şeyh Mübarek anlattıklarını şöyle sürdürdü: "Kubbetülislam, üçüncü iklimde yer alır. Ben oradan ayrıldığımda altı yıldır devam eden inşaat işleri henüz tamamlanmamıştı. Şehir büyük olduğu için hala da tamamlandığını sanmam. Sultan, her tayfanın, her ordunun, vezirlerin, katiplerin, kadıların, alimlerin, şeyhlerin, fakirierin ve taeir­ Ierin oturacakları ayrı ayrı mahalleler kurulmasını eınretti. Her mahal­ leye camiler, minareler, pazarlar, haınamlar, değirınenler, fırınlar ku­ rulmasmı, her meslekten insanın yerleştirilmesini ve mahalle sakinle­ rinin alış veriş ve benzeri konularda hiçbir sıkıntı yaşamamaları için gerekl i tedbirlerin alınmasını ferman buyurdu. Sultan, her mahallenin bir başka mahalleye muhtaç olmadan kendi kendine yetecek şekilde p lanlanmasını emretti . . . "

Şeyh Mübarek' e Hindistan' ın nasıl bir ülke olduğunu sorduğumda şunları anlattı: "Yaklaşık bin kadar irili ufaklı nehir vardır. Bunlardan bazıları Nil kadar büyüktür, bazıları daha küçük, bazıları daha da kü­ çüktür. Nehir kenarları köy, şehir ve kesif ormantarla kaplıdır. Ü lke bozkırlada bezelidir. Ilıınan bir iklimi olduğundan mevsimler fark edilmez. Ne aşırı sıcak, ne de soğuktur. Sanki hep ilkbabarı yaşarsın. Yağmurlar dört ay sürer ve bunların çoğu ilkbaharın sonunda yağar. Her türlü sebze ve meyve vardır. Sanırsın ki bu ülkede yok yok. Ama sanının bu ülkede bakla yoktur, sebebi de fi lozofların ülkesi olması­ dır. Çünkü fılozotlara göre bakla akıl cevherini bozarmış. Bu yüzden Sabiiler de onu yasaklamışlardır. "Bu ülkede pek çok hayvan türü olmasına rağmen, deve çok azdır ve yalnızca sultanın ve onun emri altındaki hanların, beylerin, vezirle­ rin ve önde gelen devlet büyüklerinin develeri vardır. Gerçi bu ülkede at çoktur, fakat çoğu işe yaramaz cinstendir. Bu yüzden Hindistan'a komşu ülkelerden, Türk topraklarından at getirilir. Bahreyn, Yemen ve Irak'tan da Arap atı getirilir, fakat sayıca azdır. Çünkü at burada uzun süre kalınca gevşemektedir. "Katır ve eşeğe binmek ayıp sayılır. Özellikle fakihler ve ehl-i ilim katıra binmeyi hoş karşılamaz. Eşeğe binmek ise başlı başına büyük bir utanç vesilesi kabul edilir. O yüzden herkes ata biner. Bu ülkede


I l i N i l iSTAN VE TUGLUK ŞAHLAR l ı:ıs

31

tabakasından olanlar yüklerini at sırtında, avam tabakasından ise inek sırtında taşırlar."

• • l: ı ı ı lar

Dchli'de bin medrese vardır ve bunlardan yalnızca bir tanesi Illerin, diğerleri Hanefılerindir. Yetmiş hastaneden başka hangalllar ve ribatlar mevcuttur. İki bin büyük bina, uzun pazarlar, hamamlar v a rd ı r. Su ihtiyaçlarını yedi zira derinliğindeki kuyulardan temin eder­ k ı . l l er kuyunun başında bir çıkrık vardır. İ çme suyunu ise yağmur ·. ı ı l:ınnı biriktirdikleri havuzlar vasıtasıyla karşılarlar. Şehrin bir cami­ ·,i vardır ki, büyüklük ve yükseklik açısından dünyada benzeri yoktur dl' rlcc. Şeyh Burhaneddin b. Helal, bu caminin altı yüz zira yüksekli­ v ı ı ıdc olduğunu söyledi . �:ı

Şeyh Mübarek sözlerini şöyle sürdürdü: "Sultanın Dehli'deki saray evlerine gelince, bunlar kendisinin ve hareminin yaşadığı binalardır. Ayrıca cariyelerin, hadımların, hizmetkarların ve memlukların kaldıkla­ ı ı cvler vardır. Han ve beyterin hiçbiri orada kalamaz. Onlar, ancak v.iiııde sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki defa düzenlenen sultan ı ı ıcclisine katılmak için saraya gelirler ve sonra da evlerine dönerler. ve

"Devletin üst düzey yöneticilerine gelince, bu konuda birinci sırada sonra melikler [valiler], sonra emirler (beyler), ispehsalarlar20 ( generaller) ve subaylar (cü nd ..ı..;'"'JI) gelirler. Ordu , dokuz yüz bin sü­ v:ı riden oluşur. Bunların bir kısmı sultanın yanındadır. Diğerleri ise �·c�itli eyaletlere dağıtılmıştır. Hepsi divan defterlerine kayıtlıdır ve ı ı ıaaşlarını sultandan alırlar. Bu ordu Türklerden, Hıtalardan2 1 ( l.h:.. ). l ı : ı ı ı l ar,

l 'crslerden ve Hintlilerden oluşur. Bunlar arasında pehlivanlar,22 şut­ ı a rlar23 ve diğer insanlar vardır. İyi cins atlara binerler; mükemmel doııanımlıdırlar. Frapan elbiseler giyerler " İ spehsalar veya isfehsalar: Farsça "isfeh" (önde gelen) ve Türkçe "salar" (asker) kelimelerinden oluşan bir unvandır. Fatımilerde mabeyineiden sonra gelen bir rütbe idi. Türklerde gene ll ikle general anl amında kul lanılmıştır.

· ı Türkleşmiş Moğollar. Leao devleti yı kıldıktan sonra oraya buraya dağılan yarı

Türk yarı Moğol savaşçı l ar. Farsçada kelime anlamı olarak aşırı eesaretl i demekse de, dövüş ustası demektir. Şuttar: Kelime anlamı olarak ailesiyle kavgalı olup ondan ayrılan serseri tipl i kişi demektir. Ü ç kağıtçı, serkeş i nsanlardır. Fakat klasik anlamda hırsız


32

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER i M VE DUYDUKLARlM

"Emirlerin ve subayların çoğu fıkıhla uğraşırlar; bunlar çeşitli mezheplere mensupturlar, ama Hintiiierin avam tabakası H anefi mez­ hebine bağlıdır. "Sultanın üç bin eğitimli fili vardır. Bu filler üzerine savaş sırasın­ da demir cebe giydirilir. Barış zamanlarında ise pamuklu veya ipekli kumaşlar örtülür. Savaş sırasında filler üzerine birer kule bağlaııır ve fılin gücüne bağlı olarak altı ila on arasında savaşçı yerleştirilir. "Sultanın 20 bin Türk memluku vardır. Bursi'nin söylediğine göre sultanın hizmetinde on bin hadım kölesi, bin hazindar, 24 bin baş­ makdar/5 200 bin26 seyisi vardır. Bunların hepsi silahlıdır ve sultanın maiyetinde yaya olarak savaşırlar. Han, melik, emir ve generaller mas­ rafları devlet tarafından karşılanan askerleri hizmetli olarak kullana­ mazlar. Mısır ve Suriye'de o lduğu gibi her birinin arpalığı vardır ve yalnızca kendi iaşesinden sorumludur. Hiçbir subay emrinde asker çalıştıramaz. Askerlerin iaşe ve maaşları sultan tarafından karşılanır. Han, melik, emir ve generaJlerin emrine tevdi edi len insan sayısı onla­ rın rütbe ve kudretlerine göre değişir. İspchsalarlar sultanın yanına yaklaşamazlar. Ancak bunlar arasından val i l iğe veya benzeri bir mev­ kie terfi ettirilenler yaklaşabi 1 iri er. "Han on bin, melik bin, emir yüz süvarİ bulundurabi lir. İ spehsalar­ ların emir altında tuttukları süvarİ sayısı daha azdır. "Han, melik (vali), emir ve ispehsaların hazine tarafından verilmiş kendi iktaları vardır. Bu iktaların sayısı artmasa bile eksi lmez. Kısaca­ sı gelirleri oldukça iyi düzeydedir. Hana iki yüz lak ge lir i olan bir ikta

demek değildir. Bunlar. bir tür cemaattir ve gerektiğinde ü lke savunmasına katkıda bulunurlar. Bağdat,

Dımaşk,

Kahire ve Semcrkand 'da yabancı

istilacılara karşı çok başarı lı mücadeleler vermişlerdir. Bu eşkıya takımının diğer bir adı Serbcdarlardır. Timur tarafından kurdukları Ş i i devleti tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. i bni Battuta da Serbedar veya Şuttarlardan bahseder ve onlara kendi ülkesinde "sukura" dendiğinden söz eder. 24 H azindiir: Hazineden sorumlu memur. �s 26

Sultanın çizme ve terliklerinden sorumlu görevli. B i n kelimesi ınüstensih tarafından fazladan konulınu� olsa gerek.


1 l l N I l l S I'AN VE TUG LUK ŞAHLAH 1 1' 1

33

ı l ır Lık, 1 00 bin tenke2 7 demek t ir. Bir tenkc ise sekiz dirhemdir. .

H ı ı . omın

şahsi geliridir ve emri altı ndaki savaşçıların masrafların ı bu ııl'l ırdcn karşılamaz. Melik (vali)lerin geliri 50-60 bin tenke arasında ı lqı , ı �ı r. Emirlerin geliri 30-40 bin tenke, ispehsaların geliri yaklaşık ' O l ı ı ı ı tenke, subayların geliri ise 1 000- 1 0000 te nk e civarındadır. Bir ı ı ll'ı ı ı l u k u n geliri beş bin tenkedir. Giysi, iaşe ve atının bakım masraf­ lıll l bu rakama dahil değildir. Askerlerin ve memlukların arpalığı yok­ I l l i . ama hazineden tahsis edilen ve gümüş olarak ödenen maaşları ' .ı ı d ır. Diğer subaylara birer arpalık veri lir. Bunların yıllık geliri art­ l l ı;ısa bile, eksilmez de. Bazı subaylar ise arpalıklarından gelmesi bek­ lı' lll'll gelirin iki misli veya daha fazlasını alırlar. "Sultanın kölelerine gel ince, her birine her ay için iki man 2x buğ­ -'0 2 d a y v e pirinç; her gün için üç sir 9 et ve her ay için on beyaz tenke, l ın y ı l için dört takım giysi verilir. l l·ııke: (Sanskritçe lanka. gümüş ağırlık = 4 maşa) bir H int sikkesidir. Gaznch Ma hmud, Hindistan ' ı n kuzeybatısı fethcdiııcc, H i ndu tebaasına kolaylık olsun d ıyc iki dilde Nağari ve Arapça i bareli paralar bastırdı ki, bunlarda tanka, Arap dırheminin muadili o larak kullanıl ıyordu. Şemseddin İ l-tutmuş, tanka adını verdiği 1 85 habbe ( 1 1 ,3 gr) ağırlığında bir para kestirmişti. Muhammed b. l 'uğluk'un saHanatından sonra tanka yavaş yavaş kıyınetten düştü. Fakat Şir­ �ah ( 1 5 39- 1 545) zaman ında tanka tekrar asli satlığına ve ağırlığına kavuştu ve

adı da Rupi olarak değiştirildi. Ekber zamanında da Rupi kelimesi aynen muhafaza edi ldi. Tcnge ise Türkçe teng (dar) kelimesinden gelen kiiçük bir gümüş sikke, daha sonra ise genel olarak sikkc idi ve XX. Yüzyıl başlarında Türkistan 'da kul lanılıyordu. X I V-XV I . Yüzyıllar arasında son İ lhanlı hükümdarları, Altın­ ( >rda hanları ve Timurller tarafından kullanılmış olan küçük gümüş sikke, Akkoyunlulardaıı Uzun Hasan zamanında Doğu Anadolu lengc veya tenke adı ıle kullanı lmış, Mardin, Ergani ve Amid'c

ait

1 5 1 8 tarihli Osmanlı

kanunnamelerinde zikredilmiştir. Kelime, M oğalcaya da bu şekilde girmiş, Moğoll arın Rusya'yı isti laları sırasında Rus di line geçmiştir. Rusların paraını birimi

Ruble ise de, Rusçada "dengi" para anlamındadır. Günümüzde

Kazakistan ' ın para biriminin adı da Tengc' dir. ' i slam ülkelerinde birbirini tutmayan ağırlık ölçü birimidir. Ö rnegin 1 7. Y üzyılda Buhara'da kullanılan mann 25600 miskal yani 1 28 kg.dı ve daha iince kullanılan nıann 'dan beş misli ağırdı.


TÜ RKLER HAKKINDA G Ö RD Ü KLERİ M VE DUYDUKLARIM

34

"Sultanın dört bin ipek işçisinin çalıştığı bir fabrikası vardır. Bun­ lar her tür kumaştan terlik, giysi ve benzeri şeyler dikerler. Ayrıca Çin, Irak ve İ skenderiye'den gelen kumaşları da işlerler. Her yıl yüz bini ilkbaharda, yüz bini sonbaharda olmak üzere 200 bin elbise diker­ ler. İ lkbaharda dikilen elbiselerin çoğu İ skenderiye kumaşından yapı­ lır. Sonbaharda dikilenler ise Delıli ipek atölyesinde yapılan kumaşlar ile Çin ve Irak'tan getirilen kumaşlardan hazırlanır. Hangalı ve ribatla­ ra da elbise tahsis edilir. "Sultanın dört bin zerdüz elbise diken işçileri vardır. Bunlar, sulta­ nın hanımlarına, ayrıca emidere ve hanımiarına hediye olarak verile­ cek brokar elbiseler dikerler. "Sultan, her yıl 1 O bin iyi cins Arap atı hediye eder. Bunlardan ba­ zıları altın ve gümüş kökreteli / 1 bazıları i se kökretesizdir. Sultan ın her yıl hediye ettiği sıradan at sayısı ise sayılamayacak kadar çoktur. Sul­ tan, bunları bazen sürüyle, bazen yüzlerce ayırarak verir. Hindistan' da çok m iktarda at olmasına ve her yıl dışarıdan pek çok at getirilmesine rağmen, sultan yine de çeşitli ülkelerden at getirtir ve hediye etmek için yüksek fıyattan satın alır. Yine de bu ülkede at fıyatları yüksektir ve bu işle uğraşanlar büyük karlar elde ederler. Bu sultana at getiren Bahreyn Araplarından Ali b. Mansur el­ Ukayli, bana, bu ülke halkının atlarla ilgili yalnız kendilerinin bildiği bazı özellikler olduğunu, onu bir atta gördüklerinde fiyatına bakmadan satın aldıklarını anlattı. Su ltanın hanlar arasından seçilmiş bir naibi vardır. Ona emr(yet

(LJ:ıyıl) 32 derler. Arpalığı Irak kadar büyük bir ülkedir. Sultanın bir de

veziri vardır ki, onun da arpalığı neredeyse Irak büyüklüğündedir. Vezirin dört naibi vardır. Bunlara şık (�) denir. Her birinin yıllık ücreti 20-40 bin tenke arasında değişir. Sultanın dört tane dabiri yani sır katibi vardır ve her birine bir liman şehrinin yıllık hasılası verilir. 29

H int ölçü birimi. Yaklaşık olarak 80 gramdır.

30

Gümüş.

31

Kökrete, bir atın komple koşuın takımına denir.

32

Quatrenıere, kelimeyi emriye olarak okumaktadır.


I I I N I > i S TAN VE TUGLUK ŞAHLAR

35

dühirlerin her birinin emrinde yaklaşık 300 sekreter çalışmaktadır bun ların yıllık gelirleri on bin tenkedir. B irinci dereceden olan ··ı·k rdcrlere arpalık olarak kasabalar veya köyler verilir. İ çlerinde elli l. ı ıy i'ı olanlar da vardır. Burada kadılkudat (başkadı)ya sadr-ı cihan ı , ;� ..>-1-) denir. Şu andaki sadr-ı cihan Kemalcddin b. Burhan' dır. 33 l lı ı

k ı,

�ııdr-ı cihana arpalık olarak on köy verilir ki, yıllık hasılası atmış bin Fakat o, daha ziyade sadru '/-islam unvanını kullanır ve tüm . ı ı l a kl işlerine o bakar. Şeyhü 'ş-şüyı1h (şeyhler şcyhi) makamına teka­ l ı ı ı ı eden şeyhülislam da onun gibidir. Muhtesipler ise yaklaşık sekiz ı ı ı ı ı ıc ııke hasılası olan bir arpalığa sahiptir. l ı ' ı ı kcdir.

sarayında 1 200 tabibi ve on bin 34 kuşçusu (bazdiir )��) ,. , ı ı·d ı r. Bunlar at sırtında seyahat eder ve ellerinde başları örtülü kuşlar l ıı� ı rlar. Ayrıca av sırasında av hayvanlarını bir noktaya sürüp topla­ v a n üç bin kişisi, beş yüz nedimi ve çalgıcı memluklarından başka ı .100 özel çalgıcısı vardır. Çalgıcı memlukların sayısı 1 000 kişidir ve 1 1/.c.:l likle müzik yapmakla görevlidirler. Su ltanın Arapça, Farsça ve ı ı ı ı ılçe şiirler yazabilen ı 000 şairi vardır. H epsi sanatkar ruhi u insan­ l a rd ı r. Maaşları sultanın divanından ödenir. Ayrıca yeme içme ihtiyaç­ l a r ı da sarayca karşılanır. Sultan ayrıca onlara İhsanlarda bulunur. l l ııııların maişet paralarının ne kadar olduğunu bilmiyorum, ama ne­ ı l ı ı ı ı lcre verilen kadar olmalı. Her birinin bir veya iki köyü vardır. V eri len içi dolu keseleri n dışında her birinin arpalıklardan gelen geliri ı 0-40 bin tenke arasında değişir. S ı ı l tanın

Şeyh Mübarek sözlerini şöyle sürdürdü: " Her gün iki defa sultan �ı ırrası kurulur. Han, mel ik, emir, ispehsalar ve üst rütbeli subaylardan y ı rmi bin kişi bu sofradan yemek yer. Sabah kahvaltısı ve akşam ye­ ı ı ıeği nde sultarrıo sofrasında 200 fakih onunla birlikte yemek yerler ve ı ıı ı ım huzurunda i lmi konularda münazaralar yaparlar. İşte Şeyh Ebü 1 kkr b. Hallal el-Bezzl'nin bana anlattıkları bunlardan ibarettir." "

Kcmaleddin M uhammed b. Burhan ei-Gaznevi. H indistan ve Siııd'in haşkadısı, fakih ve alliime idi. İbni Battuta Deh l i 'nin fethinden söz ederken ondan bahsetmiştir. H anefi mezhebindendir ve Tuğluk Şah döneminde

"

başkadı o l muştur. Burada bin kelimesi ınüstensih tarafından fazladan ilave edilmiş olsa gerektir. Çünkü bir sarayda on bin kuşçu, 200 bin seyis anormal rakamlardır.


36

T ÜRKLER HAKKINDA G Ö RDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARlM

Kendisine sultanın mutfağı için her gün ne kadar hayvan kesildiği­ ni sorduğumda bana şu cevabı verdi: "Besili atların ve her türlü kuşla­ rın dışında 2500 sığır, 2000 koyun."3 ) Şeyh Mübarek'in bana anlattığına göre sultanın huzuruna bütün su­ baylar değil, yalnızca mutlaka huzura çıkması gereken üst rütbeliler girebilir. Nedimler ve müzisyenler de toplu halde huzura giremezler ve ancak sırayla mecliste yer alabilirler. Dabirler (sekreterler), tabipler ve diğerleri de aynı kurala tabidirler. Şairler yılda birçok kez sultanın h uzu­ runa girerler ve özellikle de iki dini bayram günlerinde. Ayrıca bir de Ramazan ayının birinci günü, bir zafer veya fetih sonrasında ve sultanın kutlanması gereken herhangi bir münasebetle huzura girebilirler. Ordunun ve halkın meselelerine emr�vet, fakihlerin, alimierin ve diğer ziyaretçilerio tamamının meselelerine sadr-I cihan, fakirierin ve diğer ziyaretçilerio meselelerine şeyhülislam, gelip gidenlerin, elçile­ rin, şairterin ve edebiyatçıların meselelerine dahirler bakarlar. Kadılkudat Ebu Muhammed Hasan Gür!'nin bana anlattığına göre, Sultan Muhammed b. Tuğluk Şah, Bigdan adl ı sır katibini Sultan Ebu Said nezdine elçi gönderirken Küfe, Irak ve civarındaki kutsal bilinen yerlerdeki velilerin kabirierine bağışta bulunması için bir milyon tenke vermiş. Fakat bu Bigdan kötü niyetli biriymiş. Giderken bir daha efen­ disinin yanına dönmemeyi kafasına koymuş ve vardığı zaman da Ebfı Said ölmüş. Aradığı fırsat önüne gelmiş ve böylece kendisine ve yanın­ dakilere ait olan beş yüz kadar atla Dımaşk'a gitmiş. Ebfı Muhammed, bana onun oradan Irak'a döndüğünü ve Bağdat' a yerleştiğini anlattı. Nizameddin Ebu '! Fadayil Yahya b. Hakim de bana aynı olaydan bahsetti ve o adamı Dımaşk'ta gördüğünü anlattı, fakat sadaka dağıttı­ ğından söz etmedi. Başkaları da aynı kişiden bahsettiler ve her ne kadar anlattıkları farklı ise de, bir konuda, o da bu Bigdan' ın önde gelen fazi­ letli ve mütedeyyin kişi lerden olduğu hususunda müttefıktiler. 35

Bunların hepsi çok abartılı rakamlardır. Bir günde bir sarayda atlar ve kuşların dışında 2 5 00 sığır, 2000 koyun ne demektir'1 Daha önce belirttiğimiz gibi eski müstensihlcr kafalarına göre bin rakamını i lave etmeyi galiba pek seviyorlar ve bunun ne anlama geldiği konusunda kafa yormuyorlard ı .


I I I NI >i STAN VE TUGLUK ŞAH LAR

37

�cyh Ebu Bekr el-Bezzl, bana sultanın dinini diyaneti bilen, Al­ lıılı' tan korkan birisi olduğunu; tebaasının dertleriyle yakından ilgilen­ ı l ıgini, halk arasında adaleti tesis etmeye gayretli olduğunu anlattı. I liice Ahmed b. H ace Ömer b. Musatir anlattı: "Sultan, halkın dert­ lnıni dinlemek ve verdikleri di lekçeleri okumak için özel bir meclis ll'rli pler. isterse bir çak ı olsun, kimse huzuruna silahlı olarak giremez. 1 h nıdan sır katibi istisnadı r. Sultanın yanında ise mızraklı ve ok yayı l ıulunan muhafızları bulunur. Mecliste otururken onları yanından oıyırınaz. Bu onun hiç terk etmediği alışkanlıklarındandı . Sultanın ·.ıı ı aydan dışarı çıkışları da değişik amaçlara matuftur. Bazen savaşa pitınck için dışarı çıkar, bazen Dehli 'de gezinti amacıyla, bazen de bir ·,ıı ray ı ndan öbür saray ına gitmek için çıkar. Savaş seferleri muhteşem ve dcbdebelidir. Fil lerin sırtiarına bir şehri veya kaleyi andıran kuleler konu lur ve kalkan tozdan göz gözü görmez olur. Sultanın bayrağı �ıyah renklidir ve ortalarında altın renginde büyük bir ejderha vardır. 1 )ndan başka hiç kimse siyah renkli bayrak taşıyamaz. Ordunun sağ n: ııahında siyah bayraklar, sol cenahında ortasında altın renginde ej­ ı l crlıa bulunan kırmızı sancaklar taşınır. Emirlerin (beylerin) kendi ıi1.c l sancakları vardır. "Sultanın sarayında veya savaşa giderken çalan bando takımına ge­ lı nce, Büyük İskender'e ne çalınıyorsa onunla aynı idi. Bu takımda .'00 timbal, 40 büyük kös, 20 trampet ve 1 O zil bulunurdu. Her gün ncvhe deni len bir marş okunur, sonra hazineden sayılamayacak kadar değerli hediye, onun arkasından ise atlar takdim edilir. "Sultan ava çıkarken kortejde bulunanların sayısı nispeten azdır. bin süvarİ ve iki yüz tilden oluşan bu kortejde, sekiz yüz deve sırt ında taşınan dört ahşap saray da bulunur. Her saray altın işlemeli siyah ipek örtülerle süslenen iki yüz til üzerinde taşınır. Çadırlar ve l ı i rgahlar3 6 bu sayı dışındadır. Y iiz

"Sultan bir geziye çıktığında veya bir yerden bir yere giderken ise bin süvarİ, yine 200 til, yüz kökreteli at bulunurdu. Bu atların se­ ınerlerinin bazıları kolye ve altın süslemelerle bezeli, bazıları mücev­ lıcrle süslüydü." W

'

H irgah. M isafirleri karşılamak için kurulan büyük çadır.


3X

TÜ RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

Deh l i ' de kalan ve orduda hizmet veren Şeyh Muhammed Hocendi, sultanı bir saraydan diğer saraya giderken gördüğünü anlattı. Buna 37 göre sultan at sırtında giderken başının üzerinde bir çetr bulunur, hemen ardından silahdar gelirdi. Silahdarın ellerinde silahlar bulunur­ du. Sultanın çevresinde tamamı yaya on iki bin kadar meınluk vardı ve yalnızca çetri tutan kişi, silahdar ve elbiseleri taşıyan caınedar atlıydı. 37

Çetir veya çetr. Asıl anlamı şeınsiye, gölgelik demekse de, sultanlık alilmeti olarak kullanıl ırdı . Arapların mızalle dedikleri çetr keli mesi dil imize Farsça­ dan geçmiştir. Genelde hükümdar sefere veya alayla bir yere giderken başı üzerinde tutulurdu. Bir ınızrağın ucunda küçük bir kubbe şeklinde aç ılan bu saltanat şemsiyesi atlas veya altın sırmalı kadifeden yapılırdı ve tepesinde al­ tın top denilen bir alem bulunurdu. İ lk önce Mezopotamya tasviri sanatında özellikle Asur krallarının ayakta dururken, yürürken ve savaş arabasında sa­ vaşırken yahut avianırkan başları üzerinde tutulduğu görülen çetrin eski İ ran­ l ılarda ve Erneviierden itibaren de çeşitli İ slam devletlerinde kullanıldığı bi­ linmektedir. Memluklular döneminde çetr yeşil ipekten yapılır, altın yaldızla süslenir ve tepesine gümüş bir kuş kondurulurdu. Ayrıca Memluklularda sul­ tanın çetrini dört kişi taşıyabilirdi. İ bni Tagrıberdi, en-Nücumu'z-Zahire adl ı escrinde "Sultan Haına'ya sultanlık aliimctlcri ve ihtişaınıyla girdi. Ü zerinde kuş bulunan çctrini şehir naibi deği l, emir-i keblr taşıdı. Çünkü sultanın çetri­ ni ve kuşunu ancak şu dört kişiden biri taşıyabi lirdi: Emir-i keblr, sultanın oğ­ lu, Şam nilibi ve Haleb naibi ." Karahanlı hanlarının çetrleri kırmızı renkliydi. Ayrıca Karahanlı larda çetr savaş alameti olarak kul lanıldığı için savaşlara gö­ türülürdü. Gaznelilerde çetr ilk önceleri la'l renkli iken Gaznch Mahmud'dan iti baren siyah renk tercih edilmiştir. Ortaçağda bayrakla çetrin aynı renkten olmasına dikkat edilirdi. Çetr taşıyan kişiye ç:etrdôr dcnilirdi. Büyük Selçuk­ lularda hükümdarlık alaıneti olan çetrin üzerinde ok ve yay resmed i lmiş bir arına vardı. Tuğrul Bey N işabur' a girdiğinde başı üzerinde kırmızı renkli ipckli kumaştan yapılmış bir çetr taşımaktaydı. Siyah renkli olan Anadolu Selçuklularının çetri, l l . Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında mavi renge çevril­ di. Ayrıca Anadolu Selçuklularında sultan öldüğünde çetri ve sancakları tür­ besinin üzerine konulurdu. Cengiz-han da yeşil kırmızı renkli çetr kullanırdı. Dehli sultanları ve Tuğlukşahl arda ise sabit bir çetr rengi yukttı. İ bni B attuta, Muhammed Tuğluk'un bir kısmı mücevherli, bir kısmı altın sırmalı on altı çetri olduğunu belirtmektedir. Bunlardan yedi tanesi savaşa giderken sultanın başı üzerinde taşınırdı. Timurlular, Safeviler ve Babürlüler de çetri saltanat ve hakimiyet aliimeti olarak kullanmışlardır.


I I I N I >i STAN VE TUGLUK ŞAHLAR

39

�eyh Mübarek anlattı: "Sultan dışarı çıkarken başının üzerinde bir \Ti r taşır, fakat savaşa veya uzak yola giderken yedi çetr taşır. Bunlar­ dan iki tanesi tahmin edilemeyecek kadar pahalı taşlarla süslüdür. l ı ılıtı öyle muhteşem, öyle azametliydi ki, şahanşahların tahtlarında ı ı laıı her şey vardı. Böyle bir taht yalnız Büyük İ skender ve Alpars­ lıııı' ı ıı oğlu Mel ikşah'da vardı. Han, melik (vali) ve emirler ise yolcu­ luk esnasında veya yola çıkmadıkları zamanlarda ata bindiklerinde vıııılarında mutlaka sancakları olurdu. Han dokuzdan fazla, emir ise ıı,·ı eıı az sancak taşıyaınazdı. Han şehirde iken yanında en fazla on ;ıda ın bulundurabii ir, emir ise iki kişi bulundurabilirdi. Y okuluk sıra­ · . ı ı ıda her subay mümkün olduğunca ihtişaınını sergileyebilir, fakat ·;ı ılıanın kapısına geldiklerinde bütün ihtişamları sıfıra iner." Bununla birlikte sultan iyiliksever, ınütevazi ve ihsanda bulunmayı ol'Ven biridir. EbG 's-Safa Ömer b. İ shak eş-Şibli'nin anlattığına göre, l ıi r defasında fakir ve salih bir kişinin cenaze törenine katı lmış ve ta­ l ııılu oınzunda taş ı m ıştır. Sultanın birçok meziyetleri vardır. Hafızdır ve Hanefi fıkıh kitabı ı ·l-1/idaye 'yi ezbere bilir. Akli i l imlerde oldukça iyi düzeydedir. El yazısı düzgündi.ir. Dini bilimiere düşkündü. H islerine hakim olmayı l ı ı l i r ve edebiyattan hoşlanırdı. Şiir yazar, beste yapar, şiir dinler ve en ı ı ıce noktaları anlardı. Aliınieric sohbet etmekten, fazıliarta tartışınak­ l : ı ı ı hoşlanır; şairlerle Fars dilinin incelikleri konusunda ınünakaşalar ederdi. Çünkü bu dilin inceliklerini çok iyi bilir ve ustalıkla kullanır­ d ı . . . Alimler Ramazan ayında onun meclisinde bulunur, onunla birl i k­ k i ftar eder, sonra sadr-ı cihan her gece meclise katılanlardan biriyle sııl tanın huzurunda bir konu üzerinde tartışma başlatır; sultan da sanki oıı lardan b iriymiş gibi diğerleriyle birlikte onları dinler, onlarla müna­ tanı ederdi . Haram sayılan fiilierin işlenmesine asla izin vermezdi . 1\. i ın se onun ülkesinde haram fiilieri işlemeye cesaret edemezdi. Özel­ l ı k le içki yasağının uygulanmasında son derece katı idi; bu konuda �eriatın emrettiğini sıkı bir şekilde uygular, içkiye yaklaşanların ceza­ laııdırılması konusunda aşırıya kaçardı. Şerif Tacuddin b. Ebu ' l Mücahid el-Hasan es-Semerkan-di'nin ba­ ııa anlattığına göre Delıli' deki büyük hanlardan biri sürekli şarap


40

T ÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARl M

içermiş. Kendisi sultan tarafından uyarılmasına rağmen bu alışkanlı­ ğından bir türlü vazgeçmemiş. Bunun üzerine sultan pek öfkelenmiş ve onun hapse atılıp 437 milyon miskal altın değerindeki mallarının müsadere edilmesini emretmiş. Bu hikaye, hem sultanın haramlardan kaçınılması konusunda ne kadar titiz olduğunu, hem de ülkenin aşırı zenginliğini göstermesi açısından önemlidir. Çünkü bu meblağ, Mısır kantarına vurulduğunda 43700 kantar altına tekabül etmektedir ki, hesaplanamayacak kadar büyük bir servettir. Dünyanın birçok ülkesini dolaşan aynı Şerif Hasan, bu ülkenin zenginlikleri konusunda insanın akıl ve hafsalasının almadığı buna benzer başka şeyler de anlattı. Sultanın iyilik ve İhsanları hakkında yazılan lar, dünya arşivlerinin en üst köşesinde yer almaya layıktır. Şerif Hasan bana fazla detaya girmeden bunlardan bazılarını anlattı. Şeyh Mübarek ' ten d inlemiştim: "Sultan, her gün en az iki !ak sadaka dağıtır. Bu miktar Mısır ve Suri­ ye parasıyla 1 600 000 gümüş dirheme tekabül eder. Bazı günler da­ ğıttığı sadaka miktarı elli laka ulaşır. H er ay hilalin görünmesi müna­ sebetiyle iki ! ak sadaka dağıtır ve bunu muntazam bir şekilde yapar. Kırk bin fakirin maaşını sultan bizzat üstlenmiştir. Her bir fakire gün­ lük bir dirhem nakit para, beş rıtl ekmek ve buğday veya pirinç verilir. Yetimleri, halkın çocuklarını eğiten, onlara medreselerde okuma yaz­ ma öğreten bin fakihin maaşları da divandan karşılanır. Sultan, Delı­ li'de kimsenin dilenmesine izin vermez. D ilenen biri görülürse bu işten menedilir ve diğer fakiriere bakıldığı gibi ona da bak ılır." Yabancılara ve kendisinin kapısını çalanlara dağıttığı İhsanlar ise aklın kabul etmeyeceği şeylerdir. Nizameddin Ebu ' ! Fadayil Yahya b. Hakim et-Tayyari'nin bu konuda bana anlattıkları şöyle: "Sultan Ebu Said 'in sarayında Yezd kadısının Adud adındaki oğlu bizimle birlik­ teydi. Gözü vezirlikteydi , ama bu makama layık biri değildi. Yine de sürekli vezirler arasında entrikalar çevirir ve sarayda görevli insanlar arasında fitne çıkarırdı. Sonunda bu insanlar onu çevrelerinden uzak­ laştırma kararı alarak, bir mektupla Deh li 'ye elçi olarak gönderdi ler. Götürdüğü mektup sultana, İran hükümdanndan selam ve saygılar sunan sözlerden ibaretti . Bu, öylesine bir mektupttı ve asıl amaç onu saraydan uzaklaştırıp, geri dönemezcesine göndermekti. Bu adam


I I I N D iSTAN VE TUGLUK ŞAHLAR

41

1 klı l i 'ye gelip sultanın huzuruna çıktı v e mektubu takdim etti. Sultan ı ıı ı ı ı saygıyla karşıladı, çok özel muamelede bulundu; hil'atlar giydi­ ıı p, sayılamayacak kadar çok miktarda para verdi. Adud efendisinin yan ına dönmek için izin isteyeceği sırada, sultan ona "Hazineme gir v� hoşuna giden her şeyi al" dedi. Fakat Adud zeki ve kurnaz biriydi. I lazineye girince bir tek Kur'an 'dan başka bir şey almadı. Sultan bunu d uyunca şaşırdı ve ona "Neden yalnızca bir Kur'an aldın?" diye sordu. Adud, "Çünkü sultan ihsanıyla zaten beni zengi n etti, bu yüzden Al­ lah'ın kitabından daha değerli bir şey bulamadım" cevabını verdi. Sultan, onun bu davranışı ve sözleri karşısında daha da şaşırdı. Ona biiyük İhsanlarda bulundu. Bunların bir kısmı kendisine, bir kısmı Ebu Said'e hediye olarak verilen şeylerdi. EbU Said için veri lenler dışında­ k i lerin değeri 800 tümendi. Bir tümen on bin d inar, bir dinar altı dir­ Iıcındir ki, toplam 8 milyon dinar veya 48 milyon dirhem eder. Adud, saraya geri dönerken bu kadar parayı kendisine yedirmeyeceklerinden korkarak, onları birkaç parçaya ayırıp ortadan kaldırdı. Yezirin kardeşi olan Emin Ahmed b. Hace Reşid, saraydan uzaklaştırı l ınasını gereken lıir kabahat işlemişti. Böylece ondan boşalan makama vezir olan kar­ deşi Gıyaseddin Muhammed getirildi ve vezirü 'l-i/han unvanı verildi. Y ani ü l kenin yönetimi ve yöneticilerin denetimi görevine getiril di . < iıyaseddin yolda Adud 'a rasttadı v e ondan birçok para aldı. Herhalde amacı bun l ardan Ebu Said 'e ve prensesiere hediye olarak sunmak uzere altın ve gümüş vazolar yaptırıp, saraya tekrar çağırılınasını sağ­ lamaktı. Ama amacını gerçekleştiremcden bir sürprizle karşılaştı. (ünkü Ebu Said de, Adud da hayatla vedalaşmıştı. Böylece aradan günler geçti, altınlar gitti ve kimse kazandığından bir fayda görmedi ."

İ bni Hakim sözlerini şöyle sürdürdü: "Dehli sultanı, yabancılara karşı son derece cömert ve alihimmet b i r kişidir. Bir defasında i ran'dan bir fakih gelmişti. Sultanın huzuruna çıktı ve aralarında Ebu A li İbni Sina'nın yazmış olduğu eş-Şifa adlı eserin de bulunduğu bir­ çok değerli kitap takdim etti. Onun sultanın huzurunda bulunduğu sırada kül liyatlı miktarda mücevher getirilmişti. Sultan, o mücevher­ lerden bir avuç dolusu alarak fakibe verdi. Ayrıca birçok hediye de verdi. Yalnızca mücevherterin değeri yirmi bin miskal altın tutuyordu. Şerif es-Semerkandi'den duyduğuma göre, Buhara halkından bazı


1 .'

!' Ü R K LER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

ı ı ısaı ı laı hıı s ı ı l tana kış için kuruttukları yeşil kavunlar getirir ve çok hiiyii k İlısanlar al ırlarmış. Yine aynı kişinin anlattığına göre adımın biri sul lana iki yük dolusu kavun getiriyormuş, fakat kavunların büyük bir kısmı yolda çürümüş ve saraya ancak yirmi iki tanesini sağlam vaziyette getirebi lmiş. Bu basit hediye için sultan ona 3000 miskal altına tekabül eden bir para vermiş. Ebu Tae ei-Hafız lakabıyla bilinen Multanlı Şeyh Ebı1 Bekr b. Ebu ' l Hasan bana bu konuda şunları anlat­ tı : "Multan' da bulunduğum günlerde herkesin ağzında su ltanın hiç kimseye bu miktardan daha az para verilmemesi yönünde emir verdiği sözleri dolaşıyordu. Delıli 'ye yolum düşüp de burada kaldığım gün­ lerde bunun tamamıyla doğru olduğunu gördüm." Bana ei-Hocendi anlattı: "Dehli 'ye gittim ve sultanın huzuruna çık­ tım. Bana 1 000 miskal altın verdikten sonra kalmak mı, yoksa gitmek mi istediğimi sordu. Ben de kalmak istediğimi söyledim. Beni memur­ ları arasına aldı." Şeyh Ebu Bekr b. Hal lal el-Bezzl anlattı: "Bu sultan, benim de ara­ larında bulunduğum bir grup insanla birl ikte Maveraünnehr'e üç !ak altın gönderdi ve bunlardan bir lakının alimlere, bir lakının fakiriere dağıtılmasını, kalanıyla da kendisine bir şeyler satın alınmasını emretti ve şöyle dedi: "Duyduğuma göre ilim ve takvada eşsiz olan Semer­ kandlı Şeyh Burhaneddin Sagarcl parasız kalmış. Multan'a gelebilme­ si için kendisine 40 bin tenke verin. Ülkemize geldiğinde kendisine büyük İ hsanlarda bulunacağız. Eğer kendisini bulamazsanız bu parayı ailesine verin ki. geri döndüğünde ona versinlcr." Semerkand' a vardı­ ğıınızda şeybin Çin'e gittiğini öğrendik. Parayı genç gulaınına verdik ve ona şeyh döndüğünde sultanın kendisini mutlaka görmek istediğini ve sabırsızlıkla yolunu gözlediğini söylemesini teınbilıledik." Fakih Ebu 's-safa Ömer b. İ shak eş-Şibli anlattı : "Bu sultan, gerek yolculuğu esnasında ve gerekse sarayında kaldığı sırada alimleri ya­ nından hiç ayırmazdı. Bazı gaza seferleri sırasında onunla birlikteydik Biz daha yoldayken ordu komutanlarından zafer müjdesi veren mek­ tuplar geldi. O sırada biz sultanın huzurundaydık. Bu habere sevindi ve "Bu zafer, şu alimierin ayaklarının uğuru sayesinde kazanılmıştır" dedi. Sonra ilim adamlarına hazineye girerek alabildikleri kadar para


t ı i N DİSTAN VE TUGLUK ŞAHLAR

43

ıılı ııalannı, taşıyamayacak kadar zayıf olanların vekil tayin etmelerini cııırctti. " İ lim adamları hazineye girdiler, fakat ben ve benim gibi birçoğu girmedi. Çünkü biz bu ilim adamları tabakasından değildik. İ çeri giren­ lerden her biri iki kese para aldı . Her kesede on bin dirhem vardı. Fakat u;lcrinden biri üç kese almıştı. İ kisi koltuğunun altında, biri ise başının ii:l.crindeydi. Sultan bu manzarayı görünce üç kese taşıyan kişinin hırsı karşısında şaşkınlıktan güldü. Sonra benim gibi içeri girmeyenierin ı ıcdcn girmediklerini sordu. Kendisine "Çünkü bunlar onların dununda­ ı l ır. Para alanlar müderris, bunlar ise rütbece müderristen aşağıdadır" diye izahatta bulunuldu. Bunun üzerine sultan her birimize on bin dir­ l ıcın verilmesini emretti . Emri yerine getiri ldi. "Sultan, dini kuralları gözetme konusunda çok titizdir. Al imler, katında son derece itibariıdır ve onlara saygıda kusur edilmez. ııı C, ' iinkü bunlar şeriatın koruntıp gözetilmesi, sürekli ilimle ve okumakta vakit geçirilmesi konusunda son derece titizdirler." oıı un

Sultan, karada ve denizde kiifırlere karşı cihat konusunda asla ağır­ ılan almaz. Düşmanlarının karşısında ne atı yorulur, ne mızrağı bükü­ liir. Aklında hep kafırlere karşı cihat etme düşüncesi vardır. İ slam ' ı n hu ülkede yayı lması, İ slam ımrunun her yeri kaplaması, hidayet şim­ �ck lerinin her yerde çakınası, ateşgedelerin yıkılınası, putların kırıl­ ması, ziınınet ehlinin dışında yeryüzünde yaşayan kötülerin ortadan

Sultan Muhammed Tuğluk Şah 'ın aliıniere karşı son dcreec kibar ve cömert olmasına, onlara saygılı davranmasına rağmen, zaman zaman emirlerine karşı gelenlere karşı şiddet uyguladığı da bili nmektedir. Ö rneğin umumi bir mecliste onun zulmünc karşı çıkıp "Ben bir zalime hizmet etmem" diyen Şihabeddin ibni Şeyh el-Cam ei-Horasanl'nin sakalından tutup sürüklediği, önce yedi yıllığıııa Dcvletabad'a sürgün ettiği, kendisi nden özür dilettikten sonra boynumı vurdurduğu, nıüderris Ati fı.i ddin ei- Kasanl'yi feci şekilde öldürttüğü, bazı İcraatiarını tenkit ettiği için başını, kollarını ve göğsünü parçalattığı, H ud-ı Hatid Rükneddin b. Bahaadden b. Ebu Zekeriya el­ Multanl'yi katlettirdiği, Şeyh Şemseddin b. Taculariti n ' i ölünceye kadar gözlerine mil çektirdiği, oğullarını dahi öldürttüğü .. İ bni Battuta tarafından naklcdi lmektedir.


44

TÜRKLER HAKKINDA G Ö RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARl M

ka ld ırı lması yolunda büyük başarılar kazanmıştır. İslam, onun gayret­ leri sayesinde doğunun uç kesimlerine, güneş ışıklarının doğduğu yerlere kadar yayılmış, Ebu Nasr el-Utbi'nin3 9 dediği gibi, daha önce hiçbir sancağ ı n ulaşmadığı, hiçbir süre ve ayetin okunmadığı yerlere İ slam bayrağını ulaştırmıştır. Mescitler ve camiler yaptırmış, teganni ile ezan okunmasını yasaklamış, şarkı söyler gibi Kur'an okunmasını menetmiş; kafirlerin kalelerini yerle bir etmiş, Tanrı 'nın yardımıyla onların ülkelerini ve servetlerini ele geçirmiş ve onların ayaklarının hiç basmadığı toprakları fethetmiş, sancaklarılll her yerde dalgalan­ dırmıştır. Onun sancakları karada karta!, denizde karga kanatları gibi süzülür. Onun zamanında kölelerin çokluğu sebebiyle her gün bin lerce köleyi çok ucuz fiyata satın alırlardı . Dehli 'ye seyahat etmiş yolcu la­ rın anlattıklarına göre, genç bir cariyenin fiyatı sekiz tenkeden fazla değil di. Ev işlerinde çalışabilecek, odalık olarak kullanılabilecek olan­ ların fiyatı ise on beş tenkeydi. Diğer şehirlerde fiyatlar daha da dü­ şüktü. Ebu's-safa b. İshak eş-Şibli bana gençliğinin zirvesindeki bir köleyi dört dirheme satın aldığını anlatmıştı. Diğerlerinin fiyatlarını buna göre kıyaslayın. Bununla birlikte Hintli cariyelerin fiyatları yirmi bin veya daha fazla tcnke idi. B unu bana İbni Tae el-Hafız el-Multani anlattı. Kendisine fiyatlar bu kadar ucuzken Hintli bir cariyenin fiyatı­ nın nasıl böyle yüksek olduğunu sorduğumda, mecliste bulunanlar bana onların ahlakları ve güzellikleriyle diğerlerinden ayrıldıklarını, çoğunun Kur ' an'ı ezbere bildiğini, okur-yazar olduğunu, şiir ve riva­ yetler okuduklarını, şarkı söyleyip ut çaldıklarını, satranç ve tavla oynadıklarını anlattılar. Bu cariyeler üstün yeteneklere sahip olmakla övünürler ve hatta onlardan birisi "Ben efendimin gönlünü üç günde fethederim" deyince, bir diğeri "Ben b ir saatte fethederim", bir üçün39

M uhammed b. Abdulcebbar el-Utbl, aslen Rey şehrindendir. Horasan ' da dayısı Ebu Nasl el-Utbl'nin yanında yetişmiş i l i m adamlarındandır. Emir Ebu Ali, daha sonra Emir Ebu Mansur Sebüktekin'in hizmetinde Ebu '! Feth el­ Bustl'yle birlikte katip olarak çalışmış, Şemsü 'l Meali Kabus b. Vuşmegir'in H orasan naibl iğini yapmış, sonra N isabur'a yerleşip edebiyat ve i limle uğraşmıştır. Edebiyat konusunda "Letaifu ' l Küttab" adlı eserinden başka Gazneli Mahmud'a ithaf ettiği için "El-Yemin"i" ad ıyla b i l inan "Tarihu'I Utbl" adlı bir eseri vardır.


I l i N i liSTAN VE TUGLUK ŞAHLAR

45

' ı ısii ise "Ben göz açıp kapayıncaya kadar fethederim" demiş. H int l, .ıdıııları güzellik konusunda Türk ve (Deşt-i) Kıpçak kadınlarından ll ' .ti .ı ııdürler. Çünkü hem çok iyi eğitimlidirler, hem de pek çok kabili­ Vl'll! sahiptirler. Hint kadınlarının çoğunun teni kızıla çalar beyazdır ve vı ı�:lcri altın gibidir. Bu ülkede Türk, (Deşt-i) Kıpçak, Anadolu ve d ıi•. cr ülkelerden getirilmiş pek çok kadın olmasına rağmen, hiçbirisi ı l ı l le anlatılması mümkün olmayan güzellik ve yetenekleri karşısında 1 1 1 1 1 1 kadınlarıyla boy ölçüşemez." Siraecddin Ömer eş-Şibll'nin bana anlattığma göre bu ülkeye İ s­ L cııdcriye ve Rus ülkesinden getiri len keten elbiseler, yalmzca sulta­ n ı n hirilerine ödül olarak verdiği elbiselerdir. Sıradan vatandaşların t ı ıııik ve elbiseleri ise kaliteli pamuk lu kumaşlardan yapı lır . . . �cyh M übarek 'in bana anlattığına göre, bu ülkede hiçbir kimse sul­ ı a ı ı tarafından hediye edilmemişsc altın işlemeli eyere binemez. Eğer ·.u ltan altın işlemeli bir eyer hediye etmişse, ona binilmesine izin ve­ ı ılıııiş demektir. Diğer insanlar ancak gümüş süslemeli eyerlere bine­ l ı ı l i rler. Sultan, hizmetinde olanlara, asker, katip ve ilim ehline, top­ ı :ık, para, mücevher, at, altın işlemeli eyer, altın kemer, değişik türde ı·lh iseler hediye eder, ama asla bir fil hediye etmez. Çünkü ancak sul­ ı . ı ı ı ı n fıl i olabilir ve sıradan vatandaşl arın fil sahibi olma hakkı yoktur. �eyh Mübarek sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu fillerin bakımı için l ıiiyük meblağlar tahsis edilir. Belki de sultanın sahip olduğu 3000 l ı l iıı bakımı için zengin bir ülkenin geliri zar-zor yeter. Şerife fillerin lıakımı için ne kadar meblağ tahsis edildiğini sorduğumda, bana şu \'Cvabı verdi: "Bu hayvanların boyları ve cinsleri farklıdır, dolayısıyla lı:ıkım masrafları da değişiktir. Bir fi lin bir günde en az ve en fazla t iikctim miktarını sana söyleyeyim. Bir fil günde en fazla kırk nt! pi­ riııç, atmış nt! arpa, yirmi nt! yağ ve yarım yük ot tüketir. Fil sürücü ve bakıcılarının masrafları da bir hayli fazladır. Fillerin bakımından sorumlu olan kişi, üst düzey devlet memuru bir müfettiştir (şıhne �). Şibli'nin anlattığına göre bu müfettişe I rak büyükl üğünde bir ikta verilmiştir." Bu ü lke hükümdarlarının savaş sırasında bulundukları yere gelince, sultan merkezde yer alır. Alimler ve imamlar ise sultanın çevresinde


46

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARlM

yer alırlar. Okçular sultanın önünde ve arkasında mevzilenirler. Sağ ve sol kanat iki tarafta yer alırlar. Ordunun önünde demir zırhlı fıller bulunur. Bu fillerin üzerinde daha önce izah ettiğimiz gibi kuleler vardır. Bu kulelerde okçuların ok ve neft şişeleri40 atması için delikler bulunur. Hafif silahlı ve zırhsız köleler fillerin önünde yürür ve fillere yer açarlar. Süvariler düşman fıl lerinin hortumlarını kılıçlada kesmeye çalışırlar. Okçular ise yüksekten onların arkalarını kollarlar. Sağ ve sol kanattaki atlılar fillerin arkasında veya çevresinde savaşırlar. Bu çem­ berin içine kimse giremez, giren de çıkamaz. İ çeri girip de nadiren kaçınayı başaranlar ise dikkatli gruplar tarafından hemen çember içine alınır, yukarıdan üzerine ok ve neft şişeleri yağar. Aşağıda ise zaten p iyadelerden kurtulamaz. Bu ülkenin şimdiki sultanı kendinden önceki hiçbir sultanı n nail olmadığı fetih ve zaferiere erişmiş; kafirlerin kale­ lerini yerle bir etmiş, büyücülerin büyülerini bozmuş ve Hinti iierin taptıkları putları ortadan kaldırmıştır. Bugün o putlardan ancak deniz­ deki adalarda gözden kaçan az bir kısmı veya hiçbir yöneticinin önemsemediği bazıları varlığını korumuştur. Bu sultan, bir işe girişin­ ce onu tamamına erdirmeden bırakmaz, H intiiierin sağ kalanlarının kanıyla kılıcını temizler. Onun şöhreti H intliler arasında bütünüyle yayılmış ve adı zamanın en değerli mücevherlerinden daha değerli hale gelmiştir. Günümüzde bu değişik ülkeleri hakimiyet altında tutan, kara ve deniz imparatorluğuna sahip olan odur. Bugün Hint sultanı denilince, kastedilen yalnızca odur ve bu kutlu unvan bir başkası için kullanılamaz." Şibli' sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir Müslüman'ın sultanın Allah yolundaki cihadı, güzel işleri ve seciyesi için dua etmesi gerekir." Muhammed el-Hocendi anlattı: "Sultan, her hafta Salı gününü hal­ kın dertlerini dinlemeye ayırı r. O gün sultan geniş bir meydanda otu40

Neft şişeleri (karariru 'n-neft .b.LJI ..N}JI): İçinde yanıcı maddeler bulu-nan iptidai bombalar. Abdullah b. Zübeyr tarafindan icat edildiği söylenir. Abdullah b. Zübeyr Mekke'nin kuşatılması sırasında el büyüklüğünde, içinde yanıcı neft bulunan kaplar kullanmıştı. Bizanslıların Rum ateşinin bir türüdür ve esascn Müslümanlar bu iptidai bombanın yapımını B izanslılardan öğrenmiş ve Mısır ve Suriye'de Haçlı seferleri sırasında kullanmışlardır.


I I I N D i STAN VE TUGLUK ŞAHLAR

47

Sultan için büyük bir çetr kurulur. Sultan, çetrin tam ortasında, kaplama, mücevherlerle süslü yüksek bir tahtın üzerinde oturur. ı ıcv lct erbabı sağında ve solunda yer alır. Silahdar ve camedar arkada ı lt ı nı rlar. Özel görevlerde bulunan kişiler ve diğer memurlar mevkile­ ı ı l le göre yer alırlar. Yalnızca hanlar, sadr-ı cihan, dabirler yani sır k a l ipleri sultanın önünde otururlar. Hacipler ayakta dururlar. Bir mü­ ı ı :ı di şikayeti olanların huzura gelmesini yüksek sesle bağırır. Ondan ·,ı ıııra şikayeti veya ihtiyacı olanlar huzura gelir. Sultan, ona şikayeti­ ı ı ı ı ı yahut ihtiyacının ne olduğunu sorar. Sultanın huzuruna girmek ı·.ıeyenler engellenmez ve darp edilmez. Sultan onun şikayetini dinler V L' gereğini emreder. Haftanın diğer günleri sabahtan akşama kadar .ıdli meselelere tahsis eder. Sonra hanlar, melikler (valiler) ve emirle­ ı ı l i refakatinde sarayına döner. Unvanı ne olursa olsun kimse sultanın l ı ı ı ;:uruna silahla, isterse bir çakı olsun, giremez ve dolayısıyla onun l ı t m ı runa girecek olan herkes dikkatl i bir üst aramasından geçirilir. ı ııı .

ııllııı

"Sultanın bulunduğu noktaya ulaşmak için birbirini takip eden yedi kapıdan geçmek gerekir. Dış kapı önünde elinde trompet bulunan bir kişi ı l ıkılir. Eğer gelen bir han veya melik (vali) yahut önde gelen beylerden l ııriyse, gelenin önemli kişilerden olduğunu bildirmek için trompetle ı�aret verir. Sultan daha önce bilgilendirildiği için ziyaretçiyi kabul et­ ı ı ıeye hazırdır. Saraya gelen kişinin mevkisi ne olursa olsun, en dıştaki l ıirinci kapıdan başlayıp yaya yürüyerek sultanın huzuruna girineeye kadar tüm kapılardan aynı şekilde tek tek geçer. Altıncı kapıya kadar at s ı rt ında gelmesine izin verilen çok özel kişiler de vardır. Bu tip kişiler yedinci kapıya gelinceye kadar trompetle sürekli işaret verilir. Böyle ıl1d imtiyazlı olan bir kişi, yedinci kapının önünde içeridekilerin toplantı hazırlığı tamamlanıncaya kadar bekler. Hazırlık bitince içeri girmesine 1 1in verilir. İçeri girince oturur ve çevresine otum1a hakkına sahip olanlar ı la otururlar. Diğerleri ayakta bekler. Kadılar, vezirler ve sır katibi olan ılfıbirler salonda sultanın gözüne batmayacak bir yerde resmi kayıt tut­ ı ııak için otururlar. Masalar kurulur ve hacipler dilekçeleri takdim eder­ kr. Her sınıfın dilekçelerini sunan bir hacibi vardır. Bu hacipler dilekçe ve şikayetleri hacibu'l-huccaba sunarlar. Hacibu 'l-huccabın mevkisi hepsinin üzerindedir. O da bunları sultana takdim eder. Sultan kalktıktan soıı ra hacibu' l-huccab sır katibinin yanına oturarak sultanın talİmatma


48

TÜ RKLER HAKKINDA G Ö RDÜ KLER i M VE DUYDUKLARIM

uygun gördüğü dilekçeleri verir ve kiltip de gereğini yapar. Sultan ora­ dan ayrılarak özel bir salona geçer ve alimleri çağırtır. içeri huzura girme hakkı bulunan alimler gelirler. Sultan onların yanına oturur, hepsinin gönlünü alır, onlarla birlikte yemek yer ve sohbet eder. Bunlar onun has adamlarıdır. Sonra onların gitmesine izin verip nedimleri veya müzis­ yenlerle baş başa kalır. Bazen anlatılan anekdotları dinler, bazen kendi­ sine konser verilir. Umumi meclislerde olduğu gibi özel meclislerde de sultan bir mahfilde oturur. Hareketleri son derece ölçülü ve mütevazidir. Gerek umumi meclislerde ve gerekse özel olanlarda davranışiarına aşırı dikkat eder, şeriat kurallarına harfiyen uyar ve dinin izin vermediği hiç­ bir şey yapmaz." Şibll anlattı: "Dehli 'nin hiçbir yerinde, gerek dükkaniarda ve ge­ rekse evlerde içki bulunmaz. Çünkü sultan bu konuda son derece katı­ dır ve içki içenleri şiddetle cezalandırır. Zaten Hintiiierin de şaraba ve diğer alkollü içeceklere karşı bir düşkünlüğü yoktur. Aksine onlar kullanımı helal sayılan tenbul ile yetinirler. Hoş kokuludur ve şarapta bulunmayan özelliklere sahiptir. Nefesi açar, hazını kolaylaştırır, insa­ na rahatlık verir, fakat insan aklına zarar vermez. Bu özel karışım tenbul yaprakları, fufel4 1 ve kireçle hazırlanır. "Bu ülke halkı nazarında birine saygı göstermenin en iyi yolu ten­ bul ikramıdır. Eğer bir insan bir başkasını evine davet eder ve her türlü yemek, kızartma, tatlı, içecek, aroma ve güzel koku ikramında bulunup da sofraya tenbul getirmezse, misafirine saygı göstermemiş ve ikramda bulunmamış sayılır. Eğer bir insan huzuruna gelen birine saygısını göstermek isterse ona tenbul ikram eder."42 Bu, Cengiz-han' ın evlatlarının memleketlerindeki mesk-ayak (ka­ deh sunma) dedikleri şeye benziyor. Ayak demek, içi şarap veya hur­ ma şarabı dolu kase demektir. Büyük bir kişi saygı göstermek istediği kişiye veya sıradan bir insan bağlılığını göstermek istediği kişiye ayak 41 42

Fufel: B ir tür baharat. Örneği n İ bni Battuta'nın

anlattığına göre Halife Mustansır

B illah'ın

torunlarından olan Abbasi emiri Gıyaseddin sultanın huzuruna geldiğinde, sultan eline bir tenbul alıp bizzat ikram etmiş ve bunu başka kimseye yapmam ış. Çünkü tenbul birine saygı göstermenin en büyük aracı idi.


I l i N i li STAN VE TU ÖLUK ŞAHLAR

49

•ıı ı ı ıar. Çünkü onlar nezdinde en büyük bağlılık ve hizmet işareti bu­ ı l ı ı ı I nşaallah yeri geldiğinde bundan bahsedilecektir. Siraecddin Ebu's-safa Ömer eş-Şibli anlattı: "Sultan, hakimiyeti altındaki eyaletlerle ilgili haberleri yakından Ir ık ıp eder, askerlerin ve halkın dunıınu hakkında istihbarat toplar. ' · ··� ı ı l i sınıflardan muhbir denilen adamları vardır. Bunlar, askerler ve l ı ı ı l k arasına karışır, sultana ulaştırılması gereken bir durum olursa onu '"'lll lisinden bir üstteki amirine, o bir üstüne, o da sultana ulaştırır. ı ı , ; ı k cyaletlerle ilgili istihbarata gelince, sultanın başkenti ile çeşitli ' � <ıl dlcrin önemli şehirleri arasında Suriye ve Mısır'daki posta (be­ ı ıM 1 1 merkezlerine benzeyen birbirine yakın irtibat noktaları vardır. 1 . ı k a l bu noktalar arasındaki mesafe biraz yakındır ve dört ok atımı n•va daha azdır. Her irtibat noktasında çok hızlı koşan on kişi bulu­ ı ı ı ı ı . Bir koşucu mektubu bir sonraki noktaya, oradaki de mektubu alır bir sonrakine ulaştırır. Sonra mektubu ilk getiren kişi yavaş rıd ı ı ı ı larla kendi yerine geri döner. Böylece mektup uzak bir yerden ı l.ılıa uzak bir yere kısa zamanda heridierden ve deve sürücülerden ı l . ı l ı a hızlı bir şekilde ulaşır. Bu irtibat noktalarında namaz kılınan, ı ı ı·.a ı ı lara sığınma mekanı vazifesi gören bir mescit, bir su havuzu, ı ı ı·.:ı ı ı ların her türlü ihtiyacını ve hayvanları için yem temin edebile­ ı ı·k kri bir pazar vardır. Dolayısıyla insanın yanında su, azık ve çadır ı, ı·,. ı ı ı ıasına gerek yoktur. rı l ı ı ıaz

l lcrid merkezi, posta atının hiç beklenıneden değiştirilmesi için atların hazır lıılulduğu binalardır. İ ki berid arasındaki mesafe dört fersahtı. Fakat eserin yazarı ei- Ö merl'nin döneminde iki hcrid arası ndaki mesafe gidilecek yolun liırk l ı oluşu, suyun uzakta bulunması veya bir köye yak ı n yerde yer alnıası sebebiyle bu kadar değildi. Berid, Siisanller, Roma l ılar, Bizansl ılar zamanında da vardı. İ slam dünyasında ilk berid teşkilatı Muaviye zamanında kuruldu. i\ bhas!ler zamanmda berid teşkilatı çok zayıflad ı , fakat Harun Reşid'in veziri Yahya b. Halid el-Bermeki onu tekrar Emeviler dönemindeki seviyesine �etirdi. Ancak, bu posta teşkilatı hali fenin ülkedeki olaylar hakkında bilgi sahibi olmasmı engellemek isteyen Büveyhller tarafından ortadan kaldırıldı ve durum Selçuklular zamanında da değişmedi. Selçuklular berid teşkilatma yeni bir düzenleme getirerek, Emeviler ve Abbasiler döneminde kullanılan katırlar yerine at ve develer istihdam ettiler.


50

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARl M

"Sultan, ülkesinin iki başkenti olan Delıli v e Kubbetülislam (yani Devagir) arasında davulla haberleşme sistemini getirdi. Bir şehirde herhangi bir olay olduğunda bir diğer şehrin kale kapısı açılır veya kapanır, bu sırada davut çalınır ve ondan sonra en yakın komşu şehir­ de davul çalınırdı. Böylece sultan, uzaktaki veya yakındaki şehirlerin kapılarının ne zaman açılıp kapandığını her gün muntazam şekilde öğren irdi." Sultan, halka yakın olmasına ve onlarla konuşurken sakin bir tavır takınınasma rağmen, insanlar ondan çekinirlerdi. Onun huzuruna çık­ mak isteyen kişiyi ne aradaki hü ah44 (perde), ne de hacipler engelle­ yebilirdi. Onun saltanat günleri bolluk ve bereket dönemiydi ve bu yüzden Hintliler hala mürcffeh ve cömert insanlar olarak bilinirler. El-Hocendi anlattı : "Bir defasında üç yol arkadaşımla birlikte Delı­ li'nin bir kasabasında tıka basa doyuncaya kadar inek eti, ekmek ve tereyağ yedik ve hepsine dört fulusa4 5 tekabül eden bir çiytel ödedik." Şimdi de sizlere bu ülkedeki para sisteminden ve pazar fıyatların­ dan söz edeceğim. Şeyh Mübarek anlattı : "Kızıl /ak, I 00 bin tenkedir, beyaz la k da öyledir. Kızıl tenke deni­ len altın tenke, üç miskale tekabül eder. Gümüş 41' tenke ise sekiz feşti44

Genel anlamıyla örtü, başörtüsü, perde demektir, fakat Sasanil erden itibaren hükümdarlarm önüne bir perde geri l ir ve onun huzuruna çıkan kişiler bu perde arkasından konuşurlardı . Örneğin Mesudi bu konuda şöyle dcr: "Acem hükümdarlarıııın hepsi, Erdeşir döneminden itibaren nedimleriyle kendileri arasına bir perde koyarlardı. Hükümdarla birinci tabaka arasında yirmi zira' mesafe bulunurdu. Çünkü perde hükümdarın on metre ilerisine gerilir, birinci tabakadakiler d e o perdeye yine on metre mesafede dururlardı. Perde tertibinin

sağlanması

verilmişti. Ona

vazifesi

Gilan

meliklerinin çocukl arından birine

hiirremhdş denirdi . . . İ l k Emevi halifeleri ve hatta ilk Abbas!

halifeleri dahi nedimlerine görünmezlerdi." (Murfıc, Türkçe çev., s. 2 1 6-2 17) 45

Yunanlıların Latince para kesesi anlamındaki follis kelimesinden alarak filis dedikleri para birimi . Araplar bu kelimeyi Yunanlılardan almışlardır. Fulus, alış-verişi kolaylaştırmak amacıyla bakırdan kestirilen küçük para idi. Mısır, Suriye, I rak-ı Arap ve Irak-ı Acem, Fars ve eski Bizans'ta kullan ı l mı ştır. Hicaz, Yemen ve diğer bölgelere ise fu lus Mısırlı lar tarafından taş m mıştır.


1 1 1 �� 1 l l STAN VE TU C LUK ŞAHLAR

51

dirhemdir. Bir feştikani dirhem Mısır ve Suriye'de tedavülde l ıı ı l ı ı ı ıan bir gümüş dirhem ağırlığındadır. Her ikisinin değeri de aynı­ ı l ı ı v t: aralarında hemen hemen hiçbir fark yoktur. Bir sultani dirhem l ı ı ı .yl 'ştekani dirhernin üçte biri değerindedir. Ona dekkani de deni lir. l l ı ı ı ı l i stan'da tedavülde bulunan üçüncü para birimidir. Bir diğer para l ı ı ı ı ı ı ı i duvazdekani denilen dirhemdir. Bir buçuk heştekani değerinde­ ı l ı ı 1 l i r diğeri, iki dirhem değerindeki şazerdekani denilen para biri­ ı ı ı ı ı l ı r. Demek ki, Hindistan' da altı çeşit dirhem vardır: Şazerdekani, ı l ı ı v a t. dckani, heştekani, şeştekani, sultani ve yekani. Bunlar içinde ı lı·ı•. ni en düşük olanı sultani 'dir. Bu üç dirhem, al ış-verişlerde kulla­ ı ı l l . ı ı ı para birimleridir. En çok da Mısır ve Suriye parasına göre Y<ı /. , u,/ 1 1

ı l ı l l ı L·ın

değerindeki sultani kullanılır. Sultani, sekiz ful us, sekiz fulus

ıl- ı ,· i ıci'dir ki, bu durumda bir çitel dört fulustur. Mısır ve Suriye ' deki ı ı ı ı ı ı ıc�

dirheme tekabül eden heştekani, otuz iki fulustur.

rıtlına4x sir denir ve yetmiş miskal ağırlığındadır ki, Mısır ı l ı ı l ı c ı n ağırlık ölçüsü birimiyle 1 02 2/3 dirhem ağırlığındadır. 40 sir l ı ı ı 1//llll ' dır. Hindistan 'da hububat ölçme aracı kile bilinmemektedir. ' ' l l int

ML: I i ııde bakır tenke ki, gümüş tenked ir , :...��.ı ı

�J

_J

o_j.ll l :\S..i:i.l l) denildiği

ı,·iıı , doğrudan gümüş tenke diye çevirdik. Mcıııluklar döneminde tedavülde üç tür para vardı. Bir tula ağırlığında olan VL' altından kestirilen paraya tenge deniliyordu. Gümüşten kestirilen paralara da teııge diyorlardı ve onun da ağırlığı bir tula idi (günümüzde Kazakistan ' ı n para biriminin adı d a tengedir. Bu kelime dengi (para) şeklinde Rusçaya da vcçıııiştir).

Bakırdan

kestirilenlere

ise

çitel deniliyordu ve bir tula

ı ı g ı rlığındaydı . Bir gümüş tenge elli çitel değcrindeydi. Diğer yandan metinde �eçen jeştikani kelimesi bazı yerlerde hestikani şeklinde yazılmıştır ki, ı ı ıulıtcmelen bunun sebebi sultan adına kestirilen dirheme sultani veya

,{,·/ikani denmesiydi. Yani sultan adına kestirildiği için sultani, Dekkan 'da k L·stirildiği için dekkani deniliyordu ve halk arasında "f' harif "h"nin yerine p,L:çıııiştir veya aksi. 1{ ı l i : Orta Asya'da yaygın olarak kullanılan ağırlık ölçü birimi man ' dı , fakat veya ratl 'a da rastlanıyordu. El-Ömeri ' nin kaydından H arezm 'de

nil

ku llanılan ratl ' ın 330 dirhem olduğu anlaşılmaktadır. EI- Ömeri, ölçü birimi o larak l ,38 gr. ağırlığındaki Mısır dirhemini esas alarak diğer ölçü birimlerini onunla kıyaslamaktaydı . Genel olarak bir rıtl' ı 430-455 gr. olarak kabul cl ıne k gerekir.


52

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

"Fiyatlara gelince, en ucuzu buğdaydır ve bir man ' ı 1 ,5 beştekani dirhemdir. B ir man arpa bir dirhem, bir man pirinç 5/4 dirhem. Fakat pirincin bazı cinsleri daha pahalıdır. İki man mercimek bir beştekani dirhemdir. İnek ve keçi etinin fiyatı aynıdır ve altı siri bir sultani dir­ heme satılır ki, beştekani dirhernin Yı'ne tekabül eder. Koyun etinin dört siri bir sultani dirhem, bir kaz iki beştekani dirhem, dört tavuk bir beştekani dirhem, beş sir şeker bir beştekani dirhem, kant şekerinin dört siri bir dirhenıdir. İyi besil i, iyi cins bir koyun, sekiz beştekani dirheme tekabü l eden bir tenkeye satılır. Bir öküz iki tenke veya biraz daha ucuzdur. Manda da aynı fiyata satılır. Hintliler en çok inek ve keçi eti yerler." Şeyh Mübarek ' e "Koyun eti az olduğu için mi?" diye sordum. "Hayır" dedi, "alışkanlıktandır, çünkü her bir köyde binlerce koyun vardır. Mısır parasıyla bir dirheme iyi besil i dört tavuk al ınır. Güver­ cin, serçe ve envai çeşit kuş çok daha ucuzdur. "Vahşi hayvanlar, yaban kuşlan oldukça fazladır. Keza fennec, gergedan da boldur, ama Zencilerin ülkesinden getirilen fıl ler azdır. Hintiiierin giysilerine gelince, beyaz elbise ve çuhadan49 yapılmış giysiler giyerler. Yünlü kumaştan yapılmış elbiseler daha pahalıdır. ilim adamları ve fakirler yünlü elbiseler giyerler. Sultan, hanlar, me­ likler (valiler) ve kılıç erbabı ipekli atlastan yapı lmış elbiseler ( tata­ riyat), teklave, ortadan Harezm kemeri vurul muş Müslüman ınantoları ve sarık giyerler. İ ki defa Hindistan' a giden ve Delıli'de Sultan Kut­ buddin Şah ' ın5 0 ınİsafiri olan Zümürrüdi lakaplı Nasıruddin Muham49

Makrizi şöyle der: "Çuhayı genellikle yağmurlu havalarda ekabir takımı giyer. Genel likle Mağripl iler, Frenkler, İ skenderiyeliler ve Mısır'daki avam tabakasına mensup insanlar çuhadan yapılmış elbise giyerler. Devletin önde gelen kişileri, ekabir takımı ve ayanlar yağmurlu havalarda çuha giyerler, ama yağmur dinince çıkarırlar. Mısır'da fiyatlar yükselince halk lüksü bir yana bırakıp çuha giymeye başladı."

Kutbuddin Mübarek Şah el-Halacl. 1 3 1 7- 1 32 1 yılları arasında hüküm sürdü. Kutbuddunya ve'd-din, Halaç hanedanının en son hükümdarıdır. Bütün saltanatı dört yıl sürmüştür. Kutbuddin, babasının koyduğu birçok vergiyi kaldırmış ve hazineye aktarılan bazı mal ları sahiplerine vermekle birçok


l l l N I ıi STAN VE TUÖLUK ŞAHLAR

53

ci-Hüseyni el-Karimi, Hintiiierin büyük çoğunluğunun beyaz giydiklerini, Tatar giysilerinin (tatariyat) önemli bir kısmının ı ı l t ı ı ı süslemeli ipekli atlastan, bazılarının ise yakaları altın brokarlı l l ı ıscl er olduğunu anlattı . . .

ı ı ın l o

l l ı ı sc

o

ı · �-Şibli,

Dehli halkının zeki, akıllı, Acem ve H int dilini güzel konu­ anlayışlı, ferasetli insanlar olduklarını; Farsça ve Hintçe şiirler yaz­ ı l ı l-. ları nı, aralarında çok güzel Arapça şiirler yazanların bulunduğu an­ l . ı ı t ı . 13unlar arasında sultana övgü dolu şiirler yazdığı halde adları di­ ' ı ı ı ıda geçmeyenierin sayısı bir hayli fazladır. Sultan onlara da iltifat pı l'-. lcrir ve hediyeler verir.

·.ı1 f ı .

ı ·.�-Şib li

sözlerini şöyle sürdürdü: "Sultanın sır katiplerinden biri, kazanıldığında veya önemli bir olay olduğunda sultana övgü­ kı yağdıran kasideler yazmayı adet edinmişti ve sultan kasidedeki l ıı·y i t l cri saydımrak her bir beyt için I O 000 tenke verilmesini emre­ ı l ı- ı d i . Fakat paranın sayılması için birini tayin etmeyerek onun hazi­ ı u·vc girip istediği kadar almasını ferman buyururdu." Benim bu bon­ ı, ı ıı l i i k hikayesi karşısında şaşırdığımı görünce, "Cömertlik konusunda ı l ı ı y ı ı l ınamış bir şöhret için ülkesinin gelirinin yarısını harcar" dedi . lııı

;.a fer

�'ağımızın eşsiz insanı Şeyh Şemseddin fsfahani anlattı : "K utbuddin Şirazi, kimyanın pozitif bir ilim olduğunu ileri sürerdi. l l ı ı gün kendisiyle bu konuda tartışırken sözü edi len kimya i lminin l ıu� bir şey olduğunu söylediğimde, bana şu cevabı verdi: "Her yıl ı ı ı�aat işleri ve diğer eşyaların imalatı için ne kadar altın harcandığını, t ; ı raftar kazanmışsa da, babası gibi o da bir takı m garip huylara sahip oldu­

p,uııdan saltanatı nı kısa sürede kaybetmiştir. "Hindistan'da "dokunulma­ yaıı ıar"dan addedilen aşağı tabakadan bir Hundi iken sözde Müslüman olan l l iisrev adında biri Mübarek 'in güven ve sevgisini kazanarak ülkenin gerçek

l"gemeni olmuş ve herkesi sultandan soğutmuştur. Mübarek, kadın süsleri l akınarak dolaşır, en bayağı dalkavuk, hokkabaz ve kantocularla birlikte va�ar, babasının ri c al i n i onlara tahkir ettirir idi. Bir dönem kendisini el-Vasik l l i l lah adıyla halife olarak ilan etmiş; onca fetih yapan babası " İ kinci

l skender" l akabıyla yetinmiş iken, o, paralarında " İ skender-i Zaman" ve "EI­ Vfısik-ı B i l lah, Emirü ' l Mü'minin" unvaniarını takınmıştır." (Hikmet Gayur,

1/indistan Tarihi, I/3 1 6)


54

T Ü RKL 1 R HAKKI N DA GÖ RDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARlM

hiHbuki altın madenierinde bu tüketimi karşılayacak kadar altın üre­ tilmediğini biliyorsun. Benim hesaplarıma göre üç bin yıldır H indis­ tan'da üretilen hiçbir altın başka ülkelere ihraç edilmemiş, başka ülke­ lerden gelenler ise tekrar dışarı çıkmamış. Tacirler her yıl bu ülkeye saf altın getirerek baharat ve zamk (s um u ' t ,_:ı 1' 1 satın alırlar. Eğer altın işlenınemiş olsaydı bir tane bile kalmazdı ." Şeyhimiz52 Şihabeddin anlattı: "Onun Hint ülkesine giren altının tekrar d ışarı çıkmadığı şeklindeki sözü doğrudur, fakat kimyanın pozi­ tif bir ilim olduğu sözü bir saçmal ıktır. İ şittiğime göre bu sultanın selefierinden biri büyük bir fetih gerçekleştirince fethettiği ülke lerden o kadar çok altın toplamış ki, 1 3000 öküz) e taşımışlar." Bu ülke halk ının para birikti rme tutkusu meşhurdur. Hatta birine "Ne kadar paran var?" diye sorsanız, size şu cevabı verir: "Bilmiyo­ rum, ama ben bu ai lede dcdesinin filan mağara veya kuyulara biriktir­ diği paraların üzerine para koyan ikinci veya üçüncü çocuğum ve pa­ raların seviyesinin ne kadar yükseldiğini bilmiyorum. " H intiiierin hazinelerini saklamak için kuyu kazma adetleri vardır. Bazıları evle­ rinde sarnıç gibi bir çukur kazar ve dinarlarını atmak için küçük bir delik bırakırlar. Servetlerini burada biriktirirler. Hileli ve mağşuş ola­ bileceği endişesiyle işlenmiş, kırık veya çubuk halinde altın almazlar. Yalnızca kestirilmiş dinar al ırlar. H int Denizi'ndeki bazı adalarda kimi insanlar bir küp altını n biriktirme işi tamamlandığında evlerinin damına bir bayrak dikerler. Kimilerinin evlerinin damında on veya daha fazla bayrak bulunur. Şeyh Burhaneddin el-Bezzl anlattı : "Sultan, Devakir şehrinin uç sınırında bulunan komşu ülkelere asker sevk etti. Buralardaki insanlar kiifırdi ve başlarında ra (raca) denilen

51

Burada geçen zamk kelimesi ağaçların gövdelerinden kendiliğinden çıkan sakıza benzer yapışkan bir maddedir. Kfıfur, sabır, katran, zift, enzert gibi yirmi sekiz çeşidi vardır.

5'

Muhammed ibnü'l Mecd Abdullah el-Hüseyn el-Ezbell i Şihabeddin Ebu ' ! Farac, 1 263 yılmda dünyaya geldi v e 1 333 yılında Dımaşk'ta Şafiierin kadılkudatı oldu. 1 3 3 7 yılında aynı şehirde öldü.


1 1 ı �1 1 ıi STAN VE TUG LUK ŞAHLAR

55

lı1ıldi ıııdarları vardı. Sultanın ordusu bu ülkelerden birini kuşatınca bu ra 1 \ ı göndererek şöyle dedi: "Sultana söyleyin, bize i lişmesin. İ stediği ı .ıdıır ınal vereceğim, yeter ki onları taşımak için gerekli hayvanlar ı ııııııkrilsin." Ordu komutanı durumu bir haberci i le sultana b ildirdi. ' ı 1 ı l ıan, kendisinin de huzuruna gelmesi şartıyla kuşatmayı kaldımcağı ı ı • vahın ı verdi. Ra (raca) sultanın huzuruna gelince, sultan ona ziyade­ ·· I V k izzet ikramda bulundu ve "Senin söylediklerin gibi bir söz duyma­ ı l 1 1 1 ı , senin ne kadar malın var ki onları taşımak için istediğimiz kadar l ı . ı y van göndennemizi istiyorsun?" diye sordu. Ra, şu cevabı verdi: "Bu ı ı u· ı ı ı lckette benden önce yedi ra geldi geçti ve her biri 70 000 bayin5 1 pılr:ı hiriktirdi. Şu anda onlar benim elimdedir." Bayin, dört tarafından ı ı ındivenle inilen oldukça geniş bir sarnıçtır. Onun bu sözleri sultanın lıı ı�ı ıııa gitti ve oradaki mal ların sultanın adına mühürlenmesini istedi . ı 1 ı ıri yerine getiri ldi. Sultan, daha sonra ra'dan ülkesini yönetmesi için l ı . ı q ılcr tayin etmesini, onunsa Deh li'de kendi yanında kalması nı emret1 1 Sııllan, ona Müslüman olmasını teklif etti, fakat ra reddedince ısrarcı ı ı ı 1 ı ı:ıdı. Böylece ra sultanın sarayında kalmaya başladı ve ülkesini yö­ l u · ı ı ı ıcsi için naipler tayin etti. Sultan da ona cömert davrandı ve halkı­ l ı l l l dirlik düzenliği bozulmasın diye pek çok mal gönderdi. Sözü edilen lıııyin lere de ilişmedi ve yalnızca mühürleyip olduğu gibi bıraktı"

ı

ı kn bunları el-Bezzl'nin bana anlattığı gibi naklettim. O, sözüne f ' I I VCnilir bir kişidir. . .

1\ayhrenl i

Arap emirlerinden Ali b. Mansur el-Ukayll anlattı:

" ! � izim H indistan 'a vardı geldimiz hiç eksik olmadığından, orası ı ı . 1 k k ında pek çok şey biliriz, pek çok haber de kulağımıza çalınır. B u ·.ı ı l l a n yani Muhammed b . Tuğluk Şah çok büyük fetihler gerçekleştir­ ı l ı ı ;cthettiği şehi rlerden birinde bir göl , gölün ortasında da bir putha1 1 1' ! tapınak] vardı. Bu tapınak şehir halkı nezdinde çok önemliydi. ı ıqıınaktaki put için adaklar getiri lir ve getirilen her adak bu göle atı­ l ıl d ı. Sultan şehri fethettiğinde kendisine bundan bahsedildi. Sultan, lıl·ı ııcn göl e bir kanal açtırarak suyu boşalttı ve içindeki altınları topla­ I l l i :ık iki yüz fil ve binlerce öküzle taşı ttı.

l l ııı i Battuta'da bir ölçü birimi olarak geçmekted ir.


56

T ÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARIM

"Sultan, son derece cömerttir ve yabancılara iyilik etmeyi sever. Bir defasında bizden iki kişi onun ülkesine gitmişti. Sultan onları gü­ ler yüzle karşılamış, İhsanlarda bulunmuş, hil' atlar giydirmiş ve pek çok para vermiş. Halbuki bu iki kişi sıradan Araplardandı. Sultan, sonra onları isterlerse sarayda kalma veya ülkelerine dönmeleri konu­ sunda serbest bırakmış. Birisi orada kalmayı tercih etmiş. Sultan da ona önemli hasılası olan büyük bir şehir, pek çok koyun ve inek ver­ miş. O kişi bugün de orada refah içinde, varlıklı bir kişi olarak hayatı­ nı sürdürmektedir. Ü lkesine dönmek isteyen kişiye ise üç bin teneke altın verip selametle uğurlaınış."


l l l.

CENGİZ-HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELE RİNDE

Cengiz-han'ın evlatlarının saltanatlarının detaylarına girmeden önce l ııırada genel bir bakış yapmayı uygun gördüm. Çünkü bunlardan dördü, l·l lerinde büyük ülkeler bulunan su ltanlardır ve toprakları çoğu marnur yerler olmak üzere Fırat sınırlarından başlayarak düz bir hat boyunca Siııd'e kadar uzanır. Doğuda hüküm süren ve ilhan denilen büyükleri ( "cııgiz-han 'ın tahtında oturur. İ nşaallah ondan bahsedeceğiz. İ kincisi, bir zamanlar Kisraların mülkü olan İran ' da hüküm sür­ ı ııektedir. Ü çüncüsü, Deşt-i Kıpçak'ın sahibidir. Dördüncüsü, Miiveriiünnehr topraklarının sahibidir. Turan eli onlar arasında taksim edilmiştir. Burası, bir zamanlar Afrasyab 'ın elinde o l an eski Türk yurdudur. İ ran ' ın sahibi olan hükümdar, büyük dedesinin Cengiz-han oğlu l uli'nin oğlu Hülagu olması sebebiyle Deşt-i Kıpçak ve Miiveriiün­ ııdır sultaniarına karşı övünür. Çünkü Cengiz-han, şu andaki büyük ı l hanın dedesidir. Buna karşılık diğer iki hükümdar da Cengiz-han ülkeyi oğulları arasında taksim ettiğinde dedelerinin zaten hükümdar olduğunu, ama Tuli 'nin ve oğlu Hülagu' nun hükümdar olmadığını, aksine Tuli oğlu


58

T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RDÜKLER İ M VE DUYDUKLARlM

Hülagu' nun saltanat ve tahtın varisi olan kardeşi Mengü Kebek-han' ın naibi olduğunu söyleyerek övünürler. Ebu Said'in katibi Nizameddin Ebu' l Fadail Yahya b. Hakim Nu­ reddin Abdurrahman et-Tayyari bana, hanın kendisini İ smailileri ve Kürtleri kovmak için gönderdiğini, Bağdat'ı fethedince oraya yerleşip isyan bayrağı açarak bağımsızlığını ilan ettiğini anlatmıştı . Şeyhimiz Ebü Sena ei-Isfahani' nin bu konuda anlattıkları daha açıktır ve inşallah ondan bahsedeceğiz.

Cengiz-han Cengiz-han'ın soyunun Alan Kua adlı bir kadma dayandığı söylenir. Bu Alan Kua, kendisine Bektut [Bugunatai] ve Belktut [Belgunatai] adlı iki çocuk doğurduğu bir kişiyle [Dobun-Mergan] evliydi. Bu iki oğul­ dan inenlere Moğollar Darlaki derler. Sonra Alan Kua 'nın kocası ölünce dul kaldı. Kocası ölmeden bir süre önce Alan Kua hamile kalmıştı, fakat kocası onun kendisinden olmadığını söyledi . Bu konuda karar verecek birine müracaat etti. O da kadına kimden hamile kaldığını sordu. Kadın şu cevabı verdi: Kim­ seden hamile kalmış değilim. Bir gün oturuyordum ve apış aram açık­ tı. Bir nur indi ve apış arama üç defa girdi. Böylece hamile kaldım. Ve ben üç erkek çocuğa hamileyim. Çünkü o nurun her girişinde bir ço­ cuğa hamile kaldım. Bana onları doğuruncaya kadar süre verin. Eğer üç erkek çocuk doğurursam, söylediklerimin doğru olduğunu anlarsı­ nız, aksi halde benimle ilgili istediğiniz kararı verirsiniz. Gerçekten de bir batında üç erkek çocuk doğurdu : Bukin Fugagi [Bugu-hadagi], Bosan Salci [Buhatu-salci] ve Budancar [Bodonçar-mangkah]. Bu üç çocuk, annelerinin bir nurun apış arasına girdiğini iddia etmesi sebe­ biyle nurani çocuklar olarak bilindi. Bu yüzden Cengiz-han ' a Güneşin oğlu denilir. Cengiz-han ' ın nesebi bu Budancar'a dayanır. Şöyle ki; Budan­ car'dan Buga, Buga'dan Dutum Minen, Dutum M inen'den Kaydu, Kaydu'dan Sunkur, Sunkur'dan Tumaniye-han, Tumaniye-han'dan


ı 1 N< i i Z-HAN ' IN EVLATLARININ Ü LKELER İ NDE

59

ı. . ıı

han, Kil-han'dan Törben, Törben'den Bisukey Bahadur [Yesugay­ l ıııl ı:ıdur], Bisukey Sahadur'dan bu dört hükümdarıo dedesi Cengiz­ l ı . ı ı ı dünyaya geldi. ( \:ngiz-han'ın nesebiyle anlatılan bu bildiyede biiyük yalanlar ve ı- .ıdın tarafından anlatılmış olsa bile doğru olmayan olaylar vardır. 1 kiki de kadın ölümden kurtulmak için böyle bir yalan uydurdu veya 1- ı ı ı ı bi lir Bakire Meryem'in hikayesini duymuş ve kendi yalan hikaye­ . ı ı ı ı doğru bir olaya bağlayarak insanları aldatmıştır.

�imdi bu sultanların soylarının Cengiz-han 'a bağlanışı konusuna ı • .ı r ı ı ıcden önce, onun hükümdarlığa giden yolda yükselişine kısaca bir f'ıit. atalım. Atamelik Ciivcynl'nin anlattığına göre büyük bir kabilcnin l ı:ı�ında herkesin itaat ettiği Ong-han adında büyük bir hükümdar var­ ı l ı Kabilenin önde gelen kişileri de ona bağlıydı. Cengiz-han daha ,-ol· ııkluğundan itibaren onun huzuruna girip çıkmaya başladı. Hü­ ı, iiı ııdar da onu kendine yakın tuttu; onda asaJet ve hükümdarlık işaret­ kri gördü. Bu yüzden onu akrabalarına karşı üstün tuttu; mevkisini ılıgerlerinin mevkisinden yükseltti ve böylece aralarında bir dostluk

olıı�tu. Fakat Cengiz-han ' ın bu yükselişi, hükümdarın akrabaları ara­ � ı nda haset ateşini köriikledi. Şeytan nıhlarına ütledi ve Cengiz-han'a ı ı ızak kurmaya sevk etti. N e yapıp edip onun hükümdarla bağını ko­ p:ı rmayı kararlaştırdılar. Onlar bu iğrenç planlarını uygulamaya ko­ yunca, Ong-han'ın Cengiz-han'a karşı tavırları değişmeye başladı. l · a kat bu düşüncelerini açığa vurmadı; onun kaçıp gitmesine yol aça­ rak alen! davranışlar sergilemedi ve onun bir açığını gözlemeye, ceza­ l:ındırmayı hak edecek bir suçunu bulmaya çalıştı. Bu konuda arkadaş­ larının fikrine müracaat etti. Bir gün Ong-han beylerinin çocukların­ dan ikisine feci şekilde öfkelendi. Onlar da Cengiz-han'a sığınıp yar­ d ı ı ıı istediler. Cengiz-han o ikisine iyi davrand ı, yakınlık gösterdi ve lıiikümdarın öfkesini yatıştı racağı vaadinde bulundu. Bu iki çocuk ( 'cııgiz-han 'a şöyle dediler: "Ong-han seni tuzağa düşürmek için fırsat kol luyor. Dikkatli ol ve tedbirini al." Bunun üzerine Cengiz-han o ).!Cce yakınları ve adamlarıyla birlikte çekip gitti . Düşmanları dört bir yanda onu aradılarsa da hiçbir iz bulamadılar. Askerlerin ona meylet1 ikieri için yakalamadıkları söylendi. Kimilerine göre ise ona yetişti -


TÜ RKLER HAKKINDA G ÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

60

ler, fakat Cengiz-han onlarla girdiği çarpışmadan galip çıktı ve malla­ rını ganimet olarak aldı. Sonra akrabalarını ve taraftarlarını top l adı. Gücü her geçen gün arttı. Cengiz-han gücünü ve malını çevresindeki­ ler için harcadı. O iki çocuğa özellikle İhsanlarda bulundu. Onlara gözü gibi baktı ve tarhanlık rütbesi vererek, her türlü vergiden muaf olduklarını belirten bir ferman yazdı. Fermana göre o ikisi bulunduk­ ları ordunun ve ele geçirdikleri ganimetin tartışmasız sahibi idiler. Onlar, izin almadan padişahın huzuruna çıkariardı ve bunun için ön­ ceden bir zaman tespit etmeye gerek yoktu. Cengiz-han, yeni tarhanla­ ra yani o iki çocuğa askerden başka hesaba gelmeyecek kadar mal, hayvan ve giyim eşyası verdi. Ayrıca işleyecekleri her suçun soruştu­ rulmasından muaf tutu ldular. Onların yedi 54 göbek torunlarına kadar bu emre uyuldu. Cengiz-han daha sonra Ong-han'dan ayrı lıp kendisine gelen, ona karşı düşman olan herkese iyiliklerde bulundu. M alını onlara dağıttı. Her birine ayrı ayrı ikramda bulundu. Böylece insanlar gruplar halinde veya tek tek ona gelmeye başladılar. Şu anda onların çocukları onun en yakınları, yakınların da en özeli durumundadırlar. Cengiz-han gi.içlendikçe insanlar ona daha çok gel­ meye başladılar. Böylece Cengiz-han Ong-han'la savaşmak için bir ordu topladı ve çıkan savaş Cengiz-han ' ın zaferiyle sonuçlandı. Cengiz-han daha sonra uzaktaki kabile ve aşiretlere de haber gön­ dererek kendi safına katıl maya davet etti. Kabileler kimisi atlı, kimisi yaya olarak sel gibi ona aktılar. Onun çağınsına olumlu cevap veren kabilelerden ikisi sayıca hayli kalabalık olan Oyrat ve Konkurat kabi­ lesiydi. Cengiz-han kendisi ise Kıyat kabilesine mensuptu. Bu kabile, en şöhretl i ve en kalabalık kabi lelerdendi. Cengiz-han'ın önceki adı Tiınuçiıı'di. Han seçilince Cengiz adı ve­ rildi. 54

Dokuz ol ması gerekir ve zaten Cihanguşa'da da "dokuz göbek" şek-linde. Çünkü eski Türklerde ve Moğollarda önemli kişilerin suçları dokuza kadar bağışlanır; hediyeler dokuzar adet veril i r veya alınır, fazlasına itibar edilınezd i.


ı 1

N< i i Z-HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELERİNDE

61

Cengiz-han'ın dini, yasası ve davranış şekilleri Aıamelik Cüveyni der k i : "Onlar, genel olarak Allah'ın tek oldu­ p ı ı ı ıa, göklerin ve yeryüzünün yaratıcısı, öldüren ve dirilten, zengin ı·ıkıı ve fakirleştiren, veren ve alan olduğuna, her şeye gücü yettiğine ı naııı rlar." ( 'iiveyni, Cihangüşa adlı eserinde şöyle der: "Onun evlatlarından ve Musevi olanlar da vardı, hepsini reddedenler de vardı. c ıgu llarından herhangi biri bir dini kabul etmişse, başkalarının dinleri­ l ll' ıııiidahalede bulunmazdı. İ çlerinde putperest olanlar da vardı." l l ı ı isliyan

Cengiz-han, herhangi bir hükümdan tehdit edeceği veya gücüyle l.ork utacağı zaman ona şöyle yazard ı: "Eğer itaat edersen sana saygı �·iislerir ve yakınlarımız arasına alırız; eğer karşı çı karsan, bizimle durumunun ne olacağını Allah daha iyi bilir." A tamelik Cüveyni der ki; "Onun bu sözünde bir tür tevekkül ve ll:sl iıniyet vardır." Onun yasasında pek çok husus vardır. Yasanın bazı maddeleri Şe­ ı ıal-1 Mustafa'ya uygundur. Cüveynl bu konuda şöyle der: "0, kisralar ha kkı ndaki hikayeleri, firavun lar ve kayserlerle ilgili tarih kitaplarını ı ı k ııınadan, sırf kendi ak lına ve tecrübelerine dayanarak ülke yönet­ ı ı ıcııin en güzel örneğini verdi. Düşmanın nasıl yenileceğini, dostlara ııas ı l davranı lacağını, fetihleriyle herkese gösterdi . . . Kendi koyduğu w herkesin uymasını şart koştuğu yasaya göre, kendisine boyun eğ­ ı ı ıcyip karşı koyanları çocukları, askerleri, kabileleri ve şehirleriyle lıırl ıkte ortadan kaldırd ı. Kendi kafasına göre her işe bir kural, her duruma bir ferman ve her suça bir ceza [had] getirdi. Tatar kavimleri­ ıı ııı okuma yazmaları olmadığı için onların çocuklarına Uygurlardan yazıyı öğrenmelerini emretti. Sonra bütün yasaları tomariara yazdılar. 1 >ııa "Yasa-name-i büzürg ( Büyük Yasa) adını koydular. Onun şehza­ dclerin hazinesinde bulunmasına karar verdi ler. . . "

Bu yasanın bazı maddeleri şunlardır: iJfetli veya i.fletsizfark etmez, biriyle zina edenin cezası ölümdür; Livatanın cezası ölümdür;


62

TÜRK LER HAKKINDA G Ö RD Ü KLER İ M VE DUYDL'KLARIM

Bilerek yalan söylemenin cezası ölümdür; Büyü yapmanın cezası ölümdür; Birileri aleyhine casus luk yapman m cezast ölümdür; iki haszm arasına girip, birine yardmı etmenin cezasz ölümdür; Suya işenıenin cezast ölümdür; Kendisine verilen nıa!t kaybeden. ikinci defa verildiğinde de kay­ heden ve üçüncü kez vine kaybeden kişinin cezası ölümdür; Bir kavmin izni olmadan onun esirinin kamznz dayuran veya elbise yahut su veren kişinin cezası ölümdür; Bir esir yahut kaçak vt=:va köle bulup da (sahibine) iade etmeyenin cezası ölümdür;

Hayvan boğaziarken ayaklarını bağlayıp karnını yarar, içlerinden biri elini hayvanın halkına uzatır ve ölünceye kadar onu sıkar veya dışarı çıkarırdı. Kim bir hayvam Müslümanlar gibi keserse avnı şekilde kesilir; Eğer bir kişi yolculuk veya sefer sırasında devesini, atım ve eşya­ smı kaybeder de onun arkasından gelen kişi onu bulduğunda yardım etmek için bineğinden inm ezse cezası ölümdür;

( Moğollarda) eski yasaya göre "suya dalan kişinin cezası ölünıdü". Cengiz-han, bütün halkların hükünıdarlarına saygı l ı davranır ve bu saygıyı Allah Teata'ya yakın olmanın bir vesi lesi kabul ederdi. Cüveynl der ki: Onlar, Ali ' nin soyundan gelenleri, fakirleri, hafız­ ları, fakihleri, doktorları, fark lı milletlerden oluşuna bakmaksızın ilim erbabını, zahitleri, hatta müezzinleri ve ölü yıkayıcılarını vergiden muaf tutarlardı. Onların değişik görenek ve kanunları vardı. Örneğin, h içbir Moğol önce ikramda bulunan kişi yiyinceye kadar birinin ikram ettiği yemeği yemezdi . i sterse ikramda bulunan bir komutan, i kram edilen esir biri olsa dahi. Hiçbir Moğol, gözü yemeğe takılan herkese ikramda bulunroadıkça yemeğini tek başına yiyemezdi. Hiçbir komu­ tan diğerlerini aç bırakma pahasına yemeği tek başına doyuncaya ka­ dar yiyemezdi ve aksine aralarında eşit seviyede bölüşürlerdi. Hiç kimse bir yiyeceği fırlatıp atamaz, aksine birilerinin ulaşabileceği bir yere bırakırdı. Kimse bir ocağın veya yemek tabağının üzerinden ge­ çemezdi. Eğer birisi yemek yemekte olan birilerinin yanından geçi-


c 1 N< i i Z- H AN ' I N EVLATLARININ Ü LKELER i N DE

63

y c ı ı sa, izin almadan yanlarına oturup onlarla b irlikte yerdi. Kimse elini ·.c ı va sokamaz, aksine bir miktar alarak elini ve yüzünü yıkardı. Kimse 1-.i ı l üzerine işeyemez ve çadırın eşiğine basamazdı. Cüveyni der ki: M oğollar elbiseyi kesinlikle yıkamazlardı. M üslü­ ı c ıaıı lar gibi temiz ve necis (pis) arasında herhangi bir ayırım yapmaz1- . ı n l ı . Deriediğim kanuniarına göre mezhepler arasında fark gözetmez, l ı ı r mezhebi başka bir mezhebe karşı üstün tutmazlardı. Birine hitap nkrken pohpohlayıcı lakap ve unvanlar kullanmazlar, sultandan bah­ M'ıkrken sıradan birinden söz ediyormuş gibi yalnızca kağan veya han 1-.l'li ınesini kul lanırlar, bir ölünün dünya kadar malı olsa bile geride l ı ıraktığı malına dönüp bakmazlar ve onu asla sultanın hazinesine ·.ok ın aziard ı. Ordu tertibi konusunda en eski zamanlardan günümüze kadar hiç­ tarihçi ve hiçbir kitap M oğol ordusuna benzeyen bir ordudan bah­ •,l' \ ıncmiştir. Ordu mensupları, giysi ve toprak parçası gibi maddi bir l ıl:klcnti içine girmeden kulaklarını komutanlarının emrine verirler. ı lı du halkın hizmetinde, halk ise onun ihtiyaçlarını ve masraflarını h ar�ı lamak için yardımcı olmak amacıyla her türlü vergiyi ödemekte l ı crhangi bir ilımaldc bulunmazdı. Askerler, sultanları için her şeye �ahreder, onun emirlerine mutlak şekilde itaat eder; ama bunu yapar­ kl'ıı herhangi bir para veya mevki bcklemez ve yalnızca emre itaat ı·ı ıııcyi düşünürlerdi. l ıır

Savaştan döndükten ve ortalık sakinleştikten sonra sultan onlardan a razi vergisi, kopçur, 55 yam (posta), posta atı ve peyza vergisi ister, l ı a l k da hiç yüksünmedcn bunları öder, hatta kendileri toplayıp getirir­ h:rdi. Savaş hazırlığı yapılırken her türlü savaş aletini komutaniarına giistcrirler, komutanlar da iğne ve ipliğe varıncaya kadar denetler, l'ksik ve kusurlar için onları azarlarlardı. Diğer yandan kadınları da savaş sırasında erkeklerinin yokluğunda ya lnızca evin düzenini sağlamakla kalmaz, gerektiğinde evlerini de savunurlardı . Kopçur: Hayvanl ardan % 1 oranında alınıp fakiriere v e yoksullara dağıtılan vergi.


64

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARIM

Her yılbaşında çeşitli yerlerden toplanan güzel kızlar toplu halde sultanın huzuruna çıkarılır, han da onlar arasından hoşuna gidenleri kendisi ve oğulları için seçer, kalanları geri gönderirdi. Ordu tertibi olarak askerleri binbaşı, yüzbaşı ve onbaşıların emrine verirler. Bu, emir komuta zinciri konusunda en kolay usuldür. D iğer yandan ordunun toplanması konusunda emir alan kişi - rütbesi ne olursa olsun, - eğer bir hata yapmışsa, han ile onun arasındaki mesafe doğu ile batı arasındaki mesafe kadar olsa dahi, bir süvarİ gönderilir, fermana uygun cezası veril ir. Eğer emir baş kesilmesi ise, başı kesilir, maddi bir ceza ise altın istenirdi. Cengiz-han'ın daima riayet ettiği bir adeti vardı ve bu adet oğulları arasında da halen uygulanınaktadır ki, sürek avıdır. Han, av yapmak istediği zaman, karargah ci varındaki askerlerin ava hazır olmalarını ferman buyurur. Avın çemberini bir ay, iki ay ve üç ayda daraltırlar, sonra avı kademe kademe, yavaş yavaş öne sürer, çember dışına çık­ mamasına dikkat ederlerdi. H anın bundan maksadı elbette yalnızca av yapmak değil, insanlara ok atma, savaşma ve zorluklara alışma yete­ neği kazandırmaktı. B ir diğer adetleri de, av sırasında bir hayvan çeınber dışına çıkarsa, bu işte ihmali görülen kişinin kurallara göre cezalandırılması ve hatta öldi.irülmesiydi. Aviarı koyun sürüsü gibi sürerlerken, biri leri sürekli hanın huzuru­ na vararak avın çokluğu veya azl ığı, çembcrin ne kadar daraldığı, toplanan hayvanların miktar ve cinsleri hakkında bi lgi ler verir; böyle­ cc han, oğul ları ve mukaiTebini avianmak ve avı temaşa etmek için bir yerde dururlardı. Bazen han yüksek bir yere çıkar, oğullarının avian­ madaki kabiliyetlerini, ok atma becerilerini gözlemlerdi. Av partisin­ den sonra geriye bazı hayvanlar kalmışsa oğulları ve torunları hamn huzuruna gelip kalanların bağışlanmasını rica ederlerdi. Anlattıklarına göre bir defasında her zaman olduğu gibi kağan yüksek bir yerde av partisini seyrederken, toplanan bütün vahşi hay­ vanlar ona yönelerek adalet isteyen feryatlarını göğe doğru yükselt­ mişler. Kağan bunu görünce bütün hayvanların serbest bırakılınasını emretmiş.


1

ı

!-il

il/ I lAN'IN EVLATLARINI N Ü LKELERiNDE

65

'iivcyni der ki: "Kağan' ın birkaç erkek çocuğu, 56 hatunları ve ca1 1\l·lni vardı. En büyük hatununun adı Yeluncin Beki idi. 5 7 Moğol 1" ll'lıck lcrine göre çocukların itibarı annelerinin itibarına bağlıdır. ·, ı ı 1 1 ı anne ne kadar büyükse, onun çocuğu da aynı ölçüde hanın diğer 1, 1 1 1 ı ı k l arı ndan üstündür. Cengiz-han'ın bu kadından dört oğlu vardı. l l 1 1 ı ı la r ülkenin önemli işlerini üstlenmişlerdi ve tahtın dört ana ayağı­ ı ı ı ı ı·�k ıl ediyorlardı. 1

büyükleri Tuşi [Cuçi], Kardu [Ordu], Bate [ Batu], Berke ve babasıdır. Moğollar nezdinde makbul ve muteber sayı­ l ı ı l i .1v i�lerinden o sorumluydu. · · ı · ıı

1 1 ı kcar' ın (?)

"( >ı nın küçüğü Çağatay, kanunların uygulanmasına, suçluların ka1 ı 1 1 1 ı l a ra göre cezalandırılmasına, uyarı, tahkik ve soruşturma gibi ada­ ı. ı lı ıcscleleriyle uğraşırdı.

" ()gcday, yönetimin danışmanlık, tayin, azil işlerine bakar; yapıla­

'

ı l. ı �leri belirler, orduyu ve askeri mühimmatı teftiş ederdi." 5 x

" R i vayete göre oğullarını bir araya toplayıp vasiyetini açıklarken, ıı 1 1 lıı ı a birbirleriyle danışarak iş yapmalarını ve küçüğün büyüğe uy­ ı ı ı ı ı . ı ı ı ı salık vermiş, bunu bir örnekle izah etmiştir. Şöyle ki, Cengiz­ l ı 1ı ı ı . oğullarından her birine birer ok verip kırmalarını istemiş. Oğulla­ ı l ok ları kolaylıkla kırmışlar. Sonra okiarın sayısını ikiye çıkarmış.

1 ı ı ı l ırı da kırmışlar, fakat okiarın sayısını artırınca kıramamışlar. Bu­ ı ı ı l l l iizcrine " İ şte sizin durumunuz bu oktar gibidir" demiş. .

"( 'cngiz-han, daha sonra yönetimi altı nda bulunan bütün ülkeleri ı o ı o ı ı lları arasında taksim etti ve her birine bir ordu verdi. Kendi kardeşi ı ll l'gi n Noyan'a Hıta5 9 bölgesini verdi. Büyük oğlu Tuşi [Cuçi]ye

Yani Cuçi, Çağatay, Ö geday ve Tuli. \'l·sııııcin Beki olmalı . 1 · 1 -Ü nıeri, Tuli 'nin görevini Ö geday'ın göreviyle karıştırmış olmalı. Çünkü ordunun donatımı, teftişi ve askeri mühimmatın temini görevi Tul i 'ye lıırak ılnııştı. l l ıta veya H ıtay: Büyük Selçuklular döneminde İ ran'ın kuzeydo-ğusunda y:ı�ayan ve Moğol topraklarıyla Harezm arasında kalan bö l gede kendi dı.:vlctlerin i kuran kabileler.


66

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

Şefşin [Saksın] ve Bulgar'dan Kayalık ve Harezm bölgesine kadar uzanan toprakları verdi. Çağatay' a İ ygur (.JJi:!l) [Uygur] sınırlarından Semerkand ve Buhara'ya kadar uzanan toprakları verdi. Yamalık ( �1....J) [Almalık] yakınlarındaki Kuyas (I.Y'\.;!) [Kunas] şehrini ise ken­ disine başkent edindi ve Ögeday ' ı veliaht ilan etti . "Cengiz-han 'ın hayatta olduğu sırada Ögeday' ın hissesine düşen bölge İmil ve Karabağ'daydı. 6° Fakat tahta geçince Hıta ile İ ygur ara­ sındaki asli topraklarına taşındı ve eski topraklarını oğlu Kübük'c [Göyük] bıraktı. "Cengiz-han 'ın oğlu Tuli onun topraklarına yakın bir ülkede oturu­ yordu. Kısacası kendisi çevresi oğullarının topraklarıyla çevrili mer­ kez nokta durumundaydı . Oğulları ve torunlarının sayısı on binden fazladır." Alaaddin Cüveyni'nin anlattıkları bunlardan ibarettir. Çağımızın eşsiz insanı olan şeybirniz Şemseddin el-Isfahani, Cen­ giz-han'ın evlatları hakkında bir soru sorduğumda bana şu cevabı verdi: "Cengiz-han ' ın dört oğlu vardır: Cuhi [Cuçi], Ecdi (l:?�l) [Ça­ ğatay], Tuli ve Oktay. Cuhi babası hayattayken öldürüldü. Oğullarının en büyüğü ve en değerlisiydi. Geride çocuklar bıraktı." İbnü' l Hakim der ki: "Onun çocukları Batu-aka [Batu-kaan], Orda [Ordu], Berke, Yuvuk ( ..:.I J J:! ) ve Cemni (�) (?)'dir." Şeybirniz Şemseddin (EI-Isfahani) der ki: "Bilinen odur ki, Batu ve Berke Cuhi 'nin oğludur. Fakat babaları öldürüldüğü sırada Cengiz­ han ona Deşt-i Kıpçak ve çevresini vermiş, Er-Ran, Tebriz, Hemedan ve Meraga'yı da ilave etmişti. Cuhi öldürülünce Cengiz-han onun tahtını küçük oğlu Oktay'a verirken, Maveraünnehr ve civarını diğer oğlu Caday'a [Çağatay' a] vermiş, fakat Tuli 'ye hiçbir şey veımemişti. Oktay babası Cengiz-han' ın tahtına geçince Deşt-i Kıpçak ve civarını da idaresine aldı ve Caday'a Maveraünnehr'den başka bir yer kalmadı. "Daha sonra Oktay öldü ve tahtı ve toprakları oğlu Göyük'e geçti. Göyük, şirret, diktatör ve gaddardı. Kendi yeğenierine karşı gaddarlık 60

El-Ömeri'de muhtemelen yanlışlıkla bu şekilde yazılmış. Doğrusu Kunak Kobak olmalı. Çünkü Karabağ o bölgeden çok uzaktadır.

ve


1 1

NI i l Z-HAN'IN EVLATLARININ Ü LKELERİNDE

67

onları ezmeye başladı. 6 1 Fakat Batu'nun muhalefeti ve sert çıkı­ " ' l:ı karşılaştı. Elçikday adında birini Batu'ya bağlı Er-Ran ve diğer 1 1 · ı krc göndererek, Batu'nun naiplerini tutuklayıp kendisine getirmesini , ı ı ıı cl l i . Batu'nun naipleri bunu öğrenince ona mektup yazarak kendile­ ı ı ı ıl' destek vermesini istediler. Bu sırada Göyük'ün gönderdiği Elçik­ ı Lı y gelmişti.

, ı ı ı ve '

"/\ynı sıralarda Batu'nun E lçikday'ın tutuklanıp, kendisine gönde­ emreden mektubu naiplerinin eline ulaştı. Böylece elleri

ı ı l ı ı ıe s i ni

bağlanan naipler isyan ederek, bağlarından kurtuldular ve El­ tutuklayarak elleri kolları bağlı vaziyette B atu 'ya gönderdi ler. l l . ı ı ı ı , Elçikday'ı suda bağdurarak ö ldürttü . Göyük bunu haber alınca ı l l k l·dcn küplere bindi ve altı yüz bin süvari toplayarak ardı ardına l l il l l l ' nun üzerine sürdü. İ ki taraf birbirinin üzerine yürüdü ve arala­ ı ı ııda o n günlük bir yol kaldığı sırada Göyük-han öldü ve taraftarları ıı·ı l·ddüt içinde kaldılar. l ı ıl l:ırı

ı, ı � day ' ı

"Sonra hatunlar ve emirler Batu 'ya bir mektup yazılması konusunda birliğine vardılar. Gönderdikleri mektupta Göyiik'ün öldüğünü

ııı ııii�

l ıı l d i rcrek, tahtın ona yakıştığını, ne isterse öyle yapmasını belirttiler. "Fakat Batu "Benim o tahta ihtiyacım yok, aksine taht için Tuli 'nin ı ıı.•. ı ı llarından birilerini göndereceğim" cevabını verdi. Sonra Tüli'nin ı ıı • l ı ı Mengü-han'ı tahta geçmesi için tayin etti ve kardeşi Kubeyle ı ı, ı ı h i l ay] ve Hülagu'yu yanına kattı. Ayrıca kardeşi Berke'yi Mün­ ırıı 'yli tahta çıkarması için yüz bin kişilik bir orduyla yola çıkardı. l ll'l'kc, Mengü 'yü yanına alarak birlikte gitti ve onu tahta oturttuktan 2 ·ıı ı ı ı ra geri döndü. Dönüşte Buhara'da Necmeddin Kübra'nın6 müritle'

"Tam bir kan dökücüydü; Müslüman lara karşı Moğollarla H ıristiyanlar arasında bir anlaşma yaptı." (Türkistan, s. 694) 1 3 . Yüzyılda yasamış büyük alim ve veli zatlardan birisidir. Kübrevl

larikatının kurucusudur. Asıl adı Ahmed olmasına rağmen "Necmeddin-i Kübra" olarak tanınmış ve bu isimle şöhret bulmuştur. i lim tahs ili için bir çok I slam beldesini dolaşmış ve muhtelif alimlerden ders almıştır. İ lınini ta­ mamladıktan sonra memleketi H arezm'e dönerek, iman ve İ slam hizmetinde bulunmuştur. Çok sayıda talebe yetiştirdiği gibi, önemli eserler de yazmıştır. Tasavvuf alimi olup, Kur'an-i Kerim'in zahiri manasmın yanında, batıni ve


68

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

rinden Şeyh Seyfeddin Baharzi i l e görüştü. Onunla yaptığı sohbet çok hoşuna gitti ve kendisine ona teslim etti . Baharzi ile sohbeti daha da koyulaştı ve sonunda B aharzi ona H alife Mütasım' la yazışarak ona itaat etmesi tavsiyesinde bulundu. Bunun üzerine Berke, halifeyle mektuplaşmaya başladı ve aralarında elçiler gidip gelirken, hal ife ona bir hediye ve abitler gönderdi . "Mengü-han tahta geçtiğinde Çağatay'ın oğulları da Maveraün­ nehr'de Cengiz-han 'ın vasiyetine uygun olarak Çağatay'ın iktidarını ele aldılar. işari manalarıyla da meşgul olmuş ve tefsir yazmıştır. Künyesi, Ebu' l -Cennab Ahmed bin Ö mer bin Muhammed Hayvekl el-Harezm! seklindedir. Ahmed, 1 1 45 yılında Harezm'in H ayvek köyünde dünyaya geldi . Babasının adı Ö mer'dir. Çocuk yaşta eğitim ve öğretime başladı. Eğitimini tekmi l etmek maksadıyla bir çok İ slam beldesini dolaşarak tanınmış alimlerden dersler aldı. Bu çerçevede, İ skenderi ye'ye giderek Ebü Tahir Silefl, l sfahan'da Ebu'l­ Mekarim, Ahmed ibn Muhammed Leban, Hemedan 'da H afız Ebu 'I-A la, N isiibur ' da Ebu ' I-Meiili Füravi ve Mısır'da da Ebu Muhammed Şirazl'den ders aldı. Ahmed, hocası ve aynı zamanda amcası olan Ebu Necib Sühre­ vcrdi'den de ders aldı ve önemli ölçüde onun etkisinde kaldı. Özel likle tasavvutla ilgili konularda amcasından çok sey öğrendiği ve onun eğitiminden geçerek büyüdüğü kaydedilmektedir. Tasavvuf ilc i l gili o larak Fahreddin-i Razi, İ smail Kasri ve Anımar bin Yasir'den de dersler aldığı, bi lgilerini pekiştirerek önemli bir konuma geldiği belirtilmektedir. Ncemeddin-i Kübra çok sayıda talebc yetiştirdi. Mevlana Celaleddin-i Rumi' n in babası olan Bahaeddin Veled, Mecdüddin-i B ağdadl, Baba Kemal Cündi, Abdülaziz bin H ilal, Ncemeddin-i Razi, N asır bin Mensur yetiştirdiği ünlü talebclerinden bir kaçıdır. Tarihin kaydettiği büyük felaket ve katliamlarından birini gerçek­ leştiren Moğollara karşı talebelerini memleketlerine gönderen büyük insan, kendisi de silaha sarıldı. Talebelerini memleketlerini savunmak üzere gönde­ rirken, şarktan tltne ateşinin geldiğini, her tarafı yakacağını ve İ slam tarihinde böyle bir tltnenin görülmediğini söyledi. Moğollara karşı kılıcını eline alarak savaştığını belirten tarihi kaynaklarda fikir birliği mevcut olup, vatan savun­ ması için ci hat ederken şehit düştüğü aktarılmaktadır. H arezm' e saldıran Cengiz'in askerleriyle savaşırken 1 22 1 yılında şehit düşmüştür. Türbesi Türkmen istan' ın Köhne Urgenç şehrinde bulunmaktadır.


ı 1 N(

i i Z-HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELERİNDE

69

" M cngü-han' ın tahta oturmasından sonra Kazvin ve Cibal bölge­ ı ı ı ıdl'ıı elçiler gelerek mülhitlerin [İ smailllerin] zulüm ve zararlarından , ı ı.. :ıyctçi oldular. Mengü, mülhitlerin üzerine yürümesi, kalelerini alıp 1- u� krini kurutınası için kardeşi Hülagu ' yu büyük bir orduyla o böl­ ıı•·yc sevk etti. Hülagu, kardeşi Mengü-han 'ı hal ifelik topraklarını l d l ı d ı n c konusunda ikna etti ve ordusuyla harekete geçti. Cuhi 'nin ı ıı•lu Bcrke-han kendisiyle halife arasındaki dostluk sebebiyle bunu lı.ılıcr alınca, kardeşi Batu-han' a "Mengü-han ' ı tahta biz kotardık, ı .ı k a l bize dostlanmıza kötülük etmekle teşekkür ediyor; ahdimizi l •u11 ıyor ve verdiği sözü unutarak dostum halifenin topraklarına göz ı l ı � ı yor. Halife benim dostumdur ve aramızda yazışmalar devam et­ ıı ıl· k tcdir. Aramızda dostluk ve sevgi bağları vardır ve bunun da kötü l ııı yiinü yoktur" dedi . l krke-han, kardeşi Batu'ya Hülagu' nun yaptıklarını kötülemeye ı kvaın etti. B unun üzerine Batu, Hülagu'ya elçi göndererek yerinden ı ı y n l ı ı ıamasını bildirdi. H ülagu o sırada Ceyhun nehrinin öte tarafın­ ı l: ı y d ı . Mektubu alınca nehri geçmedi ve ordusuyla beraber B atu'nun ı ı l ı i ııı üne kadar tam iki yıl orada bekledi. Batu'nun yerine kardeşi Ber­ k ,· lahta çıkınca Hülagu'nun iştahı kabardı ve kardeşi Mengü-han' a l ı ı ı l i ll:lik toprakları üzerine yürümesine izin vermesi için haber gön­ ı lı · rd i . Mengü-han onun mektubuna olumlu yanıt verdi. l l ülagu hedefindeki topraklara girdi ve mülhitlere ağır bir darbe in­ Arkasından Batu'nun devletinin sınırları içinde kalan Hemedan · · �ra l'ı ndan yedi yüz kişi önce Batu'ya, sonra onun yerine geçen Ber­ ı l ı rd i.

kl·'dcn yana tavır koyup kendisine ve Mengü-han' a karşı çıkınakla it­ l ı ı ı ı ı ı ctti. Sonra onları tek tek öldürdü ve Deşt-i Kıpçak'a yönelip saldı­ ı ı ya geçti, fakat üç gün boyunca karşısına dikilen bir tek savaşçı dahi lııılaınadı. Ancak dördüncü gün Berke-han büyük bir orduyla onun kar­ . ı f; ı ı ı a dikildi. Çıkan çarpışmada Hülagu'nun yenilmesine ramak kaldığı l ıı ı sırada önde gelen komutanlarından Suntay - ki Irak'taki Suntay yo­ l1 1 ı:;; unun adı da onun adından gelir, - Hülaga'nun atının dizginini tutarak "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. !-'l'r

l hınun üzerine Hülagu çarpışmaya devam etti ve Kür nehrinin di­ tarafına çekildi. Berke-han Kür nehrine geldiyse de karşıya geç-


TÜ RKLER HAK K INDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUK LARlM

70

meye uygun bir yer bulamadı. B öylece Hülagu geri döndü ve ülkeyi yakıp yıkmaya, her türlü kötülüğü yapmaya başladı. Bu durum onunla Bcrke-han arasındaki adaveti daha da artırdı ve Hülagu düşmaniarına karşı daha büyük bir ordu hazırlamaya girişti. Hülagu, daha sonra Bağdat'a saldırdı ve gözleri yaşla doldurdu; ın­ sanları üzüntüye gark etti . Hal i fe MCıtası m ' ı n önde gelen adamlarından Celaleddin b. Devfıdar'ı6 3 muhatap olarak kabul etti ve onu kendisine danışman olarak seçti. Fakat, biraz önce belirttiğimiz gibi, bir darbe alıp gücü zayıflayınca, Celaleddin b. Deviidar'a ordusunun azlığından ve aldığı darbeden şikayet etti. Celaleddin, ona "Benim elimde senin or­ dundan daha iyi bir ordu var" dedi. Hülagu "Kim bunlar?" diye sordu. Celaleddin şu cevabı verdi: "Halife'nin ordusu. Gerçi İ bni Alkami64

63

Cel aleddin b. Deviidar: Abbas! halifelerinin sonuncusu Mutasım zam<ın ında devlet yönetiminin önemli isimlerinden biridir. I l <ılifenin indirilip yerine bir

64

başkasını n geçirilmesi nden yanaydı. (Süyutl, Tarilut '! Hulqla, s . 464) Kısa adı İ bni Alkaml ol<ın bu ş<ıhıs Mutasım'ın vezirlerindendi ve tam on dört yıl vezirlik yaptı. M ütasım ona güvenmiş ve bütün ipleri eline teslim etmi şt i . i yi b i r s iyasetçi, çok i y i b i r hatipti. Kütüphanesinde o n b i n c i lt kitap vardı. İ bııi Tagrıbcrdi: "Hü lagu , şu anda Alamut'u ele geçirdi, şehir hükimi Şemsü' ş-Şümüs'u [ l lasan Sabbalı] öldürüp ülkesini zapl etti. Sonra Rum'u ( Anadolu 'yu) ele geçirdi ve başına hiçbir yetkisi ol mayan Rükneddin Keykubad b . Gıyaseddin Keyhüsrev' i göstermelik olarak sultan tayin etti. Halife M ütasım Billah ' ın veziri Müeyyidiiddin İ bni Alkaml, aşağılık bir Rafızl idi ve Abbas! devletinin yıkılıp hilafetin Alevilere geçmesi için can atıyordu. Gizli niyeti böyleydi, ama Halife Mütasım 'a başka görünmeye çalışıyordu. El altından []ıl-i Sünnet ' l e Rafizileri birbirine kışkırtıyordu ve hatta iki taraf kılıçl<ırııı ı çekip birbirinin üzerine yiirüıııüş, Rafızlierin bazı ları öldürülmüş, ıııallm·ı yağınalanmış, Babu ' l - Basra halkı bu durumu Dcvüdar Emir Mücahidüddin ve Emir Ebu Bekr b. El -Halite'ye şikayet etmişti. Bu iki emir, askerlerinin başına geçerek Kerh 'i yağınalamaya gitmiş, buradaki R afızliere saldırmış, o nlardan bazılarını öldürmüştü. Bu olaylar olunca vezir İ bni Alkaml sesini kesti ve içten pazarlıkit davranmayı uygun buldu. Kcrh şehrinin

Rafızl halkına

sabırlı

olmalarını,

çatışmalara

son

verıneleri

tavsiyesinde bulunarak "Ben sizi onlara karşı korurum" dedi.

Halife

Mustansır Billah ölmeden önce güçlü bir ordu kurmuş ve asker sayısı yüz bine ulaşmıştı. Bu arada vezir İ bni A l kanıl Tatarlarla gizlice yazışıyar ve


• 1 l�t

i i Z- HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELERİNDE

71

" ı ı l ara hediyeler gönderiyordu. Mustansır'ın ölümünden sonra oğlu Mütasım lııı l i lc olmuştu. Mütasım tedbirsiz, kafası çalışmayan biriydi . İ bni A lkarni ona ıı ·�kcrin

birçoğunun

maaşını

kesmesini

tavsiye

etti.

B unu

Tatarların

yıııılendirmesiyle yapınıştı ve amacına ulaşmıştı. Halifeyi kalabal ık orduya ılıl ıyacı olmadığı fikrini aşıtadı ve halife de onun dediğini yaptı. Daha sonra lııı vczir gizlice Tatariara haber göndererek onları ülkeyi ele geçirmeleri � . . ıııısunda tahrik etti. Gulamını ve kardeşini on lara gönderip, Irak 'ın fethini w

Bağdat ' ın zaptını kolaylaştırdı. Onlardan ülkenin naibl iğini kendisine

vnıııclerini istedi . Kendisine bu konuda söz verdiler. Böylece Tatarlar l lağdat'ı zapt etmeye hazırland ılar ve Musul hakimi Lül ü ' ye silah ve kuşatma

ııktlcri hazırlaması için haber gönderdiler. Fakat Lülü önce halifeyi gizlice lınlıerdar edip uyardı, sonra da kuşatma aletleri ve silahları hazırladı. Vezir l lı ı ı i Alkaıni', hal ifenin işlerini çekip çevirme konusunda tek başına hareket

ı·ı krdi. B u yüzden gerek Lii l ü 'nün ve gerekse diğerlerinin mektuplarını hal i leye u laştırmıyor, dolayısıyla halifenin hiçbir şeyden haberi ol muyordu. l lıni Alkaml, mektupları kendisi okur ve canı nasıl isterse öyle cevaplan­ ılırırdı. Bu yüzdendir ki, Tatarların işi son dcreec kolaylaşırken, halife ve M iislümanların ahvali zorlaştı. Halifenin Erbil naibi Tacüddin b. Salaya lınli lcyi uyarmış ve harekete geçmeye teşvik etmiş, fakat halife ne gaflet ııykusundan uyanmış, ne de yerinden kımıldamıştı. Ancak, halife Tatarların �endine doğru harekete geçtiğini kesin öğrenince, Şerefüddin b. Muhyiddin b. 1 1-Cevzl'yi onlara elçi olarak gönderip büyük miktarda para teklifi nde lıı ılundu. Arkasından Tatarların faaliyetlerini gözlemek ve bilgi toplamak için 1 >crbcnd'e yüz kişi gönderd i. B u adamlar yola çıktı lar, ama onlardan hiçbir l ıalıer alınamadı. Çünkü burada onlar aleyhine Tatariara rehberlik eden

1\ ii rdler, onlara saldırmış ve hepsini öldürınüşlerdi. Daha sonra Hülagu M oğol ve Tatarlardan oluşan ordusuyla Irak'a doğru harekete geçti. Ordunun lıa�ında Baycu-noyon vardı. Orduda ayrıca Kcrhli Rafızllerden, Hülagu'nun ı11ııcaoğlu Serkc-han' ın askerlerinden savaşçılar da vardı . Musul hakimi de ıır. lu Meli k Sal ih Riikneddin İ smail ' le birl ikte destek veriyordu. Düşman ı ırdusu B ağdat yakınına gelerek Dicle'nin batı tarafında savaş düzeni aldı .

l lağdat ordusu Rükneddin Devadar kamutasında onları karşılamaya çıktı. İ ki t a ı a f Bağdat ' a iki ınerhale mesatcde karşı karşıya geldi . Bağdatlılar yenildiler Vl'

kılıçtan geçiri ldi ler. Bazıları suda boğuldu, bir kısmı da kaçtı. Arkasından

l laycu-noyon Hülagu 'nun öncü birliklerini Daru ' l-Hi lafe'nin karşısındaki 1\arye'ye gönderd i . H ilafet sarayı ile onlar arasında yalnızca Dicle nehri vardı. H ülagu ise doğu tarafından Bağdat üzerine yöneldi. Askerini duvar ve iıl·ndekle korumaya aldıktan sonra Bağdat' ı kuşattı. Vezir İ bni A lkaml Halitc


TÜ RKLER HAKKINDA G ÖR DÜKLER İ M VE DUYDUKLARlM

72

onları darmadağın etti, ama onlar mevcut ve ben onları sana getiririm." Hülagu onun sözlerini beğendi; itimat etti ve onun için şu mealde yar­ Iıklar yazdı: "Biz, Celaleddin b. Devadar'ı önemli bir görevle vazifeMutasım Billah ' a onların maksadını anlattı. Halife ona "Git onlara söyle, barış yapmaya hazırım" dedi. Vezir gidip Hülagu ile görüştii. Onunla bir anlaşma yapıp halifeye döndü ve dedi ki: "Moğol hanı kızını oğlun Ebü Bekir'le evlendirmek, seni tıpkı Rum (Anadolu ) sultanına yaptığı gibi, halifelik makanıında bırakmak ve vaktiyle ataların Selçuk lu sultaniarına nasıl itaat etmişlerse, senin de o şekilde itaat etmeni istemektedir. Eğer bunu yaparsan ordusuyla çekip gidecek! Emlrulnıü'minln efendimiz, bu isteği olumlu

karşılayın, çünkü

böylece

Müsl ümanların

kanının akıtılmasını

önleyeceksiniz. Daha sonra ne istersen onu yaparsın. Ben çıkıp onun huzuruna gitmenizden yanayım." Halife onun sözünü dinledi ve yakın çevresindeki ayanlardan ve nıevkebinden bir kısmıyla birl ikte saraydan çıktı. Fakat H ülagu 'ya varınca H ülagu onunla görüşmedi ve bir çadıra alındı lar. Vezir daha sonra H ü lagu'nun izniyle B ağdat' a döndü . Fakihleri, ayanları ve i leri gelenleri toplayarak H ülagu'nun kızının halifenin oğluyla nikiihını kıymak için gitmelerini söyledi. Onlar da Bağdat 'tan çıkıp Hülagu'nun huzuruna vardılar, fakat H ülagu onların boyunlarının vurulmasını enıretti. Sonra köprü uzatıldı ve Baycu-noyon askerleriyle Bağdat'a girdi. Katliam, yağma ve esir alına işi otuz küsur gün devam etti. Ancak saklanabi lenler kurtuldu.Katliamdan sonra H ülagu öldürülenlerin sayılmasını emretti. Bir milyon sekiz yüz bin küsur kişi saydılar. Zehebl "Tarihu ' l İ slam" adlı eserinde şöyle der: "En doğrusu, sekiz yüz bin rakamıdır. Sonra can güvenliği garantisi veri ldi. Saklananlar dışarı çıkıılar. Genel nüfusun çok az bir kısmını ol uşturuyorlardı." Vezir İ bni A l karni de ınuradına eremedi. Sanırım Tatarlar kılıç saHarken Sünni Rafızl ayrımı yapmanıışiardı ki, sayılamayacak kadar Rafızl de hayatını kaybetti. İ bni Alkaml, Tatarlar tarafindan aşağılandı ve bir kenara atıldı. Bağdat' ın fethinden sonra

ileride anlatılacağı üzere

kendisi de çok

yaşamadı. Hülagu daha sonra ordu komutanı Baycu-noyon'un kellesini vurdurdu. Çünkü vezir İ bni Alkami ona, Baycu'nun batı tarafında kamp kurduğunda Halife Mutasını ' la yazıştığını bildirmişti. Halife Mutasını'a gelince, yeri gelince etraflıca anlatacağız, ama burada kısaca bahsedelim. H ülagu işini bitirdikten sonra halifeyi huzuruna getirtti ve boğarak öldürttü. B i r halının içine konularak veya oğluyl a birlikte başlarına heybe geçirilerek ölünceye kadar heybenin ağzını büzmek suretiyle öldürüldüğü de söylenir. . . " (En-Nücumu 'z-Ziihire, s. 28-32)


< l · N G İZ-HAN 'IN EVLATLARININ Ü LKELER İNDE

73

kııdirdik ve yetkili kıldık. Bütün hanlar, komutanlar, naipler, devriyeler insanlar sözü edilen Celaleddin'in emirlerine uymak zorundadırlar. 1 >, istediğini öldürmeye, istediğini serbest bırakmaya yetkilidir. Hiçbir ·,. eki lde ona karşı çıkılmasın." Celaleddin, elindeki yarlıkla bulduğu l ıiitün Moğol komutanlara, Hülagu nezdinde itibarlı büyüklere ve onun yakın çevresindekilere uğradı. Onların çoğunu perişan etti, canının i ste­ diği gibi davrandı ve Bağdat'a gelerek amacına ulaşmak için hazırlıkla­ ı ;ı girişti. Oradan isted iği malı ve istediği kişileri yanına aldı. Sonra l l iilagu'dan kaçıp Mısır'a gitmek için Berriye 'ye girdi, fakat Mısır'a va ramadan cecl ona yetişti. ve

Hülagu, Celaleddin'in Moğollara yaptığı kötülükleri, kati, tenkil ve ı ıaınusa tasal lut gibi kötü fii lieri öğrenip de, onun kaçıp gittiğini haber ı ı l ı ııca kalp krizi geçirdi ve üzüntüsünden öldü. 65 Şeybirniz Şemseddin el-lsfahani dcr ki: "Hülagu öldüğünde bağım­ bir hükümdar değil , kardeşi Müngü-han'ın naibiydi; kendi adına l ıerhangi bir para bastırmadı. Aksine hastırdığı sikkeleri kardeşi Mcn­ l!ii -han adına kestiriyordu." � ı ;.

Onun yerine geçen Abaga-han da böyleydi. Fakat Abaga' nın yeri­ geçen oğlu Argun-han bağımsızlığını i l an etti ve kestirdİğİ sikkele­ re büyük kağanın adının yanına kendi adını da yazdırdı. Halen İ ran ' da lıiiküm sürmektedir. Evlatları İranlılar nezdinde önemli bir yere sahip­ 66 ı ı r. Bu durum Mahmud Gazan-han' ın tahta çıkışına kadar devam etti. < i azan-han kestirdiği sikkelerde büyük kağanın adını kaldırdı ve yal­ ıı ızca kendi adını yazdırdı. Ayrıca büyük kağanın emirini küçümseyip, lıerhangi bir saygı göstermedi ve ülkesinde tek başına hükümran oldu.

l lL'

Gazan-han, "Ben bu ülkeleri kılıç gücüyle aldım" derdi. Mahmud iazan-han ' l a başlayan bağımsız hükümdarlık ondan sonra da devam l' 1 l i . <

'' · Hülagu H . 663 yılında öldü ve Deh-i H arkan yakınlarındaki Şaho dağına defnedildi. "" Gazan-han, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Horasan, Fars, Azerbaycan ve Anado­ lu'nun hükümdarıydı. H . 694 yılında Müslüman oldu. Tatarlar arasında İ s­ lam'ı yaydı. Suriye'yi ele geçirdi. H. 703 yılında H emedan yakınlarında öldü.


74

T Ü RKLER HAKKINDA GÖR DÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

Şeyh el-Isfahani der k i : "Bu yüzden Cengiz-han' ın çocukları Hüla­ gu hanedanını yok sayarlar ve 'onlar, saltanatı Cengiz-han'dan alma­ dılar, Cengiz-han ' ın varisierinden de değildir; aksine düşmanlık sergi­ teyerek ve kılıç gücüyle iktidar sahibi oldular' derler." İ ran'dan bahsederken Deşt-i Kıpçak hükümdarlarından da söz ede­ ceğim. Sürekli kulağımıza gelen haberlere göre Meraga ve Tevriz [Tebriz] onlara tabi idi. Sonra Nizameddin Ebu ' l Fadail Yahya b. Hakim' in anlattıklarını da nakledeceğim. Bir defasında bu İ bn-i Hakim'e ve Muhammed b. Haydara eş­ Şirazi'ye Hülagu 'nun oğullarından kimlerin kaldığını sordum. Her iki­ sinin de verdiği cevap, doğrudan onun sulhünden gelen kimsenin kal­ madığı, yalnızca Anbarcı 'nın soyundan gelen Muhammed ad l ı birinin bulunduğu, fakat onun da nesebi konusunda birçok ihti l af olduğu şek­ lindeydi. Daha sonra bu sözü edilen M uhammed ' in de mevcut olmadığı ha­ beri ulaştı. N izameddin b. Hakim anlattı : "Bu haneden gelenlerin bir kısmı tahtına göz koyacağı endişesine kapılan kişiler tarafından ortadan kaldırıldılar. Öyle ki, bu aileden olan birçok kişi iktidarda bulunan kişiden korktukları için gizlenir, bazı ları gözden uzak olup canı nı kur­ tarmak için çeşitli mesleklerle uğraşırdı. Hatta dokumacılık, dericilik yapanları olduğu gibi, hububat ticaretiyle uğraşanları dahi vardı . Bun­ l arın çoğunun anne ve babalarının kimliği halk tarafından biJinınediği için, soyları unututup gitti ve halk, onların akıbetieri hakkında hiçbir şey hatırlamaz oldu." Sultanın damadı olan emir-i kebir Tayrıbuga anlattı: "Bu haneden ilk bağımsız han olan kişi dedeleri Cengiz-han' dır. Ondan sonra sırasıyla şunlar gelmiştir: Ögeday, Göyük, Tuli oğlu Munke, Arık Buka, Kubi­ lay, Demir-kan, Böribay, Tezi Tayzi, Kaysan-han, Esendemür-han." Esendemür'ün Cengiz-han'a kadar olan nesebi şudur: Escndemür b. Tarmala b. Çinkim b. Kubilay b. Tuli b. Cengiz-han. Türk yani Türkistan ve M averaünnehr hükümdarlarına gelince; bun­ ların birincisi Çağatay-han'dır. Daha önce onun bağımsız bir han olma-


ı 1 N< i İ Z-HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELERİ NDE

75

ı l ı�•. ıııı belirtmiştik. Sonra onun oğlu Mutukan, sonra onun oğlu Kara l l ıılagu, sonra onun oğlu Mübarek-şah'tır. Sonra ilhan, Kuydu b. Tuşa b. Göyük b. Aktay b. Cengiz-han'ın bu ı ı ıı·ınlckette tahta çıktığını öğrenince, amcası Göyük'ün tahtı babası c ��lay'dan devralmasından endişelendi. Çünkü babası Oktay da tahtı l ıiilıası Cengiz-han'dan devralmıştı. Bu yüzden Barak b. Besentu b. Mı·ııgü-han b. Cağatay' ı67 Kaydu'yu iktidardan uzaklaştırması için bir ı ıı dııy la sevk etti . Barak, Kaydu'yu kovdu ve tahta kendisi çıktı. Sonra Barak-han müstakil olarak ülkeyi yönetti. Ondan sonra oğlu lı ıva, Duva'dan sonra ise sırasıyla oğulları tahta çıktılar: Kican [Kun­ 6R Elçikday, Duva Temür, Tarmaşirin, - Allah ı ı ık J, Esen Buga, Kebek, ı ıııa rahmet etsin, - ondan sonra Duva'nın soyundan olmayan Tüzün""" b. c lka-han b. [Cengiz-han] adında biri tahta çıktı. Ama Tarmaşirin'den ·,ı ıııra tahta çıkanlar önemsiz kişilerdi ve devlet için hiçbir şey yapmadı­ l u r . ()erçekten muktedir olmak ve sözünü geçirmek isteyen, ama bunu lıa�aramayan kişi ise Savu b. Erktemür b. Buga Temur b. Barak'tır. 1

Tarmaşirin ' in - Allah ona rahmet eylesin, - ölümünden sonra Can­ ı•.asıı ortaya çıkıncaya kadar devlet yıkılına noktasına geldi. Bu Canga­ .ıı ' ııun Cengiz-han'a bağlanan nesebi şöyle: Cangasu b. Dara Timur b. 1 lı ıva b. Barak b. Besentu b. Mengü-han b. Çağatay b. Cengiz-han. O, ı : ı l ıla Caday adıyla çıktı . Benim bildiğim doğru ismi budur. Dcşt-i Kıpçak haniarına gelince, onlardan tahta ilk çıkan kişi l' ı ıgiz-han'ın oğlu Cuçi 'nin oğlu Batu, ondan sonrakisi ise kardeşi l krkc' dir.

c

Cengiz-han' ın soyundan gelen bütün hanların ortak özelliği cö­ ı ı ıl'rl likleri, huzuruna gelen insanlara ihsanda bulunmaları ve kesinlik­ lı· az bir şey vererek geçiştirınemeleridir. Hıta'nın hükümdan büyük l ı : ı ı ı ise hiç kimseyi altın vermeden göndermezdi ve bu yalnızca ona lıas bir özellik değil, ondan sonra tahta çıkanların da ortak özelliği idi . Barak b. Esen Duva b. M utuken b. Çağatay . 1 266- 1 27 1 yılları arasında hü­ küm sürmüştür. Kebek-han: Maveraünnehr' de ı 3 ı 8- ı 326 yılları arasında hüküm süren kiifır hir handı ( İ bni Battuta, s. 246)

' Buzan b. Duva Timur. ! 3 34'da hüküm sürdü.


76

T Ü RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER i M VE DUYDUKLARIM

Bu hanlardan Mengü-temür hakkında eskiden beri anlatılan bir hikayeye gelince, bu hikayeyi nakleden kişi, söylediklerinde hurafeye ve aşırıya kaçmaktan korkan bir kişidir. Şeyh Şemseddin Ebu ' ) Abbas Ahmed b. Ebu' ) Mehasin et-Tayyibl anlattı: "Bana İ zzeddin Ebu ' ) Baka ei- Erdebi li anlattı ve şöyle dedi: İ l han Mengü-temür' ün cömert olduğunu işitmiştim. Bu ülkeyi görmek ve onun huzuruna çıkmak için yola koyulduın. Bir süre kapısında bekle­ diın. Beni onun huzuruna götürecek kimse yoktu. Devlet ricalinden de kimseyi tanımıyordum. Diğer insanlarla birl ikte böyle bekleyip dur­ duğum günlerden birinde, özel bir ilgi gördüm ve Mengü-teınür'ün kapısındaki esrarengiz bir adamın yanına götürüldüm. Bu adam, ter­ cüman vasıtasıyla adımı, ülkemi, ne sebeple burada olduğumu sordu. Durumumu izah ettim. Bana İ lhan Mengü-temür'ün teşrif buyurdu­ ğunda beni gördüğünü, durumunu garipsediğini ve hakkında bilgi edinmemizi ve kendisine arz etmemizi emretti diye izahat verdi. Sonra bir süre ortadan kayboldu ve geri dönüp beni çağırdı. Artık Mengü­ teınür'ün huzurundaydıın. Çevresinde bazı insanlar vardı. Beni içeri alan kişiyle konuştu. O da tercüman vasıtasıyla ülkemin durumu, takip ettiğim güzergah ve yol boyunca gördüklerim hakkında sorular sordu. Sonra bana İ lhan'ın "Çok uzaktaki ülkenden seni buraya hangi rüzgar attı ve ülkende başından neler geçti?" diye sorduğunu bildirdi. Şu cevabı verdim: "Beni buraya getiren şey İ lhan'ın cömert olduğunu duymuş olmaındır. Benim hiçbir şeyim yok. Zaten bir şeyim olsaydı aileınİ ve ülkeınİ bırakarak buraya gelınezdim." Söylediklerimi kendi­ sine tercüme ettiklerinde hafifçe güldü. Sonra yanındakilere benim söylediklerimi doğru bulduğu şeklinde bir işaret yaptı. Arkasından da benim için anlamadığım bir şeyler söyledi. D ışarı çıktığımızda benim­ le muhatap olan kişi " İ lhan sana gelecek olan şeyin veri lmesini emret­ ti" dedi. Arkasından, "Ülkene nasıl döneceksin?" diye sordu. Deniz yoluyla H icaz'a gidip haccettikten sonra memleketiıne döneceğiınİ söyledim. Benim için gemiye bazı mallar getirdi. B unları Aden ve Mekke'de bir milyon dirheme sattım." N izameddin Ebu'l Fadl Yahya b . Hakim anlattı:


ı

1

NI i l Z-HAN'IN EVLATLA RININ Ü LKELER İ NDE

77

H aleb işi cam eşyalar ile İ lkan Mengü-temür'un huzuruna ve onları takdim etti. İ lkan bazı kadehlerle bir şeyler içti . Kadeh le­ ı ı ı ı ı cı ıgiyle içeceğin kızıllığı hoşuna gitti. "Bu nerede yapılmış?" diye ıı ıı ı l ı ı . "Haleb işi" dediler. "Öyleyse Haleb ona veri lsin ! " dedi. Bazı � ı· 1 1 rlcri, "Ama Haleb bizde değil" cevabını verdiler. "Madem öyle, bu ı ı ı l . ı ı ı ı ı ayakta dikin ve üzerini kaplayıncaya kadar altın dökün ! " diye ' ı ı ı ıd l i . Onu hirgahta dikip üzerine altın dökmeye başladılar. Adam "Bu 1 .ıpt ı ğ ı n ız şey ölümsüzleşecek ve boşa gitmeyecek" cevabını verdi . O � ııı lar çok altın birikti ki, onları topladılar ve "Biz, İ lkan'm bize emrini 1 ı · ı ı ı ıc getirdik, fakat ilhan bunları görmeden toplamamanı istiyoruz" ı lı · ı l ı l cr. Sonra ilhan verilen altınların getirilmesini emretti . Altınları 1" '' i i ı ıcc "Benim emri mi yerine getirmemişsiniz. Daha da verin" dedi. 1 lı \y l ec c verilen altın kadar daha altın verdiler." "1 � i risi

' ,,, ı l ı

Ay nı N izameddin başka bir hikaye anlattı: ''M cngü-temür'ün babası Tuli 'nin bir h izmetkarı vardı. Tuli'den ona da hizmet etmişti, fakat bir süre sonra adam ortadan kay­ l ıı ı lı l ı ı . Mengü-temür onu bir türlü bulamadı. B ir gün ava çıktığında ı ıı ı ı ı dağlarda perişan bir vaziyette rastladı. Saçı sakalı ve tımakları ı ı 1ıı ııııştı. Mengü-temür ona "Nerelerdeydin?" diye sordu. "Bu sahra­ ı l ı ı yd ı m" cevabını verdi. "Seni buraya atan nedir?" dedi. "Bana verilen ı · . ı ı ı ı" cevabını verdi. Han, "Bana doğruyu söyle" dedi. Adam "Bunu ı l l ıa ı ıa söyleyemem" cevabını verince, Mengü-temür, "Bana öyle geli­ ' "' k i, seni aşk buralara atmış. Peki, söyle bakayım, kime aşıksın" ı l ı ye sordu. Adam cevap vermedi. Mengü-temur, onun kendi akrabala­ ı ı ı ıı l a n birine aşık olduğunu anladı. Sonra "Yoksa filan kıza mı aşık­ ı ı ı ı . yoksa filana mı, yoksa tilana mı?" diye diye hatunlarından ve . ı L ı aha larından her birinin adını tek tek saymaya başladı. Adam her bir ı . ı ı ı ı ,.ı:ikredildikçe "hayır" cevabı veriyordu, fakat cariyelerinden biri­ ı ı ı ı ı adı söylenince hizmetkar sustu. O zaman M engü-temür "Belli ki '11' 1 1 ona aşıksın" dedi . . ı ıııra

Sonra o kadını çağırdı ve ona "Filan kişinin babaının ve benim üze­ ı ı ı ı ıdc

ık.

hakkı vardır. Ama o sana aşık. Bu işte onun da suçu yok, senin

A ksine bu onun bir türlü hükmedemediği kalbiyle ilgili bir şey. Seni

ı ıı ı ı ı ı ı l a

evlendirınek istiyorum" dedi. Kadın ağladı ve "Ey han! Senden


78

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER İ M VE DUYDUKLARIM

sonra bir başkasıyla mı evleneceğim?" dedi. İlkan, ona "Sizin için ne yaptığımı göreceksiniz!" dedi. Sonra beyleri toplayarak onlardan hizmetkarı kendilerinden daha yüksek bir yere oturtmalarını emretti ve bizzat kendisi onu hepsinden daha yüksek bir yere oturttu. Beyler bir itirazda bul unmadı lar ve " İ l­ kan ne emretmişse başımız üstüne" dediler. Böylece ilhan o hiz­ metkan beylerden daha yüksek bir yere oturttu ve onu bu cariye i l e evlendirdi. Sonra onun için ancak çok büyük beyler için kurul an bir yurt kurdurdu ve onun şanına yaraşır bir şölen düzenledi. Bu hikayeyi dinleyen kişi, i lhanın İhsan ve cömertliğini anlasın. Çünkü o, önemsiz bir köleyi hükümdar mertebesine çıkarmış, ona asla reva görülmeyen servet, mevki ve bir sevgil i hanım vermiştir.

Taht Sahibi, Çin'in hakimi büyük ilhanm ülkesinde Daha önceki bölümde büyük ilhanın Cengiz-han' ın vekili olduğunu, onun tahtında oturduğunu, doğuda Çin topraklarındaki Necanbalık [Hanbalık/Pekin] şehrinde yaşadığını bel irtmiştik. Eski zamanlardan beri Türk eli ve ona komşu topraklarlardaki en muhteşem Turan hü­ kümdarı Afrasyab 'dı ve şu anda tahtta oturan kişi de onun soyundandır. Bu ilhanın üç amcaoğlu vardı ve o, onların başındaki halife mesa­ besindeydi. Bunlardan birinin ülkesinde ordu toplama veya önde gelen bir komutanın suçundan dolayı öldürülmesi veya yasayla i lgili önemli bir mesele söz konusu olduğunda, mutlaka ona bir elçi göndererek durumdan haberdar ederdi. Gerçi illa da izin almasına ihtiyacı yoktu, ama yürürlükteki adet böyleydi. Ebu Said'in70 katibi N izameddin b . Hakim der ki: "Bu i l han hala bu üç hana birl ik, beraberlik ve iyi geçinme konusunda mektuplar yazar. Onlara gönderdiği mektupta önce kendi adını yazdım. Diğerleri de onun adının kendi adlarından önce zikredilmesini kabul ederler." 70

Yani Ebu Said Sahadur b . Olcaytu Hudabende b. Argun b. Hulagu.


ı

I • NGİZ-HAN'IN EVLATLARININ ÜLKELERİNDE

79

Aynı kişi bana bu memleketin hükümdan hakkında çok şeyler an­ ve onların halka çok iyi davranınakla birlikte cahiliye dönemi ya�adıklarını belirtti. Ü lkesine gelen biri onun adalet ve ihsan kanadı Lıllı

; ı l lına sığınmak isterse, kendisine üzerinde hanın adı yazılı dut ağacı �:ıhuğundan yapılmış bir peyza verilir. Bu peyzayı alan kişi onu ilha­ ı ı ı ıı naiplerine götürür ve tıpkı darphaneden sikke kesmek için altın ve ı•. ii ınüş alındığı gibi onu vererek yerine iyi bir telafi bedeli alır. İ l hanın ı ı lkcsindeki insanlar geçmiş milletlerden öğrendikleri güzel sanatlar dal ında malıirdider ve kitapl arda bu konuda çok şeyler anlatılır, ama l ı i 1 i ın onları anl atmaya ihtiyacımız yok. Zanaatldrların iyi bir eser urlaya koyduklarında onu hüküındarın sarayına götürüp insanların ı•.iirınesi için kapıya asmak gibi bir adetleri vardır. Bu sanat eseri orada lı ir yıl boyunca asılır kalır. Eğer birisi bu eserde bir kusur bul ur ve onu ıspat edebilirse, eseri yapan kişiye verilen ödüle konar; aksi halde sa natkarın değeri daha da artar ve kusur bulan kişinin de kötü niyetli olduğuna hükmedilir. Bu konuda anlatılan bir rivayete göre adamın biri ipek bir elbiseye ii1.crinde serçe kuşu bulunan bir başak resmi çizıniş. Görenler, gerçek­ I Cil başak üzerine bir serçenin konduğunu zannederlermiş. Elbise bir ..;iirc öyle kalmış. Sonra kambur bir kişi ortaya atılarak resimde kusur lııılduğunu belirtmiş. Hemen adamı hükümdarıo huzuruna almışlar. Sonra onu yapan ressamı da çağırmışlar. Kambura kusurun nerede ı ı lduğu sorulmuş. Şu cevabı vermiş : "Herkes bilir ki, eğer bir serçe bir lıa�ak üzerine konmuşsa, onu eğer. Bu ressam ise başağı dik olarak \· izıniş ve eğim vermemiş. Serçenin üzerinde heykel gibi durduğu 1 1.lcnimi vererek yanılmıştır." Neticede haklı bulunmuş ve sanatkarın iidülüne konmuş. Bu, onlar hakkında anlatılan h ikayelerden biridir. Görgü tanıklarının anlattıklarına gelince, tacir Sadr7 1 Bedreddin I l asan el-Es'ardi bana şunu anlattı : Adamın birisi inek derisinden bir cycr yapıp vernikiemiş ve muhteşem bir sanat eseri ortaya koymuş. 11

Sadr: M ertebe olarak vezirliğe yakın bir görevdir. Orducada günümüzde sadru' l a 'zam başbakan anlaınındadır. B i r de dini mansap olarak kullanılan sadr kelimesi vardır ki, bunlardan sadr-ı cihan ve sadru' s-sudür o dönemde din adamlarına verilen unvanlardı.


80

TÜRKLER HAKKINDA G Ö RDÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

Sonra onu i lhana takdim etmiş. İ lhan eyeri çok beğenmiş ve yapımcı­ sını ödüle layık görmüş . Eyerin tıpkı diğer eyerler gibi ahşaptan yapıl­ dığından şüphesi yokmuş. Eyeri yapan kişi "Bunu hangi ağaçtan yap­ tığımı b i liyor musunuz?" diye sormuş. "Hayır" demişler. Bunun üze­ rine onu inek derisinden yaptığını belirtmiş ve böylece onun eserini daha fazla takdir etmişler. Yine Bedreddin'in bana anlattığına göre adamın birisi kağıttan bir elbise yapmış ve bir tacire Kitay kadifesinden yapıldığını söyleyerek satmış. Kimsenin o elbise hakkında bir şüphesi yokmuş. Fakat daha sonra elbisenin neden yapı ldığını söylem iş ve herkes şaşırıp kalmış. Bedreddin sözlerine devamla "Akl-ı havsalanın almayacağı bu tür sanat eserlerinden çok gördüm" dedi. Dünyanın dört bir tarafını adım adım dolaşmış, Çin'in her bir yeri­ ni gezmiş, sözüne güvenilir Taceddin Hasan b. Celal es-Semerkandi ise bana şunları anlattı: "Devletin başkenti Hanbalık [ Peki n] şehri dir. Hanbalık, eski ve yeni şehir olmak üzere iki şehirden oluşur. Bu şehri Daydu adında bir hükümdar kurduğu için onun adıy la anıldı. İ şte bu Daydu şehrininin merkezinde büyük ithanın sarayı bulunur. Büyük bir saraydır ve ona "Kök Tak" yeni "Yeşil Saray" denir. Kök, onların dilinde yeşil demektir, halbuki Türkçede "kök" mavi anlamındadır. Komutanların evleri sarayın dışında ve çevresindedir. Sonra bu ikisi şöyle dediler: "Bu ülkenin i dare sistemine gelince, ilhanın iki büyük emiri yani veziri vardır. Bu mevkide olan herkese "cinksan" [cingsang] derler. Rütbece onlardan bir aşağıda bulunan iki vezir daha vardır. Bunlara "pencar" denilir. Bu ikisinin altında da iki emir vardır. Bunlara "zucin" denilir. Ayrıca bu ikisinin altında "semcin" denilen iki emir, o iki emlrin altında da "yucin" rütbesinde iki emir yer alır. Reisülküttaba "kencun" denir ve sır katibi mesabe­ sindedir. İ lhan, her gün "şin" (�) denilen geniş bir salonun ortasına oturur. Bu "şin" dedikleri bizim "daru' l adl"imize [adalet bakanlığı] tekabül etmektedir. Yukarıda sözü edilen vezirler sağ ve kuzey tarafta rütbele­ rine göre dururlar. "Kencun" denilen reisülküttab en sonda yer alır.


ı ı �lC

ı i Z-HAN'IN EVLATLARININ Ü LKELERİ NDE

81

birisi bir şikayette bulunursa, derdinin ne olduğu sorulur, reisiil­ I ı ı t t ı ı h ve rütbece ona yakın olanlar o meseleyle ilgili bilgi aldıktan •oı ıı ıı:ı, ri.itbece kendi lerinden bir üstte bulunanlara i letir ve bu silsile l ı ı k ıp edilerek mesel e i lhana arz edilir. İ lhan da o konuyla i lgili adil bir · ı·k ıl de ve titiz bir surette hüküm verir. ı 1 '.1'1

:ıccddin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu büyük ilhanın ülkesi çok ordusu çok güçlüdür. Bu konuyla ilgili bildiğim bir şey, ilhanın /o, dar denilen bir süvari birliğinin olduğudur. Ordusu yirmi tümen 1\ lı ı�•.ol'dan oluşur. İ ki yüz bin süvaridir. Hi tay lardan olan askerler ise . . ı \ l l :ıınayacak kadar kalabalıktır. 1

l ıı ı � l i k ,

"C,'i n'de bin şehir vardır ve ben bunların çoğunu dolaştım, Semer­ Hanbalık'a giden yol, Semerkand-Yengi 72 [Yanı] arası için . ı, •;oylendiği gibi, yirmi gün sürer. Yengi, dört şehirden oluşur ve her 'l' l ı ı r birbirinden bir fersah mesafededir. Her birinin özel bir adı var­ ı l ı ı Orneğin bir tanesinin adı Yengi [Yanı], diğerininki Yengibalık ı 'ı . ı ı ı ı h al ı k] , üçüncüsünün adı Kencek, dördü ncüsünün adı ise Tilan t , · ' ' ) ! Talas]dır. ı. . nıd'dan

şehrinden Almalık'a olan mesafe yirmi günlük yoldur. Al­ Karahoca ve Kamçu'ya [Çukucak] - ki Çin sınırı buradan ı t ı l ı . ı rcn başlar, - kırk günlük yoldur. Kamçu-Hanbalık [Pekin] arası l ı ı k gü n l ük yoldur. Hanbalık'tan Han sa 'ya 3 biri karadan, diğeri de­ ı ı ı tı k ı ı olmak üzere iki yol vardır. Her ikisi de Hanbalık'tan Hansa'ya ı. ı ı k gün çeker. Hansa'nın kendi uzunluğu bir günlük, eni yarım gün­ ı ı ı ı. yo ldur. Ortasında bir uçtan diğer uca kadar uzanan bir pazar var­ Y cngi

t ı ı ı ı l ı k ' tan

sokaklar ve pazarlar karo taşıyla kaplıdır. Binaları beş katlı­ bazı binalar birbirinin üzerine yapılmıştır. Tamamı ahşaptır ve � ı ' ı i l' ı l e birbirine tutturulmuştur. Şehir halkı su ihtiyacını kuyulardan olıı

I lim

o l ı ı ve

t ı Ü ınerl' nin tahkikli baskısını yapanlar, Türkistan 'daki Ycngi şehrinin adını ılııyınamış olsalar gerek ki, noktalama işareti konmadığı için Yengi kelimesini ı N ı 1 ı cs4i) şeklinde yanlış okumuşlar. I l ansa (L..:ı.:;.) [Khanfu], şimdiki Kanton. İ bni Battuta 'da da bu şekilde geçer. 1\ r:ı p

denizciler şehre Hansa adını vermiş, daha sonra Hansu'ya çevrilmiş,

•ıoııra da Kanton şeklini almıştır. Quatrcmere ise kelimeyi ısrarla Hınsa )l'klinde okumaktadır.


82

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

karşılar. H al k ekonomik yönden sıkıntı içindedir. Yiyeceklerinin önemli bir kesimi manda eti, pirinç, tavuk, muz, şeker kamışı, limon ve az miktarda nardan ibarettir. İ klimi sıcaklık ve havası itibariyle Mısır'a benzer. Fiyatlar ortacadır. Dışarıdan koyun ve buğday getirilir, ama bunların miktarı fazla değildir. Az sayıdaki ekabiri bir yana bıra­ kırsak kimsenin atı yoktur. Deve ise hiç bul unmaz. Bu yüzden bir deve gelmiş olsa, hayran hayran seyrederler. Celaleddin Hasan es-Semerkandi' der ki : "Hanbalık, yiyecek içecek yönünden zengin, güzel bir şehirdir. Fiyatlar ucuzdur. Kışın suları donar, yazın akar. Suyu soğuktur. İ ki şehirden birisi olan Day du 'nun ortasından bir nehir geçer. Şehirde her türlü meyve vardır, fakat üzüm çok azdır. Portakal, limon ve zeytin yoktur. Zcytun 74 şehrinden getiri­ len bitkilerden şeker yapılır. Şehirde o kadar çok tahıl, hayvan, deve, at, sığır ve koyun vardır ki, sayınakla bitmez. Hanbalık ile Zeytun arası yaklaşık bir aylık yoldur. Zeytun ' un ok­ yanusa açılan bir limanı vardır ve marnur yerlerin son noktasıdır." "Karakurum 'a gelince, büyük bir şehirdir ve büyük ilhanın ordusu­ nun önemli bir kesimi buradadır. Yüksek kaliteli kumaşları, zarif sa­ nayi ürünleri ile meşhurdur. İ lhan, ihtiyacı olan ürünleri buradan i ster. Çünkü bir sanayi şehridir ve zanaatkarları son derece maharetlidir." Taceddin Hasan es-Semerkandi' der ki: "Çin, bir şehirden diğer şehre, bir köyden diğer köye kadar birbirine ulanıp giden binalarla kaplıdır. Alış-verişlerinde dut yaprağından yapılmış bir para kullanır­ lar. Bu paraların kimisi büyük, kimisi küçüktür. Para birimleri bir dirhem, iki dirhem, beş dirhem, otuz, kırk, elli ve yüz dirheme tekabül eden birimlerden oluşur. Bunlar yumuşak dut ağacı yaprağından yap ı ­ lırlar. Büyük ilhan adına basılır ve a lış-verişler onlarla yapılır. Eskidi ği ve yıprandığı zaman ise hazineye götürülür ve yerine değerinden biraz düşüğü verilir. 74

Zeytun (Ts'üan-chou ) şehri Pasifik Okyanusu'nda bir şehir adıdır ve ke­ sinlikle orada zeytin bulunmaz. Şehirde atlas ve ipek l i kumaş dokunur. Büyük bir limanı vardır. ( İ bni Battuta, 4 1 7). Ebu ' ! Fida, "Shinj u ' ya günümüzde Zeytun denilmektedir" diye yazmaktadır.


ı

1

NI i i Z-HAN ' I N EVLATLARIN IN Ü LKI· I ER i N DI �

83

t\ y nı Taceddin sözlerini şöyle sürdürüyor: "Büyük i lhanın ü lkesin­ giirdüğüm acayip şeylerden b iri de, bu adamın kil.fir olduğu, fakat ı ı l ı:ı:ısı arasında pek çok Müslüman' ın da bulunduğudur. İ lhan, M üs­ l ı ı ı ı ı:ııı lara saygı duymaktadır ve şayet bir kil.fır bir Müslüman ' ı öldü­ ı ı ı ı ·•c. o kil.fir ailesiyle birlikte katiedilir ve maliarına el konulur. Şayet l ı ı ı Müslüman bir katiri öldürmüşse, yalnızca diyet istenir. Onlarda bir 1· ı ı l ı rı ı ı diyeti bir eşektir. Başkaca bir şey istenmez."

ılı

K endisine Çin halkının akıl seviyesi ve mahareti hakkında bir soru bana söylenenlerden daha fazlasını anlattı.

•ıı ıı ı l ı ığumda,

1 \ir defasında efendimiz, şeyhimiz, zamanın eşsiz insanı, ilim ve varisi, dinin güneşi Ebu ' s-Senil Mahmud ei-Isfahanl'nin ı ı ıı·rl isinde otururken bu Taceddin ei-Semerkandi şunları anlattı : lı ı l, ıı ıctin

"Size yaşadığım bir olayı anlatayım. Azı dişlerimden biri fena şe­ ağrıyordu. Çin 'de bir şekilde dostluk kurduğum birisi bu halimi ı ı ı i ı ı lii. Acıdan kıvranıyordum. Derdiınİ sordu. Dişimin ağrıdığını söy­ l ı - ı l ı ı ı ı . Hemen odunculukla uğraşan kısa boylu birini çağırdı ve ona ' ) ı ı ;:avallının durumuna bir bak" dedi. Adam ağzıının içine baktı ve l ıı ı ';ı l a d ı eliyle dişi evirip çevirmeye. Sonra bir iki azı dişimi çıkardı ve l ıı ·ı ı hiç acı duymadım. Arkasından içinde sökü len dişierin yerine tak­ ı ı ı ilya hazır vaziyette üçlü, dörtlü dişierin bulunduğu bir torbadan diş­ l ı - ı �· ıkardı. Söktüğü dişierin yerini ölçtükten sonra yerine bu dişlerden l ıı k ı ı ve kaynaması için üzerine bir toz serpip yağla yağladı. İ ki gün ı ı lık

l ıı ıy ı ı ııca

su İçınememi söy ledi. Dediğini yaptım ve sanki hiç dişim gibiydi .. "

\ '· k ı l ınemiş

Nizameddin Yahya b. Hakim anlattı: "Bu memleketin insanları son akıllı ve hünerlidir. ' Frenkler tek gözlü, diğer insanlarsa kör­ ı l ı ı ı Yani Frenkleı in yaptıkları tek gözle yapılabilecek şeylerdir, diğer ıı ı·.aıı ların yaptıkları ise ne yaptığını görmeyen kör kişinin yaptıkları l ' ı l ı ı d i r ' derler."

ı k ı eec

N izameddin, bu insanların akıl, zeka, titizlik ve tertipiii ikieri hak­ da bazı şeyler anlattı: "Çin şehirlerinde nefıs yemekierin ve ı ı ı ı ı li mümkün olmayan lezzetli içeceklerin hazırlandığı mutfaklar 1 ı l i ı l ı r. Burada hükümdarlara ve zengin sınıfa satılan hazır yemekler ı. ı ı ı ı l a


84

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARIM

bulunur. Eğer zengin bir kişi bir ziyafet verecekse, birini göndererek "Filan gün şu kadar insana ziyafet vereceğim" der. Sözü edilen gün sipariş ettiği yemekler ve içecekler arzusuna uygun olarak hazırlanıp getirilir. Eğer ziyafet veren kişinin bu iş için uygun bir yeri yoksa, lokanta sahibi ona uygun bir yer hazırlar. Dayayıp döşer ve servis yapacak gençleri dahi hazır eder ve tüm bu işler için makul bir ücret ister. Kesinlikle kazıkiama diye bir şey söz konusu olmaz." Bana Ebu'] Hasan Ali el-Kerbela! anlattı . Ticaretle uğraşan bu kişi, gerek bu ülkenin ilham ve gerekse başka memleketlerin hükümdarla­ rıyl a görüşme imkanı bulanlardandı. Anlattığı şey, bu ilhanın büyük­ lüğünü, halkının kendisine ne kadar itaatkar olduğunu, onun devletin­ de halkın güvenlik içinde yaşadığını göstermektedir: "Bu i lhanın dört veziri vardır. Ü lkedeki bütün işleri bunlar çekip çevirir ve i lhan nadiren onların işlerine müdahale eder. i lhan bir yere gidecekse mutlaka mahfil de yolculuk eder ve kendisini insanlara yal­ nızca bir gün, o da her yılki doğum gününde gösterir. Eğer atma binip bozkıra çıkar da, orada yemek verip sofralar kurdurursa, bu sofralar insanlara kapalı değildir ve o gün halk için bayram günü gibidir." Bağdatlı taeirierden sadr Bedreddin Abdülvahab b. EI-Haddad, Hansa şehrine gittiğini, şehrin büyüklüğünü, ağzına kadar yiyecek içecekle dolu olduğunu, zanaatkarların buraya akın ettiklerini, sağlıklı bir kölenin burada ve tüm ülkede çok ucuza satıldığını anlattıktan sonra şöyle dedi: "Bu şehir halkı cariye ve odalığının çokluğuyla övünür. Hatta bir tacirin ve sıradan bir insanın bile kırk veya daha fazla odalığı vardır." Tüm bunları sırf birer örnek olsun diye anlattık; ama asıl demek is­ tediğimiz, bu ilhanın dört Cengiz! hükümdar arasında en büyüğü ol­ duğudur.


IV. TURAN HALKLARI

l 'ııran halkları ikiye ayrılır: ı Maveraünnehr'de yaşayanlar; 11.

Harezm ve Deşt-i Kıpçak'ta yaşayanlar.

M averaünnehr ve çevresindeki Tii rk ülkelerinde yaşayanlar Maveraünnehr, ülkelerin en güzeli ve en meşhurudur. Turaniiiarın biiyük nehri Ceyhun'dur. Venc (Penc)'den doğarak Harezm Gö­ l ı ı ' ı ı t: fAral'a] dökülür.

ı· ı ı

Maveraünnehr, adı dillerde dolaşan, göz alabildiğince geniş bir ül­ Hükümdarlar ocağı, utkunda alimierin parladığı büyük kişilerin

l· n l i r.

·, ı ı rd u , sancak ve flamaların mekanı, hızlı atların ve orduların akıp l' ı ı ı ıgi yerdir M averaünnehr!

l larezm hanlığı, Samani hanedanı, Sebüktekin oğulları, Gılrlular orada ortaya çıkmış, Selçuklu hanedanının güneşi onun ufkunda ı lı ıı•. ı ııuş, doğu ve batıya yayılmıştır. Bu arada Maveraünnehr civarında l ı ı ı ı ı la n diğer hanedanlara da değinmiyoruz. l ıqı

i slamiyet buraya girmeden önce bu topraklar Türk hükümdarları­ ı ı ı ı ı ve prenslerinin hakimiyetindeydi. Kimsenin sataşmaya cesaret


T ÜRKLE R HAKKINDA GÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARlM

86

edemeyeceği , akların ulaşamayacağı kadar güçlüydü. İ slam dini çadı­ rını oraya kurdu ve bu mil letin topraklarına girdi. Orada kandiller iman nuruyla ışıldadı, köyleri camiler ve mescitlerle süslendi. Sonra medreseler, hankahlar, ribatlar ve zaviyeler kuruldu. Vakıf­ larta bezendi; al imierin sayısı arttı. Bu alimler İ slam hukuku, hadis, temel İ s lami konular ve ihtilaflı konularla ilgili önemli kitaplar kaleme aldılar. Araştırma ve inceleme konularında önde gelen büyük kişiler bu topraklarda yetişti. Bu üstün meziyetliler arasında en önemli yer İ mam Buhari'ye ait­ tir. Doğudaki bu ufuklarda doğan fakih ler sayılamaz, bu toprakların i l minin sınırları çizilemez. Bu bölgenin Buhara, Semerkand, Tinniz, Hocend, Almalık, Gazne ve diğer önemli şeh irleriyle ilgili anlatılanlar oldukça meşhur, bıraktığı izler derindir. Tarih k itaplarına şöyle bir bakan kişi, bu memleketlerin ve ora larda yaşayanların önemli bir damga vurduğunu görür. Bu memleket dör­ düncü iklimde yer alır. Yalnızca küçük bir kısmı üçüncü veya beşinci iklime aittir. Dünyanın en güzel ve en geniş ülkeleri dahi onunla zar zor kıyas edilebilir. Eğer biri kalkıp da Allalı'ın ülkelerinin en bere­ ketlisi, suyu en bol, meraları en genişinin burası olduğunu söylerse, nchirieri gürül gürül akan, bozkırları ufukları elbise gibi örten, bere­ ketli topraklarına inciler saçılmış bu ülkeleri hakkıyla anlatmış olmaz. Bu memleketin toprakları Sind nehrinden Çin hududundaki Kara­ hoca da denilen İ li 75 nehrine kadar uzanır. Eni ise Ceyhun'un doğduğu V enc [Penc ] ' den Kurkanc [U rgenc] sınırına dayanır.

Harezm Güney ucunda B uttem76 dağları ve Sind nehri Harezm' le Sind'i birbirinden ayırır. Doğu kesiminde Hıta imparatorluğunun sınırları Hoten ve Kaşgar ve çevresine kadar uzanır. Kuzeyinde Baran [Barab, Farab], Hocend meraları Harezm Gölü'ne kadar Horasan ' ın bir kısmı 7'

76

Metinde i la (::lıl) veya ma-u iyla ()G.I •L•) şeklinde geçmektedir. Botom şeklinde de yazılmaktadır. Üsrüşene bölgesinde yer alan bir dağın adı.


l l ' H i\ N

HALKLARI

87

. , ı :ı l ı r . Bat ı s ı nda ise Horasan 'dan Harczm'e doğru Hut t e l yönünde ,ıl .ııı

nehir mecrası vardır.

7 x 1 crgana, Şaş, 7 S incab [ İ sfıcabJ, Ü şrüsene [ Ü srüşene] 7 ve H uttel

1ı • ı ı ı a k l arı bu

ii lke sınırları

içinde

l ı · . 1 1 ı ı g ü n ey e do ğ ru G a z n e ' n i n 1

y er

alır. Sin d ' i n

ortasındadır. B u

sınırl arı nın

bir

ü lkeyi oluşturan

ı l . ı y ctl er b el i rt t i ğ i m i z şekilde dizi l m i ş l erdir. H uttel v i l a ye ti , k u z e y ­

ı lı ı}',l l i s tikametinde Buttem dağlarının yan tarafı ndadır. Kuzeyinden ıı

ı l ı a re n Soğd vi layeti başl ar. Oradan Harezm s ı n ır la r ına ulaş ı l ır.

1 ' ı gaııa vi layeti Buttem dağının k u zeybatı ta rafında yer a l ı r. K uzeye ı l ı ıfı ı · ı ı

uzanan bölgede Bal asagun

ona

komşudur. Sonra Şa� ve civarı

ıw l ı r. Şaş toprakl arı Abdullah b. Hamid veya başka bir deyi�lc Kalas l •ı ı v : ı rı 'na ( �""';wı .h"l::.. ) kadar uzan ı r. Daha sonra kuzey i s t i k a metind e l . ı ı ,· ; ı b

vil ay e t i

ı ı l . ı �:ııı

ve beri tarafta batı i s ti kameti nde Harezm Gölü ' n e,

ı .ı·

b a ş l ar. O n dan sonrası kuzeyde

l s l'icab ' a dayanan

Guz to prakl ar ıd ı r

uzak

ı

kadar

doğuda

(�)-.ll .l�}. Barab [Farab] ve

l l ı ın:ııd ovaları Guz ülkesinin sın ırları içindedir. ı ı l: ı s

noktal ara

G uz l a rı n ü l k e s i

Duvarı ile ayrıl ı r. Usruşne [Usruşene] vilayeti doğu yönünden

l l ı ı ı ı cın

dağ l ar ı n da n inen nchirierin uç kı smın dadır.

ı a�kent'in eski adlarındandır. Çaç da denilirdi. Daha doğrusu Araplar bölgeyi lcl lıettiklerinde dillerinde "ç" harfi olmadığı için Çaç' ı Şaş şeklinde yazdılar. )L·hrin adı ('in kaynaklarında C,'ö-çi veya Çö-şi olarak geçmekteydi. Daha �ııııraları yalnızca Şi şeklinde yazıldı. ı rken dönem İ slam coğrafyacılarıııdaıı Ya'küb'i , Ü srüşene'yi hem geniş ve lıi·ı ylik bir bölge hem de bir şehrin adı ( el-Büldan, s. 1 2 5 ) olarak zikreder. i bn ı ı : ı vkal ( S üretü' l-arz, s. 503 ) ve i stahri ise ( Mesa l i k, s. 325) sadece bir bölge d i ye gösterir ve burada bir şehrin bulunmad ı ğ ı nı söyler. İ bn 1-l urdadbeh,

�ı ııınıki

müclli tlerin aksine güneydeki Buttcm dağları ve çevresini l l srlışene'dcn ayrı bir bölge halinde kaydeder. Ü srlı�ene emirlerinin Afşin. ı ı ı ıttem hakimlerinin "Zü'n-na'na'a" ıınvanıııı taşıdığını belirtir ( el-Mesalik

vc' l-memalik, s. 40). Buttem bölgesi muhtemelen Samaniler döneminde l lsrlışene'yc dahil olmuştur. B uttem dağlarından bol miktarda altın, gümüş, Özel likle nişadır

;:ı�· (sülfirik asit) ve nişadır ( amonyak) çıkarı lırdı.

�· ı l-; arılması son derece güç ve o dönemde nadir bulunan bir madendi. \ ı:ıl Gölü kastedilmektedir.


88

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

Büyük şehirleri Bu ülkenin en meşhur ve en önemli vilayetleri arasında Gazne böl­ gesi ve Buhara, Semerkand, Hocend ve Tirmiz'den oluşan Maveraün­ nehr; Şaş ve Maalak'ı [İ lak olabilir] içine alan Şaş vilayeti; Marginan, Ribat-ı Serhenk, Andikan [Andican] ve Oş'u içine alan Fergana vilaye­ Ro ti; Şeherkend, Cend, Yarkend, Otrar, Sayram, Cikel, Caskend, 8 1 Bars­ kan, (? (J'-!I.ıjı:�l), Yengi, Kencek, Talas da denilen Taraz- Yengikend, Şikul (J�) [İsi-kul/lssık-göl olarak okuyun] Almalık, Bişmahk [Beş­ balık], Habuk (?) Karşa [Karşı], Hoten, Kaşgar, Badahşan, Deraveran, Dere ve Balasağavn [Balasagun] 'dan oluşan Türkistan' dır. Bunlardan her birinin başkentleri, şehirleri, kasabalan, köy ve mezraları vardır. Türk kabilelerinin ve torunların yaşadıkları topraklar bunlardır. Karşı, şu anda devletin metropolüdür. İ mparatorluğun sınırını oluş­ turan Karahoca ( İ li) nehri üzerindedir. �2 Sonra Buhara, ondan sonra Semerkand, sonra Gazne gelir. H er ne kadar şu anda onlar Buhara'ya kadar gitmiyor ve çadırlarını oralarda açmıyorlarsa da, topraklarının büyüklüğü ve ihtişamının önceliği sebebiyle yeri geldiğinde bu vila­ yetten bahsedilecektir. Bu ülkenin hükümdarları İ slamiyet'i şu yakınlarda, H . 725 yılından [ 1 324-25] sonra kabul ettiler. Onlardan İslam'ı ilk kabul eden kişi TarRo

Çigil Türklerinin yaşadığı Çigilkent. Çigiller VI I . Yüzyıldan itibaren lssık-giil civarında Çu grubuna mensup olarak yaşamaktaydılar. İ lk önceleri Maniheizmi kabul eden Çigiller, daha sonra Nesturiliğe geçmişlerdir.

RI

Cankent olmalı . Tolstov, Cankent ile Yengikenfi özdeşleştirmektedir. Sır­ derya'ııın sol sahili üzerindeydi.

Yazar burada önemli bir yanılgı içindedir ve Miiveriiünnehr'in başkenti Karşı ile Moğolistan' ın uç kesiminde yer alan aynı isimli bir yeri birbirine karış­ tırmaktadır. Abdurrezzak ' ı n kaydına göre Moğullara karşı bir sefere çıkan Uluğbcy, ülkenin en güzel köşesini oluşturan Yulduz 'a kadar gitmiş; Yul­ duz'dan geri dönerken Karşı denilen bir yere gelmişti. Burada eski hüküm­ darların Kitay' dan getirdikleri bir taş vardı. Emir Timur bu taşı Maveraüeıı­ nehr'e götürmek istemiş, bu işi Emir Cihanşah-bek'e havalc etmiş, fakat emri yerine getirilınemişti. İ şte Uluğbey, bu taşı arabalada götürmeleri için iki bin kişi bırakarak Semerkand'a doğru yoluna devam etmişti. (Quatremere, Notices et extraits des manuscrits de la B ibliotheque Nationale .. , t. 1 3 , p. 235)


l l l RAN HALKLARI

89

ıı ıa�irin'dir - Allah ona rahmet eylesin - . Tarma�irin samımı kalple i\l lah'a inanmış, İ slam ' ı destekiemiş ve sıkı şekilde uygulamış; beyleri­ ı ı ı ve askerlerini İ slam'a davet etmiştir. Onların bazıları zaten daha önce M iislüman olmuştu; olmayanlardan da onun davetine uyarak İ slam'ı k a b u l edenler oldu. Böylece İ slam onlar arasında yayıldı; İ slam sancağı ııt.l:rlerinde dalgalandı ve on yıl geçmeden devlet ricali de, sıradan va­ ıaııdaşlar da tamamıyla Müslüman oldular. Kağanın gayreti tüm ülkede l ıu l unan imamlar, fakihler, şeyhler ve dervişler tarafından desteklendi. l ııı kierin gösterdikleri uysallığı değerlendirerek, onları hemen imana ı lavet ettiler. Türkler şu anda din konusunda insanların en gayretlisi: lıl'lal ve harama riayet konusunda en dikkatli olanlarıdır. Askerleri güç­ l ı i ve zorludur. Bu çok iyi bilinen bir husustur ve kimsenin bu konuda l ı i r itirazı yoktur. Hace Mecdüddin İ smail es-Selami bana şunları anlattı: "Hüla­ �·. ı ı ' ıı un sarayında orduların Demir Kapı'dan H3 yani Harezm ve Kıpçak ı opraklarından [Deşt-i Kıpçak] hareket ettiği söylendiğinde kimse ll'ITcce endi�elenmez. Ama orduların Horasan ' dan yani M averaün­ ı ı l'l ı r tarafından hareket ettiği söylendiğinde cesaretleri kırılır. Çünkü Demir Kapı, Kahlaga, kuluga. temürkapıg, derbend-i ahenin .. bunların hepsi aynı anlama gelen sözlerdir. "Kahlaga'dan eski seyyahlar sık sık söz ederler. Fakat Ruslar Semerkant ve Hocent'i ele geçirinceye kadar nadiren ziyaret L'dilmiştir. Bu geçitten 630 yılında geçen Çinli seyyah H iuen Tsang, geçidi "demir kenetli kanatlı kapılarla kapatılmış" olarak tari f eder. Çingiz-han za-· manında Çinli elçi ler ülkeleri ile fatih in Orta Asya'nın çeşiti yerlerindeki atağiarı arasında çok sık gidip geldikleri için Demir Kapı'dan sık sık Tie­

men-Kuan (Demirkapı Engeli) adıyla bahsederler. XV. Yüzyılda burayı ziya­ ret eden Ruy Gonzales Clavijo "Bu Demirkapı dağları ağaçsızdır ve eski za­ manlarda geçide boydan boya konmuş, demirle kaplı büyük kapıların olduğu­ nu söylerler, öyle ki, izinsiz kimse geçemezdi" demektedir. Ortaçağda demir kapı tabiri genell ikle dar geçitler için sık sık kullanılıyordu. Örneğin Hazar ' ın hatı sahilinde Derbent yakınlarında " İ skender Duvarı" içinde hala Türkçe ola­ rak Demirkapı denilen bir kapı vardır. Bir diğeri Sayram veya S üt gölünden güneye, İ l i nehrine doğru giden Talki geçididir. Türkler buna Kuluğa, Moğol­ lar ise Timur-Khalaga derler. Moğoleada khalaga veya khalga geçit yahut kapı demektir. ( Tarih-i Reşidi, s. 1 79- 1 80, dn.23)


90

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLER i M VI: DUYDUKLARlM

her ne kadar Kıpçak sakinleri çok kalabalık ise de, Maveraünne­ hir' dekiler çok daha iyi savaşçıdırlar ve onlardan bir tanesi Kıpçak'da yaşayanlardan yüz tanesine bedeldir. "Bu yüzdendir ki Horasan Moğollar nezdinde ihmal edilmeyecek kadar büyük ve önemli bir bölgedir ve hala orada tahtı miras olarak devralmaya layık insanlar veya onlar tarafından seçilmiş valiler vardır. Çünkü komşuları onlardan fena şeki lde çekinirler. Zira cesaretlerini tecrübe etmiş ve onlar karşısında genellikle yenilmişlerdir." N izameddin Ebu'! Fadail Yahya b. Hakim bana şunları anlattı: "Bunların [Maveraennhrl ilerin] toprakları Horasan topraklarıyla biti­ şiktir ve birbirine geçmiş vaziyettedir. Onları birbirinden ayıran her­ hangi b ir deniz, nehir, dağ ve çöl yoktur. Maveraünnehr halkının Ho­ rasan tarafına gitmesini engelleyen herhangi bir şey yoktur. İ ki ülke arasında nehirler akar ve bozkırlar birbirine ulanır gider. Maveraün­ nehr halkından birileri Horasan'a gitmek isterse, bozkırda yavaş yavaş ilerler; kimse onlara karşı d üşmanca bir tavır sergi lemez. Çünkü amaçlarının yalnızca sürülerini otlatmak veya hayvanları için iyi bir mera bulmak olduğunu bilirler. Onlar Horasan ' a geldiklerinde birden kurt postunu çıkarır ve ayı gibi uysal hareket ederler. Onların ülkele­ rinden Horasan' a gelmeleri ne kendileri için zordur, ne de hayvanları için. Çünkü bir nchirden diğerine, bir meradan başka bir meraya ge­ çerler." İ bnü ' l Hakim sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu yüzden hükümdarları­ mız komşularının saldırısından çok korkarlar. Çünkü onlar hakk ında bildikleri tek şey, onlarla birlikte olduklarıdır." Selçuklu devletinin sultanı, Sebüktekin ailesinden Sultan Mesud zamanında bu ülkede ortaya çıktı, Selçukluların önce yıldızları parla­ dı, sonra ateşleri yükseldi, arkasından p ınarları kaynadı ve daha sonra denizleri taştı. Meralarda dolaşmaktan amaçları saltanatı ele geçirmek­ ti . Sonunda sancakları yükseldi, saltanatları yayıldı. Onların saltanatla­ rıyla ilgili bilgiler tarih kitaplarının en başında yer aldı ve bu iki ülke insanı için onların şöhreti hala eski değildir.


l l l R AN

HALKLARI

91

l l int halkı onlara karşı mukavemet etmiyorlardı ve onlarla çarpışa­ ' 11kları söylentilerinin çıktığı sırada ise Allah 'a şükürler olsun ki H İn­ dıstan'da İ slam devletinin sancağı yükseldi. Günümüzde başlarında l ı ı ı lunan sultan sayesinde bu devlet güçlendi ve ülke halkı başlarındaki ,,ııltanın gözünü kırpmaması sebebiyle rahat nefes aldı; kurnaz ti lkiler nı 1 ıııı aslanlarının kükremesi karşısında seslerini kestiler. ülke halkı hala Hindistan 'ın çevresinde on ların atiarını gözetli­ vıır, mallarını ve evlatlarını onların sellerine kaptırıyordu ki, sonunda � i ıııdiki sultanları ortaya çıktı. Savaşa hazırlandı ve her yerde düşman­ lııra karşı savaştı. Bu

Bu ülkelerdeki insanlar hükümdarları konusunda ihtilafa düşmüş­ Indi, ama bu sultanın gücü sayesinde bu anlaşmazlığa son v erdiler. < 'cııgiz-han'ın soyundan gelen bu ülke hükümdarları ve onların hiz­ ıııl'lkarları, bu prensin güneşe tapma ve her konuda balışıların görüşle­ ı ı ne müracaat etme gibi ailcde dogma haline gelmiş yasayı titiz bir ·�l'ki lde uygularlar. Onlar, atalarından, örneğin büyük ilhandan ve te­ lıaasından gördüklerini sıkı bir şekilde İcra ederler. Halbuki Harezm Vl' Deşt-i Kıpçak'taki diğer iki kol ve keza İ ran'da yaşayanlar ayrı bir vol takip ederler. Kısacası, her ne kadar bu ükedeki Cengiz-han'dan ıncn dört Moğol ham ve Hıta'dakiler bu prensin kanunlarını ve onun l, oyduğu düzenlemeleri titiz bir şekilde uygulariarsa da, devletlerinde ve tebaaları arasında adaleti tesis etme ve ülkeyi yönetme hususunda ııyııı hanedanın diğer prenslerinden daha hamiyetlidirler.

Daha önce belirttiğimiz gibi, bu ülke sakinleri arasında uzun bir sü­ ıc önce İ slam'ı kabul etmiş olanlar, putperest prensierin hakimiyeti ıılt ında yaşıyor olmakla birlikte, kesinlikle itikatlarıyla aynanmasına ı t.ııı vermez, caniarına ve maliarına herhangi bir tecavüze yol koymaz­ lar. Tahta çıktıktan sonra İ slamiyet' i kabul eden Tarmaşirin, ülkesinde 1 s lam 'ı yaymaya ve Şeriat kurallarını titiz bir şekilde uygulamaya �·. ı ri�ti. Dört bir yandan huzuruna gelen taeiriere saygılı davrandı. On­ dan önce bu ülkenin kapıları Mısır ve Suriye taeirierine kapalıydı. Y o l ları bu ülkeden geçenlerin de ancak bazıları bin bir güçlükle geçip 1-'.ldcbilirlerdi. Ama Tarmaşirin tahta çıkınca tacirler düzenli şekilde ııl keye gelmeye başladılar ve hepsi de ona teşekkür ederek döndü.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

92

Böylece onun ülkesi onların sürekli uğradıkları, üzerinden geçip git­ tikleri bir ülkeye dönüştü. Sadr Bedreddin Hasan ei-Es' ardi, bana, Tarmaşirin' in ülkesine ge­ len taeiriere son derece saygılı ve cömert davrandığını, onların kalple­ rini kazanmak için e linden geleni yaptığını anlattı. "Ki tab-u Sureti ' 1 Arz" adlı eserin sahibi 84 der ki: "Maveniünnehr, iklimler arasında en ınünbit topraklara sah ip olan en zengin ülkelerdendir. Halkı da hayır­ severdir ve yardım i steyen birine karşı hiç yüksünmeden yardımcı olurlar. E lleri altında bulunanlara karşı cömerttirler. Bununla birl ikte şevketli, azameti i, cesur, enerj ik ve kalabalıktırlar. Bol miktarda atları, silahları ve okiarı vardır. i lmc düşkündürler ve kab i liyetlidirler. Top­ raklarının bereketli oluşuna gelince, Maveraünnehr halkı kıtlıktan bir kez ölmeden başka ülkelerin h alkları birkaç kez ölür. Eğer şiddetli bir soğuk veya sıcak olur, ekinlerine ve tahıliarına bir afet düşerse, ülkele­ rinin genişliği sebebiyle aynı felakete maruz kalmayan diğer vilayetler sayesinde komşu ülkelerden mal getirmeye ihtiyaç duymaksızın zarar­ Jarını telafi ederler. Maveraünnehr' de şehir veya köylerin olmadığı, meraların bulunmadığı bir yer yoktur. İnsanların ihtiyaç duydukları her şey onlarda fazlasıyla vardır ve ihtiyaçlarının fazlasını ihraç eder­ ler. Yiyecekleri ise daha önce belirttiğimiz gibi yeterinden fazladır. "Bu ülkenin suları en tatlı, en soğuk ve en hatıfidir. Bu sular onla­ rın dağlarını, meralarını ve şehirlerini sular. Hiçbir vilayette kar ve buz eksik olmaz. Evc i l hayvanları ihtiyaçlarından çok fazladır. Diğer sürüler gibi, koyun süıüleri de oldukça büyüktür. Giysileri yün ve ipektendir. Çizmeleri son derece pahalıdır. "Cıva başta olmak üzere maden yatakları çok zengindir ve ülkenin her yerinde bol miktarda vardır. Diğer yandan eğer yolunuz Soğd, Üsrüşene, Fergana ve Şaş gibi diğer vilayetlere düşerse, oralarda hiç­ bir ülkede rastlayamayacağıııız kadar bol meyve ve hayvan görürsü­ nüz. Bu ülkeye sürekli olarak değerli ınallar ve nadir eşyalar getirilir. " Ü lke sak inierin aticenaplığına gelince, bütün ülke bir aile gibidir. Eğer biri bir diğerinin evine giderse, kendisini kendi evindeymiş gibi 1<4

İbni Havkal.


l l l R A N HALKLARI

93

l ı ı sseder. Eğer evlerine bir misafir gelirse, hiçbir yüksünme duymadan ihtiyaçlarını karşılamak için ellerinden geleni yaparlar. Bunu vuparken ağıdadıkları kişinin kim olduğuna bakmaz, bunun için her­ lıııııgi bir karşılık beklemez, sadece asalet ve zenginliklerini göstermek I·.IL'rlcr. Herkes elinden geldiğince ve gücü nispetinde misafirini ağır­ l ı ı ı ı ıaya çalışır. En fakir olanı bile elindekini misafirinden esirgemez, ı ı ı ı ıa misafir ağırlamak için geniş bir saray veya bir ev sahibi olmayı

t ı l l l l ll

piiıılünden geçirir. Bütün gün kapısını çalacak birine karşı hazırlıkla ı ı ıqgul olur; ikramda bulunacağı birinin kapısını çalmasının özlemi 1\· 1 ııdedir. Mahallelerine bir yolcu geldiğinde onu kapıp misafir etmek 1\ 1 1 1 birbirleriyle yarışırlar. "Başka insanlar mal toplamak, para biriktirmek için birbirleriyle ' .1 r ı � 1 rken, onlar ellerindeki avuçlarındaki başkalarına ikramda bu­ l ı ı ıııııak için yarışırlar. " Bir defasında Soğd'da bir evin harabelerini gördüm. Ev sahibi l' V ı ııin önüne misafirlerinin atiarını bağlamak için kazıklar çakmıştı ve ;tıtü ne güvenilir insanların aniattıklarından anladım ki, evin kapıları . ı1 1. yı ldan daha fazla bir zaman misafirler için daima açık bırakı lmış. l l ıı defasında bir gece aniden yüz veya iki yüz kişi lik bir misafir gel­ ı ı ıı�. Yanlarında binekleri ve hizmetkarları da varmış. Onlar, bu evde v 1yccek ve yatak ihtiyaçlarını, hayvanların ın yenıini ziyadesiyle bul­ ı ı ı ıı�!ar. Ev sahibi, çocukları ve annesi, misafirlerinin ihtiyaçlarını 1, .1r� ı l arken ne surat asmışlar, ne de bezginlik göstermişler. Aksine hep ı • ı ı kr yüzlü imişler ve çehrelerinden yaptıkları işten duydukları nıutlu­ lııı• l ın tebessümleri saçılıyormuş. �servet ve para sahibi olanlar, genellikle paralarını kendi zevkleri ve hoşnut olmayacağı şeyler uğruna ve birbirleriyle yarışmak için lı: ın:arlar. Maveraünnehirli zenginler ise genellikle paralarını okullar, 11.ııılar ve yollar yaptırmak için harcar; cihat amaçlı vakıflar kurmak, l ıayır hasenat işleri ve köprüler kurdurmak için sarf ederler. Yalnızca l ın t.l uçan tipler paralarını kendi zevkleri için harcarlar. Bu ülkede yolla­ l l l ıozuk bir kasaba, misafirler için ham olmayan bir köy yoktur. \ Ilah'ın

" Duyduğuma göre Maveraünnehr'de on binden fazla han vardır ve l ıı ı 1 ı ların çoğunda misafirlere yemek verilir, bineklerinin yem ihtiyacı ı, 11 r� ıl anır.


94

Tt"JR K I . I : R 1 1 /\ K K I N D/\ ( i() IW(i K I I I{ I M VI I H I Y I > I I K LAR I M

"Semerkand' da ve banliyölerinde soğuk scbi li olmayan n e bir han gördüm, ne mahalle, ne de yol . Kültürlü kişilerden işittiğime göre Semerkand ve civarında ücretsiz soğuk su ikram edi len iki binden fazla yer vardır. Her vakıfta duvar içine yapılmış, üzeri bakır ve sera­ mikle kaplı sebi ller bulunmaktadır." Bu ülke insanlarının cesaretlerine gelince, bu, tüm dünyada meş­ hurdur ve herkes tarafından bilinir. Bir tarihçinin kaydına göre Müta­ sım, bir ulak veya mektup göndererek Abdullah b. Tahir'den 85 Hora­ san ve Maveraünnehr'den ne kadar asker toplayab i l cceğini sormuş. Abdullah da bu konuda Nuh b. Esed'e müracaat etmiş. Nuh ona ceva­ bı vermiş: "Burada üç yüz bin köy vardır. Her köyden bir atlı ve bir yaya alınsa, ülke halkının ruhu bile duymaz."86 "Bu ülkedeki insanlar sultaniarına itaatkar, emirlerine bağlıdırlar. Tayin edilen bir vali onların malları üzerinde istediği tasarrufta bulu­ nur, tıpkı bir mal sahibinin kendi malını ne isterse yaptığı gibi, onların işl erine ve yaşantıianna istediği gibi müdahale eder. Onların maliarına kendi malıymış gibi el uzatır ve bunu yaparken çekingen davranmaz. Mal sahibi de şikayetçi olmaz. Her ikisi de iyi kalplidir. Gözleri toktur ve efendisinden hoşnuttur." Bana Şerif es-Semerkandi anlattı : "Bu ülke halkı genellikle ilme ve adalete düşkündür. Çok azı hariç, herkes helal lokma yemeyi sever. Ha­ ram lokma peşinde koşanlar gerçekten çok azdır." Yazdığı eserini Musul hakimi Bedreddin Lülü'ye�7 ithaf cden Ali b. Müşrif, 8 8 Maveraünnehr'den söz ederken şöyle der: "Ahretteki cennetin dünyadaki örneği Maveraünnehr'dir. Yolu oraya düşen insan yanına su

x6

85

Horasan valisi idi. İ bnı Havkal, s. 3 84-3 87.

X?

Bedreddin b. Lü 'lü: Arslan Şah b. Mesud ve oğlu Kahir zamanında Musul valisiydi. Kahir H . 6 1 5 'de vefat edince bağımsızlığını ilan etti ve otuz yahut

xs

kırk yıl kadar hüküm sürdü. Hi.i lagu ile barış yaparak, ona itaat arz etti ve Bağdat'tan ona vergi gönderdi. H. 656 yılında öldü. Ali b. Müşrif: Alaaddin Ebu ' Hasan Ali b. Müşrif el- Mardini. H. 620 yılları civarında yaşadı. Eserinin adı "İ sbatu'd-delil fi sıfatı 'l-halll"dir. Bu eserini manzum olarak kaleme almıştır. ( Hediyyetü'l Arifln, 1 /705)


1 1 ' 1 ' \N 1 1 !\ I . K I !\ 1� 1

95

1 ı y ı ye cek

almaz. Yol arkad: ı � ı ı ı : ı da il ıl iy ac ı yoktur ve yolculuğu sıra­ bir s ı k ı ııl ı ya� a ı ı ı az . Bir defasında bir ticaret kervanı ,,, l ı ı ı ı �ıi. Taeirierden biri öldü. Bu adamın çok değerli malları vardı ve ' . ıı ı�i de yoktu. D ivan kiltipleri hemen adamın mallarını müsadere etti­ lı ı Sul lan bunu öğrenince çok öfkelendi ve "Bize ne onun mallarından ! c 1 ı ı ı a l l a r onun arkadaşlarına yakışır" dedi. Sonra tacirleri çağırdı ve ı ıı ı ı ı ı ı ınallarını teslim almalarını istedi. Ama onlar reddettiler ve "Bu ıııl. ı ı ıı ııı aramızda veya memleketinde bir varisi yoktur, varsa da biz l ı ı l ı ı ı iyoruz. B ildiğimiz tek şey, mallarının devlet hazinesine kalması ı •ı · ı .·kt iğidir. Onun mallarının değeri yaklaşık sekiz yüz bin dirhemdi. O .ı ı . ı ı ı ıızdan ayrıldığına göre bu sizin hakkınız" cevabını verdiler. Sultan, lıtl trlcrin bu sözlerine öfkelendi ve "Hayır! Allah'a yemin olsun ki, l ı ıt.ler, ancak kendi ülkemiz vatandaşlarından varis bırakmadan ölenle­ ı ı ı ı ınallarını alırız. Bu adama gelince, onun ülkesinin bir hükümdan 1 : ı rd ı r ve onun mirasına bizden daha Uiyıktır. Malları alın ve ona götü­ " ı ı ı ı ı dedi. Onlar da adamın mallarını alıp Tebriz'e götürdüler ve şehir l ı : ı k iınine verdiler. Çünkü adam oralıydı." ı ı ı u l :ı l terhangi

Yazarının "Tafdilu'r-rıhle" adını verip yine aynı Bedreddin Lülü'ye ıllıa r ettiği, fakat kend i adından bahsetmediği başka bir kitapta şöyle ı kııiliyordu: "Hanbalık'a giden yol üzerinde birçok ülke gördük ki, l ı ııııların en güzeli Maveriiünnehr'di. Bütün güzellikler, bereketler, en­ va- i türlü meyveler, buz gibi sular, büyük bir hükümdar ve hayırlı şeyler l ıııradaydı. İ nsan lar refah içindeydi. Yedikleri önlerinde, yemedikleri :ırkalarındaydı . . . Onların ülkesinde yakut, lacivert taşı ve benzeri ma­ den ler var." Gerçi yazar bu ülkeyi anlatırken biraz abartmaktadır, ama haksız da sayılmaz. Sözünü ettiği madenler ise B adalışan 'dadır. Badahşan,89 l 'ürkistan sınırları içinde olmadığı gibi , tam olarak Maveriiünnehr'den de sayılmaz. Belki ona komşu bir iklime aittir. Hayvanları, meyve ağaçları ve madenieri boldur. Sözüne güvendiğim birisinin bana anlattığına göre, Maveraünnehr hükümdarlarının tatbik ettiği bir kanun vardır. Farz edelim hükümdar .,

H indukuş dağları ile Ceyhun nehri arasında yer alan bir bölgen i n adıdır.


96

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA RlM

bin kişilik bir süvarİ birliğini bir yere savaşmaya göndermiş ve bun­ l ardan dokuz yüz doksan dokuzu öldürulüp biri sağ olarak kaçınayı veya dönmeyi başarmışsa, neden arkadaşlarıyla birlikte ölmediği ya­ hut en azından zaferle geri dönmediği için ölüme mahkum edilirmiş. Bu memleketin hükümdan Cengiz-han'ın soyundandır. Daha önce belirttiğimiz gibi, Cengiz-han'ın oğulları kendi ülkelerinde onun yasa­ sını uygulama konusunda birbirlerine benzerler. Onların ülkelerinde hayat tarzı birbirinden çok az farklıdır. İ ran ' ın büyük bir kesiminde, H arezm ve Deşt-i Kıpçak'ta alış-verişlerde altı dirheme tekabül eden dinar kullanılır. Bazı yerlerde ise horasani denilen ve dört dirheme tekabül eden bir dinada alış-veriş ederler. Bu ülkelerdeki dirhemler saf gümüştür ve kesinlikle başka bir şey karıştırılmaz. Her ne kadar dirhemleri M ısır ve Suriye dirhemlerinden biraz hafifse de, saf gümüş­ ten olduğu için aynı değere sahiptir. Çünkü diğer ülkelerin dirhemle­ rinde bol miktarda başka alaşımlar kullanı lır. Diğer yandan bu dirhem­ ler biri sekiz, diğeri dört fulus ağırlığında olmak üzere iki çeşittir. Bu memlekette hububat, buğday, arpa, nohut, pirinç, mısır ve diğer daneli b itkiler vardır. Yalnızca bakla bulunmaz. F iyatları da son dere­ ce ucuzdur. Fiyatlar çok yükselse bile, bunlar Mısır ve Suriye'deki en ucuz fiyatlar seviyesindedir. Meyveleri de türlü türlüdür. Üzüm, incir, nar, elma, erik, şeftali, ayva, (? � 1 ). kaysı, dut, armut, kavun, karpuz. Kavunları özellikle çok kalitelidir ve her ne kadar yeri gelince anlata­ cağımız gibi görünüş ve tadı itibariyle Harezm'dekiler biraz daha üs­ tün görünürse de, en iyi kavunlar Buhara ve Semerkand'da yetişir. Sebzelerden salatalık, kabak, havuç, lahana, patlıcan, su kabağı ve diğer baklagiller; çiçeklerden reyhan, gül, nergis, ni lüfer, mersin, fes­ leğen ve az da olsa menekşe yetişir. Portakal, mandalina, limon, muz, şeker kamışı, kolokas ve ebegü­ meci yoktur. Kendi ülkelerinde yetişmeyen meyveleri başka memle­ ketlerden ithal ederler. Hayvanlardan at, katır, eşek, hörgüçlü deve, koyun, inek bulunur. Katır ve eşek daha azdır. En fazla olanı koyundur. Özellikle Almalık ve civarında çok boldur. Çünkü iklimi ılımandır ve koyun yetiştirmeye oldukça elverişlidir. Her taraf akarsular, nehirlerle bezelidir ve meralar


1 1 1 1( ;\ N HALKLAR! t" ''

Ltı .

97

alabildiğince uzanır. Her yerden bereket fışkırmaktadır. Hayvan­ bitkiler ve maden yataklan oldukça mebzuldür.

K usun hankalıma (�_,...._,aıı o\.iA;.JI) mensup Hocentli Sadreddin Mu­ l l ı t ı ı uıı ed ve Muhammed adında iki şeyhin anlattığına göre, eğer bazı v ı l h ı r Almalık'taki atlar ve koyunlar hastalıktan kırılmazsa, çok bol ı ı 1 1 klarda olacaklanndan alıcı çıkmazmış. Bu iki şeyh ayrıca bana şunu .n ıl:ıl l ı lar: "Badahşan şehrinde badahşani denilen bir yakut madeni var­ o l l ı l lalk ona halhaş der. Ayrıca çok kaliteli l acivert taşı [lazurit] made­ ı ı l vardır. Bunlar bir dağdaki madenden çıkarılır. Lacivert taşı kolay ı karı lır, ama yakutu elde etmek çok meşakkatli ve masraflıdır. Bazen l ı1 1y i i k emekler ve masraflar edildiği halde bulunamadığı da olur. Böyle · . ı ı ı ıaıılarda fiyatı çok yükselir. Çünkü taliplisi fazladır."

ı,

Bu ülkede üretilen hallıaş yakutlarından en değerl i parçası bir tacir ı.ı ı :ı fından memleketimize getirilerek o sıralar Dımaşk' ta bulunan 90 fl l ı · l i k Adil Ketbuga' ya takdim edildi.

l �ana kuyumcu atölyeleri müfettişi Ahmed anlattı: "Sahib Şihabed­ d ı ı ı Ahmed, beni, değerli taşlardan anlayan birisini ve aralarında "kl'lncddin ei-Cevherl'nin de bulunduğu bazı önde gelen kişileri ça­ J ' I I ılı ve bize bu parçayı gösterdi. Tarağı andıran üçgen şekilli değerli l ı1 1 parçaydı . Elli dirhem ağırlığında, göz alıcı ve oldukça kalitel iydi . l lı ı lunduğu yerden ışık saçıyordu. Bize değerinin ne olduğunu sordu. ı k p i ıniz Ncemeddin ei-Cevher1'ye baktık. Necmeddin, "Bunun k:y­ ı ı ı ı - 1 ini ancak böyle bir şeye sahip olan veya benzerini gören kişi bilir. ı kı ı , sen, sultan ve burada bulunanların hiçbiri böyle bir şey, hatta ona 1 . ı k ı ıı bir şey görmüş deği l . Dolayısıyla değerini nasıl bilecek?" dedi. 1 k rkcs onun sözlerini tasdik etti ve mücevherin sahibine dostça dav1 oııııl ılar." �imdi de bu ülkenin öneml i kentlerinden bahsedeceğiz. Maveraün­ monopolü Karşı şehridir. Her ne kadar burası tarihte fazla l ı ı l i ııcn ve önemli olaylara sahne olan bir şehir değilse de, şu andaki lı.ıııcdana mensup hükümdarların ikametgahı olması itibariyle bir ay­ t i l ;ı lığa sahiptir. Bununla birlikte prensler bir şehirde yaşamaya ve o lııvarlar arasına kapanıp kalmaya pek meyilli değildirler. ı l ı - i ı r' i n

M elik N asır Muhammed zamanında sultanın Hama naibi idi.


98

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

Bu ülkenin en önemli şehri Buhara' dır ve Samanilerden beri ülke­ nin kalbi ve merkezi olmuştur. Samani hükümdarları sultan unvanı kullanmamış ve halife nezdinde emfr payesiyle yetinmişlerdi. 9 1 Yap­ tıkları işleri halifenin naibi sıfatıyla yapıyor, savaşlara onun kumanda­ nı olarak gidiyorlardı. Samanllerin gücü öyle artmıştı ki, diğer ülkeler onların hükümranlığını tanıyorlardı. Örneğin Büveyh oğulları92 güçle-

Bu bilgi kısmen doğrudur; fakat B irunl el- Asaru ' l Bakiye (Maziden Kalanlar) adlı eserinde farklı hilgi vermektedir: "Abbas oğulları, dost düşman demeden kendilerine yardımcı olanlara çeşitli sahte unvanlar tcvdi edip, hepsine "devle" kelimesi içeren lakaplar (örneğin devletin yardımcısı, devletin kılıcı) dağıtınca kendi devletleri erimeye başladı. Hatta bu konuda öyle aşırı gittiler ki, saraya ait olanlarla diğerlerini birbirinden ayı rt etmek için çift unvanlar tevdi etmek zonında kaldılar. Bunun üzerine diğerleri de çift unvanlı lakaplar istediler ve bunu elde etmek amacıyla aracılar için kesenin ağzmı açtılar. Bu defa da bu insanlarla halifeye yakın olanları (zadeganları ) birbirinden ayırt etme ihtiyacı hasıl oldu. Böylece üç unsurlu unvanlar icat edildi ve hatta "şahanşah" [şahların şah ı ) unvanı bile il ave edildi. Sonunda iş öylesine çığırından çıktı ki, bu şah ıslara unvaniarını hatırlamaya çalışanlar bıkkınlık getirmeye, katipler unvaniarı yazmak la zaman kaybetmcye; onlara hitap edenler uzun hitaplar yüzünden namaz vaktini geçirme tehlikesiyle karşı karşı kalmaya başladılar. H orasan 'ı elinde tutan Saman ailesi, bu tür unvaniara pek sıcak bakınadı ve bir takım künyelerle iktiüı etmeyi yeğled i. (Ebu Nasr, Ebu '] Hasan, Ebu Salih, Ebu 'l Kasım, Ebu ' l Haris gibi). Hayattaykcn El-Melik El-Müeyycd, El-Melik el­ Muvaffak, El-Melik El-Mansur, El-Melik cl-Muazzam ve El-Melik el-Muntasır; ölümlerinden sonra ise El-Hamid, Eş-Şehid, Es-Said, Es-Sedld, Er-Raziy gibi isimler kullandılar. Ama başkumandanları konusunda halifefiği taklit ederek onlara Nilsır ed-dcvlc, i ınadu'd-devle, H usiinıu 'd-dcvlc, Anıldu'd-devle, Seyfu'd-devle, Sinanu 'd-devle, M ulnu'd-devle gibi unvanlar verdiler. 1-licrl 382 yılında kendi devletini kuran Buğra-han da aynı şeyi yaptı ve kendine Şihabu'd­ devle unvanını aldı. Hatta onlardan [Karahanlılardan] bazıları daha da ileri giderek cmlru' l alem ve scyyidu'l ümera isimlerini aldılar. Allah da onlara dünya hayatında küçük düşürülmenin acısını tattırıp, hem onlara hem de başkalarına

ikizliklerini gösterdi." (El-Asaru 'l Bakiye (Maziden Kalanlar), s. 1 66-1 68). 92 93 2- 1 062 y ı lları arasında Güney İ ran ve Irak 'ta hüküm süren D eylemli bir hanedan. Siisani kökenl i olduğu düşünülen bu hanedan

Şii

itikadına

mensuptu. H arredanın kurucusu Ebu Süca Büvcyh'tir. Büveyhller Abbasi


ll

l H A N HALKLAR!

99

1 ı ı ı ı ı ı zirvesinde olmalarına rağmen kendilerini Samani hükümdarının ı , ı l ı ı leri gibi görüyor, onlara vergi ve üzerine Samani hükümdarlarının,

ve haciplerinin ismi yazılı kumaşl ar gönderiyorlardı. 93 1 lıCı Nasr el-Utbi'nin anlattığına göre, Nuh b. Escd İ bni Büveyh'e l ı ' l ıd i t dolu bir mektup gönderince, İ bni Büveyh önce "Dediler ki. 'Ey N ı ı l ı ! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok i leri gittin. ı l ' l' r doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize ge­ 1 ı · t. ı r

şeklinde bir cevap yazmış, fakat Samani'lerin öfkesinden çe­ için mektubu göndermemiş. 95 Büveyhilerin onlara karşı çekin­ ı · · · ı ı l iği, Samani devleti yıkı lıp yerine Gazneliler devleti kuruluncaya ı . u l a r devam etmiştir. ı ı ı 1 ' "94

ı ı ı ıd iği

lııı

I lmi Havkal şöyle der: "Bu ülkede çevresi Buhara' dan daha güzel �ehir görmedim ve duymadım. % Çünkü çok yüksek bir yere çıkıp l ı alifeliğini kukla haline getirince, halife Kaimb ienıri l lah Selçuklu sultanı I 'Lığrul'dan yardım istemiş; Sultan Tuğml Büveyhilcriıı hakimiyetine son vererek halifeliği onların kuklası olmaktan kurtarmış tır.

1 lıı1 Nasr ei- Utbi: Ebu N asr, Muhammed b. Abdu lcebbar e i - U tbi. Şair ı :ı rilıçilerdendir.

Rey'de doğmu�.

Horasan 'da büyümü� ve orada naiplik

v : ı pmıştır. Daha sonra N i sabur'a vcrl emiş, Horasan ve lra k ' ııı divan işlerine l ı : ı k ınıştır. Şenısü ' l-meiili Kübus b. Vuşmegir'in Horasan naibliğini yaptığı ., ı rada

1036

yılında ölmüştür. Gazneli Sultan Mahmud adıııa yazdığı "Tarih-i

Y c mini" adıııda bir eserinden başka edebiyatla ilgi l i "Letüifu'l Edeb" adlı bir k i tabı daha vardır. l l ııd suresi ,

3 2.

l l iruni de buna yakııı bir rivayet anlatır ve şöyle der: " Horasan bükimi Nuh b . Mansur'un

mektup

Vcl iyyüddevle Ahmed

yazarak

l l i t.i mle yeterince uğraş t ı ıı . k o yma ! "

tehditler

savurduğu

Sicistan

bükimi

l lalaf b. Ahmed ona şu cevabı verd i : "Ey Nuh ! Eğer 'özünün eriysen. elinden geleni ardıııa

( :\JozidC'n Ka!anlur, s. 3 5 7 ).

l l albuki M u cemü ' l Buldan'da verilen bilgiye göre Arap fetih leri sırasında l l u hara' da kcnef (tuvalet) yokmuş. B u yüzden şehir sokakları çok pis kokarmış. Dolayısıyla Buhara ü ç şair tarafından sırf bu yüzden yerden yere v u rulmuş. Örneğin Mahmud b. Davud el-Buhari adlı şair şöyle der: B i lesin k i , Buhara'nın "b"si fazla Ortadaki "elif'ten yoktur bir fayda Her tarafı, her yeri pislik sarmış Halk, sanki kafcste duran

bir kuş


1 00

TÜRKLER H A KKINDA GÖRDÜKLERİ M VE D UYDUKLARIM

etrafına bir göz atsaydın, yalnızca Buhara'nı n yeşil l iğinin gökyüzünün rengiyle bütünleştiğini görürdün . Sanki gökyüzü simetrik bir şeki lde diziimiş kasabaların bulunduğu yemyeşil bir halı üzerine kapanmış gibi durmaktadır. Ne Maveniünneh r ' de ne de başka bir ülkede göz alıcı kasabaların ve sayısız güzel manzaraların ardı ardına sıralandığı başka bir yer yoktur ve bu manzara Soğd ve Semerkand ' a kadar geniş bir alana hakimdir. "Buhara, köyleri ve mezralan on iki fersah uzunluğunda bir surla çevri lidir. Bu köy ve mezraların tamamı çiçeklerle ve yeşilliklerle kaplıdır. B uhara'nın yedi demir kapısı vardır: I ) Babu'l Medine; 2) Babu'n-nCır; 3) B abu' l -cehre; 4) B abu ' l Hadid; 5) Bab-u Kuhendiz; 6) B ab-u Beni Esed; 7) Bab-u Beni Sa'd. Şehir kalesinin biri Registan,97 diğeri Bab u ' l Cilmi n adını taşıyan iki kapısı bul unmaktadır. Varoşlar­ da geniş yollar vardır. Horasan 'a giden yolun adı Derbu ' l Meydan' dır. Doğuya giden yolun adı Derb-u İ brahim'dir. 99 Onu Ruh ' a yolu takip l eder. Sonraki yolun adı Derbu ' l Merdkeşan ' dır. !ıo Bir diğer yolun adı Derb-u Kelabad,

101

sonrakisinin adı Derb-u Nubihar'dır.

sıyla Derb-u Semerkand, Derb-u Maaskur, Derb-u Hades ve Derb-u Gaşac gelir.

1 03

1 02

Sonra sıra­

Derb-u Ramitiyye, 104

"Yüksek bir yerde bulunmaları sebebiyle Buhara şehrinin ve kale­ sinin akarsuyu yoktur. Su ihtiyacını Semerkand tarafından akan büyük bir nehirden karşılarlar. Bu nehirden açılan bir kanal Buhara 'nın için­ den geçer ve F i rdize adıyla Merdkeşan yolunu takip edip Bab-u İ braBurada şair Arapçadaki "hara" kelimesini öne ç ıkarmaktadır. Buhara'nın Arap harileriyle yazdışındaki "b" harfini ve "elit'' atınca geriye kalan "hara" kelimesi "dışkı" anlamındadır. Batıya açılan Registan kapısını Narşahi Furuşan yani

arpacılar kapzsz

Bab-u Alef Huruşôn

olarak vermektedir.

QH

Narşahi , bu kapının adını Bab-u Guriy§.n olarak verir.

99

Derb, Arapça yol anlamına gelen bir kelimedir. Çoğulu durCıb 'dur.

100 Ş i mdiki Salhane Kapısı.

1 11 1 Şimdiki Bab-u Köle ( Karşı) . 1 0� Şiındiki Mezar Kapı sı. 111

1114

Ş i mdiki imam Kapısı. Şimdiki Oğlan Kapısı.

veya Kahı


!Ol

1 1 l l< i\ N HALKLAR!

0

l ı 1 1 1 1 civarında Bab-u Balami'ye 1 5 doğru kıvrılarak Nevkende nehri­ ı ıı · 1 111' ( o..ı.i5; _ı.j ..*') dökülür. Kanalın iki tarafında 2000 ' den fazla bahçe, ı ��'k çok villa ve bir sürü tarla vardır.

"Kanalın başlangıcından nehre döküldüğü yere kadar olan mesafe , . ı k !aşık bir fersahtır. Cfiybarikan denilen kanal suyunu sözünü etti­ ı • ı ı ı ı ı z bu kanaldan alır. Şehrin ortasında Mescid-i Ahmed adı nda bir ı ı ıl'sci t vardır. Cfiybarikan kanalı Nevkende nehrine dökülür. Varoşun .ı1

ılı tiyacı bu kanaldan karş ı lanır ve ayrıca 1 000 kadar bahçe bu su ile

. l l l:ııı ır . . . "Beykend nehri suyunu sözü edilen nehirden al ır. Şehir içi nden . ı ı.. ıp giderek Cirg yolu girişindeki varoşun su ihtiyacını karşılar ve ı ı 1 1dan sonra çöle akar. . .

" Buhara'nın sur içinde kalan kasabalarından başka, Beykend, Ferir, h·rıniniye .. gibi sur dışında kalan şehir ve kasabaları da vardır. Şehir ı, ı ı ıde kalan yerleşim birimlerinin tamamı birbirine eşit oranda ma­ ı t � ı ı ı dur ve mesahaları aynıdır. Hepsinin içinden bakımlı kanallar ge­ Pazar yerleri, sokakları ve pek çok bağ bahçesi vardır. Özellikle

' ı·r.

ı kykend ribatlarıyla meşhurdur ve Mav eraünnehr' de onun ribatlarıyla

l ıuy ölçüşecek binalar yoktur. Bu şehirde bin ribatın bulunduğu söyle­ ll t r. Çok sağlam bir suru vardır. Son derece zarif, binası sağlam, mih­

ı ıılıı süslü bir camisi mevcuttur. Maveraünnehr'de bu mihraptan daha 1;

ı ı i r bezekieri olan başka bir mihrap yoktur.

"Ferir, Ceyhun' a yakın bir şehirdir. Mamur köyleri vardır. Restoran­ lııı ı ve lezzetli yemekleriyle meşhurdur. Doğunun ve batının örnek insa­ ı ı ı i mam Buhari gibi hafızların şehridir. İ mam Buhari'nin bu şehirden ı ı l ı ı ıası onun adını ölümsüzleştirmiş ve kıvancını ebedileştirmiştir. "Buhara halkı edebiyat, ilim ve fıkha düşkündür. Dinini diyaneti l ı tl cn, güvenilir; ahlaklı , güzel davranışlı, hayır hasenatı seven, iyi ı ı ıyctli, temiz bir halktır. Buhara halkının çok eskiden beri dilden dile ııkl ardıkları dikkat çekici bir gelenekleri vardır ve hepsi bu konuda '" Asıl adı Babu' ş-şeyh ei-Celll Ebu'l Fazi'dır ve H. 329'da vefat eden Samani veziri Ebu ' ! F azi el-Balaıni' nin adından dolayı Bab-u Balaıni denilmiştir. Nükende şeklinde de yazılınaktadır.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARIM

1 02

hemfıkirdir. Şehrin sahip olduğu bereket ve içinden geçen kanallar sebebiyle hiçbir yöneticinin cenazesi dışarı çıkmamış, şehirdeki hiçbir sancak indirilmemiş ve düşman karşısında hiçbir zaman sur dışına çıkmamıştır. "Buhara'yı kendisine başkent edinen ilk prens Ebı1 İ brahim İ smail b. Ahmed Samani' dir. Ebu İ brahim Horasan ' da yaşarken Buhara onu cezp etmiş ve böylece gelip oraya yerleşmiştir. Onun ahfadı da bu hanedan yıkıl ıncaya kadar aynı şehri başkent olarak kul lanmı şlardır. Semerkand'a gelince, yüksek bir yerde kurulmuştur ve bir kalesi ve varoşu vardır. Bu yüksek yerden çevreye bakıldığında yemyeşil ağaçlar, göz alıcı saraylar, gürül gürül akan nehirler ve tüten bacalar görülür. Boş bir yer görmek mümkün değildir ve her yer güzel bağlarla kap ! ıdır. Kitab-u Sureti ' ! Arz adl ı eserin yazarı der ki: "Burada servi ağaçla­ rını birbirinden uzak duran, bazen de yorgunluk ve bitkinl ikten birbi­ rine sokulan fıl, deve, sığır ve vahşi hayvanlar gibi budamışlar." Müslim b. Kuteybe şöyle demiş: "Semerkand' a geldiğimde, onu çeşitli şeylere benzettiler, fakat kesin bir şey ortaya koymadı lar. Hal­ buki Semerkand sanki yeşillikler içindeki bir gökyüzüydü, sarayları sanki parlayan birer yıldız ve kanal ları gürül gürül akan nehirler gi­ biydi. Bu benzetmeyi beğendiler." İ bni Havkal sözlerini şöyle sürdürüyor: "Semerkan d ' ın dört kapılı bir kalesi vardır. Doğu tarafına açılan ve Babu's-sin (Çin kapısı) deni­ len kapı zeminden yüksektedir. Kapıdan çıkışta zemine birçok basa­ ınakla inil ir. Kapı, Soğd vadisine bakmaktadır. Batı tarafına açılan kapının adı Bab-u Nubihar'dır. Yerden yüksekçe bir yerdedir. Kuzeye açılan kapının adı Bab-u Buhara' dır. Güneye açılan kapının adı ise Bab-u Keş'tir.

1 07

"Diğer büyük şehirlerde olduğu gibi Semerkand 'ta da güzel pazar­ lar, hamamlar ve hanlar ve binalar vardır. Yüksek bir yerde yer alan 107

İ stahri ise Semerkand 'ın kapılarını şu şekilde sayar: B iibu's-sin (Çin Kapısı), Biibu'n-nubihar veya Biibu 'l Hadid, B iib-u Buhara veya Biib-u Üşrüsene ve Biib-u

Keş

veya

el-Biibu'l-kebir.

Mukaddes[, 3 78-379)

(El-Mesalik

ve '1-memdlik,

3 16-3 1 7;


I l l i( A N HALKLARI

1 03

l ıı ı hcnt vasıtasıyla bir nchirden ayrılarak şehir içinde akan kanallar l ı1 ı l 1 ııımaktadır. B irçok yerde ve doğu kesiminin ortaya yerinde Saffa­ ı ı l ı 1 1 1 1'

denilen yerden şehir girişine kadar su akan taş kaplı bir şose

1 1ı ı d ır. Onun hemen yakınında büyük bir çukur bulunur. Bu çukur 1 ı · l ı re su tevzi etmek için bir setin kurulması içindir. Pagan dönemin­ ı lı ' l i

kalma bu eski kanal, Semerkand ' ın büyük mahallelerinden Re' s­

ıoık

denilen yerdeki pazarların ortasından akar. Bu kanalın kenarla­

ı ı ı ıda

mahsul lerin saklandığı depolar vardır. Bu depoların yaz kış ko­

ı ı ı l ı ıa

işi bekçilik ücreti karşı lığı olarak kendilerinden vergi al ınmayan

�knısilere bırakılmıştır. 1 09 Bu varoşun herhangi bir kapısı yoktur.

"Kimilerine göre Semerkand şehrinin temeli tubba 1 1 0 Es'ad Ebü ı.

nih tarafından atılmış ve Zülkarneyn tarafından tamamlanm ıştır." Kitabu Sfıreti ' l Arz adlı eserin yazarı der ki: "Ebü Bekr Dımaşki

l ı;ıııa şöyle anlattı: Semerkand'ın cümle kapısı üzerinde demir levha ı ı tl'l ine yazılmış bir kitabe gördüm. Oradaki insanların söylediklerine ı•.ı ire bu kitabe Himyeri dilinde yazılmıştı ve eski bir rivayete nazaran

ı ı ı l ıha tarafından konulmuştu. Kitabede San'a ile Semerkand arasında­ L ı ıııcsafenin bin fersah olduğu okunuyordu. Bu da San 'a şehrini ku­ ı . lıı kişinin Semerkand'ın da temel ini attığı ve burayı hakimiyeti altın­ du

ı uttuğunu gösterir. Yine rivayete göre bu tubba bir süre San'a'da,

l ı ı r süre Semerkand' da kalırmış. Sonra Semerkand ' da ortaya çıkan bir l ı lııe hareketi sırasında üzerinde kitabe bulunan b u kapı yanmış ve

1

lı() Muzaffer Muhammed b . Lokman b. Nasr b . Ahmed b. Esed kapı­

' ı yine eskiden olduğu gibi demirden yaptırmış ve kitabe de değişmiş. "Semerkand'm toprağı temiz, havası kurudur. Bazı tabipierin söy­ lediklerine göre, eğer sokaklar ve evler arasında akan sulardan çıkan l ı ı ı lıarlar ve her tarafı kaplayan söğüt ağaçl arı olmasa, bu kuru hava ı ı ısanlara daha çok zarar verirmiş. "Şehrin binaları kerpiç ve ahşaptan yapılmıştır. Halk, evlerinin güzel p. iirünmesine pek düşkündür ve hatta maddi durumlarını sergilemek için '" Saffarin, bakırcılar anlamındadır. 1 11 1

Yazar, İbni Havkal'dan yaptığı alınt1da bu satırı atlamıştır. Tubba, başlangıçta Yemen, daha sonra Tibet hükümdarlarına verilen unvan.


1 04

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

ellerindeki avuçlarıodakini harcarlar. Bu konuda Horasan halkından daha aşırıdırlar ve sırf gösteriş için bütün mallarını tüketirler. "Şehrin her tarafı, bütün yollar, sokaklar ve pazarlar taşla kaplıdır. Şehrin suyu Soğd vadisinden gelir. Aslında Soğd vadisinden gelen bu ı ı ı fazla uzakta bulunmayan bir nehir Buttem dağından Saganiyan ' a yerden doğar. Bu su, çevresi köylerle çevrili, göle benzeyen ve Meciıı denilen bir çukurda toplanır. Nehir, suyunu buradan alır. Bu bölgeye Burgur denilir. Oradaki dağlar arasından çıkan sular önce Penci­ ıı kes'e ı oradan da Varagsar denilen yere ulaşır. Varagsar, kilit kafası demektir. Bu çukurla Scmerkand arası yirmi fersahtan daha fazladır. Semerkand'a iki günlük mesafede bu nchirden bir kol ayrı l ır. Ona ıı Feyy .) derler. 3 Soğd kantonundaki akarsular arasında bu nchirden başka çevresi villalar ve köylerle çevrili daha büyük bir nehir yoktur. Ondan birçok kanal ayrı lır ve ama yine de iki günlük yol boyunca aynı isimle anılır. Soğd nehrinin birçok kolları vardır. Bu kollar Buhara civarından geçerek, yukarıda bel irti ldiği gibi, bölgeyi sularlar. Bu kol ların sayısı altıdan fazladır ve hepsinin sahilleri köyler ve bağlarla çevrilidir. Eğer bir dağa çıkıp da Soğd vadisine bakarsanız, yalnızca beyaz iç kalenin (kuhendiz) ve yüksek bir sarayın dışında bütün böl­ geyi yeşil bir hal ı şeklinde görürsünüz. Yeşillikle ve fundalıkla kaplı olmayan toprak parçası çok azdır. "Buhara'dan Soğd'a kadar düz bir arazi uzanır. Bu arazi sağlı sollu Buttem dağına kadar hep yeşildir. Sekiz günlük yol boyunca tarlalar, bağlar, bahçelerden başka bir şey yoktur. Yeşil alandan sonra nehrin her 111

Arapların Şaganiyan olarak yazdıkları, Çaganiyan da denilen bölge Amu­ derya'nın yukarı akımında yer alır. Bölgenin başkenti olan şehir de aynı ismi taşır. Ayrıca bu ülkede hüküm süren hükümdarların unvanı Çagan-Huzat idi. Arap fethinden önce bu ü lke yaşayanlar Budda denine mensuptu ve 500 kadar manastır bulunuyordu. Mukaddesi, kendi zamanında Çağaniyan'da 1 6 bin köy olduğundan bahsetmektedir. Çaganiyan, Arap fethinden sonra sırasıyla Arapların, Samiinllerin, Gaznelilerin hakimiyeti altına girmiştir.

ı ı ı Üsrüşene'nin ortaçağdaki bir diğer adı ve şehir merkezi.

ı ıJ Quatremere, kelimeyi Ki şeklinde, Barthold ise Peyy veya Feyy olarak okumaktadır. Ancak bazı elyazması nüshalarda kelime bariz bir şekilde Kayy olarak yazılmaktadır.


l l ı l{ t\ N HALKLARI

1 05

ıl ı laratında tarlalar, saraylar ve iç kaleler vardır. Burada her şehrin bir ı� ka lesi b ulunmaktadır. Yine burada akarsuyu veya bir gölü olmayan l ı ı ı yol veya mahalle, yahut nahiye, pazar ve ev bulunmaz. Böyle bir •1 ı·vi ne D ımaşk'ta, ne de başka bir şehirde bulabilirsiniz. Bazıları dün­ vııııııı görmeye değer en güzel dört yeri vardır ve Guta Dımaşk bunlar­ ı l.ııı biridir derlerse de, bazıları o en önde gelenidir, ama Soğd ve Se­ l ı ınkand daha uzun, daha geniş, suyu daha boldur derler." �crif Celaleddin Hasan b. Ebu') Mücahid es-Semerkandl bana "'oğd ' un uzunluğunun nonnal yürüyüş le on gün tuttuğunu söyledi . . . "Buttem bölgesi yüksek ve sarp dağlarla kaplıdır. Bölgenin önemli l ı 1r kesimi tarıma elverişl idir; yeşill iklerle bezelidir. Burada tarhun ı ı .ı ı k ıı ilcn bir bitki yetişir. Köyterin nüfusu kalabalı ktır. "Buttem ' de çok müstahkem kaleler vardır. Burada altı n, gümüş, -;ii lfat ve amonyak madenieri vardır. Bu kantondaki her dağda bir ma­ gara vardır ve üzerine kapı ve pencereleri muhkem şekilde kapalı bir l ı ı ııa yap ılmıştır. Gündüzleri buhara, geceleri ateşe benzeyen dumania­ I ı n yükseldiği bir kaynak vardır. Bu duman bu binanın duvar ve çatı­ ; ı ı ı ı kapladığında ondan amonyak sökülür. Oda içindeki sıcaklık öyle ı ·. i"1 çlüdür ki, içeri girmek i steyen her i nsan yanar. Bu yüzden ıslak bir k cçeyle başını sararak hızla içeri dalar ve alabildiği kadar tuz alır. l l uhar hep aynı yerde kalmaz ve bir başka yere geçer. İ şte o zaman yeni geçtiği yer kazılır, böylece duman tuzun yerini ve cinsini göster­ ıııiş olur. Eğer çıplak engel dumanın dağılmasını engellemiyorsa, o 1.aman korkmadan yaklaşabilir, fakat duman tek bir odada toplandı­ ğında yakıcı bir hararet yayar."

1 1 4 Papatyagi llerden yaprakları yeni lebi lir bir tarım ürünü (artcmisia dracun­

culus). Yaprakları daha ziyade baharat olarak kullanılır. Kuzey yarım kürcde yaygın olarak yetişir. l 20- 1 50 cm. boyunda, yapraklan 2-8 cm. genişliğin­ dedir. Sibirya kökenl i bir bitkidir. Anadolu'da kesme çorbası, salata gibi yemekiere konur.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARIM

1 06

Gazne Bu şehir Sultan yeminüddevle ve em1nülmi lle 1 1 5 Mahmud'un baba­ sı Sebüktekin ' in başkentiydi. Samani devleti Sebüktekin'in indirdiği darbelerle yıkılınaya başlayınca, o güne kadar imparatorluğun başken­ ti olan Buhara yerine Gazne'yi ikametgah olarak seçti. Onun evlatları da aynı şehri başkent olarak kull anmaya devam ettiler. Daha sonra GCıriler de aynı yolu takip ettiler. Gazne 'nin havası temiz, suları tatlıdır. Burada hastalıklar çok az­ dır. Topraklarında yılan, akrep ve zehirli haşerat bulunmaz. Bu şehir­ den kahraman insanlar çıkmış, tahtlarını Hindi stan ve Türklere saldırı­ lar düzenleyerek muhkem hale getirmiş, İ slamiyet' i ve tahtı cesaretle savunmuşlardır. GCır hükümdarları, ordularının küçüklüğüne ve imkan l arının azlığına rağmen, Sebüktekin ' in oğlu Mahmud 'un başla­ dığı işi sürdürmeyi başarmışlar, Hindistan 'a düzenlediği muzaffer seferler sonunda İ slam dini bu büyük topraklara girmiştir. Aslında onlar H indistan' ı fethetmemiş, bu yaptıkları işle daha önce de bel irtti­ ğimiz gibi dünyayı fethetmişl erdir. Gazne, Sind'e komşu bir şehirdir ve esasen bazılarının söyledikle­ rine göre bu eyaletin bir parçasıdır. İ bni Havkal, Gazne ' ni n Sind eya­ letinin içinde ve üçüncü iklimde yer aldığını belirtir. Curcan hakimi EbU Said Mansur bu konuda şöyle der: "Yaz ve ilkbahar boyunca Gazne kadar havası temiz olan ve birçok değerli avantaj lar sunan baş­ ka bir şehir görmedim. Burada ağaç azdır ve bu yüzden havası temiz­ dir ve bataklıklar olmadığı ve ağaç çürükleri bulunmadığı için hava bu temizliğini daima muhafaza eder."

Türkistan Türkistan, geniş bir imparatorluk ve muktedir bir hükümdarlığın yer aldığı emsalsiz bir ülkedir. Dünyanın göz bebeği, yeryüzünün

1 1 5 Yeminüddevle ve emlnülmille, halife tarafından Gazneli Mahmud' a verilen

uııvanlardır.


1

ı ı R i\ N

HALKLAR!

1 07

ıı siidür. Gerçek bir Türk yurdudur. Dağlarında ceylanlar sekrer, or­ ı ı ı:ııı larında aslanlar kükrer. Türkistan, alabildiğince geniş bir ülkedir. Çok eskilerden beri kah­ ı . ı ı nanların mekanıdır ve şanh bir şöhrete sahiptir. Tatar ordularının

ı�li lasına maruz kaldığından beri nüfusu hayli azalmıştır. Bu ülkeyi 1-'.l'ZCn sözüne güvenilir birinin bana anlattığına göre Türkistan şu anda

l ı a rabeler ve hasarlı binalarla doludur. Aynı kişi uzaktan sağlam bir l, iiy görmüş. Köyün çevresi yemyeşilmiş. Birine rastlarım ümidiyle ldiyc yaklaşmış, fakat bütün evlerde in cin top oynuyormuş.

Türkistan halkı, kesinlikle toprağı ekip biçmekle uğraşmayan gö­ ,· dıcler ve çobanlardan oluşur. Otların tabii olarak büyüdüğü meralar­ ı L ı n başka yeşil alan yoktur. Zaman zaman iilirolere de rastlanır. Bu

ı ı l k cde su olmayan yerlerde toprakla teyemınüro yapılır. Ş aş :

ı

ı6

Bu şehrin eni iki, boyu üç günlük yoldur. Ne Horasan ' da ne

ı ll·

Türkistan 'da bu küçük mesahasına rağmen camileri, marnur köyleri lııı kadar çok olan, (ekonomik yönden) güçlü başka bir şehir vardır.

l a ınamıyla ovalık bir alanda kurulmuştur ve orada bir dağ veya bir ı qıc aramak beyhudedir. Şaş ' a İ slam imparatorluğunun en önemli rcphesi olarak bakılabi lir. Şehrin evleri kerpiçtendir. H er tarafından gii rül gürül sular akar ve yeşilliklerle kaplıdır. ve

isfıcab: 1 ı? Kalesi ve varoşu vardır. Kale harap haldedir, fakat şehir varoşu kalabalıktır. Şehir çevresi bir surla çevrilidir. Surun uzunluğu

l ı i r tersalı uzunluğundadır. Varaşta akarsular ve bahçeler vardır. Evleri Şimdiki Taşkent Çaç da denilirdi. Şaşkent, Terken, Tunkent ve B in-kent isimlerini de almıştır. 117

Diğer adıyla Sayram şehridir ki şimdiki Kazakistan sınırları içindeki Çim­ kent ' tir. Sayram, İsticab şehrinin Türkçe adıdır ve bu şekliyle ilk defa Kaş­ garlı Mahmud'ta geçer. Burayı Samanilere tabi bir Türk hanedam idare et­ mekteydi ve hatta bu hanedan Balasagun'a kadar uzanan yerlerdeki beyleri de kendisine boysundurmuştu. Karahanlılar devrinde de gelişen Sayram veya İs­ fıcab Oğuzların topraklarına yakın bir yerdeydi. Hatta Oğuzların Kazgurt dağı da Sayram ' m batısında bulunuyordu. (Faruk Sümer,

lik, s. 82)

Eski Türklerde Şehirci­


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

1 08

kerpiçtendir. Tamamıyla çıplak bir arazi üzerinde yer alan şehrin dört kapısı vardır. Arazisi oldukça verimlidir, fakat haraca tabi değildir. İ sfi­ cab ' a bağlı şehirler Taraz, Nuckes ve Hocendab'tır. Barab (Farab ), eni­ ne boyuna bir günlük yol olan bir kantondur. Arazisi pek verimli değil­ dir. Halkı cesurdur. Toprak biraz çorak olmakla birl ikte her taraf omlan­ lar ve ekili tarlatarla kaplıdır. Başşehrinin adı Kender'dir. Eski eserleri yorumlayan, akli biliınlerle uğraşan, gelmiş geçmiş kişiler arasında süper insan kabul edilen meşhur İslam filozofu Farabi'nin doğduğu şehirdir. Halk arasında adı Farabi ise de, gerçek adı Barabi' dir. Çünkü bu Türkçe bir kelimedir ve Türkçede "f' harfi yoktur. Hocent: F ergana sınırında yer alan bu şehir, asl ında Fergana eyaJe­

tine dahildir ve bazı özellik leri vardır. Batısında Şaş nehri yer alır. Şehrin eni boyundan fazladır. Bağları ile evleri birbirinden ayrıdır. Pek çok köyü vardır. Hoş ınanzaralı bir şehirdir ve çok güzel meyvele­ ri bulunur. Ama toprakları tarıma fazla elverişli olmadığı için tahıl ihtiyacını Fergana ve Ü srüşene ' den karşılar. Mallar Şaş nehri üzerin­ den gemiler le getirilir. Şaş nehri 1 1� büyük bir nehirdir ve Türk toprak­ larının sınırında başka nehirler de ona katı lır. Ası 1 kaynağı Türk top­ raklarında Duvazkend'den doğan bir nehirdir. Birçok nehrin kendisine koşulmasından sonra Hocent' i sulayarak Benaket'e uğrar ve Farab önünden geçerek Sabran' ın ötesinde Oğuz Türklerinin topraklarının sınırını oluşturan çöle dalar ve en sonunda H arezm Gölü ' ne dökülür. Kitab-u Sureti'} Arz adlı eserin yazarına göre bu nehir diğer nehirlerin de kendisine katılmasıyla birlikte Ceyhun 'un üçte birini oluşturur. Fergana: Geniş bir bölgeyi kaplayan bir eyaletin adıdır. Bu eyaJet­

te şehirler ve birçok köy vardır. Başkenti Şaş nehri sahilinde düz bir arazi üzerine kurumuş Ahsiket'tir. B ir iç kalesi ve varoşu vardır. Şeh­ rin uzunluğu yaklaşık üç fersahtır. Evleri kerpiçtendir. Kantonu bir surla çevrilidir ve şehre açılan kapıları vardır. Şaş nehrini geçtikten sonra bozkır ve bahçeler başlar. Bir menzil kadar sonra Fergana' nın bir parçası olan Koba şehri yer alır. Bölgenin en güzel şehridir. B ir kalesi ve varoşu vardır. Fakat kalesi harap haldedir. Cami kalenin içindedir. Pazar yerleri varaşta yer alır. Ondan hemen sonra Oş şehri 1 ıx

Seyhun nehri.


ı ı ı ı� 1\ N HALKLARI

1 09

tJ.ı·lir. Sağlam kalesi olan marnur bir şehirdir. Varoşu vardır. Şehir ·.ı ı ı la çevrilidir ve üç kapısı bulunmaktadır.

Üzkent: Fergana vadisindeki son şehirdir. Bir kalesi, varoşu ve pa­

tarları vardır. Varoş bağ ve bahçelerle bezelidir ve gürül gürül akan ·. ı ı ları vardır. İbni Havkal, "Maveraünnehr'de Fergana'dan daha fazla l,oyü olan başka bir yer yoktur ve muhtemelen bunda nüfusunun kala­ l ıalık ve sürülerinin geniş olmasının payı vardır" demektedir. Dostum 1 l ı ı ı ' l Mekarim Hamid b. Muhammed el-Ferganl'ye İ bni Havkal 'ın •.oyl cdiklerini naklederek sorduğumda şöyle dedi : "Onun söylediğinden ı l: ı l ı a

fazladır ve vadi hala aynı genişl iktedir, ama nüfusu azalmıştır".

Üsrüşene: Soğd gibi bir bölge adıdır. Başşehri Nevbaht'tır. Baris­ kd, Arak, Fenket (veya Benket), Sabat ve Zaınin gibi şehi rleri vardır.

Uıl l•::u '! Mi 'tar adlı eserin sahibine göre " Ü srüşene Maveraünnehr' in lıir parçasını oluşturur. Doğu kesimi Fergana'ya, batısı Soğd ve Saga­ ı ı iyan'a, kuzeyi Şaş ' a sınırdaştır. Ü srüşene, geniş bir alana yayılmıştır ve birçok şehri vardır. Dört yüz kalesi bulunur ve içinde altın kırıntıla­ ı ı bulunan büyük bir nehir tarafından sulanır." İ bni Havkal şöyle der: " N evbaht şehri bölge yöneticilerinin ikametgahıdır ve 10 000 nüfusu vardır. Evleri kerpiç ve ahşaptandır. Çevresi bir surla çevrilidir. Varo­ ��� da surla çevrilidir. Bir de tamamını ayrıca kuşatan üçüncü bir sur

vardır. Şehristanın iki kapısı bulunmaktadır. Burada ayrıca bir mescit ve bir iç kale yer alır. Şehristanın ortasından üzerinde değirmen kurulu hir nehir akar. Pazar yeri şchristanın içindedir. Şehir bağlarla, üzüm ha lıçeleri ve ekili tarlal arla kaplıdır, fakat genişlik açısı ndan Soğd' dan daha küçüktür. Dört kapısı vardır ve şehri sul ayan altı çay kaynağını ıck bir nehirden alır. Suları değirmenleri döndürmek için yeterlidir. < >ndan sonraki en önemli şehir Zamin ' dir. Fergana-Soğd yolu üzerin­ de yer alır. Diğer şehirler daha küçüktür. . . " 1 1

9

' ' Üsrüşcne bölgesi günümüzde bir kısmı Özbeki stan, diğer kısmı Tacikistan sınırları dahilindedir.

Üsrilşcne,

Sürüşene, Şürusene, Ostruşenc şeklinde

yazanlar da vardır. Bölgenin tarihi, M.Ö. IV. Yüzyılda İskender'in buraya gelişine kadar dayanır. Çin kaynaklarına göre M.Ö. l l . Yüzyılda Tayuan ayeletinin bir parçasıydı. Ortaçağda ise bağımsızdı. Çin kaynaklarında Osrüşene adı Doğu Cha'o ( Su-tui-şa-na) olarak geçmektedir. Erken dönem İslam


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERi M VE DUYDUKLARlM

1 10

coğrafyacılarından Yakuhi Üsrüşene'yi hem geniş ve büyük bir bölge, hem de bizzat şehrin adı olarak verirken, İbni Havkal ve İ stahri bir bölge adı şeklinde sunmakta ve burada şehir bulunmadığmdan bahsetnıektedirler. İ bni H urdadbeh, güneydeki Buttcm dağlan ve çevresini Üsrüşene'den ayrı bi� bölge halinde kaydeder. Üsrüşene emirleri Afşin, Buttem hakimleri ··zü·n-nıa' naa" unvanı ıaşırlardı. Buttem bölgesi muhtemelen Samaniler zamanında Üsrüşene'ye dahil olmuştur. Üsrüşene şehrine ortaçağda Bencikes veya Buncikes de deniliyordu. Şehir

harebeleri

şimdiki

Tac i ki stan

dahilinde

Ure-tepe'yc

25

km.

güneybatıdadır. Üsrüşene emirleri Samanilere yılda sembolik olarak yalnızca 4 dinar vergi gönderirlerdi. Abbasiler döneminde cyalctin vergisi 50 bin dirhem kadardı. Üsrüşene adı ortaçağın sonlarına doğru aı1ık kullanılmaz hale gelmiştir. Üsrüşüne daha sonra Karahanlılarııı hakimiyetine girdi.


V. HAREZM VE DEŞT-İ KIPÇAK

Musul lu Şeyh N cemeddin b . Şemmam anlattı: "Bu ülke, enine boyuna alabi ldiğince geniş, şehirleri az fakat boz­ ı, ı rl arı hayli fazla olan bir ülkedir. Nüfusu sayılamayacak kadar kala­

l ı; ı l ı ktır; silah ları az, atları da kalitesizdir. Toprakları dümdüz ovadır; pl'k

az taş bulunur ve bu yüzden burada yetişen atlar engebeli arazi ­

I nde pek işe yaramaz. Zaten hal k ı d a fazla savaşkan değildir. Hüküm­ d:ı rları kanunlara fazla riayet etmezler. Askeri ve sivil teşki l atları Irak w i ran ' daki gibidir. Emir sayıları, uygu ladıkları hükümler ve unvania­ 1 2" farklı I I aynıdır. Yalnız Deşt-i Kıpçak'taki u lus emiri (emir-i ulus) l ıir konumdadır. Vezirlerin i ran' da olduğu gibi fazla yetkileri yoktur. 1 >iğer yandan su ıtanın fazla bir geliri yoktur; çok fazla vergi de koy­

ı ı ıaz. E linin atındaki şehir ve kasabaların sayısı azdır. Bundan başka lıurada yaşayan insanlar i ran 'dakiler gibi halifeterin emirlerine pek ku lak asmazlar. "Deşt-i Kıpçak'ta prensesler yönetime fiilen iştirak ederler ve i ran ' dakiler gibi devlet adına emirler verirler. Bağdat'ta Çoban ' ın kızı v e Hudabcnde oğlu Ebü Said-hahadır'ın hanımı bu konuda özel likle

l ı i r istisnadır. Biz ne kendi zamanımızda ne de yakın geçmişte bu k a1 20

Emir-i ulus: Tam olarak beylerbeyi anlamındadır. Bunların sayısı dörttü ve unvaniarı da emlru' l kavl (JJ:;ıı

J+•l )

idi.


1 12

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARIM

ızı dar otoriter bir kadın görmedik ve duymadık. Berke-han zamanında ve daha sonraki dönemde bu ülke hükümdarları tarafından yazılmış bazı mektupları gördüm. Mektuplarda "Bu mektup, prensesierin ve

ı c ı Berke-han (? - I 266?) Bazı Memluk tarihçileri tarafından Batu'nun oğlu

olarak gösterilmesine rağmen, Batu' nun değil Cuçi'nin üçüncü oğludur. Batu­ han 'dan yalııızca birkaç yaş küçüktü. Tahta çıkmadan önceki hayatı hakkında pek malumat yoktur. Herke henüz 1 253 yılında dahi Müslümandı. Ebu'! Gazi'nin Herke 'nin İslamiyeti tahta çıktıktan sonra kabul ettiği şeklindeki kaydı ise sonradan uydurulmuş bir h ikayedir. Cüzcani , onun daha gcnçliğınde Hocend'de bir alimden Kur'an dersleri aldığını kaydetmekted ir. Yine aynı yazar "Batu 'nun oğlu Sartak Hıristiyan olduğu için M üslümanlığı kabul eden Berke'den nefret ederdi" dcr. Ermeni Krakos, bu sebepten Bcrkc'nin yeğenini zehirJeterek öldürdüğünü kaydeder. Herke de Batu-han gibi yalnızca kendi ülkesini değil, Milverayı da idaresi altında tutuyordu. Cüzcani onun Buha­ ra'ya gelerek şehrin ulemasına büyük bir hürmet ve itibar gösterdiğini, vatandaşları Müslümanlara karşı yaptıkları tecavüzlerc ımıkabele olmak üzere Semerkand H ıristiyanlarını şiddetle cezalandırdığıııı ve k i l iselerinin yakıl­ masını emrettiğini de belirtmektedir. Büyük haııın I 259 'da ölümü üzerine Maveraünnehr, Horasan ve İran 'ın diğer eyalctlerindc de hutbe Bcrke adını okutulmaya başlandı. Berke-han, İran fatihi amcazadesi Hülagu'yu Halife Mfıtasım'ı idam ettiği ve İslam ülkelerini tahrip ettiği için şiddetle itham etmiş, sonra da onunla iki defa savaşa girmiştir. İlk başlarda galip gelen Hülagu Tcrek nehrinin ötesine kadar ilerlediyse de, sonra Bcrke tarafından mağlup edildi. Hülagu da bunun acısını ülkesindeki Herke devletine tabi bütün Müslüman tacirleri öldürmekle aldı. Herke-han' ın Mcınluk sultanı Baybars 'la arası oldukça iyi idi ve iki taraf arasında yazışınalar ve elç i teatileri yapıl ıyordu. İkinci Mcmluk elçi l i k heyetinde bul unanların Bizans i mparatoru tarafindan tevkif edi lmesi üzerine Berke 'nin orduları Bizans topraklarına girerek pek çok tahribatta bulunduktan sonra, Enos kalesine hapsedilmiş olan Selçuk sultanı İzzeddin Keykavus'u da kurtarıp Kırım'a götürdüler. Bcrke, 1 266'dan sonra Hulagu'nun yerine geçen Abaka-han 'a karşı bir sefer düzenlediyse de bir netice alamadı. Çünkü her iki ordu Kür nehrinin i k i sahilinde hareketsiz b i r şekilde bekledi. Herke-han b u sırada öldü ve ordusu da geri döndü. Geride oğlu olmadığı için yerine Batu 'nun tarunu Möngke­ Tiınur geçti. Saray şehrini Berke'nin kurdurduğu söylenir ve İbni Battuta b u yüzden şehirden Saray-Berkc diye bahseder. ( Bartold, İA)


l l \ IO ·. lM VE DEŞT- İ KlPÇAK

1 13

' ı ı ı 1 rl crin ortak kararına uygun olarak yazılmıştır" veya "emirlerin ve pı ı·ııseslerin kararına uygun olarak yapılmıştır" deniliyordu. " I l anın başkenti, kumluk bir bölge ile nehir arasında yer alan S aray r. 1 22 Şimdi tahtta oturan Özbek-han 1 23 burada bir medrese yap­

.,, · lı ri d i

l ı ı ı ı ıl�lır. Çünkü bu han, ilim adamlarına ve ilme karşı çok saygılıdır."

Saray şehri: Şehri bizzat gören İ bni Arabşah, onun Berke-han tarafından kurulduğunu ve döıi bir yandan H anefi alimlerinin buraya davet edildiğini, lıanın davetini kabul edip gelenleri ihsanlaı·a boğduğunu belirtmektedir. Saray �elırinin İ til nehrinin kenarında yer aldığını da beliıien İbni Arabşah, şehrin lıiiyüklüğünü göstermek için bir de anekdot nakleder: "Rivayete göre Saray �ehri ayanlarından birin in kölesi kaçıp gitmiş. Ana yoldan uzak bir yerde bir diikkan açmış ve öte beri satıp maişetini kazanmaya başlamış. Bu durum on yıl kadar devanı etmiş, ama etcndisi bir kez olsun ona rastlamamış ve yüz yüze gelmemiş. Bu, Saray şehrinin büyüklüğünün ve nüfusunun kalabalık 11luşunun bir deli l idir." ( İ bn i Arabşah, s. 1 36- 1 3 7) 1 \ 1 3- 1 340 yıl larında Altın Orda Devleti 'ni yöneten hükümdar. İ slaın iyeti dev­ k·tin resmi dini ilan eden odur. Özbek-han tahta oturduktan sonra vaktiyle ken­ disine suikast tertibinde bulunanları birer birer oıiadan kaldırdı. Bunlardan yal­ nız Babaç adında bir bey maiyetiyle birlikte İ lhanlı H ükümdan Olcaytu-han'ın yanına sığınabildi. Özbek-han, Kutluğ Timur'un telkiniyle, İ lhanlılarla sürüp gelmekte olan savaş haline son verebilmek için bir dostluk heyetini Olcaytu­ lıaıı'a gönderdi. Ancak 7 ı 5'tc ( 1 3 1 5) İ lhanlılar'a sığınmış olan Babaç'ın, mai­ vctindeki kuvvetlerle Harezm hükimi Kutlug Timur'a karşı baskın seferi yap­ ması bu dostluğa son verdi. Kutluğ Timur yenilgiye uğrayarak çekilmeye mec­ lıur oldu. Bunun üzerine Ö zbek-han, emirlerinden Akboğa Kıyat başkanlığında lıir elçi heyetini O lcaytu-han 'a günderdi ve Babaç' ın cezalandırılmasını isteye­ n:k tchditte bulundu. Aradaki il işkileri yeniden düzeltınek isteyen Olcaytu-han, l labaç 'ı getirtip elçilerin huzurunda öldürttü. Ö zbek-han ayrıca Menıluklarla da ıyi ilişki ler kurmaya çalıştı. ı 6 Zilhiece 7 1 3 '- te (3 Nisan 1 3 1 4 ) o zamana kadar görülmedik derecede muhteşem bir Altın Onla elçilik heyeti Kahire'ye gitti. ı 74 kişiden meydana gelen ve kıymetli hediyeler götüren heyet biiyük itibar gördü. Buna karşılık Mısır Memluk sultanı Melik Niisır da Emir Aliieddin Ay­ doğdu başkanl ığında bir heyeti Özbek-han'a yollayıp evlenmek üzere hanedan­ ılan bir prensesc talip oldu. Bu elçilik heyeti dönerken Altın Orda elçilik heyeti de onlarla birlikte Ramazan 7 ı 5 'te (Aralık 1 3 1 5 ) Kahire'ye gitti. Ramazan 7 ı 7'de ( Kasım 1 3 1 7) Kahire'ye gelen Özbek-han ' ın elçileri evl i lik için ağır �artlar öne sürdüler. Bir müddet sonra Özbek-han bu şartlardan vazgeçerek


1 14

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

hanedandan Tolun-Bige Hatun'u, o sırada Saray şebrine gelmiş olan Melik Nilsır'ın yeni elçisi Emir Seyfeddin Otacı 'nın dönüşü sırasında pek çok hanımııı da bulunduğu kalabalık bir heyetle Mısır'a gönderdi ve nikab merasimi (ı Rebiülahir 720'de ( 1 6 Mayıs 1 320) gerçekleştirildi. Altın Orda hükümdarları, Özbek-han'a kadar Bcrke Han ( 1 256- 1 266) dışında Müslüman olmamıştı. Ö zbek-han da hükümdar olduğu sırada henüz İ slamiyet' ı kabul ctmcmişti. Hatta 1 3 1 5 yılında kız kardeşi Könçck Hatun 'u Moskova kna zı Yuri Daniloviç ' le cvlcndırıniş, Könçck Hatun bu münascbetle vaftiz edilerek Agatha adın ı almıştı. Ö zbek-han muhtemelen 720'de ( 1 320) İ slamiyct ' i kabul ederek Muhammed adını aldı. Nitekim l l luğ Bey de Ö zbek-han 'ın saltanatınııı sekizinci yılında Müslüman olduktan sonra bütün Deşt-i K ıpçak'ı İ sliim' a sok tuğunu belirtir. Özbek-han'ın bu tarihten sonraki paralarında Muhammed adının varlığı verilen bu bilgiyi teyit eder. Ötemiş Hacı ve Abdülgamır Kırımi'nin ri­ vayctlcrine göre Özbck-han'ı İ slam ' a davet eden dört veli Harezm ve B uhara taratlarından gelen Mccdüddin Şirvani, Baba Töklcs (Şeyh Ncc1büddin ) , Şeyh Ahmed ve Şeyh Hasan Gürganl'dir. U luğ Bey ise Ö zbck-han'a İ slamiyet' i tel · kin eden kişinin Seyyid Ata adlı bir zat olduğunu yazar. İ lhanlı Hükümdan Olcaytu H an ' ı n 7 1 6'da ( 1 3 1 6) vefatından sonra iki devlet arasında barış durumu ortadan kalktı. 7 1 8'de ( 1 3 1 8) ordusu ilc Derbend' i ge­ çen Ö zbek-han, Kür ırınağı boyunda Emir Çoban idaresindeki orduyla çarpış­ tıysa da netice alamayarak geri döndi.i.

1 3 33 'te Kırı m ' ın Kerç Liman ı ' na çıkarak Altın Orda Devleti sınırlarına giren İ bni B attuta, bu sırada Ö zbek-han ' ı dünyadaki en büyük yedi hükümdardan biri diye nite lcndirir. Onun Cuma günleri namazdan sonra altından yapılmış, zümrüt ve kıymetli taşlarla süslü, zemin ve ayakları halis gümüşten olan tah­ tına oturarak kabul merasiıni yaptığını, bu merasim süresince ulu hatunu Tay­ tuğin'nun sağ tarafında, ikinci hatunu Kebek' in onun alt tarafıııda, üçüncü ha­ tunu Bayalun ' un solunda, dördüncü hatunu Ordacı 'nın onun aşağısında yer aldığını, tahtın alt tarafında sağda büyük oğlu Tinbeg, solda ikinci oğlu Can­ beg, önünde kızı İ t-Kiçicek' i n oturduğunu, hatunları geldiğinde ayağa kalktı­ gını, büyük hatununu ise kapıda karşıladığıııı yazar. Taytuğlu, Tinbeg ve Canbeg' in anneleri olarak çok itibarlıydı. İ kinci h anımı Kebek Hatun Emir Nangıtay'ın, üçüncü hanımı B ayalun B izans imparatoru III . Andronikos'un, dördüncü hanımı Ordacı ise Ulus Enıiri İ sa B ey ' i n kızıydı. Özbek-han, İbn BattCıta 'yı huzuruna kabul ederek ona iltifatlarda bulunmuş, kendisine atlar, koyunlar ve tulum içinde kımız İhsan etmişti ( S eyahatname, I , 359-376). Özbek-han daha sonra İ lhan lılar'la yeni bir mücadelenin içine girdi. İ lhanlı H ükümdan Ebu Said Sahadır Han'ın veüıt haberini duyunca 736 Reblülahiri


1 1 \ 1{ 1 .7 M VE DEST-İ KlPÇAK

l l :'

/cyncddin Ömer b. Musafır bana şunları anlattı: " Özbek-han, yal­ ı l l t.ca devletin çok önemli meseleleriyle ilgilenir, arz edilen konulara ınv Ic bir göz atar, detaylarla uğraşmaz. Toplanan yıllık vergiyle ycti­ ı ı ı ı . şuradan şu gelecek, şuraya şu harcanacak gibi meselelerle ilgi­ l ı ı ı ıncz. H a n ı m larından her birinin ülke gelirinden bir pay ı vardır. H e r ı • ı · c c bir hanımının evinde kalır. Orada yer içer. Hanı mı onun üzeri n­ ı ll ' k i elbiseyi çı karıp başka bir kumaştan yapı lmış elbise giydirir. Han ı L ı yıkarttı ğ ı elbiseyi hizmetkarlarından birine verir. Elbiseleri pahalı l l' kaliteli şeyler değildir." Ü zbck-han, Müslüman 'dır ve şer'! kural ların uygulanması konu­ . ı ı ııda çok titizdir. Namazları nı düzenli şeki lde k ı lar ve orucunu tutar. l l a l k ına ve huzuruna gelen lere karşı çok iyi d avranı r. Ancak fazla ı nı nert değildir ve zaten ülkenin gelirleri yeterl i olmadığı için istese dl' cömert l ütuflarda bulunaınaz. Halkının çoğu bozkırda yaşayan gö­ t, ı·lıclerdcn oluşur. Ana yiyecekleri at, sığır ve koyun etidir. Tarım la L ı ;la uğraşmazlar. Buğday v e arpa çok azdır. En çok da mısır yetişti­ ıı ler ve birçoğunun temel gıda maddesi dir.

ı

Harezm 'in başkenti Gurgenç 't ir. Burada hu bubat fıyatları yükse k­ l l l . Nad i ren ucuzlar. Genelde yüksek veya ortacadır, ama hiçbir za­

ı l l;ın ucuz değil d i r. Buna karşılık et fıyatları ucuzdur ve genel likle at k c s i lir. Sahrada yaşayanlarda ise et alınıp satı l maz. Yiyecekleri ağı r­ l ı k l ı olarak av hayvanları , süt, yağ ve m ısırdır. Eğer i çlerinden bir i ­ l l l l l at veya sığır yahut koyun gibi herhangi bir hayvanı telef olursa, ı ı ı ı ll keser aile efradıyla birlikte yediği gibi, komşularına da hediye

l ' der. Eğer komşuların ı n da herhangi bir hayvanı telef o lmuşsa, o da t ı ı ı ll keserek kendisine et i kraın ın da bulunanlara hediye olarak sunar. I l li, onların bir geleneğidir ve et hediye etmek ödenınesi gereken bir l ıorç gib i telakki edilir.

sonlannda ( Aralık 1 33 5 ) büyiik bir ordu ilc kı� mevsimine rağmen Derbcnd ' i geçerek K ü r ırmağı boyuna u l a�tı . İ lhanlı ordusu d a yeni hükümdar Arra Han kumandasında ırmağın karşı yakasında yer aldı . Bu sı rada çok değer verdiği, l larczm ' de oturan sol kol emlri Kutluğ Timur'un ölüm haberi gelince Ö zbek­ han ordusuna geri dönüş emri verdi. İ lhanlı ordusu da Altın Orda ordusunu takibi göze alamadı. Özbek-han, 1 340 yılında öldü .


T ÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER İ M VE DUYDUKLARlM

1 16

Bu ülkede sultanın tebaaları arasında Çerkesler, Ruslar ve Aslar1 24 vardır. Bunların marnur şehirleri vardır ve oralarda yaşarlar. Dağları ormanlada ve meyve veren ağaçlada kaplıdır. Sürüleri kalabalıktır ve toprakları ekilidir. Tarlaları birçok nehir tarafından sulanır. Bu halklar, başlarında gümeşte hükümdarlar bulunmakla birlikte Kıpçak hanımı karşı çıkacak durumda değillerdir. Eğer hediye sunmayı, itaat kemerini bağlamayı sürdürürlerse, han onlara dokunmaz, aksi halde üzerlerine hücum eder ve kuşatma altına alır. Zaten daha önce de birkaç kez onlara hücum etti; erkeklerini öldürdü, kadınlarını ve çocuklarını esir edip kölelerini dünyanın başka ülkelerine gönderdi. Ü lkenin kuzey ucunda çok perişan halde yaşayan bir Türk kabilesi

de Kıpçak hanına bağlıdır. 1 2 5 Bunların şehirleri yoktur ve kesinlikle tarımla uğraşmazlar. Şiddetli soğuklar yüzünden hayvanları telef olur.

ı24

Alanlar.

Arap kaynaklarında geçen el-Lan kelimesi Alan kelimesinin

kısaltılmış şekli olan "lan" kelimesinin başına harf-i tarif getirilmesinden kaynaklanır. Tarih kaynaklarındaki Alan ve As, Yas isimleri aynı hal k ı gösterir. A l anların bakiyeleri bugünkü Osetinlerdir. A lanlar, Arap fetihleri döneminde Kazbek dağının etrafında, Avarların topraklarının batısında (Serir) ve Gürcü diyarının kuzeyinde yaşarlardı. Daryal Geçidi diye bilinen geçidt: Alan Kapısı da denirdi. Birun i ' nin verdiği bi lgiye göre bir zamanlar H arezmd'de Uzboy nehri sahil l erinde yaşayan Alanlar, Amu-derya nehrinin yatagını değiştirmesinden sonra Uzboy'un kuruması üzerine toprak larını terk ederek H azar civarına geldiler. Yine Biruni ' ye göre Alanlar eskiden İ ran l ı Harezmliler ile Peçenekler arasında yaşıyariardı v e zamanla dil leri, Farsça ve Türkçenin karışımı bir dile dönüştü . Benzeri bir bilgi Mesudi ' ni n MurCıc'unda da geçer. Mesudi de Uzboy'un kuruması

üzerine A rsilerin (Asların)

topraklarını terk ederek Hazarların memleketine geldiklerini ve onların hizmetine girdiklerini anlatır. Aslar, XII-XIII. Yüzyılda artık tamamen Türkleşmişlerdi ve hatta bazıları onları Kıpçakların bir kabilesi olarak görüyordu. İ bni Battuta, İ til boyundaki Asiarın Saray şehrinde ayrı bir Müslüman mahallesinde yaşadıklarından söz etmektedir. Kırım'ın siyasi hayatında önemli rol oynayan Şirin ailesi de bu Aslardan inmedir. Fakat Asiarın Kafkaslarda yaşayan kısmı zaman

içinde

B izans'ın etkisiyle

H ıristiyanlığı seçmiştir. Halbuki onlar Mesudi 'nin i fadesine göre 932 yılında 125

Müslüman olmuşlardı. Kazan Türkleri veya Kuzey Türkleri kasted ilmektedir.


l l ·\ R I ·:ZM VE DEŞT- İ KIPÇAK l l ı ı ı ı l <ır,

1 17

vahşi bir hayat yaşarlar; akılları pek çal ışmaz ve herhangi bir

ı l ı ı ı k r i yoktur. Çok fakir olduklarından eğer içlerinden birisi bir parça

, 1 lııılursa, onu pişirmez. Kaynatıp suyunu içer, etini ise daha sonra 1

ı · l ı H:k

1�n.

için saklar. Sonra kemikleri toplayıp tekrar kaynatır

ve

suyunu

Artık nasıl bir hayat sürdüklerini bundan anlayın.

l" acir Cemaleddin Abdullah el-Hısni'nin bana anlattığına göre ı ıqt-i Kıpçak hükümdarına bağlı tüm göçebeler hayvan derisinden 1

: ı p 1 l ınış elbiseler giyerler. B ir hayvanın derisini kull anırken onun

1 ı · 1ıdil iğinden ölüp ölmediği veya boğazlanıp boğazlanmadığı, nıundar 1111

lıclal mi, temiz mi pis mi olduğu h ususuyla ilgilenmezler. Yiyecek

ı ı l o ı ra k ne bulurlarsa yerler. Yediklerinin lczzetli veya tatsız tuzsuz, l ı ı· l a l

veya haram oluşu onları fazla ilgilendirmez. Kıtlık olduğu yıllar­

ı l . ı ı;ocuklarını satarak ondan tem in ettikleri parayla maişetlerini sağ­ l . ı l l a r. Çocuklarını satanlar kendilerini "Biz kendimizin ve çocuğumu­ ' I l l l hayatını garanti altına alıyoruz; bu, onun da bizim gibi ö ldüğünü

ı•.iirı nekten daha iyidir" diye savunurlar. Zcyneddin Ömer b. M usafir'e Abdullah el-Hısni' nin bu ülke hak­ ı, 1 ı ıda anlattıklarını nakledcrek, bunların doğru olup olmadığını sor­ ı l ı l ın . Bana, "Sana anlattıklarının hepsi doğrudur" cevabını verdi.

l kn diyorum ki, bu ülkede yaşayan Türkler, Türklerin en iyileridir. V e ralı ve cesurdurlar. Zulmetmeyi sevmezlcr. Boy posları gel işkin, 26 y:ık ışık lı, güzel çehrelidirler. 1 Mısır ordusunun büyük kısmı onlar­ 1 7 ı l:ıııdır. El-Melikü's-salih Ncemeddin Eyyub b. Kamil 2 Deşt-i Kıp-

Kıpçakların Türk halkları arasında fizikleri en düzgün ve yakışıklısı olduğuna Kaşgarlı Mahmud da işaret etmektedir. Melik Salih b. Muhammed b. Ebü Bekr b. Eyyub. Mısır'da hüküm süren Lyyub1

sultanlarının önde gelenlerindendir.

1 20 6 ' da Kahire 'de dünyaya

gelmiş ve orada yaşamış, kardeşi Melik Adil' i n tahttan indirilmesinden sonra tahta çıkmış ve düzeni sağlamıştır. Eyyubi sultanları arasında Mısır'ı en fazla ı mar edeni odur. Saltanatının son günlerinde Frenkler Dimyat'tan saldırıya geçerek halka zor günler yaşatmışlardı. Melik Salih o sırada Dı maşk' ta idi, lıasta olmasına rağmen Frenklerin karşısına dikildi. 1 249 ' da Mansura'da öldü. Kahire'de Ravza Kalesi onun tarafından yaptırılmıştır. Mısır'daki Türk sultanlarının i l k i olan Muizz Aybek' i n hanımı Şeceretüddür daha önce bu


lls

I l i R K i l i{ 1 1 1\ K K I N I >/\ < iÜR i l i i i, I I H I I\ 1

\ 1

l ll i Y I H ' K I /\ 1{ 1 � 1

çak memluk ları ıı ı sat ı ı ı al nıaya ba� l ad ı ğ ı ı ı d a ı ı iıt' ı i M ıs ı r s u l lanl arı v ı · emirleri onlardandır. Sonra iktidar onlara (Türklere) geçti. Memluk lu sultanları ülh·yı· zenci köleler yerine kendi hemcinslerini getirmeye başladılar. Öyle k ı . bir süre sonra Mısır onlarla doldu taştı. Sarayda önemli görevler\' ordu komutanlıkianna ve yönetimin kritik noktalarına hep onları ge tirdiler. İ slam, onlar sayesinde güçlendi. Bu memluklar, Allah yolunıLı kendi ahabalarına ve hemcinslerine karşı savaştılar ve bu uğurda h i ,· bir şeyden çekinmediler. Sonunda kendi hemcinslerine m karşı i l k zaferi ı 29 kazandılar.

Ayn Calut O sırada Mısır sultanı olan Melik Muzaffer Kutuz 1 3 0 H. 658 yılınd;ı Ayn Calut' ta Hülagu 'nun ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Böylec\' Melik Salih'in cariyesiydi. Melik Salih ona deli gibi aşık olmuş ve evlenmiş! i . M e l i k S a l i h hastalığı sırasında ve öldüğü anda Şeceretüddür ülkeyi başarılı b i 1 şekilde yönetti. Melik Salih ' in ölümünü halktan gizlerneyi başardı . Melik Salih ' in ölümü üzerine kardeşi Turan Şah 'ı n tahta çıkması memluk beyleri tarafından hoş karşılanmadı ve M uizz Aybek 'i Şeceretüddür'e atabek olarak tayin ettiler. Daha sonra Aybek Şeceretüddür'le evlendi ve böylece Mısır'd;ı 128 1 29

iktidar Eyyubil erden Türklere geçmiş oldu. İ lhanlı devletindeki Moğollar kastedilmektedir. Ayn Calut zaferi. Hatta Ebu Şame Sultan Kutuz için bu zafer dolayısıyla şu dörtlüğü yazmıştır: � � ,.,.... _,s ;. ) -.. ..>"

..,. . :_.,., �-::w ı

._,ıe Jt:üJı �·!c

"-·-4 .>-o <\....!l l •..s- J.O:J_ı ..,.ı •.! � ! �ı ·-� İ stila etmişlerdi Tatarlar ü lkeleri, ama Mısır'dan

Kendini feda eden bir Türk dikildi karşılarına; Mahvetti, sürülmüş tarlaya çevirdi onları Şam'da 1 3°

Vardır her belanın bir karşı belası kendi soyundan ! ( E n-Nücumu' z-Zahire) Kutuz kelimesinin bazılannın zannettiği gibi kuduz keli mesiyle ilgisi yoktur ve bu ismin Kuduz şeklinde yazılışı doğru deği ldir. Aksine bu kelime kut+uz (oğuz) kelimelerinden oluşmaktadır ve Tanrı 'dan kut almış Oğuz demektir. Kut, Türkçede can demektir. Ebu ' l Gazi Balıadır-han Şecere-i Türk' te kut kelimesinin anlamını bu şekilde açıklaımık tadır.


ı ı � ı, ı .' M V I 1 > 1 ·.� 1 1 1\. l l 't . ' 'l �. l l ; ı l e h ' t c ıı ı,:ck i l ıı ı v k

ı ı ı ı l . q '. ı ı

ı ı •ı

; ı ı ı ı ı ı ı ı L ı k : ı l d ı . M ı s ı r ordusu dünyanı n

ı l ı ı ı ı · ı 1 ı l k c l ı ü k ümdar l a rı ı ı 1 n y a p ı ı ı a k ! a ı ı üciz kaldığı bir şeyi başardı. l l ı ı l 1 ı ı k ii ı ı ıdarlar ı a ı' t ı l e n

ı ılı•

arasında

özel l i k l e

l larezmşah Celaleddin tüm gayre­

Tatarları durdurmayı başaramadı ve bu uğurda hayatını

� , ı ·. l ll ' l l ı . /\ I l a h

ona rahmet eylesin. Halbuki Celaleddin ' i n ordusuyla

l ı 1 ,,.,

(·d i l diği nde Mısır ordusu denizde bir damla, dairedeki bir nokta " ' ' . . ı lıL·s indcydi. Allah, dilediğini za ferle destekler. "N ice küçük top­ l ı ı l ı ı l, l : ı r

kend i l erinden kalabalı k top l u l ukları A l l ah ' ı n izniyle yenmiş­

/\ I l ah sabredenlerle berabcrd ir. " 1 3 1 Bu, nebevi mucizelerden

ı. ı ı l ı ı

N itek i m Hz. Peygamber şöy le buyurur:

l o ı ı ı ı l ı r.

1· ı ı ı p k ı yamet

bir

ve Allah'ın hükmü tecell i eeli neeye kadar onlar M ü slümanlara

ııııı :ık ,,ıı ;ıı

"Ümmeli mden

gününe kadar kendilerine saldıranlara karşı zafer kaza­

veremeyeceklerdir. Bu grup, Arap ordusudur". Burada "bu grup,

1 ı . ıp mdusudur" ibaresi bazı rivaycllcre sonradan soku lmuştur. Sağ­ l ıııı

l ı i r rivayet değ ilse de, anlam itibariyle doğrudur. Çi.inki.i Hz. Pey­

r .ı ı ı ılıcri n

sözi.iııü ettiği bu grup onlardır (Türklerdir). Zira Tatariara

ı. , ı ı ·..ı zafer kazananlar onlar olmuştur ve bu zaferden sonra Tatariara ı . . ı ı � ı zaferler kazanılmaya devam edi lmiştir. Bu işi o kadar çok Müs­

l ı t ı l ıaıı hükümdarları arası nda onlardan başkası başaramam ı ştır. ' · ıı ııdi

satırları, bu ülke halkından söz ederken araya sokuşturduk. tekrar kaldığımız yerden devam edelim.

l lu

topraklar suyu ve meraları en bol, eki lip biçildiğinde toprak ları

llu

ı· 1 1 verimli topraklardır. Fakat onlar konar-göçer insanlardır.

Koy u ı ı

p ı ı 1 1 ııekle uğraşırlar; tarımdır, ekip biçmektir onların i ş i değildir. H a l ­ l ıı ı k i Tatar ist i lasından önce bu topra klarda mamur yerler vard ı . Ü lke­ ık l ı fı la

eki lip biçilmeye elverişli yerler var ve şu anda o bölgeler bakir

l t ıpraklar gibidir. Kıpçak ülkesinde meyve yüklü çeşitli ağaçlar vardır. l l ; ii ın, n ar, ayva, elma, armut, şeftal i , kayısı. ceviz, incire benzeyen ve 12 l·. ıpı,:aklar arasında babik ( 2\,,L ) 1 denilen bir meyve yetişir. Şu an

ı ı ıcvcut

olan meyveler, daha önce bu toprakl arda yaşayıp da tarıml a

ı ıf'.raşmaya düşkün olan insanların geride bıraktıkları şeylerdir. O tah1 '1

''

Bakara su resi, 249. Quatremerc

bu kelimeyi mad ı mak şeklinde okumuştur, ama madıımık meyve

degil, bir bitkidir.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

1 20

ribat sırasında birçoğu ortadan kalkmışsa da, bu tür ağaçlar hiWi dağ­ larda çoktur ve şehirlerde pek bulunmaz. Kavun, özellikle de sarı olanı oldukça fazla yetişir; kurutularak konserve halinde bir yıl boyu koru­ ı nur ve çok ucuza satılır. 33 Yumuşaklığı ve tadıyla dikkat çeker. Bazı­ ları ise suyunu sıkarak komposto yaparlar. Şehirlerde havuç, turp, lahana vs. gibi sebzeler bol miktarda bulu­ nur. Bu sebzeler Çerkes, Rus ve Asiarın şehirlerinde de bol miktarda vardır. Onların ülkesinde beyaz renkli, pek keskin tadı olmayan bal da çok miktarda bulunur. Günümüzde İ slamiyet bu ü lkelerde yayılmıştır. Bu dini ilk kabul eden kişi, Cengiz-han'ın küçük oğlu Cuçi 'nin oğlu Berke 'dir. Onun İ slam ' ı kabul etmesinden sonra iman nuru bu ülkeyi aydınlattı ve küçük bir pagan grubu dışında Müslüman olmayan kimse kalmadı. Deşt-i Kıpçak sakinleri sayıca Çerkes, Rus, Macar, As ve Ermeni lerden çok fazla olmalarına rağmen, bu halklar taeiriere satmak üzere onların ço­ cuklarını satın alırlar. Bu insanlar her ne kadar İ slamiyet' i kabul etmişlerse de, onun şer'l kurallarına pek de riayet etmezler. Bazıları Cengiz-han ' ın yasalarını diğerlerinden daha titiz bir şekilde uygularlar. Onlarda pek çok suçun cezası hayli ağırdır. Örneğin yalan, zina, verdiği sözden dönmek ve anlaşmaya uymamak ağır suçlar arasındadır. Han, tebaasından her­ hangi birine öfkelendiği zaman onun mallarını mi.isadere eder ve ço­ cuklarını satar. Keza birisi bir başkasının malını çalarsa, malı çalınan kişi hırsızın mallarını ve çocuklarını çalıp satma hakkına sahiptir. ı 34

ı ı:ı Türkistan' da kavunun kurutulup

kışın ortasında satılması

hala devanı

etmektedir. 134 Yazarın burada sözünü ettiği olay Türklerin "baranta" dediği şeydir. Baranta, malı çalınan kişinin, güçlü birinin veya aşiret reisinin veya köy muhtarının izni ve bilgisi dahilinde, malı çalan kişinin mallarının bir kısmını çalmasına denilir. Ancak Türklerde baranta keyfi bir şekilde uygulanmaz ve bir takım kurallara tabiidir. Örneğin çalınan malın sahipleri suçluları yargılanmak üzere beylerin huzuruna getiremiyorsa ve beyler de suçluları yakalayacak güce sahip değilseler, bu durumda, mağdur kişiye, iyi ve güçlü birinin rızasıyla, gece veya gündüz, gördüğü zararın dörtte biri oranında baranta olarak hayvan


I I A R EZM VE DEŞT- İ KlPÇAK

121

Nizameddin Ebu'! Fedail Yahya b . Hakim'in bana anlattığına göre, l ı a ı ı . bütün tebaasından vergi alır. Hayvaniara kıran girdiğinde veya ,·ok kar yağdığında insanlar vergiyi ödemek için çocuklarını satarlar. Kerbela şehrinden olan tacir Şerif Şemseddin Muhammed el­ l l i'ı seyn1, 738 [ 1 33 7/38] yılında bu ülkeden döndüğünde bana anlat­ ııı ı �tı. Şerif, bu ülkenin her tarafını dolaşmış, AKcakerman 1 3 5 ve Bul­ ı•.ar ülkesine kadar gitmişti. Bu seyahati esnasında erkek ve kadm ol­ ı ı ıak üzere çok sayıda genç köle satın aldığını, sultanın İran üzerine .�e ler düzenlemek için vergi saldığını, ancak bu vergiyi ödemek için �·ocuklarından başka satacak bir şeyleri olmayan anne ve babaların l'V lutlarını sattıklarını anlattı. Bir zaman lar kendi başına bağımsız bir

hayat süren Deşt-i Kıpçak, şimdi Moğolların boyunduruğu altına gir­ ı ı ı i�ti. Bu ülkeye yerleşen ve yerli kadınlarla evlenen fatibierin fizyo­ ı ı omileri bir süre sonra iklim şartları sebebiyle değişti. Şimdi lerde her ı k i gruba mensup olanların fiziki görünümleri aynıd ır. B ir ülkede veya

hiilgede uzun süre kalan insanların fiziki görünümleri ve davranış k a l ıpları değişir. Bunu daha önce de belirtm i ştik. Sırp ve Bulgar ülkesindeki insanlar eskiden Müslüman ' dı, fakat uzun bir zamandan beri bu halk gerçek dinini değiştirdi ve haça tapan lıiikümdarlar tarafından yöneti lmeyc başlandı . Mesudi, Murılcu 'z-

kaçırması, ancak hayvanı çalınan kişi hırsızı mahkemeye veremesin diye bu işin gizlice yapıl ması teklif edilir. Zarara uğrayan kişi, sadece çalınan malı değerinde baranta alır. Bu uygulamanın engellenmemesi için barantaya gidilirkeıı boy beylerine ve emin kişilere; hayvanlarla birlikte geri dönerken de yolda veya köylerde rastlanılan insanlara izahat veri l ir. Eğer baranta alan kişi, bu hayvanları gizlice getirir ve bir kısınını saklar veya satarsa, hırsıziara uygulanan cezaya çarptırılır. Ayrıca baranta olarak alınan hayvanlar hamile ise doğum yaptıklarında doğan yavruları baranta yapılan kişiye iade etmek zorundadır. Eğer doğan yavruları gizler veya iade etmczse hırsız muamelesi yapı l ır. 1 1) Akcakerman değil A kkerman olmalı. Akkerman ise Ukrayna'nın güneybatı­

sında, tarihi B asarabya bölgesinde (şimdiki Odessa bölgesinde) yer alan Kı­ rım Türklerine ait bir kaledir. B u kale 1 484 yılında I I . Bayezid devrinde Os­ manlı topraklarına katılmış, fakat 1 8 1 2 B ükreş Anlaşması i le Rusya İ mpara­ torluğu' na bırakılmıştır.


1 22

!'ÜR K I 1 \ R I I AKKINDA GÖRDÜ K U \ R i M Vl,. DUYDUKLARlM

Zeheb adlı eserinde bundan söz eder. Aynı konudan bahseden başka yazarlar da vardır. Hicri 73 1 ( 1 330/3 1 ) yılında Sırp ve B ulgar hüküm­ dan Mısır sultanına elçi göndererek saygısını sundu ve ondan düşman­ larını mahvetmek için bir kılıç ve sancak istedi. Mısır sultanı gelen elçiyi saygıyla karş ıladı; özel bir ikamet tahsis etti ve ona İ skender! kumaştan yapıl mış, sincap kürkünden haşiyesi olan bir elbise, altın süslemeli bir sarık, muhteşem bir kılıç ve sarı renkli, altın süslemeli bir sultan sancağı hediye etti. Kıpçak hanının komşuları olan bu halk onun gücünden çekinider ve teveccühünü kazanmak için ellerinden geleni yaparlar. Konstanti­ noples Kıpçak sınırl arından biraz uzaktadır, fakat Rum imparatoru bu ülkenin sultanıyla daima temas halindedir ve sürekli onunla dostluk anlaşmaları yapar. Rum imparatoru onca gücüne ve kalabalık ordusu­ na rağmen Kıpçak hanını öfkelendirınek istemez ve daima onun gön­ lünü hoş tutmak, barış anlaşmasının bozulmasını ertelemek için gayret sarf eder. Cengiz-han'ın oğullarının bu ülkeyi hakimiyet altına aldığı günden beri de bu durum böyledir. Bizans imparatorunun anlaşmaları yenilernesi için çok uzun zaman geçmiyor ve sürekli Kıpçak haıuna hediyeler gönderiyordu. Seyyah tacir Bedreddin Hasan er-Rumi'nin bana anlattığına göre, Kıpçak hanl ığının Harezm, Sığnak, Sudak, Yarkend, Cend, Saray, Ma­ car, Azak, Akcakerman, Kefe, Saksin, Lak, Bulgar, Başkn·d (Başkurt), Culman (Çulman) 1 36 ve İ bir- Sib ir 1 3 7 bölgesiyle ile sınırdaştır. Culman

136

Rusya'da Tataristan'da yer alan büyük nehirlerdendir ve diğer adı Kama'dır. Bu Kama kelimesi de Keme veya Kemi kelimesinin bozulmuş şekli olmalıdır. Kem, Keme, Kemi kelimesi eski Türkçede "nehir" anlamındadır. N. A. Aristav 'un kaydına göre kelime ya Finceden Türkçeye geçmiştir, ya da Finler

bu kelimeyi Türklerden almışlardır. Uluğ-kem (büyük nehir), Kem (nehir), Kemçik (küçük nehir) anlamındadır. 137 İbir-Sibir Mirza Haydar Duglat'ın Tarih-i Reşidi'sinde ve başka Türkçe kaynaklarda bu şekilde geçer; ancak diğer Müslüman yazarlar ondan Abar, Sebur ve benzeri kelimelerle bahsederler. Yuan hanedam döneminde i-bi-rh Shi-bi-rh o larak geçen bu kel i me Sibirya'nın sinonimi olarak kullanılmıştır. Bununla birl ikte XVI. Yüzyılda İrtış nehri sahilinde Sibir adında bir Türk


l l \ 10 LM VE DEŞT-İ KIPÇAK

1 23

lupraklarının ötesinde Sibirya toprakları Hıta ülkesiyle sınırdaştır. Aynı ,,·yyah Bakü şehrinin Şirvan eyaleti sınırları içinde yer aldığını, onun l�ı·ıııcn yakınlarında Türklerin Demirkapı1 3 � dedikleri bir kapının bulun­ ı l ı ıgunu anlattı. Deşt-i Kıpçak'ın bir boyu Bakü'den başlayarak Hıta ·o�ı ı ı rlurına yani kervan yürüyüşüyle beş aylık mesafede bulunan İ bir­ ' , ı l ıir sınırlarına kadar uzanır. Eni ise Ceyhun 'daı;ı Ttına 'ya dayanır. Bu pl' l ı i � ülke Ceyhun, Seyhun, Atil [ İ tii/ İ dil], Yayık, Tin [Don] ve Turla l l > ı ııycper] gibi büyük nehirlerle sulanmaktadır. Seyhun ' dan Ttına 'ya 1 .ıdar olan mesafe dört aylık yoldur. Ceyhun ile Seyhun arası on beş ı•ııııliik yoldur. Seyhun-Yayık arası da aynı mesafedir. Yayık-Atil arası uıı dokuz, Atil-Tin [Don] arası bir ay, Tin-Turla arası on gün, Turla­ l ı ıııa arası tanı bir aylık yoldur. Ceyhun'un Kulzüm [Hazar] Denizi'ne diikii ldüğünü söyleyenler yanılnıaktadırlar. Belki de bunun sebebi sözü l'l l i lcn denizin çok büyük olmasıdır. Çünkü Ceyhun nehrinin döküldüğü ynlc Şaş nehri arası on günlük bir yoldur ve ona Harezm Gölü denir. l i n gölün sahilinde Çagır denilen bir dağ 1 3 9 vardır. Bu dağ kışın buzlarla �:ıplanır ve yaza kadar buzları çözülmez. El-Erbil!, Deşt-i Kıpçak'ın en önemli şehirleri arasında gecelerin diirt buçuk saat çektiği Bulgar şehrinin yer aldığını belirtir. düz

Hasan er-Rumi anlattı : "Sonra Mesud' a Bulgar'daki gece ve gün­ durumunu sordum. Bana şu cevabı verdi: Rasat aletleriyle göz-

şehri vardı ve Kuçuın-han · ı n başkentiydi, fakat daha sonra Yermak 'ı n I ne

kumandasında Rus kuvvetleri tarafından 1 5 8 1 ' de zaptedildi. Demirkapı, scyyahlar Türklerin korunınası kolay, aşılması zor i k i yamaç veya tepe arasındaki geçitiere "demirkapı" dediklerini belirtirler. Azerbaycan 'daki Demirkapı'nın Arap coğrafyacılarının eserlerinde geçen şekli "Babu' l Ebvab"dır. Acem yazarlar Dcrbend-i A henln derler. Yapılan tespitiere göre

ı '''

dört değişik yerde Demirkapı adıyla anılan yerler vardı. El- Ö meri' nin başka nüshalarında bu dağın adı Çağra şeklinde geçmektedir ki, doğrusu bu olsa gerektir. Çünkü Agacanov, Çağra ve Çağraoğuz/Çağraguz dağının Sultan Ü veys Dağı'yla özdeş olduğunu belirtmektedir. Fakat dagın bulunduğu yer hakkında İ slam coğrafya kaynaklarında bir görüş birliği yoktur. Kimileri bu dağı Tanrı Dağları silsi lesine bağlarken. kimileri dağın Çin sınırına kadar uzandığını belirtmektedir ki, gerçekle ilgisi yoktur. Beyani' nin eserinde dağın adı kılh-i çağra şeklinde geçmektedir.


1 24

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLAR l M

lemledik ve orada gecenin dört buçuk saat olduğunu tespit ettik ki, gecenin önemli bir kısmı eksiktir. 1 40 Afikun (veya Afikul) [Vogul­ lar' ın] kasabasında da gözlemlerne yaptık ve orada geeelerio daha da kısa, üç buçuk saat olduğunu yani B ulgar şehrinden bir saat daha kısa olduğunu gördük. Bulgar ile Afıkun şehri arası normal yürüyüşle yir­ mi günlük yoldur." Kasaba, Acemlerin dilinde küçük şehir demektir. Afıkun'dan sonra İbir-Sibir, ondan sonra Culman [Çulman] 1 41 ge­ lir. Eğer birisi Culman'dan doğu istikametinde ilerlerse Karakurum 1 42 şehrine vasıl ol ur. Ondan sonra da büyük ilhanın oturduğu Hıta ülke­ sine gel ir ki, burası aynı zamanda Ç i n ' dir. Eğer aynı yolcu batı isti­ kametinde ilerlerse Rus topraklarına, sonra da Frenk ülkesine ve batı denizi sakinlerinin topraklanna ulaşır. Günümüzde i lhanın oturduğu başkentin adı Hanbalık'tır. 1 43 Sibir toprakları ve Culman Başkırd'a bitişiktir. Başkıı·d ülkesinde muteber bir M üslüman kadı vardır. Sibir toprakları ve Culman [Çulman] çok soğuktur. Altı ay boyun­ ca dağları, evleri ve toprakları karla kaplıdır. Bu yüzden hayvanları azdır. Burada yaşayanlar kuzeyin tam merkezinde oturan insanlardır. 140

Mesudi. Muruc ez-Zeheb 'te şöyle der: "B ulgar topraklarında geceler yılın belli bir döneminde oldukça kısadır. Bir insanın tenceresindeki yemeği

141 142

pirişineeye kadar sabah olduğunu söyleyenler vardır." ( M uruc, s.

1 43)

Çulman nehri üzerinde kurulu küçük bir yerleşim birimi idi. İtil nehrinin kol ların dan biri olan Çulman nehrine Kama nehri de denir. Bir dönem Uygur

Hakanlığı 'nın

Karakuru m, I 2 I 8- I 2 1 9 yı Il annda

başkenti olan ve Moğolistan'da yer alan

Cengiz-han

tarafından fetbediterek başkent

yapıldı. Fakat baskent olarak yalnızca otuz yıl kadar kullanıldı. 143

Kuzey Çin 'de Kubilay tarafından Türkistan'dan getirtilen mimar ve ustalara kurdurulan ve han kendi anlamına gelen şehir. Hanbalık daha sonraları tüm Türk ve İslam kaynaklarında bu adla tanındı. Bu başkent Çince'de önce o devirdeki Pekin şehri için Chung-tu (orta başkent) olarak kullanılırken, Hanbalık adını aldıktan sonra Ta-tu (büyük başkent) diye isimler Şehri adını verdiler.

almıştır.

Batılılar daha sonraki dönemde bu şehre Tartar


1 1 !\ R I\ZM VE DEŞT- İ KIPÇAK

1 25

ı, ok az insanın yolu onların oturdukları topraklara düşer. Yiyecekleri ıll'

sı mrlıdır.

Söylendiğine göre burada insanlar bulduğu her hayvanın kemiklerini onları içindeki yağların tamamını alıncaya kadar kaynatır. Daha •ıı ınra bir kenara bırakır ve bu kaynatma işi kemik!e hiç yağ kalmayın­

l t ıp lar,

kadar yedi defa tekrarlanır. Hayat şartları zor olmasına rağmen nısanlar arasında onlar kadar mevzun yapılı, onlar kadar beyaz olanı voklur. Güzel çehreli, beyaz, yumuşak tenli ve mavi gözlü insanlardır.

ı ııya

1 !asan el-Erbili', bana Hasan er-Rumi'nin bu ülkeye seyahat ettiğini daha fazla şeyler anlattığını söyledikten sonra, Şeyh Alaaddin b. N ınnan el-Harezml'nin şunları söylediğini nakletti: "Deşt-i Kıpçak 'ın ııtıınluğu İ stanbul Denizi'nden İ rdiş [ İ rtiş] nehrine kadar altı aylık yoldur, eni ise Bulgar eyaletinden Demirkapı'ya kadar yaklaşık dört ııylık yoldur." V l'

Tebriz ve Meraga1 44 şehirlerini ellerinde tutan Kıpçak hanlarının ı ıl:rclere sahip oldukları konusunda Molla Nizameddin Ebu' ! Fedail Yahya et-Tayyari'nin anlattıkları şu şekildedir: "Büyük i lhan, Hüla­ ��u 'ya İsmailileri ve dağlardaki asileri öldürmesini emredince, Hülagu ondan kendisine kalabalık bir ordu vermesini istedi. İ lhan da Cengiz­ han 'ın ordusundan her dört kişiden birini ona verdi. Hülagu fetih işini ıa ınamlayınca bu askerler onun la birlikte kaldı. O da çeşitli eyaletleri lıu askerlere arpalık olarak verdi. Hanın Deşt-i Kıpçak ve Harezm 'den giiııderdiği ordulara Tebriz ve Meraga düştü. Böylece bu ordular bura­ ları arpalık o larak aldılar. "Daha sonra Hülagu ölüp de tahta oğlu Abaga çıkınca, sultanları Herke 'nin Tebriz'de bir cami yaptırmak istediğini söyleyerek onu 111

Meraga: Azerbaycan'ın eski idare merkezi . Şehi rde yaşayan halk Türkçe'nin Azerbaycan lehçesini konuşur. Bundan başka biri Arabistan' da, diğeri Mısır'da olmak üzere Menlga adını taşıyan iki yerleşim birimi daha vardır. Meraga,

ortaçağda

Selçukluların ve

sırasıyla

Ahmedilllerin,

Arapların,

Deyleınl ilcrin,

Ravvadi lerin,

Moğolların, Osmanlıların ve Rusların

hakimiyetine girmiştir. Hülagu, Nasıreddin Tusi için burada büyük bir rasathane kurdurdu.

Şehrin batı kesiminde

bir tepe üzerine

rasathaneden geriye yalnızca harabe haldeki duvarları kalmıştır.

kurulan


1 26

T Ü R K I . ! R l l t\ K K INDA GÖRD Ü KLER i M VF DUYDUKLARlM

aldattılar. Abaga, onlara gerekli izni verdi. Böylece onlar orada bir cami yaptılar ve camiye Berke-han'ın adını verdiler. Daha sonra ku­ maş imal etmek amacıyla bir atölye kurmak için izin istediler. Onu Berke-han adına kurdular. Bu durum Berke-han ile Abaga arasında savaş çıkıncaya kadar bu şekilde devam etti. Berke karşısında yenilen Abaga kaçarken bu atölyeyi yıktırdı. B i lahare iki han arasında barı� sağlanınca o atölyeyi tekrar yaptılar. Anlaşmaya göre Berke-han' ın tebaaları alış-verişte kullandıkları paraları kendi ülkelerinden getire­ ceklerdi . Böylece hem cami hem de atölye tekrar Berke-han adına açılmış oldu ve bu durum onların Tebriz ve M eraga üzerinde hak iddia etmelerine yol açtı. Bu iki şehrin kendilerine bırakılınası talebiyle Gazan-han 'a bir elçi göndererek "Bu toprakları atalarımızın askerleri fethettiler ve dolayısıyla buralar onlardan bize ınirastır. Onları bize geri verin" dediler. Gazan-han, onlara "Ben buraları miras yoluyla değil, kılıçla aldım. Tebriz ve Meriiga tarafıından fethedilmiştir ve bu konuda son söz kılıcındır" cevabını verdi. Şimdi Deşt-i Kıpçak'ta hüküm sürmekte olan Özbek-han, sürekli bu talebi yenilemektc ve söz konusu şehirler üzerinde hakkı bulunduğunu belirtmektedir." Şeyh Alaaddin b. Nuınan ' a Deşt-i Kıpçak ordusunun ne kadar oldu­ ğu sorulduğunda "Sayılamayacak kadar çok" cevabını verdi. "Takriben ne kadardır?" diye sorulduğunda ise "Bilmiyorum, ama bir defasında Mavedlünnehr hanı Esen-buga tahta kendisinin daha layık olduğu iddia­ sıyla büyük ilhana ve Kıpçak hanına karşı çıkıp kervanları vurmaya başladığında, büyük i lhan Kıpçak ham Tokteka'ya [Toktao] bu asiyi cezalandırması için mektup gönderdi. Bunun üzerine han ordusundan her on kişiden birinin alınmasını emretti ve böylece 250 bin kişilik bir orduyla Esen-buga üzerine yürüdü. Gönüllüler bu rakama dahil değildir. Her süvarİ yanında iki köle, otuz baş koyun, beş at, bakır kaplar ve silah taşımak için bir araba bulunduruyordu. Tokteka, Esen-buga'ya saldırdı ve onu ağır bir yenilgiye uğratarak muzaffer bir şekilde geri döndü. ,

"Kıpçak ülkesi Demirkapı 'dan başlayarak Nogra (Yugra t.!) 'ya1 45 kadar uzanır. Deınirkapı, İskender'in kurduğu bir şehirdir

1 45 Quatremere, hiç tereddüt etmeden kelimeyi Yugra olarak okuduğunu ve

bunun Rusların Yugri dedikleri ülke olduğunu be lirtmektedir. Bartold'un ve


1 1 \ R I'.lM VE DEŞT- İ KlPÇAK

127

1 , . ya kınında şimdi mevcut olmayan demir b i r kapı vardır. Kıpçak ıı l k csinin uzunluğu M ısır' daki Nil nehrinden çok daha uzun olan İ rtış tll'lıri nden yani Hı ta toprakları sınırından başlayarak İ stanbul 'a kadar ı ı / :tııır ve hatta daha da ileriye, Rus topraklarını Frenklerin toprakla­ l t ndan ayıran Nemec (Alman) sınıra kadar dayanır.

'Tacirler Bulgar şehrinden 1 46 ötesine gitme;!er ve yönlerini Cul­ ı ı ı:ııı ' a çevirirler. Cu l ınan tacirleri ise Yugra 'ya giderler. Çünkü burası h ı ı1.cyin en uzak noktasıdır ve oradan sonra İskender'in yüksek bir 1 ı ı ıııare şeklinde kurdurduğu büyük kuleden başka bina yoktur. Ondan ı ıll'si ise karanlıklar ülkesidir. 1 4 7 Bir seyyah bu "karanl ıklar ülkesi"nin til' demek olduğu şekl indeki soıuya şu cevabı verdi: "Burası, sürekli �:ırl a kaplı soğuk çöller ve dağlardır. Burada güneş hiç yüzünü gös­ ı nınez; hiçbir bitki bitmez ve hiçbir hayvan görülmez. Sürekl i yağınur y : ığ an, kes if bulutlarla kaplı, güneşin hiç doğınadığı, ağaçların ve dağ­ l a rın hep karta kaplı olduğu yerde denizle bütünleşir." Nuınan, Kıpçak ülkesinden bahsettikten sonra şöyle dedi: "Bu hanın ll'haasının en kalabalık kesimini kuzeydoğuda yaşayan insanlar oluştu­ ı ur. Bunlar sayılamayacak kadar çoktur ve önemli bir kesimi Ruslardır ve nüfusça onlardan sonra gelen tebaa Deşt-i Kıpçak Türkleridir. Bu 1 iirkler birçok kabilelere bölünürler. Bunlar arasında Müslüman olanlar d:ı vardır, pagan olanlar da. Kıtlık ve aşırı pahalılık zamanlarında ço-

Minorsky'nin açıklamalarından Yugra'nın Yigur veya Yugur şeklinde de yazıldığı ve Aral Gölü yakınlarında bir kasabanın adı olduğu anlaşılmaktadır. Kasabanın adı muhtemelen Kıpçaklada birlikte Harezm yakınlarındaki 1�"

bozkırda yaşayan Uygur asıl l ı Yuguroğullarından gelmektedir. Bul gar şehri: Bulgarlar tarafından İ til havzasında kurulmuş olan bir şehirdir, fakat İ bni Fazlan zamanında bu şehrin mevcut olup olmadığı bilinmiyor. M u htemelen daha sonra kurulmuştur. İ stahri Bulgar şehrinden ve ona yakın bir yerde bulunan Suvar şehrinden söz etmektedir. Fakat İ stahri eserini 950'\erde yazdığına göre muhtemelen B ulgar şehri İ bni Fazlan 'ın elçilik göreviyle gittiği 932 yılında yoktu. Ü zerinde Bulgar şehrinin adı geçen en eski tarihli sikke 976 yılına aittir. Moğol\ar I 237 yılında bu şehri ciddi ölçüde

tahrip ettiler. 1 ' İ bni B attuta'nın anlattığına göre karanl ıklar ülkesi ile kızakların köpeklerle çekildiği topraklardır.


TÜ RKL ER HAKKINDA GÖ RD Ü KLER i M VE DUYDUKLARlM

1 28

cuklarını satarlar. Ucuzluk dönemlerinde yalnızca kız çocuklarını satar­ lar. Erkek çocuklarını ise başka çare kalmayınca satarlar." H arezmli tercüman Şücaeddin Abdurrahman ise şunları anlattı : "Saray şehrin i Berke-han Turan nehri 148 sahilinde kurdurdu. Şehir, çevresinde sur bulunmayan çorak bir arazidedir. Hanın sarayı oldukça büyüktür ve tepesinde iki Mısır kantan 149 ağırlığında altın bir hilal bulunur. Sarayın çevresi beylerin oturması için yapılmış hisarlarla çevrilidir. Bu saray onların kışın yaşadıkları yerdir. Nehir, Nil'den üç misli veya biraz daha büyüktür. Bu nehirde Rus ve Saklabların 1 50 ül­ kesine giden büyük gemiler yüzer. Esasen bu nehir Sakiabların toprak­ larından doğar. "Saray şehri, pazarları, hamamları ve önemli binaları olan büyük bir şehirdir. Şehirde dışarıdan getirilmiş pek çok köle (ec Hib ..,_,)4-1) vardır. Şehir ortasında nehirden açılan bir kanalla oluşturulmuş bir göl vardır. Şehir halkı su ihtiyacını bu gölden karşılar. İ çme suyunu ise arabalarla taşınan seramik küplerle nehirden getirip parayla satarlar.

Harezm "Saray ile Harezm arası yaklaşık bir buçuk aylık yoldur. Bu yol üzerinde Vahak 1 5 1 ve Kutlukent şehirleri bulunur. Bu ülkede tedaviilde olan dinar altı dirhem değerindedir. 14� Şimdiki adı Volga o l an İ til nehri kastedilmektedir. 14<) 1 '0

Mısır kantarı, çeşi t l i yüzyıllarda ağırlığı 45-55 kg. arasında değişen bir ağırlık ölçü b irimidir. Saklab: Arap ve Pers coğrafyacılarının eserlerinde "sakalibe" şeklinde çoğul sigasıyla geçen bu kelime başta Bartold olmak üzere birçok Rus şarkiyatçı tarafından "Slavyanlar" olarak tercüme edilmiş ve Arap coğrafyacıların kelimeyi Slavyan yerine yanlış kullandıklarını ileri sürmüşlerdir. Sakiablar Slavyanlar olamazlar. Çünkü Arap coğrafyacılar onları Türklerin bir kolu Örneğin Ebu Hamid el-Gamati, Sakiabların

olarak göstermektedirler.

ülkesinde halkı Türklere benzeyen, Türkçe konuşan ve hatta oku Türkler gibi atan Gur Kuman adlı bir şehri gezdiğini bel irtmektedir. Zeki Yelidi Togan da 151

Sakiabların Türkçe konuştuklarını kaydetmektedir. İ bni Battuta'nın Suracuk olarak bahsettiği şehir olma l ı .


l l 1 1� 1 /.M

VE DEŞT-İ KlPÇAK

1 29

"Saray'la Harezm'deki fiyat l ar neredeyse birbirine denktir. Ha­ rı tlı, 3 3 0 dirhemdir. Ü lke halkının gıda maddesini buğday, arpa, ı ı ı ı l : ı rı ıı erzen (uJ)) 1 52 dedikleri mısır, maş (vil...) 1 53 ve cavurs ( ...>' J J4- ) ı ı l ı ı � l ı ı rur. B u cavurs dedikleri yonca tohumuna benzer bir bitkidir. 1 ı ı ı ı ı bu tahıl ürünleri rıtl ile satılır. Bir eşek yükü hububat almak için 1 1 10 rı tl harcamak gerekir. Ortalama buğday ve rtıaş fiyatı 2,5 dinar, " p : ı ve mısır iki dinardır. Cavursun da fiyatı aşağı yukarı aynıdır veya l · ı ı u fazladır. Fakat genel olarak buğday fiyatına yakındır. Ü ç rıtl ı. ı ıy ı ı ıı eti ortalama bir dirhemdir.

' ' .• ı ı ı

'

" l hı ülkede hurma, zeytin, şeker kamışı, muz, limon, portakal ve ı ı ı.ıı ıdalina hariç her tür meyve yetişir. Bütün vahşi hayvan ve kuş ı ı ı ı lcri mevcuttur. Boyları neredeyse yaban öküzü boyuna yakın iri ı···y ikler de vardır.

"Atmış yıl boyunca rahatlıkla kullanılabilen kazanların yapıldığı yatakları mevcuttur.

ı ı ı; ıdcn

"Bu ülkede At Dağı (J,,;JI �) denilen bir dağ vardır. Bu dağda su­ l ı ı ıııüzmin hastalıkları iyileştiren bir kaplı ca bulunmaktadır. Hastalar l 1 1 ı kaplıca başında bir hafta kalırlar ve her gün sabah ve akşam bu ı ı y l a yıkanırlar. Her banyodan sonra aynı sudan içerler ve bunu hasta­ l ı ktan kurtuluncaya kadar sürdürürler. "Ceyhun nehrinde kılçıksız bir balık türü vardır. Bu balığın sadece ı ı ı t ıııda omurga vazifesi gören bir kemik bulunur. Geri kalanı ettir. l lı ı l ığın başı çok güzeldir.

"Harezm şehri Ceyhun nehri üzerinde, iki yaka arasındadır. Şehir­ yüz Yahudi, yüz Hıristiyan evi vardır ve onların daha fazla ev sahi­ lıı olmalarına izin verilmez. Harezm yakınlarında Mankışlak denilen ı ıv:ıl şekilli bir bölge vardır. Eni ve boyu beş ayl ık1 54 yoldur. Tanıa­ ı ı ı ı y l a bozkırdır ve orada kalabalık Türkmen kabileleri yaşarlar. Man­ ı, ı � l a k ile Ceyhun arasında Ak balkan denilen bir dağ vardır. Bu dağ, " Y ' " zamanda Horasan ' ın kuzey sınırını oluşturur. Harezm, Horasan

ı iL'

Bir tür pirinç. Buğdaygillerden mercimeğe benzer bir tahıl ürünü. ' Bir y anlışlık olmalı. Herhalde gün yerine sehven ay yazılmış.


1 30

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE D UYDUKLARl M

v e Miiveriiünnehr'le bağlantısı olmayan ayrı bir ülkedir. Hemen hl'ı yeri sahralarla kaplıdır. Kuzeybatısında Guzların ülkesi yer alır. Orl :ı kesimi ve doğuda kalan kısmı Horasan' a sınırdaştır. Harezm, Ceyhuıı nehrinin iki kolu üzerinde yer alır. Kuzeyinde H arezm dilinde K:ıı denilen bir şehir vardır. Orta kesimde ise Curcaniye 1 55 yer alır. H:ı­ rezm' de birçok şehir vardır ve bunların en başında da sınır boyund:ı yer alan Tahiriye gelir. Tahiriye, Amul'a yakındır. Tarım, genellik k Ceyhun'un iki yakası arasında yapılır." "Kıpçak hanları kışı Saray şehrinde geçirirler. Yazlık kamplarını ise Turan' ın eski hanları gibi Arak-tag'a (Ural) kurarlar. Bu dağ, Ç i ı ı sınırından batı ülkelerinin u ç kısmına kadar uzanır. "Özbeklerin toprakları Dargan-Harezm' den başlayarak doğuda Kaşgar'a kadar uzanır. Eni ise yine Harezm'den başlayarak sarnur w sincap kürkünün getirildiği Sibir'e kadar dayanır. Burası Saklapları ı ı yurdunun bir kısmını oluşturur. Oradan ötesinde marnur yer yoktur. "Bir gün bu ülkeden olan bir şahıs hakkında konuşurken, Numaıı, gecelerin bu kadar kısa olduğu, ortalığın kararmasıyla birlikte nerl:­ deyse hemen aydınlandığı bir memlekette namaz saatlerinin nasıl bi:­ lirlendiğini sordu. "Harezm Cengiz-han ' ı n oğullarının eline düşünce, bu ülkedeki as­ kerlerin daha önceki iktiilarını ellerinden almadılar. Kimin babasının elinde bir mülk varsa, bu mülk şimdi çocuklarının elindedir. "Beylerin ellerinde 200 bin veya 1 00 bin gibi daha az yıllık geliri olan iktiilar vardır. "Kıyafetleri İ slam ül kelerinden Mısır ve Suriye'deki askerlerin kı­ yafetleri gibiydi veya ona yakındı. Şimdi ise Tatar kıyafetleri giyiyor­ lar. Yalnızca daha küçük ve yuvarlak sarıklar bağlıyor lar."

15' M irhond şöyle der: "Harezm, cesaret ve bi lgelikleriyle ünlü pek çok insanın

doğup büyüdüğü bir eyalettir. Bazen Curcaniye de denilir. Türkmenler ise ondan Urganç olarak söz ederler" demektedir.


VI.

ANADOLU 'DAKi TÜRK ŞEHİRLERİ

�i mdilerde Diyar-ı Rum denilen bu ülke, uçsuz bucaksız, göz ala­ ı ı l d iğine uzanan bir ülkedir. Konstantiniyye Körfezi 'nden başlayarak ·Lıy taş Denizi 'nin [Karadeniz] güneyine kadar uzanır. Naytaş Deni­ ı 'ı ı i ıı çevresi dağlıktır ve bu ülkenin sırtiarına kadar uzanır. Selçuk ıp,ııllarının bakiyelerinin son zamanlarına kadar bereket ve bolluk ı ı ıdu, saray ve çetr sahibi hükümdarın oturduğu ülke idi. Sultanın ııılıasından tevarüs ettiği saygı muhafaza edilmekte ve ülkesinin refahı ıısscdilmekteydi. Diyar-ı Rum'un şöhreti hala dillerdedir. Gönüllerde bu kayserin ı ırdunun, kisraların yan komşusunun öyküleri hala anlatılır. Bu ülke­ ıı ı ı hükümdarının yüksek bir yeri vardı. Dünyanın üçte biri onundu. ı ı ııkü yeryüzü hükümdan olarak ancak Fars, Rum ve Türk hüküm­ iii'larından bahsedilirdi. üç h ükümdarın atası Efridun 1 5 6 yeryüzünü onlar arasında üçe ı k s i ın etmişti. Rum, bu üç ülkenin biridir ve halkı da teslis 1 5 7 halkıdır. Hu

l 'crslerin efsanevi kahramanlarındandır ve Cemşid 'in soyundan gelmektedir. Dahhak' ı öldüren odur. İ rac, Selm ve Tur adında üç oğlu vardı. Dünyayı onlar arasında taksim etmişti. i ran lılar ve Turanlılara o bölge, Selnı ' e ise Şam c ivarı verilmişti. Mesudl'nin kaydına göre bazı Pers şairleri yazdıkları şiirlerde Cemşid' i n üç oğlunun adını zikretmişlerdir. Örneğin bu şiirlerden bir


1 32

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER i M VE DUYDUKLAR l M

İ şte bizim burada bahsedeceğimiz ülke, onların payına düşen ve gün ii müze kadar Konstantiniyye Körfezi 'nin 1 58 doğusundan başlayarak Er menistan' a, Arap topraklarına ve Şam'a kadar uzanan bölgede hatıraları saklanan ülkedir. Daha önce belirttiğimiz gibi Selçukluların son zamanlarında bu ii i · ke ihtişam ve azarnet yurdu, eğlence ve zevk-ü sefa meclisi idi. Halk gününü gün ediyor, zevk içinde yaşayıp gidiyordu, fakat sonraları dünyanın her yerini dolduran Cengiz-han oğulları buraya çıkageldiler. Ancak, onlar Selçuklu bakiyelerini Rum sultanı olarak yerlerinde bı raktılar ve onların yanında yanlamasına uzanmış olan aslanlarını diz­ ginleyecek, sütleri onların istedikleri gibi sağacak yöneticiler atadılar. Ama günler onların da sonunu getirdi ve İ slam örtüsünün yayılması için onları bir kenara attı. Melik Zahir B aybars el-Bundukdari'nin Kayseri'ye girip oradak i Tatarların bir kısmını kılıçtan geçirmesi ve orada kalmayıp geri dönü­ şü bilinen bir şeydir. Halbuki Ai-i Selçuk'un tahtına oturmuş, tacını giymiş, kendi adına dinar ve dirhem kestirmiş ve halk da ona bağrın ı açmıştı. Ama o , onların (Tatarların) baht yıldızının geri dönmesinden korktu ve onların ateşlerinin küllerinin henüz sönme vaktinin gelme­ diğini, kılıçlarını kınlarına sokmayaeaklarını düşünerek geri çekildi. Böylece Moğollar Anadolu ' da varlıklarını sürdürmeye devam ettiler ve Al-i Selçuk saltanatı varlığını noktaladı. Son uçta bu ülkenin pek çok kısmı oradaki Türk gruplarının eline geçti. Moğolların ufku iyice daraldı ve son nefesini vermesine ramak kaldığı sırada Türkler Moğol­ ları boyunduruk altına aldılar. Moğollardan ancak onların yönetimini kabul edenler hayatta kalabildi lerse de, Cengiz-han'ın imparatorluğu son nefesini veri nceye veya devletin bazı sütunları yıkılıncaya kadar

tanesinde, "Böldük mülkümüzü sağlığımızda, kasabın tezgahında et parça­ ladığı gibi; Şam ve Rum' u verdik ta Güneşin battığı yere kadar Selm' in payı olarak, Tur'a verdik Türkleri; Türklerin toprakları amcaoğlumuzdadır." (Muri'ıc, 1 95 - 1 96 ). " 7 Baba, oğul, ruhulkudüs inancı.

1 58 Metinde Kostantiniyye şeklindedir. Araplar Konstantiniyye yerine Kostan · tiniyye şeklinde yazarlar.


1 1 ı Al

ı

H lLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 33

.yııııla itaat arasında gidip geldiler. Ama Moğol devletinin [İlhanlıla­

ı ıı ı l sarsılmaya başlamasından sonra ayakları yere sağlam basmaya, ı l i ıdariarını sağlamlaştırmaya başladılar. 1 ürkler Rum diyarını hakimiyet altına aldıktan sonra Mısır sultan­ Lıı ı ııa ı w mektup yazıp, onların desteğini sağlamaya çalıştılar ve onları ııı kalarına almaya gayret gösterdiler. Bulunduğu yerde sultanın naibi ı ıl ı ı ıak için bir ferman isteyene, fermanla birlikte sancaklar, alemler, .ı·ıııboller, teşrifler (nişanlar), yerli kılıçlar, atlar ve yardımcı askerler pııııdcrildi. Onlar, içinde bulunduğumuz şu günlere kadar rahat ve Jl•, ııdc bir hayat sürdüler. Bağlılıklarını bozmadılar. Birbirleriyle içli ı l ı�lı oldukları için onlardan kimi Mısır ve Suriye 'ye gelerek orayı l·. l·ııd isine yurt edindi; oralarda kendilerine emirlik payesi ve iktalar 1 ı·ı i Idi. Her iki ülkede de emirlere itaat ederek hayatlarını sürdürdü ler. I L ıl:l da elçileri Mısır ve Suriye'ye gelip gitmekte, mektuplar teati ··ıl ı l ınekte, karşılıklı mal alıp satmakta, hediyeler sunmaktadırlar. Tüm lıııı ılar Allah'ın fazl-ı keriminden onlara sunduğu nimet sayesindedir.

� imdi fazla detaylara girmeden bu ülkede hakimiyeti elinde tutan hakkında sırasıyla bilgiler vereceğiz.

ı : ı ı l eler

Ebu' l Fazi Abdullah b. Abduzzahir, Melik Zahir Baybars' ın - Al­ l:ılı ona rahmet eylesin, - bu ülkeye giriş ve çıkışını bir mektubunda •1oylc anlatır: "Hiç durmadan yol aldık. Atlarımız burunlarından alev soluyorlar. I l ir yerde ancak bir yolcu kadar duruyor, kuşların yalaktan su içmesi p,ibi bir iki lokma atıştırıyor, sanki arkamızdan düşman kovalıyormuş pıbi zavallı yorgun atianınıza yükleniyorduk. Sultan, Haleb 'ten ordu­ ı ı ı ı ı ı ölüm kalım savaşına gidiyormuş gibi zırhlarını kuşanmasını, öl­ d ı ırücü silahlarını kuşanınalarını emretmişti. Birlikler fermana uygun olarak Haleb'ten yola koyuldular ve hafif dışında yanlarına bir şey almadılar. Yolların içinden geçme­ yi arzuladıkları dağlarda ilerleyerek, uçurumlada dolu tehlikeli vadiler ıırasından yolumuza devam ettik. si lahların

ı

'

Memluk sultanlarına.


1 34

T ÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER iM VE DUYDUKLARlM

Deluk'a,1 60 sakinlerine ağlayan, çiçeklerinin tebessümüne ve gölk rinin kahkahasma gülen o kasahaya uğradık. Deluk'un sağlam hisarla­ rı, muhkem surları vardı. Kiliselerinin sütunianna asılan kandillerin in ateşi yanıyordu. Zifıri karanlık bir gecede Dibac bozkırında önümüzü görmeden yürüdük. Eğer toprak buz tutmamış olsaydı, üzerinden yü­ rüyüp gidenlerin ayakları altından kayıp gidecekti. İnsan sanki çök rnek üzere olan bir yardan geçiyor gibiydi. Yarı uyur yarı uyanık vaziyette, diken üzerinde bir gece geçirdik. Sonra öyle bir ormana daldık ki, kesif ağaçlar yüzünden insanlar birbi­ rini kaybediyor, yolunu bulamıyordu. Ormanın çevresi sanki oraya buraya saçılmış mezarları andıran kayalıklada ve aralarında deri ıı çukurların, hayır, birbirine koşulmuş derin denizierin yer aldığı dağ­ lada çevriliydi. Ormandan henüz çıkmıştık ki, önümüzde karlarla v�: derelerle kaplı dağlar peydalı oldu . Yollar tamamen kapalıydı ve insan "bir çıkış yolu var mı?" 1 6 1 veya çıkışa giden bir yol var mı diye sorar­ dı. Yollar, ancak bir kişinin yürüyebileceği kadar dardı ve ağaçların dalları yolları sarıp sarmalamıştı.. Sonunda şimdi Keynuk [Göynük J denilen kızıl pisliğe ulaştık. Keynuk'un anlamı yakılmış demekmiş. Rivayete göre Sis hakiminin babası Konstantin burayı Rumların elin­ den alıp yakmış ve kendisine mülk edinmiş. Bu olay İ slam ülkelerini çok üzmüş. Sonra sultan Haleb 'ten Keynuk üzerine ordu sevk etmiş. Kasabayı ele geçirip tüm erkekleri kılıçtan geçirmiş, kadın ve çocukla­ rı esir aldıktan sonra yakıp yıkmış. İ şte o günden sonra kasaba harabc­ ye dönmüş ve insan yaşadığına dair bir emare kalmamış. Orada Sey­ ftiddevle b. Hamdan ' ın 1 62 kurdurduğu bir binayı gördük. Geceyi orada geçirdik Atlarımız öyle yorgundu ki, sanki karnı üzerinde yürüyen ı 1ıo Haleb yakınlarında bir kasaba. ı rı ı Giifir suresi, 1 1 .

162

Ebu ' l H asan Seyftiddevle el-Hamdanl. Mütenebbi 'nin efendisi ve onun övgü dolu şiirler yazdığı kişi. H a l ifelerden sonra onun kapısını çalan ilim ve diıı adamlarının hiçbir melikin kapısını çalmadığı söylenir. 9 1 5 yıl ında Diyar-ı Bekir'de dünyaya gelen Seyfiiddevle, Vasıt ve çevresini ele geçirmiş, daha sonra Suriye üzerine yıirüyerek Dımaşk'a hakim olmuştur. Arkasından Haleb ' e dönen Seyfıiddevle 968 yılında orada öldü ve D iyar-ı Bekir\: defnedildi. Seyfıiddevle, B izans İ mparatorluğu ile birçok çatışmaya girmiştir.


1 1, 1\ 1 IOLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

135

·.ııı ı ı ııgenler gibi yürüyorlar v e yorgunluk gösterdiklerinde kişnemeler­ lı Il irbirlerini çekiyorlardı. Neyse, bu arada sanki atların yüzerek geç­

için yaratıl mış dümdüz b ir ovaya daldık. Tam bir denizi geçtik r ken, karşımızda bir dağ beliriverdi. Dağı geçmiştİk ki kendimizi ııı, ·;ıız bucaksız bir vadide bulduk ve mavi nehir anlamına gelen Kök­ ı ı ı ' y:ı ulaştık. Melik Kamil bir zamanlar Rum üzerine yürürken bu ı ı ı · l ı i rden geçmişti. Nehri hızlı bir şekilde geçtik ve ertesi sabah Akça­ ı lı-ı lıcnt'e geldik. Atlarımız bitkin vaziyetteydi. Bayır ve tepeleri inip ı, ı � : ı rak bin bir zahmetle Derbend'i arkada bıraktık. Sultan burada ı . ı ı ı ı p kurdu. Dondurucu bir soğuk vardı. Ordu bütün bozkıra yayılmış yol ları tutmuştu. Bu sırada Sunkur el-Aşkar öncü birliklerle geldi. ı lı ışiarında Ki ray adl ı bir kumandanın bulunduğu üç bin kişilik bir ı . ı ı ar süvarİ b i rliğine saldırıp kılıçtan geçirmiş ve bazılarını esir almış­ ıı Tatarlar satlarını düzeltmişlerdi. Müslümaniarsa tayakkuz duru­ ı ı ıı ıııda idiler. Zilkade ayının onuna tekabül eden Cuma günü düşma­ l l l l l yaklaşmakta olduğu konusunda haber üzerine haber geldi. Sultan, ı ıı dıısuna sebat tavsiyesinde bulundu. ı ı H·si

ılı

1 •.

"

'

Askerler Ebuli steyn [Elbistan] şehrinden bakan kayalıklara hakim ı l11�·ların üzerine çıkmışlardı. Düşman o geceyi Cihan nehrinin - ki ı l ı ıf•.nısu Ceyhan ' dır- kaynağı olan Zaman nehri (?) sahilinde geçirmiş­ r ı Moğollar, her b irinde binden fazla süvarİ bulunan on bir birlik oluş­ ı ı ı ı ı ııuş, Rum [Selçuklu] askerlerine gi.ivenmedikleri için onları b i r ı. 11ara ayırın ış, Gürcü askerlerinden ise yalnızca bir birlik alm ışlard ı . ı ı ı ı ı ı l ar, sultanının sancaklarını ve miğferleri gün ışığı altında kızı l alev 1

l ıııı i Tagrıberdi: "Melik Zahir ( Baybars) ise Haylan ' dan Cuma günü hareket l'dcrek önce

Ayntab 'a,

sonra

Dcluk'a,

arkasından Göynük'e,

oradan

K iiksu'ya, oradan da Akçaderbent'c öğle vakti geldi. Askerleri kırları doldurdu . Emir Şemseddin Sunkur ei-Aşkar bir grup askeriyle gelince onu oncü olarak gönderdi . Bunlar, üç bin kişilik bir Tatar süvari birliğine rastladılar. Başlarında Giray adlı bir kumandan vardı. Sunkur ei-Aşkar onları ıııağlup ederek bir kısmını esir aldı. Bu olay, Zilkade ayının dokuzuna tesadüf eden Perşembe günü oldu. Daha sonra Sultan Baybars'a Tatarların Pervane i Ic birlikte Ceyhan nehri sahilinde toplandıkları haberi geldi. Dağa çıkan

asker Ebulisteyn [Eibistan] ovasını rahat görebiliyordu. (En-Nüczlmu 'z­

ltilıire, Türkçe çev ., s. 53 -54)


1 36

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR lM

gibi ışık saçan askerlerini görünce, önceden kararlaştırdıkları plaııı uygulamak üzere geri çekilmeye başladılar, fakat bu arada tepelerdl:ı ı üzerlerine sel gibi akan süvarilerin hücumuna maruz kaldılar ve hilek ri boşa çıktı. Moğollar kılıçlarını çekerek tek saf haline geldiler. Bu ı ı lar, Abaga-han' ın bugün için her bin askerden seçtiği yüz, her yiit askerden seçtiği on, her on askerden seçtiği bir kişiden oluşan savaşç ı lardı. Başlarında önde gelen komutanlardan Tedavun [Tatavun] ve Rum diyarının yönetimi kendisine bırakılan Tek u [Pervane ], Teda vun'un kardeşi Erhatu, Neınadur Yahşi ve binbaşı lardan Zeyrek, Aba ga'nın damadı ve Karlak vardı. Çatışma sırasında bir düşman bölüğü sultanın sancaklarının bulun­ duğu kısma hücum etti. Fakat sultan yerinden Immidamadı ve kalıra manca savaştı. Bu arada dağdan aşağı doğru inen askerler de yardıma geldiler ve düşmanı kıskaç içine alarak kılıçtan geçirdiler. Düşman. cesetleri kan seli içinde yüzen ağaç köklerine, kelleleri atların tuynak­ ları arasında oradan oraya yuvarlanan cisimlere dönüştü. Kendisİnı savunmayı başaramayan pek çok kişi hayatını kaybetti, kurtulanlar ise yarını bir önceki günden daha kederli bir hayata atı l dılar. Ordumuzun sağ kanadı güçlü bir Moğol bölüğüne saldırdı . Çok şiddetli bir çar pışma oldu ve düşman askerleri kan selinde boğuldu. [Muinüddin] Pervane Kayseri 'ye çekildi. Selçuklu sultanı Gıyased­ din, veziri Fahreddin Ali, Atabek Mecdüddin, Emir Cemaleddin el­ Mustavfı, Emir Bedreddin M ikayil ve Pervane'nin yeğeni Emir Tuğ­ rai'ye, Müslümanların Moğolları kırdık larını, kurtulmayı başaranların buraya gelince Kayseri 'ye girip şehirdekileri kıl ıçtan geçirmelerinden korktuğu için çekip gitmeleri konusunda uyardı. Sonra Azer'in sahibi Gıyaseddin'in kızı olan hanımı Gürcü Hatun'u, onun Gürcü melikesi olan anasını ve bu kadının kocası olan Rum sultanı Gıyaseddin 'i bütün malı mülkü ve dört yüz cariyesiyle birlikte alıp Kayseri 'ye dört günlük mesafedeki Tokat'a çekildi. Diğer Rum komutanlarını serbest bıraktı. Bunların çok azı hariç hepsi onunla birlikte gittiler. Pervane, kimsl: haklarında bilgi uçurmasın diye bu işi gizlice yaptı. Sultan oradan hareket ederek Rumman adlı bir köy yakınında kamp durdu. Bu köyün evleri dağ yanıacındaki yığına ehramlar gibi


1 37

1\ N I\I >OLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

ı•orünüyordu ve her evin darnma başka bir ev kondurulmuştu ve sanki y ı ldızların yörüngelerini andırıyordu. Buradaki evlerin hepsinde ahşap �orkuluklar, ince işçilikle yapılmış sergenler vardı ve evlere bir güzel­ lık damgası vuruyordu. Dağlar köyün çevresini bir sur gibi çevrele­ ı ı ı ı�li ve köy sanki o dağlar ortasında ocak üzerindeki bir kap gibi ı lııruyordu. Köydeki köprüler ancak bir kişinin geçebileceği genişl i k­ ll'ydi ve geçitlerinden yalnızca yanlamasına geçilebilirdi. Köyün ya­ � ı ıı larında konakladık. Kurtulanlar kurtuldu. B oğazlara çeki lenler pıısuya yattılar 1 64 ve herkes "şimdi her şey ortaya çıktı" dedi . 1 (' ' Biz oradan ayrıldıktan sonra bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı. l l a�cratlar taşlar arasında, kanatlılar ise yuvalarında boğulup kaldı. 1 oprak, yılanların bile sürünemeyeceği kadar vıcık vıc ık oldu. Dağ­ larda bir tek hayvan bile kalmadı. Düz yerlerde karıncaların ayakları lıilc kayıyordu. İ şte böyle bir durumda bütün gün akşama kadar yol i l l d ık ve hiç bıkkınlık göstermeden kendimizi yola verdik. Akşam vakti çevresi yüksek dağlada çevrili, her tarafından sular fışkıran ba­ laklık bir yere geldik. Buradaki eski Sarus' a bağlı Kışlar Pınar denilen kiiy bir ovada yer alıyordu. Yakınlarında bir gümüş madeni bulunu­ vordu. Tam uykuya çekilmek üzereyken birisi gırtlağını yırtarcasına lııırada bir Tatar grubun çukur bir yerde pusuya yattığını haber verdi. Sultan ve askerler hemen silahlandılar. Yağınura rağmen harekete geçtiler, fakat sicim gibi yağan yağmur onları engelledi. Onlar bu vağmurda ilerleyemezken, kanatları ısianmış bir kuş nasıl uçar ki? Sonra Allah'ın l ütfuyla sultan geri döndü ve "Önemli değil, hiç ol­ ıı ıazsa başımız tehlike belasından azade bir şekilde uyuruz" dedi. Sa-

"

Savaştan sağ kurutup, oraya buraya dağı lan Mogol askerleri kastedilmektedir. Ebu' ! Fazi Abdullah b. Abduzziilıir, Arap dilinin söz cambazlarındandır ve onun bu mektubu ile i bni Arabşalı 'ın "Acaibu'l M akdur"u arasında üslup açısından hiçbir fark yoktur. Bunlar, Kur'an-ı Kerim'i başarısız bir şekilde taklit etmeye kalktıklarından, cümle sonlarındaki iç kafiye uyuşuıııu için bazen gereksiz kel imeler veya cümleler ilave edebilirler. Burada da Ebu 'l Fazi Kur'an'daki Yusuf silresinde geçen "şimdi hakikat ortaya çıktı" anlamına gelen kelimeleri seeiye tutturma adına öylesine koymuştur. Bir önceki cümlede geçen "tarabbasa" i l e "hashasa" ( -.:......_,._._

.:!

�� ..) jS

u'J\ jS. J''.! J '-"'"""ii) iç kafiye açısından uygundur.

0-<

ı-:-.J


1 38

T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RDÜKLER İ M VE DUYDUKLARIM

bahleyin tarifi mümkün olmayan dağlara doğru yola koyulduk ve Ozak 166 denılen bir köye geldik. Köyün alt tarafında köprüler, yontma taştan yapılmış bir han, daha ileride yolcular için bir p ınar başında bina edilmiş başka bir han vardı. Bu köyün biraz ilerisinde ise Semen­ du [Zamantu] kalesi yer almaktaydı. Sultan, kale dizdanna bir mektup gönderdi. Dizdar mektubu öpüp başına koydu ve müstahkem kalesini teslim edip, sultanın talebi halinde emrine girmek için aşağı ineceğini bildirdi. Sultan onun bu davranışına teşekkür etti ve kendisine İhsanlarda bulundu. Derende [Darcnde] ve Devalu [Develi] kaleleri de aynı şekilde itaat arz etti. Oradan eşekleriyle meşhur bir köy yakınındaki düz bir alana indik. Atları nın yemi bitmiş veya yemsiz geceler geçirmeye başlamışlardı. Bir de bizim atlar gelip onların yemine ortak olmaya kalkınca yardımcı olamadılar. O gece iyi muhafaza edilmiş bir miktar saman bulduk. Tekrar dağlarda ilerlemeye başladık. Daha sonra Karatay denilen bir hana geldik. Han, kurucusu­ nun Allah rızasına nail olma gayretinde olduğunu gösteriyordu. Geniş­ lik ve yükseklik açısından en büyük binalardan biriydi. Son derece plan­ lı ve düzgün bir şekilde, merrneri andıran yontma kızıl taştan bina edil­ mişti. Duvarların dış cephesi ve sütunları nakışlarla bezeliydi ki, onları kalemle çizmek imkansızdı. Kapı dışında zemini kesme taşlarla döşeli, sağlam duvarları olan, iki kapılı bir varoş vardı. Burada dükkanlar bulu­ nuyordu. Hanın kapıları demirdendi ve kullanıma son derece el verişliy­ di. İ çeride yazlık eyvanlar, kışlık mekanlar ve ahırlar vardı. Yaz kış buraya yolu düşen bir yolcunun rahat etmesi için her şey düşünülmüştü. Bir hamamı, bir hastanesi, ilaçlar, yataklar, kap kacaklar vardı. Buraya yolu düşen herkes imkan dahilinde ağırlanıyordu. Bu hanın büyük va­ kıfları vardı. O çevrede ve başka yerlerde pek çok arazisi, bu arazilerin gelirlerini hesap edip kayıtlara geçen katipleri, muhasebecileri ve dene­ timcileri vardı. Tatarlar da hanın bu düzenine hiç dokunmamışlar ve eskiden nasılsa o şekilde bırakmışlardı. Rum halkı bu hanı kuran kişiyi Allah ona rahmet eylesin, - övüp göklere çıkarmakta mübalağa ediyor-

166

İ bni Tagrıberdi köyün adını vermemekte ve sadece Hıristiyanlara ait bir köy olduğunu belirtmektedir.


l r < A I >OLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 39

ı l ı ı . O geceyi Kayseri'nin hemen yakınlarında, As1b ı 6 7 adıyla bilinen ı l ıgın doğusunda yer alan bir köyde geçirdik. İmrulkays'ın ı 68 mezarı bu ı l:ığdadır. R umların yüksekliğiyle ilgili darb-ı meseller söyledikleri Ercas 1 1 n;iyes] dağı bu dağdan daha yüksektir. Dünyanın tüm dağları onun viiksekliği karşısında cüce kalır. Bulutların kuyrukları ancak etekleri1 11' ulaşır. Yaz kış karı eksik olmaz. Akşamları ve sabahları sislerle J, ııpl ıdır. ·

Zilkade ayının ortasına tesadüf eden Çarşamba günü, - ki Zöhre ı ldızının bahtlı günüdür, - muzaffer ordu atianarak her tarafı kapladı. '>ııl tan da emirleri ve hanımlarıyla birlikte atlandı. 1

Kayseri halkı, şehir ayanları, alinıler, zahitler, tacirler, kadınlar ve \· ııı.:uklar sultanı karşılamaya çıktılar. Sultan onlara teşekkür etti. Şeh­ ı ı ıı iinde gelen alim ve kadı larını huzuruna kabul ederek her biriyle tek kk görüştü. Fakirler ve insanlar sevince boğuldular. Sultan Gıyased­ ı l ı ı ı' in otağı ve saltanat alametlerinin tamamı küçük sarayın ve Key­ lııisrev denilen bahçenin yakınındaki bir çukurda kalmıştı. Melikinden ı · ı ı ıi'rine, emirinden memuruna herkes, mevki farkı gözetmeden, şerefli ııt.c ngiyi öpmeye koşmuş, tekbir ve tehlil sesleri yükselmişti. İ şte sul­ lan böyle bir anda atından indi. Otağın kapısı önünde adet-i veçhile Selçuk oğullarının bandosu ça­ l ındı. Sonra sultan halka para dağıttı. Her bir yerin başına adamlar tayin �· t t i ve "Sen şuranın başına geçeceksin" dedi. Naip olarak emir-i cali�i (iincü birlikler komutanı) uygun gördü. Herkese yeni görevleriyle i lgili ll'vkilerini dağıttı. Halkın canına ve malına dokunulmayacağı konusun­ ı la teminat verdi . Ama bu halkın iflah olmayacağını, Tatarlardan başka­ sına yaramayacağını, sabah itaat sözü verseler akşama sözlerinden dö­ ııcceğini, akşam söz verseler sabah fikir değiştireceklerini anlayınca, lhl

Asib adında hem Irak'ta hem de Arabistan'da da bir dağ bulunmaktadır. Cahiliyye dönem inin meşhur Arap şairlerindendir. Kabe duvarına asılan ve muallaka-i seb'a denilen şiirler arasında onun şiirleri de bu lunuyordu. i mrulkays daha sonraları babasının intikamını almak için B izans'a karşı açılan sefere katılmış, fakat geri dönerken hastalanarak hayatını kaybetmiştir.


1 40

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER i M VE DUYDUKLAR l M

tüm düşüncesi değişti ve dönmeyi daha uygun buldu. Zilkade ayının oıı yedisine tekabül eden Cuma günü selametle yola koyuldu ve Selçuk oğullarının çetrini başı üzerine kaldırdı. Halk, onun güçlü ve cesur bin olduğunu görmüştü. Kayseri'ye girdiği günün sabahı başkent onun gel i şi şerefine süslenmiş, Selçuklu tahtı hazır edilmiş, sultan da uğurlu biı saatte o tahta oturmuş, böylece taht tekrar şereflenmişti. Halk sultanı tebrik etmeye, mübarek avucunu öpmeye geliyordu. Sonra kadılar, fa­ kihler, sufıler ve tüm sarıklılar, Selçuk oğullarında adet olduğu üzere Cuma günü sultanın huzuruna çıktılar. Yaşı ortanın üzerinde, elbise yenleri en geniş, sarığı en büyük olan savletli emir-i mahfi!, elinden geldiğince heyettekileri düzene sokmaya çalıştı. Sonra sultanın huzu­ runda durarak kendisine verilecek müjdeyi beklerneye başladı. Hafızlar toplu halde ve tek tek en güzel seslerle Kur'an tilavet ettiler. Sonra emir-i mahfi! gırtlağını yırtarcasına uzun uzun Farsça kasideler okudu. Anlayanlar anladı. Doğrusunu Allah bilir. Arkasından hükümdarların şanına yakışmayan bir sofra kurdular. i nsanlar doymak için değil de, adet yerini bulsun diye bir iki lokma atıştırıp tekrar yerlerine döndüler. Sultan yerinden kalkarak bir iki saat kadar İstirahata çekildi. Sonra çok sevdiği otağına geçti. Sarayda Sel­ çuklu sultanının harem dairesi vardı. Kapılarında ipek perdeler asılıy­ dı. Her biri böbürlenmeyi hak eden hizmetkarlar bulunuyordu. Sultan onlara iyi davrandı, İhsanlarda bulundu ve sonra Cuma namazını kıl­ maya gitti. Kayseri ' de Cuma namazı kılınan yedi cami vardı, fakat sıradan camiler gibiyd i. Cuma namazını sultan camiinde kıldık. Pek de sultanların Cuma namazı kılmak için geldikleri bir ibadethaneye benzemiyordu. Şehir halkı ve önde gelenleri de camiye gelmişlerdi . Bunlar orada saf halinde değil, halka halinde oturmuşlardı ve araların­ da Farsça konuşuyorlardı. Bir grup hafız Kur'an okumaya başladı. Böyle de Kur'an mı okunurınuş! Kıraatın içine ettiler! Şarkı söyler gibi, kelimeleri bölerek, harfleri canları nasıl isterse telaffuz ederek okuyorlar, harflerin mahreçlerine hiç dikkat etmiyorlar, ne dedikleri anlaşılmıyordu. Ezan vakti gelince müezzin mahfilinden sırtında geniş yenli elbise bulunan bir çocuk ayağa kalktı. Önce tek başına iki defa tekbir getirdi. Sıra eşhedü en la ilahe illailah 'a geli nce mahfilde bulu­ nanların tamamı ona iştirak etti. Uğultulu ve detone sesler çıkarıyor-


\ I J A I >OLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

141

lıı ı d ı . Sanırsın k i şarkı söylüyorlar! Ezan bitineeye kadar böyle devam ı·t ı ı k :r. Yalnızca o çocuk ayakta dikiliyordu. Diğerleri ise oturdukları

okuyorlardı. Bizden hiç kimse bu ezanın bir tek kelimesini ı l ı ı l ı ı anlamadı. Ezan bittikten sonra emir-i mahfi! olarak bilinen yaşlı l ı ı r �cyh minbere çıkmaya başladı. Minberin en tepesine çıktıktan son­ ı ı ı lıiç alışık olmadığımız bir şekilde dualar etti. Sanki şer'i mahkeme­ ık l ıükim önünde hasmına karşı kendini savunan biri gibiydi. Sonra l ı a t i p minbere çıktı ve hutbe okuyarak sultana dua etti. Neyse ki, kim­ ·.ı· onun duasına eşlik etmedi ve Cuma namazı bu şekilde tamamlandı. \'ı·r dcn

Sultan adına sikke kestirildi ve getiril ip kendisine takdim edildi. bu dirhemleri bizzat gördük. Kayseri 'de kurucularının gayretlerine ' ı· dini ilimiere düşkünlüklerine şah itlik eden medreseler, hankahlar Vl' ribatlar vardı. Hepsi de yontulmuş, süslemeli ve en iyi cinsten gra­ ı ı ı t taştan yapılmıştı. Bu binalar, şehrin en güzel mahallelerindeydi. 1 h:psi en güzel şekilde süslenmiş, Kal i 169 ve Gürcü halılarıyla döşen­ ı ı ıi�ti. Hepsinin içinden sular akıyordu ve her birinin güzel bahçeleri vardı. Kayseri'de seyyar pazarlar vardı. Ne şehir çevresinde ne de ı�·ı ııde dükkan veya pazar bulunuyordu. i l ı ;.

Rum memleketinin veziri Sahib Fahreddin Hace Ali adında biriydi. lkuması yazması iyi değildi. Kendine ait iki yüz kölesi vardı. Çocuk­ ların gelirlerinin, kendisinin, eviadının iktalarının ve özel mülkierin ).'.clirlerinin dışında yedi bin sultani dirhem geliri vardı. Medreseleri n­ ıll:, otağında ve hirgah larında1 70 gördüklerim en büyük meliklerde bile yoktu. Hayır ve hasenatı severdi .

1

ı r��� Kali, Erzuruın'un eski adlarındandır. Müslümanların bölgeyi ele geçirmesin­ den önce Bizans ile İ ran arasında kalan ve bir müddet karışan bölgeyi Ermeni

kökenli Kus adlı biri ele geçirdi. Ondan sonra ise Kali adında bir kadın tara­ fından yönetildi . İ slam öncesi B i zans ve Sasaniler arasında sık sık el değişti­ ren Erzurum 'un adı Müslümanların hakimiyetiyle " Kalikala" olarak değişti­ rilmiştir. Klasik İ slam tarihleri Kalikale adının menşei konusunda şu b ilgiyi aktarırlar: İ slam öncesi dönemde bölgeye İ ranlılar hakimdi ve onların ayrı l ı ­ şından sonra bölgeye Müluk-u Tavaif hakim oldu. işte b u dönemde Erzu­ rum'un hakimi olan şahıs buraya bir kale yaptırdı. Kali adındaki hanımına hediye olarak adını "Kali 'n i n H ediyesi" anlamına gelen "Kal ikale" koydu. 1 70

Aynı b i lgiler Bizans hükümdan Theodosius için de aktarılmaktadır Büyük misafir çadırı.


1 42

TÜRKLER HAKKINDA GÖRD ÜKLERİ M VE DUYDUKLARlM

Muinüddin Süleyman Pervane ve hanımı Gürcü Hatun'a gelince, sakladıkları göz alıcı mallarının hepsi ortaya çıkarıldı. Sultan da mülk­ ü Süleyman ve arş-ı Belkıs' a kurulur gibi onlar üzerine kuruldu. Sultan, Kayseri' de kaldığı bu süre zarfında askerlerinin yalnızca kendisinin bildiği halini düşündü. İbret gözüyle onların durumlarına baktı. Çünkü erzakları azalmış, kılıçlar çarpışmaktan usanmış, bilekler vuruşmaktan yorulmuştu. Artık Rum ' da üzerine gaza edilecek kafir ve cezalandırılacak insan kalmamıştı . Bu ülkede bir kenarda atiarnaya bırakılan hayvanları andıran halktan başka bir şey, haramzadeliğinden dolayı diyet ödetilecek aklı başında bir insan kalmamıştı. Eğer burada kalırsa bu ülke onu taşıyaınaz, kendi ülkesinden gıda maddesi gel­ mezdi. Rum'un kesilecek ağaçları bitmiş, yemi azalmış, ekini kendisi­ ne bile yetmez olmuştu. Muzaffer ordunun atları Rum atlarıııın kabul­ lendiği bakım ve beslenmeye razı olmazdı. Tatarları katiettiği o keskin kılıç bala katilin elindcydi ve ayrıca herkes kabul ederse Ruın ' a iste­ dikleri zaman geri dönerlerdi. Sultan, böylece emirlerine ve mevkebine o ağır emri vererek Zilkade' niıı yirmisine tekabül eden Pazartesi günü yola koyuldu. Ku­ burlu denilen yerde konakladığında Gıyaseddin ve Pervane' den git­ memelerini isteyen elçiler geldi. 1 7 1 Halbuki ordu Sivas ' a doğru ilerle­ mekteydi. Sultan gelen elçiyi iyi karşıladı, duaları için tekrar tekrar teşekkür etti ve bu şartlarda burada kalamayacaklarını, gönderilen mektupların içeriğiyle ilgi lenmediklerini belirtti. Çünkü sultan, Rum askerlerinin kılıç erbabı değil, ehl-i keyf, savaş erbabı değil, zevk-ü sefaya düşkün insanlar olduklarını anlaınıştı. Bu yüzden elçiye Sü­ leyman Pervane'ye iletmesi için sert bir cevap verdi : "Ona de ki, ben Rum'u ve yollarını öğrendim. Annesi, kızının oğlu, kendi oğlu elimde 171

İ bııi Tagrıberd i : "Bu arada Pcr"anc ona mektup göndererek Kayseri ' de tahta oturması münascbetiyle t.ebrik etti . Malik Ziihir de ona mektup gönderip dönüp makamma geçmesini istedi. Pervane, karşı cevap göndererek kendisini on b eş gün beklemesini söy l edi . Maksadı Abaga-han 'a gidip onu Melik Ziihir'i ülkede de geçirmek için arkasından takibe çıkmaya teşvik etm ekti . Tatavun, Emir Sunkur ei - Aşkar ' J a görüşerek bunun Pervane'nin bir hilesi

olduğunu belirtti. Zaten asker de sıkılmaya başl adığı için bu durum Melik Ziihir'in K ays eri ' den ayrılması na sebep oldu." (En-Niicümu 'z-Ziihire, s. 55)


1\ N i\ l lOLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 43

rsirdir. Bu kısa zafer bize yeter. Hac vazifesini yerine getiren insanın �oın şuluk hukukunu gözetmesi gerekir. Bu seferden sonra bize sefer vok. Biz Rum halkının kanını dökmekten, mallarını yolup almaktansa 1\ I lah 'tan bunların karşılığını bize öbür dünyada vermesini dileriz. Saltanat tahtınızda oturmamız Al-i Selçuk'un tahtının şanını yücelt­ ı ı u:k içindi. Ama şunu bilin ki, bizim istediğimizi yapmaktan alıkoya­ r a k hiçbir engel yoktur. Hiç kimse bizim satvetimizden emin olmasın w herkes bilsin ki, bütün mesafeler bizim için bir adımlık yoldur. 1\ l lah'a şükürler olsun ki, bizim atımızın eyeri bu tahttan daha yüce ve daha değerlidir. Bizim topraklarımızda o kadar saltanat kürsüsü vardır k ı , biz o kürsünün bir işaretiyiz ve bizim için Kudüs'ün fethinden daha ıısliin bir fetih yoktur."

Sultan Rum'un önde gelen kişilerini de yanına almıştı. Sonra tekrar yola koyuldu ve Sultan Alaaddin Keykubad ' ın kervansaray denilen lıaıı ının yakınında bir yerde konakladı. Bu han, Karatay hanıyla kıyas­ l:ıııınca daha büyük bir binadır. Çok büyük vakı fları ve pek çok koyunu 1 · ardır ki, bu koyunlar konuklar için kesilir. Sonra Ruyzan Kutlu ova­ sında konakladık. Kutlu, bu ovadaki dağların adıdır. Daha sonra yine yola koyulduk ve Semendu kalesinin arkasındaki düzlükte güzergahı­ ı ı ıız üzerindeki Kızılsu'ya geldik. Geçilmesi zor, kıyıları sarp bir nehir­ ı l ı . Sultan, bizzat kılıcını çekerek geçecek bir yer hazırlamak için eşmc­ Yl! başladı. En yak ınında bulunan kişiler de ona katıldılar ve bir süre sonra geçmeye uygun bir yer hazırladılar. Sonra sultan, askerlerin, hiz­ ıııdkarların, büyük küçük herkesin geçmesine bizzat nezarel etti ve k'rt ibi bozmak isteyenlere fırsat vermedi . Geçecek kimse kalmayınca ııl ına binip suya daldı. Orada merası bol bir vadide konakladı. Tekrar vola koyulup Karacahisar'a geldik. Burası, Pazarbelli karşısında marnur lıir köydür. Bu pazar, dört bir yandan insanların akın ettiği bir pazardır. 1 >rada dünyanın dört bir yanından getirilmiş eşyalar satılır. Sonra tekrar yola koyulup Ebülisteyn ovasına vasıl olduk. Sultan daha önce Tatarlar­ la savaş yapılan yeri tekrar görmek için gitti ve oranın nasıl bir baykuş ııı i ne döndüğünü gördü. Burada Ebülisteyn halkından bir grup takvadar ve dindar kişi sultanı n h uzuruna geldi . Sultan onlardan Moğolların kaç iilü verdiklerini sordu. İ çlerinden büyük olanlardan biri bir diğerine kaç Moğol ' un öldürüldüğünü sual etti. Okuma yazması olan o kişi şu cevabı


1 44

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARlM

verdi : "Ben 6770 kişi saydım." Kılıcın suyundan kurtulmak için dağlara kaçan, ama kurtulamayan, atının kendisini selamete eriştireceğini zan­ nedip de amacına ulaşamayanlar bu rakama dahil değildi. Sultan onları kendi haline bırakarak ağırlıkların, hazinelerin ve sultan atağının Akça­ derbent'e götürülmesini emretti . İki gün belasını arayan bir düşman veya kanını kılıca bağışlamayı özlemiş birini bulur muyum diye bekle­ di. Kimseyi bulamayınca geldiği yoldan başka engebelerle dolu bir yola saptı. İ nsanlar dağların tepelerinde yürümekten yaruldular ve o günkü gibi bir azap çekmedil er . . . "

Diyar-ı Ru m'daki Türk Beylikleri Cengiz-han hanedamndan gelen hükümdarların elindeki Diyar-ı Rum' da yer alan Sibirhisar 172 ( Sevrihisar?) kasabasından Şeyh Haydar Uıyan anlattı: "Her bir Türk beyinin kendi kestirdiği paraları vardır ve bunların hiçbiri bir diğer beyin ülkesinde geçmez. Onların dirhemleri 1 73 genel olarak bizim dirhernin 4/3 değerindedir. Kullandıkları rıtl da bölgelere göre birbirinden farklılık arz eder. En ağın Mısır rıtlının on iki misli kadardır. En düşüğü ise sekiz rıtldır. Hububat, mud1 74 dedikleri kile ile satılır ki, Mısır irdebinin 175 bir buçuk mislidir. Bu ülkelerde, daha doğ­ rusu Diyar-ı Rum'da limon ve portakal gibi asitli meyvelerle hurma ve muz gibi soğuk ülkelerde yetişmeyen meyveler hariç her türlü meyve mevcuttur. Sadece sahil şeridinde az miktarda narenciye yetişir. Küçük ve büyük baş hayvaniara gelince, buradaki at, koyun ve sığırlar hesaba kitaba sığmaz. Sayıca en fazla ve en doğurgan olanı koyundur. Bu yüz­ den dağ taş koyun doludur. Keçilerinin neredeyse en yumuşak ipekle yarışacak kadar ince kılları vardır. Suriye, Diyar-ı Bekir, Irak ve İran sakinlerinin sürüleri ve et ihtiyacının ağırlıklı kesimi Diyar-ı Rum'da 1 72

Quatremere, kelimeyi Sir Hisar şeklinde okumaktadır.

1 73 Bir dirhem: 3 ,207 gr.

1 74 Bir mud yaklaşık 500 gr.dır. 175

İ rdeb: Mısır'da kullanılan eski bir hacim ölçüsü birimi. Yaklaşık olarak 69,6 kg buğday veya 56 kg. arpaya tekabül ediyordu.


1 ' 1! \ I JOLU' DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 45

ve her yıl bir kısmı ihraç edilen sürüler le karşılanır, Bu ülke­ koyunlar, eti ve yağları en lezzetli olan koyunlardır, Balları kar gibi ıu•v:ıt.dır; şeker lezzeti ne çok ağır, ne de hafiftir. Diyar-ı Rum'da gıda 1

ı·l ışl irilen

ıkk ı

ıııı ıddelerinin fiyatları ucuzduL Bunun çeşitli sebepleri vardır: Düşük , , ı ı ı. i, bol mera, aktif ticaret ve deniz !imanları. l l ııbubat fıyatları da Mısır ve Şam'daki fıyatlardan daha düşüktür çoğunlukla onlara denktir. Her türlü et ve süt, neredeyse bedava ı l \ ı labilecek kadar ucuzdur. En besili koyunun fiyatı on iki dirhem­ ı l ı ' l i l�ızl a değildir ki, bizim paramızla yaklaşık dokuz dirhem veya l ı ı ı 1 1 1. daha azdır. Süt ve süt ürünleri o kadar boldur ki, kimse azı veya , ı ı�ı. ı ı için para istemeye tenezzül etmez. İ lkbaharda ise kimse sütün pı• y ı ı i rin yüzüne bakmaz. Çünkü Rum ' da hemen hemen herkesin sü­ ı ı ı ı ı i i sağdığı koyunları vardır ve bu yüzden ne kendisi süt satın alır, ne ı lı �alacak birini bulabilir. 1

ı•y : ı

l la l ın bir rıtlının fiyatı en fazla üç dirhemdir. Burada sözü edilen yaygın ölçü birimi, dirhem ise değeri düşük bir para birimidir. ! �ı ı � ı l süt ilkbaharda çok bolsa, meyveler de sezonunda çok boldur. ı ıı v : ı r- ı Rum ' daki fıyatlar gerek bolluk ve gerekse kıtlık yıllarında, .ı ı ı iye'deki en bereketl i ve en kurak yıl lardaki fıyatlar seviyesindediL

ı

ı l i cıı

< \:ngiz-han ailesinden gelen hanların generalleri tarafından işgal

tutulan bölgede üç gümüş yatağı vardır. B irisi Lülü, diğeri ı ı ı ı i ş 1 76 üçüncüsü i se Balıart (Babirt - Bayburt olarak okuyun) şch­ ı ıı ıdcd ir. Generallerin bölgeden çeki ldikleri 733 ( 1 332- 1 333) yılına l ı ı d : ı r işçiler sürekli saf gümüş madeni çıkarmayı sürdürmüşlerdi. o ı l ı ı ı ıda

l ıı

,

l lu kelimenin Gümiş değil, Lames olarak okunınası gerektiği şeklinde görüş lıL·I irtenler olmuştur. Çünkü M esudl

et-Tenbih ad lı eserinde Anadolu'nun

Akdeniz sahilinde, Tarsus ' a otuz beş mil mesafede Lames adında bir şehirden lıahsetmektedir. İbnü ' l Esir, şehrin Tarsus'a olan uzaklığını on iki fersah olara k gösterir. İ bni Haldun da aynı şehirden ve Lames nehrinden bahseder ki, Tarsus civarındaki Lamuzzo nehri olsa gerektir. M . Beaufort da bir Lamas nehrinden söz etmektedir, fakat el- Ömerl'nin sözünü ettiği şehir Moğol ı.�lilas ı altında bulunan bölgede olduğuna göre, Lames değil Gümiş olarak ok unınası daha doğrudur.


1 46

TÜRKLER HAKKJNDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I � I

D iyar-ı Rum çok soğuktur. Öyle soğuktur k i , ahali kış gelmedl·ıı tedarikini yapar ve ambarlannda saklar. Özellikle pastırma, yağ w şarap hazırlar, kış boyu onlarla gün geçirirler. Kış mevsimi onlar i�· i ı ı lüks hayattır. Kimse evinden çıkmaz v e zaten istese d e çıkamaz. Y : ı l nızca karlar eridikten sonra günlük işlerine dönerler. Şeyh Haydar Uryan ' ın söylediğine göre, Cengiz oğullannın ellerindı· bulunan toprakların dışında Diyar-ı Rum'daki Türk beyliklerinin sayı�.ı on birdir. Fakat bu bilgi, şeyhten daha iyi eğitimli Cenovalı Balaban ' ııı bana anlattıklarıyla örtüşmemektedir. Şeyh Uryan'ın bana adlarını saydığı Türk beylikleri ve elleriıııl" bulunan şehirler şunlardır: 1 . Antalya: Başında Hıdır b. Dündar vardır. Finike şehri de onu ı ı dur. Finike'nin başında Hıdır tarafından tayin edilen ve Menteşe oğı ı l larından olan b i r bey vardır. Yaklaşık 4 0 bin kişilik b i r ordu çıkarıdaı Ben diyorum ki, bu Dündar oğulları Mısır sultanlarından yanad ıı Mısır sultanları onlara değerli hediyeler gönderir. Bu aileden birisi M ı sır ' da emirdi ve Çoban oğlu Timurtaş'ın ölümünden sonra ülkesiı ıl' dönmüştü. Çünkü Timurtaş 'la aralarında bir düşmanlık vardı ve lııı sebepten ülkesini terk ederek kaçmış, fakat bu toprakların onunla koı ı ı şuluğu son bulunca geri dönmüştü. Ancak, Cenovalı Balahan 'ın söy k diğine göre geri dönünce hiçbir şey elde ederneden öldürülmüştür. 2. Rimlas (Milas): Menteşe oğullarının yurdudur. Süvari sayısı l'J ı fazla 3000'dir. 3. Berkeri (Birgi) : Aydın oğlu Mehmed' i n yurdudur. 10 000 kad;ıı süvarisi vard ır. Bu Aydın oğullarının diğer beyliklerle bir akrabalı�·ı olup olmadığını bilmiyorum. Tamamen ayrıdır; kimseyle ittifakı vey:ı dostluğu yoktur. 4. Kasberdik ( Manisa) : Saruhan beyliğinin yurdudur. Sekiz bin k:ı dar süvari çıkarabilir. 5. Balikesri (Balıkesir): Karasi oğlu Demir han 'ın yurdudur. Kcr dema (Bergama) şehri de onundur. Bu iki şehir arasındaki mesafe i k ı günlük yoldur. Kerdema'nın başında bulunan beyin adı Senbug;ı


"ı

' ı IOLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 47

l l ·;nıbuga]dır. Ü lke oldukça bereketli, geniş, fakat oldukça müstah­ �.

ıııdir. Asker sayı sı iki yüzü geçmemekle birlikte, ülkesinin müstah­

ı. , · ı ı ı l i ği lı.

yüzünden kimse orayı işgal etmeye yeltenmez.

Orhan b. Osman ' ın beyliği : Yirmi beş bin atlı savaşçısı vardır. Kostantiniyye Körfezi ' ne sınırdaştır ve o, bu şehrin hükümda­

l t ı ı msı

ı ıl la sürekli savaş halindedir. Bu çarpışmaların çoğu Türk prensin

lı lııııc sonuçtanır ve bu yüzden Grekler için en tehlikeli kişidir. Grek lıııl, iiındarı her ay haraç göndermek suretiyle onun dostluğunu satın . ı l ı ı ıaya çalışır. (Orhan) bir defasında denizi geçerek Hıristiyanların ı ı ıpraklarına saldırdı; yakıp yıktı ve köylülere hiç dokunmadan patrik­ ı. ı ı ı ı i 1 77 esir aldı , oluk gibi kan akıttı ve zafer kılıçlarını düşmaniarına •,

.ıldı.

Allah onu daim muzaffer, katirieri de münhezim eylesin.

7 . Germiyan beyl iği : Argad-Şiar'ın [Alişar] yurdudur. Başkenti .l ıısasi [Kütahya]dır. Şimdiki sahibi Gerınİyan b. Gadşar fA i i şar]d ır. ' ıı ıtii dinlenen, i yi bir beydir. Diğer Türk beyleri de onu sayarlar ve

ıııık anları nispetinde yardımcı olurlar. Yaklaşık kırk bin süvarİden ı ılıı:;;a n bir ordusu vardır. Askerleri savaş görmüş, b i leğine sağlam ı ı·,.ı lcrdir.

X. Gerdeli (Gerede) ili. Şahin Bey' e aittir ve beş bin kadar süvarisi 1

l l l ı l ı r.

'). Göynük Hi sar memleketi. Umur Bey ' in i l i dir. Ü ç bin süvaris i 1

ııı dı r. 1 O. Kastamonu memleketi. Süleyman Paşa · nın ilidir. Şehirleri ve

ı ıı klcri vardır. En meşhur şehri Sinop'tur. Başında Süleyman Paşa'ya

l ı.ıı • l ı Gazi Çelebi adında bir bey vardır. Bir diğer meşhur şehri B avra l l l:ı lra]dır ki, başında Murat Bey vardır. l � i ldiğim kadarıyla bu Kastamonu beyinin Mısır sultanlarıyla itti­ vardır. Karşılıklı elçi l er gönderirler ve aralarında bir dostluk mev­ ' ı ı l l ur. Otuz bin veya biraz daha fazla atlı savaşçısı vardır. Onun ülke­ lıı k ı

.ıııde D iyar-ı Rum'a mahsus igdiş atlar yetiştirilir ki, Arap atlarından ıl.ılıa hızlıdır. B u atların da Arap atları gibi şecereleri vardır. Bu atlar,

Ost düzey bir askeri rütbe.


1 48

TÜRKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLAR l M

yerinde bile yüksek fiyatlardan satılır. Bin altın dinara ve hatta dah:ı fazlasına satılanları vardır. Onların değerini bilenler gözlerini kırprna dan ve fazla pazarlık etmeden bu parayı öderler. Eğer Diyar-ı Rum'd:ı bir ata yüksek fiyat istenirse, "Kastamonu'dandır" denilerek alıcıyı ikna ederler ve ödeyeceği yüksek fiyata değdiğini söylerler. I I. Ermenak [Ermenek] beyliğidir ki, Karamanoğlu' na aittir. Şim diki sahibi Karaman oğlu Mehmet Bey 'dir. Bu aile bu memleketi tc­ varüs yoluyla elde etmiştir ve ailedeki her bireye "bey" diye hitap edilir. Karaman beyinin sahilde Alaiyye adında bir şehri vardır. Hal� arasında Alaya denir. Başında Mehmet Bey tarafından tayin edilcıı Yusuf adlı bir bey vardır. Yine Karaman beyine ait Kırşari [Kırşehir !

adında başka b i r şehir vardır. Merkeze üç günlük mesafededir. Başııı­ da Mehmet Bey tarafından tayin edilen İ shak Bey vardır. Karamano· ğulları güçlü ve kudretlidirler. Orduları kalabalık ve savaşçıdır. Tekfu­ run tebaası olan Ermenilerle sürekli savaşmışlardır. Bunu kimse inkar edemez. Karamanoğullarının ülkesinde kendilerine büyük avantaj w önemli gelirler sağlayan bir demir madeni vardır. Bu maden Allah'ın onlara olan sevgisinin bir nişanıdır. Karaman beyi ha deyince 40 biıı kişilik bir ordu çıkarır. Yine de Tatar hükümdarlarına müdara eder. O da ataları gibi Mısır sultanlarıyla iyi ilişkiler içindedir. Karşılıklı elçi­ ler gönderirler ve Karaınan beyi Mısır sultaniarına hizmette kusur etmez. M ısır sultanları da onları sever ve sayarlar. Bir defasında bu ai leden birisi Diyar-ı Rum 'da hakimiyeti altında bulunan topraklarda sultanın naibi olduğuna dair bir menşur istemiş ve isteği yerine geti­ rilmişti. Daha sonraları Hülagu hanedam sultaniarına karşı isyan bay­ rağı açan Diyar-ı Rum hakimi Sülemiş, 1 78 Mısır sarayına bir mektup göndererek Karamanoğulları ve diğer beylerin de kendi hizmetine girmelerini sağlayacak tüm Diyar-ı Rum naipliğine atandığını göste­ ren bir menşur verilmesini istemişti. Bu menşur şeyhimiz Ebu ' s-sena Mahmud b. Selınan b. Fehd el-Halebi' (Allah ona rahmet eylcsin) tara­ fından yazılmıştı. 179

178 Sülemiş'le ilgili olarak daha ileriye bkz. 179 Menşurun çevirisi adanmıştır.


1 49

1 NA 1 >OLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

Sütemiş'le ilgili bazı bilgiler Sülemiş, Mahmud Gazan-han'ın kendisini idam ettirmek istemesi Suriye'ye sığınınak istedi 1 80 ve Sultan Mansur Laçin'e bir ı ı w k ı u p yazarak Muhlis cr-Rumi adında biriyle gönderdi. Sultan ve ı k v kı erbabı gelen kişiyi iyi karşılayarak "Riz, bize sığınan k işiyi ı l ı � l a ınayız" dediler. Mahmud Gazan-han onun Mısırlılarla mektuplaş­ ı ıı • r ı ı ı öğrenince hemen üzerine bir ordu sevk etti. İki taraf Diyar-ı H ıı ııı ' da karşı karşıya geldi. Savaşın en kızgın anında askerlerinin bir 1 ı·,ıııı onu terk edince, yanınca çok az adam kaldığı için yenilginin l ıı�· ı ı ı ı l maz olduğunu görüp Suriye'ye kaçmaktan başka çare b u l a m a­ ı l ı l l akb 'e gelince kend isini Mısır'da su ltan ı ıı huzuruna götürecek b i r ı ı · l ı hcr veril di. Sultanın sarayına gelince izzet-i ikram ile karşılandı ve ı ·•IL'rse M ısır'da, isterse Suriye 'de kalma konusunda serbest bırakıldı. ı . ı k a ı o, hazinesini, ailesini ve çocuklarını arkada bıraktığım, onları ı · ı · t ı rip Suriye'de birlikte kalınası için yanına bir miktar asker veri lıne­ •ı ı ı ı ı . ba�ka bir şeyle ilgi lenmediğini bildird i . Sultan, ona B e l<teınür ı ı ;l· r i ne

Sultan Laçin ' in kendilerini öldürtmesinden korkan Şam naibi Emir Kapçak .: 1-M ansuri bazı Suriyeli emirler le birli kte kaçarak İ lhanlı lı anı Gazan-han ' a '.i ı gınınış ve onu Suriye' y i fethetmeye teşvik etmişlerdi. Bunun üzerine < i azan-han Suriye'yi feth�.:tnıesi şartıyla Süleıniş b. Abagu komutasıncla 25

lıin kişilik bir süvarİ ordusu sevk etmeye karar verdi. P lana göre Sülemi� �am 'a Sis tarafından geçecek, Gazan-han da Diyar-ı Bekir' dan gel ip Fırat sahilinde karargah kuracaklar, buradan Bire [l3ireeik ), Rahbe ve Kal 'atu'r­ i{uın'a saldıracaklar, sonra Haleb önlerinde bir araya gelecekler, eger Mısır ve

Şam

ordularıyla

karşı laşırlarsa

savaşacak,

aksi

halde

Suriye'ye

gircceklerdi. Sülemi�. Gazan-han' ın yanından ayrıldıktan sonra bir hükümdar lıavasıyla Diyar-ı Rum 'a girdi. Ç ünkü nesep açısından Cengiz-han 'a daha yakın olduğu için kendisini tahta Gazan-han 'dan daha layık görüyordu. B u yüzden Anadolu'ya gelince Gazan-han 'ı tanımaz oldu. Orduyu kendi hizmetine aldı, onlara para dağıttı, Anadolu ' daki büyük bey!ere hi 1 'at! ar giyd irdi. Karamanoğu lları da on bin süvarİyle ona kat ı l m ı ştı. Sü lemiş, Sultan l .açin ölmeden önce ona mektup göndererek Gazaıı-han'a karşı yardım ve destek istemi�, Gazan-han ge l di ği nde Sütemi ş ' in Suriye'ye gittiğini öğrenince onu Anadolu ' da itaat altına almak için geçici o larak Şam'a saldırı p lanı n ı değiştirmişti.


1 50

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLAR l M

Celemi 1 8 ı kumandasında bir keşif birliği verdi. Sülemiş, Diyaı ı Rum'a Ermenilerin toprakları üzerinden geçti. Fakat Sis hakimi onı ı ı ı bu hareketinden hemen haberdar edildi. S i s hakiminin yanında h ı ı miktar Tatar askeri vardı . B unlar düşmanla karşılaşmak için geçitkı ı tuttular. Çarpışmada Bektemür öldürülünce Sülemiş kaçarak Diyar ı Rum kalelerinden birine sığındı. Gazan-han bir miktar asker gönderl' rek onu getirtti ve daha önce hiç kimseye yapmadığı şekilde par�·:ı parça ettirerek öldürttü . Sülemiş, Katkatu adındaki kardeşi ile Muh l i :. er-Rumi'yi Mısır sarayında bırakmıştı . Bunlara lütufidr davranıldı w belli miktarda arazi verilerek yıllık maaş bağlandı. Burada Sülemiş meselesinden hahsetınemizin sebebi, konunun Di yar-ı Rum ' la olan ilişkisidir. Çünkü onunla Melik Mansur Laçin ara sında müzakereci olanlar ve başından sonuna işin içinde bana anlattık !arına göre bulunanlar Karaınan beyleridir. Bunun da sebebi Karama ı ı beylerinin sözleri ve imanlan konusunda kimsenin şüphesinin olma ması, yaptıkları teklifin en iyi şekilde hüsn-ü kabul görınesiydi . D iğer yandan Eretna da Diyar- ı Rum' un naipliğinin kendisine v e rilmesi konusunda Melik N asır'dan bir menşur talep etti ve hat ta Kayseri kadısı Siraceddi n ' i birkaç kez Mısır'a gönderdi. Sonuçta arzusu yerine getirildi ve kendisine bir menşur gönderildi. Fakat o da sadakatini ispat etti ve Diyar-ı Rum'daki camilerde hutbeyi Mel i k Nasır adına okuttu, ayrıca sikkeyi d e onun adına kestirdi. Kestirdigı sikkelerin bir kısmını bağlılığının nişanı olarak Mısır'a gönderdi . Karaman beylerini ziyaret eden ve onların ahvalini gözlemleyenler i ı 1 bana anlattıklarına göre sadık, sabırlı, öfkeye kap ı l ıp yanlış işkı yapmayan insanlarmış ve onlara haset bağlayanların hasedi Allah ' ı ı 1 himayesi sayesinde bir zarar vermezmiş. D iyar-ı Rum beyleri onlara karşı açıktan açığa tavır takınmaya cesaret edemezler. Ayrıca Kara man beyleriyle iyi geçinmeden gerek yazlıklarında ve gerekse kı� laklarında aylarca kalamazlar. Dolayısıyla içlerinde onl ara karşı b i ı kini olanlar, Tatar ordularından yardım almadan herhangi bir saldırı yı akı llarından geçiremezler, ama Allah 'ın hıfz-ı inayeti onları bı ı insanların şerrine karşı korur. 181

Halebi olarak okuyun.


ı

\ l l( lLU'DAKi TÜRK ŞEHİRLERİ

151

M ahmud Gazan-han bir defasında şöyle demiş: "Ben düşmanı do­ ı • ı ı ı l:ı ve batıda arıyordum, oysa düşman benim elbisemin içindeki ı , ıı:ıınan oğullarıymış." Bununla birlikte Gazan-han onlara hiçbir .ıııı:ııı musaHat olmadı. Necib'in kardeşi sadr Şemseddin Abdulla­ l ı l ı ı ı bana anlattığına göre Gazan-han bir gün şöyle demiş: "Eğer şu

l ıı nı ınan oğulları ve Rum Türkmenleri olmasa, Güneş'in battığı yere ı .u l:ır

atımla çiğnerd im ! "

A ynı Şemseddin bana şunu da söyledi : "Gazan-han, Suriye' den • •ı ı r:ı gözünü onlara dikmişti, ama Şamlı ları yenemedi. Eğer fırsat l ı ı ı l � :ı ydı ,

ilk yapacağı şey, ordularını onlar [Karaman oğulları] üzerine

.ı · vk etmek olacaktı."

J o.ınir Çoban 1

x2 İ ran'da ziyadesiyle güçlenip gerçek bir sultan ol­

ılıık l;ın sonra, oğlu Timur-şah da Diyar-ı Rum'da birçok beyliği itaat ·ı l ı ı ııa almıştı ve diğerlerini hakimiyet altına alma sevdasındaydı. Bu . l l tdcn Karaman oğulları Çoban'ın oğlunun saldırı larına karşı h imaye

. q • l :ıınak için hemen onun babasıyla dostluk tesis etti ler . Eğer bu tedl ı ı ı l almamış olsalardı, o dönemin beyleri, hıfz-1 i lahiye ve sultanımı­

l l ı sağladığı himayeye rağmen, yenilgiden, hazinelerini ve hayatlarını

' (,"oban, Sultan Ebu Said Balıadır-han zamanında beylerbeyi [emiru' l-ümeriil ııli. fakat ülkede tüm güçleri elinde toplamış, sultanın salahiyetlcrini

k ısıtlamış ve onu göstermelik hale ge tirmişti . Bir gün Emir Çoban 'ın Dımaşk l l oca adındaki oğlu sultanın annesine tecavüze yeltenir. Sultanın annesi

1 >ünya Hatun genç şehzadenin yanına gelir ve "Emir Çoban 'ın oğlu Dımaşk l l oca sınırı aştı! işi babanın namusunu lekelemeye kadar vardırdı. Ç ünkü

l·vvelki geceyi Toga Hatun'un yanında geçirdi, Ayrıca bana da haber ııiin derdi . Bu gece

benim yanıında geceleyecekıniş. Askerl erin i topla. O

kaleye çıkınca onu yakalayabilirsin. Allah onun b abasının da hakkından gelir!" der. Çoban o sırada H oras an 'daydı . Annesinin anlattıkları Ebu S aid ' in gururuna

dokundu. Gerekli bütün tedbirleri aldı. Gerçekten seher vakti

D ı maşk Hoca kaleye gelince onu yakal atı p öldürttü. Ayrıca onun konağını yağma l attı . Bu olay Horasan 'da bulunan Emir Çoban'ın kulağına gelince askerlerini toplayarak Ebu

Said'in üzerine yürüdü. Fakat çarpışma sırasında

!"atar askerleri Ebfı Said'in safına geçince kaçıp Sicistan bozkırma ·çekildi . Sonra Herat hükümdan Gıyaseddin'e sığındı, fakat Gıyaseddin onun kellesini keserek EbU Said' e gönderdi . (İbni Battuta, I/322-324)


1 52

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER iM VE DUYDUKLAR I � !

kaybetmekten kurtulamazlardı. Ama komşularının [Karaman oğulları nın] çok güçlü ve yenilmez orduları vardı. Zaten tekfura bağlı Ermı:ııı prensliği sürekli onlar hakkında şikayette bulunuyor, ülke ve insanla rm onların saldırı ve tasallutunu durduramadığını arz ediyordu. Onl:ıı [Ermeniler] sürekli diken üzerindeydiler ve ülkelerinin işgal edilnw sinden, her an ortadan kaldırılmalarına yol açacak bir saldırının gl'i mesinden korkuyorl ardı." Tekfur ve Ermeniler bu hanedanın beylerinden öyle yılınışiardı k ı . her yıl b u hanedanın reisine elçi ve hediyeler göndererek ülkesim· dokunmaması talebinde bulunurdu. Fakat o cihat kılıcını kınına sok maz, Ermenilere karşı komşuluk hukukunu gözetmez ve onların tcı yatlarını duymazdan gelirdi ; sürekli onlar üzerine ordu lar ve tugayl:ıı gönderirdi. Karaman oğullarının başkenti Ermenak [Ermcnek] şehri dir. Bir d:ıg tepesinde yer alan bu şehrin toprakları mümbit ve bereketlidir. Onuıı l;ı Alaiye arasındaki mesafe üç günlük yoldur. Eğer duyduklarım dog ruysa, şu andaki beyinin adı Bedreddin'dir ve bin tane bakire kız al mıştır. O kadar cömerttir ki, sahip olduğu tüm sürüleri ve her türl ıı malı dağıtır ve kendisine bir kuruş bile bırakmazmış. Yeni servet k-ı elde ettiğinde de aynı şeyi yaparmış. 0 bunu adet hal ine getirmiş Vl' bu işi yaparken Allah ' ın rızasını almayı ümit edermiş. Şunu da ilave edeyim: Onun kardeşi Emir Bahaaddin Mılsa b. Ka raman, birkaç yıl önce Mısır'a gidip sultanın sarayında misafir olmu� . Bir süre orada kaldıktan sonra Mekke 'ye hac farizasını yerine get ir meye gitmiş. Hacdan sonra tekrar sultanın yanına dönmüş ve onu Eı menilere saldırıp, Ceyhan'a kadar İ slam topraklarına komşu olan yer­ leri fethetmeye kışkırtmış. Sonra kendi ülkesine doğru yola koyulmıı�. Saraya geldiği günden ayrıldığı güne kadar en üst düzeyde ağırlanm ı�. Ü st düzey emirlerle yan yana oturmuş ve hatta sultandan tekfura aiı bazı şehirlerin kendi niyabet ve yönetimine verilmesini dilemiş, ke11 disine istediği menşur verilmiş. Gerçi şu ana kadar bu arzusunu ger çekleştiremedi, ama hala gerçekleştirme ümi dindedir. İ şte Şeyh Haydar Uryan' ın bu ülke hakkında bana anlattıkları bu11 lardan ibarettir.


l r-! t\I >OLU 'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

153

Emir-i Keblr Bahadır el-Muizzl'nin eski azatlısı olan Cenovalı Bala­ l ıı ı l ı ' ın anlattıklarına gelince, onun naklettiği konularda derinlemesine l ıılgi sahibi olduğu muhakkak. Çünkü bana bu ülkenin coğrafyası hak­ �. 1 ı ıda da bilgiler vermiştir. Balahan'ın ana vatanındaki asıl adı Domi­ ıılquc Doria idi ve Thadee Doria'nın oğluydu. Cenova'da saygıdeğer bir ııı lcden gelmedir. Kader beni onunla bir hapishanede karşılaştırdı ı RJ ve ı ıı ıdan diniediğim tüm detayları topladıın. Onun bana anlattıkları şunlar: "Şu anda Diyar-ı Rum 'daki Türk beyleri, bu ülkenin ilk beylerinin selefierinin çocuklarıdır. Günümüzde de o bakiyenin bakiyesi ola­ ı ıık berhayattırlar. Selçuklular döneminde ülkenin dağlık kesimleri ıı1ı ların, ovalık kesimleri ise Hülagu'nun soyundan gelenlerin ellerin­ ıll'ydi. Bu Türk beyleri Gerınİyan [Karaman olarak okuyun] il inin lı;lkimine saygı duyar, onun sözünü dinler. Genellikle onu sultan ola­ I l ik kabul eder; çeşitli konularda onun görüşünü alır, bir sultana nasıl ·.ııygı duyulursa o şekilde saygı gösterir ve üstünlüğünü ikrar ederler. n·

l lazıları ona sabit bir vergi öder, bazıları ise zaman zaman peşkeşler p,iiııderirler. Bize göre bu bey, günümüzde gerçek bir hükümdar, di­ �·crleri ise onun vassalları veya ona yakın bir konumdadırlar. Çünkü m r konularda onun görüşüne müracaat eder ve tavsiyelerine uymaktan ı ı ı ııtlu olurlar. Onun desteğini arkalarma almak suretiyle güç elde et­ ı ııek ister, onun elinden hil'at giymek, hediyeler ve menşurlar almak .ı1rctiyle birbirlerine karşı üstünlük taslamaya çalışırlar. Her ne kadar l ı ı ı beyin onları nasbetmek veya azietmek gibi bir yetkisi yok ise de, ı ııı ların nazarında taıtışmasız bir otorite, sınırsız saygıya müstahak bir l> ��idir. Onunla diğer beyler arasındaki ilişki, son halifelerle değişik ıı lk elerin hükümdarları arasındaki i l işkiler gibidir. Dolayısıyla onunla koııuşurken veya ona hitap ederken saygılı davranmak, sözlerine dik­ kat etmek zorundadırlar. Galipler onun safında yer alırlar. Veya onla­ I l l i durumu son zamanlarındaki Samani'lerin durumu gibidir. Çünkü toprakları en geniş, tebaası ve ordusu en kalabalık olan odur. Cengiz-han sülalesinden olanların ellerinde bulunan yerlere gelin­ buralar onların naiplerinin Selçuklu bakiyeleriyle birlikte hala elle­ ı ı ııde tuttukları topraklardır; ne artmıştır, ne de eksi! miştir. Cengiz!

l'l',

Yazarın hayatıyla i lgili kısma bakınız.


1 54

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER İ M VE DUYDUKLAR l M

emirlerle Türk beyleri arasındaki ilişkiler, gerçek bir barıştan ziyade birbirinin işine karışınama esası üzerine kurulmuştur. Çoban oğlu Timurtaş bu toprakları yönettiği günlerde fethedebildiği Türk beylik lerini kendi idaresi altında birleştirmişti ki, hepsi de önemli ve büyük şehirlerdi. Bunları şu şekilde sayabiliriz: l . Şeref (Eşref) oğlu beyliği: Bu beylik Diyar-ı Rum'un kuzeyiıı­ deydi. Batısında Dündar oğulları 'nın, doğusunda Karaman oğulla­ rı 'nın, kuzeyinde ise Cengizllerin toprakları uzanıyordu. Bağıınsızd ı ve başkenti Beyşehir'di. Yetmiş bin kadar atlı savaşçı çıkarabilird i. Ülkesinde 6 5 şehir ve 505 köy vardır. Timurtaş bu memleketi ele geçi­ rince beyini yakalayarak, taşaklarını kestirip boynuna astırdıktan sonra halk arasında teşhir ederek öldürttü. 2. Turgut oğulları ili: Eşref oğlu'nun topraklarının batısında yer alır. İ dari merkezi Karahisar' dır. Yenişehir adında bir şehri daha var­ dır. Beş yüz kadar süvarİ çıkarır. 3. Şücaeddin Uğurlu ili. Lülia (Ulukışla?) ve Kümişşehir (?) adında şehirleri vardır. Ordusu yirmi bin süvarİden fazladır. Toprakları Tur­ gut oğullarının topraklarının batısındadır. [Timurtaş] Ugurlu 'nun elin­ deki toprakları çekip almadı ve onu eskiden olduğu gibi yerinde bırak­ tı. Kümişşehir'de bir gümüş madeni vardır. Balahan'ın anlattıkları böyle, fakat Şeyh H ayaar Uryan' a göre ise daha önce belirtildiği gibi gümüş Lülia şehrinden çıkartılır. 4. Timurtaş ' ın hakimiyet altına aldığı i l lerden biri de Doğancık'ın .. ülkesidir. Onun toprakları Trabzon'un batısı ile Süleyman Paşa'nın ülkesinin güneyinde yer alır. Birçok kantonu ve kalabalık ordusu bu­ lunan önemli bir eyalettir. 5. Timurtaş'ın hakimiyet altına aldığı bir diğer il Sultanönü'dür. Surlarla çevrili bir şehri, birbirine ulanıp giden köyleri ve geniş me­ raları vardır. Burası, Gerınİyan ülkesi ile Süleyman Paşa'nın toprak­ ları arasında yani Germiyan ' ın doğusunda, Süleyman Paşa'nın batı­ sındadır. 6. B ir diğeri Yakub' un ilidir. ilin idare merkezi Kırşari (Kırşe­ hir)dir. Her tarafa komşuluğu vardır.


1 hiA 1 IOLU'DAKİ

TÜRK ŞEHİRLERi

1 55

l"imurtaş bu illeri fethetmek için bazen kaba kuvvete başvurur, ba­ ·ı·ıı de hile yolunu denerdi. Nitekim bu yolla birçok şehir ve ülkeyi ele pı\·irıniş, topraklarını genişletmiş, gelir kaynaklarını artırmış, gayr-ı M ıisl imlerden topladığı vergileri çoğaltmıştır. Sonunda şevket ve aza­ I l il'I i artınca bağımsızlığını ilan etmiş, hutbeyi kendi adına okutmuş, l· ı·ııdi adına sikke kestirıniş; Selçuk oğullarınınki kadar veya ondan ı lıılın büyük bir imparatorluğun hayalini kurmaya başlamıştır. Dokuz ı ıııııcn Moğol askeri ve Türkmenlerden oluşan kalabalık bir ordusu ' il l llı. Tüm düşmanlarını alt edeceğini ve her saldırıyı püskürtcceğini ılıı�iinüyordu. Fakat burası onlardan bahsedecek yer değildir. Biz, bura­ da sadece Cengiz oğullarının Diyar-ı Rum'da ellerinde bulunan toprak­ ilin anlatırken bunu da araya sıkıştırdık. Çünkü Timurtaş' tan başka bir ywlc söz ettik. Bu il lerde tedavülde bulunan paralar, illerin önemine ve lıa�larındaki beylerin derecesine göre değişiklik arz eder. Şimdi de özellikle Türklerin elinde bulunan şehirlere bir göz ata­ l ı ı ı ı . Cenovalı Balahan' ın anlattığına göre bu şehirlerin sayısı on altı­ d ı r. Bunların en büyüğü Gerınİyan Beyliği 'dir ve Cengiz-han ' ın oğul­ larının elinde bulunan topraklara en yakın olanı da odur. Gerınİyan 1 kyliği, Cengiz-han ' ın oğullarının topraklarının kuzeyinde yer alır ve doğudan batıya doğru uzanır. Cengizllerin toprakları Gerınİyan Beyli­ pi 'nin güneyindedir ve doğu tarafından birbirine ulanıp giden Türk l ıl'ylikleri ile çevrilidir. Cengizllerin topraklarına en yakın olan ve doğu sınırlarıyla hemhudut bulunan ları, güneyden kuzeye doğru bir vay şeklinde uzanan üç beyliktir. Bunlar Gerınİyan Beyliği 'nden hi lal �cklinde uzanan bir dağ ile ayrılırlar. Bu üç beylikten ilki Kasis dağının ı x4 güneyinde yer alan beyliktir. 1\. asis dağı, büyük ve yüksek bir dağdır. Enva-i türlü meyve ağaçları ı le kaplıdır. Yukarı kısımları ve etekleri meskı1ndur. Yanında azığı ve suyu olmayan bir insan bu dağda günlerce Al lah 'ın verdiği nimetieric hayatını sürdürebilir. Bu meyve ağaçları herhangi biri tarafından di­ kilmiş olmadığı için kimsenin mülkü değildir ve dolayısıyla herkese lıclaldir ve kim ilk davranırsa meyveleri de o toplar. Kim hangi ağaca 1 K4 Burada geçen Kasis dağını, Şerefudd in Ali Yezdi 'nin Zafername 'sindeki

Keşiş dagıyla ( �� � .,S) yani Uludağ ile karıştırmamak gerekir.


1 56

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLAR l M

elini koyarsa artık o ağaç onundur. Bu dağ, yeryüzünün harikalarında l i v e Yüce Yaratıcı'nın şaşkınlık veren işaretlerinden biridir. Bu dağııı kuzey ucunda Tonguzlu Beyliği (_,!� �) 1 8 5 yer alır. Onun kuze­ yinde Tavaza (Tavas) Prensliği bulunmaktadır. Ondan hemen sonra , kuzey istikametinde ilerleyince Hamid Beyliği gelir. Türk beylikleri­ nin toprakları burada son bulur ve ondan hemen sonra Cengizller tanı­ fından fetbedilen ve esasen Eşref oğul larına ait olan eyaJet gelir. Bu üç prensliğin doğu kesiminde ortadan kuzey istikametine doğru bir yay şeklinde uzanan ve on iki şehirden oluşan ikinci bölge yer alır. Bu şehirler sözü edilen üç beylikten yay şeklinde uzanan bir dağ ile ayrı ­ lır. Bu üç beylik Gerıniyan ilinin dışındadır. Gerıniyan ile Cengizileri ıı hakimiyet alanı dışındadır. Bu işaret ettiğimiz on iki beylikten ilki güneye doğru uzanan Kas­ tamonu Beyliği'dir. Sonra Kawia (Geyve), ondan sonra Bursa, sonra 6 Akira (Bal ıkesir), 1 8 arkasından N ik (İznik) ondan sonra M agnesia ( M anisa), ondan sonra Marmara, sonra Birgi, sonra Foke (Foça), sonra Antalya, sonra Karasar 1 87 ve en son olarak Erınenak Beyliği gelir. Şimdi bu beylikleri tek tek detaylı olarak anlatalım. 1 �5 Denizli. Zafername'de de bu şekilde geçmektedir. Tonguzlu halkı eskiden Hıristiyan'dı ve burada çok domuz vardı. Fakat daha sonraları halkı Müslüman olunca ve pekçok Türkmen ailesi gelip buraya yerleşince, İslam dininde de domuz eti haram olduğundan, bu isim şehir halkının ağırına gitmeye başladı ve böylece denizle hiçbir yakınlığı bulunmamasına rağmen şehrin adını Denizli olarak değiştirdiler. Türkler, şehrin

asıl adı olan Laodikeia'yı

telaffuz

edemediklcrinden şehre Ladik, bazen de Tonguzlu diyorlardı .

ı x6 Akhiraous. İlk çağ kentlcrindcndi. H arabeleri, şimdiki Panıukçu kasabası

yakınlarındaki Hocakalesi denilen kalıntılardır. Kelime 1-lellence koca anlamındadır ki, şimdıki Susurluk nehrine işaret etse gerektir.

su

Karesi

Beyliği'nin başkenti ıdi. ı s7

Karahisar-ı Sahip veya Afyon Karahisarı. Karahisar adı Anadolu 'da Türkler

tarafından çok kullanılan yer adlanndandır. Şarki Karahisar denilen yer, şimdiki Şebinkarahisar kasabasının eski adıdır. Karahisar-ı Sahip veya Afyon Karahisarı, günümüzde doğrudan Afyon denilen şehir merkezinin eski adıdır. Bir de Develi Karahisarı vardı k i , Niğde ile Kaysen arasındaki ilçe merkezi Yeşilhisar kasabasının eski adıdır.


1 i l A l >< >LU' DAKi

TÜRK ŞEHİRLERi

1 57

Hi rinci Fasıl Kerminan (Germiyan) Beyliği: Olke topraklarının şekli manda boynuzunu andırır. Çevresi, doğu ke­ .ıı ııinde yer alan ve güneyden kuzeye doğru yay gibi uzanan bir dağ ile � ı·vı ilidir. Batı kesimi de batıdan kuzeye doğru uzanan, arkasından do­ ıı.ııya, sonra kuzeybatıya sarkarak birinci dağa bitişen başka bir dağ ile � l· vrilidir. İkisi birleştiğinde tıpkı bir manda boynuzunu andırır. Sen ne l ırıyiiksün ya Rabbi! Daha önce bu ülkeden bahsederken burada bataklık bul unmadığını kl irtmiştik . Batı tarafındaki dağdan Büyük Menderus (Menderes) r ıl ' lıri doğar. Suyu azaldığı zaman Nil gibidir, ama suyu arttı ğı zaman ı u�kun bir denizi andırır ki, başı sonu yoktur. Nehir ülkenin ortasın­ ı lan akar gider ve orta kesimde nimetlerle dolu büyük bir göl oluşturur k ı, halk orada bal ık av lar ve göl çevresini mesire yeri olarak kullanır. Nchir daha sonra Tonguzltı ( Denizli) iline ulaşıncaya kadar doğu tara­ l ı ııthlki dağı yararak geçer ve oradan sonra Birgi topraklarına varır. 1 lalıa sonra ise İ stanbul Boğazı ile Manitaş 'a (Karadeniz) bağlanan ı ı ı t.lu denize (Ege'ye) dökülür. Nehirde gemiler ve kayıklar yukarıdan .ı�ağıya, aşağıdan yukarıya gidip gelirler. Bu nchirden denize, deniz­ den de bu nehre geçil ir. Halkın bu nehir sahilinde rıhtımları vardır. 1 ıaziler ve tacirler bu rılltımlardan yola çıkarlar. Nehir kışın soğuğu � l·ser ve hava hemen hemen değişmez; suyu bol ve sahil leri geniş olduğu için yaz aylarının sıcakları da pek etk i l i olmaz. Germiyan beyi, Türk beylerinin en büyüğüdür ve hepsini tahakküm ııltında tutar. Geniş Türk topraklarında sözü geçer. Başkenti Kutay ( K ütahya)dır. Müstahkem kalesi olan büyük bir şehirdir. Çevresinde birçok kasaba yer alır. Nüfusu kalabalıktır ve her yer tarım alanıdır. <,'ok büyük sürüleri vardır. Gerınİyan beyinin yedi yüz kasabası veya �a lesi olduğu söylenir. Ordusu çok kalabalıktır. Şeyh Uryan'a göre 40 000 maaştı (medyfıne :ı_;�) askeri vardır, !"akat B alahan bu rakamın daha fazla olduğunu belirtmektedir ve ona göre bu bey bütün ordusunu topladığında 200 bin kişilik bir ordu çıka­ rır. Bunların kimisi atlı, kimisi yayadır. Silahları mızrak ve oktur.


J SR

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RD Ü KLERİ M VE DUYDUKLAR l M

Hepsi de iyi birer savaşçı, vuruşkan v e metanetlidir. Savaş hileleriı ı ı iyi bilirler. Müstahkem kaleleri v e silahları vardır. Zırhları v e süsliı üniformaları telkarİ çelik, kızıl ipek ve benzeri şeylerden mamuldiiı Sürüleri ve evcil hayvanları o kadar çoktur ki, sayısını yalnızca Yara tan bilir. Diyar-ı Rum'da onların atıarıyla yarışacak at yoktur. Hiçh i ı a t onların atıarını geçemez, tozuna dahi yetişemez. Atları daima e n iyı cins atıardır ve her birinin şeceresi vardır. Bu atlar halk arasında "b:ı· bası filan, anası filan" diye tanınır. Gerınİyan beyi, her yıl Kostantiniyye hakiminden anlaşmayla bel i r lenmiş yaklaşık 1 00 bin dinar haraç al ır. Bu haracın yanı sıra değeri i ve pahalı hediyeler de gönderilir. Gerınİyan beyinin ordusu her zamaıı savaşa hazırdır; belli yerlerde ordugahları vardır ve savaşa hazır hald� beklerler. Beyin kumandanları, vezirleri, kadıları, katipleri, yardımcı ları, hizmetkarları, hazineleri, ahırları , mutfakları, sarayl arı, padişahla­ ra has ziynet ve saray eşyası, şahane giysi ve mobilyaları vardır. Ayrı ca Gümüşsaray denilen ve gümüş çıkarılan bir şehri vardır ki, Cen­ gizllerin elinde bulunan ve gümüş çıkartılan şehirden başka bir şehir­ dir. Bu şehirdeki gümüş madeni Cengizllerin elindeki gümüş made­ ninden çok daha zengin, daha kalitelidir. Çıkarıldığı yerin ulaşımı kolay, madeni saf, filizleri az ve çıkarma masrafları çok düşüktür. Bu memlekette bir de şap madeni vardır ve onu satarak dışarıdan ınal getirirler. Bir de Şarköy adında şehirleri vardır, pirinçten başka bir şey yetişınez. Halkı cömert olmakla birlikte, haram nedir, helal nedir bil ­ mez. Her an hır çıkarmaya, kan dökmeye hazırdır. Öyle hazırdır ki, kan dökerken sanki bir bardak su döküyorınuş gibi davranırlar. İşie­ dikleri cinayetleri önemsemez, öldürdüklerine aldırınazlar. Savaşlarda kılıçları bir türlü kana doyınaz, okiarı düşmanın üzerine yağmur gibi yağar. Rum ceylanları bunların kılıçlarından aldıkları darbelerle yaralı olarak ve sendeteyerek yürürler. Demir usanmış, ama bunlar usanma­ mıştır. Günleri dedikodu ve pineklemekle geçer. Başka zevk aldıkları bir şey yoktur. Savaş meydanında yüzleri korkunç şekilde yaralanıp kanları akınadıkça bulundukları saftan katiyen ayrılmazlar ve kaçmaz­ lar. Yine de bu ülke halkı çeşitli meslek ve zanaatla uğraşır.


' r� f\1 ıı lLU'DAKİ

TÜRK ŞEHİRLERi

159

( i iysileri, aşağı yukarı Diyar-ı Rum halkının giys ileri gibidir ve hemen hiçbir fark yoktur. Saf gümüş para kullanırlar ve değe­ I r ii ı; çeyrek dirhemdir. B ir rıtl, 3 1 20 dirhem ağır! ı ğındadır. Onlar l ı 1 1 1 1 a m ud diyorlar. Mısır'da kullanılan bir çeyrek irdebe denktir. l l 1 1 1 ı l ar, Balaban'ın anlattıklarıdır. U ryan 'ın anlattıkların ı ise daha r ıı wc vermiştik . l ı ı · 1 ııc n

I J alaban sözlerini şöyle sürdürdü: ( >rtalama fiyatlara gelince, bir mud buğday 1 5 dirhemdir. Arpa da tiyatadır veya biraz daha düşüktür. Bir nt! etin fiyatı bir dirhcmdir. Meyve, süt ve bal son derece ucuzdur. Şehirdeki ler, köylüler ve çiftçi­ hT, gümüş renkli şafaklarla altın renkli ufuklar arasında son derece rahat l ı ı r hayat sünnektedirler.

ııy1ı1

Bu beyliğin sınırları içinde Sahiboğlu 1 xx tarafından yöneti l en bir ı·yalct vardır. Kendisi, Genniyan beyinin damadıdır. Bu ittifak olına­ ·.aydı, batı tarafından Germiyan eyaletine komşu olan bu beylikleri şu l l l i i i kadar elinde tutamazdı. Ü l kenin doğu tarafı ise Cengizllerin lıakimiyetindedir. Timurtaş fetihlerini genişleterek sınırlarına yakın 1 1 laıı Türk beylerin topraklarını işgal edince, bu Sahiboğlu Gerınİyan Burada kastedilen

Sahiboğlu

Sahib Ataoğlu ' nun torunu Nusretüddevle

1\hmed'dir. 1 275- 1 34 1 yıl ları arasında varlığını sürdüren ve Afyonkarahisar ve çevresini hakimiyet altında tutan beyliğin kurucusu Anadolu Selçuklu veziri Sahib Ata' dır. Sultan IV. Kıl ıçarslan, Anadolu Selçuklu tahtına geçince

( 1 249) uç vilayeti eınirl iği Vezir Sahib Ata Fahreddin A l i ' nin iki oğlu Taceddin Hüseyin ve N usretüdd in Hasan ' a bırakılmış, ayrıca Kütahya, Sandıklı, Beyşehir ve Akşehir kendilerine verilmişti. Sahib Ata tutuklandığı sırada oğlu Taceddin H üseyin de beylerbeyi H atlroğlu Şerefeddin Mesud tarafından göz altına alınmış, Sah ib Ata hapisten kurtulup tekrar vezir o lunca ( 1 275) oğul l arı Ladik ( Denizli), Honas ve Karahisarıdevle (Afyon) su başı­ lığına tayin edilmişti. Karamanoğlu Mehmed Bey ile Selçuklu şehzadesi Alaaddin Siyavuş'un Konya'ya hakim olmaları üzerine Sahib Ataoğulları Gerınİyan Türkmenlerine 50.000 dirhem dağıtıp asker topladılar. iki taraf arasında Akşehir yakınlarındaki Altuntaş köyünde meydana gelen savaşta Taceddin Hüseyin ve Nusretüddin Hasan hayatlarını kaybettiler. Burada sözü edilen Sahiboğlu, Sahib Ata'nın torunu Nusretüddev le Ahmed'dir ve Germiyan beyi I. Yakub'a sığındıktan sonra onun kızıyla evlenmiştir.


1 60

TÜ RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLA R l M

beyinin ocağına düştü; onu kendisine metbü tanıdı ve ittifakını sılı ı ı yolla güçlendirdi. Bu güçlü desteği arkasına aldıktan sonra Timurta� · :ı karşı koymayı başardı ve kendisini emniyete aldı . Karasar (Afyonka rahisar) adında meşhur bir şehri kendine başkent edindi. Bu şehir Vl' çevresi dört bir yandan dağlarla çevrilidir veya başka bir deyişle giit içindeki gözbebeği gibidir. Günümüzde bu beyliğin yönetimi Gerın ı yan beyliğinin yönetimi ile aynı şeydir. Sahiboğlu her ne kadar bıı beyliğin sahibi gibi görünse de, esasen Gerınİyan beyinin bir val isi gibidir. Karasar (Afyonkarahisar) şehrinin dışında başka bir şehri yok tur. Bin köyü ve dört bin atlı savaşçısı vardır. Ü l kesinin çevresi dağ­ lada çevril i olduğu için pek müstahkemdir ve yıldızlara doğru boy uzatan yüksek tepelerini aşmak mümkün değildir.

İ kinci Fasıl : Tonguz/u (Denizli) Beyliği "Birinci şeridin baş kısmında yer alan bu beylik Kılıç [ İnanç] adın­ da bir bey tarafından yönetilir. Menderus [Menderes] nehri tam orta­ sından akıp gider. Kasis dağının kuzeybatısında yer alır ve Marma­ ra'dan Birgi'ye kadar güney istikametinde uzanır. Başkenti Tonguzlu, şekli ve çevresindeki bağları ile Dımaşk şehrine benzer. Ama suyu ve meyveleri Dımaşk'a nazaran daha boldur. Dımaşk ovasından daha gcniştir. Ama başında bulunan beyin bu şehirden başka şehri ve kasa­ bası yoktur. Sadece birkaç köyü ve mezrası vardır ve tarım da yaygııı değildir. Birkaç çeşit nar yetişir. Bin tanesi bir dirheme satılır. Bu narlar çekirdeksizdir ve öyle boldur ki, hem çok ucuz, hem de çok şirindir. Suyu sıkılarak pekmez yapılır. Bal ile yan yana koyduğunuz­ da hangisi bal, hangisi nar pekmezi ayırt etmeniz mümkün değildir. Bu nardan bir tür şarap da yapıyorlar. Daha çok hurma şarabına ben­ zer, fakat verdiği sarhoşluk daha fazladır. Şarap çok o lmasına rağmen şehir halkı nar şarabını tercih ederler. Alkole çok düşkündürler." Balaban' a herkesin şarabı diğer alkollü içeceklere tercih etmesine rağmen bunun sebebini sorduğumda bana şu cevabı verdi:


l l ll l l U 'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

161

"Scbebini bilmiyorum, ama aşıkın maşukunu sevdiği gibi onlar da lııı ·1 oıraba düşkündürler. Onu göz bebekleri gibi korurlar." Balahan . o ı: kı ini şöyle sürdürdü: "IJu

şehrin beyleri halka karşı son derece adildir. Beylerine bir sar­

lıı ı·,, ı ı ı ı zulmünden başka bir konuda şikayette bulunmaz, muskanın l ı ıı ııya ınadığı akrep sokmasından veya hanendclerin yanaklarına sal­ · l ı ı ; ı ı ı üşıkın kan akıtmasından başka bir şeyden korkmazlar. Tonguzlu , 1

ırkı ini çevreleyen kasaba ve köyler dört yüzden fazladır ve hepsi de

l ı. ı·.. kl'nte yakın mesafededir. Beyliğin on bin kadar atlı ve yaya savaş­ ', ı

.ı vardır. Kullandıkları dirhem, halis gümüştendir ve yarım dirhem

ılı

f).l·ıindedir. Rıtlları ise Mısır rıtlının yedi katıdır. Mudları üç çeyrek

1 1 1kh ' tir.

Pazar fıyatları Gerınİyan beyliğinin fıyatları gibidir ve he­

ı ı ıı·ı ı hemen aralarında bir fark yoktur."

fıçüncü Fasıl l'ttvaza (Tavas) Beyfiği 1 \urası, . ııı

birinci şerİtte yer alan ikinci beyliktir. Başında bulunan be­

adı Ali Özbiye 'dir

(�j3\ � ) .

Gerınİyan Beyliği 'nin tam doğu­

ıl ırıda yer alır. Birgi'den Foke'ye (Foça'ya) kadar uzanan bölgen in ı• ı ıı ıl'y indedir. Başkenti Tavaza'dır. Tavaza (Tavas) beyinin dört kalesi 1r

.ıl ı ı

yüz kadar köyü vardır. Dört bin kadar atlı, on bin kadar da yaya

.ııva�çısı mevcuttur. Kullandıkları dirhem, rıtl ve mud, Germiyan l h' y l iği 'nde kullanılantarla aynıdır. Ü lkenin başındaki beyin Germi­ ·, ıuı beyine aşırı temayi.ili.i vardır. Bu memleketin ahalisinin güzelliği ı l ı l kre destandır, benizleri süt ve şarap rengi gibi beyazlı kınnızılıdır. \'ıınııları mevzun, saçları kumraldır.


1 62

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKl J\ ll l 1.1

Dördüncü Fasıl Hamid Beyfiği

B i rinci şeridin üçüncü ilidir. Bu beyliğin sahibi, Antalya bey i � 1 1 nus 'un kardeşi Dündar'dır. 1 89 B aşkenti Borlu'dur. 1 90 Borlu, H a 1 ı ıııl ilinin merkezidir. Foke 'den Karasar'a kadar uzanır. Hamid ili l ın i aynı zamanda Yalvaç, Karaağaç ve Eğridir'in de sahibidir. Bu hl'V I ı ğin şehirleri az, köyleri çok, mesafeleri uzundur. Söylendiğine ı • u ı ı dokuz şehri, on beş kalesi, on beş bin süvarisi, bir o kadar da y: ı � n savaşçısı vardır. Ü l kenin beyi süvari v e yaya savaşçılarını sürek li ı k netler; savaş hazırlıklarını sürdürür, etk inlik alanını genişletir. I > ı ı·1 man l a savaşır ve onların kellelerini kılıçiarına hediye eder. İşte Gerınİyan Beyliği 'nden sonraki üç beyliğin sonuncusu budı ıı Bu üç beylik kuzeye doğru uzanır ve birinci şerİtte yer alırlar. Şiıı1ılı d e onlardan sonra gelen ve doğusunda yer alan ikinci şerİtte yer a l . 1 ı ı beyli klerden söz edeceğiz. İkinci şeritteki beyliklerin sayısı on ikid i ı

Beşinci Fasıl Kastamonu İ brahim Paşa ' nın ülkesidir. Şimdi beyliğin başında oğlu İ bral ı ı ı ı 1 Paşa vardır. Babası hayattayken Sinop 'u yönetiyordu. Sonra onu 1 ı l .1 babası arasında burada anlatmaya gerek görmediğimiz bazı olayl :ıı oldu ve sonuçta babasının mülkünü de ele geçirdi. Ancak Sinop 'u ıl.1 bırakmadı. Daha sonra Sinop' a başka birini tayin etti. Bu beylik, I >u 1x9

Dündar Bey: Hamid ili'nin büyük beylerindendir. Kendisinden sonra ycrıı1• oğlu İshak Bey geçmiştir. Bunlar Hamid Bey'den ve Feleküddin Dündar' 1ıı sulhünden gelirler ve Moğollardan önce burayı yönetiyorlardı. Dündar lky,

190

T imurtaş tarafından öldürülmüştür. İ bni B attuta, Borlu'nun altında hendek bulunan tepe üzerine kurulmuş küı,:1ıl·

bir şehir olduğunu, çok yüksek bir kalesinin bulunduğunu, Süleynı;ı ıı Padişah 'ın oğlu Ali Bey'in burada, Dündar'ın oğlu İshak'ın ise Eğridir'dı hüküm sürdüğünü belirtmektedir.


1

. ı H i l . l J 'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 63

i l i ile ona komşu olan yerin kuzeyindedir ve Cengizllerin top­ l . ı r ı ııa sınırdaş olan Bolu ilinin güneyindedir.

ı ' ı ı ı ıı ık ı .ıl

1\ nslamonu, doğu yönündeki on iki beyliğin birincisidir. Bu beylik •1 ı

(Karadeniz) sahilindedir ve tam karşısında Zik Adası ( öJ!_j.;.. yer alır. Sinop 'tan yelken açan gemiciler Sudak'a 1 9 2 uğrarlar. ı ı ı ı k ii buraya en yakın yer orasıdır. Bu beyliğin ilk sınırları Trabzon

ı

ıı

ı

l ı ı v ı a :;;

, , ı ·ı ı .

ı l ı ı ğ ı'n ın

ı ı ı ı ı ı •.ar

doğu ucundan başlar. Dolayısıyla Kıpçak, Hazar, Rus ve ülkelerine gitmek isteyen gemiciler buradan yelken açarlar.

ı ky 1 iğin

I

'

merkezi Kastamonu şehridir. Beyin kırk kadar kasabası,

kadar da kalesi vardır veya kalelerinin sayısı biraz fazladır. As­ .�a y ı sı yaklaşık 25 bin süvaridir. Atları en kaliteli, en iyi cins atlar­

o

lııı ı

Hıından daha önce bahsedilmişti. Katırları, doğan ve şahinleri son meşhurdur ve türünün en güzelidir. İ nsanlar bu kuşları alıp . ı ı ı ı l ar. Gerçekten bunların güzellikleri konusunda kimse bir şey di­ ı ı ıcz. Arap develeri veya huhti ( Bactria) devesi burada hiç bulun­ ı ı w . ('ünkü ülke dağlıktır ve devenin yaşamasına uygun yer değildir. ılıı

,ı, ı n: (; ,

ı l u ülkenin beyleri ile bizim efendi lerimiz olan Mısır sultanları ara­ ı ı ı ıı l ; ı dostane ilişkiler vardır. Onlardan hediye alma şerefine nail olur, "' 1" görürler. Düşmaniarına karşı yardım isternek için sürekli bizim ı ı ı l l i ı ı ı ı ınıza elçi ler gönderirler ve her zaman da olumlu ve tatminkar , 1 n p l ar alırlar. Bu ülkenin beyleri şu günlerde Melik Nasır'a tab i dir­ lı ı . g(;rektiğinde ona yardım gönderir, ülkelerinin savunması için yar­ ı l ı ı ı ı a l ı rlar. Ülke halkı da beylerine karşı son derece itaatkardır ve · h lc t l erinin çıkarını düşünürler. Para birimleri halis gümüştendir ve ı ı ı ı ın dirhem değerindedir. Rıtl ları 16 Mısır rıtlına denktir. Mudları ı ı�.ı yukarı Mısır irdebi ile eşittir. Fiyatları ise Germiyan Beyli­ ,

..

ı''

ıHkki

fiyatlar gibidir.

l · ski coğrafyacıların Karadeniz ' in güneyinde Zikhia dedikleri yer olsa gerektir. Schiltberger kelimeyi Ziches olarak okumakta ve Zik Adası 'yla ıııuhtemelen Kırım'ı kastetmektedir.

l l azar İmparatorluğu zamanında Suğdak denilen liman şehri. Kırım' da lııılunan Suğdak'ın adı daha sonra Sudak şeklini aldı. M.Ö. 2 1 2 yılında k ıırulduğu tahmin edilen şehrin İtalyanca adı Soldaia veya Soldachia' dır. R uslar şehre Suroj derlerdi. İbni B attura ise Surdak şekl inde yazmıştır.


TÜRKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLA i{ 1 � ı

1 64

Altıncı Fasıl Kawia (Geyve) Beyliği İ kinci şeridin ikinci vilayetidir. Vilayeti yöneten kişi Muradudd ııı Hamza adında bir beydir. Ü lkesi, batı yönünde Samsun 'a komşuılııı ve adı geçen Süleyman Paşa'nın ülkesi bunun güneyinde yer alır. l l.ı tısında Kasis dağı bulunur. Samsun ' a giden yolcular bu ülkeden geı,:l·ı ler. Samsun ise Rum'daki Türk illerinin doğusundaki dağın dışındadıı ve ayrıca bu şehirlerin doğusunda, Karadeniz (Naytaş L}:ı�ı) sahilimk dir. Oradan Kıpçak'a doğru yelken açan yolcular, Zik adasını güneyılı bırakarak en yakın yer o lan Kaffa'ya ( Kefe) çıkarlar. Muradudd ııı Hamza Bey'in ülkesi Mısır ve Suriye'den bu ülkelere giden tacir ,. , . yolcuların en çok uğradıkları yerdir. Başkenti Kawia şehridir. Bu ü l � · beyinin o n kasabası, bir o kadar da kalesi vardır. Atlı savaşçısı yl'ılı bin kadardır. Piyade savaşçıların sayısı daha çoktur. Ne zaman isteı ��· çeşitli milletlerden pek çok asker toplayabilir. Bunlar mızrakları kcM kin, zorlu savaşçılardır. Düşmanlarının onunla boy ölçüşecek günl yoktur ve zaten kimse de onun ülkesine göz dikemez. Çünkü satra ı ı � taki piyon kaleye saldıramaz v e serçeler onun tuzağına konmaya ccs:ı ret bile edemezler. Ü lke halkı barışsever insanlardır; beylerine kaı �ı sadakatleri hiçbir zaman değişmez. Kullandıkları dirhem, rıtl ve nııııl Kastamonu illerindeki gibidir. Ortalama eşya fiyatları da öyle. Dışaı ı dan çok mal getirildiği için hemen hemen hiç pahalılık yaşanmaz.

Yedinci Fasli Bursa Burası ikinci şeridin üçüncü memleketidir. M emleketin sahibi Oı han b . Tuman (Osman), başkenti Bursa'dır. 1 93 M uradüddin Ham11ı Bey'in ülkesinin doğu tarafına düşer. Bu beyliğin topraklarının b ı ı kısmı Samsun ' un batısına, bir kısmı Sinop ve Cebel-i Kasis'in [U lu dağ] batı kesimine düşer. Beyliğin sahibinin elli kasabası vardır, fak:ıı 1 93 Metinde R urşa (�Yl şeklinde.


ı \ 1 ıı

ıl .lJ'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 65

� . ı l ı - k rinin sayısı bundan fazladır. Ordusu yaklaşık 40 bin atlıdır. Pi­ , ı ı ı k leri ise toplandığı zaman sayılamayacak kadar kalabalıktır. Fakat .,, ll'ııdiğine göre askerleri fazla zengin ve göründüğü kadar haşmetli lıcybetli değildir. Bu ülkenin beyi, komşularıyla barış içinde ge­ ı, 1ıı1ı ıckten, kendisine yardım edene yardımcı olmaktan çok hoşlanır. \ l lv a k , girdiği savaşlarda kah galip kah mağlup olmakla birlikte sa­ ' ıl .,.ların çoğunda hasımlarının bumunu yere sürtmekte kararlı ve ıı :1 1 ı ı l idir. Atlarının üzerindeki bileğine sağlam süvarİleri ruhları aviar­ Iıli Askerlerinin fakir olmasının sebebi reayanın dürüst insanlar ol­ ı ı ı.ılı ıasından, komşularının ona karşı engeller çıkarınasından kaynak­ lıınlı ıaktadır. Derler ki, onun hal kının kalbi kötüdür ve hilekardır; sa­ ı l i, l a rı hile ve desise üzerine üç kat sarıl mıştır. Bu beylikte teamüJde ı ı l . n ı dirhem halis gümüştendir ve tam dirhemdir. Kullandıkları nt] ve ı ı 1 1 1 d , Germiyan Beyliği 'ndeki ile aynıdır. Fakat fıyatlar genellikle ı l l l)iiktür. Bu ınemlekette sıcak su fışkıran 300 kaplıca vardır. Soğuk l ı , ı lgam tüküren hastalar ve felçliler bu kaplıcalarda yıkanıp şifa bul­ ı ı laya giderler. Allah ' ın izniyle pek çoğu sıhhatine kavuşup şifa bulur. ' ı

l �u kap lıcalar dünyanın birçok ülkesinde vardır, ama hiçbir yerde �chirdeki gibi hepsi bir arada değildir. Sanırım bunun sebebi arazi­ l l l l l kükürtlü ve bataklık olmasıdır. Allah en doğrusunu bilir. lı11

Sekizinci Fasıl Akira (Balıkesir) Beyliği i kinci şeritte yer alan dördüncü memlekettir. Beyliğin sahibi De­ l ı ı i rhan b . Karesi ' dir. Toprakları Orhan Bey'in i line bitişiktir ve kuze­ V\' doğru uzanmaktadır. Kasis dağı tam orta kesiminden batıya doğru ı ı t.aııır. Kuzeyinde Sinop şehri vardır. Sinop' a gidenler bu beyliğin t opraklarından geçip giderler. Bu beyliğin kasabaları, kaleleri ve asker sayısı Orhan ' ın beyliğin­ ı kkinden daha fazladır, halkı da daha güçlü ve daha enerjiktir. Bu ı ı l kcnin beyi, savaş tecrübesi olan güçlü biridir ve tuzağa düşürülme­ yecek kadar uyanıktır. Greklerle sürekli savaş halindedir ve bu amaçla


TÜRKLER HAKKINDA G ÖRD ÜKLERİM VE DUYDUKLA ım ı

1 66

denizde kalabalık bir fılosu vardır. Bu ülkede bol miktarda ipek v• lavdanom üretilir. Bunların büyük kısmı Hıristiyan memleketlerıı ıı ihraç edilir. Bu ipek Grek taftası imalatı ve İ stanbul kumaşı ima l : ı ı ı için son derece uygundur. Hatta bu ipeğin büyük kısmı bu işte kulla ı ı ı lır. Bu beylikte kullanılan dirhem yukarıda sözü edilen beyliklerdl' h ı dirhem gibidir. Rıtlları sekiz Mısır rıtlı, mudları yaklaşık bir buı,: ı ı J, irdebtir. Fiyatlar son derece düşüktür ve hemen hemen sabittir.

Dokuzuncu Fasıl Marmara İ kinci şeridin beşinci ülkesidir. Ü lkenin beyi Karesi oğlu Yalı�ı adında biridir. Biraz önce sözünü ettiğimiz Demirhan' ın kardeşidiı Ülkesi, kardeşinin ülkesinin batısında yer alır ve kuzeye doğru uzanıı Güneydeki şehirlerinin bazıları Tonguzlu'nun kuzeyinde kalır. Yal ı�ı Bey'in on beş kadar kasabası, bir o kadar da kalesi vardır. B u kaleleri ı ı tamamı tuzlu denize (Ege Denizi 'ne) bakan yüksek dağlar üzerindL" kurulmuştur. Yirmi bin kadar atlı savaşçısı vardır, fakat piyadesi yok tur. Ü lkesi Rumların topraklarıyla hemhuduttur. Rumlarla kavgalıdıı lar; bu yüzden bir savaşır, bir barış yaparlar. Askerleri savaşçıd ıı Gemileri denizde her an harekete hazırdır. Askerleri savaşta asla atla· rının gemini geri kırmaz, gemilerinin yelkenlerini hiçbir zaman indi r mezler. Şehirlerin tabyaları, salıra sakinleri onları asla durduramazlar. Onları yenecek bir ordu yoktur. Hem Grek gençlerini hem de Hazaı kızlarını kaçınrlar. Halis gümüşten yarım dirhem değerinde bir dirhem kullanırlar. B ı ı rada kullanılan rıtl, M ısır rıtlının dört mislidir. Mud ise b i r irdebe eşit tir. Fiyatlar son derece düşüktür. Burada köle çok fazladır ve savaşlar vasıtasıyla sürekli mahpus getirilir. O yüzden burada köle tacirleri hi�· eksik olmaz.


. ı ıc ı ı lJ 'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

c

1 67

'ııııncu Fasıl

Nilt

(İznik)

l · ı ı ı ı l ı r.

şeritteki yedinci memlekettir. Memleketin beyi Ali Paşa adında Kendisine komşu olan Samhan onun kardeşidir. Ü lkesi Tonguz­

lı ı ı ı ı ı ı ı

kuzeyinde, Biderol'un (?) güneyindedir. Biderol, Türk şehirlerini

I k ıncİ

l ı ı .ııaıı l lı ı 1 1.

' 1

' ·ıık

Doğu Dağı 'nın dışında, denize çıkış tarafında, kuzeydedir.

beyliğin sahibinin sekiz kasabası ve otuz kadar kalesi vardır. bin atlı savaşçısı, pek çoğu okçulardan oluşan kalabalı k bir pi­

ordusu mevcuttur.

1 ky liğin tamamı dağların tepelerine kurulmuştur. Bulutların kana­ ılılilll

değmeyeceği, kartalın yuvasını kurmak için çıkamayacağı kadar

ı ı l, ·;ek

.

l ı ..

dağlardır. Rüzgarlar derelerinin içinden esip geçer. Bulutlar

lıı yağmurları n ı oraya bırakır, şimşekler buradan çakarak geçer.

ı ı ı ı l ııııay daha sarıklar kendisini görüp fı sıldaşmaya fırsat bulamadan lıı · l ı ı•ılıı

bir şekilde gözden kaybolur. Yıldızlar bu dağlar üzerinde muska d u rurlar.

l lu beylikte kullanılan dirhem, rıtl ve mud Mağnisiya'daki gibidir. da öyledir.

ı ı � ıı ı ları

( )n birinci Fasıl Mtığnisiya Memleketin beyi Saruhan' dır. Başkenti M ağniyisa'dır. Kuzeybatı ı ıııi'ınde Yahşi Bey'in memleketine, güneyde ise Tonguzlu'ya müca­ ı ı d ı r. Hemen karşısında Kenul Adası ( Midi lli) (J_ı-iS "Y-Y..) vardır. B u lıı•y i ı ı o n b e ş kasabası, yirmi kalesi bulunmaktadır. Ordusu o n binden l ı 1 1 l a atlı savaşçıdan oluşur. Askerleri öyle savaşçı ve zorludur ki, , ı ı l lar onlara dar gelir. Deniz savaşçıları vardır ve asla düşman tara­ l ı ı ıdan gafil avlanmazlar. Bu konuda ilk komşuları gibidirler. Her iki ı ı l k c halkı da katiriere karşı cihat ederler. .

Kullandıkları dirhem, rıtl ve mud komşularındaki gibidir veya ona 1

.

ı k 1 1 ı dır.

Fiyatları da öyledir.


TÜ RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLA I( I � I

1 68

O n İ kinci Fasıl Birgi İ kinci şeridin sekizinci memleketidir. Beyi Aydınoğlu' dur. 1 94 Ha·1 kenti Birgi' dir. Tonguzlu ile Tewaza'nın kuzeyinde, Turgutlu'nun ı • ı ı neyinde yer alır. Aydınoğlu ' nun atmış kasabası vardır. Kalelerinin say ı sı 300 veya biraz daha fazladır. Ordusu yaklaşık 70 bin atlı savaşçıdaıı oluşur. Hepsi de savaşta zorludur. Kılıç ve kargı kullanmakta ustadırLıı Rumlarla, Frenklerle ve diğer kafir halklarla çok önemli savaşları ol muştur. Parlak zaferieric dolu günleri vardır. Onları görenler onların yıı savaşa hazırlandıklarını ya da bir savaştan zaferle döndüklerini görürkı Karada kanyonları ve boğazları atlarla, denizleri ise gemilerle doldııı muşlardır. Bu ülkenin padişahları hep böyledir. Askerlerini limana çd tİklerinde bir dağ, karaya çektiklerinde bir şehir olur. Türk padişahlaı ı nın hepsi kafirlerle girdikleri savaşlarda kılıçlarını onlar üzerine yağnıııı gibi yağdırır, kılıçlarıyla dağları delik deşik ederler. A vladıkları a v ı ı ı mutlaka değerli bir av olmasını isterler. Günleri h i ç boş geçmez; yıı birini öldürürler, ya bir günah işler veya birine sıkıntı verirler. Bunları ı ı sağı solu belli olmaz. Bakarsınız bir gün hepsi atlanmış, atların yelekrı ne sarılmış, bir elleri kılıç kabzasında savaşa gitmektedirler. Bakarsııııt ertesi gün gemilerle bir deniz savaşına hazırlanmaktadırlar. Onlardan l'll çok korkanlar kafır halklardı. Onlar, bunların savaşa hazırlandıkları ı ı ı duyar duymaz yürekleri korkudan tir tir titremeye başlardı. Çünkü onla rın saldırdıkları halktan sağ kalan olmazdı. O yüzden bunların esirkı ı çok boldur. Uzak denizin ufuklarında Rumları ve onların beyaz ve güzl'l kadınlarını esir ederler. Allah onları daima zaferle desteklemiş, onları ı ı sözünü kafirlerin sözünden üstün kılmıştır. Bu ülkede kullanılan dirhem ve mud Saruhan ülkesinde kullanılan larla aynıdır. Rıtlı on altı M ısır rıtlına denktir. Ü lkede fıyatlar çok ucuzdur. Deniz yoluyla ithal edilen ve zirai usul le üretilen meyw­ sebze son derece mebzu !dür.

1 94 Mehmed b . Aydın.


\ 1 , A i lOI.U'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

1 69

On Üçüncü Fasıl:

Foke (Foça) i kinci şeridin dokuzuncu memleketidir. Buranın hakimi Menteşe Orhan'dır. İ dare merkezi Foke (Foça) şehridir. Tewaza'nın [Ta­

ı tf! l t ı '

kuzeyinde yer alır. Kuzeydoğusunda Defnose Adası [Kuş Adası]

.ıs ]

ı , .., _,ill • ..>:!�) bulunur. Tam karşısında Sakız Adası yer alır. Bunlar, ı ı ı ı ı ı ıı

ülkesinin arka tarafında ardı ardına uzanırlar. Foke hakiminin

ı· l l ı kasabası, iki yüz kadar kalesi ve hisarı 1 95 vardır. Ordusunda yüz l ı ııı

veya daha fazla asker vardır. Kınına hiç girmeyen, hiç köretmeyen

l ı ı ı kılıcı vardır. Çevresi ni saran tüm düşmanlarıyla, ister Müslüman, ı·.ıcr kafir olsun, ya merdane bir şekilde, ya da hileye başvurarak sü­ ı l· k l i

savaşır. Gemicilik ve binicilikte ustadır. Gece gündüz silahlıdır

l'l'

hatta İstirahat ederken bile silahlarını çıkarmaz. O da düşmanları da k orkunç ve hatıratardan silinmez çarpışmalarda zorlu olduklarını gös­

ı nınişlerdir. Hemen her yerde zafer onun yoldaşıdır. Türk prensleri . ı rasında Germiyan beyinin dostluk ve h immetini kazanmaya çalıştığı 1ı•k

prens odur. Gerınİyan beyi de bu beyin üstünlüğünü tanıdığı tek

lıl'ydir. Çünkü zaten diğerleri mertebece ondan aşağıdadır ve onun ı ı ı ı l ar karşısında bariz bir üstünlüğü vardır. Buradaki dirhem, rıtl, mud ve eşya fiyatları Gerınİyan Bey liği' ndekinin aynısıdır.

On Dördüncü Fasıl A ntalya Beyfiği İ kinci şerİtte yer alan beyliklerin onuncusudur. Başında bulunan lıcyin adı Yunus oğlu Hızır'dır. Başkenti Antalya ' dır. Bu prensliğin loprakları Hamideli' nin kuzeyinde yer alır. Bu Hamidel i 'nin başındaki lıcyin adı Dündar' dır. Beylik, deniz sahilindedir. Her gün oradan gelip ''

Metinde ( mietey kal ' a ve hısn

�'

w .;t...) şeklinde. Araplar yüksek

yerlerde kurulan müstahkem binalara kal'a, düz yerlerde kurulan müstahkem binalara h ı sn (hısn-ı M ansur gibi) derler. Bu yüzden "kaleye çıktı, kaleden indi", "hısna girdi, h ısndan çıktı" tabirlerini kul lanırlar.


1 70

I ' Cı R K LI •: R I I A K K I N DA GÜRDCi K LI \ R i M VE DUYDUKLA IW \ 1

geçen kalabalık yolcuların uğrak yeridir. Hızır Bey ' in on iki kasaba�ı ve yirmi beş kalesi vardır. Ordusu 8000 süvarİden ibarettir. Fakat h a l kı uzun soluklu savaşlara dayanab ilecek kişiler değildir. İ çlerinık heybetli , güçlü kuvvetli kişiler yoktur. Bu beylikte kullanılan dirhcı ı ı . halis gümüş dirhernin yarıs ı değerindedir. Rıtlları M ısır rıtlının diiı l mislidir. Mudu ise Mısır irdebi kadardır.

On Beşinci Fasıl Karasar (Karahisar) Beyfiği İ kinci şeridin on birinci memleketidir. Beyinin adı Zekeriya'dır. Beyliğin toprakları oldukça d ardır. Hamideli 'nin kuzeybatısına düşer. İ dare merkezi Karasar ( Karahisar)dır. Bu beyin üç kasabası ve on iki kalesi vardır. Ordusu 1 500 atl ıdan ibarettir. Suranın beyi olan Zekeriya. aslında Antalya beyi Yunus'un kölesi idi, fakat Yunus vefat ettikten sonra yerine geçen oğluna karşı isyan bayrağı açtı ve onu yenerek bıı toprakları ele geçirdi. Bu beylikte kullanılan dirhem, rıtl ve mud Antal­ ya'daki gibidir.

On Altıncı Fasıl Ermenek Memleketi İ kinci şerİtte yer alan on ikinci beyl iktir. Suranın bcyi Karamanoğ­ lu ' dur. İdare merkezi Ermenek 'tir. Ondört şehri ve yüz elli kalesi var­ dır. Yaklaşık yirmi beş bin süvarİden oluşan bir ordusu mevcuttur. Meşhur şeh irlerden birisi Arende (Larende)dir. Bu şehir oldukça bü­ yük bir şehirdir. B ir diğer büyük şehrin adı Alaiyye 'dir ki, halk ara­ sında Alaya adıyla bilinir. Bu şehir, kuzeyinde yer alan Ermenilerin doğusundadır. Bu memleketin beyi ve halkının Mısır sultanıımza karşı olan dostluğundan daha önce bahsetmiştim. Bunlar, Ermeniler ve di­ ğer gayr-ı Müslimlerle savaş halindedirler. Buraya en yakın Ermeni şehri Tarsus ve Adana'dır. Bu şehirlerin tamamı deniz sah iline olduk­ ça yakındır.


" 1 1 H ıLLJ 'DAKt TÜRK ŞEHİRLERİ

171

ı i'ı rk memleketleri hakkında iki kişiden dinleyerek sizl ere naklede­ ı . ı ı . . , eğim bilgiler bunlardan ibarettir ki, ben her iki kaynaktan aldığım l ıı lı • ı lcr arasındaki farkları da sizlere sunmuş oldum. Bu b ilgileri bana

ııııi· IL'dcnler, verdikleri bilgilerin doğruluğundan doğrudan sorumlu­ ılııı l;ır. 1 lOG U

MU Ü ST Ü N BA Tl MI?

l 'y mağribin 1 96 doğudan üstün olduğunu iddia eden kişi! Eğer iki l ııı a l 'lan kimlere biat edildiğine iki taraf arasında bir kıyaslama yapa­ ı ıı k bakarsak, sizin yazdıklarını silip attık, sözünüzün mesnetsiz oldu­ pıııııı l lıt

ortaya koyduk, gerninizi karaya oturttuk, rüzgarınızı söndürdük.

bu konuda iz' anla size cevap verdik; kuşunuzun kanatlarını kırdık,

ı, ı k ı ı ı az

sokağa soktuk. Dalgal anan bayrağınız dalgalanmaz oldu, sizi • ı ı. ı l ı vettik. Sizi muaheze eden kişinin elinden kurtuluşunuz yok! Sultanlık ve hükümdarlık meselesine gelince, İ bni Said 1 97 saltanat

L ı ı ı ı ıısunda şöyle der: "Sultan, toprakları dahilinde meliklerin bulunduğu kişiye denir ki, l, ı·ııdisi meliklerin meliki olur. Örneğin Suriye veya Mısır yahut İ fri­ ı, ı ye veya Endülüs gibi bir ülkeye sahip olur. Ordusu on bin süvarİden 1

l'ya ona yakın bir rakamdan oluşur. Ordusunun sayısı, ülkesinin

ı ı ı rları genişledikçe saltanatı en büyük kişi olur ki, artık ona

sı­

"cs­

·. ı ı l t anu' l a'zam" denilebilir. Eğer M ısır, Suriye, Arap Yarımadası, l l orasan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap gibi ülkelerde hutbe kendi adın a •·

Yazarın mağrib veya garb kelimesiyle kastettiği bölge bildiğimiz Avrupa ülkeleri değil, M ısır'dan sonra uzanan Kuzey A frika bölgesidir ve Endülüs'ü içine alır.

ı '

ibni Said ei-Endülisl veya el-Mağribl. Kısa adı İbni Said olan tarihçi, şair ve edebiyatçı olan yazar, Endülüs'te Gırnata şehrinde dünyaya geldi. Yazdığı kitaplada kısa zamanda meşhur oldu ve uzun bir seyahata çıktı. M ı sır, Irak ve Suriye'yi ziyaret etti. Tunus'ta veya Irak'ta öldüğü sanılmaktadır. İbni Said

1 2 1 4- 1 286 y ı lları arasında yaşamıştır. İbni Said' in ikisi coğrafya, biri biyografi, biri şairler antoloj i s i olmak üzere çeşitli konularda yazılmış l l eseri ve bir de divanı vardır.


1 72

T ÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLARl M

okunuyorsa, artık ona Selçuklularda olduğu gibi "sultanu 's-saliitlıı" (sultanların sultanı) denir. Eğer doğu i le batı sultanların ı karşılaştırıı sak, üstünlüğün doğuda olduğu görülecektir." Ben diyorum ki, bu onun sözüdür, her ne kadar İ bni Said insa l l ı davranmışsa d a , doğunun tam hakkını vermemiş, layık olduğu ycı\' kotarmamıştır. Çünkü doğudaki sultanlığın yanında batıdaki sultan l ı ğ ı n lafı bile olmaz. Doğu nerde, batı nerde? İ kisinin arasındaki fark. gökle yer arasındaki uzak l ı k kadardır. B iri inciyse, diğeri çakıl taşıd ı ı Eğer batıya b u konuda b i r şans vermediğimiz ve üstünlüğünü kabııl etmediğimiz söylenecekse, size her ülkeden güvenilir kişi lerin ba l ı sultanlığı aleyhinde söylediklerini nakletmiştim. Hilafete gelince, hangi halifelik Abbas Oğulları gibi yeryüzüniiıı önemli bir kesiminde sözü geçen hal ifel ik olabilmiştir? Doğu sultanlığı Acem topraklarından saçılmış, batı sultanlığı isı: Arap topraklarına münhasır kalmıştır. Tarih ve siyer k itaplarında hıı konuda doğru haberler vardır. Mağrib sultanl arından herhangi biri sultanlık konusunda Gaznci i Mahmud 'la yarışabilir mi? Mağrib sultanlarından hangisinin toprak la­ rının mesahası ve heybeti Gaznel i Mahmud ' unkine denktir? Bu konu­ da şüphesi olan varsa Ebu N asr el-Utbi 'nin "Tari h-i Yemin!" adlı ese­ rine baksın. B i zzat Sultan Mahmud için yazılan bu eserde, yeryüzünün onun ayakları altında sallandığı, ufukların titrediği belirtilmektedir. Sab1, bazı elçilere dayandırarak şöyle anlatır: Mesud 'un yani Gaz­ neli Mahmud'un oğlu Mesud'un Gazne'deki sarayına davet edilmiş­ tİk. Sarayın kapısında emirleri, Cürcan, Taberistan, Horasan, Hind, S in d ve Türk meliklerini gördük. Fillerin üzerine kuleler ve altın şerit­ ler takılmıştı. Bu kuleler çeşitli mücevherlerle bezeliydi . Ziyafete katı­ lanlara hizmet eden dört bin genç ve yakışıklı gulamın her birinin belinde altın kemerler, e llerinde altın çubuklar vardı. Mesud, dünyada eşi manendi olmayan altın bir divanda oturuyordu. D ivan üzerinde çok değerli bir örtü vardı. Başında mücevherler ve yakutlada bezeli bir tae bulunuyordu. Çevresi en güzel giysilere bürünmüş özel gulamlarla çevriliydi. Mesud, daha sonra elli altın masadan oluşan gümüş sofraya


1 73

I N i\ I >OLU'DAKİ TÜRK ŞEHİRLERİ

l ıı ı y ıırdu. Her masada beş altın tabak vardı ve içlerinde enva-i türlü 1\ t'l'ı:kler mevcuttu. Gulamlar misafırlere içki ikram ettiler. Mesud ı l.ılıa sonra ülkelerin önde gelen kişilerinin bulunduğu salona geçti. l lıırada içinde maşrapa bulunan bin adet altın kazan ve büyük tepsiler

' ��rtl ı ve her tepside altın bir zürafa 1 98 mevcuttu. Yine altın tabaklarda

ı ı ı ısk, anber, kafur vardı. Ayrıca mücevher ve yakutlada süsü altın . ı ı •.:ıçlar bulunuyordu. Altın şamdanların tepesinde ateş gibi ışık saçan ı, 1 1 1 1 yakut parçaları kondurulmuştu ve ayrıca bunlar arasına öd ağaç­ I :ın

dikilmişti. Salonun arka tarafında misk, kafur ve anbcr öğütülen

. ı l ı 1 11 değirmenler vardı . Yine salonun yan taraflarına havuzlar yapıl­

ı ı ıı�ıı ve bu havuzların kenarlarına mücevherler, anberler, inciler, b i l ­ l ı ı rlar konulmuştu k i , tasviri mümkün deği l . İ nsanın ku laklarına ina­ ıı : ı ın ayacağı bir takım i s imlerden de bahsetti ve şöyle dedi: "Ama kal ı­ n

değildiler ve kalmadılar." Yahut batıda gecenin ve gündüzün soğukluğunun hissedildiği ülke­

hi n sahibi Sultan Melikşah b. Alparslan gibi biri mi vardı? O Melik­

�:ılı ki, ülkesinin sınırının bir ucu Çin ' den başlayıp Suriye'nin öbür ııcıına kadar uzanıyordu. Güneş bile bu mesafeyi yarım günde veya l ıiraz daha fazla bir zamanda katediyordu. Hanbalık 'tan Gazze 'ye k adar uzanan bu ülkelerde hutbe onun adına okutuluyordu. Hicaz ve Yeınen 'i dahi fethetmişti. Ö ldüğünde Yemen ' de hutbe onun ad ı n a ok utuluyordu v e mesafenin uzakl ığından dolayı Yemen ' de onun öldü­ gi' ınden kimseni n haberi bile yoktu. 1

Zaman ı n emsalsiz insanı , ufukların parlayan güneşi bilge şeyhiıniz :tm' s-Sena Mahmud b. Ebu'! Kasım el-Isfahani ı 99 - Allah ona uzun

ıt'" Yani zürafa heykclciği . t t)l}

Kısa

adı

Ebu's-Sena

Muhammed b.

Şeınseddin

Abdurrahman

Şemseddin e l - l sfahanl' dir.

el-J sfahan'i'dir.

(Ebu ' !

Kasım)

b.

Tanı

adı

Ahmed b.

ise

şöyledir:

M uhammed

1 276- 1 349 y ı l ları arasında yaşamıştır. ls fa han 'da

doğup büyümüş, sonra Dımaşk'a gitmiş, burada halkın teveccühüne mazhar olmuş; İbni Teynıiyyc tarafından takdir edilmi ştir. Ebu's-Sena müfessi rdir ve akli

i l inılerle uğraşnı ıştır.

Daha sonra

Kahire'ye

gittiğinde

Emir Kusun

Karafe' de ona bir hankah yaptırmıştır. El-lsfahanl veba salgını sebebiyle burada ö lmüştür.

Bir tefsiri nden

başka

Envaru ' l

Hakaik er-Rabbaniyye,


1 74

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLA IH I\1

ömür versin - bize bu sultanın veziri Nizamülmülk'ün hüsn-ü tedlıı rinden söz ederek şöyle dedi: Sultan Melikşah bir defasında Çin ' ı n Hanbalık şehrinde avianırken şahincilerine büyük İhsanlarda bulund1 1 Taeider ona mallar getirdiler. Nizamülmülk onları Suriye 'nin Antakyıı şehrindeki vezire havale etti. Onlar da durumu sultana şikayet etti k ı Sultan, Nizamülmülk'e onları b u kadar uzak mesafeye havale ett ivı için kızdı. Ama N izamülmülk şöyle dedi: "Ey bu dünyanın sultaıı ı ' Ben bunu herkesin kendisi Çin'deyken Suriye 'de bile onun kanunl:ıı ı uygulanıyor desinler diye yaptım" cevabını verdi . Bu dahi onun ülkl· sinin genişliğini gösteren bir vakıadır ve ne demek istediğimizi an l : ı tan bir deli ldir. Sultan Alaaddin Harezmşah veya oğlu Celaleddin Muhammed gihı birisi mi var? Bunlardan her birinin altı yüz bin kişi lik ordusu vardı. Her bir askere tek tek ihsanda bulunurlardı ve her milletten asker onla rın safına katıl ırdı . Her ikisi de İ s l am ' ın koruyucu duvarları, sarsılmat kalkanlarıydı. Bana Melik Kamil M uhammed b. Said Abdulmelik anlattı: Sulta ıı Melik Adil Ebu Bekr b. Eyyub - Al lah ona rahmet eylesiıı - geceleri kalkar, abdest alır, namaz kılar ve Al lah dua ederek şöyle derdi: Al­ lah ' ım, kulun Muhammed'e yardım et, ona destek ver, onu düşmania­ rına karşı muzaffer eyle ve onun kılıcını düşmanlarının boynuna da­ ya .. veya buna benzer şeyler söylerdi. Bu durum birkaç kez tekrar edilince oğlu Salih İ smai l ' in anası, oğlunu kastederek "Zavallı İ s­ mail ! " dedi . Sultan ona "Nasıl yani?'' dedi. Kadın "Çünkü sen yalnız­ ca büyük oğlun için dua ediyorsun" diye karşılık verdi. Çünkü onun M elik Kamil Ebu ' l M eali Muhammed için dua ettiğini sanıyordu. Melik Adil ona şu cevabı verdi : "Ne kadar kıt akıllısın! Sen benim oğlum Muhammed için dua ettiğimi mi sanıyordun?" "Evet" dedi kadın, "Başka kimin için o lacak?". Kocası Mel ik Adil şu cevabı verdi : "Hayır, yeminler olsun ki, ben, Harezmşah Sultan Celaleddin Mu­ hammed için dua ediyorum. Çünkü o bizimle Tatarlar arasındaki en­ geldir, İslam ' ın kalkanıdır. Ülkemiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya,

Teşyidü ' l Kaviiid, Nazıretü ' J Ayn, Matiiliu'J Enziir fı şerh-i teval ı ' en-var lii­ Beyzavi gibi eserleri vardır.


'\ N :\ 1 lO LU' DAKi TÜRK ŞEHİRLERi ,ııııa o

1 75

hayatta olduğu sürece biz selametteyiz. Eğer şu anda selamet­

t ı · y sck, bunu ona borçluyuz. Bu yüzden gece gündüz onun için dua ı · ı l ıyorum." l kn diyorum ki, Allah için, Melik Adil -Allah ona rahmet eylesin­ söylemiş. Gerçekten de Sultan Alaaddin Tekeş, sonra oğlu Sul­ Celaleddin M uhammed ölünceye kadar halifelik toprakları ve İ s­

ı lognı ı . ııı

l . ı ı ı ı ülkeleri himaye altındaydı, ama onlar öldükten sonra Tatarların l ıl'lası dünyanın ufkunu sardı, İ slam' ı n İsmet perdesi yırtıldı; İ slam toprakları onların eline geçti, yeryüzünün ana sütunları kana belendi . . . \ I lah

Harezm hükümdarlarına rahmet eylesin. Onlar Allah yolunda

lııık kıyla cihat ettiler ve sel tepeleri aşıncaya kadar yıl larca Tatariara 1· . ır� ı direndiler. Gerçi Al lah dileseydi onlar bunu yapamaz! ardı, ama ı ı ııığribte sultanlıkta bu noktaya ulaşan, şam bu reddeye gelen bir sul­ ıaıı

var mı? Sultanl ı k hiç doğudan mağri be geçti mi? Yahut hiç mağ­

doğuya geçti mi? Ey aklı başında kişi, elini vicdanına koyarak �ıiyle! B ana Fatımi hal ifesi Mustansır için Bağdat'ta hutbe okundu­ ı ı htcn

p,l l ııdan bahsetme ! Bu, Arslan Besasiri yüzünden yaşanan karanlık bir ı l ıiııcmdi; ama sonra Selçuk oğulları sayesinde hak yerini buldu. İ bni Said, "Su ltanın on bin kişi lik ordusu olur" demiş. Pekiyi, bu ıı l l ı

yüz bin kişilik ordu da neyin nesi? Ama o kendi ülkesinde gördü­

ı • ii

en büyük rakam için böyle söylemiş. Eğer yolu bir kerecik doğuya

ı l ii:;; s eydi, bu sözü söylemez, böyle bir lakırdı da etmezdi. I şıklar doğudan yayıl ır; Güneş 'in ışıkları batıya ancak zayı flayarak ı ı la� ır. Güneş, doğuda bir delikanlı, ama mağribte b ir ihtiyardır. Ne l ıiiyük bir fark! Bu yüzdendir ki mağripl iler yakışıklılıkta doğululada lıoy ölçüşemez. Bunun için onların çehresine bakman yeterli .


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER (KRONOLOJİ)

22 Yılı (642-643) Ahnef b. Kays

200 Horasan' a saldırınca Yezdigerd kaçıp gitti. Alım· ı

Herat' ı zaptedip M erv üzerine yürüdü. Yezdigerd, Türk hükümdarı na, 200

Tabiinin meşhurlarından ve h adis alimlerindendir. İsmi, Dehhak bin Hüscyıı et-Temlm\' es-Sa ' d\''dir. Künyesi Ebu Bahr, lakabı Ahnef'tir. Ayağının eği" olması yahut da ayaklarını arkası üzerine basarak yürümesinden dolayı Ahnel denilmiş ve bu lakab ile şöhrct bulm uştur. Bazı kaynaklarda isminin Salıı olduğu kayıtlıdır. Babası, Kays Ebu Malik künyesi ile tanınırdı. Annesi, bir rivayete göre Aınr bin Sa' lebe'nin kızıdır. Basra'da doğdu. Doğum tari h i bil inmemektedir. İran i mparatoru Yezdigerd, topraklarının büyük kısmı Müslüman-ların elinı: geçince, M erv şehrine gidip yerleşmişti. Yezdigerd buradan İran şehirlerinı: mektup yazarak, halkı isyan ettirdi ve anlaşmayı bozdurdu . Bunun üzerinı: Hazreti Ömer, Ahnef bin Kays'a Horasan üzerine sefer düzenlemesi için emir verdi. B ir orduyla yola çıkan Ahnef bin Kays, İran şehirlerindeki i syanı bastırdı ve Horasan ' a yürüdü. Önce Herat ' ı t'ethedip Merv'e doğru i lerlerken, Nisabur' a Mutarrif bin Abdullah komutasında, Serahs ' a da Hars bin Hassan kamutasında bir birlik gönderdi. Ahnef bin Kays, Merv'e varınca, Yezdigerd, Merverrüd"a kaçtı. Buradan, Türk hakanına ve Çin krallarına mektup yazıp yardım istedi. İslam ordusu Mervemıd üzerine yürüyünce, Yezdi gerd B e l h ' c gitti.

Ahnef bin

Kays,

Merverrüd'u

ordu karargahı yaptı.

Küfei iierden

meydana gelen bir birliği Belh ' e Yezdiger " i n üzerine gönderdi. Yezdigerd ' in askerleri

ile

M üslüman

askerler

arasında

şiddetli

bir

muharebe

oldu.

Yezdigerd'in ordusu yenilerek kaçtı. Arkadan yetişen Ahnef bin Kays,


1\1 1"/\RİHİNDE TÜRKLER

ı ı

ı ı ı ı •ı l

melikine ve Çin hükümdarına mektup gönderdi.

llı llı\: l l ı ı ı ııda

" l l'"'' " ' lı·ı

Yezdigerd,

çekildi. Müslümanlar peşine takılınca Ceyhun nehrini geçti. askerleriyle ihtilafa düştü. Yezdigerd Türklere sığınınayı teklif

l a k at

ı tıı

1 77

askerleri Müslümanlarla anlaşıp onların yönetimine girmeyi

buldular. Yezdigerd bunu reddedince askerleri onu kovup hazi­

ine el koydular. Yezdigerd, en yakın adamlarıyla birlikte Türk

lıııl..l ı ı ı ıdarına sığındı ve kalan ömrünü Fergana'da tamamladı . Ordusu

ı

,

lıııl unduğu yerden ayrılmayarak Müslümanlarla anlaştı. \ 1 Yılı (651 -652)

Y ezdigerd ' i n ölümü. Bu yıl Farslann son hükümdan Yezdigerd öl­ ı l ı ı ı ııldü. Ölümüyle ilgili rivayetler birbirinden farklıdır. Kimine göre � ı , ı v şehrine geldiğinde şehir halkı ona karşı isyan edip öldürdü. Ki­ ı ı ı ı ı ıl' göre ise Türkler onu misafir ettikten sonra yanındakileri öldür­ · l ııl n. Yezdigerd kaçarak bir değirmencinin evine sığındı ve onun ı ı t ı . ı l ı ndan öldürüldü. Peşinden gelen süvariler değirmenciye işkence . l ı ! l l: e , o da onu öldürdüğünü itiraf etti. Onu parça parça ettiler.

·

ıu, Yılı (705):

M ü slümanlar ilk defa Velid b. Abdulmelik zamanında M averaün­ ıwlır'e girdiler. 1 28-129 Yılı (745-746) : M üslümanlar Türk ülke lerine sald ırıp, onları mağlup ettiler; pe k ganimet alıp, Türkleri öldürdüler (yaklaşık 200 bin atlı savaşçı ) . l ı ı ı k hakanını da öldürdüler. İ slam ordularının başında Esed b. Abdul­ l , ı l ı d -Kasr! vardı.

'·

ıık

K üfelilerden meydana gelen öncü birliğe yard ım etti ve Belh şehrini aldı. i s lam orduları arkasından Taharistan ' ı da ele geçirdiler. Ümer daha sonra, Ahnef bin Kays ' a, Ceyhun nehrini geçmemesini b i ldiren lıir mektup gönderdi. Bu s ı rada Yezdigerd, Türk hakanından aldığı yardımla geri döndü. (Türkler o asırda henüz M üslüman olmamışlardı . ) Ahnef bin Kays, Yezdigerd ' in aldığı yardım kuvvetiyle üzerine geldiğini öğrenince yirmi bin kişilik orduyla onu karşıladı. Savaşı kaybeden Yezdigerd Belh ' e çekildi. Oradan d a Ceyhun'u geçerek Türk hakanına sığınmaya çalıştı, fakat yukarıda belirtildiği gibi askerleriyle kendisi arasında ayrılık çıktı. Onlardan kaçıp sığındığı değirmende değirmen sahibi tarafından öldürüldü.


l l ·! lu;. ı 1 R H A K K I N DA ( iÜIW Cf K I 1 ld M VE DUYDU K !

t\ll l t. ı

Aynı yıl Nasr b . Seyyar M averiiünnchr toprakl arına saldırıp hakanını öldürdü. Sonra Fergana'ya geçti ve pek çok esir aldı.

l ııı �

1 78

226 yılı (840-84 1 ) : Mütasım, Afşin Haydar b. Tavus' a kızarak hapsetti. Afşin ö l ii ı ıı ,

ı

ye kadar hapiste kaldı. Sonra asılıp cesedi yakıldı. Bil indiği gibı :\ ı şin, yirmi yıl boyunca Cibal ve Azerbaycan ' ı el inde tutan ve sım'ı defalarca mağlup eden M ecüsi Babek 'i 20 1 öldürmüştü. 202

M ı ı ı.ı

20 1 B abek ve Hürremilik: Siyasi Kürdçülerin m i l l ileştirdikleri bir diğer şahsiyl'l ı ]. Babek el-H ürremi'dir. Anasının, babasının kimli ği, Babek ' i n nasıl düııyı l l • l geldiği, H ürremiyye 'nin Mazdakizmin devaını olup olmadığı tartışın< ı l ı ı l ı ı Kimilerine göre Hürreınller proto-Aievilerdir, kimine göre i l kel komii ı ı ı :ı ı ı hareketi Mazdakizmin devaınıdırlar. Nitekim Bartold d a Babek'ten bahs.:1iı-ı ken "Babek hareketi komün ist bir isyandı" demektedir. Bazıları Babek raftariarını M ü s lüman istilacı ve sömürgecilerine karşı Türklerin direniş

v r ı,,

haıı

ketinin bayraktarı, kimileri Araplar tarafından ezilen ve sömürülen, ağır v1·1 gilerle varı yoğu elinden alınan İ ranlı halkların isyan duygusunun, bağı ııı.'> l : l ı k ateşinin körükçüleri olarak görürler. B u s i s l i görüşlere göre, Babek, l :ıl ıı ı o larak Persler tarafından Pers, Türkler tarafından Türk, Kiirdler tarafı ııılıııı Kürd kabul edilir. Persler, Babek 'in Pers olduğunu i leri sUnnelerine rağııırıı her yıl İran' daki Türklerin Babek Kalesi önünde toplanıp, onu anmalarında l ı rahatsız olur v e törenleri yasakl amak i ç i n güç kul l anmaktan çekinmezil-ı Kürdler, aslen Kürd olduğunu ileri sürdükleri Babek'in Kürdlüğü konusuııı lıı hiçbir inandırıcı delil ileri süremezken, Türkler yani özellikle Azerbancanlı lııı da onun Azerbaycan ' ın bağımsızlığı için mücadele etmiş olmasından harekrı le Türk olduğu savının dı şında, Türklüğüni.i ispat edecek inandırıcı bir d c l ı l sunamazlar. Hatta Babek ' l e ilgili rivayetler öyle ç o k tezatlarla doludur k i , lııı rivayetlerin hangisinin doğru olduğunu tespit şöyle dursun, bunlara istina(il- ı ı onun etnik mensubiyetinin tespiti d e mümkün deği ldir. B i r noktada Ebu

M ii:.

l i m Horasan i ' n i n etnik mensubiyetinin tespitindeki zorlukla, Babek 'in e!ı ı i " mensubiyetinin tespitindeki zorluk hemen hemen aynıdır. Üstel ik Ebu Mii� lim' in çocukluğu ve gençliğiyle ilgili anlatılanlarda fazla mitolojik figüril-ı yer almamasına rağmen, Babek ' i n dünyaya gelişi ve yetişmesiyle i l gili ri vıı yetlerin çoğunda geçmişteki büyük kahramanların h ayat hikayelerinden esiıı lenerek yaratılmış efsanevi bilgi le r ağır basmaktadır. Bir rivayete göre Babek, Medilin şehrinden yağ taeiri bir adamdan olmadır. Bu kişi Azerbayc an'a gelip Mimed bölgesi ndeki B i l al abad köyüne yerleşmi� Tuluma yağ basıp Mimed bölgesindeki köyleri dolaşarak yağ satarınış. İşte

hı ı


l ı 1 1• 1 l i\ ld l l i NDE T Ü R K l Y R

1 79

l" lykrdcıı birinde bir gözü kör bir kadına aşık olmuş. O kadınla bir süre n i­

l ı l ı sıl olarak yaşamış. B i r gün o kadınla birlikte köyün dışına çıkmış ve bir ·ıı ı l ı : ı k u rup içmeye başlamışlar. Köyün kadınları N abat dilinde şarkı söyleye­

, , .ı, kiiyden çıkıp pınarın başına varmışlar ve onları baş başa görünce saldır­ ı ı ı ı �lar. Babek' i n babası olacak olan Abdullah kaçmış, fakat kadını saçların­ ı l . ı ı ı .o; iirükleye sürükleye köye getirip rezil etmişler. İbnü Nedim ' i n Vahid ibn \ ı ı ı r ct-Temiml' n i n bili nmeyen bir eserine dayan arak yaptığı alıntıya göre, ı l . ı l ıa sonra bu yağ taeiri kadının babasının yanına gidip kızını istemiş ve ı ı ıııı ııla evlenmiş. İşte bu evlilikten dünyaya gelen çocuk da Babek ' ti. Sonra l ı ı ı yere giderlerken saldırıya uğramış ve babası ölmüş. İbni Keslr'in verdiği l ı ılgiyc göre Babek' in asıl adı Papak 'tı ve Babek, kelimenin Arapçal aştırılmış /ı · k l iydi.

l l ı rıınl, Maziden Ka lanlar adıyla Türkçeye çevrilcn EI-Asaru'l Bakıye adlı .·o;crinde "Mazda k'ın peşinden gidenlerden geriye yalnızca bir avuç insan kal­ ılı

l l alk, onlara dinleri ve inançlarına göre "Mazdak!" ve "Hürreın!", onun

ı ı grcti lerini yorumlayanlara ise "zındık" demeye başladı" demektedir ki, bu ı. oıyıttan M azdakizınle H ürremll iğin aynı şey veya en azından H ürrem!liğin M:v.dakizmin devamı olduğu sonucu çıkarılabili r. Ayrıca

Hüırem!lik B a­

l ı,·k 'ten önce vardı ve Babek bu mezhebi n kurucusu değil, müntesibi ve de­ vam ettiricisidir. 1 l layların bundan sonrasında Babck ' ı n hızlı bir şekilde güçlendiğini, isyan

l ı ayrağının Azerbaycan'da açıldığını, Emin ile M e ' mun arasındaki ihtilaf'taıı l :ıydalan arak güçlendiği n i , Harun Reşid zamanında da gücünün zirvesine cri�­ l ı ği ve tam yirmi yıl boyunca Abbas! Halifeliği 'nin üzerine gönderdiği tüm ı ırduları yendiği belirtil mektedir. H ürremllere aynı zamanda Hürrcnıdiıı de ı k ııiliyordu. Seın'an!' n i n Hürremller hakkında verdiği bilgiye göre "bunlar yılda bir kez nkckli kadınlı bir yere toplanır, ışığı söndürür, her erkek eline geçirdiği kadı­ ı ı ı tutup o geceyi onunla geçirirdi. Şervin adlı birini Hz. Peygamber'den ve diğer tüm peygamberlerden daha üstün görür, toplantılarında onu anıp ağlar ve şarkı söylerlerdi. Hemedan dağlarındaki Şervin kenti ona aitti." l labek'in yirmi yıl devam eden isyan hareketi sırasında öldürülen Müslümanla­ rın sayısı konusunda verilen rakamlar oldukça farklı ve çoğu hayal idir. Bunlar­

dan birkaç milyon insandan bahsedenler olduğu gibi, beş yüz bin gibi rakamlar verenleri de vardır. Daha sonra bu olayları kaleme alan yazarlar duyduklarına istinaden yazdıkları için, her zaman olduğu gibi, burada da abartılar söz konusu.

1 ·: lbette yirmi yıl boyunca yapılan önemli savaşlar sırasında on binlerce insan iilmüştür, ama bunun tam bir çelelesini çıkarmak mümkün değildir. Aslında


1 80

T ÜRKLER HAKKINDA GÖR DÜKLERİ M VE DUYD UKLM I I-.1

B abek'in isyan bayrağı açtığı ve Müslümanları katletmeye başladığı günkıılı•. Mısır 'da ortaya çıkan bir taun (veba) da hızlı bir şekilde yayılarak ehl-i İ sla ı ı ı ı kırmıştı. Muhtemeldir ki, Hünemiye hareketini yazan Müslüman m üel l i l l•

ı

Mütasım zamanında vebadan ve Babek kırgınlarından ölenlerin tamamını ayııı kefeye koymuşlardır. Rünemilerde kadın erkek bir arada, çalgıl ı ve içkili eğlencelerin yanı sıra izılı vaçta iştirak esaslarına göre (yani kadının toplumun ortak malı sayılması) lıaı ı· ket ettikleri şeklindeki kayıtlar, onların Mazdekilerin devamı olduğu konusuı ıılıı şüpheye mahal bırakmamaktadır. Mesudi Babek'in öldürülmesini şu şekilde h ikaye etmektedir: "Hali fe M ıı l ; ı sım, Babek hareketinin tehlikeli bir hal alması üzerine sonunda işi Afşin lfık:ı bını taşıyan H aydar isimli komutana havale etti. Afşin. gerekli istihbarat �·:ı lışmalarını yaptıktan sonra, Babek' i üs olarak kullandığı Bez dağlarında sık ı � tırdı ve karargahına hücum etti. Mağlup olan v e savaşçı ları kırılan Babek, l ı n nımını, çocuklarını ve e n yakın adamlarını alarak Ermenistan taraflarına ka�· ı ı Amacı oradan Bizans topraklarına geçip, B izans imparatoruna sığınmak ı r "Ahbaru Bağdat" adlı kitapta okuduğuma göre Babek Mütasıın ' ı n huzunııııı getirilince onunla uzun bir süre hiç konuşmadı. Sonra ona "Sen Babek ı ı ı ı sin?" diye sordu. Babek "Evet, ben senin kulun ve kölenim" cevabını vcrd ı Babek 'in adı Hasan, kardeşinin adı ise Abdullah'dı. M utasım "Soyun onıı ı ·· dedi. H izmetçi üzerindeki ziynetleri yolup aldı . Sağ elini keserek surat ı ı ııı vurdu, sonra sol elini kesti. Ü çüncü o larak iki ayağı kesildi. Yere akan kanl: ı ı ı içinde yuvarlanmaya başladı. Yerde yuvarlanırken, kendisini affetmeleri h:ı linde çok mal (para ve mücevher) vereceğini söyledi. Sözüne itibar edilmeılı (Cellat) dirsek kemiğinden arta kalan kısımla yüzüne vurmaya başladı. Miit;ı sım eellada daha çok acı çeksin diye kılıcı iki kaburgası arasına, kalbinin :ılı tarafına sokınasını emretti. Daha sonra başının kesilmesini, organlarının lw deniyle birlikte toplanarak asılmasını emretti. Emredildiği gibi asıldı ve b;ı�.ı Medinetü ' s-Selam ' a götüriiierek köprü üzerine asıldı. Daha sonra H orasaıı ':ı götürüldü ve bütün şehir ve kasabalarda dolaştırı ldı. Arkasından kardeşi Alı dullah M edinetü' s-Selam' a [Bağdat'a] getirildi. Şehir hakimi İ shak b. İ brah i ı ı ı görenler sevinsin diye Babek'e yapılanı ona da yaptı. Babek'in cesedi Sanll'ı ra kasabasının uç kısmında uzun bir ağaca asıldı. O yer bugün bile bilinmd tedir ve "Babek' in Darağacı" adıyla anı lmak:tadır. (Kürdoloji Yalanları, 1 9'1 202

2 1 1) Afşin, Orta Asya'da Ü srüşene eyaJetinin yönetici ve prenslerinin kullandı�.ı bir unvan dır. Fakat burada sözü edilen Afşin 'in asıl adı Haydar olmasır ı: ı rağmen daha ziyade tarih kitaplarında unvanıyla anılmıştır. Hüneıııı


1 ı

181

IM TARİHİNDE TÜRKLER

.1 \0 yılı (844-845 ) : Halife Mütasım v e Vasık ' ın Türk ası l lı hacibi \ . ı ı ıas

203 öldü.

147 yılı (86 1 162): Halife Mütevekkil, oğlu Muntasır'ın düzenlediği l ı ı ı komplo sonucunda Türk asıllı Buga eş- Şarabi es-Sagir tarafından

ıı. ı. ı ıııcclisinde öldürüldü.

Z04 Aynı komploda halifenin Türk veziri Fetih

hareketini bastıran ve Mütasım döneminde Bizansl ılara karşı başarılı zaferler kazanan Afşın 'in sonradan yakalanıp zindanda açl ıktan öldürülmesinin �chebi, ihanet değil, hal i feye isyan edip de yakalanan Cibal-i Taberistan hakimi M adyar'ın huzura getirildiğinde kendisini isyan ve itaatsizliğe sevk ('denin Afşin olduğunu, onunla putperestlik ve Mecusilik konususunda aynı din ve mezhepten olduklarını i tiraf etmesidir. Mesudi, Afşin ' in Madyar'ı n ııctirilmesinden bir gün önce tutuklandığını bel irterek, Sabfır adında bir katibin onu ifşa ettiğini, A fşin 'in zindanda açl ıktan ölmesinden sonra resedinin dı şarı çıkarılarak cümle kapısı önünde asıldığını, kendisine 11,iinderildiğini iddia ettiği putların getiril erek üzerine atıldığın ı, sonra halkın p.iizü önünde yakıldığını belirtmektedir. l lu adın sözü edilen kişinin gerçek adı mı, yoksa yakışıırma mı olduğu kesin değildir. Kitab ei-Uyfın 'da Halife Mütasım'ın bir gün ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında Türk muhafıziardan birinin imdadına yetiştiği ve Farsça olarak "Ya mevlaye! Mera şinas?" yani "Efendim, beni taıı ıdm mı?" dediği ve o günden sonra Mfıtasım'ın o Türk' ü Aşinas diye çağırdığı anlatılır. Mesudl

'

ondan Aşnas et-Türki diye söz eder ve Mfıtasım zamanında Bizans'la girilen savaşta İ slam ordusunun öncü birliklerini komuta ettiğini belirtir. M ütevekkil, Basra'da Hindistan' dan getirilmiş çok güzel bir kılıç olduğunu duyunca birini göndererek k ı lıc ı 1 0 bin dirheme satın almış, sonra Fetih b. I l akan'dan kendisine bileğine sağlam bir gulam bulmasını istemiş, o da Baglr el- Türki'yi getirmişti. M esudl, M ütevekkil'i n nasıl öldürüldüğünü Buhterl ad­

lı birinden naklederek şöyle der: "Mütevekkil onu yanına çağırdı, kılıcı verdi ve emrini iletti. Ayrıca meıiebesinin yükseleceğini ve maaşının iki misli o l a­ cağını belirtti. Valiahi bu kılıç sadece Baglr'in Mütevekkil'i öldürdüğü gün k ı m ndan sıyrıldı. Buhteri anlatmaya devam etti: (0 gün) M ütevekkil çok sar­ hoş olmuştu. Sarhoş olduğu zaman hizmetkarların başucunda durmasını ister­ di ve bunu adet edinmişti. Gece üç saate kadar bu şekilde vakit geçirdik. Bir­ den Bagir çıkageldi. Yanında on kadar Türk vardı. Hepsinin de elinde kıl ı ç lar bulunuyor ve nıum ışığı altında parlıyordu. Birden üzerimize saldırdı lar ve Mütevekkil 'e doğru yöneldiler. Bagi r ve bir diğer Türk tahtın üzerine çıktılar. Fetih onlara bagırdı : "Durun aptallar! O sizin efendiniz!" Gulamlar onları ve oturan diğer nedimleri görünce, yüzlerine ters ters baktılar. Fetih'in dışındaki-


1 82

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ K LERİM VE DUYDUKLA R I � !

b . Hakan205 da öldürüldü. Ertesi gün halkın, komutanların v e askerll:r ır ı Caferiyye meydanında toplandığı sırada Ahmed b. Hasib ortaya çıka ı : ı l·. Muntasır ' ın mesaj ını okudu: "Fetih b . Hakan babamı öldürdü, ben dı· onu öldürdüm! " Bunun üzerine insanlar ona biat ettiler. 248 yılı (862/63): Türk komutan Buga el-Kebir öldü. 206 Halife Müstain onun yeri uı· oğlu Mfısa b. Buga'yı getirdi . ler bir anda gözden kayboldular. Fetih ise onlarla boğuşuyor ve engelleım:y• çalışıyordu. M ütevekkil ' in feryadını işittim. Baglr halifenin kendisine verd i�) ' kılıcı sağ böğrüne sokmuştu. Sonra oradan çıkarıp sol böğründen soktu vı· bunu birkaç kez tekrarladı. Fetih onları engellemek için tekrar ileri atı ldıy.•.. , da biri kılıçla karnma bir darbe indirdi ve dışarı attı . . Buga es-Sagir [Kiçi Buka], Mütevekkil ' i h i ç sevmezdi. M untasır ise Türk k rin sevgisini kazanmıştı. Ötemiş, Viisık ve Muntasır'ın kölesiydi. Bu yüzdl:ı ı Mütevekkil ona k i n besliyordu. Çünkü Ö temiş Türkleri Muntasır' ın safı r ı; ı çekiyordu. Vezir Ubeydul lah b. Hakan ile Fetih b . Hakan, M untasır'dan sıtkı n ı sıyırıp Miltazz' a meyletmişlerdi. M ütevekkil'i Muntasır'a karşı kışkırtaıı l:ıı da onlardı. Muntasır, hiçbir Türk'ü M ütevekkil ' in yanına gitmeye bırakmıyoı kalbini kazanıyordu ve hatta Fergana ve Usruşene Türklerinin çoğunu kend ı ne bağlamıştı . . Mütevekkil 'in katli konusunda bizim naklettiğimiz rivayet l'l l doğru ve gerçeğe en yakın alanıdır." ( MurGc, 409, 4 1 0 ) . İbni Hallİkan ise Mii tevekkil'in ve Fetih b. Hakan 'ın aynı yere gömüldüğünü, ama ikisinin de

na

mazının k ı lınmadığını yazmaktadır. Mütevekkil ' in annesi Şuca' adında bıı 205

Türk'tü. (Vefeyat, 1/3 5 0 ) Fetih b. Hakan: Doğum tarihi bilinmiyorsa da 86 l yılında ölmüştür. Hal i k Mütevekkil ' in nedimi idi. Fetih ve vezir Ubeydullah b. Yahya, zalim vv kaygısız halife üzerinde bilhassa saltanatının son y ı l l arında pek etk İ l ı olmuşlardır. H e r ikisi halifenin ikinci oğlu Miltezz ' ın gayretli taratları idi k ı v e küçük oğlu Muntasır'ın saltanat verasetinden mahrum bırakılması içi ıı bütün gayretlerini sarfettiler. Halife Fetih'e Türk generali Vasıfin mallarıııı müsadere edilmesini emrettiğinde, halifenin maksadını önceden sezen Vası l . M ütevekki l 'den kurtulmak için M u ntasır v e diğer birçok kişilerle birleşmiş

w

86 1 ' de Mütevekkil öldürülmüştür. Efendisini korumaya çalışan Fetih lı. Hakan da bu olaylar sırasında hayatını kaybetti. Mesudi onun ilim sahibi

w

edebiyatçı bir kişi olduğunu "Kitabu'l Bustan" adında edebiyatın çeşitli 2116

konularını içeren bir kitap kaleme aldığını belirtmektedir. Buga el-Kebir: Halife MGtasım ile haleileri devrinde yaşamış bir Türk kumandanıdır. Kumandanlık ettiği bir çok selcrde, bilhassa Medine etraf]ndak i


ı 1

\M TARİHİNDE TÜRKLER

1 83

149 yılı (863/64):

�ak iriyye ordusu ve halk B ağdat'ta kilit noktaları ellerine geçirdik­ ı . ı ı. istedikleri halifeyi öldürdükleri, sevdiklerine karşı şeriata uyına­ l

ı ı ı ı �ekilde davrandıkları bahanesiyle Türklere saldırdılar. Daha sonra 207 'o ı ı ı ı ıcrra şehrinde bir halk hareketi başladı . Hapish anelere saldırarak

ı ı ı . ı l ı k lı ml arı 1 " ı,

serbest bıraktılar. Fakat Türkler atianarak halkı kıl ıçtan

ı ni i ter ve böylece isyan bastırıldı .

250 yılı (864/65): I I Lı ınus ı ıı ı l a r

üzerine Türk kumandan Müsa b. Buga el-Keblr' i gönderdi. Hu­

ı ı ı ı ıs ve ,ı · l ı ı r

halkı Halife Müstain ' in vergi tahsi ldarını öldürünce halife

Resten aras ındaki savaş Mlısa'nın zaferiyle sonuçlandı . Mlısa,

halkından pek çok kişiyi öldürdü.

251 yılı (865/66): 1 hıga ve Vasıf aralarında anlaşarak, Baglr et-Türki'yi öldürünce l ı ı ı k lcr

ayaklandılar. Halife M üstain, Buga ve Vasıf'ı Samerra' daki

bedevi Araplara, Ermenilere ve Bizanslılara karşı yapılan seferler ile diğer harplerde şöhret kazanmıştır. 86 1 'de Mütevekki l öldürüldüğü zaman Buga saraydan uzakta idi. Bu hadiseden sonra hemen saraya döndü ve çok geçmeden Muntasır da öldüğü için M üstain'i 862 yılında halifeliğe getirdi ve kendisi de aynı yıl içinde öldü. Mesudi, onun son derece dindar olduğunu belirterek şöyle ı ler: "Buga el-Keblr et-Türki öldüğünde doksanını biraz geçmişti. Kimsenin !(irınediği savaşlara girişmişti. Hiç yaralanmadı . Oğlu Musa da babas ının yolunda yürüdü. Buga, dindar bir Türk'dü. Girdiği savaşlardan burnu bile kanamadan çıkmıştır. Ecel, cevşen (Ecel, zırhtır) derdi. Ü zerine demirden olan hiçbir şey giymezdi." (Muruc, 4 1 0) ( l ünümüzde Bağdat ile Tikrit arasında küçük bir köy. i lk adının Samira oldu­ ğu ve onun da Nuh oğlu Samir' in adından geldiği rivayet edilmektedir. Sami­ ra kelimesi Süryanicedir. Zaman içinde harabeyi dönen şehir Hal ife Mt\tasım tarafından yeniden kurulmuş ve "Sürremenraa'' (Gören Mutlu Oldu) adı ve­ rilmiştir. Eski adıyla Somorra da denilen Samira'nın "verginin ödend iği yer" anlamına geldiği belirtil mektedir. Halifenin sikkelerinde "Sürreınenraa" yazı­ sı vardı. Ş imdiki adı Samerra'dır. Samerra denmesinin sebebi ise, başkentin Bağdat'a taşınmasından sonra şehrin harabeye dönmeye başlaınasıdır. Samer­ ra, "Sae men raii" yani "gören üzüldü" anlamındadır.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARI�!

1 84

sarayda kuşattılar. Fakat onlar bir tekneyle Bağdat ' a kaçtılar. Müst:ı ı ı ı oraya yerleşti . Bunun üzerine Türkler korkuya kapılarak Mütewk kil ' in oğlu Mı1tazz B illah ' ı hapisten çıkarıp biat ettiler ve Müstain ' ı ı ı Samerra'daki maliarına e l koydular. Mı1taz, Müstain ' in üzerine yüriı rnek için Türklerden 50 bin kişilik bir ordu teşkil etti. Müstain Bag · dat'a bekindi. İki taraf arasındaki çarpışmalar bir süre devam ettiysı· de, sonunda devlet i leri ilenleri Müstain'i azlettiler. 254 yılı (868) : Ahmed b. Tolun208 Mısır'a vali olarak atandı. 255 yılı (868/69): Türkler maaşlarını istediler, fakat Halife Mı1tazz' da209 maaş ödeyl' cek kadar para yoktu. Türkler elli bine razı oldular, Mlıtazz, anncsı :mıt

Ahmed b. Tolun (835 -884)- 864 yılında M 1sır'da Tolunoğulları devleti u i u kurucusu Türk kökenli devlet adamıdır. Tolunoğlu Ahmed adıyla d a biliııiı Ahmed, 8 3 5 y ı l ı nda Bağdat 'ta dünyaya gel d i . Babası Tolun, Buhara valisiııiıı Abbasi

halifesi

Memun' a gönderdiği

kölelerdendi.

Ahmed'in

Mez:.ı ı ı

Mersin/Tarsus ' ta Küçük M inare Camii içindedir. Ahmed b. Tolun Türk�·�· şiirler yazmıştır ve musikeye karşı aşırı merakl ı idi. Ö lüm sebebi uzun süred ıı muzdarip olduğu mide ve karaciğer hastalığı idi. 1 7 ' s i erkek olmak üzere J l eviadı vardı. Vefat ettiğinde 24 b i n köle, 7000 at, 3000 deve v e 1 000 k<ı l ı ı miras bırakmıştır. Sarayının günlük gideri l 000 dinardı. 209

Ebfı Abdullah Muhammed (veya Zübeyr) b. Cafer, Mütevikki l ' i n oğludur Annesi Kubcyha adl ı bir cariye idi. Müstain halifelikten çekilmek zoruml; ı kalınca halife oldu. Mfıtazz halifeyi ve Buga es-Salr'i beriaraf etmd isteyince, bunlar duruma vakıf olarak Sanıerra 'ya döndüler. Diğer taraftan Mfıtazz kendisine halef tayin edilen kardeşi M üeyyed 'i öldürtıneye ve üçündi erkek kardeşi Ebu Ahmed ' i hapsettirmeye muvaffak oldu. Ertesi yıl Vas i l maaşlarını almak için isyan eden askerleri yatıştırmak isterken öldürüldü. l l 1 1 arada

vali

Muhammed

b.

Abdullah'ın

ölümünden

sonra

Bağdat' l;ı

karışıklıklar çıktı . Ertesi y ı l Buga es-Sagir hal ifenin tahriki i le öldürüldii. Mutazz, hapsed ildiği hapishanede dört gün sonra açlıktan öldü. Mesudl'nin Mfıtazz'ın öl ümü hakkında anlattıkları birazcık farklıdır: 25,1 [868) yılında Buga Samerra 'dan çıkarak Musıl yönüne doğru gitti. Kölelcı evini talan ederek, orduda onunla birlikte olanları tarumar ettiler. Buga iste· miye istemiye kayığa bindi. Bazı Magaribe onu Samerra köprüsünde ele ge·


l • . ı AM TARİHİNDE TÜRKLER

1 85

ı, ı ı bcyha'ya birini göndererek para istedi. Anası parası olmadığını

·.oy ledi. Bunun üzerine Türkler, magaribe 2 10 ve Ferganalılar Mıltazz'ı ; ı la�ağı etmeye karar verdiler. Sarayın kapısına gelerek "Dışarı çık ! " ı l ıyc bağırdılar. Mıltazz "İlaç almıştım, kendimi iyi hissetmiyorum, l ı�:ı ı i ınle görüşmek istiyorsanız bir kaçınız içeri gelsin" cevabını verdi. çirdiler. Ö ldürüp başını Samerra'ya astılar. Bu, Buga es-Saglr'di [Kiçi Buka]. Daha sonra başı Medinetü-sselam'a getirilerek köprü üzerine asıldı. Halife Mütazz, Buga hayattcyken doğru dürüst uyku uyuyamaz, ondan korktuğu için silahını gece gündüz yanından ayırmazdı. Hatta "Boğa mı benim kel lemi mi alacak, ben ıni onun kellesini alacağım, bunu öğrenmedikçc bu halim devam edecek, Buga 'nın gökten üzerime inmesinden veya yer altından çıkmasından korkuyorum" derdi. Buga gece gizlice Samerra 'ya sızıp, Türkleri Mütazz'dan soğutarak, onları mal mülk sahibi yapmak istiyordu. Sonra yukarıda anlattı­ gımız olay başına geldi. Türkl er, Mütazz'ın kendi reisierini öldürmeye hazır­ landığı ve onu (Buga'yı) hileyle kullanarak kendilerini ortadan kaldırmayı, mevkice daha aşağıda olan Fcrganalılan ve Mağriblileri çeşitli mevkilere ge­ tirmeyi planladıgını anlayınca, 225 [839/40] yılının Recep ayının son hafta­ sında topluca harekete geçti ler. (Buga 'nın) yaptığı hataları ve kötü fiilierini tek tek sayıp, kendilerine para vermesini istedi ler. Bu hareketi yönlendiren ki­ şi, Türk komutanlarla birlikte hareket eden Vas"if oğlu Sal ih' di. Fakat B uga diklendi ve hiçbir şey vermeyeceğini söyledi. Bu arada Mütazz gelip de elle­ rine düşünce, M ühtedl liikabı taşıyan Muhammed b. EI-Viisık ' ın bulunduğu Medinetü 's-Selam'a bir habcrci gönderildi. Mütazz, daha önce onu buraya sürgün edip, tutuklatmıştı. Y irmi dört saat zarfında Samerra'ya getiri ldi. Ta­ raftarlarınca yolda karşılandı ve küçük saraya sokuldu. Mütazz, öldürülmcyc­ ceği, ailesine, çocuklarma ve malına dokunulmayacağı konusunda teminat ve­ rilmesi halinde hal i t"cl i kten feragat etmeyi kabul etti. Fakat Muhammed b. EI­ Yiisık (yani Mühtedl) Mütazz'ı bizzat görüp bunları onun ağzından dinleme­ den halifelik koltuğuna otu rınayı ve biat kabul etmeyi reddetti . Mütazz içeri getirildiğinde üzerinde kirli bir gömlek, başında da bir mendil vardı. M u ­ hammed b. EI-Viisık o n u görünce karşılayıp kucakladı. Birlikte divanın üze­ rine oturdular. Mu htcdi, bunun üzerine ondan kendisine yardımcı olmasın ı, Türklerle arasını düzeltmesine aracılık etmesini istedi . Ama Mütazz "Benim buna ihtiyacım yok ve kimse de beni buna razı edemez" cevabını verdi. Sonra kalkıp Mühtcdl'ye biat etti ve yüzünü öbür tarafa döndii . Bir süre Müh­ tcdl'nin huzurunda tutulduktan sonra hapishaneye götürüldü ve hal ' edi ldik­ ten altı gün sonra zindanda öldürüldü. ( Muruc, 4 1 4-4 1 5)

ı n Magaribe: M ağrib taraflarından satın alınarak getirilen köleler ve gulamlar.


1 86

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARl M

Onl ardan bir grup içeri girerek halifeyi ayaklarından oda kapısına kadar sürüklediler ve sopa attılar. Gömleğini parçalayıp Güneş altında diktiler. Aşırı sıcaktan bir

o

ayağını kaldırıyor, bir bu ayağını kaldırıyordu. Bazıları tekme atmaya başladı. M fıtazz elleriyle kendini korumaya çalışıyordu. Sonra onu bir odaya soktular. Kadı Ebu'ş Şevarib ve bir grup insanı hazır ederek onun hal ' edilmesine şahitlik etti rdiler. Sonra onu bir eellada teslim ettiler. Üç gün yiyecek ve içecek vermediler. Sonra bir kilere sokarak üzerine yıktılar. Halife kilerde öldü. Mfıtazz 'ın öldürülmesinden sonra Mühtedl halife seçildi. Ramazan ayı içinde Mutazz' ı n anası Kubeyha ortaya çıktı. Çünkü oğlu öldürül­ düğü gün saklanmıştı. Bağdat'ta çok malı ve kimsenin sahip olmadığı yakutları vardı. Bu serveti ele geçirilerek Türk asıllı Salih b. Vasifc teslim edildi. Salih "Al l ah Kubeyha'yı çirkinleştirdi, çünkü el inde bunca para varken 50 bin dinar için oğlunu ölüme terk etti" dedi . Yine aynı yıl Halife Mühtedi hal edildi ve on iki gün sonra öldü. Sebebi şudur: Mühtedi, Musa b. Buga 'yı öldürtmek istiyordu. Musa'nın kampı Haridierin kampının karşısındaydı. Mühtedi, Türk kumandanların önde gelenlerinden Baykal' a2 1 1 mektup göndererek Musa'yı öldürüp yerine geçmesini istedi. Baykal, durumu Musa'ya haber verdi. Böylece ikisi Mühtedi'yi öldürme konusunda anl aşarak Samerra'ya yürüdüler. Baykal Mühtedi'nin yanına gitti, fakat Mühtedi onu öldürdü ve arkasından Musa b. Buga ile çarpışmak için harekete geçti. Ne var ki ordusundaki Türkler halifcyi terk ederek Musa' nın safına geçtiler. Mühtedi kaçmak ve saraylarından birine sığınmak zorunda kaldı. Onu yakalayıp halifelikten feragat etmesini istediler. Kabul etmeyince Türkler onun taşaklarını sıkarak öldürdüler. 2 1 2 Sonra da kardeşi Mustansır'ın yanına defnettiler. 211 212

Kelime İ bnü ' l Esir'de Babkiyal, Taberi 'de Baykibak şeklinde ve doğrusu da Baykibak olmalı . Mesudl, M ühtedl'nin öldürülmesini şu şekilde anlatır: O sırada Buga el­ Keblr'in oğlu Musa, Rey valisiydi ve ortal arda yoktu. Orada ise Hasen b. Zeyd el-Haseni gibi Ebu Talib ailesinden olan fcrtlerle savaşmakla meşgul­ dü .. M u ' tazz' m öldürüldüğü haberini, Vaslf oğlu Salih'in ve Türkler'in yap-


1'>1 i\ M TARİHiNDE TÜRKLER

1 87

tıklarını duyunca o bölgedeki [Deylem ve civarında] işlerini durdurarak Mu 'tazz ' a yapılanları kabul etmediği için Samerra'ya doğru yola çıktı. H alife M ühted'i , Musa b . Buga'nın hilafet merkezine doğnı yola çıktığını duyunca, bunu kabul etmedi ve mektup gönderip yerinde kalmasını, merkezde kend isi­ nin ona ihtiyaç duymadığını bildirdi. Fakat Musa b . Buga yürüyüş hazırl ı kla­ rını durdurmadı ve süratle Samerra' ya doğru yola koyuldu. Bu olay 256 1 869/870] yıl ında o lmuştu. Salih b. Vas'if, M ühted\''yle birlikte işleri çekip çe­ viriyordu. Musa Samerra'ya yaklaşınca, halk sokaklarda ve kald ırımlarda ba­ ğırmaya başladı : "Ey Firavun! M usa geldi ! " M Cı sa'nın yaklaştığını duyan Sa­ lih b. Vas\'f, Mühted\"yi yalnız bıraktı. Rivayete göre Mühted\' Samerra yo­ lundaki Musa'ya gizl ice adam gönderip, meselenin aslını anlatarak ilerleme­ mesin i istemiş. Baykibak adındaki bir Türk kumandan duruma hak im olmuş ve ordunun başına geçmişti . Musa Samerra ' ya girince Mühtedl' n in meclisine geldi. O sırada Mühted\', zulme uğrayanların şikayetlerini dinliyordu. Saray, halkın i leri gelenleri ve sıradan insanlarla doluydu. Mü sa 'nın askerleri saraya girip, içerideki halkı si l le tokat dışarı attılar. Halk çığlık çığlığa kalmıştı. Mühted\' olanları yadırgamıştı. Yerinden kalkınca sarayda neler olduğunu an­ ladı. Halk bir daha yerine dönmedi. Mühted\' ölkeyle seyirtti. Kendisine geti­ rilen ata bindi. Kendisine zulmedeceklerini anlamıştı. Onu Yarcuh ' un evine götürdüler. Musa b . Buga, halkın galeyenını görünce Mühtedi'nin sarayından geri dönmüştü. Yarcuh 'un evine geldi. Mühtedi'yi de oraya getirmişlerdi. Orada üç gün Musa'nın yanında kaldı. Musa ona kendisine kötülük etmeye­ ceği konusunda yemin ettirip, söz aldı. Ordunun büyük kısmı Musa b . Buga taraftarıydı. Buga, dindar ve mütevazi bir insandı. Hatta ordu onun şarap iç­ memesinden dolayı üzülürdü. Mühted\' ise, ahlaksız bir adamdı. Müsii onunla ters düşmüştü ve neredeyse plan anlaşılacak, iş akamete uğrayacaktı. Bu yüz­ den M usa ona Salih b. Vas\'fin öldürülmesi konusunda bazı hilelere başvur­ mayı teklif etti . Çünkü Salih'in saklanması halinde kendilerine karşı bir tuzak hazırl amasından korkuyordu. Salih' in peşine cas uslar takarak sonunda onun kaldığı yeri buldu. Salih, on ların kendisine saidıracağını anl ayınca, kılıcını çekip savaştı ve kendini savundu. Ama sonunda öldürüldü ve başı kesilerek Musii b . Buga'ya getirildi. Onu hamama sokup tıpkı kendisinin M u ' tazz'a yaptıgı gibi, aşırı şekilde kızdımrak öldürdüklerini söyleyenler de vardır. Bir başka rivayete göre bu sırada Müsavir eş-Şiiri durumunu güçlendirmiş ve ordusuyla Samerra 'ya yaklaşmıştı. Halka zulmediyor, yolları kesiyordu. Müh­ tedi B i l lah, M usa b . Buga ve Baykibak ' ı eş-Şari'yc karşı gönderdi. Onlarla birlikte şehir dışına çıkıp yolcu etti. Fakat onlar herhangi bir çatışma olmadan geri döndüler. Mühted\' onların geri geldiğini görünce, dışarı çıkarak Samerra


T Ü RKLER H AKKINDA G ÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLAR l M

1 88

261 yılı (874175): Barka21 3 halkı Ahmed b. Tolun' a karşı isyan etti. Ahmed b. Tol uıı ordusuyla onların üzerine yürüdü. Barka'yı kuşatıp, isyanın elebaşla rını ele geçirdiler. 264 yılı (877178): Ahmed b. Tolun D ımaşk, Humus, Hama ve Haleb üzerine yürüye­ rek tamamını ele geçirdi . Sonra Antakya üzerine yürüdü ve S i ma et-

köprüsüne kamp kurdu. Baykibak'a karşı savaşmak için Magaribe, Fergana lı ve diğer (halkl ardan olan) askerleri toplamıştı. R ivayete göre Baykibak Musa'ya Mühtcdl'nin yazdığı bir mektubu okumuş. Mektupta M usa' nın öldii rülmesi ve kellesinin kesilmesi gerektiği yazı l ıymış. M ühtedl aynı mektubu Musa'ya da yazmıştı. Bu durum karşısında onları birbiriyle kapıştırmanııı amaçlandığı ortaya çıkmış ve (cş-Şari ' yle çarpışmak için çıkmış olmalarına rağmen) geri dönmüşlerdi. Baykibak, M ühtedi'nin üzerine yürüdü. Musa isl: Mühtedl'yi sıkıştırmak için Samerra'nın arka tarafından dolaştı. Mühtedl ilı: Baykibak arasında büyük bir savaş olmuş, çok kişi öldürülmüştü. Baykibak bozulmuş, Mü htedl galip gelmiş gibi görünüyordu .. Fakat (aslında) Baykibak Mühtedl'ye tuzak kurmuştu. Yarcuh et-Türki de b u işe katı lmıştı. Mühtcdl ve askerleri kaçıp Samerra'ya girdiler ve halktan yardım ve medet dilediler. M ühtedl sokaklarda bağırıyor­ du. Karşısında pek çok insan olmasına rağmen k ı rnse yardımına gelmedi. H alktan yardım alma ümidini kesince Samerra' da saklanmak için i bni Cey'una'nın evine gitti. Oraya saldırıp, çevresini kuşattılar ve yakalayıp Yar­ İ lk hançeri Baykibak ' ı n amcaoğlu indirdi. Hançer

cuh'un evine getirdiler.

şah damarına isabet etmişti. Hançeri çevirerek geri çektikten sonra kan fış­ kı rmaya başlayınca eğilip kanından doyasıya içti. (Yarcuh) ct-Türki sarhoştıı. Kan içmeyi bitirip ayağa kalktığında Mühtedl ölmüştü. Söyle dedi: "Dostlar! Bugün içtiğim şarap gibi Mülıtedl'nin kanmı içtim!" Mühtedl'nin öldürülüş biçimi hakkında başka rivayetler var ise de, en yaygın olanı bizim naklettiği­ miz hançclcnerek öldürüldüğü şeklindedir. Erkeklik organlarının sıktlarak öl­ dürüldüğü, iki kalas arasına kon ularak iple bağlanıp ölünceye kadar sıkıldığı, boğularak öldürüldüğü, üzerine halı ve yastık yığılarak nefessiz bırakılmak suretiyle öldürüldüğü ve en nihayet b i r başka rivayete göre Samerra köprü­ 211

sündeki çatışma sırasında öldüğü de söylenir. Şimdiki Libya'da Serenika denilen ve B ingazi'den Tobruk'a kadar uzanan bölge.


ı ,ı 1\ M TARİHİNDE TÜRKLER

1 89

l ıı v i l'den2 1 4 kendisine itaat etmesini istedi . Sima bunu reddedince �l'lıri ele geçirip onu öldürdü. Arkasından Tarsus üzerine yürüdü. Sa­ v ıı�a hazırlandığı sırada fıyatlar aşırı yükselince Suriye 'ye geri döndü. Aynı yıl Çin'de soyu ve adı b i linmeyen biri (An-lu Shan) ortaya � ı karak isyan bayrağı açtı. Hanku (Pekin) üzerine yürüdü ve ele geçir­ d ı . Çin ' in önemli bir kısmı onun eline geçti. Çin hükümdan dışarıdan

ı ı ı ygur hakanından] yardım İstemek zorunda kaldı. 269 yılı (882/83): Ahmed b. Tolun'un gulamı Lülü efendisine isyan etti. Haleb, H u­ l ı ıus, Kınnesrin ve M ısır'ın El-Cezire kısm ı Lül ü'nün elindeydi. Halife M uvaffak ' la yazışarak onun safına geçti. Mutemid, M uvaffak'ın adını l ı ı ıt beden ç ıkardığı için Ahmed b. Tolun 'a minberierde lanet okunma­ �tlll

ve adının fermanlardan çıkarılmasını emretti. Fakat Mutemid bu­

I l l i isteyerek yapmadı, çünkü gönlü Ahmed b. Tolun 'dan yanaydı. Ne var

ki elinde bir yetki yoktu ve aksine bütün ipler M uvaffak 'ın elin­

ı kydi. Sonra Mutcmid' in kardeşi Muvaffak ' a karşı yard ım isternek i�·iıı Mısır'a, Ahmed b. Tolun'un yanına gitti. 270 yılı (883/84): ıa

Mısır ve Suriye hakimi Ahmed b. Tol un Tarsus 'tan döndükten son­ öldü. Antakya'ya geldiğinde kendisine manda sütü getirilmişti. Bol

1 ııi ktarda süt içti ve şiddetli bir ishale yakalanarak öldü. Emirlik süresi yaklaşık 26 yıldı . Yafa Kalesi 'ni o kurdurmuştur. Ondan önce bu şeh­ rin kalesi yoktu. Kahire 'de adıyla anılan meşhur camiyi de o yaptırd ı . <">lümünden sonra yerine oğlu Humareveyh geçti.

· ı -ı Sima et-Tavli : Abbasoğullarının önde gelen komutanlarındandır. Haleb ve

çevresinin genel valisi idi. Antakya ' da muhteşem bir saray yaptırmış, fa kat Haşimoğullarına çok büyük kötülükler etmişti. Antakya'da Ahmed b. Tolun tarafından kuşatıldığında, bir rivayete göre bir kadının yüksekten attığı bir taşın başına çarpması sonucu, kimine göre savaş sırasında öldürülmüştür. Sima et-Tavll'in ö lümünden sonra Ahmed b. Tolun, Haleb'e vali o l arak Lülü'yü tayin etti.


1 90

T Ü RK LER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİM VE DUYDUKLAR l M

271 yılı (884/85): Mütazıd lfıkabını alan Muvaffak' la Mısır hükümdan Ahmed b. Tıı lun' un oğlu Humareveyh arasında bir çarpışma vukü buldu. Fab ı savaş Mütazıd ve ordusunun yenilgisiyle sonuçlandı . 2 7 8 yılı (89 1 /92): Küfe civarında Karmatller denilen bir grup ortaya çıktı . Bu grubıı kurduğu mezhebe ve dine davet eden kişi Küfe'yi bağlı bir köydL· hastalanınış, köy halkından Kermine adında biri onu evine götürmü� tü. Karmatilerin reisi iyileşince bu adımın adına izafeden ona Kerm ilL'

( � p ) adını verdiler. Sonra kelimeyi Karmat (h.o.)) şeklinde değiştir diler. Karmat, bölge halkını kendi dinine davet etmeye başladı. BölgL' halkı bu davete olumlu yanıt verdi. Güya şu satırl arın bulunduğu biı kitap getirmişt i : "Bismillahirrahmanirrahim. N usrane adlı köyden Farac b. Osmaıı. Mesih İsa'nın Kelimetullah, Mehdi ve Cebrail olduğunu söyler ki, bıı kişi Ahmed b. Muhammed b. Hanefıye'dir. Mesih, insan bedenimk tecessüm etmiş ve ona "Sen davetçi ve huccetsin; sen dfıbbe, Zekeriy­ ya oğlu Yahya ve Ruhulkudüs' sün" demiştir. Sonra ona namazın dön rekat olduğunu söylemiştir. Bunun ikisi Güneş ' in doğumundan önce, ikisi batımından sonradır. Müezzin her namazda ezanı şu şekilde oku yacaktır: Üç defa Al lahuekber, iki defa eşhedü enla ilahe ilial lah ve eşhedü enne Ademe rasulullah ve eşhedü en nuhan rasulullah, eşhedii en İbrahime rasulul l ah, eşhedü enne İsa rasulullah, eşhedü enne Mu­ hammeden rasulullah ve eşhedü en Ahmed b. Muhammed b. Hanefıye rasulullah". Kıble Beytü ' l Mukaddes [Kudüs]tür; Cuma Pazartesi günüdür. O gün herhangi bir iş yapılmayacak ve her rekatta Ahmed b. M uhammed b. Hanefıye'ye indirilen şu fatiha okunacaktır: "Elhamdü­ lillahi bi kelimetihi ve tefılfı bismihi ' l müncid li evliyfıihi bi evliyfıi­

hi .. "2 1 5 Sonra 'buna karşı çıkanlara asla izin vermeyeceğiz ve onlar kfıfırdir' dedi ve kendisine rükü edilmesini emretti. Onun şeriatında oruç biri Mehrican, diğeri Nevruz günü 21 6 olmak üzere yılda iki gün2 1 5 Tam metni şu şekildedir ve çevirisine gerek dahi görülmemiştir.

2 1 6 Nevruz: İlkbahar gündönümü; Mehrican: Sonbahar gündönümü.


1 .ı t\M TARİHİNDE TÜRKLER

191

Mayasız şarap haram, mayalı şarap helaldi. Cenabetin gusletmesi

ı lı ı .

�nl:kmezdi. Abdest bildiğimiz abdest gibiydi. Yaşlı ve pençeli hay­ \ o ı ı ı ların eti yenmezdi. 282 yılı (895/96): Mısır hükümdan Ahmed b. Tolun'un oğlu Humareveyh yatağında lı ıtınetkarları tarafından öldürüldü. Öldürülmesinin sebebi, cariyelerinin l ın birinin bir mizmetkarı kendisine koca edindiği bilgisinin Humare­ \ l'ylı 'e ulaşması, onun da bunu tahl<ik etmek için harekete gcçmesiydi. ı

lıııın öldürülmesinden sonra ordu komutanları henüz çocuk yaştaki oğlu

ı l'yş'e biat ettiler.

283 yılı (896/97): Ahmed b. Tolun'un kumandanlarından Tugac b. Cuff, çocu k yaşta ııl ıııası sebebiyle Humareveyh 'i n oğlu Ceyş ' i makamından indirdi ve l ıoıhasının kumandanlarını yaptı kları rezilliklerden dolayı tehdit etti. ı

lıı lar da Togac ' ı öldürerek Mısır'ı yağmalayı p ateşe verdiler ve sonra

ı 'eyş'in kardeşi Harun 'u başa geçirdi ler. Ceyş 'in tüm iktidarı dokuz ııy

sürmüştü. 284 yılı (897/98): Mısır'da Humarevyh oğlu Harun'un dayısı iktidarı ele geçirdi. Dev­

ki düzeni bütünüyle bozuldu. Togac b. Cuff o sırada Dımaşk'ta idi.

285 yılı (898/99): MCıtazıd Amid üzerine yürüdü ve şehri barış yoluyla ele geç irdi. Soııra Kınnesrin 'i ve Harun b. Humarevyh ' in naiplerinin e l inde bu l u110111

şehirleri teslim aldı . Mütazıd' dan bu şehirleri teslim almasını iste­

yl'ıı Harun'un bizzat kendisiydi. 286 yılı (899-900): l3ahreyn' de Ebü Said el-Cenab'i adında bir Karmat'i2 1 7 ortaya çıktı. <, 'evresine pek çok insan topladı. Kat'if ve diğer şehirlerde katliamlar P.l·rçekleştirdiler.

'

Karmatiler: Karmatiler, İ smaill mezhebi içerisinde I l l ./IX. asrın ortalarından itibaren tarih sahnesine çıkmış siyasi bir harekettir. İ slam düşüncesine olumlu


ı 92

ı l i l{ l\. 1 ı R 1 1 /\ K K ı N D/\ Ci ÜıWCI I...: ı ı ı< I M V I · ı HJ Y DU K L/\ R I � I

v e olumsuz pek çok katkısı olan b u hareketle ilgili ülkemizde sağlık l ı l ı i l r ı y o k denilecek kadar azdır. Farklı d i n anlayışları v e yorumlar nedeniyle ii i k ı· mizde ve İslam aleminde Karmatilik konusu çeşitli bakış açılarıyla ele a l ı ı ı mıştır. Kimi araştırmacılar onları Komünizmin İslam'daki i l k yansıması, k ı mi leri Alevller'in arka planı olarak görürken; kimileri ise onları tekfir c t ı ı ı ı· gayreti içerisinde olmuştur. Kadim kültürlerin İ slam düşüncesi i le harmaı ı l : ı nıp yeni bir yorum geleneğinin ortaya çıkmasında ve batıni öğretin i n İ s l : ı ı ı ı aleminde yayılmasında önemli bir katkısı olan b u harekete adını veren K : ı r mati kelimesinin kökeni hakkında değişik kaynakl arda değişik bilgilere

rası

!anmaktadır. Kimine göre Karınatİ adı, aynı ismi taşıyan bir kabile veya İ s la ı r r dışı bir mezhepten alınmıştır. Kimine göre Nabat dilinde "kırmızı gözlü" vcy:ı "kötü, çirkin" anlamına gelen

kermfta sözünden türedilmiştir. İbni Hallik:ı ı ı .

kelimenin birbirine yaklaştırmak anlamına gelen k-r-m-t kelimesinden geldı ğini (meş'yün mukarmat -ayaklarını birbirine sürterek yürüme) belirtmektc Vl' bu örgütün kurucusu Eb Cı Said ' in çok çirkin suratlı bir kişi olması sebebiyk harekete Karınati denilcliğine kaydetmektedir. Karmati l ik, İ smailiyye ' ni n Küfe bölgesindeki baş dilisi Hamdan b. el-E ş ' as ' ı ı ı lakabından hareketle i l k defa kullanılan, daha sonra imaınet iddiasıyla ortay:ı çıkan İsrnaili devletin önderi Ubeyd u l l ah el-Mehdl ' n in imametini kabul l'l meyip, Muhammed b. İsma i l ' i n Kaim el-Mehdi olarak beklenınesi şeklindc k ı eski İsmai l ! öğretiyi savunmaya devam ederek İsmalililiğin ana bünyesindcıı ayrı lan mahalli İsmaili hareketleri tanımlamak için kullanılan siyasi bir addı r. Karmatilerin ortaya çıktığı dönemde toplumun genelinde kıyametin yaklaşt ı�ı yönünde bir beklenti hiikimdi. Mecusiler bir adamın zuhur edip MeCLısi devk tini yeniden kuracağı ve bütün mahlukatın tek bir dinde bi rleşeceği tarih iı ı yaklaştığı kanıs ındaydılar. Oniki imarncıl arda ise başka görüş l e r hakimdi

vc

kısacası Sünni dünyanın çevresindeki herkes bir beklenti içindeydi. Karmatilik hakkında en güzel çalı şmalardan b irisi

Kadı

Ebıl

Bekr el

Bakıllani ' n i n kaleme almış olduğu "Keşf-u esriir ı ' l -batıniyye" adlı eserdir. Fakat Karmatilerin fikri ve itikadi yapılarını tam anlayabilmek için Karmal i müellitlerce kaleme alınan İ hvan as-Safa Risaleleri adlı ansiklopedik eseri okumak gerekir. Satınller ve onların devamı durumundaki Haşhaşi l er b i r yandan Hülagu, b i r yandan Memluklar v e b i r yandan d a Haçlı lardan aldıkları ağır darbeler sonucunda tarihten silinip gitmişlerdir. Karmatilere eserinde çok geniş yer ayıran tarihçilerden biri de İbnü ' l Esir' dir. İbni Hall ikan bu fesat çetesinin İslam dünyasın ve Müslüman l ara verdikleri zarar için "Kısacası, onların İ s lam yurdunda yaptıklarını ne onlardan önce, nc de sonra hiçbir M üslüman yapmamıştır. I rak topraklarının büyük kısmını, H i-


1 ı \ � ı ı A R i i l i N DE Ti'J R K ı ı ve

!HH

H

1 93

2 89 yıh (900-902):

ı l ı ı ı ı a� k ' ın Türk komutanı Togac i lc Karmatiler arasında Suriye'de ' " lı i ı ' t l i

yarpışmalar oldu .

.'1 111 yıh (902/903): 1· • • ın ııati ler.

Togac b. Cuff u mağlup ettikten sonra Dımaşk ' ı kuşattı­

1 > ı ınaşk askerleri toplanarak onlarla çarpışmaya girdiler ve Kar­

l·ıı

reisi Yahya'yı öldürdüler. Yahya öldürnlünce Karmatilerin onun kardeşi Ahmed lakaplı Hüseyin geçti. Hüseyin, alamet yüzüne bir benek kondurdu. Çevresinde pek çok insan toplandı.

ı ı ıı ı l ı k·ri ı ı lıw. ı ı ı: ı ı ı lı ı ı . ı k

üzerine Dımaşk halkı ona bir miktar para vererek çekip gitmesi anlaştı. Hüseyin oradan Humus üzerine yürüdü ve şehri ele •. ı ı d i. Minberierde onun adına hutbe okundu. Hutbede emirül­

l lı ı ı ı ı ı ı ı

� ı ıı ı ı ı s ı ı ııda ııı

ı ı ıı ı ı ı ı ı ı ı i n

Mehdi olarak zikredildi. Hüseyin, yerini amcaoğlu Abdullah 'a

ve ona Müddesir lakabı vererek, onun Kur'an ' da geçen müddesir ı o l . lı ı ı •.ıınu ileri sürdü. Sonra Hama ve Maarra üzerine yürüyerek, kadın ' · �,·ocuklara varıncaya kadar herkesi kılıçtan geçirdi. Sonra Selcmye " ' ı ı ııc yürüdü. Şehir halkı teslim olmasına rağmen medreselerdeki \ "' ı ı k ları dahi öldürdü. İş bu noktaya gelince Halife Muktefi Bağdat'tan lı·ıı ı · k c ı ederek Rakka'ya geldi ve Kaımatiler üzerine ordu sevk etti. l ıı ı . ı ld ı

'

!1) ı yılı (903/904): l l : ı l ifenin

ordusu i le Karınati reisi Hüseyin arasında Rama'da

� i d­

, ı , ı l ı bir savaş oldu. Karmatller yenildiler. Hüseyin ve amcaoğlu Müd­

.

.

ıı

kaçtı. Fakat kısa süre sonra yakalanarak Rakka'da bulunan

h al i ­

ı. ı ı ı ı ı h uzuruna getiri l di ler. H alife, onl ar ı Bağdat ' a getirip öldürttü ve l l ı ı�cyin'in

başını mızrağa geçirterek sokaklarda dolaştırdı.

ın yılı (904/905) :

I l alife Muktefi , Muhammed b. Süleyman kamutasında sevk ettiği ı ı ı ı l ı ıy l a

Dımaşk ' ı ele geçirdi ve Mısır'a doğru hareket etti . B u sırada

l":ız. şark ülkeleri, Suriye'yi ele geçirdiler ve Mısır kapılarına dayandılar. Ha­

l'L:r-i Esved ' i söktükten sonra Hecir'e götürd ü ler" demektedir. Bu mübarek taş d:ılıa sonra yüklü bir para ödenerek geri getirilip yerine konulmuştur.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİM VE DUYDUKLAHı ·. ı

1 94

ordu komutanları Harun b . Humarevyh' i terk ederek halifenin ord ıı suna katıldılar. Harun, elinde kalan kuvvetlerle Muhammed b . S ı l leyman ' ı karşıladı. İki taraf arasında çarpışmalar olurken, Türk l c ı 1 1 ı ordu saflarında karşılıklı çatışmalara yol açan görüş ayrı lıkları çıl; l ı H arun ordusundaki b u fitneyi yatıştırmak için il eriediği sırada mag : ı ribeden b irisi bir mızrak atarak onu ö ldürdü. Yerine geçen aml::ı ·.ı Şeyban, Muhammed b . Süleyman' dan bağış lanma diledi. isteği yl·ı ı ne getiri ldi, fakat Şeyban gece karanlığından faydalanarak kaçtı

v ı·

izine rastlanamadı. B öy lece Sül eyman M ı sır'ı ele geçirdi ve say ı l :ıı ı on beş yirmi civarında olan Tolonoğulları 'nı yakalayarak malları ıı ıı el koyup Bağdat' a getirdi. 293 yılı (905-906) : Mısır'da Kalancı 2 1 R adında bir Harici ortaya çıkarak çevresine büyiı� bir kalabalık topladı. 2 1 9 Dımaşk valisi Ahmed b. Kaygulu onun üzeri 1 11 yürüyünce, fırsatı ganimet bilen Karmatiter şehre saldırıp yağmaladı l;11 Sonra Küfe'ye doğru yürüdüler. Halife Muktefi'nin üzerlerine sc\ � ettiği orduyu da mağlup edip pek çok ganimet ele geçirdiler. 294 yılı (90617): Karmatiter Mekke yolunda hacıları çevirerek kılıçtan geçirdi l l-ı Öldürülenlerin sayısı yirmi bindi. Bunun üzerine Muktefi onlar üzcı ı ne bir ordu sevk etti. Karmatit er yenildiler; pek çok kayıp verdiler

v ı·

reisieri Zekruye yaralı olarak ele geçirildi, fakat altı gün sonra ölıl11 Başı kesilerek Bağdat'a gönderildi. 3 12 yılı (924/25): Karmatilerin reisi Ebu Tahir, hacıların yolunu keserek yağmaladı Pek çok hacı açl ıktan ve susuzluktan öldü. m

Bu isim Taberi 'de Halid, el-Bidaye ve' n-Nihaye'de Halid, i bni Haldun'dıı ise H ale! şeklinde geçmektedir.

2 ı 9 İ l k başlarda Ahmed b. Kaygulu ve diğer Abbasi komutanları ağır lııı

yenilgiye uğratan Kalancı veya Halid yapılan son çarpışmada yenildikll'lı sonra kaçarak Fustat'ta gizlendi. Fakat şehirdekiler onun gizlendiği yl'l ı gösterdiler. Böylece yakalanarak Müktefı 'nin isteği üzerine Bağdat ' a getiri l ı ı ı hapsedildiler.


ı ı �M I'ARİHİNDE TÜRKLER

1 95

u 5 yılı (927/28): Karmatller Küfe üzerine yürüyünce Yusuf b. Ebi 's-Sac220 40 bin ı ı ·.. ı l i k orduyla onları karşıladı. Karmatller topu topu 1 5 00 kişiydi ve ı ııııııın yalnızca 700 'ü atlı, kalanı yaya idi. Yusuf, onları görünce kü­

·. ııııısedi ve "Halifeye zafer müj desi gönderin ! " dedi. Fakat savaş ı ııı ı ııatilerin zaferiyle sonuçlandı ve Yusuf esir düştü; Karmatl reisi ı l ıı ı Tahir onu öldürdü ve Küfe'yi ele geçirdi. Halife, Karmatiler üze­ ı ı ıtl' yeni bir ordu sevk etti, fakat b u ordu da mağlup oldu . Bağdat

lııı l k ı Karmatilerin korkusundan tir tir titremeye başladı. Karmatiler, ı ı ı n l boyundaki şehirleri yağmalayıp geri döndüler. Karmatiler, bir yıl .. . ,ııı�ı da çeşitli yerleri yağmaladılar. \ 1 7 yılı (929/30): 1\.:ırmatl reisi Ebü Tahir M ekke 'ye saldırdı. H acıl ar salimen M ek­ � · · 'yc ulaşmıştı. Karmatller hacıları yağmalayarak Mescid-i H aram ve

lııı l l ;ı Kabe içinde dahi onları öldürdüler. Sonra Hacer-i Esved 'i ycrin­ ılı·ıı

sökerek Heci r'e götürdüler. Mekke emlri öld ürülmüş, Kabe 'nin

ı ııpısı sökülmüş ve hatta içlerinden biri Kabe'nin çörtenini sökmek •·. ı ı ı çatıya çıkmış, fakat aşağı düşüp ölmüş; ancak Kabe 'nin örtüsü ı ı ıı l ı ı ilerek Karmatller arasmda taksim edilmiş ti. 22 ı

Y ı ısuf b. Ebi 's-Sac, Abbasi halifeı iği döneminde Azerbaycan ve Ermenistan f!.l'ncl valisi, aynı zamanda başkomutanı idi. Daha sonra Rey'e saldırarak onu

,.ıc geçirdi. K armatilerin reisi Ebu Tahir Balıreyn'e götürülen Hacerü ' l Esvcd' in testere ık kesilerek parçalara ayrılmasını, iki parçasını tuvaJet taşı olarak kullanmayı

�ararlaştırınış,

ancak

İ smal ilil erin

önderi

hali fe Mansur'un

tsrariarına

ılanamayıp sonunda yüklü bir para karşılığında geri göndermiştir. Halifeden ıl:ılıa önce Türk asıllı emlri.ilümera Bcckem, taşı geri almak için çok gayret �arlctmiş, hatta Karınatilere 50 bi n dinar teklif etmiş, fakat Kaı·matl reisi ı l'ıldctmişti. Haceri.i ' l Esved ' i n geri alınması için 24 000 dinar ödendi . Taşı p,l'ri verirken "Onu bir emirle aldık, bir emirle geri veriyoruz" dediler ve K üfc'ye

getirİnı herkesin görmesi için camiye astılar. Daha sonra Mekke 'ye

ıı.iil üri.ip teslim ettiler. Karmatiter daha sonra Bahreyn' de yalnızca Lahsa �l'lı rine sıkışıp kaldılar ve yavaş eriyerek tarihten sil indiler. Karmati lerden en ·.on

bahseden kişi, N asır-ı Hi.isrev'dir ( 1 50 1 ) .


1 96

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAH i M

323 yılı (934/35): Halife Razi, İhşid222 Muhammed b . Togac ' ı Mısır valisi olarak

ata

dı. İhşid daha önce de Muktedir tarafından 3 I 6 [928-29] yılında Raı ı ı le şehrine vali olarak atanmış v e 3 1 8 ' e (930/3 1 ) kadar orada gön·\· yapmıştı. İhşid ' in Mısır valisi tayin edi ldiği sırada Ahmed b. Kuygıı l ı ı orada görev yapmaktaydı. Razi onu azlederek, İhşi d ' i atadı ve Stıı ı ye'yi de onun emrine verdi. Böylece İhşid hem Suriye hem de M ı sır' ı n genel valisi oldu. 33 1 yılı (942/43) : Nasıruddevle223 Bağdat'tan Musul üzerine yürüdü. Deylemiler oıı.ı öfkelenerek sarayını yağmaladılar. Nasıruddevle'nin kardeşi Vasıt · ı .ı idi. Emrinde bulunan Türkler ona öfkelenerek, bir gece baskını düz� ıı lediler. Seyfüddevle kaçarak kardeşine sığındı. Sonra Bağdat'a gelcrt�

Halife Muttaki' den askerlere ulufe dağıtmak ve Türk ası llı Tüzün22'1 222 22'

w

Fergana prenslerinin kullandıkları unvan. Ebu Muhammed Hasan b. Abdullah. Hamdani sülalesi hükümdarıdır. Balıw.ı Ebu Heyca'nın vekili

iken onun 929'da ölmesi üzerine tahta ç ı k t ı

Hamdani ler Halife Muktedir'in ölümünden sonra Abbasilerin zayıflamayıı başlaması üzerine güçlerini artırdılar. Ebu Muhammed Hasan, Nasıruddcvlı­ unvanını Halife M uttak'i'den aldı. Nasıruddevle, bir yandan halifelikle, lııı yandan Deylemlilerle, bir yandan Kürtlerle sürekl i savaştı . Fakat halifeliv ı ı ı hizmetindeki Türk komutanlar karşısında p e k başarılı olamadı v e özellikl ı Ti.izün karşısında birkaç kez yenilgi ald ı . Nasıruddevl e'den eserinde birk;ı\ kez bahseden İbni Havkal, onun halkı haraca kestiğini ve topraklarını zoı l ıı ellerinden aldığını anlatırken, İbni M i skaveyh toprak sahiplerinin hayali lııı takım şikayetlerini sebep göstererek onları mal ve mülklerini yok bahasııııı kendisine satmaya zorladığı ve Musul bölgesinin en büyük toprak salıılıı olduğunu kaydetmektedir. � 4

Abbasi halifeliği döneminin Türk asıllı emirulüıneralarındandır. Özellikl ı Halife M uttaki zamanında h i lafette bütün ipler aşağı yukarı Ebu'! Yl· l .ı Tüzün' ün elindeydi . Muhammed Yinal et-Türcüman da Tüzün 'ün emrindd. ı en büyük emiri idi Bağdat'ta halifenin nezdinde onun adamı olaı·:ıl· duruyordu. Fakat daha sonra Muttaki ilc arası açı ldı. Muttaki Tüzüıı' iııı kendisini öldürmesinden korkuyordu. Bu yüzden onun Bağdat'ta bulunmadıp ı bir sırada M ı s ır'daki İhşid ' i Bağdat'a çağırdı. Fakat İhşid onun tevcih ctl ı p ı


1 · 1 •\ M TARİHİNDE TÜRKLER

197

l ı 1ı ldcrin şehre girmesini önlemek için para istedi. Halife ona 1 00 bin ı l 1 1 ı:ıı verdi. Seyftiddevle bunu askerlerine dağıttı. F akat Tüzün Bağdat 'a 1" l ııı ce kaçıp gitti. Tüzün şehre girdi ve halife ona hil'at giydirerek ııı1 1ülümera tayin etti, çünkü ondan çekiniyordu .

ı

.H8 Yılı (949/50): h1rabi (EbU Nasr Muhammed b. Tarhan e l-Farabi) vefat etti. Filo­

ve zeki bir insandı. Şimdiki adı Otrar olan Farab şehrinde dünyaya

, , ıl

"' I d i .

Farab büyük bir şehirdir. Farabi doğduğu topraklardan yola

l, ı ıy ı ı larak Bağdat'a geldi. Türkçeden başka birkaç dil bit iyordu. Arap­ iiğrenmeye başladı ve kısa zamanda onu mükemmelen öğrendi . ı ıı :ıda meşhur filozoflardan eğitim aldı ktan sonra Harran 'a geçti. Ora­

ı, . ı

ı lıı da meşhur Hıristiyan filozof EbCı Hayy' dan dersler aldı. Sonra tek­ ı dı Hağdat'a döndü ve oraya yerleşti. Felsefeyi yutmuştu. Aristo'nun

1 ı l a b ını çözmüş, mosikide bir zirve olmuştu. Eserlerinin çoğunu orada v ı ı ;d ı .

Sonra Dımaşk 'a gittiyse de orada fazla kalmadı. Mısır'a gitti,

l ııkat yine Dımaşk 'a döndü. Hep Türk elbiseleri giyer ve asla değiş­ ı ı ı ı ı ıczdi. Bir gün Seyfüddevle' nin huzuruna çıktı . Yalnızca onun sesi 1

ı ı kseliyor, diğer alimierin sesi yavaş çıkıyordu. Sonra hepsi susarak

ı ıı ı ı ı

dinlemeye ve söylediklerini yazmaya başladılar. Farabi daima tek

l ı .ı�ına kalmayı tercih eder, insanlar arasına fazla çıkmazdı. B ir çeşme l ı:ı�ına veya bir parka çıkmanın dışında Bağdat'ta kimseyle görüşmez­ ı l ı Dünyanın en zahit insanlarındandı. Seyftiddevle b. Hamdan ona lın gün için dört dirhem tahsis etmişti . Seksen yaşını henüz doldurdu­ ı•ıı sırada vefat etti. 349 yılı (960/61): Türkler t 00 bin çadır halinde Müslümanlığı kabul ettiler.

cmirliği reddederek tekrar Kahire'ye döndü. Bir gün N asır Heyt'te bulunduğu sırada Tüzün' ü tekrar huzuruna gelerek bağlılık yeminini yenilernesi için çağırttı. Tüzün geldi, atından inip yer öptü ve "İşte yeminimi tuttum ve sana i taat ediyorum" dedi. Fakat sonra Muttaki'nin ve veziri İbni Mukla ' nın gözlerine mil çektirerek kör etti . Muttaki'nin bağırmaları duyulmasın diye de davullar çaldırdı.


198

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I � ı

352 yılı (963/64): Muizzüddevle22 5 insanl ara dükkaniarını kapatmalarını, kadın l a ı ı ı ı saçlarını başlarını açarak sokağa çıkmalarını v e H z . Hüseyin için y ı ı .­ lerini tırmalamalarını emretti. Diğer insanlar da aynı şeyi yaptı l;ıı Şiiler kalabalık olduğu ve sultan da onların yanında yer aldığı ı,· ı ı ı Sünniler bir şey yapamadılar. 360 yılı (970/7 1 ) : Karmatiler Dımaşk' a saldırdı. Halife Muizz' in naibi Cafer b . h·l lah onları küçümsedi, fakat Karmatller onu Dımaşk dışında yakalay:ı rak öldürdüler ve şehri ele geçirdiler. Sonra Ramle 'yi ele geçirdikı Onlara karşı İhş idilerden bir grup toplandı. Karmatller Mısır'a yii r ı ı düler. Orada onlarla Cevher arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Üstii ı ı lük önce Karmatilerde iken, daha sonra Cevher onları mağlup cı ı ı Böylece Karmatiler Suriye 'ye geri döndüler. 362 yılı (972/73): İzzüddevle Bahtiyar Muhammed b. Bakiyye'yi kendisine vezir

l:ı

yin etti. Deylemlilerle Türkler arasında şiddetli çarpışmalar oldu. 363 yılı (973/74): Bahtiyar226 Alıvaz üzerine yürüdüğünde Bağdat hacibi Sebükll' kin227 onun yerine geçti. Bahtiyar, Sebüktekin ve onunla birlikte olaıı 225

Ebu '! Hüseyin Ahmed b. Ebi' Şuca. 9 1 5 yılında dünyaya gelen M uizzüddevil" . Büveyhi hanedanının hükümdarlarındandır. Tüzün ' I ii birkaç kez çarpıştıktaı ı sonra 9 4 5 yı lında Bağdat'a girmeyi başaran Muizzüddevle iktidarı e l e aldı Halife çaresiz onu emi'rulümera ilan etti ve M uizzüddevle unvanını tevcih ett i Fakat bir süre sonra Büveyhi'lerin düşmanları ile yazıştığı

iddiasıyla

aziedilerek gözlerine mil çekildi. Kendisi Şii idi. Karınatİler ve İmran h. 226

Şahin ile girdiği son çarpışmada (976) hayatını kaybetti. İzzüddevle Bahtiyar. Büveyhi hanedam hükümdarlarındandır ve Deylemlidir. Son derece güçlü biriydi. Bir boğayı iki boynuzundan tutup yere çalardı. Adududdcvle 'nin amcaoğludur. Onunla girdiği b ir çarpışma esnasında öldürüldü ve başı altın bir tepsi üzerinde Adududdevle'nin önüne konuldu.

227

Adududdevle kelleyi görünce bir mendil çıkarıp üzerine örttü ve ağladı. Sebüktekin el-Acemi'. İkisi de Türk olmakla birlikte, bu Sebükteki n ' i Gaznc devletinin kurucusu Sebüktekin ' le karıştırmamak gerekir.


ı 1 M TARİHİNDE TÜRKLER

ı

l l l ı k leri

1 99

tuzağa düşürdü ve Sebüktekin ' in arpalıklarına el koydu, ayrı­

" l lağdat'taki sarayını yağmaladı. Sebüktekin duruma hakim olduk­ sonra Halife Muti ' nin konuşamayacak kadar hasta olduğunu gör­

Iını

ı l ı ı i lt ınun \1

üzerine Sebüktekin ona halifeliği oğluna bırakmasını tavsi­

l'l t i . Muti, onun bu teklifini kabul etti.

/\ynı yıl Karmatller Mısır ' a saldırdılarsa da, yenilerek geri çeki ldi­ lı ı l lahtiyar' l a Sebüktekin arasındaki çatışmalardan sonra o ve bera­ ı , ·ı ı ııdcki Türkler yanlarına halifeyi de alarak Vasıt 'a çekildiler. Fakat 'ıı·lıiiktekin burada vefat etti. Bu defa Türkler Afteki n (Alptekin)i 228 l ı.ı·,. l a rına önder olarak seçtiler ve Vasıt üzerine yürüdüler. Bahtiyar 1 •1

.

ıı l : ı ydı.

İki taraf arasındaki çarpışma elli gün kadar devam ettikten

zafer Türklerde kaldı. Bahtiyar amcasının oğlu Adududdev­ ı, ı kn 22 9 yardım istedi. Adududdevle yaklaşınca Aftekin (Alptekin) ve l ı ı ı k l er Bağdat'a geri döndüler, fakat Bağdat açıklarındaki çarpışmayı ı ı ı ı r.ı

1 .ıy hcttiler. Böylece Adududdevle Bağdat 'a girdi.

A rtekin (Alptekin) Büveyhi sultanı Muizzüddevle'nin gulamların­ ve Türk asıllıydı. Adududdevle'nin yardıma gelmesiyle Bahtiyar

ı l. ı ı ı ı l ı

� ���ıs ında yenilince Dımaşk ' a gelmişti.

Dımaşk'ın başında Mu­

ı l l iiddevle'nin atadığı Reyyan el-Hadim adında biri vardı. Şehir halkı \ l kkin'le anlaşarak Reyyan 'ı kovdular ve hutbeyi Muizzüddevle adına ı ıl, ı ınıaya son verdiler. Muizzüddevle Mısır'dan onlar üzerine yürüdüy­ .,, . ıle, yolda öldü. Yerine oğlu Aziz geçti. Aziz, başkomutanı Cevher' i l ıı r

orduyla Suriye üzerine gönderdi. Cevher Dımaşk'a gelerek Aftc k i n ' i altına aldı. Aftekin de Karınatilere haber gönderip yardım iste­

l. ı ı�:ılma

ılı

Karmatiler Dımaşk üzerine yürüyünce Cevher Mısır'a kaçtı. Aftekin

l l'

Karmatller onun peşine düştüler. Cevher Mısır'a varıp durumu

A ...: i z'e bildirdi. Bu defa bizzat Aziz ordunun başına geçip Suriye üzeri ­ l ll' yürüdü. Ramle 'de i k i taraf arasında korkunç bir çarpışma vukCı bul­

Aftekin ve Karmatller yenildiler. Aziz, Aftekin'i yakalayıp getirene

ı l ı ı.

bin dinar ödül vaat etti. Sonunda Aftekin yakalanıp Mısır'a getirildi ., c orada öldü. 1 00

· • Alptekin er-Rami, Muizzüddevle'nin gulamlarındandı. Gözünün biri kördü.

Büveyhi hükümdarı. Adududdevle'nin oğludur.


200

I I J H ı.; t t l< l l i\ K K I N I >i\ < i()IWi l k i i i< I M VI l ll J Y I >t l ı.; t I I' J • . ı

3 6 6 yılı (97M77): Sebüktekin Gazne'yi ele geçirdi. Sebüktckin, Samanllerin Gal'.ı ıt· ,, lisi Ebu İshak b. Alptekin' in gulamlarındandı. Aklı ve cesaretiy k l" l ı ıı \

disinin takdirini kazanmıştı. Ebu İshak'ın çocuğu yoktu v e o vefat t'ı l l l l ce askerler Sebüktekin' i başlarına kumandan olarak seçtiler.

Soı ı ı . 1 i- ı

günlerde Sebüktekin hızla yükseldi. Hindistan'a bir sefer tertip lcyl' ı ı ı. Bust şehrini ele geçirdi. 375 yılı (985/86): Karmatller "efendiler" dedikleri altı "efendi"yle birlikte

Küfe ı ı : •

rine yürüdüler. Simsamuddevleı:ıo onları b i r ordu i le karşıladı.

S:ı 1

.ı ,

Karmatilerin yenilgisiyle sonuçlandı. İbnü ' l Esir aynı yıl den i;d. 11 fılden daha büyük bir kuşun çıktığını ve orada bir tepe üzerine koı 1 , 1 rak "vakit yaklaştı" diye ü ç defa yüksek sesle bağırdığını, sonra

ıd ı . 1 1

denize daldığını, bunu üç gün boyunca tekrarladığını, ondan sonra ı l .1 bir daha gözükmediğini nakl etmektedir. 3 79 yılı (989-990): Türklerle Deylemiler arasında şiddetli bir çarpışma çıktı ve be�

!-' ı ı ı·

boyunca devam etti. Bahauddevle sarayından sürekli onlara hahl' ı ı

göndererek çarpışmalam son verip barışmalarını istediyse de, kimse o ı 1 1 ı dinlemedi. Bunun üzerine askerleriyle sarayından çıkarak Türkkı ıı · yanında yer aldı. Deylemiler barış isternek zorunda kaldılar. O gündl'l ı itibaren Türkler güçlenirken, Deylemiler zayıflamaya başladılar. 383 yılı (993/94): Buğra-han Buhara'yı ele geçirdi. Çin sınırına kadar Kaşgar ve Ba lasagun onun mülküydü. Buhara üzerine yürüdü. Onunla Samani enı ı 1 1 Nuh b. Mansur arasında savaşlar oldu, fakat zafer Buğra-han 'da ka l d ı v e Buhara'yı e l e geçirdi. N u h b . Mansur şehri gizlice terk ederd Amu! şehrine geldi. Silah arkadaşları burada kendisine iltihak etti kı Nuh, Horasan ordusunun komutanı Ebu Ali b. Simcur'dan

yard ı ı ı ı

istediyse de, Ebu Ali isyan bayrağı açarak gelmedi. Buğra-han Buha ra'da hastalandı ve ülkesine dönerken yo lda öldü. Yerine Togan-haıı 230

Büveyhi hükümdarı.


1 1 \ M TA R I I I I N I > I ·

I I I IO d t t ı

ı l •ı ı N a sr A hmed h. /\ l ı l ı a ı ı Vl'l; l ı

20 1

öl ümünden hemen tahtına oturdu. Bu arada Ebu

1 \ ı ıgra-lıa n ' ı n

. ı ı ı ı ı a N u h h . M ansur B u h a ra ' ya d ii n ü p ,

\ l ı lı. S iınc u r ve Faik N u h h. Mansur ' a karşı savaşma konusunda an­

l ı ı ,- t ı v e Gazne'de bulunan Scbüktekin'e mektup göndererek durumdan

l ı . ı l ll'rdar etti. Bunun üzerine Sebüktekin Gazne'den Horasan 'a doğru , ı ı l:ı koyuldu. Yanında oğlu Mahmud da vardı . Nuh b. Mansur da l l ı ı l ı a ra ' dan

hareket etti ve ikisi bir yerde bu t uşarak Ebu Ali ve Faik

ı t 1niııc yürüdüler. Herat yakınlarındaki savaş Ebu Ali ve taraftarları­ " " ' yeni lgisiyle sonuçlandı. Nuh b. Mansur Horasan ' da istikrarı sağla­ ı l ı�ıan

sonra Sebüktekin ' i n oğlu M ahmud'u oraya val i olarak atadı.

J85 yılı (995/96): Ebu Ali b. Simcur Horasan ' a geri dönerek Mahmud 'la savaştı ve """ ülkeden kovdu. Arkasından Sebüktekin ve oğlu tekrar ordularıyla 1 lıti Ali üzerine yürüdüler. Tus ' ta vuku bulan çarpışma yine Ebu

A l i 'n in yenilgisiyle sonuçlandı. Ebu Ali, N uh b. Mansur'a haber gön­ ı lncrek affedilmesini istedi . Nuh onu affettiğini b i ldirdi. Böylece Ebu '\ 1 i Buhara'ya gitti, fakat varır varmaz tutuklanıp hapsedildi ve orada l ıayatını noktaladı. 387 yılı (997/98): dii.

Recep ayında Nuh b. Mansur öldü. Şaban ayında da Seb ü k t cki n ö l ­ Sebüktekin Belh' te yaşıyordu. Hastalığı uzayınca Gaznc 'nin hava­

sının

iyi geleceğini düşündü ve Belh'ten oraya gitmek için

l a kat

yolda öldü. Cenazesi Gazne'ye getirilerek defnedildi.

yi rmi

yıldı. Adil b i r insandı. Ölmeden önce oğlu İsmai l ' i veliaht

dli.

yola ç ı k ı ı . S a l ta na l ı tay i n

Mahmud yaşça ondan büyüktü. İsmail tahta oturduysa d a Mah­

ımıd'la aralarında çarpışmalar çıktı. Mahmud üstün geldi ve İsmail ' i < iazne kalesinde kuşatma altına aldı. İsmail a f dileyerek kaleden indi. Mahmud ona iyi davrandı . isınai l ' in saltanat süresi yalnızca yedi aydı. 389 yılı (998/99): Mansur b. Nuh'un ordusundaki beyler Bektüzün'le anlaşarak onu lahtından indirip gözlerine mil çektiler ve yerine küçük yaştaki kardeşi /\bdülmelik'i geçirdi ler. Mansur'un saltanat süresi bir yıl yedi ayd ı . Gazneli Mahmud b u olayı haber alınca Bektüzün v e Faik'e sitem dolu


1 Ci R K I ı:R 1 1 !\ K K I N DA GÖRDÜ K LI• R i M VE DUYDUKLAR i ll i

202

b i r mektup gönderdi. Sonra ordusuyla onlar üzerine yürüyüp mağl ı ı ı ı etti ve p e k ç o k kişiyi kılıçtan geçirdi. Mahmud böylece Horasan ' ı d ı geçirdi ve Samaniler adına hutbe okunmasına s o n verdi. Aynı yıl Samani Devleti çöktü. Mahmud'un Horasan ' ı ele geçiri p Samaniler adına hutbe okunmasına son vermesi üzerine, Bektüzüıı w Faik Abdülmelik b. Nuh' la anlaşarak Mahmud üzerine yürüdük-ı Fakat yolda Faik ölünce ordunun maneviyatı bozuldu. İlekhan Arslaıı durumu öğrenince Türklerden bir ordu toplayarak Zilkade ayında

Bıı

hara üzerine yürüdü. Abdülmelik ve tüm Samani ailesini tutuklay ı p hapsetti. Abdülmelik ölünceye kadar hapiste kaldı. 393 yılı ( 1 002- 1 003): Yeminüddevle Mahmud b. Sebüktekin [Gazneli Mahmud] Sicis

tan ' ı� 1 1 Halaf b. Ahmed 'in � ı : elinden yolup aldı. Halaf, bu olayda li sonra dört yıl Cüzcan' da kaldı. Sonra Mahmud onu Cerdin ' e getirdı ve ölünceye kadar orada göz hapsinde tuttu. 396 yiiı (1 005-1 006): Yeminüddevle Multan ' ı fethetti. Sonra Hindistan hükümdan Beyda üzerine yürüdü. Beyda Kalicar kalesine kaçtı. Yeminüddevle onu bura­ da kuşatma altına aldı ve belli bir meblağ karşılığında barış yaptı. Hint hükümdan kendi hil'atını Yeminüddevle 'ye giydirdiyse de, Ycminüd­ devle onu affetmedi ve tutuklattı. 398 yılı ( 1007-1 008): Yeminüddevle tekrar Hindi stan'a bir sefer düzenleyerek ülkeyi yağmaladı. 401 yılı ( 1 0 1 0/1 1 ) : Türk hükümdan İlekhan kardeşi Togan-han'la savaşmak için Se­ merkand'dan hareket etti, fakat şiddetli kar yüzünden geri dönmek zorunda kaldı .

2 3 1 İran ile Afganistan arasında kalan hudut bölgesi. S icistan diye de bilinir. Asıl adı Sakastane idi ve Sakalar yurdu anlamına gel iyordu.

232 Samani Nasr b. Ahmed tarafından Sicistan'a tayin edilen vali .


l ı! \ M l'i\RİHİNDE TÜRKLER

203

4113 ydı (1012/13): 1 ii rk hükümdan İlekhan öldü. Tahta kardeşi Togan-han geçti. İlek­ lııııı

üdil ve dindar bir kişiydi.

404 yılı (10 13/14): Ycıninüddevle Hindistan' a bir sefer daha düzenledi ve yağmala­ ı l ı lo. l a ı ı

sonra Gazne'ye geri döndü.

406 yılı (1 0 1 5/1 6): Y cminüddevle, her zamanki gibi Hindistan üzerine yürüdü, fakat ı · · l ı hcri onu yanlış yöne sevk etti. O ve ordusu bir bataklığa saplandı. \ skcrlerinin çoğu öldü. Yemi nüddevle bir süre orada kaldıktan sonra ·.,ıg salim Horasan'a döndü.

407 yılı (1 o 1 6/1 7): Y eminüddevle Hindistan 'a bir sefer daha düzenledi ve Keşmir ' e l1 1ıdar gidip Ganj nehrine ulaştı. Büyük miktarda mücevherler toplayıp

ı ı ı ıızaffer bir şekilde Gazne'ye döndü. 408 yılı (1 0 1 7/ 1 8): l'ürkistan ve Kaşgar hükümdan Togan-han öldü. Togan-han hasta­ l.ıı ıdığında Çin'den Türk ve Hitaylardan oluşan bir ordu saldırıya geç­ lı

Togan-han Allah 'tan onlarla savaşması için kendisine sağlığını iade

l'l ıııcsini, sonra ne isterse yapmasını niyaz etti. Gerçekten sı hhalinc l.av uştu ve ordusunu toplayarak onlar üzerine yürüdü. Düşman

300

l ı i ıı çadırdı. Togan-han onları karşı layarak savaştı ve iki yüz bin kişiyi ı ı ldürdü. Yüz bin kadarını da esir aldı. Sayılamayacak kadar çok ga­ ı ı iınet elde etti. Sonra Sagun 'a döndü ve döner dönmez de öldü. Adil lıir insandı . Yerine kardeşi Ebu ' l Muzaffer Arslan-han geçti.

409 yılı (10 1 8/ 1 9) : Yeminüddevle yine Hindistan ' a b i r sefer düzenledi. P e k ç o k k iş iyi ıildürdükten sonra muzaffer bir şekilde Gazne'ye döndü.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I � !

204

4 1 6 yılı (1 025/26): Yeminüddevle, tekrar Hindistan seferlerine başladı. Bu defa menat233 denilen puthanenin bulunduğu şehre geldi. Buradaki

Sıı

pııı .

Hindistan' daki putların en büyüğü idi. İnsanlar haccetmek için ora yu gelirlerdi. On b inden fazla köy bu put için vakfedilmişti . Puthanctk sayılamayacak kadar mücevher ve altın vardı . Yeminüddevle, haddr hesaba gelmeyecek kadar çok Hintli öldürdü. Oradaki mücevherll-ı ı aldı ve putu ateşe verdird i. Sonunda put çatiayarak yıkı ldı. Yeminüd devle bu putun bazı parçalarını Gazne 'ye getirip bir caminin eşiğiıw koydurdu. 4 1 7 yılı ( 1 026/27): Türkler Bağdat'ta halka tebelleş olmaya, insanların mailarına

l'l

koymaya başladılar. İş iyice çığırından çıktı ve ayrıca eşkıyalar da h a l k : ı saldırmaya başladılar. Tüm bunların sebebi Şerefıiddevle'nin ölümü vr Bağdat'ta bir sultanın bulunmamasıydı. 420 yılı (1 029/30): Yeminüddevle Sultan Mahmud Rey'i işgal etti ve şehir hiikimiııı tutukladı. 421 yılı ( 1 030): Yeminüddevle Sultan Mahmud b. Sebüktekin ilkbaharda öldii . Onun doğum tarihi 360 (970/7 1 ) yılıydı. Ölüm sebebi aşırı ishaldi. B ı ı şekilde i k i y ı l yaşadı. S o n derece metanetli biri olduğu için yanlama­ sına uzanamazdı ve ölünceye kadar sırtını yastığa vererek uyudu. Kü­ çük oğlu Muhammed ' i veliaht o larak tayin etti. Muhammed, Şehzadl' M esud'tan daha küçüktü. Muhammed tahta oturduğunda kardeşi Mc­ sud Isfahan' daydı. Muhammed ' in üzerine yürüyünce devlet ileri ge­ lenleri aralarında anlaşarak onu tutukladılar ve Mesud' u tahta katard ı lar. Fakat Mesud kardeşine iyi muamele etti.

233

Sumenat puthanenin adı değil şehrin adıdır ve burada H intiiierin tanrısı Şiva adına yapılmış çok büyük bir tapınak vardı.


ı • . ı AM TARiHiNDE TÜRKLER

205

422 yılı (1 030/3 1 ) : Sultan Mesud ordusuyla h arekete geçerek Tiz v e Mukran'ı işgal etti. 425 yılı (1 033/34): Su ltan Mesud Hindistan'daki Seresti kalesini zaptetti. Daha önce l ııılıası Mahmud bu kaleyi birkaç kez kuşatmış, fakat alamamıştı. Hal­ lıııki

Mesud kale hendeğini ağaçlar ve şeker kamışlarıyla dol durup

ı. . ı leyi ele geçirmiş ve halkını kıl ıçtan geçirmişti.

428 yılı ( 1 036/37): i bni Sina öldü. 432 yılı ( 1040/4 1 ) : Dukak oğlu Selçuk oğlu Mikayil ' in iki oğlu Tuğrul Bey ile kar­ Çağrı Bey Davud durumlarını sağlamlaştırdılar. Dedeleri Du­

ı le�i

Türklerin önde gelen zeki insanlarındandı. Oğlu Selçuk dünya­ gelip büyüyünce onu Türk hükümdan Beygu ' ya234 takdim etti .

k:ık, ya

'\l'l çuk h ı z l a yükselince Beygu' nun o n a karşı davranışı değişti. S e l­ �·ı ı k

korkuya kapıldı ve kendisine bağlı olanlarla birlikte daru ' l harp­

l l'll

daru ' l İslam'a göç etti. Bu, Allah ' ı n ona bir lutfuydu. Selçuk'un

Arslan, Mikail ve M üsa adında üç oğlu vardı. Selçuk, 1 0 7 yaşında < 'end' de hayata gözlerini yumdu . Oğu l l arı da babaları gibi pagan lii rklere karşı gaza seferlerini devam ettirdil er. Bu seferlerden birin­ de Mikayil hayatını kaybetti. Tuğrul Bey ve Çağrı Bey Davud 'uı ı ıırası Beygu ile iyice açıl ınca, Buhara 'ya iki fersah bir mesafeye gelip kondular. Fakat Buhara emlri onlara hiç de dostça davran ınad ı . l l ıı nun üzerine onlar d a Türkistan emiri Buğra-han ' a sığındılar. Tuğ­ nıl Bey ve kardeşi Çağrı Bey Davud, Buğra-han ' ın huzurunda aynı a ııda bul unmama konusunda anlaştı. Yani b irisi B uğra-han ' ın huzu­ nındaysa, diğeri kend i ev i nde ol acaktı . Çünkü ona güvenmiyorlardı. l hığra-han her ikisini huzurunda hazır etmeye çalıştıysa da, onlar lııına yanaşmadı lar. Bu durum karşısında Buğra-han Tuğrul Bey 'i t utukiattı ve kardeşi Çağrı Bey üzerine asker sevk ett i . Çağrı Bey, ii zerine ·�

gelenlerle çatışmaya girdi ve B uğra-han ' ın askerleri mağlup

Sır-derya Yabgu Oğuzları'mn hükümdarı .


206

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR i tii

oldu. Çağrı Bey daha sonra kardeşinin tutuklu olduğu yere saldırar;ıl, onu esaretten kurtardı. Sonra b irlikte Cend ' e döndüler ve Samfı ı ı ı devleti tamamen yıkılıncaya ve İlekhan Buhara 'yı ele geçirinccyı· kadar orada kaldılar. Arslan B ey ' i n İlekhan ' ın nezdindeki yeri

ol

dukça yüksekti. B u yüzden İlekhan oradan ayrı ldı v e Ali Tekin

i h­

Arslan Bey orada kaldı lar. Bu sırada Sultan Mahmud Ceyhun nehri ı ı ı geçerek B uh ara üzerine yürüyünce A l i Tek in kaçıp gitti. Arslan Bey ve beraberindekiler bozkıra ve salıraya çekilerek, Sultan M ahmud ' ı ı yumuşatmaya çalıştılar. Sultan M ahmud Arslan ' a mektup göndere·

rek onu kendi yanına çekmeye çalıştı . . . 23 5 433 yıh ( 1 04 1 /42):

Sultan Tuğrul Bey Cürcan ve Taberistan'ı ele geçirdi. 434 yılı ( 1 042/43): Sultan Tuğrul Bey, M ahmud b. Sebüktekin 'in ülkesi olan ve kendi­ sinden sonra Su ltan Mesud 'a kalan Harezm ' i ele geç irdi. 435 yılı (1 043/44): Sultan Mesud 'un oğlu Mevdut H i ndistan 'da bazı kaleleri zaptetti . Aynı yıl Türkler beş b i n çadır hal i nde İslam ' ı kabul ederek İslam ül­ kelerine yayı ldılar. Çin sınır boylarındaki H i tay ve Tatarların dışında Müslüman olmayanı kalmadı. 437 yılı (1 045/46): Sultan Tuğrul Bey kardeşi İbrahim Yinal 'ı Hemedan üzerıne gön­

derdi. Yinal Hemedan 'ı Kerşasef b. Alaaddin b. Kakuyi'den236 zapt ettikten başka D inever ' i ve Saymara 'yı da ele geçirdi. ------- ·----

2 5 Olayların bundan sonrası Selçuklu tarihini ele alan eserlerde detaylı olarak

anlattığı için çevri lmeye gerek görülmemiştir. 236 Kakuyiler: l 008- 1 274 yıl ları arasında İrm:ı ' ın

�. İsfahaıı. Hemcdan ve �

eyaletlerindc hüküm sürı;:n lıanedan. Sırasıyla B üveyhller, Uazne Devleti ve Selcuklu Devleti'ne bağlanan Kahıyi l er 1 05 1 'de İsfahan'm kesin o larak Selçuklutara ilhak edilmesiyle ortadan kalkmışlardır. Selçuklulular bu aileyi Yezd valileri olarak kullanmışlardır. Kahıyi haııedanı, tüm iran' a hakim olan İlhanlılar tarafından 1 274 yılında kesin o larak ortadan kaldırılmışlardır.


hi '\M TARiHiNDE TÜRKLER

207

441 yılı (1 049/50) : fuğrul Bey ile kardeşi İbrahim Yinal arasında çarpışmaya yol açan l ı i r anlaşmazlık çıktı. Tuğrul Bey, kardeşini bekindiği kaleden çıkıp ı l :ı:ıt

etmek zorunda bıraktı. Aynı yıl Rum [Bizans] hükümdan Tuğrul

l ley'e büyük bir hediye göndererek barış teklifinde bulundu. Tuğrul l l cy teklifi kabul etti. Konstantinopolis'teki cami tamir edilerek ibade­ açıldı ve hutbe Tuğrul Bey adına okunınaya başladı. Yine aynı yıl

ll'

l 'ıığrul Bey kardeşi Yina l ' ı hapisten çıkarıp affetti. Bu yıl Gazne sultanı Mevdut öldü. Henüz 2 7 yaşındaydı . Yerine .ııııcası Abdurreşid tahta geçti. Abdurreşid Mevdut tarafından hapsedil­ ıı ı i �ti. Onun ö lümünden sonra hapisten çıkarılarak tahta geçirildi ve �cınsü Dinilialı Seyfıiddevle Hikabı verildi. Yine aynı yıl büyük Türk k umandanı Besasiri Enbar'ı ele geçirdi. /\ daleti tesis ettikten sonra tekrar Bağdat'a döndü. Bağdat 'ta Sünniler­ k Şi iler arasında ciddi bir anlaşmazlık çıktı. Pazarlar kapandı. Karalı

lı:ılkı şeh ir çevresini bir surla çevirdi. Şiilerin h akim oldukları yerlerde 1'/.an okunurken "hayye ala h ayri ' ! amel", Sünnilerin mahallesinde ise "assalatu hayıun min-en-nevm" diye okunmaya başlandı. 442 yılı (1 050/51 ) : Tuğrul Bey Horasan 'dan harekete geçerek Ebu Mansur b . Alaud­ ı lcvle b. Kakuyi ' nin el inde bulunan Isfahan ' ı kuşattı. Kuşatımı yak l a­ � ı k bir yıl sürdü ve sonunda Tuğrul Bey şehri Muhanem ayında barış

yoluyla ele geçirip, Rey ' de bulunan ağırlıklarını oraya naklettird i . Aynı y ı l Ebu' ş-Şev k 'in kardeşi Mühelhel b . M uhammed b . Anan "iultan Tuğrul Bey ' in huzuruna geldi. Sultan ona iyi davrandı ve elin­ ı leki Şirvan, Dakuk, Şehrizor ve Samgan gibi şehirleri kendisine bı­ ı :ıktı . Mühelhel 'in kardeşi Sorbab Tuğrul Bey'i n tutukl usuydu, onu da serbest bıraktı. 443 yıh ( 1 05 1 /52) : Sultan Tuğrul Bey'in halifeye gönderdiği elçi hediyelerle birlikte geldi .


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R l M

208

444 yılı ( 1 052/53): Abdurreşid b. Mahmud b. Sebüktekin, Mevdut b. Mesud ' un hacilıı Tuğrul tarafından öldürüldü. Halbuki onu Abdurreşid makamınıla bırakmıştı, fakat o gözünü tahta dikti. Tuğrul , Abdurreş id'i Gazıll' kalesinde kuşatınca kale halkı Abdurreşid'i ona teslim etti. Tuğrul oı11ı öldürdü ve Sultan Mesud'un kızıyla zorla evlendi. Beyler, aralarınıla ittifak ederek Tuğru l ' u öldürdüler ve Mesud'un hapiste bul unan oğl ı ı Fernıhzad ' ı tahta çıkardılar. Sonra Abdurreşid'in öldürülmesine sebqı olanları tek tek takip ederek ortadan kaldırdılar. 446 yılı ( 1 054/55): Tuğrul Bey Azerbaycan üzerine yürüdü. Tebriz üzerine yürüdii ğünde şehir hakimi Vahşudan itaat arzetti ve hutbeyi Tuğrul Bey adına okuttu ve hediyeler takdim etti. Azerbaycan ' ın diğer şehirleri de ayn ı şeyi yaptı. Tuğrul Bey Azerbaycan 'da iş leri düzene soktuktan sonra Ermenistan üzerine yürüdü ve Rum ( B izans)a ait olan Menazkerd [Malazgirt] üzerine yürüdü. Şehri kuşatma altına aldıysa da, zapı edemedi. Bunun üzerine Rum topraklarına saldırarak yağmaladı ve pek çok esir aldı. 447 yılı ( 1 055/56): Bağdat'ta Sünniler ayaklanarak halifenin sarayına yürüdüler ve ondan "emr-i bilma' ruf ve nehy-i an'i l-münker" konusunda kendileri­ ne izin vermesini istediler. Halife istedikleri izni verdi. Sonra o sırada Vasıt'ta bulunan Besasiri'nin sarayını yağmalamaya izin vermesini talep ettiler. Halife buna da izin verdi. Besasiri'nin sarayını yağmala­ yarak yaktılar. . Aynı yıl Tuğrul Bey Hulvan 'a geldi. Bağdat'ta pek çok dedikodu çıktı. Bağdat ileri gelenleri Tuğrul Bey'e haber göndererek kendisine itaat ettiklerini, hutbeyi onun adına okumak istediklerini bildirdiler. Tuğrul Bey bunu kabul etti , fakat halifenin adı ondan önce okundu . Daha sonra Tuğrul Bey Bağdat'a girmek için izin istedi. Kendisine elçiler gelerek halifeye zarar vermeyeceği konusunda yemin ettirdiler. Tuğrul Bey yemin etti ve Bağdat' a girdi.


ı

1 1M

TARİHİNDE TÜRKLER

209

l u ğrul Bey Bağdat'a girince askerleri ihtiyaçlarını karşılamak için ı ••ı ı ı ı lara dağıldı,

fakat pazarcılada askerler arasında tatsızlık çıktı. Bir

ııııılıa l l e pazarındaki esnaf Tuğrul Bey'in askerlerine saldırarak yağ­ ı ı ııı l ııd ı l ar. İş büyüyünce halk Tuğrul Bey'e müracaatta bulundu. Tuğ­ ı ı ı l 1 ky

atma atlayarak halkı teskin etti ve "Eğer bu işler M elik er­

ıt ,ılı ıııı'in başı altından çıkmışsa huzuromuza gelemez, eğer onun bu ı ·11ı·rle

bir i lgisi yoksa huzuromuza gelecektir" dedi. Bunun üzerine

lıı ı l 1 k

Melik er-Rahim'e birini göndererek onun ve kumandanlarının çıkmasını istedi ve halifenin can güvenl iği altında olacağını

ı ı ı ı o �ya

Bunun üzerine Mel ik er-Rahim ve beyleri bulundukları yer­

L ı l ı l i rd i .

�," ıkarak Tuğrul Bey'in huzuruna geldi ler. Tuğrul Bey, Melik er­ ve beylerini tutuklattı . Bu durum halifenin gücüne gitti . Tuğrul

ı lı·ıı

ıı , ı ı ı ı ın

l lı•v 'c .

birini göndererek yaptığı işten hoşnut olmadığını, kendisine ve

. ·1 d i ğ i

can güvenliği garantisine saygı duyul madığını bi ldirdi. Bunun

ı ı : ı -rı ııe Tuğrul Bey bazı beyleri serbest bıraktı, fakat M e l i k er­ ıı . l l ı i ı n ' in tutukluluğunun devamına karar verd i . Bu Melik er-Rahim ı ı u vcyhi

hanedanının Irak'taki en son temsil c isiydi.

448 yılı (1 056/57): •

'

I l a life Kaim, Tuğrul Bey 'in kardeşi Çağrı Bey Davud'un kızıyla kııdi. Fakat Tuğrul Bey ' in askerl eri Bağdat halkının başına dert Bunun üzerine Tuğrul Bey Bağdat 'tan çıktı . Onun Bağdat' taki

ı ılılıı.

1 1 1 1 1 1 ikamet süresi bir yı l bir aydır. Bu süre zarfında halifeyle hiç gö­

ı l l�ıııcdi. Böylece Nusaybin 'e geldi, oradan da Mervanoğu l l arının ,

lıııdc

bulunan Diyar-ı Bekr'e doğru yola koyuldu.

449 yılı (ı 057/58): l 'uğrul Bey, Musul ve civarını işgal edip, oraları kardeşi İbrahim teslim ettikten sonra tekrar Bağdat' a döndü. Şehre yaklaştı­

' ı ı ıa l 'a ıı ı ı ıda

veziri Amidülmülk ve hal ifenin veziri reisü' rrüesa onu karşıla­

ı ı ıııya

çıktıl ar. Tuğrul Bey Bağdat'a girdikten sonra Halife Kaim'le

pılriişmek istedi. Halife , yedi zira uzunluğundaki tahtına oturmuştu. ı ıt.c rinde Hz. Peygamber'in mübarek hırkası vardı. Tuğrul Bey, Bağ­ ı lı ı l

i l eri gelenleri ve beyleriyle birlikte Zilk:lde ayının beşine tekabül

· · ı leıı

Cumartesi günü halifenin huzuruna girdi. Önce yer öptü, sonra

ı ln halifenin elini öptü. Kendisine hil'at giydirildi ve ahit verildi. Sonra


210

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUK LAI� l l ı

Tuğrul Bey ikinci defa yer öptü ve huzurdan ayrıldı. Daha sonra Tıı1• rul Bey halifeye 100 atlı Türk memluk ve her bir memlukla bin d ı ı ı.ıı ve bir inci gönderdi. 450 yılı ( 1 058/59): İbrahim Yinal Musul'dan ayrıldıktan sonra Hemedan üzerine yi'ı ı ı ı dü. Tuğrul Bey d e Bağdat ordusuyla birlikte onun peşinden gitti. Tugı ı ıl Bey gittikten sonra Besasirl, beraberinde iki yüz atlı bulunan Kurcy�

Bedran el-Akıli'yle birlikte Bağdat'a geldi. Besasiri' nin yanında ayı ıı ıı dört yüz gulam vardı. M ansur Camii'nde Mısır' daki Alevi halife M ı ı·, tansır adına hutbe okundu . Besasiri ayrıca ezanda "hayye ala ha yı ı 1 amel" cümlesinin okunmasını emretti. Sonra askerleri Zahir senı t ı ı ıı gitti ve bir sonraki Cuma namazını başka bir camide kılarak, hutlw� ı M ustansır adına okuttu. Fakat onunla muhalifleri arasında çatışım l.ıı çıktı. Besasiri bir grup insanı çevresine toplayarak halifenin harem daı resini yağmaladı. Halife siyah bir elbise giyindi, sırtında Hz. Peyga ı ı ı her'in hırkası, elinde kılıç, başının üzerinde bir sancak ve çevresiııdı silahlı Abbasiler vardı. Bu sırada yağmalama işi sarayına sıçramı�lı Halife bunu görünce geri döndü ve yüksekçe bir yere çıktı. Yan ı ı ıdıı reisürrüesa da vardı. Reisürrüesa Kureyş b. Bedran'a, "Ya Al emüdd ı ı ı . emirulmüminin Kaim senin, Hz. Peygamberin ve Araplığın dokuıı ı ı l · mazlığına sığınıyor. Kendisini, malını ve ailesini sana emanet ediyuı " dedi. Sonra halife Kaim, reisürrüeasa Kureyş ' in yanına gelip on u ı ı lıı birlikte yürüdüler. Besasiri Kureyş'e birini göndererek "Anlaşmayı bozuyor musun, seninle kimse diğerinden habersiz kendi başına hard rı etmeyecek diye anlaşmıştık!" dedi. Bunun üzerine reisürrüesa y ı Besasiri'ye teslim ettiler. Çünkü onun düşmanıydı. Halife ise Kureyş ' ı ı ı yanında kaldı. Kureyş, halifeyi askeri karargahına götürdü. Halifcııııı yanında Hz. Peygamber'in hırkası, asası ve sancağı vardı. Sonra hali k nin sarayı ve harem dairesi günlerce yağmalandı. . . Halife taraftarla ı ı durumu haber vermek için Tuğrul Bey'e gittiler. Bu arada Besasiri

dr

kurban bayramının birinci günü namaza gitti. Yanında Mısır halifesiıı iıı bayrağı vardı. İnsanlara İhsanlarda bulundu. Daha sonra Mısır'a biriııı göndererek Irak'ta hutbenin Alevi Mustansır adına okunduğunu bildiı di. Fakat halifenin veziri İbni Ahi Ebu'! Kasım el-Mağribi vaktiy k


' ' ' ·. � ı 1'1\ RİHİNDE TÜRKLER

211

i l 'iirl'nin yanından kaçan biriydi. Onun yaptıklarını halifeye çirkin

ıı.

olarak gösterdi ve bunun akıbetinin iyi olmayacağını belirtti gönderilmesini erteledi. Bu arada Besasiri Bağdat'tan Vasıt ve

lııı ı ı kl'l lcr •

ı ı ı·vap

üzerine yürüyerek ele geçirdi.

l l ı ı ıı .ı 1 ,

mada Tuğrul Bey kendisine isyan bayrağı açan kardeşi İbrahim

' ı ı ı. ı l ' l a

uğraşıyordu . Aralarında vukü bulan çarpışmalardan sonra

l l ı ı . ı l ı i ın

Yinal' ı yakalayarak yay kirişiyle boğdurttu. İbrahim daha

1\ııı ı' � ı ı ı. ı

defalarca da Tuğrul Bey ' e isyan etmiş, ağabeyi onu affetmişti. hu defa affetmedi.

-1� 1 yılı ( I 059/60): l ı ığrul Bey, kardeşi İbrahim ' den kurtulduktan sonra Irak' a hareket ııt ı ı ve

Besasiri'ye bir adam göndererek halifeyi makamına iade etme­

o kuttuğu hutbeden dolayı bir şey demeyeceğini ve Irak 'a gelme­

-ı ı ı ı .

\ ı'ı ı·gini 1

b ildirdi; fakat Besasiri cevap vermedi. Tuğrul Bey Bağdat ' a

.ıl, l : ı ş ı nca Besasiri'nin h izmetkarları ve çocukları Dicle nehrinde

l oı ıgı ı l du.

Onun Bağdat ' a girişi 450 yılının Zilkade ayının altısıydı,

\ ı �. ı ş ı da yine 451 yılı Zilkade ayının altısına rastladı. Tuğrul Bey \ ı l ı:ı l i fe

girişinde Mehariş'i halifeyi aramak için gönderdi . Mehariş aynı yıl Zilkade ayının on birinci günü Bağdat' a doğru yola

lı ı ıy ı ı ldu.

Tuğrul Bey halifeyi karşıl amak için Bağdat'tan ayrıldı ve

l l . q •.d at'a

ıııııı

görünce atından inip yer öptü ve kardeşi İbrahim' in isyanıyla

1 1 1 ' 1 :ı

şmak zorunda kalması sebebiyle geciktiği için özür diledi. Sonra

""''

sarayına kadar getirip atının geminden tutarak odasına kadar gö­ Sonra Besasiri'nin arkasından bir ordu gönderdi. Kendisi de

ııııdii. 1 1 ıl:ı

koyuldu. İki taraf arasındaki savaş Besasiri'nin yenilgisiyle so­

ı ı ı ı� la ndı.

Besasiri'nin kellesi Tuğrul Bey ' in önüne getirildi. Tuğrul

bu kelleyi halifeye gönderdi. Halife, Besasiri ' nin kclesini Nuba ltı .ı p ı sı ' na astırdı. l l ı·y

l �csasiri Türk asıllı bir memluktu. Fars 'ın Besa şehrinden olduğu 1� ı ı ı

13esasiri denilmişti. Araplar fe yerine be söylerler. Dolayısıyla

l l ı-sü

yerine F esa deriz.

Aynı yıl Gazneli Mahmud'un oğlu Mesud'un oğlu Ferruhzad kolon ı l ı ı l ıabı

hastalığından hayatını kaybetti. Yerine kardeşi İbrahim geçti ve


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLt1 ıı ı • ı

212

Hindistan' a bir sefer düzenleyerek bazı kaleleri ele geçirdi ve Gazıw

1'

yerleştikten sonra Tuğrul Bey 'in kardeşi olan Horasan biikimi � ·:ıı· ı ı Bey Davud'la barış anlaşması yaptı. Aynı yıl Tuğrul B ey ' in kardeşi Çağrı Bey Davud vefat etti. (>l ı l ı ı ğünde yetmiş yaşındaydı. Çağrı B e y geride Alparslan, Bakuti,

K :ı ı ı ı ı

Belek v e Süleyman adında oğullar bıraktı. Tuğrul Bey kardeşin i ı ı l ı . ı mını Ümmü Süleyman 'la evlendi. 452 yılı ( 1 060/6 1 ): Tuğrul Bey, Emir Porsuk'u Bağdat ' ta şıhne tayin ederek Cel1L·I 1 1 üzerine yürüdü. Aynı y ı l Halife Kaim'in Kutr en-Nida adındaki Erı ı ı ı ni asıllı annesi öldü. 454 yılı (1 062/63): Tuğrul Bey, Hal i fe Kaim ' in kızıyla evlendi. N ikah Şaban ay ıı ıdıı Tebriz açıklarında kıyıldı. N ikahın kıyıldığı sırada Kaim ortal:ıı dıı yoktu. 455 yılı (1063) : Tuğrul Bey ikinci defa Bağdat ' a geldi ve tekrar halifenin huzurı ııııı çıktı. Fakat Bağdat halkı Tuğrul Bey ' in askerlerinden çok eziyet çd ı ı Çünkü Bağdat halkı kadıniarına musaHat oldukları için askerleri cv k rinden atmıştı. Tuğrul Bey Rebiulevvel ayında Bağdat' tan ayrı l :ı ı .ıl· Cebel'e doğru gitti. Rey' e geldiğinde hastalandı ve Ramazan ay ı ı ı ı ı ı sekizine tekabül eden Cuma günü yetmiş yaşında vefat etti. Tuğ. ı ı ı l Bey k ö r ocak olduğu için çocukları yoktu. Bu yüzden tahta kank·,.ı

Çağrı Bey Davud 'un oğlu Alparslan geçti. 456 yılı ( 1 063/64): Sultan Alparslan, veziri Nizamülkülk'ün gayretleriyle amcası

Tı ı ı ·

rul Bey ' in veziri Amidülmülk Ebu'n-nasr Mansur b . Muhammed

l' l

23 7 Cebel/CibaL Aslında daha ziyade Cibal adıyla bilinen ve birkaç yeri lıaı ı1

tamamı dağlarla kaplı olduğu için bu adla anılan kelime "cebel"in çoğu hıdı ıı ve "dağlar" demektir. Eski Medya yani Irak-ı Acem'e verilen addır. ('ı ıı, , oldukça soğuktur. B i r de Suriye'nin güney kesiminde Cibal denilen bir y ı ı vardır.


• ıl

\M

TARİHİNDE TÜRKLER

ı t 1 1 1 d uri'yi

213

tutuklayarak Merverrud'da hapsetti . Sonra da onu öldür­

'"' -,1

için iki gulam gönderdi . Vezir, ailesiyle vedalaştı, elbisesini yak­ ll ı•.i!zlerini bağlayarak iki rek'at namaz kıldı. Sonra gulamlar tarafın­ d o ı l i lıaşı kesilerek öldürüldü. Cesedi Kundur'a nakledildi ve babasının , 1 1 1 1 1 ı a gömüldü. Öldürüldüğünde kırk küsur yaşındaydı. Amidülmülk lııı ı l ı ı ı ıdı. Çünkü Tuğrul Bey onu bir kadını kendisine istemesi için l'"1 1dcrmiş, fakat Amidülmülk o kadını kendi nikfıhına almış, bu yüz­ , ı , 11 l 'uğrul Bey tarafından hadım ettirilmişti . Şiddetli bir Şafii yanl ıl v ı l ı ve Tuğrul Bey'e Horasan camilerinde Rafızliere lanet okunınası ''" �1 yesindc bulunmuş, sultan da onun bu tavsiyesine uymuş ve hatta 1.ıı 1 \'l okuoacaklar listesine Eş'arlleri de ilave etmiş, fakat Horasa n 1 1 1 1; 1 ı ııları bunu kabul etmemişlerdi . Ömeğin Ebu 'l Kasım el-Kuşeyri , , l . bu'l Meali el-Cüveyni bunlardandır. 238 ·ıdçuklu Devleti zuhur ettiği sınılarda Irak ve Horasan'da itikatta E ş ' ari 1 ıı�zhebi, arnelde Şafii Mezhebi hakim durumdaydı. Se lçukluların ilk zuhur , · ı l ı ği bölgeler olan Maveraünnehir'de Maturidi m�zhebi, H arezm ' de i se M ittezil e mezhebi hakim durumda idi. Mutezile geleneğinin Harezm ' de çok �uvvetli olduğu fark edilmektedir. Selçuklu ailesinin tanınmış üyelerinden

olan Anadolu Selçukluları hanedan ının ccddi Kutalnıış'ın da Mfıtezile ı ı ı�zheb l i ol duğu anlaşılmaktadır.

İbnü'l E sir 'in Kutalmış hakkında verdiği şu

lıı lgiler bunu göstermektedir: "Şaşı lacak şeydir ki, Kutalmış Türk olmasma rağmen astronomi ilmini çok iyi bi liyordu. Bundan başka felsefe geleneği i l c ıi J.(ili bilimleri d e biliyordu. Kendisinden sonra oğulları v e ahfadı da fe lsefe ).'cleneğinden gelen ilimleri öğrenmeye devam ettiler ve bu alanda isim yapmış o l an bilim adamlarını hi mayelerine aldılar. Bu durum onların dini ı ı ıanç larıııda pürüz meydana getirdi. Selçuklu hanedan üyeleri arasında ).'iırülen bu dini eği limin hanedan üyelerine hoca l ı k yapan Harezmli Türkmen ı >anişmend Ali Taylu'dan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu Danişmend A l i

ı aylu H arezm'deki dini çevrede yetişmiş v e çok erken tarihlerde Selçuklu ııı lcsine yakın olma fırsatı bulmuş ve hanedan üyelerine mualliın olmuştur. l u ğrul Bey Dandanakan zaferinden sonra sultan olunca k itabet ve inşa san' atında ınahir bir elemana ihtiyaç duydu . Ona bu işlerde çok ınahir biri

ol arak Ebu Nasr el-Kunduri tavsiye edi ldi. Muhtemelen Ebu Nasr e i ­ K ı ındurl'yi Sultan Tuğrul'a tavsiye eden d e Danişmend Ali Taylu olmuştur. (,'(inkü

bu

Amidülmülk

Ebü

Nasr

el-Kundurl

onun

gibi

Mütezile

ı ı ı�zhebindcn biriydi. Bilahare vezir olan Kunduri bu makama geldikten sonra Mütezile mezhebini devletin resmi dini göıiişü haline getirdi ve bu yönde


214

T Ü RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLER İ M V E DUYDUKL A H i ı

Tuhaf olanı şu ki, Amidülmülk'in Harezm' de Kundur'a gömiilılıı denilmesine rağmen, kanı Meıv ' de akıtılmış, bedeni Kundur'a dcl ı ı ı dilmiş, kafatası hariç başı Nisabür' a gömülmüş ve kafatası Kirm:ı ı ı ı ı götürülmüştür. Çünkü Nizamülmülk oradaydı. Aynı yıl Alparslan Huttelan ' ı 239 ele geçirdikten sonra Herat üzcrı ı ıı• yürüdii. Amcası Bcygu b. Mikail ' i kuşatma altına aldı ve şehri ı·k geçirdi. Bununla birlikte şehri ele geçirince amcasına iyi davraııı lı Sonra Saganiyan240 üzerine yürüdü ve kılıç zoruyla ele geçirerek şl'lııı hakimini esir aldı. uygulamalara başladı. Onun bu uygulaması Horasan 'da Eş'ari ve �:ı l ı ı mezhebi mensupları arasında büyük rahatsızl ıklara yol açtı. Bazı Seh; ı ı � lıı prenslerinin - başta Tuğrul Bey olmak üzere - Kundurl'ye destek verdi klı-ı ı anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın bir sonucu olarak Cuma hutbclerinde i ıı ı a ı ı ı Eş'ari lanetlenmeye başlandı. Bazı Eş'ari mezhebi ileri gelenleri

-

h:ı,,. ı,ı

Kuşeyri olmak üzere - tutuklandı lar. Ünlü Eş'ari mezhebi usuleülerinden olıııı İmamü'I-Haremeyn Ebu ' I -Meali e i-Cüveyni Horasan' ı terk etmek zoruı ııl.ı kaldı. Eş'ariler takibata uğradılar. Fakat Eş'ariler bir şeki lde rahatsızlıklaı ı ı ı ı Sultan Tuğrul Bey'e ulaştırmayı başardılar. B u işte Kuşeyri'nin kaleme aldı p ı b i r risale çok önemli rol oynadı. Abbas! halifesinin elçisi E{ ari mezlıcplı siyaset bilimeisi el-M averdi'nin diplomat olarak Tuğrul Bey ile görüşıılt' lerinde bu konu da gündeme gelmiş olmalı ki, bir müddet sonra Eş'arı l ı ı üzerinden bu baskılar kaldırıldı. Eş'ari ve Şafii mezhepli olan N izamülmülk 'ün, Amidülmülk Ebfı Nasr .. ı Kunduri aleyhindeki faaliyetleri de bu mezhep çatışmalarından başka bir

şı·1

değildir. Bu mücade leler sonunda Sultan Alp Arslan K undurl'yi tutukladı

1 ,.

idam ettirdi. Onun idam edilmesinde Nizamülmülk 'ün çok önem l i ı ı ıl oynadığı kabul edilmektedir. Nitekim yerine de N izamülmülk Selçuklu vc1ıı ı oldu. Bu defa N izamülmü l k de Eş'ari ve Şafii mezhebini Büyük Selçu�lıı Devleti' ni n resmi mezhebi konumuna getirdi. B u mczhebin yerleşmesi vı· tutunmasını sağlamak için "Nizamiye Medreselerini" açtı. Selçuklu Devll'iı coğrafyasında yirmi üç Nizarniye Medresesi kurul muştur. B u medresekıı· Eş'ari ve Şafii mezhebinden ilim adamları tayin ediliyor ve bu alanda büvii� paralar harcanıyordu. 'N

Y ukan Amu Derya'nın sağ kıyısında Penc ile Vahş nehirleri arasındaki bölgl' Batısında Çağaniyan ve Vahş bölgeleri ile sınırlıdır. İslam öncesinde Huıtrl

240

hükümdarlarına H uttelan Şah denirdi. Veya Çaganiyan.


ı

ol -\M fARİHİNDE TÜRKLER

215

Yine aynı y ı l Alparslan Tuğrul Bey ' in hali fenin rızası olmadan 241 1 1 ı � : ı l ı ladığı kızının Bağdat'a gönderilmesini emretti. Aynı yıl içinde Selçuklu beylerinden Kutalmış Alparslan ' a karşı bayrağı açtı. Alparslan ona birini göndererek bu işten vazgeçmeı ı l l , aralarındaki akrabalık hukukunu gözeteceğini bi l dirdi, fakat Ku­ ı , ı l ı ı ı ış bu sözlere kulak asmadı. Bunun üzerine Alparslan Rey ' e yürü­ \'ı " ı l'k onunla çarpışmaya girdi. Kutalmış savaşı kaybedince Girdkuh 242 çekildi; ancak savaş bitince onun ölenler arasında olduğu � ıık'>ine p ı ıı i i l dü. Alparsan onun ölümüne çok üzüldü ve gözlerinden yaşlar ı ı ; i i ldü. Bu Kutalmış deni len şahıs, Konya, Aksaray ve Malatya Sel­ � ı ı � l u sultanlarının atasıdır. Kendisi Ti.irkli.iğüni.in yanı sıra astronomiı ıv : ı ı ı

gerçekten iyi bilen biriydi. K ız zaten Tuğrul Bey'le zivafa girmeden, Tuğrul Bey vefat etmişti. Örneğin ll lllıdari şöyle der: "453 ( 1 06 1 ) senesinde Sultan Tuğrul Bey, Halife el-Kaim bi­ l mrillah'm kızı Seyyide'yi kendisine zevceliğe istedi. Halife bu isteğe karşı çık­ lı. Halifenin kızını istemekle görevli olan Vezir Amldülmülk, halifenin olumsuz l:cvabına karşılık, "Sultan nezdinde benim kanımla oynadınız, ileri sürdüklcriniz­ k benim ilerlememe mani oldunuz" dedi ve çadırlarını Nchrevana çıkartarak

iizcrinden kara elbiseleri ç ıkarıp beyazlar giyrnek suretiyle tehdit etti. Halifenin lıu tavrına karşılık olarak Sultan Tuğrul Bey, Kad'il-Kudat ile Şeyh Ebu Mansur lıin Yüsufa sert ve acı tcvbihli mektup gönderdi ve "el-Kaim bi-Emrillah ' taıı gördüğüm mükfıfat bu mudur? H albuki onun taati için kardeşimi öldürdüm ve onun bir saat vakti için ömrümü ve onun yoluna bütün ınalımı feda ettim" diye �ikayette bulundu. Sonuçta bu izdivaç gerçekleşti. [el-Bundar'i, (Türkçe tcrc,

s. I S-21 )] Reşidüddin ise şöyle dcr: "Seyyide'nin çeyizi Tebr'iz'e ulaşınca bütün �ehri süsleyip birçok saçı/hediye (nisarha) dağıttılar. Bağdad Kad'il -Kudat' 1

nikahı kıydı. O vakit Sultan, Darül-mülk'de zifaf olsun diye, Tebriz'den Rey şchrine gitti. (Yolda) biraz rahatsızlandı. Rey civarında Tacrişt Köyü'nde Kasran-ı B'irCın'i'de konakladı. ( H ava) çok sıcak olduğundan, (buraya) seriniemek amacıyla inmişti. Bir burun kanaması ona galib gelip müstevl'i oldu. (Bu kana­ mayı) hiçbir i laç durduram ıyordu. Akıbct onun kuvveti tükendi ve 455 senesinin mübarek Ramazan ayında (Ağustos-Eylül 1 063) o hastalıkla, dünyadan gitti. Seyyide'yi öylece mühr-i bikr'i ile Bağdad'a götürdüler." ( Reşidüddin, s. 1 05) ı

iran' da damgan yakınlarında N izari İsmal'ilerin elinde bulunan müstahkeın bir kaleydi. Hasan Sabbah ve diğer İsmail'i liderler ailelerini ve çocuklarını sık sık sığınmaları için bu kaleye gönderirlerdi. Hülagu bu kaleyi 5000 kişi ile kuşatmış ve ancak 1 7 y ılda zaptedebi lmiştir.


216

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLAH 1 � 1

Aynı yıl i ç inde Irak'ta ve birçok yerde avianınaya çıkan bazı K ii ı ı !erin bozkırda siyah bir çadıra rastladıkları, çadırdan bir feryat ve ; ı f! lama sesi duydukları, feryat eden kişinin "Cinlerin sultanı Seydııl· öldü, onun ölümüne üzülmeyen her ülke yerle bir edilecektir" dediı• ı , kıt akıllı bazı kişilerin buna inandıkları v e feryat içinde kabristanl;ıı . ı yürüdükleri şayiası çıktı. İ bnü'l Esir der ki; "Biz Musul'dayken orada ve başka yerlerde, :ı l ı ı yüz yılında da böyle bir şey oldu. İnsanlar göğüslerinde bir acı hissri tiler. Halk arasında cin taifesinden Ümmü Unkud denilen bir kad ı ı ı ı ıı oğlu Unkud'u kaybettiği, onun için yas tutmayanın hastalanacağı siiv lentisi çıktı. İnsanlar ve ayak takımı Unkud için feryad-ı fıgan etti." Bunu anlatmamızın sebeb i , ne zaman önemli biri ölse halkın Ü ı ı ı mü Unkud ve sözlerini hatırladıklarını bildimıektir. 457 yılı ( 1 064/65):

Sultan Alparslan Ceyhun' u geçerek Cend ve Sayram üzerine yü riı dü. Her iki yer de Buhara yakınlarındaydı. Dedesi Selçuk' un mez:ıı ı Cend' de idi. Cend hakimi sultanı karşılayarak itaat arz etti. Sultan (ıı ı ı ı yerinde bıraktı ve oradan Gurgenc 'e, oradan da Merv 'e geçti. 463 yılı ( 1 070171 ) :

Sultan Alparslan Diyar-ı Bekr'e girdi. Şehir hakimi Nasr b . Ahnıl'ı l b. Mervan sultana itaat arz etti. Sultan Alparslan oradan Haleb' e geld ı Şehir hakimi Mahmud b. Nasr itaat etmekle birlikte sultan için l ı ;ı l ı sermedi. Alparslan bunu kabullenemeyince Mahmud v e annesi gen· sultanın otağına geldiler. Sultan, Mahmud'u Haleb'in başında bıraktı . Aynı yıl içinde Rum [Bizans] kralı Ermanus [Romanos Diogenos l Rumlardan, Ruslardan ve Çerkeslerden bir ordu teşkil ederek Menaz kerd'e [Malazgirt] geldi . Sultan Alparslan da oraya geldi ve Rum l ı ii kümdarından çatışmama anlaşması yapılmasını istedi. Rum hükümd;ı rı bu talebi reddetti. 243 İki taraf arasındaki savaş Alparslan' ın zaferiyk 243

Roınen D iyoj en , Selçuklu elçilerini h afife alıp onlara "Sulh müzakereleri ııı Rey'de yapacağım. Ordunın İsfahan 'da kışiatıp Hemedan ' da sulayacağııı ı ' ded i . Selçuklu e lçileri d e "Atlarınızın l l eınedan' da kışlayacaklarından ben d ı eminim. fakat sizin nerede kışlayacağınızı b ilemiyorum'' karşılığını verdi.


l'.ı 1\M TARİHİNDE TÜRKLER

217

ıoı Hıçlandı v e Rumlar sayısız kayıp verdiler. Ermanus esir düştü. A l ­ p ı ı r slan ona para, esirlerin iadesi v e çatışmama anlaşması gibi şartlar ı l ı·ri sürdü. Ermanus bu şartları kabul etti. Bunun üzerine sultan onu l l l k esine geri gönderdi. Aynı yıl A lparslan 'ın oğlu Melikşah ' ın kumandanlarından Ha­ ı ı·t.ınli Atsız b. Abak244 Suriye üzerine yürüyerek arasını ve Kudüs ' ü M ısır hakimi Alevi Mustansır' ın naiplerinin elinden aldı. Sonra Dı­ l l t: ı � k 'ı kuşattı ve halka zor günler yaşattıysa da, şehri alamadı. 465 yılı (1 072/73):

Sultan Alparslan Muhammed Maveraünnehr'e yürüdü. Ceyhun ı ıt.cı-ine bir köprü kurdurarak iki yüz bin kişilik ordusuyla yirmi küsur ��iiııde nehri geçti. Nehri geçtikten sonra Karir denilen bir kasahada VL'ınek verdi. Bu kasahada Ceyhun'a nazır bir kale vardı. Bu sırada iki ı•ı ı lamıyla b irlikte kaleyi muhafaza eden Yusuf el-Harezm! adındaki ı ı ıulıafız huzuruna getirildi. Yusuf, kalenin muhafazası konusunda l ıilyük bir hata etmişti. Sultan, ona dört kazık çakmasını emretti, sonra doı ellerinden ve ayaklarından kazıkiara bağlattı. Yusuf, sultana "Al­ \ : ı k ! Benim gibi biri böyle mi öldürülür?" dedi. Sultan öfkelendi ve ı· l i ı ıc bir yay ve ok alarak gulamlara onu çözmelerini söyledi . Sonra o ı ıa bir ok attı, fakat oku isabet etmedi. Aslında onun oku hedefini . :ı� ınazdı. B u defa Yusuf yanındaki bıçağı çekerek sultana saldırd ı . • ; ı ı l tan hemen tahtından ayağa fırladı, fakat yüzüstü düştü. Yusuf bı­ \·:ıgı bir daha salladı, ama sultanın yanı başında duran Saduddcvlc ııdında başka birini yaraladı. Bu sırada Rumlu bir farraş elindeki demir � ı ı bukla Yusuf a vurarak öldürdü. Arkasından Türkler Yusufu parça p : ı ıya ettiler. Yaralanmış olan sultan şöyle dedi : "Dün tepeye çıktı­ ı•. ıında yeryüzü ayaklarımın altında ordunun büyüklüğünden dolayı l ı l rcmiş ve kendi kendime "Dünyanın hakimi benim, kimse bana bir �ey yapamaz" demiştiın. Allah beni basit bir kuluyla aciz bıraktı. Ak" Atsız b . Abak' ı Muhammed b. Aııuştegin ' iıı oğlu olan ve babasından sonra Harezm tahtına geçen Atsız'la karıştırmamak gerekir. Bu Atsız Şam' da Fatımllerin kuşatması altında kalmış, fakat Tutuş'un gelmesiyle birlikte Fatimller mu hasarayı kaldırarak geri çekilmişse de, Tutuş Atsız' ı kendisi için tehlikeli görerek idam ettirmiştir.


TÜRKLER HAKKIN DA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR I � !

218

lımdan geçirdiğiın bu yanlış düşünceden dolayı Allah'a tövbe ediy ıı rum." Sultan, Rebiülevvel'in altısında yaralanmıştı. Aynı ayın onunc ı ı günü vefat etti. Kırk yaşını biraz aşmıştı. Saltanat süresi dokuz yıl, a l ı ı ay ve birkaç gündü. Yanında bulunan oğlu Melikşah' ın yerine geçım: sini vasiyet etti. Bütün ordu Melikşah' a sadakat yemini etti ve böylece Melikşah tahta oturdu. işlerin çekip çevrilmesi yine Alparslan'ın ve/' ı ri Nizamülınül k ' e bırakıldı. Daha sonra Melikşah ordusuyla Horasan ' : ı döndü. Bağdat ve diğer yerlerde hutbe onun adına okundu. Bu sırada amcası Kavurt ona karşı isyan bayrağı açtı . Melikşah onun üzeriıw yürüdü. Savaş Kavurt' un yenilgisiyle sonuçlandı. Melikşah, Kavurt ' ı ı boğarak öldürttü v e Kirınan' ı onun çocuklarına verdi. B u arada Niza mülmülk'e "atabek" unvanı verildi. Aynı yıl Mısır' da Mustansır' ın anası devlet işlerini eline almışt ı . Devlet yönetimi ciddi bir zafıyet yaşıyordu. Köleler bir grup, Türkk-ı başka bir grup oluşturmuştu. İki taraf arasında çarpışmalar oldu . N as ı ruddevle b. H amdan Mısır'ın en büyük komutanlarındandı. Türkkı onun yanında yer aldılar. Türklerle köleler arasında birkaç çatışma vukı1 buldu. Nasıruddevle Mısır'ı kaybetti . Kara ve deniz yoluyla ül­ keye bir şey gelmediği için fıyatlar anormal şekilde yükseldi. Mustaıı sır' ın hazinesindekiler de tükendi. Nasıruddevle daha sonra ülkeye hakim oldu. Köleler yenilerek dört bir tarafa dağıldılar. 245 Nasıruddev-

245 İbnü ' l Esir bu konuda şunları an latır: "Mustansır'ın anası Yahudi veziri

öldürülünce, Ebu'l Berekat Hasen b. Muhammed adında birini vezir yaptı ve Türkleri onun idaresine verdi. Böylece Türklerin durumu sarsılmaya başladı. Vezir bir yandan da bol miktarda köle alıyordu. Halifenin anası veziri yeni getirilen köleleri Türkler aleyhine kışkırtmaya teşvi k etti. Fakat vezir bu işin sonunun iyi olmayacağını, başlarına bela alacaklarını söyleyerek bu işe yanaşmadı. Bunun üzerine veziri aziederek yerine Ebu M uhammed ei­ Yazuri'yi

atadı.

Ondan ve diğer vezirlerden köleleri Türkl ere

kar�ı

kışkırtmalarını istedi. Onlar istenileni yerine getirdiler. Bu sırada Mustansır hacıları uğurtamak için dışarı çıkmıştı. Atının dizginini bir Türk çekiyordu. Yeni getirilen kölelerden b ir grup Mustansır'ın çevresini sardı ve içlerinden biri hançerle vurarak onu yaraladı. Bu durum Türklerin çok ağırına gitti. Kölelerle Türkler arasında çatışma çıktı. Sonra halifeyi yaralayan kişinin kendilerine

teslim

edilmesi

şartıyla

barış

yaptılar.

Vezir

kölelere


ı ı i\ M

TARİHİNDE TÜRKLER

219

k Mustansır'ın anasını yakalayarak elindeki elli bin dinara e l koydu.

M ııstansır' a da aşırı şekilde küçültücü muamelede bulundu. Öyle ki M ı ıstansır kuru bir hasır üzerinde oturmak zorunda kaldı. Nasıruddev­ iı''ıı in amacı hutbeyi Abbasi halifesi adına okutmaktı. Büyük bir Türk 1-. ı ııııandanı olan Dengiz, bir grup askerle anlaşarak Nasıruddevle 'nin • • l l ayına yürüdü. Nasıruddevle kendinden emin bir şekilde onları kar1 ı ladı. Onlar da kılıçla vurarak onu ve kardeşi Fahrularab' ı öl dürdüler. Sonra Mısır'daki Hamdanoğulları 'nı tek tek ortadan kaldırdılar. Ülke L u ı ı bir kaos ortamına sürüklendi, fakat 465 yılında ordu başkomutanı 1 kdrülcemali duruma el koydu. Dengiz ve vezir öldürüldü. 467 yıh ( 1 074175):

M elikşah bazı müneccimleri toplayarak Nevruz gününü tespit et­ t ı ı·di. Onlar da N evruzu balık burcunun ortasına tekabül eden günün oık�amından başlattı lar. Melikşah, Ömer Hayyam, Ebu' I-M uzaffer el­ ı � ı�ırayini ve Meymun b. Necib ci-Vasıtl gibi al imlerden bir gözleme lu:yeti oluşturdu ve onlara yüksek maaşlar bağladı. Bu gözleme işi .� ıı ltanın 485 ( 1 092/93) yılında ölümüne kadar devam etti. Onun ölü­ ın ünden sonra bu işe son verildi.

"Hazırlıklarını yapıp onların bulundukları yerde toplanın!" dedi. Türk ler bıınıı öğrend i ler ve reisieriyle birlikte cmlrü lümera N asımddevle b. I lanıdan 'a gidip şikayctte bulundular. Mesamede ve Ketame 'yi de yanlarına çekmeyi başardılar. Böylece Türklerin durumları güçlendi. Köleler Kahirc'dcn çıkıp Said ' de toplanınayı kararlaştırdılar. Pek çok kişi de onlara katıldı ve say ı ları

50 bine ulaştı . Bunun bir kısmı atlı, bir kısmı yaya idi. B u defa Türkler

korkuya kapılarak Mustansır ' a şikayette bulundular. Mustansır kölelerin ne yaptığından haberi olmadığını, duydukları haberin doğru olamayacağını

söyledi. Onlar bunu bir hile zannettiler. Türklerin, Ketame ve Mesaınede'nin toplam savaşçı sayısı altı bindi. Çarpışma Türklerin yenilgisiyle sonuçlandı . Türkler Kahire'ye geri çekilirken, daha önce pusuya yatmış olan beş yüz kişi birden kölelere şiddetli bir saldırı düzenledi. Neye uğradıklarını an layamayan köleler dört bir yana kaçıştı. Pek çok kişi öldürüldü. Türkler de geri döndüler ve kılıçlarını kana doyurdular. Ölenlerin ve suda boğulanların sayısı 40 bin kişi kadardı. (El-Kamil , 8/397-98)


220

TÜR KLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M

468 yılı (1 075/76):

Daha önce belirtildiği gibi Ats ız Ramle 'yi ele geçirdikten sonroı Dımaşk'ı kuşatmış, fakat alamamıştı. Pahalılık yüzünden Dıma�k ordusu zayıflayınca Ats ız bu yıl şehre sahip oldu ve hutbenin Ş ii hal i fe adına okunınası işine son verdi. O günden sonra da Dımaşk'ta biı daha Şii halife adına hutbe okunmadı. Diğer yandan o günden itibarcıı Dımaşk'ta hutbe Abbasi halifesi Mukted'i adına okunınaya başlandı Ayrıca ezandaki "hayye ala hayri' ! amel" cümlesi de çıkarıldı. 469 yılı ( 1 076/77):

Atsız, Mısır üzerine başarısız bir sefer düzenledi ve ordusunu ı ı önemli bir kesimi bu savaşta kırıldı. 47 1 yılı (1 078/79):

Sultan Alparslan'ın oğlu Tacüddevle Tutuş Dımaşk'a hakim oldu . Çünkü kardeşi Melikşah Suriye ve fethedeceği yerleri ona ikta olarak vermişti . Tutuş, Haleb üzerine yürüdü. Çünkü Mısır ordusu başkıı mandam Bedr ei-Cemal i Dımaşk'ta Atsız ' ı kuşatması için bir ordı ı göndermiş, Atsız da o sırada H aleb ' i kuşatmakta olan Tutuş 'tan yar­ dım istemişti. Tutuş Dımaşk'a yaklaşınca Mısır ordusu geri çekildi. Tutuş Dımaşk' a yaklaştığı sırada Atsız onu karşılamak için çıktı, fab ı Tutuş kendisini karşılamakta gecikmekle suçlayarak onu yakalatıp öldürdü ve Dımaşk'a sahip oldu. 472 yılı ( 1 079/80):

Gazne meliki İbrahim b. Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin, Hindis­ tan'a bir sefer düzenledi ve gaııimet toplayarak salimen geri döndii. 473 yılı (1 080/8 1 ):

Halife Mukted!, EbCı İshak eş-Şirazi'yi Sultan Melikşah ve Niza­ mülmülk'e elçi olarak gönderdi. Elçi Horasan 'a gelerek Irak ' ın başın­ da bulunan Ebu' l-feth b. Ebu' lleys 'ten şikayet etti. Melikşah ve N i ­ zamülmülk, Ebu İshak' a iyi davrandılar. Nizamülmülk ' ün huzurund;,ı Ebu İshak ' la İ mamu ' l Hareıneyn Ebu ' ! Meali Ceveynl arasında bir münazara gerçekleşti. Nizamülınülk halifenin ricasına olumlu yanıt verdi ve böylece Ebu ' l-feth halifeye ait tüm şeylerden elini çekti.


22 1

IsLAM TARİHİNDE TÜRKLER

477 yılı ( 1084/85):

Fahruddevle b. Cüheyr, Melikşah ' ın askerleriyle Şereftiddevle Müs­ lıın b. Kureyş'in24 6 üzerine yürüdü. Sultan daha sonra Fahruddevle'ye ık inci bir ordu gönderdi. Bu ordunun başında Artukoğulları hükümdar­ larının dedesi Artuk b. Eksük247 bulunuyordu. Şerefiiddevle Müslim veııildi ve Amid'e çekildi. Artuk, Amid'e gelerek şehri kuşatma altına ııldı. Müslim, çıkıp gitmesine izin vermesi için Artuk' a büyük miktarda para teklifinde bulundu. Artuk teklifi kabul etti. Böylece Şerefiiddevle t\ınid'den ayrılıp Rakka'ya gitti ve Artuk'a söz verdiği meblağı hazır­ ladı. Sonra sultan, Aksungur'la birlikte Fahruddevle b. Cüheyr'i başka lıır orduyla Musul 'a gönderdi. Fahruddevle Musul ' u ele geçirdi. B u t\ksungur aynı zamanda İmadeddin Zengi'nin babasıdır. Sultan, daha sonra Nizamülmül k'ün oğlu Müeyyidüddin'i taahhütlerini yerine getir­ ı nesi için Şereftiddevle Müslim'e gönderdi. Müeyyidüddin, onu Sultan Mclikşah'ın huzuruna iki büklüm bir vaziyette getirdi. <;ünkü bütün ı ı ıalı mülkü elinden gitmişti. Sultana takdim edeceği hediyeleri bile borç al mıştı. Müslim, sultana atlar takdim etti. Bu atlar arasında savaş sıra­ sıııda kendisinin kurtulmasını sağlayan "beşşar" adında bir at da vardı. Sultan bu atı başka atlarla yarıştırdı. "Beşşar" diğer atların hepsini geçti.

" Ukayl kabilesine mensup olan Şercfi.iddevle ( 1 022?- 1 085), Yakın Şark 'ta son büyük Arap sülalesinin en büyük hükümdan idi . Abbasller ve Fatınıller arasında Suriye ve Irak hakimiyeti için devam eden mücadelenin sonuncular lehine

neticelennıesi

Müslim'in

zamanına rastlar.

Müslinı,

babasının

ölümünden sonra tahtı ele geçirerek Musul'a hakim olmuş, fakat kendisi �ii olduğu için Kalüre'deki Fatımi lıalifeyi metbu tanımıştı. Müslim, Suriye'yi Cethetme

konusunda Tutuş 'la

rekabete girişmişti.

Bu

yüzden

Fatımi

halifesinden yardım istedi. Tutuş 'un Antakya bölgesinde B izanslılara karşı sefere çıkmış olmasından faydalanarak Şam üzerine yürüyerek Baalbek de dahil olmak üzere birçok şehri ele geçirdi . Fakat Fatımi halifesinin söz verdiği yardımcı güçler gelmedi. Müslinı ' den nefret eden mahalli reisler Tutuş'u çağırdılar. Bu arada Harran 'da çıkan bir isyan sebebiyle Müslim geri çekilmek zorunda kaldı. Fakat ondan sonraki günler Müslim'in aleyhine -"

gelişti ve yukarıda anlatılan olaylar oldu. İbni Hallikan Artuk'un babasının adını Eksük yerine Ekseb şeklinde göstermektedir.


222

T Ü R K LER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I � I

Sultan yarışı ayakta izledi v e atı çok beğendi. Bu yüzden Müslim'e ı k kendi ülkesini tekrar iade etti. Aynı yıl Konya, Aksaray ve diğer Rum şehirlerinden Suriye'ye ka dar olan toprakların sahibi Kutalmış oğlu Süleyman Antakya üzeriııl ' yürüyerek şehri ele geçirdi. Antakya, 358 (968/69) yılından beri R ı ı ı ı ı H ıristiyanlarının elindeydi. Süleyman b. Kutalmış bu yıl Antakya ' y ı e l e geçirince, Musul v e Haleb hakimi Şerefüddevle birini göndererd şehir halkının ödemekte olduğu vergiyi istedi. Süleyman buna kar�ı çıktı ve "Antakya halkı H ıristiyan'dı ve sana cizye kabilinden paı;ı ödüyordu" dedi. İki taraf da ordu topladı ve 478 yılı Safer ayının 24. günü (2 1 H aziran I 085) Antakya açıklarında karşı karşıya geldi ler. Şerefüddevle Müslim' in ordusu mağlup oldu, kendisi de öldürüldü. Aynı yıl Melikşah' ın S incar'da bir oğlu dünyaya geldi. Ona Alı med adını verdi, fakat Sincar'da doğduğu için Sencer adıyla tanınd ı . İ şte meşhur Sultan Sencer odur. Tarihçilerio naklettiğine ve benim tk kanaatime göre Melikşah oğluna Türk adetlerine göre isim vermiştir. Aslında ona Sancar (�) yani "delen, saplayan" adını vermişti, fa· kat insanlar bu adı "sad" yerine "sin" ile söyl üyorlar. 478 yıh ( 1 085/86):

Fahruddevle b. Cüheyr, Amid, Meyaforıkayn ve El-Cezire b. Ömer'i yani Mervanoğulları 'nın topraklarını işgal ederek bu şehri Mervani'lerin son hükümdan Mansur b. Muhammed b. Mervan ' ııı elinden yolup aldı. EI-Cezire'nin alınmasıyla birl ikte Mervanoğulla­ rı ' nın devleti de tarihten silinmiş oldu. Aynı yıl Mısır ordusu başkumandam Bedr ei-Cemali harekete geçe­ rek Dımaşk'ı kuşatma altına aldı. Fakat Tacüddevle Tutuş orada olduğu için b ir şey elde edemedi ve eli boş vaziyette Mısır'a geri döndü. 479 yıh ( 1 086/87):

Süleyman b. Kutalmış, 477 yılında Müslim b. Kureyş' i öldürdük­ ten sonra, Haleb ileri gelenlerinden İbni Habib el-Abbasi'ye adam göndererek şehri kendisine teslim etmesini i stedi. İbni Habib durumu Sultan Melikşah 'a arz etmek için süre istedi, fakat hemen D ı­ maşk'taki Tutuş'a haber gönderdi. Tutuş, Haleb'e geldi. Yanında


1 1 \M TARİHİNDE TÜRKLER

223

b. Eksük de vardı. Tutuş ' l a amcaoğlu Süleyman b. Kutalmış savaş, Süleyman ' ın yenilgisiyle sonuçl andı . Söylendiğine ııı ırl: Süleyman ordusu yenilince intihar etmişti. S ü l eyman, M üslim lı Kureyş'in cesedini bir peştamala sarılmış olarak Safer ayının altı­ . ıı ııla Haleb' e göndermişti. Tutuş da onun cesedini peştamala sarı l ­ I l l i � vaziyette ve yine Safer ayının altısında Haleb'e gönderdi. Fakat llıııi Habib, Haleb'in akıbeti konusunda Sultan M elikşah'ın kararını l ıddcmeyi teklif etti. Ancak Tutuş b u fermanı beklemeden H aleb' i l.. ı ı�:ıtıp e l e geçirdi. İ bni Habib, Emir Artuk b . Eksük' e sığındı. Haleb 1 ılcsi Müslim b. Kureyş'in ö ldürüldüğü günden beri amcaoğu Salim lı M alik b. Bedran'ı n elindeydi. Tutuş, kal eyi kuşatma altına aldı. 1-. ıı�atmanın on yedinci günü kardeşi Sultan M e likşah ' m öncü birl i­ ı•ıııin gelmekte olduğu haberi u laştı . Çünkü İ bni Habib sultana H a­ il·l ı ' le ilgili kararını bildirmesi için mektup göndermişti . Sultan C ü­ ıı ı:ıdilahire ayında Isfahan'dan yola çıkmış, yolu üzerindeki Harran 'ı :ııpt ederek Muhammed b. Şereftiddevle M üslim'e ikta etmiş, oradan llıııi Udayr'dan satın aldıkları248 günden beri Ruml arın [Bizanslıla­ ı ı ı ı l elinde bulunan Roha [Urfa] üzerine yürüyerek e l e geçirmiş, ora­ ılall Dusuriyye denilen Caber kalesi üzerine yürümüştü. Bu kale Me­ l ı k Caber'in saltanatı boyunca Caber kalesi olarak biliniyordu. Kal e­ ll l ll hakimi Sabıkuddin Caber el-Kuşeyr'i adında kör bir şeyhti. S u l ­ l ııli onu ve oğlunu tutukladı. Çünkü b u ikisi y o l kesmek l e uğraşırl ar­ d ı . Sonra Menbic üzerine yürüyerek ele geçirdi ve oradan da H aleb'c v i i rüdü. Şehre yaklaştığı sırada kardeşi Tutuş salıra tarafına çekildi, ı ınıdan da Dımaşk'a gitti. Sultan Haleb ' e gel ip tes l i m aldı. Şehir k a lesini de yerine Caber Kal esi 'ni vermek şartıyl a Salim b. M alik b. l lcdran 'dan devraldı. Caber Kalesi ileride zikredeceğimiz gibi Nured'\ ı l ı ı k

ıı ı ; ısın daki

ı H Urfa ( Roha) şehri 4 1 6 ( 1 025/26) yılına kadar Beni Nümeyr kabilesi reisi

Udayr'a aitti. Bu zat, oraya Ahmed b. Muhammmed'i naib olarak tayin etti. Fakat sonradan onu öldürttü. Bunun üzerine ayaklanan halk, şehri Dıyarbekir Mervanllerinden Nasruddevle'ye verdi. O da şehri Zengi vasıtası ile işgal ettirdi. Udayr'ın öldürülmesi ve Zengi 'nin ölümü üzerine Nasruddevle Urfa'nın bir burcunu Udayr'ın, diğerini Şabal ' ın oğluna verdi. İlki, burcu 20000 Dara sİkkesine ve dört köye karşılık Sümeysat'ta ikamet eden Gudel ios'un oğl u Bizans Protospatharios' u Georgios Maniakes'e sattı.


224

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M

din Muhmut tarafından zapt edilineeye kadar onun v e oğullarının eliııdı· kaldı. Sultan Melikşah Haleb' e indikten sonra Şeyzer hakimi Emir Nası b. Munkız el-Kinani elçi göndererek itaatini arz etti. Ayrıca Lazkiyl'. Kefrtab ve Farniye'yi de teslim etti. Sultan onun barış teklifine olum l l l cevap vererek Şeyzer'i kendisine bıraktı. Haleb' i d e Aksungur'a tesl i ı ı ı etti ve oradan Bağdat'a doğru hareket etti. M elikşah, Zilhicce ayında Bağdat ' a girdi. Bu onun Bağdat ' a ilk gl· lişiydi. Sonra ava çıktı ve pek çok vahşi hayvan avladı . Tekrar Bağ dafa döndü ve Halife Muktedi ile görüştü. 480 yılının Safer ayııı;ı kadar Bağdat'ta kaldı, sonra da Isfahan'a döndü. M elikşah aynı yıl Muhammed b. Müslim b. Kureyş 'e Rahbe, Haı ran, Suruç, Rakka ve Habur şehirlerini ikta olarak verdi ve ayrıca Al parslan'ın kızı olan Zel iha adındaki kız kardeş iyle evlendirdi. 481 yıh ( 1088/89):

Gazne sultanı Meh k Müeyyed İbrahim b. M esud b. M ahmud b. Sebüktekin öldü. 45 1 yılında tahta çıkmıştı. İyi bir insandı . Veüıl edince tahta oğlu Mesud geçti. Babası Mesud ' u Melikşah' ın kızıyl;ı evlendirm işti . Aynı yıl Haleb valisı Aksungur ordusuyla Şeyzer hakimi Nasr b. Ali b. M unkız üzerine yürüyüp sıkıştırdı. Şehir banliyösünü yağmala· dı . İ b ni Munkız' ın barış teklif etmesinden sonra Hal eb' e geri döndü. 482 yılı (1 089/90):

Sultan Melikşah Maveraünnehr'e doğru hareket ederek Ceyhun' ı ı geçtikten sonra Buhara üzerine yürüdü. Yolu üzerindeki yerleri zapl etti, arkasından Buhara 'yı ele geçirdi. Oradan Semerkand üzerine yürüdü. Şehir hakimi Ahmed-han' ı2 49 esir aldıysa da, iyi davrandı . 249 Sultan Melikşah' ı n M iiveriinnehr seferinin görünen sebebi. Semerkand hanı

Ahmed b. Hızır' ın halka zulmetmesi dolayı s ı ile Semerkand ' ın tanınmış Şalii fakibierinden Ebil Tahir b. Alak ' ın hacc vesilesi ile Isfahan'a gelerek yardım rica etmesidir. Hakikatte bütün İslam hükumetlerini nüfuzu altına alma siyaseti güden Melikşah, bu sebeple H orasan ' dan aldığı takviye kuvvetieric Ceyhun ' u geçerek rastladığı bütün kale ve müstahkem mevkileri, nihayel Buhara'yı zaptetti. Semerkand' ı kuşattı ve Ahıned-han'ı esir aldı. Daha sonra


1'.1 i\ M TARİHİN DE TÜRKLER

225

\ rkasından Kaşgar'a doğru hareket etti ve şehir hakimine sikkeyi l"·ııdi adına kestirip, hutbeyi kendi adına okutmasını emreden bir mek­ 50 bu çağrıya olumlu yanıt verdi ve ı ı ı p gönderdi. Kaşgar hükümdarı 2 1\kl ikşah ' ı n huzuruna geldi. Melikşah ona iyi davrandı ve mülkünü k , · ı ıdisine bıraktı. Sultan, daha sonra Horasan 'a geri döndü. Aynı yı l Haleb'e bir minare yapıl dı. Minarenin yapım işiyle Kadı l ıı ı ' l Hüseyn ibni 'l Haşşab uğraşıyordu. H aleb'tc eski bir ateşgede 1 ardı, sonra orası hamam ocağı olarak kullanı lmaya başlandı. İbni l l a�şab bu ateşgerlenin taşlarını alarak minare inşaatında kullanmıştı. ı lıııı çekerneyen birisi Aksungur'a şikayette bulundu ve "Bu taşlar lw.i nenindir" dedi. Aksungur adamı huzuruna çağırıp bu konuda ağ­ t ıııı yokladı. İbni Haşşab şu cevabı verdi: "Efend imiz! Ben bu taşlarla M iislümanlar için bir tapınak yaptım ve üstüne de senin adını yazdım. l · ğer ferman buyurursanız bedelini tazmin ederim". Aksungur, ona ıı ı�aata devam etmesini ve kimseyi takınamasını söyledi. ı

484 yılı ( ı 09 1 /92):

Mardin beylerinin dedesi olan Türkmen Artuk bin Eksük, 2 5 1 Tu­ ı ı ı� ' un geliş inden itibaren Kudüs'ü elinde tuttuğu bir sırada vefat etti . t Imm vefatından sonra Kudüs oğulları İlgazi ve Sökmen' e kaldı, fakat l ı ı ı durum Mısır ordusu başkumandam Afdal ' ın Kudüs üzerine yürü­ yiip ele geçirmesine kadar devam etti. Onlar da doğuya çekildiler. Bu ık isi üzerinde ileride durulacaktır inşallah. 485 yılı ( 1 092/93):

Ramazan ayında N izamülmülk öldürüldü. Öldürülmesinin sebebi ııııunla Sultan Melikşah arasında çıkan bir anlaşmazlıktı. Öldürüldüğü �·. iin iftardan sonra Nihavend yakınlarında bir yerdeydi. Sonra Niza­ ı ı ı ii lmülk ailesinin bulunduğu otağa çekildi. Bu sırada Deylemli bir del ikanlı enfıyeci kılığında yanına yaklaştı ve birden hançerini çekip Isfahan 'a götürülen Ahmed-han, akrabası ve sultanın zevcesi Terken Hatu n ' un ricası ile artedi lerek ülkesine iade edildi. Böylece Karahanl ıların batı kolu Selçuklulara bağlanmış oldu. • .o

O sırada Kaşgar hanı Harun B uğra-han 'dı Artukoğulları, Türkmenlerin Döker boyuna mensupturlar.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I � ı

226

ona sap la dı. Nizamülmül k ' ün arkadaşları yetişip delikaniıyı parçal ad ı lar. Bu cinayet sebebiyle orduda telaş baş gösterdi. Sultan Meli k�: ı l ı atma b inerek hemen oradan uzaklaştı. Nizamülmülk yaşça büyükti'ı ' . 408 yılında dünyaya gelmişti. B u cinayetin arkasında Melikşah v:ı ı dı. 252 Kendisi de bu olaydan 35 gün sonra öldü. Nizamülmülk Tus ' l ı ı dihkanlardan b irinin oğluydu. Nizamülmülk henüz emzikteyken aıı ı u· si ölmüştü ve babası onu kucağına alarak emzirmeleri için kadııı l:ıı arasında mekik dokurdu. Nizamülmülk önce Tuğrul Bey "in, soı ı ı .ı Alparslan' ın, arkasından Mel ikşah' ın veziri olmuştu. Melikşah ölünce hanımı Terken Hatun olayı gizledi ve hazineyi beylı-ı arasında taksim etti. Sonra Isfahan"a gitti. Beyler, henüz dört küsur ay lık oğlu Mahmud'u babasının yerine tahta kotardılar. Bağdat ve sair şehirk·ı de hutbe onun adına okundu. Tacülmülk, Terken Hatun nezdinde dev ll · l işlerini çekip çeviriyordu, fakat Melikşah oğlu Barkıyaruk Terken Hat ı ıı ı Isfahan'a geldiğinde şehirden kaçıp gitmiş, Tacülmülk'ü sevmeyen Nı zamulmülk taraftarları da ona katılmış, böylece Barkıyaruk güçlenrn i � ı ı Terken Hatun, Barkıyaruk v e Nizamülmülk taraftarları üzerine bir ordu sevk etti. Burucerd yakınlarındaki çarpışma Terken Hatun \m askerleriı ı ı ı ı yenilgisiyle sonuçlandı. Barkiyaruk, Isfahan üzerine yürüyerek on l:ıı ı kuşatma altına aldı. Tacülmülk de gönderilen askerler arasındaydı w Barkıyaruk tarafından esir alınmıştı. Esasen Barkıyaruk ona iyi davraı ı ınıştı v e onu vezir yapmak niyetindeydi, fakat Nizamülmülk taraftarl: ı ı ı onu katlettiler. 486 yılı (1 093/94):

Bu olaydan sonra Nizamülmülk'ün oğlu Hüseyin, Isfahan'daıı Barkıyaruk'un huzuruna geldi. Barkıyaruk ona iyi davrandı ve kend ı sini vezir tayin ederek İzzülmülk l akabını verdi. Aynı yıl Melikşah'ın kardeşi Tutuş tahtı ele geçirmek için Dı maşk'tan harekete geçti. Haleb valisi Alesungur da onun yanında yl'ı aldı. Antakya valisi Yagısiyan ve Roha valisi Bozan hutbeyi Tutuş ad ııı:ı okuttular. Böylece Tutuş, Aksungur'la birlikte Nusaybin üzerine yüriiyl' 252 El-Ömeri

bu

cinayetin

arkasında

M elikşah 'ı

göstermekle

yanılgıy:ı

düşmektedir. Cinayetin azmettiricisi Meli kşah değil, anası Terken Hatun'du.


1 '. 1 \M TARiHiNDE TÜRKLER

227

1 ı·k

�ehri ele geçirdi, oradan da Musul üzerine yürüdü. 440 yıl ında Musul l laleb hakimi Müslim b. Kureyş öldürüldüğünde İbrahim b. Kureyş � l 1 1 sul'un hakimi olmuş; Melikşah 482 yılında İbrahim'in elinden Mu­ . ı ı l ' u almış ve İbrahim Melikşah ö lünceye kadar yanında tutsak kalmış, •u ı ı 1 ra Musul'a gelerek şehri tekrar ele geçirmişti. Bu yıl Tutuş Musul 11/L'rine yüıüyünce, bu İbrahim onu Mudayyali kasabası yakınlarında ı, . ı r �ıladıysa da, çarpışma İbrahim'in askerlerinin yenilgisiyle sonuçlandı 1 , . Arap askerleri metanetle çarpışmayı sürdürmeye çalışmalarına rağ­ l l ıt'll Tutuş Musul'u ele geçirdi ve Ali b. Müslim b. Kureyş'i şehre vali 1.1yiıı etti, fakat annesini Tutuş'un halasının yanında misafir olarak tuttu. l 1 1 l l l�, daha sonra Bağdat'ta hutbenin kendi adına okunınası için faaliyet 1 • ı ı.� lcrdi ve amacına ulaştı. Oradan Diyar-ı Bekir üzerine, oradan da \ 1.crbaycan'a yürüdü. Halbuki Barkıyaruk Azerbaycan' ın önemli bir ı. ·· ·;i mini ele geçirmişti. Barkıyaruk, Tutuş'u engellemesi için halasına 1 1 1 1 ı racaat etti . Aksungur şöyle dedi: "Melikşah'ın oğullarından kimse " l l aya çıkmadığı için biz Tutuş'a itaat ettik, ama şimdi sultanın oğlu l lı1rk ıyaruk mülkü ele geçirdiğine göre bir başkasıyla birlikte olamayız". l lı ıylece Aksungur Tutuş'u terk ederek Barkıyaruk'un safına geçti. Eli ' " Y 1 I1ayan Tutuş Suriye'ye gitmek üzere bölgeden ayrıldı. 1 ,.

487 yılı (1 094/95):

M uharrem ayının on dördünde Bağdat'ta hutbe Barkıyaruk adına "k 1 1 11du. Bir gün sonra da henüz 38 yaşındaki halife Muktedi aniden " l d 1 i . Muktedi öldüğünde Barkıyaruk B ağdat'a gelmişti. Hemen oğlu � l iislazhir'e biat edildi . Müstazh ir henüz on a ltı yaşındaydı. Tutuş Azerbaycan'dan Suriye'ye dönünce asker toplamaya başladı 1 ,. yanında büyük bir kuvvet toplandı. Aksungur da Hale b 'te asker ıı ıp l adı. Berkuyaruk Emir Kürbuga'yı253 ona yardıma gönderdi. Kür­ l ı 1 ıga ve Aksungur, Haleb 'e altı fersah mesafedeki Seb ' in nehri yakın­ , ı . ı l a rında Tutuş ' la çarpışmaya girdilerse de, savaş sırasında adamla­ I l l idan bir kısmı Tutuş 'un safına geçtiler. Aksungur esir edilerek Tu-

l l u kelimenin birçok kitapta Körbuga şeklinde yazılışı doğru değildir. Çünkü " kür" veya "köl" Türkçede kahraman, güçlü anlammdadır. Dolayısıyla Kür­

l ıu ga şekli doğrudur ve "güçlü boğa" demektir.


228

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERiM VE DUYDUKLAIW I

tuş'un huzuruna getirildi. Tutuş ona "Eğer sen beni yenseydin ne v ı ı pardın?" diye sordu. Aksungur "Öldürürdüm!" dedi . Tutuş "Bc ı ı . ı, senin benim hakkımda verdiğin hükme uygun olarak seni öldürl' n ' ğim" dedi ve huzurunda infaz ettirdi. Sonra Haleb üzerine yürüyüp v l ı• geçirdi . Humu s ' ta Kürbuga'yı yakalayarak hapsetti. Arkasından 1 l:u ı ııı ve Roha'yı, sonra E l -Cezire [Cizre], Diyar-ı Bekr ve Ahlat'ı ele ge, ı rerek Azerbaycan üzerine yürüdü. Azerbaycan 'ı da tes h ir ettikten sıııı ra Hemedan üzerine yürüdü. Bu arada Halife Müstazhir'e birini giiıı dererek Bağdat 'ta hutbenin kendi adına okunmasını istedi. isteği k : ı l ı ı ı l edildi. Barkıyaruk, Tutuş'un Azerbaycan' ı ele geçirdiğini öğren i ı u ı• Erbil'e yürüdü, oradan da Şurhab b. Bedr'e geldi. Bu arada Tutu{ ı ı ıı ordusu yaklaşmıştı. Barkıyaruk'un yanında yalnızca bin kişi v a rı l ı Amcasının ordusundan bir kısmı gelerek onu sıkıştırınca Isfahaı ı · n kaçtı. Bu arada Terken Hatun öl müştü. Barkıyanık lsfahan ' a geld i g ı ı ı d e kardeşi Mahmud da oradaydı. Mahmud'un önde gelen beyleri !bı kıyaruk'un çevresini sararak onu teslim etmek istediler. Mahmud ,. , çek hastalığına yakalanmıştı; bu yüzden beyler Barkıyaruk'a ne yap . ı cakları konusunda tereddüte düştüler ve Mahmud'un sağlık duru ı ı ı ı ı nun n e olacağını beklerneye başladılar. Fakat Mahmud 'un arkasıııd:ıı ı Barkıyaruk aynı hastalığa yakalandıysa da, bir süre sonra iyileşti \T askerler onun yanında yer aldılar. Onunla Tutuş arasında o lan olay l ; ı ı üzerinde inşall ah aşağıda duracağız. Aynı yıl M elikşah ' ın hanımı Terken Hatun da ö ldü. Vefat ettiğiıuk yalnızca lsfahan onun clindeydi . Aynı y ı l Semerkand'da beyler Ahmed-han ' ı zındıkl ık ettiği idd i : ı sıyla yakalayarak kadıların huzuruna getirdiler. Ahmed-han hakkınd:ı k i suçlamaları reddetti, fakat bir grup aleyhinde şahitlik yapınca, kad ı lar katledilmesi konusunda fetva çıkardılar. Böylece Ahmed-han hı ı ğularak öldürüldü ve yerine amcaoğlu Mesud tahta çıkarıldı. Barkıyaruk Tutuş karşısında yenilgi alınca Isfahan'a çekilmiş, Tu tuş Azerbaycan'ı ele geçirerek Cerbadakan' ı yağmalamış, sonra Rcy üzerine yürümüştü. Bu sırada Barkıyaruk çiçek hastalığına tutulnıw. . fakat iyileştikten sonra amcası Tutuş' la savaşmak için atlanmıştı.


ı •l -\ M

TARİH i NDE TÜRKLER

229

i ki taraf Rey yakınlarında karşı karşıya geldi. Savaş Tutuş'un ye­ ı ı ı l ı •. isiyle sonuçlandı ve saltanat B arkıyaruk'ta kaldı. Allah ' ın iradesi ılı�ıııda bir şey olmazmış. Barkıyaruk amcası Tutuş'un askerlerini l ıı � ı p ettiyse de yakalayamadı ve Tutuş yüz kişiyle kaçıp lsfahan' a ı " Idi. Ancak, birkaç gün şehir kapısında beklediyse d e içeri giremedi. ı 1 �chre geldikten iki gün sonra kardeşi Mahmud çiçek hastalığına 1 ııkalanmış ve ölmüştü. Bu yüzden onu kardeşinin yerine geçirdiler, lııkat o da aynı hastalığa yakalandı ve öldü. rutuş b. Alparslan'ın Rıdvan ve Dukak adında iki oğlu vardı. Du­ bu olay lar sırasında babasıyla birlikteydi, fakat Rıdvan babasının ı ı h i m haberini al dığında lrak'ı işgal etmek üzere gitmekteydi ve Hi't'te ı ı l ı . Hemen Haleb'e döndü. Haleb'in başında babasının tayin ettiği l · lıu'l Kasım Hasan b. Ali el-Harezm! vardı. Bu sırada babasının bey­ Ininden bazıları gelip Rıdvan 'a katıldılar. Dukak da yanında küçük kardeşleri Ebu Talip ve Behram' l a birli kte gel ip ona katıldı. Hepsi de l·hu' l Kasım Hasan ei-Harezmi''nin misatiri idiler. Rıdvan gece yarısı l h ı ' l Kasım ' ın tepesine çöktü, ama kötü niyetli deği ldi; onu razı ede­ ı ı· � Haleb'te hutbeyi kendi adına okuttu. Antakya valisi Yagısiyan da l( ıdvan ' l a birlikteyd i. Bu arada Yagısiyan' la Rıdvan'ın anasıyla evli ıı lıın ve önde gelen bey ler arasında yer alan Cenahuddevle arasında .ııılaşmazlık çıkmıştı. Yagısiyan Ebu '! Kasım ' la birlikte Antakya üze­ ı ı ııc yürürken, Rıdvan da Haleb'c girmişti. Dukak 'a gelince, D ımaşk � a ksi valisinin yardımcısı Savtekin gizlice Dukak'a haber göndermiş ve gelmesi hal inde şehri ona teslim edeceğini bildirmişti. Böylece 1 >ukak Haleb'e kaçmış ve hızla at sürmüş tü. Rıdvan onun peşinden ııdamlar çıkardıysa da yetişemedi. Rıdvan Dımaşk' a geldi. 254 Savtekin �dıri ona teslim etti. Bu arada Tuğtekin yanında Tutuş'un bazı has ki�ileriylc birlikte Dukak 'a geldi. Tuğtekin o çarpışmalar sırasında l utuş ' la birlikteydi; esir düşmüş, fakat serbest bırakılmıştı. Dımaşk'a pı;ldiğinde Dukak onu karşılayarak iyi davranmıştı . Çünkü Tuğte­ k ııı 'in hanımı Dukak'ın annesiydi. Dukak ve Tuğtekin, Savtekin 'in üldi.irül mesi konusunda anlaşarak onun işini bitirdiler. Bu arada An­ takya valisi Yagısiyan da Hasan ei-Harezmi ' yle birlikte gelip Dukak 'a katıldı ve böylece Haleb hakimi olan H asan Dukak' ın veziri o ldu. l, ;ık

''' Metnin burasında isimlerde bir karışıklık olduğu görülüyor.


230

T Ü RKLER HAKKINDA GÖRD ÜKLERİ M V E DUYDUKLA IW ı

489 yılı ( 1 095/96):

Bu sırada Kürbuga Musul 'un sahibi olmuştu. Tutuş, Humus'ta /\ 1, sungur'u öldürdüğünde Kürbuga 'yı da hapsetmiş ve Barkıyaruk H a k l ı hakimi Rıdvan'a onun serbest bırakılması için birini gönderineeye � ı ı dar da hapiste kalmıştı. Rıdvan Kürbuga ve kardeşi A l tuntaş'ı serlw·.ı bırakınca, emekl i edilen askerler (battalfın) onun çevresinde toplandı l;ıı Böylece Kürbuga Nusaybin üzerine yürüdü. O sırada Nusaybin M ı ı hammed b . Şerefuddevle Müslim b . Kureyş ' in elindeydi . Muhamnll'd . Kürbuga' yı nezaketle karşıladı, fakat Kürbuga onu tutukiatarak Nusay bin' i ele geçirdi. Sonra Musul üzerine yürüdü. Yolda Muhammed ı öldürttü ve Musul 'u kuşattı. Musul 'un başında vaktiyle Tutuş'un ııaı ı • tayin ettiği Ali b. Müslim vardı. Bu A l i dedikleri, Muhammed'in kaı dl' şiydi. Ali kuşatmadan bunalınca Musul'u terk ederek Hille biikimi Sa daka b. Mezyed' e sığındı. Böylece Kürbuga Musul'u ele geçirdi w halka iyi davrandı. Aynı yıl Mısır halifesi M ustali 'nin ordusu Şaban ayında Kudü s ' ı ı kuşatarak, şehri Artuk'un oğulları olan j lgazi v e Sökmen ' i n elindeli yolup aldı. 490 yılı ( 1 096/97): Sultan Melikşah 'ın Arslan Argun adında hıı kardeşi vardı. Melikşah ölünce Horasan' ı ele geçirmişti, fakat guUl n ı !arına karşı son derece acımasız davramyordu. Gulamları da ondan c i 1 1 görmüş gibi çekiniyorlardı. B i r gün yalnız başına oturduğu b i r sırada gulamlarından biri huzuruna girdi. Arslan Argun hizmette geciktigı için onu azarlamaya başladı . Gulam özürler dilediyse de, özrünü kab u l etmedi. Bunun üzerine gulam bıçağını çekerek onun üzerine atıldı w öldürdü. Bu olay Muharrem ayında olmuştu. Arslan Argun öldürülünce Barkıyaruk Horasan üzerine yürüyüp ek geçirdi. Sonra Maveraünnehr'e adamlar gönderdi. Böylece oralarda hutbe Barkıyaruk adına okunınaya başl adı. B arkıyaruk daha sonra Horasan' ı kardeşi Sencer'e teslim ederek, Ebu ' ! Feth A l i b. Hasan el Tuğrai'yi ona vezir tayin etti.


ı 1 i\M TARİHİNDE TÜRKLER

23 1

I I AREZMŞAHLAR l l arezmşahların ilki Anuştekin oğlu Muhammed Harezmşah' tır. 1\ ı ı ııştekin, Garcistanlı birinin kölesiydi ve bu yüzden ona Anuştekin ı ial'la deniliyordu. Selçuklu beylerinden B ilkabil adında biri onu satın ıılııııştı. Anuştekin dürüst birisiydi, bu yüzden mevkisi hızla yükseldi. M u hammed H arezmşah adı nda bir oğlu vardı. Anuştekin onu itina ile lııiyüttü, eğitti ve iyi bir şeki lde yetişmesini sağladı. O sıralar Hora­ ·.ıı ı ı ' da Türkler bir fitne hareketi başlatmışlar, Barkıyaruk'un naibini ıı ldiirmüşlerdi. Barkıyaruk bu fitneyi bastırmak için bir Habeşi''yi poııdermişti. Daza adındaki bu Habeşi isyanı Muhammed b. Anuşte­ l, ııı sayesinde bastırmış ve ona Harezmşah adını vermişti. Muhammed I rerkese adil davranıyor, herkese güzel muamelede bulunuyordu. Bu ılırrum ilim ehlini de onun yanına çekmişti. Daha sonra Sultan Sencer nıııı Harezm valisi yaptı . Muhammed, Sultan Sencer nezdinde hızla viikseldi ve o öldükten sonra oğlu Atsız babasının yerini aldı . Aynı yıl Rıdvan, dört Cuma hutbesini Mısır halifesi Mustali adına ı ı k ııttu, fakat daha sonra bunun sonucunun kötü olacağını düşünerek lııılbeyi Abbasi halifesi adına okutınaya başladı . Aynı y ı l Batıniler Rey 'de Ergaş en-Nizaıni''yi öldürdüler. Ergaş, ııı:dunu Sultan Barkıyaruk 'un teyzesiyle evlendirdİğİ için çok büyük l ı i r servet biriktirmişti . Yine aynı yıl Batıniler Selçukluların Bağdat şıhnesi Porsuk'u kal­ ll'lli ler.

491 yılı (1 097/98) : Frenklerm Antakya'yı e l e geçirdiler. Frenkler 490 yılında ortaya �· ı kmış ve İstanbul Boğazı ' nı geçerek Konya sultanı Kılıç Arslan b. Kııtalmış' ı n ülkesine gelmişlerdi. Kılıç Ars lan ' la Frenkler arasındaki savaş, birincisinin mağlubiyetiyle sonuçlandı. Frenkler daha sonra hmeni Leon'un topraklarına yürüdüler ve Antakya'yı dokuz ay bo­ yunca kuşattılar. Yagısiyan bu olaylar sırasında büyük kahramanlıklar scrgiledi. Frenkler gece ansızın Antakya'ya saldırınca, Yagısiyan gece

'·'

Yani Haçlılar.


TÜ R K LE R HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I � I

232

şehri terk etti, fakat sabahleyin ailesine, çocuklarına v e Müslüman l:ı ı ıı yaptıklarının verdiği azapla üzüntüden bayıldı. Kendisine gelince gıı larnından kendisini ata bindirmesini istedi; fakat kendisini at üzeri ııdı tutacak eyer yoktu. Gulamı onu öylece bırakıp gitti. Bitkin bir vaziyl' l teyken odun kesmekte olan bir Ermen i'ye rastladı. Ermeni onun ba� ı ı ı ı 256 Frenkler, bu yılın Cuııı;ı keserek Antakya'daki Frenklere götürdü. dilUla ayında şehri ele geçirınişlerdi. Müslümanları kılıçtan geçiren·!, mallarını yağmaladılar. Musul hakimi Kürbuga Frenklerin Antakya'da yaptıklarını öğrc nince ordusunu toplayarak Mcrcidabık 'a i lerledi. Dımaşk hakimi l > ıı kak b. Tutuş, Atabek Tuğtekin, Rıdvan' ın anasıyla evli olan Hunı ı ı·, hakimi Cenahuddevle de oraya geldi. Cenahuddevle Haleb ' i Rıdva ı ı ' a bırakarak Humu s ' l a yetinmişti. Ayrıca Mercidabık 'a diğer emirler \r Araplar da gelmişlerdi. Hep birlikte Antakya üzerine yürüyerl'k :!so

Anoniın

l-Iaçlı Tarihi'nde olay birazcık farkl ı anlatı lnıaktadır: "Frankl:ıı

mümkü n o lduğunca çabuk gel ip şehir kapısına yüklendiler ve iç kaleye k;ı çanların dışında rastladıkları bütün

Müslümanlar'ı ve Türkler'i öldürdü k-ı

Türkler' den bir kaçı kapılardan kaçmak suretiyle hayatlarını kurtardıl:ıı Frank l ardan çok korkan onların l ideri Yağısıyan, pek çok adamıyla birlik!!' apar topar kaçarken, Tankred 'i n bölgesine girdi. Atları bitkin vaziyette, hıı köye girip, bir evde saklandılar. Burada yaşayan Ermeni ve Süı yani ler, kaçaıı ların kim oldugunu anlayınca, onu esir edip, başını kestiler ve kendileriııl· hürriyetlerini kazandıran Efendim Bohcmu nd 'a getirdi ler". (Anonim, s. 1 05 ) ; İbnü ' l Esir ise biraz daha farklı bir versiyon sunmaktad ır: "Yağısyan' a geliıı ce sabah olunca aklı başına ge ldi. Czüntüden aklını kaybetmiş gibiydi. Kcıı dinc geldi ğinde bir kaç fersah yol almış bulunuyordu. Yanındakilere: "Bı.:ıı nercdcyiın?" diye sordu. Antakya'dan dört fersah uzakta olduğunu söyledilı.:ı. Kaçıp k urtulduğuna ve onları şehirden uzaklaştırıncaya veya öldürülünceyı.: kadar savaşmadığına pişman oldu; ah-vah etmeye, ailesini, çocuklarını

Vl'

Müslümanl arı bırakıp kaçtığı için dövünmeye başladı. Başına gelen bu feliikı.: tin şiddeti sebebiyle kederinden bayıl ıp atından düştü. Adamları onu tekrar ata bindirmek istediler, fakat ayakta duracak ve ata binecek takatİ kalmadığı­ nı, ölmek üzere oldugunu görünce orada bırakıp gittiler. Oralarda odun kes­ mekte olan bir Ermeni, Yağisıyan'ın yanından geçerken son nefesini vermek­ te olduğunu gördü ve onu öldürdü, sonra da başını kesip Antakya'daki Haçlı­ lara götürdü". ( İbnü' l Esir, X/229)


1

ıl t\M

rARİHİNDE TÜRKLER

233

l t l'tık leri kuşatma altına aldılar. Frenkler Kürbuga'dan kendilerini ... · ı l ıcst bırakmasını istediler, fakat Kürbuga bunu kabul etmedi. B u ıtt ttıla Kürbuga beraberinde bulunan melik v e emirlere karşı büyük­ lı tt ıııcye başlayınca, onların da ona karşı tavırları değişti. Frenkler ı l iak ları tükendiği için şehirden çıkarak Müslümanlarla çarpışmaya ı:ı ı ıliler. Müslümanlar arkalarını dönerek kaçmaya başladılar ve pek \ ı ı� kayıp verdiler. Frenkler Müslümanların çadırlarını yağmalayarak ı·ı ;ak ve silahiara el koydular. Sonra Maarra'ya yürüyerek ele geçirdi­ h·ı ve halkı katletti ler. Katiedilenlerin sayısı yüz bine ulaştı. Pek çok ı ·.ıı aldılar ve orada kırk gün kaldılar. Humus'a yürüdüklerinde şehir lııılkı onlara anlaşmayı tercih etti. 492 yıh ( 1 098/99):

! ;renkler Kudüs'e ele geçirdiler. Halbuki Tutuş Kudüs'ü Emir Ar­ ııık 'a ikta etmiş ve o öldüğü için şehir oğul ları i lgazi ve Sökmen ' e kttl ıııış; Mısır halifesinin askerleri Kudüs üzerine yürüyünce Sökmen l l' i lgazi orayı terk etmiş, Sökmen Roha 'da kalırken, İlgazi lrak' a p ı ı ıııiş v e şehir Mısırlıların elinde kalmıştı. Frenkler Kudüs'ü kırk � ı ısur gün kuşattıktan sonra ele geçirdiler ve arkasından da Müslü­ ı ı ıaıı ları kılıçtan geçirmeye başladılar. Yalnızca Mescid-i Aksa' da ılidürülen Müslüman sayısı yetmiş binden fazlaydı . Ele geçirdikleri l'illlimetin ise haddi hesabı yoktu. Kaçınayı başaranlar Ramazan ayın­ ıla Bağdat'a geldiler. Bağdat halkı camilerde toplanarak göz yaşı dö1- ı ı p Allah ' tan yardım istedi ler. Selçuklu sultanları arasmda k i anlaş­ ı ı ıazlık sebebiyle Frenkler Kudüs'ü ele geçirmişlerdi. Bu arada Sultan Baıkıyaruk'un kardeşi Melikşah ' ın oğlu Sultan Mulıammedm durumunu düzeltmişti . Sultan Muhammed Sultan Sen­ n·r' le ana baba bir kardeşti. Askerler Sultan Muhammed'in çevresinde ıoplanmıştı . Muhammed [Mehıned] Nizamülk'ün oğlu Müeyyidül­ ı ı ı ü l k Ubeydullah' ı kendisine vezir tayin etti . Sonra Rey'de bulunan l larkıyaruk üzerine yürüdü. Barkıyanık Rey ' i terk etti. Sultan Mu­ hammed Rey'de yalnızca Barkıyaruk' un annesi Zübeyde Hatun' u lııı ldu. Zübeyde Hatun oğlundan geride kalmıştı. Müeyyidülmülk

Muhammed Tapar.


234

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKL E RİM VE DUYDUKLAH I � ı

Ubeydull ah onu sıkboğaz ederek e l indeki hazineye el koyduktan soı ı ı . ı boğarak ö ldürdü. Sonra Bağdat'ta hutbe Su ltan M uhammed ad ı ı ııı okundu. 493 yılı ( 1 099/1 1 00):

Barkıyaruk Bağdat'a girdi ve h utbe Safer ayında tekrar onun adı ı ı.ı okunınaya başladı. Sonra kardeşi Muhammed ' in üzerine yürüdü. Her ı l, ı taraf da ordularıııı topladı. Recep ayının dördünde Hemcdan'a birk;ıı, fersah mesafedeki nehir kenarındaki savaş Barkıyaruk'un yenilgisiylı sonuçlandı. Kardeşi Muhammed Bağdat'a adam göndererek hutbey ı tekrar kendi adına çevirdi. Barkıyaruk yenilgiden sonra Rey ' e gitti w orada adamlarını toplayarak Horasan 'a geçti. Orada Horasan ordularıııııı kumandam olan Emir Daza i le birleşti. Barkıyaruk' l a kardeşi Senn · ı arasında Y uku bulan savaş da Barkıyaruk'un yenilgisiyl e sonuçlandı Barkıyaruk önce Curcan, arkasından Damgan'a çekildi. Aynı yıl Danişmend oğlu adıyla bilinen Kümüştekin bin Taylıı l ı ı parlanarak M al atya ve Sivas' ı hakimiyet altına aldı. Kümüşteki ıı ' i ı ı babası Türkmenlerin hocası olduğu için ona "danişmend" diyorlarılı Kiimüştekin bu bölgeyi hakimiyet altına aldıktan sonra Frenklcrı ıı Ü7crine yürüdü. O sırada zaten Fre n k ler Malatya üzeri ne yürüyariardı Danişmend oğlu onlar ı nıağlup ederek krallarını esir aldı. Yine aynı y ı l Sökmcn el-Kutbl'nin istilası başladı. Sökmen, AZL'i baycan'daki Merend �chrinin hakimi İsmai l ' in köles i idi. İsmail o ı ı . ı Kutbuddi n adını vermi şti . Selçuk oğullarındandı. Bu yüzden oıı.ı Sökmen el-Kutbi denild i . Sökmen son derece dirayetli ve heybetli idı Türk asılhyd ı . Ahlat, Mervan oğullarının elindeydi ve bunlar A lı l : ı ı ha lkına çok zu lmediyorlardı. Sökmen el-Kutbi adaleti y l e meşlı ı ı ı o lunca Ahlat halkı ona mektup yazarak yard ım istedi. Sökmen de o ı ı !ara yardı ma gitti. Şehir halkı kapıları açarak şehri ona teslim ettikı Mervan oğul ları aynı yıl oradan kaçtılar. Sökmcn şehrin idaresini oğl ı ı Zahirüddin İbrahim' e bıraktı. 394 yıh (l l 00/1 1 () 1 ):

Yukarıda Barkıyaruk'un aldığı yenilgiden sonra Huzistan ' a gid ip adamlarını topladığını bildirmiştik. Bu defa Mükrim de askerleriy lr


1 .ı '\M TARİHİNDE TÜRKLER

235

katıldı. Oradan Hemedan'a geldi. Emir Ayaz da beş bin süvarİyle yanında yer aldı. Kardeşi Muhammed bunu haber alın­ ' . ı ordusunu toplayarak onun üzerine yürüdü. Bu yılın Cümadilı1Ui ı ı v ı ı ı ın üçüncü günü iki taraf arasında şiddetli bir çarpışma oldu. B u ı ld a mağlup olan Muhammed v e askerleriydi . Hatta veziri Müeyyi­ ılltddin dahi esir edilmişti. Annesine yaptıklarından dolayı Barkıyaruk ı ı ı 1 1 1 öldürdü. Müeyyidüddin öldürüldüğünde elli yaşındaydı. Barkıya­ ı l ı li daha sonra Rey'e çekildi. Muhammed Horasan' a çekilerek orada k ıınlcşi Sencer'le birlikte kalabalık bir ordu topladıl ar ve birlikte l( l·y'de bulunan Barkıyaruk üzerine yürüdüler. Barkıyaruk durumu ı\grcnince Bağdat'a gitti. Maddi sıkıntı içinde olduğundan halifeden p.ıra istedi. İki taraf arasında elçiler geldi gitti. Sonunda halife ona 5 0 l ı ı 1 1 d inar verdi. B u arada Bar!Gyaruk elini halkın cebine uzatmıştı. Bir . ı 1 rc sonra hastalandı. Bu arada M uhammed ve Sencer, Barkıyaruk'un l ı ı praklarım ele geçirerek Bağdat'a doğru yol a koyuldular. Barkıya1 ı ı k 'un hastalığı ümitsizdi . Onu şehrin batı kesimine taşıdı lar. Burada lıııslalığı hafi fledi . O da Bağdat'tan Vasıt tarafına çeki ldi. Muhammed 1 l' kardeşi Sencer Bağdat'a gel ince Hal ife Mustazhir Barkıyaruk ' un 1 a p l ı ğı kötü işlerden ş ikayetçi oldu ve hutbeyi Muhammed adına ı ık ı ı l l u, çünkü gönlü onlardan yanaydı. ı ı ı ıoı

l l ı ı ı k ıyanık'un

!\ynı yıl İbni Ammar Cebel e şehrine girmişti. B u şehir Kadı Ebu Muhammed Abdullah b. Mansur b. Suleyha'nın hakimiyeti altındayd ı 1 ,. !•' renkler tarafından kuşatma altına alınmıştı. Kadı Ebıl Muhammed, ı l ı ı ı ı a şk hakimi Dukak'ın atabeği Tuğtekin'e birini göndererek, Cchc­ h·'yi tesim alıp koroyabilecek birini göndennesini istedi. Tuğtekin oğlu ı ııcu 'l Mülk Böri'yi gönderdi. Tacu'l Mülk gelip Cebele'yi teslim aldı,

ı ı ı kat halka hiç de iyi davranmadı. Bunun üzerine şehir halkı Trabl us . ıı: ıkimi İbni Ammar'a mektup yazarak Böri 'nin yaptıklarını şikayet etti. l l ıııi Arnmar Cebelc'ye bir ordu sevk etti. Böri onlarla girdiği savaşı kıı ybetti ve İbni Ammar'ın askerleri Cebele'ye hakim oldu. Fakat İbni o\ ı ı ımar, esir olarak karşısına getirilen Böri 'ye iyi davranarak babası

l ıığtekin'e gönderdi. İbni Suleyha ise ailesi ve hazinesiyle birlikte Dı­ ıı ııı�k'a, oradan da Bağdat'a geldi. Barkıyaruk oradaydı ve maddi sıkıntı ��· i ı ıdeydi. Ondan para istedi ve İbni Suleyha Barkıyaruk'a önemli mik­ ııırda para verdi.


236

TÜ RKLER H A K K I N DA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA im ı

Ayn ı yıl İsmaili denilen Batıniler258 ortaya çıktı . Bunlar, Mcl ı l, şah ' ın ölümünden sonra güçlenmiş ve Isfahan kalesini ele geçirım1 lerdi. Bu kale yüksek bir yerde kurulmuştu ve kurduran da Su lt:ı ı ı M e l ikşah'tı. M e likşah ' ın b u kaleyi kurdurmasının h ikayesi şöyledir: Mel i kşah ava çıkmıştı ve yanında B izans elçisi vardı. Birden köpd lerden biri Melikşah'ın elinden kaçarak şimdiki Isfahan Kalesi'nin lııı lunduğu yere çıkmış. Rum [Bizans] elçisi "Eğer bizim ülkemizde büyk bir yer olsaydı, mutlaka oray a bir kale yaptırırdık" demiş, bunun üzcriıı1· sultan da oraya bir kale yaptırnııştı. Bu kale sultanın naipleri tarafıml:ııı bir süre elde tutulduktan sonra Batınilerin eline geçti ve bunlar Müslıı manlara çok zarar verdiler. Sonunda Müslümanlar "Köpeğin gösterd i�·. ı kafırin su içtiği kaleden hayır gelmez! " demeye başladılar. Batınilcri ı ı ele geçirdikleri kalelerden biri d e Kazvin yakınlarındaki Alamut ' t ı ı Rivayeıc göre Deylem hükümdarlarından biri bir suçl uyu cezalandil mak için avianınaya göndermiş, adam Alamut'un bunduğu ; erin mih tahkem bir mevki olduğunu görünce oraya bir kale yapmış ve "İhılı ı Rannıt" adını vermiş. Bunun Deylem dili ndeki anlamı "Cezanın infa; ı " demekmiş. B u yüzden buraya v e ona k omşu olan bölgeye Talekan dt· nir. H asan Sabbah geometri, matemalİk ve büyüyü iyi bilen biriyılı Bütün ülkeyi dolaştıktan sonra M ısır'daki Şii halifesi Mustaıısır'ın y;ı nına geldi. Sonra Horasan'a gelip nehri geçti ve Kaşgar' a gitti. Oradaıı dönüp Alaınut kalesini ve halkını ele geçirdi. Sonra Tabas. Kuhistaıı. S itınekuh ve Halican kalelerini ele geç irdi. Arkasından Girdkuh, Tanı bur ve 1-Iulavhan kalelerini zapt etti. Bunu halkın önde gelen ki şilerinili kati edilme fiilieri takip etti. Sonuçta herkes onlardan korkmaya başlad ı Sultan Barkıyaruk onları takip ederek ortadan kaldırma konusunu ciddı şekilde ele aldı ve bu cemaatten bilinenierin tamamını ortadan kaldırdı. 495 yılı (1 ı o ı /t l 02):

Barkıyaruk'la Muhammed arasındaki çarpışmalar devam ediyordu. B arkıyaruk Vasıt'ta, Muhammed ise Bağdat'ta idi. İkisi birbirin i l i üzerine yürüdü v e Ruzraver denilen yerde karşı karşıya geldiler. Kampları birbirine çok yakında idi ve bu yüzden bir çatışma olmad ı

' 'x

İsmaill, Batıni

ve

Haşhaşi aynı anlamdadır.


ı

.ı 1\ M

TARiHiNDE TÜRKLER

237

' l'

yaşlı kişiler tarafların arasını bulmak için ortaya düştüler. Sonuçta l larkıyaruk 'un sultan, Muhammed' in melik o l masına; Azerbaycan, 1 liyar-ı Bekir, El-Cezire ve Musul 'un Muhammed'de kalmasına karar Vl'rildi. Sonra anlaşmaya sadık kalacaklarına dair yemin ederek Rebiu­ ll·vvcl ayının dördünde ayrıldılar. Fakat barış anlaşması uzun ömürlü ol madı ve Cumadi lula ayında tekrar birbirinin üzerine yürüyüp Rey' de .;ı vaşa tutuştular. Bu, iki taraf arasındaki dördüncü savaştı. Muham­ ı ı ı�d yeniidi ve hazineleri yağmalandı. Yan ında çok az bir adamla l s lühan'a kaçmaya muvaffak olduysa da Barkıyaruk peşini bırakmadı w kardeşi Muhammed' i Isfahan'da kuşatma altına aldı . l sfahan'da /aten yiyecek sıkıntısı olduğu için Muhammed zor günler geçirdi. 1 akat sonunda Zilhicce ayının onuncu günü gizlice kaçınayı başardı. 1 larkıyaruk tekrar kardeşinin arkasından adamlar çıkardıysa da, bu dda izini bulamadı lar. Böylece Barkıyaruk sekiz gün sonra Isfa­ lıan'dan ayrılıp Hemedan' a gitti. Aynı yıl Kürbuga Azerbaycan 'ın Hoy şehrinde öldü. Barkıyaruk ona Azerbaycan' a gitmesini emretmişti, fakat ecel onu Zilkade ayında l loy şehrinde yakaladı. Böylece Kürbuga' n ın Hısnkeyfa valisi olan M usa et-Türkmani Musul'u ele geçirdi. Çünkü Musul halkı ona mek­ tup gönderip davet etmişti. El-Cezire'nin hakimi Seyfüddevle Çöker­ ıııiş adında bir Türk'tü. Çökermiş M usul üzerine yürüdü ve yolu üze­ rindeki Nusayb in ' i işgal etti. Musa et-Türkmani onunla savaşmak için yola çıktı. Fakat askerleri onu terk ederek Çökermiş' in safına geçi nce g�ri dönmek zorunda kaldı. Çökermiş, onu Musul'da uzun süre ku:;;a ı ­ l ı . Musa ise H ısnkeyfa'yı vereceği vaadiyle Diyar-ı Bekir hakimi Sökmen b. Artuk' u yardıma çağırdı. Böylece Sökmen ve oğulla rı son zamana kadar Hısnkeyfa'yı ellerinde tuttular. Musa, Sö k men' le karşı­ lamak için dışarı çıktığında kendi arkadaşlarından bir grup ona saldır­ d ı ve Kuvasa köyü yakınlarında öldürdü. Günümüzde hala Tel Musa ( Musa Tepesi) olarak bilinen tepeye defnedildi. Sökmen, bu olay üze­ rine Hısnkeyfa'ya geri döndü. El-Cezire hakimi Çökermiş de Musu l ' a dönüp kuşatmaya devam etti v e barış yoluyla teslim aldı. 496 yılı ( 1 1 02/1 1 03):

Melikşah ' ın oğulları Barkıyaruk ve Muhammed beşinci kez karşı karşıya geldiler. Muhammed bir defa daha yenildi. Çarpışma Hoy


238

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R ı r-- ı

girişinde olmuştu. Barkıyaruk olaydan sonra Meraga ile Tebriz ar:ı sında bol sulu ve otlu bir dağa çekildi. B ir süre sonra Tebriz ve Zc ı ı can'a gitti. Muhammed i s e çarpışma mahalline kırk fersah mesafedd ı Erciş 'e çekildi. Erciş, Ahlat'a bağlı bir kasabadır. Muhammed, I ': ı ciş'ten Ahlat'a gitti. 497 yıh ( 1 1 03/1 1 04):

Sökmen ve İ lgazi 'nin kardeşi Bel ek b. Behram b. Artuk b. Eksi"! k A ne ve Hadise şehirlerini ele geçirdi. Suruç da Belek 'in elindeyd ı. fakat Frenklere kaptırmıştı. Belek, Ane ve Hadise'yi B ais b. İsa' n ı ı ı oğullarının elinden yolup almıştır. Aynı yıl Frenkler Caber ve Rakka kalesine saldırarak koyun süri ·ı lerini alıp, kalelerde buldukları herkesi esir ettiler. Rakka ve CabL·r. Sultan Melikşah tarafından Salim b. Malik b. Bedran 'a ikta edilmişti. Bu yıl Barkıyaruk'la kardeşi Muhammed barıştılar. Barkıyaruk o sırada Rey ' de idi ve el-Cebel, Taberistan, Fars, Diyar-ı Bekr, E l Cezire, M ekke, Medine v e Irak 'ta hutbe onun adına okunuyordu. M u hammed ise Azerbaycan'daydı ki, orada v e kardeşi Sencer'in ülkesin de de hutbe onun adına okunuyordu . Sencer Maveraünnehir'de tk hutbcyi kardeşi Muhammed adına okutturuyordu. Daha sonra Bark ı yaıuk ve Muhammed barış konusunda karşılıklı y::ızışmalara başladılaı ve sonunda barışa sadakat konusunda yemin ettiler. Ancak bu barı�:ı rağmen Muhammed'in sahip olduğu topraklarda Barkıyaıuk'un adı hutbede okunmayacak, kendileri doğıudan yazışmayacak, aksine ya· zışma vezirleri arasında olacak, Barkıyaıuk'un askerleri ne maksail:ı olursa olsun Muhammed' e ait topraklara girmeyeceklerdi . . Barış y:ı· pıldıktan sonra elçiler anlaşmayı Halife Müstazhir'e ilettiler. Böylecl' Bağdat'ta hutbe Barkıyaruk adına okutuldu. Barkıyaruk'un Bağdaı şıhnesi İ lgazi b. Artuk idi. Aynı yıl Sancil [Raymond of Toulouse] deniz yoluyla Frenkler­ den takviye alarak Trab lus 'a saldırıp, karadan ve denizden kuşattı. Fakat şehirde yağmalanacak bir �ey olmadığı için oradan Cübeyl üzerine yürüdü ve can güvenliği teminatıyla şehri teslim aldı. Oradan Akka üzerine yürüdii . Kudüs' ten de bir miktar Frenk oraya gelmişti.


1 .ı t\ M

TARİHİNDE TÜRKLER

239

ı kp

birlikte kara ve denizden şehri kuşattılar. M ısır halifesinin Ak­ tayin ettiği valinin adı N aba idi. Onunla Frenkler arasında pek � ı ık çarpışma oldu, fakat sonunda Frenkler şehri zorla ele geçirdiler. · ,,· ı ı i r halkına çok çirkin şeyler yaptılar. Naba M ısır'a kaçtı. O sıralar

ı. . ı ' ya

hükümdarları birbirleriyle çarpışmakl a meşguldüler ve arala­ bir birlik yoktu. Frenkler daha sonra Çökermiş ' in elinde bulu­ ı ı . ı ı ı Harran 'a saldırd ılar. Çökerıniş, yanında Türkmen savaşçı ların ı ı ı ı ı ı ın duğu Sökmen b. Artuk' l a anlaşarak Frenkler üzerine yürüdüler. ı Lılıur yakınlarında bul uşarak Belih nehri sah il inde Frenkleri karşı ­ l . ı d ı lar. A llah Frenidere yeni lgiyi tattırdı v e Müsl ümanları muzaffer ı. ı l d ı . Pek çok Frenk ve kontu hayatını kaybetti. Kralları Kumus � da [ I I . Baudouin] esir alındı. 1 . ı ; ı ın

ı ı ııda

•·

/\ynı yıl Ramazan ayında Alparslan ' m oğlu Tutuş'un oğlu Dokmak ı ı ıdü. Dokmak, Dımaşk'ın hakimi idi. Dımaşk atabeyi Tugtekin hut­ i ıı'y i Dakmak' ın bir yaşındaki oğlu adına okuttu. Sonra onun adına l ı ı ı t lıe okutmayı kesip Zilhicce ayında Tutuş oğlu Baltaş adına okut­ ı ı ıaya başladı. Bir süre sonra buna da son verip hutbeyi tekrar çocuk ııdı ııa okuttu ve böyle Dımaşk meliki olarak kalmayı sürdürdü. 498 yılı (l l 04/ l l 05):

Harkıyaruk öldü. Ölüm sebebi verem ve basur hastalığı idi. Hasta­ L ıml ığında Jsfahan'daydı. Sonra Bağdat'a gitmek üzere yola çıktı . Bu­ ıı ıc�:rd'de hastalığı şiddetlendi. Askerlerini toplayarak oğlu Mcl ikşah 'a l ıı;ıt ettirdi. Melikşah o sırada dört yıl sekiz aylıktı. Emir Ayaz'ı da ona .ı ı n l ıck tayin ettiler. Asker bağlı lık yemini ettikten sonra Bağdat 'a d oğru vı ıl;ı devam edilmesini emretti. Fakat Burucerd'de öldü. Naaşı lsfahan 'a giit iirülerek, bir cariyesinin onun için yaptırdığı türbeye defnedildi. O ııriye de kısa süre sonra öldü ve ayakları ucuna defnedildi. Barkıyaruk ' l' i at ettiğinde henüz yinni beş yaşındaydı. Saltanat süresi on iki yıl dört ııyd ı r. Barkıyaruk öldükten sonra atabek Ayaz Melikşah 'ı yanına alarak l lagdat ' a gitti ve şehirde onun adına hutbe okundu. Muhammed, karde­ . 1 11in ölüm haberini alınca Bağdat'a gitti ve batı tarafına indi. Ayaz ve M l'likşah şehrin doğu kesiınindeydi. Ayaz Muhammed'le savaşmak ı�· i ı ı askeri topladığı sırada veziri aradaki barış anlaşmasını hatırlattı. N i t.aıniye müdenisi Ki ye el-Herasi ve fakihler iki taraf arasında elçi

ı


240

TORKLER HAKK I N DA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAH I �t

olarak gidip geldiler ve Muhammed'den Ayaz ve emirleriyle ilgili Yl' min aldıl ar. Sonra Melikşah' ı huzuruna getirdiler. Muhammed, ona ı v ı davrandı v e emirlerine d e güler yüz gösterdi. Böylece saltanat tamanıı·ıı Muhammed'e geçmiş oldu. Bu olay olduğunda Cümadiliilil.' n ın yedı siydi. Cümadilahire'nin sekizine kadar durum böyle devam etti. Atahl·l, Ayaz, Bağdat'taki sarayında Sultan Muhammed için büyük bir şökıı tertipledi. Sultan şölene teşrif buyurdu. Ayaz, ona büyük miktarda hed ı yeler sundu. Dört gün sonra sultan Ayaz'ı huzuruna çağırttı. Bir grı ıp silahlı kişiyi de koridora dikti. Ayaz içeri girince bu silahlı kişiler kılı�·l.ı vurarak onu öldürdüler. Ayaz öldüğünde yaşı kırkı geçmişti. Sult : ı ı ı Melikşah'ın meml uklarındandı. S o n derece mert v e cesur b i r insand ı Sultan, Ayaz'ın veziri Safi'yi de Ramazan ayında öldürttü. Safi öld i ı ğünde otuz altı yaşındaydı. Aynı yıl Sökmen b. Artuk b. Eksük öldü. İbnü'l Esir "Eksük"ıı "Eksüb" şeklinde yazmıştır ki, doğrusu İbni Hal lİkan 'ın belirttiği gilıı Eksük'tür. Sökmcn, Frenklere karşı Tuğtekin'c yardım etmek ÜZL'Il' Dımaşk'a giderken Karyeteyn'de öldü. Çünkü Tuğtekin hastaydı vı· ondan yardım istemişti. Ölüm sebebi, bademcik iltihabıdır. O öldükıl· ı ı sonra yerine oğlu İbrahim geçti. Babasını tabuta koyup Hısnkeyfa 'y:ı götürdü ve defnetti. Sökmen, vefat ettiğinde H ısnkeyfa ve Mardin ' i n hiikimiydi. Hısnkeyfa'ya nasıl sahip olduğunu yukarıda anlatmışt ı� Mardin'e sahip olmasına gel i nce, bu meseleyi başından anlatal ı ı ı ı Barkıyaruk, Mardin v e kasabalarını Muganni'ye2 59 bağışl amıştı. M ı ı sul biikimi Kürbuga ile Sökmen arasında bir çarpışma olmuştu. Sök men ' i n yanında kardeşi Yakut! ve henüz çocuk yaştaki İmaddedi ı ı Zengi b. Aksungur d a vardı. Sökmen mağlup olmuş, kardeşi Yak ı ı t ı esir düşmüştü. Kürbuga onu Mardin kalesine hapsetmişti. Yakut! b ı ı süre hapiste kaldı. B i r gün Artuk'un hanımı Kürbuga'ya gelip toruııı ı Yakuti'nin serbest bırakılması talebinde bulundu. Kürbuga, kadın ııı hatırını kırmadı ve Yakuti'yi serbest bıraktı . Fakat Yakut! Mardiıı ' ı çok sevmişti. Şehrin sahibi Muganni'ye haber göndererek "Eğer kak nin varaştında yaşamama izin verirsen, oraya zanaatkarlar getirir

w

259 Mugannl burada bir şahıs adı değil, Barkıyaruk'un eski şarkıcısı (muga ı ı

nl)dir. Gerçek adı bilinmiyor.


l ıl A M TARİHİNDE TÜRKLER

24 1

l, ııl i i kişilerden korurum, sen de bu işten fayda görürsün" dedi. Mu­ l''ıı ıııl onun varaşta kalmasına izin verdi. Böylece Yakut! Mardin'e 1 rr lqti. Ahlat Kapısı'ndan B ağdat'a akın düzenliyor, Mardin kale ı ı ııılıafızların ı bu akınlar sırasında yanına alıyor, onlara iyi davranıyor 1 1' kalplerini kazanıyordu. Sonunda kale muhafızları onu sevip güven­ ı l ı !t-r. Bir sefer sırasında bu muhafızıarın çoğu onunla birlikteydi. F a­ l .ıl Yakuti onların hepsini bağladı ve Mardin kalesinin kapısına gele­ ı r k oradakilere "Kale kapısını açıp kaleyi bana teslim ettiniz ettiniz, ı ı k s i halde onların hepsinin boynunu vururum" diye bağırdı. Kaledeki­ In buna yanaşmayınca, muhafıziardan birini getirdiler. Hemen boy1ıııı1u vurdu. Bunun üzerine kapıyı açtılar ve Yakuti de şehri teslim ıılarak oraya yerleşti. Yakuti daha sonra bir ordu toplayarak N usaybin lln:rine yürüdü; ama yolda hastatandı ve silah ku şanıp, ata binemez l ı:ılc geldi. Bir ara binmesi için atını getirdiler, fakat tam o sırada isa­ ki eden bir olda atından düştü ve öldü. Yakutl'den sonra Mardin'in başına kardeşi Ali geçti ve M usul lı:ık imi Çökermiş'i metbü tanıd ı. Bir defasında yine adı Ali olan bir .ırkadaşına Mardin kalesini teslim ederek dışarı gittiğinde, bu sözü ı·ı l i lcn kişi Sökmen'c haber göndererek "Senin yeğenin Mardin' i Çö­ k L·ımiş'e teslim edecek" dedi. Sökmen hemen Mardin ve Hısnkeyfa'yı l ı·�lim aldı . Yeğeni Ali şehrin kendisine iadesini istediyse de, kulak ıısıııadı ve Mardin'in yerine ona Cebel-i Cur'u260 verdi. Böylece ken­ d i s i Dımaşk'a gidinceye kadar Mardin ve H ısnkeyfa'ya Sökmen 'cn ı·li ııde kaldı. Kendisi Karyeteyn'de ölünce Mardin kardeşi İlgazi'yc � a ldı . Şehir bugün de İlgazi ' nin oğlunun elindedir. Bu yıl Hindistan, Maveraünnehr, Horasan ve diğer yerlerden hacca ��ilmek isteyenler Rey 'de toplandıkları sırada Batıniler seher vakti bir sa ldırı düzenleyerek hepsini kılıçtan geçirip, mallarını ve hayvanlarını vağmaladı l ar. Yine ayn ı yıl Antakya Frenkleri ile Haleb hakimi Melik Rıdvan b. l "ııtuş arasında bir savaş oldu. Fakat Müslümanlar yenildiler ve çok kayıp verdiler. Frenkler Ertah' ı ele geçirdiler. 11j1

Şimdiki Çapakçur.


242

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE D UYDUKLA H I � I

499 yılı ( 1 1 05/1 1 06):

Seyfüddevle Sadaka b. Mezyed, HiBe'den Küfe üzerine yürüyen·!. orayı ele geçirdi. Halaf b . Melaib Humus'un hakimiydi ve arkada�l:ıı ı yol kesip eşkıyalık yapıyor ve halka çok zarar veriyorlardı. O zanı:ııı yani 485 ( 1 092/93) yılında Dımaşk hakimi Tutuş, Halaf üzerine yürüyı· rek Humus'u elinden yolup almış, Halaf Mısır'a gidip oraya yerleşmı�ı ı Tutuş'un oğlu Rıdvan tarafından Farniye şehrinin başına getirilen ki�ı nin Mısır halifelerinin mezhebine meyli vardı. Bu yüzden onlarla gizlin yazışarak şehri teslim alacak birini göndermelerini istemiş, İbni Mezycı l de şehri teslim almak üzerine kendisinin gösterilmesini istemiş, fak:ıı oraya yerleşince Mısırlı lara sırtını dönüp verdiği sözleri unutmuş; orad.ı eşkıyalık yapmaya başlamıştı. Bu durum karşısında Famiye kadısı vı• şehir halkından bir grup Haleb hakimi Rıdvan' a haber göndererek gL'rl' şehri teslim edeceklerini, bu yüzden bir miktar asker göndermesini bil dirdiler. Rıdvan da bir miktar asker gönderdi. Şehir kadısı ve hempal:ı r ı gelenleri ip sarkıtarak kaleye aldılar. Bunlar İbni Melaib ' i ve bazı ı,:o cuklarını öldürerek, kaleyi ele geçirdiler. Fakat daha sonra Fren k l l ı kaleye saldırdılar ve onu elinde tutan kadıyı öldürdüler. 500 yılı (1 ı 06/1 ı 07):

Sultan Muhammed Çavlı, Çökermiş'in elinde bulunan Musul 'u tii ı ı ı kasabatarıyla birlikte gulamı Sakave'ye ikta etti. Çavlı Musul 'a doğn ı hareket edince Çökcrmiş onunla savaşmak için mahfille dışarı çıkı ı Çünkü felçliydi. Savaş Çökermiş'in yenilgisiyle sonuçlandı. Çökermı� esir edilerek mahfiiden dışarı çıkarıldı. Olaydan sonra Çavl ı Musul ' :ı yürüyerek kuşattı. O sırada henüz on bir yaşında bulunan Zengi b. Çii kermiş'e Musul 'un yönetimini kendisine bırakması için mektuplar giiıı deriyor, Çökermiş'i şehir çevresinde dolaştırıyor, o da şehri ona tesliı ı ı etmelerini emrediyordu. Fakat şehirdekiler bu emre uymadılar v e Çii kermiş bu halde öldü. Öldüğünde yaklaşık atmış yaşındaydı. Beyligı oldukça muhkemdi. Musul surunu o yaptırmış ve oldukça iyi tahkiıı ı etmişti . Onun ölümünden sonra şehir halkı, Rum [Anadolu] sultanı 1 Kılıç Arslan'a mektup yazarak gelmesi halinde şehri ona teslim edecek lerini bildirdiler. Kılıç Arslan da hemen yolu koyuldu ve Recep ayın ı ı ı on beşinde şehri teslim aldı. Çavlı ise mecburen Rahbe 'ye geri döndii.


1 .1 .·\ M TARİH İNDE TÜRKLER

243

1·. 1 ı IÇ Arslan da şehri on bir yaşındaki oğlu M elikşah' a bıraktı ve yanına l ıı ı emir vererek, Çavlı üzerine yürüdü. Çavlı kalabalık bir ordu topla­ ı ni�, Haleb hakimi Rıdvan ve diğerleri de onun safında yer almışlardı. ı . ı l 1ç Arslan Habur' a geldiğinde Çavlı ona yetişti ve Zilkade'nin yirmi­ •ı ıı ıdc iki taraf arasında zorlu bir çatışma vukı1 buldu. Kıl ıç Arslan sava­ ''' hizzat katıldı, fakat ordusu yenilince kendisi de kaçmak zorunda ı . ı l ( l ı . Kurtulmak için kendini Habur nehrine attıysa da, suda boğuldu. ı �·scdi günlerce sonra bulundu ve Habur köylerinden birine defnedildi. ı ıı ı köyün adı Şemisaniye'dir. Çavlı oradan Musul 'a vardı ve şehirdeki­ Ine can güvenliği sözü vererek teslim aldı. Kılıç Arslan 'ın oğlu Melik­ ı l ı , Sultan Muhammed'in yanına gitti. ..

Aynı yıl Sultan Muhammed, Melikşah b. Alparslan ' ın Bizans elçi­ ·ı ı ı ı ı ı ı tavsiyesiyle yaptırmış olduğu lsfahan yakınlarındaki Batınilerin ı, ı lesini kuşattı. Kalenin adı Şah-ı Dür idi ve. çevresindeki insanl ar için , � � � tehlike yaratıyordu. Kuşatma uzayınca Batınilerin bir kısmı aşağı u ı ı p canlarının bağışlanmasını istediler. Sonra diğer kaleler üzerine l'l l l iidüler. Şah-ı Dür kalesini elinde tutan ibni Attaş ' ın20 1 yanında çok ı ı t adam kalmıştı. Sultan onun üzerine yürüyerek kaleyi ele geçirdi; 1 11111 ve adamlarının birçoğunu öldürüp, kaleyi yerle bir etti. 502 yılı (I 1 08/ 1 1 09):

Sultan M uhammed, Mevdud b. Tuğtekin adlı beyini Musul'u Çav­ l ı ı ı ı n elinden alınası için gönderdi. Mevdud, Musul 'u kuşatma altına . ı l d ı ve Safer ayında şehri ele geçirdi. Halbuki Çavlı bu arada daha 1 111ccden Rahbe'ye kaçmıştı. Sonra lsfahan'da bulunan sultanın huzu­ ı ıı ı ıa kefeniyle birlikte çıkıp af di ledi. Sultan, onu bağışladı. 505 yılı ( l l 1 1 /1 1 1 2) :

Sultan Muhammed, başında Musul hakimi Mevdud' un bulunduğu orduyu Suriye'deki Frcnkler üzerine sevk etti. Bu ordu gelerek ı( oııa [Urfa] yakınında kamp kurdu, fakat şehri alamadı. Sonra H a­ h-h 'c doğru i lerledi ler. Ama Rıdvan şehir kapılarını kapattı ve onlara � : ı ı ı lınadı . Böylece oradan Maarı·a'ya yürüdüler ve hiçbir amaçlarına ı ı laşamadılar. lıir

' 460 ( l 068) yılı başlarından itibaren yaklaşık otuz yıl süreyle İran' ın orta batı kısımlarından sorumlu İsfahan İsmiiili da isi.

ve


244

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I � l

506 yılı ( 1 1 1 2/1 1 13):

Humus hakimi Karaca öldü. Yerine oğlu Kır-han 262 geçti. Aynı y ı l Ahlat biikimi Sökmen el-Kutbi d e vefat etti. Daha önce belirttiğiı ı ı ı 1 gibi 493 ( 1 099/1 1 00) yılında Ahlat'ı ele geçirmişti . O öldükten soııı ıı yerine oğlu Zahirüddin İbrahim geçti. Babasının yolunu takip ett i ' ı 52 1 ( 1 1 27 /28) yılına kadar şehri yönetti. O öldükten sonra yerine k:ıı deşi Ahmed geçti . Fakat onun saltanatı ancak on ay devam etti ' • öldü. Onun ölümü üzerine şehrin yönetimini anneleri İnanç H a t ı ı ı ı üstlcndi. Bu İnanç Hatun, Erman adında birinin kızıydı. İnanç H a ı ı ı ı ı Ahlat'ı yönetmeye devam etti . Yan ında torunu Sökmen b. İbrahim l ı Sökmen vardı. O sıralar henüz altı yaşındaydı. Ninesi şehre tek ba� ı ı ı.ı sahip olmak için onu ortadan kaldırmak istedi, fakat şehir ileri gell'lı leri onun kötü niyetini anlayınca 528 ( 1 1 3 3/3 4) yıl ında onu boğm:ıl. öldürdüler ve tahta kadının torunu Şah Erman Sökmen b. İbrahim lı Sökmen'i çıkardılar. O da şehri 579 ( 1 1 83/84) yılına kadar yönetti . 507 yılı ( 1 1 13/14):

Müslümanlar [Haçlılara] karşı savaşmak için toplandılar. Bunlar : ı ı : ı smda Musul biikimi Mevdud, Sincar hakimi Temirek, Emir Ayaz l ı İ lgazi ve Dımaşk biikimi Tuğtekin d e vardı. Mevdud, Musul ' dan ha ı l' ket ederek Dımaşk'a gelmişti. Tuğtekin onu Selcmye'de karşılayaral birlikte D ımaşk'a gitti. Bu arada Frenkler de Kudüs kralı Baudouin VI' Hısn biikimi Joscelin' le birleşmişti. İki taraf Taberiye yakınlarında M ı ı harrem ayının o n üçünde karşı karşıya geldi . Allah Frenklere mağhılıı yet acısını tattırdı ve onlardan pek çoğu kılıçtan geçirildi. Müslüman l:ıı muzaffer bir şekilde Dımaşk'a dönüp Rebiulevvel ayında şehre girdi il-ı Mevdud, Tuğtekin ve arkadaşları camiye giderek Cuma namazını kıldı lar. Sonra Tuğtekin ve Mevdud yürüyerek caminin sahnına geldiler. ll ıı sırada bir Batııli Mevdud'a saldırarak hançerle vurdu. Tuğtekin de elııı deki bastonla onun başına bir darbe indirdi. Adamları hemen Batınlııiıı işini bitirip başını Mevdud'a getirdiler. Sonra Mevdud'u Tuğteki ıı ' i ı ı 2"2

B u kelime metnin diğer yerlerinde Kayırhan olarak geçmektedir ve doğrıısı ı da Kayırhan olmalıdır. Çünkü Türklerde Kır-han değil Kayırhan yaygııı olarak kullanıhrdı. Bu yüzden kelime Kay ı ı·han olarak düzeltilmiştir.


1 ·1 AM

TARİHİNDE TÜRKLER

ııı ı ııy ına

245

taşıdılar. Mevdud onıçluydu, omeunu bozması için ısrar etti­

lı·ı sL' de kabul etmedi ve o gün Hak'kın rahmetine kavuştu. Adil ve

lıııv ırscver bir insandı. Söylendiğine göre Suriye'deki Batıniler ondan � �·k ıııdikleri için onu öldürmüşlerdi. Kimine göre Tuğtekin ondan çe­ l ı ı ı d i ğ i için bu katili kiralamıştı. Mevdud'un naşı Dokmak b. Tutuş'un ltiı iıesine defnedildi. Sonra Bağdat'a nakledilerek Ebu Handiye yakını­ l l ı ı dcfnedildi, oradan da Isfahan'a götürüldü. /\ynı yıl Selçuk oğlu Mikail oğlu Davud oğlu Alparslan oğlu Tutuş ı ıplıı Rıdvan vefat etti . Rıdvan, Haleb hakimi idi. O öldükten sonra ı 1 ıııc kekeme oğlu Alparslan geçti. Rıdvan hakkında iyi şeyler söy­ io-ıııııez. Daha sağl ığındayken Ebü Talip ve Behram ad ı nda iki karde­ , ı ı ı ı üldürtmüştü. Dini bozuk bir kişi olduğundan Batınilerden yardım ı

ıılıyordu. 488 ( 1 095) yıl ında yani babası Tutuş'un öldürüldüğü yıl ılııııy aya gelmişti . Oğlu kekeme Alparslan babasının yerine geçtiğinde l ı ı ı l iııı ipler Lülü 'nün elindeydi ve Alparslan göstermelik olarak tahtta uyordu. Dilinde tutukluk ve kekemel ik vardı. Annes i, Antakya l 1 . ı k imi Yağısİyan 'ın annesi idi. Tahta çıktığında on altı yaşındaydı. ı , ı l ı ı a çıktıktan sonra Haleb'te bil inen bütün Batıniler katiedilerek ı ı ııılları yağmaland ı.

ı ıl ı ı ı

508 yılı ( 1 1 1 4/ 1 5): Sultan Muhammed, Mevdud b. Altuntaş'ın 263 öldürüldüğü haberini . ı l ı ı ıca Aksunkur Porsuki'yi Musul valisi olarak tayin etti. Sonra da o lıı'ı lgcdeki emirlere Frenklerle savaşmak için Porsukl'nin emrine gir­ ııll'lcrini emretti. Mardin hakimi İ lgazi b. Artuk ile Porsuk! aras ında l ı ı ı �atışma çıktı ve İlgazi bu çatışmadan zaferle ayrıldı. Porsuk! kaçtı. ı ; � k at İl gazi sultandan çekindiği için Dımaşk hakimi Tuğtekin' e sığı­ lııır.ık onunla ittifak yaptı. Bu ikisi Frenklere mektup göndererek an­ l ı ı ·il ı lar. İlgazi daha sonra memleketine döndü. Az bir adamla Humus 'a 1 11klaştığı sırada şehir hakimi Kayırhan onu yakalayıp hapsetti, fakat l ı ı ı süre sonra serbest bıraktı. /\ynı yıl Gazneli Mahmud' un torunu Alauddevle Ebu Sa'd Mesud ı ılılii. 48 1 ( 1 088/89) yılında tahta çıkmıştı. Ondan sonra yerine oğlu ' I simlerde bir karışıklık var. Çünkü Mevdud, Tuğtekin'in oğluydu.


24o

!'Ü R K L E R HAKKINDA G(lRDÜKLERİM VE DUYDUKLA in � ı

Arslan Şah geçti . Arslan, hemen kardeşlerini tutuklattı, fakat Belı ı . ı ı ı ı Şah kaçarak Sultan Sencer ' e sığındı. Sultan Sencer, Arslan Ş a l ı ı ı ı üzerine b i r ordu sevk etti. Çok şiddetl i b i r çarpışma oldu. Savaşı k : 1 1 beden Arslan Şah kaçıp gitti. Sultan Sencer de Gazne 'ye girerek lı: ı ; ı neyi yağmaladıktan sonra Behram Şah ' ı ı ahta çıkardı v e hutbede ii t l l ı Sultan Muhammed' in, sonra kendisinin, ondan sonra Behram Şalı ' ı ı ı adının okunmasını emretti . Sultan Sencer geri döndükten sonra l l ı ı ı distan'a kaçmış olan Arslan Şah büyük bir ordu toplayarak Gazm· · v, geri dönünce, Behram Şah tekrar Sencer'den yardım istedi. Sull.ııı Sencer' i n gönderdiği ordunun Ciazne'ye yaklaşması üzerine Ars l . ı ı ı Şah savaşa girmeden kaçıp gitti, fakat bu defa peşine düşenler ı ı ı ı ı ı yakalay ıp Behram Şah'a teslim etti ler. O d a onu bağdurarak cescd ı ı ı ı Gazne' de babasının türbesine defncttirdi. Arslan Şah 5 I 2 ( l l l t\/ 1 ' 1 1 yılında ölc.lürüldü. Öldürü l düğünde henüz yirmi yedi yaşındaydı. Aynı yıl Rıdvan b. Tutuş'un oğlu Tacuddevle kekeme Alpars l . ı ı ı H aleb kalesinde gulamı tarafından öldürül dü . Yerine kardeşi Sıı lı.t ı ı Şah'ı getirdiler. Devletin idaresi yine Lü lii 'nün elindeydi. 509 yıh ( l l 1 5/ 1 6):

Sultan Muhammed, Dımaşk hak imi Tuğtekin ve Mardin hiik i ı ı ı ı İ lgazi üzerine b i r ordu sevk etti. Ord u Tuğteki n ' e a i t Hama'ya gL· I ı · rek kuşatma altına aldı . Şehir ele geçiri lip üç gün boyunca yağıı ı .ı !andı. Şehir daha sonra Humus hak i mi Kayırhan b . Karaca'ya tesl ı ı ı ı edildi, fakat ord u Hama ' dan ayrılmadı. Bunun üzerine Tuğtekiıı ' � " İlgazi Farn iye'ye giderek orada Antakya ve Trabl u s ' u ellerinde t u l ; ı ı ı Haç l ı kont larıy la bir toplantı yaptılar. Burada Müslümanların çd q ı gitmelerini beklemeyi kararlaştırdılar. Müs l üman ordusu kışlık k : ı rargahına dönünce Haçlılar ayrılıp gitti. Böylece Tuğtekin D ıma{ ; ı İ lgazi de Mardin 'e döndü. Dah a sonra Müslüman ordusu Hama'd:ııı Kefrtab üzerine yürüyüp ele geçirdi. Burası Frenklerin elindeyd ı Şehirdeki Frenkleri öldürerek mallarını yağmaladıktan sonra y i ı ıı Frenklerin elinde bulunan Maarra üzerine yürüdüler ve pek �·ı ,ı. Frenk'i katlettiler. Oradan Haleb üzerine yürüdüklerinde Antak v . ı hakimi yol larını kesti. Onlar d a ülkelerine geri döndüler.


1 ı

\M

TARİHİNDE TÜRKLER

247

\ynı yıl Sultan Muhammed Bağdat'a geldi. Tuğtekin, Dımaşk' tan ı ı ı l ı anın huzuruna gelerek kendisini affetmesi ricasında bulundu. Sul­ l . ı ı ı onu affedip Dımaşk'a gönderdi. !\ ynı yıl sultan Musul'u Aksunkur Porsuki'nin elinden alarak ordu l ı.ı 1kumandanına ikta etti . Porsuki de kendi iktası olan Rahbe'ye gitti. s ı o yılı ( t t t 6/ t 7) : ı

C, ' avlı Fars'ta öldü. Çavlı, Sultan Muhammed tarafından Musul l ı ı ı den alındıktan sonra buraya vali olarak atanmıştı. S i l yılı ( 1 1 1 7/ 1 8):

/il hicce'nin 24. Günü Sultan Muhammed b. Melikşah b. Alparslan ı >avud b. Mikail b. Selçuk vefat etti . Sultan Muhammed 484 ll 1'1 ı /92) yılı Şaban ayında dünyaya gelmişti, hastalığı da yine bu ay 1 l ı.ı)adı. Öldüğünde ömrü 3 7 yıl, dört ay, altı gündü. Bağdat'ta onun ·ıı l ı ı ı a ilk hutbe 492 ( 1 098/99) yılı Zilhicce ayında okunmuş, birkaç ı l ı - l a adı hutbeden çıkarılmıştı. Çok meşakkat çekmiş, çok tehlikeler ııl ı;ılınıştı. Adaletli ve iyi karakterli biriydi. Ülkesinin her yerinde an­ l ' . ı ı ya ve vergileri kaldırmıştı. Yerini 14 yaşındaki oğlu Mahmud'a l ı ı ı a k t ı . Oğlunu veliaht tayin ettiğinde kucaklayıp öptü. Her ikisi de . ı ı • L ı d ı . Mahmud, babası öldüğü gün tahta çıktı ve Zilhicce ayının ı H ' ı ıde hutbe onun adına okundu. lı

!\ynı yıl, Haleb hakimi Lülü de öldü. Daha önce belirtildiği gibi bütün Haleb ve civarını ele geçirmiş, tahta Rıdvan'ın oğlu kc­ l ı · ı ı ıc Alparslan'ı çıkarmış, o öldükten sonra Sultan Şah ' ı başa geç ir­ ı ı ı ı � ı i , ama ülkede bütün ipler onun elindeydi. Bu yıl Lülü Caber kale­ ·. ı ı ı ı ı ı hakimi Salim b. Melik el-Ukayll ile görüşmeye gittiğinde su ı lııkcrken Türkler üzerine yürüyüp "Tavşan! Tavşan !" diye bağırarak "" alıp öldürdüler. Hazinesini yağmalayıp Haleb 'e döndüler. Haleb lııı l k ı aralarında anlaşarak onlardan Lülü'nün yağmalanan hazinesini ıı•·ı·1 aldılar ve Sultan Şah'a Şemsülhavas Yaruktaş ' ı atabek tayin etti­ lı- ı Fakat bir ay geçmeden onu aziettiler ve yerine Ebu'! Meali b. El­ � k ı lıa'yı atabek tayin ettiler, ama onu da kovdular. Bu arada Haçlı l ı l ı l ı kesi belirince şehri Mardin hakimi İ lgazi'ye teklif ettiler. İlgazi de ,,, ı ı p şehri teslim aldı ve oğlu Büsameddin Timurtaş ' ı oraya vali tayin ' ıl ne k Mardin' e döndü. 1 ı ı ı i i,


248

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA I< I � I

5 1 2 yılı ( 1 1 1 8/ 1 9):

Sultan Mahmud, Mücahidüddin Bihruz'u Bağdat şıhneliğinden !ederek yerine Aksunkur Porsuki'yi getirdi.

:ı1

Arap emiri Dübeys b. Sadaka, Sultan Mahmud' un izniyle Hil k ' vı gitti. B u Dübeys, babası Sadaka öldürüldüğünden beri Sultan M a l ı mud ' la birlikte zindanda tutuluyordu. Sultan onu serbest bırakaı:ıl, Hille'ye gönderince Araplar ve Kürtler onun çevresinde kenetlendikı Aynı yıl Rebiulahir' in on altıncı günü Halife Müstazhir Billah vı· fat etti. Tuhaf tarafı şu ki, Sultan Alparslan öldükten sonra Kaimlıı l lah, Melikşah öldükten sonra M uktedi, Muhammed öldükten soı ı ı ; ı Müstazhir ölmüştü . Aynı yıl Sultan Mesud ' un oğlu Arslan Şah kardeşi Behram Şah L ı rafından öldürüldü. 5 1 3 yılı ( 1 1 1 9/20):

Sultan Sencer, yeğeni Sultan M ahmud üzerine yürüdü. Rey ' ı k Save yakınlarındaki savaş Mahmud'un yenilgisiyle sonuçlandı. Çad ı ı ları Sultan Sencer'in eline geçti; fakat hutbede önce Sencer'in soıı ı . ı Mahmud' un adının okunmasının kabul edilmesi üzerine banştı l:ıı Sultan Sencer Rey'i sınırlarına ilhak etti. Sultan M ahmud, Rey' ılı· amcasını ziyaret etti. Sencer, ona iyi davranıp İhsanlarda bulundu. Aynı yıl İlgazi b. Artuk ile Frenkler arasında Haleb'te bir savaş ol du. Frenkler çarpışmayı kaybettiler ve pek çok ölü ve esir verdi k ı Öldürülenler arasında Antakya hakimi Sircal 264 d a vardı. İlgazi d a l ı ; ı sonra Esarib ve Zerdna üzerine yürüdü. Savaş Rebiulvvel ayının ort:ı larında İfrin ' de oldu. Aynı yıl Sultan Sencer, B i hruz' u tekrar Bağdat şıhneliğine atadı. Aynı yıl Hz. İbrahim ve oğulları İshak ve Yakub ' un Beytülm ı ı kaddes yakınlarındaki mezarları bulundu. Pek çok insan b u mezarla r ı gördü. Cesetleri çürümemişti. Mağarada altın ve gümüş kandi l k ı vardı. 264

O sırada Antakya Roger ' in yönetimindeyd i.


1 ;ı '\M TARİHİNDE TÜRKLER

249

5 1 4 yılı ( 1 1 20/2 1 ) :

Melikşah oğlu Muhammed oğlu Mesud, Musul v e Azerbaycan l ı a k i ıniydi . Dübeys b. Sadaka, Mesud'un atabekine bir mektup gönde­ ı ı-rck, tahtın Mesud'a verilmesini desteklediğini bildirdi. Amacı M a h mud ile Mesud arasını açıp, tıpkı vaktiyle babası Sadaka'nın Bar­ l, ıyaruk' la kardeşi Muhammed arasındaki ihtilaf sayesinde yükseldiği ı• ı h i , kendi mevkisini yükseltmekti. Dübeys, atabeke yardıma geleceği ı,oııusunda söz verdi. Mesud da bu teklifi kabul ederek hutbeyi kendi ııdıııa okutup ordusunu topladı ve Mahmud'un üzerine yürüdü. İki ı ııdu Rebiulevvel ayının ortalarında Esterabad tepesinde karşı karşıya pddi. Vukü bulan şiddetli çarpışma Mahmud'un zaferiyle sonuç l andı . Mcsud bir dağda gizlenerek kardeşine adam gönderip canının bağış­ lııııınasını istedi. isteği kabul edildi ve böylece Mesud kardeşi Mah­ ı ı ı ııJ'un huzuruna gitmek için yola çıktı. Mahmud, kardeşini karşıla­ ı ı ıak için bazı askerleri gönderdi . Bir araya gel ince kucaklaşıp göz yaşı diiktüler. M ahmud, kardeşine büyük İhsanlarda bulundu. Sonra Me­ ·;ı ı d ' un atabeki Cüyuş Bek, Sultan Mahmud 'un huzuruna geldi. Sultan oııa da ihsanlarda bulundu. Dübeys 'e gelince, Mesud'un yen ildiği lıaberini alınca ülkeyi yağmalamaya girişti. Sultan Mahmud'un görr­ ı indiği mektuplara da kulak asmadı. Sultan Mahmud üzerine yürü­ yi'ınce Mardin hakimi İ l gazi 'ye sığındı . Sonra kardeşi Mansur'u rehin olarak göndermeyi kabul ederek Hille'ye döndü. Bu yıl Gürci.iler İslam topraklarına saldırarak Tiflis'i k ı l ıç zoruy la pcçirdiler; şehirdeki Müslümanları katıederek mallarını yağmaladı lar.

ek

Yine aynı yıl İlgazi, Türkmenleri toplayarak Frenkler üzerine yii­ ıiidü. Sinnin'de iki taraf arasında şiddetli bir çarpışma oldu. Frcnklcr yenildiler ve pek çok kayıp verdiler. 5 1 5 yılı ( 1 1 2 1 /22):

Sultan Mahmud, kasabalarıyla birlikte Musul 'u, E l-Cezire ve Sin­ Aksuokur Porsuki'ye ikta etti.

nu·' ı

Aynı yıl Haleb' te İlgaz i ' nin oğlu Süleyman babasına karşı isyan bayrağı açtı. Rama'daki Kamas ailesinden birilerini bu Süleyman'ın ak lını çelmişti. Halbuki İlgazi, Haleb 'te bu aileye çok iltifatlarda bu-


250

T(' RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I I\1

lunmuştu. İlgazi durumu öğrenince Mardin ' den harekete geçti v e l l :ı leb ' c saldırıp İbni Karnas' ın ellerini ve ayaklarını kestirdi. Ayrıl ; ı gözlerine mil çektirdi ve oğlu Süleyman'ı kuşatma altına aldı. Ta ı ı ı onu öldürmeye karar verdiği sırada babalık şefkati galip geldi ve iii dürmekten vaz geçti. Süleyman Dımaşk ' a kaçıp Tuğtekin' e sığındı Böylece İlgazi Haleb ' e yeğeni S üleyman b. Abdulcabbar b. Artuk ' ı ı vali tayin ederek Mardin' e döndü. Aynı yıl Sultan Mahmud, Meyaforıkayn 'ı İlgazi'ye ikta etti. Yine aynı yı l Artuk oğlu Behram oğlu Belek ile Joscelin arasıııd:ı bir savaş oldu. Frenklerden pek çok kişi öldürüldü. Joscel in ve tey:t.l' sinin oğlu K ilyan [Wil l iam] esir alındı . Bu ikisinin önde gelen şov a l yeleri d e esir düştü. Joscelin fidye-i necat olarak büyük paralar tek l ı l ettiyse d e Belek bunu kabul etmedi ve onu Harput kalesine hapsetti . 5 1 6 yılı ( 1 1 22/23):

Artuk oğlu İ l gazi Meyaforıkayn' da öldü. Yerine oğlu Timurta� geçti ve Mardin'e hakim oldu. Oğlu Süleyman Meyaforıkayn' ı al ı ı ken, yeğeni Süleyman b. Abdulcabbar d a Hale b ' i elinde tuttu, fa ka ı daha sonra Haleb amcasının oğlu B elek tarafından alındı. Aym yıl Sultan Mahmud, Aksunkur Porsuki'ye elinde bulunanlanı ilaveten Vasıt şehrini de ikta etti . O da Vasıt'a Imadeddin Zengi lı. Aksunkur' u vali olarak atadı. 517 yılı ( 1 1 23/24):

Artukoğullarından Belek, Horasan üzerine yürüyerek orayı ele ge· ç irdi. Sonra amcaoğlu Aciz'den2 65 Haleb ' le ilgili gelen haber üzerinl' bu şehir üzerine yürüdü ve Cumadilula ayında Haleb 'i ele geçirdi. Aynı yıl Frenkler Harput üzerine yürüyerek orada hapis tutulaı ı Joscelin ve diğerlerini kurtardılar. Harput Belek ' e aitti. Belek buıı ı ı haber a lınca şehir üzerine yürüdü v e onu Frenklerio elinden geri aldı . Aynı yıl Dımaşk hakimi Tuğtekin Humus üzerine yürüyerek şeh i ı hakimi Kayırhan b. Kara ca 'yı kuşatma altına aldı, fakat daha soıır:ı kuşatmayı kaldırıp Dımaşk'a geri döndü. 265

Bedrüddevle Süleyman, şehri Haçlılara karşı savunmaktan iiciz olduğu içiıı kendisine bu lakap verilmişti.


l ·.ı AM TARİHİNDE TÜRKLER

25 1

Yine aynı yıl Hama hakimi Emir Mahmud b . Karaca Farniye üzerine viıriidü ve şehir banliyösüne saldırdı. Bu sırada kaleden atılan bir okla l,olıından yaralandı ve Hama'ya geri döndü; fakat yarası giderek ağır­ l.ı�tı ve sonunda hayatını kaybetti. Böylece Hama halkı onun zulmün­ ı kıı kurtuldu. Tuğtekin onun ölüm haberini alınca hemen H ama'ya bir ı ıı d u sevk edip şehri ele geçirdi ve sınırları dahiline i lhak etti . 5 1 8 yıl (I 1 24/25) ı:

l l aleb hakimi Belek ö ldü. Belek, Menbic hakimi Emir Hasan el­ yakaladıktan sonra şehir üzerine yürüyerek ele geçirmiş, ı�· kaleyi kuşattığı sırada kaleden atılan bir okla hayatı lll noktalamış­ ı ıı . 1'6 B elek'in ölümü üzerine ordusunun satları dağı ldı ve Menbic l ı: ı k i mi Hasan da serbest kalarak tekrar şehrine döndü. Belek'in ordu­ ·.ııııda amcasının oğlu o lan Mardin hakimi Timurtaş b. İlgazi 'nin as1-nlcri de vard ı . Timurtaş Belek ' i Haleb'e getirdi ve bu y ı l ın Rcbiu­ k v vel ayı n ın yirminci günü şehri ele geçirip, tekrar Mardin'e döndü. I l a ' lcbeki 'yi

Frenkler, uzun bir kuşatmadan sonra Sur şehrini can güvenliği sözü \'l'rcrek ele geçirdiler. Bu şehir M ısır'daki Alevi halifelere aitti. Bura­ daki Müslümanlar taşıyabildikleri kadar malları yanlarına alarak başka lıir yere gittiler. Yine bu yıl Frenkler bir araya toplandılar. Dübeys b. Sadaka da o ı ı lara katı ldı . Hep birlikte Haleb ' i kuşattılar ve şehir dışındaki bina­ ları ele geçirdiler. Şehir halkı çok zor durumda kald ı . Timurtaş ken­ d ısini eğlenceye verdiği için onlara yardıma gelmedi. Bunun üzerine 'il'iı ir halkı Musul haki mi Aksunkur Porsuki'ye mektup gönderip ya rdım istedi. Porsuk hemen harekete geçti ve şehre yak l aşınca 1 renkler çekip gittiler. Böylece şehir halkı Haleb' i Aksunkur'a lcs­ l ı ı ı ı etti. O da şehri mülkleri arasına kattı. �

Aynı yıl İsmailllerin l ideri Hasan Sabbah öldü. Onun nası l ortaya ıktığı üzerinde daha önce bilgi veri lmişti. Belek, ölürken ölümünün İslam için öldürücü bir darbe olduğunu mırıldan­ ınıştı. Hakkı da vardı; çünkü Haçlı şovalyelerinin bu ana kadar karşılaştıkları bütün Türk kumandanları içinde en büyük cevvaliyeti ve akıllılığı gösteren o olmuştu. Artukoğullarının büyük kudreti ondan sonra kısa bir sörüde çökecekti . (Runciman,

Haçlı Seferleri Tarihi, 1 11 1 36)


252

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR I � I

5 1 9 yılı ( 1 1 25/26) :

Aksunkur Porsuki Kefrtab üzerine yürüyerek Frenklerin elindrıı aldı. Sonra Joscehn 'in elinde bulunan Azzaz üzerine yürüdü. Frenk lrı de kuvvetlerini topladılar. Savaş Porsukl 'nin mağlubiyetiyle soıııı, ! andı ve Müslümanlar pek çok kayıp verdiler. 520 yılı ( 1 1 26/27) :

Zilkade ayının sekizinci gününe tekabül eden Cuma günü naııw vakti B atıniler Kasimüddevle Aksunkur Porsuki'yi öldürdüler. Porsıı k . cesur ve dindar bir Türk meliki idi. Öldürüldüğü sırada oğlu İzzedd ı ı ı M esud Haleb 'teydi. Haberi alınca Musul'a gelip tahta oturdu. Yine bu yıl Frenkler Dımaşk üzerine yürüyüp Şakhab köyü yakın ı ı ı daki Saffar çayırlığında kamp kurdular. Tuğtekin, Türkmenlere ve dı ğerlerine haber gönderip topladığı ordu ile Frenkler üzerine yürüdü vı· Zilhicce ayının sonlarında onlarla karşı karşıya geldi. Tuğtekin ' in ya nında Türkmenlerden kalabalık bir grup vardı. Fakat Tuğtekin ve sava� çıları çarpışmayı kaybetti. Frenkler üzerlerine geldiğinde Türkmenil-ı kaçmaya fırsat bulamadıkları için Freniderin kampına saldırarak orad;ı kimi buldularsa öldürdüler ve ağırlıkları yağmaladılar ve böylece canla rııu kurtardı lar. Çünkü Frenkler kaçanlan kovalamaktan geri döndükk· rinde kamplannın yağmalandığı gördüler ve mağhıp oldur. 52 1 yılı ( 1 1 27/28):

Sultan Mahmud İmadeddin Zengi, el inde bulunan topraklara ilavl' ten Vasıt' ı da sınırlarına kattı. Y ine aynı yıl Bağdat'tan hareket etti. Yine bu yıl Mesud b. Aksungur Rahbe'ye yürüyerek onu ele geçiı di, fakat şehrin tam kendisine teslim edileceği gün hastalandı ve öldii. Onun ölümünden sonra yerine babasımn memluku Çavlı cl-Porsuk geçti ve Mesud'un çocuk yaştaki kardeşini göstermelik olarak tahl:ı çıkardı. Sonra sultana bir adam göndererek kendisinin tahta çıkmasııı:ı izin vermesini istedi, fakat sultan ona herhangi bir cevap vermedı Aksine Musul'a İmadeddin b. Aksungur'u vali olarak tayin etti. İma deddin Bağdat'tan yola çıkarak Musul'da düzeni sağladı ve Rahbe 'yl' Porsukların memluku Çavlı'yı vali olarak atadı . Sonra yoluna devanı ederek Nusaybin, Sincar, Harran ve El-Cezire'yi [Cizre] ele geçirdi.


1

ol 'IM

TARİHİNDE TÜRKLER

253

Sultan Mahmud, İmadeddin' in Musu l ' a gitmesinden sonra Irak ' ın ı l ıııcliğini Mücahidüddin B ihruz' a2 67 verdi. /\ h lat hakimi Zühirüddin İbrahim b. Sökmen vefat etti. Ondan son­ ı . ı ta hta kardeşi Ahmed geçti ve ancak on ay tahtta kaldı. Onun da ' ı · li ı l etmesi üzerine her ikisinin anası olan İnanç Hatun b. Erkman, l w ı ı iiz altı yaşı ndaki torunu Sökmen b. İbrah im b. Sökmen'ın naibesi ı ıl:ırak ülkeyi yönetti. 522 yılı ( 1 1 28/29):

l l aleb Porsuk ' un elindeydi ve başına oğlu Mesud' u geçirmişti . Fa­ Porsuk öldürülüp de oğlu Musu l ' a gidince şehri K omaz'a bıraktı. l kıı onun adını bu şeki lde yazılı olarak gördüm , ama doğrusu Kay­ ı ı ıal.'dı. 268 Mesud, daha sonra Haleb' i Kaymaz' ın oğlu Kutluğ'a bırak­ l ı Mesud ' u n ölümünden sonra Haleb hakimi Kutluğ Rahbe 'yi de ele pı'l,· i rdi ve halka kötü muamele etti. Kutluğ, Habeb 'te yerine Artuk'un ııın ıııu Süleyman 'ı naib tayin etmişti. Kutl uğ'un kötü davranışları .ı·lı�biyle H aleb halkı Süleyman ' dan yana tavır takınınca Süleyman 1 ıy:ııı bayrağı açtı. Frenkler Haleb'te bir kanşıklık olduğunu duyunca lı ıscclin Haleb üzerine yürüdü. Şehir halkı yalandan ona itaat ediyor­ ı ı ıı ı � havasına büründü ve Joscelin de oradan ayrıldı. İmadeddin Zengi l\1ı ısul hakimi olarak atanmıştı. İmadeddin, Karakuş adında birinin 1- ı ııııandasında Haleb 'e bir ordu sevk etti. Karakuş 'un elinde Şam'daki ·�ı ı ltan Mahmud'un fermanı vardı. Haleb halkı bu fermanı görünc� l, ı ı l

M ücahidüddin b. cl-1-l adib. Bihruz ve Kaymaz da denilir. ilmi I l a llikaıı t 'cmalüddevlc el-M ücahid Bi hruz şeklinde yazmaktadır. Çok lcmiz yüzlü, yakışıklı ve tcdbirli biriydi. Salahaddin Eyyubl'nin babası Şazi ilc araları çok iyi idi. Bi hruz Dwin'de yaşadığı sırada ahlaksızca bir işe girişmiş ve emirlerden birinin hanımıyla gizli ilişki halindeyken yakalanıp, hadım edilmiş; bu olaydan sonra Dwin 'de duramayacağı için oradan ayrılıp Selçuklu sultanı Gıyascddin M uhammed b. Melikşah'ın hizmetine girmişti. Selçuklu sultanı B ihruz'u Bağdat'a vali ve naib olarak tayin etti. Daha sonra Tikrit kalesine dizdar olarak gönderdi. Şazi b. Eyyub'un Tikrit'e, eski arkadaşı l l ihruz'un yayma gelmesi, Salahaddin Eyyubl'nin burada doğması daha sonraki günlerde olan olaylardır. I hı Kaymaz'la B ihruz aynı kişidir.


254

T(JRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKL/\ IW I

itaat etti. Karakuş, Süleyman ve Kutluğ' a İmadeddin'in huzurı ı ı ııı gitmelerini söyledi. Bu ikisi onun sözüne uyarak Musul'a gitti. i ı 1 1.ı deddin, onları barıştırdı, fakat hiçbirini Haleb'e geri göndermedi; al, sine kendisi Haleb' e gitti ve yolu üzerindeki Menbic ve Buzaa'yı i ı a . ı ı altına aldı. Haleb halkı onu karşılamaya çıkarak gelişinden do l:l\ ı şenlik düzenledi. İmadeddin şehre girip düzeni sağladıktan sonra K ı ıı. luğ'u tutuklayarak gözlerine mil çektirdi. Fakat arkasından hayaı.ı gözlerini yumdu. İmadeddin Zengi, Haleb ve şehir kalesine bu y ı l ı ı ı Muharrem ayında hükmetmişti . Sultan Sencer Horasan'dan Rey'e geçti . Yanında Dübeys b. Sadak ıı da vardı . Dübeys ona sığınmış ve dost olmuştu. Sencer Rey'e gel iı11 ı yeğeni Sultan Mahmud'a elçi göndererek yanına çağırdı. Mahmud Rcy' geldiğinde ona çok iyi davrandı ve kendisiyle aynı divana oturtarak oı ı dan Dübeys'e ihsanda bulunup ülkesine iadesini istedi. Sultan Mahıı ııııl bu isteği kabul etti. Ondan sonra Sencer tekrar Horasan 'a döndü. Aynı yılın Sa ter ayında Dımaşk hakimi Tuğtekin öldü. Tuğtck ı ı ı . Tutuş b . Alparslan'ın memluklarındandı. Akıllı ve iyi kalpli biriyı l ı Uikabı Zahirüddin'di. Ondan sonra yerine e n büyük oğlu Taceddı ı ı Tura geçti. 523 yıh ( l l 28-29):

Dübeys yine halifeye ve sultana karşı isyan bayrağı açtı. İki taı:ı l arasında elçiler gelip gittiyse de bir anlaşma sağlanamadı. Bunun ÜZl'ı ı ne Sultan Mahmud lsfahan' dan Bağdat'a gelerek Dübeys'e karşı ka la balık bir ordu hazırladı. Dübeys, halifenin ve sultanın mallarını ve B.ı�. ra'yı yağmaladıktan sonra çöle kaçtı. İsınaililerden Behraın adında birisi, Bağdat'taki dayısı İbrahim l'l Esed el-Abadi''nin öldürülmesinden sonra Suriye'ye gitmiş ve 1 ) ı maşk'ta insanları kendi mezhebine davet etmeye başlamış, D ıına�l, hakimi Taceddin Tura'nı n veziri Tahir b . Sa'd el-Mordgani' de oıı . ı yardım etmiş, Banyas kalesini ona vermişti. Kısa sürede Behraın ' ı ı ı Suriye'deki işleri gelişti v e Cibal'deki bazı kaleleri e l e geçirdi. Fak:ıı Tim vadisi halkıyla girdiği çarpışmalar sırasında hayatını kaybcl l ı Yerine Banyas kalesinde bulunan İ sınail adında biri geçmişti, fak:ıl


1 ·1

\M

TARİHİNDE TÜRKLER

255

l ı' / ı r Mordgani, Behram ' ın yerine Dımaşk'ta yaşayan Ebu ' ! Vefa ııı l ı ııda birini atamıştı. Ebu ' l Vefa kısa sürede i şleri düzene koydu ve ı ı ıı1 ıaşk'ta hakimiyeti ele geçirdi. Frenkler kendisine elçi göndererek · ı ı ı ı şehrine karşılık Dımaşk'ı kendilerine teslim etmesini istediler. İki t ı ı 1 ı 1 l bu konuda bir anlaşma sağladıktan sonra Frenkler Dımaşk'a git­ I l l i ' kararı aldılar. Anlaşmaya göre Ebu' l Vefa adamlarıyla Dımaşk ı ııı ı ı i i kapılarını tutacaklardı, fakat Taceddin Tura bunu haber aldı ve ' ı · t ı r i M ordgani'yi huzuruna çağırtıp boyuunu vurdurdu. Sonra Dı­ ı ı ııı�k 'taki İsmaililerin öldürülmesini emretti. Şehir halkı onlardan altı l ı ı 1 1 k işiyi öldürdü. Bu arada Frenkler buluşma yerine gelerek şehri l ıı-;; a ı nıa altına aldılarsa da, hiçbir şey elde edeınediler. Çünkü hava """ derece soğuktu ve böylece yarı münhezim bir vaziyette Dımaşk 1 11ıkrinden çekildiler. Taceddin Tura, askerleriyle onların peşlerine ı l l l}l i"ı ve pek çoğunu kılıçtan geçirdi. Sanyas kalesinde bulunan İ s­ ı ı ııııl'e gelince, o, kaleyi Frenklere teslim etti ve onlara katı ldı. /\ynı yıl İ madeddin Zengi Hama'yı hakimiyet altına aldı. O sırada ı L ı 1 ı ıa ' nın başında Sevinç b. Böri babasının naibi olarak bulunuyordu. l ı ı 1mlcddin Musul'dan Suriye'ye yürümüş, Fırat'ı geçmiş ve Böri'ye ııı l11111 göndererek Frenklere karşı kendisine asker vermesini istemiş, •.,·v ı ı ı ç ' in babası Böri de ordusuyla Haına'ya gelmişti. Fakat Zengi on­ lııl :ı kötü davrandı ve Böri'yi tutukladı. Çok da kötü muamele etti. Ça­ ı l ı ı l:ırıııa el koyarak, beraberinde bulunan askerleri yağmaladı. Sonra l lı ıı ı ve ileri gelen beylerini Haleb'te hapsetti. Arkasından Hanıa'ya , 1 1 1 iiyüp ele geçirdi. Zaten şehirde asker yoktu. Oradan Huınus'a yiirii­ ııp bir süre kuşattı . Şehir hakimi Kayırhan b. Karaca'ya da kötü nıua­ ı ı ıı·k etti. Onu yakaladıktan sonra tutsak olarak beraberinde Huımıs' a ııı ıliirdü v e oğluna v e askerlerine şehrin kendisine teslim edilmesini l ı1 l ı l 1 ı ınesini istedi. Kayırhan onlara şehri teslim etmelerini söylediyse . ı. - . sözünü dinleınediler. Zengi ümidini kesince Musul'a doğru yola ı. ı ıyııldu. Sevinç ve Dımaşk beylerini de yanında tutsak olarak götürdü. l l ıı sı rada Böri ona adam göndererek oğlu Sevinç'i barakınası için pek •, 1 1 k para teklif ettiyse de, Zengi bu teklifi kabul etmedi. .

i\ ynı

yıl Frenkler Kadmus kalesini ele geçirdiler.


256

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAH i M

524 yılı ( 1 1 29/30):

İmadeddin Zengi ordusunu top layarak Musu l ' dan Suriye üzeri ı ı ı yürüdü. Esarib adındaki kalede bulunanlar Müsl ümanlara çok za r:ı ı veriyorlardı. B u kalede bulunan Frenkler, Haleb'in batı kesimini v ı· hatta şehir surlarıyla Babu' l Cenan karşısındaki mahallenin idares i ı ı ı Haleblilerle birlikte yürütüyorlardı. Sanırım burasının adı el-Garbiyyı idi ve Haleb halkı da onlarla birlikte çok sıkmtı çekiyordu. imadedd ııı onlar üzerine yürüyünce şiddetli bir çatışma çıktı, fakat zafer Müslil manlarda kaldı ve Frenkler mağlup oldu. Frenk süvarilerin çoğu L's ı ı alındı ve pekçoğu öldürüldü. Müslümanlar onların işini bitirdi kll" ı ı sonra Esarib kalesindekilerin üzerine yürüdüler. Kalede bulunanhı ı ı ı ı çoğunu öldürdüler v e b i r kısmını d a esir aldılar. Sonra imadedd ı ı ı Esarib kalesini yıktırdı v e hatta duvarlarına varıncaya kadar bozdurd ı ı Ş u anda o kaleden yalnızca b i r harabe kalmıştır. Bu yıl Su ltan Mesud Alamut Kalesi 'ni ele geçirdi. 525 yılı ( 1 1 3 0/3 1 ):

Bu :y ıl Dübeys b. Sadaka esir alındı. Sebebi şudur: Dübeys lrak't:ııı Sarhad üzerine yürümüştü. Çünkü şehrin başında bir hadım vardı vr onun da bir sevgilisi bulunuyordu. Hadım vefat edince gözdesi Sarlı:ııl kalesini ve içinde bulunan malları ele geçirdi, fakat kendisini koruyac:ı� bir erkeği alınadan bunları el inde tutamayacağını anlamıştı. Bu yüzdl·ı· Dübeys'e bir adam göndererek kendisiyle evlenmesini ve Saı·had' ı k�. lim alınasını tcklif etti. Dübeys de Irak'tan yola koyularak Sarhad ': doğnı i l erledi. Rehberleri onu Dımaşk civarında bir yere götürdüll-ı Burada Guta halkından bir grup onu yakalayarak Dımaşk hakimi ·ı :ı cülmülk [Tacuddin] Böri b. Tuğtekin'e getirdi ler. Böri onu tutuklayar;ıl, hapsetti. İmadeddin bunu öğrenince Böri 'ye haber göndererek oğlı Sevinç ve elinde tutuklu bulunan diğer beylere karşılık Dübeys'in kl·ıı disine teslim edilmesini teklif etti. Böri teklifi kabul etti ve böylel'! İmadeddin Dübeys 'i teslim aldı. Dübeys, sonunun geldiğini anlamışt ı Çünkü daha önce İmadeddin Zengi'ye karşı çok kötülükler etmişt ı Ama İmadeddin ona düşündüğü gibi davranmadı; aksine kendisine pl·� çok para, silah ve b inek verdi. Halife Müsterşid Dübeys' in başına gekıı leri öğrenince hemen Sedidüddevle ei-Enbari ve Ebu Bekr b. Beşr ı:l


ı .ı

\M

TARİHİNDE TÜRKLER

257

ı •

'l'ri'yi İmadeddin'e göndererek Dübey s ' in kendisine tesim edilmesi­ 1\l l:di. Fakat İmadeddin bu ikisini tutukiattı ve İbnü' l Enbari'yi hap­ , ı lnkcn, İbni Beşr ' i iğdiş ettirdi. Arkasından Halife Müsterşid adam ı· ı ıı ıdl:rerek İbnü'l Enbari ' nin serbest bırakılması ricasında bulundu. lııı.ıdl:ddin de onu kırmadı. ııı

Aynı yıl Şevval ayında Selçuk oğlu Mikail oğlu Davud oğlu Al­ oğlu Melikşah oğlu Sultan Mahmud H emedan' da vefat etti. \ • ' / I ri Ebu' ! Kasım en-Nisabiidi onun oğlu Davud b. Mahmud 'u tahta

l'''' .lan

·. ı k : ı rd ı .

� 2 6 yılı ( 1 1 3 1 /32):

Sultan Mesud b. Muhammed tahtı ele geçirmek için harekete geçti kardeşinin oğlu Davud b. Mahmud 'un elinden aldı. Aynı şeki l­ ı l · Mcsud ' un kardeşi ve Fars hakimi Selçuk b. Muhammed ve atabeyi 1. d i aca es-Saki de taht talebiyle harekete geçti. Bağdat'a gelen Selçuk, • •

onu

l l . ı l ı l c Müsterşid' le anlaştı. Bunun üzerine Mesud, İmadeddin Zen1 ' ' ı lcıı yardım istedi . İmadeddin, halife ve Selçuk ' la çarpışmak için l lr ıı•.dat üzerine yürüdü. Selçuk'un atabeki Karaca onun karşısına di­ �9 yaptırdığı sal­ l ı l d ı . Zengi, Tikrit'e kaçtı ve Ncemeddin Eyyub'un l ,ı ı la ülkesine ulaşmayı başardı. Ncemeddin Eyyub'un bu davranışı ı ıı ıı ı 1 ı İmadeddin Zengi' yle temasa geçmesini sağladı ve bu i lişki Ey1 ı ı l ı ılcr ülkeyi hakimiyet altına alıncaya kadar devam etti. 1 >aha ııııısı •. ı ı l,

sonra Mesud, kardeşi Selçuk ve halife, Mesud' un tahta ç ı k­ konusunda anlaşmaya vararak savaş durumuna son verd i l er. Scl­ da veliaht olacaktı. Böylece Bağdat'a döndüler. Mesud sultan

Salahaddin Eyyubl'nin babası. Nureddin Mahmud Zeng\', Suriye'de İslam lıırliğinin sağlanması açısından önemli bir konumda olan Dımaşk ' ı muhasara rtt iğinde Dımaşklı lar adına Ncemeddin Eyyub, Nureddin Mahmud'u temsilen de Ş\'rkuh görüşmelere katıldı. Ancak Dımaşklılar yapılan anlaşmaya bağlı kalınayınca Ş\'rkuh ağabeyi Ncemedd in Eyyub ile temasa geçerek Dımaşk'ın ek geçirilmesini sağladı (5491 1 1 54). Bu olaydan sonra Nureddin Mahmud l.l:ng\', Ş\'rkuh ' u ordu kumandanlığına ve Eyyub'u Dımaşk vali liğine tayin l'l t i . Ş\'rkuh, Nureddin ' in ağır bir hastalığa yakalandığı esnada yönetimi ele

�eçirmeye çal ışan kardeşi Nusretüddin'e engel oldu.


258

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLJ\ ll l � ı

sarayına giderken, Selçuk da şıhne sarayına indi. O yıl bir araya gr 1 meleri Cemadilula ayında idi . Diğer yandan Sultan Sencer Horasan 'dan yeğeni Tuğrul b. M ı ı hammed'le birlikte hareket etti. Amacı tahtı Mesud'un elinden alnı:ıl tı. İki taraf arasındaki çatışma M esud ' un yenilgisiyle sonuçlandı. Stı l tan Sencer huzuruna gelmesi için Mesud'a can güven liği sözü veı ı l ı Mesud'a b u haberi Huveyh ( ? ) götürdii. Sencer onu görünce sayı • ı l ı davrandı, kucakladı, fakat sonra suçladı v e Gence'ye gönderdi. Ml' l ı l. Tuğrul tahta çıktı ve bütün ülkede hutbe onun adına okundu. Arkası ıı dan Sencer Horasan'a döndü ve o yıl Ramazan' ı Nisabür'da geçirdi . Yine aynı yıl İmadeddin Zengi Dübeys b . Sadaka'yla birlikte B:ııı dat'a yürüdü. Halife, şehrin batı tarafına çekilerek Abbasiye'ye iııdı İmadeddin de Düceyl'in Menariye semtine gitti. İki taraf Bermek ı l1 ı Kalesi önünde Recep ayının yirmi yedisinde karşı karşı geldi. i ı ı ı.ı deddin, halifenin sağ kanadına yüklendi ve mağlup etti. Halife de l ıı 1 zat Dübeys'e saldırıp mağlup etti. Arkasından İmadeddin' i mağl ı q ı ederek adamlarından birçok kişiyi öldürdü. Yine aynı yıl Dımaşk hakimi Taceddin Böri b. Tuğtekin daha iiıı1 1' bir Batıninin saldırısı sırasında aldığı yara sebebiyle Recep ayııı ı ı ı yirmi birinde vefat etti. Emirlik süresi dört yıl b e ş aydı. Yerine oı.ı l ı ı Şemsü'l M ülük İsmail'in, Ba'lebek v e civarının yönetiminin ise di).'.l'l oğlu Şemsüddevle Muhammed 'in geçirilmesini vasiyet etti. 527 yılı ( 1 1 32/33):

Şemsü ' l Mülük İsmail b. Böri Frenklerin üzerine yürüyerek baı ı ., yoluyla Banyas kalesini ele geçirdi, fakat şehri kılıç zoruyla fetheı ı ı , içerde bulduğu tüm Frenkleri öldürdü v e esir aldı. Aynı yıl Sultan Mesud ordusunu topladı. Kardeşinin oğlu Davud l ı Mahmud da kendisine katıldı. B irlikte kardeşi Sultan Tuğrul üzcrıııı yürüdüler. İki taraf arasındaçi çarpışma Tuğru l 'un yenilgisiyle soıııı� !andı ve Mesud tahta çıktı. Kardeşi Tuğrul 'u oradan oraya takip cd1 · rek Rey'e vasıl oldu. Orada tekrar çarpıştılar. Tuğrul yine yeniidi VI' emirlerinden bazılan öldürüldü.


ı·, ı A M TARİHİNDE TÜRKLER

259

Aynı yıl Halife Müsterşid Musul üzerine yürüyerek üç ay boyunca ı. ıı�attı. İmadeddin Zengi daha önce Musul'dan ayrılıp Sincaı·'a git­ ı ı ı ı �t i . Halife, Musul ' a yeterli miktarda adam ve erzak bıraktıktan son­ ı .ı l �ağdat' a döndü. Yine aynı yıl Semsü'l Mülük İsmail, Ramazan ayının son on günü ı�·ıııde Dımaşk 'tan Hama üzerine yürüdü. Burası, daha önce belirtti­ J ' ı ı ı ı i z gibi, Busenc b. Böri 'yi 523 'de kovup el koyduğundan beri İma­ ıkıldin Zengi'ye aitti. Şemsü'l M ülük İsınail şehri kuşatarak bayram · .nhahı şehirdekileric çarpışmaya girdi. Fakat şehri ele geçirenıcdi ve ıa·rı döndü. Ertesi sabah dört bir yandan hücunıa geçti ve kuvvet zo­ ı ı ı y la şehre sahip oldu. Şehirdekiler eman di ledi ler. Onlara eman ver­ ı l ı k len sonra kaleyi kuşattı. O zaman şehirde hisar yoktu, şimdiki hisar ıl.ı Sultan Salahaddin'in yeğeni Takiyüddin Ömer tarafından uzunca l ı ı ı zaman diliminde yaptırılmıştır. Şemsü ' l Mülfık kaleyi kuşatınca l. ııle naibi onu korumaktan aciz kaldı. Böylece Şemsü' l M ülfık kaleyi l ' l' içindeki erzakları ele geçirdi. Bu olay Şevval ayında oldu. Şemsü' l l\1iilfık Rama'nın işini bitirdikten sonra Munkız ailesinden birinin l ıııde bulunan Şeyzer üzerine yürüdü. Şehri yağınaladıktan sonra l, n kyi kuşattı . Kale kumandanı kendisine para ve mal teklif ederek l ınrış istedi . Şeınsü' l Mülük teklifi kabul edip aynı yılın Zilkade ayı ı�· ı ı ıde Dıınaşk'a doğru yola koyuldu. •

Y ine aynı yıl Türkmenler toplanarak Trablus ' u kuşattılar. Şehirde­ !;renkler dışarı çıkarak çarpışma ya girdilerse de yenildi ler. Trabl us lınk iıni Kumas27 0 ve askerleri şehri terkederek Arin kalesine bck iııdi­ ln. Türkmenler orayı da kuşattılar. Kuınas yirmi süvarİyle birli kte l. ııleden kaçtı ve kaleyi kaderiyle başbaşa bıraktı. Frenkler bu arada i l ' k rar asker toplayarak Türkmenlerle çarpışınaya çıktılar. Fakat 1 iırkmenler karşısında tutunaınayıp Refne'ye çekildiler. Türkmenler ıll' onları kendi hallerine bıraktılar. �ı

/\ynı yıl İsınaililer Kadmus kalesini sahibi İbni Şemıun' dan satın .ı ldı lar.

' Bcrtrand.


260

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I � !

Y ine aynı y ı l dedesinin memluklarından biri Şemsü ' l Müluk İsıııaıl b . Böri'ye silahlı b i r saldırıda bulundu, fakat saHadığı kılıç isabel r ı medi. Bu arada Şemsü' l Müluk ' un memlukları toplanarak saldırga ı ı ı ı ı üzerine çullandılar v e yakalayıp konuşturdular. Memluk, "Ben bu ı . ı Müslüman l arı Şemsü' l Mülük'un zulmünden kurtarmak için yapt ııı ı · dedi ve yediği sopanın etkisiyle bu işte kendisine yardım eden kı ı ı ı adını verdi. Şemsü ' l Müluk herhangi bir tahkikat yapmadan onl;ı ı ı ı ı hepsini öldürdü. O saldırgan l a birlikte İ madeddin Zengi'nin 1 l . ı ma' dan esir aldığı kardeşi Sevinç ' i de öldürdü. B u olay yüzünden halk Şemsü ' l Müh1k İ smai l ' den nefret etti. 528 yılı (1 1 33/34):

Dıma ş hakimi Şemsü' l Müllık İsma i l , Tim vadisi reisi Dalıhak l ı Cendel 'in elinde bulunan Şakif kalesine saldırıp e l e geçirdi. B u o l a v Frenklerin gözünü yıldırdı ve böylece Havran'a çekildiler. Şemsiı 1 Müllık İsmail, Havran üzerine yürüyerek Frenkleri sıkıştırdı. Sonra ı L ı Taberiye tarafından saldırıya geçti . Frenkler beklemedikleri b u sald ıı ı karşısında panik halinde tekrar topraklarına döndüler. Sonra da Şcı ı ı sü' 1 Mülük' la barış anlaşması imzaladılar. Aynı yıl İmadeddin Zengi, Hamidiye Kürtlerinin tüm kalelerini dı· geçirdi. Kaleler arasında Akr, Sus ve başkaları da vardı. Sonra Hakka ri ve Kuvas kalelerini ele geçirdi. Yine aynı yıl Malatya hakimi Danişmendoğlu Suriye Frenk kı ı üzerine b ir akın tertipleyerek birçoğunu kılıçtan geçirdi. Aynı yıl Halife Müsterşid ile İmadeddin Zengi arasında barış !aşması yapıldı.

aıı

529 yıh (1 134/35):

Sultan Muhammed' in oğlu Sultan Tuğrul Cebel bölgesini ele gc\ı ren kardeşi Mesud'a yenildİkten sonra bu yıl içinde, Muharrem ayıııd;ı vefat etti. Onun doğumu da yine 503 yılı Muharrem ayında olmuş ı ı ı S o n derece akıllı b iriydi . Sultan Mesud onun vefat haberini alııll'a H emedan' dan harekete geçti. Bütün askerler onu karşılayarak itaat ll' rini arz etti ler.


1·.1 AM

TARİHİNDE TÜRKLER

261

Y ine bu yıl Dımaşk hakimi Şemsü' l Müluk İsmail öldürüldü. Onun doğum tarihi de 506 yılının Muharrem ayı idi. Annesi tarafından ayartı­ lıııı bir grubun ani saldırısı sonucu öldürülmüştü. Fakat öldürülüş sebebi l ıoıkk ında farklı görüşler vardı. Kimine göre onun zulmünden i liallah ı l ı yen insanlar annesine müracaat ederek şikayetçi olmuşlar, o da bazıla­ ı ıııı ayartarak bu suikasti tertiplemişti. Kimilerine göre ise anasının Bö­ ı ı 'ııin adamlarından Yusuf b. Feyruz adında biriyle gizli ilişkisi vardı ve yüzden Şcmsü'l Müluk anasını öldürmeyi tasarlamıştı, fakat anası \ı;ı;.ı kişilerle anlaşarak onu ortadan kaldırtmıştı. İnsanlar Şemsü'l M iilük'un öldürülmesinden dolayı sevince garkoldular.

lııı

Ondan sonra yerine kardeşi Ş ihabeddin M ahmud b. Böri geçti. İn­ �ıııı lar ona bağlılık yemini ettiler. Aynı yıl, Şemsü'l Mülük'un öldürülmesinden sonra İmadeddin Zengi üzerine yürüyerek kuşatma altına aldı. Şehir zor günler geçir­

1 >ıınaşk

ı ı ıcye başladı. Fakat şehri kolay kolay ele geçiremeyeceğini anlayan ll'ııgi, barış anlaşması yaparak geri döndü. Bu yıl H alife Müsterşid ile Sultan Mesud arasında çarpışmalar çık­ ı ı ı ı�tı ve sebebi de Mesud'dan memnun olmayan bir kısım askerin sul­ Iiilll terk ederek halifenin safına geçip, onu kışkırtmalarıydı. Halife de ı ıııların bu kışkırtmalarına kapılmış, mağrur bir şekilde Bağdat'tan ha­ ı l'kcte geçmiş, Mesud onu karşılamak için yola koyulmuştu. Aynı yıl ııı Ramazan ayının onunda iki taraf karşı karşıya geldi, fakat hali lenin ııskcrlerinin büyük bir kısmı Mesud'un safına geçince, kalanları mağlup oldu. Halife Müsterşid esir edi ldi ve askerleri yağmalandı. Mcsud, hal i­ !Cyi yanına alarak kardeşinin oğlu Davud b. M ahmud' la savaşmak için l lcmcdan' dan Meraga'ya gitti. Meraga'ya iki fersah ınesadefe karargfıh k ıırdu. Burada ayrı bir çadırda halifeyle kalarak onunla bir anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre halife M esud'a belli bir miktarda para getirecek vı.: bir daha da Bağdat'tan dışarı adımını atınayacaktı. Bu arada Sultan Sencer'in gönderdiği elçi Mesud'a gelmekteydi . Mesud ve askerleri onu karşılamaya çıktıklarında İsınail'iler hafifeye kaldığı çadırda bir saldırı ı�crçekleştirip öldürdüler. Bumunu ve kulaklarını keserek, adamlarından lıir kısmını da öldürdüler. Müsterşid Meraga dışında Zilkade ayının on yedinci gününe rastlayan Pazar günü öldürülmüştü. Öldürüldüğünde


262

TÜR KLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I � I

yaşı 43 üç yıl, üç aydı. Halifelik süresi on yedi yıl, yedi ay, yirmi güııd1ı Annesi Ümmü Veled'dir. Son derece belagatlı konuşurdu. El ya/ 1'.1 düzgün ve cesur biriydi. Ondan sonra oğlu Raşid Billah halife oldıı Sultan Mesud Bağdat'a mektup göndererek biatını bildirdi. Aynı yıl Sultan Mesud, Dübeys b. Sadaka'yı H oy şehri dışında h 1 haymasının kapısmda öldürdü. Mesud, bir Ermeni gulamı bu işle gı ı revlendirmişti. Gulam, Dübeys'in çömelmiş vaziyette parmağıyla Yl't ı çizmekle meşgul olduğu sırada başına dikilerek boynuna kılıçla vun ı ı ı öldürmüştü. O sırada Dübeys' in oğlu Sadaka Hille ' deydi. Dübeys" ı ı ı ölüm haberi gelince, babasmm askerleri onun çevresinde toplandılar Kalabalık bir grup oluştu. H er iki düşmanı da ortadan kaldırmaya b rar verdiler. Dübeys, Raşid B illah 'a düşmandı . Bu yüzden bu ikis ı ı ı ı (halifeyi v e Musud'u) birbiri peşi sıra ortadan kald ırmayı planladılar. 530 yılı (1 1 35/36):

Dımaşk hakimi Ş ihabeddin Mahmud b. Böri, Humus şehir ve kak sini teslim aldı. Bunun sebebi şu idi: Emir Kayırhan b. Karaca'nın �v ]atları olan adamları ve şehre vali tayin edilen kişi, İ madcddin Zengi ' ı ı i ı ı şehre v e kasabalarına s ı k sık düzenlediği saldı rılardan bıkıp usanmı�. Şihabeddin'e adam göndererek şehri ona teslim etmeyi, onun yeriıw kendilerine Tedmür'ün verilmesi teklifinde bulunmuşlardı. İ madeddi ı ı Zengi'nin Haleb v e Hama'da bulunan askerleri Humus'un Dıma�k hakiminin eline geçtiğini görünce, saldırıları yoğunlaştırdılar. Bunıııı üzerine Şihabcddin Mahmud İ madeddin'e barış tekl ifinde bulundıı Tarafların anlaşması üzerine, İmadeddin'in askerleri Humus'a düzenle dikleri saldırıları durdurdular. Şihabeddin, Humus'u derlesinin memlıı kunun oğlu Muinüddin Atsız'a ikta etti. Y ine bu yıl İmadeddin Zeng i ' nin Haleb ve Hama'daki askerle rı Zengi 'nin Hale b na ibi Es var' ın kumandası altındaki Lazkiye civarında bulunan Frenklere saldırdılar. Buldukları Frenkleri kıl ıçtan geçirdikr. Bol miktarda tekne, memluk, esir ve hayvan ele geçirip salimen geri döndüler. Aynı y ı l Halife Raşid hal' edilerek yerine Muktefi B i l lah getirildi. Abbasoğullarının otuz birinci halifesidir.


ı ıl \M I'ARİHİNDE TÜRKLER

263

Raşid B illah, İmadeddin Zengi ve benzerleri gibi o bölgedeki bazı ı ı w l i k lerle Sultan Mesud'a karşı gizli bir ittifak o luşturmuş, onu taht­ ı . ı ı ı ı ııdirip Davud b. Mahmud'u tahta kotarmayı amaçlamıştı. Mesud, l ı ı ı ı ı ı ı öğrenince ordusunu toplayarak B ağdat üzerine yürüyüp kuşatma .ı l ı ı ı ı a aldı. Bunu fırsat bilen ayak takımı halkı yağmaladı. Sultan Me­ ıııd, şehri elli küsur gün kuşattıysa da b ir sonuç alamadı. Bunun üzeri­ ııı· oradan Nehrevfm 'a geçti. Bu sırada Toruntay pekçok gemi getirdi. �k sud da tekrar B ağdat' a döndü ve Dicle 'yi batı tarafından geçti. l lııgdat'taki askerler arası ndaki söz birliği bozuldu. Böylece Sultan l lııvud Zilkade ayında Azerbaycan'a dönerken, Halife Raşid de İma­ ı l··ıldin Zengi 'yle birlikte Musul'a gitti. Mesud, halife ve Zengi 'nin ._ .- k ı p gittiğini öğrenince Bağdat'a yürüdü ve Zilkade ayının ortasında ,ı·l ı rc yerleşti. Sonra kadıları ve Bağdat ileri gelen lerini toplad ı . Hep lııı l ı kte Raşid'in M esud'la savaşmayacağına söz vermesine rağmen ı ıt.iinde durmadığı sebebiyle hal ' edilmesi yönünde, esasen bu işe ı • ı ı ı�ınekle kendini hal ' etmiştir şeklinde bir karar aldılar. Arkasından \ l ı ıstazhir' in oğlu Muhammed ' i halife ilan ederek Muktefi Billah lıık:ıbı verdiler. 531 yılı ( 1 1 36/37):

i nıadeddin Zengi Humus'a saldırdı. Şehrin hakimi Muinüddin At­ ııt'dı. Fakat Zengi bir sonuç alamadı ve Şevval ayının yirmisinde Bag­ ı ıı ı 'c giderek kaleyi kuşattı. Bu kale Frenklerio elindeydi . Bu dunıın l ıl'llklerin ağırına gitti. Prenslerini ve savaşçı larını toplayarak Zcngi 'yi l lagrin'den uzaklaştırmak için harekete geçtiler. İki taraf arasındaki .ıddctli çarpışma Freniderin yenilgisiyle sonuçlandı. Prenslerinin çoğu 1 aı,:arak kendilerini Bagrin kalesine attılar. İmadeddin Zengi kalcyi k ı ı�atma altına aldı ve içeridekileri bunalttı. Frenkler canlarının bağış­ l.ıııınasını istediler. Zengi, buna karşılık kaleyi teslim etmelerine ve elli lıııı dinar ödemelerine hi.ikmetti. Frcnkler bu iki şartı kabul edip, kaleyi l'l' e l l i bin di narı tesl im ettiler. Zcngi, Bagrin ' i kuşatma altında tuttuğu ptın lerde Kcfrtab ve Maarra'yı da Frenklerio elinden yolup almıştı. Maarra halkı Zengi'ye müracaat ederek Frenklerio el koydukları mülk­ kı min kendilerine iade edilmesini istediler. Zengi, onlardan mülklerinin yıı1. ı l ı olduğu listenin getirilmesini istedi, on lar bu listenin mevcut ol-


264

1

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLtli� ır

madığını söylediler. Bu defa Zengi, Haleb divanındaki vergi kayıtl:ıı 11 1 dan durumu tahkik ettirdi ve herkese mülkünü iade etti. 532 yılı ( 1 137/38):

İmadeddin Zengi Muharrem ayında Hama'ya geldi. Orad:1 11 Ba'lebek tarafına yönelerek Mecdel kalesini fethetti . Burası Dını;ı ı hakimine aitti . Sanyas kalesi dizdan kendisine adam göndererek iL1.r1 ettiğini bildirdi. Bunun üzerine Zengi oradan Humus' a geçip kuşa l 1 1 1ır altına aldı, fakat Rumların Haleb üzerine yürümeleri sebebiyle orad: 11r Selemiye' ye geçti. Arkasından tekrar Humus'u teslim olmaya ik1 1r1 için geri döndü. Şehir ve kale kendisine teslim edi l di. Zengi, burad:ı\ ken Dımaşk hakimi Şihabeddin M ahmud'un Zümrüd Hatun adlı aı1.ı sına dünür göndererek onu kendisine istedi. Bu kadın daha önce bl' i 1 r tildiği gibi oğlu Şemsü' l Mülük İ smail b . Böri 'yi öldürtmüştü. Y i 1ıı aynı kadın Dımaşk dışındaki Şakra Vadisi 'nde bir medrese yaptırıı ı ı·,. .

tı. Sonra bu hatun Ramazan ayı içinde Zengi 'ye getirildi, fakat esası·ıı Zengi'nin amacı onun vasıtasıyla Dımaşk'ı ele geçirmekti . Aynı yıl Rum hükümdan 5 3 1 ( 1 1 36/37) yı lında Ermeniler ve /\ ı ı takya Frenkleriyle çarpışmak için hazırlıklar yaparak bir sefere ı,: ı l, mıştı. Bu hükümdar bir sonraki yı l Haleb' e altı fersah mesafetki- ı Buzaa'ya gelerek kuşattı ve Recep ayının yirmi beşinde barış yoluyl.1 arasını teslim aldı, fakat halkına kötü davranarak bir kısmını öldürd 1 1 b i r kısmını esir aldı; şehir kadısını v e dört yüz kişiyi Hıristiyanlı�· . ı geçirdi. Şehirde on gün kadar kaldıktan sonra oradaki Frenklerle biı l ikte Haleb üzerine yürüdü ve Kuvayk denil en yerde karargah kurd11 Sonra Haleb'e saldırdı. Şehir halkıyla kendisi arasında şiddetli çaı .

pışmalar oldu. Bu çarpışmalar sırasında büyük Rum patriği [başk ıı mandan] öldürüldü ve Rumlar münhezim vaziyette Esari b ' e çekilerl'k orayı ele geçirdiler ve Buzaa' dan aldıkları esirleri orada bıraktı la1 Buzaalılar da ellerinde bulunan Rumları serbest bıraktılar. Böylcı:ı· Rum hükümdan ordusuyla Şeyzer üzerine yürüdü. Zengi 'nin Şey . zer'deki naibi Esvar, ordusuyl a Esarib üzerine yürüdü ve oradak 1 Rumları pusuya düşürüp öldürdü. Buzaalı esir v e çocukl arı kurtard ı Bu arada Rum hükümdan Şeyzer'e gelmiş ve şehir karşısında on sek i; mancınık kurdurrnuş, bunun üzerine şehir hakimi Ebu'! Asakir Sulta ı 1


1 1 AM TARİHİNDE TÜRKLER

265

lı Ali b. M ukalled b. Nasr b. Munkız el-Kenan!, Zengi'ye adam gön­ ılncrek yardım istemişti. Zengi, hemen harekete geçerek Hama ile �l·yzer arasındaki Asi nehri arasında karargah kurdu. Burada o ve ıı·;kcrleri her gün atianarak Şeyzer'i kuşatan Rum askerlerine şöyle bir p,orünüyorlardı. Zengi, ayrıca devriyeler çıkararak tek başına orada l ı ıırada dolaşan Rumları ele geçiriyordu. Rum hükümdarı, yirmi dört �·. iiıı boyunca Şeyzer'i kuşatmasına rağmen elleri boş olarak geri dön­ l l lck zorunda kaldı. Zengi ise onun peşine düşerek artçı kuvvetlerinden lıırçoğunu ele geçirdi. Bu arada daha önce belirtildiği gibi Halife Raşid Billah Bağdat'tan M usul ' a gitmiş, sonra Zengi ' den de ayrılarak Meraga'ya geçmiş ve o lıolgedeki meliklerin yanı sıra Sultan Davud'la tekrar hilafete dönme­ ıııc yardımcı olmaları konusunda anlaşmıştı. Sultan Mesud onlar ıı t.crine yürümüş; Davud ve diğerleri mağlup olmuştu. Askerleri yağ­ I l la l ama yapmak amacıyla çevreye dağıldıkları bir sırada Sultan Me­ ·.ııd otağında tek başına kalmıştı . Tam bu sırada Bozaba ve Abdur­ I lliıman Tağayaruk adında iki emir ona saldırdı. Sultan Mesud onlar k a rşısında mağlup oldu. Bozaba onun emirlerinden bir kısmını ve l l i l le hakimi Sadaka b. Dübeys ' i yakalayarak hepsini öldürdü. O sıra­ ıla Hali fe Raşid Hemedan ' da idi. Bu olaydan sonra Sultan Davud 1 ars'a gitti ve mevcut askerler oraya buraya dağıldı. Tek başına kalan ICışid Isfahan ' a gitti . Burada bul unduğu sırada Ramazan'ı n yirmi bc­ �ı ııde hizmetindeki Horasanlı bir kişi ikindi uykusuna yatmak üzerey­ k e n ona saldırıp öldürdü. Zaten yakalandığı hastalıktan nckahct dö­ lıcınine yeni girmişti. Onu Isfahan dışındaki şehristana dcfnctti lcr. ( l l lim haberi Bağdat 'a ulaştığında yalnızca bir gün yasını tuttular. Y ine aynı yıl M ardin hakimi Hüsameddin Timurtaş b. İlgazi D iyar­ Bekir'deki Hettac kalesini tamamı Diyar-ı Bekir hakimleri olan Mcrvanoğullarının elinden yolup aldı . Bunlar, Mervanoğullarının son lıakiyeleri idi. I

Aynı yıl Bağdat şıhnesi olan Sultan Mesud b . El-Bakış es-Silahi old ürüldü. Aynı yıl büyük bir deprem oldu; birçok şehir harabeye döndü ve R um halkından pek çok kişi hayatını kaybetti.


266

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M 533 y ı h ( 1 138/39) :

Muharrem ayında Sultan Sencer ordusuyla Harezmşah Atsız lı Muhammed b. Alustekin27 1 üzerine yürüdü. Bu Muhmmed b. Aluslt•· kin ' den 409 ( 1 0 1 8/ 1 9) yılında devlet kurduğu sırada söz edilmi�ı i Atsız da ordusunu toplayarak Sencer' in karşısına dikildi, fakat sava�ı kaybetti. Sencer, Harezm' i ele geçirerek Atsızın' ın yerine bir başkası ­ nı tayin edip, aynı yılın Cümadilahire ayında Merv ' e döndü, fak:ıl onun çekip gitmesinden sonra Atsız geri gelip Harezm'de durum:ı hakim o ldu. Yine bu yıl D ımaşk hakimi Şihabeddin Mahmud b. Böri b. Tu ğ ­ tekin Şevval ayında öldürüldü. Onu, ikindi uykusuna yattığı bir sır:ı da en yakınında bulunan ve kendisiyle birlikte uyuyan gulamlarındaıı üç kişi katlett i . Bu üç kişi onu öldürdükten sonra kaleden çıkarak kaçtı, fakat yalnızca bir kişi kurtuldu. Diğer ikisi ele geçirilip asıld ı . Ş ihabeddi n ' i n öldürül mesi üzerine Ba' lebek 'te bulunan kardeşi C�­ rrıaleddin Muhammed b. Böri 'ye haber gönderildi , o da gelip D ı ma�k 'ta hakimiyeti ele geçirdi . Aynı yılın Zilkade ayında İmadeddin Zengi, Ba'lcbek üzerine yii· rüyerek kuşatma altına aldı ve şehre yönelik on dört mancınık kurdu. Şehir halkı kendisinden canlarının bağışlanmasını isteyerek şehri tes­ lim ettiler. Bunun üzerine İmadeddin Zengi şehir kalesini kuşattı. K:ı­ ledek i ler de can güvenliği talep ederek kaleyi teslim ettiler. Ama Zeıı­ gi kaleyi teslim aldıktan sonra içeridekilere zulmetti ve hepsini astırdı . Şehir halkı sabah vakti bunu haber alınca çok öfkelendi ve Zengi'yc uyarıda bulundu. Esasen bu şehir Cemaleddin Muhammed Bağdat'a hakim olduktan sonra Muinüddin Atsız'a taslİm ed ilmişti . Enez, 2 7 Dımaşk hakimi Cemaleddin M uhammed 'in anasıyla evlenmişti. Bıı Enez ' i n (Atsız'ın) çok sevdiği bir cariyesi vardı ve onu Ba' lebek 'c götürmüştü. Zengi Ba' lebek' i aldığında bu cariyeyi de beraberinde götürmüş ve onunla H aleb'de evlenmişti. Bu cariye Zengi Caber kale­ si önünde öldürülünceye kadar onunla birlikte kaldı. Sonra onun oğlu

271 �7"2

Anuştekin olmalı, muhtemelen Araplar onu o sıralarda bu isimle tanıyorlardı. Atsız olarak okuyun, Araplar Enez diye söyl üyorlardı .


ı· .ı 'IM TARİHİNDE TÜRKLER

267

�� ı ı rcddin M ahmud Zengi bu kadını Enez'e (Atsız'a) gönderdi ki, l ıı Lılıare bu ikisi arasında dostluğun sebebi de bu olay oldu. 534 yılı ( 1 1 39-1 1 40):

i ı na deddin

Zengi,

Dımaşk

üzerine yürüdü ve şehri kuşatma

a lt ı n a

.ı l d ı . Şehir hakimi Cemaleddin Muhamm ed ' e Ba' l e bek v e Hu mus' u lı 11 ı · ı�ladı, fakat burada yaşayanlar daha önce Ba ' l ebek halkına yap tığı

1 1ıl iimden dolayı onu istemediler. Bu yüzden Rebiulevvel ayında Dar­ gelen Cemaleddin Bağdat'ı bırakmamak için direnmeyi sürdür­ ılıı, ı·�ıkat bu sırada hastalandı ve Ş a b an ayında öldü. Onun ölümü üze­ ı ı ı ı L' Zengi D ım aşk' ı ele geçirmeye azınett i y se de, y apt ığ ı kuşatma ve ı · ı n l i ği çatışmalar bir sonuç getirmedi. Cemaleddin ö l ürke n yer i n e M ı ı c i ıi1ddin Abak b. M u hammed b. Böri b. Tuğ t ek in ' i t a yi n ett i . O da ı L' ıııaleddin ' i n ölümi.i n ü g i z ley erek direnmeyi sü rdürdü . Zcn g i de el i l ııı� olarak ülkesine geri dönmek zorunda kaldı . ' l . ı ya

O yıl Suriye'deki dep re m ler devam etti ve özel likle Haleb'te büyük

oldu. Şehir halkı korkudan evlerin i terk ederek salıraya � ,·k ildi. Deprem Saf'er ayımn dördünden on dokuzuna kadar devam etti. L ı l ı ribata sebep

Yine aynı y ı l

Z eng i Şehrizor'u ele geçirdi. Şehir hakimi Kaycak b. ve ordu su Zcngi ' n i n hak i m i y etini kabul etti .

·\ ı ., l anşah e t -Türkman i

bu y ı l S u ltan Sencer ' i n önde gelen emirlerinden Cevher27 ' ö l ­ d ii ı ü l dü. Cevher'in devlet idaresinde önemli bir yeri vardı v e Rcy o ı ı a Yine

13üyi.ik Selçuklu İmparatorluğu'nun önde gelen emirlerindendir ve tanı

ad ı

ihtiyiirüddin Cevher e ı -Tacl' dir. Sultan Sencer'in annesinin gulfımı idi ve onun ölümü nden sonra kendisine kalmıştı. Cevher, hızlı bir şek i lde yübcldi ve hatta emri altındaki ordusunun sayısı 30 bine kadar çıktığı dönemler oldu. Onun Batıniler tarafindan öldürülmesiyle ilgili rivayetlerden b irisi yukarıda emiatılan r ivayettir. B ir d i ğer rivayere göre ise Su ltan Sencer, Cevher'in ııütCızunun bu şeki lde artmasından rahatsız olarak onu ortadan kaldırınaları için Biitınllerle an laşm ışt ı . Cevher de bu durunwn fark ındaydı . Hatta bir gün Sultan Sencer, ağzını arayarak ona: "Ey Cevher, bu nıe l'unların sana bir zarar vermesinden korkuyorum, onlardan sakın" demiş ve Cevher de cevap olarak: "Eğer beni kendinden emin edersen hiç kimseden korkmam, bunların gai lcsi­ ni defetmek hususunda kimseden yardı m istemem" cevabını vermişti . Bir süre sonra Sencer'in sarayının debiizinde Batınilerden bir cemaat üzerine atlayarak


268

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAlm ı

verilen iktalar arasındaydı. İsmailller kadın kıyafetiyle ona yakla�t ı l. ıı ve kendisinden yardım istiyormuş gibi yaptılar. Cevher onları di ııkı ken saldırıp ö ldürdüler. 535 yılı ( 1 1 40/4 1 ) :

Sultan Sencer' in elçisi Halife Raşid'den alınmı� olan Hz. Peyga ı ı ı ber ' in hırkası v e asasıyla gelerek bunları Halife Muktefı' ye iade ett i . B u yıl İsmaililer Suriye'de M asyaf kalesini ele geçirdiler. K a l ı· nin dizdan Şeyzer halkından Munkız oğullarına mensup bir mem l ı ı l, tu. İ smailller bir hile ile kaleye çıktılar ve onu öldürerek kaleyi l' ir geçirdi ler. 536 yılı (1 1 4 1/42):

Türkler, kafirler ve Sultan Sencer arasmda büyük çatışmalar ç ı k ı ı Harezmşah Atsız Sultan Sencer tarafından mağlup edi l ip oğlu öldli ı ı ı lünce, durum çok ağırına gitti ve Kitay hanına mektup yazıp onl:ıı ı Maveraünnehr' i ele geçirme konusunda teşvik etti. Kİtaylar da 400 lıı ıı kişilik bir orduyla Maveraünnehr üzerine yürüdüler. Sultan Sencvı onları karşıladıysa da, mağlup oldu ve pek çok asker kaybettiği gilıı büyük emirleri de esir düştü. Müsl ümanlar yenilince Harezmşah A t s ı : Horasan üzerine yürüyerek Sencer'in hazinesini v e ülkesini yağma L ı dı. Böylece Kitaylar v e kafir Türkler Maveraünnehr'e yerleşti ler. 537 yıh ( 1 1 42/43):

İmadeddin Zengi büyük bir orduyla Esb kalesini ele geçirdi. b l ı kalesi Hakkari Kürtlerinin elindeki e n büyük v e e n müstahkem k:ılı· idi. Zengi kaleyi ele geçirdikten sonra yerle bir edilmesini ve onıııı yerine İmadiye kalesinin yapılmasını emretti . Esasen bu kale büyü� , fakat harabe bir haldeydi. İmadeddin kaleyi tamir ettirdikten soııı : ı kendi adına izafeten İmadiye adını verdi.

onu öldürmüş, harem tarafında bulunan feryatları duyan Sultan Sencer de l ı ı ı işten haberi olduğunu belli edercesine "Cevher katlolundu" demişti. Cevhcr'ı· bağlı adamlarından Rey valisi Abbas, efendisinin Biitınller i n tuzağı sonucuıı da öldürüldüğünü duyunca onlara savaş açtı. Satınllerden pek çoğunu öldii rüp, ülkelerini harap etti


ı ı 1\M TARİHİNDE TÜRKLER

·

269

O yıl Frenkler deniz yoluyla Sicilya' dan Trablusgarb 'a gelerek �·lıri kuşatma altına aldılar, fakat sonra geri dönüp gittiler.

Aynı yıl M alatya ve sınır bölgesinin hakimi olan Danişmendoğlu M ı ılıammed öldürüldü. Böylece toprakları Konya Selçuklu sultanı r-. ksud b. Kılıç Arslan'ın eline geçti. 538 yıh (1 1 43/44):

Sultan M esud ' la İ madeddin Zengi arasında barış devam etti . Aynı yıl Zengi ordusuyla Diyar-ı Bekr üzerine yürüyüp Tanza, Es­ f'. :ırd, Harran kaleleriyle Ravak, Matlis, Bansebe ve Zülkarneyn h isar­ lıırıııı ele geçirdi. Mardin' de Frenklerin elinde bulunan l-l ameleyn, M cvzer hisariarını ve Joscelin ' in elindeki Tel Mevzer'i de ele geçirdi. Yine aynı yıl Sultan Sencer ordusuyla Harezm üzerine yürüyerek kuşatma altına aldı. Atsız, elçi ler göndererek eman diledi. Sultan �:cııcer onun talebini kabul ederek barış aktedip Merv'e geri döndü. A t sız'ı

İmadeddin Zengi, Hadise kasabalarından A ne'yi ele geçirdi. Davud b. Sultan Mahmud b. Muhammed b. Melikşah kendisini tanı­ ı ı ı:ıyan kişilerin kurdukları pusuya düşerek katledildi? 74 539 yiiı ( 1 1 44/45):

İ madeddi n Zengi, 28 günlük bir kuşatmadan sonra Roha ( U rfa) :iclırini Frenklerin elinden aldı. Arkasından yine Fırat'ın doğu kesi ­ ıninde Frenklerin elinde bulunn Suruc ve diğer kasabaları ele geçirdi. l l in�'yi (B irecik) de kuşatmıştı, fakat Musul'daki naibi Nasırüddiıı !,':ıkır'ın öldürülmesi üzerine kuşatmayı kaldırıp geri döndü. Çakır' ı n ııldürülme sebebi şudur. B i r defasında Zengi'nin yanında Alparslan b. Sultan Mahmud b. Muhammed b. Melikşah vardı ve Zengi "Sahip ıılduğum topraklar Musul'daki Aplarslan'a aittir" demişti. Bu Çakır da ona büyük hizmetlerde bulunan biriydi. Fakat Alparslan'ı Zengi ' nin dinde bulunan toprakları ele geçirmeye teşvik ediyordu. B ir gün Al­ parslan 'ın huzuruna girince, onun adamlarının saldırısına uğradı ve katledildi . Zengi' nin önde gelen beyleri toplanarak Alparslan ' ı tutuk1

Davud b. Muhammed de Batıniier tarafından öldürülmüştür.


270

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I � I

ladılar, fakat o kimsenin adını vermedi. Zengi, B ire'yi kuşatma altı ııd.ı tuttuğu günlerde bu durumu haber alınca bir fitne çıkmasından korb rak geri döndü. Ne var ki Frenkler de Zengi karşısında zayıf olduHı rını anlamışlardı. Mardin hakimi Necmeddin'i elçi göndererek Bire ' y ı teslim ettil er. Böylece B ire Müslümanların eline geçmiş oldu. 540 yıh ( 1 1 45/46) :

Ali b. Dübeys b. Sadaka, Sultan Mesud'un elinden kurtuldu. Sult;ıı ı . onu Tikrit kalesine hapsettirmişti, fakat Ali oradan kaçınayı başarar;ıl· Hille'ye gitti ve çevresine kalabalık bir taraftar toplamayı başardı. 54 1 yılı (1 1 46/47):

İ madeddin Zengi Caber kalesine gelerek kuşatma altına aldı. Kalr o sırada A l i b. Malik adında birinin el indcydi . Zcngi, arkasından 1 · 1 Cezire [Cizre] yakınlanndaki Fenek kalesine bir ordu sevk etti . Cahrı kalesinin kuşatması uzayınca Zengi , M enbic hakimi Hassan l'l Ba' lebeki'yi kaleyi elinde bulunduran kişiye elçi olarak gönderd ı Hassan o kişiye "Söylesene, seni elimden kim kurtaracak?" dedi. ( '; ı ber kalesinin hakimi şu cevabı verdi: "Beni, seni B elek b. Behram lı Artuk 'un el inden kurtaran kişi kurtaracak !" Belek, Menbic kalesini kuşattığı sırada atılan serseri bir akla hay;ı tım noktalamıştı. Hassan, Zengi 'nin yanına döndü ve bu konuşmadaı ı hiç söz etmedi . Zengi Caber kalesini kuşatmayı sürdürdüğü bir sıratLı bir gün kendi memluklarından bir grubun saldırısına uğradı ve öldi't rüldü. Rebiulahir ayının beşinci günü ona bu suikastı tertipleyen kı Caber kalesine kaçtılar. Kale surları üzerindekiler aşağıdakilere bağ ı rarak Zengi'nin öldürüldüğünü bildirdiler. Zengi'nin çadırına gircıı arkadaşları onu kanlar içinde buldular. İmadeddin, yakışıkh, esmer renkli, parlak gözlü, yaşı atmışı gcı,: miş, saçianna kır düşmüş bir kişiydi. Rakka 'ya defnedildi. Dıma�k hariç M usul ve çevresi onun hakimiyetindeydi. Oldukça cesur biriyd ı Zengi' nin çevresi kendisine düşman olan kişilerce çevriliydi, fak;ıı bunların hepsi onun hakimiyeti altındaydı. Öldürüdüğü gün oğlu N ıı reddin Mahmud yanındaydı. Nureddin, ölü babasının parmağındak ı yüzüğü alarak Haleb'e geldi ve orayı ele geçirdi. Selçuklu Alparslaıı


1�1

AM TARİHİNDE TÜRKLER

271

l ı . Mahmud b. Muhammed b . Melik�ah da Zengi'nin öldürüldüğü gün oııunla birlikte olanlar arasındaydı.

Zengi 'nin öldürüldüğü gün askerlerinin b ir kısmı yıyıp içmekle, �·�lence ve şarkı dinlemekle meşguldü. Alparslan, Rakka'ya giderek �eh re kapandı. Zengi devletinin önde gelenleri oğlu Seyfeddin Gazi 'ye ııdam gönderek durumu bildirdiler. Bunun üzerine Seyfeddin Musul ' a gelerek duruma el koydu. Bu arada A lparslan'ın askerleri onu terk l'l ın işlerdi. O ise Musul ' u ele geçirmek amacıyla yola koyuldu. Fakat /.engi'nin oğlu Gazi tarafından tutuklanarak Musul kalesine hapsedi l­ ılı ve böylece Seyfeddin Gazi Musul ve civarının hakimi haline geldi. İmadeddin Zengi 'nin öldürülmesinden sonra Dımaşk hakimi nin oğlu Mucirüddin, Ba'lebek kalesinin üzerine yürüyerek kuşatma altına aldı. Ncemeddin Eyyub b. Şazi kal en in dizdarıydı ve Zengi 'nin çocuk­ larının hemen yardımına gelemeyeceklcrinden cndi�c ettiği için onun­ la anlaşıp kaleyi teslim etti ve ondan Dıma�k'taki birkaç köyü ikta olarak aldı. Ayrıca para da aldı ve Dımaşk'a gitti. 542 yılı (1 1 4 7/48) :

Haleb hakimi Nureddin Mahmud b. Zengi Frenklerin topraklarına gı rerek Ertah 'ı, 275 Mamu l e kalesin i, Basurfut ve Kafrlasa'yı 276 ele geçirdi. Aynı yıl Alman hükümdarı 277 harekete geçti. Almanların menılekc­ ı i Konstantiniyye topraklarıdır. Alman kralı kalabalık bir orduylu Su­ rıye'ye geldi ve Dımaşk üzerine yürüyerek kuşatma altına aldı. Dı­ ı ııaşk hakimi Mucirüddin Abak b. Muhammed b. Böri, şehrin idaresi ve halkın meseleleriyle uğraşma görevini ise dedesi Tuğtekin ' i n mem­ lııku Atsız ifa ediyordu. Rebiulahir ayının altısında Dımaşk'a doğru yürüdüler. Alman kralı Yeşil Meydan'a indi. Atsız, Musul hakimi Seyfeddin Gazi'ye haber giindererek yardım istedi. Seyfedd in, ordusuyla harekete geçti. Kardeşi

Haleb kasabalarından birinde yer alan sarp bir kale. " Haleb civarında dağlık bir belde. 1

Almanva imparatoru III. Konrad ve Fransa Kralı VII. Louis.


272

T(I R KLER HAKKIN DA GÖRDÜKLERİM VE DUYDU KLAR I �!

Nureeldin Mahmud da onunla birlikteydi. Humus'a geldiklerinde Frenk ler telaşa kapıldılar. Atsız Suriye Frenklerine adam göndererek Alm:ııı kralını terk etmeleri halinde Banyas kalesini verme vaadinde bulundıı Frenkler çekip gideceklerini, ancak M üslümanlara yardıma gelınesi ı ı ı bildirdiler. Höylece Frenkler Dımaşk'tan kendi topraklarına döndü ler Atsız da anlaşmaya uyarak Banyas kalesini onlara teslim etti. Aynı yıl Nureeldin Mahmud' la Frcnkler arasında çukur bir yenk çarpışmalar olmuş ve Frenkler yen i lmiş, pek çok kayıp ve esir verm i � !erdi. Nureddin, esirler v e ganimetierden b i r miktarını Musul hakiıı ı ı olan kardeş i Seyfeddin Gazi'ye gönderdi. Horasan'dan Irak, Suriye ve M ağrib'e kadar büyük bir pahalılık ya şandı. Salahaeldi n ' in kardeşi Nureeldin Şahinşah b. Eyyub öldürüldii Onu Frenkler Dımaşk'tan çekilirken öldürdüler. Çünkü Müslümanlarloı Frenkler arasında bir çatışma çıkmış ve Şahinşah öldürülmüştü. Şahiıı şah Salahaddin ' den yaşça daha büyüktü. Bu ikisi kardeşti. 544 y ı l ı ( 1 1 49/50):

Musul hakimi Seyfeddin Gazi b. İmadeddin Atabek Zengi, Cümad i lahire sonlarında yakalandığı şiddetli bir hastalık sebebiyle hayatııı ı kaybetti . Hakimiyet süresi ü ç yıl bir ay ve yirmi gündii Yakışıklı biri y di. 500 yılında dünyaya gelmişti. Arkada bir oğul bıraktı. Onu amcası Nureeldin büyüttü ve çok iyi davrandı . Fakat bu oğul genç yaşta veüıı etti ve onun ölümüyle birlikte Seyfeddin Gazi'nin soyu kesildi. Bu Sey­ feddin çok cömert bir insandı. Her gün askerine sabah ve akşam pd çok yemek çıkarırdı. Atla giderken başının üzerine sancak taşıyan ilk kişi odur. Askerlerine de bellerinde kılıçla ata binmelerini emretmişl i. Bu şekilde ata binen askerlerin topuzları diz kapaklarının altında bulu nuyordu. Daha sonra o çevredeki başkaları da onu taklit etti. Seyfeddiıı Gazi vefat ettiğinde, kardeşi Kutbuddin Mevdud b. Zengi Musul'daydı . Vezir Cemaleeldin v e başkomutan Zeyneddin onu tahta çıkarma konu sunda anlaştılar ve bağlılık yemini ettiler. Böylece Seyfeddin' in ülke­ sindeki halk da ona itaat etti. Kutbuddin tahta çıktıktan sonra Mardiıı hakimi Büsameddin Timurtaş' ın kızı H atun'la evlendi. Bu kadın dahoı önce Seyfeddin 'le evlenmiş, fakat gerdeğe girerneden Seyfeddin ölmü� tü. Kutbuddin 'in çocuklarının anası bu kadındır.


1'11 AM

TARİHİNDE TÜRKLER

273

Aynı yıl Nureddin Mahmud b. Zengi Harım kalesini kuşattı. An­ ı akya hakimi Princeps (Raymond) Frenklerden kalabalık bir ordu top­ l11yarak Nureddin'in üzerine yürüdü. İki taraf arasındaki savaş Nured­ ı l ı n ' in zaferiyle sonuçlandı. Frenkler pek çok kayıp verdiler. Princeps öldürülünce yerine oğlu Bohemund geçti. Bohemund he­ ı ııız çocuk yaştaydı. Annesi yine Princeps denilen başka bir adamla ı·vlcndi. Nureddin onlar üzerine de bir gaza seferi düzenledi. Savaştan t1ıl crle çıktı ve birçok kişiyi öldürdü veya esir aldı. Aynı yıl Dımaşk hakimi Muinüddin Atsız vefat etti. 545 yılı (1 1 50/51 ):

N ureddin Mahmud b. Zengi Farniye üzerine yürüdü. Şeh ir kalesini l . ı ı �atarak Frenklerin elinden yolup aldı. Kaleyi asker ve erzakla tah­ Il i m etti. Çünkü Frenkler kaleyi geri almak için bir araya toplanmış­ l.ırdı, fakat Nureddin onlardan önce kaleyi ele geçirmiş, onları da da­ ı • ı t ın ıştı. 546 yılı ( 1 1 5 1/52):

Nureddin, Joscelin karşısında mağlup oldu; fakat daha sonra Josce­ esir düştü. Joscelin Frenk korsanlarının en büyüklerindendi. Cesur­ ı l ı ı ve iyi bir stratejistti . Nureddin onun topraklarını ele geçinneyi ka­ l ıı s ı n a koymuştu, fakat Joscelin daha kalabalık bir Frenk ordusu topla­ lııı

ı l ı ve Nureddin üzerine yürüdü. Çarpışma Müslümanların yeni lgisiyle ıııııuçlandı . Esir edi lenler arasında s ilahdar da vardı ve Nured d i n ' in ,ı J;ılıı ondaydı . Joscelin bu silahı Konya ve Aksara [Aksaray] hakimi Mc·md b. Kılıç Arslan'a gönderdi ve "Bu silah damadının s i l ahıdır, .,,·ı ıin başına daha da büyük bela gelecektir" dedi. Bu durum Nured­ ı l ı ı ı ' in çok ağırına gitti ve Türkmenleri toplayarak Joscelin'i yakala­ ı ı ı:ıyı veya öldürmeyi başarmaları halinde çok para vereceği vaadinde l ı ı ı l undu . .loscelin'in ava çıktığı haberi gelmişti. Türkmenler onu yakalayarak lı:ıpsettiler. Joscelin onlara çok para vaad etti, onlar da onu bırakınayı kıır;ırlaştırdı lar. B u Türkmenlerden bir tanesi Nureddin' in Haleb naibi ı lıl'ı Bekr b. D aye'ye giderek durumu bildirdi . Ebu Bekr hemen asker ı1·vk ederek yanlarında Joscelin'in bulunduğu Türkmenleri yakaladı


274

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERiM VE DUYDUKLA H I �t

ve böylece Joscelin esir edilerek Nureddin' e getirildi. Joscelin'in t·� ı ı edilmesi fetibierin en büyüğü idi. Çünkü böylece Hıristiyanlık l ı ı ı hezimet yaşamış oluyordu. Joscelin esir alındıktan sonra Nuredd ı ı ı onun topraklarına yürüyerek e l e geçirdi. E l e geçirilen şehirler şunl:ıı dı: Tel B aşer, Ayntab [Antep], Deluk,m İğzaz, Tel Halid, Kavr:ı · Ravendan, Burcurrassas, Hısn el-Bare, Kefrsud, Kafrlasa, Marw1 Nureddin ele geçirdiği her yere bir hisar yaptırarak asker ve müh i ı ı ı matta tahkim etti.

•.

547 yılı ( 1 1 52/53) :

Recep ayının başında Sultan M esud b. Muhammed b. Sultan M r likşah H emedan 'da vefat etti . Mesud, 5 0 2 yılının Z i lkade ayıı ıdıı dünyaya gelmişti. Onun ölümüyle birlikte Selçuk lu hanedan ı ı ı ı ı ı yıldızı da söndü. Ondan sonra peşinden koşulan b i r sancak da l ı • . ı lanınadı . Düzgün ahlaklı ve şakacıydı. insan lara iyi davranırdı. ( ı i ınertti ve tebaasının mal ına asla göz di kınezdi. Mesud'un ölümünden sonra tahta yeğeni Melikşah b. Mah ı ı ı ı ı ı l geçti v e hutbe onun adına okutu ldu. Fakat ülkede bütün ipler H aslwl· adında bir eınlrin elindeydi . Hasbek aslen Türkınen'di; Mesud ' ı ı ı ı hizmetine girmiş, hızlı bir şekilde yükselmişti. Daha sonra b u Haslıı � Sultan M e likşah'ı tutuklayurak hapsetti ve Huzistan 'da bulunan k o ı ı deşi M uhammed b. Mahınud'a adam göndererek yanına getirtip tal ı ı . ı kotardı. Amacı onu elinde tutmak suretiyle ülkede hutbenin kcı ıı lı adına okunmasını temin etnıekti . Fakat Muhammed' in geldiği g ı ı ı ı Sultan ll. Mahmud Hasbek'in üzerine yürüdü. Onu v e Zengi Candaı ı öldürerek başlarını sokağa atınca, taraftarları dağıldı. Aynı yıl Frenkler top lanarak Deluk 'u kuşatmış olan Nuredd iıı ' ııı üzerine yürüdü ler. Nureddin kuşatınayı kaldırı p onlarla savaşt ı 1 , . mağlup etti. Pek çok kişi öldürüldü ve esir alındı. Nureddin tek ı . ı ı Deluk' un nıuhasarası i şine döndü v e orayı e l e geçi rdi .

21�

Haleb civarında bir kasaba.


1 .1 1\ M TARİHİNDE TÜRKLER

275

Gur devletinin kuruluşu ve Sebüktekin hanedanının yıkılışı < i ur hükümdarları arasında ilk meşhur olan kişi Hüseyin ' in oğulla­ ı ı ı ıd an Muhammed adında biridir. Muhammed, Sebüktekin ailesinden ı ılıııı

Gazne hakimi Behramşah b. Mesud'un damadıydı. Behramşah'a ılıınıini arzetmek amacıyla Gazne'ye geldiği süsünü vermiş, fakat ı\ ı ı ı d en başka şeyler geçirmişti. Ne var ki Be hram onu yakaladı ve oldiirdü. M uhammed' in öldürülmesinden sonra kardeşi Sevda b. Hü­ oı"Vin Gur meliki olarak tahta kotarıldı . Sevda, kardeşinin intikamını . ı l ı ı ıak için Gazne üzerine yürüdü. İki taraf arasında çıkan savaş B eh­ ı .ııı ı�ah'ın zaferiyle sonuçlandı ve Sevda öldürülürken askerleri de ılıl)'ılıp gitti. Sevcia 'dan sonra kardeşi Alaadelin b. Hüseyin tahta çıktı 1 l' ( iazne üzerine yürüdü. Alaaddi n, Behramşah ' ı mağlup ederek Gaz­ ııL•'y i ele geçirdi ve kardeşi Seyfeddin'i vali olarak atadı. t\.laaddin Gur'a döndükten sonra Gazne halkı Behramşah ' la tekrar ı ı ıasa geçti . Behramşah onlarla birleşerek Scyfcddin' i mağlup etti ve o ıldii rdü ve tekrar Gaznc tahtına oturdu. Fakat bir süre sonra vefat · ·ı l ı ı ıce yerine oğlu Hüsrevşah geçti. Alaadelin b. Hüseyin tekrar Gazne IIterine yürüdü. Onun şehre yakl aştığı sırada H üsrevşah oradan ayrı l ıp l l'lıavur'a279 gitti. Alaadelin de Gazne'yi ele geçirerek üç gün boyunca , ıı�ınalad ı. 2 �° Kendisine "sultanu ' l muazzam" unvanı aldı ve Su lçuk lu lı

l l indistan' da

büyük bir şehir.

'\ laaddin Gaznc' de tam bir kati i am sergiledi. Şehir neredeyse lamamen

yakılıp y ık ı ldı ve aha l i kıl ıçtan geçirildi. H atta son Gaznelilerin kemikleri ı ııczarlardan

çıkarı larak

yakıldı.

Bu

çirkin

hareketinden

dolayı

ona

"Cihansfız" yani "cihanı yakan" lilkabı verildi. Fakat Alaaddin Gazne'yi cl ınde

tutmayı gerekli görmedi . Çünkü Selçuklu sultanı Sencer batı tarafından

onu tehdit etmekteydi . Bu arada el-Ömeı l'nin Behramşah 'ın Gazne düşmeden iince ö ldüğü şeklindeki kaydı da yanlıştır. Tabakat-ı Niisiri'nin yazarı l lchramşah'ın Alaadd i n ' in çekilmesinden sonra tekrar Gazne'ye döndüğünü y azmaktadır. Al aaddin Gazne' den çekilirken Bust şehrini de harabeye çevirmiştir k i , şehir harabeleri halen durmaktadır. Bu arada Selçuklu sultanı Sencer yaklaşmıştı. Alaaddin kaçamayacağını anlayınca savaşı kabul etti, ı:ıkat ordu satlarındaki Türk, Halaç ve Guzlar onu terkederek Sencer' in safına


276

T Ü RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLAJm ı

sultanları gibi çetr taşımaya başladı . B u adetini bir süre sürdürdü. S o ı ı ra yeğeni Gıyaseddin Muhammed b. Sam ve kardeşi Ş ihabeddin M ı ı hammed b. Sam'ı Gazne'nin başında bırakarak geri döndü. Ama l ı ı ı süre sonra bu i k i kardeşle Alaaddin arasında savaş çıktı v e yeğc ı ı l l·ı amcalarını mağlup edip esir aldılar. Nedense sonra serbest bıra k q ı tahta katardılar v e hizmetine girdiler. Böylece Alaaddin sultan olaı . ı l. hayatını sürdürmeye devam etti ve kızını yeğeni Gıyaseddin ' le ev k ı ı dirdi; ayrıca onu veliaht tayin etti v e ölünceye kadar tahtta kaldı. Onun ölümünden sonra tahta Gıyaseddin Muhammed b. Sam b. l l ı ı seyin geçti. Hutbe Gür'da onun adına, Gazne'de ise melik adına ok ı ı ı ı du. Daha sonra Guzlar Gazne 'yi e l e geçirdiler v e o n beş yıl boyııı ıı . ı ellerinde tuttular. Gıyaseddin, kardeşi Şihabeddin'i Gazne 'ye gönderı lı Guzlar mağlup oldular ve çok kayıp verdiler. Şihabeddin Gaznc \ ı civarını ele geçirdi. E l e geçirdiği yerler arasında Kirman, Şuturv:ııı Malı-ı Sind, Verd ve Lehavur da vardı. Hüsrevşah Lehavur'daydı. Ş i l ı. ı beddin onu affetti ve iki ay boyunca güzel bir şekilde ağırladı. Gıyasl·ıl din bunu haber alınca Şihabeddin'e adam göndererek Hüsrevşalı ' ı ı ı yanına gönderi lmesini istedi. Şihabeddin emre itaat etti ve Hüsrevşalı ı göndermeyi kabul etti . Hüsrevşah ona "Ben senin kardeşini tanını ıyı ı rum. Ben kendimi sana teslim ettim" dedi. Şihabeddin, onu teselli L' l l ı ve oğlu "Mabih"i onunla birlikte Gıyaseddin'e gönderdi. Ayrıca l ıı·ı ikisini koruması için belli miktar da muhafızı da refakatlerine verı l ı Onlar Gür'a geldiklerinde Gıyaseddin onlarla görüşmedi v e yalı1 11ı .ı onun emriyle bir kaleye alındılar. Bu onların son demi oldu. Hüsrevş: ı l ı Sebi.iktekin hanedanının son temsilcisiydi. Hanedanları 366 (976/7 / ı yılında başlamış ve yaklaşık 2 1 3 yıl hüküm sürmüşlerdi.

geçtiler. Alaaddin esir düştü, fakat Sencer bir süre sonra onu serbest bır:ı � I J ' tekrar ülkesinin başına tayin etti. Guzların Sultan Sencer'e karşı başl:ıyıııı isyanları Selçuklu sınırları dışına taştı ve Guzlar Gazne'yi de istila ettiler. Guriler, Afganistan'da hüküm sürmüş Müslüman bir hanedandır. ı iııı me likleri, mensup oldukları ailenin büyük bir İran soyundan geldiğini

1•

Dahhak ' ın torunlarından olduğu iddia edilen Şansab ' a dayandığını ileri siııı

ı

ve bu yüzden kendilerini Şansabani diye takdim ederlerdi . Fakat bu iddi:ıııııı gerçekle bir ilgisi yoktur.


ı i\ M

ı

277

TARİHİNDE TÜRKLER

Onların hükümdarlıkları en g üzel hükümdarlık dönemlerinden bi­ ı ı yd i . Söylendiğine göre Büsrevşah melik olarak vefat e tmi ş , on dan ,, 1 1 1 1

a

oğlu M el ikşa h

yerine geçmiştir ki, inşaallah yeri geldiğinde

ı ıı ıdan bahsedeceğiz.

G urluların saltanatı muhkemleşip Bclhavur'a iyice yerl eş i nce ve as­ l"·rlcrinin sayı sı artınca Gıyaseddin kard eş i Ş i h ab ed din ' e adam gönd e­ ı ı·n:k hutb en in kendi adına okutulmasını istedi ve kendisine "Muinü'l­ l · . laın , Kasi'rn ü emiri'l mü'mini'n" unvaniarını aldı. Bu iş ler yoluna gir­ d ı kten sonra Şihabeddin kardeşi G ıyased din ' in yanına g i tti ve birl ikte l l ı ırasan ' a geç erek H erat üzerine yürüyüp kuşatma altına aldı lar. Şehri l ı. l l'l� yo luyl a tesl i m aldılar ve oradan Buşenc üzerine y ü rü yü p ele geç ir ­ ılılcr. Bu fet i h hareketini Badgi s , Kalin ve Bey var ' ın fethi takip etti. ·;oııra Gıyasedd in kendi şehri Firuzktı h ' a, kardeşi Ş i habeddi n ise Gaz­ m·' ye döndü. Sonra H indistan üzerine yürüdü ve h all aç pamuğu gibi .ıll ı. Pek çok to prak fethetti. Bunun üzerine H intliler kalabalık g rup l ar lı.ıli ııde krallarının sancağı altında toplandı lar. İki taraf arasında çıkan . , ı v a ş Mü sl ü manl arı n hezimetiyle sonuçlandı. Ş ihab ecld in y ar a lan d ı ve ı ıl i ı lcr a ras ı nda kaldı. Sonra arkadaşl arı onu alarak Acur ş chrine götür­ ı lıl lcr. Askerleri de burada topland ı . Şihabeddin Acur şehri nd e kararga.h k urarak kard eş i Gı ya seddin ' in gön d erdi ği yardımın gelmesi ni bekledi. l l ıııll iler de tekrar topl and ı lar . İ ki tarafı b irbirinden bir n ehi r ayırıyordu , l . ı kat M üsl üm anl ar Hintlileri mağlup ettiler ve say ılam ay ac ak kadar çok " ı�i yi öldürdüler. H i ntiiierin kraliçeleri de öldürülenler arasındayd ı. ·� ı l ıabeddin bu olaydan sonra Hind istan 'a sahip ol du ve Deh li �clıri ı ı i 2� ı ı ıeınluku Kutbuddin Aybek'e 1 ikta etti. Sonra Aybek ' i Muhammed b. '

Dehli Sultanlığı ' nın kurucusu Kutbuddin Aybek, aslen Türkistaıı l ıdır. Kiiçiik yaşta Nlşabur Kadısı Fahreddiıı Abdül azlz el- Küfi tarafından satın alınmış ve onun çocukları ile beraber tahsil

ve

terbiye görmüş, mükemmel bir süvari ve

okçu olarak yetiştirilmiştir. Daha sonra Gazne'de Gurlular'dan M uizzüddin Muhammed 'ın s arayına int i sap etti ve ıneziyetleri sayesinde ıniralıur ve nihayet üstadüddarlığa kadar yükseldi . 1 1 92 Tarain meydan savaşından sonra ınelik unvanı ile naibliğe tayin edildi. H indistan'da i l k sahip olduğu ikti! Kuhram ve Samana'dır. 1 1 92 - 1 203 yılları arasında ise Meerut, Ecmir, Dclhi, Kol, Thankir, Gvalyor (Gwalior), Bedaün, Kannevc ve N ehrevale 'yi iktiilan arasına kattı. Bu sırada İhtiyarüddin Muhammed Halac da Bcnares, Bihar, Bengal ve Batı Asam ' ı Melik Aybeg adına fethetti.


278

T Ü R K LER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLt\ 1< 1 � 1

Bahtiyar adında bir komutanla birlikte Hindistan ' ın çeşitli yerkııı ı ı gönderdi v e daha önce Müslümanların gitmiş oldukları bölgeleri l'lı geçirdi . Hatta Çin sınırına kadar yaklaşmışlardı. Aynı yıl Hüsameddin Timurtaş b. İlgazi öldü. Hüsameddin Mard ı ı ı v e Meyafarıkayn hakimi idi . Otuz küsur y ı l hükümran lık etnı i)t l Çünkü daha önce söylediğimiz gibi babasının 5 1 6 yılında ölümüııdı·ıı hemen sonra tahta çıkmıştı. Kendisinden kısa süre sonra İlgazi ' ı ı ı ı ı oğlu Necmeddin İlbay da öldü. Aynı yıl Sultan Sencer Oğuz Türkleri karşısında ınağlup oldu. Oğı 1 1 lar, Türklerden bir taifedir v e Maveriiünnehr'den i diler. Kİtaylar oı;l \ ı ele geçirince bölgeyi terk edip Horasan 'a gelmiş ve uzun süre Bı l l ı

Muizzl meli klerinin dört büyük şahsiyelinden biri olan Melik Aybeg, Sı ı l ı . ı ı ı Muizzüdd i n ' i n ölümü üzerine "Kutbüddin" unvanıyla 25 Hazi ran 1 201ı ı(,, Lahor'da tahta çıktı. Gurlu hükümdan Gıyaseddiıı M ahmud bu fiili durı ı ı ı ı ı ı tasdik ederek Kutbüdd in ' c sultan unvanını verdi v e saltanat alam eti o l aı . ı l çetr gönderdi. Onun zamanında sultanlığın sınırları Peııcap'tan Bilıaı ·,, Keşmir'den Orta H int yayiasma kadar genişlediği gibi ülkenin başşehri o l ı ı ı ı Delhi de bir kültür merkezi haline geldi. Tahtta bulunduğu sırada en tehlikı l ı rakipleri, aynı zamanda akrabalan olan M uizzl emirleri Taceddin Yıldıl'.

vı•

Nasırüddin Kabiice idi . Mevcut durumu ilk olarak Taceddin'in ihlal elıı ıı·•.ı üzerine Kutbüddin Aybeg süratle Lahor üzerıne yürüyerek onu nıağh1p etti ' '' Gazne'ye girdi. Ancak Taceddin daha sonra Gaznc'yi tekrar ele gc�· ı ı ı l ı ( 1 208- 1 209 ) . 1 2 1 O'da,

Kutbüddin Aybeg bundan bir müddet sonra d a 4 Kas ı ı ı ı

çok hoşlandığı çevgan oyunu sırasında atta n düşerek öldii 1'1'

Lahor'da toprağa verildi. Aybeg sarsılmaz bir iradeye sahip güçlü bir kuınandan, ordu ve lı:ıll tarafından çok sevilen bir devlet adanııydı. Çok güzel Kur'an okuduğu i �· ı ı ı "Kur'an-hiin" adıyla meşhur olmuştu. İslamiyet ' in H indistan'da yayılıı ı:ı·ıı için büyük gayret sarfetnıişti. Şair ve yazarları himaye eden Aybeg i n ı . ı ı faaliyetlerine de önem vermiş, başta eşsiz bir mimari abide olan Kııı ı q ı Mlnar'm birinci katı v e Mescid-i Cuma olmak üzere çok sayıda cami v e d ı ı ı ı müessese yaptırmıştır. Fahreddin Mübarek Şah v e Hasan-ı N izilmi eserlcrı ııı onun zamanında yazmışlardır. Her iki eser de i l k Delhi Türk Sultanlığı ' ı ı ı ı ı kültür durumuna a i t örnekleri teşkil etmektedir. Aybek adına basılmış o l : ı ı ı bazı bakır sikkeler Delhi Müzesi 'ııde, gümüş sikkeler de Lahor'daki Cenı ı ,ı l Museum' da bulunmaktadır. (DİA)


l .ı '\M TARİHİNDE TÜRKLER

279

, ıvarında kalmışlardı. Sonra Belh ' in kendisine ikta olarak verildiği ı ı ı ı ı r Kamac onları topraklarından çıkarmak istedi ve on bin süvarİyle ı ı;nlerine yürüdii. Oğuz aksakalları Kamac'a müracaat ederek askerleri dıırdurmasım ve kendilerini meralarında rahat bırakmasını istediler. ·\ y r ıca çadır başına iki yüz dirhem verme teklifinde bulundular. Ama � :ıınac buna yanaşmadı ve onları meralarından çıkarma konusunda ısrar , ı ı ı . Bunun üzerine iki taraf arasında çıkan savaş Karoac 'ın yen i lmesiyle .oıı uçlandı. Oğuzlar Kamac' ı takip ederek önlerine geleni öldürmeye lı:ı�ladılar. Sonra ülkeye dağılıp kadınları ve çocukları esir aldılar; med­ ı ı·.� dcri yıkıp, fakihleri öldürdüler. Mağlup vaziyette Sultan Sencer'e . ı, ·, ııen Kamae, olup bitenleri anlattı. Sencer ordusunu toplayarak Oğuz­ l.ıı üzerine yürüdii. Ordusu yaklaşık 1 00 bin kişiden oluşuyordu. Oğuz­ !. ı r, sultana adam göndererek olan b iten olay için özür dileyip, savaştan ' :ızgeçmesi için çok gayret sarfettil er. Ne var ki Sultan Sencer onların talebini kabul etmedi ve üzerlerine yi'ı rüdü. Çok ş iddetli bir çarpışma oldu ve Sencer'in ordusu yenildi. ı ıguzlar kaçan askerleri takip etmeye, öldürüp esir almaya başladılar. :\ laaddin Kamac da öldürüldü. Sultan Sencer ve bazı emirler esir düş­ ı ı i . Emirlerin boyunlarını vurdular. Sultan Sencer'e gelince, Oğuz bey­ kri onun önünde yer öperek "Biz senin kullanırız, senin itaatinden ı, ı k ınayız" dedi ler. Böylece Sencer üç ay onlarla birlikte kaldı. Sencer yenilip esir alındıktan ve olanlar olduktan sonra, askerleri oııu n Müeyyed Hikabı taşıyan memluku "Ayaba"yı başa getirdiler. Mi'ı · ı·vyed, Nisabur, Tus, Nesa, Ebiverd, Şehristan ve Damgan'da dunııııa l ı:iki m oldu ve Oğuzları bumlardan uzaklaştırdı . İnsanlara iyi muamele Keza aynı yıl yine Sencer'in İtah adındaki memluku da Rey'de dııruma hakim oldu. İtah durumunu güçlendirdi ve şöhreti arttı. ı Ili.

Aynı yıl Gazne'de Behramşah b . Mesud vefat etti. Yerine oğlu Ni­ taıneddin Büsrevşah geçti. Behram ' ın saltanat süresi yaklaşık otuz altı y ı ldı. Tahta kardeşi Arslan Şah'ın 5 1 2 yılında öldürüldüğünde geçmiş­ l ı . Aslında onun iktidarı, bundan üç yıl önce kardeşinin hezimete uğ­ ı :ıdığı günden itibaren başlamıştı.


280

TÜRKLER HAKKINDA GÖRD ÜKLERİ M VE DUYDUKLAR ı r-- ı

Yine bu yıl Frenkler Askalan şehrini ele geçirdiler. Ayrıca Sic ı l ya'dan gemilerle gelen Frenkler d e Mısır diyarındaki N i s şehrini L'il' geçirdiler.

Dımaşk h akimi Nureddin Mahmud Frenkler Askalan' ı ele geçirdikten sonra o bölgedeki başka yerkı ı de ele geçirmişlerdi. Dımaşk' taki Hıristiyan cariye ve kölelerden ��· hirden ayrılıp ülkesine dönmek isteyen herkesin, efendisi razı olsıııı veya olmasın, serbest bırakılması teklifinde bulundular ve dediklerittı yaptılar. Nureddin Mahmud onların Dımaşk ' ı ele geçirmelerintkıı korkarak şehir halkına haber gönderip onları gizl ice kendi yanına ç e k ti. Sonra D ımaşk'a gitti, kuşatma altına aldı. Doğu kapısını kendisiıli açtılar, o da oradan içeri girerek şehre hakim oldu. İç kaledeki M u v ı rüddin Abak ' ı kuşatma altına a l d ı v e ona Huınus şehri de dahil olnıa l üzere belli yerleri ikta etti. Bu durum karşısında Mucirüddin kakyı Nureddin' e teslim edip Humus' a gitti; fakat Nurcddin o şehri oıı.ı vermedi ve onun yerine Balis şehrini tekl if etti. Mucirüddin de buı ııı kabul etmedi ve oradan Irak'a gidip Bağdat'a yerleşti. H izamiye Ml'd resesi yanında bir saray yaptırarak ölene kadar orada yaşadı. Aynı yıl Nureddin Frenklerio elinden Tel Başer kalesini yolup aldı

551 yılından 560 yılına kadar olan olaylar: 5 5 1 ( 1 1 5 6/57) yıl ında Musul hakimi Kutbuddin Mevdud b. Zeıı gi'nin naibi Zeyneddin Ali Küçük Melikşah ' ın torunu Süleyman �:ılı b. Muhammed' i tuhıkladı. Bu Süleyman Şah Bağdat'tan gelmiş; hutlıl· o yıl onun adına okutulmuş, halife ona hil 'at giydirmiş ve sultanlığ ıııı onaylamış; Süleyman Şah B ağdat' tan halifenin ordusuyla Cebel'i e k geçirmek için harekete geçmiş, yeğeni Sultan Muhammed b. Mahmııı l b. Melikşah ' l a girdiği çarpışmayı kaybetmiş, o da Şehrizor üzerimlt·ıı Bağdat'a giderken Zeyneddin Ali Küçük Musul ordusuyla üzeriıu· yürüyerek onu yakalayıp Musul kalesine hapsetmiş ve 555 yılı olay l :ı rında zikredeceğimiz gibi orada tutmuştu.


1.�1

AM

28 1

TARİHİNDE TÜRKLER

Yine 5 5 1 yılında Cumadilahire ' nin dokuzuncu gününde Harezm­ �alı Atsız b. Muhammed b. Annştekin vefat etti. Atsız b. Muhammed lıir felc geçirmiş, yüksek ateşe yol açan ilaçlar kullanmış, fakat hasta­ lığı giderek artmış ve vefat etmişti. Atsız, 490 ( 1 096/97) yılında dün­ yaya gelmişti. İyi karakterli bir insandı. Onun ölümünden sonra tahta oğlu Arslan geçti . Yine aynı yıl Konya ve c ivarının hakimi Sultan Mesud b. Kıl ıç Arslan vefat etti. Yerine oğlu Kılıç Arslan geçti. Yine bu yıl Sultan Sencer Oğuzların elinden kaçarak Termiz kale­ sine gitti, oradan Mcrv'deki sarayına ulaştı. Esaret günleri 548 ( ı ı 53/54) yılı Cuınadillıla ayının altısından başlayarak 55 1 yılı Rama­ tan ayına kadar sürmüştü. Yine aynı yıl Selçuklu sul tanı Mahmud'un oğlu Muhammed ordu­ suyla Hemedan'dan Bağdat üzerine yürüyüp kuşatma altına aldı, fakat lıalife kuşatmaya direnince çatışma uzadı ve Bağdat halkı zor günler geçirdi. Bu sırada Mclik Muhammed, kardeşi Mclikşah, Arran282 lı.t kimi İ ldenizn3 ve Melik Arslan b. Tuğrul b. Sultan Muhammed' in Ortaçağ 'da Doğu Kafkasya'da bir bölge. Kür ve Aras nchirieri arasında yer alan Amin' ın kuzeyinde Şirvan ve Şek!, güneyinde lrnıiniye ve Azerbaycan, güneydoğusunda ise M ugan vardır. Eski Yunan ve Romalı lar devrinde Albania adı verilen bölge müslümanlar tarafından fethedildikten sonra A rrü ıı (Err:in) adım almıştır. İbn Havkal, Kür nehrinin kuzey ve güneyinde o l ıııak üzere iki Amin 'dan (Arraneyn) bahseder. İslam coğrafyacıları ba�Jaııgıçta kelimeye Arapça görünümü vermek için er-Ran (ul)l) şeklinde kaydetlik leri bölgeye iki nehir arasında yer aldığı için Beyne'n-nehreyn de dcmişlerdir. İslam öncesi devirde Kafkas Albanias ı'nın merkezini teşkil eden Arran aslında bütün Doğu Trans Kafkasya'yı içine alır. llL yüzyıl a kadar bölgenin merkezi, Karasu 'nun iki kolunun birleştiği yerde kurulmuş olan Kabele idi. VI. yüzyılda ise Sasani Hükümdan 1. Kubad 'ın Hunlar'a karşı tahkim ettiği Berdaa şehri merkez oldu. (DİA) İldeniz:

Azerbaycan

Atabegi

ve sonraları

Pehlivanlılar

dahi

denilen

İldenizliler sülalesinin kunıcusudur. Sultan Arslan-şah döneminde Irak selçuklularının büyük atabeylik makamını da işgal etmiş ve devletin idaresini elinde tutmuştur.

Daha sonra kendisine Şcmseddin lakabını alan iıdeniz,

aslında Kıpçak Türklerindendir. İlk önceleri Irak Selçuklu sultanlarından


T Ü RKLER HAKKINDA G Ö RDÜ KLERİ M VE DUY DUKLA IU r>. l

282

Hemedan üzerine yürüdüğü haberini aldı. İldeniz, bu Arslan b. Tııı• rul ' un anası ile evl iydi . Melik Muhammed 552 yıl ı Rebiulevvel ayı ı ı ı ı ı yirmi dördüncü günü B ağdat'tan onlar üzerine yürüdü. 552 yılı ( 1 1 57/58):

Suriye'de çok şiddetli bir deprem oldu. Hama, Şeyzer, Hunw. . Hısn-ı Ekrad, Trablus, Antakya v e c ivar yöreler harabeye döndü. Öy lı ki kalelerin surlan bile yıkıldı. Nureddin b. Zengi buraları tamir etıııl' ye girişti ve Frenklerin saldırısını önlemek için onlara saldırdı. Yıkıl:ııı binalar altında sayı lamayacak kadar insan öldü. Depremin ne kad:ıı şiddetli olduğu konusunda Hama şehrinde bir okulda çocukların l:ı mamının yıkılan bina altmda kaldığını, kimsenin onların ölüp ölmcd ı ğini dahi sormaya gelmediğini zikretmek yeterlidir. Yine bu yıl Sultan Sencer önce kolon iltihabı, sonra ishal hasta l ı ğından dolayı hayatını kaybetti. Sencer, Bağdat' a kardeşi Muhaı ı ı med ' l e birli kte gelmiş, Halife Mustazhir'le görüşmüş, Muhamml·d Mugisüddin Mahmud' un veziri Kemaleddin Ebu Tal ib es-Süıneyreml' ı ı ı ı ı memluki idi. Daha sonra ikbal basamakların ı hızlı b i r şekilde tırmanar:ıl, kendi hanedanını kurmuştur. Mirhond' un anlattığına göre, Deşt-i

Kıpçak'ta eski dönemlerden b,·ı ı

uygulana gelen bir gelenek vardı. Herhangi bir köle taeiri bir dehıy:ı mahsusen 40 köle almak istese, köle sahibi ondan sadece 3 9 ' unun paras ıııı tahsil eder, kırkıncısının ücretini almazdı. Vakıa, Sultan Mahmud ' un saltaı ı : ı ı yıllarında ( 1 1 1 8- 1 ! 3 ! ) bir köle taeiri 39 köleyi satıp, kırk ıncısı için ücret tak p etmemiştir. Söz konusu b u sonuncu köle de meymenetsiz v e çirkin görünü�liı İldeniz'di. Tacir köleleri arabalara bindirerek lrak ' a doğru yola koyulur. Y ı l ı ı ı e n sıcak dönemi olduğundan kervan ancak geceleri yol alıyordu. İldeıı i 1 . fiziki bakımdan kölelerin e n zayıfıydı. Yolda uykuluyken ü ç kez arabad:ııı yere düşer. İkisinde onu kaldırıp arabaya koyınuşlarsa da, üçüncüsünde kiilr sahibi, "zaten onun için para ödemedik" diyerek düştüğü yerde bırakılması ı ı ı emreder.

ildeniz

sabah

uykudan

uyandığında

kervanın

ızı

çokt aıı

kaybolmuştur. Ancak, akşamieyin onun kervana yetişmesi taeiri hayrcl l' düşürür. Irak'ta bu köleleri sultanın veziri Ebu Hamid Ali b. Ahmed

c�

Sümeyreml sahibinden satın alır, ancak bir türlü İldeniz' i almaya yanaşınal Bunun üzerine ağlayan İldeniz, vezirden kendisinin de satın almasını ric:ı eder. Sonunda vezir ikna olur.


Isı AM TARi HiNDE TÜRKLER

283

oli"ınce hutbe onun adına okunmuş, diğer sultanlar ona itaat etmiş ve lıfıkim oldukları şehirlerde yaklaşık kırk yıl boyunca hutbeyi onun ııdına okutmuşlardı. Yirmi yıl kadar ona melik denmişti ve Oğuzlar ıaı afından esir alınıncaya kadar bu şekil de yaşamış, esaretten kuıiulup saltanatma döndüğünde ise ecel onu yakalaınıştı. Sultan Sencer iyi kalpli ve heybetli biriydi. Onun zamanında ülke �üvenlik içindeydi. Ölüm haberi Bağdat' a ulaşınca hutbenin onun .ıdına okunmasına son verildi. Sultan Sencer ölmeden önce Horasan 'a !orunu Melik Mahmud b. Muhammed b . Buğrahan' ı geçirdi. Melik Muhammed Oğuzların korkusuyla yaşamayı sürdürdü. 553 yılı ( 1 1 58/59):

Selçuklu sultanı Melikşah b. Mahmud Kum ve Kaşan 'ı ele geçire­ rek yağmaladı. Bu arada onun kardeşi Sultan Muhammed b. Mahmud Hağdat' ın kuşatmasından vazgeçip geri çek i l i rken hastaianmış ve kar­ deşi Melikşah' a adam göndererek yağınayı durdurmasını istemiş, fa­ kat Melikşah bunu kabul etmemiş ve Huzistan üzerine yürüyerek ora­ sını Ş um la et-Türkmani' nin2x4 elinden almıştı. 554 yılı (1 1 59/60):

Sultan Muhammed b. Mahmud b. Muhammed b. Melikşah Bağdat ' ı kuşatma altında tuttuğu sırada yakalandığı verem hastalığı yüzünden l lemedan Kapısı önünde hayatını kaybetti. Geride küçük yaşta hir oğu l hırakmıştı. Ecel gelip çattığında Aksuokur Ahmed Bay'a "Biliyonıııı lıenüz çocuk olduğu için asker ona itaat etmeyecektir; onu sana emanet �:diyorum, onu al ve memleketine götür" dedi. Aksunkur kendi şehri olan Meraga'ya gitti. Sultan Muhammed ölünce emirler arasında ihtilal' �·ıktı. Kimisi sultanın kardeşi Melikşah'm, kimisi Musul 'da tutuklu ' Şumla et-Türknıan!: Yakub-bey'den sonra Huzistan'daki Avşarların başına geçen Avşar beyidir. Şumla bu beyin gerçek adı değil, lakabıdır. Asıl adının Aydoğdu ve babasının adı ise Koşdoğan'dır. Selçuklu sultanı Mesud zamanında Huzistan'ın bir kısmı ile Luristan 'ın bazı yerleri Şumla'nın idaresindeydi. Şum­ la Sultan Mesud ' ıın ölümünden sonra Huzistan'a dönerek burayı tamamıyla ele geçirdi ( 1 1 55). Şumla, 1 1 75 'de öldü. Yerine geçen oğulları bu Avşar beyliğini 1 1 95 yılına kadar ayakta tutmayı başardı lar. Bu bölgedeki Avşarların kırk kadar kaleleleri vardı.


284

T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİM VE DUYDUKLAR l l\!

bulunan Süleyman Şah b . Muhammed b. Melikşah b . Sultan Alpaı·s lan'ın başa geçmesini istiyordu ve bunu isteyen emirlerin sayısı dalı:ı fazlaydı. Keza i ldeniz'in yanında bulunan Arslan b. Tuğrul'un ba�:ı geçmesini isteyenler de vardı. Fakat Muhammed' in ölümünden soı ı r : ı kardeşi Melikşah Isfahan üzerine yürüyerek orayı ele geçirdi. Aynı yıl Nuredden Mahmud b. Zengi şiddetli bir hastalığa yakalandı ve Haleb kalesinde öldü. Kardeşi Emir M iran b. Zengi kalabalık hıı ordu toplayarak Haleb kalesini kuşattı. O sırada Nureddin'in en büyi'ı l, emirlerinden olan Şirkı1h 28 � Humus'taydı. Şirküh Bağdat üzerine yüri'ı dü. O sırada Bağdat ' ın başında kardeşi Ncemeddin Eyyub vardı. Ncl' meddin, kardeşinin bu davranışını tasvip etmedi ve ona şöyle dedi: "B i zi mahvettin, sana Haleb'e dönmeni tavsiye ediyorum. Eğer Nuredd i ı ı sağ ise ben ş u anda onun hizmetindeyim; şayet ölmüşse ben I > ı maşk'tayım ve onu savunacağım." Bunun üzerine Şirküh Haleb'e döı ı dü. Bu sırada Nureddin halkın görebileceği bir şekilde pencere önündv oturuyordu. Halk onu bu şekilde görünce insanlar onun kardeşi Enı ıı Miran 'ı terk ettiler ve işler yoluna girdi. 555 yılı ( 1 1 60/6 1 ) :

Süleyman Şah Hemedan' a gitti v e ölünceye kadar orada kaldı. Bıı nun sebebi şu idi: Muhammed b. Mahmud b. Muhammed b. Melikşa lı ölünce emirler Musul ' da saygılı bir şekilde tutuklu olarak yaşayaıı amcası Süleyman Şah ' ı tahta geçirmek için buraya adam gönderdi ler. Musul hakimi Kutbuddin Mevdud b. Zengi pek çok eşya ve paray l : ı birlikte onu yolculuğa hazırladı ve Zeyneddin A l i Küçük d e Hemc dan ' a kadar Musul askerleriyle ona refakat etti. Yolculuk boyunca hcı gün bir taife ve emir onu karşı l ıyordu. Fakat sonra askerler ona tasa 1 lut ettiler ve Süleyman Şah ' ın hiçbir yetkisi kalmadı . B u durum onuı ı çok ağırına gidiyordu v e kendisini içkiye verdi. Hatta Ramazan ayında bile içiyor, çevresine ayyaşları topluyor, emirlerin yüzüne bile bakını yordu. Askerler de kendisiyle ilgilenmez olmuşlar, kapısını açıp "hal i ı ı nicedir?" bile dememeye başlamışlardı. Bütün işleri hizmetkar Şerc· füddin Girdbaz'a bırakmıştı. Bu Ş erefüddin, Selçukl u ailesine hizmet 2H5

Şirkfllı, Salahadd in Eyyubi'nin amcasıdır.


ısı '\M TARİHİNDE TÜRKLER

285

l·dcn büyük kişi lerdendi. Dini kuralları gözeten, hüsn-ü tedbirle iş ı•iirenlerdendi. B ir gün Hemedan dışındaki köşkte Süleyman Şah yine ı�· k i içmekle meşgul olduğu sırada Selçuklu ailesinin hizmetkarlarının lıüyükleri de çevresine toplandı ve onu alaya almaya başladılar. Gird­ lıaz, Süleyman Şah ' ın huzuruna geldi ve onu ayıpladı, fakat onun em­ ı i yle yanındaki ayyaşlar da Girdbaz'a sataştı lar ve içlerinden biri onun ayıplarını yüzüne vurdu. Girdbaz, emirlerle birlikte onun tutuklanması konusunda anlaştı ve lllı amaçla büyük bir davet verdi. Süleyman Şah davete geldiğinde < iirdbaz onu tutuklayarak hapsetti ve bir süre içeride tuttuktan sonra bazılarını onu boğdurmak için gönderdi. Ona zehir içirdiği ve 5 5 6 yılı Rcbiulevvel ayında öldüğü de söylenir. Sü leyman Şah ölünce i ldeniz yırmi bin askerle Hemedan üzerine yürüdü. Yanında Arslan Şah b . l'uğrul b. Muhammed b. Mel ikşah b. Alparslan d a vardı. Girdbaz, onu karşılayarak sarayda ağırladı ve hutbeyi Arslan Şah adına okuttu. İldeniz, Arslan Şah'ın annesiyle evliydi. ildeniz'in bu kadından Peh­ livan Muhammed ve Kızıl Arslan Osman adında çocukları oldu. İlde­ ııiz, Arslan Şah ' ın atabeki olarak kaldı. Bu i ldeniz dedikleri Sultan Me­ sııd'un menıl uklarından biriydi. Sultan Mesud ilk önceleri onu satın almış, sonra Anan ve bazı Azerbaycan şehirlerini ona ikta etmiş, böyle­ cc i ldeniz'in şevketi artmıştı. Buralarda hutbe Arslan Şah adına okul u i ­ ınaya başlayınca ildeniz Bağdat'a elçi göndererek burada d a Selçuk lu adetine uygun şekilde hutbenin Arslan Şah adına okutulmasını isll:di. ı;ıkat isteği reddedildi. Biz bu olayı Süleyman Şah'm ölümü ve Arslan �ah'ın tahta çıkışı konusunu işlerken anlatmıştık Aynı yıl Rebiülahirde Halife Muktefı Liemrillah Ebu Ubeydullah Muhammed b. M üstazhir Ebu ' l Abbas Ahmed yakalandığı hastalık yüzünden hayatını kaybetti. Yerine oğlu Müstencid B i l lah geçti . Yine aynı y ı l Gazne hakimi Hüsrevşah b. Behramşah b. M esud b . I hrahim b . Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin vefat etti. Adil b i r insan­ ılı. 548 yılında tahta çıkmıştı. O ölünce yerine oğlu Mel ikşah geçti. l �aşka bir rivayete göre Hüsrevşah Gurlu Gıyaseddin tarafından hap­ scdildiği hapishanede ölmüştür. Hüsrevşah, Sebüktekin hanedanının son hükümdarıdır.


2 86

T Ü RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLAR l M

Yine aynı yıl Alparslan oğlu Melikşah oğlu Mahmud oğlu Mel ik şah Isfahan' da zehirlenerek hayatını kaybetti. 556 yılı ( 1 1 60/6 1 ) :

Hısnkeyfa hakimi Kara Arslan Kürtlerin b i r kolunun elinde bul ı ı nan Şatan Kalesi ' n i ele geçirerek yerle bir etti v e Hısnkeyfa'ya bağ l ı kasabaları Hısn-ı Talib'e dahil etti. 557 yılı (1 16 1/62):

Nureddin M ahmud b. Zengi, Frenklerin elinde bulunan Harım kak sini kuşattıysa da, bir şey elde edemeden oradan ayrıldı. Aynı yıl Gürcüler büyük bir orduyla İslam topraklarına girerı.:k Azerbaycan' ın Duvin şehrini 2x 6 ele geçirip yağmaladılar. Azerbayca ı ı hakimi ildeniz topladığı orduyla Gürcüler üzerine yürüdü; onları mağ lup etti ve pek çok kişiyi öldürdü. Aynı yıl Ayaba2 87 Kumıs 'ı 2 " 8 ele geçirdi. Sultan Arslan b. Tuğrul l ı Muhammed b. Melikşah, ona h il' ati ar, sancaklar ve değerli hediye kı gönderd i . Ayaba, hediyeleri kab u l ederek hutbeyi onun adına okuttu . Yine bu yıl Frenkler askerleriyle Hısn-ı Ekrad' ın aşağı tarafların daki Bakia'da kamp kurmuş olan N ureddin Mahmud 'a ani bir bask ı ı ı düzenlediler v e doğrudan Nureddi n ' in çadırına saldırdı lar. N uredd i ı ı hemen atma atladı, fakat atın ayak larına bukağı v urulmuştu. Bir Küıı ileri atılarak bukağının iplerini kesti. Böylece Nureddin kurtulmay ı başardı, fakat o Kürt'ü öldürdüler. Nureddin, o Kürt'ün geride kala ı ı ailesine maddi yardımlarda bulundu v e bazı yerleri onlara vakfell i Sonra Humus Gölü yakınlarına ge l ip karargah kurdu ve hayatta kala ı ı Müslümanlar çevresinde toplandılar. 2x{)

Duvin: Tiflis�e 20 fersah ınesafede yer alan bu şehir önenı li bir ticaret kültür merkeziydi . Devin de den i l i r ve daha önceki adı Debi! idi. Şehir,

Vl'

12:'0

yı lında Moğollar tarafından temellerinden yıkılarak h aritadan silinıniştir. m M üeyyed Ayaba, Sultan Sencer ' i n h i zmetinde bulunan büyük devlet adamı Vl' komutandı. Bir de Anadolu Selçukl u sultanı İzzeddin Keykavus'un atabcyı Seyfeddin Ayaba vardır. Bu ikisini b i rbirine karıştarnıamak gerekir. 2\l\/ Kirman�da bir şehir. Metinde geçen ve IV. Raymond 'a işaret eden l(umus' l:ı

karıştırmamak gerekir.


l:;ı .AM TARİHİNDE TÜRKLER

287

559 yıh ( 1 1 63/64):

Nureddin Mahmud b. Zengi, Esedüddin Ş irkuh b. Şazi komutasın­ daki bir orduyu M ı sır üzerine sevk etti. Şaver'i de bu orduyla birlikte ��iinderdi . Şaver, 2x9 vezir Dargam' dan kaçarak Nureddin'e sığınmış, kendisini tekrar vezirliğe getirmesi halinde M ısır ganimetinin üçte lıirini vereceği vaadiyle ondan yardım istemişti. Şirkı1h M ısır ' a gele­ n.:k Seyyide Nefise Türbesi yakınlarında Dargam ' ın ordusunu yenmiş ve Şaver ' i tekrar vezirlik makamına getirmişti. Şirkı1h 'un bu seferi bu yılın Cümadilı1la ayında gerçekleşti. Fakat Recep ayının başlarında tekrar makamına kavuşan Şaver verdiği sözü verine getirmedi ve Ş irkCı h ' a zulmetti . Bunun üzerine Şirkı1h Bilbeys ve Şarkıye üzerine yürüyüp ele geçirdi. Şaver, Frenklere adam gönde­ rerek Şirküh 'u ül kesinden çıkarmaları konusunda yardım istedi. 1 renkler hemen harekete geçti. Şaver de M ısır ordusuyla birlikte onla­ ra katıldı ve hep birl ikte Bi lbcys'te Şirküh' u kuşatma altına aldılar. Bu ı, uşatma üç ay sürdü. Bu arada Frenkler Nureddin'in harekete geçerek l larım'ı 290 ele geçirdiği haberini aldı lar. Bunun üzerine Şirkı1h 'a bir

Ebu Ş uca ' Şavcr b. M u c ir . . . b. Ebü Zueyb Abdullah. Ebu Züeyb Abd ul lah, Hz. Peyga mber ' i n süt annesi

Halime'nin babasıydı. Aslında Hz. Peyga mbe r' i

kı zı Şcyına'ya verınesi gereken sütle emzirir, kocası Haris b. Abdullah da çocuk Halime'nin yarıında olduğu zamanlar onu kuc agı na al ı r, avut urd u . Şeynıa

H z . Peygamb eri taşırdı v e yine o n u taşıdığı b i r gün çocuk onu ısırd ı .

Daha sonraları H z . Peygamber'in yanma geldiğinde ısırık izini ona gösterdı. Şaver, Azıd'ın veziri Salih b. Ziirrik' in yaralanıp ölüme yaklaşması üzerine onun yerine göz dikmişti. Sal ih b. Zürrik yarasıııııı ağırlaşması üzerine görevi

oğlu Adil Zürr i k ' c bıraktı ve ona Şaver'le tak ışm aması n ı tavsiye etti ve "Ben senden daha güç lü olduğum halde onunla baş edeınedim, o yüzden on unla i y i geçin" dedi. Salih'in ölümünden sonra vezi rl i ğe oğlu Adil re smen geti ri l d i . Ailesi onu Ş ave r' i görevden alması konusunda sürek li kı şk ırtt ı . Adil, bu t avs i ye y e uyarak Şav er 'c az iedildi ğ ini bildiren bir mektup gön derd i. O da

kalabalık bir ordu topl ayarak Kahire üzerine yürüdü. Adil kaçmaya çalı şı rken yakalanıp öldürüldü. Daha sonra Darg am adında biri vezirliğe göz

dikti ve

kalabalık bir orduyla Şaver'in üzerine yürüdü. Şaver de Suriye'ye kaçıp

••

Nuredd i n Mahmud

b. Zengi' den yardım istedi.

Harım, Şeyzer kalesi ile Antakya arasında bir kasaba.


288

Tl J R K L ER HAKK I N DA G Ö RD Ü K LERİM VE DUYD U K L A IWvl

elçi göndererek barış tckliflnde bulundular ve B ilbeys ' ten çıkıp gitnıl' sine izin vereceklerini bildirdiler. Şirkı1h ordusuyla birlikte Bi 1 beys'ten çıkarak salimen Suriye'ye geri döndü. Aynı yılın Ramazan ayında Nureeldin M ahmud b. Zengi Harıııı ' ı kuşatarak Frenklerle girdi ği bir çatışm adan sonra orasını ele geçirdi Vl' pek çok Frenk' i esir ald ı. birçoğunu da öldürdü. Esir alınanlar arasında Antakya hakimi princeps, Trablus hakimi Kumus [II. Raymond] d : ı ardı. Müslümanlar Frcnklerden pekçok ganimet elde ettiler.

v

Yine aynı yıl Nureddin Mahmud b. Zengi Z i l hicce ayında Banyas ' ı ele geçirdi. Banyas 544 ( 1 1 5 9) yılından beri Frcnklerin elinde idi. 560 yılı (1 1 64/65 ):

Bu yıl Ayaba H e rat şehrini ele geçird i . Yine aynı y ı l Konya ve çevresini el i nde bulunduran Kılıç Arslan l ı Mesud b . Kılıç Arslan i l e M al atya ve civannı e l i nde bulunduran Y : ı ğıbasan arasında şiddetli çarpışmal ar oldu, fa kat Kılıç Arslan yen i l ın i şti . Y ağıbasan b u olaylar s ıra s ında hayatın ı kaybetti ve yerine yeğL' ni İbrahim b. M uhammed b. Dan işmend geçti . Muhammed b. Dan i � ıneıı d ' in oğl u Zünnun i s e Kays eri ' y e ele gcç irirk en. K ı l ı ç Arslan ' ı ı ı karcle� i Engüriye ş e h r i n i zaptett i ; böylece i k i tara f b u k o n u d a b i r a ı ı !aşmaya varara k savaşa son verdiler. 56 1 yılı (ı 1 65/66) :

Nureddin Mahmud, Suriye'de Frenk lerin e l i nde bu l unan bulun:ı ı ı Munaytıra29 1 hisarını fcıhetti. 562 yılı (1 1 66/67): 2 00 0 süvari i l e N u re el d i n tarafından gö n d eri l e n E sedüddin Ş irkü l ı . Mısır'a gelerek Cize'yi ele geçirince, Şav e r, Frenklere haber gönderı ı ı yardım istedi. Frenidcr Said taraflarında Şirkı1lı ' un peşine takıldılar V l ' Eyvan denilen yerde ona yetiştiler. Frenkler v e Mısırlılar çı kan çat ı � ınayı kaybettiler ve böylece Ş irkfıh Cize topraklarını ele geçirdi. Som;ı İskenderiye 'yi ele geçirdi ve başına yeğeni S alahaddin Yusuf b. Ey· yub ·u koydu. '" 1 Trablus yakı nlarında bir h i sar.


lc;I .AM TARİHİNDE TÜRKLER

289

Şirküh' un Said taraflarına dönmes i üzerine M ı sırlılar ve Frenkler ıl'lo·ar kuvvet toplayarak S alahaddin ' i İskenderiye ' de üç ay boyunca 1- ı ı �atma altına aldılar. ŞirkCıh da bu arada onlar üzerine yürüdü. Taraf­ lal Şirkuh'a haraç ödemeyi, buna karşık Şirkuh da İskenderiye 'yi on­ lara teslim edip Suriye'ye dönmeyi kabul etti. Mısırlılar o yıl Şevval ayının ortalarında İskenderiye'yi teslim aldı­ lar. Şirkuh da Z il kade ayının on sekizinci günü Dımaşk 'a döndü. M ı ­ ı ri ı lar i l e Frenkler arasında Frenklerio Kah i re 'd e bir şıhne bulundur­ ı ııası, şehir kap ı l arındaki kontrol ün Frenk askerlerinin elinde olması ve her yıl kendilerine yüz bin dinar ödenmesi konusunda bir anlaşma sağlandı.

·,

Yine bu y ı l Nuredd in Safıta ve Garbiye'ye fethetti . Aynı yıl Menbic hakimi Gazi b. Hasan Nureddin 'e karşı isyan bay1 ;1ğı açtı. Nureddin, Gazi üzerine bir ordu sevk ederek Menbic' i onun r l i nden al ıp kardeşi Kutb-u Nureddin Ymal b. Hassan'a i kta etti . Mcnbic, S alahaddin Eyyubi tarafından 572 ( 1 1 76177) yılında zaptedi­ l l ı ıceye kadar onun elinde kaldı. Aynı yıl Hısnkeyfa hakimi Fahreddin Kara Arslan b. Davud b . Sök­ lı ıcn b. Artuk vefat etti . Yerine kardeşi Nureddin Muhammed geçti. Bu yıl Musul hakimi Kutbuddin Mevdud b. Zengi'nin naibi Zcy­ l leddin A l i Küçük b. Bektekin onun hizmetinden ayrılarak Erb i l 'c yerleşti. Burası Kudbuddin' in iktasıydı. Zeyneddin elindeki topra k l a rı 1\ ııtbuddin 'e devretti. Çünkü hem gözleri görmez olmuş, hem de ku­ lak ları sağırlaşmıştı. 564 yılı (1 1 68/69):

Nureddin Mahmud, Caber kalesini ele geçirdi. Bu kale Sultan Me­ l i k�ah' ın günlerinden itibaren Şihabeddin Malik b. Ali b . Malik b . . ')a l i m b . Mali k b. Bedran el-Ukayl i 'nin elindeydi ve Nureddin ancak 1\. i lab Oğulları 'nın Şihabeddin'i yakalayıp onun huzuruna getirmele­ l l nden sonra bu kaleyi elde edebilmişti. Nureddin, huzuruna getirilen ·.; 1 lıabeddin' e kaleyi teslim etmesi için baskı yaptıysa da Şihabeddin l ı ı ı nu kabul etmedi. Bunun üzerine Nureddin, Fahreddin Mesud b. Ali ı ·;-Zaferani kamutasında bir orduyu Caber k alesi üzerine sevk etti ve


290

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLA R I �!

başka bir b irlikle de takviye gönderdi. Bunlar kaleyi kuşatma all ı ıı:ı almalarına rağmen bir başarı sağlayamadılar. Sonunda kaleyi eliı11k bulunduran kişi onun yerine köyleriyle birlikte Suruc'un verilım·�ı şartıyla kaleyi teslim etti. Aynı yıl Esedüddin Şirkuh, Nureddin'in ordusuyla Mısır üzerine yıı rüdü. Çünkü Frenkler Mısır'a hakim olmuşlar, Müslümanlara zulnll'1 meye başlamışlar ve Safer ayının sonlarında kılıç zoruyla Bilbeys'i l' lı geçirmişler, kasahada bulunanların tamamını öldürmüş, oradan Kah i ı ı · üzerine yürüyüp kuşatma altına almışlar, Şaver de şehrin Frenkkı ııı eline geçmemesi için ateşe vermişti. Şehir kırk dört gün boyunca yc ı ı ı mış, Hali fe Azıd Nureddin' e adam göndererek yardım istemiş, ınek l ı q ı içinde kadınların saçlarını yollaınıştı. B u arada Şaver d e Frenklere tı·�. lim edilmek üzere bir milyon dinar bastırmış, fakat yalnızca yüz lıııı dinar götürerek Kahire'den çekip gitmelerini istemişti. Amacı kal: ııı paraya el koyınaktı. Frenkler bu parayı alarak Kahire 'den aynlmışl:ıı bu arada Nureddin Şirküh'un emrine verdiği orduyu yola çıkarmı�ı ı ona paranın dışında binek hayvanları ve silahlar da vermişti. Nureddin, Şirküh 'la birlikte yeğeni Salahaddin' i de istemeye i s l i ' meye gönderdi. Çünkü Nureddin onu seviyor, onun gidişiyle mülküıı ık hanedamndan gittiğini sanıyor, Salahaddin de mutlu olduğu bu sarayıLııı gitmek istemiyordu. Ama hoşunuza gitmeyen bazı şeyler size ınutlulıı� hoşunuza giden bazı şeyler de mutsuzluk getirirmiş. Şirkuh Mısıı 'ıı yaklaştığmda Frenkler oradan ayrılıp kendi topraklarına gitmişlerı l ı Böylece bu olay Mısır'ın yeniden fethi g i b i oldu. Şirküh Kahire'ye R ı· biulahir'in dördüncü günü girdi. Halife Azıd ' l a görüştü. Azıd ona hil 'oı ı giydirdi; ona ve askerlerine oldukça cömert bağışlarda bulundu. Bu arada Şaver, Nureddin'in Şirküh'a verilmesi gereken para ,,. toprağın (ki ülkenin üçte biriydi) teslimi konusunda Şirküh'u oyal:ı maya başlamıştı. Her gün onun yanına gidiyor, iyi temennilerde bıı l ı ı nuyor v e gururunu okşuyordu. Daha sonra ona v e komutanianna l ı ı ı davet verıneyi kararlaştırdı . Amacı onları toplu olarak yakalamak l ı fakat oğlu Kamil babasını engelledi. Nureddin 'in askerleri bunu aıı Lı yınca onu öldürmeyi kararlaştırdılar. Bu kararı alanlar arasında Sal:ı haddin Yusuf, İzzeddin Cerdik ve başkaları da vardı. Bunlar, duru ı ı ıı ı


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

29 1

�irkfıh'a bildirdiler. Ne var ki Şirkuh onları engelledi . Şaver yine her t.amanki gibi Şirkuh' u çadırında ziyarete gitti, fakat Şirkuh orada yok­ l t ı . Çünkü İmam Şafi i'nin kabrini ziyarete gitmişti . Salahaddin ve ( 'erdik Şaver'e Şirkuh'un kabir ziyaretine gittiğini söylediler. Sonra hep biri ik te Şirkuh 'un yanına gittiler. Salalıaddi n ve Cerdik, �aver'in üzerine hamle edip onu atından yere düşürdüler. Yanındaki­ ler kaçıp gitti. Böylece onu yakalayarak durumdan Şirküh'u haberdar L'ltiler. Şirküh onların yanına geldi , ama Şaver'i serbest bıraktıramadı. I l alife Azıd da olanları işitmişti . Şirkfıh 'a adam göndererek Şaver' in kcllesinin alınmasını istedi . Böylece Şirküh onun boynunu vurup ba­ �ını halifeye gönderdi. Sonra halifenin sarayına gitti. Halife ona vezir­ l l k hil 'ati giydirip Melik Mansur lakabıyla başkomutan yaptı. Şirküh vefat edince Nuredd in'in kom utunlarından bazı ları ordunun lıaşına geçmek ve halife Azı d ' ı n veziri olmak istediler. Bunlar arasın­ da Aynuddevle el-Yaruki, Kutbuddin Y ınal el-Mcnbici, Seyfeddin Ali lı. Ahmed el-Maştub cl-Hakkari, Şihabeddin Mahmud el-Harımi vardı. l · akat Azıd, bir adam göndererek Salahaddin ' i huzuruna çağırdı ve vczir olarak atayarak Melik N asır lakabı verdi. D iğer komutanlar bu dıırumu kabullendi, ama Aynuddevle el-Yaruki razı olmadı ve "Ben Y usuf a hizmet etmem" diyerek Suriye'ye, Nureddin'in yanına döndü. l löylece Salahaddin M ısır'da Nureddin'in naibi olarak kaldı. Nureddin ona gönderdiği mektupta "Emir el-isfehsalar" diye hitap ediyor, ınck­ l l lhunun başına ismini yazmak yerine kendi alarnetini çekiyor, yu ln l z­ r:ı Salahaddin 'e hitaben yazınıyor, "Emir Salahaddin ve M ısır diya­ ı lndaki bütün emirler şöyle şöyle yapsınlar. ." diye emrediyordu. Daha sonra Salahaddin Nureddin'e bir mektup yazarak babası Eyyub ve ı ı i lesinin yanına gönderil mesini istedi. Nureddin de onun isteğini yeri­ IlC getirdi. Salahaddin onların her birine Mısır'da iktalar verdi ve ü l ­ �cyc yerleşti. B u arada Azıd ' ı n pozisyonu d a zayıfladı. Salahaddin'e vetkiler verdikten sonra şaraba ve eğlenceye tövbe edip, dedesinin t•lhisesini giydi ve ölünceye kadar böyle yaşadı . Salahaddin vezirlik makamına geçtikten sonra halifenin vekilini ıildürdü. B u kişi, siyahilerin önde gelen kişilerindendi . Saray muhafı z­ ları olan siyahiler kalabalık bir grup halinde toplandı . Salahaddin'in


292

T Ü RKLER HAKKINDA GÖR DÜ KLER İ M VE DUYDUKLA R I � l

askerleriyle onlar arasında iki sarayın orta yerinde büyük bir çatışıı ı . ı oldu. Siyahiler yenildiler ve pek çok kayıp verdiler. Salahaddin on la ı ı saraydan dışarı attı ve duruma el koyarak Bahaaddin Karakuş cl Esedi'yi yerleştirdi. Karakuş, beyaz bir hadımdı ve sarayda anca� Salahaddin' in bir gölgesi olarak kaldı . Aynı yı l, Rey hakimi İnanç es-Senceri ile ildeniz arasında bir sav:ı ·1 çıktı . ildeniz savaşı kazanarak Rey'i ele geçirdi. İnanç, kaçarak h ı ı kaleye sığındı . ildeniz adam göndererek ikta verme vaadiyle oıı ı ı ı ı gulamlarını kandırıp İnanç'ı öldürttü. Fakat ildeniz onlara d a ve ı;ı l ı davranınadı ve "Bu tip insanlara güvenilmez" diyerek üzerlerine y ı i rüdü. Böylece gulamlar oradan kaçarak Harezmşah'a sığındılar, fakaı Harezmşah onlara iyi davranınadı ve üstadı İnan ç ' ı katleden kiş i y ı öldürttü. Aynı yıl Yarıık b. Arslan et-Türkınani vefat etti. İleri gelen şahıs lardandı ve Yaruki Türkmenleri 292 onun adamlarıydı. Üstün ahlaklı l ı ı ı kişiydi ve Haleb dışında otururdu. Sahilde pek çok imaret yaptırdı � ı şimdi bile Yarııkiye adıyla meşhurdur. 565 yılı ( 1 1 69/70):

Frenkler Dimyat üzerine yürüyerek kuşatma altına aldılar. Sal:ı haddin, Dimyat'ı asker, silah ve erzakla takviye etti ve hayli para sa ı fetti. Frenkler şehri e11i gün boyunca kuşattılar. Nureddin de harek L·ır geçerek onların Suriye' deki topraklarına saldırdı . Bunun üzeri ı ır Frenkler elleri boş olarak geri dönmek zorunda kaldılar. Salahaddin şöyle demiştir: "Halife Azıd'dan daha cömerdini giiı medim. Frenklerio Dimyat ' ı kuşattıkları sırada bana hayvanlardan vr erzaktan başka bir milyon Mısır dinarı gönderdi." Aynı yıl Nureddin Karak üzerine yürüyüp kuşattı, fakat sonra k ı r şatmayı kaldırıp gitti. Yine aynı yıl büyük bir deprem oldu ve Suriye 'yi harabeye çevird ı Nureddin surları tamir ettirip, ülkeyi yeniden abad etmek için çol·. gayret serfetti. Deprem Frenklerio topraklarını da harabeye çevirmiş! ı , 292

Suriye'de başlarında bey olarak Yanıki 'nin bulunduğu Yörük Türkmenler.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

293

lıu yüzden Nureddin'in bir saldırıya geçmesinden korkmaya başladılar ülkelerini imara giriştiler.

ve

Aynı yıl Musul hakimi Kutbuddin Mevdud b. Zengi b. Aksunkur öl­ Şiddetli bir sıtma yüzünden hayatını kaybetmişti. Devlet ileri gelen­ leri tahtı büyük oğlu İmadeddin Zengi b. Mevdud b. Zengi' den alıp yaşça kendisinden küçük kardeşi Seyfeddin Gazi b. Mevdud' a verince, i ınadeddin Zengi yardım isternek için amcası Nureddin'e müracaat etmişti. Nureddin öldüğünde kırk yaşındaydı ve saltanat süresi yirmi bir yıl ve beş buçuk aydı. En iyi karakterli hükümdarlardandı. dü.

Yine aynı yıl Kirman hakimi Melik Tuğrulbek b. Karut Bek vefat et­ Oğulları Behramşah ve yaşça daha büyük olan Arslanşah arasında laht yüzünden anlaşmazlık çıktı. Her biri oradan buradan yardım iste­ ıneye başladı, fakat bu arada Arslanşah vefat edince Behramşah zah­ metsizce Kirman tahtına oturdu. ti.

566 yılı (1 1 7017 1 ) :

Nureddin M ahmud b . Zengi Musul üzerine yürüyerek onu kardeşi ( i azi b. M evdud 'un elinden yol up aldı ve yeğeni Seyfeddin Gazi 'ye verdi. Seyfeddin'in ağabeyi İmadeddin Zengi b . Mevdud'a da S incar'ı i kta etti. Aynı yıl Salahaddin Mısır'dan harekete geçerek Askalan ve Ranık yakınlarında Frenklere saldırdı ve tekrar Mısır'a döndü. Sonra denizin doğu sahilinde Frenklerio elinde bulunan Eyla'ya293 gidip kuşaltı. Şehri karadan ve denizden kuşattı; şehri Rebiülevvel'in birinci on g ü nü iç inde ldhetti ve yağmaladıktan sonra tekrar Mısır'a döndü. M ısır'da şılıncn i n oturduğu Düru'l Maline denilen bir saray vardı; Salahaddin b u sarayı yıkarak bir Şafii medresesi yaptırdı. Ayrıca Daru'l Gazel'i de Şafii med­ resesine çevirip, Şii olan Mısır kadılarını tecrit ederek yerlerine Şafii kadılar atadı. Salahaddin'in yeğeni Takıyüddin Ömer de Oğuzların evle­ rini satın alarak oraya bir Şafii medreresi yaptırdı. 567 yılı Muharrem ayının ikinci Cumasında Azıd Lidinillah Ebu Muhammed Abdullah adına hutbe okutulmasına son verildi . Olay şöyle olmuştu: Salahaddin -��

Mukaddes!, Kudüs'ün diğer bir adının Eyla olduğunu belirterek, aynı şehrin Beyt ü ' l Makdis ve Balat diye de anıldığını belirtmektedir.


294

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR 1 rYI

Mısır'a yerleşip sarayda ipleri ele geçirdikten sonra beyaz bir hadım olaıı Karakuş el-Esed' i oraya halife vekili olarak atamıştı. Nureddin buıııı haber alınca bir adam göndererek hutbenin Aleviler adına okunmasııı:ı son verilerek Abbasiler adına okutulmasını emretmiş, Salahaddin lııı fıtne çıkması endişesiyle Nureddin ' e müracaatta bulunmuş, fakat Nur�ıl din onun ricasını dikkate almayarak hutbenin Abbasiler adına okutulma smda ısrar etmişti. Bu arada Azıd hastalanmış, Salahaddin de hatipkn· hutbeyi M üstadi adına okumalann ı, artık hutbede Azıd' ın adının zikn..· dilmemesini emretmiş, Azıd'ın hastalığı şiddetlendiği için ailesinden lıi\ kimse hutbenin onun adına okutulmasma son verildiğini duymamı�t ı Azıd, Aşure günü vefat etti ve adına hutbe okunmasına son verildiğindL·ıı dahi haberi olmadı. Azıd'ın ölümünden sonra Salahaddin hilafet sarayııı:ı el koydu. Saraydaki eşyanın pek çoğu kayıt dışıydı. Değerli mücevlll'l ler, kitaplar, hatta on yedi dirhem ağırlığında yakut bir şerit dahi vardı. Salahaddin, Azıd'ın ailesini sarayın bir yerine nakletti ve başlarına biri ı ı ı dikti. Saraydaki kölelerin b i r kısmını azat etti. bir kısmını ise sattı w içeride kimseyi bırakmadı. Azıd ölmeden önce onu saraya çağırtm ı�. fakat Salahaddin bunun bir hile olduğunu düşünerek gitmemiş, an�ak halife ölünce doğru söylediğini anlamış ve gitmediği için pişmanlık çekmişti. Mısır'da hutbenin Abbasiler adına okutulduğu haberi Bağdat ' : ı gelince altı gün boyunca beşaret davulları çalınmış, Muktefi 'nin294 özL·I hizmetkarı İ madeddin Sandal 'la Nureddin'e, Salahaddin'e ve hatipkn· hil'atlar gönderilmiş ve siyah sancaklar dalgalandırılmıştı. Bu yıl Salahaddin ile Nureddin arasına siyah kedi ler girdi. Sala haddin Frenklerin elinde bulunan Şubek' e gelmiş, fakat burada ka l ı ı sam onu fethetmek zorunda kalırım diyerek ayrı lmış ve Mısır'da ı ı Nureddin'e giden hiçbir şey kalmamı ştı. Nureddin bu olayı öğreninn· içinden Salahaddin'e karşı kuşkular duymaya başlamıştı. Salahadd i ı ı yakınlarını toplayarak şöyle dedi : "Duyduğuma göre Nureddin üzeri mize geliyormuş, ne yapalım?" Salahaddin'in yeğeni Takıyüdd i ı ı Ömer. "Onunla çarpışır ve geri çeviririz" cevabını verince, toplantıya katılan babaları Ncemeddin Eyyub, Takıyüddin ' i azarladı v e şöyk dedi. "Ben sizin babanızım, eğer Nureddin ' i görürsem hemen atımdaı ı :!94

Mustadi olması gerekir. Çünkü Muktefi 1 1 60 yılında ölmüştü.


Isı t\M TARİHİNDE TÜRKLER

295

ı ı ıcr önünde yer öperim. Sen şimdi ona bir mektup yaz ve ' Eğer katın­ ılan bir kişi gelir de boynuma bir mendil bağlayıp beni sana doğru �i"ı rüklemek isterse, ben kendim koşarak gel irim' de". Böylece toplantı dağıldı. Daha sonra Necmeddin Eyyub oğlu Salahaddin' le başbaşa kal ınca şöyle dedi: "Eğer Nureddin üzerimize gelirse onunla ilk önce lıcn savaşırım, ama bunu ş imdi akişar kılarsak, Nureddin bütün gücüy­ k üzerimize gelir ve ne ol acağını bilemem. Çünkü askerimizin tama­ ı ı ı ı onun emir ve gulamlarından oluşmaktadır. Ama şayet itaat edi­ ' vorınuş gibi görünürsek, zamanla her şey değişir."2 ' 5 Durum, aynen söylediği gibi idi. Aynı yıl Kitaylar Ceyhun nehrini geçti ler. H arezmşah Arslan b . ı\ i sız b . M uhammed b . Anuştekin ordusunu toplayarak onları karş ı­ Lımaya çıktı, fakat yolda hastalandı ve geri döndii . Yine de bazı k u­ ı ııandanlarının idaresinde bir ordu gönderdi. Fakat H arezmşah' ı n ordusu Kİtaylar karşısında yeni idi ve komutanları esir düştü. Kİtay­ lar da geri döndü. Bir başka kayıt ise şu şeki lde: "Nccmeddin Eyyub, onları şiddetli bir şekilde azarlar ve görüşlerine sert bir biçimde karşı çıkar. Sonra Salahaddin ' e dönerek şöyle dcr: "Ben senin babanım ve bu da dayın Şihabeddin. Bunların hepsinin seni sevdiğim ve bizim gibi iyiliğini istediğini mi sanıyorsun?" Salahaddin "Hayır" cevab ını verir. Ncemeddin Eyyub konuşmasını şöy le sürdürür: "Vallahi ben ve şu dayın, N urcddin'i görsek hemen attan iner yaya olarak huzuruna koşarız. Bize senin boynunu vurmamızı emretsc, cmrini mutlaka yerine getiririz. Biz bu durumdayken, bizden olmayan lar ne yapar? Şu gördüğün komutanlar ve askerler Nureddin' i tek başına görseler bi le, hiçbiri eycrinin üzerinde durmaya cesaret edemez. Yapacakları tek şey atlarından inip huzurunda yer öpmcktir. Bu ü l ke onundur ve seni buraya diken odur. Seni azietmek isterse, azledcr. Buraya gelmesine ne gerek? .. Hadi kalkın gidin. Biz hepimiz Nureddin'in kulları ve köleleriyiz, bize ne isterse yapar." Böylece toplantıya katılanlar dağılırlar. Sonra başbaşa kaldıklarında oğlu Salahaddin'e söyle der: "Sen daha toysun. Bu kadar insaııı toplayıp içinden geçen leri söylüyorsun. Eğer Nureddin senin kendisini ülkeye sokmaya yanaşmayacağını duyarsa, kafasını bu işe takar ve öncel ikle bu işin üzerine gider. Eğer üzerine gelirse yanında bir tek askerin kalmadığını görürs ün. Seni tutup ona teslim ederler.." (İbn i V ası l , Müferricü 'l Kulüh,

1/232-233).


296

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜKLER İ M VE DUYDUKLA R l M

568 yılı ( 1 172173):

Kİtayları karşılamak üzere sefere çıkan Haremzşah Arslan b. A t s 1 1 hastalandığı i ç i n geri dönmüştü, fakat kısa süre sonra öldü. Yeriııı· çocuk yaştaki oğlu Sultanşah Mahmud tahta kotarıldı ve anası na ilw olarak ülkeyi yönetmeye başladı. Arslan' ın büyük oğlu Alaaddin T l· keş o sırada vaktiyle babasının kendisine ikta ettiği Cend'de idi. Baba sının öldüğü ve tahta küçük kardeşinin çıkarıldığı haberini alınca lı id detlendi ve Kİtaylardan yardım istedi. Sonra küçük kardeşi Sultan�al ı üzerine yürüyerek onu tahttan uzaklaştırdı . Sultanşah, çevredeki llll' liklerden yardım istedi ve onlardan aldığı yardımla kardeşi Tek q ' ı tahttan uzaklaştırdı. İki kardeş arasındaki savaş münavebeli üstün l ü k lerle uzun yıllar devam etti v e Sultanşah' ın 589 (I 1 93)yılında ölünı iı ne kadar sürdü. Böylece Tekeş Harezm' e sahip oldu. Bu savaşlar sıra sında Müeyyed Ayaba en-Sencer! Tekeş tarafından öldürüldü. Yeriııı· oğlu Tuğanşah geçti. Aynı yıl Salahaddin'in büyük kardeşi Şemseddin Turanşah b. Fy yub Nuba'yı fethetmeye gitti, fakat bu ülkeyi sevmedi ve yağmalad ı k tan sonra tekrar Mısır'a döndü. Aynı yıl Şemseddin ildeniz H emedan' da ö ldü. Yerine oğlu M ı ı hammed Pehlivan geçti ve kimse de herhangi bir itirazda bulunmadı İldeniz, Sultan Mahmud'un veziri Kemal Sümeyremi'nin kölesi idi Daha sonra Sultan Mahmud'a geçti. Daha sonra Sultan Mesud ta lıl:ı çıkınca onu yanına alı p büyüttü. Böylece i ldeniz Azerbaycan ve L'l Cebel şehirlerinden l sfahan ve Rey'in ınciiki o ldu. Ordusu elli b ı ı ı kişilik b i r süvari birliğinden oluşuyordu. Ü lkesinde hutbe Sultan Ars Ian b. Tuğrul adına okutulurdu, fakat Arslan b. Tuğrul ona hiç karı� mazd ı . ildeniz iyi karakterli bir kişiydi. Aynı yıl Mısır'dan bir grup Türk, Takiyyüddin Ömer b. Şahin�a lı b. Eyyub' un memluku Karakuş'un komutasında İfrikiye 'ye29 6 üzeri ı ıl' yürüyüp ele geçirdi ve İ frikiye topraklarının büyük kısmını zaptetti. 296

Ortaçağda Arapların Mağrib'in doğusuna, bugünkü Tunus ve cıvarııı.ı verdikleri isim. Kelimenin kökeninin Latince Africa'dan geldiği görli�ıı hakimdir. Ancak çok eski zamanlarda Kartaca ve civarında yaşayan l:ıı :ı


1.�1 AM TARİHİNDE TÜRKLER

297

Aynı yıl Nureddin Mahmud b. Zengi, Kılıç Arslan b. Mesud'un ül­ kesine yürüyerek Maraş, Behisna, Merzüban ve S ivas ' ı ele geçirdi. K ı lıç Arslan, Nureddin'e bir elçi göndererek barış istedi, fakat o "Ma­ l:ıtya'yı Zünnun b. Danişmend'e geri vermedikçe seninle barış yap­ ı ııam" cevabını verdi. Kılıç Arslan daha önce Malatya'yı Zünnun' dan yolup almış, fakat Sivas ' ı ona bırakmıştı. Böylece Nureddin'le Kılıç Arslan arasında bir barış yapıldı, ama Nureddin öldükten sonra Kılıç Arslan Sivas üzerine yürüyerek Zünnun b. Danişmen d ' i oradan kovdu. Aynı yıl Salahaddin Mısır'dan Karak üzerine yürüyerek kuşatma .ıltın a aldı. Nureddin'e Karak önünde buluşma sözü vermişti, fakat bu ı •.iirüşmeden kaçındı. Nureddin Rakim'e geldiğinde Salahaddin Ka­ ı:ık'a yakı n bir yerdeydi. Sonra oradan ayrılarak Mısır'a döndü ve N u reddin'e de hediyeler gönderdi. Babasının hastalandığını, ölümün­ ıkn endişe ettiğini belirterek özür diledi. Nureddin, onun özrünü zahi­ ı L'Il kabul etti, ama Salahaddin'in niyetini anlamıştı. Gerçekten Sala­ lı:ıddin Mısır'a vardığında babası Necmeddin Eyyub b. Şazi ölmüştü. 297 t l l üm sebebi atın huysuzlanarak sırtından atması idi.

Latince Afrika denildiği bilinmektedir. Arap coğrafyacıların rivayetleri ise daha farklıdır. Bir ri vayete göre Yemen kralı İ frikis b. Ebrehe bölgeyi ele geçirince bugünkü Kayravan şehrinin b ulunduğu yerde kendi ad ıyla anı lan İ frikis şchrini kurmuş, kelime zamanla İ frikiye şeklini almıştır. M ısırlı tarihçi İ bni Abdulhakem ise İ frikiye adının burada yaşayan ve kendilerine ei-Etiırika denilen bir topluluktan geldiğini bel irtmektedir. İ frikiye'nin tam olarak nercsi olduğu konusu da ihtilallıdır. Bir görüşe göre Mağrib'de bir şehirdi ve İ slam lctihlerinden sonra şehrin kalıntıları üzerine Ukbe b. Nafı tarafından 670 yılında Kayravan şehri kurulmuştur. Diğer görüş İ frikiye 'nin bütün Mağrib' i içine aldığı, üçüncü görüş ise Barka i le Tanca arasında kalan toprakları kapsadığı şeklindedir. İ bni Haldun, İ fhkiye' yi çogu kez Tunus'un orta ve kuzey kesimi için kullanmış, Trablus, Kastantine ve Cerid eyaletlerini buna dahil etmemiştir. İ bni Şeddad "Babasının ölüm sebebi attan düşmesiydi. Rahmetli dört nala at sürmeyi pek severdi ve çevgan oyunu tutkunuydu. Ö yle ki onu görenler "bu adam ölürse, bir gün attan düşüp ölür" derlerdi" demektedir.


T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R l M

298

569 yılı ( 1 1 73174):

Turanşah Yemen' i ele geçirdi. Salahaddin ve ailesi Nureddin'dl'ıı korkuyordu, b u yüzden Nureddin ' i n üzerlerine gelmesi halinde ça ı pışmayı kafalarına koymuş, savaşı kaybetmeleri durumunda sığı ıı:ı bilecekleri bir ü lkenin ellerinde bulunması kararı almış lardı. Bu yii 1 den Salahaddin kardeşi Şemsüddevle Turanşah ' ı Nuba'ya göndenlı . fakat Turanşah burayı beğenmedi; bunun üzerine Salahaddin oıııı ordusuyla Yemen üzerine gönderdi. Yine bu yıl Suriye, el-Cezire ve benzeri yerlerin hakimi Melik Ad ı l Nureddin Mahmud b. İmadeddin Zengi b. Aksunkur Şevval ayının o ı ı birine tekabül eden Çarşamba günü nefes darlığı sebebiyle Dınıa�k Kalesi'nde hayatını kaybetti. Mısır'a girip onu Salahaddin' in elimkı ı almak için hazırlıklara başlamıştı. Yeğeni Seyfeddin Gazi 'yi Suriye'dl' bırakıp kendisi bizzat Mısır üzerine yürümek niyetindeyd i, üıkat takdiı ı ilahi böyleymiş. Nureddin, esmer ve uzun boylu idi. Yalnızca çenesiıı'k sakalı vardı. Yakışıklıydı. Toprak ları gerçekten çok genişlemişti. Md ke, Medine, Yemen 'de - Turanşah tarafından fethedildiği zaman bile hutbe onun adına okunuyordu. M ı sır'da da hutbede onun adı zikredi l ı yordu. Doğum tarihi 5 1 1 ( 1 1 1 7/ 1 8 ) yılı dır. Geride iyi bir şöhret bırak ı ı Zühd sahibi ve takvadiirdı. ibadetine düşkündü. Gecelerinin öncı ı ı l ı kısmı ibadetle geçerdi. Hanefi fıkhını iyi bi tirdi. M utaassıp biri değildı Depremde yıkılan Dımaşk, Hama, Humus, Şeyzer, Ba' lebek ve ben/.l'l l şehirlerin surlarını o yaptırmıştı. Hanefi ve Şafii mezhebi için bi.iyiı k medreseler yaptırnııştı. Kısacası faziletleri sayınakla bitmezdi.m N ı ı Ey-Bidayc

ve'n-N ihaye'dc

şöyle

denil mektedir:

"Onun

mecl isi

l l;

Peygamber'in mecl isi gibi hilim ve haya meclisiydi. Kesi n l i k l e haram ol:ı ı ı bir şey yapılmaz; yalnızca ilim, din, salih insaların alıvali konuşulur; cilı:ıı konusunda meşveret yapılırdı". İ bnü ' l Esir ise, "Ö fkeli haldeyken lıı l ı ağzından kötü bir kelime çıktığmı duyan olmamıştır" demektedir. İ bnü ' l J <.sıı sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Hiçbir emir o emretınedikçe

huzuruıııl.ı

oturamazdı . Bunun tek istisnası Ncemeddin Eyyub'tu. Çünkü Necmedd ııı yaşça ondan büyüktü. Bir fakih veya sufı yahut bir fakir huzuruna girdiği ııılı hemen ayağa kalkar; onun önünde tahtından iner onun yan tarafına oturtur ,, . sanki kendisine en yakın kişiym i ş gibi sözlerini can kulağı dinler, onlard:ııı birini büyük bir ihsanda bulunduğunda "Bunlar A llah 'ın askerlcridir, lı11


299

I�I .AM TARİHİNDE TÜRKLER

ı l'ddin vefat edince on bir yaşındaki oğlu Melik Salih İ smail yerine !'l:<;li ve Dımaşk'ta askerler onu sadakat yemin ettiler. Salahaddin de M ısır'da itaatini arzetti ve hutbede onun adını okutup, sikke kestirdi. Isınail çocuk yaşta olduğu için devlet işlerini Emir Şemseddin Mu­ l ı:ı ınmed b. Abdulmelik yürütüyordu. Kısa adı İ bnü'l Mukaddem idi. Mclik Salih tahta geçtikten sonra Musul hakimi Seyfeddin Gazi b. Kut­ l ıuddin Mevdut el-Cezire üzerine yüıiiyerek ele geçirdi. 570 yıh ( 1 1 74/75): Rebiülevvel'in son gün lerinde Salahadd in, Dımaşk, Humus ve l l:ı ına şehirlerini ele geçirdi. Bu olayın sebebi şöyle: Haleb ' te bulunan )L'ınseddin b . Daye, Sadeddin Kümüştekin ' i Melik Salih İ smai l ' e piiııderere k, şehri teslim alması için Dımaşk'tan gelmesini istedi. M c­ l ı k Salih de Sadeddin'le birl ikte Haleb 'e gi tti. Melik Salih Haleb 'te ııılıta oturduktan sonra Kümüştekin, Şemseddin b. Daye ve kardeşleri­ ııı ı utuklayarak, Haleb ' i n reisi İ bnü ' l Hoşşab ve kardeşlerini de yaka­ l a l l ı ve Melik Salih'in emriyle Sadeddin b. Daye'yi takmamaya başla­ ı l ı . Onun bu davranış ları karşısında İ bnü'l M u kaddem ve diğer Dı­

ı ı ıaşk emirleri korkuya kapılarak, Mısır hakimi Salahaddin'e mektup 1

a;.ıp gelip başlarına geçmesini istediler. Salahaddin de 700 kişilik at lı lıır müfreze ile yola çıktı. Bu müfreze Dımaşk'a gelince orada bul unan

lııltün askerler Salahaddin'i karşıl ayarak emrine girdiler. Şehir kaleonların duaları sayesinde zafer kazanıyoruz. Esasen onun beytü'l maldeki hakkı bu verdiğimden kat kat fazladır. Verdiğimiz bu azıc ık şeyden dolayı bizden hoşnut oluyorlarsa, onlara m innet borçluyuz" derdi . Nuredd in Mahmud sporu çok sever v e s ı k s ı k çevgan [po lo] oynardı ve çok iyi bir çevgan oyuncusuydu. Son derece dindardı. H anefi ınezlıebindendi, ama ınezlıeb taassubundan uzak dururdu. Beş vaki t namazını hiç aksatmaz, gece namazları nı mun tazam kılar ve başını secdeye koyarak sabahlara kadar dua ederd i . H atta Kudüs 'teki Haçlı lar onun için "Nureddin'le Allah arasında bir sır var. Çünkü o bizi kalabal ık ordusuyla değil, dua ve gece namazları ile yeniyor.. Allah da onun duasını kabul ediyor" demişlerdi. Yaptırdığı adalet sarayında (şimdiki yüksek mahkeme) haftada iki gün

bazılarına göre döıi

gün- davacıların şikayetlerini dinler ve son derece adil hüküm vermeye çalışır; bu iş için para pul istemez ve yalnızca Allah 'ın rızasını gözetird i . (Dr. Muhammed Sülıeyl Takkfış, Tarihu 'z-Zengiyyin, 407-4 1 1 )


300

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLAR ı � ı

sinde Reyhan denilen ve Melik Salih İ smail tarafından yerleştiri l ı ı ı ı olan kale komutanı duruma isyan ettiyse de, Salahaddin bir mck l ı ı ı • göndererek onu kendi yanına çekmeyi başardı ve kaleyi teslim a l d ı Salahaddin Dımaşk ' ın başına kardeşi Seyftilislam Tuğtekin'i bıral, , ı rak Cumadilula ayının başlarında Humus üzerine yürüdü. Huıı ııı·. H ama, Barİn Kalesi, Selemiyye, Tel Halid ve el-Cezire'den Roha' yıı kadar uzanan topraklar Fahreddin b. Mesud ez-Zaferanl' nin iktası ıılı Nureddin öldüğünde Fahreddin halka kötü davranmış olduğu i, ı ı ı buralarda tutanamadı . Esasen buralar kaleler dışınde Fahrcddin'e a i ı ı ı kalel erde ise Nureddin'in atadığı vali ler vardı ve Fahreddi n ' in Baı ı ı ı Kalesi hariç b u kalelerde hiçbir söz hakkı yoktu. Salahaddin Cıı ı ı ı ı ı dilfıla'nın o n birinci günü Humus ' a gelerek şehri ele geçirdi. Soı ı ı , , Hama üzerine yürüdü v e ayın sonunda onu d a ele geçirdi. Hama ka k·.ı Emir İ zzeddin Cerdik ' i n e lindeydi. İ zzcddin, Nureddin 'e bağlı mL· ı ı ı luklardan biriydi ve kaleye bekinmişti . Salahaddin, Melik Salih 1 · . mail 'in naibi s ı fatıyla onun topraklarını muhafaza etmenin dışında l ı ı ı amacı olmadığını belirten bir haber gönderdi v e onu b i r mektıqıl.ı H aleb'e gitmeye ikna etti. Cerdik, Salahaddin ' in mektubunu a l :ı ı . ı � H aleb' e gitti v e Hama kalesinde kardeşini bıraktı . Cerdik Haklı · , varınca Kümüştekin onu tutuklayıp hapsetti. Kardeşi bunu öğreniııı • Hama kalesini Salahaddin'e teslim etti. Salahaddin oradan Haleb iili' rine yürüyüp kuşatma altına aldı. N ureddin ' in oğlu Melik Salih İ sı ı ı . ı ı l buradaydı . Haleb halkı Salahaddin'e karşı direndi v e şehre sokmadı Kümüştekin, Salahaddin ' e karşı savaşmaları için İ smailllerin lidı ı ı S inan ' a büyük paralar gönderdi . İ smaililer, Salahaddin 'e bir su i l''" ' tcrtiplediler, fakat o zanncderek bir başkasını öldürdüler. Salahad d ı ı ı Recep ayı başlarına kadar Haleb ' i kuşatma altında tuttuysa da, Frc ı ı � !erin Humus 'a saldırınaları yüzünden kuşatmayı kaldırıp ayın seki1 ı ı ı de Hama'ya geldi, oradan d a Humus üzerine yürüdü. Frenkler ı•.ı·ı ı çekildiler. Böylece Şaban ayının on birinde Humus kalesini ku�a l . ı ı ı Salahaddin oradan Ba' lebek üzerine yürüyüp ele geçirdi. Salahaddııı bu toprakları ele geçirirken M elik Salih İ smail amcasının oğlu Sı" 1 feddin Gazi 'ye adam göndererek Salahaddin 'e karşı yardım isll ' ı l ı Seyfeddin Gazi, kardeşi Mesud b . Mevdud b . Zengi ve Selka ıııl.ıı adıyla bilinen başkomutan İ zzeddin Mahmud'un koroutasında bir oı ı lı ı


Isı AM

TARİHİNDE TÜRKLER

301

etti ve ağabeyi İmadeddin b . Zcngi b. Mevdud'dan da aynı ordu­ ya refakat etmesini istedi, ama İ madeddin Salahaddi n ' le barış halinde

��vk

ı ılduğu için bu talebe olumlu yanıt vermedi. Bunun üzerine Seyfeddin üzerine yürüyüp S incar'da kuşatma altına aldı. Sonra İzzeddin b. M csud b . Mevdud ve Selkandar ' la birlikte Haleb üzerine yürüdü. Ha­ l ı-h ordusu da onlara katıldı ve hep birlikte Humus ve Hama'yı geri . ı l ınak için S alahaddin'in üzerine yürüdüler. Salahaddin, Melik Salih l.@ai l ' in naibi olarak Dımaşk ' ın kendi sine bırak ı lınasını istedi, fakat ı ıı ı lar bunu kabul etmeyip savaş alanına yürüdü ler. Hama tepelerinde ' ı ı ku bulan savaş Musul ve Haleb ordularının yenilgisiyle sonuçlandı. '>alahaddin bol miktarda ganimet elde ettikten başka, onları takip ede­ ı d; Haleb ' de kuşatma altına aldı. Aynı gün hutbelerden Melik Salih

ııııun

I sınai l ' in adını çıkardığı gibi, sikkelerden de adını sildirdi ve iktidarı ıek başına ele aldı. Bunun üzerine Salahaddi n'e elçi göndererek kendi­ ·•ıııin

elinde bulunan yerlerin kendisinde, Melik Sal ih'in el inde bulu­

nan yerlerin de M elik Salih'de kalması teklifinde bulundular. Sala­ lıaddin bu teklifi kabul etti ve aynı yılın yani 570 yılının Şevval ayının ı l k on gününde Haleb ' ten çekildi ve Barİn kalesini, Nureddin' i n en lıiiyük emirlerinden olan Fahreddin Mesud b. Zaferani ' den teslim aldı. Aynı yıl Pehlivan b. i ldeniz Tebriz şehrini Aksungur Ahme­ ılıll'nin299 elinden yolup aldı.

Ahmedllller hanedanının ikinci melikidir. B u hanedan Ahmedil b. i hrahim h. Vehsudan er-Revvadi tarafından kurulmuş, onun Dımaşk Atabegi Tuğtckin 'lc birlikte Bağdat'ta sultanın sarayında bulunduğu sırada Batıni l"cdai lcri laratİndan hançertenerek öldürülmesi ( 1 1 1 6) üzerine yerine gulamlarından Aksungur geçmiştir. Zeki Yelidi Togan ' ın Aksungur'u Ahmedll' in oğlu gibi göstermesi doğru değildir. Çünkü Aksungur'un nisbesi el-Ahrnedlli'dir ki, b u d a onun Ahmedl l ' in gulamlarından olduğunu gösterir. Aksungur Ahmedili

Muhammed Tapar 'ın ölümü üzerine Irak Selçuklu sultanı olan oğlu Mahmud'un hizmetine girdi ve kardeşler arasındaki taht kavgalarında önemli rol oynadı. Sultan Mahmud, kardeşi Mesud ' un Aksungur el-Porsukl'yi

Meraga 'ya val i tayin ettiğini duyunca, hemen Aksungur el-Ahmedill'yi Meraga'ya gönderdi. Bir yıl sonra Mahmud' un diğer kardeşi Tuğru l ' un aıabeyi Gündoğdu'nun ölümü üzerine Aksungur ei-Ahmedlll ona atabeg olmak için çalıştı. Hatta onu Sultan Mahmud'a karşı kışkırtarak M eraga'ya


T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RDÜKLERİM VE DUYDUKLA I! I � I

302

Yine aynı yıl Huzistan hakimi Şumla et-Türkmani vefat etti. Y v ı ı ne oğlu geçti. 571 yılı ( 1 1 75/76): Sultan Salahaddin ' le Musul hakimi Seyfeddin Gazi arasında �n val ayının onunda bir çarpışma vuku buldu. Seyfeddin ve askc ıl r ı ı kaçarak Hısnkeyfa hiikiminden başka Mardin hakimi ve diğerleriııdı·ıı yardım istedi ler, fakat mağlup bir şekilde asker toplamak amac ı y l ıı tekrar Musu l ' a geldiler. Seyfeddin burada bir kaleye sı ğınmak istcd ı 1 se de veziri tarafından tutulup Musul ' da alıkonu ldu. Salahaddin M ı ı :. ı ı l ordusunun ağırlı k larını e l e geçirdi v e şehirdeki mal ları yağma l;ıı l ı Sonra Buzaa, arkasından M enbic üzerine yürüyüp kuşattı. Mcıılııı hakimi Kutbuddin Yına! b. Hassan el-Menbici Salahaddi n ' i hiç Sl'l mezdi. Salahaddin, Yına!' ı ve adam larını esir aldıysa da, sonra scrl ll'·.ı bıraktı. Ymal M usul ' a gitti. Seyfeddin Gazi ona Rakka şehrini

i ld ı ı

gelmesi halinde emrine 1 O 000 süvarİ v e piyade vereceğini söyledi. Tuğrı ıl l ııı tekl iti kabul etti ve birli kte Erdeb i l istikametinde yola koyuldular. J o od, ı ı ı Sultan M ahmud ' un büyük b i r orduyla gönderdiği Emir Cüyüş Bcy'ııı Meraga'yı ele geçirdiğini öğrenince planları suya düştü. Sultan Malıııııııl l 1 3 0 'da Aksungur'u oğlu Davud' a atabeyi tayin etti. Bir y ı l sonra sul ı:ı ı ı ı ı ı

ölmesi

üzerine

Aksungur

Davud'u sultan i lan

ederek

Irak-ı

Acr ı ı ı

Azerbaycan v e Arran 'da onun adına hutbe okuttu. Davud'un amcaları Mcw ı l Tuğrul v e Sel çuk Şah d a saltanat davasıyla ortaya düşünce, Davud'u :ılı ı ı Azerbaycan' a hareket etti ve kendisinden önce hareket edip Tebriz 'i ı·lı geçiren Mesud \ın elinden şehri geri aldı. Aksungur'un bundan sonraki hayı ı ı ı siyasi ihtirasları yüzünden zikzaklarla doludur. Bir Sultan Mesud'un tara l 1 1 ı ı tutmuş. b i r Tuğrul'un tarafını tutmuştur. Meraga'yı Sultan Mesud'la birl ill l • Tuğrul 'un elinden almak için Azerbaycaıı 'a gitliyse de, girdiği sava�· ''' mağlup oldu. fakat daha sonra Tuğnıl'u yenip Heınedan ' ı ele geçirdi. Kısa lııı süre sonra da Karategin çayırmda Batmller tarafindan öldürüldü. Ondan soııı ıı yerine geçen oğlu bazı kaynaklarda babasının adıyla, diğer kaynaklarıl.ı Nüsretüddin

Hasbeg, Arslanapa veya yalmzca Arslan şekl inılı kaydedilmektedir. İ ldenizliler ile Ahmedililer arasında mücadele münavelw lı üstünlüklerle devam edip durmuştur. El-Ö merl'nin burada sözünü ell ı jl l

Aksungur Ahmedll de babasının adını kullanan Arsanapa ' dan başb . ı değildir.


Isı AM TARİHİNDE TÜRKLER

303

\'I l i . Sultan Salahaddin daha sonra İ 'zaz'a gitti ve Zilkade ayının ıı�·ünde orada kamp kurup bir hafta sonra da şehri teslim aldı. Bu sıra­ ı l a bir İ smaili ona saldırarak başından bıçakla yaraladı. Salahaddin bu l ı a line rağmen İ smail!'nin elini yakaladı ve kendisine saldıran ikinci vt:

hatta üçüncü kişiyi öldürdü. Yaralı bir şekilde çadırına geldi ve

\"L'Vresindeki tanımadığı kişileri oradan uzaklaştırdı . Sonra Zi lhicce .ıyı nın ortalarında İ 'zaz'dan Haleb üzerine yürüdü. Melik Salih İ smail l ıııradaydı. Şehri kuşatma altına aldı ve o yıl H aleb ' in kuşatma altında ı ı ı l ulduğu sırada son buldu. Salahaddi n'e adam göndererek barış tale­ l ı i ııde bulundular. Salahaddin teklifi olumlu karşı ladı. Kendisine N u­ ı l·ddin 'in küçük kızını gönderdi l er. Salahaddin kıza çok saygı lı dav­ ı aııdı ve ne istediğini sordu. Kız, kendisine öğreti ldiği şekilde İ 'zaz k a lesini istediğini söyledi. Sultan kaleyi ona teslim etti ve böylece iki l:ıraf arasında barış sağlandıktan sonra sultan 572 yılını Muharrem .ıyı nın yirmisinde Haleb'den ayrıldı. 572 yılı ( 1 ı 76/77): Salahaddin, Muharrem ayında İ smail\'lerin şehri üzerine yürüyerek, yağınaladı, şehri yıktı ve ateşe verdi. Arkasından Masyaf kalesini ku­ :i :ıtlı. İ smailllerin reisi Sinan, Salahaddin ' in dayısı olan Hama hakimi ) i lıabeddin el- Harimi 'ye adam göndererek barış talebinde bulundu. 1 liiylece S alahaddin dayısının ricasını kırmayıp İ smaililerle barış aıı­ l a�ınası yaparak oradan ayrılıp Mısır' a doğru yola koyuldu. Mısı r'a vardıktan sonra surların yenilenmesini eınretti, fakat kcııdi­ ·.ı öldüğü sırada dahi bu yenileme işleri b itmemişti. Aynı yıl Salalıaddin Karafe ' de İ mam Şafi i ' nin türbesi yanında bir ı ı ıt:drese ile Kahire ' de iki hastahane yapılmasını emretti. CumadilG.la ayında Sultan Salahaddin Mısır' dan Frenklere bir saldırı ıli"ızenlemek için sahil kesimine yürüdü. Aynı ayın yirmi dördünde As­ k a lan'a geldi ve askerleri oraya buraya akınlar düzenlemeye başladılar. "' ı ı ltan, birkaç askerle birlikte kalmıştı. Frenklerin saldırısına uğradılar VL' Müslümanlar yenildiler. Frenk saldırıları sultana yönelince sağ ka­ l:ıı ı larla birlikte Mısır'a döndü. Yolda susuzluktan çok ızdırap çektiler. l 'ck çok hayvan kaybettiler. Frenkler, sağa sola akın düzenlemek için


304

T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRD Ü KLER i M VE DUYDUKLt \U i t. ı

dağılan askerleri ele geçirdiler. Fakih İ sa da esir düşenler arasındayı l ı İ sa, sultanın e n iyi arkadaşlarındandı. B u yüzden sultan iki yıl soı ı ı ı ı atmış bin dinar fidye-i necat ödeyerek onu kurtardı. Yine aynı yıl Frenkler Cumadilula ayında I-lama üzerine yürüd i'ı l ı ı Onların bu davranışlannın sebebi Salahaddin'in yeni lerek M ı s ı ı ' ıı çekip gitmesiydi . Dımaş k ' ta Salahaddin ' in naibi olan kardeşi Tu ı a ı ı şah' ı n yanında çok az asker vardı. Ü stelik Turanşah kendisini eğ k ı ı ceye vermişti v e rahatına pek düşkündü. Fren kler Hama 'yı kuşatl ı l d . ı rında şehrin başında Şihabeddin el-Harımi vardı ve o da hastayı l ı Frenklerio kuşatması uzadı v e I-lama üzerine saldırı üzerine sa l d ı ı ı gerçekleştirdiler. Şehri almalarına ramak kalmıştı k i Müslüma ı ı l . ı ı birden gayrete geldiler v e Frenkleri sur dışına attılar. Böylece Fren h l ı· ı dört gün Hama'yı kuşattıktan sonra çekip gittiler. Onların çekip p ı ı mesinden hemen sonra d a şehir hakimi Şihabeddin el- Harımi öldü . Haleb hakimi Sul tan S al i h i sınail b. Nureddin, Sadeeldin Kümii�ıı · k in ' i tutuklattı. Çünkü Kümüştekin H aleb ' te bütün ipleri ele geçirı ı ı ı ·1 ti . Harım, Kümüştekin'in mülki.iydü. Melik Salih İsmail şehri tes l ı ı ı ı etmeleri için askerlerini oraya gönderdi, fakat Kümüştekin ' in

enırı ı ı ı•

rağmen şehri teslim etmediler. Bunun üzerine Melik Salih K ümi'ı�ı·· kin' e işkence etmeye başladı. Arkadaşları ona yapılan işkenceyi giiı ı ı yorlar, fakat acımıyorlardı. Sonunda Ki.imüştek in işkenceden

öldıı

fakat arkadaşları kaleyi yine de teslim etmediler. Frenkler Hama'd;ıı ı çekildikten sonra Harım'a gelmişlerdi. Şehri dört ay boyunca kuşa l l ı lar. Sonunda Melik Salih İ smail Frenklere bir mi ktar para gönderdi dı çekip gittiler. Şehir halkı Melik Salih'in bu davranışından habcnl.ıı olmuştu. Frenkler çekip gittikten sonra Melik Salih ordusuyla gelcı ı·� şehri kuşattı, fakat bu şehirdekiler direnmeden kaleyi teslim ettiler. Yine bu yıl i ldeniz'in hakim olduğu topraklarda kalan Sultan Tllf'. rul b . Arslan b. Sultan Muhammed b. Sultan Melikşah adına h u i l ıt okundu. 575 yda ( 1 1 79/80): Sultan Salahaddin komutanlarından yeğeni Takıyyüddin

Ömer' l ı

Anadolu sultanı Kılıç Arslan b . Mesud arasında bir çarpışma oldıı


1 1 1\ M

305

TARİHİNDE TÜRKLER

t,'ıırpışmanın sebebi Eyyubi komutanın oğlu Şemseddin' i n elindeki H ı ıgban kalesi idi. Kılıç Arslan' ın yirmi bin kişilik ordusu Takıyyüd­ ı l ı ı ı ' i n bin kişilik ordusu karşısında mağlup oldu. 576 yılı (1 1 80/8 1): Safer ayının üçünde Musul ve el-Cezire hakimi Seyfeddin Gazi b . Mevdud b . Zengi vefat etti. Uzun süredir tüberkülozdu. Yaklaşık otuz � � ��ın daydı ve on yıldır iktidardaydı . Yakışıklı, açık çehrel i, uzun boy­ lıı ·,

ve

beyaz renkliydi . Akı llı, iffetli, adil ve kıskançtı. Evine küçük

ıı�lı hizmetkarlardan başkası gireınezdi. H izmetkarlarından büluğ

\ ııgına girenler işten uzaklaştırıl ı rdı. Halkının mülkünü koruma konu­ ·.ııı ıda da gayretliydi. Ölmeden önce tahta yeğeni İ zzeddin Mesud b. rvk vdud ' un geçmesini vasiyet etti. El-Cezire ve kalelerini ise oğlu

"i1·ııcerşah ' a bıraktı. Hastalığı sebebiyle ülkede yönetim işlerini Muca­ lııd üddin Kaymaz yürütüyordu. Aynı yıl Sultan Salahaddin , Anadolu 'da Kıl ıç Arslan ' ın üzerine yıırüdü ve Rağban kalesine ge ldi. Fakat herhangi bir savaş olmadı ve ık ı taraf arasında barış sağlandı.

Salahaddin daha sonra Ermeni

ı m n 'un oğlunun üzerine yürüdü. Salahaddin' in saldırıları karşısında ı �·on 'un oğlu para vermek ve elindeki esirleri serbest b ırakmak sure­ ı ı v lc barış yapınayı başardı.

577 yılı (1 1 8 1 /82): l laleb hakimi Melik Salih İ sınail b. Nureddin, henüz ondokuz ya­ ı ı ııdayken vefat etti. Kolon iltihabı hastalığı artınca doktorları şarap ıı, ıııcsini tavsiye etmiş, fakat ölümü tercih ederek içki içıneıni şt i . l l a­ l ı ııı selim, eline, beline, di line sahip çıkmayı bilen biriydi . Dini konu­ l ı n da son derece ciddi ve gayretli idi. Gençlerin heves ettiği şeylerin l ı ıı,· h irine heves etmedi. Ö lmeden önce Haleb 'in Musul hakimi olan .ııııcası İ zzeddin Mesud'a teslim edilmesini vasiyet etti . 578 yılı ( 1 1 82/83): Salahaddin, Muharrem ayında Mısır' dan Suriye'ye yola çıktı. Sul­ ııııı, yolu üzerinde bulunan Frenk topraklarına saldırarak yağmaladık­ ı.ııı sonra Safer ayının on birinde Dımaşk ' a vasıl oldu. Sultan Suri­ \'t•'ye doğru yola koyulduğunda Frenkler Karak yakınlarında toplana-


306

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA I< I r. l

rak onun yolunu kesmeyi kararlaştırmı şlardı . Sultanın yeğeni Fen ı ı l ı şah bu fırsatı değerlendirerek Suriye ordusuyla Şakif üzerine yüıi ı ı l ı ı v e orayı fethederek civardakı Frenk topraklarına saldırılar düzenleı l ı Aynı yıl Sultan Salahaddin Rebiülevvel ayında Dımaşk ' tan b aı'l·l, ,

ı

ederek Taberiye yakınlarına geldi ve oradan Bisan, Cenin ve el-< ı ı ı ı gibi Frenk topraklarına saldırıp yağmalayarak geri döndü. Arkasııııl . ı ı ı Beyrut üzerine yürüdü, şehri kuşattı v e çevreye saldırılar düzenkd ı l· ten sonra D ımaşk ' a döndü. B i r süre sonra el-Cezire taraflarına yü ı i ı ı l ı ı v e Fırat nehrini B ire ( Birecik) tarafından geçerek ilerledi . Yaı ı ı ı ı ı l

Zeyneddin Ali Küçük b. Beldekin'in oğlu M uzafferüddin Kökböı i . ı. vardı. Kökböri o sırada Harran ' ı n hiikim iydi. Salabaddin, o civan l . ı l1 1 meliklere mektuplar göndererek onları kendi safına çekmeye ça l ı ·,. ı ı H ısnkeyfa hakimi Nureddin Muhammed b. Kara Arslan bu çagı ı 1 ,, olumlu yanıt verdi ve ona katı ldı. Sultan Roha 'yı kuşatıp ele geçi n l ı l· ten sonra H arran hakimi Muzafferüddin Kökböri ' ye verdi. Arkas ı ı ı ı l . ı ı ı Kutbuddin Y ı na! b . Hassan ei-Menbici 'nin elinde bulunan Rakka i ı . , rine yürüyüp teslim aldı . S ultan, daha sonra s ı rasıyla M usul hfı k ı ı ı ı ı İ zzeddin M esud üzerine yürüdü; oradan Habur, Karkı siya, Mabı ı ı Urban ve Nusaybin üzerine yürüyerek ele geç irdi. Fakat Musul ' ı ı , · ı , geçirmenin fazla vakit alacağını görünce kuşatmayı kaldırıp S i ı ıı .ıı üzerine yürüdü . . 579 yılı ( 1 1 83/84): Sultan Sal ahaddin A mid kalesi üzerine yürüdü ve M uharrem ayı ı ı ı ı ı i lk o n gününde şi ddetli bir çarpış madan sonra onu ele geçirip M ı ı hammed b . Kara Arslan b . Davud b . Sökmen b . Artuk 'a verdi. Soı ı ı ' S uriye üzerine yürüyerek Haleb ' e bağlı Tel Hal i d ' i ele geçird i k ı . · ı ı sonra Ayntab 'a gelip kuşa ttı. Ayntab [Anteb] fazla bir direniş gösll' ı meden teslim oldu. Sultan oradan Haleb üzerine yürüdü. O s ı r: ı ı l ı ı Haleb İ madeddin Zengi b . Mevdud b . İ madeddin Zengi Aksunguı 'ı ı ı ı elindeydi. Kuşatma hayli uzadı. Haleb emirleri v e halkı diren ı ı ıt", ı sürdürünce S alahaddin onlara Haleb ' e karşılık Sincar, Nusaybin, 1 Lı bur, Rakka ve Suruc ' u teklif etti . Onlar da bu teklifi kabul edip S: ı l ı ' ayında Haleb ' i Salahaddin' e teklif ettiler. Haleb halkı İ madedd ı ı ı ' "Eşşek, H aleb ' i Sincar'a karşılık sattı n ! " diye bağırdı . . .


ı 1 flM TARİHİNDE TÜRKLER

307

Aynı yıl Ahlat hakimi Erman Şah b. Sökmen b . Zahirüddin vefat ı ı ı ı . O vefat ettiği sırada b abasının memluku olan B ektemür Meya­

l ı ın kayn' daydı . Erman Şah ' ın ölüm haberini alınca hemen Meya­ l ı ıı ı k ayn' dan Ahlat'a gitti. Zaten Ahlat halkı da, oradaki beyler de

" ' ' ' ' istiyorlard ı . Böylece B ektemür Ahlat ' ı ele geçirdi. SHO yıh (1 1 84/85):

M ardin hakimi Kutbuddin İ lgazi b. N cemeddin Alp b. Timurtaş b. llf •.azi b. Artuk vefat etti. Geride birçok oğul b ırakmıştı . Bunlardan l l t tsameddin Bölek Arslan babasının yerine geçirildi. H enüz küçük \

.ışla

l ı·.

olduğu ol duğu için babasının meml uklarından N izameddin Ba­

idari işleri yürüttü.

/\ynı y ı l halife Sultan Salah addin ' e bir mektup göndererek M usul İ zzeddin Mesud'la barışmasını istedi . Yi ne aynı yıl İ zzeddin � l ı-sud, M ücahidüdd in Kaymaz' ı hapisten ç ı karıp taltif etti . l ı : ı k i ıni

58 1 yılı ( 1 1 85/86 ): Sultan Salahaddin ik inci kez M usul ' u kuşattı . İ zzeddin Mesud ona . ı ı ı ı ı csini, amcazadesi N uredd i n Mahmud b. Zengi 'yi ve bazı kadınları pı ıııdcrerek Musul'u rahat bırakması n ı i stedi , fakat Salahaddin b u ı . ı l ı· l ı i

reddett i . Onun bu da vran ı ş ı M usul halkını öfkelendirdi. Kuşat­

ı ı ı . ı devam ederken, şeh ir halkı büyük sıkıntı yaşadı. Burada Alı l a l l ı . ı k i ıni Erman Şah ' ın ölüm haberi gelince, Salahaddin Musu l 'u bıra­ l ıp /\hlat üzerine yürüdü ve orayı ele geçirdi.

Aynı y ı l Hısnkeyfa ve A ın i d hakimi Nureddin Muhammed b. Kara ·\ ı ..-: l an

vefat etti . Ondan sonra yerine oğlu Kutbuddin Sökmen gcçli.

\ . ı � ı küçük olduğu için işleri Kıvam b. Samaka ei-Isgırdi yürütüyordu.

'ııık ınen o sıralar Meyaforı kayn 'a gelmiş olan Salahaddin' in yanına 1 · ı l l i . Sultan, babasından kalan toprakların Nureddin Muhammed b . ı . ; ı ra Arslan ' ın elinde bırakılınasına hükmetti ve babasının arkadaşla­ t l l ıdan

birini onun yanına emir olarak atadı.

Sa lahaddin Mus u l ' dan Ahlat ' a doğru ilerlerken yolu üzerindeki r,

kyaforıkayn 'a uğradı. Burası vefat etmiş olan Mardin hakimine aitti.

' • l l lldi ise başında ölmüş olan Ahlat hakimi Erman Şah ' ı temsilen bir ı. ı·,; ı vard ı . Sultan, şehri k uşattı ve Cumadilula ' nın ba�larında fethetti.


T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M V E DUYDUKLAIW>I

308

Sonra Ahlat'a gitmekten vazgeçerek Musul'a döndü. İ zzeddin Mı sud'un gönderdiği elçiler gelerek barış talebinde bulundular. Sul !:ı ı ı ı ı ı hastalanıp Kefr Zemmar' dan Harran 'a döndüğü b ildiri ldi. M ıı:.ııi hakiminin elçileri burada sultanın h uzuruna gelerek isteklerinin k:ı l ı ı ı l edildiğini b i ldirdiler ve Şehrizor, Karabeli ve tüm Zab nehri ötes i ı ı ı ı ı sultana verileceğini, Musul camilerinde hutbenin sultan adına oku t ı ı l . ı cağını ve onun adına sikke kestirileceğini beyan ettiler. Sultan bu ı d l i fı kabul etti v e barış sağlanmış oldu. Harran ' a dönen sultanın h:ı�. ı . ı lığı arttı v e insanlar hayatından ümidini kesmeye başladılar. Soı ı ı ıı sultan tekrar sıhhatine kavuştu ve 5 82 ( l I 86/87) yılı M uharrem ay ı ı uLı Dımaşk ' a döndü. Sultanın hastalığının arttığı günlerde amcasının oğlu ve H u ı ı ı ı ı.. hakimi M uhammed b. Şirkfıh D ımaş k ' ın bazı ileri gelenlerine mekı ı ı ı • lar göndererek, Salahaddin'in ölümü hal inde şehri kendisine t�:s l ı ı ı ı etmelerini istemişti. Kurban bayramı gecesi Humus hakimi M uhammed b. Şirkı1h �:ı ı . ı ı • içti ve sabah leyin ö l ü olarak bulundu. Söylendiğine göre Sultan S a l . ı haddin hasta olduğu günlerde onun Dı maşk ileri gelenleriyle mek ı ı ı ı ı !aşmasını öğrendiği için onun sakisini ayartmıştı . Muhammed b. Şirküh ölünce sultan onun mülkünü oğlu Şirk ı ı l ı .ı verdi. Şirkı1h, henüz on iki yaşındaydı. Musul hakimi geride pek ı; ı ıl hayvan ve alet edevat bırakmıştı. Sultan Humus ' a indiğinde Harn ı ı ı '' dönerken onları gördü, pek çoğunu aldı ve yalnızca işe yaramayaı ı l .ıı ı bıraktı. 582 yılı ( 1 1 86/87): Sultan, M ısır' dan oğlu Melik Efdal ' ı getirierek Dımaşk'ı ona Vl'ı ı l ı Sebebi şudur: Sultanın yeğeni ve Mısır naibi olan Melik Mu;�.:ı l lı ı Takıyyüddin Ö mer, adam göndererek Efdal 'dan şikayetçi oldu ' • "Vergi toplayamıyorum, çünkü ben vergi borcu olanları getirtiyorı ı ı ı ı Efdal serbest bırakıyor" dedi. Bunun üzerine S alahaddin Efdal ' i � ı ı sır ' dan uzaklaştırdı. Fakat içinden Takiyyüddin ' den de şüphelenııın ı başladı ve Efdal' ı M ı sır'dan uzaklaştırmak suretiyle kendisi öl i i ı ıı ı ülkeyi ele geçirmeyi planladığı zannına kapıldı.


l·.ı '\M TARlHİNDE TORKLER

309

A.ynı yıl Karak prensi [Arnold] büyük bir Müslüman kafilesini ı l ı ı rd urarak hepsini esir aldı. Sultan adam gönderip taraflar arasındaki ·.a ldırmazlık anlaşması gereğince esirleri serbest bırakmasını istedi ; l : ıkat prens kulak asmadı. Sultan da, Allah ' ın zaferi kendisine nasip

··ııııesi ha l i nde onu kendi elleriyle öldüreceğine söz verdi . Aynı yıl el-Cebel, Heınedan, Rey, Isfahan, Azerbaycan, Arran ve l ıL·ı ı zeri yerlerin hakimi olan Pehlivan M uhammed b. ildeniz vefat etti. ·\ dil ve dürüst bir insandı. Yerine kardeşi Kızıl Arslan geçti. Asıl adı ı )sınan'dı. Mel ikşah ' ın torunu Tuğrul, Pehlivan ' ın yanındaydı ve hut­ lw onun adına okutuluyordu , ama kendisi hiçbir şeye karışmıyordu. N t' var ki Pehlivan vefat edince Tuğrul Kızıl Arslan ' ı dinlemedi ve

ı.ıra ftarları hayli çoğaldığı için ül kenin bazı yerlerini ele geçird i. Bu 1 ı ı ;:den onunla Kızıl arasında savaşlar çıktı. 583 yılı (1 1 87/88): Sultan kalabalık bir ordu topladı ve Karak prensinin hacılara zarar 1

nınesinden endişe ettiği için şehrin çevresini sardı. Bir diğer birliği

ı ıı•. lu Melik Efdal 'la Akka v e civarına gönderd i . Bunlar, oralara akınlar ı lıı;:enleyerek pek çok ganimet elde ettiler. Sultan, daha sonra Taberi­ Yt' üzerine yürüdü ve kılıç gücüyle ele geçirdi. Taberiye, Trabl us

l ı : ı k i mi Kumus 'a [II I . Raymond] aitti ve sultanla onun arasında sal­ ı l ı rınazlık anlaşması vardı. Frenk papazları ve patriği ona giderek sul­ l ı ı ı ı l a anlaşmasını engellemek istediler ve sitemler ettiler. Bumın üze­ ı ı ııc Kumus Frenklerio talebini kabul etti. Böylece Frenkler bir araya l'l' lerek sultanı karşı ladılar. Savaş Hattİn denilen yerde oldu. Çok b i"ı ­ viik bir çarpışmaydı . Sultan, bu savaşla birlikte sahil şeridini ve Ku­

ılııs'ü zaptetti. Sultan Taberiye'yi fetbedince Frenkler yaya ve süvarİleriyle bir .ıı :ıya toplanarak onun üzerine yürüdüler. Sultan, Taberiye' den atıana­ ı

. ı k Cumartesi günü onları karşıladı. Çok şiddetli bir muharebe oldu .

1-. ı ı ınus [lll. Raymond] durumun ciddi leştiğini görünce, karşısındaki M ii slümanların saldırısıyla karşılaştı. Hama hakimi Takıyyüddin ora­ ı ln bulunuyordu. Onu kurtardı ve merhamet gösterdi . Kumus ' un adam­ l ı ı ıı ı ı dan bin kişi ölmüş, kendisi kuıiulmuş ve Trablus 'a ulaşmayı ba­ ııı ı ı nıştı. Fakat bir süre sonra bir h ileyle öldürüldü. Müslümanlar galip


310

T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RD Ü KLER i M VE DUYDUK! t\ 1 ' 1 ' '

gelmiş ve dört bir yandan Frenkler üzerine çullanarak bazıları 1 1 ı 1 1 ! dürmüş, bazılarını esir almışlardı. Esir alınanlar arasında büyük h ı · ı i l kralı, Karak hakimi Prens Arnold, Hospitalier ve Templier liderkı ı ı l ı vardı. Frenkler 49 1 yılında Suriye 'ye geldiklerinden bu yana

ıı, , , lı

büyük bir felaket yaşamamışlardı . Savaş sona erdikten sonra sul!:ı ı ı l ı ı ı koltuğa oturdu. Frenk kralı h uzuruna getirildi. Sultan onu yan tar; ı l ı ı ıu oturttu. Hava son derece sıcaktı ve Frenk kralı susuzluktan pl:ı r. olmuştu. S ultan ona buzlu su ikram etti. Kral, aynı sudan Prens

ııı

.·\ ı

nold ' a da verdi. Sultan ona, "Bu ınci ' un suyu benim iznimle içnıcd ı l ı canı güvenl i kte olsun ! " dedi. Sonra prcnsc sitemlerde bulunup 1 L ı ı ı meyn-i Şerifey n'e doğru yola koyu ldu. Sultan onun boynunu kl' ı ıı l ı el iyle vurmak için ayağa kalktığında Frenk kralı korkudan titrcı ı ıv 1 ı başladı . Sultan onu teskin etti . Sultan, daha sonra Taberiye 'ye döndü ve daha önce fethini soı ı ı : 1 1 � bıraktığı kaleyi barış yoluyla teslim aldı. Oradan Akka üzerine yii ı ı ı dıı ve onu da barış yoluyla ele geçirdi . Bunu Nasıra, Kaysariye, I l a y l . ı , Saffuriye, Malya, Fule ve benzeri şehirlerin fethi takip etti . M ii•. l ı ı manlar pek çok ganimet v e esir aldılar. Bunu başka şehirlerin k ı l ı ı takip etti. Sonra sultan Askalan üzerine yürüdü ve on dört günlük bir k ı ı ·... ıı madan sonra barış yoluya şehri Cumadilula ayının başlarında

tes l ı ı ı ı

aldı. Arkasından Ram le, Darun, Gazze, Beytlaham, Beyt

C ı l ıı ı l ,

Natrun ve benzeri yerleri ele geçirdi. Sultan, daha sonra Kudüs üzerine yürüdü. Bu şeh i rde sayılam a l . ı cak kadar ç o k Hıristiyan vardı. Sultan, s urlara iki yerden lağım açt ı ı ı l ı Taraflar arasındaki çarpışmalar şiddetlendi. Surlar tamamen kuşat ı l ı ı ı c a Frenkler canlarının bağışlanması şartıyla şehri teslim etme tek i i t ı ı ı d e bulundular, fakat sultan bunu kabul etmedi v e onlar şehri M i'ı :; l ı ı manlardan nasıl aldılarsa aynı şekilde kılıç zoruyla almayı uygun l '." ' dü. Fakat sonra her erkek için on dinar, her kadın için beş dinar

w

lu ı

çocuk için iki dinar ödenmesi şartıyla barışı kabul etti . Bu paray ı iıd• yemeyenler esir sayılacaktı. Hıristiyanlar sultanın şartı nı kabul et i ı l ı ı ve şehir Recep ayının yirmi yedisine rastlayan Cuma günü teslim d i . Muhteşem bir gündü.

L'd ı l


311

1 .1 <\M TARİHİNDE TÜRKLER

K udüs surları üzerine İ slam sancakları çekildi. Sultan, şehir kapıla­ l l ta

ı

kararlaştırılan parayı teslim almak üzere memurlar tayin etti. Fa­

Lı! memurlar hainlik ettiler ve ancak çok az miktarda para toplanabil­ d ı . Kubbetif s-Sahra üzerinde altın kaplama büyük bir haç vardı. Müs­

l ı ı ınanlar kubbe üzerine çıkarak bu haçı söktüler. B üyük bir gürültü l,optu. Müslümanlar hiç böyle sevinmemiş, H ıristiyanlar da hiç böyle lı1r acı yaşamamı şlardı. Frenkler Mescid-i Aksa içinde bir tiyatro kur­ l ı ı ıışlardı. Sultan, bunun kaldırılıp caminin eski haline getiri lmesini r ı ııretti. Vaktiyle Nureddin Mahmud b. Zengi Haleb 'te bir minber yaptırmış ve "Bu, Kudüs için" demişti. S ultan, Haleb'e adamlar gön­ ı k rerek o minberi getirtti ve M escid-i Aksa'ya koydu. Sultan, oradan Akka'ya, oradan da SOr şehri 300 üzerine yürüdü ve Ramazan ayının dokuzuncu günü kuşatma altına alarak sıkıştırmaya başladı . Şehri �· l i nde bulunduran Marcus şehir çevresine hendekler kazdırmış ve ka leyi savaşçılarla tahkim etmişti. Sultan gemilerin gönderi lmesini 1·;ıedi. On gemi yola çıkarıldı. Frenkler gemi lerin yolunu kesmeyi kararlaştırdılar ve beş gemiyi ele geçirdi ler. Ancak kendini denize atıp yüzebilen M üslümanlar kurtuldu. Diğerleri esir düştü. Kuşatma uza­ y ınca sultan Şevval ayının sonlarında oradan ayrıldı. Kanun-u Evvel ııy ının başlarıydı . Akka'ya indi ve ordusunu terhis etti. Her asker ken­ dı memleketi ne gitti. 584 yılı ( 1 188/89): Sultan kışı Akka'da geçirdikten sonra Kevkeb kales e

riidü ve kalenin kuşatılma işini Emir Kaymaz en-Necml'yc

üzerine yii­ ha va l c e l l i .

l{ ebiülevvel ayında oradan ayrılarak Dımaşk'a gitti. Dört bir yana

adam

11 10 Mukaddes!, Sur şehrini şu şekilde anlatır: Sılr (Tyre): Deniz sahili üzerinde

kurulmuş müstahkem bir şehirdir. Bu şehre deniz içine uzanmış köprü üze­ rindeki tek bir kapıdan giri lir. Şehrin iç kısmının yarısı üç taraftan denize çe­ kilmiş surlarla çevrilidir. Her gece gemiler içeri girdikten sonra Muhammed b. Hasan'ın "Kitabu'l İ krah"ında bahsettigi gibi zincirieric kapatılır. Şehrin içme suyu üzeri örtülü bir kanalla temin edi li r. Güzel bir şehirdir ve kaliteli mallar üretilir. Akka ile Sur arası bir körfez şeklindedir, bu yüzden Akka ile 11 1 1

Sur'un karşı karşıya kurulmuş olduğu söylenir. Taberiye gölüne nazır bir kale.


312

TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİM V E DUYDUKLA IO � t

göndererek ordunun toplanmasını emretti. Beş gün orada kaldıkt:ııı sonra Humus'u n batısındaki Mukaddes Gölü sahiline giderek askerkı ı ı ı toplanmasını beklerneye başladı. İ lk gelen, Sincar ve Nusaybin hak ı ı ı ı ı İ madeddin Zengi b . Mevdud b . Zengi b . Aksuokur oldu. Ordu topl:ııı dıktan sonra hareket ederek Hısn-ı Ekrad' ın altına karargah kurdu

'ı

oradan Frenk topraklanna saldırılar düzenledi. Antaıtus'u kısa sü n·dı aldıktan sonra Lazkiye üzerine yürüdü. Şehrin iki kalesi vardı. Her ı l, ı kalede bulunanlar canlarının bağışlanmasını istediler. Sultan isteklerı ı ı ı kabul etti v e oradan Sılıyon üzerine yürüdü. Şehri kuşatınca, içerdck ı l ı · ı canlarının bağışlanmasını istedi ler, fakat sultan Kudüs halkı ne şart la ı L ı teslim olmuşsa, onların da aynı şekilde teslim olmasını şart koştu. Şe l ı ı ı halkı bu şartı kabul ederek şehri teslim etti. . . Kızıl b . İ ldeniz, Halife i mam en-Nasır' dan Tuğrul b . Ars lan'a ka ı ·, ı yardım istedi v e yardım etmezse akibetin kötü olacağı konusu ııdıı uyardı. Halife de Tuğrul üzerine bir ordu sevk etti . İ ki taraf Rebiüll' \ ve! ayının sekizinde Hemedan yakınlarında karşı karşıya geldi, fa k . ı ı hal ifenin ordusu yeniidi v e Tuğrul pek çok ganimet e l e geçirdi. 585 yılı ( 1 1 89/90): Frenkler Akka'yı kuşattılar. Sultanın barış yoluyla ele geçirdiği Sur şehri için bölgedeki ahali h ıp !anmış, sayılamayacak kadar bir kalabalık yığı lmıştı. Bunlar denize

dııı•.

ru giderek ağlamaya ve yardım istemeye başladılar. Sonra Mesilı ' ı ı ı resmini çizerek yanına d a onu döven b i r Arap sureti kondurdular. R r sirnde Mesih' in kanı akıyordu. "Bu Arapların peygamberi, Mesih' i d ı ı vüyor" diyorlardı . Kadınlar evlerinden çıktılar v e denizden sayılamaya cak kadar kalabalık gruplar geldi. Hep beraber Sur'dan Akka'ya yürüılıı ler ve o yılın Recep ayı ortalarında oraya vardılar. Akka'yı çevreleycn·l· surlarını deniz tarafından kuşatma altına aldılar. Müslümanların şcl ı l l ' ulaşım imkanı kalmamıştı . Sultan yola koyularak Frenklerio yakını ııdıı bir yerde karargah kurup Şaban ayının başlarında onlarla çarpışmayıı girdi. O gece öyle geçti. Sabahleyin Hama hakimi Takıyyüddin Öıı wı sağ kanattan Fren k ler üzerine yüklendi ve onları geri atarak surlara ul:ı·.· tı. Böylece şehre giriş yolu açılmış oldu. Sultan en seçkin askerlcriııı Akka'ya soktu. Müslümanlar çarpışmaları Şaban ayının yirmisine kad:ıı


I S LAM TARİHİNDE TÜRKLER

313

sürdürdüler. Çarpışmaların devam ettiği bir sırada Frenkler birden topla­ nıp sultanın bulunduğu merkeze saldırarak geri attılar. Sonra Müslüman­ ları kıra kıra sultanın çadınna kadar yaklaştılar. S ultan ve hassa askerleri lıir kenan tuttular ve onlara bir gnıp savaşçının da katılmasıyla Frenkle­ ri n

takviye yolu kesi l miş oldu. Böylece Müslümanlar sağ kanada yük­

lendiler ve sultan merkeze saldıran Frenkler üzerine yüklenerek bütün askerlerini onlara yönlendirdi. Oradaki Frenider kamilen imha edildiler ve yaklaşık

30 bin kayıp verdiler. Yenilgiye uğrayan Müslümanların bir

k ısmı Taberiye 'ye, bir kısmı D ımaşk'a gitti. Bu savaştan sonra bir kurak­ l ı k yaşandı . Sultan kolon iltihabı hastalığına yakalandı. Emirleri ona bölgeden ayrı lmasını salık verdiler. Sultan bu teklifi kabul ederek Rama­ mm

ayının on dördünde Akka' dan Harube'ye gitti. O gittikten sonra

! -renkler Akka'yı tekrar kuşattılar ve çevreye yayıldılar. Hacip Hüsa­ ıncddin Lülü'nün 102 komutasındaki İ slam donanması gelerek Frenk doBüsameddin Lülii, Salahaddin Eyyubl'nin aınirallcrindeııdi. Burada sergilediği başarıdan önce de Renaud 'un donanmasının yarısını yerli korsan klavuzların rehbcrliğindc ganimete konmak ncşesi içinde Kızıldeniz'e yelken açtı. Olayın canlı tanıklarından olan İ bni Cübeyr, seyahatnamesinde Lül ü'nün bu korsanlan nasıl yakaladığını anlatarak şöyle dcr: "İ skcnderiyc'ye indiğimiz gün ülkeye yeni getirilmiş, develerine ters bindirilmiş, yanlarına davul ve borazan lar asılmış olan Rum esirleri seyretmeye çıkmış büyük bir kalabalık gördük .. Hikayelerini sorduğumuzda anlatılanların verdiği üzüntü ciğer paralayıcı idi. Anlatıldığına göre, Şam Hıristiyanlarından bir grup bir araya gelmiş ve Kulzüm Denizi'ne [ Kızıldeniz'e] en yakın bir yerde iskelet halinde gemiler yapıp, yakındaki Arapların develerini kiralayarak sahile taşıtmışlar. Gemi yapıııııııı tamamlayınca. hacılardan da yolcular alarak denize açılınışlar. En-Naaın Denizi'nde belli bir noktaya gelince, on altı gemiyi orada yakmışlar. Sonra Ayzab'a varmışlar; orada Cidde'den hacılar getiren bir gemiyi almışlar, Kus' dan Ayzab'a kara yoluyla gelen bir grubu da gemiye bindirmiş ve hepsini öldürmüşler. Daha sonra Yemen'den tacirleri getiren iki gemiye el koymuşlar, sahilde Mckke ve Medine (Allah onları aziz kılsın!) vergisi olarak toplanan yiyeceklerin çoğunu yakmışlar. Hiçbir Rum ' un cesaret edemediği ve o güne kadar duyulmamış bir sürü çirkin iş yapmışlar. Bunların iğrenç ve korkunç bir planı da, Hz. Peygamber ' in (s.a.v.) kentine girmek ve onu mukaddes kabrinden çıkarmakmış. Hatta bu aralarında yayılmış ve açıkça söylenir olmuş. A l lah onları böyle bir işe cüret etmekten dolayı hesaba çeksin ve kaderin yardımıyla yapmak istediklerine engel olsun. Medine'ye bir günlük mesafeye kadar


TÜRKLER

3 14

HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA IU � I

nanmasını nıağlup edip, gemilerine e l koydu ve pekçok ganimet ele ,., . çirdi. Sonra bu ganimetierin tamamını Akka'ya taşıdı. Müslümanl:ıı ı ı ı morali düzeldi. Bu arada Melik Adil de M ı sır ordusuyla kardeşi S a L ı haddin 'in yardımına geldi. Müslümanların maneviyatı b i r kere d:ı l ı . ı yükseldi. 586 yılı ( 1 1 90/91 ): Safer ayının baş ında sultan H arube' den ayrı l arak tekrar Akka'd:ıl· ı Frenklerle savaşınaya başladı. Frenkler Akka suru yakınında her l ı ı ı ı atmış zira' uzunl ukta üç kule kurmuşlard ı . Bu ku l e leri ktırmak i\ ı ı ı gerekli keresteyi adal ardan getirmiş, bir kaç kat l ı olarak kurdu k l : ı ı ı kuleleri silahlarla donatıp, ateşe karşı dayanık lı olması için inek <kı ı · . ı v e sirleeyle dayurulmuş çamurla kapla mışlardı. Fakat Müslüma ı ı l . ı ı kul elere ateş fırlatınca birinci k ule içindeki adamlarla birl ikte ya ı ı d ı Sonra ikincisi ve üçüncüsünü d e yaktılar. Müslümanlar yaşadıkla rı

ıı

endişeden sonra şevke geldi l er. Diğer yandan çeşitl i şehirlerin ord u l : ı ı ı da sultana gelmeye başladı . B u arada Müslümanlar Konstanti ı ı i y ye'nin öte tarafından yüz binden daha fazla bir orduyla yola ç ı k : ı ı ı Alman kralının [Barbarossa] yaklaşmakta olduğu haberini aldılar '' Suriye ' den ümitlerini kestiler. Fakat Allah Almanlar üzerine gıda :. ı kıntısı ve veba belasını gönderdi. Pek çoğu bu yüzden yolda telef o l du. Al man kralı Ermenilerin topraklanna ul aştığında yıkanmak i,· ı ı ı yaklaşmışlar. Allah onların saldırılarına M ısır ve İskenderiye'de teçhiz ed i l ı ı ıı·, Lülü adındaki hacip ve Mağripli denizcilerden oluşan yardımcı güçkı ı ı ı gemileriyle engel olmuş. Düşmanı kaçıp kurtulacağı yerde arkadan sarmı�l:ıı bır aydan aşkın bir süre zarfında yaptıkları bunca işlerden sonra oıı l:ı ı ı yakalamışlar. Bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da esir alınmış. Esirlerden l • ı ı kısmı öldüriiirnek üzere diğer kentlere dağıtılmış. B ir kısmı Mekkc 1 , Medine'ye gönderilmiş. İnayetıyle büyük bir beladan islamı ve Müslümaıı l :ı ı ı kurtaran alemlerio rabbi Allah'a şükürler

olsun."

(Endülüs 'ten K u ı : . .ı l

Topraklara, s . 34); Runciman, "Bütün İslam dünyası dehşete düşnıii:.. ı ı ı

Franklardan yardım i stemiş olan Haleb v e Musul hükümdarları bile, iı ıançl a ı ı ı ı.ı

karşı bu kadar setilee hareket edebilen müttefiklere sahip olduklarından do l: 1 1 utandılar. . .

Ele

geçirilen

korsanların bir

kısmı

usulüne

uygun

ı

olaı . ıl.

boğazlanmak üzere Mekke'ye gönderildi; geri kalanları Kahire'ye götürü ki l ı. orada kelleleri uçuruldu" (Runciman, l l/367)


I s ı AM TARİHİNDE TÜRKLER

315

oradaki b ir nehre girince boğularak öldü. Yerine oğlunu geçirdiler. l l unun üzerine askerlerin b ir kısmı memleketlerine geri dönerken, diğer kısmı ölen kralın diğer oğlunu başa geçirerek geri döndüler. Kralın birinci oğluyla b irlikte olanlar bin kişilik bir savaşçıyla Akka ! · renklerine ulaştılar. Böylece Allah Müslümanları onların şerrinden k oıudu.

Bu arada sultanla Frenkler arasındaki çarpışmalar Cümadila­

lıire'nin yirmisine kadar devam etti. Frenkler atlı ve piyade olarak hendeklerden çıkarak M elik Adil ' i geri attılar. M elik Adi l ' in yanında M ısır savaşçı ları vard ı . M üslümanlar onlara destek vererek yaklaşık on bin Frenki öldürdüler . Böylece Frenider hendeklerine geri çekildi­ b, fakat su ltan ın da boğazı �işti ve küçük bir çadıra sığındı.

Kış bastırıp rüzgarlı günler başlayınca Frenkler gemilerinin parça­ la nmasından korkarak onları Sur ! i manına gönderdiler. Böylece Ak­ ka'ya deniz yolu açılmış oldu. Şevval ayında Erb i l hakimi Zeyneddin Yusuf b . Zeyneddin Ali Kü­ �,� ük vefat etti. Zeyneddin , askeıleriyle birlikte sultanın yardımına gel­ ı ı ı işti. O ölünce sultan Erbil ' i Zeyneddin ' in kardeşi Muzafferüddin Kökböri ' ye verdi . Ayrıca Şehrizor ve kasabalarına da iktasına ilave etti , liıkat Harran ve Roha'yı elinden aldı. 587 yılı ( 1 1 9 1 /92): Frenkler, Akka ' yı istila edip defterini dürmelerinden sonra Şaban ayının başl arında oradan ilerleyerek Kaysariye tarafına doğru yola ko­ yuldular ve oradan da Arsufa geçtiler. Müslüman esirler de yan l anı ı­ daydı. Onlarla Müslümanlar arasında çarpışmalar olduysa da, Frenidcr onları püskürtüp M üslümanların pazarına geldiler v e pazardak i halkın pek çoğunu katlettiler. Frenkler daha sonra Yafa'ya ge ldiler. Müslümanlar burayı boşal t­ l ı kları için şehri ele geçirdiler. Sultan Salahaddin, Akka' da ol anların t e krarlanmaması için Askalan' ın tahrip edilmesini emretti. Böylece d uvar ustaları Askalan surlarını yerle bir etti ler. Askalan ' ın yıkılına i�i b itti kten sonra Ramazan ayında Raml e ' ye geçen sul tan, oradaki k aleyi ve L i dda kil isesini yıktırdı. Arkasından Kudüs ' e gidip işleri


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAI{ I M

316

düzene koyduktan sonra Ramazan' ın sekizinci günü Natrun 'da k ı karargahına çekildi. Sonra sultanla Frenkler arasında karşılıklı elçiler gelip gitmcyl' başladı. Bu görüşmelerden birinin konusu ise sultanın kardeşi Mel ik Adi l ' in Arslan Yürekli Richard 'ın kızkardeşiyle evlenmesi, Kudü s ' i i ı ı M e l i k Adil ' e, Akka' nın hanımına verilmesi idi. Görüşmelere papazla ı da katıldı ve bu i ş in olabi lmesi için Melik Adil ' in H ı ristiyan lığı kabı ı l etmesi gerektiğini i leri sürdüler. Taraflar b u konuda anlaşamayıııl·;ı Frenkler Zil kade ayın ın sekizin de Yafa'dan Raınle'yc çekildiler. 1 k men her gün M üslümaniarta Frenkler arasında ufak tefek çarpışmalaı devam etti. Her iki taraf da bu çarpışmalardan büyük zararlar görd ı ı B u arada k ı ş günleri hastınnca her i k i taraf kendi kampına çeki l d ı Sultan b u fırsattan yararlanarak Kudüs'ün tamir edilmesi işiyle meşgu l oldu ve askerlerine taş getirmelerini emretti . H atta onl ara örnek olmak için bizzat k endisi atının sırtında taş taşı maya başladı. Melik M uzaffer Takıyyüddin Ö mer vefat etti. Aynı gün Hüsamcı l din Muhammed b. Ömer b. Laçin de vefat etti. Böylece sultan hıı günde hem yeğeninin hem de kızkardeş inin oğlunun ölüm haberiyk sarsıldı. Aynı yıl Azerbaycan, I-lemedan, Rey ve Isfahan hakimi Kızıl Arslaı ı Osman b. i ldeniz Şaban ayında kardeşi Muhammed Pehlivan 'dan soııı ;ı öldürüldü. Çünkü Selçuklu sultanı Tuğrul ona saldırmış ve daha öıın· belirttiğimiz gibi Bağdat ordusunu yenmiş, fakat daha sonra Kızıl Ars lan üstün gelerek Tuğrul Arslan Şah ' ı bazı bölgelerde sıkıştırmış, arka sırrdan l sfahan 'a gidip Şafıilere saldırarak bir kısmı nı astıktan son r a Hemedan 'a dönmüş, kendini sultan i lan etmiş ve silah arkadaşlarınd: ı ı ı ayrılarak uykuya çeki lmişti. Fakat bu s ırada çadırına giren biı i leri tara fından öldürüldü ve katillerin kim olduğu öğrenilemedi. Rum (Anadolu) sultam Kılıç Arslan' ın oğlu Jvluizzüddin Kayser şah, Sultan Salahaddin'e gel di. Gelişinin sebebi şu idi : Sultan Kıl ı,· Arslan ülkesini oğulları aras ında taksim etm iş ve Muizzüddin'e M a latya'yı vemıiş, fakat daha sonra diğer kardeşleri babalarına baskı yaparak onu Malatya'yı Muizzüddin ' in elinden almaya zorlamışlanlı İ şin akıbetinden korkan Muizzüddin de sultana sığınarak ondan yar


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

317

d ı m istemişti. Sultan, onu kardeşi Melik Adi l ' in kızıyla evlendirdi ve böylece Muizzüddin Zilkade ayında Malatya 'ya geri döndü. Kardeşle­ ri de Malatya' dan ümitlerini kesmiş oldular. İ bnü ' l Esir der ki: "Sultan Salahaddin sözü edilen Muizzüddin Kayserşah' ı uğurlamak için ata binince M uizzüddin attan indi. Sultan da atından indi. Sultan tekrar atma binerken Muizzüddin ona yardım dti. O sırada Musul hakimi Alaaddin b. İ zzeddin b. Mesud sultanın yanındaydı ve sultanın elbisesini düzeltti. Orada bulunanlardan bazıla­ rı

"Ey Eyyub 'un oğlu, can çekişen birinin, bir Selçuklu prensinin seni

ata bindirmesine, Atabek Zengi 'nin oğlunun elbiseni düzel tmesine hile aldırmıyorsun ! " dediler. 588 yılı ( 1 1 92/93): Frenkler Asicalan üzerine yürüyerek, onu tamir etmeye başladılar. Hu sırada sultan Kudüs ' te bulunuyordu. Aynı y ı l Sur hakimi Marcus öldürüldü. Onu rahip kılığında Slır ' a giren Batın'iler öldürdü. Aynı yıl Frenk lerle saldırmazl ık anl aşması yapıldı ve sultan D ı ­ ıııaşk ' a döndü. Bu o l ayın sebebi Aslan Yürek l i Richard' ın hastalan­ ınası ve savaşın uzamasıydı . Bu yüzden Richard Melik Adil 'e mek­ t up yazarak Salahaddin 'in huzuruna varıp barışa razı etmes ini i stedi. ı ·akat ö nce bu tek lifi reddeden sultan, savaşın uzamas ı ve askerin hıkkınlık gösterıneye başlaması sebebiyle Şaban ayının on sekizinde saldırmazlık anlaşmasını kabul etti ve anlaşma dört gün sonra ( a r­ �amba günü imzalandı. Ama A slan Yürekli Richard yemin etmed i, sadece eli n i tutup söz aldılar. Richard, kralların yemin etmediğini belirterek özür diledi. S u ltan, bunu makul buldu ve onun yerine s a­ l ı i ldeki veki l inin yeğeni Kü ndchr'i, buna karşılık da Frenk i leri gelen­ l erinden biri yemin etti. H enry ' nin oğlu ve B alyan yanlarında önde ı.rclen bir Frenkle birl i kte sultanın hizmetine gelerek barış için e l in i s ı ktı lar. B u n a karşılık Hama, Humus , Ba'lebek, Tel Başer, Şeyzer lıfıkimleri ve diğer gelen emirler genel bir kara ve deniz saldırmazlık a n laşması akdetti ler. Şaban ayının yirmi birinde yürürlüğe giren a n laşmanın süresi üç yıl, üç aydı.


318

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I � !

Yine anlaşmaya göre Yafa, Kaysariye, Arsuf, Hayfa ve Akka kiiy leriyle birlikte Frenklerde kalacak, Askalan ise harabe halde bırak ı Lı caktı. Diğer yandan sultan İ smailllerin topraklarının barış anlaşmas ı ı ı. ı dahil edilmesini şart koşarken, Frenkler d e Antakya v e Trablus preıı� lerinin saldırmazlık anlaşmasına dah i l edil mesini şart koştular. Ayrır : ı Lidda ve Ranıle Frenklerle Müslümanlar arasında eşit şekilde taks i ı ı ı edi lecekti. Anlaşma şartları kesinleştikten sonra Ramazan ayının diiı dünde Kudüs ' e gitti ve şehri inceleyerek surlarının tamir edilmes i ı ı ı emretti. Ayrıca Kudüs ' te kurdurduğu medresinin vakfını artırdı. l l ı ı medrese İ slam öncesi dönemden kalmaydı v e Safad Hanna ad ı y l : ı biliniyordu. Rivayete göre Hanna303 veya M eryem' in kabri oradaynı ı) İ slami' dönemde medrese bir ilim yuvasına dönüştürüldü, fakat şel ı ı ı

492 yılında Frenklerin eline geçince onu tekrar kiliseye çevirdiil-ı Şehir sultan tarafından fethedi lince, Salahaddin onu tekrar medrescy1· çevirdi ve medresenin başına da Kadı Bahaaddin b. Şeddat 'ı atadı. S ultan Salahaddin, saldırmazlık anlaşmasının uygulanmaya ba� L ı masından sonra Askalan ' ın tahrip edi lmesi için yüz taş ustası gönderı l ı v e oradaki Frenklerin çı kmas ını istedi . Sonra Kudü s 'ten hacca gitııı l· ye karar verdi . Durumu b i r mektupla Yemen hakimi olan kardeşi Scy fülislaın'a bildirdi. Fakat emirler kendi sini uyararak "Frenklerle ya p ı lan saldırmazlık anlaşmasına güvenme" dediler. Su ltan yine d e kanı rından dönmedi ve Şevval ayının beşinde Kudüs'ten ayrılarak Nab l ı ı � . oradan B isan, oradan Kevkeb 'e geçti ve o geceyi Kevkeb kalesiıHk geçirdikten sonra Taberiye 'ye hareket etti. Burada onu Emir Bahaı ııl din Karakuş ei-Esedi' karşıladı. Bahaaddin Frenk lerin Akka'yı ek geçirmeleri sırasında esir alınmıştı. . . Aynı yı l Sultan İ zzeddin Kılıç Aslan vefat etti. 55 1 yı l ında tal ı L ı çıkmıştı. Heybetli v e i y i b i r siyasetçiydi. Son derece adil v e savaşçıy dı. On bir oğlu vardı ve her birine Anadol u ' da bir şehir vermişti. l l ıı oğulların en büyüğü Kutbuddin ' di ve babası Sivas ' ı ona vermi�t ı Fakat Kudbuddin Melikşah babasını ve kardeşlerini devre dışı bırak:ı rak tek başına tahta çıkma hevesine kapılmış, Erzincan hakiminin ık desteğini alarak Konya'da babasına saldırıp ele geçirmiş ve tutu k l ı ı 303 Peygamber Samue l ' in annesi.


I s t AM TARİHİNDE TÜRKLER

319

l ıabasına "Karşındayım, haydi emirlerini uygula" demiş, sonra baba­ s ı ı ı dan kendisini veliaht tayin ettiğini belirtmesini istemiş, arkasından l ı ıtuklu babasını da yanma alarak Kayseri hakimi olan kardeşi Nured­ d i n Şah ' ın üzerine yürümüştü. Herkese yaptığı şeyi babasının emriyle

yaptığını söylüyordu . Kayseri ordusu onunla savaşmak için çıktı . İ z­ t.cddin Kılıç Arslan askerlerin savaşla meşgul olduklarını görünce lı rsatı değer lendirerek kaçıp Kayseri hakimi olan oğlu Sultanşah 'a sığındı. Sultanşah babasına gerekli saygıyı gösterip izzet ikramda bu­ l undu. B u durum karş ısında Kutbuddin Konya'ya döndü ve hutbeyi ke ndi adına okuttu. Kılıç Arslan ise oğul larına ait şehirleri dolaşmaya lıaşladı. Birinin yanında sıkılınca bir diğerinin yanına gidiyordu. En son olarak oğlu Burgulu hakimi Gıyaseddin Keyhüsrev babasından yana tavır takındı ve ordusunu toplayarak Konya üzerine yürüdü. Şeh­ r i Kutbuddi n Mcli kşah ' ı n elinden alan Keyhüsrev Aksaray' a doğru

lıareket etti ve bu arada İ zzeddin Kılıç Arslan ' ı n bel irti len tarihte öl­ ıliiğü haberini aldı. Keyhüsrev babasının cenazes ini alarak Konya'ya ı ıetirip defnetti ve babası Kılıç Arslan ' ı n asıl kendisin i veliaht ilan l' l ıniş ol duğunu ispatladı. Bu arada Gıyascddin ' in kardeşi Rükneddin Siileyman güçlenerek Konya'yı onun el inden yolup aldı. Keyhüsrev, l l a leb hakimi M c lik Zah ir'e sığındı. Bir süre sonra Rükneddin Sü ley­ ıııan 600 ( 1 203- 1 204) yılı nda vefat edince yerine oğlu Kılıç Ars l a n ı•.cçti. Bu nun üzeri ne Gıyaseddin Keyhüsrev Anadolu 'ya dönerek K ı ­ l ıç Ars l an ' ı tahttan indirip bütün ülkenin hakimi oldu. Ö ldürü lü nceyc k adar saltanat süren Gıyaseddi n ' in yerine oğlu İ zzeddin Kcykü v ı ı s geçti. Keykavus vefat edince tahta kardeşi Alaaddin Keykuhad geç t i . 1 akat o d a 6 3 4 ( 1 236/3 7 ) yılında v efat etti v e yerine Gıyascddin Kcy­

l ı iisrev b. Keykubad tahta çıktı . Gıyaseddin, 644 ( 1 246/47 ) yı l ı nd a ! 'atarlar karşısında yeni i di ve o tarihten itibaren Sulçuklu lann A nado­ h ı ' daki hakimiyetleri zayı flamaya başladı. Keyhüsrev' in ö lümüyle l ı i rlikte Anadolu Selçuklu Sultanl ığı dönemi resmen kapanmış oldu. !,'iink ü ondan sonra tahta çıkanlar yalnızca göstermelik sultandı. Key­ l ı iisrev geride iki oğul bırakmıştı: Rükncddin ve İ zzeddin. Bu ikisi ı ızun bir süre ülkeyi birl ikte yönettiler. Sonra Rükneddin tahta tek lıa�ına hakim oldu ve kardeşi İ zzeddin Konstantiniyye'ye kaçtı. Rük­ ııcddin zamanında ülke Pervane ' nin, aslında Tatarların hakim iyeti


320

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLA 1< 1 � ı

altına girdi. Daha sonra Pervane Rükneddin ' i öldürerek yerine oı ı ı 1 1 ı oğullarından birini tahta çıkardı. Pervane, inşaallah aşağıda izah cık ceğimiz gibi Tatarların naibiydi. Aynı yıl Şihabeddin Gurl H indistan 'a bir sefer düzenleyerek y:w maladı ve pek çok insan öldürdü. Sultan Tuğrul b. Arslan b. Tuğrul, Kızıl Arslan b. i ldeniz'in ölılıı rülmesinden sonra hapishaneden çıktı. Daha önce belirtildiği ü:t.l'l

ı·

K ızıl Arslan onu 587 (1 1 9 1 /92) yılında hapsetmişti. 589 yıh ( 1 1 93): Sultan Melik Nasır Salahaddi n Ebu ' l Muzaffer Yusuf b. Necııwd din Eyyub 'uıı vefat yılıyd ı . Bu yıl başlarında sultan Dımaşk'ta gayet mutluydu ve şehrin do)• 1 1 taraflarında ava çıkmış, on beş gün ortalarda gözükmcınişti. Yanı ıııl ı kardeş i Melik Adil vardı. Sonra geri döndü ve kardeş i Me lik Adi l sP ı ı kez onunla vedalaşıp Karak'a gitti v e sultanın ölüm haberi gelinccyr kadar orada kaldı. Sultan Dımaşk 'a dönmüş, Safer ayının on beşi ne tekabül eden ( ' ı ı m a günü atma binerek hac ı ları karşılamıştı. Su ltan, genelde zırh ı ı ı 1 ı ı üzerine giydiği paltosu olmadan ata binmezdi. O gün hacıları karşıL1 maya çıktığı ve kalabalık bir insan seli yığıldığı içi n paltasunu gi ' memişti. Sonra birden paltasunu giymediğini hatırladı ve onun gt' l l rilınesini eınretti . Fakat yanına almadığı için paltosu bul unamadı . I L ı cı ları görünce kendisi haccedemediği için gözleri yaşlandı. Yetı ıl· ı ı hakimi olan kardeşi Seyfülislam'ın oğlu hacı tarla birli kte onun yaıı ı ı ı.ı geldi . Sultan daha sonra Menyebağ taraflarındaki balıçelere doğru

gi ı ı ı

v e köprü üzerindeki kaleye gird i . Bu, onun son ata binişiydi. S: ı Ic ı ayının on altısına rastlayan Cumartesi gecesi şiddetli bir hastal ı ı ··• yakalandı. Ertesi gün hastalığı daha da arttı ve yeme içmeden kesi lıl 1 ve sultan 589 yılı Safer ayının yirmi sekizi sabahı vefat etti. S ultan Salahaddin öldüğünde elli yedi yaşındaydı . Arkada erkek v ı · kız olmak üzere on yedi çocuk bıraktı. Çocuklarının en büyüğü Ml' l ı l· Efdal Nureddin Ali idi. Vefat ettiğinde cebinde kırk yedi dirhemıkıı başka para yoktu. Kendisine ait herhangi bir ev ve mülk de yok l ı ı


1�1 AM TARİHİNDE TÜRKLER

32 1

Namazını hiç aksatmazdı ve mutlaka cemaatle k ılardı. B ir işe girişir­ Allah ' a güvenirdi. Hadislerin okunmasını dinlemeyi pek severdi. •;e ı i m Razi' nin yazdığı bir fıkıh kitabını da okumuştu. Hoşuna gitme­

k l'll

yen şeyler karşısında sabır gösterebilecek kadar güzel ahlaklı biriydi . <\ rkadaşlarmın pek çok hatasını görmezden gelirdi. Arkadaşlarından l ı ı risi aleyhinde bir şey duysa bile bunu bilmiyormuş gibi davranır, ı ıııa karşı davranışlarında bir değişiklik olmazd ı . Bir gün otururken ı ı ıemluklardan birisi bir ayakkabı fırlatmış, fakat isabet ettirememiş, ııvakkabı da yakınında bir yere düşmüştü. Sultan sanki onu hiç gör­ ı ı ıemiş gibi başını başka bir tarafa çevirmişti. Sohbetlerinde kimse ııleyhine bir şey konuşmaz, kimse için ağzından kötü bir laf çıkmazdı. Yazar Ammad onun vefatıyla ilgili olarak "Onun ölümüyle birlikte ınsanların ümit çı rası da söndü" diye yazdı . Sultanın ölüm haberi gelince Musul hakimi İ zzeddin Mesud b . Mevdud b. Zengi civar il lerdeki diğer melik lere haber göndererek bir nı aya gelme çağrısında bulundu. Sincar hak imi olan kardeşi İ maded­ ı l iıı Zengi b. Mevdud ' la birleşerek Harran ve civar iller üzerine yürü­ ı l i i . Fakat yolda şiddetli bir ishale yakalanıp bedeni zayıf düşünce or­ ı l ı ıy u kardeşi İ madeddin'e bırakarak Musul ' a döndü. Yanında Mi.ica­ l ı id üddin Kaymaz da vardı. İ zzeddin Mesud'un hastalığı şiddetlendi Vl'

aynı yılın Şaban ayının yirmi yedisinde vefat etti. Sultanın vefalıyla ııııun vefatı arasındaki süre altı aydır. Onun Musul saltanatı on iiç y ı l , dokuz aydır. Dindar, adil v e cömert biriydi. Hafif esmer, elmacık kc­ ı ı ı i kleri dışarı çıkıktı ve dedesi İ madeddin Zengi b. Aksunkur'a çok l ıenzerdi. Ö lümünden sonra Musul tahtına oğlu Arslan Şah geçti, fa kat ı�l eri çekip çeviren kişi Mücahidüddin Kaymaz'dı. Aynı yıl Cümadilı1Hi ayının birinci günü Ahlat hakimi Seyfeddin M u hammed öldürüldü. Onun öldürülüş tarihiyle Sultan Salahaddin'in wl�ıt tarihi arasında iki ay vardır. Bektemür, Sultan Salahaddin'in

ıil i"ıın haberini al ınca sevincinden adeta göbek atmış, ülkesinde beşaret ı l:ı vulları çaldırmış; bir taht yaptırarak üzerine kurulmuş ve kendine 'sııltanu ' l muazzam" unvanı almıştı. Asıl adı Bektemür olmasına


322

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAH 1� ı

rağmen Abdülaziz adı nı almıştı. 304 Fakat Allah ona fırsat vermed i.

l lıı

Bektemür dedikleri Zahirüddin Şah Erman ' ın memluklarındaı ı ı l ı Onun d a Hezar Dinari adında b i r hoşdaşı 305 vardı . Hezar D inari ' ı ı ı ı ı tam adı Hezar D inari Aksunkur, lakabı B edreddin 'di. Ali isimli < ' ı ı ı canlı bir tacir onu Ahlat ' a getirmişti. Şah Erınan onu Sökmen b. i l ıı : ı him' den satın aldı v e ona Hezar D inari 306 lakabını verdi. Böylecl: l ı ı ı süre geçti. Sonra Bektemür Ahlat ' ı ele geçirdiğinde o d a e n giitı l • emirlerden b iri olarak kaldı v e Beldemür'ün kızı Ayna Hatun 'la ,. , lendi. B ektemür öldüğünde geride bir oğul bırakmıştı. Hezar D i ı ı:ıı ı , B ektemür'ün oğlunu ve anasını al arak Muş 'taki Erzas kalesine hapst

1

ti. Bektemür'ün oğlu o sırada yedi yaşındaydı. Böylece Aksu ı ı l, ı ı ı Hezar Dinari inşaallah aşağıda anlatacağımız üzere 594 yılında w l :ı l edinceye kadar Ahlat ' ta hükümranlığını sürdürdü. Ş ihabeddin Gfıri kışı Perşavur [Peşaver] şehrinde geçirdi ve ml· ı ı ı luku Aybek ' i büyük bir orduyla Hindistan ' a gönderdi . Aybek b i ı �· ı ı l yeri fethederek. yağmaladı v e muzaffer bir şekilde geri döndü. Yine bu yıl Harezmşah Atsız ' ın torunu Sultanşah vefat etti . l l oı . ı san ona aitti. O ölünce ülkenin başına Tekeş geçti . B undan 56X y ı l ı olaylarında bahsedilmişti. 590 yılı (1 1 93/94): Tuğrul b. Arslan b. Tuğrul b. Sultan Muhammed b. Melikşalı J , Alparslan öldürüldü. Tuğrul. Kızıl Arslan b . ildeniz tarafından hapsr dilmiş, 588 yılında hapisten çıkmasının ardından Hemedan ve çe v ı ı• sini ele geçirdikten sonra Muhammed Pehlivan b. i ldeniz'in oğlu M ı ı zafferüddin Özbek 'le savaşa tutuştu. Kimi lerine göre asıl savaştığı h ı Muza±Ierüddin Özbek ' in kardeşi Kutluğ İ nanç 'tı . Muhammed Pl· l ı l ı ..

304 B u konuda kaynaklarda veri len b ilgiler arasında bariz farklar va ı d ı ı

Kimilerine göre kendine Sultan Salahaddin unvanı almış. kimilerine 305

! '."' '

Sutan Aziz unvanı almıştır. Mesai arkadaşı anlamına gelen Farsça bir terkiptir, fakat aynı efen d ı ı ı ı ı ı yanında büyüyen memluklardan o l a n emirler anlamında kulamlır. B u eııı ı ı l ·

ı

arasında oluşan arkadaşlık bağı özellikle memluklar arasındaki olaylarda \ , , ı. 306

etkili rol oynardı. Bin dinarlık anlamında.


Isı AM TARİHİNDE TÜRKLER

323

van'ın oğlu savaşı kaybedince Harezmşah A laaddin Tekeş 'ten yardım ıstedi, fakat sonradan ondan çekindiği için bir araya gelmedi. Tekeş de

..,X8 yılında ordusuyla i lerleyerek Rey' i ele geçirdi, fakat kardeşi Sul­ la n'ın H arezm üzerine yürüdüğünü haber alınca Selçuklu sultanı Tuğ­ r u l ' la barış yaparak alelacel Harezm' e döndü. Sultanşah ' ın 589 yılında i'•l ümüne kadar durum bu şeki l de devam etti. Tekeş, kardeşi Sultan­ �ah'ın topraklarını ve hazinesini teslim alarak oğlu M uhammed b. l 'ckeş 'e Ni sabur'u, büyük oğlu Melikşah ' a i se Merv şehrini verdi. 590 y ı l ı başlarında Tekeş, Selçuklu sultanı Tuğru l ' l a savaşmak için hare­ kete geçti. Tuğrul, bütün ordusunun toplanmasını beklemeden onu k arşılamaya çıktı . İki ordu Rey yakınlarında karşı karşıya geldi . Tuğ­ ı ı ı l savaşa bizzat katıldı, fakat öldürüldü. Öldü rül düğü tarih, bu yılın l{ cbi ülevvel ayının yirmi dördü idi. Tuğru l 'un başı Tekeş'in önüne ı•.cti rild i . O da onu Bağdat'a gönderd i . Tuğru l 'un başı Bağdat'ta birkaç ��iin sergilendi. Bu arada Tekeş Hemedan ve çevres ini ele geçirdi ve kısmını Muhammed Pehlivan ' ın oğluna verirken, diğer kısımlan ı ı ıcmluklanna dağıttı ve tekrar H arezm ' e döndü. Burada sözünü etti­ hi r

, .. i ıniz Tuğru l , Acem yurdundaki son Selçuklu sultanıydı . Onun ölü­ r ı ı Cıyle birlikte İran ' daki Selçuklu Devleti çökmüş oldu. Aynı yıl Halife Nasır, İbni Kassab lakabıyla bilinen veziri Müeyyi­ ıliiddin M uhammed b. Ali 'nin kamutasında bir orduyu Huzistan üzerine ı•.iinderdi. Burası Şumla et-Turkmani'nin3 07 yurduydu ve ondan sonra \·ocuklarına geçmişti. İ bni Şurnla ölünce oğulları birbiriyle taht kavga­ .ı ııa girmişti. Bu sırada halifenin ordusu gelerek 591 yılında Tüstcr ve ı l ı ğer şehirleri ele geçirdi. Halifenin ordusu ayrıca Nazır, Kakerd, La­ ı ı ı ııc ve diğer kaleleri de ele geçirerek İbni Şumla' nın oğullarını Bağ­ ılat'a götürdü. Aynı yıl, 590 yıl ını kastediyorum, Sultan Salahaddin ' i n oğulları 1\ /.iz ' le E fdal arasında şiddetli bir geçimsizlik çıktı. Aziz, M ısır ordu­ ·.ı ıyla Dımaşk ' taki kardeşi Efdal ' ın üzerine yürüdü. Bunun üzerine

Şumla et-Türkınanl. Fars topraklarını ele geçirerek bazı kaleler kurmuş; Kürtleri ve Türkmenleri yağınalaınış, sonunda Türkmenler ona karşı çıkarak Pehlivan i ldeniz'den yardım istemiş, o da onu esir alarak hapsetmiş ve hapisteyken 570 yılında ölmüştü.


T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLM I � I

324

Efdal, amcası Adil, kardeşi Zahir, amcazadesi Mansur' dan yanl ı ı ı ı istedi. Onlar Dımaşk' a gelerek iki kardeşin arasını buldular v e böy kı ' Aziz Mısır ' a dönerken, diğerleri de kendi memleketlerine döndü. Mı· lik Efdal kendini D ımaşk' ta yeme içmeye, eğlenceye verdi. ÇevrL·ı lı· ona bu işi amcası Adi l ' in öğrettiği şayiası yayıldı. Başlangıçta Eld.ı l bu işleri gizl ice yapıyordu. Melik Adil ona ş u mısrayı okudu :

� � � l>-" C::.ıi�Jll;

Jf:...

)l_j

Perde gerisindeki zevklerde hayır yoktur! Böylece amcasının tavsiyesine uyan Mel ik Efdal işi aşikaı\· ıı· yapmaya başladı ve ülkenin idari işlerini kötü niyetli veziri Ziyaüdd ı ı ı ibnü'l Esir ei-Cezeri 'ye bıraktı. Sonra Melik Efdal yaptığı işten töv l ıo etti, içki alemlerine son verdi ve namaza başladı. Artık kendi c l i y l ı · Kur'an çoğaltıyordu. 591 yılı (1 1 94-95): Halifenin veziri İbni Kassab, Huzistan 'ı ele geçirdikten sonra l l ı" medan üzerine yürüyüp zaptetti ve burayı halife adına yönetnll'Y•' başladı. Sonra 592 yılı Şaban ayının başlarında öldü. Ayn ı yıl Halife Nasır, Seyfeddin Tuğrul adındaki memlukuyla l ı ı ı ordu sevk ederek Isfahan ' ı e l e geçirdi. Aynı yıl Muhammed Pehlivan ' ın memlukları Kulca 308 adında b i ı ı ı ı ı başlarına reis seçerek Rey v e Hemedan ' ı ele geçirdiler. Meli k Aziz Osman, kardeşi Melik Efdal 'ı alaşağı etmek için Surt \'1' üzerine yürüdü. Dımaşk' a yaklaştığında Esedi kabilesinden olan lı: ı : ı emirler onu terkedince, Aziz, yanında kalanlarla Mısır' a geri dön ııwl. zorunda kaldı. Bu arada Melik Efdal amcası Adi l ' den yardım isteıı ı ı ·,. ti. Efdal ve Adil, kendilerine katılan Esedi kabilesine mensup emlrh·ı le birlikte Mısır ' a dönen Aziz' in peşine düştüler ve B i lbeys ' e geldi kı Aziz, burada bir miktar savaşçı bırakmıştı. Efdal onların işini bitirı ı ıd istedi, fakat amcası Adil onu engelledi. Bunun üzerine Efdal M ı s ı ı .ı yüıiiyüp o n u e l e geçirmeyi hedefledi, ama amcası buna da mani o l ı l ı ı 308

Bu kişinin adı İ bnü ' l Esir'de Kökçe şeklinde geçmektedir. Kökçe 600 y ı l ı ı ı ı L ı Muhammed Pehlivan'ın diğer bir memluku olan Aytgam ı ş tarafıııılıııı öldürüldü.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

325

ve "Mısır ne zaman istersen senindir" dedi. Esasen Adil, içten içe i\ ziz ' den yana tavır koymaktaydı . 592 yılı (1 ı 95/96): Gazne h akimi Ş ihabeddin Güri, H indistan üzerine yürüyerek Hen­ ker adındaki büyük bir kaleyi barış yoluyla ele geçirdi. Sonra bu kale­ ye beş günlük mesafede bulunan Kevakir kalesi üzerine yürüdü ve

kendisine sunulan para karşılığında barış yaparak Hindistan'daki iler­ lemesini sürdürdü. Yağma yapıp, esir alarak Gazne'ye geri döndü. Aynı yıl Şafıi lerin lideri Sadreddin Muhammed b. Abdu llatif el­ l l ocendi Isfahan 'ı halifenin ordusuna teslim etti. Bunun üzerine hali­ knin Isfahan şıhnesi Uzun Sunkur aralarındaki eski bir adavetten do­ layı onu öldürdü. 593 yılı [ 1 1 96/97): Melikşah b. Tekeş, Nisablir'da vefat etti. Melikşah, babası H a­ rezmşah Tekeş tarafından oraya vali tayin edilmiş ve veliaht ilan edilmişti. Melikşah, geride Hindu-han adında bir oğul bıraktı. Tekeş, M elikşah ' ın ölümü üzerine lsfahan ' a d i ğer oğlu Kutbuddin Muham­ ı ı ıed ' i gönderd i ki, Tekeş ' ten sonra tahta çıkan kişi de o idi. Melikşah ve Muhammed arasında eskiden beri bir husumet vardı. Kutbuddin, i\ laaddin lakabı almıştı . Aynı y ı l Şevval ayında Yemen hakimi Seyftilislam Zfıhirüddin l uğtekin b. Eyyub vefat etti. Tuğtekin, halka çok kötü davranır, taei r­ Ie rin malını kendi adına satın alıp istediği gibi satardı. O kadar büyük hir servet biriktirmişti ki, altınları eritip değirmen şeklinde döktürür ve lıiriktirirdi. 594 yılı (1 197/98): Sincar, Habur ve Rakka hakimi İmadeddin Zengi b. Mevdud vefat l' l l i . İyi ahlaklı, mütevazi biriydi. İ lme düşkündü ve ilim adamlarına saygılıyd ı ; ama hayli cimriydi. Ölümünden sonra tahta kardeşi Kut­ lıuddin Muhammed b. Mevdud geçti, fakat devletin işlerini babasının ıııemluku Muhaeidüddin Burunkuş yönetiyordu. CümadilUla ayında Musul hakimi Nureddin Arslanşah b. Mesud N usaybin üzerine yürüyerek onu amcazadesi Kutbuddin Muham-


326

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA tm ı

med'in elinden yolup aldı. Bunun üzerine Kutbuddin, Melik Adi l 'dl· ı ı yardım istedi. Melik Adil ordusuyla el-Cezire'ye yürüyünce Nurcdd ı ı ı Arslanşah Nusaybin' i bırakarak Musul ' a geri döndü, böylece Kutbı ı ı l din d e şehrine tekrar kavuşmuş oldu. Aynı yıl Harezmşah Tekeş Buhara üzerine yürüdü. Bu şehir Kit:l\ ların elindeydi. Tekeş, şehri kuşatarak ele geçirdi. Tekeş 'in bir giit ı ı kördü. Buhara halkı kuşatma sırasında tek gözü kör bir köpeğe b i r

�ı

ıl

giydirerek Harezmiilere "Aha sizin sultanınız ! " der gibi mancın ı k l.ı onlara atmıştı. Yine de Tekeş şehri ele geçirdikten sonra halka i 1 ı davran dı ; hatta onlara para dağıttı ve yaptıkları çirkin davran ı�t;ı ı ı dolayı onlara bir şey demedi. Aynı yıl Frenkler kalabalık bir orduyla sahilden Beyrut kalesi Ül'l' rinc yürüdüler. Melik Adil de harekete geçerek Tel el-Aclıl' a gc l d ı Burada Kudüs hakimi Sunkur el-Kebir, Nablus hakimi Meymun t' l Kasri ona yardıma geldiler. Bunun üzerine Melik Adil Hayfa üzcri ı ı ı· yüreyerek kılıç zoruyla ele geçirdi. Şehirdeki savaşçıları öldürüp, b dın ve çocukları esir aldı. Bu, onun üçüncü fethiydi. Frenkler Tibnin 'e gelmişlerdi. Melik Adil Mısır hakimi M c l ı l, Aziz'e haber gönderdi. O da ordusuyla harekete geçti ve amca� ;ı y l . ı Tibnin yakınlarında bir araya geldi. Bunun üzerine Frcnkler orada ı ı çekilerek Sur şehrinc gittiler. Mel i k Aziz d e ordusunun büyük bir k ı � rrıını amcasının emrine vererek Mısır'a geri döndü. Melik Adil, Frenklerin peşine düştü. Frenkler barış istediler ve i k ı taraf arasında ü ç yıllık bir barış anlaşması yapı ldı. Melik Adi l de 1 > ı maşk' a döndü. Melik Adil, daha sonra M ardin üzerine yürüyüp k ı ı şatma altına aldı . O sırada Mardin'in başında Büsameddin Yülük

Ars

lan b. Alp b. Timurtaş b. İlgazi b. Artuk vardı. Büsameddin yalnm·:ı göstermelik biriydi ve şehirde bütün işler babasının memluku Bakış' ı ı ı elindeydi. Aynı yıl Ahlat hakimi Bedreddin Hezar Dinari vefat etti. Onun /\ l ı lat ' ı nasıl ele geçirdiği daha önce anlatılmıştı. Onun vefat etmesiyk birlikte şehir hoşdaşı Kutluğ 'un eline geçti. Kutluğ, Serasine şehri 1 1 den olan Ermeni asıllı bir memluktu, fakat Ahlat ' ı ancak yedi gi'ı ı ı


ISI AM TARİHİNDE TÜRKLER

327

e l i nde tutabildi. Halk isyan ederek onu kaleden indirip öldürdü ve lıa piste bulunan Muhammed b. B ektemür'ü d ışarı çıkararak tahta ge­ �· i rdi. Şehrin idari işlerini devadar309 Şücauddin Kutluğ yönetiyordu.

l l u Kutluğ, Kıpçak asılhydı ve Erman Şah b. Sökmen b. İbrahim'in deviidarıyd ı . Fakat M uhammed b . B ektemür 602 yıl ında atabeyi devadar Şücaeddin Kutluğ 'u tutuklayarak hapsetti, sonra da öldürdü.

l l u olay üzerine Erman Şah ' ın İzzeddin B alahan adındaki memluku oııa karşı isyan bayrağı açtı. Askerler de onun yanında yer alarak Mu­ lı ammed b. B ektemür' ü yakaladılar ve önce hapsedip, arkasından bo­ garak kale surlarından aşağı attılar. Ne var ki Balahan 'ın Ahlat haki­ ı ı ı iyeti bir yıl bile sürmedi ve Erzen hakimi Tuğrul b. Kılıç Ars l an ' ın arkadaşlarından biri tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Tuğrul Ah­ lat'a geldiyse de şehir halkı ona karşı direnince tekrar Erzen' e döndü. ı >ndan sonra M e l ik Evhad Eyyub b. Melik Adi l gelerek şehri teslim

ııldı ve sekiz yıl hüküm sürdü. 595 yılı ( 1 1 98/99): Muharrem ayının yirmi yedisinde Melik Aziz İmadeddin Osman ve­ ı;ıı etti. Saltanat süresi bir ay eksiği ile altı yıldı ve öldüğünde yiımi yedi yaşındaydı . Son derece m üsamahakar, cömert, adil ve tebaasına karşı l ı a l im selimdi. Halk onun aniden ölümü karşısında şaşkına döndü. Emirler Eyyub a ilesinden birinin başlarına getirilmesi konusunda �·.iirüş birliğine vararak Kadı el-Fadıl ' a müracaat ettiler, o da Mclik l·:fdal ' ı işaret etti. Efdal, o sırada Surhad' da idi. Haber gönderil ince .'\ ziz'in henüz dokuz küsur yaşında bulunan oğlu Melik M ans u r ' u n at abeyi sıfatıyla alelacele Kahire'ye doğru yola koyuldu . Efda l , ülk e-

Deviidiir: Kelimenin doğrusu devatdfırdır. Eskiden Arapça metinlerde devat şeklinde geçmektedir. Türkçeye yanlış olarak divit şeklinde geçmiştir. De­ vatdfır, Farsça divit tutan, divitçi anlamındadır ki, vezir dairelerine mensup ağalardan birine verilen unvandı. Yazıcı ınanasma da gelirdi.

Kelime

Memluklular döneminde "devfıdfır" şeklini almıştır. Devfıdfır, candar ve sır katibi ile birlikte sultana gelen mektup ve evrakı alır, gönderilecek bütün kağıtları sultana imza ettirirdi. Memlukların aylık tırnar işlerine de bakarlardı. Bu unvan, Fatııni'ler devrinde de vardı. Onlarda ve daha sonra Osman lılarda katip yerine kullanılmıştır.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM

328

VE DUYDUKLA I< I � ı

nin büyük bir kısmı amcası Melik Adil ' e ait olduğu ve ondan çekiııdı ği için yanına on beş-yirmi kadar adam alarak gizlice hareket etnıi:1 1 ı Rebiülahir'in beşinde B i lbeys' e geldi, oradan Kahire 'ye h areket l'l l ı Melik Mansur b. Aziz onu karşılamaya çıktı. Melik Efdal onu y:ı1 • 1 olarak karşılayıp ondan önce saltanat merkezi durumundaki ada l ı ı bakan lığı sarayına girdi. B u arada M e l i k Efdal B i lbeys 'e geldiğ iııdı askerler onu karşılamış, fakat Fahreddin Çerkes onu sevmediği i, ı ı 1 ayrılarak b i r miktar askerle birlikte Suriye'ye gitmiş, oradan o sır:ı ı l.1 Mardin'i kuşatmakla meşgul bulunan Melik Adi l ' e haber gönderm i :1ı ı Melik Zahir de kardeşi Efdal ' a haber göndermiş ve Adil'in Mard ı ı ı işiyle uğraşmasını fırsat bilerek S uriye'yi ele geçirmesi konusuıııl.1 teşvik etmişti . Böylece Me l i k Efdal Mısır'dan Suriye'ye hareket L'l l ı fakat Melik Adil onun Dımaşk ' a gelmekte olduğunu haber alııH

Mardin meselesini oğlu Melik Kamil 'e havale ederek alelacele y 1 1 l . ı koyuldu v e Efda l ' dan iki gün önce Dımaşk'a vas ı l oldu. Melik E ld . ı l Dımaşk 'a Şaban ayının o n üçüncü günü geldi v e aynı günün saba l ı ı şehir üzerine yürüdü. İki taraf arasında b i r çarpışma oldu v e askerl t-ı ı nin bir kısmı şehre h ücum ederek Babu ' l Berid ' e kadar geldi. F :ı k . ı ı takviye alamadıkları v e Melik Adi l ' in askerleri daha kalabalık o l d ı ı k ları için onl arı şehirden dışarı attılar. Böylece Melik Efdal oradan �·,· kilerek Haleb hakimi olan kardeşi Melik Zahir ' e gitti. İ kisi birl i k ı ı geri dönüp Dımaşk'ı kuşattılar. Melik Adil'in ve Dımaşk halkıı ı ı ı ı erzakı azdı v e Efdal da şehri ele geçirmeye iyice yaklaşmış, hatta M l· lik Adil teslim olmaya hazırl anmıştı ki, Efdal ' l a Zahir arasında çık:ııı anl aşmazlık imdadına yetişti. O yı l böylece sona verdi. İnşaallah i k ı leyen sayfalarda onların haberlerini aktaracağız . Bu arada Melik Adi l ' in oğlu Melik Kami l Mardin'i kuşatmayı siiı dürdü. Aynı yıl FiruzkCıh'ta bulunan GCır meliki Gıyaseddin M uhammed ' ı ı ı askerleri arasında büy ük bir fıtne çıktı. Sebebi şudur: İmam Fahredd ı ı ı Razi3 1 0 Gıyaseddin ' in yanına gelmiş, Gıyaseddin ona fazlasıyla iti h: ı ı 310

Takriben 1 1 49 yılında Rey'de dünyaya gelen Arap asıllı bu alim, İşrakiyı ( i lluminizm)

fılozofu Sühreverdi el-Maktill ' un öğrencilerinden Mecdüddin l'l Cili'den kelam ve felsefe eğitimi aldı. İ bni Rüşd, Muhyiddin Arabi, Abdülkadıı


I S LAM TARİHİNDE TÜRKLER

329

göstererek onun için Herat Camii yakınında bir medrese kurmuştu. Bu olay Kerramilerin çok ağırına gitti. Mücessime3 1 1 mezhebinden olan Kerramiler m Herat'ta çoğunluktaydılar ve Gürluların hepsi Kerrami Ceylani ve İ zzeddin b. Abdüsselam gibi meşhur alimierin çağdaşıydı. Harezm'de bulunduğu sırada Mütezili alimlerle yaptığı münazaralar sonrasında bazı olayların çıkması üzerine orayı terk edip Rey'e dönmeye mecbur kaldı. Mebiihisu 'L Meşrıkıyye ve Şerhu 'L İşardt gibi eserlerin yazarıdır. İ bni Sina'nın

el-Kanun adlı eserine de şerh yazmıştır. Batıni ve Kerramilerle yaptığı tartışmalar büyük yankılar uyandırmıştır. Mevlana Celaleddin Rumi' nin babası B ahaaddin Veled ' i sultana şikayet ederek şehirden çıkarılmasına sebep olduğu da gelen rivayetler arasındadır. Alaaddin Tekeş Horasan hakimi iken ona kol kanat germiştir. 1 2 1 O yılında H erafta vefat eden Razi 'nin K erramil er tarafından zehirlendiği rivayet edilmektedir. 1 1 Kur'an-ı Kerim'deki müteşabih ( manası kapal ı ) ayetleri, zahir (dışarıdan görünen) manasma göre açıklayıp, "Allah ' ın el ve yüz gibi organlarının bulunduğu"nu öne sürerek Onu madde ve cisim olarak telakki eden bir fırkadır. Bu fırka aynı zamanda "Müşebbihe" olarak da anılmıştır. Kaynaklara göre M ücessime ve Müşebbihe fırkası, Al lah ' ın sıfatiarını inkar eden Cehm bin Safvan ' ın (öl. 1 2R/746) görüşlerine bir tepki olarak çıkmış, bu yüzden A llah 'ı insanlara benzetme çabasına girişilmiştir. Mücessime fırkasında olanlar ikiye ayrı l ır. Bunlardan bir kısım Allah ' ın zatını, bazıları ise sıfatiarı n ı başka varlıklara benzetmişlerdir. Şehristani'ye, göre Allah ' ın zat ı n ı insanlara benzctenler, Şia'nı n gulat fırkalarıdır. Bunlardan Abdullah bin Schc' H /

..

Ali'y i ( r. a . ) ilah olarak vasıflandırmıştır. Mücessime ve Müşcbbilı c ' ııiıı bir çok fırkaları vardır. En meşhurları ise, H işamiyye fırkasıdır. M l'ı �cbbilıc denildiğinde ilk akla gelen bu fırkadır. B u fırkanın ilk kurucusu Hi şfıııı bin ci­ Hakem'dir. Hişam bin el-H akem. Mutezile mezhebinden olan Ebu' l-Hüzeyl ile aralarında geçen bir tartışına sırasında A l l ah ' ın c isim, boyunun kendi karışıyla yedi karış olduğunu iddia etmiştir. Ehl-i Sünnet ve' l-Cemaate göre A llah hiçbir varlığa benzemez. Hiçbir varlık da Allah ' a benzemez. Gerek Kur'an-ı Kerimdeki bazı ayetlerde, gerek hadis-i şeritlerde zikredilen A llah ' ın sıfatları şüphesiz ve tereddütsüz olarak kabul edilmiştir. Ancak bu sıfatiarın sadece sadece Allah'ın zatına mahsus sıfatlar olduğunu, sonradan yaratılan

varlıklardaki

sıfatiara

asla

benzemediği

vurgulanmıştır.

, 1 1 ' Kerrarniye: Adını kurucusu Muhaınmed b. Kerraın dan alan ve başlangıçta Mürcie'nin bir alt grubu olan bu hareketin önemli merkezlerinden N işabur


330

T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLA R I � !

yöresindeki mensupları Hanefi mezhebine bağlıydılar. Fakat daha sonralaı ı Sind ve Gur civarındaki Kerramller bazı farklı fıkhl görüşler benimsedikı Bunlar A l lah ve sıfatları konusundaki antropomorfist fikirleri dolay ı s ı y l ı ı Sıfatiyye, Mücessime v e Meşebbihe'nin alt grupları arasında sayılmıştır.

1\

Yüzy ı l ın sonlarından itibaren başta Horasan ve Maveraünnehr olmak Ü"l' ı ı Irak, Suriye, Hicaz v e Yemen g i b i bölgelerde büyük yankı uyand ı ı ; 11ı Kerrammiye bünyesinde çok sayıda alim yetişmiş ve mezhep oldukça fiı t l ı ı taraftar toplamıştır. Kerramiye'nin İ slam dışı mezhepler arasında değerlendiri lmesine neden ol;ııı görüşlerinin başlıcaları, Allah hakkındaki inançları ilc ilgilidir. Muhammed l ı ı ı ı Kerram'a göre A l lah'ın bir cismi, sınırı, altında bir sonu ve yönü varı l ı ı Allah ' ın zatı b i r cevherdir. Arş, Allah' ın mekanıdır. Allah, yaratılmışlar için l ı ı ı yerdir (mahal). Allah ' ın kelamı, iradesi, görülen v e duyuları şeyleri idrak elıı ıı".ı Allah 'ta sonradan ortaya çıkan (hadis) arazlardır. Evrende, ancak Allalı ' ın zatında arazl ar ortaya çıktıktan sonra cisim ve arazlar oluşabil ir. Varlığın orlayıı çıkmasına neden olacak Allah 'a özgü araziardan birisi iradedir. Varlığın nedcııı olan diğer bir araz da Allah'ın ortaya çıkacak varlığa Ol "

"

demesidir. Bu

sııt

harflerden oluşmaktadır ve her harf de Allah'ta sonradan olan bir anm l ı ı Görmesi (basar) v e duyması (sem ' ) d e yine Allah'a a i t arazlardandır. Allalı ' ııı zatı ezelde bu araziardan boş olsa da gelecekte bu araziardan uzak kalamaz. l l ı ı neden le evreni oluşturan cisiınlerin yok olması düşünülemez. Al lah, ne şekilıh· olursa olsun, var olan bir cismi yeniden yok edemez. Kerramiye inançlarına göre nübüvvet (peygamberlik) ve risalct (elçilik) nehi , , . resulde doğuştan var olan nitelik lerdir. Kendisinde var olan bu niteliği işkll'ıı kişiyi Allah'ın peygamber olarak göndermesi gerekir. Ncbi ve resuller adalı ı niteliklerini ( güvenilirlik) yok eden, bir cezayı gerektirici bütün günahlanbıı korunmuşlardır (masumiyet). Fakat bundan aşağı olan, bir cezayı gerektirıneyrıı günahlardan korunmuş değildirler. Bir peygamber peygamberliğini ilan ctl ı ı • ı zaman, sözünde doğru olup ol madığı araştırılınadan inanılınalıdır. Kendisine l ı ı ı peygamberin tebliği ulaşmayan kişiler Allah ' ın varlığını ve birliğini, insanla ı . ı peygamber göndermesi gerektiğini, iyil ik ve kötülüğü aklıyla bulmak

vı•

inanmak zorundadırlar. Sadece dil iyle kelime-i tevhidi söyleyen kişinin mü'ınin olduğunu söykyı ıı Muhammed bin Kerram'a göre iman için kalbin tasdikine ve amele gen·l yoktur. "Uı ilithe illallah" diyen kişi, kalbinde küfür taşısa bile mü'mindir. 1� ı yerde, aynı anda iki halife bulunabilir. Bunlara uyanların tam olarak ila;ıl etmeleri zorunludur. Yolculuk sırasında kılınması gereken namaz için biliıll' ıı kurallara uymak gerekl i değildir; iki kere tekbir getirmek yeterlidir. Gii,.lı


ISl AM TARİHİNDE TÜRKLER ıdi.

331

Ş afii olan İmam Fahreddin Razi onların mezhebini tenkit ettiği için

ı ıııu sevmezlerdi. Kerrami, H anefi ve Şafii fakİlıleri Firuzkı1h ' a gelerek < iıyaseddin'in huzurunda münazara yapmak istediler. Fahreddin Razi ve İbni Kudva adıyla bilinen Kadı Abdulmecid b. Ömer de meclise gddi. İbni Kudva Kerramilerin Heysemi kolundandı ve ilmi ve takva­ smdan dolayı Kerramiler nezdinde önemli bir yeri vardı. Fahreddin Razi konuşurken İbni Kudva itiraz etti ve tartışma uzad ı . Bunun üzerine Gı­ yaseddin ayağa kalktı, Fahreddin Razi ise İbni Kudva'ya ağır küfı.irler l'ıti. Bu davranış Gıyaseddin ' in amcazadesi ve aynı zamanda damadı ıılan Melik Ziyauddin ' in ağırına gitti ve Fahreddin Razi' den şikayetçi ıılarak onu zındıklıkla, filozofların mezhebinden olmakla suçladı; fakat < iıyaseddin onu dinlemedi. Ertesi sabah İ bni Kudva insanlara b ir vaaz verdi. Vaazında hamdele ve sal veleden 3 1 3 sonra şöyle dedi : "Ey Rabbi­ ıııiz, biz Sana iman ettik ve Peygamberine uyduk, bizi şahitler zümresi­ ııc

dahil eyle. Ey cemaat! Bizler yalnızca Hz. Peygamber' i n doğru diliy­

le konuşuyoruz, fakat Aristo 'nun bilimi , İ bn i Sina'nın küfriyatı ve 1 ;l rabi'nin felsefesini tanımayız. O halde neden dün i slam şeyhlerinden hi risi küfürler ederek Allah'ın dininden ve peygamberinin sünnetinden

la�ra çıktı?" Sonra ağladı. Bütün Kerramiler de ağladılar ve intikam a l mak için oraya buraya dağıldılar. Böylece büyük bir fitne başgösterd i. S ııltan Gıyaseddin bunu öğrenince bazılarını göndererek insanları yatı�­ ı ı rdı ve Fahreddin Razi 'yi şehirden çıkaracağı sözü verdi. Sonra Fah­ ı eddin Razi'ye hitaben şehirden ayrılmasını söyledi. O da Herara geri diindü. görülen pislikler namaz için engel değildir. Buna karşılık cünüplük gihi gii,-.lı.: görülmeyen pislik lerden arınmak gerekir. Ö lünün yıkanınası ve onun iı;iıı namaz kılınması da gerekmez. Öl ü için gereken yalnızca kefenlenınesi ve gömülınesidir. Farz olan ibadetler için niyet gerekmez. Kişinin İ slam'a girıni� olması, farz ibadet ve görevler için niyet anlamını taşır. Ama fazladan yapılan ibadetler (nafile) için niyet gereklidir. Mezhepler tarihçilerine göre Kerraıniye daha sonra on iki kola ayrılmıştır. Bunlardan el-Şehristan i ' nin andığı en tanınmış altısı el-Abidiye, el-Tuniye, el-Zerriniye, el-i shakiye, ei-Vahidiye ve el-Heyseıniye'dir. Abdülkahir el­ Bağdadi ise Ken·amiye'nin bütün kollarını Hakaikiye, Taraikiye ve İ shakiye adlarını taşıyan üç ana kol içinde değerlendirir. ( ihya.org) 11

Hamdele ve salvele: Allah'a hamd edip, Peygambere salavat okumak.


T Ü RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA I< I � I

332

Aynı yıl Mücahidüddin Kaymaz Musul kalesinde vefat etti. K : 1 1 maz, Musul hakimi Nureddin Arslan' ın devletinde ipleri elinde t ı ı l . ı ı ı kişiydi, fakat Nureddin'in oğlu İzzeddin Mesud tarafından hapsl·d ı l miş, bir süre sonra serbest bırakılmıştı. Kaymaz, Hanefi mezhcl ı ı ı ı ı mensup alim v e edip b i r kişiydi. Birkaç cami, ribat v e medrese y a p tırmıştı. Aynı y ı l Gür meliki Gıyaseddin Kerramiye mezhebinden ayrılaı ıı l Şafii oldu. 596 yılı ( 1 1 99/1 200) : Bu yılın ilk başlarında Melik Efdal ve Melik Zahir Dımaşk ' ı � ı ı şatmayı sürdürüyorlardı . Fakat birden i k i kardeş arasında bir aıı l : ı - , mazlık başgösterdi. Sebebi şöyledir: M clik Zahir'in Aybek adında ,. , ,� sevdiği bir memluku vardı ve ortadan kaybo lmuştu. Onun Dıma�k · . ı gittiğini zannetti ve onu araması için birini gönderdi. Kuşatma a l ı ı ı ı daki Melik Adil bu durumu öğrendi v e Zahir'e birini göndcreı ı"i· "Mahmud b. Şükri senin memlukunu ayartıp kardeşin Efdal ' a giit ı ı ı dü" dedi. Zahir hemen İbni Şükri 'yi yakalattırdı v e baksa k i meml ı ı i- ı ı onun yanında. B unun üzerine kardeşi Efdal 'a karşı tavrı deği şt i , ,. Melik Adil ' le savaşmaya son verdi. Askerl erde de bir bıkkınlık h:l'ı göstermişti. Böylece Melik Efdal ve Zahir Dımaşk'tan uzaklaşa ı . ı l Safer ayının sonlarına doğru Safar bozkırma geldiler. Sonra kışı pı· çirmek üzere bir pınar başına vardılar. Ondan sonra da şevkieri kırı ldı ve Efdal Mısır'a, Zahir de Haleb ' e dönmek üzere ayrı ldı lar. Dunıı ı ıı ı öğrenen Melik Adi l Dımaşk' tan hareket ederek Efdal ' ın peşine dii � ı ı ı Efdal Mısır'a gelince bahar münasebctiyle ordusunu terhi s etnı i �t ı Amcası Adil ensesinde biti nce onunla çarpışmak için çıktıysa d a ııı:ıı• lup vaziyette Kahire 'ye döndü. Mel i k Adil Kahire 'yi sekiz gün lııı yunca kuşatma altında tuttu. B unun üzerine Efdal şehri ona tes l ı ı ı ı etmeyi kabul etti v e Kahire ' ye karşılık Meyafarıkayn, Ane ve Sunın sat ' ın kendisine veri lmesini istedi. Adil onun bu şartını kabul l'l t ı fakat sözünde durmadı. Bu yıl Harezm ' den başka Horasan, Rey ve civar bölgelerin hak ı ı ı ı ı olan Harezmşah Tekeş öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muha ı ı ı med ' in lakabı Kutbuddin Muhammed'di, fakat onu Alaaddin ola ı . ı �


I SLAM TARiH iNDE TÜRKLER

333

duğiştirmişti . Tekeş, iyi tabiatlı ve adil bir kişiydi. Hanefi fıkıh ve ı ı sulünü iyi bilirdi . Gı1r meliki Gıyaseddin, Harezmşah Tekeş'in ölüm haberini alınca a ralarındaki amansız adavete rağmen kapısında her gün üç defa nı1ba �·a l ınmasına son verdi ve yas tutmaya başladı ki, Bektemür 'ün Sala­ l ıaddin'in ölüm haberini aldığında yaptığının tam tersi bir davranıştı. Tekeş vaktiyle ülkede iktidarını güçlendirince yeğeni Hinduşah ( ilır hakimi Gıyaseddin'e sığınıp amcasına karşı yardım istemiş, Gıya­ suddin de yardım sözü vermişti. 597 yılı ( 1 200/1 20 1 ): Bu y ı l Gı1r ınc iiki Gıyaseddin ordusuyla harekete geçerek Gaz­ ı ıe'deki kardeşi Şihabeddin'den de yardım istedi. Şihabcddin ordusuy­ la gelip ona katılınca Horasan üzerine yürüyüp Harezmşah Tekeş'e ait olan yerleri ele geçirdi ve M erv'i Hinduşah ' a verdi. Sonra Serahs, ı us, Nisabur ve civarını fethetti. Gıyaseddin Horasan'daki fetih işleri­ ııi tamaml adıktan sonra ülkesine geri döndü. Kardeşi Şihabeddin ise l l indistan' a bir yağma seferi düzenleyip ganimet topladı. Aynı yıl Ramazan ayında Rükneddin Süleyman b. Kılıç Arslan, kardeşi Muizzüddin Kayserşah ' ı n elinde bulunan Malatya şehrini e l e geçirdikten sonra Muhammed b. Salik ' in elindeki Erzenirrum ( K al ika la) üzerine yürüdii. Muhammed, eskiden beri Erzenirrum 'u

e l i n de

l utan bir aileden geliyordu. Şehirden çıkarak Süleyman ' a barış ! e k l i linde bulundu, fakat Süleyman onu tutukiatarak şehri ele geç ird i . Aynı y ı l Sökmen b. Muhammed b. Kara Arslan b. ıncn b. Artuk vefat etti.

Dav ud

b. Siik­

598 yılı (1201/1 202): Harezmşah Muhammed b. Tekeş Horasan üzerine bir sefer tertipleye­ rek Gür meliki Gıyaseddin'in aldığı şehirleri istirdat etti. 599 yılı: Melik Adil, oğlu Eşref'e haber göndererek M ardi n ' i kuşatmasını ıstedi. Melik Eşref Mardin' i kuşatınca Melik Zahir Adil'den barış ıa lebinde bulundu. O da her yıl kendi sine 1 50 bin dinar verilmesi,


TÜRK LER HAKKINDA GÖRDÜKLERiM VE DUYDUKLA H i� ı

334

şehirde hutbenin kendi adına okunınası ve kendi adına si kke kes! i ı ı 1 mesi şartıyla barış ı kabul etti. Ayrıca istediği zaman kendisine askı ı gönderilmesini de şart koştu. Melik Zahir bu şartları kabul etti ve lıa ı ı sağlandı. Aynı yıl Melik Adi l , Melik Aziz ' in oğlu Meli k Mansur Muha ı ı ı med' i Mısır'dan çıkarıp Suriye'ye gönderdi. Melik Mansur annes i y lı birlikte Haleb' teki amcası Melik Zahir'in yanına gitti. Yine bu yıl Hama hakimi Melik Mansur Frenidere yakın olan Ari ı ı ' ı gitti ve oraya yerleşti. Melik Adil , Ba' lebek ve Humus hakim l crıı ıı haber göndererek onu kurtarmalarını istedi. Frenkler Hısn-ı Ekı ad Trablus ve belli yerlerde toplanarak Arin ' deki Melik Mansur'a gil l ı lı ı ve Ramazan ayının üçünde onunla çarpışmaya girdiler. Frenkler �·: ı ı pışmayı kaybettikleri gibi çok d a kayıp verdiler. Müthiş b i r gündü. Daha sonra Frenkler H ısn-ı Ekrad, Markab ve İsbİtar'dan han:kl'l ettiler. Sah i l l erden de kalabalık gruplar onlara katıldı. O sır: ı ı l . ı Ari n ' de bulunan Melik Mansur Muhammed ' l e ilk olaydan o n sd ı . gün sonra Ramazan ayının yirmi birinde ikinci bir çatışmaya girdi l ı - ı . fakat ağır bir yenilgi daha aldılar. Melik Mansur onlardan birçok k ı ş ı y i öldürdü, bir kısmını da esir aldı. Melik Adil, Melik E fda l ' ın elinde bulunan Re' sül Ayn, Suruc

\'ı'

Kal ' a-i Necm'i yolup aldı ve ona yalnızca Su maysat 'ı bıraktı. M d ı l Efdal annesini Hama hakimi Melik Mansur'a göndererek kendis iylı birlikte Efdal ' la ilgi li ricada bulunacak birisini göndermesini isll'd ı Efdal' ın anası yola koyuldu ve Hama' dan da Kadı Zeyneddin b. l l i ı ı di 'yi yanına aldı. Fakat Melik Adil onların isteklerini kabul etmedi. İbnü'l Esir, el-Kamil adlı eserinde der ki: "Salahaddin ' in evlatl:ı ı ı vaktiyle babalan Salatıaddin ' in Atabek hancdanına yaptıklarının cc1 ; ı s ı n ı çekti. Salahaddin de Nureddin Zengi'nin kızının da aralarıııı loı bulunduğu kadınlardan bir grubun huzuruna gelip Musul 'u izzedd ı ı ı Mesud'un elinde bırakmasını rica ettiklerinde reddetmiş, fakat soııı.ı yaptığından pi şman olmuştu. Aynı şey Sultan Sa lahaddin'in oğlu M l · lik Efdal ' ın başına geldi ve amcası tarafından reddedildi. Bu olay ÜI.L' rine Melik Efdal Sumaysat'ta kaldı, fakat hutbeyi Melik Adil adı ıı;ı


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

335

okutınaya son verip Anadolu Selçuklu sultanı Rükneddin Süleyman ııdına okutınaya başlad ı . " Cümadilfılii ayında Gazne v e Horasan' ın b i r kısmının hakimi Gfırlu < iıyaseddin Muhammed öldü. Yine bu yıl Gürcü ler Duwin şehrini ele geçirerek yağmaladılar ve l ıalkından pek çok kişiyi kılıçtan geçirdiler. Azerbaycan, Emir EbU Muhammed b. Pehl ivan ' a aitti . Gece gündüz içmekle vakit geçirir ve ii lkenin işleriyle uğraşmazdı . Emir ve naipleri kendilerini uyardılarsa da aldırış dahi etmedi . 600 yılı ( 1 2 03/04): Ermeni kralı Leon ' un oğlu Antakya üzerine yuruyunce Haleb lı5kimi M elik Ziih ir hemen yola koyulup Harıın ' a geldi. Bunu duyan ı ':rmeni prensi hemen Antakya'dan çekip gitti. Sincar haki mi Kutbuddin Muhammed ülkesinde hutbeyi Melik "dil adına okutunca, amcasının oğlu Nureddin Arslan Şah buna çok iilkelendi. Hemen Kutbuddin ' e ait olan Nusaybin üzerine yürüdü ve ı�gal etti . Kutbuddin de M e l ik Eşreften yardım istedi. Melik Eşref, Meyaforıkayn hakimi olan kardeşi Melik Evhad ' la birleşerek Nured­ d i n ' in üzerine yürüdü. Nureddin ağır bir yenilgi aldı ve ancak dört k i şiyle Musul 'a sığınabildi. Yine bu yıl Frenkler Kudüs üzerine yürümek için toplandılar. M c­ l i k Adil de ordusunu toplayarak Dımaşk'tan hareket etti ve ge l i p l" ıır'da Freniderin karşısında karargiih kurdu. O yıl sonuna k adar o �ekilde kaldılar. Frenkler [Latinler] eskiden beri Rumların elinde bulunan Konstan­ l i ıı iyye'yi işgal ettiler ve şehir 660 ( 1 26 1 /62) yıl ına kadar onların elin­ de kaldı. Daha sonra Rumlar [Bizanslılar] tekrar şehri ele geçirdiler. Bu yıl Zilkiide ayının altısında Rükneddin Süleyman b. Kılıç Ars­ lan vefat etti. Ondan sonra tahta oğlu Kılıç Arslan çıktı, fakat henüz �·ocuk yaştaydı. Yine bu yıl Harezmşah M uhammed b. Tekeş i le Gfırlu Şihabeddin . ırasında bir savaş oldu ve savaş Şihabeddin ' i n zaferiyle sonuçlandı .


T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRD Ü KLERİ M VE DUYDUKLA ll l � 1

336

Bunun üzerine Harezmşah Kİtaylardan yardım istedi ve onların y : ı ı dımıyla Şihabeddin' i mağlup etti. Bu arada ülkesinde Şihabedd i ı ı ı ı ı öldüğü haberi yayılınca eşkıyalar insanları soyup öldürmeye ba�lad ı lar, fakat onun ortaya çıkıp tekrar Gazne'ye dönmesiyle birlikte isı ı l rar sağland ı. Yine aynı yıl Pehlivan 'ın ınemluku Kulca öldürüldü. Kulca, l{ v \ Hemedan v e Cebel ' i ele geçirmişti. Onu kendi hoşdaşı Aydoğı ı ı ı ı . öldürdü ve Kulca'nın yerine üstadı Pehlivan 'ın oğlu Özbek' i gcı,; i ı d ı Tabii Özbek göstermelik bir padişahtı v e bütün ipler Aydoğmu{ ı ı ı ı el indeydi. Yine bu yıl bir Frenk donanınası Mısır' daki Favva şehrine gc k ı l lı beş gün boyunca yağmalama yaptı. 6 0 1 yıh ( 1 204/05): Frenkler Rama'ya bir saldırı düzenleyerek Rukayta köyüne kal l . ı ı sokuldular v e p e k çok ganimet topladılar, fakat daha sonra

H ; ı ı ı ııı

hakimi Melik Mansur' l a Frenider arasında saldırmazlık anlaşı ı ı : ı · . ı yapıldı. Kılıç Arslan ' ın oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev Anadolu'yu ele gc�· ı ı di. Gıyaseddin daha önce kardeşi Süleyman ' ın tahtı ele geçirııı t· · . ı üzerine Haleb hakimi Melik Zahir'e sığınmıştı, sonra d a Konsta ııı ı niyye'ye geçmiş ve kardeşi Rükneddin Süleyman ölüp oğlu Kılıç I an tahta çıkıncaya kadar orada kalmıştı. 3 1 4

/\ ı ·,

' 1 4 İ bni Bibi'nin zamanının Vas ilyüs 'u dediği dönemin B izans imparatoru l l l Aleksi os Angelos, Gıyaseddin, çocukları İ zzeddin, Alaeddiıı ' ı beraberindekileri İ stanbul ' da ağırladı. Fakat Sultan, İ bn i Bibi 'ye göre lı 1 1 Frenk ile olan mi.inakaşası sebebiyle İ stanbu l'dan ayrıldı. Gerçekte ise 1 \

Haçlı Seferi sebebiyle i stanbul ' a gelen Latinler burayı yağma etmiş, l l :ı� l ı komutanlarının isteği üzerine I I I . Aleksios tahttan indirilmiş v e ihtimal k i , l ı ı ı sebepten Gıyaseddin ' de kayınpederi M avrozomes'in memleketine gitmiş! ir Bu arada B izans sarayında İ mparatorun huzurunda tuhaf bir olay olııı Anlatıldığına göre Bizans divanının üyeleri ile elbise veya ücret konusu ıul.ı tartışmaya giren bir Frenk askeri III. Aleksios'un huzuruna çıkarak şikayL' I I ı bulundu. İ mparatorun misafirinin yanında şu anda o n l a i l gi lenmiyeccgıııı


ı

.ı '\M TARİHİNDE TÜRKLER

337

bilahare gerekli şekilde konuyu inceleyeceğini belirtmesine rağmen Frenk ısrarla şikayetlerini sürdürdü. Keyhüsrev durumu Aleksios'dan sorarak öğrenip, İ mparator kullarına yüz verip haddi aşınalarına niçin ses çıkarınıyar deyince Frenk ona hakaretvari sözlerde bulundu. Duruma daha fazla sabredemeyen Sultan mendil ini e l ine dolayarak Frenk 'in kulağının arkasına bir yumruk vurup yere serdi. Yumruğun şiddetinden kanlar içinde yere yığılan Frenk bayıldı. Bunu gören Rumlar ve Frenkler birbirlerine girdi. Durumun kötüye gittiğini anlayan i mparator, askerlerinden yardım isteyerek herkesi dışarı çıkarttı. i mparator i le başbasa kalan Sultan iç inde bulunduğu durumdan o kadar etki lendi ki ağlamaya başladı ve bir Selçuklu sultanındaki tarih şuurunu gözler önüne seren şu sözleri söyledi: "Siz i mparator, bil iyorsunuz ki Kılıçarslan ' ın oğlu olan ben. Al parslan ve Melikşah ' ın soyundanım. Doğudan batıya kadar her yerde oturan insanların da b ildikleri gibi atalarım ve dedelerim dünyanın en marnur ülkelerini kılıçlarıyla fcthetmişlcr, asilerin boynuna fetih halkası geçirmişlerdir. Senin ataların da her zaman onların hazinelerine vergiler, haraç lar, haclar ve mallar göndermi�lcrdir. Sen de bana karşı aynı yolu takip ettin . Şimdi eğer sen, fe leğin takdirinin beni senin toprağına attığı şu anda bana böyle hatitli klerin yapılmasını, benim bir Frenk'in bu çeşit hakaretlerine katianınarnı uygun görürsen ve bu durumu da herbiri sultan ve bir ülkeni n sahibi olan kardeşlerim öğrenirse, onlar sana, "kardeşimin etini başkalarına yedirtıneden yerim" sözünü söylerler ve bu bahaneyle sana asker çekerler ve ülkenin toprağını göğe savururlar. Kalelerini ve şehirlerini vahşi lıayvaıılarııı. tilkilerin, aslanların, çakalların, kurtların yuvası yaparlar.'' Durumun kötüye gittiğini anlayan İ mparator, Sultan'dan özürler di leyiııcc Sultan karşılık olarak Frenk ilc düello yapmak istediğini söyledi. i nıparalort ııı bütün çabalarına rağmen, intihar etme tehdidini bile kullanarak l'ikriııdcıı vazgeçınedi. i mparator, Frenk 'in tüm Avrupa'da tamnan meşhur bir silalı�or olması

�ebebiyle Sultan ' ı alt edeceğini düşünüyor bu sebepten bütün

Selçukluların başına üşüşmesinden korkuyor idi. Frenk'e haber gönderi lip yer ve zaman bildiri ldi. Frenk bütün si lahlarını hazır edip meydana çıktı . Kendisini atma -tüm Fren k ' lcrin yaptığı gibi- bağladı. Sultan Gıyascddin'e sataşmalarda bulundu. Gıyaseddin sessizce "hasbünallahü ve ni 'me'l vekil" ayetini okuyarak meydana çıktı. Davullar, trompetler, boru sesleri ve tezahüratlar arasında ilk saldırı Frenk'ten geldi. Mızrakla yapılan bu saldırıyı Gıyaseddin savuşturdu. i kinci saldırı da Frenk tarafmdan yapı ldı, Sultan bunu da savuşturdu. Frenk üçüncü saldırı yapacağı sırada yı ldırını gibi davranan Sultan Gıyaseddin inek derisiyle kaplanmış gürzünü Frenk'in yüzüne indirdi.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DUYDUKLAII I � I

338

602 yılı ( 1 205/06): Gazne ve Horasan' ın bir kısmının hakimi olan Gfırlu Şihabeddiıı, :ıl, şam namazı vaktinde çadırında tek başına bulunduğu bir sırada Gukı· ı li 3 1 5 bir grubun bıçaklı saldırısı sonucu öldürüldü. Boğuşma sıras ı ı ıdıı Şihabeddin ' in de onlardan birkaçını öldürdüğü söylenir. Kimilerine gi ı ı ı bunlar İsmai lilerdi. Ş ihabeddin onlara daha önce birkaç kez saldırıı ı ı � ı ı Olaydan sonra Şihabeddin' in adamları katilleri parça parça ettiler. 603 yılı (1 206/07): Şaban ayının üçünde Rum sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev sahil �l· l ı r i Antalya'yı e l e geçirdi. 604 yılı (1 207/08): Melik Evhad Necmeddin Eyyub Ahlat' ı ele geçirdi. Ahlat, d : ı l ı ı ı önce belirtildiği gibi, Balahan ' ın el indeydi. Evhad daha sonra Mey:ı forıkayn' dan hareket ederek Muş şehrini aldı . Arkasından Balabaıı ' l . ı bir çatışmaya girdi. Çatışmayı kaybeden Balaban, Erzenirrum hiik i ı ı ı ı Mugisüddin Tuğrul Şah 'tan yardım istedi. İkisi bir olup Melik h

had'ın üzerine yürüdüler. Çıkan çarpışma Melik Evhad 'ın yenilgis i y l . . sonuçlandı. Fakat bu çarpışmadan sonra Mugisüddin Ahlat ' ı ele v• · çirmek için haksız yere Balaban ' ı katiettirdi ve Ahlat ' a geldi. Am ; ı l, şehir halkı teslim olmayınca Malazgird üzerine yürüdü; orayı da : ı l : ı A t ı i l e beraber yere kapaklanan Fren k ' i n yüzünün bir tarafı d a başka y ı· ı

ı

savrulmuştu. Orada bulunan Rumlar ve Müslümanlar sevinç çığl ıkları atarak Gıyaseddı ı ı ı tebrik ettiler. İ mparator da Sultan ve beraberindekiler için ziyall: l l ı ı düzenledi. Fakat H açlı komutanlarının v e B izans ileri gelenlerinin baskısıylıı İ mparator, Sultan 'ı uyararak daha güvenilir bir yere gitmesini salık verdi. l lı ı vesile i l e kayınpederi Mavremezos ' un hükmü altındaki adaya gitmes i ı ı ı ı ı hayatı açısından daha uygun olacağını belirtti. l l l . Aleksios, Haçlı l:ıı ı ı ı baskısıyla kendi adamları tarafından 1 203 'te tahttan indirildiğine göre buml: ııı az bir süre önce Gıyaseddin de kayınpederinin bulunduğu adaya gil ı ı ı ı ·. olmalıdır. ( Y . Selim Burgu, Anadolu Selçuklu/arı, s. 85-87) 3 1 5 İ bnü ' l Esir' e göre Lehavur ' la Multan arasındaki dağlık bölgede yaşayan, iiııı ı

Müslüman olmuş, sonra Cudi dağının hakimi Danyal ' l a birlikte dindı·ıı dönmüş bir grubtur.


339

1 � 1 1\M TARİHİNDE TÜRKLER

ı ı ıayınca eli boş ol arak kendi topraklarına döndü. Bir süre sonra Ahlat l ıalkı Melik Evhad ' a haber göndererek şehri kendisine teslim edecek­ lerini bildirdiler, o da gelip şehre sahip oldu. Bu yıl Buhara ve Semerkand gibi şehirlerin melikleri Harezmşah ' a ı ı ıektup göndererek Kİtaylardan şikayetçi oldular ve eğer kendilerini l\. ara-Kitaylar' ın 3 1 6 belasından kurtarırsa itaat edip, hutbeyi onun adına ııkutacaklarını, sikkeyi onun adına kestireceklerini belirttiler. Bunun lll'.erine Tekeş 'in oğlu Alaaddin Ceyhun nchrini geçerek Kara­ I\. itaylarla savaşmaya başl adı. Daha önce de onlarla birkaç kez savaşa

girmişti ve iki taraf arasındaki çarpışmalar uzun süredir devam edi­ vordu. Hatta bu 'lavaş l ardan birinde H arezmşah A laaddin Muhammed l lıni Şihabeddin Mesud adında biriyle birlikte esir edi l miş, fakat onları l'sir alan Kara-Kitaylı kim olduklarını bilmediğinden Şihabeddin ona "Sen şimdi kral olduğunu unut ve kendini beni m kölem gibi tanıt ve lıana hizmet et. Belki bir hile ile sen i kurtarırı m" dedi . Harezmşah bu IL'klifı kabul etti ve Şihabeddi n ' in hizmetkarı gibi davranmaya başladı. ( >n ları

esir alan Kara-Kitay lı, Şihabedd in'e kim ol duğunu sordu. O da

'hen fi lan filan kişiyim" dedi. Bunun üzerine Kara-Kİtaylı "Bir padi­ �ahtan korkmasaydım seni serbest bırakırdım" cevabını verdi. Şiha­ lıeddin Kara- Kitaylıya "Eğer ben şimdi ülkeme dönmezsem beni öldü �aıııp malımı mülkümü paylaşırlar" deyince Kara-Kitaylı onu serbesi lı ırakmayı kabul etti ve onlara refakat ederek Harezm ' e doğru göl ürdi'ı. l l arezmşah da onlarla b irlikteydi. Harezm' e yaklaşınca Kara-K ilaylı geri döndü ve böylece de Harezmşah kurtulup tahtına kavuşmuş ol­ ılıı. 3 1 7 Harezmşah ' ın Ali-şah b. Tekeş adında bir kardeşi vardı ve sul­ l a n ın Horasan naibi idi. Kardeşinin Kara-Kitaylada yapılan savaşla p,aiplere karıştığı haberi gelince kendisini sultan ilan etti, ama H orasan lıalkı bunu kabullenmedi ve büyük olaylar çıktı. Harezmşah tahtına

"

Metinde yalnı zca Kitaylar şeklinde.

Halbuki

Kitaylarla Kara-Kitaylar

farklıdır. O yüzden Harezmşah Muhammed ' in kendileriyle çarpışmaya girdiği 11 1

Kara-Kİtaylardaki "Kara" kelimesi tarafımızdan i lave edilmiştir. Bartold, Hazermşah Muhammed'in bu kurtuluş hikayesinin pek inandırıcı olmadığını, aynı türden bir olayın daha önce Melikşah ile N izamü' l-mülk hakkında da anlatıldığını belirtmektedir. (Türkistan, 3 8 3 )


340

T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKLA H 1 � 1

geri dönünce kardeşi onun gazabına çarpılmaktan korkarak Gı'ı ı l ı ı Gıyaseddin Mahmud ' a sığındı. Gıyaseddin ona i y i davrandı v e 1 ı ruzkı1h ' da yerleştirdi. Harezmşah ülkesinde duruma hakim olduktan sonra kardeşi !\ l ı şah' ın yaptıklarına öfkelenerek Gı1rlu Gıyaseddin üzerine bir ordu Sl: V I• etti. Ordu, Melik-şah ' ın kumandasında Firuzkı1h'a yaklaştığında Gı yıı seddin itaat kemerini beline bağlayarak onları karşıladı. Melik-şah oıııııı canını bağışladı ve Ali-şah' la birlikte kaleden çıkmalarını söyledi. Soıı ra bu ik isini tutuklayarak Harezmşah 'a durumu bildirdi. Harezmşah lıı ı ikisinin de öldürülmesini emretti . Melik-şah da onları aynı gün öldürı l ı ı v e böylece bütün Horasan Harezmşah' a bağlanmış oldu. Sultan, l1orasan 'da işini bitirdikten sonra Kara-Kitayların üzcri ııı· yüıiimck için nehri [Ceyhun 'u] geçti. Kara-Kitayların arkasında <, ' ı ı ı sınırına doğru Tatarlar [Naymanlar] vardı. Onların başında o sırad.ı Küçlük-han bulu nuyordu. m Küçlük-han'la Kara-Kitaylar arasında t·� kiden beri süregelen bir düşmanlık vardı. Bu yüzden Küçlük-han

I Lı

rezınşalı Muhammcd'e elçi göndererek Kara-Kitaylara karşı ittifak lt'l, lifinde bulundu. Aynı sıralarda Kara-Kitay hanı da Harezmşah'a l'l\ ı gönderip Tatariara karşı ittifak teklifinde bulundu. Harezmşah, her i� ı tarafa da kaçamak cevaplar verdi ve olayların seyrini gözlemeye ba�lıı dı. Bir süre sonra Kara-Kitaylada Tatarlar [Naymanlar] savaşa tutu�ı ı ı lar ve çarpışmalar Kara-Kitayların yenilgisiyle sonuçlandı. B u fırsal l:ııı yararlanan H arezmşah onlar üzerine yürüdü ve ülk elerini talan ct ı ı Aynı şeyi Küçlük-han da yaptı ve böylece Kara-Kitay Hanlığı yık ıldı Ancak dağlara çekilenler veya teslim olup Harezmşah 'ın ordusuna kat ı l anlar kurtulmayı başardı. 605 yıh ( 1 208/09): Selçuklu sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, Ermeni Lcon 'un oğlun ı ı ı ı elinde bulunan toprak lan zaptetmek i ç i n Maraş ' a doğru hareket ct ı ı M elik Zahir de ona takviye kuvvet gönderd i. Böylece Kcyhüsrl'\' ı ı x El- Ömer!, burada bir yanılgıya düşmektedir. Küçlük, Tatar ham dc� ı l

Nayınanların hanıydı. Dolayısıyla burada geçen Tatar kelimesini Nayıııaıı olarak okuyunuz.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

341

1 con'un oğlunun elindeki topraklara girerek yağmaladı ve Farktıs

denilen bir kaleyi ele geçirdi. Aynı yıl Cizre hakimi Muizzüddin Sencerşah (Yusuf) b. Seyfeddin ( i azi b. Mevdud b. İmadeddin Zengi b. Aksunkur öldürüldü. Onu öl­

düren kişi bizzat kendi oğluydu. Sencerşah kötü karakterli ve oldukça 1.alim biriydi. İnsanları ö l dürdüğü yetmiyormuş gibi , dillerini, burun­ larını, kulak larını kestirınek, sakalını yoldurmak gibi çirkin şeyler de yaptırır, kendi çocuklarına ve a i lesine bile zulmederdi. Oğu l ları Mev­ dud ve M ahmud ' u bir kaleye hapsettirmiş, sözü edilen oğlu Gazi 'yi de �chirdeki saraya hapsettirmi şti. Bu sarayda çok haşerat vardı. Gazi hunlardan birini canlı yakalamayı başardı ve belki sokup zehirler diye bir mend i l içinde babasına gönderdi. Bu durum babasını daha da gad­ darlaştırd ı . Sonunda Gazi bir yolunu bulup kaçtı ve babasının sarayına ııirıneyi başardı. Burada babasının cariyelerinden birinin odasında sakland ı. Hizmetkarlardan bazı l arı onu gördülerse de Şencerşah 'a kızgın o ldukları için sırrını açığa vurmadılar. Sencerşah bir gün şehir dı şında içmeye karar verdi ve hanendelere hi.izünl ü ayrılık şark ıları okumalarını emrctti. Şarkıları dinl erken bir yandan da ağlıyordu. Son­ ra

sarhoş bir vaziyette sarayına döndü ve Gazi 'nin saklandığı cariyesi­

nin odas ına girdi. Bir süre sonra tuvalete gitti. Burada oğlu Gazi ona saldırarak on dört bıçak darbesi indirdi, başını kesti ve kanlar içinde hıraktı. Sonra hamama girip cariyelerle oynaşmaya başladı. Eğer o sırada askerl eri toplayıp onlardan sadakat yemini alsaydı, işini sonuna crdirıniş olacaktı. Ama o sarhoş oldu ve kendine güvendi. l l iz­ metkarlardan biri durumu üstazdara3 1 9 haber verdi. O da bazı kişil eri toplayarak Gazi 'ye saldırdı ve onu öldürdü. Askerler de Gazi ' nin kar­ deşi M ahmud b. Sencerşah ' a sadakat yemini ettiler. Mahmud da baba­ sı gibi Muizzüddin lakabı aldı. Mahmud, Cizre'de istikrarı sağladıktan ı ı 9 Ü stfizdar veya üstadar : Sultanın özel işlerine bakan memluk; saray ve hassa nazırı. Ü stadarlık, sultanın mutfakları, şaraphanesine ait bütün odaları ve

ayrıca başiye ve gılmaııları denetleme ve onlara direktifler verme yetkisidir. Ü stiidar, sultanııı müfrezesiyle (tu I b) birlikte yürür; sultanı n gılmanlarına ve sarayının kapısındaki görevlilere emirler verirdi. Sultanın sarayının giderleri ve giysi temininde ihtiyaç duyulan her şeyi getirtnıe konusunda mutlak söz sahibi ve tam yetkiliydi.


342

T Ü RKLER HAKKINDA G ÖR DÜ KLERİ M VE DUYDUKLAH ı� ı

sonra babasının cariyelerini tutuklayarak D icle nehrinde boğduı ı l ı ı Arkasından kardeşi Mevdud 'u tutuklattı . 606 yılı ( 1 209/ 1 0): Melik Adil Dımaşk'tan hareket ederek Fırat 'ı geçti ve melik ol:ııı oğullarını toplayarak Harran' a indi. Artuklu Kara Arslan' ın torunu ' ' aynı zamanda Amid ve H ısnkeyfa'nın hakimi Bahaulmülk Salih M ı ı hammed onun huzuruna geldi . Melik Adil Harran 'dan hareket edcn·l, Kutbuddin Muhammed b. İmadeddin Zengi'nin elinde bulunan SiıK;ıı kalesini kuşattı, fakat kuşatma uzayınca ordusuna bıkkınlık geldi. Ayı ı ca Haleb hakimi Melik Zahir de kendisiyle yapmış olduğu barış an l:ı� masını bozmuştu. B u yüzden Melik A dil tekrar Harran 'a dönüp siit ı ı edilen Kutbuddin'e ait olan Nusaybin ve Habur' u ele geçirdi. 607 yılı ( 1 2 1 0/1 1 ): Gürcüler Ahlat üzerine yürüyerek Melik Adi l ' in oğlu Evhad ' ı ı ı elinde bulunan kaleyi kuşattılar. B u arada Gürcü kral ı kafa çeknıd istedi ve sarhoş kafayla yirmi süvariyle Ahlat ' a gitmeyi gözüne h·�· tirdi. Müslümanlar da kaleden çıkarak onu esir alıp Melik Evhad ' ı ı getirdiler. Gürcü kralı birkaç kaleyi Evhad' a iade ettikten başka, lw·1 bin esiri serbest bırakmak ve yüz bin dinar ödemek suretiyle üç y ı l l ı l. bir barış anlaşması yaptı. Ayrıca kızını Meli k Evhad' a vereceği koı ı ı ı sunda söz verdi v e yemin ederek serbest kaldı. Bu yıl Recep aymm sonunda M usul hakimi N ureddin Arslan Ş:ılı öldü. Zaten uzun süredir hastaydı ve on yedi yıl, on bir aydır iktida ı daydı. H astalığı artınca katran banyosu yaptı v e tahtırevan l a Musu l · o ı dönerken yolda terk-i dünya eyledi. Karayağız ve yakışıklı biriyd ı . fakat hızlı bir şekilde yaşlandı; arkadaşları ondan çekinirdi ve esasl·ı ı sabırsız biriydi. Ondan sonra tahta oğlu Melik Kahir İ zzeddin Mesı ı ı l geçti. İzz eddin tahta çıktığında henüz o n yaşındaydı . Ülkenin idares ı n ı babasının memluku üstazdar Bedreddin Lülü üstlendi. Aşağıda anial a cağımız gibi Musul'u ele geçirecek olan kişi d e b u Lülü 'dür.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

343

Arslan Şah ' ın yaşça Kahir'den daha küçük olan Alaaddin Zengi

adında bir oğlu daha vardı ve ona Musul yakınlarındaki Akr ve Şuş 320 kalelerini vermişti. Bu yıl Ahlat hakimi Melik Evhad öldü. Kardeşi Melik Eşref gele­ rek Ahlat ' a sahip oldu. Ona Erman Şah unvanı veri ldi. Anado lu sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev Bizans kralı tarafından öl­ dürüldü ve yerine oğlu Keykavus geçti. 608 yıh ( 1 2 1 1 1 1 2): H asan Sabbah ' ın oğlu ve Alamut kalesinin hakimi EI-Keyya Cela­ leddin Hasan İslam sancaklarını dikti ve İran ve Suriye'deki bütün ismaili kalelerine haber göndererek İslam sancaklarının dikil mesini emretti. 609 yıh ( 1 2 1 2/ 1 3): Erzenirrum hakimi olan Kılıç Arslan oğlu Tuğrul Şah, yeğeni Keykfıvus b. Keyhüsrev ' i S ivas 'ta kuşatma altına aldı. İzzeddin Keykavus, Melik Eşreften yardım istedi. Tuğrul Şah Melik Eşreften çekindiği için kuşatmayı kaldırdı. Keykavus'un Keykubad adında bir kardeşi vardı. Bu olaylar olunca ordusuyla Keykavus'un elinde bulu­ nan Engüri üzeri ne yürüyerek ele geçirdi. Fakat Keykavus hemen harekete geçip Keykubad ' ı kuşattı ve Engüri ' yi geri aldığı gibi kardeşi Keykubad ' ı ve beylerini hapsetti. Sonra saçlarını ve sakal larını kesip her birin i bir ata bindird i . Yine her birinin önüne ve arkas ına birer l�thişe bindirerek ellerine bir terlik verdi. Fahişeler bu teri ikieric onlara vururken, bir yandan da her birinin önünde yürüyen bir münadi "Sul­ lana ihanet eden lerin cezası budur! " diye bağırdı. 6 1 0 yıh ( 1 2 1 3/ 1 4): İzzeddin Keykavus amcası Tuğrul Şah ' ı mağlup ederek ülkesini ele geçirdi ve onu öldürdii. Büyük beylerini de öldürdü. Sonra kardeşi Alaaddin Keykubad'ı ö ldürmek istedi, fakat bazı beylerin araya ger­ ınesiyle onu affetti. 120

Akr: Musul ' l a Tikrit arasında Kervanların konakladığı bir köy; Şuş ise Musul sınırları dahilinde çok yüksek bir kaledir.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA im ı

344

Pehlivan ' ın memluku olan ve Hemedan ve Cibal ' i ele geçinni� l ı ı ı lunan Aydoğmuş yine Pehlivan ' ın memluklarından olan Mengli ad l ı hoşdaşı tarafından öldürüldü. Aydoğmuş iki yıl önce ondan kaç:ıı:ıl· halifeye sığınmış, fakat bu yıl H emedan' a geri dönmüştü. Mengli, o ı ı ı ı öldürdükten sonra bu bölgenin hakimi oldu. 6 1 1 yılı ( 1 2 1 4/1 5) : Türkmenler Gıyaseddin Keyhüsrev'i öldüren Bizans kralını c� ı ı ederek Gıyaseddi n ' in oğl u Keykavus b. Keyhüsrev 'e teslim etti il-ı Keykavus onu öldürmek isted i, fakat Bizans kralı can ını kurtarn ı;ıl, için büyük paralar tcklif etti ve Müslümanların hiç sahip olmadı k L ı ı ı şehirleri ve kaleleri tes l im etti . 6 1 2 yılı (1 2 1 5/ 1 6) : Bağdat v e civar i l l erin orduları toplanarak 1-l emedan, l sfahan, R n v e o civardaki diğer şehirlerin hakimi olan Mengl i el-Hemedani Üzl· ı ı ne yürüdüler. Halifenin ordusu Mengl i ' yi mağlup ederek Savc 'dl' öldürdü. Yerine ise Pehlivan ' ın mem luklarından Ağlamış ' ı tahta �· ı k ard ıl ar. Şaban ayında Harezmşah Muhammed Gazne ve civarını Gürlu � � habeddin ' in mem luku Yıldız' ın elinden yolup aldı. Yıldız da Hindi:. tan'daki Lehavur şehrine çekilerek orayı ele geçirdi. Daha sonra ho� daşı Kutbuddin Aybck' i n el inde bulunan iç Hindi stan ' ı ele geçirınd için harekete geçti. Fakat Kutbuddin ' le girdiği çarpışmada öldürüldıı Yıldız, iyi tabiatlı biriydi ve insanl ara iyi davranırdı. 6 1 4 yılı ( 1 2 1 7/ 1 8) : Melik Adil Mısır' dayken Frenkler oldukça kalabalık bir grupla

dv

n izden Akka'ya geldi ler. Melik Adil bunu haber alınca Mısır oıdusııy la harekete geçip N ablus 'a geldi. Frenkler Nablus üzerine yürüdü iL-ı M elik Adil'in yanında onlarla başa çıkabilecek kadar savaşçı yok tıı Bu yüzden Frenklerin öncü kuvvetleri Afik 'e saldırdılar, oradan d:ı M üslüman topraklarına girerek köylere hücum ettiler ve B isan ı k Nablus arasındaki köyleri yağmaladılar. Hadde hesaba sığmayac;ıl, kadar çok Müslümanı yağmalayıp öldürdüler ve tekrar Akka çayırl ıp, ı · na döndüler. Bu olay, Ramazan ayının oıtası ile bayram arasında oldıı.


iSLAM TARİHiNDE TÜRKLER

345

Melik Adil Safar çayırındayd ı. Frcnkler harekete geçerek Tur kalesini kuşattılar. B u kaleyi Mel i k Adil yaptırrnıştı. Fakat daha sonra Frenkler kuşatmayı kaldırarak Akka 'ya döndüler. H arezmşah Muhammed, Cebel ve civarı üzerine yürüyerek oraları ele geçirdi . Oradan Save ve Kazvin üzerine yürüdü. Sonra Ebher, Zengan, Hamidan, l sfahan, Kum ve Kaşan 'ı zaptett i. Arran ve Azer­ baycan haki m i Özbek b. Pehlivan Harezmşah ' ın hakimiyetini kabul etti . Bir m iktar asker önden yola koyuldu. Harezmşah da onları taki ­ ben Hemedan' dan ayrı larak iki üç gün yol gittikten sonra öyle şiddetl i bir kar yağdı ki, eşi emsali görülmemişti . H arezmşah bu kar yüzünden pek çok hayvan kaybetti ve Tatarların ülkesine saldırmasından çekin­ diği için önce fethettiği topraklara, oradan da Horasan 'a döndü ve Halife İ mam Nasır adın ı hem Horasan ' da hem de Maveraünnelı r ' de hutbeden ç ı karttı, ama H arezm, Scmerkand ve Herat 'ta hutbe yine hali fe ad ına okunınaya devam etti. Çünkü bu bölgelerdeki insan l ar lıutbeyi kendi seçti kleri k i ş i ler ad ma okuyorlardı . 6 1 5 yılı ( 1 2 1 8/1 9): Mclik Adil Safar çayırlığının ön kısımlarında karargah kurduğu sı­ rada Frenidcr de Akka bozkırındaydı lar. Daha sonra Frenkler oradan Mısır'a doğru hareketlendiler ve D imyat' a geldi ler. Melik Ad i l ' i n oğlu M el i k Kami l

de

Mısır'a gelerek onların karşısında kamp kurd u .

i k i taraf dört ay boyunca b u şekilde bekledi. M elik Kamil el indeki askerleri oğluna gönderdi. Askerler gruplar hal inde gelip lopla ıı ıııca Melik Kam il Frenkler üzerine yürüdü ve onları Dimyat'tan att ı . Aynı y ı l Musul hakimi M e l i k Kahir İzzeddin M esud b . Arslan Şah b. Mesud b. Mevdud b. i madeddin Zengi Aksunkur vefat etti. Saltanat süresi yedi yıl dokuz aydı ve onun ölümüyle birlikte Zengi hanedam çökmüş oldu. Melik Kahir geride iki oğul bıraktı. Büyük olanının adı Arslan Şah 'tı ve o sı rada yirm i yaşındaydı. M elik Kahir ona tahta ç ı kmasını, fakat yönetimi Bedreddin Lülü 'ye bırakmasını vasiyet etti. Bedreddin Lülü onu tahta kotardı, hutbeyi onun adına okuttu ve sik­ keyi de yine onun adına kestirdi.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I � !

346

Haleb hakimi Melik Zahir ölüp d e yerine henüz çocuk yaştaki og l ı ı Aziz tahta geçince Anadol u sultanı Keykavus b . Keyhüsrev H a k l ı ı ele geçirmeyi arnaçiadı ve Sumaysat hakimi Melik Efdal 'a bir tekl i i l ı­ bulundu. Buna göre Haleb ve civarı fethedilip Melik Efdal'a verı l ı• cek, sonra birlikte doğu tarafında Melik Eşrefin elinde bulunan t o p raklar fethedilerek Keykavus'a bırakılacaktı . Böylece Keykavus M c l ı l Efdal'la birlikte Haleb üzerine yürüdü. Rağban 'a geldiklerinde ora\ ı ele geçirdiler. Keykavus orasını Melik Efda l ' a verdi. Bölge hal k ı ıl.ı Melik Efdal'a itirazda bulunmadı. Keykavus daha sonra İbni Y :ı rum'un elinde bulunan Tel Başer'e gel ip fethetti, fakat oras ını Mcl ı l· Efdal ' a vermedi . Melik Efdal da şehir halkı da buna bir anlam vcn· medi ve bu yüzden Melik Eşref Keykavus'u Haleb'den kovmak i�· ı ı ı ilerledi v e Arap emiri Mani' b . Hadise de kalabalık bir orduyla o ı ı ı ı ı ı yardımına geldi. B u arada Keykavus kendisi için fethetmek amacıyl.ı Menbic'e gelmiş ve şehre el koymuştu. Melik Eşref ordusuyla But:ı.ı vadisine geldi. Burada onun kuvvetleriyle Keykavus 'un öncü birlikkı ı arasında bir çarpışma vuklı buldu. Çarpışma Keykavus'un öncü biri i � lerinin yenilgisi ve bir kısmının esir düşmesiyle sonuçl andı. Esirkı Haleb 'e gönderildi ve beşaret davul ları çalınd ı . Keykavus Menbic ' l ı iken b u durumu öğrenince münhezim bir şekilde geri döndü. M c l ı k Eşref ise onun peşine düşerek artçı kuvvetlerini vurmaya devam ct t ı Arkasından Tel Başer ' i kuşatıp geri aldı. Başka bir iki yeri daha gl· ı ı aldı. Melik E fdal ise Sumaysat' a geldi ve ölünceye kadar oradan iilı' sine geçmedi. Bu arada Melik Adil vefat etti. Kız çocuklarından başka on altı ı·ı kek çocuğu vardı. Vefat ettiğinde oğullarından yalnızca b ir talll·�. ı yanındaydı. Oğlu Melik Muazzam İsa Nablus' taydı ve ancak oıı ı ı ı ı vefatından sonra gelmişti. Melik Muazzam babasının ölümünü gizil-ıl ı v e cenazesini gizlice Dımaşk 'a götürdü. Dımaşk'a gelince halk ıııı.ı sadakat yemini etti. O da babasının öldüğünü açıklayarak yas tutma y:ı başladı, fakat diğer melik kardeşlerinden bu ölümü gizledi. Melik A ı l ı l vefat ettiğinde hazinesinde yedi yüz b i n dinar vardı . Frenklerle savaş halinde bulunan Melik Kamil babasının ölüm l ı:ı herini alınca ciddi şekilde sarsıldı. Askerler arasında ihtilaf çıktı \'ı'


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

347

Frenkler bu fırsattan faydalanarak Müslümanların ağırlıklarını yağma­ ladılar. Hakkari Kürtlerinden olan ve önde gelen komutanlar arasında yer alan İmadeddin Ahmed, Melik Kami l ' i alaşağı etmek ve tahtı ele geçirmek için harekete geçince ordu kendi içinde bölündü. Hatta Me­ lik Kamil ülkeyi terk edip Yemen ' e geçmeyi bile düşünürken, bu du­ rumu öğrenen Melik Muazzam İsa Suriye'den harekete geçerek karde­ şi Kamil ' in yanına geldi ve İmadeddin Ahmed' i Suriye'ye sürgün etti. Böylece Melik Ka mil kendini toparladı, fakat bu arada Frenk lerio Dimyat üzerindeki baskısı iyice artmıştı. Aynı yıl İmadeddin Zengi bin Arslan Şah bazı Musul kalelerini ele geçirdi. Daha önce Arslan Şah vefat etmeden önce Musul 'u oğlu Mesud Kahir'e bırakmış, küçük oğlu İmadeddin Zengi 'ye ise Ka'r ve Şuş kale­ lerini vermişti . Fakat Mesud Kahir ölüp de yerine oğlu Arslan Şah ge­ çince - ki o da hastalıkl ıydı, - amcası İmadcddin Zengi İmadiye üzerine yürüyerek onu ele geçirmiş, sonra Hakkari ve Zoran kalelerini almıştı. Bu durum karşısında memleketin işl erini çekip çevirmektc olan Bedreddin Lül ü, Melik Eşref'e müracaat etti ve onu metbü tanıdığını bildirerek yardım istedi. Melik Eşref ona bir miktar asker verdi . B ed­ reddi n Lülü bu orduyla Zengi 'nin üzerine yürüyerek mağlup etti. Zen­ gi, Erbil hakimi M uzafferüddin Kökböri ' nin damadıydı. Hanımının anası olan Rabia Hatun ise Melik Adi l ' in kızkardeşiydi. Bu durumda Kökböri ' n in damadına yard ım etmemesi ve Bedreddin Lüli.i ' ni.in kar­ şısına dikilmemesi düşünülemezdi. 6 1 6 yıh ( 1 2 1 9/20): Melik Eşref Haleb dışında kalıyor ve şehrin yönetimini oradan yü rü­ tüyordu. Melik Kamil ise Mısır'da Frenklerle mücadele ediyordu ve ikisi birlikte Dimyat'ı kuşatmakla meşguldüler. Daha sonra Melik Kamil kardeşlerine haber göndererek yardım istedi. Aynı yıl Musul hakimi Nureddin Arslan Şah vefat etti. Zaten has­ taydı. B unun üzerine Bedreddin Lülü onun henüz üç yaşındaki kardeşi N asırüddin Mahmud'u tahta çıkardı. Atabek Zengi hanedamndan adı­ na hutbe okunan son kişi bu Nasırüddin Mahmud'tur. Fakat N asırüd­ din Mahmud çok yaşamadı ve böylece M usul bütünüyle Bedreddin


348

TÜ R KLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM

VE DUYDUKLAH i M

Lülü 'ye kaldı v e Bedreddin ülke Tatarlar tarafından istila edilincey ı· kadar burayı keyfınce yönetti. Aynı yıl S incar hakimi Kutbuddin Muhammed öldü ve yerine oğ l ı ı İ maddedin b . Şahinşah b . M uhammed geçti. Kutbuddin iyi karakk ı l ı b ir kişiydi v e tebaasına karşı iyi davranıyordu. Yerine geçen imalkı l din Şahinşah birkaç ay tahtta kaldıktan sonra birden kardeşi Mahmı ı ı l onun üzerine çullanarak boğazını kesip Sincar' ı e l e geçirdi. Atahd Zengi ailesinden S incar'da hüküm süren son kişi bu Mahmud olmıı:,. tur. Aynı yıl D ımaşk hakimi Melik Muazzam i sa taş ustalarını ve l:ı ğımcıları Kudüs ' e gönderdi. Kudüs daha önce oldukça tahkim edi l ı ı ı ı � ve muazzam bir şehir olmuştu. Melik Muazza m'ın bunu yapması ı ı ı ı ı sebebi Frenid erin gücünden ve Dimyat ' ı sıkıştırmalarından gözü ı ı i ı ı ı y ı lmış olmasıydı . Melik Muazzam onların aynı şekilde Kudüs üzer i ı ll' yürümelerinden korkuyordu ve onları engelleyecek gücü olmadığı iı; ı ı ı şehri yıktırmıştı . Frenkler uzun süre kendi lerine karşı direnen Di myat'ı kı lıç zoruy l:ı ele geçirdiler ve şeh ir halkını kılıçtan geçirerek, bir kısmını esir aldı k tan başka şehirdeki camiyi de kiliseye çevirdiler. Frenkler daha so ı ı ı : ı gözlerini M ısır topraklarına diktiler. Melik Kamil Di myat elimlı·ı ı yolunup alımnca M ansura admı verdiği bir şehır kurdu v e ordusuıı ı ı oraya konuşlandırdı. Aynı yıl Tatarlar ortaya çıktı ve Müslümanları kılıçtan geçirdi kı Müslümanlar bu yılki kadar hiç böyle büyük kayıplar vermemişlerıl ı Çünkü bir yandan Frenider Dimyat'ı ele geçirip halkı ö ldürürerek cs ı ı alınış, diğer yandan aynı sıral arda büyük mus ibet yani Tatarlar ortay:ı çıkıp İslam ülkelerinin büyük çoğun luğunu ele geçirmiş, olu k oluk kaıı dökmüş, kadınları ve çocukları esir al ı p ırzlannı kirletmişl erdi ki, İsla ı ı ı dünyası İslam' ın gelişınden b u yana böyle bir felaket yaşamamıştı. Aynı yıl Tatarlar (Moğollar) başlarında Cengiz-han olduğu haldı· önce Harezmşah Muhammed üzerine yürüdüler ve bu yılın Zilhiccı· ayın ı n dördünde Buhara'yı istila ettiler. Fakat şehir testim o lmasııı:ı rağmen kaledekiler teslim olmamıştı. Ne var ki Tatarlar kaleyi de k ı ı


349

i SLAM TARiHİl\DE TÜRKLER

şatarak zaptettiler ve kalede kim varsa kılıçtan geçirdiler, sonra da şehir halkına karşı bir katliam sergi lcdi ler. Celaleddin M engüberdi'nin hayat h ikayesini yazan Muhammed b. Ahmed Ali en-Nesevi şöyle der: "Ç in lilerin ülkesi geniş bir ülkedir. Bir ucundan diğer ucuna gitmek altı ay vakit al ır. Eskiden beri bu ülke a ltı kantona böl ünmüştür. Her bir kanton arası bir aylık yold ur. Her bir kanionun başında bir hükümdar vardır ve hepsi büyük hükümdara bağlıdır. Çinin büyük hükümdarı, Harezmşah M uhammed ' i n çağda­ şıydı. Ona Ttırhan deniliyordu ve bu iktidar büyük bir hükümdardan başka büyük bir hükümdara, daha doğrusu bir katirden bn�ka bir kafi­ re geçiyordu . Sözünü ettiğimiz yüzyılda Çiniiierin başında Duşi -han adında biri vardı ve altı kanton hanlarından biriydi ve

Cengiz-han ' ın

teyzesiyle ev l i yd i . Cengi z-han ' ı n mensup o l duğu kabilc göçebe Te­ ınirci kabilesiydi. Bu kabile kış aylarını Arguıı denilen bir

yerde

geçi­

rirdi. Bu kab i le, Tatarl ar arasında en belalı \ e zalim kabilc o l arak bili­ nirdi. O yüzden Ç in hükümdarları on ları kendi hallerine bırakmamış­ lardır. Duşi -han vefat edince Cengiz-han teyze�ine başsağlığı d i l emek için bir

ziyarette

bulundu. Komşu ülkelerin han ları Duşi-han ' ın eza

tören iyle nı eşguldül er. Bunl ardan birinin adı Küçlük-han, diğerinin adı b i l mem k i mdi. Küçlük-han öl ünce yerine y ine aym lakabı taşı yan

oğlu oturdu. Cengiz -han, ya�ın ın küçük olmasından faydalanarak onun üzerine gitti ve babasıyla kendisi arasındaki anlaşmayı bozd u . Cengiz-han ' l a K üçlük-han arasında savaş çıktı. " Cengiz' in ordusunu Cuçi idare ed iyordu. Cuçi, Küç lük-han ' ı mağlup etti ve peşine tak ılıp yakal ayarak öldürdü. Sonra da kel lesini babasına getirdi. Böy l ece ( engiz-han ül kenin t ek başına hakimi oldu. Sonra Harezmşah M ıı ­ lıamm ed'e bar ış tck l i fin de bu l undu, fakat bu gayretler b i r savaşla son buldu. Harezmşah Cengiz-han karşısında yeniidi ve toprak ları Cen­ giz ' in e l ine geçti . Daha sonra ikisi arasında bazı olaylar yaşandı ki, bunları aşağıda anlatacağız. Aym yıl Anadolu su ltanı İzzeddin Keykavus öldü. Ondan sonra ye­ rine kardeşi i\la addin Keykubad geçti .

Bu Keykubad, ağabeyi

Keykavus tarafından hapsedi lmiş ve onun ölümünden sonra askerler tarafından serbest bırak ı l ıp tahta kotarılmıştı.


350

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R ir\ l 6 1 7 yılı (1220/21): Cengiz-han, Semerkand'ı ele geçirdikten sonra Harezmşah M ı ı

hammed'in peşinden 2 0 b i n kişilik bir ordu gönderdi . B u ordu Hora san ' ın batı kesimine gittiği için Mağrib Tatarlan diye anılıyordu. Bun l:ıı Pencab denilen yere geldiler. Burada Ceyhun nchrini geçerek Harezı 1 1 şah ' ı takibe devam ettiler. Harezmşah ve ordusu Tatarların peşlerimk ı ı geldiklerini biliyorlardı. Harezmşah, ordusundan ayrılarak Nisablı r ' . ı geldi. Tatarlar peşindeydiler v e yalnızca onu ele geçirmeyi hedeflenı i� lerdi. Mazenderan' a gelmiş olan Harezmşah oradan Taberistan Dcıı ı zi ' ndeki bir limana geldi . Buraya Abeskun deniliyordu ve şahın bu ad:ı da bir kalesi vardı . Harezmşah arkadaşlarıyla adaya geçti. Tatarlar isl" onu yakalayamadıkları için üzgün bir şekilde sahilde durmak zoruııd:ı kaldılar. Harezmşah hayatını bu adada noktaladı. A laaddin Muhammed yirmi bir yıldır tahttaydı ve ülkesinin b 1 1 ucu Irak'a diğer u c u Türkistan ' a dayanıyordu. Gazne, Hindistan ' ı ı ı b i r kısmı, Sicistan , Kirman, Taberistan, Curcan, Cibal, Horasan Vl' İran ' ın bazı yerl eri ona bağlıydı. İslam fı khını ve temel bilimleri ı ı ı iyi bi l irdi. Yorgunluğa karşı metanetliyd i . Oğlu Celaleddin' in öl i i münden bahsederken ondan da s ö z edeceğiz. Tatarlar H arezmşah ' a yetişrnekten ümitlerini kesince M azenderan ' a dönüp fethettiler

w

halkı kıl ıçtan geçirdiler. Arkasın dan Horasan, Rey ve Hemcdan ÜZL' rine yürüyüp aynı şeyleri yaptılar. Daha sonra H arezm üzerine yürii düler ve burada çok büyük çarpı şmalar oldu. Camileri yıktılar, mus hafları yaktılar k i , böyle bir olay İslam öncesinde de sonrasında d:ı ol mamıştı . Buhtunnasr ' ın İsrai loğullarına yaptıkları bunl arın yaptı k larının yanında devede tüy kal ır. Çünkü bunların yakıp yıktıkları şehirlerin her biri Kudüs ' ten daha büyüktü. Keza öldürdükleri Müs lüman sayısı da Buhtunnasr'm ö ldürdüğü İ srai loğullarının sayısındaıı çok çok fazlay dı. Tatarlar Horasan ' da işlerini bitirip Cengiz-han' :ı döndüler. Cengiz-han bu defa Gazne'yi elinde bulunduran Celaled din Mengüberdi ' nin üzerine kal abalık bir ordu gönderdi. Celaled­ din 'in üzerine gelen Tatar ordusu 12 bin kişiydi. İki taraf arasında çok şiddetli bir çarpışma oldu, fakat A l l ah zaferi Müslümanlara na· sip etti. Müslümanlar Tatarların peşine düşerek doyasıya kelle ald ı·


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

35 1

lar. Cengiz-han bu defa 70 bin kişilik bir orduyu Kabil ' e sevk etti. Çarpışma yine Müslümanların zaferiyle sonuçlandı ve Tatarlar pek çok esir verdiler. Bu savaşta B uğrak [Seyfeddin Ağrak] denilen bü­ yük bir emir çok önemli yararlı lıklar sergi lemi şti, fakat savaştan sonra Melik-han [Eminülmül k) denilen başka bir emirl e - ki Cela­ leddin onun kızıyla evlenmişti, - bir ganimet yüzünden aralarında tartışma çıktı. İki taraf arasında arbede sırasında Buğrak [Seyfe ddin Ağrak]ın k ardeşi ö ldürüldü. Buğrak bu olaya çok sini riendi ve Cel a­ lcddi n ' i terk ederek H indi stan' a doğru gitti . Otuz bin askeri de onu !akip etti . Celaleddin onun ardından gidip gönlünü a lmak istediyse de B uğrak geri dönınedi. B öylece Celaleddin ' in ordusunun safları zayıfladı. Tam bu sırada Cengiz-han bizzat ordusunun baş ında oraya geldi . Celaleddin'in onunla başa çıkacak gücü yoktu, bu yüzden l l indi stan 'a doğru çekildi. Cengiz-han ona Sind nehri sahi l inde ye­ ı işti. Celaleddin ve beraberindek i ler nehri geçmeye vakit bulamadı k­ ları için savaşı kabul etmek zorunda kaldılar. Eşi eınsali görülmemiş bir savaş oldu. İ ki taraf da çok kayıp verd i . Sonunda Cela leddin y ü­ zerek nehri geçmeyi başardı . Cengiz-han da geri döndü. Gazne ' yi yağına layarak halkı kılıçtan geçi rdi. Tatarlardan bir diğer büyük kol Deşt-i Kıpçak üzerine yürüdü ve Suctak şehrini işgal etti. Daha sonra Kafkaslar üzerine yürüyerek isti l a ettiler. Ondan sonra Rus toprak l a­ rına saldırdılar. Kıpçaklar da Rusl ara katıldılar, fakat şiddet l i ça r­ pışmalar Tatarların zaferiyle sonuçlandı. 6 1 8 yılı ( 1 22 1 -22): O sıralar Diınyat' ı ellerinde tutan Frenkler gözlerini Mısır toprak la­ rına dikti ler ve Diınyat' tan harekete geçerek M ansura'ya ge l d i ler. İ k i !araf arasında karada ve denizde şiddetli çarpışmalar oldu. Su ltan M c­ ı ik Kamil sürekli kardeşl erine ve aile efradına haberler göndererek kendisine yardıma gelmelerini istiyordu. B unun üzerine Dımaşk

hakimi Melik Muazzam İsa kardeşi Melik Eşrefe gitti ve ondan kar­ deşleri Melik Kaın i l ' e yardıma gitmelerini istedi. Melik Eşref ordusu­ nu topl adı, ayrıca Haleb ordusunu da yanına aldı. Hama hakimi Melik Nasır Kılıç Arslan da onlara katıldı. Melik Nasır, dayısı Melik Ka­ ınil'in Hama 'yı elinden alıp Melik Muzaffer ' e verınesinden korkuyor-


352

TÜR KLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R I �!

du. Melik Eşref, ona böyle bir şeye izin vermeyeceğine dair yeı ı ı ı ı ı etti. Melik Emced Behram Şah b . Ferruhşah da M elik Eşrefe kat ı ld ı Böylece b u büyük ordu Mısır'a gidip Frenklerle çarpışmakta ol;ı ı ı Melik Kami l ' le buluştu. Müslümanların maneviyatı yükseldi. Frenkkı ise gördükleri bu kalabalık ordu karşısında tereddüte düştüler. İki tar: ı l arasında çarpışmalar devam ederken barış görüşmeleri de devam cd ı yordu. Müslümanlar Kudüs, Askalan, Taberiye, Lazkiye, Cebelc w Sultan Salahaddin' in sahil şeridinde fethetmiş olduğu tüm toprak l a ı ı Frenklere bırakınayı kabul ettiler. Yalnızca Karak ve Şubak ' ı vernwl. istemediler. Buna karşılık Frenklerin barışı kabul etmelerini ve Di ı ı ı yat'ı teslim etmelerini şart koştu lar. Frenkler b u şartı kabul etmedik k ri gibi Kudüs'ün surlarının onarıl ınası için 3 00 bin dinar verilmes ı ı ı ı istedi ler. Bilindiği gibi Melik Muazzam İsa daha önce K udüs 'ün su rl:ı rını yıktınnıştı . Frenkler Karak ve Şubak ' ın tes li mini de şart koştu l;ıı Görüşmel er bu şekilde devam ederken Müslümanların bir kısmı N i l ' ı ı ı öte tarafına geçtiler. O günler N i l ' in coşup köpürdüğü günlerdi w Frenklerin bu nehir hakkında tecrübeleri yoktu . Diğer bir ifadcy k nehir Fren klerle Dimyat arasında bir engel ol uşturmuştu. Pek ço� ı ı açlıktan ö ldü. B u defa Frenkler adam göndererek barış istediler w Müslüman ların kendilerine tes lim etmeyi kabu l ettikleri tüm şehirkı ı onl ara bırakmaya, ayrıca Dimyat'tan çekilmeye, barış anlaşması ı ı ı ı ı aynı süreyle tekrar uzatı lmasına razı oldular. Frenk lerin başında biiyiil, kontlardan yirmi kadarı vardı. Frenklerin bu tek lifi Müslümanlar sa fında görüş ayrılık i arına yol açtı. Melik Ka mi 1 huzurunda toplaıı;ııı melik l crden bazı l arı "Onlara can güvenliği ve rmeyelim, Akka ve S ı ı ı gibi sahi l şehirlerini d e ellerinden a l alım" dedi lcrse d e , bilahare Frcı ı k lerin canını bağışlamayı kabu l ettiler. Çünkü savaş üç yıldan dalıa fazladır devam ediyordu, askere de bıkkınl ık ge l mişti. Sonra karşı l ı k l ı rehinler verildi. Melik Adil rehin olarak henüz o n beş yaşındaki oğl ı ı Melik Salih Eyyub 'u gönderirken, Frenk ler d e Akka kontu v e Pa pa'nın naibinden başka Sur kontu Kendris ve diğer kontları gönderd ı ler. Bu olay Recep ayının yedisinde odu. D imyat aynı ayın on dok ı ı zunda Müslümanlara teslim edildi. Barış anlaşmasından sonra McJ ı J, Eşref Rakka'yı Mahmud b. Kutbuddin'in elinden yolup aldı. Dalı:ı


I S l AM TARİHİNDE TÜRKLER

353

ıırıce Mahmud'un kardeşine nası l kötülük edip öldürdükten sonra Sin­ v:ır' ı aldığını anlatmıştık Aynı yıl Amid ve Hısnkeyfa hakimi Melik Salih Nasıreddin Mah­ ıınıd b . Muhammed b. Kara Arslan b. Sökmen b. Artuk mide ülserin­ ılcn öldü. Yerine oğlu Me li k Mesud geçti. M elik Kamil daha önce 1\mid'i onun elinden almıştı. Bu Melik Salih kötü karakterli biriydi. l l ınü'l Esir onun 6 1 9 yılında öldüğünü kaydetmektedir. 619 yılı ( 1 222/23): Melik Kahir M esud ' un Musul hakimi olan oğlu N asiruddin Mah­ rınıd öldü . Nasıruddin, Bedreddin Lülü tarafından tahta katan ldı ğında lıcnüz çocuk yaştayd ı. Bu yüzden Bedreddin kendine Melikürrahim unvanı alarak ülkeyi tek başına yönetiyordu. Bedreddin Lülü bir süre \onra Atabck ailesini tamamen ortadan kaldırdı ve kırk küsur yıl tek lı:ışına yönetti. Bu yıl Yemen'den Melik Mcsud Yusuf hacca gitti. Mesud Yusufun la kabı Atsız'dı, fakat avam tabakası Iksız diye söylerdi. Yemen' i 6 1 2 yılında ele geçirmiş ve Süleyman b . Şahinşah b . Ömer b . Şahinşah b. ı

yyub ' u tutuklamış, bu yıl da hacca gitmişti. Melik Mesud Arafat'da

lıulunduğu sırada Halife imam Nasır'ın sancakdarları halifenin sancak ­ l:ırını tepeye dikmek için ilerleyince Melik Mesud askerleriyle gelerek lıuım engel ledi ve babası Melik Kamil ' in sancaklarının halifenin san­ raklarından önce dikilmesini emretti. Hal ifenin adamları bunu cngcllc­ ycınedi . Melik Mesud daha sonra Yemen' e döndü. Halife durumu öğrc­ ııınce Melik Kamil ' e birini göndererek şikayette bulundu. Melik Kaıı ı i l ı ı1.ür diledi, halife de özrünü kabul etti. 620 yılı ( 1 223/24): Celaleddin Mengüberdi'nin kardeşi Gıyaseddin Pirşah Irak-ı i\ccm'de Rey, lsfahan ve Hemedan gibi şehirleri ele geçirdi. Bu böl­ geye B iladu ' l Cebel denil irdi. Gıyaseddin daha önce de Kirman ve r ı varını ele geçirmişti. B unun üzerine dayısı İgan Taysi onun üzerine yi'ırüdü. İki taraf arasında şiddet li bir çarpışma oldu, fakat çarpışma 1

ııyaseddin ' in zaferiyle sonuçlandı.


T Ü RKLER HAKKINDA GÖRD ÜKLERİ M VE DUYDUKLA ı ı ı t. ı

354

Bu yıl Gürcistan kralı [III. Georgi] ölmüş, geriye erkek evlat b n . ı l· madığı için hanımını [Tamar/Tamara] tahta çıkarmışlardı. Enı ı ı l 1 ı onunla evlenecek ve tahta çıkacak birini aramaya başladılar. Fakaı ı ı l

kede buna münasip birini bulamadılar. 32 1 Erzeninım hakimi Mug i s ı ı d din Tuğrul Şah b. Kılıç Arslan Selçuklu ailesine mensuptu. Dünür vı ı ı ı dererek melikeyi oğluna almak istedi. Fakat ancak Hıristiyanlığı k: ı l ıı ı l etmesi halinde melikeyi vereceklerini bildirdiler. Mugisüddin d e oğ l ı ı ı ı ı ı Hıristiyanlığı kabul etmesini emretti. Böylece oğlu Hıristiyanlığı k:ılıııl etti v e Gürcistan 'a gidip prensesle evlendi. Prensesin gönlünü kaptı n l ı ı · ı bir kölesi vardı. Tuğnıl Şah ' ın oğlu da bunu biliyordu, fakat ha l w ı ı yokmuş gibi davranıyordu. B ir gün eve girdiğinde prensesi kölcsı y l ı aynı yatakta buldu. Sabrı taştı ve kadına sitemler etmeye başladı. l ' ı r ı ı ses onu tutukiatarak bir kaleye hapsetti. Sonra i k i yakışıklı adam gel ı ı ı l 32 1

Tamara, sözü edilen Selçuklu prensinden önce Gürcü kaynaklarında ( l ı ı ı ı ı!l Rusi olarak anılan bir Rus prensiyle evlendirildi. 1 1 85 yılında evlenen Taı ı ıııı Giorgi Rusi 'den ayrıldı. Çünkü Giorgi Rusi sefih bir hayata başlaıııı·. ı ı ıı

Gürcistan tarihi adlı eserde b u konuda şöyle denilmektedir: "Çok geçnwıl1

Tamara'nın dedikleri, insanın hayal ederneyeceği bir surette doğru ı; ı ld ı Barbar düşünceleri hayvanİ hisleriyle tam bir İ skit olan sefil Rus'un i�· ı ı ı o şeytan girdi v e o, ayyaşlığı içinde, söylenmesine lüzum görmed iı:• ı ı ı ı uygunsuz, nefret edicci hareketlere başladı v e hükümdarlar v e güneş kırallaı ı ı ı içinde şafak parıltısı olan Tamara ' ya tecavüz etmek cüretkarl ığında bulııııılıı Bu hain adam Sodomluların izini takip etmeye başladı. Onun bu garip, ed1· l ıı aykırı hareketlerini gören iyi niyetli ve anlayışlı Tamara, Rus'un y:ı p t ı ıı ı fenalıklara diğer hiçbir memlekette kimsenin yapamayacağı bir surettl' ı l. buçuk yıl tahammül etti." I l 91

1

Tamara, 1 1 88 yılında Davit Soslan ile ev k ı ı ı l ı

yılında bazı ileri gelenler Giorgi Rusi'nin Gürcistan' a dönnw�.ı ı ı ı

büyük b i r ayaklanma başlattı. Tamara, ayaklanmal' ı l.ıı ı yenilgiye uğrattı ve Giorgi Rusi tutsak alarak Rusya'ya geri gönderdi. < i i ı ı ı l ' ' destekleyerek

Rusi, bir kez daha Gürcistan ' a döndüyse d e b u kez fazl a taraftar bulamadı 1 1 kolayca yenilgiye uğratıldı. Daha sonraları II. Keyhüsrev ile evlenip Müslüman l ığı kabul eden

1•

Anadolu'da Gürcü Hatun diye anılan Tamara ise Gürcü kraliçesi Tamara ' ı ı ı ı ı kızıdır. Çünkü Rozudan (Tamar/Tamara) Oset kocası David Soslan'daıı ııl.ııı kızına kendi adını vermişti. El-Ö meri ' ni n yukarıda verdiği b ilgiyi nen:ılı ıı aldığı açıkça belirtilmemiş. Çünkü Gürcü kaynakları dahi böyle bir eviil i k i l söz etmemektedir.

ıı


i.� ı AM TARİHİNDE TÜRKLER

355

ı l i . Prenses bunlardan biriyle evlendi, fakat sonra ayrıldı. Arkasından <

icnce'den Müslüman birini getirtti ve kendisiyle evlenınesi için Hıris­

ı ıyanlığa geçmesini istedi. Adam reddetti ve sonunda karşılıklı elçiler f'.d ip gittiyse de adam Hıristiyanlığı kabul etmedi. 62 1 yılı ( 1 224/25): Tatarlar Tebriz yakınlarına geldiler ve şehir hakimi Özbek b. Peh­ l i van' a "Eğer bize itaat ediyorsan yanındaki Harezmlileri gönder ! " d i ye haber yol l adılar. Özbek, Harezmlileri toplayarak yüklü bir hediye ı l e birlikte onlara gönderdi. Onlar da onun şehrine dokunmadılar ve l lorasan 'a döndüler. Aynı yıl Celaleddin Mengüberdi 'nin kardeşi Gıyascddin Pirşah 1 ars ' ın büyük bir kısmını ele geçirdi. O sırada Fars' ın hakimi Atabek

Sa'd b. Dekla adında biriydi. Gıyaseddin Ş iraz' da iken bu atabekin l·l inde yalnızca birkaç müstahkem kale kalmıştı. Sonra ikisi arasında Sa'd'ın elindeki kaleler kendisine bırakılmak şartıyla bir barış anlaş­ ı nası yapıldı. 622 yılı (1 225/26): Celaleddin Mengüberdi, 6 I 9 yılında Cengiz-han ' ın hücumuna uğra­ � ı r da Gazne ' den kaçtıktan sonra tekrar Hindistan'dan ülkesine döndü. l l indistan'dan önce Kirman'a, oradan lsfahan' a dönmüş, Irak-ı Acem ' i n kalan kısımlarını ele geçirdikten sonra Fars üzerine yürüyüp aras ını kardeşi Pirşah 'ın elinden yolup alarak Sa'd b. Dekla'ya iade etmi ş ; her ıkisi de onun emrine girmişlerdi. Celaleddin daha sonra Huzistan 'ı ele p,cçirerek Halife İmam N asır' la yazışmalar yaptı. Oradan Bağdat yakı n­ larındaki Bakuba'ya geldi. Bağdat halkı korkuya kapılarak kapıları ka­ patıp savunmaya geçti, fakat Harezml iler bölgeyi yağmaladılar. Cela­ leddin ve ordusu güçlenmişti. Oradan Erbil civarına geldiğinde Muzaf­ ll'rüddin Kökböri onunla uzl aşarak itaatini arzetti. Celaleddin daha son­ Tebriz üzerine yürüyerek tahtın ı buraya taşıdı. Azerbaycan hakimi

ı :ı

M uzafferüddin Özbek b. Pehlivan b. ildeniz Azerbaycan'dan kaçtı. Bu (>zbek dedikleri, son Selçuklu hükümdan Tuğrul öldürülünce B ilad-ı i\ccm ' de güçlenmiş ve bölgeyi tek başına yönetmeye başlamış, ama kl'ndisini içkiye verdiğinden ülkenin yönetimiyle fazla ilgilenmez ol-


356

TÜRKLER HAKKIN DA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAH ı � ı

muş, Celaleddin Tebriz 'i alınca Gence'ye kaçmış, orada da duram :ı\ ı p Gürcistan sınırı yakınlarındaki Berdaa'ya322 geçmişti. Böylece A1ı·ı baycan tamamıyla Celaleddin'in eline geçti ve ordu safları kalabal ı k L ı . tı. Arkasından Celaleddin' le Gürcüler arasında çok büyük bir sm .ı 1 oldu. Savaş Gürcüler'in yenilgisiyle sonuçlandı ve Harezmliler doy ı q ı bıkıncaya kadar adam öldürdüler. B u arada Özbek b . Pehlivan, sı 1ıı Selçuklu sultanı Tuğrul'un kızı olan hanımını boşadı ve bu kadın ( \·Lı leddin'le evlendi. Sonra Celaleddin Gence'ye bir ordu sevk etti . 1 l ı ı ordu şehri zapt edince Muzafferüddin Özbek oradaki bir kaleye sı� ı ı ı dıysa d a telaşından n e yapacağını şaşırdı. Bu yıl Şevval ayının ilk gününde H alife İ mam Nasır Lid inillah

vı·

fat etti. Öldüğünde yaklaşık yetmiş yaşındaydı ve kırk yedi yıldır lı:ı l ı feydi . Ömrünün son günlerinde gözleri görmez olmuştu. Kötü ka r: ı l terli, zali m b i r kişiydi. Onun zamanında Irak harabeyi dönmüş ve l ı .ıl halkı oraya buraya dağılmıştı . Bütün gün i ş i gücü bundukla kuş a v l .ı makl a vakit geçirmekti. Söylendiğine göre H arezmşah Muhammed ı, arası açık olduğu için Tatariara gelip ülkesini işgal etmeleri için nıl' k tup göndermişti. 623 yılı (1226): Dımaşk hakimi Mel ik Muazzam İsa b. Ad i l Humus 'a geldi. Cl' l . ı leddin Mengüberdi v e Erbil hakimi Muzafferüddin Kökböri ile I d yumruk olma konusunda anlaşmaya varmıştı. Melik Muazzam ülkc ı ı ı ı ı doğu kesimindeydi, fakat ordusunun atlarının büyük kısmı telef o l ı ı ıı c a Dımaşk'a geçti. Burada kardeşi Melik Eşref ona barış tekli 1i ı ıdı bulundu ve ona sığındı. Aslında yanında bir tür esir durumundayd ı

vı ·

o yılın sonuna kadar bu şekilde kaldı. Aynı yıl Celaleddin Müngüberdi Ahlat'a gelerek kuşattı. Bur:ııl.1 M elik Eşref' in Ahlat naibi olan Büsameddin Ali el-Musıli ile Cdı leddin arasında şiddetli çarpışmalar oldu ve sonunda Celaleddin a�ı ı ı kar yağışları sebebiyle oradan ayrıldı. 322

Şimdıki Partav. Araplar Partav'a Berdaa derlerdi. Partav tamamıyla Tiirlu;ı bir kelimedir. Par veya per Türkçede sis, buğu; tav ise dağ demektir ki, h ı ıı 111 göre sisli dağ anlamına gelmektedir.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

357

İmam Nasır Lidini llah' ın öl mesinden sonra yerine geçen oğlu /ahir Billah Muhammed vefat etti. Mütevazi bir insandı ve tebaasına karşı şefkatliydi. Babası ne kadar zalimse, kendisi o kadar şefkatli ve :'\dildi. O ölünce yerine oğlu Mustansır geçti. Aynı yıl Alaaddin Keykubad, Amid hakimi Melik Mesud el1\rtukl ' nin üzerine yürüyerek Malatya'ya geldi ve bir ordu göndererek onun el indeki H ısn-ı Mansur ve Hısn-ı Kahta'yı ele geçirdi. Celaleddin M engüberdi ikinci kez Ahlat ' ı kuşattı, fakat aşırı so­ guklar yüzünden kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. 624 yıh (1 226/27): Yılın ilk günlerinde Melik Kamil Mısır' da iken, Celaleddin Mengü­ berdi Azerbaycan, Aı-ran ve Gürci stan ' ın bir kısmını el inde bul unduru­ yor ve Melik Muazzam İsa'ya kardeşleri Kamil ve Eşref'e karşı açacağı savaşta destek vereceğini bel irtiyordu. İki taraf arasında elçiler gelip gidiyor ve Mel ik Eşref kardeşi Melik M uazzam İsa' nın yanında esir gibi tutuluyordu. Melik Eşref ondan kurtul amayacağını anlayınca, kar­ deşleri Melik Kamil'e karşı onun yanında yer alacağını, Hama ve Hu­ ınus hakimleri üzerine birlikte yürüyeceğini bildirerek yemin etti. Ye­ ın inden sonra Melik Muazzam onu serbest bıraktı. Böylece Melik Eşref on aydır adeta esir gibi kaldığı kardeşi Melik Muazzam ' dan ayrı larak ( 'umadilula ayında çekip gitti. M elik Eşref kendi memleketine vas ı l olduktan sonra verdiği sözden caydı v e kerhen yemin ettiği için yenı ini· ııi

bozdu. Melik Kamil, Celaleddin'in kardeşi Melik Muazzam ' la itti flık

yaptığını öğrenince, Gürcü kralı Enberur' a323 haber göndererek Ak ka 'ya gelip k ardeşi Melik Muazzam'ı oyalaması istedi ve buna karşılık Ku­ düs'ü ona vereceğini vaat etti. Enberur Akka üzerine yürüyünce Melik M uazzam kardeşi Melik Eşref' e haber göndererek yardım istedi. Aynı yıl Me lik Eşref' in Ahlat naibi hacib Hüsameddin Ali, Eş­ rcf' in ordusuyla Harezmşah Celaleddin 'in elinde bulunan Hoy, Sel­ mas ve Nahcivan üzerine yürüdü. EI- Ömeri burada Gürcü kelimesini yanlışlıkla yazsa gerektir. Çünkü hemen aşağıda Enberur, krallar kralı yani imparator anlamında olduğunu ve Sicilya kralı Frederic h ' in kastedildiğine vurgu yapmaktadır.


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLERİ M VE DUYDUKL/\ H 1 � ı

358

Aynı yıl Melik Adi l ' in oğlu Melik Muazzam İsa Dımaşk kales ı ı ıı l · dizanteriden öldü. Henüz kırk yedi yaşındaydı. Dımaşk 'taki sal ı;ıı ı.ıı süresi dokuz küsur yıldı. Ordusu gayet disiplinliydi. Hutbede kanlı"." Melik Kamil ' in adını okutur, kendi adını zikrettirmezdi. Protokol kııı . ı l !arına da fazla riayet etmez v e çoğu kez sultanlık sancaklarıyla yol.ı çıkmazd ı. Kurdelasız keluta giyer ve başka hükümdarların yaptığı g ı l ıı sokaklarda insanların önünde eğilmesini istemezdi. Onun bu tür davı : ı nışları artınca, insanlar umursamaz tavırlar sergilendiğinde "Muaz/.: ı ı ı ı gibi davrandı" derlerdi. İslam hukukunu v e Arap dili gramerini iyi hil ı ı d i . Hanefi mezhebindendi v e b u konuda bütün ai lesini karşısına alnı ı � ı ı Çünkü ailesin i n tamamı Şafii idi. Ülkesinin yönetimini babasının nw ı ı ı luku olan üstazdan İzzeddin Aybek el-Muazzami'ye bırakmıştı. Aynı yıl Tatarlar Harezmşah Celaleddin' in el inde bulunan topr: ı l, !ara saldırdılar. İki taraf arasında pek çok savaş oldu ve bunların çıı�· ı ı Tatarların üstünlüğü ile sonuçlandı. Yine aynı yıl Enberur ordusuyla Akka'ya geldi. Onu Melik K a ı ı ı ı l onu kardeş i Melik Muazzam yüzünden Suriye 'ye davet etmiş, fakaı " geldiğinde Melik Muazzam ölmüştü. Bu yüzden Melik Kami l ' le l · ı ı berur arasında anlaşmaz l ık çıktı. Enberur Suriye ' ye gelince Sayda ' y ı ele geçirdi. B u şehrin yarısı Müslümanların yarısı Frenklerin elindeyı l ı ve Frenkler şehir surların ı tamir etmişlerdi. Enbcrur Frenkçe prens l ı rin prensi demekti ve adı Frederich'ti. Frederich Si cilya kralıydı. Kadı

Cemaleddin b. Vasıl 324 şöyle der: "Melik Zahir Baybars ' ın elçisi oLı

rak b u Enberur'a gittiğİrnde b u ülkeyi gördüm. Bu Enberur mantık, ı ı l ' v e felsefeye düşkün b iriydi v e Sicilya halkının çoğu Müslüman old ı ı ğu için Müslümanlardan yana tavır takınıyordu." Melik Kamil 'l e Enberur arasında o yıl sonuna kadar yazışma l ; ı ı devam etti. Aynı yıl Harezmşah Celaleddin' le Tatarlar arasındaki savaşlar soıı•ı erince Celaleddin Ahlat üzerine yürüdü; köyleri yakıp yıktı, pekı;ol, insan öldürdü ve kötü şeyler yaptı.

324

Müferricü ' l Kulfıb adlı dört ciltlik eserin yazan İ bni V asıl.


359

iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

626 yılı ( 1 228/29): Melik Eşref, memluku İzzeddin Aybek'i Ahlat 'a gönderdi. O da Hacip Büsameddin Ali ' yi tutuklayarak hapsetti, sonra da öldürdü. Hüsameddin, Melik Eşref'in Ahlat naibiydi ve Azerbaycan ' ın Nahci­ van gibi önemli bazı yerlerini ele geçirmişti. M elik Eşref, ancak ken­ disinin ve kardeşi Melik Kamil ' in bildiği bazı suçlarından dolayı onu öldürtmüştü. O öldürülünce memluku kaçarak Harezmşah Celaled­ din' e sığındı. Celaleddin Ahlat ' ı kuşattı ve kılıç zoruyla ele geçirdi. Tıpkı Tatar­ lar gibi halkı kılıçtan geçirdi, soyup yağmaladı. Şeh irdeki Melik Eş­ ref' in memluku Aybek'i tuttıklayarak Hüsameddin'in memlukuna teslim etti. O da üstadının intikamını almak için onu öldürdü. Bu arada Anadolu sultanı Alaaddin Keykubad ile Melik Eşref, Ha­ rezmşah Celaleddin'e karşı bir ittifak yaptılar. Melik Eşref Suriye ordusunu toplayarak Sivas 'a geldi ve orada Alaaddin' le birleşerek birlikte Ahlat 'a doğru yola koyuldu lar. İki taraf Ramazan ayının yirmi yedisinde karşı karşıya geldi . Çarpışma Harezmşah Celaleddin'in yenilgisiyle sonuçlandı .3 25 Bu savaştan sonra Celaleddin zayıfladı ve Tatarların pozisyonu güçlendi. ıı•

Y assı-Çemen savaşı kastcdilmcktedir. Bu savaş sırasında Celaleddin'in elinde kırk bin kişilik bir ordu vardı, fakat bu ordunun otuz bini sava� sırasında öldürüldü.

Erzurum

yakınlarındaki

Yassı-Çemen'de

meydana

gelen

bu

çarpışmadan sonra, Selçuklu kaynaklarının susmasına rağmen, bazı Bizans ve Avrupalı tarihçiler, Alaaddin Keykubad 'ın savaş meydanında kalan otuz bin askerin taşaklarını kesti rerek soydurduğu ve onlardan 300 çadır hazırlatarak konyaya getirip sergilediğini anlatmaktadırlar ki, günümüzde Erzurum'da bir yayiaya "taşak yazısı" denilmesinin sebebi de bu çirkin olaydır. Esasen iki Türk sultanı arasında bu savaş ın çıkmasına hiç gerek yoktu. Çünkü savaştan önce iki taraf arasında dostça yazışmalar yapılmış, Sultan Celaleddin Meraga 'yı zaptettikten sonra A laaddin Keykubad'a gönderdiği mektupta şöyle demişti : "Dostların sevinç ve neşesi, mektuplaşma ve elçi göndermekle kaimdir. Bundan sonra ayrılık ve yabancılık perdesini kaldırıp, dostluk ve birlik kapısını açmak lazımdır. Menfaatlerin temini ve zararların definde beraber hareket etmezsek, kiminle dost olabiliriz? Allah'a şükürler olsun ki, devletimizin ahvali ve memleketimizin işleri, yüz bin kere harndi muciptir". Alaaddin Keykubad,


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUK I. A I ' I "-ı

360

Celaleddin'in elçisini fevkalade sıcak bir şekilde karşılamış ve şu karşı göndermişti:

"Muzaffer

sancak larımızın

kafiderden

intikam

rn . ı l · ı

alına�

Müslümanların gönüllerini kazanmak maksadıyla hareket ettiğini öğrrııı lıl1 Fakat bu dostunuzun da yaz kış döıi tarafta kiltirler ile cihat eykı l 1 ııı maluııılarıdır. Horasan ve Harezm' in medar-ı iftiharı Mucirüddin Tahir gL·Iıl1 "' yüce sözlerinizi eriştirdi. Burada kaldığı birkaç gün zarfmda gönülleri '''' ' menkıbelerinizi

zikrederek fethetti."

Daha sonra

lııı

vezirler arasındakı

yazışmada Selçuklu veziri şu cevabı göndermişti: "Biz, birbirimize yal, l ı ı ı • Çağırırsanız yardımımza derhal koşarız. İ ki hükümeti hiçbir şey ayırmamal ıdıı Arkasından iki Türk sultanı elçilerle birbirlerine değerli hediyeler gönderdılı 1 1 22R yıl ında ise Harezmşah Mengüberdi, Sultan A laaddi n Keykubad'a

t"

mealde bir mektup gönderdi: "Geçen yıl Tatarları defetmek maksadıyla buı�ıı l.1ıı ayrılmak

gerekti.

Yüce

sancağımızm

ortadan

kalkmasını

fırsat

lıılı

ıı

muhaliflerimiz meydana çıktılar. Fakat onlar gayretlerinin semeresini alanıadılıı1 Şimdi de fırsat kollayan ıııuhal i1ler, din ve memleketin korunmasını, ga1a ' ' cihadı, halkın iyiliğini düşünmeden, kendi rahatları için Müslümanların pL'rı ·1ı ııl olmasını isterler. Fakat kötülüklerinin cezasını bulurlar. Bu bakımdan Erziııra1ı

1

i lhak etmemiz yerindedir. Ben, sizinle görüşebilmek için, bu havaliye gcld ı 1 ı ı fakat avdet buyurduğunuzu öğrendim." Alaaddin Keykubad, Moğolların hareket lerini yakından takip ediyordu , ,. ancak Celaleddin'le birleşince onlarla baş edebi leceğinin üırkındaydı. Y i ııL· ılı Celaleddin'in tck başına Mogollarla baş edenıeycceğini tahmin ettiği i,· ı ı ı onunla

olan

ilişkisinde

çekingen

bir

tav ı r

sergi liyordu.

Celalcd d ı ı ı

Mengüberdi de birden tavrını değiştirerek, Moğollarla mücadele etmek yl'rllı• Anadolu'yu ele geçirme sevdasına kapıldı. Bu arada, yani 1 230 yılııı1l.1 Alaaddin Keykubad, Celaleddin'c şu mektubu gönderdi: "Baban, büyük lııı aileden gelm iştir. O zaman, sizin durumunuz menımıniyet verici idi. A nral. babanın tasavvurlarını değiştirmesi ve kendisine zarar vermesinden sıı ı ı ı , 1 durum aleyhinize gelişti. Halihazırda ben Eyyubl ailesine yöneldim v e oııl:ı ı ı ı kendimi yakın hissediyorum. Zira, onlar nesillerden beri büyük ve mesud l ı ı ı camiadır. Askerlere, rcayaya, komşularına iyilik yaparlar. Onların servetk-ı ı memleketleri, adamları ve kudretleri vardır. Senin ülken ise harebelcnk 1 1 i barettir. Senin durumunu b i z senden iyi biliyoruz. Benim Eyyubilere düşıııa11 olduğuma inanma. Kendilerini ithanı ettiğim ve mücadele ettimiz zamaı ı L 1 1 geçmiştir. Sen onlarla sulh aktetmeli v e tekrar dostluk tesis etmelisin. &.-ı ı 1 1 1 arkandaki düşmanı b i l iyoruz. Eyyubiler, düşmaniarına karşı sana yanl u ı ı edebilirler. Böyle b i r ittifak olursa, sen kendini Gürcülerdcn ve diğerlerindL'I ı emin hi ssedersin. B u benim sana nasihatimdir."


361

i SLAM TARİH İNDE TÜRKLER

B u savaştan sonra Melik Eşref harabe haldeki Ahlat'a sahip oldu, ama onunla Alaaddin Keykubad ve Celaleddin arasındaki görüşmeler devam ediyordu. Sonunda herkesin elindekiyle yetinmesi ve bi rinin bir diğerinin elindeki topraklara saldırmaması konusunda anlaşmaya vardı lar. Aynı yıl Frenkler H ı sn-ı Ekrad'da toplanarak H a ma üzerine yürü­ düler. Hama hak imi Melik Muzaffer Mahmud onları karş ılayarak ağır bir darbe indirdi ve H ama 'ya muzaffer b ir şeki lde döndiL Aynı yıl Celaleddin ' in zayıflaması ve o civarda kendisiyle müttefik olan hiçbir melikin kalmaması sebebiyle Tatarlar İslam ülkelerine yöneldiler; her tarafı yakıp yıktılar ve oluk gibi kan akıttılar. Bu H a­ rezmşah Celaleddin ' in çok sevdiği bir memluku vardı, fakat ölmüştii. Celaleddin o kadar çok üzüldü ki, Tebriz hal kına şehir dışına ç ı kıp onun için feryad-ı figan etmeleri n i emretti. Ama onu gömdürmed i. Gittiği yere onu da götürüyor, kendisine yemek getirildiğinde hiç elini sürmcden ölü memlukuna gönderiyor, ki mse de onun ölü olduğunu söylemeye cesaret edemiyordu. Onun bu davranı şları beylerinin tepki­ sine sebep oldu ve bazıları onu terk etti . Bu da onun Melik Eşref kar­ şısında büsbütün zayı flamasına yol açtı. Tatarlar Azerbaycan 'ı

ve bu arada Men1ga'yı ele geçirdiler.

Meraga 'nın ikinci defa Tatarl arın eline geçişiydi bu. Bu sırada Celalcd­ din Mengüberdi hal ifeye ulaşmak, ondan ve civardak i me liklcrdcn Lı­ tarlara karşı kendisine yardımcı olmalarım isternek için Diyar-ı Hckr taraflarına yöneldi . Tatarlar Amid'de onu kuşattıl ar, fakat onun kaldıgı çadırı şaşırdılar; böylece Celaleddin kaçmayı başardı ve birazdan a n la­ tacağımız üzere öldürüldü. Celaleddin öldürüldükten sonra Tatarlar bölgeyi i stila ettiler ve F ı ­ rat'a doğru ilerledilcr. Suriye halkı onların F ırat' a yaklaşınaları sebe­ biyle endişeye kapı ldı. Tatarlar Diyar-ı Bekr ve c l-Cezire ' de daha önceki hünerlerini scrgileyip her tarafı yakıp yıktılar. Sonuç, tam bir felaket oldu. H iç de gerekmediği halde, Fyyubileri de yan ına alan Alaaddin Keykubad, Celaleddin M engüberdi 'yle Yassı-Çemen ' de bir meydan muharebcsine gird i . N eticede hem H arezml i Türkmenler Moğollar tarafindan k ı lıçtan gcçirildiler, hem de Anadolu yıllarca Moğol-Tatar kılıçları altında inledi.


362

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H I I\ 1 Harezmşah Celaleddin'in münşisi en-Nesevi şöyle der: "Hareznı�:ı l ı

Muhammed b. Tekeş' in şam yücelmiş, ülkesi genişlemişti. Dört o)• l ı ı vardı v e ülkeyi onlar arasında taksim etmişti. Oğulları arasında en hıı yüğü Celaleddin' di. Gazne, Bamyan, Gür, Bust ve Hindistan taraflanı ı daki Tekabad ve Zemindaver'i ona vermiş; Harezm, Horasan ve

M:ı

zenderan' ı ikinci oğlu Üzlek Şah'a vermiş ve onu veliahtı ilan etıııı:,. ama ömrünün son günlerinde onu aziederek Celaleddin ' i veliaht olaı� ı l· göstermiş; Kirman, Keş ve Mekran ' ı Gıyaseddin Tirşah' a vermiş,

Irak · ı

ise Rükneddin Gür Şah'a bırakmıştı. Gıyaseddin onun oğulları aras ı ı ıı l .ı ahlakça en düzgün olanıydı, fakat babasının ölümünden bir süre soı ı ı . ı Tatarlar tarafından kat! edildi. B u dört evladın kapısında her gün t ı p k ı Selçuklu sultanlarında olduğu gibi beş vakit nüba [marş] çalınırdı . l l ;ı baları Harezmşah Muhammed'in kapısında ise tıpkı Zülkarneyn ' in k:ı pısında olduğu gibi Güneş ' in doğuşunda ve batı ş mda olmak üzere i� ı defa nüba çalınırdı..." Sultan Celaleddin ei-Cezire ' de öldürülünce cenazesi Şemsedd ı ı ı Mahmud v e Mukarrebüddin tarafından yıkandı. Onların yanında CcLı leddin ' in cenazesini kefenleyecek bez yoktu; o yüzden bir gömlck ll' cesedini örtüp 6 I 7 yılında el-Cezire ' de bir yere defnettiler. Celaleddin ' in öldürülmesi de şöyle oldu: Celaleddin Tatarlaı ı ı ı önünden kaçıp Orhan' dan ayrıldıktan sonra Amid'in Basura kasabas ı ı ı . ı geldi, fakat oradakiler onu kabul etmeyince Meyafarıkayn hakimi Şilı:ı beddin Gazi'yi bulmak için köylerden birine gitti. Burada Tatarlar o11oı yetiştiler. Celaleddin yakındaki bir dağa kaçtı. Bu dağda Kürt eşkıya l : ı ı vardı . Onu yakalayarak soydular v e öldürmek istediler. Celal eddin

011

lardan birine kendisinin sultan o lduğunu, canına dokunmamaları ha l i ı ı d e onu melik yapacağını söyledi. Bunun üzerine Kürt onu alarak kcı ıdı çadırına getirdi ve hamınının yanında bırakarak at getirmek için git ı ı Bu arada elinde mızrak bulunan başka bir Kürt geldi ve kadına "1 lı ı Harezmliyi niye öldürmüyorsunuz?" diye sordu. Kadın "Olmaz, çü ıı � ı ı kocam ona can güvenliği sözü verdi" dedi. Adam "Bu adam A hlat ' ı . ı


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

363

kendisinden çok daha iyi olan bir kardeşimi öldürdü" diyerek birden mızrağını fırlattı ve onu öldürdü.

126

Celaleddin karayağız, hafif kısa boylu, Türk çehreli biriydi . Türkçe konuşurdu, ama Farsçayı da bil irdi ve halifeyle babasının yaptığı gibi yazışırdı. Halifeye mektup gönderirken "hizmetkarınız M cngüberdi" '26 Celaleddin' in Tatarların baskın yaptığı günün sabahında haıa sorhoş olduğunu

ve başından aşağı bir kova su dökerek kendisine gelmesini sağladıklarını anlatan münşisi Nesevl bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "O gece mektuplar yazarak uzun bir süre oturdum. Sabaha doğnı uyku bastırmıştı. Biraz uyuduktan sonra bir gulam gelip "Kalkı n ! Kıyamet günü geld i ! " diye bağırarak beni uyandırdı. Alelacele giyinip dışarı fırladım. Tüm eşyamı çadırda bınıkmıştını. Atın sırtına çıktığımda, Tatar askerlerinin sultanın çadırını çevirmeye başladık l arını gördü m. Birden Ur-han sancakları ve askerleriyle gelerek Tatariara saldırıp çadır yanından uzaklaştırdı . Sultanın hadimierinden birkaçı içeri girip onu kol larından tutarak dışarı çıkardılar. Ü zerinde beyaz bir elbise vardı. Ata bindirip sürdüler. Demir Kıyık'a ve emir-i şikar Dört-Aba'ya hizmetinde bulunmaları için kaçtıktan sonra kendisini bulmalarını emretti. Sultan. Tatarların kendisini takip ettiğini görünce, Ur-han'a kendisinden ayrılmasını, Tatarları peşinden sürüklemesini emretti. Kendisi de böylece on lardan Lızaklaşmış olacaktı. Sonra onlaı·dan ayrılıp tek başına gitti . Bu, omın büyük hatasıydı. Çünkü Ur-han kend isinden ayrıldıktan sonra büyük bir kuvvet gelip ona katılmış ve böylece o Frhi l ' e ulaştığında, yanında dört b i n kişilik bir süvarİ gücü birikmişti . . . Sullan l l r­ han' dan ayrıldıktan sorıra Am id kalesine doğnı yöneldi . Tatariarsa peşinden geliyordu. Fakat o sıralar çok perişan olan Amid halkı, I hırczııı l i lcrin kendilerini soymaya geldiğini zannederek, onu ( su ltan ı ) taşiayıp şehre sokmadılar. "Şehre gi rmekten ümidini kesince, şehrin sol tarafına döndü. Bu arada kendisine yüz kadar sadık adamı gelip katıldı . Korku ile Cizre'ye yöneldi; buraya giden yol sarp geçitlerden geçiyordu ve geçitler onu oralarda bekleyenler tarafından tutulmuştu . . "Sultan o geceyi dağda geçirdi. Gece kimse onu bulamadı, ama şafak vakti Tatarlar yine ortaya çıktılar. O, hemen atma atladı. Ama yanındakilerin çoğu buna fırsat bulamadı ve kılıçtan geçirildi . . . Esir alınanlardan biri kaçan kişinin sultan olduğunu söyledi. Bunun üzerine Tatarlar onun peşine düştüler. On beş kişi kadardr lar. İ çlerinden ikisi sultana yetişti, fakat o her ikisine de öldürdiL Diğerleri onu yakalamaktan ümit keserek geri döndüler." O layiann bundan sonraki kısmı yukarıda anlatılan şekilde geçmiştir.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAH 1 � 1

364

diye yazardı, fakat Ahlat' ı aldıktan sonra "kulunuz" diye yazm ı �11 ı Rum sultanına, Mısır ve Suriye meliklerine gönderdiği mektup l a ı ı l . ı i s e kendi adını ve babasının adını yazardı. Ama asla "hizmetkarı ı ı ı : ' veya "kardeşiniz" gibisinden kelimeler kullanmazdı. Mühründe "Za l ı · ı yalnızca Allah ' tandır" yazılıydı v e mektuplarının altına b u cüm k v ı koyu mürekkeple yazardı . Kendisine Hüdavend-i alem yani düny a ı ı ı ı ı sahibi diye hitap edilirdi. Öldürülüş tarihi 628 yıl ının Şevval ay ı ı ı ı ı ı ortasıyd ı . 629 yrlı ( 1 2 3 1 /32): Tatarlar bütün İran ' ı istila ettiler. Halife Mustansır Irak'ta idi. /\yı ı ı yıl Melik Eşref v e kardeşi Melik Kamil M ısır' dan ayrı ldı lar. M e l ı l, Eşref ülkenin doğu kesimine çeki lirken, Melik Kamil Şubak ' a gi ı ı ı Burada Melik M uazzam İsa tarafından mükemmelen ağırlandı. Melik Kamil Amid ' e gelerek onu Melik Mesud b. Melik Sa l ı l ı M ahmud' un elinden yolup aldı . B u şehir M e l i k Mesud 'a Sultan Sal:ı haddin tarafından veri lmişti. Melik Kamil ' in Ami d ' i onun elinden :ıl masının sebebi bozuk ahlaklı ve ırz düşmanı olması idi . Artık insanl:ıı ııı namusuna el uzatmaya başlamıştı . Eza adında bir hacanası vardı. l l ı ı yaşlı hacana şehir ileri gelenlerinin v e meliklerin karılarını ona ayarla ı d ı . M e lik M esud, son derece iyi durumda olan Hısnkeyfa'yı d a Am id ' k birlikte Mclik Kamil ' e bıraktı. Melik Kamil d e ona iyi davrandı v e M ı sır'da bir yeri ikta olarak verdi. Ama yine kötü şeyler yapınca onu 1 1 1 tukladı. Melik M esud, M elik Kamil ölünceye kadar hapiste kaldı. Oıı ı ı ı ı ölümünden sonra serbest bırakıldı. Mclik Mesud Hama'ya gitti v e şel ı ı ı hakimi Melik Muzaffer tarafından iyi karşılandı. Sonra doğuya gcç 1 p Tatariarta ilişki kurdu, fakat Tatarlar onu öldürdüler. 630 yrlı ( 1 232/33): Muzatferüddin Kökböri vefat etti. Muzafferüddin, Kardeşi Zı:.y neddin ' in 586 yıl ında vefat etmesi üzerine Erbil şehrinin başına ge�· mişti. Muzafferüddin vefat ettiğinde yerine bırakacak oğlu olmadı r. ı için Erb i l ve civarını Halife Mustansır' ı bıraktı. Kökböri, oldu k�· : 1 cesurdu ve halktan vergi toplama konusunda son derece katıydı. Kul lıı Doğum haftasını kutlar ve kutlama sırasında çok para harcardı.


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

365

Anadolu sultanı Keykubad b. Keyhüsrev Ahlat üzerine yürüdü. Hunun üzerine Me lik Kamil ordusuyla Mısır' dan hareket etti ve aile­ sindeki diğer melikler de ona katıldılar. Keykubad geçitleri tutmuş ve bura lara savaşçıl ar yerleştirmişti . Bu yüzden Melik Kamil Göksu tarafından Anadolu'ya giremedi. Onun yerine askerlerinden bir miktarını Keykubad ' a bağlı o lan Hısn-ı Man­ sur'a göndererek tahrip ettirdi . Sultan, daha sonra Fırat'ı geçerek Sü­ veyda'ya yürüdü. Hama hakimi Melik Muzaffer yaklaşık 2500 süva­ rİyle ona takviye getirdi. Melik M uzaffer bu takviye birl ikleriyle Har­ tebire 2 7 [Hısn-ı Ziyad] üzerine yürüyünce Keykubad onları karşılama­ ya çıktı. İki taraf arasındaki savaş M elik Kamil ' in askerlerinin yeni lgi­ siyle sonuçlandı ve Melik Muzaffer Hartebirt' te kuşatma altına alındı. Melik Kam i l bu sırada Süveyda'da idi, fakat sultanın aile bireyleri arasında anlaşmazlık başgöstermiş ve bazı fısıltı lar yayıl maya başl a­ mıştı . Humus hakimi Şirkuh onlara gelerek şöyle demişti: "Sultan Anadolu'yu ele geçirince onu Suriye' deki toprakları yerine aile fertleri arasında dağıtacak ve kend isi tek başına hem Suriye ve hem de Mı­ sır' a konacak." Bu dedikodu üzerine diğer melikler çatışmalara girmekten imtina edip, bir kenara çekildiler. Sultan bunu öğrenmişti, fakat kimseyi Keykubad üzerine yürümeye ikna edemiyordu. Bu arada Hama hakimi Melik Muzaffer kuşatma altında tutu lduğu kalede bunalmıştı . Elçi göndererek Keykubad'dan hayatıııııı bağı �­ lanmasını i stedi . Keykubad onun isteğine olumlu yanıt verince M c l i k Muzaffer kaleden çıkıp huzuruna geldi. Keykubad o n a iyi davranıp, hil 'at giydirdi. Böylece Hartebirt Keykubad ' ın el ine geçmiş oldu. Melik Muzaffer H artebirt'ten Zilhicce ayının 23. günü çıkmış ve iki gün Keykubad' ın yanında kaldıktan sonra serbest bırakılmış ve adam­ larıyla birlikte Ami d ' e bağlı Süveyda'da bulunan Melik Kami l ' in yanına gelmişti. Melik Kamil onun kurtulmasına sevindi, fakat Karak hakimi Melik Nasır Davud'a duyduğu nefret de bir o kadar arttı ve

�1

H artebirt: Ermenice bir kelin1e. Diyar-ı Bekir ile Malatya arasında bir kale. İ kisi arasından Fırat nehri geçiyordu.


366

fÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKL /\ U I � ı

ondan kızını boşamasını istedi. Melik Nasır Davud da onun kı1ı ı ı ı boşayıp gönderdi. Bu başarısız yürüyüşten sonra Melik Kamil kl·ııı l ı memleketine dönerken, diğer melikler d e sahip oldukları şeh irl ı·ı · döndüler. Onlar gittikten sonra Anadolu sultanı Keykubad Harnı ı ı 1 ._. Roha üzerine yüreyerek kuşatma altına aldı, daha sonra da her

ı �. ı

şehri ele geçirdi. 633 yılı ( 1 23 5/36): Melik Nasır Davud Karak 'tan ayrı l ı p Bağdat'a gitti ve amcası

Mı·

lik Kami l ' le arasında geçen olayın korkusuyla Halife Mustan s ı ı . ı sığındı. Hal ifcye çok değerl i hediyeler v e pahalı mücevherler su ıı ı l ı ı Halife Mustansır onu saygıyla karşıladı v e h i l ' at giydirdi. Melik

Na:• ı ı

Davud, hal i feni n Erbil hakimi Muzafferüddin'e yaptığı gibi kendisı ı ı ı kalabalık bir grup huzurunda karşılayacağını sanıyordu, fakat arad ı(• ı nı bulamadı . Hatta halifeden bunu talep etmiş, ama talebine oluıı ı l ı ı yanıt alamamıştı. Çünkü h alife onu Melik Kamil'in h atırına huzunı ı ı .ı kabul etmişti ve kabul meras imini gece vakti tertiplemişti. Böy kı·ı· Melik Nasır Davud gece karanlığında halifenin huzuruna girmi�

w

aynı saatte oradan ayrılıp Karak a dönmüştü. ·

Aynı yı l Melik Adil Mısır'dan B i Hid-ı Şarkiye üzerine yürüyi"ın·k Alaaddin Kcykubad ' ın eline geçirmiş olduğu Harran ve Roha ' yı ist i ı dat etti. Keykubad'ın b u iki şehirde bıraktığı askerleri ele geçircıTk hepsini öldürüp kellelerini Mısır'a gönderdi, ama halk onun bu davı·:ı nışını iyi karşı lamadı. Melik Kamil, daha sonra kardeşi Melik Eşref'' i ı ı yanına gitti v e y ı l sonuna kadar orada kaldı ktan sonra M ısır'a döndi.i . 634 yılı (1 236/37): Bu yıl Anadolu sultanı Alaaddin Keykubad öldü. Yerine oğlu ( 1 ı yaseddin Keyhüsrev geçti. Yine bu yıl Melik Kami l ' le kardeşi Melik Eşref arasındaki gergiıı · lik iyice arttı. Bu gerginlik, Melik Kamil Anadolu üzerine yüri.idüğii sırada H umus hakimi Şirkıllı'un davranış larıyla başlamış ve Mel ik Eşrefin I faleb hakimesi olan k tzkardeşi Dayfe Hatun ve d iğer mel i k · lerle dil biriktirerek Melik Kamil ' e kar�ı bir koalisyon oluşturmasıyl:ı güçlenmişti. Sadece Haına hakimi M elik Muzaffer bu koalisyona gir·


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

367

ıııemişti, fakat Melik Eşref tarafından şehrinin e linden alınması tehdi­ diyle karşı karşıya gelince, çamaçar Dımaşk ' a gelip ona sadakat ye­ ıııini etmiş ve Melik Kamil ' e karşı savaşmayı kabul etmiş, Anadol u sultanı Keyhüsrev'e d e mektup yazarak Mısır'dan çıktığında kardeşi M elik Kamil 'e birlikte saidırma konusunda anlaşmıştı. Hatta Melik Eşref Karak hakimi Nasır Davud' a "Teklifımi kabul edersen seni vel i­ a hdım ilan ederim ve kızlarımdan biriyle evlendiririm" şeklinde bir mektup göndermiş, fakat Davud teklifi reddetmiş ve M ısır'a giderek Melik Kamil 'in hizmetine girmişti. Melik Kamil de buna çok sevinmiş ve ondan boşattığı kızının nikahını yeni lettirdiği gibi, Dımaşk ' ı karde­ �i Eşref in elinden alıp ona vereceği vaadinde bulunmuştu. Aynı yı l H aleb ordusu M elik Muazzam Turan�ah ' la birlikte hare­ kete geçerek Bagras 'ı kuşattı . Bagras, Salahaddin tarafından fethedilip yıkıldıktan sonra Hospital ier şovalyelerince tamir edilmiş, şimdi ise I I aleb ordusu onu tekrar ele geçirmek için gelmişti. Fakat Haleb ordusu Antakya hakimiyle yapılmış olan saldırmazlık anlaşması sebebiyle Bagras kuşatmas ını kaldırıp geri çekildi. Onlar gittikten sonra Frenkler o sırada Haleb hakiminin elinde bulunan Der­ besak banliyösüne saldırdılar. Turanşah, Haleb ordusuyla onları karş ı­ ladı; Frenkler çok büyük zayiadar vererek münhezim vaziyette geri çekildiler. Halcb ordusu, esirler ve Frenk kelleleriyle geri döndii .

O

yılın en güzel olaylarından biri bu idi. Aynı yıl Melik Kami l ' in oğlu Melik Salih Eyyub Amid, Hısnkeyfi.ı ve H arran 'da babasının naibi olarak bulunduğu sırada, Celaleddin Mengüberdi 'nin öldürülmesinden sonra Anadolu sul tanı Keykubad 'u gitmiş olan Harezmli savaşçı ları hizmete aldı. Bu askerlerin Büsameddin Berke-han, Küçlü-han, Saruhan, Fer­ han-han ve Berdi-han gibi bazıları Keykubad' ın hizmetinde bulunduk­ ları sırada onun ölümü üzerine tahta çıkan oğlu Keyhüsrev 'in Harezm­ li komutanların en önde gelenlerinden Berke-h an'ı tutukiatması sebe­ biyle Harezmli ler Anado l u 'yu terk etmiş, yolları üzerinde rastladıkları her yeri yağmalamış, Melik Salih Eyyub onlara kol kanat germek i s­ temiş, bu konuda babasından izin istemiş, o da gerekli izni vermişti.


368

TÜRKLER

HAKKINDA GÖRDÜKLERIM VE DUYDUKLA I< I � t

Melik Kamil ' le Melik Eşref arasındaki gerginlik had safhaya ç ı k l ı ğı bir sırada Melik Eşref Muharrem ayında mide kanamasından ö l ı l ı ı v e ölmeden önce Busr1 hakimi kardeşi Melik Salih İsmai l ' i

vc l i: ı l ı ı

olarak tayin etti. Melik Eşref yaklaşık sekiz yıldır ikti darda buluı ı ı ı yordu v e vefat ettiğinde atmış yaşındaydı. Aşırı şekilde cömcrt ı ı inanç l ı biriydi. D ı maşk 'ta birçok saray ve mesire yeri yaptırnı ı:;; t ı Eğlenceyi ve şarkı dinlemeyi severdi, fakat hastal amnca b u işlere soıı verdi ve öl ünceye kadar tövbe istiğfarla vakit gecirdi. Erkek çocııf• ı ı yoktu ve geride yalnızca bir kız çocuğu bırakmı ştı. Melik Kamil, kardeşi Eşrefin ölüm haberini alınca yanına Nasıı Davud'u da alarak Dımaşk üzerine yürüdü. Nasır Davud, Melik

K:ı

mil'in o şehri kendisine vereceğinden şüphe etmiyordu, çünkü öy ll' anlaşm ışlardı. Ama bu arada Melik Salih İsmail şehri kuşatmaya ha/.ıı lanmıştı ve Haleb ordusu ve Humus hakimi de ona yardıma gelmişti. Melik Kamil Dımaşk' a geldikten sonra Melik Salih iki neft püskiiı tücüyl e gelerek hanların ve pazarların bulunduğu Akibe semtini yak l ı Kuşatma sırasında Humus hakimi de Melik Salih'e yardım etmek i�,· i ı ı elliden fazla piyade savaşçı gönderdi, fakat Melik Kamil onları mag lup ederek tamamını bahçeler arasında astı. Bu olay üzerine M c l i k Salih Dımaşk' ı kardeşi Melik Kami l ' e teslim etti ve onun yerine Bus­ ri'ye ilaveten Ba' lebek ve Buka'yı aldı. Melik Kamil, Humus hakimi Şirkfih ' a son derece öfkeliydi. Ord u sunu Humus üzerine sürdü. Hama hakimi Melik Muzaffer'e de kend i sine yardıma gelmesi için haber gönderdi . Şirklıh, korkuya kapılarak hanımlarını Melik Kamil ' e gönderdiyse de, Melik Kamil onların rica sına kulak asmadı. Melik Kamil Dımaşk' a yerleştikten kısa süre sonra şiddetli bir has talığa yakalandı. Şiddetli bir nezleye yakalanmıştı. Hamama girerek aşırı sıcak sular dökündü, fakat hastalığı midesine indi ve çürümelcn· yol açtı. Ateşi iyice yükseldi. Tabipler kusmamasını söyledilerse dl', dinlemedi ve kusmaya çalışırken aniden öldü. Öldüğünde yaklaşı k atmış yaşındaydı . Onun ölümüyle kardeşi Eşrefin ölüm tarihi aras ı n · da altı ay vardır. Mısır tahtını yirmi yıl elinde tutmuştu. Ondan öncl'


iSl A.M TARİI-lİNDE TÜRKLER

369

de babası n ın naibi olarak yirmi yıl bu ülkeyi yönetmişti. Dolayısıyla !oplam saltanat süresi kırk yıldır. Mel i k Kamil öldüğünde Nasır Davud da Dımaş k 'taydı. Melik Ka­ ınil'in emirleri ona şehirden ayrılıp Karak ' a dönmesini söylediler ve hatta tehdit ettiler. Nasır Davud çaresiz Karak' a döndü. Humus hakimi Şirkuh, M elik Kamil ' in vefat ettiği haberini alınca sevincinden ağzı kulaklanna vardı ve alışılmışın dışında bir hareket sergileyerek çevgan

1 po lo] oynad ı. H aleb hakimi de Melik Kam i l ' den korkardı. Bu yüzden onun ölüm haberi geldiğinde o da sevince garkoldu. Hatta Halebiiler bu ölüm haberinden sonra Maarra 'yı Melik Muzaffer' in elinden yolup aldılar. ' R /\rkasından Melik Muazzam Turanşah ' ın 2 kumandasında Hama üze­ rine yürüyüp yıl sonuna kadar k uşatma altmda tuttular. Aynı yıl Anadolu sultanı Gıyaseddin K eyhüsrev, Haleb hakimi Melik Aziz Muhammed ' i n küçük yaştaki kızı Gaziye Hatun' la nikah kıydı ve gelini almak için Tokat kadısını gönderdi. B una karşılık Ha­ leb hakimi de Keykubad 'ın kızı ve Keyhüsrev ' in kızkardeşi olan Me­ like H atun ' la evlend i. Melike H atun'un annesi Meli k Adil Ebu Bekr b. Eyyu b ' un kızıydı. Aynı yıl Harezmli ler Melik Kamil ' in ölümü üzerine Mel ik Salilı Fyyu b ' a isyan ederek ül keyi yağmaladılar. Musul hakimi Bedreddin Lülü Sincar üzerine yürüyüp Melik Salih ' i kuşatınca, M c l i k S a l i l ı Harezmii lere adam göndererek Harran v e Roha'yı verme vaad iyle onları tekrar kendine bağladı. Sonra Bedreddin Lülü ile sava:;; a tu l u:;; ı u . Lülü ağı r b i r yen ilgi aldı v e ordusu yağmalandı. 636 yılı ( 1 238-39): Bu yıl Mel ik Efdal Nureddin' in doğumu üzerine Haleb ordusu Hama kuşatmasını kaldırarak geri çekildi. Çünkü Melik Adil ' in kızı

'N

Turanşah Yusuf, Haleb ordusunun önde gelen kumandanlarından dı, cesur biriydi, fakat ö37'de ( 1 239/40) yaralı olarak Harezmiiierin eline esir düşmüş; Tatarlar Haleb' i kuşattıklarında kaleye bekinmiş, sonra kaleyi canının bağışlanması şartıyla teslim etmiş ve 648' de ( 1 25 0/5 1) ölmüştür.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUK! ./\ 1• 1 11 1

3 70

olan Haleb hakimesi Dayfe Hatun onlara gelip kuşatmayı kaldırı ı ııı l.ı rını rica etmiş, onlar da onun isteğini kabul etmişlerdi . Bununla b i ı l ı � t e Maarra Haleblilerin elinde kaldı v e Melik Muzaffer'in elinde v . ı l nızca Hama v e B agrin vardı. Melik Muzaffer Bagrin'in d e o ı ı l a ı ı ı ı eline geçmesinden korkarak şehir kalesini yıktırdı. Aynı yıl Melik Kami l ' in oğlu Melik Salih Eyyub Dımaşk ve civaı ı ı ı ı Melik Cevad Yunus'un elinden aldı v e onun yerine Si ncar, Rak ka ' • Ane'yi ona verdi . Melik Salih Eyyub Dımaşk üzerine yürürken y u l ı l . ı rastlağı Hama hakimi Melik Muzaffer d e o n a yardıma gelmişti. M ı· l ı l. Salih Dımaşk tahtına oturduktan sonra Mısırlılar haber göndererek gı· l ı p Mısır tahtına çıkmasını istediler. Bunun üzerine Melik Muzaffer o ı ı ı l . ı ı ı Humus üzerine yürüyerek onu Ş irkfıh'un elinden alınasını istedi. Ml' i ı � Salih Seniyye3 29 üzerine yürüdü. Burası Harezmliterin elindeydi. l b ı ı ııı hakimi Şirkfıh da Humus' u ele geçirmişti. Şirküh, Harezmi i lere pek � � �� para göndererek onlara dağıttırdı. Bunun üzerine Harezmliler dup ı ı taraflarına çeki ldiler. H ama hakimi d e kendi şehrin e döndükten s u ı ı ı , ,

Melik Sal ih Mısır'a gitmek için Dımaşk 'a döndü. Aynı yıl M ardin hakimi Nasıruddin Artuk Arslan b. İlgazi iilı l ı ı Melik M ansur lakabını ku llanırdı v e Mardin'i kardeşi Hüsamcı l ı l ı ı ı Yülük Arslan' ın ölümü üzerine teslim almıştı. Onun ölümünden suı ı ı .ı M ardin oğlu Melik Said Ncemedd in Gazi'ye kaldı ve muhtemelen

l ı 'l 1

( 1 255/56) yıl ında ölünceye kadar da onun idaresinde kaldı. Oı ı ı ı ı ı ölümünden sonra ise şehrin yönetimi oğlu Melik Muzaffer Kara /\ ı · . lan ' a geçti. 638 yılı ( 1 240/4 1 ) : Melik Salih Eyyub'un Bilad-ı Şarkiye ' den çeki lmesi üzerine 1 L ı rezmliler çevreye büyük zararlar vermeye başladılar v e Haleb civa ı ı ı ı ı ı geldiler. Turanşah, Haleb ordusuyla onlar üzerine yürüdü, fakat "1' ' ' bir yenilgiye uğradı; pek çok kayıp verdi v e b izzat kendisi de L'�. ı ı düştü. Harezmliler Haleblilerin ağırlıklarını d a yağmalayarak ı � ı � çoğunu esir aldı lar. Birçoğunu bu esirleri satın almaları için zorlaya ı . ı � öldürüyorlardı. Böylece onlardan p e k çok para topladılar. Daha soı ı ı . ı 329

Guta ve D ımaşk'a bakan Seniyyetü ' l Ikab tepesi.


I · : I AM TARİHİNDE TÜRKLER

371

l la l cb üzerine yürüdüler. Şehir halkı yapılacak kuşatmaya karşı hazır­ lık yapmaya girişti. Harezmliler burada pek çok kişiyi öldürüp, bir çoğunun ırzına geç­ ı ı k ıen sonra Menbic üzerine yürüdüler ve Rebiülevvel ayının son haf­ ı :ısına rastl ayan Perşembe günü sal dırıya geçip pek çok kişiyi kılıçtan I'L�ı;irdikten sonra yaşadıkları Harran şehrine döndüler. Daha sonra l l :ı rran ' dan hareket ederek Rakka yakınlarında F ırat ' ı geçip Cebbul, I L· I A' zaz ve Sirmin'e, sonra M aarra'ya saldırdılar ve ne buldularsa v:ıgmaladılar. Humus hakimi Melik M ansur İbrahim, yanında Humu s ' u işgal l'dcn M elik Salih İ smai l ' in askerleriyle birlikte gel di. Humuslular da ııııa katıldılar ve hep birlikte Harezmliler üzerine yürüdüler. Bu arada l l :ırezmliler yağmalama işlerini devam ettirerek Şeyzer' e ge lmiş lerdi . l l :ıleb ordusunun T e l es-Sultan 'a gelmesi üzerine Harezmliler Hama ıa rafına yöneldiler, fakat şehir hak iminin Melik Salih Eyyub'dan yana lıı vır takınması sebebiyle yağma işl erinde b ulunmadı lar. Harezmli ler oradan Selmiyye, oradan da Rakka üzerine yürümek ıııyctiyle Rusafe 'ye doğru ilerlcdiler. Haleb ordusu onların peşinden ı k·rl erken Araplar da onlara katıldı . Bunun üzerine Harezmliler yağ­ ı ı ı:ıladıkları malları bırakarak esiriere çok kötü muamele ettiler ve �:ıban ayının sonlarına doğru Fırat nehrine yaklaşnlar. Haleb ordusu ve Humus hakimi onlara Sıffin menderesinde yetişti­ In. Harezmliler sİperler kazdı lar ve iki taraf arasındaki çarpışma ak·. .

a ı ı ı karanlığına kadar devam etti . Harezmliler F ırat' ı geçerek Har­ ı ıı ı ı ' a çekil irken Haleb ordusu da B ire 'ye çekilip F ırat ' ı geçti ve Ha­

ı L'I.ınliler üzerine yürüdü. iki taraf arasında Ramazan ' ın son haftasında Roha yakınlarında 1

ı ık u bulan çarpışma Harezmiiierin yenilgisiyle sonuçlandı. Harezmli­

In

mağlup vaziyette geri döndüler. Hama ve Humus ordusu onların

pqine takılarak ortalık karanneaya kadar yetiştiklerini öldürdüler l l'ya esir aldılar. Daha sonra Harran üzerine yürüyüp şehri ele geçirdi­ In.

Bunun üzerine Harezml iler Ane' ye kaçtılar. Bu arada Musul

lı:ık imi Lülü de Harezmiiierin elinde bulunan Nusaybin ve Dara üzeri-


372

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDU KI

1 1• 1 1- 1

n e yürüyerek onların el lerinde bulunan esirleri kurtardı. Es:ı ı ı· ı ı .•ıı kurtulanl ar arasında Melik M uazzam Turanşah da vardı. Bcd ı n l ı l ı ı ı Lülü onu Musul'a götürüp yeni b ir elbise ve bazı hediyeler vcn l ı l lı ıı sonra H aleb ordusuna gönderdi. H aleb ordusunun Rakka, Roha, Suruc, Re' sulayn ve civarı ı ı ı

,

i•

geçirdiği sırada, Humus hakimi Mansur İbrahim de H abur'da dııı ı ı ı ı ııt kontrol altına aldı. Aynı sırada Anadolu ' dan bir ordu Haleb as], , · ı ı ı u• yardıma gel di. Hep birl ikte Melik Muzaffer b. Melik Salih

Eyy 1 1 l ı

ıı

Amid ' de kuşatma altına aldılar. Sonra şehri onun elinden alıp, y:ı l ı ı ı c a Hı snkeyfa v e Heym Kal esi 'ni ona bıraktılar. 639 yıh ( 1 24 1 142): Harezmliler, Meyafarıkayn hakimi Muzaffer Gazi b. Melik A ı l ı l l ı ittifak aktettiler. Bir sonraki yıl onlarla Haleb ordusu arasında 1 l . ı l ·ı ı ı yakınlarında Safer ayında bir çarpışma oldu. Çarpışma Muzaffer

ı "'

1

ve Harezmti lerin yenilgisiyle sonuçlandı ve Haleb ordusu pek çııl-. ı•·ı nimet ele geçirdi. H arezmiiierin çadırları ve kadınları da ganimct ı ı l . ı ı .ıl alındı. Melik Muzaffer Gazi'nin çadırı ve hazinesi dahi yağııı:ı l . ı ı ı ı l ı Sonra Haleb ordusu Cumadi lula ayının baş larında Haleb'e döndiL 640 yıh ( 1 242/43): Muzaffer Gazi ve H arezmliler Habur yakınlarındaki çarp ı� 1 1 1ı1 1 t kaybettikten bir yıl sonra Tatarlar Sulçuk lu Sultanı Gıyaseddin KL'y l ı ı ı. rev ' in ülkesi Anadolu üzerine yürüdüler. Gıyaseddin, Haleb'c :ııl .ı ı ı ı göndererek yardım istedi. Halebliler, Nasihüddin el-Farisi komu l : ı·; ı ı u l .ı bir ordu gönderdiler. Başka yerlerden de bu orduya takviye geld i , i. ıL .ı ı iki taraf arasındaki çarpışma Anadolu ordusunun yenilgisiyle soıı ı ı, l . ı ı ı d ı . Tatarlar pek çok kişiyi öldürdüler v e Amid v e Ahlat'ı e e geç i ı ı l ı l · 1 Gıyaseddin k açıp gitti . Dah a sonra Tatariara elçi göndererek itaat vı ı ı ı ı ı ni bildirdi. Ama 654 yılında ( 1 256/57) geride iki oğul bırakarak lıay ııl ıııı noktaladı. Bu çocukların adları Rükneddin v e İzzeddin'di . İ zzn l ı l ı ı ı kaçıp Bizans 'a sığmdı; Rükneddin ise Tatariara boyun eğmeyi h'ı • ılı etti. Tatarlar onun başına Muinüddin Süleyman Pervane 'yi d i k l ı l• ·l Pervane Farsça "hacip" anl amına gelen bir kel imedir. Daha sonra ı •, ı vane Rükneddin ' i öldürüp çocuk yaştaki oğlunu tahta çıkardı.


hı AM TARİHİNDE TÜRKLER

373

642 yılı ( 1 244/45): Mısır ordusuyla Suriye ordusu arasında bir çatışma çıktı ve Harezm­ l ı ler Melik Salih Eyyub 'a yardım etmek için Gazze'ye geldiler. Ha­ ı L··;: mliler Gazze'ye Harım ve Ravaz üzerinden gelmişler, Melik Salih 1 yyub'un memluku Rükneddin Baybars komutasındaki kalabalık bir Mı sır ordusu da onlara katılmıştı. Bu Rükneddin Baybars vaktiyle Me­ lık Salih Eyyub 'la birlikte Karak kalesine hapsedilmişti . Bu arada Mel i k "'a l i h İsmail de Dımaşk ordusunu Humus hakimi Melik Mansur İbrahim kumutasında onlara karşı göndermişti. Mel ik Salih İsmail Frenkleri de yardıma çağırdı ve kendisine yardım etmeleri halinde M ısır toprakları­ ı ı ın bir kısmını onlara verme vaadinde buundu. Frenkler yaya ve süvari ordusuyla harekete geçerek Humus, Dımaşk ve Karak ordusuyla bu­ lıı�mak üzere harekete geçtiler. Fakat son anda Karak hakimi Nasır 1 >avud

bu ittifaktan çekildi. İki taraf Gazze açıklarında karşı karşıya

geldi. Dımaşk ordusu, Humus hakimi İbrahim'in kuvvetleri ve Frenider ı nağlup oldular . M ısır ordusu ve Harezmli ler onların peşine düştüler ve pd( çok kişiyi öldürdüler. Böylece Melik Salih Gazze, sahil şeridi ve

l' udüs ' ü ele geçirdi. Düşman kelleleri M ısır'a getirildi ve beşaret davul­ ları çalındı. M elik Salih Eyyub daha sonra M ı sır ordusunun diğer kıs­ ı ı ı ı nı Muinüddin ibni Şeyh ' le birl ikte gönderdi. Suriye ' de bulunan M ısır :ı skerleri ve Harezmliler onlarla birleşerek Dımaşk üzerine yürüyüp k ı ışattılar. O sırada Dımaşk'ta Melik Salih İsmail ve Humus hakimi I hrahim b. ŞirkOh bul unuyord u. Yıl sona erdiğinde kuşatma hala devanı l·d iyordu . Aynı yıl Hama hakimi M e l i k Muzaffer Cumadi lfıla'nın sek izinc i f' Ününe rastl ayan Cumartesi günü vefat etti. Saltanat süresi o n beş yıl, yedi ay, on gündü. İki yıl dokuz aydır felçliydi; daha sonra şiddetli b i r sı tmaya yakalandı . Öldüğünde kırk ü ç yaşındaydı. Son derece cesur ve 1.cki idi. Faziletli kişilere ve i l im adamlarına saygıda kusur etmezdi. Taasif diye bi l inen Şeyh Al emüddin K ayser " i yanında çalıştırıyor­ ılıı. Bu adam, matematik ve astronom ide kabiliyetti bir mühendisti. Melik Muzaffer için Hama ' da hisartar yapmış, Asi nehri üzerinde bir değirmen kurmuştur. Ayrıca ona üzerinde gözlemlenen tüm yıldızların


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUK!

374

adı yazılı cilalı ağaçtan bir küre yapmıştı ve bu küre Hama'da

A 1' 1 �ı

�·: ı l 1 1ı ı ı

vaziyetteydi. Melik Muzaffer ' den sonra yerine on yaşındaki oğlu Melik

M:ıı ı·ıııı

Muhammed geçti. Şehrin idaresini ise Muzaffer'in memluku S e y l ı • ı l din Tuğrul yönetiyordu. Ama her konuda Melik Kamil'in kı z ı Gaziye Hatun'un (Melik Mansur'un anası) görüşünü alıyordu.

ııl.ııı

643 yıh (1 245/46): Harezmliler, Dımaşk teslim al ındıktan sonra Melik Salih Ey y ı ı l ı

ıı

ı· ı l ı ı ı

isyan bayrağı açtılar. Çünkü onlar Melik Salih İ smail ' i mağlup Dımaşk' ı ele geçirdiklerinde ülkede kendilerine bazı iktalar veri kı ğini zannediyorlardı, ama böyle bir şey olmayınca isyan bayrağı

ı

:ı� ı ı

lar. Karak hakimi Nasır Davud da onlara katıldı. Hep birlikte D ı ı ı ı.ı 1lı üzerine yürüyerek kuşatma altına aldılar. Şehirde erzak fıyatları hi ı ı lı

ıı

yükseldi ve halk görülmemiş bir sıkıntı çekti. Aynı yıl Tatarlar Bağdat üzerine yürüdüler. B ağdat ordusu ı ı ı ı Lıı ı karşı lamaya çıktı. Tatarların onlarla baş edebilecek gücü yoktu, bu v ı u den gece karanlığından faydalanarak perişan vaziyette geri çekildi kı 644 yıh ( 1 246/47): Yukarıda Harezmiiierin Melik Salih İsmail ve Nasır Davud'la i l t ı l . ı l, yaparak Dımaşk' ı kuşattıklarını belirtmiştik. Ancak buna karşılık ı ı . ı lebliler v e Humus hakimi Melik Mansur İbrahim d e aralarında a ı ı l : ı ·,. . ı rak Melik Salih Eyyub 'la birleştikten sonra Harezmliler üzerine y ü rı ıı l ı ı ler. H arezml iler ağır b i r yenilgi aldılar v e bir daha kendilerini top: ıı l . ı yamadılar. Reisieri Büsameddin Berke-han öldürüldü ve kellesi H a k i · ' • götürü ldü. Harezmiiierin bir kısmı reisieri Küçlük-han' la birlikte

ı• ı ı l q ı

Tatariara iltihak ettiler; diğer kısmı ise Suriye'de kalarak orduya kııı ı l ı l ı lar ve böylece Allah onların şerrinden halkı kurtarmı ş oldu. Melik Salih Eyyub onların kınldığı haberini alınca çok seviııdı

' ,.

beşaret davulları çaldırdı. Aynı yıl Melik Salih Eyyub memluku B aybars 'ı tutuklattı.

S d ı,· l ı ı

onun Harezmiilere v e Nasır Davud ' a meylederek onlarla birlikte < ; , , ! ze'ye gönderdiği üstadına karşı tavır sergilemesiydi.


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

375

M E MLUKLAR

647 yılı (1 249/50) Frenk krall arının en büyüklerinden olan Ridafrens ( IX. Louis) yak­

laşık 500 b in3 3 0 kişilik bir orduyla önce Kıbrıs'a oradan da Dimyat ' a geld [VH. Haçlı seferi]. Melik Salih Eyyub b u şehri büyük savunma aletleri ve bol miktarda gıda maddesiyle takviye etmiş ve cesaretleriy­ le ünlü Kinane oğullarını oraya yerleştirmişti . Mel ik, ayrıca Fahreddin ibni Şeyh 'i kalabalık b i r orduyla Frenkleri şehir dışında karşı laması için göndermişti . Frenkler Fahreddin ' den hemen sonra batı tarafı ndan doğu tarafına geldiklerinde Kinane oğulları ve Diınyat halkı şehri boşaltarak kaçı p gitmiş, Frenkler de orayı zahmetsizce ele geçirmiş, kaledeki silah ve erzaka el koyınuşlardı.. Yaşanı l an en kötü felaketler­ den biriydi bu. Melik Sal ih bu olaya çok üzüldü ve Kinane oğullarının ası larak yok edilmesini emretti . Emri yerine getirildi ve Ki nane oğulları son ferdine kadar idam edilerek yok ed i ldi. Melik Salih Eyyub daha sonra Mansura' ya geldi, fakat hastalığı iyice artmıştı ve Şaban ayının dör­ düncü gününe rastlayan Pazar gecesi hayatını noktaladı. Saltanat süre­ si dokuz yıl, sek iz ay, yirmi gündü ve öldüğünde yaklaşık kırk dört yaşındaydı. H eybetli, al-i himmet, cesur ve iffetliydi. Diline ve eteğine sahip olmasını b i l ird i . Vakur ve az konuşkan biriydi. Ailesinden hiçbi­ rine nasip olmayacak kadar çok Türk memluk toplamıştı ve askerleri­ nin ve emirlerinin büyük çoğunluğu Türk'tü. Otağının çevresine Türk ınemlukları yığmış ve onlara Bahri adını vermişti. Bu memluklar ya l­ nızca onun sorduğu sorulara cevap verebilirler, kimse onun huzurunda

111

500 bin rakaını çok abartıl ı bir rakaındır. Çünkü 1 248 yı h sonunda yaklaşık 1 5 .000 kişilik bir ordu hazırlamıştı. Bu orduda yaklaşık 3 ,000 ağır suvari şovalyesi olan asker, yaklasık 5,000 kurmalı Th!a!: yayı kullanan okçu asker bulunmaktaydı. Bu ordu Kral IX. Louis, l. Robert Artoisli. Artois Kontu AlohoP0-.Q. I. Carlo N aool ili. Bretanva Dükü ve Burgunya Dükü kumutasında 25 Ağustos 1 24 8 ' de sırf bu Haçlı seferi için yeniden yaptırılmış 3 6 gemi ile yine Haçlı seferi icin yeniden yapılmış olan Aigues-Mortes limanlarından ve M arsilva l imanından Doğu Akdeniz' e gitmek icin ayrılmıştı .


376

TCi RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAI< ı� ı

ondan önce b ir kelime etmezdi . Dilekçeler hizmetkarlar tarafıııd. ı ı ı önüne getirilir, o d a onlara kendi eliyle şerhler düşer, sonra katip kı · • gönderilirdi . D ilekçelerin tamamını gözden geçirmeden ailesinden l ı ıı, kimse huzuruna giremezdi . İnşaat işlerine pek düşkündü. Cize ve S.ı lihiye arasında bazı av köşkleri yaptırmış, Kahire ile banliyösü aras ı ı ı d a Kebş denilen büyük b i r köşk kurdurmuştu. Anası Verdü ' l M ı ı ı ıı ı adında siyahi bir cariyeydi . Melik Kam i l o kadınla bir gece geçi rı ı ı ı ·,. . o da Melik Salih Eyyub ' a hamile k a l m ıştı . Melik Salih Eyyub 'un üç oğlu olmuştu. B irisi Fethüddin Öme r ' d ı v e M e l i k Salih İ smail ' in hapishanesinde can vermişti. İ kinci oğlu o ı ı dan daha önce ölmüş v e yalnızca H ısnkeyfa' daki oğlu Melik M ııa : zam Turanşah hayatta kalmıştı. Melik Salih vefat etmeden önce ki mseyi yerine tayin etmem i:;; ı ı Vefat ettiğinde cariyesi Şeceretüddür, Fahreddin ibni Şeyh ve tava�.ı Cemaleddin M uhsin 'i çağırarak sultan m ölüm haberini vermiş, oıı l : ı ı d a Frenklerio korkusuyla bunu gizlemişlerdi . Şeceretüddür emlrk ı ı toplayarak "sultanın önce kendisine, sonra Hısnkeyfa' da bulunan oı• l ı ı Turanşah ' a ve ordu atabeyi Fahreddin ibni Şeyh ' e sadakat yenı i ı ı ı etmenizi istiyor" dedi . Sonra aynı mesaj ı sultanın M ısır naibi Hiis;ı meddin b. Ebu Al i 'ye de gönderdi . M ısır'daki askerler ve emirler s : ı dakat yemini ettiler. Bundan sonra d a menşurlar v e fermanların ii;v rinde Meli k Salih ' in alameti görüldü. Bu menşurları ve ferman l a ı ı Süheyli adında biri yazıyordu ve kimse onun sultanın el yazısı old ı ı ğundan şüphe etmiyordu. Bu arada Fahreddin ibni Şeyh Melik Muazzam Turanşah ' ı H ı s ı ı keyfa' dan getirmesi için gönderi ldi. B u olay halk arasında duyuluıw :ı sultanın öldüğü anlaşıldı. Devlet erbabı bu ölüm haberini ağzına bik almaya cesaret edemiyordu, ama Frenkler olayı duymuş ve D i ı ı ı yat'tan harekete geçmişlerdi. Onlarla Müslümanlar arasında Rama/.a ı ı ayında şiddetli çarpı şmalar oldu v e önde gelen M üslümanlar bu ça ı pışmalarda şehit düştü. Sonra Müs lümanlar ve B ahri Türkler Frenk k re saldırarak ağır bir yenilgiyle geri çekilmek zorunda bıraktılar. Bu arada M elik Muazzam Turanşah Ramazan ayında Hısnkey· fa' dan ayrı larak Dımaşk' a geldi ve Ramazan bayramını orada kutla


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

377

dıktan sonra Mansura'ya geçti .ı3 1 Aynı sıralarda Müslümantarla .

Frenkler arasındaki çarpı şmalar giderek yoğunluğunu artırmış ve Müslüman gemileri Frenk gemil erine saldırarak otuz ikisini ele geçir­ miş, böylece Frenklerin gücü azalmış; Kudüs ve sahil şeridine haber göndererek takviye istemişler ve Dimyat' ı teslim edeceklerini bil dir­ mişler, fakat isteklerine olumlu cevap verilmemişti. Aynı yıl Musul hakimi B edredd in Lülü ile Haleb hakimi N asır ara­ sında bir çatışma ç ı ktı. Nasır, ordusunu harekete geçirdi ve iki taraf Nusaybin açık larında karşı karşıya geldi. Lülü' nün ordusu ağır bir yenilgi aldı. H alebiiler Lülü'nün ağırl ıklarını ve otağını yağmaladılar ve N usaybin ' i ele geçirdiler. Sonra Dara üzerine yürüyüp üç aylık bir kuşatmadan sonra ele geçirdiler ve yerle bir ettiler. Arkasından Karkı­ siya 'yı ele geçirip Hale b' e döndüler. 648 yılı (1 250/5 1 ) : Frenkler, Dimyat'tan yardım alamayınca Mansura ' da Müslümanlar karşısında yenilmişlerdi. Çünkü Müslümanlar Dimyat yolunu kesmiş­ lerdi. Bu yüzden Frenkler Muharrem ayının üçüncü gününe Rastlayan Çarşamba gecesi Mansura'yı bırakarak Dimyat ' a doğru yola koyuldu­ lar, fakat Müs lümanlar on ların peşine takılarak ertesi sabah yetişebi ı . diklerini kılıçtan geçirdiler; pek azı kurtulabildi ve söylendiğine göre Müslümanlar otuz bin esir aldılar. 331

İ bni Tagrıberdi: "Şeceretüddür, Melik Salih öldükten sonra Mısır' ın yönc l i · minde oldukça başarı gösterdi. i şleri son derece düzgün b i r şekilde yürütıli ve bu durum kocasın ın oğlu M elik Muazzam Turanşah gelinceye

kadar dcvaııı

etti. Fakat Turanşah, ülkeyi çekip çevirdiği, babasının ölümünü gizlediği

ve

her türlü tedbiri mükemmelen aldığı için ona müteşekkir olmadı ve Mansura ' ya gelip tahta oturdu. Sonra onu tehdit etmeye ve elindeki serveti kendisine vermesi için sıkıştırmaya başladı." (En-Niicumu 'z-Ziihire, s. 1 9) Şeceretüddür'ün tahta çıkması o dönemde büyük gürültü kopmasına sebep oldu. Çünkü bir kadının Müslümanların başına halife olması alışılmış bir şey değildi. Hatta o dönemin Lılemasının en önde geleni olan Şeyh İ zzedd in b. Abdusselam "Mısır Müslümanlarının belası, başlarına bir kadın yönetici olmasıııdadır" demiştir. Abbasi halifesi M ütasım Billah ise olayı kabullenenıemiş ve Mısır'a gönderdiği mesajda şöyle demiştir: "Madem aranızda erkek kalmadıysa, söyleseniz de bir tane gönderseydik ya!". (Bedfıi 'iz-Zuhur, 1 /286)


378

TÜ RK LER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUK I /1 1 ' 1 1• 1

R edafrens (IX. Louis) ve beraberindeki prensler oradaki b i r k . ı·ııı baya sığınarak can güvenliği istediler. Tavaşi 33 2 Malısun es-S:ı l ı l ı l onlara can güvenliği sözü verdi v e koruma tedbirleri alarak M : ı ı ı'l ı ı ra'ya sığınmalarını sağladı. B u arada Melik M uazzam Turanşah o ı ı l ı ı suyla Mansura ' dan harekete geçti. Fakat Muharrem ayının son i k ı ı ıı ı günü öldürüldü. Çünkü memlukları ve emirleri zalimliğinden do l . ı , ı ondan nefret ediyorlardı. Öldürülmesi de şöyle olmuştu. Melik

M ı ı. ı o

zam Turanşah için Fareskur'da ahşap bir hisar yapıl mıştı. B ahri ıııl· ı ı ı luklar sultana hücum ettiklerinde, Turanşah daha sonra Mısır sıı l ı . ı ı ı ı olaracak olan Rükneddin Baybars 'tan i lk darbeyi alınca kaçarak l •ı ı ahşap hisara sığınmış, fakat hi sar ateşe veri lmiş, Turanşah hisa ı ı l.ııı çıkıp tekneye bi nrnek istemiş, ama ona yolda yetişerek öldürmü� ll'ı ı l ı Turanşah ' ın toplam saltanat süresi, Mısır toprak l arına geldikten so ı ı ı .ı iki ay ve birkaç gündür. Bu olaylar vuku bulunca, emirler Melik Salih ' in hanımı Şecen:l ı ı ı l dür' ü tahta ç ıkarma ve M elik Salih ' in çaşnegiri olan v e Türkıı ı : ı ı ı ı adıyla bilinen İzzeddin Aybek'i 333 ordu atabeki olarak atamayı k a r: ı ı laştırdılar. Böylece minberierde hutbe Şeceretüddür adına okunnıav . ı onun adına sikke darbedilmeye başlandı . Kestiri len sikkelerde M l' l ı l·. Mansur Halil' in annesi ve Müslümanların melikesi "Hal i l ' in anası"ı ı ı ı ı sureti nakşediliyordu. Bu Melik Mansur d a Şeceretüddür'ün doğı ı rd ı ı ğu, fakat küçük yaşta kaybettiği Halil adlı oğlundan geliyordu. Çiiııl- ıı b u doğum sebebiyle Şeceretüddür 'e "Halil'in anası" [ Ü mmü Hal i l i :ıı l ı verilmişti. Menşur v e fermanlarda Şeceretüddür'ün adı "Hal il ' in a ı ı : ı s ı " olarak yazılıyordu. Bu olaylar olurken Redafrens'e Dimyat' ı tes l im etmesi karşılığı nıLı canının bağışlanacağı teklifi götürüldü. Redafrens bunu yardımcıları y la görüştükten sonra Dimyat' ı teslim etme kararı aldı . Redafrcı ı � . Dimyat ' ı teslim ettikten sonra gemiye binerek Cumartesi günü orad:ı ı ı ayrılıp Akka'ya gitti. Bu olaydan sonra M ısır ordusu Kahire ' ye döndü. Saltanatta o l ı q ı bitenler Suriye'deki emidere ulaştırıldığında hiçbirisi bu değişiklik l t-ı ı 332 333

Hadım. İ bni Tagrıberdi, Makrizi ve diğerlerinde Muizz Aybek olarak geçmektetir.


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

379

kabul etmedi. Melik Adi l ' in torunu Melik Said vaktiyle Sabiyye 'yi Melik Salih Eyyub 'a teslim etmişti. Melik Salih Eyyub ' un ölüm habe­ rini alınca Sabiyye kalesine gelerek onu tekrar ele geçirdi. Yine Melik Kamil 'in bir diğer torunu Mugis Fethüddin Ömer vaktiyle M elik Mu­ zaffer tarafından tutuklanarak Şubek'e gönderilmişti . Turanşah ölünce onun Karak ve Şubek'teki naibi Bedreddin Lülü Mugis ' i hapisten çıkararak Karak ve Şubek kalelerini ona teslim etti ve hizmetine girdi. Gerçi daha sonra Haleb hakimi Melik Nasır Yusuf Dımaşk üzerine yürüyerek oradaki emirleri itaat altına aldıysa da, bu defa Ba ' lebek , Aclun v e Şumeys valileri uzun bir süre isyan bayrağı açtılar. Ama bu direnişleri fazla sürmedi ve Mısır'da olup bitenleri kabullendiler. M ı sır'daki emirler daha sonra İ zzeddin Aybek et-Türkmanl'yi Me­ lik Aziz unvanıyla başa geçirdiler. Böylece Suriye 'de Şeceretüddür adına basılmış olan sikkeler tedavülden kaldırıldı ve hutbe de Aybek et-Türkmanl adına okutulmaya başlandı. Fakat bu durum çok sürmedi ve emirler Eyyub ailesinden birini başa geçirme kararı aldılar ve Atsız adıyla bilinen Yemen hakimi Mel i k Eşref Müsa'yı tahta kotardılar, İzzeddin Aybek et-Türkmanl'yi de atabek olarak atadılar. Ancak, Gazze' de Has Türk adlı birinin kumandasındaki bir miktar Mısır aske­ ri ise Karak hakimi Mugis'i sultan olarak tanıyıp Salihiye'de onun adına hutbe okudular; bu olay üzerine M ısır ileri gelenleri ülkenin Halife Mutasım'a ait olduğunu belirterek Melik Eşref Musa'yı

h ii ­

küındar, Aybek et-Türkmanl'yi atabek olarak tanıdıklarını il an e l l i ­ ler. 334 Recep ayının beşine rastlayan Pazar günü Ceınedarm Faris iid­ din Aktal3 6 yaklaşı k iki bin süvariyle Gazze'ye hareket etti. ( iazzc 'yc geldiğinde orada bulunan Melik Nasır taraftarları karşısında saygıyla eğildi ler. 334 İ bni Tagrıbcrdi, M elik N asır'ın oğlu Meli k Eşref M uzafferüddin Musa'nın o

sırada takriben on yaşında olduğunu ve teyzelerinin yanında kaldığını, sultan olarak seçilmekle birlikte sarayda işlerin yine Aybek et-Türkmanl tarafından çekilip çevrildiğini belirtmektedir. m

Ceınediir: Ciimediir da deni l ir. Sultan veya emlrin elbiseleriyle i lgilenen, onlardan sorumlu olan ve su ltanın giydirilmesiyle görevli olan kişi.

336 Farisüddin Aktay, Bahri memlukların reisi idi. Son derece cesur ve atılgandı,

fakat daha sonra Aybek et-Türkmanl tarafi ndan öldürüldü.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜ KLER İM VE DUYDUKLA Jm ı

3 80

Aynı yıl devlet büyükleri Müslümanların başına bela üzerine l ll' L ı olan Dimyat şehrinin surlarının yıkılarak hemen yakınında başka l ı ı ı şehir kurulması n ı kararlaştırdılar v e ona Menşiyye adını venl ı k ı Dimyat' ın yıkı lan eski surları Abbasi halifesi Mütevekki l tarafını l o ı ı ı yaptın 1 m ı ştı . Aynı yıl Şaban ayının başlarında D ımaşk ve Haleb hakimi N:ısıı Yusuf� Karak hakimi Nasır Davud 'u tutukiatarak Humus 'a gönderı l ı Çünkü onun davranışlan hoşuna gitmiyordu. Yine aynı yıl Melik Nasır Yusuf D ımaşk 'tan Mı sır'a doğru harcl\l· te geçti. Yamnda Melik Salih İ smai l , Hu ınus hakimi Melik E�ı l' l Müsa, ki aynı zamanda Tel B aşer, Rahbe ve Tedınür'ün de hakimiy ı l ı . ve bazı başka melikler de vardı. Mısırlı lar durumu öğrenince omıııl . ı çarpışmak için hazırlandılar. Mısır ordusu savaşmaya giderken su l t a ı ı olarak atadık lan Eşrefi Kal ' atu ' l Cebel 'de bırakm ıştı. Onlar gid iııvı· Aybek et-Türkman'i Melik Salih İ smai l 'in iki oğlu Mansur İbraim w Said Abdülmelik'i serbest bıraktı. Bu ikisi Meli k Salih Eyyub'ıı ı ı Ba' lebek'i e l e geçirdiğinden beri tutuklu idi. Maksadı onlar vasıtasıy l a Suriye hakimi Nasır Yusura göz dağı vcrmekti. Sonunda Mısır

w

Suriye orduları o yılın Zilkade ayının on beşinde Abbasiye yakınların da karşı karşıya geldi. Mısır ordusunun ilk başlarda aldığı yenilgi ÜZl' rine Türk memlukların bir kısmı Suriye hakimi �·1 e l ik N asır tarafıııa geçmeye meyletti, fakat Aybek et-Türkman'i az mi ktardaki Bal ı ıı meml ukla direnmeyi sürdürünce Melik N asır' ın memluklarından b i ı grup mem luk da onun yanında yer aldı. Mısır ordusu yeniJip geri çek i lirken Suriye ordusu onun peşine takılınıştı ve ki msenin zaferden b i ı endişesi yoktu. Bu arada Melik Nasır çok az bir kuvvetle saltanat sa n­ caklarının gölgesinde yerinde k a lmıştı. Aybek et-Türkınani fırsatta ı ı faydalanarak ona saldırınca Mclik Nasır mağlup vaziy ette Suriye'ye doğru kaçtı. Aybek ct- Türkman!, o gün Şemseddin Lülü ve emir Ziya uddin Kaymuri'yi esir alarak boyunlarını vurdurdu. 33 i Aynı gün Mısır 337

Aybck et-Türkmanl ve Cemediir Aktay üç yüz süvarİ i le D ımaşk ' a doğrıı giderken yolda Şemseddin Lülü ve Kaymuri'ye rastladılar. Çatışma sırasında Kaymuı·l öldürüldü, Lülü ise esir edilerek Aybek'in huzuruna getirildi. Emir Büsameddin b. Ebü Ali "Onu öldürmeyin, onun vasıtasıyla Suriye 'yi ek


iSLAM TARiHİNDE TÜRKLER

381

ordusunun yenildiğinden zerrece şüphe etmeyen Mel ik Salih İsmail, Humus hakimi Eşref Musa, Melik N asır'ın oğlu Turan Şah ve kardeşi Nusretüddin de esir edildi. Çünkü bunlar Melik Nasır'ın kaçtığını öğrendiklerinde ihtil afa düşmüş, kimisi Kahire 'ye girerek orayı ele geçirme fikrini savunmuştu. Eğer bunu yapmaya kalksalardı Aybek et-Türkmanl'nin onları engelleyecek gücü yoktu. Bu arada yenilgiye uğrayan M ısırl ı askerler Said 'e çekilmişl erdi. Suriye ordusunun diğer bir kanadı ise Suriye'ye dönme taraftarıyd ı . Bunların başında Turan­ şah ' ı n oğlu Tacul müluk vardı ve yaralıyd ı . Bu olay Cuma günü ol­ muştu. Yeni lgiye uğrayan Mısır ordusu Kahire'ye döndüğünde artık kimsenin Mel i k Nasır' ın Mısır' ı ele geç irdiğinden şüphesi kalmamıştı ve Kal ' atu ' l Cebel 'de hutbe onun adına okunmuş, Kahire 'de ise hut­ bede herhangi bir kiş inin adı okunmamıştı. Sonunda Bahri memlukla­ rın zafere eriştikleri haberi geldi. Arkasından Zi lkade ayının on ikisine rastlayan Cumartesi günü Aybek et-Türkınani ve Bahri memluklar Kallire ' ye döndüler. Yanlarında elleri bağlı vaziyette Melik Salih İ s­ mai l ve diğer tutuklular vardı. Hepsini kaleye hapsettiler. Arkasından Aybek et-Türkmanl, Melik Salih Eyyub'un Ba' lebek'i ele geçirdiği günden beri zindanda bulunan Melik Salih İsmail'in veziri Eminüd­ devlc ve üstazdan Yağmur' u hapishaneden ç ıkardı ve astı. 65 1 yılı ( 1 253/54): Suriye hakimi N asır Yusuf la M ı sırlı Türk memluklar arasında, Ürdün nehrine kadar olan toprakların M ısır'a bırakılması şartıyla bir barış anlaşması yapıldı. Aybek et-Türkmani, Hüsameddin b. Ebu Ali el- H ezban'i 'nin iktasını el inden aldı. O da Suriye'ye gidip N asır'ın hizmetine girdi. Aynı yıl Nasır Yusuf, Nasır Davud' u tutuk l u tuttuğu Humus kale­ sinden serbest bıraktı. Bu iş için halife devreye girmişti. Nasır Yusuf, ona ülkesini terk etmesini bildirdi. Nasır Davud Bağdat 'a doğru yola koyuldu, fakat oraya sokmadılar ve üstelik emanet bıraktığı mücev-

geçiririz" dedi. Cemediir Aktas ise, "Mısır'ı iki yüz avratla bizden alacan o lan buydu! B izi oğlan mertebesine diişiirmiiştü, onu nasıl bırakırız ! " dedi ve böylece onun boynunu vurdular. ( İ bni Tagrıberdi, s. 25)


3 82

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR lM

herlerini de vermedil er. Nasır Yusuf o civardaki tüm beylere habl'ı göndererek Nasır Davud'u barındırmamalarını istedi. Nasır Davud. değişik yerlerde ve Hadis e ' de kaldı. O ve yanındakiler zor günler gl' çirdi ler. Bu arada bir grup Oğuz ona katıldı. H ep birlikte konup gö�· meye başladılar. Fakat sıcaklar artıp otlar kuruyunca Fırat sahilleriı ıl' çeki ldiler. Geceleri böceklerin, gündüzleri sıcakların azabına katland ı lar. Çocukları da Nasır Davud'la birlikteydi ve oğlu gündüz on ceylan avlar ve günlerce ceylan etiyle beslenirlerdi . Sonunda Tel Başer. Tedmür ve Rahbe hakimi Eşref, Nasır Davud' a un ve arpa yüklü i k i gemi gönderdi. Bunun üzerine Nasır Yusuf tarafından tehdit edildı Nasır Davud, Şerabi'ye ait olan bir yere sığındı ve ondan toprak kira· ladı. Arkasından Bağdat'a ü ç günlük mesafedeki Enbar'a gitmesim· izin verdi. Davud N asır, Halife M ütasım' dan araya girmesini rica e t t i , fakat halife ona yüz vermedi. B u defa vaktiyl e emanet bıraktığı mii cevherlerini iade etmesini istedi, halife yine onu oyalamayı tercih e t t i . Bu durum karşısında N asır Davud ü ç ay boyunca çölde Oğuzlarla birlikte oradan oraya savruldu. Daha sonra Hal ife Mutasım Nasır Y u suf tan onu bağışlamasını rica etti . Nasır Yusuf halifeyi kı rmadı Vl' onun Suriye 'ye dönmesine izin verdi ve ayrıca Famiye Gölü kenarına yerleştirerek yüz bin dirhem para gönderdi, fakat bu paranın ancak otuz bin dirhemi ona ulaştı. 653 yılı (1 255/56): Aybek et-Türkmani, hoşdaşı Faris Aktay'ı bir suikastla ortadan ka l dırdı. Bahri memluklar bunu öğrenince Mısır' dan Suriye'ye kaçtılar. Melik Eşref Müsa zaten göstermelik bir sultandı. Aybek, Aktay ' ı orta­ dan kal dırdıktan sonra tüm iktidarı ele geçirdi ve çocuk yaştaki sultan ı teyzelerinin yanına gönderdi. Eşref Müsa, M ısır' da Eyyubl ailesinden adına hutbe okunan son kişiydi. Böylece Eyyubl devleti kesin bir şekil de haritadan sil indi . B ahri memluklar Melik Nasır Yusufa vardıktan sonra onu Mısır tahtını ele geçirmeye teşvik ettiler. Bunun üzerine N asır Yusuf ordu­ suyla Dımaşk' tan hareket ederek çukur alanda yer alan Amta köyüne geldi. Oradan ordunun bir miktarını Gazze'ye gönderdi. Aybek et­ Türkmanl de Abbasiye'ye gelip beklerneye başladı.


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

383

Aynı yıl Anadolu sultanı Keykubad'ın kızı Melike Hatun Suriye hakimi olan kocası Melik N asır ' ın yanına geldi . Aybek, M ısır'da hutbelerde adı okunan Şecerettüddür' le evlendi. Melik N asır Davud, Melik Nasır Yusuf'tan halifeye emanet b ırak­ tığı mücevherleri almak için Irak ' a gitmesine izin vermesini isteyerek, oradan hacca gideceğini bildirdi. Nasır Yusuf istenilen izni verdi. Na­ sır Davud önce Kerbela' ya, oradan da hacca gitti. Hz. Peygamber' in kabrini görünce, insanların huzurunda mübarek hücrenin perdelerine asılarak "Şahit olun ki, burada Rasul ul lah ' ı n makamına girip ondan amcasının oğlu Mutasım 'a karşı emanetimi bana iade etmesi konu­ sunda şefaat etmesini diliyorum" dedi. İ nsanlar bundan çok etkilendi­ ler ve bazıları göz ya�larına boğuldu. Nasır daha sonra detay l ı bir mektup yazarak hac emirine verdi. Sonra Iraklı hacılarla birlikte geri dönüp Bağdat'a indi. 654 yılı (1 256/57): Anadolu sultanı Keyhüsrev vefat etti. İzzeddin Keykavus ve Rük­ ııeddin Kılıç Arslan adındaki iki küçük oğlu tahta kotanldı. Halife Mütasım, Bağdat' a inen Me lik Nasır Davud' a et, ekmek, odun, yem ve saman gibi bazı şeyler göndererek bunlar için anormal derecede fiyatlar tespit etti. Sonra onu tehdit ederek elyazısıyla ema­ netini aldığına dair bir belge yazıp imzalamasını ve halifeden alacağı olmad ığını belirtmesini istedi. Melik Nasır Davud, istemeye istemeye bu belgeyi yazdı ve Bağdat' tan ayrılıp Arapların yanına yerl eşti . M c­ lik Nasır Yusuf onun durumuna acıyarak gönlünü kazanmaya çalıştı. Böylece N asır Davud Dımaşk ' a gelip Salihiye ' ye indi. 655 yılı : Aybek et-Türkmanl karısı Şeceretüddür tarafından öldürüldü. Onun bu cinayeti işlemesinin sebebi Aybek' in M usul hakimi B edred­ din Lülü'nün kızıyla nişanlanmış olmasıydı. Şeceretüddür, onu polo oyunundan dönüp banyoya girdiği sırada öldürttü. Aybek' i Tavaşİ Muhsin ' in memluku Sencer el-Cevherl diğer hizmetkada birlikte öl­ dürmüştü. Şeceretüddür aynı gece Aybek'in yüzüğünü ve bir parma­ ğını Emir İzzeddin Halebi el -Kebir'e göndererek başa geçmesini iste-


TO R K LER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKL!\1< 1 �1

384

di, fakat İzzeddin buna cesaret edemedi. Haber duyulunca Aybl'k ' ı ı ı memlukları Şeceretüddür'ü öldürmek istediler, fakat M elik Sa l i l ı ' ı ı ı memlukları onu koruma altına aldılar. Beyler Aybek' i n oğlu Nurcdd ı ı ı A li 'yi tahta çıkarına konusunda anlaştılar v e Mel ik M ansur laka l ı ı ı ı ı verdi ler. Melik M ansur henüz o n beş yaşındaydı. Şeceretüddür, sar:ı 1 dan Burcu' l Ahmer'e nakledildi; bu cinayette ona yardım eden l ı u metkarlar idam edildirken Sencer el-Cevherl kaçınayı başardı. Fal, :ı ı daha sonra yakalanıp idam edildi. Şeceretüddür'ün veziri Sahib B a l ı . ı addin Ali b . Hınna' nın malları müsaderc edildi ve kendisinden a ı ı ı ı ı ·,ı bin dinar tahsil edildi. Aynı yılın Rebiülevve l ayının altıncı günü Şeceretüddür öldürı i k rck hisarın dışına atıldı. " � Sonra cesedi teyzesinin türbesine götürii lı• rek oraya defnedildi. Küçük yaşta ölen Halil adında bir oğlu olıııı ı ·,. lll.

ı .x

"''

i bni Tagnberdi'nin anlattığına göre Şecerctüddür öldürülmeden önce i lı ııı H ınna adıyla bilinen veziri Bahacddin Ali b. Mu hammed b. Selim, onuıı

,· ı ı

gözde vezirlerindendi .

1,

Şeceretüddür öldürüleceğini

anlayınca para mücevherleri n bir kısmın ı ona verd i, diğer kısmını ise Melik Mansur · uıı anasının eline geçmesin diye havanda toz hal ine getirtti . Çünkü Mansur'ıı

1 ,. 1·ı

annesini hiç sevınczdi. :nt.J

Şecerctiiddür, son dcreec güzel ve şuh bir kad ındı, fakat aşırı kiloluydu ' . ziyadcsiyle kıskaııçtı. Aybek et-Türkman1'nin Lülü' nün kızıyla nişanlaııılıı· ı duyunca öfkeden küplere binmiş, Aybek'in kendisini sarayılan uzaklaştırac:ıf•.ı zaııııına kapılnıış ve bu suikasti tertip etmişti. Sonunda hapsedi ldiği bun;t:ııı aşağı atı larak öldürüldü ve teyzesi Seyyide Nefise Türbesi ' ne defnedilılı Evliya Çelebi'nin Aybek ' i n ve

Şecerctüddü r'ün

akibctleri

konusuıııl.ı

anlattıkları tamamıyla ters degilse de, önemli ayr ı lıklar vard ır: "Ve bu Ay l kr Şecerüddür üzre M usul Beginin

kızın

alup Şccercrüddür fırsat bu lııp

cevarilerine tama idüb cümle cevariler alaı sılalı ile Ay Beg üzrc hamamı ııd:ı hücum idince Ay Beg dahi gafil olmayıp gizli yarağın uryan idüb cevari k ı ı· karşu durur. Amma yüz kagan arslana bir nefis ııiçe takat getirsiıı. Bu arbeılı­ iken Şeceretüddür hamam kubbesi üzre deliklerinden nigeraıı eylerkı·ıı hikmeti Huda kubbe çöküh Şeceretüddür Ay Beg Türkmaninin yanına düşilp hurd olur. Ay Beg bu hali görüp cariyeleri bıkakıb Şeceretüddür'ü kati idiilı kendini dahi cariyeler kati idüb hala Mısırda Sitti Netise kurbinde Sirkecilı·ı muhallesinde ikisi bir kubbede medfundur." (Evliya Çelebi, 1/43)


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

385

Yine aynı yıl Suriye hakimi Melik N asır Yusuf, B ahri memlukların kendisine karşı bir suikast tertipleyeceklerini öğrenince onlara karşı ıavrı değişti ve onların Dımaşk' ı terk etmelerini istedi. Onlar da Gaz­ ze'ye giderek Melik Kamil ' in torunu Melik Mugis Fethüddin Ömer'e hağlandı lar. Mısır halkı B ahri memlukların Gazze 'ye gelmesinden lcdirgin oldu ve Abbasiye'ye yürüdüler. B ahri memluklardan bir grup kaçarak Kahire'ye geldi. İzzeddin Efrem de bunlar arasındayd ı. Onla­ ra iyi davrandılar ve Efrem 'in mülklerini geri verdiler. Bahri memluk­ lar gittikten sonra Suriye hakimi N asır onların arkasından bir ordu gönderdi . Fakat B ahri memluklar bu orduyu etkisiz hale getirip soydu­ lar. Ne var ki daha sonraki çarpışmalar Bahri Memlukların yenil gisiy­ le sonuçlandı ve onlar da Karak hakimi Mugis'e sığındılar. Mugis onlara iyi davrandı ve değerli hediyeler verdi. Onlar da onu Mısır l ahtım ele geçirmeye teşvik etti ler. Mugis on lara bir ordu verdi. Bahri ınemluklar bu orduyla birlikte Mısır üzerine yürüdüler. Mısır ordusu onları karşılamaya çıktı. İki taraf Zilkade ayının ortalarına rastlayan Cumartesi günü karşı karşıya geldi. Mugis'in askerleri ve memluklar ınağlup oldular. Bunlar arasında daha sonra Melik Zahir adıyla tahta çı kacak olan B aybars Bundukdari de vardı ve mağlup vaziyette Ka­ rak ' a çekilmişlerdi . 656 yılı ( 1 258) : Tatarlar Bağdat ' ı istila etmiş ve Abbasi devleti yıkılmıştı. Bunun sebebi şudur: Halifenin veziri Müeyyidüddin b . Alkarnİ bir Rafızi idi. Kerh halkı da Rafızi idi. Sünnilerle Rafıziler arasında bir fitne çıkmış, ı ·:bu B ekr b. El-Halife ve Rükneddin Devadar askerlere Kerh ' i yağma­

lamalarını emretmiş, onlar da kadınların ırzına geçerek, kötü şeyler yapmışlardı. Bu durum İbni Alkarnİ 'nin çok ağırına gitmiş, Tatariara mektup yazarak B ağdat ' ı almaları konusunda teşvik etmişti. B ağdat ordusunun sayısı 100 bin civarındaydı, fakat Halife Mütasım'ın em­ ı

i yle sayıları yirmi binin altına düşürülmüştü.

İbni Alkami, kardeşini Tatariara göndererek Bağdat'a yürümelerini ıstemiş, onlar da kalabalık bir orduyla harekete geçmiş, Bağdat ordusu Rükneddin Devadar kamutasında onları Bağdat dışında karşılamaya ç ı kmış, orada şiddetli bir çarpışma olmuş, fakat halifenin ordusu ye-


TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİ M VE DLJYDUKI . A I' II I

386

nilmiş, bir kısmı Bağdat' a dönerken, bir kısmı Suriye tarafına ka�· ı ı ı ı 1 tı. Kaçan İslam askerleri Bağdat'a doğu tarafından girerken, Sayı ı ı noyan batı tarafından gelerek halifenin sarayının karşısında k:ı ı ı ı ı ı kurmuştu. İbni Alkarnİ Hülagu'nun huzuruna varıp kendisi içi n ı ı ı ı

venlik sözü aldı v e halifeye dönüp "Hülagu seni de tıpkı Rum su i L ı ı ı ı n a yaptığı gibi hilafet sarayında makamınızda bırakacak; kendi k ı ; ı ı ı ı senin oğlun Ebu B ekr'Je evlendirecek" diyerek onu Hülagu 'nun l ı ı ı : ı ı runa gitmeye ikna etti. Mütasım, en yakın adamlarıyla birlikte H a ı • dat'tan çıkıp bir çadıra gird i . Sonra vezir, fakibieri ve müderriskı ı çağırdı. B ağdat ' ın tüm önde gelenleri ve müdenisler burada topl: ıııılı B öylece her bir grup tek tek Hülagu 'nun huzuruna giriyor, ama h c ı lııı grup son ferdine kadar katledi l iyordu. Sonra köprüyü indirip �l'l ı ı ı girdiler v e Bağdat hal kını kıl ıçtan geçirdiler. Halifenin sarayına sa l d ı n p içeridekileri öldürdüler. Yalnızca yaşı küçük olanl arı sağ bırak l ı l . ı ı Bu katliam kırk g ü n sürdü. Ondan sonra kimseye dokunmayacak l:ıı ı ı ı ı aç ık ladı lar. Halifeyi de öldürmüşlerdi, fakat nasıl öldürüldüğü konusunda l ı ı ı bilgi edinilemedi. Kimine göre boğularak öldürülmüş, kimine göre l ıı � şma bir torba geçirilerek ölünceye kadar sıkıl mış, kimine göre ise 1 l ı ı le' de boğulmuştu. Allah daha iyi bilir. Mütasım, son Abbasi hal ifesiydi . Aynı yıl Mel ik N asır Davud Dımaşk dışında Buvayza adındak i l ı ı ı köyde öldü. 603 ( 1 206/1 207) yılında dünyaya gelmişti v e öldüğii ı ı d ı yaklaşık elli ü ç yaşındaydı . Bağdat'tan ayrıldıktan sonra İsrail oğu i L ı ı ı çölüne gelm iş, buradaki Araplarla birlikte yaşamaya başlamış; J:ı k . ı ı K arak hakimi Mugis onun b u civara geldiğini öğren ince endişelcıı ı ı ı ı v e onu yakalatarak Şubek 'e getirip hapsetmek için b i r çukur kazd ı ı maya başlamış, çukur gözünün önünde kazılırken Halife Mütas ı ıı ı ' ı ı ı gönderdiği bir kişi gelerek Tatarların yaklaşınaları sebebiyle gl' i ı ı ı ordunun bir k ısımnın başına geçmesi teklifi getirmişti. Halifenin gii ı ı derdiği kişi geldiğinde Melik Nasır Davud 'un hapsedileceği çuk ıııı ı ı ı kazılma işi henüz bitmemişti. Gelen elçi Nasır Davud'u alarak 1 l ı ınaşk'a götürmüş v e orada Tatarların istilası v e hali fenin öldürül ı m".ı olayını anlatarak onu kendi haline bırakmış, o da D ımaşk'a

b:ı ı ı l ı


iSLAM

TARİHİNDE TÜRKLER

387

Buvayza köyüne giderek oraya yerleşmiş, fakat çıkan veba salgını sırasında o da hayatını kaybetmişti. Bu ölüm haberinden sonra Melik Nasır Yusuf o köye gelerek göz yaşı dökmüş ve Davud ' un cesedini alarak babası Melik Muazzam ' ın Salihiye ' deki türbesine defnetmişti. Davud, faziletli bir kişiydi ve Fahreddin Razi'nin talebesi Şeyh Şern­ seddin Abdulhamid ei-Hüsrüşahi' den akli ilimler öğrenmişti. Aynı yıl Tatarlar Bağdat'ın işini b itirdikten sonra Meyafarıkayn üze­ rine yürüdüler. O sırada Meyafarıkayn Melik Kami l M uhammed ' in elindeydi ve orayı babasının 642 ( 1 255/45) yılında ölümünden sonra ele geçirmişti. Tatarlar şehri kuşatınca şehir halkı büyük sıkıntı çekti ve aç kaldı; bu durum aşağıda anlatacağımız güne kadar devam etti. Aynı yıl B ahri memluklar Mısır ordusu karşısında aldıkları yenil­ giden sonra Gazze dışında Suriye ordusuyla bir çatışmaya girdiler ve onları ezdiler. Suriye ordusunun kumandanı Mucirüddin Ebu Zikra esir edi ldi . Bu zaferden sonra Bahri memluklar fesat ve bozgun ey­ lemlerini daha bir artırdılar. 657 yılı ( 1 258/59 ) : Keyhüsrev b i n Keykavus'un iki oğlu İzzeddin Keykavus v e Rük­ neddin Kı lıç Arslan, Hiilagu'nun huzuruna giderek bir süre orada kal ­ dılar ve tekrar memleketlerine döndüler. Aynı yıl Melikürrahi m lakabı taşıyan Musul h akimi Bedreddin Lülü öldü. Zaten seksen yaşına gelmişti. Onun ölümü üzerine tahta oğlu Mc­ lik Salih geçti. Sincar ise diğer oğlu Alaaddin'de kaldı. Lülü, gösterm e ­ lik olarak H ülagu'ya itaat etmişti, hediyeler sunmuş ve bir süre hizme­ tinde bulunmuştu. Hülagu Azerbaycan 'ı fethettiğinde yanında Lülü 'den haşka Şerif el-Alevi b. Salaya da vardı. Lülü, Hülagu'nun izniyle Şerif i öldürınüş, fakat Musul 'a döndükten kısa süre sonra ölmüştü. Lülü'nün saltanatı sırasında ülkesinde başına bir felaket gelmeyen kimse kalma­ mış, devletinde dirlik ve düzen bütünüyle bozulmuştu. Yine bu yıl Nasır Yusufun ordusu Bahri memluklar karşısında ye­ nildikten sonra Nasır bizzat kendisi ordusunun başına geçerek Hama hakimi Melik Mansur'u da yanına alıp Karak üzerine yürüdü. Karak üzerine yürümesinin sebebi, bu şehir hakimi Melik Mugis'in Bahri


388

TÜR KLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DU YDUKLAIWd

memluklara yardım etmesiydi. Nasır Yusuf Zeyra Gölü sahilinde

koı

rargah kurduğunda Melik Mugis'in elçisi ve Melik Efdal Kutbudd i ı ı ' ı ı ı kızı Kutbiyye onun huzuruna gelerek Melik Mugis adına şefaatçi ol ı ı ı;ıl, istediler, fakat Nasır Yusuf onların ricasını kabul etmedi ve kendi s ı ı ı ı affetmek için yanındaki Bahri memlukları teslim etmesini şart ko�l ı ı Me lik Mugis bu şartı kabul etti, fakat Bahri memluklann başında

lı ı ı l ı ı

nan Rukncddin B aybars Bundukdari bir grup memlukla birl ikte ka,· ı ı ı Nasır Yusura sığındı. Nasır, onlara iyi davrandı ; Melik Mugis ise y:ı nında kalan diğer memlukları yakalayıp Nasır'a gönderdi ve böylece ı l, ı taraf arasında barış tesis edildi. 657 ( 1 2 58/59) yılı sonları: Zilhicce ayının ilk günlerinde Seyfeddin Kutuz, üstadı Aybck ' ı ı ı oğlu Melik Mansur Nurcddin Ali'yi tutukl ayarak M ısır tahtına oturd ı ı ve kendisine Melik Muzaffe r lakabını aldı. B u sırada Suriye hakim i ı ı ı ı ı elçisi İbnü ' l Edim Mısır'a Tatariara karşı yardım isternek için gelnı i :,. ti. Kutuz, elçiye Melik Nası r'a mutlaka yardım edeceği sözünü verd ı . Yine aynı yıl Hülagu Fırat'ın doğu tarafındaki topraklara yöne l d ı ve Harran i l e el-Cezire 'yi ele geçirdi. Hülagu, oğlu Şamut'u340 Su riyl' üzerine gönderdi. Şamut, Zi lhicce ayının son on gününde Haleb öıık rine geldi. O sırada Haleb ' in başında Melik Nasır' ın naibi olarak oğl ı ı Turan Şah vardı. Turan Şah ordusuyla Tatarları karşı lamaya ç ı k t ı . fakat Tatarlar tarafından pusuya düşürüldü ve Bankusa önlerimk-k ı savaş Müslümanların yenilgi siyle sonuçlandı . Müsl ümanlar şc lı ı ı· doğru kaçıştılarsa da Tatarlar peşlerine düşerek bir çoğunu kılıçt:ııı geçirdiler; sonra da İ ' zaz'a gelerek barış yoluyla teslim aldılar. Melik Nasır Yusuf yıl sonlarına doğru Tatarların Haleb üzeri ı ıl ·

doğru geldiklerini haber aldığında D ımaşk'tan B erze'ye3 4 1 gelıııi� Hama hakimi Melik Mansur da ordusuyla gelip ona iltihak etm i � l ı

Karak 'tan kaçıp kendisine sığınan B aybars Bundukdari de Nası r' l . : birlikteyd i . Berze ' de p e k çok asker ve gönüllü toplanmıştı. Böylcn· 658 ( 1 2 5 8/59) yılı girdi. Nasır Yusuf, Berze 'de bulunduğu sırad;ı 3411 H ülagu'nun küçük oğlu Aşmut veya Yaşmut. 341 Dımaşk yakınlarında bir köy.


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

389

memluklarından bazılarının kendisine suikast tertipleyeceğini ogre­ nince, otağını bırakıp Dımaşk' a kaçtı. Suikast hazırlığında olan mem­ luklar da Nasır'ın durumu öğrendiğini haber alınca Gazze'ye kaçtılar. Onların amacı N asır' ın kardeşi M elik Zahir Gazi 'yi 342 başa geçirmek­ ti. Melik Zahir de durumu öğrenince kardeşinin gazabına çarpıtmamak için kaçtı. Melik Zahir Gazi N asır' ın öz kardeşiydi ve anneleri Türk ası l l ıydı. Melik Zahir Gazi de Gazze'ye ge ldi. Orada çevresine topla­ nan askerler tarafından sultan i lan edi ld i . Bu olaylar olurken Baybars Bundukdari Mısır sultanı Kutuz 'a mektup göndererek suçunun affedilmesini isted i . Kutuz onu bağışlarl ı­ ğını bildird i ve böylece Baybars Suriye' den ayrılarak bir grup arkada­ şıyla birl i kte Mısır'a gitti. Onu bizzat Kutuz karş ıladı ve köyleriyle

birlikte Kaylub' u343 ona ikta etti. 658 yılı ( 1 259/60):

Safer ayının dokuzuna rastlayan Pazar günü Tatarlar Haleb' i istila et­ tiler. Çünkü Hülagu bütün ordu�uyla Fırat'ı geçip Haleb açıklarında karargah kurmuştu. Hülagu, Haleb hakimi Turan Şah'a elçi göndererek şöyle ded i: "Sizler Moğolların karşısında d uramayacak kadar zayıfsınız. B izim asıl hedefimiz Melik Nasır ve ordusudur. Biri Haleb' de, diğeri kalede olmak üzere bizden iki şıhne tayin edelim ve Nasır Yusuf' un ordusu üzerine yürüye lim. Eğer biz galip gelirsek ülke bizim olur ve siz de Müslümanların dökülen kanında boğulursunuz. Eğer biz yenil irsek, o iki şıhneye i stediğinizi yaparsınız. isterseniz kovarsınız, isterseniz öldii­ rürsünüz." Turan Şah bu sözlere "Söz kılıcındır" şeklinde bir cevap ver­ di. Hülagu 'nun Haleb'e gönderd iği elçi Erzenirrum hak imi idi. Elçi, Turan Şah 'ın bu cevabına şaşırdı ve Haleb halkının kanının dökülcccği için üzüntü duydu. Böylece Tatarlar Safer ayının ikisinde Haleb'i kuşat­ tılar ve ertesi gün surlara saldırdı lar. Sonrası bir katliam. Kaleye de pek çok Tatar askeri çıktı ve Pazar günü başlayan yağma ve kati, Safer ayı­ nın on dördüne rastlayan Cuma gününe kadar devam etti. Sonra Hülagu katliama son verilmesini ve kalanların canlarının bağışlanmasını emretti.

342 343

669 yıl ı nda Hülagu tarafından kardeşi Nasır Yusur l a birlikte öldürülmüştür.

Kahire'nin kuzeyinde eski bir yerleşim birimi.


390

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H ı� ı

Haleb halkından yalnızca Şihabbeddin b. Amrun, Ncemeddin A l ı ı Merdkin, Bazyar, Alemüddin Kayser el-Musili'nin evlerine sığınanlaı l.ı Zeyneddin Sufı hankalıma ve Yahudi kilisesine sığınabilenler kurtu ldıı Çünkü bunların ellerinde peyzalar344 vardı. Söylendiğine göre bu yeril-ı

ı

sığınan elli binden fazla insan canlarını kurtarınayı başarmıştı. Tataıl.ıı daha sonra iç kaleye saldırdılar. Turan Şah ve kaleye sığınan askcı lı ı oradaydı. Kuşatma aşağıda anlatacağımız güne kadar devam etti. Hama hakimi Dımaşk ' a giderken geride Tavaşİ Mürşid'i şehrin lı:ı şına naib olarak bırakrnıştı. Haleb'in düştüğü haberi gelince Miir�ııl Dımaşk'a, Melik Mansur'un yanına gitmiş, o gittikten sonra şehir ikı ı gelenleri şehrin anahtarlarını Hü lagu'ya getirip teslim etmiş ve hall- ı ı ı canının bağışlanmasını, başlarına bir şıhne tayin edilmesini istemişkrdı H ülagu onların isteğini kabul etti ve Halid b. Velid'in soyundan ge l d ı ı • ı söylenen Hüsrevşah adlı bir Acemi başlarına şıhne olarak atadı. Melik Nasır Yusuf, Haleb ' in teslim olduğu haberini alınca yaıı ı ı ı daki askerlerle birlikte Dımaşk'tan Mısır tarafına gitti. I-lama hak i ı ı ı ı M elik M ansur d a yanındaydı v e günlerce Nablus 'ta kaldı. Emir M u1· ı rüddin b. Ebu Zeki ve Ali b. Şuca askerleriyle birlikte gelip ona ilt i lı: ı k ettiler. M elik Nasır daha sonra Nablus'tan Gazze'ye geçti. Burad . ı vaktiyle kendisine suikast tertipiemek isteyen memlukları da

oıı:ı

katıldılar. Kardeşi Melik Muzaffer Gazi de bu gelenler arasındayd ı Ayrıca halktan da pek çok kişi onlara katıldı. Tatarlar Nablus'a sa ld ı np oradaki askerleri kırdı lar. Emir M ucirüddin ve Şüca'yı öldürdüiL·ı Her ikisi de değerli komutanlardı . Vaktiyle Bahri meınluklar bu ikisi ı ı ı tutuklayıp Karak'ta hapsetmiş, fakat Melik Mugis Melik Nasır' la ba r ı � aktedince onları serbest bırakmıştı . Mel ik N asır Yusuf, Tatarl arın Nablus'ta yaptıklarını öğreniııl·ı· Gazze' den Ariş'e geçti ve Kadı Burhaneddin b. Hıdır'ı Kutuz' a gii ı ı dererek işbirliği tekl ifinde bulundu. Sonra Melik Mansur' u v e ordusıı nu da a larak Katya'ya geçti. Burada Türkmenlerle Şehrizor Kürtkı ı '44

Moğollar döneminde, ta Cengiz-han'dan başlayarak, kurdukları deviet kı yıkılıncaya kadar, can güvenliği garantisi veren ve bir tür geçiş belgesı durumunda olan metal belgelerdi. Hiçbir Moğol askeri elinde peyza bulunan kişiye dokunamazdı.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

391

arasında bir çarpışma vukı1 buldu ve korkudan gelip sığınanlar yağma­ landı. Melik N asır Yusuf Mısır'a gittiğinde tutuklanacağından endişe ederek Katya'da kalmayı sürdürdü. Diğerleri ise Mısır'a gittiler. Melik Nasır' ın yanında çok az insan kalmıştı. Mısır'a gidenler Kutuz tara­ lından iyi karşılandı lar ve hatta Kutuz Hama biikimi Melik Mansur'a bir sancak gönderdi . Bu arada Tatarlar Dımaşk ' ı ele geçirdiler ve Suriye 'nin Gazze'ye kadar olan bazı bölgelerine el koyarak şıhneler atadılar. Haleb iç kalesinde kuşatma altında kalan askerler iki ay kadar di­ rendikten sonra Rebiülevvel ayının on birinde canlarının bağışlanması �artıyla kaleyi teslim ettiler. Teslim olanlar arasında daha önce Melik Nasır Yusuf un hapsettiği Bahri' memluklar da vardı. Hü lagu onları ve d iğer Türkleri Sultan Hak adında birine teslim etti . Bu kişi, Tatarlar Deşt-i Kıpçak' ı ele geçirdiklerinde Haleb 'e kaçan önde gelen kişiler­ dendi. Melik Nasır ona iyi davranm ış, fakat kendisi ülkenin havasını heğenmediği için Tatariara dönmüş, yanında bulunanlar ise başka yerlere dağılmışlard ı . H ülagu, Haleb'e İmadeddin Kazvini adında birini şıhne olarak ata­ dı.

Bu arada Melik Nasır Mısır tarafına giderken Müslümanlardan

ayrılan Humus hakimi Melik Eşref b. İbrahim b. Şirkı1h Hülagu'ya gelerek tes lim oldu. Hülagu ona iyi davrandı ve Humus 'u kend isine iade etti. Hülagu 'nun kapısını çalan bir diğer kişi ise Dımaşk ' lı Mu lı­ yiddin b. Zeki idi. Yanında şehrin anahtarlarını da getirmişti. I lülagu onu iyi karşılayarak sırma işlemeli bir elbise giydirdi ve Suriye kad ısı olarak atadı. İbni Zeki Dımaşk 'a dönüp fakibieri v e şehir ileri ge lenle­ rini toplayarak Hülagu 'nun fermanını okudu. H ülagu daha sonra Harım üzerine yürüdü ve teslim olmasını istedi. �ehirdekiler onu ancak Haleb kalesi valisi Fahreddin'e teslim edebile­ ceklerini söyleyince, Hülagu onu çağırttı ve kaleyi teslim aldı. Fakat kendisini öfkelendirdikleri için halkın tamamını kıl ıçtan geçirtti . Kadın­ ları esir aldı ve doğuya geri göndükten sonra İmadeddin Kazvini'yi Bağdat'a gönderdi ve yerine Acemierden birini tayin etti. Sonra Haleb kalesinin ve şehir surlarının yıkılmasını emretti. Surlar tamamıyla yıkıl­ dı. Arkasından Humus biikimi Eşref Musa'ya aynı emri verdi v e Eşref,


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUK I!\ I I I ıq

392

Hülagu' dan önce giderek kale surlarını yıktırdı, silah yapım atölyl':.ıııı yaktırdı, kaledeki kitapları da çok düşük fiyatlarla sattı. Fakat şehir surları yıkılmadı. Çünkü şehirde yaşayan İbrahim lı l ı renciye adında biri H üsrevşah' a büyük miktarda para vererek "Ya k ı ı ı ı mızdaki Hısn-ı Ekrad' da Frenkler var, eğer şehir surları yıkılırsa lı;ı ll. onu savunamaz" dedi. H üsrevşah paraları aldı, fakat şehir surları ı ı ı ı ı yıkılmasını engellemedi. Hülagu, Humus hakimi M elik Eşref e d e kalı­ nin yıkı lmasını emretmişti, fakat Eşref şehir kendisinin olduğu iç iıı �· ı ıı. az bir kısmını yıktırdı. Dımaşk 'a gelince Tatarlar şehri can güvenl iği sözü vererek tcs l ı ı ı ı alınalarına rağmen cinayet v e yağınaya ses çıkarmadıl ar. Bunun

ı ı ; .�

rine Dımaşk kalesindekiler isyan bayrağı açtılar. Tatarlar da kalı- v ı kuşattılar. Şehir halkı kaledeki isyan sebebiyle çok şiddetli sı k ı ı ı ı ı yaşadı. Tatarlar ınancınıklar kurdular ve Cumad ilUla 'nın ortaları ı ı ı l.ı barış yoluyla teslim aldı l ar ve tamamen yağınaladı lar. Arkasından Ba' lebek üzerine yürüdüler ve kaleyi kuşatma alı ı ı ı. ı aldılar. Yine aynı yıl Tatarlar Meyafarıkayn üzerine yürüdüler. Onların l ı ı ı şehir üzerine yürüdüklerinden 656 ( I 2 5 8 ) yıl ı o l ayları anlatırken ı l · · söz edilmişti. Kuşatman ın devam ettiği sırada şehir halkının erz:ıl- ı tükenmiş, halk veba ve çarp ışmalar sebebiyle yok olımış; şehir haki ı ı ı ı Melik Kamil Muhammed b . Muzaffer Gazi d e bitip tükenme noklası na gelmiş ve savaşçıl arı çarpışmaktan aciz hale düşınüşler; son u ı ıd.ı Tatarlar şehri ele geçirerek Melik Kamil ' i öldürüp başını bir mızra}·' ; ı geçirerek orada burada dolaştı rdıktan sonra Cumadi lı1l a ' nın y i rı ı ı ı yedisinde Dımaşk' a getirmiş; davul zumalar eşliğinde şeh irde dola�ı ı np şehir tekrar Müslümanların eline geçineeye kadar bu başı Bab ı ı ' l Feradis ' te sergilemişlerdi. Dımaşk tekrar M üslüman l arın eline geçt i k ten sonra Melik Kami l ' in başı oradan alınarak Babu' l Feradis'td ı Meşhed-i Hüseyin ' e defnedildi. M elik Nasır Yusura gelince, Katya'da ordusundan ayrılıp Beni i:; rai l Çölü ' ne gelince nereye gideceği konusunda tereddüte düştü. Soıır;ı Hicaz'a doğru yola koyuldu. Hüseyin adında Kürt bir teberdarı vard ı


393

İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

Bu adam ona Hülagu 'ya gitmeyi telkin etti. Melik Nasır onun sözüne kandı ve Zeyra Gölü yakınlarında kamp kurdu. Hüseyin, Hülagu' nun naibi Ketbuga'ya giderek Nasır'ın bulunduğu yeri ihbar etti. Ketbuga hemen bir miktar asker sevk ederek onu tutuklatıp Aclun ' a getirdi. Aclun henüz teslim olmamıştı. Melik Nasır oradakilere kaleyi teslim etmelerini emretti, onlar da denileni yaptılar ve kale yıkıldı. B iraz önce Tatarların Ba' lebek' i kuşattıklarılll belirtmiştik. Tatarlar orasını Aclun'un teslim olmasından önce ele geçirdiler ve kaleyi yerle bir ettiler. M elik Nasır Yusuf teslim alındıktan sonra Ketbuga onu Hülagu 'ya gönderd i. Me lik Nasır önce Dımaşk ' a, oradan Hama'ya geldi . Humus hakimi Melik Eşref oradaydı. O ve Hama naibi Hüsrevşah onu karşı­ lamaya çıkıp birlikte Haleb'e geldiler. Melik Nasır onların ve halkın ahvalini görünce kederinden göz yaşı döktü. Sonra Ürdün'e gitti. Ora­ da onu Hü lagu karşıladı ve kendisini ülkesine iade edeceği sözü verdi. Bu arada Dımaşk halkı arasında Mısır ordusunun Tatarlada savaş­ mak için yola koyulduğu haberi yayı lınca, Hıristiyanlara karşı saldırı­ ya geçtiler. Çünkü Hıristiyanlar epey bir zamandır Müslüman lara şı tecavüzkar bir tavır almış, işyerlerine saldırmış ve

kar­

cam i lere g i r i p

içki içmişlerdi. M üslümanlar Ramazan ayının yirmi yedisinde onları yağmalayarak Meryem Kilisesi 'ni tahrip ettiler. Gerçekten biiyük kilise idi. 1 45

14'

bir

Dıınaşk i leri gelenleri bu sevinçli haberi alınca Fahrcddin Muhanını0d h. Yusuf b. Mahmud el-Kenci'yi Dımaşk Camii' nde öldürdüler. i lim clılindcıı olan bu adam. kötü kalpli bir Rafızi idi ve Tatarların safına geçm işti. Ayrıca i bn i Masekini, İ bni Nufeyl ve benzerlerini de

Tatar taraftarlarından

öldürdüler. Dımaşk'taki H ıristiyanlar oldukça şımarmış, Müslümanlara karşı taşkınlık

yapmış,

Tatarları

k i l iselerinde

ağırlamışlardı.

Hatta

b azıları

Hülagu'ya gidip ayrıcalık fermanı almış, bu fermanla Tuma Kapısı'ndan girip onu yükseğe asmış, H ıristiyanlığın daha yüce bir din olduğunu i l eri sürerek, Müslümanların dininin yok olacağını haykırmaya, insanl arın üzerine ve cami kapılarına şarap serprneye başlamışlar, Müslümanlar derin üzüntüye gark olmuşlardı. Yenilgi haberini alan Tatar yöneticilerin kaçınası üzerine halk H ıristiyanların evlerine saldırarak yağınalaınaya, ellerine geçirdiklerini


394

TÜRKLER HAKKINDA GÖ RD ÜKLER İ M VE DUYDUKLA R l M

Gerçekten d e Ramazan ayının yirmi beşinde Tatarlar Ayn Caluı ' ı : ı büyük bir yenilgi almışlardı. Çünkü Melik Muzaffer Kutuz Mısır o ı dusuyla Suriye 'ye yürümüştü ve yanında Hama hakimi Melik Mans ı ı ı Muhammed v e kardeşi Melik E fdal A l i d e vardı. Kutuz Mısır'd;ı ı ı yola çıktığında Ramazan ayının ilk gün leriydi. Ketbuga b u duru ıı ı ı ı öğrenince ordusuyla harekete geçmiş v e iki taraf sözü edilen tari l ı l l' karşı karşıya gelmişti. Çarpışma sırasında Ketbuga öldürülmüş w oğlu esir edi lm iş; sağ kalmayı başaran Tatarlar tepelere çekil mişlenl ı Fakat Müslümanlar onları takip ederek ortadan kaldırdılar. Sağ kalaıı lar doğuya doğru kaçtılar, fakat Kutuz onların peşinden birlikler sevk ett i . Bu sırada M elik Eşref M usa Tatarlarla birli kteydi. Hemen on laı dan ayrı l arak Kutuz'dan af d i l edi. Kutuz onu affedererek daha Ölll'l' elinde bulunan Humus ve civarını yine ona bıraktı. Kutuz, Dımaşk'a girdiğinde daha önce Tatarlardan yana tavır tak ı nan l arı astırdı . Asılan l ar arasında teberdar Kürt H üseyin de vard ı Çünkü M elik N asır'ın Tatarların eline düşmesine o sebep olmuştu. Kutuz, bu arada Haleb ' i Tatariara karşı koruması için de bir birl i k hazırladı ve Dımaşk ' ı n başına E mir A lemüddin Sencer e l-Halebi"yı geçirdi. B u kişi Aybek et-Türkmani' nin oğlu Ali 'nin atabeki idi. Kutuz, Suriye ' nin işlerini düzene soktuktan sonra Mısır'a doğrı ı yola koyuldu. Fakat bu arada Baybars el-Bundukdari, Ncemeddin cr Rumi' nin memluku Anas ve A l emüddin Sağanoğl u ile Kutuz' u ka l

toplamaya başladı. Yakubllerin kilisesini tahrip ettikten başka Merycı ı ı Kilisesi' n i de yaktılar. K i liseden geriye yalnızca bir yığın kül kaldı . B irçol, H ıristiyan öldürüldü, geri kalanları ise saklandı. O günlerde [Ayn Cal ı ı ı zaferinden önce] Hıristiyanlar Müslümanları dükkaniarına h a ç takmaya zorlamış, bunu yapmayanların dükkaniarını yakmış ve pazarı köprüdL· ı ı başlayarak Meryem Kilisesi 'nin bulunduğu sokağın sonuna kadar ol: ı ı ı kısmını ayırmış, böylece batı yönünde ortada kalan dükkanlar H ıristiyan dinini yüceltip, Müslümanlara ait olan ları kapatmışlardı. B u o lay Ramazan ayının yirmi ikinci günü (3 1 Ağustos 1 260) olmuştu. Müslüman kadılar

w

i l eri gelenler Dımaşk Kalesi'ne giderek durumu Tatariara şikayet etmiş, fak: ı l bir zılgıt da Tatarlardan yemişler, Hıristiyan papazı onl ardan üstün tutmu�. arkasından kırbaçlayarak Müslüman ları dışarı almışlardı . . .


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

395

!etme konusunda anlaşmıştı. Onun yanında bir fırsat kollayarak ilerli ­ yorlardı . Kutuz yalnız başına bir süre yürüyüp uzaklaştıktan sonra Anas yanına gelerek ondan birini affetmesini istedi. Kutuz onun iste­ ğini kabul etti. B unun üzerine Anas elini öpmek istiyormuş gibi yakla­ şıp kollarını tuttu. Baybars el-Bundukdari de gelip kılıcını salladı . Sonra üzerine atılıp attan aşağı düşürerek okla öldürdüler. Bu olay Zilkade ayının on yedisinde vukil buldu. Kutuz'un toplam iktidar sü­ resi on bir ay, on üç gündii. Baybars ve arkadaşları onu öldürdükten sonra sürükleyerek Salihiye 'deki otağa getirdiler. Onlar otağa geldiklerinde orada bulunan naib Farisüddin Aktay, "Onu hanginiz öldürdü?" d iye sordu. Baybars "Ben öldürdüm" deyin­ ce, Aktay, "Ya bond! Tahta geçip oturun ! " dedi . Baybars tahta oturdu . Sonra askerler ona sadakat yemini etmeye davet edildiler. Onlar da sadakat yemini ettiler. Baybars, kendisine Melik Kahir lakabını aldı. Fakat daha sonra "kahir"in uğursuz bir lakab olduğunu öğrenince onu Melik Zahir şeklinde değiştirdi. Baybars daha önce Kutuz ' dan Haleb ' i kendisine vermesini istemiş, fakat Kutuz onun b u talebini reddetmiş ve Allah ' ın takd ir ettiği şey başına gelmişti. Lülü 'nün oğlu olan M usul hakimi Melik Said halka kötü davrandı­ ğı için askerler ondan soğumuştu. Melik Said Tatarların Suriye'ye geri döndüklerini ve öncü birlik lerin Bire 'ye (Birecik) ulaştığını öğrenince onlara karşı bir ordu hazırladı . Fakat ordunun sayısı azdı. Emirler, ona böyle az sayıdaki bir orduyla Tatarların karşısına dikilmenin bir üıy­ dası olmayacağmı söyledilerse de, onları dinlemedi. Böylece emir-i meclis Sabı kuddin bu küçük orduy la B ire ' ye doğru h areket etti ve oraya yaklaştığında Tatarların saldırısına uğradı ve beraberinde bulu­ nanların tamamı öldürüldü. Diğer emirler bu olaydan dolayı Melik Said'e daha fazla öfkelendiler ve onu tutuklayarak sarayını yağmaladı­ lar. F akat hazinede çok az para vardı . Eğer paraları nereye sakladığını söylemezse işkence edeceklerini beli rttiler. Bunun üzerine Melik Said Babullah önündeki ağaçların altma gizlediği hazinenin yerini gösterdi. Orada elli bin Mısır dinarı buldular ve emirler arasında taksim ettiler. Sonra Melik Said ' i hapsettiler, fakat Tatarların önünden kaçınayı ba­ şaran askerler geri dönünce onu serbest bıraktılar.


396

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKL A R i r-. 1 Tatarlar bu yılın sonunda Haleb ' e geldiler ve şehri ele geçin.: ı d,

yağmaladıktan sonra halkı dışarı çıkarıp kılıçtan geçirdiler. Tataıl . ı ı daha sonra H a m a ve Humus üzerine yürüdüler. Fakat Hama açıkları ı ı d a bir gün kaldıktan sonra Farniye'ye doğru gittiler. 659 yılı ( 1 260/61 ) : M elik Zahir Baybars, Alaeddin B undukdar komutasındaki bir uı duyu Dımaşk hakimi Alemüddin Sencer üzerine sevk etti. Bu orı l ı ı Dımaşk ' a yaklaşınca Alemüddin onları karşılamaya çıktı. Hama \ ı' H umus hakimleri de o sırada Dımaşk'ta olmalarına rağmen Alemiıd din'in yanında yer almadılar. Şehir açıklarında vukfı bulan çarpı �ıı ı:ı Alemüddin ' in yenilgisiyle sonuçlandı. Dımaşk kalesine dönen A k müddin aynı gece Ba' lebek taraflarına kaçtıysa da yakalanıp Mısı r ' . ı getirildi. Önce tutuklandı, fakat arkasından serbest bırakıldı. Böykrl' Dımaşk Baybars ' ın eline geçmiş oldu. Dımaşk' ta, bütün Suriyc 'ık . H ama, Haleb ve Humus ' ta hutbe onun adına okutulmaya başlandı. H ülagu, Ayn Calut ve H umus mağlubiyetlerini haber alınca Nas ı ı Yusuf ve kardeşi Zahir Gazi'yi huzuruna çağırtıp "Sen bana

Suri yı·

ordusunun sana bağlı olduğunu söyleyip ben i kandırdın ve Moğo l l ; ı ı öldürüldü" dedi. Nasır ş u cevabı verdi : "Eğer ben Suriye'de olsayd ı ı ı ı . kimse senin askerine karşı kılıç çekmezdi. Tebriz'de bulunan bir k i � ı Suriye'ye nasıl hükmedebilir?" Bunun üzerine Hülagu onun, kardı:� ı nin ve beraberlerinde bulunan askerlerin öldürülmelerini emretti . Bu Nasır, babası Aziz'in ölümünden sonra henüz yedi yaşındaylm ı Haleb tahtına çıkmış, fakat yönetim ninesi Dayfe Hatun 'un elinde

ol

muştu. Nasır, daha sonra H arran, Roha, Rakka, Re' slılayn ve civarını dı· geçirmiş; arkasından Humus, Dımaşk, Ba' lebek, Ağvar ve Gazzc'yı· kadar olan sahil şeridini hakimiyet altına almış; gücü son derece artmı �. M ısır ordusunu mağlup etmiş, hatta Mısır'da hutbc onun adına okut ı ı l muştu. Mutfağında her gün dört yüz koyun kesilirdi. Kurduğu sofralar son derece ihtişamlıydı. Fakat son derece yutka yürekliydi ve onun hıı hali ülke güvenliğini tehlikeye atmış; yollar güvenli olmaktan çıkmı�t ı Öyle ki Dımaşk'tan Hama veya Humus'a gidenler, ancak askerlcri ı ı refakatinde seyahat edebiliyorlardı. Arapların v e Türkmenlerin eşkıyalıvı had saflıaya varmış, artık evlere tecavüz etmeye başlamışlardı. Bir kal ıl


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

397

huzuruna getirildiğinde "Sağ bir insan ölü bir insandan daha iyidir" der ve onu serbest bırakırdı. 662 yılı ( 1 263/64): Eşkeri3 46 hükümdan İzzeddin Keykavus ' u tutuklattı . Olay şöyle oldu : İzzeddin Keykavus ' la kardeşi arasında anlaşmazlık ç ıkınca, Keykavus kaçmak zorunda kalmış ve kardeşi Rükneddin Kılıç Arslan tek başına Anadolu sultanı olmuştu . Keykavus Konstantiniyye ' ye sığınmış, Eşkeri kralı ona ve beraberindeki beylere bir süre iyi dav­ ranmı ştı . Fakat Keykavus ' un yanındaki beyler krala suikast tertip ierne kararı alınca, sırları ortaya çıktı, hepsi tutuklandı, İzzeddin Keykavus bir kaleye hapsedi ldi, diğerlerinin ise gözlerine mil çeki ldi. 663 yılı ( 1 264/65): Melik Zahir Baybars kalabal ık bir orduyla sah il şeridindeki Frenk­ ler üzerine yürüdü ve Cümadi lfıla'nın dokuzuncu günü Kaysariye şehrini kuşatma altma alarak, altı gün sonra fethetti. Olay, bu ayın ortalarında vuklı buldu. B aybars kalenin yıkılmasını emretti, sonra Arsuf' a34 7 gelerek Cumadilahire ayı içinde orayı da zaptetti . Cumadilahire 'nin on dokuzuncu günü Hülagu öldü. Öldüğü sırada Meraga'nı n bir köyünde bulunuyordu. İktidar süresi yaklaşık yirmi yıldır. Geride on beş erkek çocuk bıraktı. O öldükten sonra ta hta oğ l u Abaga-han geçti. Horasan bölgesi, başşehri, sancağı, Bi l ad-ı ( \:bel olarak bi linen Irak-ı Acem ve başşehri I sfahan, Irak-ı Arab ve başşehri Bağdat, Azerbaycan bölgesi ve başşehri Tebriz, Huzistan bölgesi ve başşehri Tüster (ki halk ona Tüşter derdi), Fars bölgesi ve başşdı ri Şiraz, Diyar-ı Bekir ve başkenti Musul, Anadolu bölgesi ve başkenti Konya ve b u geniş coğrafyada adları çok fazla öneme çıkmamış diğer şehirler babasından ona kalan topraklardı. 664 yılı ( 1 265/66): M elik Zahir Baybars, Suriye tarafına giderek sahil şeridine bir ordu sevk etti. Orada bazı hisariarı fethettikten sonra Şaban ayının sekizin·'4h Bizans. 347

Deniz sahilinde Kaysariye i le Yafa arasında kalan bir şehir.


398

TÜ RKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R l M

d e Safed'i kuşatma aletleriyle abluka altına aldı. Ordunun surl:ı ı .ı atılmasıyla birlikte Müslümanlar pek çok ölü ve yaralı verdiler. Sıı nunda şehir barış yoluyla aynı ayın on dokuzunda ele geçirildi. Bay bars kaledekilerin tamamını kılıçtan geçirttti. Sonra Dımaşk' a

gı.:l ı l '

daha büyük bir ordu sevk etti ve bu orduyu Hama biikimi Melik M a ı ı sur' la birlikte Ermeniterin yaşadıkları topraklara gönderdi.

Ord ı ı

Zilkade ayında Sis'e [Kozan] geldi. O sırada S i s hakimi olan Hct ı ı ı ı ı geçitleri piyade v e mancınıklarla takviye etmiş ve oğlunu d a Müs l ii manlara karşı direnmesi için buradaki askerlerin başına komutan ola rak atamıştı . Fakat İslam askerleri onları sürülmüş tarlaya çevirip, lııı kısmını öldürdü, bir kısmını esir aldı. Esir alınanlar arasında Leoıı l ı Hetum d a vardı . İslam orduları daha sonra Sis bölgesine yayıhıra l, Amudeyn kalesini ele geçirip içindeki savaşçıları öldürdüler ve büy ii� ganimetlerle geri döndüler. Melik Zahir Baybars bu fetih habcri ı ı ı alınca Dımaş k ' tan Hama'ya geldi v e oradan Farniye'ye geçerek ordıı sunu karşıladı. Aralarında Leon ' un da bulunduğu esirlerin tes l i ı ı ı edilmesini emretti . Arkasından Karak yoluyla Mısır'a döndü, fa k:ıı yolda Zeyra Gölü sahilinde atından düştü ve hacağı kırıldı. Bu yüzdl' ı ı tahtırevanla Kal' atu' l Cebe l ' e götürüldü. Yine aynı yıl Melik Zahir Baybars seferden dönen ordusunu kar�ı lamak için Kara 'ya348 geldi ve burada yaşayanların yağmalanmasııı ı . önde gelen kişilerin öldürülmesini emretti. Çünkü b urada yaşayanlaı Hıristiyandı ve Müslüman çocuklarını çalarak gizlice Frenklere sal ı yorlardı. Bu defa B aybars onların çocuklarını toplattı ve bunlar M ı sır'da Türkler arasında büyüdüler; kimisi asker, kimisi emir oldu. 665 yıh ( 1 2 66/67): Melik Zahir Baybars Safed ' i düzene sokmak için Suriye'ye gitti

w

Dımaşk'ta beş gün kaldı. O sıralarda Tatarların Suriye'ye yaklaşmas ı üzerine halk endişeye kapılmıştı, fakat daha sonra onl arın gerisin geri ­ y e döndükleri haberi gelince B aybars d a M ısır' a geri döndü.

348

D ımaşk ile I-J umus arasında bir kasaba.


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

399

Yine bu yıl Tatar hükümdarları arasında en büyüklerinden olan Berke-han öldü. Berke-han Müslüman olmuştu ve başkenti Saray şeh­ riydi. Ondan sonra tahta amcasının oğlu Mengü Temür b. Togan geçti. 666 yılı (1 267/68): Cümadilahire ' nin başlarında Melik Zahir Baybars kalabalık bir or­ duyla Suriye'ye giderek aynı ayın ortalarına doğru Yafa'yı Frenklerin elinden yolup aldı. Arkasından Ramazan ayının i lk günlerinde Antak­ ya'ya geldi ve aynı ayın dördüne rastlayan Cumartesi günü şehri ele geçirdi. Pek çok kişi esir alındı. Antakya, Kont Bohemund 'un elin­ deydi. Trablus da ona bağlıydı ve Antakya fethedildiğinde ken disi Trablus' taydı. Baybars, Ramazan ayının on birinci günü de Bağras 'ı fethetti. Zaten B ağras halkı Antakya Müslüman l arın eline geçtiğinde kaleyi boşaltarak kaçıp gitmişti. Şevval ayında Melik Zahir B aybars ' la Sis hakimi Hetum arasında bir barış anlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre Tatariann Haleb' i kuşattıkla­ rında ele geçirdikleri Sunkur el-Aşkar teslim edilecekti. Çünkü Hülagu burayı fethettiğinde Behisna, Derbesak, Merzüban ve Ragban da teslim olmuş, Sis hakimi Abaga-han'ın huzuruna girerek ondan Sunkur el­ Aşkar'ı istemiş, o da bu isteği kabul etmişti. Böylece Sunkur el-Aşkar hün·iyetine kavuşarak Baybars'ın hizmetine girdi. Müslümanlar da Be­ hisna dışında kalan toprakları ele geçirmiş oldular. Anlaşmadan sonrıı Baybaı·s Sis hakimi Leon ' u serbest bırakıp Mısır'a doğru yola koyuldu. Aynı yıl Muinüddin Pervane, kendisiyle birlikte Anadolu' dıı kulun Tatarlada Rum sultanı Rükneddin Kılıç Arslan ' ın öldürülmesi konu­ sunda an laştı. Bunun üzerine Tatarlar Rükneddin'i boğarak öldürdük­ ten sonra Pervane onun dört yaşındaki oğlu Gıyaseddin ' i tahta kotard ı. 668 yıh ( 1 269170): Melik Zahir B aybaı·s Akka'ya bir sefer düzenledikten sonra Dı­ ınaşk'a, oradan da Haına'ya döndü. Sonra İsınaililerin elinde bulunan toprak lara bir sefer teıiipledi. Sonra Hama'ya oradan da Mısır'a döndü. Aynı yıl Mengü Temür'le Bizans hükümdan arasında bir anlaş­ mazlık başgösterdi . Mengü Temür Bizans üzerine bir ordu sevk etti. Bu ordu Anadolu sultanı olduğu halde hapiste tutulan İ zzeddin Kay-


TÜRKL E R HAKKINDA

400

GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R i lVI

kavus b . Keyhüsrev' in bulunduğu kaleyi ele geçirip onu kurtardı

vt·

ailesiyle birlikte Mengü Temür' e getirdi. İzzeddin 677 ( 1 278/79) y ı !ında vefat ettiği tarihe kadar burada kaldı. Onun ölümünden soıı ı ; ı oğlu Mesud Anadolu'ya dönerek sultan oldu. 669 yılı (1270/7 1): M el ik Zahir Baybars, Şaban ayımn dokuzunda Hısn-ı Ekrad ' a gck rek sıkı bir şekilde muhasara etti ve şiddetl i çarpışmalardan sonra ayı ı ı ayın yirmi dördünde barış yoluyla kaleyi ele geçirdi . Ondan sonra

Ak

kar kalesini kuşattı v e zaptetti. Şevval ayında İsmai lilerio elinde bulıı nan Alika kalesini zaptetti. Arkasından Zilkade ayının i kisinde Kari ı ı kalesini barış yoluyla ele geçirip yıktırdıktan sonra Mısır'a döndü. Yine aynı yıl K ı br ı s ' ı fethetmek için gemiler gönderdi, fakat genı ı l eri Limason liman ı nda battı ve Frenkler gemilerde bul unan Müsl ii manlan esir aldılar. B aybars yeni yernilerin yapılmasını emretti vt· kısa sürede öncekinden iki misli miktarda gemi yapıldı. Aynı yıl Sis hakimi H etum vefat etti. Ondan boşalan yeri daha öıı ce Müslümanların esir ettiği oğlu Leon aldı . 670 yılı ( 1 2 7 1 172): Baybars Dımaşk'ta iken Tatarlar Ayntab ' a [Antep], arkasından Ra· vac 3 49 ve Farniye yakınlarındaki Kamiton'a saldırdılar ve geri döndüler. Bunun üzerine B aybars Mısır' dan takviye istedi. Takviye kuvvet k-ı gelince Haleb'e gitti, fakat sonra CumadiliWi'nın üçünde Mısır'a döndii. sonra da tekrar Suriye'ye gitti. 671 yılı (1 272/73): Tatarlar B ire'ye gelerek kaleye karşı mancınıklar kurdular ve şehri dövmeye başladılar. Baybaı·s onların üzerine yürüyerek Fıraf ı ge<; rnek istedi ve Tatarların engellemelerine rağmen nehri geçip onl a ıı mağlup etti. Tatarlar B ire 'den uzaklaştılar ve kuşatma aletlerini dl' olduğu gibi bıraktılar. Baybars CumadilfıHi'nın yirmi beşinde Mısır'a geri döndü.

349

Hale b ' in batısında yer alan bir köy.


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

40 1

Aynı y ı l B aybars ' ın askerleri İsmaililerin elinde bulunan Kehf, Munayka ve Kadmus kalelerini ele geçirdiler. Yine aynı yıl Baybaı·s Şeyh Hıdır'ı 3 5 0 tutukiattı ve ölünceye kadar Mısır' da bir h isarda göz hapsinde tuttu. Bu Şeyh H ıdır onun katında en yüksek mevkie yükselmişti . B aybars onun Suriye ve Mısır'daki nüfuzunu k ırdı. 672-674 (1 272/74) yıla: Tatarl arın Suriye 'ye doğru ilededikleri haberleri gelince halk endi­ şelendi. Baybars Sis bölgesine yöneldi ve ganimet toplayarak Dı­ ınaşk' a dönüp y ı l sonuna kadar orada kaldı. Tatarlar B ire ( Birecik) önlerine geldiler. Başlarında Aktay adında bir kumandan vard ı . O sırada Dımaşk ' ta bulunan Baybars Bire 'ye doğru yola koyuldu. Tatarlar onun gelmekte olduğunu haber a lınca geri çekildiler. ·'�� İ bni Tagrıberdi: "Sultan, l'ı71 yılının Şevval ay ı n ı n on ikinci günü ( 2 Mayıs 1 273) Şeyh Hıdır ' ı kaleye çağırtıp, huzuruna kabul etti. Bu Şeyh Hıdır. Zahir

Camii yakını ndaki Hüseyııiyye Zaviyesi 'nin sahibidir. Sultanın huzurunda fakir insanlardan oluşan bazı kişiler de vardı. Bunlar şeyhi hoş olmayan fii lieri i şlemekle suçladılar. Şeyh 'le onlar arasındaki tartışmalar uzadı. Şeyhi pis işler yapmakla itharn ederek (oğlancılık ve zina gibi) fıiller isnat ettiler. Bunun üzerine Sultan Baybars şeybin tutuklanmasını emretti . Bu şeyh, sultan nezdinde önemli bir yere sahipti. Öyle ki her Cuma günü bir veya iki delh onun yan ına uğrar, oturup sohbet eder, şakalaşır, ona dua eder ve bazı seferlerde onunla birlikte giderdi. Sultan ne zaman bir yeri fethetse ona bir miktar yer ve bolca ulufe verirdi . Böylece şeyh ülkenin her yerinde istediğini yapar, hiçbir vali de ona engel olmazdı. Hatta bir defasında Kumame Kilisesi ' ne girmiş ve rabibi kendi elleriyle kesmiş, şakirtleri de kiliseyi yağmalamı şlardı. Sonra Dımaş k ' taki Yahudi havrasma saldırıp yağmalamış, çok miktarda mal kaldırmış, orayı camiye çevirmiş, sofra kurup halka yemek dağıtmış ve sufi ayini tertiplenıişti. İ skenderiye'deki büyük Hıristiyan kilisesine girip yağmalamış, camiye çevirmiş. oraya Medresetü' l Hadra adını vermiş ve bakımı için devlet hazinesinden büyük meblağ ayırınıştı. Sultan Baybars onun için Kahire dışında Hüseyniyye Zaviyesi ' n i yaptırmış, vakıf tahsis etmiş v e bitişiğİndeki araziyi vermişti. Yine onun için Hüseyniye Cam i i ' n i yaptırmıştı." (En-Niicumu 'z-Ziihire, s. 5 1 -52)


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLi\ H ı � ı

402

B aybars, Ramazan ayının on beşinde Mısır ' dan hareket ederek ı l . ı l eb ' e , oradan d a Göksu 'ya, oradan Ebülisteyn ' e [Elbistan] geldi . O ı ; ı d a başlarında Tatavun adlı komutanın bulunduğu bir grup Tat; ı ı karşı laştı . İ k i taraf Zilkade ayının onuna tekab ül eden Cuma

lıı

gıııııı

Ebülisteyn ' de karşı karşıya geldi. Çarpışma Tatarların yenilgi s ı y l ı sonuçlandı. Kumandanları Tatavun ve diğer beyler öldürüldü.

Pek ,. , , ı.

esir alındı. Esir alınanlar arasında Seyfeddin Kapçak ve Seyfcdı l ı ı ı Sel lar da vardı. B aybars bu işi bitirdikten sonra Kayseri ' ye gelip istila etti. O sı ı : ı ı L ı Anadolu'nun başında M uinüddin Pervane vardı. Pervane, B aybaı.·; L ı gizli gizli yazış ıyordu. Baybars Kayseri 'ye geldiğinde bu Pervanl' ' ı ı ı ı ı gel ip huzurunda hazır-ı nazır olacağını zannediyordu. Ama i\ l l . ı ı ı onun helak olmasını murat ettiği için Pervane gelmedi. Bayban.; yı·ı l ı gün Kayseri ' de Pervane 'yi bekledi v e bu müddet zarfmda hutbc oı ı ı ı ı ı adına okutu ldu. Baybars, Zi lhicce ' nin o n ikinci günü oradan ayrı l ı l ı Ordusu şiddetli bir erzak sıkıntı sına düştü v e atları nın büyük kıs1 1 ı ı ı ı ı kaybetti. H arım ' a gelip bir ay orada kal dılar. Abaga-han b u durı ı ı ı ı ı ı öğrenince büyük bir orduyla harekete geçti . Bu ordu Ebülistcy ı ı , kadar geldi . Etrafı yağmalayıp, yakıp yıktıktan ve katli amlar scr�• ı l ı dikten sonra Ordu 'ya doğru yola koyuldu. Abaga-han ' ın yanında

Mıı

inüddin Pervane de vardı. Ordu'ya gelince Pervane 'nin v e yanıııd : ı l ı otuz kadar has adamı ve memlukunun öldürülmesini emretti. 1 ı ı ı ı ı yerine getiri ldi . 676 yılı ( 1 277/78): Melik Zahir Baybars Muharrem ayının yirmi yedisinde Suriyl' · ı ı , Kasru ' l Eblak ' a indiğinde ecel ona orada yetişti. Ölümüyle ilgi l i

si ıv

lentiler birbirinden farklıdır. Söylendiğine göre içtiği kımıza karı�l ı r ı lan zehir sebebiyle ölmüştür. H azindar3 5 1 lakabıyla bi linen naibi l kı l reddin Beylik adındaki memluku onun ölümünü gizledi v e ı l ı maşk'taki türbesi tamamlanıncaya kadar onu kalede tuttu. Sonra giıl ı ı rüp türbeye defnetti. Arkasından orduyla v e tahtırevaula b irlikte lı:ı ı ı ket etti. Amacı, çevreye tahtırevanda sultanın b ulunduğu intih:ı�; ı ı ı ı

351

Sultanın veya emirin hazinesinden sorumlu memur.


i SLAM TARi HiNDE TÜRKLER

403

vermekti . Melik Zahir Baybars askerlere Melik Said unvanıyla bilinen oğlu Berke 'yi halefi olarak belirlediğini bildirmi şti . Beyl ik, ordu ve hazineyle birlikte Kal ' atu ' l Cebel ' de Melik Said ' e geldi ve o an B ay­ hars ' ın öldüğü anlaşıldı. Baybars ' ın saltanat süresi on yedi yıl. iki ay ve on gündür. Saltanatı boyunca pek çok fetihler yaptı . Kıpçak ası llı­ dır. Ben onun Burcoğlu oymağından olduğunu işitmiştim. Mavi gözlü, csmerceydi. Gür sesliydi. Köle taeiri bir başka memlukla birli kte onu l-Iama'da Melik M ansur Muhammed' e getirmiş, mel ik onlardan birini, yani B aybars ' ı beğenmemiş, bunun üzerine Melik Salih Eyyub 'un ınemluku Aytekin Bunduktar onu satın almış, daha sonra Melik Salih onu Aytekin ' den satın almıştı. Bu yüzden hutbede adı Baybars es­ Salih! diye okunur, kestirdiği sikkelerde de adı Baybars es-Salihi şek­ li nde yazıl ırdı. Me lik Said Berke bu yılın Rebiulevvel ayının ilk günlerinde M ısır ve Suriye 'de hükümdarlık etti. Hazindar Beylik de onun naibi idi, l akat bu saltanat Berke ve Beylik için uzun sürmedi . Çünkü Beylik kısa süre sonra öldü. Normal eceliyle öldüğü söylenir, ama zehirlene­ rck öldürüldüğü de söylenir. Doğrusunu Al lah bil ir. Ondan sonra sal­ Ianat naibi olarak Şemseddin Farıkani tayin edi ldi. Bir süre sonra Me­ lik Said sapıttı ve gençleri tecrübel i yaşlılara karşı tercih etmeye baş­ ladı. Çevresindeki yaşlı emirleri uzaklaştırdı. Sunkur el-Aşkar ve Bu­ sayri 'yi tutukladı; bir süre sonra serbest bıraktı. Bunun üzerine yaşlı emirlerin ona karşı niyetleri değişti ve bu durum 677 ( 1 278/79) yı l ı n a kadar devam etti. Melik Said ordusuyla birli kte Suriye 'ye gidip Dımaşk'a vard ığında ordusunu Kalavun 'un kamutasında Sis üzerine gönderdi. Hama haki ­ ınini de ona kattı . Onlar Sis'e saldırıp yağmaladıktan sonra Dımaşk'a döndüler, fakat Dı maşk 'a dönerken Melik Said'i hal ' etme konusunda anlaştılar ve Dımaşk'a doğru yürüdüler, ama şehre girmediler. Melik Said onlara adam gönderdi, dinlemediler. An nesini gönderdi , yüzüne hakmadılar. Bunun üzerine Melik Said onlardan önce M ı sır'a döndü ve Kal ' atu'l Cebel' e çıktı. O yıl öyle bitti. Aynı yıl İzzeddin Keykavus, Tatar [Altın Orda] hanı Mengü Te­ ınür 'ün yanında, Saray şehrinde hayatını kaybetti. İzzeddin, geride


404

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKL!\ H I M

M esud adında b ir oğul bırakmıştı. Mengü Ternur onu ba lı:ı,ı Keykavus ' un hanımıyla evlendirrnek istedi. B un un üzerine Mcsı ı ı l kaçarak Anadolu'ya geldi, oradan d a Abaga-han' ın huzuruna getiri l d ı Abaga-han ona iyi davrandı v e Sivas, Erzincan v e Erzurum'u

ı ı ı ııı

verdi. Böylece bu topraklar Mesud b. İzzeddin' e geçmiş oldu. Aııaı l ı ı lu, Mesud'un yurdu olarak anılmaya başlandı, ama b u sadece gösh" ı ınciikti ve Mesud Anadolu Selçuklularının en son sultanıydı. 678 yılı ( 1 279/80): Melik Said B erke'ye isyan eden askerler Rebiulevvel ayında �l ı sır' a gelip sultanı Kal' atu ' 1 Cebel' de kuşatma altına aldılar. Su l l ;ı ı ı ı ı ı yanında olan emirlerin bir çoğu da onlara katıl dı. Daha sonra ka kılı­ kiler tek tek kaçıp kuşatmacıl ara katılmaya başladılar. Bunu gii ı c ı ı Melik Said, tahttan feragat etmeyi kabul etti ve buna karşılık Kanı k ı ı ı kendisine verilmesini istedi . isteği kabul edildi v e kaleden inerek H e biulevvel ayında bir miktar askerle birlikte Karak ' a gönderildi. M elik Said Karak 'a gönderil dikten sonra önde gelen emirler 1 !;1 1 bars ' ın oğlu Bedreddin Sülem i ş ' i tahta çıkarmaya karar verdiler. I I L- ı ı ı ı : yedi yaşında olan Sülemiş'e Adi l lakabı verildi. Sonra adına hutbc

ıık ı ı

tularak sikke kestiri ldi. Seyfeddi n Kalavun da ordu atabeyi olarak l a y u ı edildi. Kalavun, Sunkur el-Aşkar'ı sultanın Suriye naibi olarak atad ı . Kalavun, ordu M el i k Said Berke'ye i syan edince onun Dı maşk ' ı . ı l· ı naibi İzzeddin Aydem ir' i tutuklanmış, onun yerine Aydemir Akkıı� · ı ı geç i rmiş, fakat Sunkur el-Aşkar Dı maşk 'a geli nce onu Haleb nai b l ı ı • ı n e atamış, bu arada Recep ayının yirmi ikisine rastlayan Pazar g,i"u ı ı l Melik Mansur Kalavun Sülem i ş ' i tahttan indirerek başa geçmişti . 1' ' Melik Mansur Kalavun, Said Berke'ye Karak' ı vermişti. Said l k ı ke Karak 'a geldikten kısa süre sonra öldü. Cesedi Dımaşk' a getiıı l ı p babasının türbesine defnedildi . Said Berke vefat edince Karak'ta l ı ı ı lunanlar onun yerine kardeşi Ncemeddin Hıdır' ı geçirdiler v e M d ı l, Mesud lakabı verdiler. '52

Çünkü Sülemiş henüz yedi yaşındaydı ve beyler toplanarak Kalavun'uıı ı : ı l ı ı . ı çıkarılması konusunda anlaştılar. Böylece Kalavun, beylerin i z n i v e lı i l p ı •ıl dahilinde çocuk yaştaki sultanı tahttan indirdi.


ISLAM TARİHİNDE TÜRKLER

405

679 yılı ( 1 280/8 1 ) : Suriye n a i b i S unkur el-Aşkar fazla güçlenince Melik Mansur Kala­ vun Mısır ordusunu Alemüddin Sencer, Bedreddin Bektaş ve Bedı ed­ din Aydemirl ' n i n komutasında Suriye üzerine gönderdi. Sunkur el­ Aşkar onları Suriye ordusuyla Dımaşk açıklarında karşıladı. İki taraf Safer ayın ı n on dokuzunda karşı karşıya geldi. Savaş Suriye! i leri n yenilgisiyle sonuçlandı ve M ısır ordusu onların ağırl ıkları nı yağmala­

dı. Kalavun, gtılamı S ilahdar353 Laç i n ' i Dımaşk kalesine naibi ol arak atamı ş, Sunkur el -Aşkar Suriye ' de iktidara gelince onu hapsetm iş,

onun kaçıp gitmesi üzerine serbest bırakılmı ştı . Keza Sun k uı tarafı n ­ dan hapsedi lmiş olan v e Çalık154 lakabıyla b i l i nen Baybaı-s cl-I Ialebl de serbest bırakı lmıştı . Sunkur'un kaçıp gitmesinden sonra Suriye tahtına H üsanı cddin ei-Mansurl getirildi. Sunkur ei-A�kar ise Ralı ­ be 'ye gelerek /\baga-han ' a mek tup gönderip onu S uriye 'yi fcthetmeye teşvik e tti. Arapların rc ısı İ sa b. M ühenna da bu çarpışmalar sırasında Sun­ kur'la birlikteydi. Sunkur mektubunda buna değinerek onun da kendi yanında olacağın ı belirtti. S unkur, daha sonra Rahbe 'den Sılıyon ve c ivarındaki ycrle�im birimlerine geçerek ele geçirdi ve sal tanatını burada sü rdürdii. Melik Mansur Kalavun Mısır' dan hareket ederek Gazze ' ye geldi. B u arada Tatarlar da H a leb 'e gelmişlerdi ; fakat çevreyi yağmalayıp geri döndükleri için sultan da M ı sır' a döndü. Kalavun'un nıemluklarından H ı sı1-1 Ekrad naibi Balahan Tabbahl, Tatarların I lale b ' e geldik leri sırada bozgun ç ıkaran Markab halkını cezalandırmak için sultandan izin istedi. Sultan gerekl i izni verdi kten sonra B alahan kalelerden asker topl ayarak M arkab üzerine yürüdü. Fakat Müslümanlar bozulup kaçtı lar ve Frenkler de Markab ' dan aşağı inerek Müslümanların k imini öldürdüler, kimini esir aldılar. ·�

Sultanın veya emirin si lahlarını taşıyan� silahaneyi ve ona bağh biriınieri teftiş eden memur.

\q

Çalık aslında Avşarların bir kol unun adıdır ve kelinıe aniarnı itibariyle kavgacı, saldırgan demektir. At için kullamlclığında huysuz an lam ı i fade eder.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKL /\ H I [I.I

406

680 yılı (1281182) : Recep ayında Müslümanlada Tatarlar arasında Humus açıkları ı ı ı l.ı büyük bir çarpışma meydana geldi. Hülagu 'nun oğlu Abaga ordusı ı y l . ı Suriye üzerine yürümüş, kendisi Rahbe 'ye giderken orduyu kank · . i Mengü-temür kamutasında Humus'a göndermişti. Burada vukü b ı ı l . ı ı ı çarpışma M ü s lümanların merkez v e sağ kanadının zaferiyle sonu�· l : ı ı ı dı . Çarpışmadan sonra Müslümanlar Tatarların peşine düşerek kı l ı ,· ı . ı ı ı geçirmeye ve esir almaya başladılar. Fakat M üslüman ların sol kan:ıı l ı gevşek davrandı v e yeni ldi. Bi r k ı smı Dımaşk'a doğru kaçtı. Tat:ıı l . ı ı onların peşine düşerek H umus'un aşağı tarafına geldiler ve pek ,·ı ıl-. Müslümanı kılıçtan geçirdiler, ama ordularının mağlup olduğunu

lı.ı

ber al ınca yenilmiş vaziyette kaçmaya başladılar. Bu defa Müsli.i ı ı ı : ı ı ı lar onların peşine düşerek kılıçtan geçirdiler, bir kısmını da esir : ı l ı l ı lar. Tatar ordusu seksen b i n kişiydi v e bunun elli bini Moğol 'du. "- . ı lanı başka halklardandı. Abaga-han Ram le 'de bu yenilgiyi öğren i ı ıı ı · , perişan vaziyette kuşatmayı kal d ı rarak çekip gitt i . B u büyük zafer münasebetiyle bütün i.i l ke süslendi ve çeşitli i'ı l k t· ! ere mektuplar gönderildi. M engü-temür, Cizre'de Humus yenilgisinin kederiyle hayatını k : ı \ betti. 681 yılı (1 282/83): H ülagu 'nun oğlu Abaga-han ö ldü. Söylendiğine göre H emeda ıı ' t l. ı zehirlcncrek ö ld ürülmüş. Top lam saltanat süresi on yedi küsur y ı l d ı ı Arkada Argun ve Keyhatu adındaki i k i oğlu bırak m ı ş tı. Abaga-haı ı · ı ı ı öl ümü üzerine tahta kardeşi Ahmed çıktı. Asıl adı Tekudar'dı, tahta ç ı k tıktan sonra Müslüman oldu v e Ahmed adını aldı.

ı:ı k ; ı l

Aynı yı l Tatar ham Ahmed tarafından Şeyh Kudbuddin Mahıııııd eş-Ş irazl elçi o larak Melik Mansur Kalavun'a geldi. Sultan el ç i l ı l heyeti ni koruma altına aldırdığı için kimse onlara yaklaşamadı. < i l' tirdi k leri mektupta Ahmed' in M üslüman olduğu, Müs lüman la ı l . ı Tatarlar arasında barış yapı lması isteniyordu. Fakat olumlu b ir ccv;q ı veri l medi.


iSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

407

Yine aynı yıl kuzey Tatarlarının (Altın Orda) ham Mengü Temür b. Togan öldü. Yerine kardeşi Nadan Menku b . Togan geçti ve Saray şehrinde tahta çıktı. Abaga oğlu Argun, amcası Tekudar yani Ahmed-han' a karşı Hora­ san ' da isyan bayrağı açtı, fakat savaşı kaybetti ve esir düştü . Hanımla­ rı sultandan Argun'u serbest bırakmasını ve Horasan 'ı ona bırakması­ nı i stediler, fakat sultan olumlu cevap vermed i . Bu arada Müslüman olduğu ve kendilerini de İslam'ı kabul etmeye zorladığı i ç in M oğoll a­ rın Ah med-han ' a karşı tavırları değişmişti . Bu yüzden onu öldürmeyi kararaştırdılar ve Argun' un hapis tutulduğu yere giderek onu serbest bırakıp, hanın naibi Alinak ' ı yakalayıp öldürdüler. Sonra saray üzerine yürüdüler. Sultan Ahmed kaçarken yakalanıp öldürüldü ve Argun-han tahta çıktı. Bu olay, Cumadi lUla ayında vuku buldu. Aynı yıl Argun-han, Pervane tarafından babasını öldürdükten sonra tahta ç ıkarttığı çocuk yaştaki Anadolu sultanını katlettirdi . Çocuğun adı Gıyaseddin Keyhüsrev b. Rükneddin Kılıç Arslan b. Keyhüsrev b. Keykubad'dı. Argun-han, Gıyaseddin'in yerine İzzeddin Keykavus 'un oğlu M esud ' u çıkardı. Mesud' un saltanatı 708 ( 1 308/ 1 309) yılına kadar devam etti. Mesud, son Anadolu Selçuklu sultanıydı. Şeceresi söyledir: Mesud b. Keykavus b. Keyhüsrev b. Keykubad b. Keyhüsrev b. Kılıç Arslan b. Mesud b. Kılıç Arslan b. Süleyman b. Kutalmış b. Arslan b. Beygu b. Selçuk. Söylendiğine göre Tatarların ardı arkası kesil meyen isteklerinden bıktığı için zehir içerek ölmüştür. Argun-han, oğulları Gazan ve Harbende ' y i Horasan ' a vali olarak tayin ederek, Nevruz adında birini atabek olarak atad ı . B izans kralı Mikail öldü. Yerine Ducas geçti. 684 yıh (1 285/86): Sultan Kalavun, Dımaşk ' a geldikten sonra Mısır ve Suriye ordula­ rıyla Rebiülcvvel ayının i lk günlerinde Markab kalesi önüne geldi. Bu kale H ospitalier şovalyelerinin el indeydi ve son derece muhkem ve yüksek bir kaleydi . Geçmişte hiçbir hükümdar onu fethetmeyi dene­ memi şti . Müslüman ordusu i lerleyince önce taş ustaları delikler açtı­ lar. Sonra bu delikiere büyüklü küçüklü mancınıklar yerleştirdi ler.


TÜ RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLAIW\ı

408

Ayrıca kale surlarına da Iağımlar açıldı. Bunun üzerine kaledek i l ı· ı canlarının bağışlanmasını istediler. Sultan, kalenin zarar görmeıı!l' � ı için b u talebe olumlu yanıt verd i. Çünkü kılıç zoruy la fethederse, t a l ı rip olan kalenin yeniden iman zor olacaktı. Kaledeki ler si lahsız olara k v e ancak taşıyabilecekleri kadar eşya a l arak gidebi leceklerdi. 685 yıh ( 1 286/87): Sultan Kalavun, Hüsameddin Toruntay kumandası nda kal abal ık l ı ı ı orduyu Karak'a sev k etti . Toruntay gelip Karak ' ı kuşattı ve barış yu luyla ele geçirdi. Su ltan adına naipler tayin ettikten sonra Melik Zf ıl ı ı ı Baybars ' ın iki oğlu N cemeddin H ıdır v e Bedreddin Sülemiş ' i yaıı ı ı ı . ı alıp döndü. Su ltan her ikisine d e iyi davrandı. B u iki oğul b i r

si"ı l l'

böyle yaşad ılar, fakat daha sonra sultana karşı bazı yanlış davranı � L ı ı sergi leyince tutuklanıp hapse atıldılar v e sultanın ölümüne kadar l ı a piste kaldılar. Daha sonra serbest bırakılıp Bizans'a gönderildiler. 689 yıh (1 290/9 1): M cmluk sultanı M e lik Mansur Kalavun, Zilkadc ayının altısııııl11 vefat etti. Sul tan, ordusuyla Akka'yı fethetmek için yola koyulmu� w M escid-i Tibi n ' e geldiğinde hastalanmı ştı.

Kalavun, 678 yılı Recep ayının yirmi ikisinde tahta çı kmış ve ya ı.. )aşık on bir yıl, üç küsur ay iktidarda kalmıştı. Kalavun, geride M l· l ı i­ Eşref Salaha(1din Halil ve Nasıruddin Muhammed ad ında iki ogı ı l bırakmıştı. Heybetli, fakat yufka yürekliyd i . Kan dökmeyi pek

sn

mezdi. Cesurdu ve önemli fetihler gerçekleştirmişti. Markab ve Tra l ı l u s gibi Salahaddin Eyyubl'nin dahi saidırınayı göze alamadığı yerlt-ı ı fethetmiş; Humus ' ta yak laşık iki yüz bin kişiden o luşan Tatar ord usı ı nu yenmişti . Kalavun öldükten sonra tahta oğlu Sultan Melik Eşref Halil ı; ı k tı. 355 Tahta çıkışı babasının öldüğü günün sabah saatlerinde gerçek le) :ı. ' s

Sultan Mclik Eşref Salahaddin Halil b. Es-Sultan ci-Melik el-Maııs11ı Seyfeddin Kalavun el-Elfı es-Salihi en-Necml. Türk hükümdarları

vı·

oğullarından sekizinci sııltandır. Tahta babasının vefat ettiği gün, 689 yılı Zilkade ayının yedisine tekabül eık ı ı Pazar ( l l Kasım 1 290) günü oturdu. B abası Kalavun, kardeşi Melik Sal ı l ı


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

409

ti. Melik Eşref tahta çıktıktan sonra i lk önce Zilkade ' nin on ikinci gününe rastlayan Cuma günü saltanat naibi Büsameddin Toruntay ' ı tutuklayıp, yerine Bedreddin Beyda ra' y ı geti rdi. 690 yılı ( 1 29 1 ) : Sultan Melik Eşref Halil ordusuyla Akka üzerine yürüdü. Hama hakimi M e l i k Muzaffer ve amcası Efdal da H ısn-ı Ekrad ' a gidip ora­ dan Mansurl denilen yüz tekerlekli büyük bir ınancınıkla yola koyu l­ dular. O sıralar kış mevsiminin son günleriydi . H ısn-ı Ekrad 'la Dı­ maşk arası kadarla kaplıydı ve çok yağmur yağmış, bu yüzden aşırı zahmet çekmişlerdi. Fakat sonuçta Akka karşısında irili ufaklı manc ı­ nık lar kurul muştu ki, hiçbir şehre karşı bu kadar mancınık kuru lma­ ınıştı. İ slam askerleri Cumadilfıla' nın ilk günlerinde buraya gelmişti. İ ki taraf arasında şiddetl i çarpışmalar başlad ı. Frenkler Akka kapıları­ nı kapatmamışlardı ve inatla çarpışmayı sürdürüyorlardı. Frenkler, denizden üzeri öküz derilcriyle kaplı bir tckneyle sahile yaklaşıp tek­ neye yerleştirmiş oldukları mancınıkla Müslüman çadırlarını dövüyor­ lardı . Bu durum bir gece şiddetli rüzgarların çıkışına kadar birkaç gün devam etti . Sonunda tekne şiddetli dalgalar yüzünden hattı ve mancı­ nık da sulara gömüldü. Frenkler kuşatma sırasında geceleri hunıc ha­ reketi yapıp Müslü man askerlerini kırıyor, devriye birliğini perişan

Ali'nin ölümü üzerine henüz sağlığında onu 687 yılında su ltan i lan etmişti ve tabii olarak babasının ölümünden sonra şimdi onun tahta cu!Gsu gerekiyordu. Emirler, askerler aynı ayın Pazartesi günü bağlılık yeminlerini ycnilcdilcr. Sultan, Kadı Fdlıüddiıı b. Abduzzahir' den beriltım (taklid) istedi. O da Sullan Kalavun ' un imzasını taşımayan bir mektup çıkardı. Vaktiyle Fethüddin b. Abduzzalı ir mektubu Su ltan Kalavun 'a sunup imzanın bulunmadığını bi ldirmiş, h1kat sultan imzalamayı kabul etmemiş; Melik Eşref i n talebi kendisine birkaç kez ilctilmiş, o da her selerinde bu talebı sultana arz etmiş, fakat sultan imza atmaya yanaşmamış ve "Fcthüddin! Ben Hali l ' i Müslümanların başına tayin etmiyorum !" demişti. Bu, sultanın onu kend isinden sonra sultan olarak tayin etmekten pişmanlık duyduğu anlamına geliyordu. Eşref beriltın imzasız olduğunu görünce, "Ya Fethüddin! Sultan (bu makamı) bana vermekten kaçındı, ama Allah verdi ! '' deyip beratı attı ve mesele kapandı. M ısır meselelerin i düzene koyup, diğer ülkelere mektuplar, B ilad-ı Şam'daki nilibiere hilatlar gönderdi. (En-Nücumu 'z-Zahire, s. 73)


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLAR l M

410

edip çadırlara kadar geliyorlardı, fakat son saldırıda mağlup vaziyetk geri dönmek zorunda kaldılar. Sonunda İ slam askerleri Cümadilalı i re' ni n on yedisine rastlayan Cuma günü Akka'yı kılıç zoruyla fetbel l i ler. Şehirdekilerin b ir kısmı gemilere binip kaçtı. Şehirde birkaç müs tahkem hisar vardı ve pek çok Frenk bu hisariara doluşmuştu. Müs l ü ­ manlar p e k çok ganimet aldılar. Sonunda b u hisariara sığınanlar d:ı aşağı inmek zorunda kaldılar. Tamamının kcllesi vuru ldu, sonra d:ı

Akka yerle yeksan edi ldi. 356

356 İbni Tagrıberdi bu kuşatma sırasmda Kıbrıs kralınm da Frenklcrin yardımına

geldiğini belirterek, olayların devamını şu şekilde anlatmaktadır: "Kıbrıs hakimi bizzat kendisi Akka halkının yardımına geldi. Onun geldiği gece sevinçlerinden öyle büyük bir ateş yaktılar ki, böylesi görülmcmişti. Kıbrıs hakimi onların yanında üç gün kadar kaldı. Sonra onların işinin zor olduğunu. aralarında söz birliği bulunmadığını ve şehrin kuşatma altında kaldığını görüncL' çekip gitti. Cüınad i lüla' nın yedisine tekabül eden Cuma günü (8 Mayıs 1 29 1 ) seher vaktinde su ltan ve ordusu atianarak ortalık ağarmadan şehre saldırdılar. Kulak l arı sağır eden ve sinirleri bozan kösler çalınınaya başlandı. Askerler surlara tırınanmaya başlayınca Frenkler kaçtılar ve şehir k ı l ıçla ele geçiri ldi. Henüz üç saat geçmeden şehir zapt edilmişti. Frenklcr deniz yoluyla kaçmaya çalışıyorlardı. Müslümanlar peşlerinden giderek yetiştiklerini öldürmeye veya esir almaya başladılar. Çok az insan kurtuldu. Şehirde ınal namımı ne varsa yağmalandı. Ahalinin kimisi esir almdı, kimisi öldürüldü. Templierler ve Hospitalierler isyan ettiler. Ermeni ler şehir ortasındaki saklandıkları dör l hisarda kuşatıldılar. Şehrin fethinden sonraki ikinci gün yani ayın on sekizine tekabül eden Cumartesi günü askerlerin ve gönüllülerin bir kısmı saraya ve Templierlerin bulunduğu hisara gittiler. Tcmplicrler eınan diledi ler. Sultaıı onlara can güven liği sözü verdi ve kendilerine bir sancak gönderd i. Sancağı alarak h isara diktiler ve kapıyı açtılar. Bir miktar asker ve gönüllü hi sara çık l ı . Onların yanma varınca yağmaya giriştiler. Kadınlara v e kiiçük çocuklara c l uzattılar. Bunun üzerine Frenkler kapıları kapatarak onları kılıçtan geçirdiler. Müslümanların bir kısmı hayatını kaybetti. Sancağı söküp aşağı attılar ve isyana kalkıştılar. Bunun üzerine h isar tekrar kuşatı ldı. Aynı gün Hospi­ talierlerin hisarında bulunan Ermeni ler aşağı inerek canlarının bağışlanmasını istediler. Sultan onların ve ailelerinin canlarını bağışladı ve (zarar verilme­ mesi için) Emir Zeyneddin Ketbuga el-Mansurl'yi görevlendirdi. Teınplier­ lerin bulunduğu h isarda çarpışmalar Cümadilı11a 'mn on dokuzuna tekabül


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

41 1

Akka'nın düşmesi sah i l şeridindeki diğer Frenklerio kalbine korku saldı ve bu yüzden Sayda ve Beyrut 'u boşalttılar. Sur şehrindeki ler de kaçtılar. Sultan ordu sevk ederek bu şehirleri teslim aldı. Arkasından Aslis kalesi Şaban ayının başında teslim oldu. Aynı ayın beşinde ise Antartus kalesi teslim alındı. Sultanın bu geniş toprakları savaşsız ve zahmetsiz şekilde fethetmesi büyük mutluluk yarattı. Sultan, oradaki tüm kalelerio yıkılmasını emretti . Böylece Suriye ve sahil kesimi Frenklerden temizlenmiş oldu. Allah 'a şükürler olsun. Rebiulevvel 'de Abaga'nın oğlu Argun-han öldü. Sal tanat süresi yedi yı ldı. O öldükten sonra tahta kardeşi Keyhatu geçti. Argun-han geride Gazan ve Harbende adında iki oğul bırakınıştı ve babaları öl­ di.iği.inde Horasan ' da idiler. Keyhatu tahta çıktıktan sonra çirkin dav­ ranışlar sergilerneye ve M oğol çocuklarının ırzına geçmeye başladı. Bu durum Moğolları sinirlcndirdi ve ona karşı niyetleri bozu ldu. eden Pazar gününe kadar devam etti . Sonra hisarda sağ kalanlar bağışlan­ maları n ı di lediler. Su ltan on lara ve ailelerine güvence vererek diledikleri yere gitmelerine müsaade etti. Dışarı çıktık larında iki binden fazlası öldürüldü, bir o kadarı da esir edildi. Kadınlar ve çocuklar sultan ı n atağının kapısı önüne götürüldüler. Sultanın öfkeli olmasının sebebi, Şam emirlerinden Akbuga cl M ansürl'nin hi sara çı kanlarla birlikte çıktığı sırada öldürülmüş olmasıyd ı . El lerindeki atlara v e taşınabilecek eşyalarına el konuldu. Fakat ii lkc büyük tü. bu yüzden askerler ve gönüllüler çok miktarda esir ve ganimet aldı lar. Hayatta kalanlar kardeşlerine yapılanları görünce tekrar isyan ettiler vc can güven liğini reddederek mezbuhane bir çarpışmaya girdiler. Beş Müsliinıaııı yakalayarak hisardan aşağı attılar. Bunlardan dördü öldü, biri kurt uldu. Çarşamba günü Akka 'da fethi tehir edilen hisar da ele geçiri ldi. l l isardak ilcr teslim olunca Müslümanlar ve diğerleri üzerlerine çullanarak tamamı nı yok ettiler. Sultan, kadınları ve çocukları bir kenara ayırıp kalan erkeklerin kel lesini vurdurdu. Oldukça kalabalıktılar. A l lah'ın hikmetine bakın ki, Akka Frenklcr tarafından tdhed ildiği gün i stirdat edilmişti. Çünkü Frenkler Akka ' y ı 587 y ı l ında Cümadilülii ayının on yedisine tekabül eden Cuma günü ( 1 2 Haziren 1 1 9 1 ) gündüz saat üçte ele geçirmiş, şehirdeki Müslümanlara can

güven liği sözü vermiş, fakat teslim olduktan sonra hepsini öldürmüşlerdi. Allah, Müslümanlara da aynı ay, aynı gün ( 1 8 Mayıs 1 29 1 ) ve aynı saatte şehri geri almayı nasip ett i. Sultan da önce onlara can güvenliği sözü verdi, sonra tıpkı Frenklerin yaptığı gibi yapıp Müslümanların intikamını aldı. (En­

Niicumu 'z-Ziihire, s. 72-73)


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLAR l M

412

Aynı yıl Mengü-temür ' ün oğlu Telebuga öldürüldü. Telebuga, N o gay tarafından öldürüldü v e Nogay tahta Tok taka'yı çıkardı. 69 ı yılı ( 1 291/92): Sultan Melik Eşref Halil Cümadilahire'nin ilk onuncu gününde Fıra ı nehri salıilindeki son derece müstahkem Kal'atu'r-Rum 'a157 gelerek kuşattı ve her zamanki gibi kalenin çevresine mancınıklar yerleştird ı Kale, Recep ayının on birine rastlayan Cumartesi günü bir hücumla

ek

geçirildi. Kale komutanı Ermeni Kinagılus ve adamları esir al ındı. 693 yılı ( 1 293/94): Sultn M elik Eşref Halil, yanına k ı lıcını almadan Ternce'de avlaıı maya çıktığı sırada na ibi Beydara ve Laçin 'in düzen lediği bir suikast ;ı maruz kald ı . m

5'

Melik Eşre f' i n öldürülmesinden sonra Beydara Melik

Rumkale. Kal ' a-i Müslimin d e denilirdi v e Fırat ' ın batı sahil inde Bi rl' ( B irecik) yakınlarındaydı.

Ermen ice adı l l roıııgla idi. Müslü manlar tarafından

fetlıedi lip tamir edild ikten sonra ilk önceleri Kal 'a-i Müslimin, daha sonraları Ka l ' a-i Zerrin (A itııı Kale) adı verildi. Rumkale Meınl uklu lar zamanıııd:ı yeniden uç kalesi olarak ku llanılmışsa da, eski parlak dönemini bir dalı:ı yaşayamamıştır. Eyaleti'nin

1 5 1 6 ' da

Osmanlıların

eline

geı;en

Rumkale,

Hal ep

Birecik Sancağı 'na bağlı bir kaza haline getiril miştir.

17

Y üzyılda Evl iya Çelebi, Rumkale' nin bir tepe üstünde sağlam bir kak olduğunu, dışarıda camii, hanı , hamamı ve küı;ük bir çarşısı bulunduğunu belirtir.

Katip Çelebi de hurasınııı halıçe ve meyveleri nin bol l uğun t ı

vurgulamıştır. ısx

Melik Eşre f' in cesedi öldürüldüğü yerde iki gün boyunca öylece kaldı. iki gün sonra Teruce valisi ve halkı gelerek cesedi alıp gaslettil er ve kefenleyip tahut içinde önce v i layet sarayı ııa koydular, sonra da Kahire 'ye gönderdiler. Orada annesinin tiirbesine, kardeşi M elik Salih A l i b. Kalavun 'un yanııı:ı defnetti ler. Niiveyrl, tarihinde onun için şöyle der: "Heybetli, cesur, atılgan ve gözüpek bir hükümdardı. Son derece cömertti . Ordusuna üç defa para dağıtmışlır. B irincisi tahta cii lus ettiğinde, ikincisi Akka üzerine yürüdüğünde, üçüncüsü ise Kal ' a-i Rum'u fethettiğinde." Şeyh Salahaddin Halil b. Aybek es-Safedi ise tarihinde şöyle der: "Melik Eşref tahta geçmeden önce Dımaşk'taki Cabiye kapısından her geçen yük içiıı beş dirhem para a lırıırdı. Melik Eşref tahta geçer geçmez Dımaşk'a geldi ve


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

413

Kahir unvanıyla tahta çıkarıldıysa d a Ketbuga hasseki askerleriyle onun üzerine yürüyerek öldürdü, Laçin ise kaçıp saklandı. Böylece Melik Eşref' in oğlu Melik Nasır Nasıruddin henüz dokuz yaşında olduğu halde tahta kotanldı. Zeynüddin Ketbuga da sultan naibi oldu. Abaga' nın uçkur düşkünü oğlu Keyhatu öldürüldü. Keyhatu 690 yı­ lında Argun-han' ın ölümü üzerine tahta geçmişti. Onun zatimliği yü­ zünden bir grub insan Keyhatu'nun yeğeni Baydu'nun yanında yer alıp onu tahta kotarınca, ikisi arası nda anlaşmazl ık ç ıkmıştı. Fakat Baydu kısa sürede güçlendi ve büyük bir orduyla Keyhatu üzerine yürüdü. Savaş sırasında Keyhatu öldürüldü ve iktidar Baydu'ya geçti, fakat bu defa da Horasan naibi Gazan b. Argun isyan bayrağı açarak taht tale­ binde bulundu. ' Sultan Nas ıruddin Karak'a çeki lerek tahtı bıraktı. ' 9 Onun yerine Zeynüddin Ketbuga tahta çıktı ve Melik A dil lakabı ald ı . Melik Adil tahta çıktığında yaklaşık kırk yaşındaydı. H üsameddin Laçin de onun naibi olarak atandı. Aynı yıl N i l ' in su seviyesi önemli ölçüde düştü. İnsanlar korkuya kapı ldı ve fiyatlar yükseldi. bu geçiş paras ını kaldırd ı ve yayınladığı termanda kendi eliyle şöyle yazd ı : "Reayadan b u zulmü kald ırmak v e eşraf v e avaının bize d u a ctnıcs iııi sağlamak amac ıyla . .

"

1-Iafız Ebü Abdullah ez-Zehebl'nin onun için söyledikleri ise �iiy k : "1 · gcı yaşasaydı, kesinlikle Irak ve diğer yerleri fethedecckti ... Kcııdisiııi dchı lan·a gördüm. Kilolu, iri yapılı, geniş yüzlü, yakışıkl ı ve dcğirmi sakall ıydı. Y li;liııdc iyi ahiakın ravnakı ve sultanlık heybeti vardı. Henüz otuzuna hile varmamışt ı . Unıulur ki, çok cihat ettiği ve kiifi rlere kök söktürdüğü için Allah günalıları ı ı ı

affcdcr v e cennete koyar."

Ben dedim: Fşref, itrat derecede cesur ve atılgandı. Herkes onun eski ve yen i Türk hükümdarları arasında en cesuru olduğunu tartışmasız kabul eder. Cesaretle ondan sonra gelen kişi ise Sultan Berkuk'tur ki, bu ikisinin cesaretlerini tavsif etmek zordur. Me! ik Eşref' in saltanat süresi üç yıl, i k i ay, beş gündür. ( En-Nücümu 'z-Zahire, s. 76-77) 359

El-Ömer! burada yanlış bilgi vermektedir. Çünkü Melik Nasır Muhammed, tahtı terk etmemiş, yaşı küçük olduğu için beylerin ve sultan naibinin ittifakıyla şeyhülislamdan da fetva alınarak iktidardan uzaklaştırıl ıp, kale içinde bir sarayda göz hapsinde tutulmuş ve Sultan Laçin taha geçtikten sonra onu Karak'a sürgün etmiştir.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLARI M

414

Yine aynı yıl Tatar hanı Gazan-han Müslüman oldu ve naibi Nev· ruz'un işaretiyle iki defa şehadet getirdi. Halka altın ve inci saç l ı . Muhteşem b i r gündü. Sonra Ramazan ayında oruç tuttu v e İ slam Ta tarlar arasında yayıldı. 695 yıh ( 1 295/96): Mısır'da büyük bir kıtlık oldu ve kara ölet hastalığı yayıldı. İnsan laı kara öletten ve açl ıktan yollarda perişan vaziyette öldüler. Yalnızca Mısır ve Kahire 'de Safer ayında ölenlerin sayısı yüz binden fazlayd ı. :, ...

1611

İbni Tagrıberd i : "Bu yıl Mı sır ve Şam'da veba (kara ölet) ve asayişsizlik alabildiğince yayı ldı . Eşkıya l ı k diz boyu oldu. Ama bu yılki veba geçnıi� yıl lardaki veba salgınına hiç benzemiyordu. Önce Mısır'da

sonbaharda

mahsullerin toplandığı gün lerde başlamış; bir sonraki yıllll Zi lkade ayııı:ı kadar şiddetini artırarak devam etmişti. Kahire ve Mısır'da her gün 1 0- 1 5 biıı kişi ve [hatta yirmi bin kişi] vebadan ö lüyordu. İnsanlar ölülerin yıkanınası

ve

kefenlemnesi için hiçbir ücret talep etmeden ellerinden geleni yapıyorlardı. Öyle k i artık ölüler tahtalar, merd ivenler ve kapılarla taşlllıyor; açılaıı çukurlara toplu halde gömülüyordu. Her çukura yaklaşık otuz kırk kişi, bazcıı daha fazla i nsan dc fiıcd il iyordu. Vebadaıı ölenler önce kan tükürüyor, sonra bağırarak ö lüyordu. Pahalılık ise dünyanlll her yerine yayılmıştı. Çünkü bıı salgın bir bölgede deği l, dünyanııı birçok bölgesinde, doğudan batıya, kuzeyden güneye her yerde fıdemoğlu ve diğer canlılara sirayet etmişti. Halla denizdeki canlılar, gökteki kuşlar ve karadaki vahşi hayvanlar dahi nasipleri ııi almışlardı. Kara ölet, ilk önce birinci iklim olan İ l kan'ın ülkesinde başlamıştı. Onuıı ülkesin in sınırları Tebriz ' den itibaren altı aylık yoldu ki, Çin ve Moğol ül kesini içine alırd ı . Bu toprak larda yaşayanlar ateşe, güneşe ve aya taparlar. Üç yüzden fazla değişik kabilcleri vardır. Hepsi de hi çbir hastalıkları olmadığı

halde

yaylak

ve

kışlaklarında,

atlarının

sırtında

hayatları nı

kaybettiler. Atları öldü ve toprak üzerine saçılmış cürufata döndüler. Sonra rüzgarlar onların çürümüş cesetlerinin tozlarıııı diğer ülkelere taşıdı. Bu mikroplar hangi ül keye ulaştıysa, kısa sürede oradaki canlıların işini bitirdi. İ lkan ' ın ordusundan sayısını yalnızca Allah'ı n bildiği m iktarda asker helak oldu. Sonra ilkan ve altı oğlu da terk-i dünya eyledi ve b u iklimi yönetecek kimse kalmadı. Kara ölet bütün şark ülkelerine sıçradı: B ilad-ı Özbek (Altın Orda/Deşt -i Kıpçak), İstanbul , Kayseriyetü'r-Rüın ve arkasından Antakya'ya girip kimi


İSLAM T ARİI-lİNDE TÜRKLER

415

bulduysa sildi süpürdü. Antakya'dan bir kısım insanlar kaçmaya kalkıştılar, fakat hepsi de yolda öldü. Kara ölet, daha sonra Karamanoğlu 'nun ülkesini ve Kayseri 'yi kolları arasına aldı; insanlar, koyunlar ve sığırlar telef oldu. Küıiler de ölüm korkusuyl a göç ettiler ama ölümün olmadığı bir yer bulamadılar; topraklarına geri döndüler ve hepsi hayatlarını kaybetti. Kara ölet daha sonra Sis [Kozan] civarını ziyaret etti; şehrin hakimi tcktür bir günde 1 RO kişi kaybetti ve Sis ıssızlaştı. Sonra H ıta ülkesinde öyle bir yağmur yağdı ki, eşi emsali görülmemiş bir yağmurdu. Ü lkede ne kadar davar ve sığır varsa telef oldu. Arkasından insanlar, vahşi hayvanlar ve kuşlar öldü ve ülke ıssız kaldı. Ü ç ay içi nde on altı hükümdar hayatını kaybetti. Çin halk ından çok az kişi hayatta kaldı . H i ndistan'da da durum böyle idi. Kara ölet Bağdat' a da uğrad ı. i nsanlar sabah yüzlerinde bir takım taşmalarla uyanıyor, elini taşmalara götürmeye kalmadan ölüyorlardı . Demirdaş'ın oğulları Bağdat hakimi Şeyh Hasan ' ı kuşatmışlardı. Kara ölct onları akşam saatlerinde yakaladı ve ertesi gün sabaha kadar işlerini bitirdi. Yaklaşık 1 200 kişi ölmüş, altı emir ve pek çok hayvan hayatını kaybetmişti. Şeyh Hasan, bu durumu bir mektupla M ısır sultanına bildirdi. Sonra kara ölet Cumadilfıla'nı n ilk günü önce Haleb'e, arkasından tüm Bilad-ı Şam'a, Mardin ve dağlarına, Dıyar-ı Bekir'in tamamına; Saüıd, Kudüs, Karak, Nablus, sahil şeridi ve vahalarda yaşayan Araplara misafi r oldu. Ccnin şehrinden yalnızca oradan kaçabilen bir aclızc kurtuldu. Kara ölct. Ramlc ve diğer yerleri de ziyaret etti. I lanlar ceset yığınlarıyla dolup taştı. Kara öletin girmediği tek yer Maarratu 'n-Niııııaıı, Şeyzer ve Harım oldu. Kara ölctin Dımaşk'taki tezahürü başkaca i d i . i nsan, önce kulağınm arkasında bir şişlik hissediyor ve hemen çöküp kalıyor veya bazılarının koltuk altlanııda bir beze oluşuyor ve anında ruhunu tcsl iııı ediyordu. i nsanlar önce kan tükürüyor, arkasından ölüyorlardı. Bu hastalığa yakalananlar elli saat kadar yaşıyorlardı. Sadece Haleb'tc her gün ölenlerin sayısı 500'e ulaşmıştı. Gazze'de ise Muharrem ayının ikisinden Safer ayının dördüne kadar - şehir naibinin kaydına göre, - ölenlerin sayısı 22 binden fazlaydı ve pazarlar cesetlerlc dolmuştu. Kara ölet çiftçileri de vurınuştu. İ nsanlar sabaniarının arkasında, kimisi ise elinde orakla ekin biçerken ölmüş halde bulunuyordu. Kara ölet, çiftçilerden sonra sığırlarını da vurdu. Adamın birisi toprağını sürmek için yirmi baş öküzle gelmişti, fakat öküzler ardı ardına ölünce Gazze'ye döndü. Gazze şehrinde altı kişi bir evi soymak için girmişti, ama çaldıklarını dışarı çıkarmaya fırsat bulamadan oracıkta öldüler. Şehir naibi B uddaarş nahiyesine kaçtı. Katya halkıda öldü ve cesetleri hurma ağaçlarının altında ve hanlarda kaldı. Öyle ki şehirde yalnızca vali, iki gulamı ve yaşlı bir


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLAR l M

416

cariyesi hayatta kaldı. Vali, Kahire'ye adam göndererek görevden affını rır.ı etti, vezir de yerine bir başkasını atadı. Kara ölet, Frenklerin yurduna da uğradı . Önce hayvanları, sonra çocukları

w

gençleri alıp götürdü. Ölüm oranı yükselince Kıbrıs halkı ellerinde buluı ı:ı ı ı Müslüman esirleri kendileri öldükten sonra ada onların eline geçmesin diy l' ikindi vaktinde başlayıp akşama kadar katlettiler. Kara ölüm Gırnata şehri hari,· Andalus'u [Endülüs] da vurdu. Gırnatalıların dışındakilerin tamamı ölıııii�. böylece Frenklerden mallarını koruyacak kimse kalmamıştı. Onların malları ı ı ı almak için A frika' dan gelen Araplar ise yarım gün kadar yol aldıktan sonra lııı rüzgara tutuldular ve bir kısmı at sırtında öldü. Kalanlar şehre girdiklerinde dehşete kapıimalarına yol açacak derecede cesetle karşı laştılar. Malların başıı ıda ise kimse yoktu. Hoşlarına giden malları toplamaya başladılar, ama bir yandaı ı da tapır tapır dökülüyorlard ı . Canını kurtarabilenler ülkelerine geri döndükı . ama büyük bir kısmı hayatını kaybetti. Kara ölet Barka' dan İ skenderiye 'yl' kadar uzanan bölgeye de sıçradı. Başlangıçta her gün yüz kişi öl üyordu. Sonra bu rakam iki yüze çıktı ve

o

kadar çok insan öldü ki, yalnızca bir günde camide bir defada 700 kişiıı iıı cenaze namazı okundu. Cesetleri kayıklar ve sa llar üzerinde taşıyorlanl ı . Zanaatkar kalmadığı için mensucat pazarı, müşteri uğramaz olduğu il,'iıı tacirler ham ve pazarlar kapanmış, pazarlardaki içki ler dökülmüştü. Şehre içinde Frenklerin bulunduğu bir gemi geldi. Gemidekiler Trablıı� adasında üzerinde pek çok kuşun uçuştuğu bir gemi gördüklerini, genıiyl' yaklaştıklarında içindeki yolcuların tamamının öldüğünü ve kuşların ceset h:ri gagaladığını, kuşlardan da birçoğunun öldüğünü, hemen oradan uzaklaştıkların ı ve İskenderiye'ye geli nceye kadar gemideki lerin üçte birinden fazlasıııııı hayatını kaybettiğini anlattı lar. Kara ölet daha sonra Deminhur, Teruca Buhayra

VL'

şehirlerine uğradı ve halkı kırıp geçirdi. Sığı rlar ve koyunlar te k i

oldu. Buhayra v e civarı tüm vergilerden muaf tutu ldu. Ölüm, Burlus ve Nesteı a ve halkını da vurdu. Balıkçıların ölmesi sebebiyle gölde bal ı k avı durdu. Bazcıı bir tckneyle birkaç balıkçı ava çıkıyor, ama çoğu ölüp kal ıyor; sağ geri dönen kı de aynı gün aileleri ve çocuklarıyla birlikte terk-i dünya ediyorlardı. Yuıııı.' balıkları dahi ölmüştü ve kafaları üzerinde fındık büyüklüğünde kara

w

çürümüş şişlikler vardı. Burlus'taki tüm tarlalarda ve hurmalıklarda ortaya çıkan bir tırtıl bütün meyveleri mahvetmişti. Sahil şeridindeki yerleşi ı ı ı birimlerinde cesetleri gömecek adam dahi kalmamıştı. Arkasından kara ölet Kahire ve M ısır'da [Fustat'ta] kad ı n l arı ve çocukları vurmaya başladı ve ölü sayısı hızla arttı. Sultan, S iryakus'a giderek Recep ayının birinci gününden yirminci gününe kadar orada kaldı; fakat kaleyl'


İSLAM TARiHiNDE TÜRKLER

417

696 yılı (1296/97): Melik A d i l tahta çıktıktan on üç gün sonra Büsameddin Laçin tara­ fından alaşağı edildi. Laçin tahta çıkınca diğer emirler bağlılık yemini ettiler. Melik A dil de akıllı davranıp bağlılığını bildirdi ve canını kur­ tardı .

dönmek istediğinde orada kalınası ve Ramazan ayını oruç tutarak geçirmesi kendisinden istendi. Şaban ayında diyar-ı Mısır'da kara ölet daha da arttı. Ramazan ayında ise büsbütün şiddetlendi . Kış mevsimi başlamıştı. Camilerele dua için toplanıl ması konusunda ferman çıkarıldı. Ramazan ' ın al tısına tekabül eden Cuma günü halkın hilafet sancakları ve mushatlarla Kahire dışındaki Kubbetü 'n N asr'da toplanınası duyuruldu. Bütün halk, M ısır şehri [Fustat] ve Kahire camilerinde topland ı . Ezher Cam i i 'nde Sahilı-i Buhar!' nin okunmasına devam edi ldi. İ nsanlar, Allah 'a dua ediyor ve namaz aralarında kunut getiriyorlardı. Şevval ayında insanlar adeta kan solumaya başladılar. Önce insanı ateş basıyor, sonra midcsi bulanıyor, kan tükürüyor. arkasından da ölüyor; sonra bir iki gece içinde aile fertleri birer birer ölüyordu. B u hastalık yüzünden ö leceği zannına kapılınayan kimse kalmamıştı. Herkes kendisini ölüme lıazırlamıştı; bol bol sadaka veriyor, birbirleriyle helalleşiyor ve sürekl i ibadet ediyorlard ı . H i ç kimse ö l ümün tez gelişi sebebiyle ilaç kullanmaya, tabibe görünmeye ihtiyaç bile duymuyordu. Şevval ayının ortalarına doğru yollar ve pazarlar ölülerle doldu. Bir grup ö lüleri topluyor, bir başka grup ise namazlarını kıl ıyordu. Fakat kara ölet öyle şiddetlendi ki artık ölen leri saymak i mkansız hale geldi. Zilkiide ayı girdiğinde Kah ire bomboş ve perişan bir haldeydi. Sokaklardcı bir Al lalı ' ın kuluna rastlamak mümkün değildi. Züveyle Kapısı ' ndan Bilbu'n­ Nasr'a kadar yürüyen kişi, kimseye rast gelmezdi. Her tarafta feryad-ı figan yükseliyordu. Feryat sesi gelmeyen bir ev, birkaç cesede rast gelinmeyen bir sokak yoktu. Cuma namazından sonra E l -Hakim Camii ' nde cenaze namazı k ı l ındı. Cenazeler i kişerh sıra halinde uzanıyordu .. Sokaklar ıssızdı ve mal ların başında kimse kalmamıştı, ama k imsenin de dönüp o mal l ara bakacak hali yoktu. Eğer birine bir şey m iras kalmışsa. ayııı gün içinde o miras dördüncü veya beşinci kişiye intikal ediyordu. Birkaç musallada iki gün içinde cenaze namazları kılınan kişilerin sayısı 1 3 800'e ulaştı. Pazarlarda ve izbelerde, Babu'l Bahr d ışında, dükkanlarda, H üseyniye'de, İbni Tolun Camii'nde ölenler, defın için evlerde bekleyen cesetler bu rakama dahil değildir..."


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM V E DUYDUKLA R l M

418

697 yılı ( 1297/98): Alemüddin Devadari, Mısır ordusu ve bir miktar Suriye askeriy k birlikte Sis kalelerine gelerek Ramazan ayında M araş kalesini fethett ı Şevval ayında ise H umays kalesi ile B ahime kalesi ele geçirildi. 698 yılı (1298/99): Sultan Laçin, iftardan sonra sarayda yakın dostlarıyla satranç oy narken bir suikast sonucunda öldürüldü. Arkasından naibi Mengii temür de öldürüldü. Fakat sultana suikast tertipteyen Tuğci ve K i"ı rvı de yakalanarak öldürüldü. Laçin tüm saltanat süresi iki yıl, üç aydı . '"'

161

İbni Tagnberdi: "Bcytü'l Mal vek i l i Şeyh Mccdüddin cl-Harem! anial l ı "Me! i k Man sü r Laçin, Me l i k Zahir Baybar� ' ı n kızıyla evliydi. Dindar

w

i ffetl i b ir kadındı. Sultaıı ın öldürüldüğü günden bir gece önceki Perşeı ııln· günü bir rüya görmüş. Su ltan öldürüld üğü yerde otururmuş. Oturduğu yeı ı ı ı tepesinde birkaç kara karga varmış. Onlardan birisi aşağı inip sulta ı ı ı ı ı imamesine vurarak başından yere düşürürmüş. "Küre, küre" dermiş. Bu rüyayı sultana anlatınca, sultan ona şöyle demiş: "Allah ne takdir etnı i��� o olur!" Sonra onun yanından çıkıp adet-i veçhile sabahın erken saatinde

:ıLı

binerek saraya gitmek için ayrı ldı. Oruçluydu. Ulinlerden 698 y ı l ı Rebiul:-ı l ı ı ı ayının onuna tekabül eden Perşembe günü ( 1 5 Ocak 1 299) i d i . İftarını sarayd.ı açtı. Yatsıdan sonra C'uvvanl sarayına geçti ve yakın adamlarından Başk :ıdı Hüsamüddin

el-Hanefi,

Emir

Abdullah.

Büreyd

el-Bidivl ve

inı: ı ı ı ı ı

Muhibbüddin b. Assal'ın bulunduğu salonda satranç oynamaya baş lad ı Huzuruna i l k giren Kürcl oldu. İçeride komplo müttefiklerin den Silalıd:ıı Nogay nöbet tutmaktayd ı . Kürcl, Burcl memlukların mukaddemi i di . S ı ı l l : ı ı ı kendini satranca vermişti. Kürcl ımıımı düzeltmek istiyormuş gibi y:ı p q ı (sultan ı n ) hançerinin üzerine futa attı. Sonra sultan Kürcl'ye "Burc i lt-ı ı barakalara yerleştirip kapıları kapattın mı?" diye sordu. Burcller artık l ilı:ıl [kışla] memluklarıydı lar. Kürcl "Evet, ya bond !" dedi . Halbuki Kürci oııl: ı ı ı ı ı çoğunu sarayın koridoruna d i kmişti. Sultan ona teşekkür etti v e huzu nıııı Lı bulunanlara onu överek "Eğer bu Emir Seyfeddin Kürci o lmasaydı, bcıı lııı tahta oturamazdım" dedi. Kürci yer öptü ve ardından: "Ya hond, ya h ı namazını kılmayacak mısınız?" diye sordu. Sultan evet deyip naııı:ı:,ı durduğunda Kürcl onun omuzuna kılıçla vurdu. Sultan hançerini aradı, l:ık.ı ı bulamadı. Darbeni n acı s ıyla ayağa kalkıp Kürci'yi yakaladı ve altına aldı l lıı defa S i l ahdar Nogay hançeri alarak onunla sultanın hacağına vurup kt·�.ı ı


İSLAM TARİHiNDE TÜRKLER

419

699 yılı ( 1 299/1 300) : Mısır' dak i karışıklıklar üzerine önde gelen beylerden Emir Kap­ çak . B ekt e m ü r S i lahtar ve İlbegi kaçarak İlh anl ı sultanı Gazan -han'a sığındılar. Gazan-han onları iyi karş ı ladı. Mısır'da sultan ın ve naibinin öldürüldüğünü, saltanatta karışıklı kl ar çıktığını öğreni nce büyük bir ordu toplayarak Fırat' ı geçti. Tahta ikinci kez çıkan sul !aıı Melik Nasır M uhammed Rebi ulevvel ayının yirmi yedisinde Gazan-lıan ' ı karşı la­ maya çı ktı ve i k i taraf Humus ' u üç fersah mesafede Vadi ' I -Hazin­ dar'da karşı karşıya ge ldi . Çok kan lı bir çatışmaydı ve on binden fazla Sultan kanlar i ç inde s ı r t üstü y ı k ı l d ı " . Beytü ' l Mal veki l i nin anlattıkları burada bitti . Kadı

Hüsamcddin

el-Hanefi

ise

şöyle

anlatır:

"Sultanın

yanındaydım.

Hatırladığılll tek şey, sultanın satranç üzerine eğildigi sırada altı veya yedi kılıcın üzerine indiğidir. Onu öldürüp öylece bıraktılar. Ben de yanındaydım Kapıyı üzerimize kapattılar. Scyfcddiıı Tuğci söz birliği ettiği diğer Burci memluklar ve Kürci ile b i rl ikte dergaha yöneldi. Kürci onlara " İ şi bitirdiniz mi''" diye sordu, "evet" dediler. Sonra hep birlikte Seyfeddin Mengü Temür 'ün K al ' atu ' l Cebel içindeki Daru'n -Niyabe' deki evine gittiler. Kcıpıyı çalıp "Sultcın seni istiyor" dediler. Mcngü Temür onlcırın durumunu yadırgadı ve "Sultcını öldürdünüz mü?" diye sordu. K ürci "Evet, ibne! Seni de öldürmeye geldik ! " dedi. "Ben size teslim olmam, ncak Sey feddin Tuğci gelirse teslim olurum" dedi. Seyteddin Tuğci ona zarar vermeyeceği, kimsenin de zarar vermesine müsaade etmeyeceği konusunda yemin etti . Böylece kcıpıyı açtı. Onu teslim alıp

CLibb· e götürdüler ve diğer malıpus emirlerin yanına cıttılar. Cü bb 'c gi rince Emir Şeımcddin Sunkur el-A ' sar üzerine yürüyüp cığır sözler söyledi. Sonra Emir İzzeddin Aybek el-Hamevi küfürler scıvurup öldürmek istedi. Çünkü bu emirlerin tutuktanmasıncı ve üstadıııdcın sonrcı sultan olma hırsıy in devletin [hükümetin ! yıkı lmcısıncı Mengü Temür sebep olmuştu. Mengü Temür, bir sacıt kcıdcır Cübb'de kcıldı. Sonra Emir Tuğci bir iş için evine çekip gidince, Kürci bunu fırsat bi lerek cıdcımlcırını dcı ycınıncı cılıp lıcıpislıane kapısına gitti. Mengü Temür

tüm

tutuklut ara

yapıldığı

gibi

onların

kendisİnı

bağlamak

için

geldiklerini zannetti ve dışcırı çıkmcınıakta direndiyse de faydcısı olmadı. Onu dışcırı çıkarıp Cübb kapısındcı boğazladılcır; evini ve mcıllarını yağmcılcıdı lcır." Dcıha sonm o gece üstcıdlarının oğlu olması hcısebiyle Melik Ncısır Muhcımmed b. Kalavun'un tcıhta çıkcırılmcısı, Seyfeddin Tuğci 'nin de saltcıncıt nilibi olması konusunda söz birl iği edip, yemin ett i ler. Tüm bunlar o gece Güneş doğmcıdcın önce olup bitti."


420

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R l M

Tatar öldüıiildü. Düşman İ slam ordusunun üç katı kalabalıktı, fakal sultanın memlukları sebat ederek yerinden kıpırdamadı . Müslümanla rm sağ kanadı kırıldı. Fakat Gazan-han fazla dayanarnadı ve geri dön dü. Gazan-han dönüş yolu üzerinde bulunan Dımaşk ' a girdi; hal k ı yağmaladı ve bazılarını kılıçtan geçirdi, fakat genel bir katliam eıı ı rı vermesine rağmen sonra fikrini değiştirip, önemli miktarda haraç top ladı. Dört bin de esir alınmıştı ve bunların yaklaşık üç yüzü para yii zünden öldürüldü. Diğerleri ise aç ve çıplak vaziyette soğukta bırakıl dı. Fiyatlar yükseldi; halk fakirleşti. Sonra Tatarlar esirlerle ve gan i metlerle birlikte Suriye' den ayrı ldı lar. Çekilirken Emir Kapçak' ı D ı maşk naibi olarak bıraktılar. Tatarlar Suriye'de dört ay kaldılar. Bu arada su ltan M ısır ve Suriye ordusuyla Mısır'a girmişti, fakaı ağırl ıklarının ve atlarının çoğunu kaybetmiş, güçleri zayıflamıştı. Sıı 1 tan hazineyi açarak orduya ulufe dağıttı ve her bir askere elli di naı verdi. Askerler de bu paralada silah ve at satın aldı lar. Fiyatlar birka�· misli arttı. Sonra ordu Emir Sellar' ın komutasında Suriye'ye doğrıı yola çıktı. Emir Kapçak, Bektemür ve İ lbegi koşarak Sellar'ın hizme tine girdiler. Sultan onları affetti ve iktalar verdi. 700 yılı ( 1 300/1 301 ) : Tatarların çıkıp gelmesi sebebiyle mi l let endişelenerek korkuy la oraya buraya kaçmaya başladı. Bu arada sultan ei-Aris'e gelmiş, Cia zan-han da Cumadilula başlarında H aleb'e vasıl olmuştu. Halk perişaıı bir vaziyetteydi. Bektemür Silahdar bin kişilik bir kuvvetle geldikten sonra sultan geri döndü. Fakiri de zengini de korku içinde Dımaşk ' : ı gitti. "Gidebilecek durumda olanlar gitsinler!" diye nida edildi. Kadııı lar ve çocuklar bağrışmaya başlad ı . Kale kapıları kapandı ve insan lar kale içinde sıkışıp kaldılar. İ ki gün sonra izdiham sebebiyle dışarı çıktılar ve şehir önde gelenleri yola koyuldular. 702 yılı ( 1 302/1 303): Tatarlar Şaban ayında tekrar Fırat' ı geçtiler. Halk korkuya kapıld ı . Sultan, muzaffer ordusuyla Mısır' dan onları karş ılamaya çıktı. M ii s lümanlar bin beş yüz kişiydiler. B aşlarında Emir Gurlu ve Bahadur A s


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

42 1

vardı. Tatarlar ise yaklaşık dört bin kişiydiler, fakat kırıldılar ve büyük

kayıplar verdiler. Komutanları da esir edildi. 362

m Burası oldukça karışık. İbni Tagrıberdi daha net bir şekilde anlatarak şöyle demektedir: " .. Sultan ve askerleri at sırtında geeelerken davullar çalmaya devam ediyor, diğer yandan münhezim halde dağılmış olan askerler de yavaş yavaş toplanıyorlardı. Böylece sultanın ordusu Tatarların bulunduğu tepeyi çember içine aldı. Sellar, Baybars, Kapçak ve diğer büyük emirler gece boyu diğer emir ve birlikleri dolaşarak saflarını düzenlediler ve uyanık olmalarını tenbihlediler. Her em1r kendi birliğinin başındaydı. Yükler ve ağırlıklar ise daha geride bırakılmıştı . Güneş doğuncaya kadar bu şekilde bekledi ler. Kutlaşah da askerlerini savaş düzenine soktu. Piyade ve atlı olarak aşağı inip düşmanla çarpışmaya girdiler. Memalik-i sultaniyye kumandanlarıyla birl ikte Kutluşah ve Çoban 'a hücum edip, zorlu bir savaş çı kardılar. Bazen ok atıyor, bazen mızrak kullanı yorlard ı . Emirler de karşılarındakilerle çarpışmaya girdiler. Bir emlre bağlı birlik saldırıyor, o çeki ldikten sonra bir başka emir hücuma

geçiyordu.

Memluklar

bugün

öyle

müthiş

bir

kahramanlık

sergi iedi ler ki, bazılarının altında üç at hayatını kaybetti . Gün ortasına doğru Kutluşah dağa çekildi. Seksen adam kaybetmiş, pek çok da yaralı vermiş ve susuz kalmışlardı. Tatarların esir aldıkları askerler kaçmayı başararak sultana geldiler ve ona düşmanın seher vakti saldıracağını, susuz kaldıklarını bildirdiler. B ıınıın üzerine a!;iağı inmelerine izin veri l i p, süvarilerin düşmanın ard ın ı dola�ınaları kararlaştırı ldı. Pazartesi sabahı Tatarlar saat dörtte atianarak aşağı indi ler. Kimse on lara karşı çıkmadı ve nehre doğru çekilip suya daldılar. İ şte tanı

o

sırada A l lah onlara Müslümanların elinden bir bela gönderdi ve İslam ordusuna öyle bir zafer nasip etti ki, Tatarların başlarını vücutlarından ayırıp kı l ıçtan geçirdiler. Kaçanların peşine düşüp ya öldürdüler, ya da esir aldı lar. Bu iş ik indiye kadar devam etti. Sonra sultana dönüp zaferi müjdeledil er. Su ltan Dımaşk 'a dönerken, emirler ve askerler iki köye kaçan Tatarların peşine düştüler. Tatarların atları yorgun, kendileri bitkin oldukları için silahlarını atarak başlarını kılıca uzattılar. Askerler de bu savunmasız kişileri acımasızca katlettiler. Hatta ayak takımı ve gulamlar pek çok kişiyi öldürerek ganimet topladılar. Her bir asker yirmi veya daha fazla Tatar öldürdiL Sonra Araplar gelip Tatarları tuzağa düşürdüler. İ ki veya üç Arap sanki yol göstermek ve köye götürmek istiyormuş gibi kalabalık Tatar grubuna geliyor, sonra onları çöle götürüp susuzluktan ölüme terk ediyorlardı. Bazılarını ise Güta ve Dımaşk' a götürdüler. Halk da dışarı ç ıkarak pek çoğunu öldürdü.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR lM

422

703 yılı (1303/1 304):

Şevval ayında Irak hakimi Gazan-han Hemedan yakınlarında zehir­ lenerek öldü . Onun ölümü üzerine tahta kardeşi Harbende Muhammed geçti. 705 yılı ( 1 305/1 306):

Bu yılın başlarında Tatar hükümdan Gilan halkına çok zulmett i . Çünkü o , Gilan halkına ülkelerine giden bir yol açmalarını emretmi�. fakat onlar bu emri yerine getirm emişlcrdi . Bunun üzerine Tatar h li· kümdarı Kutluşah emrinde kırk bin, Çoban ' ın emrinde 20 bin olmak üzere büyük bir orduyu onların ülkesine sevk etti. Kutluşah ordusuy l a Gilan bozkırma gelince, Gilanlı lar yalnızca kendilerinin bildiği bıı deniz yoluyla gelerek Tatariara saldırdılar ve fundalıkta yangın çıkara· rak ateşin ortasında bıraktılar. Gilanlı eşkıyalar da sald ırıya geçerek

Su ltan, bayram namazını Dımaşk 'ta k ı ldıktan sonra M ısır'a doğru yol :ı koyuldu. Tatariara gelince, pek çok kayıp verdi kten sonra Kutluşah az h i ı askerle Fırat' ı geçmeyi başard ı . Mağlubiyel haberi Hemcdan ' a ulaş ı ıır:ı feryad-ı figanlar başlad ı . Tebriz halkı ve d iğerleri onları karşı layıp ölenlerin kimliğini öğrenmeye çalıştılar ve öğrenince de Tebriz'de iki ay boyunca gii; yaşları hiç dinmcd i. Gazan-han, yen i lgi haberini alınca çok üzüldü. Burnundan o kadar çok ka ıı geldi

ki,

neredeyse

ölecekti.

Çevresindeki lere

gözükmemeye

çalışt ı.

Ordusunun en seçme askerlerinden her on kiş iden ancak biri geri dönmüştü. Gazan-han bir süre sonra bir toplantı yaparak başkumand <ın Kutluşah 'ı, Çoban, Sutcıy ve d iğer emirleri karş ısına d izdird i . Kutluşah ' ı şiddct k azarlayarak öldürülmesini eınretti. Fakat sonra affetti ve göreb ileceği uzak bir yerde durmasını emretti. Haciplcr onu kollarından tutmuşlard ı . Meclisll: bulunanlar ayağa kalkarak - k i çok kalabalıktılar, - yüzüne tükürdüler. Sullan daha sonra onu Kiylan 'a sürdü. A rkasından Bolay'a birkaç kamçı vurdurup hakaret etti. Kısacası bu hezimet Gazan-han 'a çok

ağır gelmişti. Allalı 'a

şükürler olsun! Sultan debdebe ve alayişle Kahire'ye döndükten sonra Tatar beylerini elkri bağlı olarak huzuruna getirtti. Öldürülen Tatarların başları boyLınlarına asılmış, bin mızrağa da bin kelle geçirilmişti. Esirlerin sayısı 1 600 idi. Boyunlarında d:ı 1 600 kelle asılıydı ve davulları önlerinde yırtılmış olarak duruyordu. (En Nücumu 'z-Zahire, s. l l l - 1 1 2)


iSLAM TARi H iNDE TÜRKLER

423

pek çoğunu öldürdüler. Kutluşah okla vurularak öldürüldü. Allah 'a şükürler olsun. 7 1 2 yılı ( 1 3 1 2/13) : Ramazan ayının başlarında Tatarların yaklaşmakta oldukları kor­ kusu her tarafı sard ı . İ nsanlar ciddi şekilde telaşlandılar. Harbende ordusuyla Rahbe'ye geldi ve şehri yirmi üç gün kuşattıktan sonra beş gün müddetle şiddetli bir çarpışmaya girdiler. Şehir mancınık larla dövüldü. Sonra şehir ileri gelenleri Harbende 'nin huzuruna gelerek ona beş at ve on çuval şeker hed iye ettiler. H arbende de onlardan ken­ disine bağlılık yemini aldıktan sonra kuşatmayı kaldırıp gitti. Suriye halkı ise Mısır ordusunun gecikmesinden dolayı panik halindeydi. Ramazan ayının sonlarına doğru Tatarlarm çekip gittiği ve asayişin herkemal olduğu haberi geldi. Bu arada sultan ordusunu hazırlayarak Mısır'dan yola çıkmış ve Şevval ayının yirmi üçüncü günü S uriye'ye gelmişti. Sultan, Tatarların çekip gittiğini görünce hacca gitmek üzere yola koyuldu. Aynı yıl K ıpçak hanı Toktata öldü. Ö ldüğünde otuz yaşındaydı. Yedi yaşında iken tahta çıkmı ş ve kafır olarak ölmüştü. Onun Müslü­ man lığı kabul etmiş bir oğlu vardı, fakat kendisinden önce ölmüştü. Onun ölümünden sonra tahta Özbek-han geçti. Özbek-han, M üslü­ mandı ve cesurdu. Meml eketinin bir ucundan öbür ucuna olan uzaklığı altı ay lık yoldu, fakat bu ülkede şehir sayısı azdı. 7 1 3 yılı ( 1 3 1 3/13) : Zilkade ay mda H alep 'te Alaaddin B aybars vefat etti. Yaklaşık doksan küsur yaşındaydı ve M ısır'da askerlerin iktalarım ilk defa ölç­ türen o idi. 714 yılı ( 1 3 1 4/ 1 4): Gi lan hakimi Şemseddin Topaç hacca gitmek üzere yola ç ıkmıştı, fakat Tedmür yakınlarında öldü. Cenazesi Kasyun'a defnedildi. Ken­ disi için çok güzel bir türbe yapıldı. Ö ldüğünde elli dört yaşındaydı . Kutluşah ' ı ok atarak öldüren v e Tatarları yenilgiye uğratan o idi.


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M

424

7 1 5 yılı ( 1 3 1 6/17): Seyfeddin Tengiz bu yılın başlarında Suriye ordusuyla Malatya üzerine yürümek üzere harekete geçti. Altı bin kişilik bir M ısır ordu sıı da öncü birlik olarak yola çıkmıştı. Muharrem ayının yirmi birindL' M alatya önlerine geldi ler. Şehir halkı kuşatmaya karşı hazırlık ya p maya ve kendisini savunma tedbi rleri almaya başladı. Fakat üzerleri ııl· gelen ordunun kalabalık olduğunu görünce şehir eşrafı, kadısı ve ayrı ca bir grup dı şarı çıkarak canlarının bağışlanmasını istediler. Hırist i yanlar hariç olmak üzere onlara can güvenliği sözü verildi. Sonra ordıı şehre girdi ve pek çok Hıristiyanı kıl ıçtan geçirdi . Pek çok esir alıp, yağmalamada bu lundu. Bu arada ordu içindeki bazı serkeşler Müs l ii manlara da hayli eziyet ettiler. Sonra M alatya harabeleri ateşe veri ll' rek surları yıkıldı. Şaban ayında ise Haleb ordusunun bir kolu A ınid kasabalarından Ararniye'ye saldırdı ve kasabayı savaşsız teslim alarak bazı kişi k:ri öldürdü. Daha sonra aynı ordu Ermeni ve Kürt köylerine akınlar düzeıı leyerek ganimctlerle sal imen geri döndü. 7 1 6 yılı ( 1 3 1 7/1 8): Doğunun hakimi Harbende b. Argun b. Abaga öldü. Harbende öldii­ ğündc otuz küsur yaşındaydı. Rafız\' idi. Ölmeden önce hutbeyi Şi:ı geleneklerine göre okumadıkları için Bab u ' l Ezec halkının kılıçtan gcçi rilmesini emretmişti, takat Al lah ona bu fırsatı vermedi ve şiddetli hiı kolcra sebebiyle öldü. Ondan sonra tahta oğlu Ebu Said geçti ve ehl i sünnet yolunu benimsedi. 71 7 yılı: Safer ayında Ba 'lebek daha önce eşi emsa l i görülmemiş bir taşk ın yaşadı ve şehre giren sular 1 40 ' dan fazla insanın boğularak ölmesi ıı L' yol açtı. Şehrın sağlam taşlardan yapılmış bir hi�an yıkıldı. Sular daha sonra surları yık arak içeri girdi; caminin içi suyla do ldu; köyler sular altında kaldı ve insanlar ve çocuklar boğularak öldü. Tarlalar su altın­ da kaldı. Nusayr\'lerden bir kişi ortaya atılarak kendisinin M ehdi olduğunu id dia etti ve Lazkiye tarat1arında kalabalık bir grup ona inandı. Ona ina-


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

425

nanların sayısı yaklaşık üç bin kişiydi. Aynı kişi bir gün beklenen Mesih olduğunu, başka bir gün Ali b. Ebu Talib olduğunu, bir diğer gün Hz. Muhammed olduğunu iddia ediyordu. Halk ona şiddetle karşı çıktı. So­ nunda üzerine bir ordu sevk edildi ve ona inanan Nusayrilerden yüz yirmisi öldürüldü. Arkasından kendisi de yakalanarak boynu vuruldu. Allah belasını versin. Ayyaş ve cahil bir dağlı idi. Böylece 7 1 8 yılı girdi. Musul ve Erbil 'de şiddetli bir kıtlı k oldu. Halk leşleri yedi ve kendi çocuklarını satmaya başladı. Ekmek fiyatları anormal derecede arttı . Halk açl ı ktan kırılmaya başladı ve hatta adamın birisi kendi çocuğunu bir pideye sattı ve pideyi yedikten sonra öldü. Anlatılması zor günler yaşandı ve bu kıtlık bir süre devam etti. Erb i l tenhalaştı ve on beş bin hane olan şehir beş yüz haneye düştü. Pahalılık Irak ' a da sıçradı, fakat Irak halkı leş yemediği gibi çocuklarını da satmadı. Bu kıtlığın sebebi önce el-Cezire'de baş gösteren büyük bir çekirge istilasıydı. M eşhur İ lhanlı veziri Reşidüddin Fazlullah öldürüldü. Attarlıkla uğ­ raşan Yahudi asıllı bir tabipti. Sonra vezir oldu. Milyonlarca dinarı var­ dı. Söylendiğine göre koleraya yakalandığı sırada ilhana vücudunu te­ mizlemesi için bir müshil vermiş, fakat ilhanın ateşi yükselmiş ve öl­ müş; bunun üzerine rakipleri Reşidüddin' i yakalayarak boynunu ver­ muştu. Filozof bir kişiydi. O öldükten sorıra yerine oğlu Muhammed Melik Ebu Said vezir oldu. 721 yılı (132 1122) : M ısır'da ardı ardına büyük yangınlar çıktı . Pek çok mü lk ve ev ya­ nıp kül oldu. Sonra bunun H ı ristiyanların işi olduğu ortaya çı ktı . Bazı­ larının yanında yangın çıkarıcı şeyler bulundu. Bunlar yakalanınca suçlarını it iraf ettiler. Yangını çıkaran Hıristiyanların altısı öldürüldü, birkaç ise Müslüman oldu. ( M ısır'da çıkan seri yangınlar İ bni Tagrıberdi 'nin eserinde çok de­ taylı anlatıldığı ve bunun dinler arası savaşın önemli bir yansıması olması sebebiyle oradan alarak aynen aktarmayı faydalı gördük) .

72 1 y ı l ı Cumadi lula ayının o n beşinci günü (I 2 Haziran 1 3 2 1 ) Kahi­ re ve Mısır'da [Fustat'da] yangın çıktı ve mahalleden mahalleye sıçradı. Bütün halk ve hatta emirler ve askerler dahi söndürmek için çalıştılarsa da, başaramadılar. Cumartesi günü başlayan yangın Pazartesi günü


426

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA H 1 M

ağaçları dahi kökünden söküp atan bir fırtınanın çıkmasıyla daha ı L ı yayıldı. Halk, kıyametin koptuğuna inanmaya başladı. Camilere w zaviyelere toplanarak Allah ' a dua ve tazarru etmeye başladılar. Sulla ı ı . sarayının darnma çıkıp da yangının korkunçluğunu görünce tüyleri iiı perdi. Sonunda yangın söndürüldü, ama Çarşamba gecesi başka l ı ı ı yangın daha çıktı. Yangının yayılmasını önlemek için birçok evi y ı k mak zorunda kaldılar. Öğleden sonra yangın bastı rı ldı. Perşembe gelT�. ı ise Rum Mahallesi'nde (Haretü'r-Rum) ve başka bir yerde yeni bir yaı ı gm çıktı. Bu durum bir süre böyl e devam etti. İnsanlar arasında kilise k ri yıkılan 36 3 H ıristiyanların bu yangınları çıkardıkları şayiası yay ı l d ı Arkasından bazı mescit v e camilerde d e yangınlar çıktı v e Kehari yı · Medresesi ' nden çıkmakta olan iki rahip yakalandı. Orayı ateşe verirkl'ıı görülmüşlerdi . Rahipler şehir val isi Emir Alemüddin Sencer'e getiri l d ı ler. Üzerlerinden kibrit v e yağ kokusu geliyordu. Ertesi gün sultaı ı ı ı ı huzuruna götürüldüler. Sultan, suçlarını itiraf edinceye kadar işkenceyı· tabi tutulmal arını emretti . Şehir valisi bu iki rahibi aşağı indirdiği ı ı ı k . halkın Zahir Camii 'nden elinde neft, katran ve çakmak taşı bulunan l ı ı ı Bırİstiyanı yakaladığını, onun neft ve katranı minberin yanına dök i q ı tutuşturduğu ve dumanlar çıkması üzerine derdest edildiğini görd ı ı Hıristiyan suçunu itiraf etti v e bir grup Hıristiyanın aralarında böyle l ı ı ı p l an hazırladıklarını ve belli kişileri yangın çıkarınakla görevlendird ı k lerini açıkladı. Vali , yakal anan iki rahibe işkence edince onlar da sw; L ı rını itiraf edip, kiliselerinin yıkılmasının intikamını almak istediklcri ı ı ı söylediler. Sultan, Kerimüddin ' e patriğin huzuruna getirilmesini emn·ı ti.

Patrik olanlar için göz yaşı döktü ve "Bu alçaklar, içinizdeki bcy i ı ı

sizlerin sultanın izni olmadan onların kiliselerine yaptıklarını yapt ı l a ı Karar sultamndır" dedi. Sonra katırma b inip yoluna gitti. Eğer mem l ı ı k lar onu koruma altına almamış olsalardı, halk linç edecekti. Kerinı iid din, su ltana durumu an lattı. Bu arada H ıristiyanlar da on dört ra l ı i lıı ihbar etmişlerdi. Hepsi yakalanıp getirildi. Salibiyye caddesinde büyii l. 363

Makrizi " Hıtat" ve "Es-Sülı1k" adlı eserlerinde bu kiliselerin yıkılınası v . · çıkan yangınlardan etraflıca söz etmektedir. Anlattığına göre yalnızca b i r s;ı.ıı içinde İskenderiye, Dimyat, Kahire, Fustat ve Said'de atmış kilise yıkılııw,.ıı Bununla birlikte mevcut kaynaklarda kiliselerin yıkılına sebebi hakkında s:11 ılı bir bi lgi bulunmamaktadır.


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

427

bir çukur açılıp Cuma günü dördü yakılarak öldürüldü. Halk galeyana gelmişti. H ıristiyanlara saldırarak üstlerindeki el biseleri yolup aldılar ve hayvanlarından yere düşürdüler. Cumartesi günü sultan meydana geldi . Halk ona "Allah İ slam'a yar­ dım etsin, M uhammed b. Abdullah' ın dinine yardım et ! " diye bağırdı. Vali, yakalanmış olan o iki Bırİstiyanı getirdi. U unlar, meydan dışında yakıldı lar. Keriınüddin meydandan ayrı lırken halk "Kaç Bırİstiyanı korudun ! " d iye bağırdı. Sonra küfürler edip taşladı lar. Kerimüddin tek­ rar meydana döndü. Bu durum sultanın ağırına gitti ve emidere halkı teskin için ne yapı lması gerektiğini sordu. Emir Cemaleddin Akkuş, halk öfkel i olduğu için H ıristiyan katipierin işlerine son verilmesini önerd i , fakat sultan bu istediği kabu l etmedi ve emirleri çağırarak hal k ı kılıç zoruyla dağıtmalarını emretti . Su ltan, daha sonra valiye ayak takı­ mından yakaladıklarını tutuklamasını ve huzuruna getirmesini eınre tti. Vali, değişik yerlerde ayak takımından yaklaşık iki yüz kadar k işiyi yakaladı . Sultan. hepsinin asılmasını emretti. Bunun üzerine içlerinden bazıları asılarak, bazıları tavsit edilerek364 öldüriiirnek üzere ayrılırken, bir kısmının de elleri nin kesilmesi emredildi. Bunlar, "Ya hond! B u yaptığın doğru deği l, bizler ki mseye zarar vermed ik !" diye bağırıp ağla­ dılar, fakat sultanırı emri infaz edi ldi ve asılanların cesetleri Züveyle Kapısı 'ndan kalenin altına kadar bir sıra halinde uzandı. Halk, valiye ateş püskürmeye başladı. Val i korkusundan kaleye Züveyle Kapısı' ndan değil, sur dışından çıktı. El leri kesilmek üzere ayrılanlar sultanın huzu­ runa getirildi. Sultan emrin infaz edilmesini isteyince Kerimüddin başı­ nı açıp yer öptü ve sultanın ayaklarına kapanıp onların affedilmesini istedi . Sultan ise onların Emir Bektemür'e yardım etmesine razı oldu . Böylece elleri bağlanarak Cize' de kanal kazma i şinde çalıştınlmak üze­ re götürüldüler. El leri kesilenlerden ikisi oldü. Ağaca asılanların ise aşağı indiri lmeleri emredi ldi. B u ışler olurken, aynı anda Ahmed Tolun Camii c ivarında değişik yerlerde, kalede, Bahaaddin Karakuş Mahallesi ' ndeki B aybars el­ Ahmedi' ni n evinde, Babu' l B ahr dışındaki Toruntay Ham ' nda yangın­ lar çıktığı haberi geldi . Sultan b u haberden dehşete düştü. Çünkü tacir·.64

Ortadan kılıçla ikiye bölünerek.


428

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R l M

lerin Şam' dan getirdikleri yağlar b u handaydı. Yangın hanın her yeri ı ı ı kapladı v e hatta sütunlar dahi parça parça oldu. Yalnız bir tacirin

ıı ıa 1

kaybı 90 bin dirhemdi. Ellerinde neft fitilieri bulunan üç Hıristiya ı ı yakalandı. Suçlarını itiraf ettiler. Ayın on dokuzunda sultan atma binerek meydana gitti. Yol boyuıı ca ve orada yaklaşık yirmi bin kişi toplanmıştı. Bu insanlar bezk-ı ı mavi ve sarıya boyamış, mavi bez üzerine beyaz bir haç yapmışla n l ı Bezi bir sırığın ucuna bağlayıp kaldırıyor v e tek b i r ağızdan " i s lam'dan başka din yoktur! Allah Muhammed b. Abdullah'ın din i ı ıı· yardım etsin ! Ey Melik Nasır, ey İ slam sultanı, kafidere karşı bi ze yardım et, Hıristiyanlara değil ! " diye bağırıyorlardı. Sultan ve emirl l' rin tüyleri ürperdi. Sultan içi yana yana meydana doğru i lerledi. H a l k d a meydanın duvarlarına çıktı ve mavi bezleri kaldırarak "İ slam'd;ı ı ı başka d i n yoktur !" diye bağırmaya başladılar. B i r fitne ç ıkmasında n korkan sultan, işi tatlıya bağlamak amacıyla vezirden ileri çıkıp � � � şekilde bağırmasını istedi: "Kim bir H ıristiyan bu lursa, kanı d a m a l ı d a helaldir ! " Bunu duyan halk yine hep bir ağızdan bağırdı: "AI Ialı sana yardım etsin ! " Bu nidayla ortalık inledi. Daha sonra Kahire ve M ısır'da [Fustat'ta] "Kim beyaz sarıklı b i ı Hıristiyan bulursa kanı helaldir!" diye nida edildi. Arkasından da l l ı ristiyanlara mavi sarık takmaları, ata veya katıra binmemeleri ve ha mama boyunlarında çıngırakla girmeleri, Müslümanlar gibi giyinml' meleri haberi ulaştırı ldı. Emidere ise kendilerinin ve sultanın divanııı da çalışan Hıristiyanların işten el çektirmeleri, başka işlerde de ça l ı � tırmamaları konusunda ferman yayınlandı. Kilise v e havralar kapat ı l dıysa da, Müslümanlar cesaret bularak bulduklan Hıristiyanı bulduk lan yerde dövüp elbiselerini soydular. Hiçbir Hıristiyan evinden <; ı kamaz oldu. [Yahudiler aleyhinde herhangi bir şey olmad ı ] . B u yii; den Hıristiyanl ar herhangi bir ihtiyaç için sokağa çıktıklannda Yalı ı ı diler gibi giyinmeye başladılar. Söylendiğine göre Hıristiyan katipkı den biri kendisine bir hayli borcu olan Yahudiye parasını isternek içiıı geldiğinde, Yahudi onun yakasından tutup "Ben Allah ' tan ve Müsl i"ı manlardan yanayım!" diye bağırmış. Bunun üzerine Hıristiyan "Bc ı ı senin borcunu sildim ! " deyip, heraat kağıdı yazmış ve kaçıp gitmiş.


İSLAM TARİHİNDE TÜRKLER

429

Bu arada bazı Hıristiyanlar Müslüman oldular ve bazıları Handak Manastırı rahibini ve dört kişiyi ihbar ettiler ve yangın çıkarmak için para harcadıklarını söylediler. Bunlar yakalanıp sehpalara çivilendi. (Eserin bundan sonraki otuz kırk sayfalık son kısımları (744 yılına kadar olan olaylar) ağırlıklı olarak vefat haberleri ile doludur ve tarihi olaylar birbirinden kopuk ve müphem bir şekilde, neyin ne olduğu anlaşılmayacak tarzda kısa cümlelerle verilmektedir ki, bu durumda onların çevirisinin de bir anlamı olmayacaktı. Ancak, olayların bundan sonrasını daha net bir şekilde takip etmek isteyenler, İbni Tagrıberdi 'nin Selenge Yayınları arasında çıkan en­ Nücumu'z-Zahire (Parlayan Yıldızlar) adlı eserinden faydalanabilirler).


FAYDALAN ILAN KAYNAKLAR

Agacanov S . G . Oğuzlar, Ekber Necef, Ahmed Annaberdiyev çev . Selenge yay., 6. baskı, İ st., 20 1 4 .

.

Anonim Haçlı Tarihi, (Gesta Francorum), Doç. Dr. Ergin Ayan, Sı: lenge yay . , 20 1 3 , İ st. Bartold, V. V., Orta A sya Tarih ve Uygarlık, D. Alısen Batur çev., İ sı., 201 ı . Bedreddin El-Ayni, lkdu '! Cuman, ( Sultan Berkuk), İman Ö mer Şükri tahkiki, Kahire, 2002 . Diyanet İ slam Ansiklopedisi, muhtelif ciltler. Ebü Reyhan el-Birı1ni, El-Asaru ' l Bakıye ( Maziden Kalanlar), D. sen Satur çev., Selenge yay . , İ st., 20 1 1 .

Ah­

Es-Saha vi, Şemseddin Muhammed b . Abdurrahman, Ed-Dav 'u/lam i ·. I 992, Beyrut. Es-Sayrafi, H atib el-Cevheri Ali b. Davud, Nüzhetü 'n-nüfus ve '1ebdan. Dr. Hasan Rabeşi tahkiki, 1 97 1 , Beyrut. Gerdizi, Eb ıl Said Abdülhayy b. Dalıhak b. Mahmud, Zeynü 'l Ahbôr, Tahran, 1 3 63. Gürcistan Tarihi, TTK yay., 2003, Ankara.


FAYDALANILAN KAYNAKLAR

43 1

Gumilev L.N., Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları, II. D. Alısen Batur çev., 2. baskı, İst., 20 14. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, 1., Hikmet Neşriyat, tarilısiz, İ st. Hikmet B ayur, Hindistan Tarihi, I-III, TTK, 1 987, Ank. İ bn el- İ mad el-Hanbeli: Şüzüratu 'z-Zeheb. Beyrut, 1 988. İ bni Hacer el-Askalani, İn biiu 'l Gumr 1 968, Kalıire. .

İ bni Hallikan, Vefeyatu ' l 'A'yan, I -VIII, Kum, 1 342. İ bn i İyas, Beda i 'iz-Zuhur fi vaka i 'id-duhur. Kalıire, 2007. İ bni Tagrıberdi, En-Nücumu 'z-Zahire (Parlayan Yıldızlar), D . Alısen Batur çev., Selenge yay., İ st., 20 12. İ bni V asıl, Mü:ferricü 'l Ku/Ub, Kalıire, tarilısiz. İ bnü ' l Esir, el-Kamilu fi 't-tarih, I-X, Beyrut, 20 1 0 . İ slam Ansiklopedisi, I-X II I , M EB, Ankara. İ stahri, Kitab-u Sureti 'l Arz, De Goeje neşri, ?????? M. Remzi, Vakai-i Kazan ve Bulgar ve Müluk-it- Tatar, 1 . Cilt, Bcynı l , tarilısiz. Mesudi, Murüc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), D. Ahscıı I la l ur Baskı, Selenge yay ., İ st., 20 1 1 . M irfatih Z . Zekiyev, Türklerin ve Tatarların Köken i D . çev. , 2. baskı, 20 1 2, İ st. ,

Mirza Haydar Duglat, Tarih-i Reşidi. Osman Karatay Yay., İ st., 2006.

çev . ,

2.

/\ l ıseıı I l a l u r

çe v., S e l e ııge

Mukaddesi, A hsenü 't-tekasim, Beyrut, 2004. Reşidüddin Fazlu llah, Selçuklu Devleti, Erkan Göksu, H . Hüseyin Güneş çev., Selenge yay., 2. Baskı, İ st. 20 l l . Sercan M. Agacanov, Kıpçak/ar, Kürşat Yıldırım çev., Se1enge yay., 2009, İ st. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I-III, Fikret Işı ltan çev., TTK, 1 992, Ankara.


432

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR IM

Şehristani, el-Mile l ve' n-Nihal, Şereftiddin Ali Yezdi, Emir Tim ur, D. Alısen Batur çev., Selenge yay , 20 1 3 , İ st. Şihabeddin Muhammed en-Nesevi, Jizneopisaniye sullana Calal a, / Dina Mankburni,

Baku, prevod Ziya Bunyadov, Baku, 1 973.

Takküş, Dr. Muhammed Süheyl , Tarihu 'z-Zengiyyin fi '! Musıl ,.,. Biladı 'ş-Şam,

1 999, Beyrut.

Tiesenhausen, Sbornik materialov otnosyaşçixsya k istorii zoloto l ' ordı. I I .

Cil t , 1 94 1 , Sankpetersburg, Moskova.

Turgun Almas, Uygur/ar, D. Alısen Batur çev., Selenge yay., 2. bask ı . 20 1 3 , İst. Yakut Hamevi, Mucemu '/ Buldan, Beyrut, tarihsiz. Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, I-II. TTK yay., 1 99 1 , Ankara. Yuvuz Selim Burgu, Anadolu Selçukluları Zamanı, Selenge yay., 20 l l , İst.

-

Alaaddin Keykubad

Vl'

Zeki Yelidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kit., 3. Bas· kı,

1 98 1 .


KARMA D i Zi N

A Abaga, 73, ı 25, 1 36, ı42, 397, 399,

Ahmed-han, 224, 228, 407 Ahmedili, 30 ı

402, 404, 405, 40� 40� 4 ı ı , 4 ı 3 ,

Ahnef b. Kays, ı 76

424

Ahvaz, ı 98

Abbasiye, 258, 380, 382, 385 Abdullah b. Tahir, 94 Abduımecid b. Ömer, 33 ı Abdurrahman Tağayaruk, 265 Abdurreşid, 207, 208 Abeskun, 350 Acur, 277 Adana, ı 70 Aden, 76 Adud, 40, 4 ı Adududdevle, ı 98, 1 99 Afdal, 225 Afik, 344 Afıkun, ı 24 Afrasyab, 57, 78 Afşin, 87, ı ı o, ı 78, ı 80

Ağıamış, 344 Ahıat, 228, 234, 238, 24 1 , 244, 253,

Akbalkan, ı 29 Akcakerrnan, ı 2 ı , ı 22 Akçaderbent, ı 35 , ı 44 Akkar, 400 Aksaray, 2 ı 5, 222, 273, 3 ı 9 Aksungur, 22 ı , 224, 225, 226, 227, 230, 240, 252, 30ı , 306

Aksunkur Ahmed Bay, 283 Aksunkur Porsuk!, 245, 247, 248, 250, 25 1 , 252

Aıaaddin b. İzzeddin, 3 1 7 Aıaaddin b . Numan, 1 25, ı 26 Aıaaddin Harezmşah, ı 74 Alaaddin Keykubad, ı43, 3 ı 9, 343, 349, 357, 359, 360, 36 ı , 366, 432

Aıaaddin Tekeş, ı 75, 296, 323, 329 Aıaiyye, ı 48, ı 70

307, 32ı, 326, 338, 342, 343, 356,

Aıamut, 70, 236, 256, 343

357, 358, 359, 3 6 ı , 362, 364, 365,

Alan Kua, 58

372

Alemüddin Devadari, 4 ı 8

Ahmed b. Hiice Ömer b. Musafır, 37

Alemüddin Sağanoğlu, 394

Ahmed b. Kayguıu, ı 94

Alevi, 2 ! 0, 2 ı 7, 25 ı , 387

Ahmed b. Tolun, ı 84, ı 88, 1 89, ı 90,

Ali b. Dübeys, 270

19ı

Ahmed Tolun Camii, 427

Ali b. Malik, 270, 289 Ali b. Mansur el-Ukayıi, 34, 55


434

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M Arslan b. Atsız, 295, 296

A l i b . Müşrif, 94 Ali Özbiye, 1 6 1

Arslan b. Tuğrul, 2 8 1 , 284, 286, 2%,

Ali Paşa, 1 67 A I-i Selçuk, 1 32, 1 43

Arslan Besasirl, 1 75

320, 322

Ali Tekin, 206

Arslan Bey, 206

Al ika, 400

Arslan-han, 203

A l i nak, 407

Arsuf, 3 1 5 , 3 1 8, 397

Ali-şah b. Tekeş, 339, 340

Artuk b. Eksük, 22 1 , 223, 238, 240

Alişar, 1 47

Artukoğulları, 22 1 , 225

A1malık, 66, 8 1 , 86, 88, 96, 97

Asi nehri, 265, 373

Alman, 1 2� 27 1 , 3 1 4

Aslb, 1 39

Alparslan, 39, 1 73 , 2 1 2, 2 1 4, 2 1 5, 2 1 6,

Askalan, 280, 293, 303, 3 1 O, 3 1 5 , 3 1 7 ,

2 1 � 22� 224, 22� 22� 23� 243 , 245, 246, 247, 248, 254, 257, 269, 270, 27 1 , 284, 285, 286, 322, 337 Alptekin, 1 99, 200 Amid, 1 9 1 , 22 1 , 222, 306, 307, 342, 3 5 3 , 357, 3 6 1 , 362, 364, 365, 367, 372, 424

3 1 8, 352 Aslar, l 16 Aşinas, 1 8 1 A t Dağı, 1 29 Atbaş, 25 Ati l, 1 23 Atraga Gölü, 1 6

Amidülmülk, 209, 2 1 2, 2 1 4

Ayaba, 279, 286, 288, 296

Aınudeyn, 398

Aybek et-Türkmani, 379, 380, 38 1 .

Amu!, 1 30, 200

3 82, 383, 384, 394

Anas, 394

Aydeınir Akkuş, 404

Andican, 88

Aydın oğlu Mehıned, 1 46

An-lu Shan, 1 89

Aydınoğlu, 1 68

Antakya. 1 74, 1 8 8, 1 89, 22 1 , 222, 226,

Aydoğınuş, 336, 344

229, 23 1 , 232, 24 1 , 245, 246, 248,

Ayna Hatun, 322

264, 273, 282, 287, 288, 3 1 8, 3 3 5 ,

Aynuddevle el-Yanıki, 29 1

367, 399, 4 1 4

Azerbaycan, 73, 1 23 , 1 25 , 1 78, 1 7lJ,

Antalya, 1 46, 1 56, 1 62, 1 69, 1 70, 3 3 8

1 95 , 208, 227, 228, 234, 237, 238.

Antartus, 3 1 2, 4 1 1

249, 263, 2 8 1 ' 285, 286, 296, 302, 309, 3 1 6, 3 3 5 , 345, 3 5 5 , 357, 35 lJ,

Anuştekin, 23 1 , 266, 28 1 , 295 Arafat, 353

3 6 1 , 387, 397

Arak-tag, 1 30

Azıd Nureddin, 290

Argun-han, 73, 78, 230, 349, 406, 407,

Azzaz, 252

4 1 1 , 4 1 3 , 424 Arık Buka, 74

B

Arin, 259, 3 34

Ba' lebek, 24, 258, 264, 266, 267, 27 1 .

Aristo, 1 97 , 33 1

298, 300, 3 1 7, 334, 368, 379, 380 .

Arran, 28 1 , 285, 302, 309, 345, 357

392, 393, 396, 424


KARMA D iZiN

435

B abek, 24, 1 78, 1 79, 1 80

Batıha, 1 7

Babu' I Cenan, 256

Baudouin, 239, 244

Badahşan, 88, 95, 97

B aybars, 1 1 2, 1 3 2, 1 3 3 , ı 3 5 , 358, 373,

Bafra, 1 47

374, 378, 385, 388, 3 89, 394, 395,

Bagir et-Türki, 1 8 1 , 1 83

396, 397, 398, 399, 400, 40 1 , 402,

Bagras, 367

404, 405 , 408, 4 1 8 , 42 1 , 423, 427

Bagrin, 263, 370

B aycu-noyan, 3 86

Badgis. 277

Baydu, 4 1 3

Bağras, 399

Baykal, 1 86

Bahaaddin b. Şeddat, 3 1 8

Bedr e1-Cemali, 220, 222

Sahadur As, 420

Bedreddin Abdülvahab b. El-Haddad,

Bahauddevle, 200

84

Bahaulmü l k Salih M uhammed, 342

Bedreddin Beylik, 402

Bahime, 4 1 8

Bedredd in Hasan el-Es ' ardi, 79

Bahreyn, 1 7, 30, 34, 1 9 1 , 1 95

Bedreddin Lülü, 94, 95, 342, 345, 347,

Bahtiyar, I 98, 1 99, 278

353, 369, 372, 377, 3 79, 383, 387

Bais b. İsa, 2 3 8

Bedreddin Mikayil, 1 36

Bakia, 286

Bedrülcernali, 2 1 9

Bakuba, 355

Behisna, 297

Bakuti, 2 1 2

Behrarn, 22� 238, 245, 24� 248, 25�

Bakü. 1 23 Balahan Tabbahi, 405 Balasagun, 26, 87, 88, 107, 200

254, 270, 275, 279, 352 Bektemür, 149, 307, 32 1 . 327, 3 3 3 , 4 1 9, 420, 427

Ba1ikesri, 1 46

Bektemür Celemi, 1 50

Balis, 280

Bektüzün, 20 ı , 202

Ba1taş, 239

Be1ek, 2 3 8, 250, 25 ı . 270

Ba1yan, 3 1 7

Be1h, 20, 22, 1 76, 1 77, 20 1, 27X

Bankusa, 3 8 8

Belih , 239

Bansebe, 269

Berdaa, 28 1 , 356

Banyas, 254, 258, 264, 272, 288

Berke-han, 65, 66, 67, 69, 7 1 , 75, 1 1 2,

Barak-han, 75

1 1 3 , ı 1 4, 1 20, 1 25, 1 2 8, 367, 374,

Barka, 1 88, 297, 4 1 6

399, 403, 404

Barkıyaruk, 226, 227, 228, 229, 230,

Berkeri ( B irgi), 1 46

23 1 , 233, 234, 235, 236, 237, 238,

Berriye, 24, 73

239, 240, 249

Besiisiri Enbar, 207

Barshan, 25

Beyda, 202

Barskan, 88

Beydara, 409, 4 1 2

Basurfut, 27 1

Beygu, 205, 2 ! 4, 407

Başkurt, 1 22

Beykend, 1 0 1


TÜ RKLER HAKKINDA G Ö RDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARlM

436

Beyrut, 306, 326, 41 1, 430, 43 1, 432

Busri, 368

Beyt Cibril, 3 1 O

Buşenc, 277

Beytlaham, 3 1 0

Buttem, 86, 87, ı 04, ı 05, ı 1 0

Beytü' l Haram, 1 8

Buvayza, 386

Beyvar, 277

Buzaa, 254, 264, 302, 346

Bigdan, 36

Büveyhi, 1 99, 209

B ihruz, 248, 253

Büyük İskender, 37, 3 9

Bilbeys, 287, 290, 324, 328 Bilkabil, 23 1 Bire, 1 49, 269, 306, 37 1 , 395, 400, 40 1 , 4 1 2

C-Ç Caber, 223, 238, 247, 266, 270, 289 Cafer b. Fellah, 1 98

Bisan, 306

Cangasu, 75

Bohemund, 232, 273, 399

Cebbul, Tel A'zaz, 3 7 1

Bolu, 1 63

Celaleddin

Borlu, 1 62 Bozaba, 265

M engüberdi,

349,

Celaleddin Muhammed, ı 74, 1 75

Bozan, 226

Cemaleddin el-Mustavfi, ı 36

Bölek Arslan, 307

Cemaleddin Muhammed, 266, 267

Böri, 235, 255, 256, 258, 259, 260,

Cemaleddin Muhsin, 376

26 1 , 262, 264, 266, 267, 27ı

350,

353, 355, 356, 357, 360, 3 6 1 , 367

Cengiz-han, 26, 38, 48, 57, 58, 59, 60,

Böribay, 74

6 ı , 6� 64, 65, 66, 6� 74, 75, 7K,

Buga ei-Kebir, 1 82

9 1 , 96, 1 20, ı 22, ı 24, 1 25, 1 30,

Buga eş-Şarabi, 1 8 1

1 32, ı 44, 1 45, 1 49, 1 53 , 1 5 5, 348,

Buğra-han, 98, 200, 205, 225

349, 350, 355, 390

Buhara, ı 6, 2 1 , 23, 33, 4 ı , 66, 67, 86, 88, 96, 98, 99, ı oo, 1 0 ı , ı o2, 1 04, 1 06, ı 1 2, ı 1 4, 1 84, 200, 20 ı , 202, 205, 2 1 6, 224, 326, 339, 348 Buhtunnasr, 23, 350 Buka, 1 82, 1 85, 368 Bulgar, 25, 66, ı 2 ı , 1 22, 1 23, 1 24, 1 25 , 1 27, ı 63, 43 1 Burcoğlu, 403

Cenovalı Balaban, ı2, ı 46, ı 5 3, 1 55 Cerbadakan, 228 Cerdin, 202 Cevher, ı 98, ı 99, 267 Ceyhan, 1 3 5, 1 52 Ceyhun, 1 7, 26, 69, 85, 86, 95, 1 0 1 , ı o8, 1 23, 1 29, 1 77, 206, 2 ı6, 2 ı 7, 224, 295, 339, 340, 350 Ceyş, 1 9 1

Burcurrassas, 274

Cibal, 69, 178, 1 8 1 , 254, 344, 350

Burgulu, 3 1 9

Cirg, 1 0 1

Burgur, 25, 1 04

Cize, 288, 376

Burhaneddin b. Hıdır, 390

Cfir, 24

Burhaneddin Sagarci, 42

Curcan, 1 06, 234, 350

Bursi, 32

Curcaniye, ı 30

Burucerd, 226, 239

Cfiybiirikiin, 1 O 1


KARM A DiZiN

437 Deraveran, 88

Cübeyl, 238 Cüveyni, 59, 6 1 , 62, 63, 65, 66, 2 ı 3 ,

Derbend, 7 1 , 1 1 4, 1 1 5 , 1 23 , 1 3 5 Derende, 1 3 8

214

Deşt-i Kıpçak, 1 3 , 26, 57, 66, 69, 74,

Cüyuş Bek, 249

75, 85, 89, 9 1 , 96, l l l , 1 1 4, 1 1 7,

Cüzcan, 202 Çagır, 1 23

ı 1 8, 1 20, 1 2 1 , 1 23, 1 25 , 1 26, 1 27,

Çağatay, 65, 66, 68, 74, 7 5

282, 3 5 1 , 3 9 1 , 4 1 4

Çağrı Bey, 205, 209, 2 1 2

Devalu, 1 3 8

Çalık, 405

Deylem, 1 87, 236

Çavlı el-Porsuk, 252

Deylem'iler, 1 96, 200

Çerkes, 1 20, 328

Dım aşk, 24, 32, 36, 54, 97, 1 05 , I 1 7 ,

Çerkesler, I ı 6

1 34, I 5 ı , 1 60, 1 73 , 1 88 , 1 9 1 , 1 93,

Çin, ı 6, 1 7 , 20, 24, 26, 34, 42, 78, 80,

1 94, 1 97, 19 8, 1 99, 2 1 7 , 220, 222,

8 1 , 82, 83, 86, 87, ı o2, 1 09, 1 23,

226, 229, 232, 235, 239, 240, 24 1 ,

1 24, 1 30, 1 73, 1 74, ı 76, 1 77, ı 89,

242, 244, 245, 246, 247, 250, 252,

200, 203 , 206, 278, 340, 349, 4 ı 4,

254-262, 264, 26tı, 267, 270, 2 7 1 ,

415

272, 273, 280, 284, 289, 298, 299,

Çoban, l l l , ı ı 4, 146, ı 5 1 , 1 54, 42 1 , 422

3 0 1 , 304, 305, 306, 308, 3 1 1 , 3 1 3, 3 1 7, 320, 323, 324, 326, 328, 332,

Çukucak, 8 1

335, 342, 346, 348, 3 5 1 , 3 56, 3 5 8,

Çuıman, 1 22, 1 24

367, 368, 369, 370, 373, 374, 376, 379, 380, 3 82, 383, 385, 3 !16, 3!18, D

Dahhak, 1 9, I 3 ı , 260, 276, 430 Dakuk, 207 Damgan, 234, 279 Dara, 75, 37 I , 377

390, 3 9 1 , 392, 393, 394, 396, 39X407, 409, 4 1 2, 4 1 5, 420. 42 ı , 422 D imyat, 1 1 7 , 292, 345. 347, 34X, 3 5 1 . 375, 376, 3 77, 37!1, 3 !10, 426 Dinever, 206

Darabcird, 2 ı

Dobun-Mergan, 5!1

Dargam, 287

Don, 1 23

Dargan, 1 3 0

Ducas, 407

Darlaki, 58

Dukak, 205, 229, 232, 235

Daıya, 267

Dusuriyye, 223

Daydu, 80, 82

Duşi-han, 349

Dayfe H atun, 366, 370, 396

Duva, 75

De1uk, 1 34, 1 3 5, 274

Duva Temür, 75

Demirhan b. Karesi, ı 65

Dündar, 1 46, 1 54, 1 62, 1 69

Demir-kan, 74

Dündar oğulları, 1 46, ı 54

Demirkapı, 89, 1 23, 1 25, 1 26 Dengiz, 2 1 9


TÜ RKLER HAKKINDA G Ö RD Ü KLER İ M VE DUYDUKLARlM

438

E

Ebiverd, 279

E l-Cezirc, ı 89, 222, 228, 237, 23X, 249, 252, 270, 305

Ebu Ali b. Siıncur, 200, 201

Elçikday, 67, 75

EbU Ali İbni Sina, 4 1

EI- Keyya Celaleddin Hasan, 343

Ebü Bekr b . Diiye, 273

Emin Ahmed b. Hiice Reşid, 4 1

Ebu Bekr b. Ebu ' ! Hasan, 42

Eminül ınülk, 35 1

Ebu Bekr b. El-Halife, 70, 385

Emir Ayaz, 235, 239, 244

Ebu Bekr Dımaşki, 1 03

Emir Gurlu, 420

Ebu Bekr ei-Bezzl, 37

Emir İ zzedd in Halebi ei-Keblr, 383

Ebu Hanefıye, 245

Emir Tuğrai, 1 36

Ebu Hayy, ı 97

Enbar, 3 82

Ebu İshak eş-Şirazl, 220

Enbcrur, 35 7, 358

Ebü Mansur b. Alauddcvlc b. Kakuyi,

Engüriye, 288

207 Ebü Muhammed Abdullah b. Mansur, 235 Ebü M uhammed Hasan Giiri, 36

En-Nesevi. 349, 362, 432 Erbil, 7 1 , 228, 289, 3 1 5 , 347, 355, 356, 363, 364, 366, 425 Erciş, 238

Ebu Nasr e i-Utbl, 44, 99, 1 72

Erciyes, 1 39

Ebu Said, 36, 40, 4 1 , 58, 78, ı 06, l l l .

Erdeşir, 24, 50

ı ı 4, ı 5 ı , l 9 1 , 1 92, 424, 425 , 430

Erctna, 1 50

Ebu Tahir, 68, 1 94, 1 95, 224

Eı gaş en-Nizanıi, 23 1

Ebu Talip, 229, 245

Erhatu, 1 36

Ebu Ubeyd eı- Bekrl, 1 8

Ernıan, 244, 30� 322, 327, 343

Ebu ' l Fazi Abdulhılı, 1 33 , 1 3 7

Ermanus [Rom1nos Diogenos, 2 1 6

Ebu · ı Feth A l i b. Hasan ct-Tuğral. 230

Ermenak, 1 48. 1 52, 1 5 6

Ebu ' l Hasan Ali c i-Kerbcl ai, 84

Ermeni, 1 1 2 . 1 4 1 . 1 52 , 1 70, 2 1 2, 23 1 ,

Ebu ' l Kasını ei-Kuşeyri, 2 1 3

232, 262, 305, 326, 335, 340, 4 1 2.

Ebu ' l Kasım Hasan b . Ali, 229

424

Ebu ' ! Meali Cevcynl, 220

Ermen i lcr, 1 52, 1 70, 264, 4 1 0

Ebu ' l Vefa, ı 96, 255

Ermenistan, 1 32, 1 80, 1 95 , 208

Ebu ' ı-feth b. Ebu ' l leys, 220

Er-Ran, 6fı, 67

Ebu ' I-Muzaffer el- lsfarayini, 2 ı 9

Erta h, 24 1 , 2 7 1

Ebulisteyn, 1 3 5

Erzas, 322

Efridun, 2 1 . ı 3 I

Erzenirrum, 3 3 3 , 3 3 8 , 354, 389

Eğridir, 1 62

Es'ad Ebu Kerib, 1 03

E l-Bakış es-Si l ahİ , 265

Esarib, 248, 256. 264

El-Bezzi, 3 5 , 42, 54, 55

Esb kalesi, 268

El-Cebel, 238

Esed b. Abdullah el-Kasrl, 1 77

E l-Cenabl, 1 9 1

Esenbuga, 1 47


KARMA DiZiN

439

Esen-buga, 1 26

liazan-han, 73, 1 26, 1 49, 1 5 1 , 407,

Esendemür-han, 74

4 ı 1 , 4 1 3 , 4 1 4, 4 1 9, 420, 422

Esterabad, 249

Gazi b . Hasan, 289

Eş'arller, 2 1 4

Gazi Çelebi, 1 47

Eş-Şi bll, 29, 39, 42, 44, 45, 49

Gazne, 86, 87, 88, 1 06, 1 72, 1 9 8, 200,

Etkcş, 1 6

20 1 , 203, 204, 206, 207, 208, 2 1 2,

Eyla, 293

220, 224, 246, 275, 276, 277, 278,

Eyvan, 288

279, 285, 325, 333, 335, 33 6, 3 3 8, 344, 350, 3 5 5 , 362 F

Fahreddin A l i . 1 36, 1 59 Fahreddin ibni Şeyh, 375, 376

Gaznch Mahmud, 33, 38, 44, 1 06, 1 72, 20 1 , 202, 2 1 1 , 245 Gazze. 1 7 3 , 3 1 0, 3 7 3 , 374, 379, 382,

Fahrcddin Razi, 328

385, 38 7, 38 9, 3 90, 39 1 , 396, 405,

Fahruddcvlc b. Cüheyr, 22 1 , 222

415

Faik Nuh b. M ansur, 20 1

Gcnc� 258, 3 5 5 , 356

Faıniyc, 224, 242, 246, 25 1 , 273, 382,

Gcrcdc, 1 47 Gergcrir, 25

396, 39X, 400 Farab, 86, 87, ı 08. 1 97 Fiirabl, ı 08. 1 97, 33 ı Fareskur. 3 78

Gcrnıiyan, 1 47, 1 53, ı 54, ı 5 5 , ı 5 6, 1 5 7 , 1 5 8, 1 59, 1 6 1 , ı 62, 1 63 , 1 65 , 1 69

Fars, 1 7, 1 8, 1 9, 2 1 , 24, 39, 50, 73,

Gıyaseddin, 3 8 , 4 1 , 48, 70, 1 36, 1 39 ,

1 3 1 , 2 1 1 , 238, 247. 257, 265, 323,

1 42, ı 5 1 , 253, 276, 277, 285, 3 1 9,

355, 397

328, 332, 3 3 3 , 3 3 5 , 336, 337, 338, 340, 343, 344, 35 3 , 355, 362, 366,

Favva, 336

369, 372, 399, 407

Fenck, 270 Fcrgana, 1 8 , 26, 87, 88, 92, 1 08, 1 09, 1 77 , 1 7 8, 1 8 2, 1 96

Girdkuh, 2 ı 5 Göynük Hisar, 1 47

Ferruhşah, 306, 3 5 2

Grekler, 1 47

Ferruhzad, 2 0 8 , 2 1 ı

Gukerli, 338

Fethüddin Ömer. 376, 379, 385

Gur, 26, ı 28, 275, 276

Fetih b. Hakan, 1 8 1 , ı 82

Gut� ı o5 , 25� 370, 42 1

Fcyy, 1 04

Guzlar, 87, 275, 276

F inikc, 1 46

G ürcü, 1 1 6, 1 3 5, 1 3 6, ı 4 ı , 1 42, 342,

Fokc, 1 5 6, 1 6 1 . 1 62, 1 69

3 54, 3 5 7

Fuyum Gölü, 1 7 H G Ganj , 203 Garbiye, 2 89

Habur, 224, 239, 243 , 306, 325, 342, 372 Hacer-i Esved, ı 93, 1 95


440

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLAR l M

H adise, 2 3 8 , 269, 346, 382

Harım, 273, 286, 287, 288, 304, 3 3 5 .

Hakkari, 260, 268, 347

373, 3 9 1 , 402, 4 1 5

Halaf b . Ahmed, 99, 202

Haricller, 1 86

Halaf b. Me1aib, 242

Harput, 250

Haleb, 38, 77, 1 3 3, 1 34, 1 49, 1 8 8, ı 8 9,

Harran, 23, 1 97, 22 1 , 223, 224, 239,

2 1 6, 220, 222, 224, 225, 226, 227,

252, 269, 306, 308, 3 ı 5 , 32 ı , 342.

229, 230, 232, 24 1 , 242, 243, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 25 1 , 252,

366, 367, 369, 37 1 , 3 88, 396 Hartebirt, 365

253, 255, 256, 262, 264, 266, 267,

Harube, 3 1 3, 3 1 4

270, 2 7 1 , 273, 274, 284, 292, 299,

Has

303, 30� 305, 306, 3 1 1 , 3 ı 4, 3 1 9,

Hasan el-Ba ' lebekl, 25 1

Türk, 379

328, 332-336, 342, 346, 347, 35 ı '

Hasan er-Rumi. ı 22, 1 23 , 1 2 5

366-372, 374, 377, 379, 380, 388-

Hasan Sabbah, 70, 2 ı S, 236, 25 1 , 343

396, 399, 400, 402, 404, 405, 4 1 5 ,

Hasbek, 274

420, 424

H avran, 260

Halican, 236

H aydar

Halid b. Velid, 390

Hazar, 1 6, 89, 1 ı 6 , 1 23 , ı 63, 1 66

Uryan, 1 44, ı 46 , 1 52, ı s4

Hamdanoğulları, 2 ı 9

Hecir, 1 9 3 , ı 95

Hameleyn, 269

Hemcdan, 66, 68, 69, 73, ı 79, 206,

Hamideli, 1 69, 1 70

2 1 0, 2 ı 6, 228, 234, 235, 237, 257,

Hanbalı k, 78, 80, 8 1 , 82, 95, ı 24, 1 7 3 ,

260, 26 1 , 265, 274, 28 1 ' 283, 284, 285, 29� 302, 309, 3 ı � 3 1 � 322,

1 74 Handak

Manastırı, 429

324, 336, 344, 345, 350, 353, 406,

Hanku, 1 89

422

Hanna, 3 1 8

Hetum, 398, 399, 400

Hansa, 8 ı , 84

Hezar Dinari, 322, 326

H arbende, 407, 4 ı 1 , 422, 423, 424 Harezm, 1 3 , 1 6, 1 7 , 20, 23, 26, 27, 5 1 , 52, 65, 66, 67, SS, 86, 87, 89, 9 1 , 96, ı o8, ı 1 3 , ı 1 5 , ı 2 2, ı 2 5 , 1 27,

Hıdır b. Dündar, 1 46 H ı ristiyan, 6 ı ,

ı 1 2,

1 5 6,

1 66,

427 , 428

1 2 8, 1 29, 1 3 0, 1 75, 206, 2 1 3, 2 1 4,

Hısn ei- Biire, 274

2 1 7 , 23 1 , 266, 269, 296, 323, 329,

H ısıı-ı Kahta, 3 5 7

332, 339, 345, 35 0, 360, 362

1 29,

1 97, 222, 2SO, 3 1 0 , 394, 40 ı , 426,

Hısn-ı Mansur, 357, 365

Harezm Gölü, 1 6, 85, 86, 87, 1 0 8 , 1 23

Hısn-ı Talib, 286

Harezmşah

H ı ta, 65, 66, 75, 86, 9 1 , 1 23 , 1 24, 1 27,

Atsız, 266, 268, 28 1 , 322

Harezmşah Celaledd in,

I 1 9,

357, 358,

359, 36 1 , 362 Harezmşah

Muhammed,

333,

335,

339, 340, 344, 345, 348, 349, 350, 356, 362

415 H ı zır Bey,

I 70

Hicaz, 28, SO, 76, 1 73 , 1 93 , 330, 392

Hille, 230, 242, 248, 249, 262, 265, 270


KARMA DiZiN

44 1

Himyeri, I 03

1 92, 2 1 5 , 386, 387, 388, 389, 390,

Hind istan, 1 3 , 1 6, 1 8, 20, 2X, 30, 33,

39 1 , 392, 393, 396, 397, 399, 406

34, 35, 5 1 , 52, 53, 54, 55, 9 1 , 1 06,

Büsameddin Ali, 356, 357, 359

1 8 1 , 200, 202, 203, 204, 205, 206,

Büsameddin Ali el-Musıli, 356

2 1 2, 220, 24 1 , 246, 275, 277, 278,

Büsameddin b. Ebfı Ali, 376, 380

320, 322, 325, 333, 344, 350, 355,

Büsameddin Yülük Arslan, 326, 370

362, 4 1 5 , 43 1

Hüsrevşah, 275, 276, 277, 279, 285,

Hindu-han, 325

390, 3 92, 393

Hinduşah, 3 3 3 ı-i

Hlt, 229 Hoccnd, 86, 87, 88, 1 1 2 Horasan, 27, 44, 73, 86, 89, 90, 94, 98,

�ak, 24, 2� 30, 34, 36, 45, 50, 6� 7 1 , 73, 98, 99, l l l , ı 3 9, ı 44, 1 7 ı ,

99, ı oo, 1 02, ı o4, 1 07, ı 1 2, 1 29,

1 92, 209, 2 1 0, 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 3 , 2 ı 6,

ı 5 1 , 1 7 ı , ı 72, 176, ı 80, 200, 20 ı ,

220, 22 1 , 229, 233. 238, 253, 256,

202, 203, 207, 2 ı 2, 2 1 3, 2 1 4, 2 1 8, 220, 224, 225, 230, 23 1 , 234, 235, 236, 24 ı , 250, 254, 258, 268, 272, 277, 278, 283, 322, 329, 330, 332, 333, 335, 33X, 339, 340, 345, 350, 355, 360, 362, 397, 407, 4 ı l , 4 ı 3 Hospitalier, 3 ı O , 367, 407 Hotcn, 26, 86, 88 Hoy, 237, 262, 357 Hulavhan, 236 Humareveyh, 1 89, 1 90, 19 ı H umays, 4 1 8 Humus, 24, 1 83, ı 88, 1 89, 1 93 , 228, 230, 232, 242, 244, 245, 246, 250, 255, 262, 263 , 264, 267, 272, 280, 282, 284, 286, 298, 299, 308, 3 ı 2, 3 1 7, 334, 356, 357, 365, 366, 368, 369, 370, 37 1 , 372, 373, 374, 380, 3 8 1 , 39 1 , 392, 393, 394, 396, 398, 406, 408, 4 1 9 Huttel, 87, 2 1 4 Huzharakes, 25 Huzistan, 1 7, 234, 274, 283, 302, 323, 324, 355, 397 Hülagu, 57, 67, 69, 70, 72, 73, 74, 75, 89, 94, ı ı 2, ı 1 8, 1 25, 1 48, 1 53,

272, 280, 28 1 ' 282, 30 ı ' 330, 350, 353, 355, 356, 362, 364, 383, 3 97, 4 1 3, 422, 425 Isfahan, 1 8, 68, 1 73, 204, 207, 223, 224, 226, 228, 229, 236, 237, 239, 243 , 245, 254, 265, 284, 286, 296, 309, 3 1 6, 324, 325, 344, 345, 353, 355, 397 Isfahani, 8, 53, 58, 66, 73, 74, 83, 1 73 İbir-Sibir, 1 22, ı 24 İbni Ahi Ebu ' ! Kasım el- Mağribi, 2 ı 0 İbni Alkami, 70, 72 İbni Ammar, 235 İbni Attaş, 243 İbni Habib, 222 İbn-i Hakim, 74 İbni Hallikan, 1 82, 1 92, 22 ı , 240, 253, 43 ı İbni Haşşab, 225 İbni Havkal, ı 7 , 92, 94, 99, 1 02, 1 03 , 106, ı o9, ı ı o , 1 96 İbni Kamas, 250 İbni Kassab, 323, 324 İbni Kudva, 33 1 İbni Said, 1 7 1 , 1 72, 1 75


TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLA R l M

442

İbni Sin� 205, 329, 33 1

İnanç Hatun, 244, 253

İbni Şemrun, 259

İ rtış, I 22, 1 27

İbni Şumla, 323

İsa b. Cerrah, 20

İbni Udayr, 223

İsa b. Mühenna, 405

İbni Yarum, 346

İsbitar, 334

İbnü ' l Edim, 388

İ shak Bey, 1 48, 1 62

İbnü ' l Esir, 1 92, 200, 2 1 3, 232, 298,

İ skender, 22, 53, 89, 1 09 , 1 26, 1 27

3 1 7, 334

İbrahim b. İ frenciye, 392

İsmail!, 58, 1 25, 1 92, 2 1 5 , 236, 259. 26 1 , 268, 300, 303, 343

İbrahim b. Kurcyş, 227

İstahr, 23

İbrahim b. Muhammed b. Danişmend,

İygur, 66

288

İzzeddin Balaban, 327

İbrahim el-Esed ei-Abadl, 254

İzzeddin Ccrdik, 290, 300

İbrahim Y inal, 206, 207, 209, 2 1 0, 2 1 1

İzzeddin Ebu ' ! Baka e\-Erdebi\1, 76

İ frikiye, I 7 1 , 296, 297 İ frin, 248 İgan Taysi, 353 İ hşid, 1 96 İ lbegi, 4 1 9, 420

İzzeddin Keykavus, 286, 3 I 9, 341. 349, 383, 387, 397, 403, 407

İzzeddin Kılıç Aslan, 3 1 8 İzzeddin Mahmud, 300 İzzülmülk, 226

İ Iden iz, 2 8 1 , 282, 284, 285, 286, 292, 296, 30 1 , 304, 309, 3 1 � 3 1 � 32� 322, 323, 355

J

Joscelin, 244, 250, 252, 253, 269, 273

İ lekhan, 202, 203, 206 İ lekhan Arslan, 202 İ lgazi, 225, 230, 233, 238, 24 1 , 244, 245, 246, 24 7, 248, 249, 250, 25 1 , 265, 278, 307, 326, 370

İmadeddin Ahmed, 347 İ madeddin b. Aksungur, 252 İmadeddin Zengi, 22 1 , 252, 253, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 26 1 , 262, 263 , 264, 266, 267, 268, 269, 270, 27 1 , 293, 298, 306, 3 ı 2, 32 1 , 325, 34 1 , 342, 345, 347

İmadiye, 268, 347 İnıarn Buhar!, 28, 86, 1 O 1 iıııil, 66 İmrulkays, 1 39 İnanç es-Sencer!, 292

K

Ka be, 20, ı 39, 1 95 Kab!ha, I 85, 1 86 Kadmus, 255, 259, 40 1 Kafrlasa, 27 1 , 274 Kahire, 1 0, 1 1 , 32, 1 1 3, 1 1 7, 1 73, 1 89, 1 9� 2 1 9, 22 1 , 28� 28� 29� 303. 3 1 4, 327, 332, 376, 378, 3 8 1 , 385, 38� 40 1 , 4 1 2 , 4 1 4, 4 1 � 4 1 � 42� 425, 426, 428, 430, 43 1

Kaim, 1 92, 209, 2 1 O, 2 I 2 Kakerd, 323 K al ' atu ' l Cebel, 380, 398, 403, 404, 419

Kalas Duvarı, 87 Kalavun,

403 , 404, 405, 406, 407,

408, 4 1 2, 4 1 9


443

KARMA DiZiN

Kali, 1 4 1

Katif, 1 9 1

Kalicar, 202

Katkatu, 1 50

Kalin, 277

Katya, 390, 392, 4 1 5

Kamac, 279

Kavurt, 2 1 8

Kara Arslan, 286, 289, 306, 307, 333,

Kavus, 1 8

342, 353, 370

Kayalık, 66

Karaağaç, 1 62

K aycak b. Arslanşah et-Türkmani, 267

Karabeli, 308

Kaylub, 389

Karaca, 244, 246, 250, 25 1 , 255, 257,

Kaymaz, 253, 305, 307, 3 1 1 , 32 1 , 332

262 Karacahisar, 1 43 Karah, 207

Kaysan-han, 74 Kayseri, 1 3 2, 1 36, 1 39, 1 40, 1 4 1 , 1 42, 1 50, 1 56, 28� 3 1 9, 402, 4 1 5

Karahoca, 8 1 , 86, 88

Kazvin, 69, 236, 345

Karak, 292, 297, 305, 309, 3 1 O, 320,

Kebek-han, 58, 75

352, 365, 366, 367, 369, 373, 374,

Kefe, 1 22, 1 64

379, 380, 385, 38� 387, 388, 390,

Kefr Zemmar, 308

398, 404, 408, 4 1 3 , 4 1 5

Kefrtab, 224, 246, 252, 263 ,

Kara-Kitaylar, 339, 340

Kehf Munayka, 40 1

Karakurum, 1 6, 82, 1 24

Kemaled din b. Burhan, 35

Karakuş, 253, 292, 294, 296, 3 1 8, 427

Kencek, 8 1 , 88

Karamanoğ1 u , 1 48, 1 59, 1 70, 4 1 5

Kenul Adası (Midil li), 1 67

Karasar, 1 5 6, 1 60, 1 62, 1 70

Kerbela, 383

Karasi oğlu D emirhan , 1 46

Kerdema (Bergama), 1 46

Karatay, 1 3 8, 1 43, 43 1

Kerh, 70, 385

Karir, 2 1 7

Kermine, l lJO

Karkısiya, 306, 377

Kerramiler, 329, 330

Kar1ak, 1 36

Keşmir, 203, 278

Karmati-ler, 1 90, 1 9 1 , 1 93, 1 94, 1 95,

Kevakir, 325

1 98, 1 99, 200

Kevkeb, 3 1 1 , 3 1 8

Karut Belek, 2 ı 2

Kevkeb kalesi, 3 1 ı

Karye, 7 1

Keyhatu, 406, 4 ı 1 , 4 1 3

Karyeteyn, 240, 24 ı

Keynuk, ı 34

Kasberd ik, 1 46

Kıbn� 375, 400, 4 1 0, 4 1 6

Kastamonu, 1 47, 1 5 6, 1 62, ı 63, ı 64

Kılıç Arslan, 23 1 , 242, 269, 273, 2 8 ı ,

Kasyun, 1 2, 423

288, 29� 304, 305, 3 ı � 3 1 � 327,

Kaşan, 283, 345

333, 335, 336, 343, 35 1 , 354, 383,

Kaşgar, 26, 86, 88, 1 30, 200, 203, 225, 236 Kat, ı 30

387, 397, 399. 407

Kınnesrin, 1 89 , 1 9 ı Kırgız, 25


444

TÜRKLER HAKKINDA GÖRDÜKLERİM VE DUYDUKLARl M

Kır-han, 244

Kundur, 2 1 3 , 2 ı 4

Kırşari, 1 48, 1 54

Kuned Gergerir, 25

Kışlar Pınar, 1 3 7

Kureyş b . Bedran, 21 O

Kıvam b . Samaka el-Isgırdi, 307

Kutalmış, 2 1 3 , 2 1 5 , 222, 23 1 , 407

Kızıl Arslan, 285, 309, 3 1 6, 320, 322

Kutb-u Nureddin Yına], 289

Kızıl Arslan Osman, 285, 3 1 6

Kutbuddin Aybek, 277, 344

Kızılsu, 1 43

Kutbuddin Melikşah, 3 1 9

Kilab Oğulları, 289

Kutbuddin Muhammed, 325, 326, 332, 335, 342, 348

Kimama Gölü, 1 6 Kinane, 375

Kutbuddin Şah, 52

Kiray, 1 35

Kutbuddin Ş irazi, 53

Kirman, 2 1 4, 2 1 8, 276, 286, 293, 350,

Kutbuddin Yınal b. llassan el-Menbiı.:i Salahaddin, 302

353, 355, 362

Kutbuddin Yına! el- Menbicl, 291

Kitay, 80, 88, 268, 340 Kiye ei-Herasi, 239

Kutluğ, 1 1 3 , 1 1 5, 253, 322, 326

Konkurat, 60

Kutlukent, 1 28

Konstantin, 1 34

Kutluşah, 42 1 , 422, 423

Konstantiniyye, 27,

Kutuz, 1 1 8 , 388, 3 89, 390, 394, 395

131,

1 3 2, 2 7 1 ,

3 1 4, 3 ı 9, 335, 336, 397 Konstantinopolis, I 22, 207 Konya, 1 5 9, 2 ı 5, 222, 23 1 , 269, 273, 28 1 , 288, 3 ı 8 , 397 Kökböri, 306, 3 ı 5, 347, 355, 356, 364 Köksu, 1 3 5 Kubbetü 's-Sahra, 3 ı ı Kubilay, 67, 74, ı 24 Kuburlu, ı 42

Kuvasa, 237 Kuvayk, 264 Küçlük-han, 340, 349, 374 Küııdehri, 3 1 7 Kür, 69, 1 1 2, 1 1 4, 1 1 5, 28 ı Kürbuga, 227, 230, 232, 237, 240 Kürt, 22, 248, 286, 362, 392, 394,4 1 5, 424 Kütahya, 1 47, 1 57, 1 59

Kuça, 24 Kudüs, 1 43 , I 90, 2 1 7, 225, 230, 233, 238, 244, 293, 299, 309, 3 1 0, 3 ı 1 , 3 1 2, 3 1 5, 3 1 6, 3 1 7, 3 1 8, 326, 335, 348, 350, 352, 357, 373, 377, 4 ı 5 Kfife, 36, 1 90, 1 92, 1 94, 1 95, 200, 242 Kuhistan, 236 Kulca, 324, 336 Kulzüm, ı 23, 3 1 3 Kum, 283, 345, 43 1 Kumas, 259 Kurnur Adası, ı 6

L Laçin, 1 49, 1 50, 3 1 6, 405 , 4 1 2, 4 1 3 , 417, 4 1 8 Lazkiye, 224, 262, 3 1 2, 352, 424 Lehavur, 275, 276, 338, 344 Leon, 23 1 , 305, 335, 340, 398, 399, 400 Lidda, 3 1 5 , 3 1 8 Limason, 400 Lülü, 7 1 , 1 45, 1 89, 245, 246, 247, 3 1 3, 342, 34� 347, 348, 353, 369, 3 7 1 , 377, 380, 384, 387, 395


KARMA DiZiN

445

M Maarra, 1 93, 233, 243, 246, 263, 369, 370, 3 7 1 Macar, 1 20, 1 22

Mekran, 205, 362 Melik Adil, 97, 1 1 7, 1 74, 1 75 , 29R, 3 14, 3 1 5 , 3 1 6, 3 1 7, 320, 324, 326, 327, 328

Magaribe, 1 85

Melik Adil Ketbuga, 97

Mağniyisa, 1 67

Melik Aziz, 324, 326, 327, 334, 369,

Mahmud b. Nasr, 2 1 6 Mahmud b . Selman b . Fehd e1-Ha1ebi, 1 48 Maksin, 306 Malatya, 2 1 5, 234, 260, 269, 288, 297, 3 ı 6, 333, 357, 365, 424 Malazgirt, 208, 2 1 6 Maınule, 2 7 1 Mankışlak, 1 29 Mansur b. Muhammed, 2 1 2, 222 Mansur b. Nuh, 20 1 Mansura, ı 1 7, 348, 35 ı , 375, 37 7, 378 M are us, 3 1 1 , 3 1 7 Mardin, 33, 225, 240, 24 ı , 245, 246, 247, 249, 250, 25 1 , 265, 269, 270, 272, 278, 302, 307, 326, 328, 333, 370, 4 1 5

379 Melik Caber, 223 Melik er-Rahim, 209 M elik Eşref, 333, 335, 343, 346, 347, 35 ı , 3 56, 357, 359, 36 1 , 364, 366, 368, 379, 3 80, 382, 3 9 1 , 392, 393, 394, 408, 409, 4 1 2, 4 1 3 Melik Kamil, 1 3 5, 1 74, 328, 345, 346, 347, 348, 35 1 , 353, 3 5 7, 358, 359, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 374, 376, 379, 385, 387, 392 Melik Mahmud b. Muhammed, 283 Melik Mansur Muhammed, 334, 3 74, 394, 403 Melik M uazzam İsa, 346, 347, 348, 3 5 1 , 356, 357, 358, 364 Melik Mugis, 385, 387, 390

Marginun, 8 8

Melik Muhammed, 28 1 , 283

Markab, 334, 405, 407, 408

Melik Nasır Davud, 365, 366, 383,

Masyaf, 268, 303 Matli s, 269 Maverihinnchr, 26, 42, 57, 66, 68, 74, 75, 85, 88, 89, 90, 92, 93 , 94, 95, 97, 1 00, 1 0 1 . 1 09, ı 26, 1 30, ı 77, 1 78 , 2 ı 7, 22� 23� 24 1 , 268, 278, 330, 345 Mazeııderan, 350, 362 Mecdel, 264 Mecdüddin İsmail es-Selami, 89 Mehmet Bey, ı 48 Mehrican, ı 90 Mekke, 1 3 , 46, 76, 1 52, 1 94, 1 95 , 238, 298, 3 1 3

386 Melik Nasır M uhammed. 7, 97, 4 ı 3, 419 Melik Said, 395, 403 , 404 Me lık Zahir Gazi, 389 Melik Ziyauddiıı, 33 1 Meı ike Hatun, 369, 383 Melikşah, 39, 1 73, 1 74, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 220, 22 1 , 222, 224, 225, 226. 228. 230, 233, 236, 237, 238, 239, 243, 247, 248, 249, 253, 257, 269, 27 1 , 274. 277, 280, 28 1 , 2�n. 284, 285, 286, 289, 304, 309, 3 1 8 , 322, 325, 337, 339


T Ü R K LER I IAKKINDA G ÖRDÜ KLER İ M VE DUYDUKLARl M

446

Menbic, 223, 2 5 1 , 254, 270, 289, 302, 346, 3 7 1 Mengli, 344 Mengü Temür, 76, 77, 399, 403, 406, 407, 4 1 2, 4 1 8, 4 1 9

Miran b. Zengi, 2 84 Moğollar, 3 1 , 5 8 , 63, 65, 89, 90, l l X. 1 27, 1 32, ı 3 5, 2 86, 36 ı , 390, 396 Mucirüddin Abak, 267, 27 1 , 2 80 Mucirüddin Ebu Zikra, 387

Mengü-han, 67, 68, 69, 73, 75

Mudayyah, 227

Menşiyye, 380

Mugannl, 240

Menteşe, 1 46, 1 69

M ugisüddin Tuğrul Şah, 338, 354

Menuşehr, 20

Muhacidüddin Burunkuş, 325

Menyebağ, 320

Muhammed ei-H ocendl, 38, 46

Meraga, 66, 74, 1 25 , 1 26, 238, 26 1 ,

Muhammed Pehlivan, 296, 3 1 6, 322.

265, 283, 30 1 , 359, 36 1 , 397

324

Merend, 234

Muhlis er-Rumi, 1 49

Merv, 1 7, ı 76, 1 77, 2 1 4, 2 1 6, 266,

Muhyiddin b. Zeki, 39 ı

269, 2 8 ı , 323, 333

M uinüddin Atsız, 262, 263, 266, 273

Mervanoğulları, 222

Muinüddin ibni Şeyh, 3 73

Merverrud, 28, ı 76, 2 1 3

Muizz, ı 1 7, ı 98, 3 7 8

Meryem, 59, 3 1 8, 393, 394

Mu izzüddevıe, ı 9 8 , ı 99

Mescid-i Aksa, 233, 3 1 1

Muizzüddin Kayserşah, 3 ı 6, 3 1 7, 333

Mesih, 1 90, 3 1 2, 425

Mukaddes Gölü, 3 ı 2

Mesud (Sultan), 90, 94, 1 23 , 1 59, 1 72,

Muktedl, 220, 224, 227, 248

204, 205, 206, 208, 2 ı ı , 220, 224,

Muktefi, ı 93, 262, 263, 268, 285, 294

228, 245 , 248, 249, 252, 253, 256,

Mu !tan, 42, 202, 3 3 8

257, 258, 260, 26 1 262, 263, 265, ' 269, 270, 273, 274, 275, 279, 2 8 1 ,

Munaytıra, 2 8 8

283, 285, 288, 289, 296, 297, 300,

Muntasır, 98, ı 8 I , I 82, ı 83

30 1 , 304, 305, 306, 307, 308, 3 1 7,

Muı aduddin Hamza, 1 64

Munke, 74

3 2 1 , 325, 332, 334, 339, 342, 345,

Murat Bey, ı 47

347, 3 5 3 , 357, 364, 400, 404, 407

Musa b. Buga, ı 82, ı 83, 1 86

Mesudl, 20, 23, 50, 1 1 6, ı 24, 1 3 ı , ı 45 , 1 80, 1 8 1 , ı 83 , 1 84, 1 86, 43 1 Mevdud, 206, 207, 208, 243 , 244, 245, 272, 280, 284, 289, 293, 299, 300, 305, 306, 3 ı 2, 32 1 , 325, 34 ı , 345 Meyafarikayn, 222, 250, 307, 332, 3 3 5

Musa et-Türknıanl, 237 Mustali, 230, 23 1 Mustansır, 48, 70, ı 75 , ı 86, 2 ı 0, 2 1 7, 2 ı 8, 236, 357, 364, 366 Muş, 322, 3 3 8 Mutasım, 1 8, 2 8 , 6 8 , 7 0 , 7 2 , 94, ı 7X,

Meymun b . Necib e l -V asıt!, 2 ı 9

1 80, l 8 ı , ı 82, ı 83 , 377, 379, 382,

M ısır, pek çok yerde

383, 385, 3 86

M i kail, 205, 2 1 4, 245, 247, 257, 407

Mutazz Bill ah, ı 84

M ikayil, 205

Mutemid, 1 89


KARMA D i Zi N

447 Naymanıar, 340

Muti, ı 99 Muttaki, 1 96

Naytaş Denizi, 1 3 ı

Muvaffak, 98, 1 89, 1 90

Nazır, 323

Muzaffer Gazi, 372, 390, 392 Muzafferüddin Özbek, 322, 3 5 5

N cemeddin b. Şemmam, 1 ı 1

Mübarek-şah, 75

Ncemeddin Eyyub,

Müddesir, 1 93 M üeyyed i brah im, 224

Ncemeddin er-Rumi, 394 1 1 7, 257, 27 1 ,

284, 294, 295, 297, 298, 320, 338

Müeyyidüddin, 70, 22 1 , 235, 323, 385

Ncemeddin Eyyub b. Kamil, ı ı 7 Ncemeddin i lbay, 278

Mühtedi, I R5, 1 86, 1 8 7, I R8

Nehrevan, 263

Müslim b. Kureyş, 22 1 , 222, 224, 227, 230

Nemadur Yahşi, 1 3 6 Nemee, 1 27

Müslim b . Kuteybe, 1 02

Nevaket, 25

Müstadi, 294

Nevkende, 1 O 1

Müstain, 1 82, 1 83, 1 84

Nevruz, 1 9, 1 90, 2 1 9, 407, 4 1 4

M üstazhir, 227, 228, 23R, 248, 2R5

N ihavend, 225

Müsteneid B illah, 285

Nis, 2RO

M listerşid, 256, 257, 259, 260, 26 ı

Nizameddin b. Hakim, 74, 78

Mlitevekkil, 1 8 1 , 1 82, I R3, I R4, 3 RO

Nizameddin Bakış, 307 N izamüımülk,

N

1 74, 2 1 4, 2 ı 8, 220,

22 1 , 225, 226

Nablus, 3 1 8, 326, 344, 346, 390, 4 1 5

Nogay, 4 ı 2, 4 1 8

N adan Menku, 407

Nuba Kapısı, 2 1 I

Naheivan, 357, 359

Nubihar, 20

Nasır Davud, 366, 367, 36R, 369, 373,

Nuh b. Esed, 94, 99

374, 380, 38 1 , 3R3, 386 N asır Yusuf, 3 80, 3R 1 , 3R2, 3R3, 388, 39 1

Nuh b. M ansur, 99, 200, 20 1 Nureddin Ali, 320, 384, 38R Nureddin Mahmud Zengi, 267, 270,

Nasıruddcv1e, 1 96, 2 1 R, 2 1 9

27 1 , 272, 273, 280, 286, 287, 288,

Nasıruddin Artuk Arslan, 370

289, 293, 297, 298, 299, 307, 3 1 1

N asıruddin M uhammed ci-Hüseyni' eiKarimi, 53

Nurcddin Muhammed, 289, 306, 307 Nureddin Şah, 3 ı 9

Nasırüddin Çakır, 269

Nureddin Ş ahinşah b. Eyyub, 272

Nasırüddin Mahmud, 347

Nusaybin, 209, 226, 230, 237, 24 1 ,

Nasihüddin el-Farisi, 372

252, 306, 3 1 2, 325, 335, 342, 37 1 ,

Nasr b . Ahmed b. Mervan, 2 1 6 Nasr b . Ali, 224 Nasr b. Seyyar, 1 78 Natrun, 3 1 O, 3 1 6

377 Nusayrl, 424


TÜ RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLER İ M VE DUYDUKLAR l M

448

0-Ö

Ravendan, 274

Oğuzlar, 278, 279, 283, 430

Razi, 1 96, 33 1

Ong-han, 59, 60

Re'sül Ayn, 334

Ordu, 3 1 , 55, 63, 64, 65, 66, 1 3 5, 246, 3 1 2, 340, 398, 402 Orhan b. Osman, 1 47, 1 64, 1 65 , 1 69, 362

Registan, 1 00 Resten, 1 83 Reyyan el-Hadim, I 99 R ıdvan, 229, 230, 23 I , 232, 24 1 , 242,

Osman b. Affan, 1 9

243 , 245, 246, 247

Oş, 88, 1 08

Ribat-ı Serhenk, 88

Otrar, 88, I 97

Roha, 223, 226, 228, 233, 243 , 26tJ,

,

Oyrat 60

300, 306, 3 I 5 , 366, 3 69, 3 7 1 , 372.

Ozak, 1 3 8 Ögcday, 65, 66, 74 Ömer Hayyam, 2 I 9

396

Özbek b. Pehlivan, 345, 355, 356 Özbek-han, l ı 3 , 1 1 4. ı ı 5, ı 26, 423

Rum, 27, 46, 70, I 22, 1 3 1 , 1 32, 1 3 3, 1 3 5 , 1 36, I 3 8, 1 4 1 , I 42, 1 43 , I 44. I45 , I 46, I 47, I 4!l, I 49, 1 50, 1 5 1 . 1 5 3, 1 54, I 55 , I 5 8, ı 59, 1 64, 207, 208, 2 1 6, 222, 236, 242, 264, 265,

p

Pazarbelü, I 43

3 I 3 , 3 1 6, 338, 364, 3 86, 399, 4 1 2, 426

Pehlivan Muhammed, 285, 309

Rumman, 1 3 6

Pencikes, ı 04

Rus, 26, 3 3 , 45,

Pervane, 1 3 5, I 3 6, I 42 , 3 1 9, 372, 399,

89, 1 I 6, I 20, 1 23,

I 24, I 27, 1 2!l , 1 63 , 3 5 I, 354, 43 1 Ruyzan Kutlu, 1 43

402, 407 Porsuk!, 245, 247, 249, 252, 3 0 I Prens Amold, 3 ı O

Ruzraver, 236 Ri.ikneddiıı Deviidiir, 7 I , 385 Rükııeddiıı Gfır Şah, 362

R s

Rabia H atun, 347 Rafiz� 7� 72, 3 8 5 , 393 , 424 Rahbe, I 49, 224, 242, 243, 247, 252, 253, 3 80, 3 82 , 405 , 406, 423

Sa'd b. Dekla, 355 Sabıkuddin Caber ei-Kuşeyrl, 223 S abi, I 72

Rakim, 297

Siibii lcr, 20, 30

Rakka, 1 93 , 22 1 , 224, 238, 270, 27 1 ,

Sadaka b. Dübeys, 265

302, 306, 325, 352, 3 70, 3 7 1 , 372,

Sadaka b. Mezyed, 230, 242

396

Sadeddin Kümüştekin, 299, 304

Ramie, ı 96, I 98, I 99, 220. 293, 3 1 0, 3 ı 5 , 3 1 6, 3 1 8, 406, 4 1 5

Sadreddin M uhammed, 97, 325 Safad Hanna, 3 1 8

Raşid Billah, 262, 263 , 265

Safar, 332, 345

Ravak, 269

Safed, 398


KARMA DİZİN Saffarin, 1 03

449 Sebüktekin, 44, 85, 90, 1 06, 1 98, 1 99,

Satlta, 289

200, 20 1 , 202, 204, 206, 208, 220,

Saganiyan, 1 04, 1 09, 2 1 4

224, 275, 276, 285

Sahib Bahaaddin Ali b . Hınna, 384

Selçuk, ı 1 2, 1 3 1 , 1 32, 1 3 9, 1 5 5, 1 75,

Sahib Fahreddin Hace Ali, 1 4 1

205, 2 1 6, 234, 245 , 247, 257, 302,

Said, 1 2, 3 6 , 4 1 , 98, 1 5 1 , 1 7 1 , 1 74,

407

2 1 9, 2R8, 289, 370, 379, 3 80, 395, 403 , 404, 426 Sakıab, 26, 1 2R

Selçuklu, 49, 65, 72, 85, 90, 99, I 32, 1 3 5 , 1 36, 140, 1 53 , 1 59, 206, 2 1 3, 2 1 4, 2 1 5 , 2 1 � 23 1 , 233, 253, 26�

Saksin, 1 22

269, 270, 274, 275, 28 ı , 283, 2X4,

Saıahaddiıı Eyyubi, 253, 257, 259,

285, 286, 30 ı , 3 1 6, 3 1 7, 3 1 9, 323,

272, 2X4, 28R, 2R9, 290, 29 ı , 292,

3 3 5 , 337, 340, 354, 3 5 5 , 3 59, 362,

293, 294, 295, 296, 297, 298, 299,

407, 43 1

302, 303, 304, 305, 306, 307, 30X, 3 ı 3 , 3 ı 4, 3 1 5, 3 ı 6, 3 1 7, 3 1 R , 3203 34, 3 52, 364, 367, 40R, 4 1 2 Salih i smail, ı 74, 299, 303, 304, 305. 36� 37 1 , 373, 374, 376, 3 80 Saıihiye, 376, 379, 383, 3 R7, 395

Selemye, 1 93 , 244 Selim Razi, 3 2 1 Selkandar, 300 Sellar, 402, 420, 42 1 Semendu, 1 3 8, 1 43 Sencer (Sultan), 222, 230, 23 1 , 2 3 3 ,

Salim b. Malik, 223, 238, 2R9

234, 235, 238, 246, 248, 254, 258,

Salim b . Melik eı-Ukayll, 247

2 6 1 , 266, 267, 268, 269, 275, 278,

Samani, 85, 98, 99, ı O l , ı 02, 200,

279, 28 1 , 282, 283, 286, 3X3, 394,

202, 206 SamerrL 1 8� 1 8 3, 1 84, 1 8� 1 8 � 1 88

396, 405, 426 Sencerşah, 305, 341

Samgan, 207

Seniyye. 370

Samsun, 1 64

Serahs, 1 76, 333

Saıı 'a, 1 9, 103

Serasine, 326

Saray, RO, 1 1 2, I ı 3, I 1 4, 1 1 6, 1 22,

Serenk Gölü, 1 6

1 28, ı 29, ı 3 0, ı 87, 29 1 ' 399, 403,

Seresti, 205

407

Sevinç, 255, 256, 260

Sarhad, 2 5 6

Seyfeddin Ağrak, 3 5 1

Saruhaıı, 1 46, 1 67, 1 68, 367

Seyfeddin A l i b. Ahmed el-Maştub el­

Sarus, 1 3 7

Hakkari, 291

Save, 248, 344, 345

Seyfeddin Baharzi, 68

Savtekin, 229

Seyfeddiıı Gazi, 27 I , 272, 293, 298,

Savu b. Erktemür, 75

300, 302, 305, 34 1

Saymara, 206

Seyfeddin Tengiz, 424

Seb''i n nehri, 227

Seyfeddi n Tuğrul, 324, 374


T Ü RKLER HAKKINDA GÖ RDÜ KLERİ M VE DUYDUKLARlM

450

Seyfiiddevle b. Hamdan, 1 34, 1 96, 1 97, 207, 237, 242 Seyfiilislam, 300, 3 1 8 , 320, 325

Sumeysat, 3 3 2 Sunkur el-Aşkar, 1 3 5 , 1 42, 399, 403, 404, 405

Seyyide Netise Türbesi, 287, 3 84

Suntay, 69

Sığnak, 1 22

Sur, 25 1 , 255, 3 1 1 , 3 1 2, 3 1 5 , 3 1 7, 326,

Sıhyon, 3 1 2, 405 S ı rp, 1 2 1

352, 4 1 1 Suriye, bir çok yerde

S ibir, 1 22 , 1 23 , 1 24, 1 30

Suruç, 224, 238

Sibirh isar, 1 44

Sülcıniş, 1 48, 1 49, 1 50, 404, 408

Sicilya, 269, 280, 3 5 7, 3 5 8

Süleyman, 23, 24, 1 42 , 1 47, 1 54, 1 62,

Sicistan, 1 6, 1 7, 9 9 , 1 5 1 , 202, 350

ı 64, 1 93 , 2 1 2, 222, 249, 250, 253,

Sima et-Tavil, 1 89

280, 284, 285. 3 1 9, 333, 3 3 5 , 336,

Siınsamuddevle, 200

353, 372, 407

S inan, 300, 303

Süleyman Paşa, 1 47, 1 54, 1 64

S i ncar, 222, 244, 249, 252, 259, 293,

Süveyda, 365

30 1 , 306, 3 1 2, 3 2 1 , 325, 335, 342,

ş

348, 353, 369, 370, 387 Sind, 26, 29, 3 5 , 57, 86, 87, 1 06, 1 72, 276, 330, 3 5 1

Şah Erman Sökmen, 244 Şah-ı Dür, 243

S inop, 1 47, 1 62, 1 63, 1 64, 1 65

Şahin Bey, 1 47

S i rcal, 248

Şakhab, 252

Sirmin, 249, 3 7 1

Şakif, 260, 306

S is, 1 34, 1 49, 1 50, 3 98, 399, 400, 40 1 , 403, 4 1 5 , 4 1 8

Şakra Yadisi, 264 Şamut, 388

Sitmekuh, 236

Şarkıye, 287

Sivas, 1 42, 234, 297, 3 1 8, 343, 359 ,

Şaş, 26, 87, 8 8, 92, 1 07, 1 08, 1 09, 1 23

404 Soğd, 26, 87, 92, 93, ı 00, 1 02, 1 04, 1 05, 1 09, 1 77 Sökmen, 225, 230, 233, 234, 237, 238,

Şaver, 287, 288, 290, 29 1 Şeceretüddür, 1 1 7, 376, 3 77, 378, 379, 383, 384 Şeherkend, 88

239, 240, 24 1 , 244, 253, 289, 306,

Şehrizor, 207, 267, 280, 308, 3 1 5 , 390

307, 322, 327, 3 3 3 , 353

Şemisaniye, 243

Sudak, 1 22 , 1 63, 3 5 1

Şemseddin Fiir ıkan!, 403

Sukran Gölü, 1 6

Şemseddin M uhammed, 8, 1 2 1 , 299,

Sultan Hak, 39 1 S ultan Şah, 246, 247 Sultanşah, 296, 3 1 9, 322, 323 Sultanşah Mahmud, 296 Sumenat, 204

430 Şemseddin Topaç, 423 Şemsü 'l Mülfık İ smail, 258, 259, 260, 26 1 , 264 Şemsüddevle Muhammed, 258


KARMA DiZiN

45 1

Şereftiddevle, 204, 22 1 , 222, 223, 230

Tanza, 269

Ş ereftiddi n Girdbaz, 284

Tarmaşirin, 75, 89, 9 1 , 92

Ş erif Hasan, 40

Tarsus, 1 4S, 1 70, 1 84, 1 89 Tatar, S3, 6 1 , 1 07, 1 1 9, 1 30, 1 35, 1 37,

Şeyh Alemüddin Kayser, 373 Şeyh

Şem sed d in

Abdulhamid

el­

H üsriişahi, 387

1 48, I SO, 1 5 1 , 340, 350, 36 1 , 363, 375, 389, 393, 399, 402, 403, 406,

Şeyzer, 224, 259, 264, 268, 282, 287,

298, 3 1 7, 37 1 , 4 1 s

408, 4 1 4, 420, 42 1 , 422, 43 1 Tayrıbuga, 74 Tebriz, 66, 74, 95, I 25, 208, 2 1 2, 238,

Şihabeddin ei-Harimi, 303

30 1 , 302, 3 5S, 3 6 1 , 396, 397, 422

Şihabeddin Guri, 320, 322, 32S Şihabeddin Mahmud el- Harıml, 29 1

Tcdavun, 1 3 6

Şihabcdd in M alik, 289

Tedmür, 24, 262, 380, 382, 423

Şihabeddin Muhammed, 276, 432

Teku, 1 36

Şi kul, 88

Tekudar, 406, 407

Şiraz, 24, 355, 397

Tel Başer, 274

Ş irkfıh, 284, 287, 2!l8, 289, 290, 29 1 ,

Tel el-Acfıl, 326

308, 365, 366, 368, 369, 370, 373,

Tel es-Sultan, 3 7 1 Tel Halid, 274

391

Tel Musa, 237

Şirvan, 1 23, 207, 2 R 1 Şubek, 294, 379, 386

Telebuga, 4 1 2

Şumeys, 379

Temirci, 349

Şuş, 343, 347

Temirek, 244

Şücauddin Ku tl uğ, 327

Temp l ier, 3 1 O

Terken Hatun, 225, 226, 22!l T

Teruce, 4 1 2

Tabas, 236

Tezi Tay zi, 74

Taberiye, 244, 260, 306, 309, 3 I O,

Tibnin, 326

3 1 I , 3 1 3 , 3 1 8, 3S2 Taceddin

Hasan

b.

Tiflis, 249, 286 Celal

Semcrkandl, 80

es-

Tihame Gölü, 1 6 Tikrit, 1 83, 2S3, 257, 270, 343

Taceddin Tura, 254, 2S5

Ti m vadisi, 2S4, 260

Tacu lmüluk, 38 1

Timuçin, 60

Tacülmülk, 226, 256

Timurtaş, 146, 1 54, 1 5 5, 1 59, 1 62,

Tahir b. Sa'd el- Mordgani, 254 Tah iriye, 13 0

247, 250, 25 1 , 265, 272, 278, 307, 326

Takıy ü d d in Ömer, 2S9, 293, 294

Tirmiz, 86, 88

Talas, 8 1 , 88

Tirmiz, Hocend, 86

Tiilekan, 236

Tirşah, 362

Tambur, 236

Togan-haıı, 200, 202, 203


T Ü RKLER HAKKINDA G ÖRDÜ KLER İ M VE DUY DUKLARlM

452

V-W

Tokat, ı 3 6, 369 Toktaka, 4 1 2

Vadi ' I-Hazindar, 4 ı 9

Toktao, ı 26

Vahak, ı 28

Toruntay, 263, 408 , 409, 427

Vahşudan, 208

Trablusgarb, 269

V aragsar, l 04

Tuğanşah, 296

Vasıt, 1 34, ı 96, 1 99, 208, 2 1 ı , 235, 236, 250, 252

Tuğc b. Cuff, ı 9 ı Tuğrul b. M uhammed, 258, 285, 286 Tuğrul Bey, 38, 205, 206, 207, 208, 209, 2 1 0, 2 ı 1 , 2 ı 2, 2 l 3 . 2 ı 5, 226

Velid b. Abduımclik, 1 77 Verd-i Cfıri, 24 Verdi.i' l Muna, 376

Tuğrul Şah, 343, 354

Vogullar, 1 24

Tuğrulbek b. Karut Bek. 293

William, 250

Tuğtekin, 229, 232, 235, 239, 240, y

243-247, 250, 25 ı , 252, 254, 256, 258, 266, 267, 27 ı , 300, 30 1 , 325

Yafa, ı 89, 3 ı 5, 3 ı 6, 3 ı 8, 397, 399

Tuli, 5 7, 65, 66, 67, 74, 77

Yafa Kalesi, ı 89

Tuna. ı 23

Yagısiyan, 226, 229, 23 ı

Turan, 26, 57, 78, 8 5 , 1 ı 8, 1 28. ı 30, 3 8 1 , 388, 3 89

Yağıbasan, 288 Yagımır, 3 8 1

Turgutlu, ı 68

Vahşi, ı o6, ı 67

Turla, ı 23

Yahudi, 23, ı 29, 2 1 8 , 390, 40 1 , 425 ,

Tu� 2 ı , 20 1 , 226, 279, 3 3 3 Türkistan, 2 6 , 3 3 , 67, 74, 8 1 , 88, 9 5 ,

428 Yakuti, 240, 24 1

1 06, 1 07, 1 20, 1 24. 203, 205, 3 39 ,

Yalvaç, 1 62

350

Yarkend. 88 , ı 22

Türkmen, ı 29, ı 56, 2 ı 3 , 225, 239, 274

Yaruk b. Arslan et-Türk man!. 292

Tüzün, 75, 1 96, ı 98

Yanıki Türkmenleri, 292

U-Ü

Yaruktaş, 247 Yayık, 1 23

Umur Bey, ı 47

Yeluncin Beki, 65

Ural, 2 3 , ı 30

Yemen, 20, 30, 50, 1 03, ı 73 , 297, 298,

Urban, 306 Uzun Sunkur. 325 Ü mmü Süleyman, 2 ı 2 Ü nımü Veled, 262 Ü rdün, 3 8 1 , 393 Üzlek Şah, 3 62

3 ı 3 , 3 ı 8, 320, 325, 3 30, 347, 353, 379 Yeminüddevle, 1 06, 202, 203, 204 Yengi. 8 1 , 88 Y engikcnd, 88 Yezdigcrd, ı 76, 1 77

Y ugra, ı 26, 1 27 Yunus, ı 62 , 1 69, 1 70, 370, 4 1 6


453

KARMA DİZİN Yusuf, 1 3 7, ı 48, 1 95, 2 1 7, 26 1 , 288,

Zeraduşt, 2 1

290, 29 ı , 3 ı 5 , 320, 34 1 , 353, 369,

Zerdna, 248

379, 3 80, 38 ı , 3 82, 383, 385, 387,

Zere h Gölü, I 6

388, 3 89, 390, 39 1 , 392, 393, 396

Zeyneddin Ali Küçük, 280, 284, 289,

Yusuf b. Ebi's-Sac, 1 95 Yusuf el-Harezmi, 2 1 7

3ı5 Zeyneddi n b. Hindi, 334 Zeyneddin Ömer b . Musafır, ı 1 5 , ı ı 7

z

Zab, 308

Zeyrek, 1 3 6 Zcytuıı, 82

Ziihirüddin İ brahim, 234, 244

Zik Adası, 1 63

Zekeriya, 43, 1 70

Ziyauddin Kaymurl, 380

Zekruye, 1 94

Zoran, 347

Zeliha, 224

Zübeyde Hatun, 233

Zencan, 2 3 8

Zülkameyn, 1 03 , 269, 362

Zengi b. Çökermiş, 242

Zümrüd H atun, 264

Zengi Candar, 274

Zünnun, 2!S8, 297



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.