1821 1 tarix tibbi qonushdurdu 1 suiqesdler sir olumler esrarengiz olaylar talha ughurluel muammer q

Page 1


TA Id ll Tililli KONlJ1;i'l'lllllllJ Talha Uğurhıd Muaıııııll'r Kayall'ki n -

TIMAŞ YAYINI.ARIJ.1548 Tarih Inceleme Araştırma Dizisi

161

PROJE EDITÖRÜ

Adem Koçal EDİTÖR

Zeynep Berktaş FOTOGRAF

Talha Uğurluel KAPAK TASARIMI

Ravza Kızıltuğ MİZANPAJ

Hüseyin Özkan I. BASKI

Mart 20 ı 4, İstanbul 4.BASKI

Eylül 20 ı S, İstanbul ISBN

ISBN 978-605-08- ı620-4

9llli!IJIJIIIJI Jllll!�l!� TİMAŞ YAYlNLARI

Cağaloğlu, Alemdar Mahallesi, Alayköşkü Caddesi, No: S, Fatih/İstanbul Telefon: (02ı2) sı ı 24 24 P.K. SO Sirkeci 1 İstanbul timas.com.tr timas@timas.com.tr facebook.com/timasyayingrubu twitter.com/timasyayingrubu Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifıka No: ı2364 BASKI VE CİLT

Seçil Ofset Sertifıka No: ı2068 ıoo. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 4. Cad. No: 77 Bağcılar 1 İSTANBUL Tel: (02ı2) 629 06 15 YAYlN HAKLARI

Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi'ne aittir. İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ©

j


TARiH TIBBI KONUŞTURDU Suikastlar, Sır Ölümler, Esrarengiz Olaylar

Talha Uğurluel - Muammer Kayatekin


TALHA UGURLUEL Manisa Demirci'li olan Talha Uğurluel, 1997 yılında Manisa Celal Bayar Üniversite­ si'nin Tarih Bölümü'nden mezun oldu. 8 yıl özel radyolarda tarih programları yaptı. Yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış birçok makalesi olup, Çanakkale Savaşları, Gelibolu Gezi Rehberi, Balkanların Başkenti Edirne, Varlık ve Yokluk Savaşımız, İstanbul'un Fethi, Peygamber Efendimiz'in İzinde Mekke-Medine, Önden Gelenler ve Mevlana adlı kitapların yazarıdır. Ayrıca Çanakkale, Edirne ve Mekke-Medine

tarihi ile ilgili cd çalışmaları mevcuttur. İki yıl imaj kitap çalışmaları yapmış olup, Mukaddes Emanet/er, Timur'un Tüzükatı, Barbaros Hayreddin Paşa'nın Hatıratı ve Harp Mecmuası kitapları, editörlüğünü yaptığı eserlerden birkaçıdır. Muhtelif turizm

acentalarında AR-GE yönetmenliği yapan Uğurluel, yerli gruplar ile Türkiye'nin birçok yerine kültür gezileri düzenlemekte, kurum ve derneklerin eğitim programları dahilinde tarih seminerleri vermektedir. Halen Marmara Üniversitesi'nde akademik çalışmalarını sürdüren Uğurluel, ayrıca TRT Radyo 1 'de "Dünya Gezgini" programını ve TRT Türk'te "Tarihin izinde" programını hazırlayıp sunuyor.

MUAMMER KAYATEKiN ı 966 yılında İzmir'de doğdu. Sırasıyla Müdafaa-i Hukuk İlkokulu, Güzelyalı Ortaokulu,

İzmir Atatürk Lisesi'nde okuduktan sonra ı 989 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Mecburi hizmetini Kayseri ili, Pınarbaşı ilçesi, Pazarören beldesinde tamamlayıp Manisa ili, Saruhanlı ilçesi, Kayışlar köyüne tayin oldu. 1994 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Qalı'nda tıpta uzmanlık eğitimini tamamladı. Çalışmaları çoğunlukla egzersiz fızyolojisi alanıyla ilgilidir. Bir yıl süreyle Minesota Üniversitesi'nde de görev yaptı. Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunduğu dönemde Mars Projesi Laboratuvarı'nda da çalıştı. 2007 yılında fızyoloji alanında profesör oldu. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Spor Fizyolojisi Bilim Dalı'nda görevine devam etmektedir.

Hobileri arasında futbol, akvaryumculuk, balık avcılığı ve dalgıçlı� bulunmaktadır.


İÇİNDEKİLER Önsöz

...........................................................................................................

7

Mitolojinin En Büyük Kahramanı Achilles Nasıl Öldürüldü? ........... ı o İnsan Cesetlerinden Elde Edilen Şifa ..................................................... ı8 Mısır Piramitleri İnsan Gücüyle mi İnşa Edildi?. . . ............................... 24 Dünyaya Boyun Eğdiren Büyük İskender'in Ani Ölümünün Altında Yatan Gerçekler .......................................................................... 34 Tarihte işkence Yöntemleri Nelerdi? Göze Nasıl Mil Çekilirdi?......... 48 İnsan Çarmıha Gerilerek Öldürülebilir mi? ......................................... 58 Kişi Onurlandırılarak Nasıl Öldürülür? ................................................ 68 İnsanlar Savaş Meydanlarında Neden "Su" Diye İnlerdi?................... 78 Dünya Tarihinde En Çok Korkulan Hastalık: Çiçek ........................... 86 Suikast mı, Ecel mi? Fatih Sultan Mehmed'in Yıllardır Çözülemeyen Ölüm Sırrı Nedir?..... 94 Yavuz Sultan Selim'in Ölüm Sebebi Nedir?......................................... ı ı o Krallar ve Sultanların Hastalığı: Gut ................................................... ı 20 Hürrem Sultan Hangi Hastalıktan Öldü? ........................................... ı 28 Yemene Gidenler Çoğunlukla Neden Geri Dönemezlerdi? ............. ı 40 Su İçmeden Sürdürülen İlginç Hayatlar ............................................. ı 54 Kaya Havuzlarında Biriktirilen Su ile Gelen Ölüm ........................... ı 58 Osmanlı'da Bir Karantina Adası ........................................................... ı 64 İngilizler Mısır'daki Esir Askerlerimizi Kör Etmişler miydi?. . .......... ı 76 Eski Mısır Mumyalama Sanatı ile Osmanlı Mumyalama Sanatı Arasındaki Farklar ............................... ı 88 Kaynakça.................................................................................................. 2 ı 2



ÖN SÖZ Tarihi bir konuyu araştırırken olayın ana kaynaklanna iner, hadise­ nin cereyan ettiği yeri gezer ve o dönemin insanlannın eserlerine göz atarak neticeye ulaşınaya çalışırız. Ama bazen tarihi hadiseler öyle bir yerde kitlenir ki bu durumu izah etmek, dolayısıyla neticeye varmak kolay olmaz. Biz tarihçilerin böyle durumlarla en çok karşılaştığı yerler genelde tıbbi konular olmaktadır. Tarihi süreç, kişilerin amaç ve yön­ temleri, elde edilen netice hepsi bellidir ama bu süreç içinde cereyan eden bazı hadiseler vardır ki bir ucu tıbba dayandığı için yorumlama hataları meydana gelebilmektedir. Biz de, madem tarih içindeki birtakım hadiseleri biz tarihçiler tam çözemiyoruz, o zaman uzmanlarına çözdürelim dedik ve tıpçıları bu konuda konuşturmaya, onlara danışarak işin doğrusunu onlardan öğ­ renmeye karar verdik. Mesela Fatih Sultan Mehmed'in ölümü yüzyıllardır tartışılan bir ko­ nudur. Eceli ile mi öldü, yoksa öldürüldü mü? Bir tarihçi olarak Fatih'in müptela olduğu hastalıkları biliyoruz, vefatı öncesinde yaşadığı sıkıntı­ ları da. Ölümünden önce uygulanan tedavi detaylarını ve Fatih'in vücu­ dunun bu tedavilere verdiği tepkileri de. Ancak bunları bir tıp uzmanı gibi yorumlayamıyoruz. Hangi hastalık, nasıl bir etki meydana getirir, hangi tedavi vücutta nasıl bir reaksiyona sebep olur vb. birçok detayı farklı uzmanları ile görüşüp karşılaştırınca, cevabını veremediğimiz ger­ çekler ayan beyan ortaya çıkmaya başladı. Bu kitaba hazırlanırken, tabir yerinde ise tarihi şahsiyetleri kabir­ lerinden çıkarıp tek tek muayene eder bir tavra büründük. Hürrem Sultan'ın vefatma sebep olan hastalıktan, Yavuz Sultan Selim'in Şirpen­ çe'sine ve Büyük İskender'in ani vefatma kadar sebep ve sonuç ilişkisi içindeki zincirler bizi şaşırtıcı yerlere götürdü.

7


Kitapta sadece tarih! şahsiyerlerin ölümlerini değil, yine tarih bilimi ile izah edemediğimiz ve devreye tıbbı sokarak çözüm yolları aradığımız başka konulara da eğildik Mesela Yemen'e giden askerlerimizin

% 70'i

neden geriye dönemiyordu? Çiçek hastalığı neden herkesin korkulu rüyası idi? Mısır'daki mumyalama sistemleri ile Osmanlı'daki tahnitler arasındaki farklar nelerdi? Tarihin yardımı ile ortaya çıkardıklarımızı, tıp bilimi ile birleştirince aradaki boşlukları da doldurmaya başladık. Gör­ dük ki tarihin tıbbı konuşturması önemli imiş ve tarihi doğru anlama ve yorumlamada ciddi faydaları varmış. Uzun süredir devam ettirdiğimiz bu çalışmamızda, merak edeceği­ nizi umduğumuz onlarca tarihi sırrın aydınlanmasını sağladık ama bu kitaba sadece bir kısmını yerleştirebildik. Kim bilir, belki de önümüz­ deki dönemde bu kitabın devamı olan çalışmalar da sizinle buluşacak. Böylece çok bilinen bir hadisenin arka planını görmeye başlayabileceğiz. Örneğin, "Bir insan (Yehuda-Hz. İsa) çarmıha gerilince ölür mü?"den, "Topuğundan ok ile vurulan bir kişiye (Achilles) ne olur?"a kadar ay­ dınlatılmayı bekleyen nice soru, bu iki farklı bilimin ortak çalışması ile şimdi daha anlaşılır bir hale geldi. Bu çalışmayı yaparken kendimizi cinayet dedektifleri gibi hissettik. Tek tek verileri topla, hadisenin geçtiği dönemin şartlarını, şahıslarını bir bir incele, şahsa ait bütün bilgiyi bir araya getir, ortaya dökülen bu delillerin ışığında sonuca ulaşınaya çalış . . . Büyük oranda da tatmin edi­ ci cevaplara ulaştık. Bu çalışmada öncelikle hedeflediğimiz konu ile ilgili tarihi verileri bir araya getirdik. Kim bu hadise için ne söylemiş, hangi konulara dikkat çekmiş, belgeler, hatıratlar, sonraki dönemlerin uzman­ ları hangi yorumları yapmış dikkatle taradık. Ardından izah edemediği­ miz kısımların uzmanlarına ulaşmak için konunun hangi tıp uzmanının alanına girdiğini belirledik Nihayet problemleri tek tek uzmanları ile yüzleştirdik Bazen bir konunun çözümü için farklı branşlardan birkaç uzman ile görüşülmesi gerekti. Hatta bu uzmanları bir araya getirip tar­ tıştırmak . . Onlar konuştukça ve tıp, çözümsüz hadiseleri tatihin ışığın­ da yorumladıkça aldığımız keyfi tahmin edemezsiniz. Sizleri bu çalışma ile gerçeğe biraz daha yaklaştırabildi isek kendimizi bahriyar sayacağız. Bir tarihçi ve sanat tarihçisi olarak bütün verileri teslim ettiğim ve bu çalışmayı birlikte yürüttüğüm kıymetli araştırmacı Prof. Dr. Muammer Kayatekin'e yürekten teşekkürlerimi sunarım. Çünkü iğntı ile kuyu kaz­ maya benzeyen bu çalışmada mevzuların tıbbt detayları ile ilgili bütün gayret ona aittir. Problemierin çözümü için gerekli branşları belirlemek, uzmanlarına ulaşmak, onları konuşturmak ve çözüme ulaşmak kolay olmasa gerek. Bazı geceler sabahladığını, bazen gecenin bir yarısında bir

B 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


telefon ile tarihi bir detayı öğrenmek için aradığını, sabahın erken bir saati çalan telefonumu açtığımda karşımdaki yorgun ama mutlu sesin: "Talha, Büyük İskender'i ancak yeni öldürebildim!" nüktesi ile bir konuyu daha bitirmiş olmanın gururlu duruşuna defalarca şahit oldu­ ğumu ifade etmek isterim. Bu çalışma ile gördük ki, farklı branşlardan araştırmacılar bir araya gelmeli imiş ... Gelmeli ve yabancı olduklan sahalan ortaya dökerek bir­ birlerine yardımcı olmalı imiş. Zira böylece, bilimin karanlık noktalarına çok daha rahat ışık tutulabilirmiş. Bu kitaba ancak 19 problem ve çözümünü sığdırabildik . Halbuki elimizde, tarihte cereyan etmiş ve bir kara nokta gibi durup çözülmeyi bekleyen daha nice konu var. Niyetimiz bu çalışmanın devamını getir­ mek ve geçmişin izah edilemeyen birtakım noktalarını aydınlatmaya ça­ lışmak. Bu konuda gelecek nesillerin tarih algısına faydamız olabilecekse kendimizi bahtiyar sayacağız.

Talha Uğurluel TEŞEKKÜR Kaynaklara ulaşmamda çok büyük yardımlarını gördüğüm Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kütüphanesi'den Uzman Kütüphaneci Abdullah Murat Mete'ye, Uzman Kütüphaneci Deniz Kılınç'a, Kütüpha­ ne Görevlisi Pınar Mencik'e, bazı soruların cevaplandırılmasında büyük emekleri geçen Urla Karantina Adası Müdürü Şaban Koçoğlu'na, Kadın Hastalıklan ve Doğum Uzmanı Dr. Töre Yavuzşen'e, Göz Hastalıklan Uzmanı Dr. Levent Kazancı'ya, Farmakoloji Uzmanı Prof.Dr. Mukaddes Gümüştekin Güneli'ye, Göğüs Hastalıklan ve Tüberküloz Uzmanı Prof. Dr. Can Sevinç'e, Adli Tıp Uzmanı Prof.Dr. Erdem Özkara'ya ve Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan Araştırma Görevlisi Dr. Cudi Ferat Buran'a, Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Doç .Dr. Cem Ergon'a, Ortopedi ve Travmatolo­ ji Uzmanı Prof.Dr. Can Koşay'a, Anatomi Anabilim Dalı'ndan ProfDr. Amaç Kiray'a, Fizyoloji Anabilim Dalı'ndan Araştırma Görevlisi Dr. Gü­ ven Güvendi'ye, Spor Bilimeisi Öğretim Görevlisi Dr. Hikmet Gümüş'e, mesai arkadaşım ve kitabı ilk olarak okuyarak önerilerde bulunan Fiz­ yoloji Uzmanı ProfDr. Osman Açıkgöz'e, kitabı yazarken yanıma gelip, "Baba artık bizimle ilgilen!" diyerek dinlenınemi sağlayan sevgili kızla­ rım Doğa ve Derin'e, bana her konuda olduğu gibi kitabın yazımında da büyük destek olan eşim Esra Kayatekin'e ve bu kitap projesinin öncüsü "Tarihi sevdiren adam" Talha Uğurluel'e teşekkürlerimi sunanm.

Prof. Dr.

B.

Muammer Kayatekin Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 9



Ayrıca Truva Kralı Priam'ın büyük oğlu Hektor önemli bir kahra­

mandır. Bileğini bükmek, değil bir kişi, bir orduyla bile zor gö­ rünmektedir. Agamemnon, başarı elde edebilmek için Achilles'in yanlarında savaşa girmesi gerektiğini bilmektedir ve efsanevi kah­ raman Achilles'i savaşa sokmak için elinden gelen her yola başvu­ racaktır. İşte sorumuzda adı geçen Achilles, bu kişidir. Homeros'un destanına göre annesi Thetis, su tanrıçasıdır. Thetis, gelecekte dünyaya getireceği çocuğun bütün tanrılardan daha güçlü ola­ cağını öğrenen diğer tanrılar tarafından, bir ölümlü ile evlenıne­ ye zorlanır ve Peleus ile evlenir. Bu izdivaçtan Achilles dünyaya gelir. Annesi oğluna kimsenin zarar verememesi için onu kutsal ölümsüzlük nehri Styx'da yıkama kararı alır. Ancak bir ölüm­ süz olarak kendisinin bu suya dokunmaması gerekmektedir. Achilles'in topuklarından birinin arka kısmından tutarak küçük bebeği suya daldırır.

Ko rfu 'da b i r Ach i l les A n ı t ı


Böylece Achilles ölümsüz

hale gelir. Yalnız tek bir zaafı

vardır. Annesi onu suya daldı­

rırken kendi eli değmesin diye

ayak

topuklarından

birinin

arkasından tutmuş ve böyle­

ce topuk bağı suyun dışında

kalmıştır. Geleceğin bu büyük

kahramanı ancak buradan ala­

cağı bir darbe ile öldürülebile­ cektir. Thetis, oğ l u Ach i l les'i topu ğ u n d a n tuta ra k k u tsa l suya batırıyor


Agamemnon araya soktuğu ııı.iii . :;i&:�r;:;jr:, i": �lll!liii..,....

adamlar vasıtası ile Achilles'i

kendi tarafında savaşmaya gir­

meye ikna eder. Çarpışmanın ilk döneminde Hektor'un başa­

rıları Agamemnon'un bütün di­

rencini kırar. Ancak Achilles'in araya girmesi ile her şey deği­

şir. Hektor ile yaptıkları birebir mücadeleyi Achilles kazanır.

B i r l a h i de a i t ya n ayna taş ı n d a Ac h i l les tarafı n d a n ö l d ü r ü l e n H e ktor e l l e r üze r i n d e şe h re taşı n ıyor

Homeros İlyada'da bu durumu anlatırken hadiselerin içine

birçok efsane de katmış ve tanrısal güçleri de Hektor ve Achilles

taraftarı olarak anlatmıştır. Nihayetinde kadının fendi erkeği yendi


Truva Kra l ı Pria m , Ach i l l es'ten oğ l u H e ktar' u n cenazesi n i istiyor

mukabilinden bir durum olur ve Tanrıça Hera, kocası Zeus'u ikna

ederek onun Hektor yerine Achilles'i desteklemesini sağlar. Ho­ meros, Hektar'un öldürülmesini, ölümsüz güçlerin Achilles'un tarafına geçmesine bağlamaktadır. Achilles, öldürdüğü Hektar'un cesedini atlı arabasının arkasına bağlayarak ve defalarca Truva şehri surlarının etrafında dolandırarak Truvalılann gözünü kor­ kutmaya çalışır. O gece Truva Kralı Priam gizlice şehirden çıkarak Achilles'in çadırına gelir ve af dileyerek oğlu Hektar'un cesedini ister. H o l lywood ya p ı m ı "Truva" fi l m i nde ku l l a n ı la n , Ça na kka l e i l i m izde sergi l e n e n temsili Truva Atı


Achilles cesedi teslim eder. Bu başanya rağmen Grek ordula­ rı Truva'ya giremezler. Bunun üzerine bir oyun kurgulanır. Aga­ memnon birlikleri, sahte bir çekilme planı gerçekleştirirler. Fakat kıyıda tahta bir at heykeli bırakırlar. Truvalılar bu atın tannlara adanmış bir hediye olduğunu, dışarıda bırakılmasının uygun ol­ mayacağını düşünürler ve heykeli içeriye alırlar. Aslında bu bir tuzaktır ve atın içerisine Agamemnon'un en seçme askerleri sak­ lanmıştır. Bu askerler gece olduğunda at heykelinin içinden çıka­ rak sur kapılarını pusuda bekleyen kendi ordularına açarlar. Agamemnon'un askerleri şehirde büyük bir yağmaya başlarlar. Paris, Helen ile kaçarken Achilles ile karşılaşır. Çok iyi ok atan Paris, Achilles'i tek zayıf yeri olan topuğunun üzerindeki bağ yerinden vurur. Büyük Kahraman Achilles orada ölür. Efsanede geçen bu zayıf noktaya, insan vücudunun en kalın ve en sağlam tendonu olan bu topuk bağına, geleceğin tıp dünyasında "Achilles (Aşil) Tendonu" ismi verilir.

Truva Ö re n Yeri ' n d e m üzem i z tarafı n d a n ya ptı r ı l a n temsi l i Truva Atı


Ach i l l es ka b a rtm a l ı Roma S i k kesi

Soru: B ize "Ac h i l les (Aşil) Te n d o n u '"n d a n ve

ö n e m i n d e n bahsedebili r m isi n iz? Ge rçekten b u b a ğ ç o k m u hassast ı r, i n sa n ı ö ld ü rebi l i r m i ? Ceva p : B i r kas, b i r kem i kte başl a r d i ğ e r ke m i k­ te so n l a n ı r. Böylece kas kası l d ı ğ ı za m a n ekleme h a reket ya ptı ra bi l i r. Kasl a r ı n üzerie ri bağ dokusu· ile ö rtü l ü d ü r. B u ö rtüyü ol uştu ra n ya p ı , kasl a r ı n u ç l a r ı n a d o ğ r u g i tti kçe d a ra l ı r v e kası ke m iğe bağ­ laya ra k te ndon a d ı n ı a l ı r. Ba l d ı r ı n a rka böl ü m ü ndeki kas g ru b u n u n (gastroknem i u s v e soleus kasla rı) top u k kem i ğ i n e b i r l eşm esi n i sağ laya n ya pıya Ach i l l es'i n öyküsü n ­ d e n esi n l e n i lerek "Aşil Tendon u " a d ı ve ri l m iştir. Ba l d ı r kasla r ı n ı n kası l a ra k kısa l ması son u c u n d a "Aşi l Te ndorıu" top u ğ u yu ka r ı çekerek aya k ucu n u n ö n e d o ğ r u h a reketi n i sa ğ l a r. Pa r m a k u c u n d a yü kse l m e , sıçra m a v e koşma g i b i işlevle r, sa ğ l a m b i r "Aş i l Ten d o n u " i l e sağ ­ l a n m a ktad ı r. Esası nda g ü n l ü k hayatta son d e rece ö n e m l i o l a n b u bağ, vücud u m uz u n e n g ü ç l ü ten d o n u d u r. Erkekler yü kse k a t l a m a rekoru n u n 2.45'm. old uğ u n u *

Bağ dokusu: Hücrelerarası boşlu kları d o l d u ran ve doku ları birbirine bağlayan destek dokudur. Doku ları ve organları bir arada tutmayı sağlar. Eklemlerimizdeki bağlar, kası kemiğe bağlayan tendon da bağ dokusundan oluşurlar. Doku yaralanmalarında çoğalarak dokunun tamirini sağlarlar ve nedbe (skar) ol uştururlar. Bazı hücreleri sayesinde vücudun zararlı etkeniere karşı savunulmasına katkıda bu lunu rlar.

1 6 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Aşi l Ten d o n u k o p m u ş b i r kişiye ya p ı l a n operasyon i l e tendo n u n d i k i l m esi

d üşü n ü rsek, d ü nya reko ru n u n sa h i b i Küba l ı atlet Javier Sotom ayor'u b u yü k­ sek l i ğ e aya ğ ı üze r i n d e z ı p lata n kuwet i n "Aşi l Ten d o n u " ile i leti l d i ğ i n d e n bu tend on u n ne kad a r g ü ç l ü old u ğ u n u a n laya b i l i riz. Bu, benzer şek i l d e atla m a , sıçra m a v e ta bi ki y ü r ü rken e n çok i htiyacı m ı z o l a n te ndond u r. "Aş i l Tendo­ n u ", ci lde old u kça ya kı n d ı r ve herha n g i b i r şe k i l d e kesi l mesi son u c u n d a i nsa n yü rüyem ez. B u ö n e m l i gö revi n i g e ne l l i kl e a ksa tma d a n yürütü r. Anca k 40 yaş üstü e r keklerde ve öze l l i kle eskiden spor ya p m ış ve son ra b ı ra km ış sporc u l a r­ da d ışa rda n b i r etki o l m a d a n d a kop m a meyd a n a gelebi l mekted i r. "Aş i l Ten ­ d o n " yı rtığ ı d e n e n b u olay g e n e l l i k l e spor a ktivitesi sı rası n d a , a n id e n , "sa n ki b i risi a rkada n b i r taş attı ve ça rptı", " b i r ka m ç ı sesi d uyd u m " şe kl i n d e ifa d e ed i l i r v e yere yığ ı l m a i l e son uçla n ı r. Kişi n i n derha l hasta neye götü r ü l m esi gere k i r. Kısm i yırtı k l a rda a lçı tedavisi d e n ense de genel l i kle cerra h i tedavi gereki r. H a fif b i r ya ra l a n ma o l a ra k değerl e n d i r i l i p tedavi ed i l me m iş veya yetersiz tedavi ed i l m iş yı rtı k l a ra d a rastl a n ı l ­ m a ktad ı r. B u d u r u m l a rda kişi n i n pa rma k u c u n d a d u rm a ve yü kse l m e g ü c ü aza l ı r veya bu ha reketleri ya pamaya b i l i r. "Aş i l Te ndon u "'na iyi bakma m ı z içi n ; o n u h a re ketsiz b ı ra k m a m a k, spo r ya p m a k ve o bölgeye ait bir so­ ru n u n erken b u l g u la rı o l a b i l ecek a ğ rı, kıza r ı k l ı k g i b i h e r h a n g i b i r b u l g uyu cidd iye a l m a k v e dokto ra g itmek g e re k i r. Teşh is i ç i n radyoloj i k g ö r ü n t ü l e m e yön te m l e r i ku l l a n ı l m a ktad ı r. Soru m uz u n ya n ıt ı n a g e l i rse k, zeh i r l i b i r okla ya ra l a n m a k d ışında e l bet­ ki "Aşi l Ten d o n u "' n d a n ya ra l a n m a k ya da te ndon u n kopması kişiyi ö l d ü r m eyece kti r. M itolojide Ach i l les'i temsil eden bir h eykel By hetrin1407 (Flichr) [CC-BY-2.0

0. via Wihimedia Commons



Mumya ticareti yüzyıllar öncesine dayanan bir gelenektir ve süs eşyası amacı ile değil tamamen şifa maksadıyla satılmaktadır. Yıllar önce Danimarka'ya gerçekleştirdi­ ğim bir seyahatte, başkent Kopenhag'ın ku­ zeyinde Arhus şehrine uğramıştık. Burada bir şehir müzesinden bahsettiler. Danimar­ ka civarındaki eski evler itina ile toplanmış, O rtaçağ Avru pa'sı n d a burada adeta yaşayan bir Ortaçağ köyü ku­ s ı k l ı k l a ku l l a n ı la n rulmuştu. Köyde gezen herkes figürandı. M u mya Tozu Müzeyi gezerken çiftçisinden, demircisine, içinden cenaze çıkmakta olan bir evden, nalbandına, sütçüsüne kadar hayatın içinden her öge canlandınlmıştı. Köy eczanesinin önüne gelince şaşırmıştım. "İlkel Ortaçağ Avrupa'sında eczaneler de var mıydı?" diye düşünmüştüm. Raflardaki ilaçları tararken bir şişeye gözüm ilişmişti. Üzerinde "Mummy Powder" yani mumya tozu yazıyordu. Karşımızdaki ilaç, bir dönem Avrupa'nın en po­ püler şifa kaynağı idi ve nerede ise yok satmaktaydı.

Eski Mısır firavunları kendilerini önce Tanrıların oğlu, ardın­ dan da Tanrı saymış ve cesetlerinin de ölümsüz kalması gerekti­

ğine inanmışlardı. Kaderin cilvesine bakın ki, sonraki yüzyılla­ rın insanları da bu tanrılık iddiasında bulunanların cesetlerini, kendi vücut sağlıkları için kullanmış, hatta onları yemekten çe­ kinmemişlerdi. Avrupa tarihine baktığımızda özellikle krallar

B i r M ı sır fi ravu n u m u myası Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 1 9


ve soyluların şifa aradıkları en popüler ilaçların başında mumya parçalan ve tozlan geldiğini görürüz. İngiltere Kralı Il. Charles'ın vefatı öncesinde mumya ve kemik tozlan ile şifa aradığını, Fransa Kralı I. Fransuva'nın yanında devamlı mumya parçalan taşıttığını biliyoruz. Listeyi uzatmak mümkün, Danimarka Kralı IV Christi­ an'dan, İngilizlerin Stuart Kraliyet Ailesi'ne kadar cesetlerden şifa umma geleneği 1 9 . yy'a kadar sürecektir.

Soru: Eski M ısır m u mya l a r ı n ı keşfeden Avru pa l ı la r bu m u mya l a ra ait ceset pa rça la r ı n ı y ı l l a rca ufa layı p i laç n iyeti ne satıp ku l l a n m ışla rd ı r. M u mya tozu ne işe ya rar? Ya ra n ı n üzeri ne eki l d i ğ i n d e ya rayı ku rutuyorm uş, olabi l i r m i ? Kişiyi m u mya larla rken üzerine tuz, katra n, reçi ne vb. şeyler sü rüyorlar. Aca ba ya rayı b u n l a r mı kurutuyor? Ceva p: Eski za m a n l a rda, öze l l i kle i ra n 'da ve Ölü De niz' i n (isra i l ile Ü rd ü n a rası ndaki den iz, Lut Gölü) deniz ta ba n ı nda "bitu men" (Asfa lt) deni len madde­ ye bolca rastla n ı rd ı . Bu madde ile i l g i l i eski bir h i kaye şöyled i r : i ra n l ı la r ı n efsa ­ nevi h ü kü m d a n Fe rid u n , ada mla rıyla ava ç ı ka r. Av esnasında askerlerden biri, bir ceyla n ı ok i l e ya ra l a r. Akşa m ka ra n l ı ğ ı bastığ ı için ya ra l ı ceyl a n ı göremez. Ceyla n ca n havliyle a ksaya ra k kend i n i bir mağa ra n ı n içine atar. Aske rlerden biri ceyl a n ı ta ki p ederek mağara n ı n önüne gel i r. Mağara n ı n içine sığ ı n a n cey­ lan ın mağara n ı n içi ndeki su b i r i ki ntisi ne g i rd i ğ i n i ve b u radan su içtiğ i n i , ya ra l ı bölgeleri n i b u suda yıka d ığ ı n ı görür. Daha son ra ceyl a n ı n ayağa ka l ktığ ı n ı yü­ rümeye başlad ığ ı n ı izler. Aske r bu şaşı rtıcı olaya şa hit o l u nca ceyla n ı ya ka layı p Fe rid u n ' u n h uzuruna çıka r ı r. Başlarından geçen olayı padişaha a n latı r. Fe rid u n hemen heki m leri n i to plar. Aske rden b u olağan d ışı olayı b i r kere d e heki m lere a n latması n ı ister. Hekimler hadiseyi d i n led i kte n son ra bu mağarada n bir testi su geti rti p şu deneyi ya pa rla r : Önce bir horozu n aya ğ ı n ı kırıp bu sudan bir m i kta r ho raza içirirler ve kırı l a n bölgeye bu su dan sü rerler. Ge rçe kte n horozun kırığ ı n ı n kısa sü rede iyi leşti ğ i n i ve yürümeye başlad ı ğ ı n ı görü rler. Fe ri d u n bunu görü nce so n de rece mem n u n o l u r. B i r fe rman yayı n laya ra k mağa radaki suyu n ke ndi izni olmadan ku l la n ı l ma ması n ı e m reder ve bu raya bir bdçi tayi n eder. Yüzlerce yıld ı r birçok hasta l ı ğ ı n tedavisi nde ku l l a n ı l a n bu madde n i n ismi Topka p ı Sa rayı Ecza nesi'ndeki ecza listesi nde de geçme kted i r. ,

"Bitumen'"i n Fa rsça teri m i olan " m u m iya ", ba l m u m u a n l a m ı na gelen "mum" ke l i mesi nden türem işti r. 1 0. yy.'da "bitu men" kel i mesi için Lati ncede


" m u m i a " ku l la n ı l m ıştı r. " Bitu men", doğa l o l a ra k meydana gelen asfa lttı r ve çok eski y ı l l a rda birçok hasta l ı ğ ı n tedavisi nde ku l l a n ı l ması öneri l i rd i . B u n l a r­ dan bazı ları : kata ra kt, cüzza m , g ut, d iza nteri, p ı htı laşma bozu k l u k l a r ı , nefes darl ı ğ ı ve eklem romatizması hasta l ı klarıd ı r. Modern tı pta bazı a raştı rmac ı l a r "bitu men"den e l d e ed i len maddeleri n bazı d e r i hasta l ı klarında fayda l ı o l d u ­ ğ u n u gösterm işlerd i r. Ortaça ğ ' ı n son u na ka dar bu madde n i n ku l l a n ı m ı na sı k rast la n ma kta d ı r. i l g i nçti r ki, bu madd e n i n görü ntüsü ne benzeyen b i r madde daha va rd ı. O da m u mya larda bu l u n u rd u . M u myala mada vucü d u n koru n ması nda "natron" d e n i l e n tuzlar ve bitkisel reçineler ku l l a n ı l m a ktayd ı. M u mya l a rda ku l l a n ı l a n reçi ne ( m ü r) ve ba haratla r yüzyı l l a r içinde ki myasa l değ işime maruz ka l ı rlardı ve orij i n a l i ndeki ka hvere n g i veya a m ber re n k l i görü ntü leri si msiya h bir reng


'

'

'

A n a d o l u'da medfu n o l a n b i r i l h a n l ı M u myası

b ü rü n ü rd ü . Mumya l a r ı n bu görüntüleri "bitumen"e be nzerd i. Son u nda çok po­ püler o l a n "bitu men"in doğ a l kaynaklar ı aza l d ı , bu l u n ması zorlaştı . Eczacı l a r, doğ a l ola n ı b u l a mayınca, m u mya l a rı öğüterek m u mya laşmış cesetlerde b u l u­ n a n siya h re n k l i materya l i satmaya başlad ı l a r. O döne m i n yaza rları da "mu­ mia" (bitu men) ke l i mesi i l e M ısır'da m u mya l a n m ış cesetlerde b u l u n a n siya h materya l için ayn ı teri m i ku l l a n ı n ca karışı k l ı k ol uştu. En n i h ayetinde za m a n l a i nsa n l a r, m u mya l a m a kta ku l l a n ı l a n madd e n i n değ i l m u mya n ı n ke nd isi n i n tıbbi öze l l i kler taşıd ı ğ ı n a i n a n maya başl a d ı , tıbbi tedavi lerde, " m u m i a " ve " m u mya" ke l i meleri eş a n l a m l ı h a l e gel i r o l d u . B u n d a n son rası n ı ta h m i n edebi l i rsin iz. H a l k ı n bu maddeye o l a n yoğ u n ta lebi, doğal kayna kla r ı n tüken mesi ve teri m ka rışı kl ı ğ ı Mısı r m u mya l a r ı n ı da bu madde için büyü k b i r kayn a k h a l i n e geti rd i . Avrupa ecza nelerinde h ızl ı bir şekilde çoğ u sa hte o l a n " m u m ia" m i kta rı a rttı ve siya h laşm ış reçine el a ltından Mısı r meza r l a r ı n d a n ka rşı l a n maya başl a d ı . Yağ­ m a l a n a n m u mya l a r kayna r suya ko n u l u p suyu n üstü ndeki köpük a l ı n ı p son ra katı laştırma k için soğ utu l u p paza rl a n m a ktayd ı . Ya l n ız bu b i l g i lere ek o l a ra k bir no ktaya di kkat çe kmek gerekir ki, modern ki myasa l ça l ışma l a r çok eski m u mya ­ l a rda n a d i ren gerçek "bitu men" i n ku l l a n ı l d ı ğ ı n ı da göste rm işti r. B i r sü re so n ra m u mya tica reti a rtı nca Avru pa l ı eczacı l a r m u mya la r ı n , pa rma kl a r ı n ı , e l l e r i n i , aya kl a rı n ı , baca kl a rı n ı hatta tüm m u mya vücud u n u topla maya başlad ı l a r ; b u pa rça ları öğüterek i laç o l a ra k o n l a rdan m u mya tozu ya ptı l a r. Bu ye n i ü rü ne gösterilen ta lep, M ısır'da meza r yağ macı l ı ğ ı n ı n daha da a rtması na ·sebep o l d u . Son u nda ya kın za manda ö l m üş o l a n l a r da M ısır'daki meza r l a rdan a l ı n ı p fı rın­ l a n a ra k paza r l a n d ı . 12.

yy.'da n 1 7. yy.'a ka dar Avru pa'daki h e m e n h e m e n her ecza­ nede mumya tozu b u l u n m a ktayd ı ve m u mya l a rdan elde edilen ü rü n ler hasta l a n a n kişi ler iç1n orta ça ğ ı n öneml i tedavi u nsu rl a r ı nda n bi riyd i . i l k o l a ra k 1 2. yy.'da m u mya l a rdan elde ed i len m u mya tozu i le tedavi a macıyla çay ya p ı l ı p içi l d i ğ i veya yara l a r ı n üzerine l a pa o l a ra k sü rü ld ü ğ ü


Ambro ise Pan�

b i l i n m ekted i r. Za m a n l a m u mya tozu neredeyse tüm hasta l ı kl a r için ku l l a n ı l a n mucize b i r toz olarak görü lmeye başl a n m ıştı . M u mya tozu ndan ya p ı l a n a lçı l a r, sıklı kla tümörlerin üzerine sü r ü l ü rdü. Za m a n za m a n m u mya pa rça la r ı , eriti­ lerek hasta l a ra şu rup gibi veri l i r ; hasta l a ra m u mya l ı su ile ba nyo ya ptı rı l ı rd ı . Modern b i l i mde el bette k i m u mya tozu n u n ku l l a n ı m ye ri yoktur. 1 6. yy.'da bu uyg u l a maya tepkiler geldi. Fra nsız cerra h Ambrose Pare m u mya tozu n u n tıbbi bir g üve n i l i r l i ğ i olmad ı ğ ı kon usu nda meslektaşla r ı n ı sert bir şe ki lde uya rd ı . 1 7. yy.'da i n g i l iz H e k i m Sir Thomas Browne da bu uyg u l a maya eleşti risi n i su n d u . Bu uyg u la m a a k ı l cı l ı ğ ı n ve ba kteriyoloj i n i n· doğ uşuyla g iderek aza l d ı . 1 8. yy. i l a ç kata log larınd a bu ü r ü n ye r a lsa b i l e ku l l a n ı m ı g iderek aza ld ı . Mu mya tozu n u n etkisi n i n nereden kayna kla nd ığına d a i r ş u fi kirler i l eri sü­ r ü l m üştü r: Mumya l a rda b u l u n a n ça m ağacı reçinesi nden elde ed ilen terebentin adlı madden i n tedavi ed ici etkisi n i n olabi leceğ i söylenm iştir. Bu madde vücut­ ta ki ya ra l a rda, bitlen mede, sol u n u m yol ları için buğu olara k uygu lamada ayrıca pa rfü m ya p ı m ı nda da ku l l a n ı l m ıştı r. Buna ek mumya lama işleminde ku l l a n ı l a n ya pışka n balsa m maddeler, özell ikle ya kın doğuda i l a ç ya p ı m ı nda veya pa rfü ­ meride ku l l a n ı l a n koku l u ya pışka n bir reçine türü olan "mür"ün, m u mya lama sı rası nda ku l l a n ı l a n h i nd ista ncevizi a i lesi nden meyveleri n, mumya l a rda ol uşa n kirecin ve margarik asid in tedavi ed ici etki lerden soru m l u olabileceğ i i leri sü­ rülmüştü r. 1 841 ta r i h l i kayna kta mu mya tozu içeriği ve r i l m işti r. El bette ki ya pmayı ve ku l l a n mayı kesi n l i kle d üşü n meyi n iz. •

Bakteriyoloji: Bakterilerin yapısını, yaşamsal özel liklerini inceleyen bilim dalıd ı r.

Ta r i h T ı b b ı Konuşturdu 1 23


II

ski Mısır Medeniyeti hala gizemi�i . sürdürmeye devam ediyor. MO 3000'lere kadar uzanan bu son de­

rece medeni toplum, ulaştıkları yüksek medeniyet unsurları ile

bizleri şaşırtmayı sürdürüyor. Mısırlılar, günü­ müzden 5000 sene öncesine dayanan yapıları, sanat anlayışları, inançları adına ortaya

koydukları gelenek ve törenleri ile çağdaşı olan ilkçağ medeniyetle­ rinden son derece ileri bir

toplumdu.

Tıpta,

astronomi

metride, ve din biliminde o günler için

geo­


ulaşılması güç deneyimlere imza atıyorlardı. Bütün bunların ya­ nında mimaride de büyük ilerleme kat ediyorlardı. Diğer ilkçağ medeniyetlerindeki mimari unsurlar ile kıyaslandığında Mısır Medeniyeti'nin tapınak ve piramitleri çok daha ileri bir teknoloji ve bilimin varlığını göstermektedir. Yeryüzünde insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Mı­

sır, iki taraftan çöl, iki taraftan da deniz ile çevrili olup bu kapalı havza içinde hem dış güçlerden korunmasını bilmiş, hem de ken­

di içinde farklı bir sanat ve bilgi birikimi oluşturmuştur. Elbette ki bu birikimde, bu topraklara uğrayan peygamberlerin ve bilim adamlannın da etkisi büyük olmuştur. ilahi kitapların bizlere anlattığı 7 yıl kıtlık ve 7 yıl bolluk dönemini çoğumuz biliriz.

Kuyuya atılan, sonrasında bir kervan tarafından kurtarılarak Mı­

sır'a getirilen, burada köleleştirilen ve hapis yıllarından sonra Fi­

ravun'un çetrefilli rüyasını yorarak tutukluluktan kurtulan Yusuf Peygamber, devletin mali işlerinin başına getirilecektir. Kendileri­

ni bekleyen 7 yıllık bir bolluk dönemi ve ardından gelecek 7 yıl­

lık bir kıtlık dönemi olacaktır. Firavun'un emri ile bu iki dönemi yönetme vazifesi Yusuf (a.s)'a verilmiştir. Hz. Yusufun bolluk

döneminde devasa boyutlarda ambarlar inşa ettirdiği, hububatı buralarda depoladığı, kıtlık döneminde de bu ürünleri hem Mısır halkının kullanımına sundu­ ğu hem de uzak coğrafyalardan gelenlere da­

ğıttığı bilinmektedir. Hatta Kenan illerin­

den (Suriye civarı) gelen kardeşlerine

bile buğday takdim etmiştir. Bu kadar geniş bir coğrafyaya 7 sene boyunca dağıtılabi­

lecek kadar çok olan hububat

acaba


ne kadar büyük ambarlarda muhafaza edilmişti? Ya da so­

ruyu şöyle soralım. Mısır'da insan eli ile inşa edilmiş devasa yapılar denilince aklınıza ne geliyor? Piramitler dediğinizi

duyar gibi oluyorum. Peki eski Osmanlı kaynaklannda

piramitler hangi isimle adlandırılıyordu? Cevap: Yusuf Ambarları.

Biz bugün tarih ve arkeolaj ik bulguların çoğunu ya­

bancıların literatüründen öğrenmeye çalışıyoruz. Hal­

buki o topraklarda bir İngiliz bir asır kaldı ise Osmanlı

tam dört asır kalmıştı. Yani, Piramit, Sfenks, Obelisk vb. birçok tabir sonradan sömürgeci yab ancılar tara­ fından verilmiş ve sanki tarihte de bu isimle adlandı­ rılıyormuş gibi kabul edilmiştir.


Yine bu topraklara ve bu topraklarda yükselen yapılara, Avru­

pai bir gözle değil de bu kültürün ve inancın gözü ile bakarsak Yusuf Peygamber'in yüzyıllar boyunca saatçilerin piri sayıldığını

hatırlayabiliriz. Ama kastedilen saat, bugün kolumuza taktığımız saat değildir. O zaman diliminde Mısır'da keşfedilen, güneş sa­

atidir. Piramitlerin yapılarına baktığımızda güneşin hareketleri ile son derece alakah olduğu görülmektedir. Dünyanın Güneş

etrafındaki dönüşünde güneşin ışınlarının düşme açıları ile pi­

ramitlerin yönlerindeki paralellik insanı şaşırtmaktadır. Ayrıca pi sayısını bilen Mısırlılar bu yapıları öyle bir inşa etmişlerdir ki bir

mühendislik harikası ortaya koymuşlardır. Mesela Gize piramitle­

rinin, (Keops, Kefren, Mikerinos) her birinin köşesi bir cetvel ile bir diğerine tutturularak bir çizgi üzerinde birleştirilse, ortaya pü­

rüzsüz bir çizgi çıkacaktır. Dünyanın yedi harikasırrdan biri olan

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 27


Dehşur P i rarni d i

ve bugün hala ayakta duran devasa yapısı ile Keops başta olmak üzere bu eserlerin ince matematik hesaplamalar ile inşası kolay

bir iş olmasa gerek. Güneş ışınlarının farklı yansımaları piramidal

bu yapıların içinde öyle farklı bir atmosfer oluşturmaktaydı ki bir

kedi yanlışlıkla piramitlere girse ve çıkamayarak burada ölse bo­

zulup kokuşmuyor, içeride sadece cesedi kuruyup kalıyordu. Pi­

ramit içine yerleştirilen hububat kesinlikle güvelenmiyor, ekmek

bile küflenmiyordu. Bütün bu harikulade keşifler o günün ilkel insanlarının altından kalkabileceği şeyler miydi? Dünyanın diğer

coğrafyalarında insanlar daha demir, bakır çağlarını yaşarken,

hatta Kuzey Avrupa kavimleri Neolitik Dönemin ilkelliklerinde savrulurken Mısır bu seviyeye nasıl ulaşmıştı?

İşte bu sorular karşısında işin içinden çıkamayan birçok insan,

işin kolayına kaçarak hemen uzaylılar cevabını vermiştir. Piramit­

leri uzaylılar mı, yoksa o günün insanları mı inşa etmişti? Elektri­

ğin olmadığı, akaryakıt ile çalışan motorların bulunmadığı, yağ ile çalışan vinç sistemlerinin keşfedilmediği günlerde bu �aşlar nasıl kesilecek, taşınacak ve yerleştirilecekti? Sadece Keops Piramidi'n­ de her biri 2 ila 1 5 ton ağırlığında 2 milyon taş bulunmaktaydı.

Hem sanat, hem güç, hem teknoloj i, hem de bilim gerektiren bu

yapıların tamamı o günün insanları tarafından mı inşa edilmişti?

İşte sonu gelmez bu tartışmalar 20. yy'ın ilk yarısıllfl kadar böy­ lece sürüp gitti. O günlerde Gize Bölgesi'nde ilginç bir arkeolaj ik keşif yaşandı. Bu keşif, 1 9 2 6'da, arkeologlar tarafından mezarı

bulunmuş tek firavun olan Tutankarnon kadar heyecan verici idi ama ne hikmetse bu kadar ses getirmedi.

28 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


Meyd u m P i ra m i d i

Çünkü b u keşif insanların çok hoşuna giden ünlü bir komp­

lo teorisini yerle bir ediyordu. Gize Piramitleri yakınlarındaki bir

bölgede Eski Mısır toplumuna ait işçiler nekropolü bulundu, yani işçiler mezarlığı. Eski Mısır'da da insanlar bugün Hindistan'da ol­

duğu gibi kesin hatları olan bir kast sistemine sahiptiler. Krallar tanrısaldı ve ancak kendi seviyelerindeki diğer krallar ile birlikte gömülebilirlerdi. Eşleri olan kraliçeler bile kralların yanına gömü­

lemezdi. Bu nedenle gömü yerleri bile ayrı vadilerdedir (Krallar

Vadisi-Kraliçeler Vadisi).

Tabi ki o gün için son derece sefil olan halk da soylularla bir

arada defnedilemeyecekti. Peki ya köleler? Onların yeri statü ola­

rak en aşağısı olduğu gibi mezarları da öyle olmalı idi. Gerçekten

de bu statüdeki insanlar için de bir mezarlık düşünülmüştü. Ve bu işçiler nekropolü o yıllarda bulundu. Dev bir kazı alanı oluştu­ ruldu. Mezarlardan çıkarılan kemik ve kalınnlar tek tek incelendi.

Neticede acı gerçek ortaya çıktı. Mezarlıklarda tespit edilen işçile­

re ait vücutların bütün iskelet sistemleri bozuktu.

Yapılan incelemelerde, buradaki insanların zaten çok da uzun

bir ömür süremedikleri ortaya çıkmıştı. Hemen hiçbiri 40 yaşına ulaşamamıştı. Kölelerin durumları da ortada idi. Genelde 1 5 yaş­

larında taş altına sokulup, mercimek lapasına talim ettirilerek hiç


durmadan çalıştırılırlardı. Olgunluk yaşlarında ise bu ağır çalışma

şartları altında can verirlerdi. ilkçağ toplumlannda en kıyınetsiz şey insandı. Köle çoktu ve diğer canlılar kadar kıymeti yoktu. Eğer

bu söylediklerimin bir sağlamasını yapmak isterseniz Kütahya'nın

Çavdarhisar ilçesindeki Antik Roma kentine bir uğrayın. Şehrin

ortasındaki borsa alanlarının merkezine diktikleri fiyatıandırma taşında, üç insanın bir merkeple aynı değerde olduğunu vurgula­

yan yazıyı göreceksiniz. Emin olun kölelerin Mısır'da o kadar bile

kıymetleri yoktu.

Soru: Meza rl a rd a n ç ı ka rı l a n iske let siste m l e r i bozu l m uş b u zava l l ı işçi­ lere a it ka l ı ntı l a r, p i ra m itleri n i nsa n eli i l e ya p ı l d ı ğ ı n ı g öste r i r mi? Yı l l a rca devasa taş kütleleri a lt ı n d a ça l ışa n b i r kişi n i n vücu d u n d a , bu ta rz b i r ta h ribat meyd a n a geleb i l i r m i ? Ceva p: iske l eti m izi ol uştu ra n ke m i kleri m iz i n ö n e m l i görevleri va rd ı r. Ke m i kl e r vücu d u yerçeki m i ne ka rşı deste kler. Vü cuda uyg u n ha reketi sağ ­ laya ca k sertl i ğ i ve r i r. iç orga n l a rı ko ru r. Örneğ i n ; g ö ğ ü s ka fesi , a kciğerleri ve ka l b i; kafatası, beyn i ve om u rg a , o m u ri l i ğ i koruyara k bu görevi sa ğ l a r. Ke­ m i kl e r, ka lsiyu m ve fosfa t g i b i m i n e ra l le r i n de posud u r. B u n l a ra ek o l a ra k kem i k i l i ğ i n de ka n h ü creleri ya p ı l ı r. Eski M ısı r d ö n e m i n de p i ra m it­ ler çevresind ek i m eza rlarda b u ­ l u n a n iske l etlerdeki bozu kl u kl a r ı ele a l d ı ğ ı m ızda burıl a r ı n b i rkaç nede n l e o l a b i leceğ i n i d ü ş ü n eb i l i ­ riz. Ö n c e l i kle bu işç i l e r p i ra m itleri ol uştu ra n a ğ ı r taş blokla rı n ı ta­ şıyorlard ı ve b i l d iğ i m iz ka da rıyla o d ö n e m l e rde vinç g i bi ya rd ı m c ı a ra ç l a r o l m a d ı ğ ı n d a n bu taşla­ r ı n i nsa n g ü cüyle çekilerek veya yü kle n i l e re k taşı n d ığ ı n ı B i r M ıs ı r l a h i d i

ta h m i n


Ketre n ve koruyucusu Sfe n ks

edeb i l i riz. B u şeki ldeki y ü k taşı m a pozisyo n l a rı n ı n b u g ü n k ü modern t ı b b ı n ve ri leri n e göre bel-om u rga sağ l ı ğ ı açısı n d a n e n o l u msuz pozisyo n l a r o l d u ­ ğ u n u b i l iyoruz. Ö n e m l i bir başka neden ise o dönem ça l ıştı r ı l a n işçi l e r i n besl e n m e yete r­ siz l i klerid i r. Örneğ i n , işçi leri n a n a besi n kayn a ğ ı o l a n m e rc i m e k l a pası n d a k i kalsiyu m ora n ı, süt v e süt ü r ü n l e r i n deki ka lsiy u m o ra n ı nd a n d üşü ktü r. Ke­ m i k gel işi m i ve sağ l ı ğ ı i ç i n ka lsiyu m en ö n e m l i m a d d e l e rden bi rid i r. Yete rsiz besl e n m e ke m i kleri zayıfla­ t ı p, k ı r ı l m aya yatkı n hale geti rece kti r. B u d u ru m da o m u rga ke m i kleri en çok etki l e n e n ke m i klerd e nd i r. Zayıfla m ış o m u rgaya yü k b i n d i r i l m esi o m u rga eğri­ l i kl e r i n e hatta k ı r ı kia r ı n a neden o l a b i l me kted i r.

Nor m a l o m u rga ve ka m b u rlaşmış (kifoz ol uşm uş) o m u rga B y BruceBlaus ownworh [CC-BY-2.0}, via Wihimedia Commons


D i ğ e r b i r neden ise p i ra m itleri n içi n i n deh l izler, geçitler ve m a ğ a ra l a r i l e d o l u o l ması, b u ra l a rda uzu n sü re ça l ışa n işç i l e r i n g ü neş ışığ ı n d a n yo ks u n b i r h a l d e ka ra n l ı kta uzu n sü re ça l ışm a la rı v e b u n a bağ l ı o l a ra k kem i kl e r i n zayıf­ la ması o l a bi l i r. Çü n kü ke m i k sağ l ı ğ ı açısı n d a n g ü n eş çok ö n e m l i d i r. Besi n lerle a l ı n m ası ya n ı sıra, g ü neşi n deri m ize u l aşması i l e de vücu d u m uzda D vita m i ­ n i ü reti l i r. D vita m i n i i nce bağ ı rsa k ta rafı n d a n kem i k ya pısı i ç i n gerekli o l a n ka lsiyu m v e fosforun v ü c u d a e m i l mesi n i sa ğ l a rke n , b u n l a r ı n böbreklerden i d ra r yol uyla kaybed i l m esi n i de aza ltır. Ka lsiyu m ve fosfor b i r a raya gelerek kem i ğ i n sertl i ğ i n i sağ l a r l a r. Böylece kem i k ya pısı n ı g üçlendiri rler. D vita m i n i kem i ğ i n yen i l e n mesi n i d e a rtı r ı r. D vita m i n i eksi k l iğ i n i n neden o l d u ğ u kem i kte m i nera l lerin aza l ması son ucunda kem i kler yu m uşa r ve kol ayca k ı r ı l a b i l i rler. Son uç o l a ra k, vücu d u n uzun sü re g ü n eşten yoksu n ka l m ası D vita m i n i m i kta ­ rı n ı aza l t ı p kem i kleri n zayıfla ması n a neden olaca ktı r. Fa kat bu işçi ler eğer b i r


sü re de olsa g ü n içinde g ü n eş ışı ğ ı i l e ka rşı laşıyorlarsa bu, ned e n l erden biri o l m ayaca ktı r. M ısı r'da o g ü n kü şa rtl a rda besl enme bozu k l u ğ u ve o m u rg aya yü ksek a ğ ı r­ l ı klarla aşı rı yü klenme sebebiyle o m u rga eğ r i l i kleri n i n oluşmuş o l m a olası l ı ğ ı yü ksek i h tim a l d i r. G ü n ü m üzde a ğ ı r işleri ya pa b i l ecek ya rd ı mcı a raçlarda ya dsı n a m az b i r gel işme gösteri l m iş ol makla beraber yetersiz besl e n m e v e uyg u n ol maya n ça l ışma koşu l l a rı neden iyle h a l a işçi ler a rası nda iskelet sistemi ra hatsızl ı kları görü l m ekted i r.


üyük İskender dünya tarihinin gördüğü ender liderlerden biri idi.

Çok kısa bir süre içinde Balkanlar­

dan Hindistan'a devasa bir toprak parçasını hızlı bir şekilde ele geçir­

miş, nice ülkenin güçlü ordularını yenmiş,

aşılmaz kalelerini fethetmişti. Bu kadar kısa bir sürede bu büyük başarıları kazanan isken­

der dünyayı dize getirmişti ama, acaba bu yenilmez adama kim ne zaman hangi şe­ kilde

çöktürebilecekti?

diz

Babası Makedonya Kralı H.

Philip, annesi Epir kralı­ nın kızı Olimpias idi.

Delphi'de tam üç

sene Aristo'dan ders

aldı.

Babasının

1

seferleri

sırasında devleti idare

etmeye başladı. Babasının IL P h i l i p


bir suikast neticesinde öldürül­ mesinden sonra kral ilan edildi.

Meşhur Doğu seferine çıkmaz­

dan önce bölge hakimiyetini

sağlamayı hedefliyordu. Balkan­

larda, çevrelerinde bulunan ve

bu uzun sefer sırasında kendilerine

sıkıntı çıkarabilecek bütün güçleri

sindirmesini bildi. Spanalılar dı­

şında Yunan devletlerinin tamamını

itaat altına aldı. Aslında bu büyük

Doğu seferi İskender'den önce baba­

sının fikri idi. Bu amaçla büyük bir Helen ordusu hazırlanmıştı. Babanın

hayal ettiği ve hazırlıklarına başla­

dığı bu seferi oğlu gerçekleştirecek­

li. Çanakkale Bağazı'nı geçen İskender, Truva ziyareti sonrasında

bugün Biga civarında bulunan bölgede ( Granikos) Pers Kralı Da­ rius'un ordularını mağlup etti. Buradan güneye inerek Ege kıyı­

ları boyunca ilerledi. Buradaki İyon şehir devletlerine uğrayarak Bodrum'a (Halikamassos) kadar geldi. Buradan yine kıyı boyunca

ilerleyerek Perge'ye ulaştı. Artık Anadolu'nun içlerine geçebilirdi.

Yönünü kuzeye çevirerek Friglerin başkenti Gordion'a girdi.

Burada efsanevi Gordion düğümünü kesecek, Ankara üzerin­

den yüzünü yeniden güneye çevirerek Kapadokya üzerinden Ki­

likya'ya geçecektir. Artık daha temkinlidir çünkü gelen haberlere

Perge Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu r d u 1 3 5



göre Pers Kralı Darius bü­

yük bir ordu toplayarak bu bölgede

konuşlanmıştır.

Anadolu'nun

Ortadoğu'ya

bağlandığı ve bugün Payas

Hattı'nda bulunan boğaz

hayati önem taşımaktadır.

Darius, İskender'i bu bo­

ğazdan geçirmemeye ka­

rarlıdır. Antik İsos kenti civarında meydana gelen

savaşta Pers ordusu büyük

bir hezimete uğrar.

İskender,

Elbette

isos Savaşı

her

gittiği yerde hemen başarı

kazanamamıştı. Bazı bölge­

ler onu ciddi şekilde uğraş­

tırıyordu.

Mesela Anado­

lu'nun güney sahillerinde ilerlerken Toroslar'ın etek­

lerinde kurulan Termessos kentini uzun kuşatmalara

rağmen bir türlü alamaya­

caktır. Tiros (Sur) şehri on ay, Gazze ise iki ay dayana­

bilmiştir. İskender, buradan

Mısır'a girecek ve burada

tanrısal bir kişilik olarak

karşılanacaktı. Mısır'ın çifte tacını giymiş ve Eski Mısır

tanrılarına kurbanlar kes­ iske n d e r Luxor'da Amo n ' u n ö n ü nde

mişti. Neticede Amon ile

görüştüğüne

inanılan

bir

Mısır tanrısı ilan edilmişti.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u ! 3 7


Yeniden

Mezopotamya'ya

dönen İskender, burada Dari­

us ile üçüncü savaşını yapacak

ve onu bir kez daha yenerek Babil'e

girecektir.

Ardından

Pers Kralı I. Kserkses'in sarayı­

nı yaktırır.

Bu Pers kralı daha önce or­

duları ile Makedonya'ya kadar

birçok şehri yaktırmıştı. Yola çıkış amaçlarına ulaşmışlardı.

Ezeli düşmanları Perslerden

intikamlarını almışlar bütün

bir İran coğrafyasını ellerine geçirmişlerdi. Ayrıca Mısır da yönetimlerine

tabi

olmuştu.

Ancak Büyük İskender bun­ larla

yetinmeyerek,

yürüyü­

şünü sürdürmüştü. Hemedan

üzerinden Hindistan'a doğru

Pers Kra l ı ı. Kse rkses

ilerleyerek Hindikuş Dağları'nı

aşmış ve Sirderya'ya gelmişti.

Asya içlerine ilerlerken ele geçirdiği yerlere başta kendi insanla­

rını tayin eden İskender, sonraları bölge insanlarını da yönetime getirmeye başladı. Ordusuna dışarıdan insan katmamaya dikkat

eden büyük kumandan, sonraları kendi birliklerinin yanında

ele geçirdiği topraklardan da kişileri yönetime ve orduya alma­

ya başlamıştı. Bu durum yola birlikte çıktığı kendi kumandanları ile arasının açılmasına sebep olmuştu. Hatta bu kumandanlardan

bazılarını ihanetle suçlayarak, idam ettirmişti. Hint Okyanusu'na kadar inen iskendex'in ordusunda çalkantılar dinmirordu.

Makedonya'ya gönderdiği yüzlerce Persli genç, eğitimden dön­

müş ve orduda üst kademelerde vazife almaya başlamıştı. İsken­

der'in ordusu ayaklandı. Bunun üzerine eski askerlerini törenle

Makedonya'ya uğudayan İskender, tamamen Doğulu askerlerden 38 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


oluşan yeni bir ordu kurdu. Ba­

bil'e döndükten kısa bir süre sonra içkili bir gecenin sonun­

da rahatsızlanarak yatağa düş­

tü. Bir daha ayağa kalkamaya­

cağı bu istirahati, tam on iki gün sürdü. Bu sürenin sonunda 32 yaşında iken hayata göz­

lerini kapadı. Cenazesi kendi

kurduğu şehir İskenderiye'ye götürülerek orada defnedildi.

Ölürken başında bekleyenler,

vefatı sonrası bu büyük mirası kime bırakacağını sormuşlardı. İskender'in cevabı kısa ve netti: "En Güçlünüze" .

1\141!!1F;d� iske n d e r H i n d ista n Sefe r i ' n d e

Soru: Dü nya ta ri h i n i n e n büyü k i m pa rato r l u kl a r ı n d a n b i ri n i ku rm uş o l a n Büyü k iskender, şaşı laca k b i r sü rede büyü k b i r m i rası n sa h i b i o l m uştu. H ü ­ kü m ra n l ı ğ ı v e g ücü büyüd ü kçe b u n a pa ra le l o l a ra k e n a n iyeti v e ben l i ğ i de büyü m e kteyd i. G ü c ü n e hayra n ola n l a rd a n o l uşa n dostla rı çoğa l ı rke n , yola bera ber ç ı ktığ ı , ona h iç b i r şey i ken güve n e n l e r de d a h i l d üşma n la rı da a rt­ ma ktayd ı . Ba l ka n l a rd a n H i nt O kya n usu'na ka d a r n e red eyse bütü n d üşm a n ­ l a rı n ı si n d i rmesi ne ra ğ m e n g i z l i d üşma n l a r ı da a rt m ı ştı. B a b i l 'e d ö n üşünde, h e m de otuz i k i gibi g e n ç b i r yaşta bekl e n m ed i k ö l ü m ü a k ı l l a ra hep si nsi bir su i kast i h t i m a l i n i getirm işt i r. iskender gerçekten b i r su i kastla mı yo ksa böl­ geye has başka b i r ra hatsızl ı kta n dolayı m ı vefat etm işti r?

Ceva p : Büyü k iske n d e r MÖ. 323 'te 3 2 yaşındayken ö l m üştü r. Ta r i h bo­ yu n ca Büyü k iske n d e r (Alexa nder the G reat) ' i n hasta l ı ğ ı ve ö l ü m ü i le i l g i l i çeşit l i tıbbi h i potezl e r i l eri sü rü l m üşt ü r. B u kon uya 20 1 4 yı l ı Oca k ayı nda Clinical Toxicology d e rg isinde yayı n l a n a n Ye n i Ze l a n d a Otoga Ü n iversitesi'n­ den ve i ng i ltere B i r m i n g h a m Ü n iversitesi'nden a raştı rmacı l a r ı n orta k ça l ış­ ması ye n i bir bakış açışı getirm işti r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 3 9


1

___._l

_ _ _

Eche!le 1 140 000 000

MER "-"--·A-"'RAI p'-" __,

_

Büyük iske n d e r' i n izled i ğ i g üzerg a h

Büyü k iske n d e r ' i n hasta l ı ğ ı i le i l g i l i söylem l e r, hasta l ı ğ ı n ı n b i r davette a l ­ k o l a l ı m ı so n rası ka r n ı n ı n sağ üst bölgesi nde keski n a ğ r ı i l e başla d ı ğ ı , ateşi o l ­ d u ğ u , i l e rleye n b i r g ü çsüzl ü k v e ko n uşma bozu k l u ğ u o l d u ğ u şe k l i n d ed i r. Ve hasta l ı k b u l g u l a rı n ı n ö l ü m ü ne ka d a r ya n i to p l a m d a on i ki g ü n s ü rd ü ğ ü d ü r. Büyü k iske n d e r ' i n hasta l ı ğ ı i l e i l g i l i y u ka rıda ki yayı nda yer a l a n olası l ı kl a r şu n la rd ı r : Alkol a l ı m ı n ı n neden o l d u ğ u a kut pa n kreatit (An i gel işen pa n kreas i ltihabı) A l ko l a l ı m ı n ı n neden o l d u ğ u pe rfa re m ide ü lse ri (M ide ü lse r a l a n ı n da d e l i n me) Alkole bağ l ı h e patit (Ka raciğer i lt i h a b ı ) Sı t m a Tifo (Ka ra h u m mal Batı Nil H u m ması Ka l ıtı msa l bir hasta l ı k Eski b i r ya ra l a n m a n ı n neden o l d u ğ u hasta l ı k Ş i m d i bu olası l ı kl a rı gözd e n geçi re l i m : Aşı rı a l kol a l ı m ı a kut pa n kreatite neden o l a bi l i r. Akut pa Mreatit, pa n k­ reas ı n a n i g e l işe n i l t i h a b i hasta l ığ ı d ı r. Akut pa n kreatitte ka rn ı n üst bölge­ sinden kuşa k ta rz ı n d a ya n i a ra ve sı rta doğru yayı l a n a ğ rı va rd ı r. Buna ek o l a ra k b u l a ntı, kusma, ateş, h a lsizl i k, ka l p ça rpı ntısı, te rleme, h i pota nsiyo n

40 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


iskender'i H e ra k l es o l a r a k g öste ren pa ra

(ta nsiyo n d üşmesi) g ö r ü l e b i l i r. Yü kse k ateş ve sepsis* g e l işi r, a ka b i n d e orga n­ ların işlevleri n i göre m ez h a l e g e l m esi i l e ölüm g e rçekleşebi l i r. Perfare m ide ü lseri, ka r n ı n üst bölgesi nde a n i ve şiddetli ağrı ile başla r. Ka rın­ da yayg ı n duya r l ı l ı k ve sertl i k va rd ı r. Tı pta bu bulg uya ta hta ka rı n adı veri l i r. Ka rın za rı i ltihapla n ı r, sepsis, yüksek ateş, şok gelişi m i ve son u çta organ yetmezl i kleri ile ölüm gel işi r. Yu ka rıda açı kla n a n öld ü rücü düzey gelişmiş olan her iki ta blo da çok şiddeti id i r, Büyü k iskender' i n ka rı n ağ rısı ise yatışabilmekted i r. Alkale bağ l ı h e patit ise b u l a ntı, kusma, ka rı n ağ rısı, ish a l , si n d i r i m siste m i , ka na ması, ka r ı n d a sıvı topla n m ası (tı pta bu b u l g uya asit a d ı ve r i l fr). sa rı l ı k ve a nsefa l it (beyi n i l ti h a p l a n ması) ya pa b i l i r. Hasta l ı k a l ka l e ba ğ l ı h e patit o lsayd ı sa rı l ı k ve ka r ı n d a sıvı top l a n ması da beklerd i k. B u b u l g u l a ra a i t kayıt yok. Ayrıca ye m e k son rası g ö r ü l e n ka r n ı n sağ ta rafı nda şiddetli ağ rı, safra yo l l a rı hasta l ı kl a r ı n d a n da kayna k l a n a b i l i r ve c i d d i so n u ç l a r doğ u ra b i l i r. Saf­ ra yol l a rı n ı n c i d d i b i r hasta l ı ğ ı o l a n ko l a njiti olası l ı kl a r a rası na a l ı rsa k, ka r ı n a ğ rısı, ateş, titreme, şu u r b u la n ı kl ı ğ ı b u l g u l a rıyla b i rl i kte sa rı l ı k bekl e n i rd i . B a b i l 'deki sağ l ı ksız çevre şa rtla r ı neden iyle sıtma, tifo (ka ra h u m m al ve Batı N i l Ateşi hasta l ı kl a r ı d a h a şiddetl i görü l m üş olabi l i r. Bu hasta l ı kl a r ı kı­ saca özet lersek : S ı t m a , a n ofe l ci nsi sivrisi n e k l e ri n ısı rması i l e bu laşa n b i r e n fe ksiyo n ­ d u r. Ateş, titre m e, b a ş ağ rısı, ka r ı n a ğ rısı, bu la ntı, k u s m a , a n e m i (ka nsız l ı k) , •

Sepsis: Enfeksiyona ka rşı vücudun verdiği büyük tepki ile ge lişen ölümcül bir ta blod u r. Bu d u r u m daki kişide ateş, üşüme, titreme, ha lsizlik, çarpıntı, nefes a l ı p vermede hızla nma, kan basıncı düşmesi ge lişir ve organlar işlevlerini kaybetmeye başlar.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu r d u 1 4 1


iske n d e r ve ordusu savaşta

h a lsizl i k ve şu u r b u la n ı kl ı ğ ı na neden olabi l i r. En önem l i b u l g usu nöbetler şek­ l i n de g e l e n ateşt i r. Sıtma da bir ö l ü m ned e n i ola b i l i rd i a ma askerreri a rası n ­ da sıtma o l d u ğ u n a d a i r b i r b i l g i yok. Sıtma n ı n ö n e m l i öze l l iğ i o l a n titremeyle yü kse l e n ateş son rası te rleme ata kl a r ı n a i l işki n b i l g i yok. 1

Tifo (Ka ra h u m m al da olası l ı kla rd a n b i rid i r. B u hasta l ı ğ ı Sa l m o n e l l a typ h i a d l ı m i krop ya pa r. i nsa n d ışkısıyla b u laşmış s u ve g ıd a l a rla yayı l ı r. Ka n a l izasyo n l a r ı n o l m a d ı ğ ı


ve kişise l h ijye n i n önemse n m e d i ğ i ye rlerde h ızla yayı l ı r. Ateş, ka r ı n ağ rısı, baş ağ rısı, deri dökü ntüsü ve b i l i n ç b u la n ı k l ı ğ ı ya pa r. S i n d i ri m siste m i nde ka n a m aya ve bağ ı rsa k del i n mesi ne yo l aça b i l i r. Büyü k iskender' i n ve aske r­ l e ri n i n bu hasta l ı ğ a ya ka l a n d ı ğ ı na a it b i r b i l g i yo ktu r. Ayrıca bu hasta l ı kta si n d i r i m siste m i ka na ması görü lebi l i rd i . Büyü k iskender'de ise a n i başlaya n ka r ı n a ğ rısı va rd ı a m a si n d i ri m siste m i ka n a ması yo ktu. Batı Nil H u m ması' n ı n etke n i b i r vi rüstü r. Sivrisi nek ısı r ı k l a rıyla bu laşı r. Geçm işte uzu n yı l l a r Afr i ka'da ve O rtadoğ u 'd a öze l l i kle isra i l ve M ıs ı r' ı n ye r a l d ı ğ ı bölgelerde hasta l ı k ya p m ışt ı r. Hasta l ı k ateş, baş ağ rısı, eklem a ğ rı l a r ı , kas a ğ r ı l a r ı v e d e r i dökü ntü l e ri ya pa r. Yaş l ı , d iya bet l i v e bağ ışı k l ı k siste m i zayıf kişi lerde d a h a a ğ ı r seyreder. Öze l l i kle yaşl ı la rda beyin i lti h a b ı na ne­ d e n o l a bi l i r. Fe lce, ha re ket bozu k l u k l a r ı n a ve so l u n u m kasla rı n ı etk i l eyerek Ta r i h Tıbbı Ko n u şt u r d u 1 43


so l u n u m bozu kl u kl a r ı n a yol a ça ra k ö l ü m c ü l o l a b i l i r. Büyü k iskender ise genç, sportm e n ya p ı d a b i r kişid i r ve d iya bet l i d eğ i l d i r. B u ned e n l e bu hasta l ı k sebe­ biyle öl ü m ü g ü ç l ü b i r i h t i m a l değ i l d i r. B üyü k iske n d e r ' i n ö l ü m ned e n i eskid e n o l m uş o l a n i nte rna l Ka rotid Arter (şa h d a m a rı n ı n d a l ı) ya ra l a n ması n ı n b i r so n u c u o l a ra k da d ü şü n ü l m üştü r. Bu tip bir ya ra l a n mada ise boyu n ve baş a ğ rısı ile b i r l i kte körl ü k bekl e n m esi nden dolayı bu h i potez de zayıftı r. Ö l ü m sebebi o l a ra k ka l ıtsa l b i r hasta l ı k o l a b i l eceğ i d ü şü n ü l ü rse de, bu t i p hasta l ı kl a r ı n n a d i r g ö r ü l üyor o l ması bu o lası l ı ğ ı da zayıflatma kta d ı r. Hasta l ı kla ra a i t i h t i m a l leri g ö rd ü k ve büyü k iske n d e r ' i n b i r hasta l ı k son u ­ cu ö l d ü ğ ü n e d a i r g ü ç l ü b i r ka n ıt b u l a m a d ı k. Peki Büyü k iske n d e r ze h i rlen m iş o l a bi l i r m i ? Eğer ze h i rlend iyse bu ze h i r n e o l a b i l i r? Büyü k iske n d e r' i n katı l d ı ğ ı b i r davette şa ra p içtiğ i ve hasta l ı ğ ı n ı n a l kol a l ı m ı son rası ka rn ı n sağ üst böl ü m ü nd e keski n b i r a ğ r ı i l e başla d ı ğ ı , b u n u m ütea kiben i l erleye n b i r g ü çsüzl ü k v e ko n uşma bozu k l u ğ u m eyd a n a g e l d i ğ i söylen m e kted i r. Ö l ü m ü nd e n önce on i k i g ü n büyü k ızd ı ra p çekm iştir. Ve ö l ü ­ m ü ne ka d a r şu u ru a ç ı ktı r. B u b i l g i ler bize zeh i r l e n m e i h t i m a l i n i n d a h a olası o l d u ğ u n u göste r m e kted i r. Ş i m d i olası zeh i riere b i r göz ata l ı m : Str i kn i n , H i n d ista n'da yetişe n Stryc h n os n us-vo m i ca a d l ı a ğ a c ı n to h u m ­ l a r ı n d a n e l d e ed i l i r. O dönemde h a z ı r bu l u na n b i r ze h i rd i . Ta d ı acıd ı r. Şa ra bı n i ç i n e ka rıştı rı l ı p ve r i l mesi m ü m kü n d ü r. G e ne l l i kle ve ri l d i kte n 3 - 5 saat içinde ö ld ü rü r. Dozu aza l t ı l a ra k ve r i l e re k be l ki de uzu n sü rede Büyü k iskender' i n

Büyük iske n d e r ' i n i m pa rato r l u ğ u

44 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


iske n d e r l a h i d i n d e n detay

ö l m esi n i n sağ l a n m ış o l d u ğ u d üşü n ü lebi l i r. Stri kn i n a l a n kişi n i n kasla r ı n d a , seğ i r m e l e r görü l ü r, kasl a r ı se rtleşi r, yü r ü m e zorlaşı r, tı pta opistoton us h a l i d e n i l e n b i r kası l m a şe k l i g ö rü l ü r. Bu t i p kası l m a d a s ı rt ge riye doğ ru b i r yay g i bi kası l ı r ve b i l i nç a ç ı kt ı r. Sol u n u m kas l a r ı fe lce u ğ ra r, so l u n u m ve ka l p d u rması i l e ö l ü m gerçekleşebi l i r. Bu zeh ri n o l uşt u rd u ğ u b u l g u l a r Büyü k is­ ke nder' i n b u l g u l a rıyla ta m o l a ra k ö rtüşm e m e kted i r. B üyü k iskender' i n ö l ü m ü ne sebep o l a b i lecek b i r d i ğ e r ze h i r a rse n i kt i r. Arse n i k b i r maden o l u p, h e m böcek ö l d ü rücü o l a ra k hem de e n d üstride (ca m , sera­ m i k vb.) ku l la n ı la b i l me kted i r. Arse n i k, so l u n u m , si n d i r i m ve deri yo l uyla a l ı na b i l i r. içki i ç i n e katı l d ı ğ ı nda, ta d ı , kokusu v e re n g i a n laşı l m az. Al ı n d ı ğ ı n da etkisi d a ki ka l a r içinde o rtaya çı­ ka b i l i r. ilk ö nce ye m e k borusu ve m ide böl­ gesi nde ya n m a , aşı rı susa m a h issi o l u r. Son ra b u n l a ra b u la nt ı , kusm a , ka r ı n ağ rısı, şiddetl i ish a l ve bazen ka n l ı ish a l eklen i r. Sağ ı rsa k de­ l i n mesi o l uşa bi l i r. Cidd i sıvı kayb ı, a nsefa l o pati, kom a , ka l p ve so l u n u m d u rması ile ze h i r bi rkaç saatle bi rkaç g ü n a ra s ı n d a k i bir sü rede ö l d ü r ü r. Büyük iske n d e r ' i n büstü Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 45


H a l b u ki Büyü k iskender hasta l ığ ı na o n i ki g ü n daya n m ışt ı r. B i r başka ze h i r ise Ve ratru m Al­ b u m 'd u r (beyaz çöpleme). Avru pa'n ı n

ve

Batı

Asya ' n ı n

n e m l i yü kse k d a ğ l a rı nda b u l u n a n b i r Büyü k iskender'i ö l d ü ren vera t r u m ze h i ri bitkisi

bitki d i r. Al ı n d ı kta n so n ra 30 d a k i ka i l a 4 sa at a rası n d a ki sü rede zeh i rl e n men i n etkisi başla r. Etki leri n i n o n

beş g ü ne kad a r uzad ı ğ ı görü l m üştü r. Ve ratr u m Albu m a l ı n m ası n d a n so n ra a n i başlaya n ka r ı n ağ rısı, ağ ızda ya n m a h issi, b u l a ntı, kusmaya neden o l u r. Baş d ö n m esi ve b u la n ı k g ö r m e n i n a rd ı nd a n , ka l p atışl a r ı nda yavaşl a m a (tı p­ ta bu b u l g uya bra d i ka r d i den i r) , h i pota nsiyon (ta nsiyon d üşü kl ü ğ ü) ve şid­ detl i kas g ü çsüzl ü ğ ü gel işir. D a h a so n ra bu b u l g u l a ra te rleme, uyuşu kl u k, so l u n u m g ü ç l ü ğ ü , ka l pte ritim bozu k l u ğ u ekle n i r. Kişi h a re ket edemez ve i l etişi m ku ra maz h a l e g e l i r. En so n u nda Koma ha l i g e l işebi l i r. i d d i a l a ra

göre

Büyü k

iske n d e r b i r davette şa ra p içti kten

son ra

şi kayetle­

ri başlam ışt ı r. i l k ö n ce a n i ve keskin b i r ka r ı n a ğ rısı o l m uştu r. Çektiğ i ızd ı raba daya n a maya ra k

d ö rd ü n cü


g ü n i nt i h a r etme k n iyetiyle Fı ra t n e h ri n e doğru s ü r ü n e rek i leried i ğ i söy l e n m e kted i r. D i ğ e r g ü n ler d a h a da köt ü l eşm iş, h i pota nsiyon ve b ra d i ka rd i i l e b i rl i kte kas g ü çsüzl ü ğ ü a rt m ı ş v e h a re ket edemez d u ru m a g e l ­ m işti r. O n biri nci g ü n e g e l i n d i ğ i n ­ de h a l e n şu u ru yeri n d ed i r fa kat uzu n ve yete r l i b i r i letişi m k u ra m a m a ktad ı r. Ve ratru m A l b u m ze h i rl e n m e l e r i n d e de b u l g u l a r benzer b i r

iske n d e r l a h i d i

sey i r g österir v e ö l ü m e ya k ı n so n sa atiere kad a r kişi n i n şu u ru a ç ı ktı r. Büyü k iske nder ze h i rlend iyse zeh r i n ta n ı d ı k b i r su i kastçı ta rafı n d a n şü p he uya n d ı r­ m a d a n ve ri l m iş o l m ası ma ntı k l ı görü l me kted i r. Büyü k iskender' i n h asta l ı ğ ı ­ n ı n Ara bista n ' ı işg a l etm eyi p l a n la m a sı n ı n h e m e n a refesi nde, o d ö n e m i n ta ­ n ı n m ış b i r kişisi ta rafı n d a n ve ri len davette başla d ı ğ ı söyle n m ekted i r. Büyü k iske n d e r'e bu davette şa ra p i kra m ed i l m işti r. Veratru m Albu m ' u n ta d ı acıd ı r fa kat şa ra pla tatl a n m a ktad ı r. B u b i l g i l e r B üyü k iskender'in ze h i rl e n m iş olabi leceğ i ve bu ze h r i n Ve ratru m A l b u m o l a b i l eceğ i n i kuvvetl e n ­ d i rm e kted i r. Bizler üzerind en 2000 yı lda n fazla geçmiş o l a n bu olayd a k i kes i n g e rçeğ i h e r h a l d e h içbi r za m a n öğrenemeyeceğ iz.

Büyü k iskender'in cenaze töre n i



Abid os Ra mses Ta p ı n a ğ ı d uva r ı n d a , H itit askerleri n i n kesi l e n e l l e r i

Mısır'da, Yu karı Mısır bölgesindeki Firavun I. Seti ve II. Ram­ ses tapınaklarının duvarlarında, bir Mısırlı, yanındaki yüzlerce koparılmış el ile poz vermiş gibi durmaktadır. Bu eller, Kadeş Sa­

vaşı sırasında Mısırlı askerlerin öldürdükleri Hitit askerlerinden kopardıkları ellerdir. Bu eller, Mısırlı askerler tarafından, savaşta ne kadar çalıştıklarının birer ispatı olarak yanlarında saklanır ve savaş sonunda kumandanlarına sunulurdu.

Aztekler, her yıl kutlama dönemlerinde, piramidal binalarının

üzerine çıkardıkları kölelerinin kalplerini oracıkta söker ve bu

kalpleri tanrılarına sunmak üzere bu yapıların üzerinden aşağıya bırakırlardı.

Cahiliye Dönemi'nde Mekkeli müşrikler, güçlerinin yettiği ilk

Müslümanlara nice işkenceler uygulardı. Müslümanlar, kızgın

kumlarda, güneş altında saatlerce yatmlır, vücutlarına ateşte kız­ dmlmış demir basılır, bazen de karınları üzerine ağır taşlar konu­ lurdu. (Bilal Habeşi Hz. gibi)

Antik Yunan'da, pirinç boğa adında bir işkence aleti icat edil­

mişti. Suçlu kabul edilen kişi bu metal boğanın içine hapsedilir

ve boğa heykeli alttan ısıtilmaya başlanırdı. Bu metal boğa heykeli Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 49


ateşten kıpkırmızı olana kadar ısıtma devam ederdi. Boğanın ka­

fasının içine, dışarıya açılan bir takım boru düzenekleri konmuş­

tu. İçeride can havliyle haykıran kişilerin sesleri, bu borulardan öfkeli bir boğanın böğürtüleri gibi çıkardı. işkence ve infazın biti­

minde boğanın kilitli kapağı açılırdı. İçerideki kurbana ait kavrul­

muş vücuttan geriye sadece pırıl pırıl parıldayan kemikler kalırdı. Bu kemiklerden kolye vb. süs eşyaları yapıldığı olurdu.

ilk Müslümanlar gibi ilk Hristiyanlar da nice işkenceden pay­

larını almışlardı. Bugün Denizli Hyerapolis'te medfun bulunan 6.

Havari Philipus'dan, Roma'da yatan Petrus'a kadar birçok Havari

ve inanan kişi, dönemin putperestleri tarafından yapılan ağır iş­ kenceler altında can vermişlerdi. Hatta ilk Hristiyanlar, yukarı­ da anlattığımız bu pirinç boğa işkencesine de tabi tutulmuşlardı.

Aziz Eustace, karısı ve çocuklarıyla birlikte İmparator Hadrian tarafından bu işkence metodu ile öldürülürken,

Bergama piskoposu olan Anadolu'nun ilk Hris­

tiyan şehidi Aziz Antipas'ın hayatına, Roma im­

paratoru Domitian tarafından aynı şekilde son verilmiştir.

Faganların Hristiyanlara karşı gerçekleş­

tirdiği işkenceler, Hristiyanlığın güçlenme­

sinden sonra bu kez Hristiyanlar tarafından putperestler üzerinde yapılmaya başlan­ mıştı. 4 . yy.'da İskenderiye Kütüphane­

si'nin başında bulunan erken dönemin

en önemli filozoflarından ve �ir bilim

kadını olan Hypatia, Hristiyanlar tara­ fından bu yeni dine girmediği için taşla­ narak öldürülmüştü. Dine karşı tavrı ol­

duğuna inanılanlar genelde el ve ayakları

kesilerek cezalandırılırlardı. S � mradan bu

uygulama tek ele düşmüştür.

i m parator H a d ria n us


E n g izisyo n m a h ke m e l e ri n i n i nsa n vücutl a r ı n ı kese rek ya ptı k l a r ı işkenceler

Hristiyan Roma'da bir gün evvel önünde secde edilen bir im­

parator bir gün sonra tahttan indirilerek günlerce işkenceye tabi tutulabilirdi. Romalıların kendi kaynaklarında anlatıldığı üzere,

istanbul'da (Konstantinapolis) tahtından olan bir imparator gün­

lerce işkenceye tabi tutulmuştur. Önce gözlerine mil çekilmiş,

ardından tamamen soyularak çıplak sokaklarda dolaştırılmış,

sabahlara kadar süren birçok işkence metodundan sonra halkın meydana (Sultanahmet Meydanı-Hipodrom) toplandığı bir gün herkesin içinde kendisine yine birçok işkence uygulandıktan son­

ra hala ölmediği anlaşılmış ve sonunda, ayaklanndan başı aşağıya doğru bağlanan eski imparatorun yaşamına, ağzından bir kılıç so­ kularak son verilmiştir. Latincede

kıvırmak,

bük­

mek anlamına gelen "torture"

(işkence), Ortaçağ döneminde

Avrupa'da

göstermiştir.

Hristiyanlığı

büyük Bu

yaygınlaşma

yaygınlaşmada

yayma

taassubunun

ve kilisenin tahakkümünün büyük

G iyoti n Bıçağ ı Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u ı s ı


Vü c u d u germe ve su i ç i rerek şişi rme işke n celeri

etkisi olmuştur. Engizisyonun doğuşu ile işkence yöntemlerinde ve aletlerinde büyük bir yaygınlaşma görülmüştür. Kırbaçlamak, derisini yüzmek, boyunlarına taş bağlayıp asmak, burun ve ağ­ zından vücuduna su vermek, kerpetenle parmaklarını kırmak, haşerat dolu kafeslere kapatmak, ayaklarına tuz sürüp keçiye ya­ latmak, vücudu askıya alıp çark sistemleri ile gererek eklem ara­ larını uzatmak ve daha neler. işkence denilince İspanyol Engizisyonu'nu unutmamak lazımdır. Endülüs Devleti'ne son verdikten sonra tam üç asır boyunca insanla­ rın gizli niyetlerine vakıf olabilme adına (gizli Müslümanlar ya da Yahudiler üzerinde) nice işkence yöntemi uygulanmıştır. l 066'da inşa edilen Londra Kulesi, II. Henry döneminde işkence yeri olarak kul­ t

lanılmaya

başlanmıştır.

Buradaki

sorgu

odalarında üzeri binlerce çivi ile donatılmış sorgulama koltukları bulunmaktaydı. Kurban buraya sıkı sıkıya bağlanır, vücu cfunu her bir hareket ettirişinde ucu son derece sivri bu çi­ viler kurbanın vücuduna batardı. İnsanlar bu Boy n u , e l leri ve aya k l a r ı sa bitleme


Y ı l l a rca cad ı ya kıştırması i l e b i n l e rce i nsa n işke n ceye u ğ ra m ıştı

koltuklarda bazen haftalarca oturtularak ızdırap içinde can ve­ rirlerdi. Ayrıca yine aynı yerde presleme yöntemi ile kafa kırma işkencesi de meşhurdu. 1 9. yy'ın başlarına kadar Almanya ve Fransa'da kullanılan gö­ ğüs sökücüler daha çok kadınlar için uygulanırdı. Saçı biraz kızıl, burnu biraz kambur her bir kişi, Avrupa insanı gözünde potansi­ yel cadı muamelesi görürdü. İtalyanların "culla di Giuda", Almanların "judaswiege" ve Fran­ sızların "la veille" olarak adlandırdığı kazığa oturtma yönteminde, kişi, belinden bir kemerle bacakları açık kalacak şekilde tavana

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 53


Avru pa'da en yayg ı n işkencelerden biri de i n sa n l a r ı ca n l ı ca n l ı ya kma i d i

bağlanır ve ucu sivri mızrak gibi bir cisme oturtulurdu. Üzerine ağırlık bağlanan kişi, bu şekilde günlerce askıda kalırdı. Nümberg Bakiresi adı verilen ve tabuta benzeyen insan şeklin­ deki iki kapaklı kabın içinde ise binlerce çivi olup içine kapatılan kişinin acı çekerek yavaş yavaş ölmesi sağlanırdı. 1 9 75 yılına ka­ dar ispanya'da kullanılmaya devam eden ve "Garrotte" adı verilen boyun bağında, boynun arka kısmında omuriliğe baskı yapan bir aparat olup işkenceye tabi tutulan kişiye dayanılmaz bir ızdırap verirdi. Ortaçağ Avrupa'sında insanların vücut uzuvlarını testere ile kesrnek de son derece meşhurdu. Hatta bu dayanılmaz manza­ ralar, gravür ya da ahşap sanatına da yansımış ve bJ tarz işkence sahneleri günümüze kadar ulaşmıştır. işkence metotları içinde teşhir, çok önemli idi. Şehir içinde çıplak dolaştırma, son derece komik ya da aşağılayıcı maskeler 5 4 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


giydirerek meydanlarda sergileme yaygın olarak kullanılırdı. Suç­ luların bağlanarak teşhir edildiği bu halkalar, bugün Avrupa'nın son derece modern şehirlerinin meydanlarında hala korunmaya devam etmektedir. Avrupa Tarihi'nde yüz karası işkence metotlarının uygulandığı en önemli zamanlardan biri de, Protestanların sindirilmeye ça­ lışıldığı dönemdir. Kutsal Roma Germen imparatoru Şarlken (V Karl), Luther ve bağlılarını yıldırmak için akıl almaz işkence ve imha yöntemleri uygulamıştır. Nice insan sadece Protestanlığa inandıkları ve papanın tasallutunu reddettikleri için meydanlarda yakılma, diri diri gömülme vb. birçok işkenceye maruz kalmışlar­ dır. Bugün Avrupa'nın birçok şehrinde işkence geçmişlerine ait alet ve metotların sergilendiği işkence müzeleri mevcuttur. Bel­ çika'nın Gent şehrinde bulunan Gent Şatosu bunun en etkileyici örneklerinden biridir. Gelelim sorumuzun ikinci kısmına: işkence tarihine bakıldı­ ğında ele geçirilen bir lider, tahttan indirilen bir kral, öncelikli olarak gözlerine mil çekilerek bir hücreye kapatılırdı. Mesela Ma­ lazgirt Meydan Muharebesi sonrası esir düşen Roma imparatoru Romanos Diogenes, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından son derece iyi karşılanmış, hatta yine Selçuklu askerlerinin koru­ masında başkentine kadar uğurlanmıştı. Fakat Romanos Dioge­ nes'i teslim alan kendi adamları O'nu İstanbul'daki Anemas Zin­ danları'na hapsetmiş, ilk iş olarak da gözlerine mil çekmişlerdir.

Soru: Ta r i h te yayg ı n o l a ra k uyg u l a n a n g öze m i l çekme a rn e l iyesi nası l g e rçekleşm ekteyd i ? Bu metot i l e ya p ı l a n şey sadece göz ka pağ ı n ı a l t de riye ya pışt ı r m a k m ı , yo ksa g özü dağ iaya ra k gözü a kıtm a k m ı i d i ? Göze m i l çekme had isesi ile gerçe kte n e a m a ç l a n ıyord u ? Ceva p : Göz ü m ü z ü n d ış bölgesi n i n ortası nda yuva rl a k b i r m e rcek gö revi gören kornea a d ı ve r i l e n sayd a m doku b u l u n m a kta d ı r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 5 5


Göze a it bu şe m ada 1 korneayı, 2 i risi, 3 l ensi temsi l etm e kted i r. S a r ı ren k l e şe m a t ize edi l m i ş o l a n ı ş ı k ö n ce kornea adlı sayda m taba kayı, sonra lens den i l e n m e rceğ i g e ç m i ş ve g ö z ü n a rkasında görüntünün o l u şa c a ğ ı retina adlı taba kaya u laşmışt ı r

M i l çekmek demek kornea a d ı ve ri len bu ca n l ı m e rceğe sıca k de­ m i rle doku n m a kt ı r. Sıca k d e m i rle bu ya p ıya doku n m a k b u rada ya n ı k o l uşması na sebep o l u r. Ya n ı ğ ı n so­ n u c u n d a vücut bu ya n ı k ye r i n i iyi­ l eştirmek içi n ça l ış ı r, fa kat bu iyi leş­ me sü rec i n d e kornea ye n i lenemez ve ya p ı ta h r i p o l u r, b u n u n ye rine ya ra iyi leşm esi so n u c u ska r (ned be) d okusu· a d ı n ı a l a n ye n i b i r doku ge­ l i r ve bu bölgeyi ka pla r. Böylece m e rcek kaybed i l i r ve ka çı n ı l m az o l a ra k kö rl ü k meyd a n a g e l i r. Ta r i h te göze m i l çekm e n i n yay­ g ı n o l m a sı n ı n sebebi, gözden d üşe n b i r i d a reci ya da kra l ı n b i r a n ö n ce devreden ç ı ka rı l ma a rzu d u r. Çü n kü ta htta n i n d i ri le n kişi n i n d üşma n la rı bu kişi n i n ye r i n e h e r ne ka d a r ye n i b i r kra l seçse l e r de d u ru m d a n e m i n

değ i l lerdi r. Ya n i h e r a n ka rşı ta rafı n te rsi b i r h a m le ya p ı p da rbeyi tersi­ ne çevi reb i l m e i hti m a l i va rd ı r. Ta b i i bu d u ru m da da devri k h ü kü m d a r ye n i d e n başa geçecek v e ke n d isi n i a laşa ğ ı ed e n l e rd e n bu n u n a cısı n ı fe na çı ka raca ktı r. Bu nede n l e ke n d isi n � da rbe ya p ı ­ l a n b i r h ü kü m d a r öyle b i r h a l e getiri l m e l i d i r ki, b i r d a h a ki mse ke n d isi ne ü m it ba ğ laya m a m a l ı d ı r. Ö l d ü rmek, so n u ç l a r ı a ğ ı r b i r neticed i r ç ü n k ü ka rşı ta rafı n i n sa n l a rı n ı b i r a raya geti rebi lecek b i r h ı nç ve ki ne sebep o l a bi l i r. Ya ra l a m a ve işke nce g i b i d u r u m l a r ise kişiyi hayatta b ı ra kaca ğ ı i ç i n devr i k h ü kü m d a r, o n u ta htta n i n d i re n l e r içi n pota nsiyel b i r te h l i ke o l uşt u r m aya deva m edecekt i r. G özde ska r

1

Doku : insanın temel ya pısal birimi hücredir. insa n trilyonla rca hücreden oluşu r. Aynı kö­ kenden gelen benzer hücre top l u l u kları doku l a rı oluştu rur (Kas dokusu, yağ dokusu gibi). Doku l a r bir a raya gelerek organları (Karaciğer, mide, böbrek gibi) orga n l a r da bir a raya gele­ rek sistemleri (Dolaşım sistemi, sindirim sistemi, boşa ltı m sistemi gibi), sistemlerin de hepsi birlikte insa nı ol uşturur. Ska r (Nedbe) dokusu : Ya ra iyileşmesi sonucu oluşan bir doku d u r ve iz b ı ra k ı r.

56 1 Ta l h a U ğur lue l - Mua m m e r Ka y a t e k i n


B u nede n l e yöneti m d e n uza klaştı­ r ı l a n bir kişi n i n b i r daha yöneti me d ö n mesi n i ö n l e m e n i n e n etki l i yo l u , gözü n ü g ö rmez ha le g eti rmektir. B i r d a h a gözleri göremeyece k b i r kişiyi, hiç ki mse başı nda i d a reci o l a ra k gör­ m e k iste meyecekt i r. Pe ki g ü n ü m üzde m i l çekmek uy­ g u l a n m ıyor. Ama b u n u benzer b i r d u ru m va r m ı d ı r?

Ke rato p lasti

G ü n ü m üzde b u n a benzer b i r d u r u m o l m a kla b i r l i kte a rt ı k tedavi ed i l m e şa nsı m evcuttu r. Benzer d u r u m u n g ü n ü m üzde ka rşı l ı ğ ı ki myasa l l a rla gözü n ya ra l a n masıd ı r. B u n u n en b i l i n e n ve s ı k rastla n ı l a n örneğ i kosti k (ça maşır s u l a rı) i l e ya ra l a n m a d ı r. B u kimyasa l madde i l e g öz ü n teması mil çekmedeki gibi gözde ya n ı k etkisi n i o l uştu r u r. O rg a n n a k l i ya p ı l a ra k bu so r u n d üze lti­ lebi l m e kted i r. Böyle bir d u ru m u n ted avisi için b i raz ayrı ntıya g i re rse k ; ki m ­ yasa l l a gözü n te ması so n rası g öz 1 -2 saat su i l e y ı ka n ıyor. Son rası nda i l a ç tedavisi (korti kosite roid v e a ntibiyoti k) başl a n ıyor. Da ha so n rada g öze kök h ücre e k i l m esi ve kornea n a k l i (keratoplasti) uyg u l a n ıyor.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu r d u 1 57


ur'an-ı Kerim'in en uzun ikin­

ci suresi olan Al-i İmran Suresi

ismini, Hz. İsa'nın dedesi, Hz.

Meryem'in babası İmran'dan al­ mıştır. O günlerde Hz. Zekeri­

ya'nın müjdesini verdiği Mesih (Hz. İsa), Hz.

Meryem'den babasız olarak dünyaya gelerek 30 yaşlarında tebliğ faaliyetlerine başlamıştır.

Hz İsa'nın tebliğ vazifesini icra ettiği za­

manlarda, Filistin topraklarında Yahudiler yaşamakta olup, Roma İmparatorluğu idaresi altında vasal bir devletçik durumundaydılar.

Kudüs en önemli şehirleri idi ve Babillilerin

yıktıkları Süleyman Mabedi'nin yerinde Kral Herod'un inşa ettirdiği ikinci mabet yer al­

maktaydı.

Hz. S ü l eyman Mabedi'nin yerine Herod' u n inşa ettirdiği l l . Mabed


Yahudiler, Hz. Musa'nın şeriatını bir hayli değiştirmişler ve kendilerince oluşturdukları bir takım akidelerle fırkalar halinde birbirlerinden ayrılmışlardı. Bu yüzden de sık sık birbirlerine düşüyor ve bu durum bir hayli kargaşaya sebep oluyordu. Ro­

malıların tek istediği şeyse, bu toprakların sorunsuz bir şekilde yönetilmesi idi. Hz. İsa, başta Kudüs olmak üzere çevre şehirlerde geziyor, in­ sanları doğruya ve güzele davet ediyordu. Zaman zaman mucize­ ler de gösteriyordu. Ama dostu kadar düşmanı da vardı. Özellikle Yahudi din adamları Hz. İsa'nın ileride kendi konurolarına zarar vereceğini düşünmekteydiler. Yahudiliğe sonradan dahil edilmiş birtakım batıl inançların, Hz. İsa tarafından dile getirilmesi onları son derece rahatsız ediyordu. Ancak karşısında hiçbiri konuşa­ mıyordu. Çünkü gerçek Tevrat'ı aralarında en iyi bilen kişi Hz. İsa idi ve onlarla konuşurken hiç kendi kelamı ile konuşmuyor, tüm cümlelerini Tevrat'tan seçiyordu. Hz.

lsa'nın

etrafında

birtakım bağlıları da oluş­ maya başlamıştı. Havariler dediğimiz bu kişiler onun peşinden ayrılmıyor, seya­ hatlerinde kendisine eşlik etmeye çalışıyorlardı. Hz . İsa bazen Kudüs sokakla­ rında ya da mabedin re­ vakları altında, insanları irşat etmeye çalışırken gö­ rülüyor, bazen de Zeytin Dağı'nda ağaçların altında ya da kuytu bir köşedeki mağaranın içinde havari­ lerine bir şeyler anlatıyor­ du. i l k i konayı simge leyen m e n d i ldeki Hz. isa resm i


Hz. isa ' n ı n hava r i l e r i i l e so h bet ettiği m a ğ a ra

Çevresindeki kin ve nefret her geçen gün artmaktaydı, ta ki havarilerinden birisi kendisine ihanet edene kadar. On İki Ha­ vari'sinden biri olan Yahuda, belli bir ücret mukabilinde Yahudi hahamlara Hz. İsa'nın yakalanabileceği yeri ifşa etmişti. Peki Ya­ hudi hahambaşılar Hz. İsa'yı ne ile itharn edip tutuklatacaklardı. Peygamberlik iddia ediyor deseler, Romalıların uruurunda bile olmayacaktı. "isterseniz hepiniz peygamberliğinizi ilan edin ! " di­ yeceklerdi. Çünkü Romalıların böyle bir derdi yoktu. Romalı­ ları ilgilendiren şey, toplumun düzenli olması ve kargaşadan uzak bir yönetime sa{ıip olmak­ tl. Bahane kısa sürede bulundu. Hz. İsa için "krallık iddiasında bulunuyor' " diyeceklerdi. Böy­ lece Romalılar, Hz. İsa'yı ken­ dileri için potansiyel bir teh­ like olarak görecek ve kendi elleri ile cezalandıracaklardı. Zaten çarmıh cezası verilir­ ken başına dikenli bir taç


takmaları da ona atılan krallık istiyor iftirasının bir neticesi idi. Hz. isa çarmıha gerildiği gün, havarileri ile birlikte Zeytin Da­ ğı'ndaydı.

Dağın

aşağılarında

bulunan Getsemani Bahçesi'ne gelmişlerdi ki, Yahuda'nın bilgi­ lendirmesi üzerine buraya gelen Romalı askerler Hz. isa'yı yaka­ lamak istediler. Yahuda:

"Ben

Hz. isa sand ı kl a r ı Ya hud a 'nın başına g iyd i r i len D i ken l i Taç

kime sarılırsam biliniz ki o kişi Hz . İsa'dır" demişti. Gerçekten de bahçede bulundukları bir anda Yahuda kalktı ve Hz. isa'ya sarıldı. İşte Kur'an'ın ifadeleri ile bir­ den Hz. isa ile suretleri değişti. Romalılar yaka paça Hz. İsa san­ dıkları Yahuda'yı yakalayarak bugün Aslanlı Kapı'nın iç kısmında kalan ve şu an yerinde bir manastırın bulunduğu mevkiye götür­ düler. O günlerde Filistin Bölgesi'nin Roma Eyalet Valisi Pontius Plate'nin konutu orada bulunmaktaydı. Hz. isa sanılan Yahuda, valinin önünde yargılandı ve onun halk önünde teşhirine karar verildi. Teşhir ve çarmıha germe eski bir cezalandırma geleneği idi. Bu gelenekte, üzerindeki elbiseleri çıkarılan kişi bir çarşafa sarılmış olarak halk arasından geçirilir, sokaklarda ilerienirken insanlar tarafından tahkir edilir, kötülenir, bazen üzerine sıcak su ya da çöp dökülür ve nihayetinde şehrin muhkem bir yerine çıka­ rılarak bağlanır ve bir müddet burada kalması sağlanırdı. Ancak

Ya hud a ' n ı n ya ka l a nd ı ğ ı yer


Romalıları kışkınanların Hz. lsa sandıkları Yahuda'yı sadece teşhir etmek değil, öldür­

mek gibi bir arzulan da vardı: Hz. İsa, teşhi-

rin ardından bir direğe bağlanmalı ve haç formundaki bu direğin koliarına avuç­ lanndan çivilenmeli idi.

O gün Yahuda ile birlikte iki adi

hırsız da teşhir cezasına çarptırıl­

mış, onlar da aynı sokaklardan (Via

Dolorosa-Çile Yolu) Golgota Tepe­

si'ne doğru yürütülmüşlerdi. Mel

Gibson'un 2004 yapımı "Tutku: Hz .

İsa'nın Çilesi" adlı filmi bu son günü

bütün teferruatı ile anlatmaktadır. Son ak­

şam yemeğinden başlayarak, Hz. İsa'nın ya­

kalanması, bağlanması, sorgulanması, Roma Valisi Pilate'nin onu kurtarmak için kıvra­

B i r R o m a va l isi

nışlan ve uzun bir şehir içi rampasından tepeye doğru yürütülüşü sahne sahne canlandırılmıştır. Hristiyanlara

İsa'nın,

göre

Müslümanlara

Hz.

göre

ise hainlik yapan Yahuda'nın yürütüldüğü bu yol,

müzde

Hristiyanlar

günü­

tarafın­

dan önemsenmekte . her pazar günü bu yolda yürünerek o

talihsiz gün hatırlanınaya çalı­

şılmaktadır. Çile yolu denilen bu güzergah üzerinde 1 4 tane

durak olup bu duraklar o gün

yürütülen zatın başına gelen hadiseler ile birebir ilgilidir.

Via D o l a rasa'da 7. Durak

62 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n

Duraklar, Kudüs'ün Müslüman


Via Dolarasa'da 8. D u ra k

Via D o l a rasa'da 6 . D u r a k

bölgesindeki bir manastırın avlusundan başlar ve Golgota Tepe­ si'ndeki Kıyamet Kilisesi içinde son bulur. Özellikle şehir merkezinden tepeye doğru dikleşen yolda

yürütülen Yahuda'nın , üzerine çarmıh tahtasının yüklenilişi, üç

kez düşüşü, bir kadının alnındaki kanı silişi, kadınların ağlama sahneleri vb. gibi her bir davranışına ayrı bir anlam yüklenmiştir.

Son duraklar, tepenin üzerindeki teşhir ve defin sürecini anlatır.

Son olarak Yahuda , tepenin üzerinde bulunan haç formundaki iki parçadan oluşan tahtaya boyun bel ve ayaklarından bağlanmış,

ayak ve avuçlarından çivilenerek çarmıha gerilmiştir. Tarihler, çarmıha gerilen zatın kısa bir süre içerisinde vefat ettiğini orada­

ki yakınları tarafından aynı mekanda yıkanıp bir mağara mezara

defnedildiğini anlatırlar.

Ta r i h T ı b b ı K o n uştu rd u 1 63


H ristiya n kay n a k l a ra g ö re Hz. isa ' n ı n ça r m ı h a g e r i l i şi n i tasvir eden b i r ta b l o

Soru: H ristiya n la r H z. isa i ç i n , ça r m ı h a geri l d i ve b u rada bu d u ru m da i ke n öldü d iyorla r. B i r i nsa n sad ece avuçları ve aya k b i l e k l e r i n d e n çivi l e n m e k su reti i l e ö l eb i l i r m i ? Ceva p: E l i e r i n sı rtı v e a v u ç içi bölgesiyle, aya k sı rtı v e aya k ta ba n ı böl­ gesi nde küçü k boyutl u d a m a rla r bu l u n u r. Bu bölgeleri n çivi ile ya ra l a n ması, kişiyi ka n kayb ı n d a n ö ld ü recek m i kta rda b i r ka n a m aya yo l açm az. Ayrıca b u n o kta l a rda ka n a m a başl a r başl a m a z i nsa n vücu d u nda ka n a m a.y ı d u rd u rm a m e ka n iz m a l a r ı devreye g i recekti r. Böyle b i r d u ru md a ç i v i ça k ı l maya başl a ­ d ı ğ ı a nd a , d a rbe n i n i l k etkisiyle o bölgedeki ka n d a m a rları refle ks· o l a ra k kası laca k l a r ve orada ki ka n a k ı m ı n ı a za ltaca kla rd ı r. B u da o raya g iden ka n m i kta rı n ı aza lta ra k, d a h a az ka n kaybe d i l mesi n i sağ l ayaca ktı r. i ki n c i o l a ra k ya ra l a n m ış bölgeye trom bosit ( ka n p u lcu klarır a d ı ve r i l e n ka n h ücreleri topla n ı p ya ra l ı d a m a r bölgesi n i ka pata ca k l a rd ı r. B u n d a n son ra Refleks: Aniden, beyn imizden emir almadan otomatik olarak bir uyarıya karşı vücu d u n bir bölgesinin verdiği yanıt. - Trombosit: Kemik iliğinde yapılan ana bir hücreden ayrılarak kana geçer. Hasarlı damar böl ­ gelerini kapatarak kanaman ı n durd uru lması nı sağlar.

64 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


ka n pı htı laşması n ı n i l e r i sa fh a l a rı devreye g i ri p ka na mayı d u rd u raca k­ t ı r ve böylece ka n kayb ı i l e kişi n i n hayatı te h l i keye g i rm eyecekti r. Fa kat kişi bu şe k i l d e uzu n sü re b ı ra kı l ı r, su ve yiyecek veri l m ezse hayati b i r te h­ l i ke o l uşa b i l i r. i nsa n a ç l ı ğ a uzu n s ü re daya n a b i l i r, a m a susu z l u ğ a uzu n sü re daya n a m az. Açl ı k d u r u m u n da Da m a r l a rda dolaşan ka n vücu d u m uzda b u l u n a n yed e k e n e rj i depo l a r ı bize yaşa m ı m ızı sürdü recek ka d a r uzu n sü re e n e rj i sa ğ l aya b i l i r. Öze l l i kle çok ha reket etm iyo rsa k e n e rj i i h tiyacı m ız da az o l a ca kt ı r. Fa ka t susuzl uğa daya n m a k çok zord u r çü n kü vü­ cud u m u zda b i rçok yaşa msa l olay suyu n va r l ı ğ ıyla gerçekleşir. Vü c u d u ol uş­ t u ra n trilyo n l a rca h ü cre, su sayesinde ca n l ı l ı ğ ı n ı deva m ett i r i r. H ü cre l e r ya ­ şa m l a rı n ı sü rd ü reb i l m e k i ç i n a l m a la r ı gereken maddeleri h ü cre l e r i n a rası nda yer alan h ü cre l e r a rası sıvı d a n a l ı rl a r ve ke n d i o l uştu rd u kl a r ı atı k m a d d e leri de bu sıvıya ve r i r l e r. Da m a rl a r ı m ızda dolaşa n ka n , vücu d u m uzu n bütü n bölgele r i n e h ü c­ re l e r i n besl e n m esi i ç i n g e rekl i maddeleri ve o ksij e n i taşır, b u n la r ı h ü creler a rası sıvıya ver i r, h ücreler de b u n la rı a l ı p ku l l a n ı rl a r. H ü cre lerd e n h ü c re ler a rası sıvıya geçen atı k maddeleri ve ka rbo n d i o ksiti yine ka n d a m a r l a r ı to p l a r v e ka l be g e r i g ötü rü r. Kısa­ cası h aya ti ö n e m i o l a n s u , v ü c u d a sağ l a n a m a zsa

h ü c re l e r

yaşa ya ­

maz. H ü cre l e r i n ö l ü m ü o rg a n l a r ı n d a ö l ü m ü n e yol a ç a r. O rg a n la rı n

ö l ü m ü de n i hayeti nde i nsa n ı n ö l ü m ü n e neden o l u r. Ça rm ı h a geri l m iş kişi , sıca k havada v e g ü ­ neş a l t ı n d a ise o za m a n su kayb ı çok d a h a fazla olaca ktı r. Böyle bir d u ru m da susuzl u kta n ö l m e riski d a h a büyü ktü r. Ça rm ı h h a ­ d isesi n i n cereya n ettiğ i Golgota (ku r u ka fa) tepesi Kudüs şe h ri n i n en yü ksek bölgesi d i r. G ü neşl i

i kona k ı r ı c ı l ı k ha reketi n i bet i m l eyen b i r m i nyatür


g ü n lerde yü kse k ye rler çok d a h a ça­ buk ısı n m a kta ve g ü neş a lt ı n d a d u r­ m a k daya n ı l maz h a l e g e l m e kted i r. Ağaçla rda n yo ksu n bu ç ı p l a k te pe, b u a n la m d a ku ra k bir yerd i r. Zate n ko n u m o l a ra k Fi l ist i n topra kları da hem yaz h e m kış mevsi m l erinde, i ki i ­ Golgota Te pesi' n d e ça r m ı h a g e r i l m e m i n sıca k geçtiğ i bölgelerd i r. cezası n ı n veri l d i ğ i ye r Peki susuz ka lan kişiye neler olur? Öncelikle ağzı kuru maya başla r, susuzl u k hissi ol uşu r, gözyaşı ve deri n i n gergin­ liği aza l ı r. Sıvı m i kta rı azaldığından ka n bası ncı da aza l maya başlar; vücutta ka n dolaşı m ı n ı n sağlan ması ve oksijen i n yeteri nce h ücrelere taşı nabil mesi için ka l p ve sol u n u m sistemi d a h a h ı z l ı ça l ışı r. Terleme aza l ı r ve bu da vücutta ısı kayb ı n ı aza lta ra k vücut sıca klığ ı n ı a rtırı r. Kişi uykuya meyi l l i v e bitki n bir h a l e gelir. Baş ağ rısı, baş dön mesi olabi l i r. Kişi bilincini yiti rebi l i r. Sıvı elektrolit dengesi nin bo­ zul ması ka lbin ça l ışması n ı da boza r. Böbrek ka n akım ı n ı n aza l ması da böbrek yet­ mezl iğine neden olur. idra r oluşu m u aza l ı r ve böbrekler a rtık vücutta n toksi n leri tem izleyemez. Enfeksiyonlar gel işi r. Susuz l u k d üzelti lmezse kişi n i n d u r u m u daha da ağı rlaşı r ve ölür. Ça rmıha geri l m e işlem i hava sıca kl ı ğ ı n ı n yü ksek olduğu bir yerde ya p ı l ı rsa kişiyi öld ü recek bir diğer neden sıca k ça rpması d ı r. Vücut sıca k l ı ğ ı kriti k sıca klı­ ğın üstü ne, 41 -42 sa ntigrat dereceye çıktı ğ ı nda kişide sıca k ça rpması görülebi l i r. Vücutta sıca k l ı k çok yükseldiğinde sıca kl ı ğ ı d üzen leyen meka n izma lar bozu l u r ve ateş d üşü rü lemez hale gelir. Buna ek olara k, yüksek sıca k l ı kta h ücreleri n içindeki ki myasa l tepkimeler h ızla n ı r, bu da daha fazla ısı ol uşması na sebep o l u r. Yüksek sıcaklığ ı n vücut doku ları na öze l l i kle beyi ne büyü k ölçüde hasa r verici etkisi va rd ı r. Böyle bir d u rumda kişide baş dön mesi, baş ağ rısı, ka rın ağ rısı, bulan­ tı, kusma gibi bulgu lara rastla n ı r. Olay deva m ederse bilinç kaybol u r ve son u nda ölüm gerçekleşi r. Sıcak ça rpması n ı n tedavisi nde vücut sıca kl ı ğ ı m ü m kü n olduğu kada r h ızla d üşürü lmelidir. Bunun için hasta n ı n g iysi leri çıka rı l m a l ı d ı r. Soğ u k su ba nyosu, tü m vücut yüzeyi ne su püskü rtme, vücudu ıslak süngerle si l me, vücuda kuwetli bir va nti latörle hava gönderme tedavi yöntem leri a rası nda sayı labi l i r. Ça rmıha geri l m iş kişi, sıca k çarpması ve susuzl u kta n ölmeyecek kadar bir j sü re ça rmı hta ka ld ıysa fa kat işlem pasl ı , kirli çivi lerle ya pıldıysa kişiyi bekleyen diğer bir risk de teta nostu r. Teta nos, üç b i n yı l önce M ısı rda ta n ı m l a n m ıştı r. H i pokrat, hasta l ığ ı şu şeki lde ta n ı m la r : "Ya ra l a n m a so n rası spazm larla (kası l ma l a rla) seyred en 66 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


Kıya met K i l isesi ' n d e k i duva r i kenası n d a ça rm ı h , yı ka n ma ve defin sa h n e l e r i

ö l d ü rücü b i r hasta l ı k." Teta nosu n sebebi, Clostrid i u m teta n i adlı b i r ba kte­ rid i r. Yayg ı n o l a ra k topra kta evc i l hayva n la r ı n bağ ı rsa kl a r ı n d a ve d ışkı l a r ı n ­ da bu l u n u r. Bu m i krop, derideki b i r ya rad a n vücuda g i rer v e b u rada ü reye n m i krob u n ç ı ka rd ı ğ ı toksi n ler (ze h i rler) vücuda yayı l ı r. B u m i krob u n iki g ü n i l e i ki ay a rası nda değ işen b i r k u l u çka d ö n e m i va rd ı r. Hasta l ı k başlayı nca toksi n si n i rleri etki leyerek kasl a r ı n aşı rı uya r ı l ması n ı sağ l a r. Ö n ce yüz ve ç i ğ n e m e kasl a r ı tutu l u r, ç e n e kil itlen mesi gerçekleşi r, y u t m a g ü ç l ü ğ ü başl a r v e d a h a son ra d i ğ e r kasl a r da bu d u ru md a n etki l e n m eye başla r. Gövde v e ense kasla­ rı n ı n sü rekl i kası l ı ka l ması son u c u nda baş geriye kaya r, gövde yay biçi m i nde öne doğru ç ı ka r. Bu s ı rada bilinç yeri nded i r ve kası l m a l a r a ğ rı l ı d ı r. B u n l a ra ek o l a ra k ateş yü kse l m esi ve ka l p atışlarınd a h ızla n m a görülebi l i r. Kası l m a l a r esnası nda kişi n i n kem i kleri d a h i k ı rı la b i l i r. Sol u n u m kasla rı v e so l u k borusu­ n u n kası l m asıyla hasta nefessiz ka l ı p, m o ra r ı r. B u hasta l ı ğ ı n en önem l i ö l ü m nede n i de hasta n ı n nefessiz ka l m asıd ı r. G ü n ü m üzde aşıyla bu hasta l ı kta n ko­ r u n m a sağ l a n a b i l m e kted i r. Ta rihte ce reya n eden bu had isede, ça rm ı h a gerilen kişi aynı g ü n ü n a kşa m ı nda hayatı n ı kaybettiği ne göre böyle b i r d u ru m o l d u ğ u d ü şü n ü lemez a nca k geçm işte ça rmı hta g ü n l erce hatta kuvvetl i bü nye l i n ice i n sa n la r ı n ayla rca bu şe kilde acı içinde b ı ra k ı l d ı kları görü l m üştü r. Ça rm ı ha ge r i len kişiye ya p ı l a n işkence ve ası l ı ka l m a n ı n , i nsa n ı n dolaşı m -so l u n u m siste m i n e ya paca ğ ı o l u msuz etki lerle ö l ü m e sebep olabi leceğ i i hti m a l i n i d e be l i rtmek gerekl i d i r. Öze l l i kle ciddi d ü zeyde işkenceye m a ruz ka l m a k vücu d u n ka n a m a p ı htı laşma dengesi n i boza ra k ö l ü m e neden o l a b i l m e kted i r. i nce led i­ ğ i m iz olayı n N isa n ayı n ı n başı nda gerçekleştiği ve o bölgede bu za m a n d i l i ­ m i nde hava n ı n çok sıca k o l m a d ı ğ ı b i l i n d i ğ i nden ve va ka n ı n ayn ı g ü n içinde ölmüş o l m ası nd a n do layı bu had ise için g ü neş ça rpması, açl ı k, susuzl u k, te­ ta nos g i b i i h t i m a l lerden öl ü m ü eleyeb i l i r, ö l ü m ned e n i ola ra k işken ceyi ön p l a n a ç ı ka ra b i l i riz . . Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu r d u 1 6 7



Y ı rtıcı hayva n i a ra parça l a t ı l a n i n sa n l a r

Tarihin farklı dönemlerinde farklı medeniyetlerde uygulanan

hukuk kurallannda cezalar bazen kısas, bazen de cezaya dayalı idi. Hamurabi Kanunları'nda gördüğümüz kısas ağırlıklı cezalar­

da, bir kişinin ölümüne sebep olan kişi muhakkak aynı ceza ile

cezalandınlıyordu. Halbuki sonraki yüzyıllarda farklı toplumlar­

da bu ceza, kan parası adı altında kısas dışındaki sistemlerle de çözülmeye çalışılmıştı.

Hukuksal sistemlerin var olduğu toplumlarda ölüm cezaları,

caydıncı hüviyetini korumuş; eğer bu cezayı hak eden bir kişi var­ sa da cezası uygun şartlarda yerine getirilmiştir. Ancak keyft hare­

ketin yaygın olduğu kişiye dayalı yönetim sistemlerinde, bu ölüm cezaları fazlaca abartılmıştır. Toplumun gözünü korkutmak, yöne­

timin gücünü pekiştirrnek adına bu cezalar açık alanlarda herke­ sin gözü önünde uygulanmıştır. Basit ve kısa ölüm cezaları yeri­

ne, teferruatlı, uzun süren ve böylece seyircilerin kalbinde korku ve dehşet izleri bırakan infazlar planlanmıştır. Bu tarz yöntemleri

kullanan diktatörlerin tarihte sergiledikleri bu vahşet, günümüzde sinema dünyasında bir takım cinayet filmlerine de konu olmakta­

dır. Zekice ölüm ve infazların işlendiği "Testere" (Saw) serisi, "Son Durak" (Final Destination) serileri bu infaz dolu filmiere örnektir.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 69


Geçmişte, kafa kesme, ip ile boğarak idam etme gibi yön­ temlerle insan hayatına son verildiği gibi; suçluyu diri diri

gömme, ateşte yakma, vücut

ı

uzuvlarını

keserek

hayatına

son verme, vahşi hayvanların

önüne atma gibi daha vahşi

yöntemler

de

uygulanmıştır.

Bunların dışında zihinlerde, in­

san öldürme öyle büyütülmüş,

öyle bir hal almıştır ki, bu iş­

\

lem bir sanat dalı gibi dallanıp

budaklanarak bir ilim haline

ı gelmiştir. Vüc u d u g e rerek uyg u l a n a n işke n ce

Kol ve bacakları ayrı ayrı

birkaç ata bağlayıp vücudu par­

çalama, kazığa oturtma, dev bir

baltayı bir ip ile bağlanan kişi­ nin üzerinde saHayarak vücu­

du parçalama, bir topun içine yerleştirerek barut ile ateşleme,

bir tekerleğe bağlayarak uçu­

rumdan aşağıya yuvarlama, su ya da cıva gibi maddeleri zorla

içirme, taşlayarak öldürme vb.

daha birçok infaz yöntemi sıra­

lanabilir. Babil

Kralı

Buhtunnasır,

Danyal (as)'ı içinde aslanların

olduğu bir kuyuy::v atmıştır. Vü cuda a ğ ı r l ı k b a ğ l a m a ve d a rbelerle ke m i kleri kırma

ilk Müslüman şehit kadın

Hz. Sümeyye el ve ayakların­

dan yere bağlanarak gerdirilme

70 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Ta rsus'ta ki Da nyel (a.s.) kabri

yöntemi ile şehit edilmiştir. ilk Hristiyan mürninler halka linç et­ tirilmiş, Engizisyon mahkemeleri kararı ile on binlerce insan can­

lı canlı ateşlerde yakılmıştır. Osmanlı toplumunda vatana ihanet edenler kafası kesilerek, eğer saltanat sülalesinden geliyorsa bağ­

durularak cezalandırılmıştır. Avrupa'da sonradan giyotin infazı yaygınlaşmış ama urgan ile idam geleneği birçok toplumda görül­

müştür. Türkiye'de en son bir başbakanımız (Adnan Menderes) ip

kullanılarak idam edilmiştir.

Ad n a n Menderes' i n ida m ı

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 7 1




Soru: G l a dyatör fi l m i nd e d e g ö rd ü ğ ü m üz g i b i , b i r kişiyi o n u rl u b i r şek i l ­ de ö l d ü r m e n i n yol u i k i k ü re k ke m i ğ i n i n a rası n a k ı l ıç sok m a kta n g eçiyord u . Bu ta rz b i r i n fazı n t ı b b i a ç ı k l a m ası n e d i r ?


Ceva p : B i r kişi o n u rl u ö l d ü r ü l ece kse h e r h a l d e önce l i kl e kişi n i n acı çek­ m e m esi n i , ca n çekişm eden ö l m esi n i sağ l a m a k g e re k l i d i r. i nsa n la r ı n , top l u ­ m u n g özü ö n ü nde, uzu n sü re l i can çekişm e l e r neticesi nde öld ü rü l d ü ğ ü b i r d ö n e m d e kısa sü rede a c ı çekmeden ca n ı n ı a l m a a rn e l iyesi o d ö n e m içi n uy­ g u n bir i n faz şe k l i sayı l a b i l i r.


B u n u şu şe k i l d e açı klaya b i l i riz: Şimdi b i r e l i n izi ensen ize koyu n . Son ra i ki k ü re k kem iğ i a rasına d o ğ r u i l erleti n . Doku n d u ğ u n uz ya p ı o m u r­ g a d ı r. O m u rga, om u r a d ı ve r i l e n ke m i k­ leri n b i r a raya g e l m esi n d e n ol uşm uş­ t u r. Ka fatası m ız ı n biti m i nden başl a r v e kuyru k soku m u m uzda son l a n ı r. O m u rg a n ı n i ç i n d e beyn i n deva m ı ka b u l ed i l e n o m u r i l i k b u l u n u r.

Ma ket üze r i n d e o m u rg a n ı n görü ntüsü

O m u rga, hayati öneme sa h i p olan omurilik için koruyucu görev üstlen­ mekted i r. O m u r i l i ğ i n her i ki ya n ı ndan çıkan si n i rler vücu d u m uzun bi rçok noktası na dağ ı l ı r. Bu si n i rler kasları­ m ızı n kası l ması n ı sağ la rken ya n i ha­ reketle i l g i l i uya r ı l a rı veri rken, d uyu l a r ile i l g i l i bilgi leri de a l ı r. O m u ri l i k be­ yinden gelen kom utları uzuvlarım ıza i leti r. Bu şeki lde pa rmaklarımızı, kol ve baca kl a r ı m ızı ha reket etti reb i l i riz. Ayrıca, vücut yüzeyi m izden gelen bil­ g i lerin beyne götü rül mesi n i de bu si­ n i rler sağ l a r. Bu si n i rler sayesi nde b i r yere doku nduğ u m uzda sıca ğ ı , sağ uğu h issedeb i l i riz. Herha ngi bir ya ra la n m a esnası nda ağrı h issi m izi de si n i rler yol uyla a l g ı la rız. Eğer ağ rıyı hisseden si n i rleri m iz ça l ışmazsa ağ rıyı hissede­ meyiz. O m u ri l i k kı l ıçla ya ra l a n ma g i bi büyü k bir hasa r görd ü ğ ü nde beyi nle vücut doku ları a rası nda ki iletişi m birI . den kaybol u r. Bu olaya tı pta spı nal şok denmekted i r. Ya ra l a n m a n ı n olduğu bölgen i n alt ta rafı ndaki bütün si n i r­ sel işlevlerde ta m bir kayı p va rd ı r. Kişi adeta a nestezi o l m uştur. Ya ra la n m a


bölgesi n i n alt ta rafı ndaki bölgelerde d uyu lar kaybo l u r, kişi ağrı hissetmez ve uzuvla r ı n ı da ha reket etti remez. Kı l ı c ı n vücuda g i rişiyle iç orga n la r­ da ö l ü mcül ya ra l a n m a l a r o l u r. Öze l l i k­ le ka l b i n ve aort gibi bir ana damarın kıl ıçla ya ra l a n ması ö l ü mcül ka n kayb ı­ na yol açar. G ü n ü m üzde bu tip i n faz elbet­ te yoktu r, ama benzer ya ra l a n ma l a r görü lebi l mekted i r. O m u ri l i k ya ra l a n ­ mala r ı n ı n en yayg ı n sebebi trafi k ka ­ za l a r ı d ı r. Bu ti p ya ra l a n ma a ğ ı r değ i lse hasta lar yaşa r, si n i rsel bağ lantı n ı n kaybolduğu yerlerde ise felç gel işi r. Beyi n ve si n i r cerra h la r ı , nöroloj i , fi zik tedavi ve rehabi l itasyon heki m leri, fizyote ra p istler ve biyomeka n i kçiler bu hasta larda tedavi sü resi n i kısa ltmak için yoğ u n bir çaba göstermekted i rler.

,____________J

O m u rga n ı n i ç i n d e n geçen o m u ri l i ğ e a i t si n i r d a l l a r ı

Ta r i h T ı b b ı K o n uştu rd u 1 7 7



Va rna Meyda n M u ha rebesi

acı manzara içerisinde yardım eli uzatılınayı bekleyen mazlum­

lara farklı muameleler gösterirlerdi. Bunlar arasında sadece kendi yaralılarını toplayıp, kalanları yırtıcı kuşlara teslim edenler oldu­ ğu gibi, karşı tarafın yaralılarını oracıkta öldürenler de olurdu.

Ancak öyle yüce gönüllüler vardı ki, düşman esirlerine bile kendi askerlerine gösterdikleri şefkat ve merhameti göstermekteydiler.

Eski dönemlerde meydan savaşları bittiğinde, gökyüzünü yüz­

lerce yırtıcı kuş kaplar, sanki tabiat bağrındaki bu çirkin manza­ rayı bir an önce temizlemek istermişçesine Yaratıcı'nın yeryüzün­

deki temizleme sistemleri devreye girerdi. Savaş meydanlarında en dikkat çeken şeylerden biri de kolu, bacağı doğranmış yaralı gazilerin, "Su, suu" diye yürekleri yakan inlemeleriydi. Bu manza­

ra, ilkçağdan ortaçağa, yeniçağdan yakın çağın dünya savaşlarına kadar hiçbir savaşta değişmeyen karelerden biri idi.

Tarihler 637 yılını göstermekteydi. Hz. Ömer İslam Devleti'nin

başına geçeli daha üç sene olmuştu. Hz. Ebubekir döneminde peygamberlik iddiasında bulunan yalancı başkaldıranlada uğra­

şan İslam ordulan şimdi dünyanın iki süper gücü Roma ve Sasani

Devleti'ni zorluyordu. Müslümanlar, Doğu Roma İmparatorluğu

Ta r i h T ı b b ı K o n uştu rd u 1 7 9


üzerine yürümüşler ve Ecnadin Savaşı kazanılmıştı. Devamında bugün Ürdün topraklannda bulunan Antik Pella kenti yakınlann­ daki Fehl Savaşı da Müslümanların lehine sonuçlanmıştı.

İmparator Herakliyus son derece tedirgindi. Anadolu'da dev

bir ordu toplamış, Kafkaslar'dan birlikler getirtmişti. Güçlü bir darbe ile İslam ordularını geldikleri yere göndermeyi planlıyordu.

Müslümanlar, yaklaşık 1 2 0 bin kişilik ordusu ile bugün Suriye'nin

güneyinde, Ürdün ile sınır bölgesinde bulunan Yermük'e kadar gelmişlerdi. Hz . Ömer'in tayin ettiği orduların başında ise Ebu

Ubeyde bin Cerrah, Amr bin As, İkrime bin Ebu Cehil, Muaz bin Cebel, Şurahbil bin Hasene vb. çok kıymetli komutanlar vardı.

Halid bin Velid ise, o günlerde Irak'ta büyük bir zafer kazanmış,

Hz. Ömer'in emri ile o da Yermük'e yönlendirilmişti. Bütün islam

birliklerinin kamutası Halid bin Velid'de toplandı. Merkezi bir hücum planı hazırlayan Halid bin Velid, düşmana karşı amansız

bir saldırı harekatına girişti. Böylece, Roma ordusunun dörtte biri

kadar olmayan birlikler bir anda düşman güçlerini darmadağın ettiler. Kısa sürede savaşın seyri Müslümanlardan yana dönmüş,


Roma ordulan büyük bir hezimete uğramıştı. Yan dağlık Yermük

Vadisi tam bir karmaşa içinde idi: Yaralılar, ölüler, parçalanmış silahlar, sakatıanmış atlar. . .

Savaş meydanlannda genelde son anlannı yaşayan ağır yaralı­

lar susar ve, "su, su" yakanşlan her yerden duyulurdu. Bir sahabe,

eline aldığı bir su ibriği ile bu acıklı manzara içinde geziyor, bağn yanan bir yaralı anyordu. Derken kulağına beklediği ses ulaştı. Bir

kişi derinden bir inleyiş ile su istiyordu. Baktı bu kişi Haris bin Hişam'dı, ona doğru koştu. Elindeki su ibriğini ağzına doğru yak­

laştırdı. Hararetren çatlamış dudaklanna tam suyu damlatacaktı

ki az ilerden ikinci bir su sesi duyuldu. Bu sesin sahibi yıllar önce İslam'ın ilk dönemlerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e yapma­

dığını bırakmayan Mekke'nin liderlerinden Ebu Cehil'in oğlu İk­

rime idi. Mekke'nin fethi sonrasında gönlünü İslam'a vermiş bu yiğit adam, dağlar gibi endamı ile yerlerde yatıyordu. Onun inle­ mesini duyan Haris ağzını kapattı ve orayı işaret etti. Suyu ona gö­

tür diyordu. Elinde su ibriği, yardım etmeyi arzu eden sahabe ora­

ya doğru ilerledi. Hz. İkrime'nin ağzına ibriği tam yaklaştırmıştı


ki bu kez bir başka cenahtan bir su inlemesi daha duyuldu. Sesin

sahibi, Süheyl bin Amr idi. Gelin hadisenin devamını yaralılara su

taşıyarak Allah'ın rızasını kazanmak isteyen bu sahabenin ağzın­ dan dinleyelim:

"Önümdeki yaralı kahraman ağzını kilitlemiş gözleri ile orayı

gösteriyor, suyu o sesin sahibine verınemi istiyordu. Çaresiz oraya

doğru koştum. Süheyl'in yanına geldiğimde vefat etmiş olduğunu gördüm. Hz. ikrime'ye vereyim bari, diyerek onun yanına geldim,

baktım o da vefat etmişti, bari ilkine yetiştireyim dedim yanına geldiğimde Haris bin Hişam'ın da vefat etmiş olduğunu gördüm.

Hepsi o sıcak günde, hararet içinde dilleri dudakları kavrulurken

arkadaşlarını kendilerine tercih etmişlerdi. Elimde su ibriği ile öy­ lece kalakaldım. "


Soru: Savaş m eyd a n l a rı nd a b i r­ çok ya ra l ı n ı n su d iye i n l eye rek öl­

düğü b i l i n me kted i r. Ya ra l ı l a r ne­ d e n bu kad a r susuyo r l a rd ı ? Ceva p:

Vü cu d u m uzda

sıvı

m i kta rı aza l d ı ğ ı za m a n kişi susa­ d ığ ı n ı n fa rkı na va rı r. B u fa rkı n d a l ı ­ ğ ı sa ğ l aya n beyi n d e b u l u n a n b i r ya pı ola n h i pota l a m ustu r H i pota l a m us, b i rçok gö revi n i n ya n ı sı ra susa m a

Beyi n d e h i pota l a m us k ı r m ızı n o kta i l e g öste ri l m iş

ve a c ı k m a h isleri n i n de m e rkezid i r. H i pota l a m usta vücut sıvı l a rı n ı n katı sıvı o ra n ı n ı hassas bir şe k i l d e ko ntrol eden h ü cre ler b u l u n m a ktad ı r. Eğer bir i n ­ sa n susuz ka l ı r veya su kaybed erse h i pota l a m usta ki b u h ü cre l e r uya r ı l a ra k h e m susa m a h issi ol uştu r u r l a r, h e m de böbreklerde i d r a r o l uşu m u n u aza lta ­ ra k vücutta n su atı l m ası n ı ö n lerler. Böylece v ü c u d u susuzl u kta n ku rta rmaya


ça l ış ı r l a r. Vücu d u m uzd a k i ka n ı n Ofo55'i suda n ol uşu r. Savaş m eyda n l a r ı n d a ki ya ra l ı la r, ka n kayb ıyla b i r l i kte su da kaybetti kleri nden d olayı kısa sü rede b u n u h i pota l a m us a l g ı l a m a kta v e vücutta susuzl u k h i ssi o l u şm a ktad ı r. Eğer b i r ya ra l ı n ı n ka n kaybı ç o k fazla ise susuzl u k h i ssi de ç o k yoğ u n h issed i l ecekti r, su d iye bağ ı rması da b u n da n d ı r. Su içi l i r i ç i l mez boğazı m ızda ki ve si n d i ri m siste m i m iz i n üst bölgesi ndeki a l g ı layıcı l a r (bu n l a ra rese ptör d e n m e kted i r) b u b i l g iyi h i pota l a m usa i leti rler ve kısa s ü r e l i b i r ra hatl a m a o l u r. Fa kat vücutta ki su kaybı ö n l e n e m ez ya da vücuda yete r l i m i kta rda sıvı a l ı n m azsa kısa s ü re son ra susuzl u k h issi tekra r başlaya ca ktı r. Ta ri hte bi rbi rleri i l e m üca dele ede n l e r i n su i l e i m ti h a n ı sadece savaş meyda n la rı n d a değ i l , ka le kuşatma l a r ı nda da ke n d isi n i g österm işti r. Çü n kü b i r ka leyi kuşata n g r u p , içerdekileri tesl i m e zorl a m a k i ç i n ö n ce l i kle d ışa rıda n g e l e n suyu kesmekte ve i çeridekileri susuz b ı ra ka ra k o n l a rı tes l i m o l maya zorla m aya ça l ı şm a ktad ı r. Ta ri h i m izde ce reya n eden n i ce ka le kuşatma la r ı n ­ d a n b i r i n d e bu susuz l u k mese lesi ta m b i r trajed iye d ö n m üş v e o g ü n lerde ka lede b u l u n a n ü n l ü bir Osm a n l ı ta ri hçisi n i n ka l e m i n d e n g ü n ü m üze kad a r u laşa bi l m işti r. Had ise, Este rgon Ka lesi ' n d e geçmekted i r. Ka n u n i Su lta n Sü leym a n ' ı n fethettiğ i bu ka le ne yaz ı k ki l l l . M u rat dö­ n e m i n d e g ü ç l ü bir Haçl ı ord usu ta rafı n d a n kuşatı l m ış ve kuşatma üç ayı n ı d o l d u rd u ğ u h a l d e ista n b u l ' d a n herha n g i b i r ya rd ı m u laşa m a m ışt ı r. Soku l ­ l uzade La la M e h med Paşa , o g ü n lerde B u d i n Beyl erbeyi'd i r v e Este rgo n Ka le­ si'nde b u l u n m a kta d ı r. Düşma n ı n 80 bin kişi l i k g ü c ü n e ra ğ m e n ka lede sadece b i rkaç b i n kişi d i rler ve bu sayı n ı n ya rısı na ya kı n ı d a ka d ı n ve çocu kla rd a n o l u şm a ktad ı r. Ka led� b u l u n a n ü n l ü Osma n l ı ta r i h ç i l e r i m izd e n Maca r ası l l ı i b ra h i m Peçevi, bu çok zor geçen üç ayı n bütü n ayrı ntı l a r ı n ı tıize detay l a r ı i l e a n latma kta d ı r. B i r g ü n Este rgon'a yol u n uz d ü şe rse bu devasa ka l e n i n h e m e n d i b i n d e n t ü m haşmeti i l e Tu na N e h ri' n i n geçti ğ i n i gö rece ksi n iz. B u o l ayda , b i r d e n i z g i b i a ka n Tu n a' n ı n ka leyle o l a n bütü n bağ la n t ı l a r ı kes i l e re k içerideki leri n su 1 s ı k ı ntısı neden iyle tes l i m o l m a l a rı iste n m ekted i r. içerideki La l a M e h med Paşa ve ekibi ise bu d u ru m a azi m le d i re n m e kted i r. Ama üç ay geçm işti r. Da h a ne kad a r d i re n e b i l ece klerd i r. N i h ayeti n d e susuz l u k hat safhaya çıkm ışt ı r. i b ­ ra h i m Peçevi, d u r u m u n va h a m eti n i kita b ı n d a şu c ü m lelerle a n latm a kta d ı r :

8 4 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


" Ko l u baca ğ ı doğ ra n m ış ya ra l ı gaziler, suyu kesi l m iş kuyu l a r ı n ser i n m e r rn e r­ Ieri n i ya laya ra k susuzl u kl a r ı n ı g i d e rmeye ça l ışıyorlardı." N i hayeti nde La la M e h med Paşa Este rgo n ' u tesl i m e ka ra r ve r i r. Ka le vi re i l e tesl i m ed i l ecekt i r. Ya n i b u , içerideki i nsa n l a r ı m l a ve si l a h l a rı m la çı kıyo­ rum, boş ka le sizi n olsu n , d e m e kt i r. Ka l e d üş m a n a b ı ra k ı l ı r ve boyn u b ü k ü k paşa ista n bu l'a d ö n e r. Ara d a n yı l l a r geçer. Devi r Osm a n l ı Pad işa h ı 1 . A h m ed d ö n e m id i r. La la M e h med Paşa da a rtı k Sa d raza m d ı r. Diva n 'da : " Ke n d i e l i m l e verd i ğ i m ka leyi ke n d i el i m le g e r i a l m a k iste r i m " d e r. B u a rzusu ka b u l gö­ rü r ve b u g ü n Eyü p'te Soku l l u Med resesi' n i n ba h çesi n d e yata n La la M e h med Paşa o rd u la r ı ile Estergo n ' u ye n iden fetheder.

Eyü p'teki La la M e h m e d Paşa ' n ı n ka bri

Ta r i h Tıbbı Ko n u ştu r d u 1 8 5


içe hastalığının yeryüzünde ilk kez . MO 6800 ile 1 600 yılları arasında görüldüğü sanılmaktadır. Kanıtlan­

mış ilk çiçek bulgusu günümüzden 3000 sene öncesine ait bir Mısır

mumyasında görülmüştür.

Daha sonraki dönemlerde bulunan bulgu­

lar Çin ve Hindistan'a aittir. 4. yy'da Çin'de,

7. yy'da Hindistan'da çiçek hastalığı görül­

meye

başlanmıştır.

Çin'den japonya'ya

geçen hastalık, 8. yy'da Güney­

batı Avrupa ile Afrika'ya kadar

uzanmıştır. Ortaçağ boyunca

Avrupa'da sıklıkla görülen hastalık, kitlesel ölümlere

sebep olmuştur.

D ü nyada çiçek hasta l ı ğ ı izleri n i n tespit ed i l d i ğ i ilk kişi Mısır Fi ravu n u V. R a m ses


l 52 0'lerde Amerika kı­

tasına taşınan hastalık günlerde rafından Beyazlar

Kızılderililer

o

ta­

bilinmemektedir. tarafından

yeni

kıtaya taşınan çiçek hasta­

lığı, bu kıtanın insanianna

ölüm getirmiştir. Hatta İnka

imparatoru Huayna Capac 1 5 2 ?'de çiçekten ölmüştür. l 700'lerin sonunda Avru-

Avru pa l ı l a r ı n Ameri ka 'ya taşı d ı kl a r ı çiçek sebebiyle to p l u ö l ü m l e r g ö r ü l e n Kızı l d e r i l i l e r

palılar eliyle Avusturalya'ya taşınan çiçek, orada da yıkımlara se­

bep olmuştur. O günlerde Rusya'da doğan her yedi çocuktan biri ölmektedir. Bu hastalık geldiği zaman zengin fakir ayırımı gözet­

meksizin herkesin canını almıştır. Örneğin V III. Henry çiçekten yataklara düşmüş son anda kurtulabilmiştir.

Ama ailesinden birçok kişi kurtulamayarak can vermişlerdir. XV. Louis'in büyükannesi ve babası ilietin kurbanlan olmuştur.

Bu hastalığa çocukken yakalanıp üzerinde çiçek izleriyle atıa­

tanlar da vardır. Mesela ünlü müzisyenler Mozart ve Beethoven

Yen i Kıta Ameri ka'da Kızılderil i-beyaz i l işki leri




araştırmalan ile meşhur Dr. Rıfat Osman, 1 63 1 yılında, aşıcı bir

kadının Edirne kadısına yazdığı bir hükümden bahsetmektedir.

1 7. yy'da İngiliz büyükelçisinin karısı Lady Montague, Padişah

IV Mehmed döneminde Edirne'de kaldığı dönemde sarayda ka­

dınların çiçek aşısı yaptıklarını anlatmaktadır. Hatta İngiltere'deki

arkadaşlarına bu konuyu yazmış, kendi oğlunu da aşılattığından

bahsetmiştir. Lady Montague'nun çiçek konusunda bu kadar has­ sas olmasının sebebi kendi çocukluğunda çiçek hastalığına yaka­

lanması ve iyileşmesine rağmen yüzünde bu hastalığa ait izlerin kalmasıdır.

Gerçekten de bu hastalık öldürücü ol­

duğu kadar vücutta hasar da bırakabil­

mektedir. Yüzde bıraktığı iz, insanın simasını bozabilir. Tarihte insan ta­

nımlamalannda en meşhur anlatımlar arasında "yüzünde çiçek bozuğu var" tabiri meşhurdur.

Çiçek hastalığı bazen yüzde o ka­

dar yoğun meydana gelirdi ki gözün kör olmasına bile sebep olabilirdi.

Meşhur aşıklarımızdan Aşık Vey­

sel, çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığı dolayısı ile iki gözünü de kaybetmiştir.

La dy M o n ta g u e

90 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


Aşı k Veyse l

Soru: Ta ri h te çiçek h asta l ı ğ ı n d a n ö l ü m l e r çok o l uyord u . Çiçek n a s ı l b i r

h a sta l ı kt ı r. O g ü n lerde ö ld ü rü rken b u g ü n n e d e n o ka d a r za ra r l ı d eğ i l d i r? Ceva p : Çiçek h a sta l ı ğ ı vi rüslerle o l uşa n , i r i n l i kaba rcı k l a r d ö kerek yüz­ d e izler b ı ra ka n , ateşl i , a ğ ı r, b u laşıcı ve ö l d ü r ü c ü bir hasta l ı kt ı r. H asta l ı ğ ı n d ö k ü n t ü l e ri n i n çiçeğe benzemesi n d e n d o l ayı çiçek h asta l ı ğ ı a d ı n ı a l m ışt ı r. Eski ta r i h lerden beri h a sta l ı ğ ı n va r l ı ğ ı M ıs ı r ve Ç i n m u mya l a r ı n d a ki çiçek h asta l ı ğ ı n a a i t izlerden a n laşı l m a ktad ı r. B u h asta l ı k şu a n d ü nya d a g ö r ü l m e m ekted i r . 1 967 yı l ı n d a W H O ( D ü nya Sa ğ l ı k Ö rg ütü) ' n u n yoğ u n laşt ı rd ı ğ ı aşı l a m a ka m pa nyası so n rası n d a hasta l ı k aza l m ış, d ü nya da son d oğ a l

Çiçek, vücutta d ö k ü ntü ya pan ö ld ü rü c ü b i r hasta l ı ktı r. B u h a stal ı ğ ı i ki virüs ya pa r : Va riola m aj o r v e Va r i o l a m i n or. E n te h l i ke l isi Va r i o l a m aj o r'd u r. So l u n u m yo l u

Çiçek hasta l ı ğ ı nd a ki lezyo n l a r Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu r d u 1 9 1


Çiçekten k ı r ı l a n Kızılderi l i le r

d a m l a c ı k l a rı n ı h avayla a l m a kl a , derideki lezyo n l a ra d o k u n m a k l a , h a sta n ı n tü k ü r ü ğ ü i l e, ayn ı e l b ise ve eşya l a r ı k u l l a n m a kl a h asta l ı k b u laşır. Hasta l ı ğ ı n k u l u çka d ö n e m i o rta l a m a 1 0- 1 4 g ü n d ü r. Başl a n g ı c ı d iğ e r vi ra l h asta l ı kl a r g i b i d i r, a n ca k d a h a yavaş i l e r l e r : Ateş, b a ş a ğ rısı, s ı rt a ğ rısı, kusma v e h a lsiz­ l i k g ö rü l ü r. Ağ ız, d i l ve d a m a kta yoğ u n o l a n lezyo n l a r o rtaya ç ı ka r ve b u n l a r patiaya ra k i ç i n d e k i virüsü tü k ü rü ğ e b u laştı r ı r. Vi rüs c i l t h ü cre l e r i n e sa l d ı r ı r, a l ı n b ö l g esi n d e n başlaya ra k t ü m v ü c u d a yayı l a n l ezyo n l a r o l uştu r u r. B u lezyo n l a r d a h a son ra izler b ı ra kı r. Çiçek h a sta l ı ğ ı n a ya ka l a n a n l a rda ö l ü m o ra n ı ç o k yü ksekti r (%30-80 a rası). B u h asta l ı k beyi n i l ti h a b ı , p ı h t ı l a ş m a bozu kl u kl a r ı v e a ğ ı r ka n a m a la ra sebep o l a ra k h a stayı ö l d ü rü r. B.u h asta l ı ğ ı n a ğ ı r şek l i n e ya ka l a n a n la r ı n k u rtu l m a şa nsı ç o k azd ı r. B u yüzd e n Ka n u n i ' n i n H ü rrem S u l ta n 'd a n o l a n oğ l u M e h m ed ' i n öl ü m ü d e b e k l e n e n b i r d u ru m d u r. B u h asta l ı ğ ı n g ü n ü m üzde h a l e n kes i n tedavisi yoktu r ; h a sta l a ra sa d ece v ü ­ c u d u d estek l eyecek tedavi ler ver i l i r. B u hasta l a r b u laştı r m a r i s k i n e d e n iyle ka ra n t i naya a l ı n m a l ı d ı r. Hasta l ı kta n koru n m a aşı ile o l u r. Aşırı ın etkisi y ı l l a r i ç i n d e aza lsa d a hasta l ı ğ a ya ka l a n ı ld ı ğ ı n d a ö l d ü r ü c ü etki n i n o l uşması n d a n

i n sa n la r ı koru m a sü resi ya klaşı k otuz yı l d ı r. G ü n ü m üzde h a sta l ı k o l m a d ı ğ ı i ç i n , a ş ı sadece b u laşma riski o l a n l a boratuva r ça l ı şa n la r ı n a ö n e r i l m e kted i r. B u h asta l ı ğ ı n g ü n ü m üzd eki e n büyü k soru n u l a bora tuva rla rd a o l u şa b i lecek

92 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


kaza l a rd ı r. B u n e d e n l e ya l n ızca b i rkaç l a bora tuva rı n b u virüsü sto k l a m as ı n a izi n veri l m e kted i r. Ç i ç e k v i r ü s ü , D ü nya Sa ğ l ı k Ö rg ü tü ' n ü n b i l g isi d a h i l i n de d ü nya d a sadece i k i m e r kezd e b u l u n m a ktad ı r. B u m erkez l e r A m e r i ka B i r­ leşi k Devletleri ve R usya'd a d ı r. 1 1 Eyl ü l te rör olayla rı son rası n d a A m e r i ka B i rleşi k Devletle r i ' n d e posta c ı l a r ı n h edef a l ı n d ı ğ ı şa rbon sa l d ı rı l a r ı üzeri ne, d ü nya d a biyo l oj i k savaş ve biyoloj i k terör ko n u la rı c i d d iyetle g ü n d e m e g e l ­ m işti r. Çiçek g i b i te h l i ke l i b i r v i r üsü n kötü n iyet l i kişi l e r i n e l i n e g e ç m esi ç o k riskl i b i r d u r u m d u r. B i yo l oj i k teröre ka rşı b ü t ü n d ü nya ü l ke l e ri n i n h a z ı r l ı k­ l a r ı n ı ö n ce d e n ya p m a l a rı gerekl i d i r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu r d u 1 9 3



ve Adriyatik adalarını ele geçir­ miş, o günün Hristiyan dünya­

sının merkezi ve Roma'nın ka­

pısı sayılan İtalya'nın topuğu

Otranto'yu da alarak Katalik

Avrupa'ya bir nefes kadar yak­ laşmıştır.

O günün dünya coğrafyası­

na şöyle bir göz atacak olursak,

İspanya hala Müslüman'dı ve Endülüs Emevi Devleti de yaşa­

maya devam ediyordu. Hindis­ tan'da Babür Türk İslam Devle­

ti tüm haşmetiyle ayakta idi ve

Osmanlı' dan destek görüyor­ du. Mısır'dan Adana'ya kadar Fatih' i n ista n b u l 'a g i rişi n i gösteren b i r ta blo bütün bir Ortadoğu bir başka Türk-İslam Devleti olan Memlukların elindeydi. Karadeniz'in ku­

zeyinde Altınordu Devleti vardı. Fatih Sultan Mehmed, 30 yıllık saltanatında Osmanlı'nın ayağına çelme takacak birçok gaileyi

çözmüştür. Hristiyanlığın Ortodoks Merkezi İstanbul'u almış ve sonrasında gözünü Katoliklerin merkezi Roma'ya dikmiştir.

Tabi ki Fatih'in her işi yolunda gitmiyordu. Gedik Ahmed Paşa

eli ile Otranto'yu fethederken, aynı yıl Mesih Paşa'yı Rodos üzeri­ ne göndermiş ama ordu Rodos'u almayı başaramamıştı. Memluk­

lular ile su yolları problemi büyüyor, Dulkadiroğulları Beyliği üze­

rinden Memluk-Osmanlı hesaplaşması tırmanıyordu. Memluklar Maraş'ı ve Elbistan'ı işgal edince Fatih, Alaaüddevle Bozkurt Bey'i

desteklemiş ve ordularını yardıma göndermişti. Fatih, Avrupa yo­

lunda ilerlerken önünde engel olan Macaristan'ı benaraf etmek

için Belgrad'ı almak istemiş ama uzayan kuşatma ve Avrupa Haçlı zihniyetinin organize olması üzerine burayı da ele geçirememiştir.

Birçok engelin kilidi Roma idi ve bu kilit bir an önce kırılmalıydı.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 9 5


2 7 Nisan 1 48 1 günü İstan­

bul'dan yola çıkıldı. Padişah'ın

ilk başlarda büyük bir sıkıntısı

yoktu. Yıllardır müptela olduğu gut hastalığı kendisine zaman

zaman ızdırap veriyordu ama

bu, sefere çıkmasına engel bir

durum teşkil etmiyordu. Ancak

Üsküdar'a geçildiğinde durumu kötüleşmeye başlamıştı. Bura­

da birkaç gün istirahat ettikten

sonra Gebze Hünkar (Tekfur) Çayırı'na geldi. Ordu burada

tam teşekküllü bir şekilde ha­

zırlanacak ve buradan asıl he­

ista n b u l Kuşatması ' n ı g öste ren temsi li b i r çizi m

defe hareket başlayacaktı. An­

cak Fatih'in durumu her geçen

gün daha da ağırlaşıyordu. Doktoru Lari Abdülhamid Çelebi bu duruma çare bulamayınca, eski tabiplerinden Yakup Paşa çağrıldı.

Başhekim Yakup Paşa, Lari'nin uyguladığı tedaviyi yerinde bul­

mamıştı. Bu nedenle, bu tedavi üzerine kendisinin uygulayacağı tedavinin maksat hasıl etmeyeceğini düşünüyordu. Ama diğer he­

kimlerin de çaresiz kalması üzerine kaynaklarda adı şarab-ı fariğ

olarak geçen ilacını Fatih'e içirdi. Fakat bu ilaç tesir göstermemiş

ve Fatih bir süre komada kaldıktan sonra o günün ikindi vaktinde

vefat etmiştir.

Fatih'in vefat süreci hem o günün, hem de sonraki dönemlerin

yazarları tarafından ele alınmıştır. Günümüzde de birçok uzman,

bu anlatılanlar ışığında bir sonuca varmaya çalışmaktadır. Biz bu çalışmamızda hem Fatih döneminde bu konuyu ele alanla­

rın, hem de sonraki yüzyıllarda konu üzerine yorum yapanların

anlatımlarını aktaracağız. Bütün bu aktarırnlar ışığında Fatih'in durumunu göz önüne alarak hadiseye bir de tıp penceresinden bakmaya çalışacağız.

9 6 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


Fatih'in vefatı ile ilgili elimizdeki en önemli kaynaklardan biri Aşıkpaşazade'nin tarihinde geçen manzum bir anlatımdır. Tabibler şerbeti kim verdi Han 'a

O Han içti şarabı kana kana Ciğerin dağradı şerbet o Han 'ın Hemin-dem zari etti yana yana Dedi niçün bana kıydı tabipler Boyadılar ciğeri canı kana Isabet etmedi tabip şarabı Tırnarlan kamu vardı ziyana Tabibler Han 'a çok taksirlik etti Budur doğru kavil düşme gümana Dua et Aşıki bu Han hakkında Ki nur-ı rahmete canı boyana

Burada geçen ifadeler birçok araştırmacı ta­

rafından farklı yorumlanmıştır. Öztuna ve Babinger gibi kişiler bu ifadelere bakarak Fatih'in kesinlikle zehirlen­

diğini ifade ederken, Şehabettin

Ali Kuşçu, Fa t i h S u l ta n


Tekindağ gibi araştırmacılarımız zehirlenme iddialarını reddede­

rek Fatih'in eceli ile vefat ettiğini savunmaktadırlar.

Dönemin birçok tarihçisi Fatih'in nikris (gut) hastalığına de­

ğinmektedir. Bazıları gutun ilerlemesi üzerine öldüğünü söyle­

mektedirler. Zira padişah, 1 464 yılından beri bu rahatsızlığı çek­ mektedir.

Tarihçi Kemalpaşazade de anlatımlarında bu rahatsızlıktan da

bahsetmiştir

"Amma dest-i takdir pençe-i tedbirin bozmuş ve ayak zahme­

tiyle huzurun uçurmuştu; ol sebepten uzak yere azın idemezdi.

Nikris zahmeti ki atalarından intikal (genetik) bir hastalıktı. Son

demlerinde kendisini ciddi olarak rahatsız kılınağa başlamıştı. "

Fatih'in ölümünü ele alanlar gut illetine müptela olsa da onun

sefere çıktığında sağlıklı olduğunda hemfikirdirler. Üsküdar'a ge­

çerken rahatsızlığı baş göstermiş ve Üsküdar'dan Gebze Hünkar Çayırı'na ancak araba ile gidebilmiştir.

E d i rne'de d ö ktü r ü l e n to p l a r Fat i h ve ordusu ta rafı n d a n ista n b u l ' a geti ri l iyor 9 8 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Fatih'in tarihçisi Tursun Bey hadiseyi şöyle anlatır: "Karşıya göçrnek ve denizi geçmek esnasında eski marazın depreşmesi sebebi ile ineinip ansızın bir ah çekti. Otağ-ı Hü­ mayün'a geldi. Tekfur Çayırı adı verilen yere kuruldu. Padişahın

bünyesinin zayıflığı dini bütün kavi Müslümanlarda olduğu gibi ona vaktinin geldiğini hatırlattı. Bunca zamandır hükümdarlığını,

olgunlukta, yiğitlikle ve cebren hakim kılmış olan Sultan'ı, Al­ lah'ın takdiri kaderinden ayrı kılmayıp; dünya malını ve saltana­ tını bırakarak, mübarek ruhu Allah'a kavuştu. "

İsterseniz biraz da Avrupalıların yazdıklarına kulak verelim.

Fatih'in son seferinin Mısır üzerine olduğunu düşünen Romen tarihçi Nicolae jorga bakın hükümdarın rahatsızlığını nasıl an­ latıyor: " 1 464 yılından beri Sultan Mehmed o kadar zayıf düşmüş­

tü ki ata binrnek bile kendisine büyük acılar veriyordu. Ayrıca


savaşlardan kaynaklanan yorgunluklardan dolayı nikris hastalı­ ğına yakalanmıştı. 1465 yılında dinlenip, hiçbir sefere bizzat çık­ mamasının nedeni de buydu. 1466 yılında öldüğü dedikodusu yayıldı. Ancak bunun (sonradan) sultanın bir savaş hilesi olabile­ ceği de iddia edildi. 1 468 yılında yine hasta olduğu söylenmişti. 14 75 yılında nikris hastalığı o kadar acı vermeye başlamıştı ki Boğdan'a yapılacak seferi yanda kesrnek zorunda kalmıştı. Mısır seferi sırasında yeni ve güçlü bir krizle karşılaşınca 3 Mayıs 1 48 1 tarihinde Anadolu topraklarında Hünkar Çayın'nda hayata veda etti. " Ünlü tarihçi ve Şeyhülislam Hoca Sadeddin Efendi de benzer şeyler söylemiştir. Sefer öncesinde padişahın hafif rahatsızlıkla­ rının olduğunu, ancak Hünkar Çayırı'na gelmesi ile ağrılarının arttığını ifade etmiştir. Fatih'in son günlerini şu cümlelerle anlat­ maktadır: "Yaşamdan kalan son ve kısa an içinde kandildeki yağ tüken­ rnek üzere iken, kelime-i şehadet getirmekle zamanını ge-

� ,.......-

çiriyordu. Böylece Allah'ın hoşnutluğuna ulaşmak umudunda olup, cihan sahanatından göz yumup değeri ölçülemeyen o tatlı can kuşu, illiyın makamlarını seyre dalmış, kutluluk bahçelerinde kanat açınakla irci'I (bana dön) fermanına uymuş böylelikle de dev­ let-i güneşi sönüp batmıştı. " Seferde bizzat bulunanlardan Neşri'ye kulak verelim şimdi de: "Kendilerinde nikris zahmeti vardı. Gebze'ye yakın yerde Maltepe'sine kon­ du. Derler ki 1stanbul'dalil çıkalı hasta arabasına binip sefer etmeğin ecnebi

Fat i h S u l t a n M e h m e d ' i n b i r m i nya t ü r ü

1 00 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


kimse ahvaline vakıf değildi. İkin­ di vaktinde ruh kuşu melek misal ten kafesinden ayrılıp darüssela­ ma erişti. " Meşhur

tarihçilerden

idris-i

Bitlis! son dönemleri için: "Bazı hastalıkları

vücudu

ülkesinde

karşılıklı olarak ortaya çıkıp de­ vam etti. Müzmin ilaçların mad­ deleri aza-yı reisesinin derinlikle­ rinde şiddet buldu. Yüce himmeti ve gayretiyle hastalık ve tabii kuvvetinin

zaafa

uğramasını

amacına ulaşınada bir mani ola­ rak görmüyordu. İstanbul'dan bir merhale mesafede bulunan

Fa t i h S u l t a n M e h m e d ' i n vefat ettiği H ü n ka r Çayı r ı ' n d a k i Osm a n l ı çeşmesi

Gebze kasabasına inerken eklem ağrıları ve eskiden var olan nikris rahatsızlığı yeniden şiddetlenerek ecel yağmacısı Sultan'ın ömür ülkesine hücum etti. Bütün hekim ve tabiplerin tedavileri bir netice vermediği gibi, adeta mizacındaki fesadın maddelerini kuvvetlendiriyordu. Kaza ve kader karşısında Sultan'ın sıhhatini koruma tedbiri ve hastalığı defetme çareleri hekimlerin elinden alınmış ve yapacaklan bir şey kalmamıştı. " Görüldüğü üzere yerli ve yabancı birçok kişi benzer ifadeler kullanmaktadır. Sefer öncesindeki rahatsızlıkları, sefer başlan­ gıcında aniden ağırlaşması, Hünkar Çayırı'na gelindiğinde artık yataktan kalkamaz hale gelişi defaatle ifade edilmiştir. Ancak hala akılları kemiren sır çözülebilmiş değildir. Bu ani ağıdaşmanın se­ bebi nedir? Nikris (gut) ilerlediği safhalarda insanı böyle bir anda yatağa düşürebilmekte midir yoksa bu bir suikast mıdır? Fatih'in sadece Venedikliler tarafından defalarca zehirlenıneye çalışıldığı malumdur. Hünkar Çayırı'na gelmesi ile başlayan şid­ detli karın ağrıları acaba ne anlama gelmektedir? Franz Babinger,

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 1 0 1


Hekim Lari'nin verdiği ilacın Fatih'in bağırsaklarını tıkadığını söylemektedir. Başhekim [Yusuf] Yakup Paşa , Lari'nin tedavisi­ nin bir fayda etmediğini görmüş ve açıkçası müdahale etmeye çekinmiştir. Bazılarının ifade ettiği gibi Fatih , doktorları tarafın­ dan mı zehirlenmiştir? Bazıları, bu işin doktorlardan biri tarafın­ dan yapıldığına o kadar emindir ki, acaba Lari mi yoksa Yakup Paşa mı yaptı noktasına gelmişlerdir. Lari'yi Memluk sultanının; Yakup Paşa'yı da Venediklilerin kandırdığı ve büyük meblağlar karşılığında satın aldığını ifade etmektedirler. Vefat sonrasında doktorlara dakunulmaması o günlerde böyle bir ihtimali kimse­ nin düşünmediğini gösterir. İstanbul'a dönüldükten sonra Yakup Paşa'nın sadrazam ile birlikte yeniçerilerce katli ise Bayezid- Cem Sultan çekişınesi ile alakalıdır. Doktorları dışında üçüncü bir şahsın Fatih'i zehirlediğini ima edenler de olmuştur. Hatta bu zehrin hemen değil de bir süre sonra nüksettiğinden bahsedilmektedir. Bu zehrin siyanür olabi­ leceği de ifade edilmiştir. Ancak padişahın sarayda yediği her şey çeşnicibaşları tarafından öncelikli olarak kontrol edilmektedir. Ani ölüme sebebiyet verecek bir zehir bu durumda işe yarama­ yacaktır. Çeşnicibaşları sıklıkla değişmektedir. Aynı yemeği yiyen

Fati h ' i n vefat ye ri o l a n H ü n ka r Çayı r ı ' n d a k i na mazg a h

1 0 2 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


üzeri nde b u l u n a n ve cenazesi n d e n ç ı ka r ı l m a k için k o l ye rleri kes i l e n ka fta n ı

sabit tek kişi hünkirdır. Vücutta birikme yapan böyle bir zehir mevcut mudur? Fatih'in vefat gününe dönecek olursak, hekimler çaresizdir. Padişah'ın ağnlarının artması üzerine tahlil amacı ile ayağından kan alınır. Ağnları daha da artar. Önceki hekimin uygulamalan hem netice vermemiş, hem de sonraki müdahaleleri etkisiz kıla­ cak bir durum arz etmektedir. Sonradan tedaviye müdahil olan Yakup Paşa istemese de Aşıkpaşazade'nin "şarab-ı fariğ" dediği ilacı kullanmak zorunda kalır. Taşköprülüzade'nin ifadelerinden bu şurubun hastayı kay ettirerek (kusturmak suretiyle) iyileştir­ diği bilinmektedir. Zorunlu hallerde kullanılan bu ilaç istenmese de denenmiştir. Ancak fayda etmemiş, büyük sultan birkaç saat içinde vefat etmiştir. Tarihler 3 Mayıs 1 48 1 'i göstermektedir. Bir ikindi vakti ruhunu Rahman'a teslim eden Sultan 49 yaşındadır.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ş t u r d u 1 1 03


Soru : Yu ka rıda fa rkl ı ağ ızla rda n a n latı l a n bütü n bu b i l g i le r i n ışı ğ ı nda Fati h Su lta n M e h med ' i n vefatı için n e l e r söylenebi l i r?

Ceva p : Bi rçok Osma n l ı s u l ta n ı n da o l d u ğ u g i b i Fati h Su lta n Meh med'de de g u t h asta l ı ğ ı mevcuttu. Ka l ıtsa l o l ması neden iyle Fati h Su lta n M e h med'de bu hasta l ı ğ ı n g ö r ü l mesi be klenen b i r d u ru m d u r. Ayrıca şe ke r hasta l ı ğ ı (diya­ betes m e l l i tus) ola n kişi l e r i n gut hasta l ı ğ ı na ya ka l a n m a olası l ı ğ ı daha fazla­ d ı r. Fat i h Su lta n M e h med'de şe ker hasta l ı ğ ı da bu l u n m a ktad ı r. G u t hasta l ığ ı na ka nda ü r i k asit a d l ı bi r madd e n i n a rtması neden o l u r. Ü r i k asit keskin krista l le r şekl i n i a l ı p e k i e m i e rde depola n ı r ve i lti h a ba neden o l u r. Hasta l ı k ö n c e l i kle eki e m ierde görü lse de yı l l a rca s ü re n etki leri i l e d i ğ e r orga n l a rda da so ru n l a r o l uştu ru r. Ö r n eğ i n , krista l ler böbrekte t a ş o l u şu m u na da sebep o l u rla r. B u krista l le r böbreklere de çökerek geçici böbrek yetmezl i k­ l e r i n e neden o l a b i l i r. Tı pta b u n a ü rat nefro patisi a d ı ve ri l i r. i l erleye n yı l l a rda ise hastada kro n i k böbrek yetmez l i ğ i g e l işe rek ö l ü m c ü l son u ç l a r doğ u ra b i l i r. Ayrıca g u t u o l a n l a rda şe ker hasta l ı ğ ı , ka l p ve beyi n d a m a rl a r ı nda ateroskle­ roz [da m a r se rt l i ğ i ) , ka n ya ğ la rı n da y ü kse kl i k [ h i pe r l i p i d e m i ) sa ğ l ı k l ı kişi l e re naza ra n d a h a fazla görü l m e kted i r. Yı l l a rca h asta l ı ğ ı s ü r m ü ş ve tedavi ed i l ­ m e m iş kişi lerde ise böbrek yetm ez l i ğ i v e d a m a rsa l soru n l a r g ö rü l ü r. Ka l b i besleye n koro n e r d a m a r l a rda v e beyi n d a m a r l a r ı n d a o l uşa n bozu k l u k l a r so­ n u c u veya böbre k yetmezl i ğ i n d e n kişi kaybed i lebi l i r. G ut, şe ker hasta l ı ğ ı i l e b i r l i kte o l d u ğ u nda kişide c i d d i ka rd iyovask ü l e r [ka l p-da m a r) hasta­ I ı ki a r ı na yo l açara k ö l ü m e neden o l a b i l i r. Fat i h Su lta n M e h m ed'deki şe ker hasta l ığ ı n d a n [d i­ ya betes m e l l itus) ba hsedece k o l u rsa k, bu hasta l ı kta i nsü l i n h o r m o n u n u n sa l g ı l a n m ası nda veya vücuda etkisi nde b i r kusu r va rd ı r. Bazen h e r i kisi nde de kusu r o l a b i l i r. B u hormon sayesinde bi rço k h ü crem iz şe ke ri bir enerj i kayn a ğ ı o l a ra k· k u l l a n a b i l ­ m e kted i r. B u hasta l ı kta, h ü c re l e ri m iz yete­ ri nce şe keri ku l l a n a m a m a kta böylece ka nda şe ker m i kta rı yü kse l m e kted i r ( h i perg l isem i). Yı l l a r içinde ka n d a k i şeker yü kse kl i ğ i i nsa n vücud u n u n b ilrçok orga n ı n ­ da h asa ra yo l a ç m a ktad ı r. Bu hasa rl a r a rasında gözlerdeki reti nopati, ka n d a m a rla r ı n d a ki ateroskle roz, böbrekler­ deki nefropati ve si n i rlerdeki n ö ro pati Fat i h Sultan M e h med


sayı l a b i l i r. Ka n d a m a rla r ı n d a k i d a r a l ­ m a l a r, b i rço k d o ku n u n ka n l a beslen­ m esi n i bozma kta d ı r. Şeker hasta l ı ğ ı i l e yaşa m ayı öğ re n e m e m iş, yaşa m ta rz ı n ı b u n a göre değ işti re rn e m iş ve tedavisi n i a ksat m ı ş kişi l e ri n i l erle­ yen dönemde orga n l a rı n d a ö l ü m c ü l son u çl a r dağ u ra b i lecek c i d d i işlev bozu k l u k l a r ı o rtaya ç ı ka b i l i r. Ka n şe ker d ü zeyi kontrol a lt ı n a a l ı n m a ­ m ış b i reyleri bekleye n hayati b i r risk daha va rd ı r : Diya beti k ketoasidoz. Bu hasta l ı kta vücut i ç i n gere k l i enerj i şekerd e n yete ri nce sağ l a n a m a d ı ğ ı n d a n vücuda e n e rj i sağ l a n a b i l mesi içi n aşırı yağ ya k ı m ı o l u r.

�1-���������

Ka n şeke r i m izi d üzen leyen h o r m o n l a r ı n sa l g ı l a n d ı ğ ı orga n pan kreas

B u işlem son u c u nda ka nda vü­ cut içi n za ra r l ı olan, keton cisi m leri o l a ra k isi m l e n d i r i l e n maddeler b i r i k­ m eye başla r. H e m ka n d a a rtm ış şe­ keri h e m de keton cisi m le ri n i atm a k i ç i n böbrekler yo l uyla sıvı kaybı o l u r. Ka n h a c m i aza l ı r, b u da ka n bası n ­ cı n ı n d üşmesi ne n e d e n o l u r. Ata rd a m a rla rda ki ka n bası ncı d ü şü k l ü ğ ü G ü n ü m üzde ka n şekeri d üzeyi resi m d e g ö rü l d ü ğ ü g i b i kolay l ı k l a ta kip bey i n ka n a k ı m ı n ı da d üşü rece kt i r. ed i l e b i l me kted i r Beyi n kansızl ığa daya n a m aya n b i r o rga n d ı r. Keton cisi m le ri n i n n e d e n old u ğ u ka nda asit m i kta r ı n d a a rtış (asi­ d oz) bey i n işlevleri n i bozaca ktı r. Son u çta va ka komaya g i re r ve kaybed i l i r. B u hasta l a rda s ı k i d ra ra ç ı k m a , çok su içme, kilo kayb ı , kusma, ka rı n a ğ rısı, hızlı ve derin nefes a l ma , ka l p ça rpı ntısı, sıvı kaybı n a bağ l ı c i ltte k u ru l u k g i b i b u l g u l a ra rastla n m a kta d ı r. B u n d a n beş yüz yı l önce ne g u t u n ne de şe ke r hasta l ı ğ ı n ı n tedavisi o l ­ m a d ı ğ ı n a göre Fati h S u lta n M e h med' i n b u hasta l ı kl a r ı n o rga n l a rı n a ya ptı ğ ı o l u msuz etki ler sebebiyle ö l m üş ol ması e n c i d d i i hti m a l d i r. Çeşitl i kayn a k l a rd a n ed i n i le n b i l g i l e re göre Fati h Su lta n M e h m e d ' i n a ğ ı r­ Iaşması üzeri ne d o ktorla r ı n ça ğ rı l d ı ğ ı , kend isi ne i l a ç tedavisi uyg u la n d ı ğ ı , b u

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 1 0 5




Warning Poison

• WATCil LHILDRE!'ıl ;.lt all times • DO !'lOT f..AT a n i mals from this

arca

Siya n ü rü n ö n e m l i bir kayna ­ ğ ı , çeşitl i m eyve l e r i n (başta kayısı çeki rde ğ i o l m a k üzere d a h a az s ı kl ı kla şefta l i , k i raz, erik, e l m a vb) toh u m la n nda veya çek i rd e k­ lerinde b u l u n a n , "Am igda l i n " a d l ı b i r m a d d ed i r. Acı bademde bol bu l u n u r.

Siya n ü r zeh i r i n i n b u l u n d u ğ u n u be l i rten bir uya rı levhası

Siya n ü r, b i r h ücre zeh i r i d i r. H ü cre i ç i n d e k i o ksij e n i n h ücrede ku l la n ı l ması n ı e n g e l l e r ve h ücre içi so l u n u m u boza r, kısa sü rede etki gösterir ve h ız l ı ö l ü m lere yol aça r. Bu neden l e siya n ü rü aza r aza r vererek ö ld ü rm e k beklen m ez. Siya n ü r a l ı m la n n­ da ti p i k o l a ra k acı badem kokusu d uyu l m a kla b i rl i kte bazen h issed i l m ed i ğ i de o l u r. Sol u n u m yol uyla a l ı nd ı ğ ı za m a n ç o k ça b u k etki g österir v e b i r d a k i ka i ç i n d e ö l ü m e sebep o l u r. Öze l l i kl e h i d roje n siya n ü r a ğ ızda n a l ı nd ı ğ ı nda ise e m i l i m i az old u ğ u için d a h a geç etki g östermekted i r, zeh i rl e n m e b u l g u l a ­ n d a k i ka l a r so n ra başla r, ö l ü m ise sa atler son ra gerçekleşi r. i l k zeh i r l e n m e b u l g usu h ız l ı v e deri n sol u k a l m a d ı r. Son rası nda b u l a ntı, kusm a , b a ş a ğ rısı, baş dön mesi, ka n bası n c ı n d a d üşme, sa rhoşl u k h i ssi ve sol u n u m g ü ç l ü ğ ü ve a rd ı nd a n ö l ü m gerçekleşi r. Aza r aza r ve r i l e re k za m a n l a ö l d ü re b i l ecek ze h i r­ ler, orga n i k fosfatla r d e n i l e n ta r ı m ilaçla n veya k u rşu n g i b i a ğ ı r meta l lerd i r.

Fat i h Ca m i i kıble d uvarı ö n ü n d e ki Fat i h Su lta n M e h med H a n Tü rbesi


Fat i h Su ltan M e h m e d ' i n sa n d u kası ve sa r ı ğ ı

Fat i h Su lta n M e h med eğer siya n ü r i l e ze h i rlend iyse yu ka rıdaki b i l g i l e r b u işl e m i n aza r aza r ver m e yön te m iyle d eğ i l t e k seterde ya p ı l a n b i r işl e m le o l ­ d u ğ u n u göste rmekted i r. Fat i h S u lta n M e h m e d ' i n eşi G ü l b a h a r H a t u n ' u n tü rbesi



izlenimlerini mektup yolu ile ba­

basına iletıneye çalışmış ama bu mektuplar

vezirler

tarafından

Sultan II. Bayezid'e ulaştınlma­

mıştır. Trabzon'dan deniz yolu ile Trakya'ya geçen Yavuz Selim,

babası ile görüşmeyi başarmış ve devleti bekleyen badireler hak­ kında bilgi vermiştir. Yeniçerile­

rin de küçük şehzadeden yana

tavır koyması sebebiyle Bayezici Han, tahtı oğlu Yavuz Selim'e bı­

rakmıştır.

Başa geçen padişahın ufku

çok geniştir, planları cihanı kap­

samaktadır. Hem Doğu hem de Batı için bir takım planlar kurgu­

lamaktadır. Ama öncelikli işi Safe­

viler olacaktır. Şii akideyi siyaset

Su lta n l l . Bayezid i l e o ğ l u Se l i m ' i n savaşı n ı tasv i r e d e n b i r m i nya t ü r

yolu ile yaymayı planlayan ve bu amaçla Anadolu Türkmen Alevi­

liğini de etkilerneye çalışan Şah İsmail'e karşı Çaldıran SeEeri'ne çıkar ve seferden başarı ile döner. Sultanın

diğer

hedefi

de

Memluk Devleti'dir. Sınırlan Ka­

hire'den Adana'ya kadar uzanan Memluklular artık asli vazifeleri­

ni yerine getiremez hale gelmiş­

lerdir. Portekizliler Kızıldeniz'e

sızmış, Avrupalılar Haçlı siyaseti

ile Akdeniz'de egemenliklerini

arttırmaya

başlamışlardı.

Ayrı­

l l . Bayezid

ca Memluklular son dönemlerinde Müslümanlara karşı Hris­ tiyan işbirlikçiler edinmeye başlamışlardır. Yavuz Sultan Selim Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 1 1




oluşturduğu hararet artık nere­

deyse bütün vücudu sarar hale gelmiştir. Padişah bu durumun­ da bile asker içine çıkmış, or­

duya direktifler vermekten geri

durmamıştır. Bir süre sonra at üzerinde ilerlemesi iyice müş­ külleşmiş ve konaklama zarure­

ti hasıl olmuştur. Bugün Çorlu yakınlarında, Muratlı Düztepe Mevkii'nde otağ kurulmuştur.

Padişah çadırda istirahate alın­

mıştır. Yavuz Sultan Selim bu­ radan bir daha çıkamayacaktır.

Seferdedir ve öyle bir durum­

Yavuz Sel i m ' i n c ü l u s töre n i

dadır ki, ne bir adım ileriye git­

meye ne de İstanbul'a dönmeye takati kalmıştır.

Hasan Can, durumun kritikliğinin farkındadır ve padişahın

başından bir nebze bile ayrılmamaktadır. Kan ter içindeki padişah nedimine dönerek:

"Hasan Can bu ne haldir?" diye sorar, Hasan Can üzgün bir

şekilde:

"Allah ile olma zamanıdır Hünkarım! " cevabını verir. Sıkıntılı

durumdaki padişah sanki yattığı yerden kükrercesine:

"Ya sen şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin ! " diyecektir. Vefatı­

nın yakın olduğunu anlayan büyük sultan, nedirninden kendisine

Yasin Suresi'ni okumasını ister. Sonuna kadar dinler. Bittiğinde

ikinci kez okumasını ister ve kendisi de tekrar ederken "Selamün

kavlen min Rabbi'r-Rahim" ayetinin tilaveti sırasında ruhunu Rahman'a teslim edecektir.

1

Yavuz Sultan Selim'in rahatsızlığına ve ölümüne neden olan

hastalığı yıllarca insanların kafalarını meşgul etmiştir. Dağ gibi bir insan, nice ülkeyi fetheden, döneminin iki büyük devletini 1 1 4 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya te k i n


dize getiren ve dünya haritaları

çizdirerek cihan padişahı olma

planları yapan böyle büyük bir

şahsiyet, çıbana yenik mi düş­

müştür? Bu çıban o günlerde bili­

nen illetierin dışında bir rahatsız­

lık mıdır?

Soru: Yavuz Su lta n Sel i m için sı rtı nda Şi rpençe (Asla n Pe nçesi) ç ı ba n ı ya da Şa rk Çıba n ı ç ı ktı ğ ı , b u n u h a m a m d a sı ktı rd ı ğ ı ve so n rası nda da yü kse k ateşte n öld ü ğ ü a n la­ tı l ı r. i nsa n çıba n d a n ölür mü? Bu ra hatsızl ı k g i z l i b i r ka nser o l a b i l i r m i ? Ç ı ba n sı ktı r m a k ka n ı ze h i rler m i ?

Ceva p: Kayna kla rda Yavuz Su lta n Sel i m ' i n ö l ü m nedeni o l a ra k sı rtı n d a k i b i r çıba n veya ka nser i leri sü rü l m ekted i r. Ş i m d i bizi doğru teşh ise götü recek b i l g i leri ve rm eye başlaya l ı m :

B i r Safevi askeri

Ö n ce l i k l e ç ı ba n l a r ı n nası l o l u ştu ğ u n u ve t i p l e ri n i açı klaya l ı m : Çıba n (Fro n k ü l). ba kte r i l e r i n neden o l d u ğ u , deride o l uşa n a ğ r ı l ı , şiş a pseye ve rilen isi m d i r. Normalde ke n d i deri m iz üzerinde b u l u na n veya d ışa rıda n gelen m i k­ ro p l a r ı n deri n i n içerisi ne g i rm esiyle deride b i r e n fe ksiyon ol uşu r. M i kro p l a r y a t e r bezleri n i n a ğ ı z l a rı n d a n y a k ı l kö klerinden y a da i ğ n e batması, kesi k, sıyr ı k g i b i neden lerle deride açı l m ış b i r g i riş ka pısı n d a n içeri g i rerler ve b u ­ ra da b i r i l ti h a ba n e d e n o l u r l a r. Bu tip enfeksiyo n l a rı en ç o k ya pa n m i kro p l a r stafi l o kokl a rd ı r. Derideki fo l l i kü l it, fro n kü l , ka n ç ı ba n ı (ka rbo n k ü l), a rpa c ı k g i b i enfe ksiyo n l a r b u m i kropl a r ı n yukarıda açı kla na n m e ka n izma i l e ya ptı k­ ları e n feksiyo n l a rd ı r. B u n la rd a n fo l l i kü l it kıl kökleri n i n i ltihabıd ı r. Fro n k ü l , k ı l kö kleri n i n sı n ı rl a r ı n ı b i r m i kta r aşm ış v e deri a ltı ya ğ dokusuna yayı l m ış i lti­ h a p d u ru m u d u r. i nsa n l a r ı n göz ka pa kl a r ı nda o l uşa n a rpacı kla r kü ç ü k fro n ­ kü l l ere b i rer örnekti r. Ka rbo n k ü l ise b i rden çok k ı l kökü n ü tuta n v e ya ğ bezle­ ri n i de içine alan sı k l ı kla ense, sı rt ve ka lça bölgelerinde görülen birbi rle riyle Ta r i h Tıbbı Ko n u ştu r d u l ı ı s


bağ la nt ı l ı b i rd e n çok fro n kü l ü n ol uş­ t u rd u ğ u ç ı ba n l a rd ı r. Fro n k ü l ve ka rbo n k ü l e e n çok neden olan ba kte ri Sta phylococcus a u reus'tu r. Bu t i p ç ı ba n l a r ı n te h l i kesi, içer­ d i kleri m i krobu n ka na yayı l m a öze l l i ğ i ol masıd ı r. B u yüzden ka r­ bo n k ü l le r i n a nti b iyotiklerle tedavisi gereklid i r. Deriye ye rleşm iş bu m i k­ Deride b i r karbonkül rop l a r ı n ka n a geçip çoğa l m a l a r ı ve orga n i a ra yayı l m a l a rıyla kişide ateş, üşüme, titreme, h a lsizl i k g i b i şi kayetler başla r, ka l p atı m ı ve nefes a l ı p ve rme h ız l a n ı r, orga n l a r işlevleri n i kaybetme­ ye başla r, ka n bası ncı d üşer. B u ta bloya sepsis adı ve ri l i r. M i kro b u n ka na ya ­ y ı l ması i l e ol uşa n bu a ğ ı r d u ru m tedavi ed i l mezse ö l ü m c ü l d ü r. B u d u ru m d a ki b i r hasta n ı n g ü n ü m üzde b i l e tedavisi zor ve ö l ü m olası l ı ğ ı yü kse kti r. i nsa n vücu d u nda m i kro p l a r ı n ka na geçmesi n i sağ laya n bazı hazı rlayıcı d u ru m la r va rd ı r. D iya beti (şe ker h asta l ığ ı) ola n l a rd a , bağ ışı k l ı k siste m i bozu k l u kları o l a n hasta l a rda ve kortizon i l a c ı tedavisi gören kişi lerde m i krob u n ka na ge­ ç i p yayı l ması daha ko lay o l m a kta d ı r. D i ğ e r olası deri hasta l ı kl a rı n ı i n celed i ğ i m izde b u n l a rd a n en te h l i kel isi n i n şa rbon (Antra ks) o l d u ğ u n u görü rüz. Şarbon, o t yiyen hayva n l a r ı n hasta l ı ğ ı ­ d ı r v e hasta hayva n la rd a n i nsa n l a ra geçer. Öze l l i kle h ayva n cı l ı kla u ğ raşa n ­ l a rda görü l ü r. Bu hasta l ığ ı ya pa n ba kte ri n i n a d ı Baci l l us Anth racis'ti r. B u ba kte ri deride, a kciğer v e si n d i r i m siste m i nde de hasta l ı k ya pa b i l i r. D e r i şa r­ bon u nd a derideki çizi k, kes i k g i b i yerlerden m i krop g i re r. Ka n a geçi p sepsis ve m e n e nj i t ya para k öld ü rü c ü o l a b i l i r. Derideki ye rleşi m ye ri g e n e l l i kle yüz, boy u n , e l l e r ve kol l a r g i bi vücu d u n a ç ı k ye rleri d i r. Deri şa rbo n u g ü n ü m üzde pa nsu rn a n ve a nti biyoti klerle tedavi ed i lebi l i r. Ayrıca şa rbon çok te h l i ke l i b i r b iyo loj i k si l a h t ı r. B i r başka ç ı ba n türü ola n "Şa rk Çıba n ı", Leish m a n i a Tropjca a d l ı r;ıa ra ­ zit (Asa l a k) ta rafı n d a n ol uştu ru l u r. B u pa razit tata rcı k sinekleriyle taşı n ı r. K u l u çka sü resi i ki hafta d a n başla r ayla rca s ü rebi l i r. Tata rcı ğ ı n ısırması n ı n a rd ı nd a n kaşı ntıyla görülen Şa rk Çıba n ı za m a n l a büyü k b i r ya raya d ö n üşü r. Ya ra b i rkaç ayda n b i r yı l ı aşkı n b i r sü reye kad a r uzu n b i r za m a n d i l i m i n d e iz

1 1 6 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Osm a n l ı h a m a m ı

b ı ra ka ra k iyi l eşi r. Yerleşim yerleri d a h a ç o k e l v e y ü z bölgesi nde o l m a k üzere, el b i leğ i , göz kapa k l a r ı , a l ı n ve ha ca kl a rd a da g ö r ü l eb i l i r. Pa razit öld ü rücü i la ç l a r l a tedavi ed i lebi l i r. B i r deri ka nseri o l a n baza l h ücre l i ka nser (bazose l l ü le r ka rsi n o m ) de de­ ride çıba na benzer bir görüntü ol uştu ra b i l i r. B u ka nser türü deride e n çok görü l e n ka nserd i r ; fa kat çok yavaş seyi r l id i r ve vücu d u n uza k böl g e l e r i n e çok n a d i re n yayı l ı r ve ö l d ü rücü l ü ğ ü de nad i rd i r. B u ka nse r %80 o ra n ı nda yüz, baş ve boyu n bölgesi n d e görü l ü r, g ü neş ışı n l a rı n ı n etkisi nde ka l m aya n vücut kısı m la r ı nda görü l m esi n a d i rd i r. Çü n kü o l u şu m u n da g ü neş ışı n la r ı n a fazla m a ruz ka l m a önem l i b i r sebeptir. Da ha çok 60 yaşı n üzerindeki i n sa n la rd a görü l ü r. B i r i n c i l tedavi yönte m i cerra h id i r.

-

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 1 7


Şu a na ka d a r b u va ka da olası ö l ü m neden leri n i sı ra la d ı k, şi m d i teşh isi m i ­ ze katkı sağ l ayaca k eski yı l l a rd a n ö n e m l i b i r b i l g i ve re l i m : Beşi nci Tü rk Ta ri h Ko ng resi, Tü rk Ta r i h Ku ru m u ' n u n 2 5. yıldön ü m ü ne rastlaya n 1 2 N isa n 1 956'da başla m ış ve 1 7 N isa n'da so na erm işti r. Bu kon g ­ rede su n u l a n teb l i ğ lerden b i ri Prof. Dr. Bed i N . Şehsuva roğ l u ' n a a i tti r. Ü n l ü b i r tı p eti ğ i ve ta ri hçisi o l a n Prof. Dr. Bed i N . Şehsuva roğ l u ( 1 9 1 4- 1 977), t ı p ta ri h i v e eti ğ i üze r i n e ç o k sayıda m a ka l e v e kita p yazm ıştı r. ista n b u l Ü n iver­ sitesi Tıp Fa kü ltesi Tı p Ta ri h i ve Deontoloj i Anabi l i m Da l ı ' n a da başka n l ı k ya p­ m ıştı r. O ko ng rede D r. Şehsuva roğ l u ' n u n su n d u ğ u ça l ışmada Yavuz Su lta n Se l i m ' i n ö l ü m ü ha k k ı n d a ve rd i ğ i b i l g i leri aşa ğ ı d a aynen a kta rıyoru m : Yavuz S u lta n Sel i m ' i n vefa t ı n a ya k i n e n şa h i t o l a n baş m u sa h i p H asa n Ca n ' ı n a n lattı kla rı oğ l u m üver r i h H oca Sadett i n Efe n d i ta rafı n d a n tespit ed i l m işti r ki çok m ü h i m d i r. B u na g ö re tafsi latı uzu n uzu n a n latı l d ı ğ ı ve h erkesçe de m a l u m o l d u ğ u veçh i le, 1 5 Şaba n 926'da Yavuz' u n s ı rtı n d a sert b i r ç ı ba n va rd ı r. Etrafı kıza r m ı ştı r. Fa kat Yavuz cerra h i a ra g itmeye­ rek e rtesi sa ba h h a m a m d a tel ia ğ ı na sı ktı rm ış ve b u n u n üze r i n e ç ı b a n azm ışt ı r. B u n a rağ me n 20 Şaba n'da Ed i r ne'ye h a re ket eden Yavuz Su lta n Sel i m ıstı ra b ı n ı n a rtması h asebiyle a nca k Çor l u 'ya kad a r gideb i l m iş ve orada büsbütü n a ğ ı rlaşa ra k U ğ raş veya Ka rışt ı ra n köyü nde ya­ tağ a d üşm üş ve ya p ı l a n h e r t ü r l ü tedaviye rağ m e n 2 ay kad a r son ra 9 Şewa l ge­ cesi (22 Eyl ü l 1 520) vefa t etm işti r. Hatta bu vesi le i l e h e k i m başı A h i Çelebi'ye n a z m e n yaz ı l m ış b i r h i ­ ta b ı d a h i va rd ı r ; "Bize derman ider sa n ı r.d ı m Ah i O lasiye ta b i b m i ş o d a h i ." Ufa k b i r ç ı ba n ı n böyle kolayca azması n ı ve ya ra n ı n ayla rca ka ­ pa n m a m a sı n ı biz d iya bete bağ l ı yo ruz. Görüşü m üze � ö re Yavuz'da d a büyü k babası Fat i h Su lta n M e h met g i b i d iya bet va rd ı r.

Fat i h S u l t a n Meh med


işte Dr. Şehsuva roğ l u 1 9 56 yı l ı n da bu değ e r l i b i l g i leri bizlere a kta rm ıştır. Prof. Dr. M ü n i r Ata l a r ise b i r m a ka l esi n d e Yavuz Su lta n Se l i m ' i n 22 Eyl ü l 1 520'de Ço rl u ' n u n S ı rt köyü n d e vefat etti ğ i n i b i l d i rm iştir. B ü t ü n bu b i l g i leri değerl e n d i rd iğ i m izde şu so n u ca va ra b i l i riz: Bir deri kanseri olan baza l h ü cre l i ka nse r i n sı rtta n a d i r görü l m esi ve o rta ­ ya çı ktı kta n çok u z u n yı l l a r so n ra ö l ü m c ü l o l a ca ğ ı içi n o i h ti m a l i eleyeb i l i riz. Şark çıba n ı n ı n da deride ye rleri n i n d a h a çok el ve yüz bölgesi o l ması ve çok uzu n sü re l i bir hasta l ı k o l ması, ayla rca hatta bazen bir yı l ı aşkın bir sü re son ra iyi leşm esi neden iyle bu i h ti m a l i de e l iyoruz. Şarbon hasta l ı ğ ı n ı n derideki ye rleşi m yeri o l a ra k daha çok yüz, boyu n , e l l e r v e ko l l a rda ol uşması ve öze l l i kle hayva nc ı l ı kla u ğ raşa n i nsa n la rda gö­ r ü l m e özel l i ğ i bu hasta l ı k i h ti m a l i n i de uza klaştı rma kta d ı r. Fa tih Su lta n M e h m e d ' i n d iya bet hasta l ı ğ ı n ı n o l m ası, taru n u Yavuz S u l ­ ta n Se l i m 'de de b u hasta l ı ğ ı n o l m a i h t i ma l i n i kuvvet l e n d i rmekted i r. Çü n kü d iya bette geneti k geçişi n o l d u ğ u b i l i n m e kted i r. Enerj i m izi sa ğ laya n şe keri d iya bet l i insa n h ü cre leri yete r i n ce ku l l a n a mazla r, böylece şe ker hem vücutta b i r i k i r hem de şe ker hasta l ı ğ ı o l a n l a r vücu d u n bu te mel enerj i kayna ğ ı n ­ d a n ta m o l a ra k fayd a l a n a m az l a r. Diyabet bağışı kl ı k siste m i n i zayı flata ra k m i kro p l a rla savaşı g ü ç leştiri r, ayrıca ka n d a k i yü kse k şe ke r seviyesi za m a n l a d a m a rl a r ı n d a ra l ması na sebep o l u r. Da m a r l a r d a ra l ı nca doku l a r ı n ka n l a bes­ l e n m esi bozu l u r, böylece d iya betl i kişi lerin ya ra la r ı sağ l ı k l ı kişi lere göre çok daha zor iyi l eşi r. D iya bet hasta l ı ğ ı , ka rbo n k ü l gibi teh l i ke l i bir ç ı ba n d a n m i k­ rob u n ka na geçmesi n i kolaylaştıran b i r fa ktörd ü r. Ayrıca bu va kada ç ı ba n ı n te m iz b i r şe kilde cerra h i k u ra l l a r i l e a ç ı l mayıp s ı k ı l ması m i krob u n yayı l ması n ı d a h a da a rtırm ışt ı r. B üyü k b i r i h ti m a l l e Yavu z Su lta n Se l i m ' i n ö l ü m ü ne ne­ d e n o l a n hasta l ı k karbo n k ü l ded i ğ i m iz b i r ç ı ba n , m i krop ise Sta phylococcus a u reus't u r. G ü n ü m üzde hem d iyabet h e m de ç ı ba n l a r ra hatl ı kla tedavi ed i l e­ b i l m e kted i r. Top l u mda d iya bet l i ora n ı çok yü kse kti r, fa kat i n sa n l a r d iya betle yaşa mayı öğ re n d i kçe b u hasta l ı ğ ı n te h l i keleri en aza i n m ekted i r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 1 1 9



devletler ve aşılmaz nice badi­ reler karşısında ayakta kalabi­

len birçok kral, sultan ve ko­

mutanı bu hale getiren güç gut

hastalığı idi. Bu hastalığı ilginç

kılan şey, tarihte görülen diğer birçok illetten farklı olmasıdır.

Çünkü birçok hastalık, fakir ve

pis ortamlar, yetersiz beslenen

vücutlarda filizienirken bu has­

talık aksine son derece iyi bes­ lenen vücutlarda, kaliteli sofra­

lar etrafında toplananlarda ve varoşlarda değil saraylarda or­

taya çıkıyordu. İşin acı yanı te­

Kra l Fe rd i n a n d

davisi de yoktu. Yani zenginlik

ve debdebe bu hastalığa çözüm değildi. Bu nedenle kudretli in­

sanlar adını duymaktan bile tit­

rer hale gelmişlerdi. Gut

hastalığının

sıklıkla

görüldüğü hanedarrlardan bi­

risi de Osmanlı Hanedam idi.

Irsi olan bu rahatsızlık, birçok Osmanlı

sultanında

nükset­

mişti. Mesela Kanuni Sultan Süleyman bir gut hastası idi.

Eklem yerlerinde meydana ge­

len dayanılmaz ağnlar, önünde

dünyalann eğildiği bu sultanı iki büklüm hale getirebiliyor­ du. Uzun seferler, çadırda ge­

çen haftalar ve aylar, at sırtında alınması gereken uzun mesa­

feler bu tarz bir hastayı adeta

S u l t a n Sü l eym a n , Zigetva r Sete r i ' n d e Soku l l u Meh med Paşa ya rd ı m ı i l e a t a b i n d i ri l i rken

Ta r i h T ı b b ı K o n uştu rd u 1 1 2 1


R üste m Paşa ' n ı n M i m a r S i n a n 'a ya ptırd ı ğ ı H a m a m - ı Ced id

delirtebiliyordu. Ağrının etkisi ile kıpırdayamayan bir hasta­ nın aylar sürecek Macaristan, İran seferlerine çıkması akıl alır gibi değildi ama bu adan­ mışlık onları bu seferlerden geri bırakmıyordu.

Bir gün yolunuz Bursa'ya düşerse, Kültürpark-Çekirge hattında Kükürtlü kaplıcalannın al­ tında, Karamustafa Paşa Hamarnı'nın yanında çift kubbeli, gayet gösterişli bir hamam yapısı göreceksiniz . Günümüzde de Hamam-ı Cedid adı ile adlandırılan bu yapıya girdiğinizde soğukluk bölü­ münün tam karşısında sizi bir portre karşılayacak, Kanuni Sul­ tan Süleyman. Önce şaşıracak, bir cihan sultanının resminin bir hamam yapısı içinde, hem de baş köşede ne işi var diyeceksiniz. Ancak görevlilere sorduğunuz zaman hikmetini anlayacaksınız. Sultan Süleyman, gut ağrılarının dayanılmaz hale geldiği bir zamanda Bursa'dan geçmektedir. O günlerde bir hayli köhne olan bu kaplıca suyunun kendisine iyi geleceği tavsiye olunur. O da bir ümit bu suda şifa arar. Gerçekten de su, ağrılarına iyi gelmiş, sızılarını biraz olsun dindirmiştir. Bu memnuniyetini Sadrazaını ve damadı Rüstem Paşa'ya açar: "Bu hamamın suyu bana pek iyi geldi. " der. Damadı da kayınpederine bir j est yapar ve hamarnı ye­ niden yaptırır. 1 5 55 yılında Mimar Sinan'a yaptırılan bu hamama, o günlerde yeni inşaat olması dolayısı ile Yeni Hamam (Hamam-ı Cedid) denir. Üzerinden beş asır geçtiği halde biz bugün bu ha­ mama hala "Yeni Hamam" demeye devam ediyoruz. Bu hamam, binası ile birlikte Mimar Sinan'ın Bursa'daki ilk ve tek eseri de vü­ cuda gelmiş olacaktır. Demek ki bir gut ağrısı meğer nelere kadir­ miş demekten insan kendisini alamıyor bu manzara karşısında. Gut ağrılarından muzdarip bir başka sultan da IV Murad Han'dır. Osmanlı Tarihi'nin bu son derece güçlü, kuvvetli, en­ damlı padişahının bir eklem ağrısı ile iki büklüm olabileceği ki­ min aklına gelirdi ki. Son derece azmış Yeniçeri Ocağı'nı sindiren, tüm elebaşlarını idam ettirerek ipleri yeniden elinde toplaması­ nı bilen, devlet ile işi olmayan saray kadrolarının yönetime mü­ dahalesine engel olan, hatta uzun zamandır seferlere çıkmayan 1 2 2 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


Osmanlı padişahlarının aksine iki kez İstanbul'dan İran'a ka­ dar giden bu sultan şimdi acı­ lar içerisinde kıvranmaktadır. Zira gut ağrılan dayanılmaz bir hal almıştır. Osmanlı padi­ şahları içinde bu illete en çok müptela olan kişi şüphesiz Sul­ tan IV Murad'dır. 1 5 0 kg. gelen iki ayrı kişiyi iki eli ile kemerle­ rinden kavrayıp havaya kaldı­ rarak taşıyabilen, lobut denilen Bu rsa H a m a m - ı Ced i d ' i n tabelası dev meşe kütüklerini bir tahta parçası gibi uzaklara fırlatabilen bu insan, gut yüzünden yerlerde sürünmektedir. Ağrı geldiğinde dört dönmekte, ne yapacağını bi­ lememektedir.

Soru: Bi rçok Osm a n l ı padişa­ h ı n da b u l u na n gut hasta l ı ğ ı n ı biraz a n latı r m ısın ız? Çok et ye mekten meyd a n a gel iyor d e n i l iyor? Gut, faz­ la protei n tü ketmekten mi meydana g e l i r? G u t hasta l ı ğ ı genetik geçişl i m i d i r? Gut hasta l ığ ı olan kişi lerde fazla prote i n a l makla hasta l ı k teti k­ l e n i r m i ? G ü n ü m üzd e b i l e g u t has­ ta l ı ğ ı n ı n net b i r tedavisi n i n o l m a d ı ğ ı söylen iyor. Bu doğ ru m u d u r? O za­ m a n l a rda gut a ğ r ı l a rı n a ka rşı afyon­ dan mamul ağ rı kesici h a p l a r ı n padi­ şa h l a ra yuttu r u l d u ğ u a n latı l ıyor. Ne dersi n iz?

IV. M u rad'ın Enderu n l u ları izlemek için kullandığı bahçe ta htı ve lobud ile gerçekleştirdiği rekorun kayded ildiği kita besi

Ceva p: G u t hasta l ı ğ ı , H i po krat ta ra fı n d a n "Kra l la r ı n hasta l ı ğ ı " o l a ra k isi m le n d i r i l m işti r. Osm a n Gazi'den başl a m a k üzere Osma n l ı s u l ta n l a r ı n ı n büyü k b i r kısm ı nda da g u t hasta l ı ğ ı Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 2 3


o l d u ğ u b i l i n m e kted i r. Ayrıca bu hasta l ı k ta ­ r i h te "ze n g i n ada m ı n h asta l ı ğ ı " o l a ra k b i l i n i r.

H i pokrat heykeli

Devl et a d a m l a r ı yer sofra s ı n d a

**

D ü nya savaşl a r ı sı rası nda bu h asta l ı k aza l m ış, refa h ve bol l u k dönem l e ri n ­ de ise a rtm ıştır. G u t hasta l ı ğ ı n ı n o rtaya çıkmasında gen eti k fa ktörler etki l i d i r. B u hasta l ı ğ ı n erkeklerde görü l m e s ı kl ı ğ ı ka d ı n la rd a n kat kat d a h a fazlad ı r. Eğer bir kişi n i n ka l p hasta l ı ğ ı , yü kse k ta n ­ siyo n u , şe ker hasta l ı ğ ı va rsa veya ka n yağ l a r ı norm a l d e n yü kse kse bu kişi l e r i n g u t h asta l ı ğ ı na ya ka l a n m a olası l ı ğ ı da ha fazl a d ı r. G u t hasta l ı ğ ı n ı n %90'ı n ı n ı , ta m kusu ru n ne o l d u ğ u b i l i n m e d i ğ i ve a i levi geçiş göste ren tipi ol uştu r u r (id iyopati k p r i m e r g ut) . G u t hasta l ı ğ ı n a ya ka l a n ­ m a v ı kolaylaşt ı ra n d iğ e r bazı etke n l e r de şu n la rd ı r : erkek o l m a k, şişm a n l ı k, e t v e sa katat, d e n i z m a hsu l l e r i , a l ko l , ba lda b u l u na n ve meyve şekeri olan frü ktoz­ lu yiyecek ve içecekleri fazla tü ketmek, yü ksek gel i r d üzeyi n e sa h i p ve 40 yaşı n üze r i n d e o l m a k. B u sayd ı ğ ı m ız öze l l i k­ lerden bi rka ç ı n a sa h i p o l u n ması ve a i le­ sel ya tkı n l ı k da va rsa bu hasta l ığa ya ka­ l a n m a k d a h a kolay o l u r. G u t, genel olarak i nsa n metabol iz­ ması nda ki" bir sor u n neden iyle oluşa n b i r eklem hasta l ığ ı d ı r. Bu hasta l ığa ka n ­ da a rta n ü r i k asit ( h i perü risemi) neden o l u r. Ürik asit, vücud u m uzda p ü r i n lerden i len maddelerin pa rça l a n masıyla o l u ­ şu r. Bu hasta l ı kta y a p ü � n l erin vücutta ya p ı m ı a rtmıştı r ya da pü rinden ol uşa n

M etabolizma: Vücud umuzda maddelerin yapılması ve yıkılması işlemlerinin tümüne birden verilen ad. Pürin : Hücre çekirdeğindeki genetik materyal olan DNA' n ı n yapısında bu l u nan bir mad dedir.

1 2 4 1 Ta l h a U ğur lue l - Mua m m e r Ka ya te k i n


\'-\'-ı t�t t�t :'-t -"� ' t:.t ��� � �,t� �:.�, t'-t'�,�, t'-t' �:�:. t'-�'�: � : � ,: , ::.�:. :,: , �,\� �;�� t\,�, ;�; t'-��' ��� �\:,��:, t'-t' �:�: ���� \"�

c

6 � '!]

ü r i k asi d i n böbrekler yol uyla i d rarla atı l ması aza l m ıştır. Her i ki d u r u mda da ka nda ürik asit m i kta rı yü ksel i r ve bel l i b i r m i kta rı geçti ğ i za m a n hasta­ l ı k bel i rtileri ortaya çıkar. Ü r i k asit eklem ve te ndo n l a rda iki ucu iğne ucu gibi keskin krista l ler şe kl i n i a l a ra k depola n ı r ve i l t i h a ba neden o l u r.

'? «: :<ı

�"i' �E

tj <3

�� �

"' ;: '?. � = "5

Ü r i k asit krista l l e r i

Hasta l a r ı n neredeyse ya rısı nda aya k başpa r m a ğ ı ekie m i etki l e n i r ; ek­ l e m kıza r ı k, şişki n ve a ğ r ı l ı d ı r. Top u k l a r, d iz l e r ve daha az o l a ra k d a bilek ve pa rma klar etki l e n e n bölgeler a rası ndad ı r. Eklem a ğ rısı çok şiddetl i d i r ve genelde gece başl a r ; b u n u n nedeni vücut sıca kl ı ğ ı n ı n gece leyi n b i raz d a h a d üşü k ol ması d ı r. B u n u şu şe ki l d e açı klaya b i l i riz: Geceleri vücu d u m uz uyku­ ya hazı r l a n maya başla r. Böylece gece leri vücu d u m uz u n ça l ışması g ü nd üze göre d a h a yavaştır. B u d a vücutta ki ısı ü reti m i n i d üş ü r ü r. Hatta bu olay h a l k a rası nda uyuya n ı n üzeri ne ka r yağ a r d iye ta b i r ed i l i r. Öze l l i kle aya k g i b i vü­ c u d u n u ç kısı m la rı nd a sağ u m a d a ha fazla h issed i l i r. Sağ u m a n ı n o l d u ğ u yer­ de ü r i k asi d i n krista l l eşmesi a rta r ve hasta d a h a fazla a ğ r ı h i sseder. Ada n a l ı b i r g u t hastası a rkadaşı m , " H oca m a kşa m yata ğa uza n ıyo r u m , aya kla r ı m ı uzatıyoru m . Aya k başpa rm a ğ ı m a yo rg a n ı n u c u değ iyor, sa n ı rsı n baca ğ ı m ı kesiyorla r" d iye ağ rıyı ta rif ed iyord u . B i r başka g ut h astası ise, "Sa n ki eklem yeri me çivi sokuyorla r g i b i " d iye a n latıyord u . B u asit krista l l eri vücut d o k u l a r ı nda b i r i kerek tofüs a d ı ve r i l e n sert kitleler o l uştu r u r l a r. Hasta l ı ğ ı n kesi n ta n ısı eklem sıvıs ı n d a bu krista l leri n g ö r ü l m esi ile kon u l u r. Bu krista l l er böbreğe de çökerek geçici böbrek yetmezl i kl e r i n e de neden o l a b i l i r. i le rleyen va ka l a rda kro n i k böbrek yetmez l i ğ i g e l işeb i l i r. Ayrıca b u krista l l e r böbrekte taş o l u şu m u n a da sebep o l u rla r. Hasta l ı ğ ı n ata k s ı rası nda ya ptı ğ ı a ğ r ı l a rı g i derici ve ata kl a r ı n ol uşması n ı ö n leyici tedavi ler mevcuttu r. Fa kat hasta l ı ğ ı ta m a m e n orta d a n ka l d ı rı c ı b i r tedavi yokt u r. Önce l i kle kişi n i n ağ rısı g i d e ri l i r. So n rası nda ka n d a k i ü ri k asit seviyeleri n i aza lta n i la ç l a r ku l l a n ı la ra k te kra rlaya n ata kl a r ö n l e n m eye ça l ışı­ l ı r. Ta r i h te gut hasta l a r ı n ı n a ğ r ı l a rı n ı n aza lt ı l a b i l m esi i ç i n genelde a fyonda n m a m u l a ğ rı kesic i l e r ku l l a n ı l m ışt ı r. Bug ü n b i r ta kım a ğ r ı kesici lerde, sa k i n l eş­ tirici lerde nası l ki afyo n d a n istifade ed i l m e kted i r, tı pta da a fyo n d a n m a m u l i l a ç l a r ku l la n ı la b i l m e kted i r. O ta ri h l e rde de bu ku l l a n ı m söz ko n usud u r. IV. M u ra d ' ı n a ğ r ı l a rı n ı n daya n ı l maz h a l e g e l d i ğ i za m a n l a rda sa ray h e k i m leri Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 2 5

� � �-

§ "" ;s ., >

�;.:, �:��

: ,:, �:�: �,�,: :� ��,�, �:.�:. t,t, d�: \��,�, :�:. �


ta ra fı n d a n bu ta rz tedavi l e r i n uyg u ­ l a n d ığ ı n ı b i l iyoruz. B u a ğ rı kesici m a ­ m u l le r i n i l k tesi r a n ı nda pad işa h ka fa ­ sı n ı tuta m az v e se ndeleyerek yü r ü m e k zo ru nda ka l ı rd ı . B u d u r u m ne yaz ı k ki padişa h ı uza kta n göz l e rn l e m eye ça l ı ­ şa n n ice seyya h v e ya ba ncı ta ra fı n d a n ya n l ış yo ru m la na ca kt ı r.

IV. M u ra d ' ı n Reva n Seferi

ista n b u l 'a g e l e n ecnebi l e r h a l iyle Osm a n l ı s u l ta n ı n ı da bir şeki lde g ö r m e k iste m e kted i rler. Bir padişa h ı g ö rebi lecekleri tek ye r va rd ı r : Cuma Sela m l ı ğ ı . O Cu ma pa d i şa h ı n h a n g i ca m iye teşrif edeceğ i öğ ren i l i r, saatler ö n cesi nden ye r tutu l u r ve be k l e n m eye başl a n ı rd ı . Bazen ka l a ba l ı k b i n l erce kişiden o l uşa n bir i nsa n se l i n e dönerd i . Derken m a iyeti i l e b i rl i kte padişa h gö­ zü kü r, atı n d a n ya da atl ı a ra bası n d a n i n e r v e bi rkaç sa n iye i ç i n d e ca m i ka pısı n d a n içeriye geçerek gözden kaybo l u rd u . işte bu b i rkaç sa n iye i ç i n d e g ö r ü l e n pa­ d i şa h ı n bazen se ndeled i ğ i , sa l la n a ra k yü rüd ü ğ ü görü l ü rd ü . IV. M u ra d ' ı b u şe kilde ca m iye g i rerken g ö ren ya ba ncı zevatın a k l ı n a ke n d i k ü l tü rlerinde so n d e rece a l ış ı k o l d u kl a r ı sa rhoşl u k a l a ­ metleri g e l i rd i : sa l l a n a ra k ,Yü rüyen b i r a d a m profi l i . . .

Ve h e m e n ya fta ası l ı rd ı . Yü rü­ yem eyecek kad a r sa r h oş ! H a l b u ki h e r M ü sl ü m a n b i l i rd i ki a l kol a l ı na ra k ca m iye g i ri l mezd i . H e l e Cu m a na mazı !1 G u t hasta l ı ğ ı ­ n ı n a ğ r ı l a r ı ka rşıs ı n d a aya kta d u ra m aya n b i r IV. M u ra d H a n padişa h ı n ne o l u rsa olsu n katı l m a k zo r u n d a o l d u ğ u yeg a n e m e rasi m h e r c u m a gerçekle­ şen Cu m a Sela m l ı ğ ı idi. Ö l ü m d ışında h iç b i r g e rekçe b u n u e n g e l leye m ezd i . Eğer ka tı l m ayaca k olsa n ice ded i kod u ç ı ka r, n i za rn ı bozaca k h a reketler b i l e


başlaya bi l i rd i . i şte b u C u m a Sel a m l ığ ı ' n d a göz ü k m e za ru reti bazen sa n cı l ı b i r padişa h ı a ğ ı r sa ki n leşti rici l e r a lt ı n d a b i l e ata b i n i p h a l k a rası nda g özü kmeye zorlaya b i l iyord u . B u hasta l ı kta i laç tedavisi n i n ya n ı s ı ra yaşa m ta rzı değ işi k l i kleri de ö n e m l i d i r. B u n l a rd a n b i ri besle n m e a l ışka n l ı kl a rı n ı n değ işti r i l m esid i r. P ü r i n açısı n d a n ç o k ze ng i n o l a n sa katat (ka ra c i ğ e r, böbrek, koç yu m u rtası, uyku l u k g i bi). a v etleri, ba l ı k yu m u rtası (havya r). usku m ru , sa rda lye ve ha msi g i b i küçü k ba l ı kl a r ye n m e m e l i , a l ko l ku l la n ı l ma m a l ı d ı r. Yaşa m ta rzı n a uyg u n fi ­ z i kse l a ktivite eklenerek yü kse k ta nsiyo n , d iya bet ve şişma n l ı kta n ko ru n m a sa ğ l a n a ra k g uta ya ka l a n m a riski aza ltı l a bi l i r. Osm a n l ı padişa h la rı n ı n bu hasta l ığa neden ya ka l a n d ı ğ ı n ı yo ru m l a rsa k şu n l a rı söyleyebi l i riz: Ka l ıtı m l a a i l ese l geçiş, pa d i şa h la r ı n bol p rote i n l i bes­ l e n m e l e r i , eski ta r i h l e rde şe ke r pa nca r ı n ı n ü l kem izde o l mayışı bu ned e n l e tatl a n d ı r m a işlem leri i ç i n ba l v e meyvede b u l u na n frü ktoz d e n i l e n şeke r i n ku l la n ı l ıyor ol ması.

l l . Abd ü l h a m i d H a n ' ı n Cuma Sela m i i ğ ı


smanlı Tarihi'nin gelmiş geçmiş en ünlü hanım sultanlanndan birisi şüphesiz Hürrem Sultan'dır. Onun hakkında bu güne kadar birçok şey kaleme alınmıştır. Osmanlı kadınla­ nnın dünyalarının mahrem olması dolayısı ile haklarında çok fazla şey bilmesek de Hürrem Sultan'ın hayatı, çocukluktan vefatma kadar merak edilmektedir. Nerede doğdu, kimler­ dendi, saraya nasıl getirildi, padişaha neden başka biri değil de o eş oldu ve hangi hastalık neticesinde vefat etti? Bu soruların birçoğunu bilemesek de yapılan arşiv çalışmalan netice.­ sinde bir kısmını artık tahmin edebiliyoruz. Kanuni'nin annesi Hafsa Hatun, Kırım Ham Mengli Giray'ın kızıydı. Hürrem Sultan da Kırım'dan getirildi. Yıllarca Kırım'da eği­ tilmiş ve göz dolduran davranışları üze:ui.ne İstanbul'a getirilerek eğitimine Topkapı Sarayı Duhteran-ı Hümayün'unda (kızlar mektebi) devam etmiştir. Tahminen 1 7 yaşlannda Sul­ tan Süleyman ile evlendirilmiştir.


Ka n u n i ve H ü rrem S u l ta n ' ı g öste ren çizi m ler

Oryantalist geleneğin bize son derece entrikacı, istediğini elde eden, kudretli bir kadın imajı vermeye çalıştığı Hürrem Sultan, aslında o kadar da özenilecek bir yaşantıya sahip değildi. Bir kere eşi Sultan Süleyman'dan uzun süreli ayrılıklar yaşamaktaydı. Ka­ nuni'nin Hürrem Sultan ile izdivacından vefatma kadar tam on iki sefere bizzat iştiraki vardır. Her bir sefer bir sene sürse on iki, iki sene sürse yirmi dört yıl eder. Yani bu kadın efendinin ha­ yatı, hep yol gözlernek ile geçti denilse yanlış söylenmiş olmaz. Zaten bu hasret Hürrem Sul­ tan'ın mektuplarına da yansı­ maktadır. Kur'an tefsirinden iyi anlayan Hürrem Sultan, Kanu­ ni'ye yazdığı bir mektubunda; "Sultanım, benim size olan has­ retimi anlamak isteyen Kur'an-ı Kerim'den Sure-i Yusuf oku­ sun. " yazmaktadır. Yani oğlu Hz. Yusufa duyduğu hasret ile ağlamaktan gözleri kör olan Ya­ kup (a. s.)'un durumunda oldu­ ğunu ifade etmektedir.

H ü rrem Su lta n'a a i t temsili b i r resim

Ta r i h Tıbbı Ko n u ştu rd u 1 1 2 9


Dünya üzerinde bir insana en ağır gelen şey sanıyorum evlat acısıdır, ciğerparesini kara topraklara defnetmektir. Hürrem Sul­

tan bu acıyı defalarca yaşamış bir kişidir. Her anne baba, evladı için yaptığı dualarında: " Onların acılarını bize gösterme" der. Her zaman için evlatlarından önce vefat etmek isterler. Ama bu du­

rum ne yazık ki Hürrem Sultan için geçerli olmamıştır. ilk evladı

Mehmed , Manisa'da sancak beyliği yaparken çiçek hastalığına

yakalanarak aynı gün yüksek ateşten vefat edecektir. Vakanüvis,

Kanuni için "Haberi aldığında Edirne'de idi. Atma atladı , dolu­ dizgin hiç durmaksızın at koşturtarak tam iki günde İstanbul'a geldi. Yol boyunca gözyaşı hiç dinmedi" diye yazar. Eğer bir baba bu kadar üzüldü , ağladı ise varın bir anne olan Hürrem Sultan'ın gözyaşlarını siz hesap edin. En küçük çocukları Cihangir anamalili doğmuştur. Yani vü­ cudu şekilsizdi. Sırtında dev bir kamburu vardı ve vücudunda hiçbir zaman kapanmayan yaralar bulunuyordu. Cihangir tam yirmi üç sene ömür sürmüştür. Yani Hürrem Sultan'ın ömrü­ nün tam yirmi üç yılı sarayda yarı yatalak bir çocuğun başında

geçmiştir. Hele 1 5 5 3 yılı bu hanım için ne dayanılmaz bir zaman dilimidir. O yıl eşi Kanuni'yi oğulları ile 3 . İran Seferi'ne uğurlamıştır. Bu sefer, Cihangir'in ordu ile çıktığı ikinci yolculuktur. Ama hasta­ lıklı vücudu yolculuğun ağır şartlarına daya­ namayarak Halep'te vefat etmiştir. Kanuni bu

seferden hemen dönmeyecek yola çıktığının birinci yılının sonunda İsta�bul'a gel­

meyerek Amasya'da kışlayacak ve ikinci yılın sonunda başkente dö­

nüş yapacaktır. Halbuki Halep'te

vefat

eden

Şehzade C i h a n g i r' i n Şehzadebaşı Tü rbesi' n d e a b isi M e h m ed ' i n ya n ı nd a k i ka bri


genç şehzadenin cenazesini İstanbul'da anne Hürrem Sultan kar­ şılayacaktır. Ne zor bir durumdur bir anne için yıllarca üzerine titrediği hem de engelli olan bir eviadının önce ölüm haberini

almak ve sonra cenazesini karşılamak, üstelik desteğe en muhtaç olduğu bir dönemde eşi Sultan Süleyman yanında değilken. Eşi

yanında olmadan tek başına ciğerparesinin cenaze merasimini yönetmek ve kendi elleri ile yıllar evvel toprağa verdiği ilk oğlu Şehzade Mehmed'in yanına, Şehzadebaşı Camii yanındaki türbe­

ye defnetmek Hürrem Sultan'a çok dokunmuştur. Zaten bu ha­

diseden sadece beş sene sonra Hürrem Sultan da bu fani hayata veda edecektir. Tarihler 1 5 5 6 yılını göstermektedir. Yani Cihangir'in vefatının üzerinden sadece üç sene geçmiştir. Hürrem Sultan'ın vücudunda bir süredir rahatsızlık belirtileri baş göstermiştir. Özellikle omuz bölgelerinde dayanılmaz ağrılar ortaya çıkmıştır. Halk arasında kulunç olarak bilinen bu kas ağrıları her geçen gün artmaktadır. Hatta 1 5 5 7 yılının yazında kocası Kanuni ile birlikte çok sevdik­ leri Edirne'ye bir seyahat gerçekleştirirler. Niyetleri bütün yazı burada geçirmektir. Ancak Hürrem Sultan'ın ağrıları dayanılmaz bir hal almıştır. Edirne'de duramaz ve İstanbul'a erken döner. Hatta İstanbul'a geldiğinde Topkapı Sarayı'na değil, doğruca Saray-ı Atik'e yerleşecektir. Yani Fatih Sultan Mehmed'in hanım­

lar için inşa ettirdiği Eski Saray'a. Zamanında Bayezici civarın­

da olan bu saray tam teşekküllü bir yapı olup hanımlar dün­

yası adına birçok şeyi içinde barındırmaktadır. Hatta içerisinde

E d i r n e Sa ray ı ' n a a i t b i r g ravür

Ta r i h Tıbbı Ko n u şt u r d u 1 1 3 1


Bayezid Ca m i

hanımlara özel bir hastanesi bile bulunmaktadır. Burada tedaviye alınan Hürrem Sultan'ın kulunç ağrıları dinrnek bir yana şiddeti­ ni arttırır ve nihayetinde Saray-ı Atik'te vefat eder. Cenaze namazı Bayezid Camii'nde Ebussuud Efendi tarafından kıldırılacaktır.


Soru: Osma n l ı kayn a k l a r ı n d a ku l u n ç i l leti n d e n vefa t etti yaza n H ü rrem Su lta n acaba h a n g i ra hatsızl ı kta n vefat etm iştir? Vefat sebebi, o g ü n lerde b i l i n m eye n , tıbb ı n yı l l a r son ra keşfetti ğ i bir ka nser t ü r ü m ü d ü r, be l i rtileri kas a ğ rısı şek l i nde o rtaya çıkan öze l b i r zeh i r m i d i r, ya da ö l ü m sebebi başka b i r i l let o l u p ayn ı g ü n lerde g e rçekten ku l u nç a ğ rısı m ı çekmekted i r? Ceva p: Ku l u nç, Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde "şiddetli o m uz ve s ı rt ağ rı­ sı" o l a ra k ta n ı m l a n m ıştı r. Tı pta kas ağ rısı n ı ifa d e etme k i ç i n ku l l a n ı l a n te ri m "m iya lj i " d i r. Ağ rı ise vücu d u m u z u n be l i rl i bölgesi n d e n h i ssettiğ i m iz n a h oş b i r d uyusa l deneyi md i r. Ağ r ı l a r a kut (kısa sü re l i) o l a b i l eceğ i g i b i kro n i k (uzu n süreli) o l u p, hafta l a rca, ayla rca hatta yı l l a rca s ü reb i l i r. Ağ rı n ı n a kut veya kron i k ol uşu, o n u n h i ssed i l iş özel l i kleri ve h i ssed i l d i ğ i bölge h e ki m ­ leri n teşhis koyma l a rı i ç i n ya rd ı m c ı o l u r. Ku l u nç b i r hasta l ı k değ i l d i r. Sad ece bazı hasta l ı kl a r so n u c u o l uşa n b i r b u l g u d u r. B u yüzd e n ku l u nç ö l ­ d ü rm ez. Kısacası H ü rrem Su lta n ' ı n ö l ü m ned e n i ku l u nç değ i ld i r. B i rçok nedenden d olayı bel­ ki h e p i m iz bu t i p kas a ğ r ı la r ı n ı çekt i k ve d a h a son ra d üzel d i ğ i n i g ö rd ü k. Çoğ u


Plevra d e n i l e n a kciğerierin çift kat l ı ö rtüsü

kişide de benzeri kas a ğ r ı l a rı çeşitli sebe p l e re ba ğ l ı o l a ra k ortaya ç ı km ıştı r. B u a ğ r ı l a r y a ke nd i l i ğ i n den iyi leşm ekte y a da i laçlarla veya fiz i k tedavi uyg u la ­ m a l a rı i l e d üzelti l m ekted i r. Ş i m d i biz H ü rrem Su lta n'da bu şi kayeti ol uşt u ra­ bi lecek olan ö l ü m c ü l hasta l ı kla rı i nceleye l i m . B u n l a rd a n b i ri ncisi tı pta p n ö m o n i d e n i len h a l k d i l i n de ise zatü rre o l a ­ ra k isi m l e n d i r i l e n hasta l ı ktı r. B u hasta l ı k çeşitl i m i kropla r ı n a kciğerde o l uş­ t u rd u ğ u b i r enfe ksiyon d u r. Bu hasta l ı kta ateş, h a l k a rasında ka l p ça rpı ntısı d e n i l e n tı pta taşi ka rd i ded i ğ i m iz ka l p atışla r ı n ı n h ız l a n ması, h ız l ı nefes a l ı p verme, nefes a l ı p ve rmede g ü ç l ü k, üşü me, titreme, ba l g a m ç ı ka rma, ö ksü r ü k, ha lsiz l i k ve ya n ağ rısı d iye ta rif ed i l e n a ğ r ı şi kayetleri o l a b i l i r. Hasta l ı k ya pa n m i kroba göre de b u l g u l a r değ işebi l i r. B u hasta l ı kta m i kro p l a r �a na geçerek hasta l ı ğ ı daha a ğ ı r hale getireb i l i rler. Zatü rre, plevra adı veri len a kciğer ör­ tü leri a rasına su b i ri kmesine veya bu raya hasta l ı ğ ı n yayı l m ası na yol aça b i l i r. Plevra a kciğeri örten çift kat l ı b i r ya pıd ı r B u örtü n ü n b i r pa rçası a kciğerleri örte rken d i ğ e r pa rçası ka b u rg a l a r ı ­ m ız ı n a rkası nda ye r a l ı r. Böylece i ki örtü pa rçası a rası nda bir boşl u k o l u ş u r v e tı pta b u n a p l evra l boşl u k a d ı ve ri l i r. Zatü rre ned e n iyle bu boşl u ğ u n i ç i ­ n i n su i l e dol ması veya hasta l ı ğ ı n bu bölgeye yayı l m ası ö l ü m c ü l so n u ç l a r doğ u ra b i l i r. Plevra d e n i l e n a kciğer örtü leri n i n a rası nda bu hasta l ı k esnas ı n ­ da sıvı b i r i kmesi ne tı pta pa ra p n ö m o n i k plörezi d e n i r. Plöreziye h a l k d i l i nde

1 3 4 \ Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya te k i n


Sü l eym a n iye Ca m i k ı b l e tarafı n d a Sultan Sü l eym a n ve H ü rrem Su l ta n tü rbeleri

"zatü lce n p " d e n m e kted i r. Bu d u ru m a kciğerin her sol u kta gen işlemesine engel o l m aya başl a r. B u da hasta n ı n ölüm riski n i a rt ı r ı r. B u hasta l a rda ağrı şi kayeti de va rd ı r. G ü n ü m üzde zatürre, sa pta n a n hasta l ı k etke n i n e g ö re uy­ g u n i laçla rla tedavi ed i l m e kted i r. B i r başka ku l u n ç şi kayeti ol uştu ra b i l ecek o l a n ö l ü mc ü l hasta l ı k ned e n i a kciğer ka nserid i r. Tü m tedavi yö ntem l e r i n e ka rşı n g ü n ü m üzde h a l e n ö l ü m ­ c ü l b i r hasta l ı kt ı r. Erkeklerde v e siga ra içe n lerde d a h a ç o k görü l m ekted i r. Tü­ tü n d u m a n ı nda dört b i n d e n fazla ka nse r ya pıcı madde b u l u n m a kta d ı r. Çevre k i rl i l i ğ i de a kciğer ka nseri riski n i a rt ı r m a ktad ı r. Kentlerde yaşaya n la r k ı rsa l kesi m d e yaşaya n l a ra o ra n la d a h a fazla a kciğer ka nse r i n e ya ka l a n ma riski taş ı r l a r. Bazı meslek g ru pl a r ı n d a ça l ışa n l a rda bu hasta l ı k daha çok görü l ü r. B u mesl eklere g e m i ya p ı m ı , ya p ı ma lzemeleri ü reti m i , ça na k, çöm l e k ya p ı m ı , matba a l a r örnek ve ri leb i l ir. Çeşitl i i ş ko l l a rı nda ma ruz ka l ı na n asbest, a rse n i k, a l ü m i nyu m , kro m , n i ke l g i b i maddeler ve ra dyasyon ka nser ya p ı c ı etke n ler­ d i r. Akciğ e r ka nseri, a kciğ erde ye rleşt i ğ i bölgeye göre fa rkl ı b u l g u l a r verebi l i r. Genel o l a ra k hasta l a rda öksü rü k, ka n tükü rme, nefes darl ı ğ ı , göğüs ağ rısı, ha lsizi i k, işta hsızi ı k, ki l o kayb ı ve ateş gibi şi kayetlerden bazı l a rı bu l u n u r. Bazı hasta l a rda ise sol u n u m la i l g i l i h iç şi kayet o l m a d a n da kişi n i n a kciğer ka nseri old u ğ u görü l m ekted i r. Akciğerin üst bö lgelerine ye rleşen ka nserlerde has­ ta l ı ğ ı n o m u z bölgesi n e yayı l m ası i l e ku l u nç a ğ r ı l a rı h issed i l i r. G ü n ü m üzde

Ta r i h Tıbbı Ko n u şt u r d u 1 1 3 5


H ü rrem S u l ta n ' ı n tü rbesi nden ç i n i detayı

radyo l oj i k yö nte m l e r, ba l g a m i nce l e m esi, hasta l ı ğ ı n o l d u ğ u bölgeden a l ı n a n örneğ i n (biyopsi) i nce len mesi i l e teşhis kon u la b i l m e kte v e tedavi i ç i n cerra h i , ke motera pi ( i l a ç tedavisi), radyote ra pi (ışı n tedavisi) g i b i yönte m l e r ku l l a n ı l ­ m a kta d ı r. T ü m tedavi uyg u l a m a la rı n a ra ğ m e n h a l e n öld ü rücü b i r hasta l ı ktı r. B i r d i ğ e r hasta l ı k o l a n Plevra t ü m ö r ü " m ezote lyo m a " d a ku l u n ç şi ka ­ yetine neden o l u r. Bu t ü m ö r ü n o l uşması na sebep o l a n en önem l i neden ise asbeste m a ruz ka l m a kt ı r. Asbest doğada da yayg ı n o l a ra k bu l u na n , ya k ı n za­ m a n a ka d a r da end üstride yayg ı n o l a ra k ku l la n ı l a n b i r m i n era l d i . Bazı bölge­ lerde "a k topra k" adı ve r i l e n to p ra ğ ı n içinde bu l u n u r. Kı rsa l a la n d a yaşaya n köyl ü l er bu to pra ğ ı evle ri n i n ısı ve su ya l ıtı m ı nda uzu n yı l l a rca ku l l a n m ış­ l a rd ı r. Ü l ke m izde öze l l i kle Eskişe h i r, Küta hya , Yozgat, Sivas ve D iya rba k ı r as­ bestle te ması n e n yoğ u n o l d u ğ u bölgeler a rası nda d ı r. Son yı l l a rda ak top ra k ku l la n ı m ı n ı n aza l ması i l e asbest i l e te mas aza l m ıştı r. Mezote lyoriı aya neden olan i ki nci kanser ya pıcı madde ise "erion it"ti r. Bu m a d d e Ü rg ü p yöresi n ­ d e k i köylerde doğ a l kaya evl e rdeki kaya l a r ı n ya p ısınd a b u l u n m a kta d ı r. B u yüzden bu t ü r evl e rde yaşaya n l a rda bu kanser ya pıcı m a d d e i l e te mas söz ko n u su d u r. Mezote lyoma gen e l l i kle e l l i-a ltmış yaşla r ı n d a o rtaya ç ı ka r. N a ­ d i r görü l e n b i r hasta l ı kt ı r. Plevrada b i rden ç o k yerde t ü m ö rler başla r, so n ra t ü m plevrayı sa ra r ve plevra boşl u ğ u n da su b i r i kmesi ne de neden o l a b i l i r. Hastada ya n ağ rısı ve nefes d a r l ı ğ ı va rd ı r. B u n l a ra e k o l a ra k işta hsız l ı k, h a l ­ siz l i k, k i l o kayb ı v e te rleme de ya pa b i l i r. G ü n ü m üzde bu ka nse r i n tedavisi nde

1 3 6 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


As best

M ezate lya m a

cerra h i , ke motera p i ve radyote ra p i yönte m l e r i ku l l a n ı l a r a k yaşa m sü resi uza­ t ı l m aya ça l ı şı l m a ktad ı r. B u hasta l a r ı n ağrı şi kayetleri n i kontrol a lt ı n a a l m a k c i d d i b i r soru n d u r. Ş i m d i H ü rrem Su lta n'daki ku l u nç şi kayeti ne yol aça b i lecek y u ka rıda sayd ı ğ ı m ız ö l ü mcü l hasta l ı kl a r ı kısaca değerl e nd i rerek b i r so n uca u laşmaya ça l ışa l ı m . i l k o l a ra k zatü rre ve zatü lce n p hasta l ı kl a r ı nda g ö r ü l e n a ğ rı şi kaye­ ti n i n ya n ı s ı ra ateş, ka l p ça rpı ntısı, h ı z l ı nefes a l ı p ve rme, nefes a l ı p ve rmede g ü çl ü k, üşüme, titreme, ba l g a m ç ı ka rma, ö ks ü r ü k, ha lsiz l i k gibi b u l g u l a rd a n b i rkaç ta nesi n i n va r l ı ğ ı bu hasta l ı k olası l ı ğ ı n ı g ü çlend i rebi l i rd i . Ayrıca bu hasta l ığ a ya ka l a n m a d a n önce b i r üşütm e n i n geçi r i l m esi de h asta l ı k i ht i m a ­ l i n i kuwetle n d i rebi l i rd i . Fa kat H ü rrem S u l ta n ' ı n hasta l ı k ö ncesi nde ne b i r üşütme geçi rd i ğ i ne ne de yu karda saymış o l d u ğ u m uz be l i rtilerden b i ri n i n d a h i old u ğ u na d a i r b i r b i l g i m iz i n ol m ayışı b u teşh ise şü p h e l i ya klaşm a m ızı g e re kti riyor. Anca k şu n u da bel i rtmekte fayda va r ki bazen erişki n i nsa n l a rda pnömoni ya n i zatü rre önemli b u l g u l a r ve rmeden de g e l işebi l m e kted i r. Fa kat


bu sefe r de H ü rre m S u l ta n ' ı n ku l u n ç şi kayeti n i n çok u z u n s ü r m ü ş o l d u ğ u b i l g isi zatü rre veya zatü lce n p sebebiyle ö l m üş o l m a olası l ı ğ ı n ı ç o k aza ltma k­ tad ı r. i ki n c i hasta l ı k i h ti m a l i ola ra k be l i rttiğ i m iz a kciğer kanseri n i n ise d a h a çok erkeklerde v e sig a ra i çe n l e rde görü l m esi v e a kciğer ka nserinde g ö r ü l e n ö ksü rü k, ka n tü kü rme, nefes d a r l ı ğ ı , göğüs ağ rısı, ha lsizl i k, işta hsızl ı k, k i l o kaybı v e ateş g i b i d i ğ e r şi kayet l e r i n H ü rrem Su lta n 'da o l d u ğ u na d a i r b i r b i l ­ g i m iz i n o l m ayışı d a b u hasta l ı k i h t i m a l i n i zayıflatm a kta d ı r. Ü ç ü n c ü hasta l ı k i h t i m a l i o l a r a k beli rtti ğ i m i z m ezote lyo ma n ı n nad i r gö­ rü len bir hasta l ı k ve daha çok asbestle m a ruz ka l m a d u ru m u nda görü l üyor ol uşu ve b u hasta l ı kta ağ rıya eşl i k edeb i l ecek o l a n nefes d a r l ı ğ ı , işta hsızl ı k, h a lsizl i k, k i l o kaybı ve terleme g i b i b u l g u l a r ı n H ü rrem Su lta n 'da o l d u ğ u n a d a i r b i l g i m iz i n de o l m ayışı b u hasta l ı k i ht i ma l i n i de zayıflatma ktad ı r. B u n a ka rşı n hasta l ı kl a r h e r za m a n t ü m b u l g u l a r ı n ı ve rmezler v e hasta l a r ı en çok bezd i re n b u l g u , ağ rı şi kayeti d i r. B u yüzden d iğ e r şi kayetleri n üze­ rinde d u rmaya b i l i rler. Böylece mezote lyoma nad i r görü l üyo r o l m a s ı n a ka rşı n u z u n s ü ren k u ­ l u n ç şi kayeti o l uştu rması sebebiyle H ü r­ rem S u l ta n ' ı n ö l ü m sebe p l e ri a rası nda ye r a l m a l ı d ı r. Son u ç ola ra k, kas a ğ rısı şi kayeti ya pa n bu ö l d ü rücü hasta l ı kl a r ı i n ce­ led i ğ i m izde kesin b i r ka ra ra va rma­ m ız m ü m kü n d eğ i l d i . Tü m bu b i l g i l e r b i z i H ü rrem S u l ta n ' ı n öl ü m ü ne yol aça b i lecek başka b i r neden o la b i l i r m i sorusu na g ötü rd ü . Ça l ışm a l a r ı ­ m ız son u c u n d a k a s a ğ rısı ya pa ra k ö ld ü re n b i rden çok ze h r i n bu l u n d u ­ ğ u n u görd ü k. Fa kat b u n l a rd a n b i risi eski ta r i h l e rde de ku l l a n ı l a n Ko lşisi n Za m b a kg i l l erden g üz ç i ğ d e m i a d l ı zeh i rd i . Kolşis i n , Eski M ıs ı r' d a n (Colchium Autumnale) bu ya na b i l i ne n v e dut hasta l ı ğ ı n ı n d e n i l e n bitki tedavisi nde de ku l l a n ı l a n b i r i l a çt ı r. By Cquoi (Own work) [CC­ G ü z Çiğ d e m i (Co!chium Autumna­ BY-SA-3 . 0], via Wikimedia le) d e n i l en za m b a kg i l le rden o l a n b i r Commons bitkiden e l d e ed i l i r.


B u bitki n i n , ya pra kl a rı, çiçeğ i ve so­ ğ a n ı nd a zeh i r b u l u n u r. Ko lşisi n içeren za m b a k l a r ı n özsu l a r ı okia r ı n u ç l a r ı n a s ü r ü l e rek, eski ça ğ l a rd a ki savaşla rda k u l la n ı l d ı ğ ı b i l d i ri l m ekted i r. Bu zeh i r i ki şe k i l d e öld ü rebi l i r. B i ri ncisi yü kse k dozda ve r i l erek h ız l ı ö l d ü rme yö nte m i ­ d i r. B u d u ru m da kişide b u l a ntı, kusm a , ka r ı n a ğ rısı, ka n l ı ish a l o l uş u r v e ze h i r­ lenen kişi n i n b i rçok orga n ı iflas eder ve ö l ü m gerçekleşi r. i ki nci yö ntem ise a a a o: ze h ri aza r aza r ve rmekt i r. Bu d u ru m ­ da kro n i k (uz u n s ü re l i ) Ko lşisi n ze h i r­ l e n m esi o l uşaca kt ı r. B u ze h r i n kro n i k H ü rrem Sultan Tü rbesi ' n i n p la n ı etkisi nde ise kişide kas-si n i r dokusu bozu k l u kları görü l ü r. Ze h i rl e n e n kişide kas g üçsüz l ü ğ ü ve kas a ğ r ı l a r ı o l a bi l i r. i l e rleye n za m a n d i l i m i n de ise ka l p yetmezl i ğ i ve sol u n u m kasl a rı n ı n işlevi n i ta m o l a ra k ye rine get i re m e mesi ne bağ l ı o l a ra k sol u n u m g ü çl ü ğ ü ol uşu r. Zeh ri n deva m l ı ku l l a n ı m ı son rası n d a k i ş i d e böbrek, ka raciğer g i b i hayati o rga n l a r i f l a s eder v e o rg a n yetm ez l i kleri i l e ölüm gerçekleşir. So n u ç o l a ra k bu za m bağ ı n ya p ra ğ ı veya sağ a n ı yiye­ ceklere ka rıştı rı l ı p ve ri len kişi lerde kro n i k ze h i rl e n m e g ö r ü l ecek ve kişi kas a ğ rısı ve kas g ü çsüzl ü ğ ü nden ya kınacakt ı r. Anca k bu kişi lerde b u l a nt ı , kusma ve ish a l de görülebi l i r, fa kat kişi gene l l i kle bu b u l g u l a r ı gıda ze h i rlen mesi ne veya başka nede n lere bağ layaca ğ ı n d a n , kas ağ rısı ve g ü çsüzl ü ğ ü i l e i l işkisi n i k u ra m ayaca k ve bu şi kayetleri önemsemeyece kti r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 3 9



olarak Zeydi olan dağlı Yemenliler başlarındaki imarnlara sonsuz

bir teslimiyet ile bağlanırlardı. Hem dini hem de resmi lider olan bu imamlar, eğer Osmanlı ile çatışmaya karar verirse halk da arka­ larından giderdi. Osmanlı'nın Yemen tarihinde bu şekilde prob­

lem çıkarmış imamlar olagelmiştir. Ancak bu başkaldırılar, zaman

zaman Osmanlı ordularını zora soksa da dört yüz yıla yayılan Osmanlı hakimiyeti döneminde öyle kitlesel ölümler ya da bü­

yük savaşlar gibi neticeler doğurmamıştı. Peki Yemen içerisinde,

büyük sayıda asker ölümlerine sebep verecek uzun süreli müca­

deleler meydana gelmediyse bu topraklarda bu kadar asker hangi

sebeplerden heba olmuştu?

Yemen , Arabistan Yarımadası'nın güneyinde bir konuma sa­

hiptir. Aynı coğrafyada biraz kuzeyde Mekke ve Medine şehirleri

bulunmaktadır. Her sene binlerce kişi hacı olmak için buralara gitmekte ve hemen tamamı hiçbir problem yaşamadan geriye

dönmektedir. Aynı yarımadanın kuzeyindeki yerleşim merkezle­

rine gidenlerin başına bir şey gelmezken biraz güneyine gidenler nasıl bir problem ile karşılaşmaktadırlar?

Aslında bu soruların cevabını öğrenmenin en güzel yolu bizzat

bu coğrafyalara gidip kendi gözlerimiz ile görmekten geçmekte­

dir. Her sene binlerce insanın yolculuk yaptığı Mekke ve Medine

şehirleri son derece rahat bir coğrafyada bulunmaktadırlar. Tabii ki buralar, sıcak bir iklime sahip ortamlardır. Mekke, Medine'ye göre daha dağlıktır. Fakat bu dağlar ancak ülkemizde gördüğü­

müz tepeler kadar vardır. Mekke şehri, Kızıldeniz kıyısında bulu­

nan Cidde'ye çok yakındır. Ulaşım bir hayli kolaydır. Medine ise tam bir sayfiye yeridir. Her ne kadar kurak bir iklimi olsa da de­

ğişken değil ılımlı ve uyumlu bir iklim yapısına sahiptir. Yemen'e

baktığımızda bu cümleleri kurmak o kadar kolay olmayacaktır.

Dünyanın bu en eski yerleşim yeri olan bölge, aynen insanları

gibi bir hayli sert ve haşin bir iklime ve coğrafi yapıya sahiptir.

Dağlı Yemenliler tabiat şartlarının da etkisi ile bir hayli sert ve

kolay kolay emir altına girmeyen ilginç bir kişiliğe sahiptir. Ta­

rih boyunca itaat ettikleri ancak birkaç sistem olmuştur. İslam'ın

yayılma sürecinde buraya gelen Muaz bin Cebel ve Hz. Ali gibi Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 1 4 1


Yem e n ' d e evl e r d a ğ l a r ı n te pelerine i n şa ed i l i r

zatların tanıştırdığı islam Medeniyeti ile Osmanlı Devleti burada en çok uyum içinde yaşayabilen güçler olmuştur.

Yemen'in coğrafi durumunu merak ediyorsanız yazının başın­ da hatırlattığım Yemen türküsüne bir kez daha dikkat etmenizi rica edeceğim: Burası Huş tur Yolu Yokuştur Giden Gelmiyor Acep Ne Iş tir

Yıllar önce rahmetli Barış Manço'nun televizyon programı çe­ kimleri için gittiği Yemen'de Şehare Dağları eteklerinde durup, o

devasa dağ silsilelerini göstererek sarf ettiği: "İşte Huş Bölgesi ve işte türkülerimize konu olan o devasa dağlar. " sözleripi hiç unut­

muyorum.

Gerçekten de Yemen'in dağlarını gören kişiler, ülkemizdeki dağların onların yanında tepe ya da yüksek düzlük gibi kaldığını

1 42 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


Çöl Yem e n l i l e ri n i n yaşa d ı ğ ı Ariş d e n i l e n sa p k u l ü be l e r

göreceklerdir. Yemenliler genelde 3000 m. rakımdan başlayarak çok daha yüksek yalçın dağların başlarında yaşarlar. Uçurumla­ rın tepelerine tüneyen bu insanlar yine bu uçurumların tepele­ rine diktikleri kesme taştan kule gibi göklere yükselen evlerde otururlar. Yemen coğrafyasında sadece sarp dağlar yoktur. Hemen kıyı şeridinde kilometrelerce uzanan sahiller ile uçsuz bucaksız çöl bölgeleri de bulunmaktadır. Aslında Yemen coğrafyasında Osmanlı askerleri için ölümcül olan şey bu farklı yeryüzü şekilleri ve iklim değildir; ani iklim değişikliklerine maruz kalmaktır. Yemenliler kendi yaşam alan­ larında devamlı ikamet ediyor ve bu şartlara alışıyorlardı. Mesela sıcaklığın gündüz 50-60 dereceyi bulduğu çöllerde saptan ma­ mul "Ariş" denilen kulübelerde kalan çöl Yemenlileri, bu iklime alışıktılar. Deniz kıyılarında yaşayan ve balıkçılık ile uğraşan deniz Ye­ menlileri ise, bölgenin rutubetli havasından o kadar etkilenmiyor­ lardı. Dağların zirvelerindeki sert rüzgarlar da, buralara ev kurup Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 1 43


uçurumların başında yaşayan dağ Yemenlileri için bir problem teşkil etmiyordu. Ancak bu durum Osmanlı askerleri için geçerli değildi. Çünkü onlar hem sadece belli bir bölgede yerleşik ya­ şamıyorlar, hem de Yemen'e ilk gelişlerinde uzun bir yolculukta farklı coğrafyalar ve iklim şartlarına maruz kalmış oluyorlardı. Şimdi gelin sizinle birlikte Anadolu'dan Yemen'e gitmekte olan bir Osmanlı askerine eşlik edelim ve onunla birlikte gidilen gü­ zergahları tek tek yakından inceleyelim. Yemen'e asker götürecek gemiler liman liman dolaşırdı. Trab­ zon'dan İstanbul'a, İzmir'den İskenderun'a kadar her bir limanda yüzlerce asker gemilere yüklenirdi. Öncelikle Akdeniz'de seyre­ derdi gemiler. Mısır topraklarına gelindiğinde o günlerde Süveyş Kanalı olmadığı için bugün kanalın bulunduğu mesafe develer­ le ya da yayan kat edilmeye çalışılırdı. Ardından tekrar gemilere

Aden civa r ı n d a yaşaya n ve ba l ı kçı l ı kla u ğ raşa n d e n iz Yem e n l i leri


Osm a n l ı askerleri n i n Yem e n ' e aya k bastı k l a r ı H u d eyde Li m a n ı

bindirilen askerler b u kez Kızıldeniz'de seyretmeye başlardı. Cid­ de Limanı geçilir ve daha güneyde Yemen'e asker sevkiyatmda

kullanılan Hudeyde'ye kadar gelinirdi. Hudeyde Limanı Osmanlı askerlerinin Yemen'e ayak hastıklan ilk toprak parçası olurdu.


Burada beklerneye alınan askerler, sevkiyat zamanına kadar bazen bir hafta bazen bir ay çadırlarda kalırlardı. Kızıldeniz kıyı­ sındaki bu bölge aşırı rutubete sahip enteresan bir iklime sahipti . Öyle ki, akşam yatarken üzerinize örttüğünüz çarşaf ya da yorgan sabah kalktığınızda sırılsıklam ıslanmış bir halde olurdu. Hudey­ de Limanı'nın demirleri bile bu rutubetten etkilenir hızlı çürüme­ ye maruz kalarak kısa sürece deforme olurdu. Burada bir süre kalan Osmanlı askerleri akabinde yaya ola­ rak Tehame Çölü'ne açılırlardı. Devasa büyüklükteki bu uçsuz bucaksız kum deryasında, gündüz sıcağında ilerlemek mümkün değildi. Yolculuk gece yapılır gündüz ise çadırlarda, güzergah üzerindeki karakollarda istirahat edilirdi. Zaten çöl boyunca iki adet karakol bölgesi bulunuyordu: Bacil ve Hacile. Hudeyde'den yola çıkan asker gruplarının ilk hedefi Bacil olurdu. Buraya varmak bir hayli meşakkatli bir çöl yolculuğu gerektir­ mekteydi. Bacil'de konaklanır ve yakıcı çöl sıcağından tentelerin altında korunmaya çalışılarak istirahat edilir ve gece başlayacak

olan ikinci çöl yürüyüşü için hazırlanılırdı. ilerleyen günlerde Hacile'ye ulaşılırdı. Buraya gelen askerler büyük bir mutluluk


Sa rp Yemen d a ğ l a r ı

duyarlardı. Çünkü ızdırap veren ve kat edilmesi bir hayli zor olan çöl deryası sona ermekteydi. Şimdi önlerinde dağlık ve yemyeşil bir coğrafya vardı. Halbuki bu inşirah veren manzaranın onlara ölüm getireceğini o an kaç tanesi tahmin edebilirdi ki ! Hacile sonrasında, çölün bitiminde önlerine devasa boyut­ larda sarp dağlar çıkardı askerlerin. Bu amansız dağları aşmanın yegane yolu kayalıklar arasındaki parikalardan ve uçurumların kenarlarından dikkatlice yürümekten geçerdi. Tırmandıkça tır­ manırlardı. Durmadan yükselirler, yürürler, bir tepeden öbürüne geçerler­ di ama yol bir türlü bitmezdi. Günlerce süren ve Menaha karako­ luna kadar devam eden bu yol, Hudeyde ve Tehame bölgelerine

Teh a m e Çöl ü



göre çok daha çetin hava şartlarını beraberinde getirirdi. Yüksel­ dikçe hava sertleşir, rüzgar artar, üzerlerindeki yüklerle tırmanır­ ken meydana gelen terleme, ani vücut soğumaları, yorgunluk, bitkinlik derken askerde dökülmeler başlardı. Bu ani rahatsızlık belirtileri birçok askerde kendisini gösterirdi ve sanki büyük bir düşman birliği ile savaşmışlarcasına ciddi kayıplara sebep olur­ du. Hacile-Menaha yolu sarp dağlar aşılarak geçilen ve dünyada eşine az rastlanır güzergahlardan biri idi. l 9 80'lerde Çin Devleti Yemeniilere yardım için bu güzergaha bir yol yaptırmaya karar vermişti. Uzun uğraşlar neticesinde yol bitirilmiştir ancak onlarca Çinli yol işçisi bu meşakkatli inşaat sırasında vefat etmiştir. Bugün başkent San'a'da Çinli yol işçileri adına bir anıt mezarlık bulun­ makta, yol yapımında ölen Çinli işçiler burada yatmaktadır. Modern zamanların yol işçileri bile bu coğrafyadan bu kadar etkileniyorsa Osmanlı askerlerinin yüzyıllar boyunca bu güzer­ gahta yaşadıklarını varın siz hesap edin. Eski dönemlere ait Os­ manlı subaylarının Yemen hatıratlarında bu güzergah anlatılırken yol üzerindeki iki büyük Türk şehitliğinden bahsedilir. Menaha civarındaki bu düzlüklerde yüzlerce askerimizin medfun bulun­ duğu anlatılır.

Soru : Ye m e n 'e g i d e n Osm a n l ı aske r l e r i çoğ u n l u kl a ta b i a t şa rtl a r ı n ­

d a n vefa t etm işl e r. O ta r i h l e r d e aske r l e r g e m i l e r l e A n a d o l u 'd a n K ı z ı l d e ­ n iz' i n H u d eyde Li m a n ı ' n a g e l iyorl a r d ı . B u ra d a so n d e rece rutu betl i b i r o rta m d a

g ü n l e rce

ka l ıyo r l a r d ı .

So n ra d e h şet b i r çöl yolcu l u ğ u başl ıyord u . G e ce y ü r ü y ü p g ü n d üz d i n l e n iyo r l a rd ı . S o n ra d a ğ y o l c u ­ l u ğ u başl ıyo rd u . 3 000 m . ra k ı m l ı sa rp d a ğ v e soğ u k h ava i l e b i r­ l i kte sa p ı r sa p ı r d ö kü l ü p yol ke­ n a rl a r ı n d a ö l ü yo r l a rd ı . B u sa ğ l ı kl ı H u deyd e ' n i n rutubeti nden etki l e n m iş pencere parma k l ı k l a r ı


i n sa n l a r ı n b u g ü ze rg a h t a , b u şe ki l ­ d e b ü n ye l e ri n i zayıfl a t ı p ö l d ü re n sebe p l e r n e l e r d i r ? Ceva p : R ut u betl i o rta m d a h a ­

va d a b u l u n a n s u m o l e k ü l ü m i kta rı faz l a d ı r. B u d u ru m d a i n sa n ı n d ışa ­ rıya ve r m esi g e re ke n suyu h a vaya bu h a rl aştı ra ra k a kta r m ası zorlaşı r.

B i r d a m a r i ç i n d e k ı r m ızı re n k l i a lyuva rl a r ı n a rasında v ü c u t savu n m a siste m i h ü crel eri Ç ü n kü m a d d e l e r k u r a l g e re ğ i faz o l a n beyaz re n k l i a kyuva r l a r görü l m e kte la o l d u k l a r ı ye r l e r d e n az o l d u k l a rı

ye re d o ğ r u g i d e r l e r. N e m l i o rta m ­ d a v ü c u tta n a t ı l m ası g e re k e n te ri n (su y u n ) h a vaya ka r ı ş m a s ı , h ava d a ç o k s u m o l e k ü l ü o l d u ğ u i ç i n , z o r l a ş a ca ğ ı n d a n ter v ü c u t üzeri n d e ka l a ca k v e ı sl a k l ı k o l u şt u raca ktı r. S o n rası n d a ise, s u h a vaya g ö re kat be kat d a h a i l etken o l d u ğ u n d a n v ü cu d u m uz üzeri n d e ki b u t e r sayesi n d e v ü c u t ısısı h ız l a h a va ya ver i lecekti r. Bu d a v ü cu d u n sağ u ması n a ve h a tta ü ş ü m eye ze m i n h a z ı rl ayaca ktı r. B i l d i ğ i n iz g i b i çocu k l a r sı k sı k te r i e d i ğ i n d e "a m a n h a sta o l u r l a r" d iye d üşü n ü p h e m e n üstl e ri n i d e ğ işti riyo r u z ter ü z e r l e r i n ­ d e k u r u m a s ı n d iye.

Alveol keseleri

1 50 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Ayr ı ca gece y ü r ü y ü p g ü n d ü z u y u m a k i nsa n v ü c u d u n u n a l ıştı ğ ı ça l ış­ ma d ü ze n i n e te rs b i r d u r u m d u r. Bu d u r u m yorg u n l u ğ u a rttı ra ca ktı r. Yor­ g u n l u k ise b a ğ ı şı kl ı k (sav u n m a ) siste m i n i zay ı fl a t ı r. B u n u n ü z e r i n e başl a ­ ya n b i r d a ğ y o l c u l u ğ u i s e ö l ü m e d a vetiye ç ı ka r m a kta d ı r. Çü n kü y ü kse ğ e ç ı k ı l d ı kça h ava soğ u m a kta d ı r. Üşüyü n ce h asta l ı ğ a ya ka l a n m a i h ti m a l i n i n d a h a faz l a o l d u ğ u n u h e p i m iz b i l i riz. B u n u n ö n e m l i b i r n e d e n i soğ u ğ u n b a ğ ı şı k l ı k siste m i n i zayıfl a t m a sı d ı r. D e n i z seviyesi n d e + 1 5 d e rece b i r sıca k l ı k o l d u ğ u n d a 3000 m . y ü kse k­ l i kte sıca k l ı k -4,5 d e receye d ü şece kti r (Ta b l o 1 ) . Ye m e n 'd e Osm a n l ı as­ ke r l e r i n i n yo r u c u ç ö l y o l c u l u ğ u n d a n , dağ y o l c u l u ğ u n a g e ç i şl e r i n d e ki bu h ava d e ğ işi m i b a ğ ı şı k l ı k siste m l e ri n i o l u m s u z etki l e m iş o l m a l ı d ı r. D e n i z seviyesi n d e n y u ka rı d o ğ r u ç ı kı l d ı kça h a va d a ki o ksij e n o ra n ı d a a za l m a kta d ı r (Ta b l o 1 ). Yerçe ki m i b i z i ç e kti ğ i g i bi g a z m o l e kü l l e ri n i d e yere çe ker, böylece o ksij e n g a z ı d a y u ka rı l a ra ç ı ktı kça a za l ı r. D e n i z seviyesi n d e k i b i r i n sa n ı n a kc i ğ e r i e ri n d e ki h a va kese l e ri n d e ( B u h ava ke­ se l e r i n e a lveo l a d ı ve r i l i r) o ksij e n gazı bası n c ı 1 04 m m H g 'd ı r (Ta b l o 1 ) . Y ü kse ğ e ç ı kı l d ı kça h a va d a ki t ü m g a zl a r ı n m i kt a r ı a za l d ı ğ ı g i b i o ksij e n i n d e m i kta rı a za l ı r v e i n sa n l a r h avası zl ı kta n etki l e n m eye başl a r l a r. D e n i z seviyesi n d e a lveo l l e rd e 1 04 m m H g o l a n o ksij e n d e ğ e r i 3000 m . y ü kse k­ l i kte 6 7 m m H g 'ye d ü şece kti r. Üste l i k yorg u n v ü c u tl a r ı n d a h a faz l a e n e rj i ü reteb i l m e k v e vü c u d u te k ra r z i n d e h a l e g et i re b i l m e k i ç i n d a h a ç o k o k ­ sij e n e i h tiya c ı va rd ı r. i nsa n b ö y l e b i r d u ru m d a i ke n b i r d e o ksij e nsizl i kl e ka rş ı l a ş ı rsa hayatı te h l i keye g i rece kti r. D a ğ a i l k ç ı kı l d ı ğ ı n d a i n sa n v ü c u d u h a va d a ki o ksij e n e ksi k l i ğ i n e ka rşı ­ l ı k ve r m eye başla r. Ö n ce l i kl e n o r m a l d e n d a h a d e r i n n efes a l ı n ı r. Ka l p a t ı ş h ız ı ya n i n a bzı m ız h ız l a n ı r, ça r p ı n t ı o l u r. Çü n kü a z o l a n o ksij e n i b ü t ü n v ü c u d a h ız l a kaza n d ı r m a k i ç i n ka l p d a h a ç o k ça l ı şm a l ı d ı r. B u n l a ra e k o l a ra k y ü kse k l e rd e h a va n ı n n e m o ra n ı a za l ı r, ç ü n kü h a va d a h a k u r u d u r. K u r u h ava sebebiyle a kc i ğ e r l e r d e n sıvı kaybı d a a rta r. B u d a i n sa n ı n s u i h tiya c ı n ı a rt ı r ı r. B ü t ü n b u n l a ra e k o l a ra k d a ğ a ç ı ka n l a rı b e k l eyen b i r te h l i ke d a h a va r­ d ı r : Dağ h a sta l ı ğ ı . 2 500-3000 m. ve üzeri n e ç ı kı l d ı ğ ı n d a i l k g ü n i ç i n d e b u h asta l ı k g e l işi r, 4 - 8 g ü n a rası n d a sü rer. Y ü kse k i rt i fa d a o ksij e n a za l m a s ı so n u c u n d a , ka n d a m a rl a r ı o ksij e n i h aya ti o rg a n i a ra d a h a ko l a y i l e t m e k Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 1 5 1


i ç i n g e n i ş l e r. Böylece d a m a rl a ra b o l ka n g e l i r, b u d a d a m a r i ç i n d e ki sıvı bası n c ı n ı a rttı ra ra k ka n ı n sıvı k ı sm ı n ı n beyn i n i ç i n e s ı z m ası n a n e d e n o l u r. B u n u n so n uc u n d a k i ş i d e baş a ğ rısı, u y k u su z l u k, se rse m l i k, b u l a n t ı , n efes d a r l ı ğ ı , i şta h a za l m ası, k i l o kayb ı , b u la n t ı , k u s m a g ö r ü l ü r. E ğ e r kişi h e m e n d e n iz seviyes i n e i n d i r i l m ezse h e m b ey i n h e m d e a kc i ğ e rd e sıvı to p l a n ­ m aya başla r, h ız l ı n e fes a l ma b a ş l a r, n e fes d a r l ı ğ ı g e l işi r, ka l p ça r p ı ntısı o l u ş u r, b i l i n ç kaybo l m aya başl a r, bey i n işlev l e r i bozu l u r. Da h a i l e r i evrede ise kişi k o m aya g i re r ve ö l ü m g e l işi r. Kişi l e rd e y u ka ­ r ı d a sayı l a n şi kayet l e r o l u şm aya b a şl a d ı ise b u l u n d u ğ u y ü kse kl i kte n d a h a a şa ğ ı l a ra i n d i ri l m e l i , g e re k i rse o ksij e n v e i l a ç tedavisi n e b a ş l a n m a l ı d ı r. B üy ü k i h ti m a l le Ye m e n ' d e d a ğ a t ı rm a n a n a s ke r l e r d e d a ğ h a sta l ı ğ ı n a ya ­ ka l a n d ı l a r, fa kat d a h a a şa ğ ı i rt i fa l a ra i n i p d üze l m eyi b e k l e m e d e n yo l c u ­ l u kl a rı n ı s ü rd ü rd ü l e r v e ö l ü m o n l a r i ç i n kaçı n ı l m az o l d u .


Yükselti (m) o

Alveo l l erdeki oksij e n m i ktarı (mm Hg) 1 04

3000

67

6000

40

Yükselti (m) o 3000

s ı ca k l ı k (c) 15 -4. 5

Ta blo 1 . Yü ksekl i kle h ava sıca k l ı ğ ı v e a kciğeri n hava kese leri nde oksijen m i ktarı değ i ş i m i


ir toplum düşünün, suyla pek işle­

ri olmasın . Yaşadıklan şehirlerin içinde akan bir tek çeşmeleri bu­

lunmasın. Ne evlerinde ne de so­

kaklarında akan sudan, ağzını bir oluğa daya­

yarak su içmiş ne bir genci ne de bir yaşlısı


Ka hve ka b u ğ u sata n Yem e n l i

yaşamamış olsun. Böyle bir coğrafya var mı? diye sorarsanız size

Yemen'den bahsetmemiz gerekecek.

Osmanlı'nın yüzyıllarca

Mekke ve Medine'nin kapısı diye tuttuğu ilginç ülke, Yemen.

Yemen denilince aklımıza gelen ilk şeylerden biri hiç şüphe­

siz kahve olacaktır. Halkımız arasında meşhurdur, "Kahve Ye­ men'den gelir" denir ve oralardan getirilen kahve, zamanında pek


makbuldür. Peki su içmeyen bu toplum sıvı ihtiyaçlarını ne ile

gidermektedirler. Aklınıza gelen ilk cümle "herhalde kahve içerek değil" sanki!

Yemenliler, zamanında dünyanın en büyük kahve üreticisi idi­

ler. Kahve bitkisi Yemen'de bulunmuş ve kahve Yemen'de içil­ ıneye başlanmıştı. Ama Yemenliler kahveyi bizim gibi içmezler­ di. Onlarda, bizde olduğu gibi kahvenin çekirdeğini kavurmak,

öğütrnek ve demiemek geleneği yoktur. Yemenliler kahvenin ka­

buğunu çekirdeğinden ayırır ve en kıymetli yeri olan çekirdeğini satarlardı. Kabuğunu da kaynatarak içerlerdi. Kışır adını verdik­

leri bu içecek çaya benzemekte olup bugün hala Yemen'de yaygın olarak tüketilmektedir.

Suyun zor bulunduğu bu coğrafyada genellikle biriktirme su

kullanılırdı. Şehrin ya da yaşam alanlarının bir yerinde muhak­

kak yağmur suyu biriktirme havuzları bulunur, burada biriken su

hem ev ihtiyaçları için hem de içmek için değerlendirilir. Aylarca durgun vaziyette açık bir şekilde havuzlarda bekleyen bu sular

yosunlaşır, içinde böcekler kurbağalar yuvalanır ama Yemenliler

bu suları kullanmaktan çekinmezler. Ama hiçbir zaman bu suyu bizim tükettiğimiz gibi doğrudan içmezler. Su ile kahve kabuğu­

nu kaynatır ve sürekli bunu içerler. Böylece hem su ihtiyaçlarını gidermiş olurlar, hem kahve kabuğunu kaynatırken suyun içinde­

ki mikroplan öldürürler, hem de çok sevdikleri bir tattan sürekli istifade ederler.

Yemen'e giden. Osmanlı askerinin ölüm sebeplerini bir önce­ ki bölümde anlatmıştık Ani iklim değişikliklerine maruz kalma ve havuzlarda beklemiş mikroplu suları kullanma vb. nedenlerle askerlerin bünyeleri zayıflıyor ve yollarda sapır sapır dökülüyor­

lardı. Bir Yemenliye bir şey olmazken Osmanlı askerlerinin zayiat

vermesinin sebepleri bunlardır.

1 5 6 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya te k i n


Soru: Ye me n l i l e r normalde h i ç su içmezler. Ka hve n i n ka bu­ ğ u n u kaynatıp içerler d iyorsu n uz. Bu şe ki lde vücut, hayativeti n i deva m etti rebi l i r m i ? Ceva p : i nsa n vücud u n u n Ofo60' ı suda n oluşur. i nsa n susuzluğa uzu n sü re daya n a maz. H ü cre leri m iz yaşaya b i l m e k için gerekli besi n maddeleri ve oksijeni h ü c releri n a rası ndaki sıvıdan a l ı r ve Kaynatı l a ra k e l d e ed i l e n ke n d isinde ol uşa n a rtı k maddeleri de bu sıvıya veri r. Dola­ içecek kışı r, ka hve şım siste m i m i z yol uyla taşı n a n ka n , oksijen ve besin madde- ka b u ğ u n d a n i m a l ed i l iyor . leri n i h ü crelerin çevresi ne taşı r, h ü creden atı l m ış maddeleri de damarlar çekerek sağ ka i be taşı rlar. Bu d üze n, so ru nsuz sü rd ü kçe i nsa n vü­ cudu i htiyaçl a rı n ı ka rşı laya b i l m e kte ve hayat da deva m etme kted i r. Altta ki ta bloda, b i r insa n ı n norma l şa rtl a rda bir g ü nde a l ması gereken ve ç ı ka rması gereken sıvı m i kta rı görü l m e kted i r. Al ı n a n sıvı n ı n 2 1 00 m l 'si" içilen sıvıd ı r. B u rada içilen sıvı olara k kasted i l e n şey sadece içti ğ i m iz su olara k al­ g ı la n m a m a l ı d ı r. Bu, çay, ka hve, meyve suyu g i b i tüm sıvı ları ya da yed i ğ i m iz besi n i e r i n içinde ye r a l a n suyu da kapsa m a kta d ı r. 200 m l kada r su da vücud u­ m uzda ki ki myasa l olayl a r sı rası nda ol uşmakta d ı r. Bir başka deyişle, vücud u m uz g ü nde 200 ml su ü reti r. Böylece to plamda vücud u m uza 2300 m l su kaza nd ı ­ rı l m ış o l u r. Deri mizden buha rlaşa n suyla, nefes a l ı p ve ri rken ağzım ızd a n ç ı ­ ka n suyla (soğ u k hava la rda ağzı m ızd a n çı kışı n ı gözleyebil iyo ruz), te rle meyle, d ışkıyla ve en çok i d rarla atı l a n sularla vücud u m uzd a n su çı kışı o l u r. Hava sı­ ca kl ı ğ ı n ı n a rtması ya da kişi n i n egzersiz ya pa ra k te rle su kayb ı n ı a rtı rması g i b i bi rçok koşu lda, vücud u n i htiyaç d uyaca ğ ı su m i kta rı da a rtaca ktı r. G ü n l ü k Aldığ ı m ız Sıvı içilen SIVI Meta bol izma sonucu oluşa n sıvı Topl a m a l d ı ğ ı m ız sıvı Vücutta n Attı ğ ı m ız Sıvı H i ssetmeden deri den atı l a n sıvı H i ssetmeden a kciğerden atı l a n sıvı Terle atı l a n sıvı D ı şkı ile atı l a n sıvı i drar ile atı l a n sıvı Top l a m ç ı kard ı ğ ı m ı z sıvı

2 1 00 200 2 3 00

3 50 3 50 1 00 1 00 1 400 2 3 00

ml ml ml ml ml ml ml ml ml

Ta blo 2 . Bir g ü nde bir i n sa n ı n a l d ı ğ ı ve kaybettiği sıvı m i ktarı m l olara k gösteri l m i ştir. •

m l ( m i l i l itre) : Litre n i n bi nde biridir.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 5 7


on derece ilginç yeryüzü şekilleri­ ne sahip Yemen'de, başkent Sana ve ci van dağlık bir bölgedir. Dağlar

devasa boyutlarda olup bunların

aşılması bir hayli meşakkatlidir. Yemenliler yüzyıllar boyunca bu sarp dağların zirvelerini kendilerine mesken edinmiş,

uçurumların

başlarına inşa ettikleri yeryüzünün bu ilk taş apartınanlarında ömür sürmüşlerdir. Coğraf­

yası kadar yaşantısı da zordur bu bölgelerin .


S u l a ' d a b üy ü k şe h i r h a vuzu

B ir kere e kile bi lecek toprak arazi bul mak son derece zordur. Ye­ menliler, dağların üzerinde oluşturdukları küçücük düzlüklerde­

ki avuç kadar topr aklara bir şeyler dikip yetiştirmeye çalışırlar.

Su deseniz yo k denecek kadar azdır. Yaşam alanları yalçın dağların zirvesi olunca, burada su bulmak da ayrı bir eziyettir. Kazdığınız yerden su çıkmaz . Ne kuyu , ne artezye n , ne de kay­ nak bu coğrafyada kar etmez. Bu rakımda ve bu yükseklikte ne çağlayanlar, ne akarsular vardır, ne de küçücük dereler. Suyu elde edebilecekl eri tek kaynak yağmurd ur. Yılın belli zamanların da

yoğun olarak yağış alan bu iklimde , yağmur suyunu biriktirerek


kullanmaktan başka çareleri yoktur. Yüzyıllar evvel bu sıkıntıları gören Yemenliler çareyi dev havuzlar inşa etmekte bulmuşlardır. Yemen'in hemen her köyünde bu su biriktirme havuzlarından birkaç tane bulunmaktadır. Havuzlar, genellikle kayalara oyu­ larak yapılmakta, çok daha büyük olması planiamyorsa toprak büyük ölçeklerde kazılarak içerisi sıvanarak hazırlanmaktadır. Havuz dediysem bunları bizim ülkemizde tarlalarımızda bulunan havuzlada karıştırmamak lazım. Burada olimpik bir yüzme ha­

vuzundan biraz daha büyük ve çok daha derin olan su haznele­

rinden bahsediyoruz. Bu havuzlar o kadar devasa boyutlardadır ki, yakınına gittiğinizde içinden su alabilmeniz için bir merdiven yardımı ile suya yaklaşınanız gerekmektedir. Yağmurların yağdığı dönemlerde buralar ağzına kadar su ile dolmakta sonraları yağ­ mursuz geçen uzun aylarda insanlar taşıma ile buradan evleri­

ne su götürmektedirler. Gün içerisinde birçok Yemenli kadının ellerinde kovalada buraya geldiklerini, havuzdan doldurdukları sulan başları üzerinde evlerine taşımaya çalıştıklarını görürsünüz.


Bu biriktirme su havuzlannda manzara her zaman iç açıcı de­

ğildir. Bekleyen su, hele güneş altında dura dura yosunlaşmakta­

dır. Bir süre sonra yemyeşil, içinde yosunların yüzdüğü, kurbağa

vb. nice canlının yaşamaya başladığı bir ortama dönüşebilir. Köy merkezlerinde büyük havuzlar inşa edildiği gibi, bizim ülkemiz­

de yol kenarlannda bulunan çeşmeler gibi Yemen'de de yoldan geçenlerin istifadesi için küçük yol kenan havuzcuklan imal edil­ miştir. Daha çok kayalara oyulan bu minik ha­

vuzlar, yine yağmur ile dolar ve gelip geçenlerin istifadesine sunulur.

Anadolu'dan Yemen'e sevk edilen Osmanlı

askerleri Hudeyde, Hacil, Bacile ve Menaha gü­

zergahında; yaklaşık birkaç hafta süren dağlara tırmanma sırasında susuzluklarını genelde bu ha­ vuzlardan giderirlerdi.


Soru: Osma n l ı askerleri n i n Ye men yo l ları nda cid d i zayiat verd i ğ i n i b i l iyo­ ruz. Bu ö l ü m lerde, taşta n havuzlarda b i ri kmiş ve uzu n sü re beklemiş yağ m u r su l a r ı n d a n içme n i n etkisi söz ko n usu m uyd u? Ceva p: Doğadaki sular, ye rüstü su l a r ı , ye ra ltı su ları ve atmosferde b u h a r ola ra k b u l u na n su ola ra k g ru p lanabi l i r. Asl ında b u n l a r doğada ki s u d ö n g ü ­ sü n ü n evreleri d i r. G ü n eş enerj isiyle den iz, göl, ı rmak v e n e m l i to pra klardan buha rlaşa ra k atmosfe re yü kselen su, b u rada yoğ u n laşa ra k yağ m u r, ka r vb. şek­ l i nde ye ryüzüne d ü şer. Bu suyu n b i r kısm ı bitki ler ta rafı ndan ku l la n ı l ı r ve bitki so l u n u m u sonucu yeniden b u h a rlaşa ra k atmosfe re yü kse l i r. Bir kısmı ise top­ rağ ı n d e ri n l i klerine ka d a r g i d e r. Suyu n buha rlaşı p b u l utlar ol uştu rması na ve yağ ışlarla te kra r ye ryüzüne geri dön üşü ne su döng üsü denmekted i r. Bu döngü sü resi nce suyu n içeriği de değ işi r. B u h a rlaşa ra k içindeki maddelerden arınan su, ye ryüzüne d üşerken hava d a ki gaz, m i nera l g i bi maddeleri de içine a l ara k nite l i ğ i n i değ işti rmekted ir. Ya ğ ışla to prağa g e l e n s u , to pra k katma n l a r ı ndan süzü lerek en son u nda geçirgen ol maya n ta baka l a rda yera ltı su l a r ı n ı ol uştu rur; topra k yüzeyi ndeki su l a r ise ye rüstü su l a r ı na ka rışı r. l rmak, göl ve den izlerde b u l u na n ve ye rüstü suyu d iye a d l a n d ı r ı l a n su l a r gene l l ikle ki r l i d i r. Kuyu, kayna k ve a rtezye n su ları yera ltı su ları o l a ra k a d l a n d ı r ı l ı r. Bu s u l a r genelde te mizd i r, anca k b u l u n d u ğ u ye rin öze l l i ğ i n e göre m i nera l içeriği fazla olabi l i r ya da i nsa n­ ların çeşitl i atıkları [çöp, d ışkı vb.) i l e kirleti lebi l i r. içme suyu nda hasta l ı k ya pıcı m i kro p l a r ve vücuda za ra r l ı maddeler [ki m­ yasa l l a r, m i nera l fazl a l ı ğ ı vb.) b u l u n ma m a l ı d ı r. Bi ri kmiş ye rüstü su ları m i krop kaynağ ı d ı r. i nsa n ve hayva n l a r ı n atıkla r ı n ı n ye rüstü s u l a r ı na b u l aşmasıyla bu su l a rda hasta l ı k ya pıcı ba kte ri, virüs ve pa razit [asa l a k) ü rer. Suya ka rışan m i krop l a r az gel işmiş top l u m l a rda önem l i b i r ö l ü m nedenid i r. Ö l ü m nedenleri a rasında tifo, ko lera, d iza nteri vb. bağ ı rsa k enfeksiyo n u ya pan hasta l ı kl a r sa ­ yı labi l i r. Ye rüstü su ları n ı arıtmadan ku l la n m a k sa kınca l ı d ı r. S u l a r ı n a rıtı l ması çeşitl i yöntem lerle o l � r : Suya b u l a n ı kl ı k veren suda ki ası l ı maddelerin çökmesi içi n su, havuzla rda bekleti l i r. Suya bu çökmeyi ko laylaştı ncı maddeler de ekle­ nebi l i r. Sonra suyu n fi ltreden geçi ril mesiyle süzme işle m i ya p ı l ı r. Fi ltrelerin alt katı nda ça kıl taşla r ı üst katı nda ise kum b u l u n u r. Son rası nda suyu n oksijene doyması için havayla te ması sağ l a na ra k hava land ı rma işl e m i ya p ı l ı r. Bu işlemle suyu n kötü ko kusu ve ta d ı d üzelti l i r. Tü m bu işl e m l e r ba kterileri ta m olara k yok etmez. B u n u n üzerine b i r de d ezenfeksiyon işlemi uyg u la n ı r. �u işlemle suda b u l u n a n hasta l ı kl a ra sebebiyet veren bakteriler ve parazitler ortadan ka l d ı r ı l ı r. Deze nfekta n maddeler a rası nda en uyg u n olan maddelerden biri, klord u r. Bu olanakları n olmad ı ğ ı d u rumda suyu kaynata ra k da dezenfeksiyon sa ğ lanabi l i r. S u l a rda ki r l i k göste rgesi ola ra k kol i basi l i [E. co li) m i kta rı kontrol ed i l i r. 1 62 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n

-�-----


E.co l i ba kte risi

E. col i i nsa n ve hayva n l a r ı n bağ ı r­ sa klarında yaşaya n bir m i kroptu r. Bu­ n u n suda görül mesi d ışkı n ı n suya bu­ laştığı n ı gösterir. Bu d u ru m bir risktir, ç ü n kü hasta l ı kl ı bir kişi n i n d ışkısm ı n da bu suya ka rışabi ieceğ i ve sa l g ı n la­ ra yol açabi leceğ i a n l a m ı na gel mek­ ted i r. Bu yüzd en sağ l ı k k u r u l uşları d ü ze n l i o l a ra k h a l k ı n ku l l a n d ı ğ ı su ları ko ntrol etmekted i r.

Eğer doğal orta mda b u l u n a n bir ye rüstü suyu deze nfeksiyon işlemi ya p ı l ­ m a d a n y a da kayn atı l ma d a n içi l i rse, m i kro p l a r si n d i r i m sistemine yerleşi rler ve orada ü reyi p sind i r i m sistemi enfeksiyo n l a r ı na sebep o l u rl a r. Bu enfeksiyon l a ra tı pta gastroenterit denmekted i r. Gastroe nterit o l a n kişi lerde, ish a l , b u l a ntı, kus­ ma, ka r ı n ağ rısı , ateş, sıvı kayb ı n d a n dolayı idrar m i kta rında aza l ma ve ha lsizl i k g i b i bel i rtiler o l u r. Bu d u ru m da vücu d u n kaybettiğ i sıvı yerine kon ma l ı d ı r. Eğer m i krop vücut tarafı n d a n yok ed i l mezse veya ilaçla tedavi ed i lemezse d u ru m d a h a da a ğ ı rlaşı r; ish a l ve kusma ile arta n s u ve elektro l i t (sodyu m, potasyu m , ka lsiyu m vb.) kayb ı ö l ü me y o l açabi l i r, çü n kü h ücrelerin yaşa ması ve orga n l a r ı n normal işlevl eri n i sü rd ü rebil me­ leri için su ve elektrol itlerin yete rli m i kta rda bu l u n ması zoru n l u d u r. Osma n l ı askerleri m u h temelen suyu kay­ natmadan içti kleri için hasta ia n m ış o l ma l ı la r. Kaybed i­ len suyu n yerine temiz su kon u lama ması ve vücutta ki m i kro p l a n yok edecek bir tedavi yönte m i n i n olma ması yüzü nden maa lesef askerler hayatl a r ı n ı kaybetmişlerd i r.

a n su d o l d u r a n b i r Ye m e n l i ka d ı n


ultan Abdülaziz Han dönemi, as­

lında Osmanlı Devleti'nin yeni bir silkinme ve kendine gelme dönemi

olabilirdi. Babası Il. Mahmud'un

başlattığı ama devamını getiremeden vefat et­

tiği yenileşme hareketleri, Sultan Abdülmecid tarafından bir yere kadar getirilmiş ama mey­

velerini Abdülaziz Han döneminde vermişti. Ordu ve donanma­

daki

yenileştirme

aliyetleri;

mimari alanda

tıp,

vb.

birçok

gerçekleş­

tirilmeye çalışılan

atılımlar devletin çehresini değiştir­ meye

fa­

sanayi,

başlamıştı.

Ancak tüm bunlar

tek adamla yapı­

lacak işler değildi . S u l ta n Abd ü laziz H a n , Avrupa seya hati n d e ( 1 867)


Kaht-ı Rical (Adam Yokluğu),

kaliteli insan eksikliği padişahın

belini büküyordu. Avrupa'ya ilk

seyahati gerçekleştiren, Doğu

ve Batı sentezini hedefleyen bu ileri görüşlü insan, çevresinde

ayağına çelme takanlar, niha­

yetinde tahttan indirip canına

Eski M ıs ı r'da veba d a n evi a d ı n ı kaybeden fi rav u n v e eşi

kastedenler olmasaydı sanıyo­ rum devlete ikinci bir bahar ya­ şatabilecekti.

Bu dönemde birçok alanda

olduğu gibi karantina sistemle­

rinde de dünya standartlarının üzerinde çalışmalar gerçekleş­

tirilmiştir. Dünya tarihinde ilk kez bir ada tam teşekküllü ka­

rantina sistemleri ile donatılıyor

ve bir karantina adası haline

izm i r, U rla ve a d ayı göste ren h a rita

getiriliyordu.

Bu tarz bir karantina adası Amerika Kıtası'na yoğun göçün

başladığı 1 89 2 döneminde hayata geçirilmiş ancak l 940'larda Urla (Klazomen) Karantina Adası'nın seviyesine ulaşabilmişti.

Osmanlı'nın işlek limanları olan farklı coğrafyalarında da karan­

tina hizmeti veren birimleri bulunmaktaydı. İstanbul Kavaklar,

izm i r Lima n ı ( 1 883) Ta r i h T ı b b ı Ko n u ştu rd u 1 1 6 5


İskenderun, Beyrut, Şam vb. önemli merkezler bu anlamda ismi

zikredilebilecek örneklerdir.

Avrupa'da karantina tarihi denildiğinde bilinen en eski örnek

Hırvatistan'ın Dubrovnik bölgesinde bulunan kayalık bir bölge­

dir. Hasta olduğu tespit edilen bir kişi ya da kişiler buraya götü­

rülüp bırakılırdı. Toplumdan uzaklaştırılan bu kişi burada ya iyi­

leşip geri döner ya da ıssız bu kayalıklarda ölürdü. Bu son derece ilkel yöntemin aksine İslam dünyasında son derece ileri karantina sistemleri uygulanmaktaydı. Dünya tarihinin bilinen ilk karantina

tavsiyesi Hz. Muhammed'e (sav) aittir. O günlerde dünya insanlı­

ğını kasıp kavuran Taun (veba) hastalığına karşı 1 500 sene evvel sarf ettiği şu sözler şaşırtıcıdır: "Bir yerde taun çıktığını işitirseniz

oraya gitmeyiniz, bir yerde taun çıkar ve siz de orada bulunursa­ nız oradan dışan çıkmayınız. "

Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Romalılara karşı gerçekleş­

tirilen Ecnadin, Fehl ve Yermük harpleri esnasında Suriye top­ raklannda büyük bir taun hastalığı baş göstermiştir. Onbinlerce insanın canını verdiği bu salgından İslam orduları da nasibini alır.

O günlerde Roma ordularına karşı İslam ordularını yönetmekte

olan büyük sahabe ve kumandan Ebu

Ubeyde bin Cerrah'a Hz. Ömer'den mektup gelir. Hz. Ömer taun ko­

nusunda endişeli olduğunu, Ebu Ubeyde'nin bir an önce Medine'ye

gelmesini arzu ettiğini iletecek, Ebu

Ebu U beyd e b i n Cerra h Hazretleri Ca m i i

Ubeyde bin Cerrah ise H.z. Ömer'e

yazdığı mektupta, Peygamber Efen­

dimiz'in (sav) yukarıda zikrettiği­

miz hadisini hatırlatacak ve taunun kol gezdiği bir ortamdan çıkıp, has­

talığın görülmediği bir1 yere gelme­ nin doğru olmayacağını söyleyecek­

tir. Gerçekten de Ebu Ubeyde bin

/


Cerrah Hazretleri bir süre son­ ra bu hastalıktan vefat edecek­

tir. Aynı dönemde Şurahbil bin Hasene ile Muaz bin Cebel haz­

retleri gibi nice kıymetli sahabe de taundan vefat etmişlerdir. Yüzyıllar

boyunca

Avru­

pa'nın yakasım bırakmayan sal­

gın hastalıkların sebebi, onla­

rın hijyenden yoksun, temizlik kurallarını bilmeyen, yıkanma,

banyo, tuvalet vb. adaplardan bl-haber yaşamaları idi.

Bir

Ebu U beyde b i n Cerra h H azretleri ' n i n ka birieri

hastalık geldiğinde ise halk arasında panik başlar, erkek hanımın­

dan, anne çocuklarından kaçar hale gelirdi. Müslümanlarda ise

böyle bir durum vakar ile karşılanır, kadere teslimiyet çizgisinde hastalar tedavi edilmeye çalışılırdı. Avrupalıların bir salgın döne­

mindeki paniklemelerine ait tavırları, Osmanlı coğrafyasına gelen

ve aslında islam dünyasına pek de iyi gözle bakmayan yabancılar

tarafından da ifade edilmiştir.

1 835 yılında İzmir'e gelen Kontes Pauline Nostitz, buradaki

salgın karşısında gayrimüslimlerin durumlarını şu cümleler ile ifade ediyordu. "Salgın öyle bir korku salıyor ki, aile içindeki

bağları kopartabiliyor. Hastalığın görüldüğü her ev ve herkes terk

ediliyor. Kardeş kardeşi, eşler birbirini terk ediyor, hatta anneler çocuklarını bakıcıların ellerine bırakıyor. "

Ortaçağ Avrupa'sının karanlık yüzünü görmek için Modem Avrupa Şehirlerinin merkezindeki eski ortaçağ yerleşkelerini

adımlamanız yeterlidir aslında. Medeniyetten uzak, insana değer

vermeyen yaşantıların sergilendiği, son derece ilkel uygulamala­

rın hayata geçtiği mekanlar hala itina ile korunmaktadır. O günün

Ş u rahbil bin Hasene Hazretleri Ca m i i


Lon d ra'da 1 62 5 yılı veba sa l g ı n ı n ı a n latan çizim

bağnaz Hristiyanlarının bir takım garip adetleri de vardır. Son de­ rece çekindikleri ölüm ve salgın hastalıkları bir nevi kursamaya da çalışmışlar, şehirlerinde ölümü simgeleyen bu sembol, heykel

ve rnekanlara yer vermişlerdir. Mesela Fransa'nın Rouen Şehrin­ deki Aitre görülmeye değer bir ibret levhasıdır. Meydana gelen

salgın hastalıklardan ölenlerin kemiklerini dev bir bina mezarlığı

yapıp içinde saklamaya karar vermişler ve bu büyük avlulu bina­

lar topluluğunu inşa etmişlerdir. Avluyu çeviren kargir binaların

ahşap aksamları ölümü hatırlatan kurukafalar ve kemik parçaları ile süslüdür.

Salgında ölenleri toplu halde defnetme tarihte yaygın olarak

uygulanmıştır. Hatta ölü sayısının hat safhalara çıktığı dö­ nemlerde bununla başa çıkamayanlar şehre ait bazı yapıları toplu defin mekanları olarak da kullanmışlardır. Mesela İznik Roma Tiyatrosu bu amaçla kullanılan ender antik yapılardan biridir. . Binlerce hastalıklı ceset, tiyatronun ortasına yığılmış, üzerlerine toprak atılarak tekrar ikinCi M uaz b i n Cebel Hazretleri Ca m i i ve i ç i n d e ki ka birieri


Aitre ' n i n taş ve a hşa p kaba rtma l a r ı

bir sıra ceset

ve

yine toprak şeklinde

katman katman definler gerçekleştiril­

miştir. Geçtiğimiz yıllarda İznik Roma Tiyatrosunu ayağa kaldırma çalışma­

larında oturma bölümlerini kapatan toprağın kaldırılına çalışmaları başla­

tıldı. Toprak pasta dilimleri halinde

kesit kesit alındı . Her bir kesit alındı­

ğında arka planında katman katman ceset kemik kalıntıları ile ara toprak son derece net görülebiliyordu.

Fra nsa Rouan'da Aitre (mezar ev k ompleks i n i n av l u s u l

Ya p ı n ı n kuru kafa ve ke m i klerle d o n a t ı l m ı ş a hşa p kiriş ve kemerleri


ll. Mahmud döneminde bir

karantina

nezareti

kurulmuş,

aynı dönemde Mısır'da Kavalalı

Mehmet Ali Paşa'da karantina

adına çağını aşan bazı uygula­

malara imza atmıştı. 1 9 1 2 yılın­

izn i k R o m a Tiyatrosu ve o rtası n d a k i topra k da meydana gelen Balkan Savaşı, sonuçlan bir hayli acı manzara­ i l e ka rışık ceset ka l ı n t ı l a r ı -...,��

S'J���

lara sebep olmuştu. Şükrü Pa­

şa'nın Bulgar kuşatmasına karşı

Edirne'yi savunduğu beş buçuk

ay boyunca ağır kuşatma altın­

daki şehirde salgın hastalıklar

baş göstermişti. Bu hastahklar­

la mücadele esnasında bulaşıcı illete yakalanarak vefat eden üç

doktorumuz adına meslektaşlan

....:-ıırı•• tarafından yaptınlan çeşme bu­ .,_-..-..-....� .,; -

iznik Roma Tiyatrosu'ndan topra k kesiti ·-----

gün Edirne Eski Cami önündeki

parkta hala dimdik ayaktadır.

Çeşmenin bir tarafında, kuşat­ ma sırasında hangi hastalıktan

kaç kişinin vefat ettiğine dair

bir istatistik yer alırken diğer

���!!!�!!�: yüzünde ise madalyanlar içinde,

.......

Ed i r n e B a l k a n Savaşı Şehitl i ğ i

şehit düşen üç doktorumuzun

isimleri görülmektediF.

Konumuza dönecek olursak, 1 9 . yüzyılın ikinci yarısında dünyanın birçok yerinde baş gösteren

salgın hastalıklara karşı Osmanlı'nın da tedbir alması gerekiyordu.

İzmir Limanı, Osmanlı'nın Avrupa'ya açılan önemli bir kapısı idi. Bu amaçla burada Ege'ye bakan bir ada tam bir Kalantina Adası

haline getirilecektir.

1 70 1 Ta l h a U ğ u rl u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Soru: izm i r' i n U rla i lçesine ba ka n , kı­ yıya son derece ya k ı n bu adada nası l bir ka ra nti na sistem i k u r u l m uştu ? Ada üze­ rine h a n g i b i n a l a r i nşa ed i l m işti? Hasta ka b u l ü , m u aye ne, eşya ve vücut deze n ­ fe ksiyo n u nası l ya p ı l ıyord u ? Ceva p: Ka ra nti n a , b u l aşıcı hasta l ı kla r­ d a n ko ru n m a k içi n i nsa n veya hayva n la r ı n bel l i b i r yerde gözet i m a lt ı n d a tutu l ması a n l a m ı ndad ı r. Söz l ü kte "yolcu l a r ı n göze­ tim a lt ı n d a tutu l m a sü resi" d e m e k o l a n q u a ra nte na'd a n gel i r. Osm a n l ı Devleti ka­ ra ntina usu l ü n ü uyg u la m aya başlad ı ğ ı n ­ d a b u kavra m i ç i n "usu l - i ta h a ffuz" ta b i r i ku l la n ı l m ıştı r.

Balkan Savaşı meza l i m i n d e n bir i b ret n u m u n esi

1 800' 1 ü y ı l l a r ı n başı nda bütü n d ü nya ­ yı kası p kavu ra n ko le ra, veba, tifo, tifüs, çiçe k, sa rı h u m ma , leke l i h u m m a g i b i sa l­ gın hasta l ı kl a r ı n yayı l ması n ı ö n l e m e k içi n Osma n l ı i m pa ratorl u ğ u ta rafı nd a n bazı bölgelerde ta haffu z h a n e l e r k u ru l m uştu r. Ta haffuzhane, sefe r sı rası nda, yo lcu ve ça l ışa n la r ı n a rası nda bu laşıcı h asta l ı k gö­ rülen g e m i lerin ka ra nt i n a s ü releri n i geçi r­ meleri, gere k l i sa ğ l ı k ö n l e m l e ri n i n a l ı n ma ­ sı v e hasta l a r ı n iyi leşti r i l meleri i ç i n büyü k

Şü krü Paşa' n ı n E d i r n e ta bya l a r ı n d a ki a n ı t m eza rı

Anti k d ö n e m d e n bir sa l g ı n hasta l ı k ma nzarası


II. Mahmud döneminde bir

karantina

nezareti

kurulmuş,

aynı dönemde Mısır'da Kavalalı

Mehmet Ali Paşa'da karantina

adına çağını aşan bazı uygula­

malara imza atmıştı. 1 9 1 2 yılın­

izn i k R o m a Tiyatrosu ve o rtası n d a k i to p ra k da meydana gelen Balkan Savaşı, sonuçlan bir hayli acı manzara­ i l e ka rışık ceset ka l ı n t ı l a r ı __...__

lara sebep olmuştu. Şükrü Paşa'nın Bulgar kuşatmasına karşı

Edirne'yi savunduğu beş buçuk

ay boyunca ağır kuşatma altın­

daki şehirde salgın hastalıklar

baş göstermişti. Bu hastalıklar­

la mücadele esnasında bulaşıcı illete yakalanarak vefat eden üç

doktorumuz adına meslektaşlan

... .�._--, ,..

��-· tarafından yaptınlan çeşme bu-

.-..-� _,...

i z n i k Roma Tiyatrosu'ndan toprak kesiti

gün Edirne Eski Cami önündeki

parkta hala dimdik ayaktadır.

Çeşmenin bir tarafında, kuşat­

ma sırasında hangi hastalıktan

kaç kişinin vefat ettiğine dair

bir istatistik yer alırken diğer yüzünde ise madalyanlar içinde,

şehit düşen üç doktorumuzun Ed i r n e B a l k a n Savaşı Ş e h i t l i ğ i

isimleri görülmektediF.

Konumuza dönecek olursak, 1 9. yüzyılın ikinci yarısında dünyanın birçok yerinde baş gösteren

salgın hastalıklara karşı Osmanlı'nın da tedbir alması gerekiyordu. İzmir Limanı, Osmanlı'nın Avrupa'ya açılan önemli bir kapısı idi.

Bu amaçla burada Ege'ye bakan bir ada tam bir Karkntina Adası

haline getirilecektir.

1 70 1 Ta l h a U ğ u rl u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Soru: izm i r ' i n U rla i l çesi ne ba ka n , kı­ yıya so n derece ya k ı n b u adada nası l bir ka ra nti na siste m i kuru l m uşt u ? Ada üze­ r i n e h a n g i b i n a l a r i nşa ed i l m işti ? Hasta ka b u l ü , m u aye ne, eşya ve vücut deze n ­ fe ksiyo n u nası l ya p ı l ıyord u ? Ceva p: Ka ra nti n a , b u l aşıcı hasta l ı kl a r­ d a n ko ru n m a k i ç i n i nsa n veya hayva n la r ı n be l l i b i r yerde gözeti m a lt ı n d a tutu l ması a n l a m ı ndad ı r. Söz l ü kte "yo l c u l a r ı n göze­ tim a lt ı n d a tutu l m a sü resi" demek o l a n q u a ra nte na'dan gel i r. Osm a n l ı Devleti ka­ ra nti n a usu l ü n ü uyg u l a m aya başlad ı ğ ı n ­ d a bu kavra m i ç i n "usu l - i ta h a ffuz" ta b i r i ku l la n ı l m ışt ı r.

B a l k a n Savaşı m eza l i m i n d e n b i r i b ret n u m u n esi

1 800' 1 ü y ı l l a r ı n başı nda bütü n d ü nya ­ yı kası p kavu ra n ko lera, veba, tifo, tifüs, çiçe k, sa rı h u m ma , leke l i h u m m a g i b i sa l­ gın hasta l ı kl a r ı n yayı l ması n ı ö n lemek içi n Osm a n l ı i m pa ratorl u ğ u ta rafı n d a n bazı bölgelerde ta haffu z h a n e l e r k u ru l m uştu r. Ta haffuzhane, sefe r sı rası n d a , yo lcu ve ça l ışa n la r ı n a rası n d a b u laşıcı hasta l ı k gö­ rülen gem i le r i n ka ra nti na s ü releri n i geçi r­ meleri, gerekl i sağ l ı k ö n l e m le ri n i n a l ı n ma ­ sı v e hasta l a r ı n iyi leşti r i l m e l e ri i ç i n büyü k

Şü krü Paşa ' n ı n E d i r n e ta bya l a r ı nda ki a n ı t m eza rı

Antik d ö n e m d e n bir sa l g ı n h asta l ı k m a nzarası


H e k i m l e r Çeşmesi ' n d e büyü k sa lg ı n ı a n latan kitabe

l i m a n l a ra ya k ı n kıyı l a ra k u ru l m u ş sa ğ l ı k k u r u l uşu o l a ra k ta n ı m la m a ktad ı r. B u ta h a ffuzha n e l e r i n en ö n e m l isi 1 865'te Osm a n l ı Devleti ta rafı n d a n Kla­ zomen (U rla) Ta haffu z h a n esi o l a ra k U rla Ka ra ntina Ad ası 'nda i nşa ed i l m işt i r. Klazo m e n (Urla) Ta haffu z h a n esi tica ret g e m i leri, yo lcu g e m i leri ve öze l l i kl e kuzey h a c yo l u i ç i n ya n i Anado l u , R u m e l i , Bosna v e R u sya 'da n H icaz Bölge­ si'ne g i d i p gelen hacılar i ç i n d üşü n ü l m üş, 1 952 yı l ı na kad a r işlevi n i ayn e n sü rd ü rm üştü r. 1 865 yı l ı n d a n 1 9 50'1 i yı l l a ra ka d a r işlevi n i sü rd ü re n ta haffu z h a n e şöyle ça l ışıyord u : Tica ret, yolcu, h a c vb. a maçla rla gelen g e m i l er ada a ç ı k l a r ı n d a

Eşya l a r ı n dezen fe k te edildiği sistem


Eşya l a r ı n ta h a ffuz h a n eye a l ı n m ası n d a ku l l a n ı l a n rayl ı sistem

d e m i r ata r, yo lcu l a r ı n küçü k te knelerle/fi l i ka l a rla ka raya taşı n ması n d a n so n ­ r a soyu n m a v e ba nyo bö l ü m le r i n e a l ı n ması i l e başl a rd ı . D a h a son ra siste m , kişi leri n eşya l a rı n ı n v e gem i n i n deze nfe kte ed i l m esi şe k l i n d e deva m ederd i . Yol c u l a r eşya l a r ı n içeri a l ı nd ı ğ ı ka p ı n ı n h a rici ndeki d i ğ e r ka p ı l a rd a n i çe­ ri a l ı na ra k kayıt ve ö n m uayeneden so n ra duş ye rleri ne gönderi l i rd i . Ö nce kıyafetleri ç ı ka r ı l ı p n u m a ra l ı fi lelere (bu n u m a ra l a r kişi leri n b i l e k l i kleri ne de yaz ı l ıyd ı) ko n u l u rd u . 3 60 de rece dönebi l e n dola p l a rla soyu n m a oda l a ­ r ı n ı n a rka ta rafı nda o l a n gö revl i l e r kıyafetleri a l ı p d ezenfeksiyo n işlem i n i n ya p ı laca ğ ı böl ü m e g ö n d e ri rlerd i . Kıyafetl e r, g e l e n yolcu l a r ı n şa hsi eşya l a r ı v e g e m i d e ku l l a n ı l a n y ı ka na b i l ecek b a z ı m a lze m e l e r dezenfe ksiyon kaza n la ­ r ı n d a a r ı n d ı rı l ı rd ı . Da h a son ra görevl i l e r ta rafı n d a n yolcu l a ra sa b u n , peşta ­ m a l , havl u ve ta ku nya ve ri l e re k d uşl u kl a r böl ü m ü n e yön l e n d i ri l i rler, b u rada ke nd i l e r i n e ve r i l e n sa b u n l a r ve m i kro p l a rd a n a r ı n d ı r ı l m ış suyla yı ka n ı rl a r­ d ı . Duşta n ç ı ka n l a ra dezenfe ksiyon kaza n la rı n da m i kro p l a rd a n a r ı n d ı rı l m ış kıyafetleri iade ed i l i rd i . Gelen yolc u l a r ba nyo işl e m i bitti kte n son ra te m iz b i r şe ki lde d o ktor m uayenesi nden geçer, hasta ola n l a r ka ra nti naya a l ı n ı r, sağ l ı kl ı o l a n yolcu l a r üç g ü n m isa fi r ed i l d i kte n son ra yo lcu l u kl a r ı n a deva m U rla ta haffuzha nesi n i n bugünkü görü n ü m ü


ederd i. Hasta l ı k taşıya n l a r a d a d a n ç ı k a m az, hasta l ı ğ ı iyi leşe ne ya da ölene kad a r adada m isa fi r ed i l i rlerd i. Eğer bu d u ru m d a ölüm va ki o l u rsa da Ka ­ ra ntina Adası ' n ı n a rka ta rafı nda ya n i doğusunda b u l u n a n m eza r l ı ğ a sö n m üş ki reç d ö k ü l e re k defi n işl e m i ya p ı l ı rd ı . B ug ü n bu meza r l ı kta her m i l lette n yed i yüz - se kiz yüz kad a r yo lcu n u n ya ttığ ı söylen m e kted i r. O dönem lerde m eydana gelen hasta l ı kl a r ı n bu laşma yo l u o l a ra k fa re, bit, p i re ve çeşitl i h aşereler göste r i l iyord u . G e m i lerle g e l e n yolcu l a r ı n ka rad a k i tem iz l i k v e deze n feksiyon işlem i n i n ya n ı nda, g e m i deki b u l aşmayı sa ğ laya n bu haşerelerin de yok ed i l m esi gere kiyord u . B u yüzden g e m i n i n dezenfe ksi­ yo n u içi n tüm a m ba r ka pa kları ve ka m a ra ka pa kları ka pat ı l a ra k içeride ya ­ k ı l a n k ü k ü rt ve gazya ğ ı n a benzer b i r madd e n i n d u m a n ı ku l l a n ı l ıyord u . Bu işlem ü ç gün boyu nca te kra rl a n ıyord u . Aşı l a r ı n çı kması ve te knoloj i n i n i l erlemesiyle ta h a ffu z h a n e siste m i 1 9 50' 1 e re kad a r işlemiş ve d a h a so n rası nda g ü n ü n şa rtl a r ı n a 'uyg u n o l a ra k olası b i r sa l g ı n ve bu laşıcı hasta l ı kla rda ku l l a n ı l m a k üzere Ka ra ntina Adası üze r i n d e 1 9 55'te Ka ra ntina Hasta nesi ya p ı l m ıştı r. Yukarıda da değ i n d i ğ i m iz g i bi olası d u ru m l a rda ku l la n ı laca k o l a n bu stratej i k ö n e m e h a i z hasta ne b i ­ n a s ı b o ş ka l m ası n v e h izmet versi n d iye i l k ö n c e " D e n i z v e G ü neş Tedavi 1 7 4 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya teki n


Döner d o l a p

Enstitüsü" ola ra k k u l l a n ı l m ış d a h a son ra 1 960'ta "Ke m i k ve Mafsa l Hasta l ı k­ l a rı Hasta nesi" ve 1 986'd a n iti ba ren de Devlet Hasta nesi statüsü kaza n a n ve b u g ü n d e h izmet ve ren U rla Devlet Hasta nesi o l a ra k ku l la n ı l m a ktad ı r. Ta haffuzhane işl e m i n i ve ecda d ı m ız ı n ya p m ış o l d u ğ u bu üst ü n h izmeti g e l ecek nesi l l ere a kta r m a k ve tüm d ü nyaya ta n ıtma k a m acıyla Sağ l ı k Ba ka n ­ l ı ğ ı ta rafı nda n Ka ra nt i n a Adası Sağ l ı k Açı k Ala n M ü zesi ça l ışm a l a r ı başlatı l­ m ış olup bu ka psa mda hem ta haffu z h a n e siste m i h e m de Türk d ü nyası nda b u l uş ya p m ış ve Tü rklere has olup da d ü nya üze r i n d e ku l l a n ı l a n tıbbi a let edevat veya sistem leri n (su i l e tedavi, m üz i k l e tedavi vb.) ayrı ayrı böl ü m ­ lerde ba l m u m u heyke l lerle v e ca n l a n d ı rma l a rl a ta n ı t ı l m ası pla n la n m a ktad ı r. K ü l t ü r Ba ka n l ığ ı 'na Sağ l ı k Ba ka n l ı ğ ı ta rafı n d a n ya p ı l m ış ola n m üze baş­ vu rusu n u n (02.08.20 1 1 ) ka b u l ü h a l i n de bu ya p ı l a r ı n ta ma m ı n ı n asl ı n a uy­ g u n b i r şeki lde resto rasyo n la r ı ya ptı n l a ra k; biz ta rihte bu işl e m l e ri ya ptı k ve h e r za m a n da ya p a b i l ecek g ü ç ve kud retteyiz vu rg usuyla gelecek nesi l l e r ayd ı n latı l ı p, d ü nya u l usla r ı n a ecdad ı m ız ı n v e ü l kem izin sa ğ l ığa yüzyı l l a r ö n ­ cesi nden b e r i verd i ğ i önem çok g üzel b i r kom pozisyon şek l i n d e a n latı l a b i l i r ve gösteri lebi l i r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 1 7 5


E

Dünya Savaşı birçok devlet gibi Os­

manlı Devleti'nin de felaketi olmuştu.

Çok uluslu bu toplum, ortaya çıkan

milliyetçilik akımlanna daha fazla da­

yanamamış, sömürgeci güçlerin de baskısı so­

nucunda kendisini birçok cephede savaşmak

zorunda kalacağı büyük bir dünya savaşının içinde bulmuştur. Bu savaşta hasımlan olan

İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya Osmanlı'nın

parçalanmasını istiyordu.

Çünkü Osmanlı

Fra nsa Ca rca rsso n'da medfu n b u l u n a n Ça n a kka l e şeh itleri m i z


toprakları üzerinde bulunan kıymetli materyal hakkında emelleri vardı. Sömürge yarışında ipi göğüsleyen İngilizler, yıllar önce Os­

manlı'nın Mısır topraklarını ele geçirmişler ve burayı bir üs gibi

kullanıyorlardı. Hindistan Ticaret Yolu'nun bel kemiği burası idi.

Yeni açılmış olan Süveyş Kanalı ve bu kanalı kontrol eden İngiliz­ ler için Mısır'ı elde tutmak hayati öneme sahipti. İngilizler Mısır

topraklarını aynı zamanda I. Dünya Savaşı'nda istihdam ettikleri

askerleri için de bir üs gibi kullanıyorlardı. Sömürge toprakları dünyanın dört bir yanına dağılmış olan İngilizler o günlerde

Avustralya'dan Yeni Zelanda'ya, Hindistan'dan Uzak Doğu'ya ka­ dar birçok yeri elleri altında tutmaya çalışıyorlardı. Savaşın başla­

ması ile birlikte bu uzak coğrafyalardan İngilizlere insan gücü ve yardım gelmeye başlamıştı. Halbuki asıl toprakları Avrupa'nın

kuzeyinde olan İngilizlerin bu kaynaklan oraya taşımaları hem meşakkatli olacak hem de uzun zaman alacaktı. Ayrıca savaşın

cereyan ettiği topraklar Akdeniz havzasında idi. Bu nedenlerden dolayı İngilizler için Akdeniz'e ve Hint Okyanusu'na bağlanan,

Kızıldeniz'e kıyıları bulunan, savaş alanlarına yakın bir Mısır top­ rağı çok önemli idi. İngilizler dört bir yandan getirttikleri sömürge askerlerini önce Mısır'da topluyor, burada aylarca eğitim verdikten sonra cephe­

lere sürüyordu. Mesela Osmanlı'ya karşı Çanakkale Cephesi'nde savaşan Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerler gemilerle önce Mı­ sır'a getirilmişler burada eğitilerek Gelibolu'ya nakledilmişlerdir.

Hatta 25 Nisan 1 9 1 5 tarihinde Arıburnu sahillerinden (Anzak

Koyu) çıkartma yapan sömürge askerleri, karşı dağlardan birinin üzerinde bulunan dev bir kaya çıkımısını Mısır'daki Sfenks'e ben­ zetmişler ve taşa bu ismi vermişlerdir.

Sfe n ks ve ingiliz askeri


Arı b u r n u ya r l a r ı n d a , Sfe n ks'e be nzeti l e n meşh u r kaya

İngilizler, askerlerini Mısır'da topladıkları gibi savaşta aldıkları

esirlerini de yine buraya taşımaktaydılar. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, anlaşma uyarınca Osmanlı ordularının

terhisi gerekiyordu. İstanbul'dan alınan emir tüm Osmanlı top­

raklarındaki birliklere ulaştırılmış, Yemen, Filistin, Irak vb. uzak coğrafyalardaki Osmanlı askerleri bu emir üzerine silahlarını bı­

rakarak en yakın İngiliz garnizonuna teslim olmuşlardır. Medine müdafaasını sürdüren Fahreddin Paşa gibi birkaç kumandan ha­

riç bu emre hemen her ordugahta uyulmuştur. İngilizler teslim

olan Osmanlı askerlerini Mısır'a götürmüşler, kumandanlar ve

kurmayları ise askerlerden ayırarak Malta'ya sürgün edip, orada gözetim altında tutmuşlardır. 1 9 1 9 yılında çöken Medine müdafaası sonrasında esir düşen

Fahreddin Paşa ve Yemen'e üç yüz bin altın götürürken esir düşen Eşref Paşa, Malta'ya sürülen kumandanlarımızdan birkaçıdır.

Gelelim esir edilerek Mısır'a. götürülen

askerlerimizin akıbetine. Öncelikle bu ko­

nuda Cemalettin Taşkıran'ın I. Dünya Sa­

vaşı'ndaki Türk esirlerini anlatan eserinden bazı tarihsel bilgileri özetleyelim:

Birinci Dünya Savaşı'nda esir alınarak Mısır'a getirilen Türk askerleri,

önce

Kahire'nin

güneyinde Maadi kampına Fa h redd i n Paşa


yerleştirilmiş, buradan da diğer kamplara dağıtılmıştır. İngilizle­

rin I. Dünya Savaşı'nda Mısır'daki kamplarda bulunan esir Türk

askerlerini kasten kör ettiği şeklinde bir iddia mevcuttur. iddia­

larda kör edilen asker sayısı 1 5. 000'e kadar çıkmaktadır. Bu iddi­ alarla ilgili iki belge bulunmaktadır. Bunlardan biri, Meclis'in 28

Mayıs 1 9 2 1 tarihindeki toplantısında milletvekillerinin verdikleri

yazılı önergedir.

Bu önergede "Mısır'da 1 5 . 000 vatan evladının ilaçla temizleme

bahanesiyle yeterli miktardan fazla krizol' banyosuna sokularak gözlerini kör eden İngiliz tabipleriyle, garnizon kumandan ve za­

bitlerinin suçlu ilan edilmesini istiyoruz. " ifadesi yer almaktadır.

Edirne Milletvekili Şeref Bey, bu olayın nasıl gerçekleştiği hak­

kında açıklayıcı bir de konuşma yapmıştır: "Anadolu'nun, Ru­

meli'nin, bu vatanın namusunu müdafaa eden ve bu vatan için

çarpışan çocukları, İngiliz eline esir düştükleri zaman doğrudan doğruya Mısır'a sevk edilmişlerdi. Bunlar özel hazırlanmış dezen­

fektan maddelerin bulunduğu suyun içine, boyunlanna kadar

sokuluyorlardı. Türk çocuğu oraya girince, bir İngiliz eri başına

dikiliyar ve süngüsünü uzatınca, zavallı yavrucak, başını içeri

sokuyor ve iki gözü kör oluyordu. İngilizler böylece on beş bin

Türk'ün gözünü çıkarmışlardır. " Diğer bir belge ise 28 Haziran 1 9 2 1 tarihli bir TBMM Hükü­

meti kararıdır. Kararda TBMM başkanı olarak Mustafa Kemal Pa­ şa'nın da imzası yer almaktadır. Bu belge, TBMM Hükümeti'nin,

Mısır'daki esir kamplarında on beş bin esiri kasten malül bırakan

İngiliz tabipleriyle, garnizon kumandanları ve zabitleri hakkında Krizo l : Bır

tur

dezenfektan madde

Osma n l ı askerleri


M ı s ı r Türk Şehitl i ğ i

siyasi takibatın başlatıl­ ması için harekete geçmenin kararlaştmldığına ilişkindir. Gerçekten de, ı 9 ı 9 yılının Ma­ yıs ayında Mısır'dan İzmir'e gönderilen esirlerden , dördüncü kafile olarak gelenler arasında üç yüze yakın esirin kör olduğu bildi­ rilmiştir. Ve Genelkurmay Başkanlığı, kolordnlara genel durum hakkında bir rapor göndermiştir. Genelge­

de "İngilizler, dört kafile halinde iki yüz subay, bin yedi yüz seksen neferimizi Mısır'dan İzmir'e getirmişlerdir. Dördüncü kafiledeki ÜÇ yüz on nefer amadır. " yazmaktadır. Yukarıda görüldüğü üzere meclisteki milletvekillerinin verdiği önerge ve bizzat hükümet kararlarından görülmektedir ki daha o dönemde İngilizlerin Mısır'da işlemeye çalıştıklan insanlık suçlan

S fe n !ts ve i n g i l izler


ses getirmeye başlamış, hassas vicdanlarda meydana yeni kurulmakta olan bir ülkenin meclisinde kendisine yer bulmuş­ tur. O günlerde ölüm kalım savaşı veren halkımız vatanı kurtarmak

ile meşguldür. Avrupalı sömürgecilerin insanlık ihlalleriyle uğraşı­ lacak vakit değildir. Ancak İngilizlerin Mısır'da ortaya koydukları vahşet böyle bir durumdaki Anadolu'da bile gündemi meşgul edebi­ lecek boyutlara ulaşmıştır. Mısır'da işlenen zulümlere ait bir başka iddia ise, kamplarda doktorluk yapan Ermenilerle ilgilidir. Bu doktorlann, göz rahat­ sızlığı nedeniyle kampın revirine gelen Türk esirlere kasten yanlış tedavi uyguladıklan ve gözlerini çıkararak kör olmalarına sebebiyet verdikleri iddia edilmektedir.

Normalde Ermeni Toplumu, Millet-i Sadıka olarak adlandırılan ve Türklerle 1 9 . yüzyıla kadar barış içinde büyük bir uyumluluk göstererek yaşamış bir toplumdur. Ancak 1 800'lerin başından iti­ baren İngiliz ve Rusların kışkınınaları ile genç Ermenilerden oluş­ turulan ayrılıkçı ekipler ve Ermeni Kanaat önderlerinin bir bir or­ tadan kaldırılması bu iki toplumun zıt kutuplar haline gelmesine sebep olmuştur. Ermeniterin ayaklanması ve Müslüman köylere saldırması, köyleri tek tek yakıp toplu imha girişimleri onların zo­

runlu göçe tabi tutulmalarına neden olmuş ve yara büyüyerek gang­ ren halini almıştır. Yabancı güçlerin I . Dünya Savaşı'nda Osmanlı topraklarını işgalleri esnasında, coğrafyayı ve Türkçeyi çok iyi bilen bir takım Ermeni ayrılıkçılar İtilaf Güçlerine öncülük etmişler ve

Anadolu'da düşman askerlerinin yapmış olduğu kıyımlardan daha büyüklerini yapmışlardır. Türkçe bilmeleri ve İtilaf Güçlerinin gü­ venebilecekleri bir konumda olmaları dolayısı ile Ermeniler, Os­ manlı esirlerinin muhafaza edildiği bölgelerde de vazife almışlar­ dır. Bu yerlerden birisi de hiç şüphesiz Mısır'dır. Osmanlı'ya dost


Ermeni muhripleri yabancı güçlerle işbirliği yapmaz­ ken işbirlikçi Ermeniler Osmanlı düşmanlıklarını hemen her yerde sergilemekten çekinmemişlerdir. Bu bilgiler insanlık dışı manzaraların Mısır'daki esir askerlerimiz üzerinde uygulanmış olma ihtimalini düşündürür. Objektif olma adına isterseniz bir de Mısır'da­ ki esir askerlerimizin tutulduğu Heliopolis Esir Kampı'nda incelemelerde bulunan Kızılhaç he­ yetinin raporundaki bilgilere göz atalım.

Osma n l ı E r m e n isi

"Bu kampta esirler günde iki defa duşu kulla­ nabiliyorlardı. Haftada bir, her esirin çamaşırları ve battaniyeleri yıkanıyordu. Tuvaleder yeterli sa­ yıda ve temizdi. Her gün dezenfekte ediliyordu. Kampta biri İngiliz ikisi Ermeni olmak üzere üç doktor bulunuyordu. Esirler iyi besleniyorlardı.

Dini görevlerini yerine getirmekte serbesttiler. İki Türk başçavuş Kızılhaç heyetine hiçbir şikayetlerinin olmadığını ve kendilerine iyi davranıldığını bildirmişlerdir. "

Kızılhaç'ın raporunda; esirlerin %20'sinin göz hastalığı olan "konjonktivit" e yakalanmış olduğu ve bu hastalığın onlar esir alın­ madan önce çöldeki kalışları sırasında oluş­ tuğu belirtilmiştir. Hastaların ilaçla tedavileri yapılmakta olduğu ve dört esirin ise daha tehlikeli, kör edici bir göz hastalığı olan trahoma yak.alanmış olduğu belirtilmektedir. Bütün bu tarihi bilgilendirmelerden sonra artık soromuza geçebiliriz.

Kızı l h a ç

1 8 2 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


Soru: i n g i l izierin 1 . D ü nya Sava ­ şı'nda esi r a l d ı kları Osm a n l ı askerle­ rinden M ısı r'd a ki ka m p l a rda b u l u ­ n a n l a r ı n önem l i b i r kısm ı n ı kasten kör ettikleri idd iası d o ğ r u m u d u r?

Ceva p : Ş i m d i b u ta ri hsel b i l ­ g i l e rden y o l a ç ı ka ra k t ı b b i a ç ı kl a ­ m a l a r ı ya pa l ı m . Yu ka rı d a ki b i l g i ler i n g i l izlere esi r d üşen Osm a n l ı askerleri doğru ltusu nda esi rlerde konjon kti vit sa l g ı n ı old u ğ u a n laşı l m a ktad ı r. Ko njon ktivit, g özd eki konj o n ktiva n ı n· i lti­ h a p l a n masıd ı r. B u hasta l ığa ba kteri ler, vi rüsler veya a l erj i neden o la b i l i r. B u hasta l ı ğ ı n be l i rtileri, gözde kıza r ı kl ı k, g ö z kapa k l a r ı n d a şişme, ça pa kla n m a , gözd e ya n m a v e kaşı n m a h issid i r. Ba kteri lerle yayı l a n konjon ktivitte gözler kıza r ı r, ya n m a ve batma h issi ol uşu r. i l t i h a p neticesi nde sa ba h uya n ı l d ı ğ ı nda göz ka pa kları ça pa kl a n m ış ve b i rb i ri ne ya pışmış d u ru m da o l a b i l i r. G ü n ü m üzde a ntibiyoti k l i d a m l a ve m e r he m l erle kolayl ı kl a tedavi ed i lebi l i r. Ad e n ovirüs d e n i l e n virüslerden yayı l a n konjon ktivitte de hasta n ı n göz­ leri su la n ı r, göz ka pakları şişer, g özd e ya n m a ve batma h i ssi ol uşu r. Çok b u ­ laşıc ı d ı r, havl u l a rd a n b i l e geçer. Vi rüsü yo k e d e n b i r tedavi h a len yoktu r. Tedavi sa d ece deste kleyici m a h iyetted i r. Genelde iki h a fta i ç i n d e bu hasta l ı k kend i l i ğ i n den iyi leşi r, a nca k nad i ren gözde i z b ı ra ka b i l i r, görme aza l masına yol aça b i l i r. B i r başka ko njon ktivit türü ise tra h o m d u r. Tra h o m , Chla myd ia Tracho­ matis a d l ı m i krob u n yol açtı ğ ı bir hasta l ı kt ı r. B u hasta l ı k m i latta n önceki yı­ l a rd a n beri b i l i n m e kted i r. Kötü h ijye n i k şa rtl a rda daha çok görü l ü r, hasta n ı n g öz ve b u r u n sa l g ı l a r ı i l e ya da b u n l a r ı n bu laştığ ı eşya l a r, kıyafetler ve h av­ l u l a r a ra c ı l ı ğ ı i l e bu laşa b i l i r. Tra h o m u n bu laşması nda ka rasi nekler de önem l i rol oyn a r. Hasta n ı n yüzü n e ko n a n sinekler bu m i krobu sa ğ l a m kişi lere taşı­ ya ra k hasta l ı k o l uşt u ra b i l i rler. B u hasta l ı k eski yı l l a rda kö rl ü ğ ü n e n ön e m l i sebebi o l m uştu r. G ü n ü m üzde uyg u n a ntibiyotiklerle tedavisi ya p ı l m a kta d ı r. Gözü kör edebi lecek önem l i b i r başka etken de ki myasa l l a rla ya ra la n ma ­ d ı r. Gözü n ki myasa l ya ra l a n m a l a r ı , ya ra l a n m a şiddetine bağ l ı o l a ra k körl ü ğ e n e d e n o l a bi l i r. Kimyasa l ya ra l a n m a n ı n şiddeti, ki myasa l madd e n i n t ü r ü n e ve •

Konjon ktiva: Gözün en dış tabakasıd ı r, göz kapa kları n ı n iç yüzeyini sarar.

Ta r i h T ı b b ı Kon uştu r d u 1 1 83


Osma n l ı aske rleri

gözde etki l e n e n a l a n ı n büyü k l ü ğ ü n e bağ l ı d ı r. Ağ ı r bir ya ra l a n m a daha önce m i l çekme işle m i nde de açı kla n d ı ğ ı g i b i kö r l ü ğ e neden o l a b i l ecektir. Ki myasa l ya n ı ğ ı n o l uştu ğ u bölgedeki ya p ı a rt ı k ta h r i p o l m uştu r, ya ra iyi leşme dokusu (ska r) bu bölgeyi ka p l a r, göz a rt ı k görme işlevi n i ya pa m az. Eski d ö n e m lerde org a n n a k l i söz ko n usu o l m a d ı ğ ı n d a n ki myasa l ya ra l a n ­ m a l a rd a k i ağ ı r va ka la rda kö rl ü k ka ç ı n ı l mazd ı r. B u ka m pta esi rleri m iz dozu iyi aya r i a n m a d ı ğ ı ta kd i rde gözde ki myasa l ya ra l a n maya yo l açabi lecek b i r deze nfe kta n o l a n krizol ba nyosu na so k u l m uşla rd ı r. Fa kat bu d oz u n aya r ı n ­ d a k i so ru n u n kasıtl ı m ı yoksa b i r h esa p hatası n d a n m ı kayna k l a n d ı ğ ı n ı b i l e ­ m iyoruz.

Osm a n l ı askerleri


B i r başka iddia o l a n g öz ç ı ka rma va kası na g e l i rse k; bazı a ğ ı r göz hasta l ı k­ l a r ı nda hasta göz yeri nde b ı ra k ı l d ı ğ ı ta kd i rde hasta l ı ğ ı n i ki nci göze geçerek kişi n i n kör ka l ması na neden o l m a olası l ı ğ ı va rd ı r. Ayrıca göz beyi ne ya k ı n o l d u ğ u i ç i n hasta l ı ğ ı n beyi ne yayı l m a v e m e n e njit ya p m a riski d e o l a b i l i r. B u n ed e n l e hasta gözü n a l ı n ması (Tı p d i l i n de evisse rasyo n veya e n u kleasyon iş­ l e m leri), göz tedavi ed i lemeyece k bir d u ru m da ise g ü n ü m üzde de k u l l a n ı l a n b i r yö nte m d i r. Fa kat bu yönte m i n esi rleri m iz i n hasta l ı kl a r ı i ç i n uyg u la n m a­ sı n ı n ne derece doğru o ld u ğ u n u e l i m izdeki b i l g i l eri n yete rsiz l i ğ i neden iyle ta m o l a ra k b i l e m iyoruz. Görü l d ü ğ ü g i b i esi rlerim izde körl üğe yol açabi lece k etken m i krob i k göz hasta l ı ğ ı o l a n tra h o m ya da kriza i l e o l uşm uş ki myasa l ya ra l a n m a d ı r. Kasıt l ı o l a ra k ki myasa l la gözü ya ra l a m a k v e kö rlüğe n e d e n o l m a k, ayrıca gereksizce göz çıkarma işl e m i ya p m a k i nsa n l ı k d ışı b i r uyg u la m a d ı r. Te me n n i m iz bu i k i uyg u l a m a d a da kasıt o l m a ması nda n ya nad ı r. B u n u n la b i rl i kte kasıt o l m asa


b i l e h e k i m l e r i n d ezenfe ksiyo n dozu n u ya n l ış hesa p iayı p g özde ki myasa l ya ­ ra l a n m aya yo l a ç m ı ş o l m a l a rı b i le, el bette ki b i r suç teşk i l edecekti r. Son o l a ra k bu m a nza rayı d a h a net görmek içi n i t i l a f g ü çleri n i n başka topra kla ra taşıd ı kl a r ı esi rierim ize ya p ı l a n m u a m e l e l ere de ba kma k yeri nde olaca ktır. i n g i l izler esi r askerlerim izi sa dece M ısı r'a değ i l , Osm a n l ı'dan ko­ pa ra ra k i k i nci b i r üs o l a ra k ku l l a n d ı kl a r ı Kıbrıs'a da götü rmüşlerd i r. B u g ü n G e l i bo l u 'da dört b i r ya nda vata n ı içi n m ü cadele ederken şe h it d üşm üş asker­ leri m i z o l d u ğ u g i b i , Kıbrıs'ta da Ça na kka l e şeh itleri m iz b u l u n m a ktad ı r. i n g i ­ l izler ta ra fı n d a n Ça na kka le'de esi r a l ı n a n bu askerl eri m iz Kıb rıs'a götü rü l m üş

Fra nsız tutsa ğ ı o l a r a k b u ra d a vefat eden Ça n a kka l e şe h i t l e r i m i z i n isi m leri

1 8 6 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya t e k i n


ve her nası lsa b u rada top l u h a l d e vefat ederek Kıbrıs to pra kla r ı n a defned i l ­ m işlerd i r. B u g ü n Kuzey K ı b rıs Tü rk Cu m h u riyeti sı n ı rl a r ı i ç i n d e b u l u n a n Ça ­ na kka le Şe h itlerim ize a i t bu ka b rista n ziya rete a ç ı ktı r. 1 . Dü nya Savaşı ' n a a i t esi r aske r l e r i m ize a it b i r defi n y e r i de Fra nsa'd a d ı r. Evet, ya n l ış d uymad ı n ız Fra nsa. H a l b u ki o yı l l a rda ne Fra nsa top ra k l a r ı n d a b i r savaş o l m uştu r ne de Osma n l ı askeri o top ra kla ra b i r h ü c u m g e rçekl eşti rm işt i r. Fra nsızla r Ça n a k ka l e Savaşı'nda esi r a l d ı kl a r ı asker ler i m izi Fra nsa ' n ı n o rta böl g e l e r i n d e n biri o l a n Li m oj ya kı n l a rı n d a ki Ca rcasso n'a götü rerek b u rada gözeti m a l tında tutm uşl a rd ı r. Kıyı şe rid i n e b i r hayli uza k ve u laşı l ması so n de rece zor o l a n bu coğ rafyaya askerleri m iz i n götü rü l m esi, sa n ki b i r d a h a ü l ke l e r i n e iaden i n o l m ayaca ğ ı izlen i m i n i uya n d ı rm a kta d ı r. N ite ki m Fra nsız­ l a r ı n a n latı m l a r ı ile bu raya geti r i l e n askerleri m i z to p l u ca ispa nyol Nezlesi'ne ya ka l a n m ış l a r ( !) ve y i n e top l u h a l d e vefat etm işlerd i r ( !) 2009 yı l ı nda Fra nsa Li m oj'da gerçekleşt i rd i ğ i m b i r Ça nakka l e ko nfe ra nsı sı rası nda bölgede yaşaya n Tü rklerin, bu raya 7 0 km. uza k l ı kta ki bir kasa ba meza r l ı ğ ı nda ay yı l d ı z l ı m eza r taşl a r ı va r d e m e l e r i üze r i n e keşfettiğ i m iz ve Tü rkiye bası n ı na fotoğ ra fla r ı n ı dağ ıttığ ı m ız bu ka b rista n, Fra nsa Ko nso l osl u ­ ğ u m uz ta rafı n d a n ko r u m a a lt ı n a a l ı n m ıştır. O y ı l d a n itibare n de h e r se ne 1 8 M a rt ta ri h i nde bu rada b i r a n m a m e rasi m i d üze n le n m e kted i r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 8 7



Diriliş sonrasındaki hayatiarına cesetlerini sa­

pasağlam taşıma kaygılan yanında başka zen­

ginliklerini de götürebilme arzularını, günümüze

ulaşan mezarlarında bulunan objelerden rahatlık­ la anlayabiliyoruz.

Altın ve mücevherle süslü ev eşyalan, tahtlar, si­

lahlar, diriliş sonrası yemek için konulan konserve

yemek ve turşular hatta mezardaki kişiye hizmet et­ mesi için her gün bir tanesinin dirildiğine inanılan ve sayıları 400'ü bulan mezar hizmetçisi Uşeptiler. Eski ve Orta Krallık Dönemi'nde cenazelerin

daha iyi korunması, dünyevi zenginliklerini geleceğe daha iyi aktarma amacı ile büyük mezar anıtlar yani piramitler keşfedildi.

Daha önceleri Maztaba denilen tek kattan

oluşan bir yükseltinin altına gömülen Firavunlar, Hükümdar Ko­

ser döneminde Mimar İmotep'in çok katlı Sakkara Piramidi'ni

inşa etmesi ile bugünkü anlamda ilk pirarnide kavuşmuş oldular.

Bunu diğer Firavunların piramitleri takip etti. Meydum, Dehşur, Ebu Şir ve Gize piramitleri. Tabii piramit mimarisinde zirveye de

bu sonuncular oturdu. Bugün Kahire şehir merkezine çok uzak olmayan bu ehramlar, dünya harikalarından sayılmaktadır. Keo­

ps, Kefren ve Mikerinos adlı bu üç piramit, hem büyüklükleri,

hem yapım teknikleri ile bugün bile araştırmacıları büyülemek­ tedirler.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 1 8 9


Piramitler, kesme taşların

üst üste konulması ile inşa edi­

liyordu. Sadece Keops Pirami­

di'nde 2- 1 5 ton arası, iki mil­

yon taş kullanıldığını biliyoruz.

Yani piramitlerde sağlamlık hat safhada idi. İçerisinde gizli bir

bölmede, firavunun mumyası

ve zenginliklerinin bulundu­

ğu bir, iki ya da üç kısımdan

oluşan mezar odaları bulun­

maktaydı. Buraya girmek son derece karmaşıktı. Öncelikle piramidin

mühürlü

kapısı­

nı bulmak gerekiyordu ki, bu

Meyd u m P i ra m id i ' n i n ka b i r ve hazine odası

kapı da özenle saklanmıştı.

Kapı bulunduğunda önce tek

kişinin sığahileceği son derece

dar ve eğimli bir koridor ile aşağıya, ardından da tırmanması güç

bir yokuşla yukarıya çıkılınakla idi.

Nihayet piramidin kalbinde odalara ulaşılıyordu. Bütün bun­

lar bize göstermektedir ki, Mısırlılar hem cenaze ve servetlerini korumak istiyor, hem de diriliş gü-

nüne kadar kimse bunlara ulaşa­ masın diye çabalıyorlardı.

Kefren


M eyd u m P i ra m id i ' n d e yera ltı yü rüyüş yo l l a r ı

Piramitleri büyük ve sağlam yapmak başta akla uygun gelse de

sonrasında bu gelenekten vazgeçeceklerdir. Çünkü her bir piramit,

sonraki nesillere ya da bu toprakları işgal edenlere, büyüklüğü ve azameti oranında, "Benim içim zenginliklerle dolu, gel beni soy"

der gibi duruyordu. Ve gerçekten de, başta, Eski ve Orta Krallık sonrasında gelen Mısır halkı, ardında da Mısır'ı işgal eden dış güç­ ler bu ehramları yağmalamak için özel bir gayret sarf edeceklerdir.

Yeni Krallık Dönemi'nin Mısır firavunları, kendilerinden ön­

ceki firavunların gömü yerlerinin başına gelen saldırı ve hırsızlık durumlarını görünce kendilerine farklı bir defin geleneği icat et­

tiler. Bu defin yerleri piramitlerdeki gibi göğe doğru yükselme­

yecek, yerin derinliklerine doğru uzanacaktı. Kamak civarında

oluşturdukları krallar ve kraliçeler vadisinde kendileri için yap­

tırdıkları yeraltı mezarıanna defnedilmeye başladılar. Bu mezarlar birçok oda ve koridordan oluşmakta ve duvarları Mısır mitoloj i­

sine ait fresklerle süslüydü. Tabii içleri firavunun cesedi yanında nice zenginlikle de doldurulmuştu.

Cenazeyi ve zenginlik unsurlarını bu şekilde saklama da kar

etmeyecek, sonraki yüzyıllarda başta Romalılar olmak üzere Mı­

sır'ı işgal eden birçok toplum bu mezarları itina ile arayıp bula­

cak ve içlerini boşaltacaktır. Devlet eliyle resmi olarak bulunan tek Mısır firavunu Tutankamon'dur. 1 926 yılında Harword Car­

ter tarafından bulunan Eski Mısır'ın bu en önemsiz firavununun


mezar odalarından, ü ç oda dolusu altın kaplama eşya çıkacaktır. 1 8

yaşlarında ölen ve mezar yerinin

olup olmadığı bile tartışma ko­ nusu olan bu firavunun mezarın­

dan çıkan olağanüstü zenginlik,

yüzyıllar boyunca yağmalanan ve

içleri boşaltılan diğer firavunların

nasıl bir zenginlikle gömüldükleri konusunda bize iyi bir fikir verir.

Bütün bunlar gqstermektedir

ki Eski Mısır'daki mumyalama

Kra l l a r va d isindeki yera ltı meza r l a r ı

geleneğinde asıl amaç, inandıklan

ikinci hayata sapasağlam ulaşma arzusudur.


Osmanlı padişahlanndaki mum­

yalama sanatı ve bu işlemin yapıl­ ma gerekçelerine gelecek olursak konuyu biraz eskilerden başlat­

mak yerinde olacaktır. Daha Orta

Asya'daki Hun ve Göktürk gibi devletler

zamanında

ma sanatı Türk

mumyala­

toplumlannda

görülmekteydi. O günlerde daha

İslamiyet ile tanışmamış olan bu

toplumlarda

herkes

değil

ama

özellikle yönetici, ölünce onur­

landırılır, yeraltına inşa edilen ve

bugün Kurgan olarak adlandırdı­

ğımız mezar odalarına eşyalan ile

H a rwa rd Ca rte r, Tuta n ka m a n ' u n m eza r ı n a g i re rken


birlikte defnedilirdi. Günümü­

ze ulaşan cenazelerinden tahnit uygulandığı anlaşılan bu kişiler,

elbiseleri, silahları, bir takım eşyaları ve hatta atları ile birlik­

te gömülürlerdi. Altay

Dağları

civarındaki

Pazırık Bölgesi'nde,

MÖ .

3.

yy'a tarihlerren yeraltı mezarları '

eski Türk toplumlarının defin gelenekleri hakkında son de­ rece kıymetli bilgiler vermiştir.

O rta Asya k u rga n l a r ı n d a n ç ı k a n dövm e l i m u mya l a r

Bu yeraltı mezar odalarından dünyanın e n eski halısı olarak adlandırılan ve bugün Ermitaş

Müzesi'nde sergilenmekte olan ünlü Pazırık Halısı yanında vü­ cutları dövmeli mumyalanmış cesetler de bulunmuştur. Hatta aynı kurganlardan mumyalanmış at cesetleri de çıkmış­ tır. Eski Mısır'da hayvan mumyalama sanatı son derece yaygındır.

ç ı ka n meza r b u l u n t u l a rı


Timsahtan boğaya, böcekten kedi ve şahine kadar nice hayvan Ancak

mumyalanmıştır. Mısırlılarm

mumyalamalarındaki

hayvan amaç,

bu canlılara verdikleri ulu­ hiyenen (ilahlık) kaynaklan­ maktadır. Onları tanrıları ya da tannlarının yeryüzündeki yansımaları olarak görmek­ tedirler. Türk toplumlannda ise at asildir ancak tanrısal de­ ğildir. Değer verilmekte ve asıl hayatta sahibiyle birlikte olması arzu edilmektedir. Bu nedenle kurganlarda at mumyalarına da rastlan­ maktadır. At ile defin geleneği Ege toplumlarında da gö­ rülmektedir. Özellikle Kıbrıs'ta yapılan arkeolaj ik kazılarda kral Tümülüslerinde, at kabir ve mumyalarına da rastlanmıştır. İsla­ miyet sonrası Türk toplumlarında hayvanla gömülme ortadan kalkmıştır. Atı ile gömülen tek şahıs Orhan Gazi'nin büyük oğlu Süleyman Paşa'dır. Gelibolu'nun fethinde düşmanı kovalarken atmdan düşmüş, bu düşüş sırasında atı da kendisi de vefat etmiş­ tir. Tahtı küçük kardeşine havale ederek kendisini cihada veren bu adanmış ruhun anısma, onunla tek vücut olan ve bu yolda ölen atı da onurlandınlarak ikisine yan yana kabir yapılmıştır. Bugün Keşan-Gelibolu yolu üzerindeki Bolayır'da, aynı türbe ça­

tısı altmda atıyla birlikte yatmaktadırlar.

İslamiyet sonrasında Türk toplumlarında mumyalama ge­ leneği,

dinin verdiği ölçüler doğrultusunda şekillenmiştir.

Atı i l e defn e d i l e n Sü leym a n Paşa ' n ı n ka bri


Amasya M üzesi ' n d e n i l h a n l ı M u mya l a r ı

İslamiyet'te, bir kişinin defin öncesinde mumyalanması diye bir durum söz konusu değildir. Ancak bazı zaruri durumlar böyle bir ihtiyacı zaman zaman doğurmuştur. Seferde, merkezden uzak savaş meydanlarında vefat eden liderlerin cenazelerinin defin ye­ rine götürülme zamanına kadar korunabilme arzusu, vasiyetle­ ri gereği kişinin arzu ettiği yere defnedilme zorunluluğu ya da sultanın ölümü nedeniyle tahta çıkacak olan şehzadenin tahta geçmesi için beklenınesi ve savaş sırasında sultanın ölüm haberi­ nin duyulması durumunda askerlerde oluşacak moral çöküntüsü veya isyan çıkma ihtimali, onları birtakım tahnit uygulamalarına itmiştir.

Kem a h 'ta ki M e n g ü cek Gazi Tü rbesi


Bugün Anadolu'muzda cenazesi tahnit edilmiş birçok hü­

kümdar, kendilerine mahsus kümbetlerin kriptalarında ebedi uykularında istirahattedirler. Kemah'taki Mengücek Ahmet Ga­

zi'den, Kayseri Pınarbaşı yolu üzerindeki Melikgazi köyündeki kümbetinde yatan Danişment Melikgazi'ye, Amasya ilhanlıların­ dan, Kastamonu'da medfun bulunan Aşıklı Sultan'a, Harput'taki Arap Baba'ya, Konya'daki Anadolu Selçuklu sultanlarının birço­ ğunun cenazeleri çeşitli zamretler neticesinde tahnit edilmiştir.

Bu mumyaların bir kısmı son yüzyıldaki yanlış uygulamalar, ta­

biat şartlarına maruz bırakılınalar neticesinde tahrip olsa da, bir kısmı sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.


Soru: Peki Osma n l ı padişa h l a r ı nda d u ru m ned i r? Eski M ısı r defi n gelene­ ğ i i l e Osm a n l ı'da ki defi n geleneği a rası nda ne gibi fa rkla r va rd ı r? Osma n l ı'da h a n g i padişa h la r m u mya l a n a ra k d efned i l m işti r? M u mya l a n ma la rı n a sebep olan had ise l e r n e l e rd i r?

Ceva p: Eski to p l u m l a rd a ö l ü msüzl ü k ve i ki nci hayat i na nc ı b u l u n m a k­ tayd ı . Eski i nsa n l a r öze l l i kl e eski M ıs ı r l ı l a r ö l ü l e r i n te kra r d i ri l d i kl e r i n d e ru h ­ la r ı n ı n e s k i cesetle r i n i kolayca b u l a b i l m e l e r i d üş ü n cesiyle ceset l e r i n boz u l ­ ma m a s ı n a öze n göste r m i ş l e rd i r. B u n u n için i nsa n l a r cesed i n ko ru n ması n ı sağ l a m a k i ç i n bazı yönte m l e r bu l m uş l a rd ı r. M u mya l a m a , ceset l e r i n ç ü r ü m e­ si n i n ö n l e n m esi ve uzu n sü re koru n m ası i ç i n ya p ı l a n işl e m e veri l e n add ı r. Yüzyı l l a r boyu sü ren bu uyg u la ma h e m uyg u la m a te kn i ğ i h e m de bu işl e rn d e ku l l a n ı l a n m a d d e l e r açısı n d a n h e r d ö n e m değ işi k l i k l e r göste rm işti r. Ayrıca m u mya l a m a te kn i ğ i öl ü n ü n statüsü ne göre de değişmekted i r. Eski d e n m u mya l a m a g e n e l o l a ra k şu şe k i l d e ya p ı l m a ktayd ı : Ö l ü y ı ka n ­ d ı kta n so n ra , b i r çe ngel ya rd ı m ıyla beyi n b u r u n d a n pa rça pa rça boşa ltı l ı r, h e m e n kokuşm aya neden o l a b i lecek yu m uşa k dokud a n ta m a m e n te m izle­ nen kafatası, içinde bazı m a d d e l e r b u l u n a n b i r e riyi kle y ı ka n ı r, bir nevi de­ zenfe kte ed i l i rd i . Göz ve ağız boşl u ğ u , yağ l ı keten ta m po n l a rla d o ld u r u l u p göz ka pa kla rı ka patı l ı rd ı . B u g ü n Ka h i re'deki Eski M ısı r Ese r l e r i M üzesi ' n d e görd ü ğ ü m üz ca m ta butla r i ç i n d e se rg i le n e n fi ravu n m u mya l a r ı nda h e psi n i n göz ka pa kla r ı ka patı l m ış uyuyo r g i b i b i r izie n i m uya nd ı rı l maya ça l ışı l m ıştı r. Asl ı nda bu cenazeleri n h i çbi r i n i n kafatasında m u ha faza e d i l e n beyi n , göz vb. yu m uşa k doku l a r m evcut d eğ i l d i r.

l l . Ra mses


A n u bis m u mya l a n m ış ceseti n başı n d a

Ce naze n i n başı na a i t ope rasyo n so n rası nda sı ra vücut bölgesi ne gel m e k­ ted i r. S ı rada vücuda a it yu m uşa k doku l a r va rd ı r. Bozu l m aya m üsa it, kor u n ­ m a s ı m ü m kü n ol m aya n bu o rg a n l a rd a n da b i r a n ö n ce vücud u a r ı n d ı rm a k g e rekmekted i r. i l k o l a ra k ka r ı n kesi l i r ve içi boşa lt ı l a ra k h u rma şa ra bı ve koku l u i la çl ar l a y ı ka n ı r. Ka rn ı n içi reç i n e, m ü r; Çi n ta rç ı n ı ve soğa n g i b i maddelerle ka rıştı­ rı l m ış olan ağaç ta laşı, k u m ve bez yu m a k l a r i l e d o ld u ru l d u kta n son ra d i k i l i r. iç orga n l a r a d ı n a ka nope veya ka n a p i k denen çöm lek veya vazo l a ra ko­ n a ra k ayrıca sa kla n m aya ça l ışı l ı rd ı . Bu orga n l a r ı vücutta b ı ra km a k, hem bu orga n l a r ı n koru n m ası n ı i m ka nsız k ı l a ca k hem de bozu l a n o rga n l a r sebebiyle vücutta ku rutu l u p koru n a m ayaca ktı r. O rg a n l a r ı ayrı ka p l a ra a la ra k öze l so­ l üsyo n l a r ya rd ı m ı i l e ko r u m aya ça l ışma k so n de rece m a ntıkl ıd ı r. Eski M ısı r'da m u mya n ı n orga n l a rı içi n de ayrı bir çaba sa rf etm ek, o n l a r ı n ası l hayata bu vücutla deva m etme i n a n ç l a rı n ı g öste ren en önem l i d e l i l lerdend i r. Selç u k l u ve Osma n l ı defi n geleneklerinde ise vücuda a i t orga n l a r ı ko ru­ mak g i b i bir şey söz ko n usu değ i l d i r. Ce naze, m u mya l a m a sı rası nda orga n la ­ r ı n d a n yoksun b ı ra k ı l ı r, bu orga n l a r h e m e n orada uyg u n b i r yere d efned i l e­ rek ası l işlem için vücuda geçi l i r. Anca k Osm a n l ı defi n gele neğ i n de, seferde vefat eden bir padişa h ı n ce nazesi ta h n i t ed i l i rken, vücud u n d a n ç ı ka r ı l a n orga n l a r atı l m a m a kta, bel i rl i b i r yere defned i l erek b u rası da koru ma a lt ı n a a l ı n m a kta d ı r. *

M ü r : ilaç ve pa rtü m ya p ı m ı nda ku l l a n ı l a n koku l u ya pışka n bir reçi ne türüd ü r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 1 99


1 . Kosova Savaşı'nda şe h i t e d i l e n Su lta n 1 . M u rad H a n ' ı n cenazesi orada ta h n it ed i l m iş, iç orga n l a rı Kosova 'da d efned i l erek cenazesi B u rsa 'ya geti r i l ­ m işti r. Ka bri b u g ü n ke n d i ya ptı rd ı ğ ı B u rsa H ü daven d i g a r Ca m i i ba hçesi ndeki tü rbesi nde o l u p, iç orga n l a rı ü ze r i n e de ayrıca b i r ka b i r ya p ı l m ıştı r.

Kosova'da ki bu tü rbe b u g ü n h a l a aya kta d ı r. Ayn ı şeki l d e 5. Osma n l ı Pad i ­ şa h ı Çe lebi M e h m ed, Ed i rne'de a n i b i r şe kilde vefat etm iş, cenazesi B u rsa 'da i nşa etti rd i ğ i Yeş i l Kü l l iyesi 'ne d efned i l rn e k üzere Ed i rne'den B u rsa 'ya taşı n ­ m ıştı r. R ivayetlere göre sulta n , B u rsa Yeş i l Kü l l iyesi i ç i n d e ki tü rbesi n i n i nşa ­ atı n ı n bitmesinden ta m 40 g ü n son ra fe na laşa ra k vefat etmiş ve vefatı n d a n ta m 8 0 g ü n son ra B u rsa 'daki tü rbesi ne geti r i l e rek defned i l m işti r. Bu taşı n m a öncesi n d e cenaze ta h n it ed i l ecek, Ed i rne'de defned i l e n iç orga n l a rı üze r i n e de b i r tü rbe i nşa ed i l ecekti r.

1 . M u rad H a n 'ı n tü rbesı


B u tü rbe R usla rı n 1 828 Ed i rne'yi işg a l leri sı rası nda ne yazı k ki ta h r i p ed i l m iş v e g ü n ü m üze u l aşa m a m ışt ı r. B u ko n u da ver i l ecek en ça rpıcı örnek Ka n u n i Su lta n Sü leym a n ' ı n ta h n it had isesid i r. 1 566 yı l ı nda, so n seferi liget­ va r'da çad ı r ı nda vefat eden pad işa h ı n cenazesi, Sa d raza m Soku l l u M e h med Paşa ' n ı n emri ile ta h n ite ta bi tutu l m uştu r. Ka le henüz d üşmed i ğ i için bu vefat, askerden sa kla n m ış, Su lta n S ü l eyma n ' ı n i ç orga n l a r ı ça d ı r ı içine def­ n ed i l m işti r. Oğ l u Su lta n l l . Sel i m ta rafı n d a n aynı yı l bu ema netleri n üzeri ne b i r tü rbe i nşa ed i lecek, 1 664 yı l ı nda Su lta n IV. M e h med ta ra fı n d a n tü rbe ta m i r edi lecekti r. Anca k l l . Viya na bozg u n u so n rası nda Zig etva r'ı işg a l eden Avustu rya l ı la r ta rafı n d a n Su lta n Sü leym a n ' ı n tü rbesi yıktı n l a ra k yer i n e b i r ki l ise i nşa ed i l ecekti r ( 1 689). Bu kil ise b u g ü n h a la aya kta o l u p, d u va rı n d a k i levhada b u i nşa , Ka n u n i ' n i n ta m i r ve y ı k ı m had iseleri te k tek a n latı l m a kta d ı r.

Ka n u n i ' n i n Zig etva r'd a k i tü rbesi ye r i n e ya ptı r ı l a n k i l ise n i n tabelası

Zig etva r'd a k i tü rbesi y ı ktı n l a ra k ye r i n e i nşa ed i l e n kil ise


Cenaze n i n organlarının konduğu kanope l e r

Eski M ıs ı r m u mya l a m a sa n a t ı n a geri dö nece k o l u rsa k; orga n l a r ç ı ka rı l ı p ka nopelere ko nd u kta n ve vücut boşa ltı l d ı kta n son ra 40 veya 7 0 g ü n natron tozu (sodyu m ka rbonat) d e n i le n madde içinde tutu l u rd u . B u madde vücu­ dun suyu n u a l ı r ve kuru ması n ı sağ l a rd ı . Bu işlem de ta m a m l a n ı nca vücut reç i n eye batı rı l m ış kete n sa rg ı l a rla sa r ı l ı rd ı . Ö l ü n ü n ya k ı n la rı ke n d i ze ng i n ­ l i kleri n i n d u ru m u na göre cesed i ta hta d a n süsl ü b i r ta buta koyd u ru rl a r v e iç orga n la r ı n ı n da i ç i n d e ol d u ğ u vazo l a rla bera ber ka bre i n d i ri rl e rd i . Bazen bu ta b u t l a r b i rd e n çok o l u r, b i r matruşka gibi altından, g ü m üşe, b ronzd a n a hşa ­ ba, kıymeti ne g ö re iç içe ye rleşti ri lerek ka bre ko n u l u rd u . Ce naze n i n sa rg ı l a rla sa rı l m ış vücudu üzerine de bi rta k ı m kıymet l i taşla rla süsl ü t ı l sı m l a r ye rleş­ tiri l i r, boyn u n a kolyeler, başı na ta ç l a r ko n u l u r, i l k ta b u t u n a ye rleşt i r i l meden önce yüz kısm ı n a da b i r m aske ka patı l ı rd ı . Tuta n ka m a n ' u n m u myası n ı n ü ze­ rinde b u l u n a n m aske bug ü n Ka h i re M üzesi 'nde se rg i le n m e kte o l u p d ü nya a r keoloj i ta r i h i n e a i t b i r şa hese ri d i r. M ıs ı r m u mya l a m a sa natı n d a fa rklı dönem l e rde reçi ne yeri ne katra n , natron ye r i n e tuz ku l l a n ı l d ı ğ ı da görü l m üştü r. M u mya l a r ı n b i l i mse l i n cele­ mesi nde genelde şu maddelere rastla n m ışt ı r : Sed i r, ça m , a rqıç, kö kna r, se l­ vi ağaçl a r ı n d a n a l ı n a n reç i n e l e r, katra n, asfa lt, ba l m u m u , natron ve tuzl a r. B u n l a rd a n tuzla r, doku l a rd a n suyu n çeki l i p k u r u ması i ç i n , bitki kayna k l ı kat­ ra n ve reç i n e l e r ise m i krop l a r ı n a rı n d ı r ı l ması içi n ku l la n ı l ı rd ı .

202 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


islam ivet'te n önceki Tü rklerde m u mya­ l a m a g e l e neğ i n e ba ktı ğ ı m ızda, M ıs ı r'da o l d u ğ u n d a n daha teferruatsız bir defi n geleneğ i görme kteyiz. Y i n e M ısı r'da o l ­ d u ğ u g i b i h ü kü m d a r v e ö n e m l i kişi l e r m u mya l a n ı r fa kat m u mya l a m a n e ­ den leri şöyled i r : Ö l e n kişi n i n r u h u ­ n u n g e r i dö neceğ i , bede n i n i sa ğ l a m bu l a m azsa i nsa n la r ı ra hatsız edeceğ i ve la net yağ d ı raca ğ ı d üşü ncesi, i ki n c i n e d e n , cenaze tö re n l e ri n i n sadece i ki mevsimde ya p ı l ıyor o l m asıyd ı . B u mevsi m ler i l k v e so n ba h a rd ı . B u ta r i h ler ka b i l e l e ri n m evsi msel göç d ö n e m l e riyd i . Bir başka neden de ö l ü leri n ko n u laca ğ ı k u rg a n d e n i len yerle r i n ya p ı m i a rı n ı n u z u n va kit al­ masıd ı r.

Tuta n ka m a n ' u n meşh u r m askesi

H u n ve iskit h ü kü m d a r l a r ı n a a i t o l d u ğ u ta h m i n ed i l e n Altay Ku rga n l a r ı nda b u l u n a n m u mya l a rda, Eski M ısı r'daki g i b i so n de rece i n ce b i r ta h n it görmemekteyiz. Anca k böl­ ge n i n soğ u kl u ğ u , hatta buzlarla ka p l ı ol ması, Ku rga n l a rd a ki b i rçok şey i n sağ l ı kl ı o l a ra k g ü n ü m üze u laşması n ı sa ğ l a m ış­ t ı r. Osma n l ı döne m i n e g e l i n d i ğ i n de, isla m iyet'e g ö re ö l ü ­ n ü n e n kısa sü rede toprağa ve r i l m esi d üşü ncesine ra ğ m e n aşağ ıda sayı l a n ned e n l e rden dolayı bazı Osma n l ı pa d i şa h ­ l a rı n ı n göm ü l m eleri geci kti r i l m işti r. B u n l a r, savaş sı rası nda ö l en sulta n la r ı n vasiyetleri gereğ i yu rda geri geti r i l m esi, s u l ta n ı n ö l ü m ü neden iyle ta h ta ç ı kaca k şe hzaden i n ta hta geçmesi içi n bekle n m e­ si ve savaş s ı rası nda s u l ta n ı n ö l ü m ha beri n i n d uyu l ması d u ru m u nda askerlerde o l uşaca k m o ra l bozu kl u ğ u veya isya n çı kması i ht i m a l i d i r. Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u r d u 1 203


Ü n l ü ta ri hçi Prof. D r . ism a i l Ha kkı Uzunçarşı l ı , 1 9 7 5 yı l ı n d a Tü rk Ta r i h Ku ru m u ' n u n ç ı ka rttığ ı Belleten d e rg isi n i n 1 5 5. sayısı n d a bazı Osma n l ı pad i ­ şa h v e devlet a d a m l a r ı n a m u mya l a m a işl e m i uyg u l a n d ığ ı n ı bel i rtm iştir. B u kaynağa g ö re m u mya l a m a işl e m i ya p ı l a n Osma n l ı pa d işa h la r ı ; Osm a n Gazi, M u rat H ü d ave n d i g a r, Yı l d ı r ı m Bayezid, Çe lebi Mehmed, i ki nci M u rad, E m i r S ü l eym a n Çe lebi, M u sa Çe lebi, Fa ti h Su lta n M e h med v e Ka n u n i Su lta n S ü ­ leyma n 'd ı r. Osm a n l ı ta h n it yö ntem l e r i , eski M ısı r g e l e n e k l e r i n d e o l d u ğ u g i b i cen a ­ ze n i n b i n le rce yı l bozu l mada n ka l m ası na yön e l i k d eğ i l d i r. Ce naze n i n sefe r d ö n üşü y a da vefat ett i ğ i yerden defi n rn e ka n ı na kad a r g ötü r ü l mesi n e ye­ tece k ka d a r bozu l m a d a n d u ra b i l mesi esastır. Bu nede n le M ısı r'da o l d u ğ u g i b i ta m b i r m u mya l a m a işl e m i uyg u la n m a m ıştı r. Ya n i beyi n vb. ka fatası y u m uşa k doku l a r ı tek te k boşa l tı l m a m a kta , kokuşmayı kısmi e n g e l l eyici m a ­ y i l e r ku l l a n ı l m a ktayd ı . Vü cut a çı l ı p ka l p d a h i l iç o rg a n l a r ç ı ka r ı l m a kta v e g ü l suyu , ka fu r, sa r ı sa b ı r, m ü r, si rke, tuz, civa, şa p, katra n ve ba l g i b i koruyu c u , ku rutucu v e m i krop ö l d ü rücü maddelerle vücu d u n bozu l ması kontrol a l t ı n a a l ı n maya ça l ı şı l m a ktayd ı . B u m a d d e l e r i ç i n d e ba l ı n a y r ı b i r ye ri va rd ı . Ke n d i si n e has b i r ya pısı o l ­ m a s ı v e ka plad ı ğ ı yer l e hava n ı n te ması n ı kesmesi sebebiyle bazı o rg a n ve vücut pa rçası n a k i l lerinde ba l d a n istifa d e ed i l i rd i . B i r s u ç l u , d ü nya n ı n h e r­ h a n g i b i r ye r i n d e ya ka l a n ı p öld ü r ü l d ü ğ ü nde ka tied i l d iğ i n i n del i l i t o l a ra k başı başke nte geti r i l i p ispat-ı vücut ya p ı " l ı rd ı . Suçl uya a it başı n bozu l m a d a n ayla rca seya hati ba l i l e sa ğ l a n ı r taş ı n a n ,

"Sarıca Paşa Ca m i avl usunda Merzifo n l u Ka ra M ustafa Paşa ' n ı n başına ait kabir


uzuv ta m a m e n ba la b u l a n a ra k ta ­ şı n ı rd ı . l l . Viya na bozg u n u netice­ si nde Be l g rad'a çeki l e n Sad raza m M e rzifo n l u Ka ra M ustafa Paşa ' n ı n i n fazı b u rada gerçekleşti kten son ­ r a başı ba la b u l a n a ra k Ed i rne'de b u l u na n Pad işa h IV. M e h m ed'e a rz ed i l m iş a rd ı n d a n Ed i rn e Sa rıca paşa Ca m i i avl usu na defned i l m işti r. B u ­ g ü n M e rzifon l u 'n u n başı na a it ka bri b u rada medfu n d u r. Osm a n l ı padişa h l a rı n ı n ta h n it had ise l e ri n i n e n ça rp ıcısı şü p hesiz M e rzifo n l u Ka ra M ustafa Paşa Ka n u n i Su lta n Sü leym a n ile i l g i l i a la n ı d ı r. Pad işa h 7 2 yaşı na g e l m iş ve o g ü n lerde Osm a n l ı 'yı ra hatsız etm eye deva m eden A l m a nya -Avustu rya ittifa k ı n ı n başı nda b u l u na n Fe rd i na n d üzeri ne sefe re çı kmayı p la n l a m a k­ tad ı r. Sa ray dokto r l a r ı böyle b i r sefe r i n padişa h i ç i n çok a ğ ı r ge leceğ ini, belki seferden sağ dönemeyeceğ i n i b i l d i ri rler. Su lta n Sü leyma n ka ra ri ı d ı r. Ama o kad a r bitki n d i r ki, sa rayd a n ç ı ka rken b i n d i ğ i ata b i l e Sad raza m Soku l l u M e h med Paşa ya rd ı m ıyla ç ı ka b i lecek­ t i r. Üç ay sü ren a ra ba yo lcu l u ğ u so n rasında Zigetva r'a ge­ lecekler ve kuşatma başlayaca ktı r. Pa d işa h çad ı rı n d a d ı r. Kuşatma n ı n i ki nci ayı nda iyice a ğ ı rlaşa n su lta n 7 Ey­ l ü l'ü 8 Eyl ü l' e ba ğ laya n gece saat O l :30 sı ra la rı n d a vefat ed e r. i ki doktor aceleyle Sad raza m Soku l l u M e h m ed Paşa ' n ı n h u z u r u n a ge lerek padişa h ı n


vefatı n ı b i l d i ri r l e r. D u r u m son derece kritikt i r. Zig etva r Ka le­ si ' n i n d ı ş s u r l a r ı d üşmüş ama iç ka le d i re n m eye deva m et­ m e kted i r. Pad i şa h ı n ö l ü m h a beri n i d uyu rma k aske r i n b i r a nd a kuşatmad a n vazg eçmesi a n ­ l a m ı n a g e l m e kted i r. i ç ka le a l ı n a n a kad a r vefat h a beri n i n sa kla n m ası na ka ra r ve ri l i r. Ayrıca Zig etva r-ista n b u l a rası atl ı a raba yo lcu l u ğ uyla en az ü ç ay s ü r m e kted i r. Bu sü re za rfı nda cenaze n i n koru n m a ­ sı i ca p etmekted i r. Sa d raza m Soku l l u , d o kto rla ra cenaze n i n ta h n it ed i l m esi e m r i n i ver i r. Dokto r l a r Osma n l ı usu l ü ded il l . Se l i m , babası S u l ta n Sü l eym a n ' ı n cenazesi ğ i m iz ta h n it yö nte m i n i uyg u ­ başı n d a dua ederken l a r l a r . S u l ta n ı n vücu d u a ç ı l a ­ ra k ka l b i i l e b i rl i kte iç orga n la rı ç ı ka rı laca k ve vücud u ; dönem i n ta r i h ç i l e ri n i n i fa d e l e r i n e göre tü r l ü i laçla r, m isk, a m ber ve tuzla ta h n ite ta b i tutu l m uş, ta htı n ı n a lt ı n a geçici o l a ra k defned i l m işt i r. Ta ri hsel döne­ me veya bölgeye göre m u mya l a m a tekn i kl e r i n d e fa rk­ l ı l ı kl a r b u l u n m a ktad ı r. Fa kat ku l l a n ı l a n maddeleri n orta k öze l l i ğ i kokuşmayı ö n leyici ve rrı i kro p l a rd a n a r ı n d ı rıcı o l uşla rıd ı r. S u l ta n S ü l eym a n ' ı n ce n a zesi Zig etva r'd a n Be l g rad'a geti r i l ecek, o ra d a n da ista n b u l'a taşı naca kt ı r. Ke n d i ya ptı rd ı ğ ı Sü leym a n iye Ca m i i ' n i n kıble d u va r ı n d a k i m e r ka d i n e defned i l d i ğ i nde vefatı n ı n üze r i n ­ d e n nerede ise 3 , 5 ay geçmişl i r. Eski M ısı r'd a k i m u mya l a m a işl e m i basa­ rn a k l a r ı n a ait b i l g i lere detayl ı o l a ra k u laşı l a ­ b i lse de, Osma n l ı d ö n e m i nde ya p ı l a n ta h n i t Selçu k l u kü m beti


uyg u la ması b i l g i l e r i n e ta m o l a ra k u l aşı l a m a m a ktad ı r. M ısı r'da n e red eyse h e r kese m u mya l a m a ya p ı l m a a d eti va rken Osm a n l ı'da sadece ö n e m l i d evlet a d a m l a r ı veya önde g e l e n az sayıda i nsa na ya p ı l m ış o l ması kısacası çok az örnek o l uşu, bu n u n n ed e n l e r i n d e n birid i r. Diğer bir sebep ise cesetlerin Os­ m a n l ı ' d a topra kla temas ederek defn ed i l m esi, M ısı r'da ise özel ya p ı l a r i ç i n d e tutu l m asıd ı r. (Pira m itler v e yera ltı meza r oda l a r ı n a a i t l a h itler). Osm a n l ı padişa h la r ı n ı n defi n gelenekleri n d e ka rşı m ıza i ki usu l ç ı k m a kta ­ d ı r. B u n l a rd a n i l ki eski O rta Asya ta rzı d iyeb i l eceğ i m iz kripta l ı meza r gelene­ ğ i d i r. O rta Asya k ü m bet m i m a risi n i n b i r uzantısı olan b u durum, Ana d o l u 'da 1 . Dönem Ana d o l u Beyl i kleri i l e Anad o l u Selçu k l u k ü m betl e r in de uyg u l a n ­ m ıştı r. B u d efi n m i m a risi nde kü m beti n a lt ı n d a , topra k a ltında o l a ca k şe k i l d e b i r m eza r odası b u l u n m a kta o l u p cenaze yı ka n m ış, kefe n le n m iş v e b i r ta b u ta kon u l m uş o l a ra k b u raya kon u l m a ktad ı r. Konya'daki Alaadd i n Ca m i i Kü m beti'nde, Sa h i pata, E m i r Ka ratay ve Bed red d i n M u h l is g i b i n i ce sulta n ve vez i r bu şe k i l d e defned i l m işlerd i r. Os­ m a n l ı'da da erken dönemd e defi n ler böyle ya p ı l m ıştı r. Mese l a , B u rsa Yeş i l Tü rbe'd e medfu n b u l u n a n Çe lebi M e h med, tü rbesi n i n a lt ı n d a k i b i r meza r odası n d a , i k i dayesi, ü ç kızı ve i k i oğ l u i l e ta b u t l a r ı n d a bu şek i l d e d efned i l ­ m işlerd i r. Fatih Su lta n M e h med ' i n de defn i bu şe k i l d e ya p ı l m ıştır. Ya n i b u ­ g ü n ista n b u l Fatih 'teki tü rbesi n i n a ltında b i r ka b i r odası o l u p, ce nazesi taş b i r

Zigetva r'da S u l ta n S ü l eym a n ' ı n vefa t yeri n i temsi l e n ya p ı l a n a n ı t v e se mbol i k k a b i r


Su ltan l l . M u ra d Tü rbesi

l a h i t içinde yat m a kta d ı r. Bu ta rz defi n gele neğ i bug ü n M ısı r'da h a l a deva m etm ekted i r. M üsl ü m a n l a r ı n meza r l ı kla rda cenaze evleri o l u p, cenaze l e r bu evl e re a i t bod r u m katia r ı n a uzatı l m a kta ve üze ri ka patı l m a ktad ı r. Osma n l ı'daki i ki nci defi n geleneğ i ise bug ü n M üsl ü m a n la rı n yayg ı n o l a ­ ra k uyg u la d ı kla rı ka b i r i e re kefe n iyle uzatı l a n cenaze n i n üze r i n e duva r y a da ta hta i l e perde lerne yö nte m i d i r. M ese la Su lta n ll. M u rad eski usul defn i iste­ m e m iş, n o r m a l h a l kta n b i r i g i b i ka b re kon u l mayı vasiyet etm işti r. Hatta bu vasiyetinde ka bri n i n üze r i n d e b i r sa n d u ka da ta lep etmem iş, tü rbe ya p ı l ı rsa b i l e üzeri n i n a ç ı k b ı ra kı la ra k "AI I a h ' ı n ra h m eti nden m a h r u m o l m a m a k" i ç i n ya ğ m u ru n üze r i n e ya ğ ması n ı v e top ra ğ ı n ı ısiatması n ı a rz u la d ı ğ ı n ı b i l d i rm iş­ ti r.

Mao Zedong

208 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kayate k i n


A n ka ra Etnografya M üzesi ' n d e yı l la rca Atatürk' ü n cenazesi n i n b u l u n d u ğ u m e k a n

Ş i m d i ko n u baş l ı ğ ı m ı za d ö n e rse k ; e l i m izd e k i kayn a k l a rd a n ya ptı ğ ı m ız i n ­ ce l e m e so n u c u n d a Osm a n l ı'daki ta h n it işl e m iyle Eski M ısı r'd a ki m u mya l a m a işl e m i a rasında ki fa rkl a r şöyled i r : Osm a n l ı'da ki ta h n it işlem i, cesed i n i laçla­ n a ra k yukarıda a ç ı k l a d ı ğ ı m ız sebeplerden dolayı b i r sü re ko ru n m ası a m acıyla ya p ı l m ıştır. Eski M ısır'da cesette n ç ı ka r ı l a n orga n l a r çöm l e k ya da vazo l a ra kon u la ra k m u mya i l e beraber m u hafaza ed i l i rke n , Osma n l ı'da orga n l a r ı n gö­ m ü l m esi ; Eski M ıs ı r'da cesede uzu n sü re l i bir ku rutma işl e m i uyg u l a n ıyo r o l m ası, yi n e Eski M ısı r'da m u mya la m a işle m i nde "kete n leme" basa m ağ ı n ı n ol ması ; cesed i n Eski M ıs ı r'daki g i b i topra k üstü n d e öze l b i r l a h itte tutu l ması ye r i n e Osma n l ı'da göm ü l m üş o l m ası olası fa rkl a r o l a ra k s ı ra l a n a bi l i r. So n ra ki d ö n e m l e rde Osm a n l ı'da ta h n it uyg u la ması n ı n görü l m e m e ne­ d e n leri ; i l e rleye n d ö n e m lerde su lta n la r ı n seferlere çı kma ması böylece uza k b i r yerde ö l m e olası l ığ ı n ı n aza l ması ve uyg u la m a n ı n islam i na nc ı n a uyg u n o l m a ması n d a n kayna kla n m ış o l a b i l i r. G ü n ü m üzde t ı p fa kü lte l e r i n d e eğitim a m acıyla ku l l a n ı l a n cesetleri n ko­ ru n ması a macıyla ta h n it işl e m i uyg u l a n ı r. B u rada ku l l a n ı l a n ma lze m e l e r ; form a l d e h it, g l ise r i n v e fe n o ld ü r. Bu m a d d e l e r sayes i n d e cesette m i krop­ lar ü re m ez ve kokuşm a d a n ku l l a n ı la b i l i r sert l i kte m u hafaza ed i l ebi l i r. Ayrıca ta h n it işle m i uzu n za m a n a laca k cenaze n a k i l l e r i n d e de uyg u l a n a b i l m e kted i r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 209


Len i n

Türkiye'de son dönemde vücu d u na geçici ta h n i t uyg u l a n m ış o l a n önem l i ki­ şiler Atatürk ve Tu rg ut Öza l 'd ı r. Atatü rk' ü n vücudu ta h n it ed i lerek 1 1 g ü n so n ra A n ka ra Etnog rafya M üzesi ' n d e ki kata fa l kı n a kon u l m uştu r. Vefatı n d a n 1 5 se ne so n ra i nşaatı ta m a m l a n a b i l e n An ıtka b i r'e, 1 0 Kası m 1 9 53 ta r i h i n d e d efned i l m iştir. M u mya l a m a işl e m i n e bizzat Afet i n a n refa kat etm iştir. 1 9 53 'te Etnog rafya M üzesi 'nden taşı n m a öncesi nde m u myası n ı n a ç ı l ması na da refa kat eden i n a n , yüzü açı l d ı ğ ı nda cenaze n i n sağ l a m o l d u ğ u ­ n u , sa dece b i r kirpiğ i n i n ya n a ğ ı n a d ü ştü ğ ü n ü a n iatma kta d ı r. Bazı kayn a k l a r ise m u myası n ı n bozu l m uş o l a ra k m üşa hade ed i l d iğ i n i söylemekted i rler. O dönem i n l iderlerinden Len i n , H o Çh i M i n h , Maa Zedong vb. b i r ta k ı m l i ­ derlerde m u mya l a na ra k cenazeleri ko r u m a a l tına a l ı n m ışt ı r. Hatta Maa' n u n vefat ett i ğ i 1 97 6 yı l ı nda Çi n l i ler, Maa' n u n ce nazesi n i nasıl ta h n it edecekleri ko n us u n d a i h t i l a fa ·d üşm üşlerd i r. O g ü n lerde Rusya i l e a ra l a �ı iyi o l m a d ı ğ ı i ç i n Le n i n ' i n v e Vietn a m ' ı n m eşh u r l ideri H o Çh i M i n h ' i n cenazesi n i başa rı i l e m u mya laya n R uslard a n ya rd ı m da a l a m ayaca kla rd ı r. N i hayeti nde fo rmalde­ h i t ku l l a n ı l a ra k ta h n iti gerçekleşti r i l ecektir.

H o Çhe M i n g

2 1 0 1 Ta l h a U ğ u r l u e l - M u a m m e r Kaya te k i n


T u r g u t Öza l d a , cenazesi kısa sü­ re l i ğ i n e ta h n i t ed i le n l i d e rlerde n d i r. Vefat ettiğ i nde, b i rçok d ü nya l ideri gibi, cenaze töre n i u z u n sü receğ i n ­ d e n , s ı ca k g ü n lerde b i r boz u l m a söz ko n usu ol masın d iye kısmi ta h n ite ta bi tutu l m uştu r. O g ü n l e rde Ga­ ta'da vazife ya p a n Prof. D r. M us­ tafa Sa rsı l m az' ı n ifa d e l e r i n e g ö re, cenaze n i n kata fa l ka ko n u l ması ve tören neden iyle b i r h a fta on g ü n l ü k bi r s ü re ko ru n ması g e re keceğ i n den ta h n iti iste n m işt i r. G ü n ü m üz ü n ta h n i t yönte m ­ l e r i n d e n bi ri de cenaze n i n ka n da­ m a r l a r ı n a fo rm a l d e h i t şırınga etmek ve cenazeyi bu maddeden o l uşa n b i r sol üsyo na yatı r m a kta n geçmekted i r. Turgut Ö za l Anca k Öza l ' ı n a kra ba l a rı b u n u ka b u l etm eyece kler b u n u n üze r i n e sa dece göğ üs, ka r ı n ve eklem boşl u kla r ı n a ay­ rıca b u r n u nd a n so nda i l e m idesi ne bu madde yayı l m ıştı r. Sayı n Sa rsı l m az' ı n ifa d e l e r i n d e en ç o k d i kkat çeken şey, Öza l ' ı n beyn i n e h e r h a n g i b i r m a d de n i n ve ri l m ed i ğ i d i r. H a l b u ki b i r cenaze n i n e n ko lay boz u l a ca k ye r l e r i n d e n b i risi şü p h esiz beyn i d i r. 1 993 yı l ı n ı n N isa n ayı nda g e rçekleşt i r i l e n bu kısmi ta h­ n i t i n cenazeyi ko r u m a olası l ı ğ ı sa dece on gün kad a r i ke n , eğer d a m a r l a r ı n a ve ri lse i d i b i r yıla kad a r uzaya b i l i rd i . Anca k 2 0 1 3 yı l ı ndaki ka b i r a ç m a ve kontrol d ö n e m i n d e cenaze n i n büyü k b i r kısm ı n ı n h iç bozu l m a d a n d u rd u ğ u g ö rü l m üş ve oğ l u A h m et Öza l ta rafı n d a n da b u d u ru m ifade ed i l m işti r. B u ­ ra da e n şaş ı rtıcı o l a n şey Prof. D r. M u stafa Sa rsı l maz Bey' i n bizzat uyg u la d ı ğ ı v e ke n d i i fadeleriyle a nca k on g ü n kad a r ko ruya b i l i r ded i ğ i uyg u la m a d a n ta m 2 0 se ne so n ra ce naze n i n beyni d a h i l bozu l m a d a n ç ı kması d ı r.

Ta r i h T ı b b ı Ko n u şt u rd u 1 2 1 1


KAYNAKÇA l . BÖLÜM Estin C., Laporte H., Yunan ve Roma Mitolojisi, Çeviri Editörü: Eran M., İstanbul: Tübitak Yayınları, 20 0 3. Hall JE., Textbook of Medical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20 ı ı . Swiontkowski MF., Ortopedi El Kitabı, Çeviri Editörü: Leblebicioğlu G., Ankara: Güneş Ki­ tabevi, 20 0 3, 33ı -32. Widmaier EP., Raff H., Strang KT., Çeviri Editörü: Demirgören S., Vander İnsan Fizyolojisi, İzmir Güven Kitabevi, 20 ıo . http://taylaninternet.blogcu.com/tendon-nedir/3239 ı 62 [Erişim tarihi: ı 7.0 9.20 1 3 ] . http:/ /tr.wikipedia.org/wiki/Javier_Sotomayor [Erişim tarihi: ı 7.0 9.20 ı 3 ] .

2. BÖLÜM Aufderheide AC., The Scientific Study of Mummies, University of Minnesota, Duluth, Camb­ ridge University Press, 20 0 3. Hatemi H, Kazancıgil A., Tıp Tarihi Araştırmaları:l l ; Okumuş N., Bilinmeyen Bir Mumya Risalesi, İstanbul: Yüce Reklam Yayım Dağıtım AŞ., 20 0 3, ı 1 3 -ı23. Massart D, Sohawon S, Noordally 0., "Cadavers and Mummies as Therapeutic Means", So­ ciete d'Histoire de Seneffe, Manage, 20 ı 0 , 3 ı : 63-66. Tradesman and Amateur, The Encyclopedia of Practical Receipts in All The Useful and Domestic Arts: Book of Referance, Printed by C. Adlard, Bartholomew Close, London, ı 84 1 . http:/ /io9 .com/59 ı 7027 /powdered -mummy-gladiator-blood -and -other-historical-medici­ nes-made-from-human-corpses [Erişim tarihi: 23.0 8.20 1 3 ] . http://www.wisegeek.com/what-is-mummy-powder.htm [Erişim tarihi: 23.0 8.20 ı 3] . http:/ /books.google.com.tr/books?id=h5re2p5n6vQC&printsec=frontcover&hl=tr&sour­ ce=gbs_ge_summary_r&cad=O#v=onepage&q&f=false) [Erişim tarihi: ı 7.0 9.20 ı 3 ] . Th e Dublin Journal o f Medical and Chemical Science, vol V, ı 834 (http://www.archive.org/ stream/dublinjournalme73unkngoog/dublinjournalme73unkngoog_djvu.txt) [Erişim tarihi:2 3.0 8.20 ı 3 ] . http:/ 1 en.wikipedia.org/wiki/Turpentine [Erişim tarihi: 26.0 8.20 ı 3 ] . http:/ /tr.wikipedia.org/wiki/Terpen [Erişim tarihi: 26.0 8.20 ı 3 ] . http://en.wikipedia.org/wiki/Myrrh [Erişim tarihi: 26. 0 8 .20 1 3 ] . http:/ 1 en.wikipedia.org/wiki/Heptadecanoic_acid [Erişim tarihi: 26.0 8.20 1 3 ] .

3. BÖLÜM Hall JE., Textbook ofMedical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20 ı ı . İliçin G., İç Hastalıkları, Güneş Kitabevi, 20 0 3, 2478-96. Widmaier EP., Raff H., Strang KT., Çeviri Editörü: Demirgören S., Vander İnsan Fizyolojisi, İzmir Güven Kitabevi, 20 1 0 .

4. BÖLÜM Büyüköztürk K., İç Hastalıkları, Nobel Tıp Kitabevleri, 20 0 7, 828-829. Dökmed İ., Dökmed AH., Toksikoloji, Zehir/enme/erde Tanı ve Tedavi, 4. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 20 0 5, 2 1 3, 449-454, 599, 543 . İliçin G., Biberoğlu K, Süleymanlar G., Ünal S., İç Hastalıkları, Güneş Kitabevi, 20 0 3, 927946, ı 6ı 9-ı 623, ı 748-49.

212


Kayaalp SO., Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, 3. cilt, 4. baskı, Ankara: Feryal Matbaacılık, ı 989. Kayaalp SO., Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, ı 1 . baskı, Ankara: Hacettepe Taş Kitapçılık , 2005. POISIN DEX• System: Klasco RK (Ed): DRUGDEX• System. Thomson Micromedex, Gre­ enwood Village, Colorado (Vol. ı 59 expires 3/20ı 4). Sayek İ., Temel Cerrahi, 3. baskı, Güneş Kitabevi, 2004, ı 1 34. Schep LJ., Slaughter R)., Vale )A., Whetley P., "Was the Death of Alexander the Great Due to Poisoning? Was it Veratrum Album?", Clinical Toxicology, 52, 72-77, 20 ı4. Willke Topçu A., Söyletir G., Doğanay M., Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, Nobel Tıp Kitabevleri, 3. baskı, 2008, 909-92ı , ı 737- ı 738. http://www.nzherald.eo.nz/nz/news/article.efm? c_id= ı &objectid=ı ı ı 8447 4 [Erişim tarihi: 23. 1.20 ı4] . http://en.wikipedia.org/wiki!Veratrum_album [Erişim tarihi: 23. ı .20ı 4]. http://www.homeoint.org/seror/cowperthwaite/verat.htm [Erişim tarihi: 26. 1 .2 0 ı 4]. http://en.wikipedia.org/wiki/Carotid_artery_dissection [Erişim tarihi: 26. ı .20ı 4] . http://tr.wikipedia.org/wiki!III._Aleksandros [Erişim tarihi: 26. ı.20ı 4] . http://www.aciltıp.com/arsenik-zehirlenmesi [Erişim tarihi: 28.0 ı .20 ı 4].

S. BÖLÜM Hall )E., Textbook of Medical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20 ı ı . Kanski ))., Çeviri Editörü: Orağlı KM., Klinik Oftalmoloji, 4. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 200ı , ı 46.

6. BÖLÜM Bergeron )W., "The Crucifıxion of )esus: Review of Hypothesized Mechanisms of Death and Implication of Shock and Trauma-Induced Coagulopathy'; f Forensic Leg Med, 20ı2, ı 9(3): 1 1 3-6. Bilgehan H., Klinik Mikrobiyoloji, 9. baskı, İzmir: Fakülteler Kitabevi, ı 995, 532-534. Hall )E., Textbook of Medical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20ı 1. Serter D., Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları, 3. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri ı 997, ı2ı ­ ı23. Widmaier EP., Ratf H., Strang KT., Çeviri Editörü: Demirgören S., Vander İnsan Fizyolojisi, İzmir Güven Kitabevi, 20ı 0. Willke Topçu A., Söyletir G., Doğanay M., Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, 3. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2008, ı 470- ı 476.

7. BÖLÜM Hall )E., Textbook of Medical Physiology. Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20ı ı . Widmaier EP., Ratf H., Strang KT., Çeviri Editörü: Demirgören S., Vander İnsan Fizyolojisi, İzmir Güven Kitabevi, 20ıo .

S. BÖLÜM Hall )E., Textbook of Medical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20ı ı . Widmaier EP., Ratf H., Strang KT., Çeviri Editörü: Demirgören S., Vander İnsan Fizyolojisi, İzmir Güven Kitabevi, 20ı 0.

213


9. BÖLÜM Serter D., Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları, 3. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, ı 997, 2909 1. Willke Topçu A., Söyletir G., Doğanay M., Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, 3. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2008, ı 642-48. http:/ /www.seyahatsagligi.gov. tr/hastaliklar/smallpox.aspx [Erişim tarihi: 2ı .08.2 0ı 3 ] . http:/ /en.wikipedia.org/wiki/Smallpox [Erişim tarihi: 2ı .08.2 0ı 3]. www.bt.cdc.gov/agent/ smallpox/training/ overview [Erişim tarihi: ı 7.09.20ı 3 ]. http://www.who.int/topics/smallpox/en/ [Erişim tarihi: ı 7.09.20 1 3 ] .

lO. BÖLÜM Erol Ç., İç Hastalıkları, MN Medical ve Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara, 2008, ı 59-ı 64, 39273934. İliçin G., İç Hastalıkları, Güneş Kitabevi, 2003, 2279-233ı , 28ı 7-2823. Philippe G., Angenot L., "Recent Developments in the Field of Arrow and Dart Poisons'; Journal ofEthnopharmacology, 2005: ıoo , 85-9 1 . Kayaalp SO., Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, Pelikan Yayıncılık, ı2. Baskı, 2009. Vural N., Toksikoloji, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, no: 73, 2005. Widmaier EP., Raff H., Strang KT., Çeviri Editörü: Demirgören S. Vander, İnsan Fizyolojisi, İzmir Güven Kitabevi, 20ı 0, 628-630. POISINDEX• System: Klasco RK (Ed): DRUGDEX" System. Thomson Micromedex, Gre­ enwood Village, Colorado (Vol. ı 57 expires ı2/20 1 3 ). http://www.ttb.org.tr/STED/sted0903/siyanur.pdf [Erişim: 4.9.20ı 3 ] .

l l . BÖLÜM Afyoncu, E., Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınları, 20ı2, 1 73. Atalar, M., "Osmanlı Padişahları'; Ankara Ünversitesi ilahiyat Fakültesi İslam ilimleri Enstitü­ sü Dergisi, Ankara, 1981, Cilt XXIV. 425-460. Bilgehan H., Klinik Mikrobiyoloji, 9. basım, !zmir: Fakülteler Kitabevi 1 995, 232-35. Chew, SL., Leslie, D., Klinik Endokrinoloji ve Diyabet, Çeviri Editörü: Çömlekçi A., İzmir: Güven Kitabevi, 2009, 56-82. Goldstein BJ., Müller-Wieland D., Tip2 Diyabet, Yayın Editörü: Dursun AN, Çeviri Editörü: Akman AC., İstanbul: AND Danışmanlık, Eğitim, Yayıncılık ve Organizasyon Ltd., 2004, 399. İmamoğlu Ş., Diabetes Mellitus, Multidisipliner Yaklaşımla Tanı, Tedavi ve {zlem, 2. baskı, İstanbul: Deomed Medikal Yayıncılık, 2009, 5 1 4-530. McDermott MT., Endokrin Sırları, Çeviri Editörü: Şirinoğlu 1., Nobel Tıp Kitabevleri, 2004, 60-65. Serter D., Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları, 3. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 1997, 103. Şehsuvaroğlu BN., "Osmanlı Padişahlarının Akıbetieri ve Ölüm Sebepleri Hakkında Tıp Ta­ rihi Bakımından İnceleme'; 5. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 20 1 1 , 392-4 10. 1 Tüzün Y., Gürer MA., Serdaroğlu S., Oğuz 0., Aksungur VL., Dermatoloji, 3. baskı, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2008, 1 764-75.

Una! EK., Tıp Parazitolojisi, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 1 982.

214


Willke Topçu A., Söyletir G., Doğanay M., Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, 3. baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 20 0 8, 877-897, 957-970 , 1 270 - 1 274, 20 69. Yenidünya MO., Bayrak R., Yenidünya S., "Sırt Bölgesi Bazal Hücreli Karsinomları': Türkiye Ekapatoloji Dergisi, 20 0 4, lO (3-4): 127- 1 32.

http://www.medimagazin.com.tr/authors/aysegul-demirhan-erdemir/tr-unlu-tip-tarihci­ si-ve-tip-etikcisi-prof-dr-bedi-n-sehsuvaroglunun-deontoloji-vr-tip-etigi-uzerine-go­ rusleri-72-25- l 6 J .html [Erişim tarihi: 1 5.0 8.20 1 3 ] .

12. BÖLÜM Büyüköztürk K., lç Hastalıkları, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 20 0 7, 30 7 - 3 1 O. Choi HK., Curhan G., Soft Drinks, "Fructose Consumption, and the Risk of Gout in Men: Prospective Cohort Study'; British Medical journal, 20 0 8, 336, 309-3 12. Choi HK., "A prescription for lifestyle change in patients with hyperuricemia and gout", Curr Opin Rheumatol, 20 1 0 , 22 (2): 1 65-72.

İliçin G., lç Hastalıkları, Güneş Kitabevi, 20 0 3, 281 7-2823. Kumar, V., Cotran, RS., Robins, SL., Robins Temel Patoloji, Çeviri Editörü: Çevikbaş U., Ro­ bins, Nobel Tıp Kitabevleri, 20 0 3, 774-777. Tausche AK., Jansen TL., Schröder HE., Bornstein SR., Aringer M., Müller-Ladner U., "Gout-current diagnosis and treatment': Dtsch Arztebl Int., 20 0 9, 1 0 6 (34-35): 549-55. Schlesinger N., "Diagnosing and treating gout: a review to aid primary care physicians': Postg­ rad Med, 20 1 0 , 1 22 (2) : 1 57-6 1 .

"Rich Man's Disease - definition o f Rich Man's Disease i n the Medical dictionary". Free Online Medical Dictionary. 1hesaurus and Encyclopedia. [Erişim tarihi: 2 1 .0 8.20 1 3 ] .

B. BÖLÜM Chattopadhyaya I., Shettyb HGM., Routledgec PA., Jefferyd J., "Colchicine Induced Rhab­ domyolysis", Postgrad Med ]., 20 0 1 , 77: 1 9 1 - 1 92. Demircioğlu F., Kazancı E., Edoğan H., Bekdaş M., Göksügür S., "Çocuk Hastada Kolşisin Zehirlenmesine Bağlı Rabdomiyoliz", Türk Pediatri Arşivi, 20 1 3 ; 48:74-5. Finkelstein Y., Aks SE., Hutson JR., Juurlink DN., Nguyen P., Dubnov-Raz G., Pollak U., Ko­

ren G., Bentur Y., Colchicine Poisoning: the Dark Side of an Ancient Drug, Clin Toxicol (Phila), 20 1 0 Jun; 48(5) :40 7 - 1 4.

İliçin G., lç Hastalıkları, Ankara: Güneş Kitabevi, 20 0 3, 638-658, 698-70 3, 788-80 3, 866-884. Kayhan Z., Klinik Anestezi, 2. baskı, Logos Yayıncılık, 1 997, 759-762. Topçu AW., Söyletir G., Doğanay M., Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, 3. baskı, No­ bel Tıp Kitabevleri, 20 0 8, 788-828. Sripotong S., Wangkaew S., Kasilanon N., Louthreno W., "Colchicine Myotoxicity: Acase Report", Chiang Mai Med Bul/, 20 0 4;47(2):87-92. POISINDEX" System: Klasco RK (Ed) : DRUGDEX" System. Thomson Micromedex, Gre­ enwood Village, Colorado (Vol. 1 57 expires 1 2/20 1 3 ) . www.akcigerim.com [Erişim tarihi: l 5.0 9.20 l 3 ] . http:/ 1 gundem.milliyet.com.tr/guz-cigdeminin-zehiri-kalbin-devasi-kolsisini gundem/gun­ demyazardetay/ 1 0 . 12.20 12/1 639464/default.htm [Erişim tarihi: l5.09.20 1 3 ] .

215


14. BÖLÜM Hall JE., Textbook of Medical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20 l l , 527-53 1 . McArdle WD., Katch FI., Katch VL., Exercise Physiology, Sixth Edition, Lippincott Williams and Wilkins, 20 0 7, 6 1 7-635. Wilmore JH., Costill DL., Physiology of Sport and Exercise, Human Kinetics, 1999, 343-357.

lS. BÖLÜM Hall JE., Textbook of Medical Physiology, Twelfth Edition, Saunders Elsevier, 20 1 1 , 285-286.

16. BÖLÜM Bertan M., Güler Ç., Halk Sağlığı Temel Bilgiler, Ankara: Güneş Kitabevi, 1 997, 235-24 1 . Dirican R., Bilgel N., Halk Sağlığı Toplum Hekimliği, 2 . basım, Uludağ Basımevi, ı 993, 1 ı 7 -ı 3 1 .

17. BÖLÜM Atilla AN, Öztüre N., Vourla, Urla'da Zamana Tanıklık, 2. basım, İstanbul: Öztüre Holding Kültür Yayınları 1 Kent Rehberi Dizisi, 20 0 3. http://www.urla.gov.tr/default_BO.aspx?id=60 [Erişim tarihi: 16.09.20 1 3 ] .

l S . BÖLÜM Kanski JJ, çev. Orağlı KM, Klinik Oftalmoloji, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 20 0 ı , 59-66, 660 -662. Tamçelik N., Oküler Enfeksiyon Hastalıkları, Türk Oftalmoloji Derneği Eğitim Yayınları, 20 0 8, 1 7 1 - ı 76. Taşkıran C., Ana Ben Ölmedim Birinci Dünya Savaşı 'nda Türk Esirleri, 4. baskı, İstanbul: Tür­ kiye İş Bankası Kültür Yayınları İstanbul, 20 ı l, ı 75- 1 85, 2 ı 4-22 1 . http:/ /tr.wikipedia.org/wiki/Trahom [Erişim: 22.02.20 1 4]. http://tr.wikipedia.org/wiki/Konjonktivit [Erişim: 22.02.20 ı 4].

ı9. BÖLÜM http://www.ancientegypt.co.uk [Erişim tarihi: 1 1 .0 9.20 1 3 ]. http:/ /www.acikbilim.com/20 12/0 5/ dosyalar1 eski-misirin -olum s uz-vucutlar-yaratma -sana­ ti-mumyalarna.html [Erişim tarihi: 1 1 .0 9 .20 1 3 ] . http:/ 1 egitimedair.net/index.php/sosyal-bilimler/ 1 5 1 8-tarihte-mumyalama 1 1 .0 9.20 1 3 ] .

[Erişim tarihi:

http:/ /www.zenartrend.com/yazarlar1 ayıekin-gezici-2/ mumyalanmis-padisahlar-tarihi [Eri­ şim tarihi: ı ı.o 9.20 1 3 ] . Afyoncu E . , Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınları, 20 12, ı 90 -ı 92. Erer S, Alıcı E., "Türk Tıp Tarihinde Mumyalama ve Bazı Orijinal Sonuçlar", Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, 20 0 4, 2 1 3:37-43. Öztürk M., "Mumyalı Sultanlar': Aksiyon, sayı: 278, 20 0 0 . Uzunçarşılı İ. H., "Fatih Sultan Mehmed'in Ölümü", Belleten, Türk tarih Kurumu Yayınları, 1 975, 1 55:473-481. Ünver A.S., Tıp Tarihi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, Matbaa-i Ebüzziya, İstanbul, ı943, 27-28.

216



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.