1835 anadoludan filistine turklerle omuz omuza hans guhr eshref ozbilen 270s

Page 1

ANADOLU'DAN FİLİSTİN'E

türklerle

omuz omuza Hans Guhr Çeviren: Eşref Özbilen

TÜRKiYE$BANKASI Kültür Yayınları


İçindekiler

.. ...IX

ÖN SÖZ ANADOLU GÜNLERİ Türkiye'ye Tayinim (Mayıs-Ağustos ı 9 ı6) ..

. ... .3

.. 5

Brieg'de Tatil ve İstanbul'a Gidiş İstanbul'da

9

1914'ren 19ı6 Yazına dek Anadolu'daki Muharebeler .. ... . ..26

.B

Doğu Anadolu Cephesi: 29. Piyade Tümeni'ne Gidiş.

Doğu Anadolu Yayiasındaki Olaylar (30 Ağustos-Eylül ı9 ı6) 41

.. .4 ı

29. Piyade Tümeni ve Tüıncnin Sa vunma Hattı

.....48

30 Ağustos l916'da Keşif Taarnızu ...

.. 5 ı

29. Tümen'in Eğitimi ve l.ağv Edilmesi.

29. Piyade Tümeni'nden l. Piyade Tümeni'ne Geçiş (23 Eylül13 Ekim ı9ı6)

55

Güneydoğu Anadolu 'da Yaşananlar (Ekim 1 �ll fı-Ağusıos ı9ı 7)

.. 64

ı. Piyade Tümeni Karir Mevzisinde

64

1. Piyade Tümeni Murat Mevzisinde

87

..

İlk Sıla İzni (Teınımız-Eyl[il 19 ı7) Cepheye Gidiş

.......

..

110 ll O

Güneydoğu Anadolu-Alınanya Yolculuğu .

.

.....122

FİLİSTİN GÜNLERİ Tümen Geri Hatta (Eylül-Aralık ı9 ı7) ı. Piyade Tümeni Nizip ve Çevresinde l. Piyade Tümeni Şam'da

Filistin Cephesi'nde (Noel 19 ı7-Ekiın 19 ı8) .

l3ı ı29 ı37 ı 47

V

Eskitaplarim.com


....... 147

1. Piyade Tümeni'nin Filistin'e İntikali

191 5-1917 Arasında Filistin'de Yapılan Muharebeler.... ..151 . .. .... 153

L Piyade Tümeni'nin Cepheye Sürülmesi...

. .162

Liman von Sanders'in Ordu Komutanı Oluşu. . 1. Piyade Tümeni Siper Savaşında İkinci Sıla İznim

168

.

(1 Iaziraıı-Teıııııııız 1918)

172 ... ..... ..172

Filistin-Almanya Yolculuğu . .

.174

Cepheye Dönüş Filistin'de Siper Savaşları (Ağustos-Eylül1918) Filistin'deki KesinMuharebeler

ve

... 187

Türk-Alman Ordusunun ....... .196

Çökmesi (Eyliii-Ekim1918)..

Piyade Tümeni'ninMerda Hattı'ndaki Muharebeleri .. ... ... 196 ... . 199

Nablus'ta Çarpışma.

. . 203

Eş Şak eş Şeyh Tepesine Kadar Geri Ç ekiliş .

... . .... 209

Şeria Nehri'ni Geçiş . .

..... 213

Şam'a Çekiliş Şam'da SokakMuharebeleri..

..

.... ...

Halep'e Çekiliş ve Yeni Birliklerin Tcşkili ... Tümen Komutanlığından Alınıştın ve Dönüş

..219 221 ..... 225

Haydarpaşa'da Yaşa na nlar (Kas�m 1918-0cak1919) .........231 .. .........246

Vatana Dönüş .

.... .. .253

Sonsöz.. Kaynaklar ..

..... .2 57

Dizin ..

. .....259

VI

Eskitaplarim.com


Harita ve Kroki Listesi

Yer adlarının yazılışı Osmanlı Harbiye Nezareti'nin temi n et­ tiği haritalardan a lınmıştır.·> 29. Piyade Tümeni'nin Erz incan'ın batısındaki mevz ileri ....25 Anadolu, Suriye ve Filistin . 28-29 1. Piyade Tümeni'nin 29 Kasım 1916'daki mevz ilerinin .. 78

krokisi

'''' .. 90-91

1. Piyade Tümeni'nin Karir ve Murat mevz ileri Batı Filistin'in genel haritası

,,,,,,,,,,,. 152 '' 157

Kudüs Muharebesi 'nin haritası. 1. Piyade Tümeni'nin Artara'nın güneyindeki mevz ilerinin krokisi

.. 159

1. Piyade Tümeni'nin Selfit ve Merda'daki mevz ilerinin krokisi

.

. ....

Filistin ve 191 8 sonbaharındaki geri çekiliş yolları

.

165

... 226-227

Y�z�rın Osm�nlı H�rbiye Nez�rcti k�ymkbrınd�n y�r�rl�mr�k, �nc�k

Alm�nc� imbsııı� göre y�zdığı yer �dları ile ilgili olar�k çeviride �u yöntem izlenmi�tir: Bu yer �dlarınd�n bugün de kullanılanlar olduğu gibi bır�kılmı�, isim deği�ikliğine uğr�mı� olanlard�n bulumbilenlcrin günlimiizdeki �dları kö�eli p�r�ntez içinde verilmi�, t�m s�pt�n�m�y�nbr ise özglin metindeki kull�nıml�rın Türkçe okunu�larıyla bır�kılmı� ve bunlar it�lik obr�k y�zıl­ mı�tır. Belge niteliği r��ıy�n h�rit�l�r ve krokiler ilzglin h�lleriyle bır�kılmı�; �nc�k h�rit�ları metin e�liğinde okum�yı kolayb�tırm�k lizerc, h�riulard�ki belli b��lı yer isimlerinden k�qılıkl�rı bulun�bilenler, her h�rit�d� num�r�­ bndırılar�k listelcnnıi�tir-editörlin notu.

\'ll

Eskitaplarim.com


Önsöz

1 9 1 6 yazından dünya harbinin sonu na kadar bir Osmanlı pi­ yade tümeninin komu tanı olarak Doğu /\nadolu Yaylası, Gü­ neydoğu /\nadolu, Mezopotamya ve Filistin 'deki m u harebe­ lere katı ldım. Yu rda geri döndükten sonra bu muharebelerin gidişatı hakkında silah arkadaşl arım, dostlarım ve ta nıdıkia­ rım bana sık sık soru lar sord ular. i\n lattıklarım daima büyük bir i lgiyle karşılandı. Bu yüzden orada yaşadıklarımı yazıya döküp bastı rmak düşü ncesi daha o zaman aklıma geld i . Fa­ kat uzun yıllar boyu nca görevde olmam niyetime engel oldu; ama şimdi, mesleğim i icra edişin geçmişte ka ld ığı yaşlılığımın boş vakitlerinde bunu gerçek leştireceğim. Günlük olaylar hakkın d a ki in tiba larımı mümkün oldu­ ğunca canlı olara k vermek için Doğu 'da geçen zamanı anla­ tırken gü nlük kayıtlarıma sıkı sıkıya bağlı ka lacağım ; sadece o an için yaptığım sert tenkitleri yumu şatacağım ve önemsiz ayrıntıları bir kenara bırakacağım. Son aylarda harp hatıralarıma, şimdi Kottbus'ta eyaler imar müdürü olan eski yaveriın Üsteğmen Köhler'in günlüğü­ ne bakarak, ayrıca onunla ve şimdi Charlottenburg'da hava sav u n m a başkanı olan eski emir subayım Üsteğmen Ihle­ fe ldr'le sözlü ve yazılı fikir teatisinde bulunarak eklemeler, ta­ mamlamalar yaptım. Her iki kişiye de değerli yardımları içi n candan teşekkür ederim. /\y nı h usus eskiz v e şemaları seve se­ ve hazırladığı için Kottbus'taki Wil li Knoll için de geçerlidir. Bir Osmanlı tümen komutanı olarak harıralarımı anlatı­ şım, Türk silah arkadaşlarıma şanlı ordu larına eski mensu bi-

IX

Eskitaplarim.com


yetimi bugün de nasıl müreşekkir bir gururla andığımı göste­ recektir. B u hatırat, Almanya'nın Doğu'daki m uhariplerine Anado­ l u ' n u n karlı dağlarında, Mezopotamya'nın kor gibi yanan kumlarında ve Filistin'in kana bulanmış m uharebe meydanla­ rında yapılan şiddetl i savaşlarda müttefiklerimizle pekiştirdi­ ğimiz silah arkadaşlığın ı , d i lerim bir kere daha hatırlatsın . Ve bugün Üçüncü Reich'ta katı b i r askeri r u h la eğiti len Al­ man gençliği, bu anlatılanlardan Almanların Doğu'daki zor görevlerini ve çok üstün bir düşmana karşı güçlerinin sonuna kadar y ıl larca karşı koymuş olan kahraman Türklerin başka bir örneği olmayan kanaatkarlıklarını, tahammüllerin i ve va­ tan sevgi lerin i öğrenmelidir. HANS Guı-m BRESLAU, 1937 YAZI

X

Eskitaplarim.com


Anadolu GĂźnleri ďż˝

Muhterem Salavat Usta Armaganidir

Eskitaplarim.com


Türkiye�ye Tayinim (Mayıs-Ağustos 1 91 6)

1 915 yazında Batı Cephesi'ndeki bütün tümenlerde k i m i n Türk harp sahalarında görev yapmak istediği soru ldu. İçle­ rinde beni m de bulunduğu m birçok k işi başvurdu; Bin Bir Gece M asalları'nın si h r i ne bürünmüş, bilinmeyen, uzak b i r d i y a r ve orada k e n d i ordumuzda m ü m k ü n olduğundan daha büyük bir faa l iyet alanı bulmak u mudu hepimize çekici gel i­ yordu. Sonraki haftalarda bu Doğu'ya tayin hakkında bir şey duyul mayınca, sürekl i ınuharebe halinde b u l u nu lduğundan, haber çabucak unutuldu. 1 91 6 yılının mayıs ayında, o zamanlar ben i m sevk ve ida­ rem a l tında bulunan ve 2. Tabur'una harbin başından beri komuta ettiğim 1 57 no' l u 4. Si lezya Piyade Alayı Flandre'da Courtrai yakınlarında İstira hata çeki l mişti. Karargahım bu şeh r i n yakını n d a k i Cuerne k öyünde, tefriş edil miş konforlu küçük bir vil ladaydı. 20 M ayıs'ta viiianın gölgeli verandasın­ da barik u l ade bir pazar günü öğleden sonrasının keyfini çıka­ rırken, 1 1 7. Tümen'in yaveri Yüzbaşı Hertrampf bana Türk ordusunda görev al maya hazır olup ol madığımı askeri kabi­ ne adına sordu . Hemen kabu l ettim ve iki gün sonra Ber­ l in'de Harp Nezareti'nde yabancı ordu lar dai resine gitmem için emir gel di . Önce üst makamlara veda ettim; ş i mdiye kadark i şiddetl i savaşlar dolayısıyl a yakından bağl ı olduğum alayımın men­ suplarına da " Hoşça kal ın" demem gerekiyordu; sevgili 2. Tabu r\ımdan, mükemmel yaverim Üsteğmen Rum pf'tan, sa-

3

Eskitaplarim.com


d ı k emir erirnden ve i k i atımdan ayrılınarn özelli kle zor oldu. Kısa bir veda partisinde n sonra bütün subaylar benimle ak­ şamleyin tren istasyon u na geldi. Silah arkadaşlarımla son bir sam i m i el sıkışmadan sonra a lay ba ndasunun nağmeleri eşl i­ ğinde Batı Cephesi'nden ayrıldım. Emir gereğince ertesi sabah Harp Nezareti'ne gittim ve 2 . Piyade Muhafız Alayı'nın 1 . Tabur'una verildim. Orada çe­ şitli bulaşıcı hasta lıklara karşı aşıtarım ya pıldı ve sıcak ü lke­ lerde görev yapıp yapamayacağıının bel irlenmesi için muaye­ ne edildim. B u münasebetle Bavyera Genelk urmayı'ndan, yi­ ne Türkiye'ye tayi n edilmiş olan B inbaşı Schraudenbach'la tanıştım. Şimdiye kadar uğradığım merciierde Doğu'daki şartlar h a k kı nda daha çok b ilgi a labilseydim iyi olurdu, ama b u ma­ alesef mümkün değildi; çünkü h içbirinde Türkiye'de k i muha­ rebelerde tecrübe edinmiş bir subay yok tu . Bu şüphesiz b ü­ y ü k bir e ksiklikti! Şayet oraya tayi n edilen subaylara yola çıkmadan önce yeni görev yerleri h a k kında bir program da­ hil inde b ilgi veri lseydi , b irçok o lumsuzlu k , üzüntü ve sıkıntı yaşanmazdı; bu durum ittifa ka yönelik karşılıklı sadakate epeyce yararlı olurdu. Kartvizitimi bıraktığım Türk sefare tinde, muhtemelen bir Alman tümeni gibi teşkil edilmiş olan bir Türk piyade tüme­ ninin komutasını a lacağıını öğrendim. O ldukça genç yaşımda böyle bir tümene komuta edebileceğim, onunla bağımsız ola­ rak m uharebe görevlerinin üstesinden gelebileceğim ve üste­ l i k onu Alman ka ideleri ne göre eğitebileceğim için sev incim büyük tü. N ihayet askeri kabineyi ziyaret ettim. B u kadar çabu k geldiğim için anlaşılan şaşırmışlardı ve bana Türk iye'ye tayi­ nimin anca k bir A. K.O.'yla ( Allerhöchste Kabine ttsorderr olabileceği, bunun da en erken on dört gün sonra çıkabileceği açıklandı. Bu yüzden şimdilik sulh zamanındaki son garnizo­ num olan Silezya 'dak i Brieg'e gitmeme izin verildi. •

Allerhochste Kabinettsorder: Yüksek kabine kararı -ç.n.

4

Eskitaplarim.com


Brieg'de tatil ve İstanbul'a gidiş Umulmadık tatil Türkiye'ye tayinimin i l k hoş tara fıydı. Karım ve ben hemen Brieg'e gittik; çocuklarla bir arada evimde çok güzel vak i t geçirdik. Şehirdeki ve taşradaki dost­ lar ile tanıdıklar tara fından candan karşılandım, şerefime zi­ ya fetler verildi. Sabırsızlıkla yola çıkma emrini bekl iyordum. N i hayet 1 8 Haziran 1 9 1 6 'da aşağıdaki A.K.O. geldi: 157. Piyade Alayı'ndan Binbaşı Guhr seferberlik hali süresince Al­

manya'daki harp zamanı maaşının ödenmeye devam edilmesi kaydıy­ la, tümen komutanı olarak görev yapmak üzere Türkiye'ye tayin edil­ miş ve Alman askeri misyonunun emrine verilmiştir. Pless, 27 Mayıs 1916 imza, Wilhelm 1, R.'

1 9 Haziran a kşamı çocuklara veda ettim; karım Oder­ berg'e kadar benimle gelmek istiyordu. Fakat önce gerekli sevk evraklarını a l m a k üzere Berlin'e ya l nız gittim. Ertesi gün Friedrichstrasse tren istasyonunda eşyaının gümrük işlemleri­ ni yaptınrken İstanbul'a gitmek isteyen bir hanımla tanıştım. Doğuda Bağdat dem iryolunda görevl i başmühendis Schel­ lens'i n eşiydi . Sonradan hem onların evinde hem de ebeveyn­ leri olan Koclı a ilesinin Halep'teki evinde m isafir olarak hoş­ ça vakit geçirdim. 2 1 Haziran sabah saat S .OO'de Balkan trenine bindim. Hariciye Nezareti'nin kuryesi ve hoş, mütevazı, canda n bir arkadaş olan, Atlı İ nzibat Kolordusu ' ndan Teğmen Wen­ droth ile bana birinci sınıf bir kampartıman tahsis edilmişti. Süratli bir yolculukta n sonra Breslau'ya ulaştık. Karım trene bindi ve Oderberg'e kadar bana eşl i k etti. Ama burada üzgün bir şekilde belirsiz, m uhtemelen uzun bir süre için b irbirimiz­ den ayrılmak zorunda kaldık. •

Wilbem l(mperator), R(ex): II. Wilhelm'in Alman imparatoru v e Prusya

kralı olduğunu göstermektedir -ç.n.

5

Eskitaplarim.com


Yoldayken yolculuk arkadaşlarımı tanımak için hemen fırsat buldum. Yan kampartımanda şimdi İstanbul'da Türk sahra demiryol larının başında bulunan Saksonya Genelkur­ mayı'ndan Binbaşı Pramann vardı . Ondan askeri m isyon hakkın da i l k detaylı bilgileri aldım. Aniattı klarından A lman su baylar ile Tü rk subaylar arasında k i münasebetin ben i m beklemilerime maalesef h i ç uymadığını öğrendim. Yandaki diğer korupartımanda matem elb iseleri içinde, k i bar görü­ nümlü üç hanım yolculuk ediyordu. 1916 yıl ının n isan ayın­ da Mezopotamya'da vefat etmiş ve naaşı önü müzdeki gün­ lerde Therapia'daki ('Tara bya ) Alınan mezarlığına"' nak ledile­ cek olan Feldınareşal Baran von der Goltz'un akrabala rıydı­ lar. Hanımlar bu defin törenine katılaca k lardı. Benden yolcu­ luk esnasında kendilerine yardımcı olmamı rica ettiler. Tü rk sınırı geçitdikten sonra kendilerine demiryolu personeli tara­ fından özel bir saygı ve dikkat gösterildi. Bayan Schellens'i ve dört yaşında k i k üçük kızını da tren­ de selamlayabildim. Akşam olunca Teschen'e, k.u. k.''" Avusturya ordu komu­ tan l ığının genel karargahına geldi k . Teğmen Wendroth ora­ daki emir subaylarıyla gizli mektuplar teati etti. Birçok şık si­ lah arkadaşı trene bind i lerve harp meydan larındaki anı larını anlattılar. Akşam saat lü.OO'a doğru Galanta'ya vardık. Bu­ rada Münih'ten ve Dresden'den gelen iki Ba l kan treni bize bağlandığı için süratimiz epeyce düştü . Ertesi sabah Budapeş­ te'nin tali istasyonlarından birinde çok kısa bir mala verdi k . B u yüzden şehi rden pek b i r şey göremed ik. Pek çok tahı l ve ınısır tarlasının olduğu bereketl i M acaristan ovasından geç­ tik. Her tarafta şevkle çalışılıyor ve köylülerin alacalı e lbisele­ ri rengarenk bir manzara arz edi yordu. Yolumuz uzun süre Tuna boyunca Avusturyalılar i l e Sırpların savaşının izleri olan güçlü sahra istihkam larının ve bom balanmış evlerin •

Tarabya'tb o diincmdc Alman sebı-cri -glincimıizd c scbreri n ynlı)'l,ı- obn

yer i n bahçe si n de bir A lın an nıezHiığı vHdır -�.n. ••

k.u . k. : Avusturya-MacHİsran İmp arator luğu'na i l iş k i n biscrlich und kii­

niglich' in (imparatorluk ve krallık) kısairması -\·.n.

6

Eskitaplarim.com


önünden geçti. N ihayet k ısmen havaya uçurulmuş bir taş köprünün hemen yanına daha yen i inşa edilmiş bir ahşap köprüden geçerek, Belgrad istasyonuna girdik. Ya rım saat m o la! Bütün yolcu lar dışarıda gezip dolaştılar, gazete aldılar ve yurtlarına i l k selamlarını yol ladılar. Yolculuğumuz Sırhistan içinden devam etti. itinayla i şlen­ miş tarlalar göz alabildiğine uzanıyordu. Birkaç saat sonra Bulgaristan'da, Sofya'daydık. İ yi görünümlü askerler ve şık giyi m l i siviller peronu doldurmuşlardı. Gıda maddeleri, özel­ l i kle de domuz pastırması, yumurta ve hatta b ira şaşkınlık verecek kadar ucuz fiyatlarla satılıyordu. Üçüncü günün sabahında Türk sınırına u laştı k . Sayısız köyün bulunduğu ekili biçili a lanlar kaybolmuş, onun yerini güneşten kavrulmuş atların bittiği, yer yer kelleşmiş ıssız boz­ kırlar almıştı. Demiryolunun hemen kenarında cesur görü­ nümlü, koyu renk gözlü, perişan giyimli, hayduda benzeyen kişiler ortaya çıktı: hattı korumak için bekleyen Osmanlı de­ miryolu muhafızları. Edirne'de bagajları kontrol etmek için gümrük memurları göründüler; bizi sadece çakı gibi selamladılar. K ısa süre sonra son Balkan harplerinin tarihi yerlerinden geçtik: Çatalca ve Kırkkilise [ Kırklareli ] . Manzara şimdi çeşitlilik arz ediyordu. Üzüm bağları, sürü lmüş tarlalar, birçok kasaba ve sı kça ka­ fesl i ki.içiik pencereleri olan ahşap evlerin bulunduğu sokak­ lar görü ndü. Artık İstanbul'un banliyösü olan San Stefa­ no'dan rAyastefanos: Yeşilköy] geçi yorduk. Yolun sağındaki ve solundaki büyü k talim alanlarında her sınıfa mensup bir­ l i k ler sıkı bir tal i m yapıyorlardı. Tren Sirkeci istasyonuna saat l 0 .30'da, tam vaktinde gir­ di. Her ırktan bir i nsan kalaba lığı vagonların etrafını sarmış­ tı. Bir Alman emir çavuşu görmek için bakındım, ama maale­ sef boşuna! Bunun yerine kompartım a n ı ma yarım düzine şü pheli görü nüşlü herif girdi . Bana hiç aldırış etmeksizin eş­ yalarımı kaptılar ve kalabalığın içinde şimşek gibi kayboldu­ lar. Kaçınılmaz bir heyecanla peşlerinden koştum . İçlerinden biri tekrar yanıma geldi ve beni istasyon binasın ın arkasında7

Eskitaplarim.com


Birinci Diinya Savaşı hoyunca İstanhul'daki Alnıan sulmy/arının konaklamasına tahsis edilen Corkovado gemisi.

ki boş bir alana götürdü. Orada bütün eşyam iki faytona bir güzel yüklenmiş olarak duruyordu: Üzüntüm boşunaymış. Bu kötü görünüşlü adamlar her yabancıya yardımcı olan, ama buna karşılık yüklü biı:.ücret alan namuslu, aklı başında hamallardı. Kısa bir süre sonra, harbin başından beri liman­ da yatan ve şimdi askeri misyanun emrine verilen Alman su­ baylarının kaldıkları yer olan, Hamburg-Amerika hattında Güney Amerika seferleri yapmış Corkovado'ya doğru sarsıla sarsıla gidiyordum. Önce büyük bir canlılığın hakim olduğu dar ve dolambaçlı bir sokaktan geçtik. Sivil erkekler kırmızı fes giymişlerdi. Siyah ve renkli çarşafiara bürünmüş kadınlar peçelerini sıkı sıkıya kapamışlardı. Arada, kullanışlı sarımtı­ rak gri renkte üniformalarının içindeki Türk askerleri, hatta çoğu göz alıcı hakiler giymiş Alman askerleri, kara fesli Acemler, Rumlar, Araplar ve uzun beyaz keçe külahlı Kürtler vardı. Kısa bir müddet sonra her tarafı dökülen arabam Bo­ ğaz rıhtımında durdu. Bir iskeleden geminin güvertesine çık­ tım. Kalacağım yer büyük bir kamaraydı.

8

Eskitaplarim.com


İstanbul'da Türkiye'n in başkenti İstanbul'a nihayet u l aşmıştıın. Ben i canlandıran bir banyo yaptı ktan sonra a kşamüzeri gezinti güvenesine çı ktıın. Bu nıaıızarayı hiçbir zaman u nu taınayacağıın. Çocukluğuında Doğu masallarında ben i kendine bağla­ m ı ş olan tüm ih ti şaın ve güzel l i k elimle doku nabilecek kadar gerçeğe dönüşmüştü: Boğaziçi ben i çepeçevre sarıyordu, üs­ tünde dünyanın her ül kesinden dünya harbi dolayısıyla bura­ da kısı l ı p k a l m ı ş sayısız gemi duruyordu, Corkovado'mırı bi­ raz ilerisinde Mısır hıdivinin kar gibi beyaz yatı vardı. Görüş alanı denizin mavi dalgaları üzerinden doğuya, Asya sa hil ine kadar uzanıyordu. İstanbul'un hani iyiileri olan Haydarpaşa ve Moda bir oyu ncak kutusundan çıkmış gibi giirünüyorlar­ dı. Beri tarafta bu şehrin bin yıllık mezarlığınm alanıet-i fari­ kası olan loş servi ornıanıyla Üsküdar manzarası yer al ıyor­ du. Sisl i bir uzaklı kta u fku yüksek bir dağ silsilesi kapaınıştı. Kuzeye doğru su ltanın en sevdiği yer olan Yıldız Sarayı'n ın mazgalları, altında da cam i i görünüyordu . Sah il boy u nca si­ l indir şeklindeki Gal ata Ku lesi ve etrafmdaki eğri büğrü loş sokakları, günah y u vaları ve kötü şiihretli gemici meyhanele­ riyle l iman semti Gal ata uzanıyordu. Bahriye Nezareti 'nin sa­ rı kum taşından yapılma masif binası batıda kal ıyordu. He­ men önüne, lmraya atanmış A lman deniz su bayların ın kal dı­ ğı Der General gemisi demirlemişti. Geni ş ve modern cadde­ leriyle Avrupai Pera [Beyoğl u] seınti sa hi lden iti baren teraslar şekl inde y ükseliyord u . lepesi nde tamamen Avru pai tarzda hazırlanmış olan Pera Palas taht kurmuştu . Haliç boyu nca daha fak i r semtleri ve gettoyu giirüyordum; sol tarafta kötü kaldırını l ı dar sokakları, kafesli pencereleri harem kısm ı n ı gözlerden uzak tutan ki.i çük, göze çarpmayan ahşap evlerin kargaş;ısıyla başkentin en eski kısmı olan, Türk bölgesi Stcım­ bul'un (sur içi İstanbu l) ortasında, tepenin yarı yüksekl iğinde, yeşilli kler içine gömülmüş vaziyette M üslümanların en büyük din adamı olan şeyhül islam ın sarayı ]Bab-ı Meşihat] görülü9

Eskitaplarim.com


yordu. Dü mdüz bakıldığında esk i B izans'ın sukemerlerinin sarmaşıklarla kaplı harabeleri bir görü nüp bir kaybolarak şehrin panoramasını bir boydan bir boya kesiyordu. Tepeyi Türklerin Harbiye Nezareti'nin muhteşem binası taçlandırı­ yordu.·• B iraz daha aşağıda meşhur Ayasofya'nın ve Sulta­ nahmet Cam ii'nin geniş ve yuvarlak k u bbeleri ile sivri m ina­ releri göze çarpıyordu. Birişiğinde güçlü bir surun arkasında, içinde sayısız kule ve kulec ikleri, koğuşları ve şahn işinleriyle sultanların esk i sarayının [Topkapı Sarayıl yer aldığı büyük ve gölge l i bir park uzanıyordu. Sarayburnu denen dar bir ka­ ra parçası buradan denizin içine doğru uzanıyor ve i k i tara­ fında Boğaziçi ile Marmara Denizi çok uzaklara kadar seyre­ dilebili n iyordu. Pera ve sur içi İstanbul semtlerini iki köprü birbirine bağlıyordu. Eski, ahşap köprü Corkovado'nun he­ men bitişiğindeydi . İkinc isi ise yaklaşık 500 m güneydoğuda, geniş ve demirden yapılma bir yüzen köprüydü. Bunun üs­ tünde gürültüsü boğuk bir şek i lde gem inin güvenesine k a dar ulaşan modern büyük şeh ir trafiği işl iyordu. B u ma nzara beni saatlerce kendine bağladı. Ancak akşam yemeği için gem i gongu çalındığında rahat bir şeki l de döşenmiş olan yemek sa­ lonuna gittim. Burada k üçük masalarda oturulup ucuz fiyat­ larla sade yemekler yeniyordu. Gemide kalındığı sürece otu­ nılan yer hemen h iç değiştiril m iyordu. Fa kat buraya atanan subay ve memurların sürekli gel iş gidişlerinden dolayı herkes devamlı değişen i lginç bir çevre bula b i l iyordu. Yemekten son­ ra bir şey beni yeniden güverteye çekti. M a nzara şimdi önce­ k inden daha bir masal ımsıydı . Koyu l ac ivert gökyüzü ndeki ay ve parlak yıldızlar -bana göre- Batı 'dakinden daha ışıltı­ lıydılar. Renk l i fenerleri, neşeli yolcularıyla yüzlerce sandal ve hiçlik vapur suyun üstünde önümden akıp gidiyorlardı. Ba­ zen gitar ve sitar eşliğinde o lmak üzere her dilden şarkı lar du­ yuluyordu. Şehrin hiçüklü büyüklü bütün pencereleri aydın­ Iıktı ve camiler ile m inarelerden b inlerce hiçlik yağ kand i l i bayram parl a k l ığıyla ışık saçı yorlard ı ; İsta n b u l "rama•

Bugünkü İsranbLLl Üniversitesi Merkez bmpüsü -e.n.

10

Eskitaplarim.com


zan" daydı . Sabah erken va kitte güneş doğarken bir top patlı­ yor ve halka gün boyunca sadece oruç tutulacağını, çalışılaca­ ğını ve i badet edileceğini ilan ediyordu. Gü neş batarken ikinci bir top atışı bu sefer r iyazetin son bulduğunu, ondan sonra k i vaktin bizdeki karnaval eğlencelerine benzeyen cümbüşlü eğ­ lencelere ve neşeli z iya fetlere hasredildiğini bildiriyordu. Bü­ tün eğlence yerleri açık ve tıklım tıklım doluydu. Her evde m isafirler kabul edi l i p ikramda bulunul uyordu. Bunlar sade­ ce tanıdık ve dost çevresinden k i mseler değildi. Yabancılar da memnuniyetle kabu l görüyorlardı. Türk halkının hayatını yakından tanımak için ben de za­ man zaman bu ramazan meşgalesine katıldım. Her yere bii­ k i m olan coşkulu sevince rağmen Türkler Avrupalılardan da­ ha sakin davranıyorlardı. Bir yerde gü rültü ve şamata varsa, bu onlardan değil de ülkenin ya bancısı olanlardan kaynakla­ nıyordu. 24 Haziran 1 9 1 6 'da en yü ksek makamların, şimdi Türk ordusunda müşirli k (marcşa l lik) rütbesi verilmiş bir Alman olan, askeri ınisyonun şefi, süvari orgenerali Liman von San­ ders'in ve Osmanlı ordusunun başkomutan vek i l i olan Enver Paşa'nın huzuruna çıktım. Yan i o sabah, dünya harbinin i k i büyük adamının karşısındaydını. 14 Aralı k 1 9 1 3'ten beri bir Alman askeri m isyonu, ekselansları Liman von Sanders yöne­ timinde Türkiye'de faal iyette bulunuyordu . M isyon, görevleri Osmanlı ordusunu Alman örneğine göre yeniden tanzim et­ mek olan, ekserisi bin başı ve yüzbaşı rütbesindek i subaylar­ dan oluşuyordu; önceleri 42, sonra ise 70 kişiden müteşekkil­ d i . Yen i kazanılmış Çanakka le zaferinden dolayı, oradaki Türk kuvvetlerine komuta etmiş olan Mareşal Liman von Sanders tüm ü lkede büyük bir itibara sahipti. Ben onu Silez­ ya 'daki Leobschütz'de yeni askere al ınmış husarlara'' komuta ettiği zamandan tanıyordum, benim için zarif bir süvari suba­ yının timsa liydi; bugün bana biraz k i lo almış gibi gelmekle beraber yine de kusursuz bir görünümü vardı . Çok içten bir • Hus:ır: Hafif süv:ıri -·ç.n.

ll

Eskitaplarim.com


b i ç i m d e k a r ş ıl a n d ı m . Mareşal beni zaten önce­ den gönderilmiş olan sici­ limden tanıdığından bah­ sederek, Türklerin nez­ dindeki görevimi onu ta­ mamen memnun edecek bir şekilde yerine getire­ ceğimden kesinlikle emin olduğunu belirtti. Türkle­ re herhangi bir şey beyan ederken çok ihtiyatlı ol­ mamı ihtar etti ve harp sahasına gidene kadarki zamanımı birçok nüfuzlu Türk'ü tanımak ve böyle­ ce henüz yabancısı oldu­ ğum şartlar hakkında bil­ gi edinmek için kullan­ Linıaıı uon Sanders

maını acilen tavsiye etti. Enver'in b e k l eme

odasında uzun bir süre kal-dım. Fakat orada sergilenen nacli­ de ve değerli silahlardan oluşan bir koleksiyonu incelerken zaman ça buk geçti. Paşa beni tam bir Doğu debdebesiyle -al­ tın ve al renklerde- tefriş edilmiş olan çalışına odasında ka­ bul etti. Otuz dört yaşlarındaydı, büyük bir itinayla giyinmiş­ ti, zarif ve barikulade bir görünümü vardı. Kürklü kalpağı bi­ çimli başının üstünde hoş bir şekilde duruyordu. O da benim Türk ordusuna atanınamdan dolayı duyduğu memnuniyeti ifade etti ve benim çetin muharebelerle yıpranmış olan birlik­ leri kısa sürede tekrar yeni savaşlar için eğiteceğimi ümit etti­ ğini bildirdi. Mütenasip denebilecek kadar güzel bir yüzü ol­ duğu halde, hatları biraz yumuşak ve tatlıydı. Hatta görüş­ nıemizin başlangıcında kız gibi bir utangaçlık göstermekle beraber bunu ça buk atlattı; sonra hiçbir sınır tanımayan ihti­ rası ve ateşli vatan sevgisi kendisini gösterdi. Daha sonraki

12

Eskitaplarim.com


bir başka görüşmemizde çoğu kez uçsuz bucaksız olan planlarını öğrendim. O, "istemek" ile "yapa­ bilmek" ı karıştırıyor ve bazen yapılması müm­ kün olmayan şeyler vaat e d i yord u . Enver P a ş a şüphe siz kabiliyedi bir diplomatt ı . B u n u ba sit bir su bayken .Jön Türk hareketinin başına yükse­ lişi ve böylece Türk im­ p aratorluğunun mutlak hakimi oluşu ispat edi­ yordu. İstanbul'un içinde ve çevresinde yegane des­ pot sayılıyordu; ama ül­ k e n i n iç t a r a f l a rınd a, özellikle de Anadolu'da nüfuzu hissedilir derece­ de azdı. Teşkilatçı olarak da güzel başarılar göster­

/-la11s Guhr'ım Osmanlı ( )rdusu Başkomutan Vekili olarak tanıdığı Enuer Paşa.

mişti, ama başkomutan olmak için temeli ve eğitimi eksikti. Edindiğim izlenimlerle dolu bir vaziyette Corkovado'da öğle yemeğine oturduğumuz zaman, altı-sekiz gün içinde cep­ lıeye gidebilmek için yol hazırlıklarımı hızlandıracağımı söy­ ledim. Bu kahkahalarla karşılandı; bana belki dört-beş hafta sonra yola çıkabileccğimi ve o takdirde de sürat rekoru kır­ mış olacağıını söylediler. Daha birkaç gün geçmeden arkadaşlarımın maalesef haklı olduklarını fark ettim. Karşuna aşılmaz zorluklar çıkmıştı. Harbiye Nezareti'nden bir Alman yaver talep ettim. Do­ ğu'yu iyi tanıyanlar bana Türklerle hiçbir zaman yalnız mü­ zakerede bulunmamamı, bilakis daima yanımda bir Alman şahit bulundurmamı ve görüşmelerimi, isteklerimi, talimatla-

13

Eskitaplarim.com


rımı yazıya dökmemi ıs­ rarla tavsiye etmişlerdi. Bu yüzden bir Alman refakat­ çiden vazgeçilemezdi. Ba­ na şaşkınlığımı mucip ola­ cak bir şekilde böyle birisi­ nin olmadığını, benim bul­ ınarn gerektiğini söylediler. Bir Alman emir eri istedi­ ğim zaman da aynı cevabı a l d ı m! B ur a d a y a b a n c ı olan ben, b u iki kişiyi ne­ reden bulacaktım? Önce tercüman mesele­

Tercüman Tegmen Mehmet Emin

sini ele aldım. Nezaretin Türkiye dairesinde bana

sadece Fransızca ve Türkçe bilen bir Levanten ile bir Yahu­ di'yi önerdiler. Ben her ikisini de kabul etmeyince tamamen olumsuz bir yanıt aldım. Beyhude çabalardan sonra askeri kabinenin başkatuna Alman diline hakim, Müslüman ve kül­ türlü bir Türk ailesine mensup bir tercümanın temininde ke­ sinlikle ısrarlı olduğumu <lÇıkladım; çünkü tercüman beni Türk sosyal çevrelerindeki alışkanlıklar ve adetler hakkında bilgilendirmek için, teşrifatçılık görevini de üstlenecekti. Ter­ cümanım, nezihliğine ve dürüstlüğüne kesinlikle itimat edebi­ leeeğim ikinci "ben" olacaktı. Uygun birisini bulmanın zor olduğunu çok iyi anlıyordum. Fakat böyle birisi bulunmadığı takdirde bu şartlar altında Türkiye'de yapacağım görevin ya­ rarlı olmayacağını hem Liman'a hem de Enver'e bildirmek zorundaydım. Ancak bu çıkışım üzerine bana hiç Alman­ ya'da bulunmadığı halde Almanca'yı mükemmel konuşan Türk teğmeni Mehmet Emin'i verdiler. Kibar bir aileye men­ suptu, nüfuzlu Hakkı Paşa'nın yeğeniydi ve dini bütün bir Müslüman'dı. Daha kendisini takdim ederken tam güvenimi kazandı ve aramızdaki yaş farkına rağmen onunla samimi bir dostluk kurduk. Emin, bana her zaman mükemmel bir şekil-

14

Eskitaplarim.com


de yardım etti ve en zor duru mlarda bile beni yalnız bırak­ madı. Şayet Türkiye'de haklı olarak iddia ettiğim gibi başarı­ larım olmuşsa, onun da bunlarda şüphesiz önemli bir payı vardır. İlk haftanın nihayetinde tercüman meselesi halledilmişti

ki bu şimdiye kadar elde edilen yegane şeydi; yaver ile emir eri h ala yoktu.

Bir gün Reesing adında pek pa rl a k bir görünümü olma­

yan kırk ya şları nda k i bir adam Corkovado'nun güvertesinde yanıma yaklaştı. İçinde bulunduğu durum hakkında nereye başvuracağım bilmediğini, ihtiyat asker sınıfından olduğunu, Hamburglu olduğunu, şimdi kamarotluk yaptığını, ama asıl mesleğinin ahçılık olduğun u söyledi. Şimdi ordu hizmetine

girmek zorundaydı, evvelce bir süre Hohenzollern gemisinin mutfağ ında çalışmıştı.

Demek ki mesle ğinde bir yerlere gelmişti; "ahçı"yı daima

ya ra rlı bir eleman olarak görmüş, özellikle h a r p zamanındaki

de ğerini daha Batı Cephesi'ndeyken teslim etmeyi öğrenmiş­ tim. Bu yüzden ona emir erim olmasını teklif ettim, o da memnuniyetle kabul etti. İyi bir seçim yapmıştım. Becerikli, sokulgan ve çalışkan biri olan Reesing, bütün dünyayı da gezdiği için her yerde işini y ürütmesini biliyordu; fakat üni­

forma iç inde bile hiç askere benzer hali yoktu. Emir erinı ola­

rak Türk birlikleri içinde kısa zamanda tanındı. Türk askerle­ ri onu herhalde -bizim için pek de sevindirici olmayan bir şe­ kilde- Alman askerlerinin timsali ola rak de ğer l e nd i r mişlerdir .

Harıl harıl aranmasına ra ğmen, hala bir yaver bulunama­

mıştı. Alman makamlarında Cospol i'ye'' yeni gelmiş olan Binbaşı Schraudenbach'la sık sık karşılaşıyordum. Mükem­ mel bir insandı, ama çabuk öfkeleniyordu . Bir başarısızlık karşısında çabucak sabrı taşıyor ve öfkesini askerlere has bir dobralıkla dile getiriyordu. Ama maalesef bunun yararı ol­ muyor, aksine Almanlar ve Türkler sadece kızıyorlardı. •

Cospoli: İstanbul'un (Konstantinopolis) Almanlar tarafından kısaltılmış

şekli -ç.n.

1.5

Eskitaplarim.com


Bu arada II. Hava Ta­ buru'nda görevli Alman ye­ dek subay teğmen, Osman­ lı ordusunda ise üsteğmen olan Köhler'le tanışmıştım. Çanakkale muharebelerine katılmış, bir Fesselhallon' birliğiyle buraya gelmiş ve bir yüksek mühendis, sivil hayattaki görevi de şantiye şefliği okiuğu için Gelibo­ lu'da yol inşaatında istihdam edilmişti. Şimdi Al­

Üsteğmeıı Kiihler

manya'ya dönmek üzereydi. Bir yaver bulamamakla ilgili sıkıntılarımı kendisine

anlatınca bu görevi üstlenmeye hazır olduğunu söyledi. Bunda da şansım yaver girmişti. Köhler burada uzun süre kaldığı için, Türkleri yakından tanıyor ve yeterli sayılacak derecede Türkçe biliyordu. Kesin ve mütevazı tavrı, düzgün ve açıksöz­ lü karakteriyle ilk günden itibaren görevini büyük bir başarıy­ la yerine getirdi. Ayrıca Ast1ftlbay Mustafa İlhami'nin şahsında bir tercüman ve bir Türk emir eri de bulmuştum. Maiyetim sonunda tamamlanmıştı, ama bunun dışında yolculuk hazırlıklarını da yapmak gerekiyordu. Sayısız teçhi­ zata, çadırlara, tropikal ve dağlık bölgeler için dikilmiş yazlık ve kışlık elbiselere, ayrıca mutfak araç gereçlerine, koşum ta­ kımlarına, tavla için alet edevata, mobilya ve ilaçlara ihtiyacı­ mız vardı. Her nevi aşıyı da yeniden yaptırmamız gerekiyor­ du. Kısacası daha temin edilecek çok şey vartlı. Bütün bunlar hepsi aynı yerde değil de, şehrin çeşitli köşelerinde bulunan depolardan alınmak zorundaydı. Oralara giden resmi araç yoktu. Paytonlar da çok pahalı olduğu için her şeyi tramvaya binerek, çoğu kez de yaya olarak halletmek gerekiyordu. De•

İnsanlı,iplerle yere bağlı, sabit balon--ç.n.

16

Eskitaplarim.com


paların nerede olduğuna, içinde ne bulunduğuna ve ne za­ man teslimat yapıldığına dair hiçbir yerden bilgi a lınamıyor­ du. Kızgın güneşin altında çoğu kez saatlerce yürünüp depo­ lardan birine ulaşıldığında, istenen şeylerin orada değil de ki­ lometrelerce ötedeki bir sokakta bulunduğu öğreniliyordu. Dil bir karış dışarıda oraya vanldığında ise, teslimat zamanı geçmiş ve depo sorumlusu anahtarlada birlikte gitmiş olu­ yordu. En insaflı bir gözle bakıldığında bile, her zaman ku­ sursuz olan Alman düzeninin güneyin güneşi a ltında tama­ men çöktüğü sonucu ortaya çıkıyordu. Kanaariınce asıl ka­ bahat Alman ve Türk makamları arasında işbirliği olmama­ sıydı. Bütün bu üzücü gidiş gelişlerdeki yegane neşe unsuru Schraudenbach'ın aslında haklı olan öfke patlamalarıydı. Benim burada bulunuşumun başlangıcındaki önemli bir

olay Baron von der Goltz Paşa'nın 25 Haziran l9l6'da def­ nedilmesi oldu. Feldmareşal o yılın nisan ayında Mezopotam­

ya'da lekelihummadan vefat etmiş ve önce orada toprağa ve­ rilmişti. Şimdi Tarabya'daki Alman mezarlığında e bedi istira­ hate kavuşması için kemikleri İstanbul'a getiriliyordu. Bu ce­ naze merasimi gerçek bir Doğu debdebesi görünümü arz edi-

Baron von der Goltz Paşa'nın kemiklerinin 2S Haziran 1Y16'da Tarabya'daki Alman mezarlığına defin tiireni.

17

Eskitaplarim.com


yordu . Bu kadar çok a ltın, gümüş madalya ve şeref nişanını şimdiye kadar hayatımda hiç görmeın i şti ın. Tabutu Harbiye Nezareti'nin önündeki geniş a landa, u l u akasya ağaçlarının altında, iki sahra topunun arasında Osmanlı ve Alman bay­ raklarına sarılmış olarak duruyordu. Tabutu n üstünde müte­ veffanın m iğferi, kal pağı ve k ıl ıcı, çevresinde de yarım daire şek l i nde hurma dallarından ve çiçeklerden adeta bir orman b u lu nuyordu. Sultanın ve Alman i mparatoru nun çelenkleri özelli kle değerliydiler. Öğleden sonra saat 1 6.00'da Osmanlı, Alman ve Avusturya ordularının, sarayın, kordiplomatiğin ve İstanbu l'un diğer öneml i kurum ve kurulu şlarının heyetleri toplanmışlardı. Padişah, Sadrazam Prens Sait Halim Paşa, Al­ man i mparatorunun sefiri Kont Metternich, Avusturya i mpa­ ratoru da askeri yetki li General Pomiankowski tarafından temsil edil mişlerd i . Merasim kıtasına -bir piyade taburu (üç avcı bölüğü ve bir makine l i tüfek bölüğü), bir istihkam bölü­ ğü, bir süvarİ bölüğü, bir topçu bataryası ve bir bölük bahri­ yeli- Mehmet Ali Paşa komuta ediyordu. Bahriye rahibi Bar­ be matem konuşmasını yaptı. Dua ve takdisten sonra Enver Paşa müteveffa için Türkçe olarak şu konuşmayı yaptı: "Osmanlı ordusu nun yeniden doğu şunu ve güçlenınesini hayatının gayesi yapmış adamı şükranla anmayan kimse yok­ tur bu ü l kede. O ölmüştür. Fakat bizim için yaptıkları hatır­ lanacak, adı Osma nlı dünyasında yaşamaya devam edecektir. Her şeye kadir olan Allah'ta n ruhuna ebedi huzur bağışlama­ sını niyaz ederiz." Bu sade sözler hazır b u l u nanları n üzerinde derin bir tesir ya rattıi ar. Ö nde askeri birlikler, arkalarında altı at koşul u bir top arabasının üstündek i tabut olmak üzere cenaze a layı Saray­ burnu'na doğru yola çıktı. B i n lerce insan derin bir sessizliğe gömülmüş vaziyette yolun i k i tarafına sıralanmıştı. Aral arın­ da belki de Türkiye'de i l k defa olmak üzere, pek çok peçel i kadın vardı. O nların mevcudiyetleriyle mareşal i n cenazesine son saygı gösterisinde b u lu nmalarına istisnai olarak müsaade edil m i şti ki, b u da ona duyu lan büyük sevginin bir göstergelll

Eskitaplarim.com


siydi. Baran von der Goltz Türk ordusu nun otoriter eğitimci­ si ve hacası olmanın yanı sıra ha lkın ka l bi ni kazanmaya da muvaffak o lmuştu. Sarayburnu'nda, bayrağı yarıya indirilmiş vaziyette bir istimbat bekliyordu . Tü feklerle selam durul u p tabut istimbota yerleştirildi. Bu esnada Boğaz'ın girişinde i k i torpidobotun k o y u siluetleri belirdi, bataryanın selam salva­ su akşam rüzga rının olu ştu rduğu yeşil dalgaların üzeri nde ya-y ı lırken, istimbat torpi dobotların arasındaki yerini aldı. Tekneler iki imparatorluğu n ınareşa l i n i n fan i bedeniyle Ta­ rabya istikametinde yavaş yavaş gözden kayboldu. Akşam saatlerinde, çoğu kez Emi n'in rehberliğinde, şeh­ rin adım başı ka rşımıza çıkan görülmeye değer i lginç yerleri­ ni seyre çık ıyordu m : Tiyatrolar ve sinemalar ahım şahım de­ ğillerdi, bir kere görmek yetiyordu. Benim üstümde en büyük tesiri Üsküdar'daki dans eden dervişleri [ Üsküdar Mevleviha­ nesi ] ziyaretim yapmıştı: Küçük bir camide [semahane] genç­ ten bir derviş ortaya çıkıp, hareketli dans adımlarıyla sıçra­ maya başlamış ve yüksek sesle hep aynı kelimeyi -ben " lauri­ damus" dediğini zannettim- söylemişti. Akabinde açık kah­ verengi elbiseler giymiş bir i kincisi, üçüncüsü ve dördüncüsü ona katılmışlardı. Dansları giderek hareketlenmiş, sonunda kendilerinden geçmişlerdi; vücutlarını zorlamalarından dola­ yı neredeyse üstlerinden duman tütecek hale gel mi ş, nihayet ta mamen bitap ve yarı baygın bir vaziyette yere çökmüşlerdi . Kendilerine geldikten sonra ekserisi kadın olmak üzere, ora­ da bu l u nan pek çok k i şi hasta küçük çocu k ları sahneye gön­ dermi şlerdi . Çocuk lar, üzerlerinden atianarak yapılan kısa bir danstan sonra ebeveynlerinin yanına dönmüşlerdi. Artık has­ tal ı klarından k urtu lduklarına i nanıl ıyordu. İstanbul ' da basit bir gezinti bi le heyecanlı oluyordu. Kıs­ men itinalı giyinen Türkler da i ma yeni kalıpianmış kırmızı b i r fes ve d i k kati çekecek kadar pariatılmış ayakkabılar giyi­ yorlardı. D iğer m i lletieri n mensu p ları kendi m i l l i giysilerini giymişlerdi. Öze l likle beyaz veya siyah bu rnus giymiş olan uzun boylu ve kibar görünüşlü Araplar öze l l i k le vakur olu­ yorlardı.

Eskitaplarim.com

l9


Türk kadın ları sokağa peçel i olarak çıkıyorlardı. Koyu renk te gri veya mavi ku maştan vücuda yapışan bir manto ve başa sıkı sıkıya sarılı bir kuku leta olan çarşafın içinde iyi ayakkabılar geçirilmiş hiçlik, narİn ayakları ve zari f eldiven­ leriyle çok hoş bir intiba bırakıyorlardı. Genç olanları ince, yaşlı olanları ise ekseri aşırı derecede şişman dılar. Peçeye rağ­ men uzun kirpikli güzel kara gözlerini hayranlıkla seyretmek mümkündü. R u m kadınları i ri yapıları ve iddialı bir zevki gösteren kat kat el biseleriyle dikkat çekiyorlardı. Tramvayla yolcu luk çok kendine b astı . Vagonlar iki böl­ meliydi: selamlık ve haremli k . Kadınlar tramvaya nadiren bindi kleri için boş olan haremlik çoğu kez erkekler tarafın­ dan da k u l lanı lıyordu . Fakat bir durakta yaşlı bir k adıncağız bin meye görsün, erkekler kaçar gibi harem likten çıkıyor, se­ lamlık kısmında üst üste yığı lıyor veya aşırı kalabalıktan do­ layı aşağıya i niyorlardı . İ h tiyar anacık da bu esnada tek başı­ na haremlikte oturuyordu. Batıl ılar için gidecek leri yeri bulmak, sokak ve dükk�n ta­ belaları ile tramvaylardaki Türk harflerinden * dolayı çok zor oluyordu. Ben de bu harfleri öğrenene kadar çoğu kez yan l ı ş yerlere gittim . Almanya sefiri K o n t Mı;.t:terıı ich'e, sefaret müsteşarı Ba­ ron von Neurath'a, misyondaki çeşitli Alınan subay aileleri­ ne, az sayıdaki dost devletin sefaretleri i le konsolosluk larına ve nü fuzlu Türk ailelerine kartvizitlerim i bıraktım. Kısa süre sonra davetler geldi . Böylece pek çok i lginç insan la tanıştım. Eski si lah arkadaşlarıyla an i k arşı laşmalar da eksik olmu yor­ du. Harpten hemen önce açık den iz filosundaki bir görev es­ nasında arkadaş olduğum korvet kaptanı (den iz binbaşısı ) Schneider'le sok akta tesadlifen karşı laştım. O sırada Türk donanma komu tan lığının kurmay heyeti nde görev yapıyor­ du. General gemisinde birçok Alman ve Türk den i z su bayı­ nın bu lunduğu meclislerde sık sık ınİsafi ri oldum. Hatta 1 5 7. Alay'dan bile beklen medi k zaman larda ortaya çıkanlar olu­ yordu: Bir Türk kamyon kolunda görev yapan yedek subay •

Kastolunan Arap harflcridiı -;; . n.

20

Eskitaplarim.com


teğmen Nagel ve asistan tabip Dr. Lange. Courtra i 'den ayrı­ lırken D r. Lange onu da a l ınam için çok rica etmişti. En azın­ dan onun da Türkiye'ye tayin i n i sağlamak için elimden gelen her şeyi yapmayı vaat etmeye mecbur kalmıştım. Berlin 'de bu lunduğu m sırada tesadlifen Alınan askeri sıhhiye başkan lı­ ğının personel dairesinden tabip tuğgeneral Dr. Wichmann'la tanışınıştım. Çok seneler önce genç bir asistan tabipken ebe­ veyn imin evine gelir giderdi . Eski dostluk yen iden tazelenmiş ve bu arada ona Lange'nin arzusunu an latmak fırsatı doğ­ muştu . Bu arzu şimdi yerine getirilmişti. Bosanti'de [ Pozant ı ] salgı n hastalıklara tutulan ları n kaldırıldıkla rı hastaneni n baş­ hekimi olarak büyük bir faa l i yet alanı bulmuştu ve ben de onu orada birçok kez ziyaret etın iştiın. Akşam saatlerinde adımlanın ben i bazen Alınan k u lübü "Teııtonia "ya" götürürdü. Orada ekseriyetle Alman kolonisi­ ne mensup kişilere, Bağdat demiryolunu inşa eden Meissner Paşa'ya, Deutsche Ban k 'ın direktörü Günther'e, sefaret ve mis­ yon mensupianna ve birçok başka kişiye, bu meyanda tanın­ mış Türk lere rastlanıl ırdı. Buradaki toplantı lara askeri nakli ye kolları müfettişi olarak askeri m isyona mensup olan Bischof Paşa başkanlık ederdi. Büyük bir nezaketle yeni gelenlerin es­ k i lerle ve Türk yetkililerle tanışmasın ı sağlardı. Görev esnasın­ da meydana gelmiş olan sürtüşmeler ve müşküller onun nazik tavrıyla masa başında tek l i fsizce konuşu larak hal ledi lirdi. Sık sık akşamları da Corkovado'da kalırdık. Güvertede daima ilginç bir grup olu şurdu . Yarbay Schrauden bach siya­ set ve savaş olayları hakkındaki görüşleri n i iyice tartı lıp dü­ şünülmüş, çok dikkat çekici bir şek i lde anlatırdı. An lattık la­ rına yurdunun çekince tanımayan, bariku lade m izah an layışı ren k karardı. Onu neşe l i bir i nsan zannedebi l irlerdi, ama ya­ k ından tanıyınca vesveseli bir i nsan olduğu fark edi lird i . Hatta hayatı gereksiz yere zorlaştırmaya meyli vardı. Özel­ l ikle de burada yaygın olan lekelihummaya tutulmak tan korkuyordu. Hal böyleyken en i yisi Doğu 'dan uzak durına­ l ı ydı, çünkü hastalığa tutu lmak tehl i kesi büyüktü; bu mem•

" Tcutonia"' günümüzde de (Yüksckbldııım'da) bulunmaktadır -ç.n.

2J

Eskitaplarim.com


lekette kaderci olmak, yani kaderin bizim için öngördüğünü sabırla beklemek gerekiyordu. Sa ksonyalı sahra topçusu olan yaveri Yüzbaşı Rauch ta­ mamen onun zıddı bir görünümdeydi. iyi mser haya t görüşü­ nü bize de a ktarmayı beceri r ve bizi daima neşeli bir havaya sokardı. Sivil hayatta resmi bir kurumda mimarlık yapan, şi mdi ise demiryolu şefliğine getirilmiş olan Y üzbaşı K lövekorn Bağdat demi ryolu inşaatının gelişmeleri ve bu esnada ortaya çıkan zorluklar hakkında bi lgi verirdi. Böylece Anadol u'daki şartları yakından öğreniyorduk . M uhtemelen orada görev yapaca k bizler için bu sohbetler çok eğitici ve fayda lıydı. Ve Si lezya lı hassa zırhlı süvarisi Binbaşı Kont Carmer, Mareşal Liman'ın karargahındaki görev a kışını ve tek tek oradaki ki­ şi leri tasvir ederdi . i nsanları değer lendirmekteki hayırhah ve k i bar tarzı din leyenleri çok olumlu etkilerdi . Aramuda bir de saııatkiir vardı: ınanzara ressamı P faeh­ ler von Ottegravcıı. Türk harp a lanlarının bi:i yük bir başarıy­ la yaptığı bi rçok çizi mini ve resmini gösterip izahat verirdi. Alman Yeni Cinesi 'nin son valisi olan Wirklicher Gehe­ imrat' Haber ve selefi olan Geheimrat Dr. von Kah! bize na­ diren katıl ırlardı . Her i ki dı;ğerli kişi, o sırada kömür ve diğer yera ltı zenginli klerini araştıran bir komisyona mensuptu. Ev­ vel ki görevleri nde başlarından geçenleri anlatmalarını zevkle din lerdi k. Köhler'in desteğiyle yolculuk hazırlıklarını epey i leriet­ miştim ki aniden hasralandı ve ti füs şü phesiyle Alman Hasta­ nesi'ne yattı. Bi r kaç gün sonra "sağlam" raporu verilip ta­ burcu edili nce çok sevindim. 1 4 Haziran'da bir selamlık münasebetiyle sultanın huzu­ nına çıktım. " Cuma " Türklerin tati l günüydü. O gün padi­ şah öğlen namazını o sırada kaldığı yerin en yakınındaki ca­ mide kılardı; bu sefer Dolnıabahçe Sarayı'nın camiine gel mi ş­ ti . Öğleden önce saat 1 l.OO'e az kala sarayın merasim kıtası • Geheimrat (gizli müşavir): Doğrudan doğruya hük ümdarb İstişare halin­ deki üst düzey görevl i . Wirklichcr (gerçek ) Geheimrat: Bu makamın daha üst bir görevlisiydi ve ona "ekselans" diye hitap ed i l i reli -<;.n.

ll

Eskitaplarim.com


göründü: itfaiye a layından bir bölük ve bir süvari bölüğü. Her i ki bölü k de rengaren k üniformaları içinde çok hoş gö­ rünüyorlardı . Yaya askerler tüfe k çattı ktan sonra saflarını bozmadan tüfe klerinin yanına bağdaş kurup sigara içti ler. Bu her Alman için alışılmamış bir manzaraydı. Kısa bir müddet sonra sultanın sarayından her birine i kişer safkan doru at ko­ şulmuş, üstü kapalı dört saray aralıası geldi . Aralıacıların ya­ nına siyah redingotlu, kırmızı fesli iriyarı bi rer adam, bi rer hadımağası kurulmuştu. Arabalar dönüp yanaştı lar, arabacı­ lar ve hadımağaları aynı anda aşağıya adadı lar. Hadımağala­ rı araba kapısı nın hemen yanına diki lirken, aralıacılar atlarla birli kte arabanın okunu çözerek götürdüler. Arabaların ön tarafı camdandı; böylece içeride oturan i ki şer saraylı hanım etra fı rahatça görebi liyorlardı. Deği l sa­ raylı kadınlara diğer kadınlara da d i k katle bakmak Türkler­ de adetten deği ldir; a ma ben bu isteğe tamamen karşı koya­ madım, ni hayeti nde ben bir Tür k deği lim. Saraylı hanımla­ rın tek tip beyaz çarşa fları, y üzleri nde de arkasından koyu renkli gözlerin parıldadığının görül düğü ince siyah peçeleri vardı. Anlaşılan hepsi de genç yaştaydı. Saat tam l l .OO'de yaya askerler silah başı ettiler, süvariler de atiarına bindi ler. Sultan çifte at koşulu açık bir arabada yaklaşıyordu. Adar eyere oturmuş bir arabacı tarafından sürülüyorlardı . Araba kapısı nın hemen yanında, bol a ltın sırmalı, kızıl bir ünifor­ ma giymiş olan i mra hor, muhteşem bir doru ata binmiş ola­ rak geliyordu. Bando sultanın marşını çal ıyordu ve çok sayı­ daki seyi rci yerlere kadar eği lmişti . Çektiği böbrek sancısın­ dan dolayı beli bükülmüş olan hasta sultan i ki yaver tarafın­ dan dışarıda ki merdi venlerden malıedin içine götürüldü, da­ ha doğrusu taşındı. Şey hülisla m ı n ve çok sayıda saraylının katıldığı kısa bir namazın ardından hükümdar tekrar gi rişte göründü. Bu fırsattan ist i fade kendi mi tanıttım, Enver Paşa tercümanl ı k yaptı. Yorgun bir şekilde bana elini uzatan pa­ dişah ölgün ve k ısı k bir sesle şu sözleri söy ledi: " A l lah sizi ve tümeni n izi korusun . " K ısa bir müddet sonra tekrar arabanın içine kaldırıldı ve hazır olda duran askerlerin önünden geçip sarayına geri döndü. 23

Eskitaplarim.com


Yeni görevim hakkında daha çok bilgi almak için her gün Harbiye Neza reti'ne gidiyordum . Genelkurmay Başkanı Or­ general Bronsart von Schel lendorf, ya k ın da Ka fkasya Cephe­ si'ne gönderi leceğim için, beni her seferinde Anadolu'daki olaylar hakkında seve seve b i lgi lendiren I-Iarekat Şu besi Ba ş­ kanı Ya rbay von Feldmann'a gönderiyordu . Muhasebe bölümünde misyanun muhasebecİsİ Brimberg bana ayrıca maaş durumu hakkında b ilgi verdi: Geli rim -şimdiye kadar olduğu gibi- Almanya'da aldığını savaş dö­ nemi maaşımdan ve iaşe ile ibate [ beslenme ve barınmal için günde 1 5 mark l ı k bir harcırahtan i baretti. Şayet Alman hü­ ki.imetine ait bir yurt, gemi veya çadırda kalınırsa bundan 6 mark kesiliyordu. Ya ni Doğu Anadolu yaylasında bir A lman çadırı nda gündüzleri pişen, geceleri buz kesen biri günde 9 mark harcırah alirken, bir şehi rde rahat bir odada kalan kişi 15 mark alıyordu. Bavyera l ı Schraudenbach bıyık altından gü lerek bu akıllı icadın Berli n'de yapıldığın ı izah ediyord u . 23 Temmuz akşamı Alman misyonu v e sefaretten b i rçok aile İstanbul 'da ki bar bir lokal olan " Petits Champs " ta bir araya geldi. Öğley i n ni hayet beni Türk yarbaylığına terfi et­ tirerek 29. Osmanlı Piyade Tümeni 'nin kom utanl ığına tayin eden -sabırsızl ı k la bekledisim- sultanın iradesi [irade-i sen i­ ye] ( A . K . O . 'ya eşdeğerdir) gelmişti . Tümen, Vehip Paşa'nın kom uta ettiği 3. Ordu'nun IX . Kolordu'suna bağlıydı ve Do­ ğu Anadolu yaylası nda Erzincan'ın batısında bir yerde siper muharebesi yapıyordu . Bizim an layışımıza göre bir yarbayın bir tümene kom u ta etmesi gari pti. Ama Tü rkiye'de bir göreve gelmek için sahip o l u nan rütbe değil de, o göreve uygu n l u k beli rleyici ol uyor­ du. Mesela bir tabura kom uta eden bir yarbay, şayet kabili­ yeri varsa bir alaya, ha tta istisnai durum larda bir tümene kom uta edebi l i yordu (Türk ordusunda tugay yoktur). Böyle­ ce daha fazla maaş a lmaksızı n daha fazla görev yapma nın zevkine sahip oluyordu . Enver bu tedbiri tutum l u l u k düşün­ cesiyle almıştı . >

Eski Tepebaşı Ba hçesi -c.n.

24

Eskitaplarim.com


,

/'

.'

, ,

:'

-�

· ... · - -

..

-

-

..

_ _ , ..

-

,'"

-·'

-

-

.... .....

_

_

--

_

_

_

,

..,.

- - -- - - - - - ­

- -- -

.. ....

:--:.:����

' ("

... . ....

,.. - - - -

��

'' ..,".' 1, ,,''

- -

,

,,' / · - - - - - j Çi J• - - - - -- - - . , 2. M ık�n • 3. Gerlanı �.... .... ... .. 4. ')la Mc1r.ı · - - - - • • • ' 5. Kar:ıJ.ıg ' 6. Enın n'.ı

�ı

ıncı:

Ölçek � 1 : 1 80 000

29. PiyadeTümeni ke,imine tek tek toplar halinde dağıtılmış batarya b.) Dağ topçu birliği kesimine tek tek toplar ha linde dağıtılmış batarya a.)

29. Piyade Tümeni mevzilerinin krokisi.

Tayinimden dolayı çok sevinmiştim. ilk defa olmak üzere yeni Türk üniformamı gururla giydim ve akşam zevkten dört köşe bir vaziyette gittiğim Petits Champs'ta herkes tarafından candan bir şekilde tebrik edildim. Ama tümenin numarasını ve o an bulunduğu yeri bildirdiğim zaman tebrik edenler sustu; benim sebebini anlamadığım bir şekilde aralannda fısıldaşıp söyleşmeye başladılar. Nihayet benden yaşlı bir iki subay bana başka bir görev için Liman'a başvurmaını tavsiye ettiler; çünkü Vehip Paşa tam bir Alman düşmanıymış. Birçok kereler Alman subaylarını görevde yetersizlikle suçlamış. Gerçi bunun ekseri­ yetle yersiz olduğu ispatlanmışsa da, "çamur at izi kalsın" mantığıyla yapılan bu suçlamalar eleştirilenleri lekeyebilirmiş. 25

Eskitaplarim.com

i

· - --J


Şüphesiz bu tavsiyeler iyi n iyetle yapıl mıştı, ama beni ön­ ce dehşetli korku ttular. " Sevinçten uçarak" koşturduğu ın eğ­ lenceden, "öl ü müne üzül ınüş olara k" sürünür gibi ayrıldım. Uzu n uzadıya düşündükten sonra hiçbir şey yapına maya karar verdim; daha yüz yüze bile gel ınediğiın bir zorlu ktan kaçınayı askerce bir davranış olarak görınüyorduın . Onun yerine yolcu l u k için son hazırl ıkları hızlandırdıın. Köhler i l k görevlerini başarıyla yerine getirdi: intikal evrakları­ nı temin etti, Haydarpaşa'daki demiryolu idaresinden gerekli vagonları sağladı ve 2 0 Zentner' ağırlığındaki çok çeşitli malze­ meyi yanımızda görürebilmek için gerekli düzenlemeleri yaptı. İstanbul'daki ikamerimi kısaltınak niyeti mi gerçek leştire­ ınediın. Her şey yoluna girene kadar dört hafta geçti, ama za­ manı boşu na geçirınediın. Birçok önemli kişiyle tanıştıın ve Türkiye'deki durum hakkın d a iyice bilgi edindim. 26 Temmuz'da yola çıktık. Parolaınız şimdi " Asya'ya sa­ vaşa!"ydı.

I9I4 'ten I9 I6 yazına dek Anadolu 'daki mu harebeler •

Başımdan geçenleri aniatınaya devam etmeden önce ben im gelişiıne kadar harp esnasında Anadolu 'da ol up bitenlerden kısaca bahsedeceğiın. Türkiye, İtilaf Devletleri'nin imparatorluğu bölüşme tehli­ kesi nden kaçınmak için M ihver Devletleri'nin zafer kazanaca­ ğını ümit ederek bizim tarafıımza geçmişti. Bunu yaparkenki sebepleri hiçbir şekilde dostl u k değil di, varl ığını koru mak iç­ güdüsüydü, ama gücünün son kertesine kadar müttefi k olarak soruml u l u klarını yerine getirdi. Buna rağmen başından beri i k i millet arasında samimi bir anlayışa dayanan güven yoktu . Osmanlı Devleti savaşta taraf olduğu için, bundan böy le kendi topraklarında da şiddetl i ımı harebeleri göze almak zo­ rundaydı. En tehl i keli noktayı Boğazlar teşkil ediyordu. Ül ke<

Zcmncr: 50 kg'lık bir Alman ağırlık birimi --ç . n .

u

Bakınız

s.

2 X - 2 'J 'd a k i harita.

26

Eskitaplarim.com


n i n başkenti, den izlere açılış ve Avrupa'daki toprakları ile Anadol u'daki toprakları arası ndaki geçiş i m kanları buralar­ daydı. Bu yüzden Gel ibol u'da ve Anadol u'nun batı kıyısın da savunma için, M areşal Liman von Sanders koınutasında k u v­ vetli bir ordu toplandı. Bir ik inci ordu, s iyasi tutumları henüz açıkl ığa kavu şınaınış Bal kan devletlerine karşı kullanılmak üzere İstanb u l ' u n kuzeyinde bulunuyordu . Kurınay başkan l ı­ ğın ı Alınan Binbaşı Guse'nin üstlendiği üçüncü bir ordu, Ha­ san İ zzet Paşa'nın koınutas ında Anadolu'da teşkil olunınuş­ tu. Çatışmalar burada, imparatorluğun doğusunda başl adı. 1 9 1 4 yılının kasım ayında k uvvetl i Rus kı taları doğu hudu­ clunu geçtiler. Sın ırın hemen yakınında Köprüköy'de ilk çar­ pışma meydana geldi. Türkler iyi dövüştüler ve kendilerinden kalaba l ı k olan R usları durdurdular. K arşı l ı k l ı olarak savun­ ma hatl arında kal ı ndı; n iyet, 1 9 1 4- 1 5 kışını burada bekleye­ rek geçirmekti. Ama ınuhteris Enver Paşa henüz sahip olma­ dığı savaş ününü var gücüyle elde etmek istiyordu . N iyeti 3. Ordu'nun komu tasın ı kendi eline almak, XI. Kolordu'yla R usl arı cephede hareketsiz olarak tutarken, soldan geliştirile­ cek bir taarruz ınanevrasıyla IX. ve X. kolordu larla yandan saldırınaktı. Kendi genel k urınayı, Orgeneral Bronsart von Schellendorff ve Yarbay von Feldınann gibi, M areşal Liman da buna ısrarla karşı çıktı l ar. Ka putları, çadırları, kürkleri ve çizmeleri hemen hiç olmayan birl i k ler, üstelik i kınal şartları da zor olduğundan dol ayı, bir kış seferine �layanabilecek du­ rumda değillerdi. Fa kat Enver anl atılan zorlu kları öneınseıni­ yor, tal ib ine güveniyor ve bütün ikazlara rağmen pl anını he­ men uygu laınakta ısrar ediyordu. Bunun için hayvanlarla be­ raber yaklaşık 90 000 asker kullanıldı. Daha on dört gün geçmeden önemsiz öncü çarpış malarının peşinden bütün ha­ reka t kara ve buza saplanıp kaldı, 3. Ordu 'nun mevcudu 1 2 000 kişiye düştü. 1 H 000-20 000 kişiyi ımı harebe kaybı say­ mak mümkündür, ama geriye kalanların hepsi komutanl ığın yetersiz hazırl ığı yüzü nden boş yere feda edildiler. En seçkin Osmanlı askerleri burada ya kışlık elbiseleri ol madığı için do­ narak ya da buz tutmuş, karl a kapanmış ve dik patibiardan iaşe i k mali yapılamadığı için açlı ktan öldü. Birdenbire patl ak 27

Eskitaplarim.com


a

r

a

d

e

1

,'

1

1

/

. 1 ' \ ' ,.

-'-6.A1.ıııisa .

.... .... ... ...

k

___,

d

,

e

-

n

Yol c u l u k güzergahı

- - - - Demiryoll arı

Genel Ha rita Anadolu, Suriye ve Filistin. 28

Ölç ek "" 1: r o6o ooo

Eskitaplarim.com

29


veren tiflis salgını da mevcudu çok aza l mış birlikleri kı rıp ge­ çird i . Bi rçok asker firar etti ve kaçan yerli hal ka katıldı. En­ ver konuırayı Hafız Hakkı Paşa'ya devretti ve alelacele İstan­ bul'a geri döndü. Bu bozgunun gizli turul masın ı şiddetle em­ retti . Hakikaten de bu haber ü l ke içinde duyul madı. 3 . Or­ du'nun bakiyesi Enver'in diğer ordula rdan takviye birli kler al masıyla şaşı rtıcı bir süratle 35 000 k işiye tamamlandı . V. Kolordu 'nun da oraya gitmesi n i emredince, Liman bu kolor­ dumm nakline engel oldu. Buna öfkelenen Enver kıtaların sa­ dece kendisine itaat edeceği ne, başkalarına itaat etmeyeceği­ ne dair aceleye gel mi ş bir emir verdi. Bu sefer bu talimat Li­ nıa n ' ın başkomuta n l ığı bırakmaya karar vermesine yol açtı. Bu a rada levazım tuğgeneral i İsmail Hakkı becerikli bir a ra­ buluculukla nahoş kavgayı yarıştı rmaya muva ffak oldu, ama en yü ksek mevkideki bu i ki l ider a rasındaki şahsi husu met i leride i k i ü l ken in de zararına olacak şekilde d a i ma arttı. Ruslar bu yen ilgiden dolayı direnci aza l m ış olan Tü rkleri kolayca imha edebil i rlerdi, ama bir kış seferi n i n zorluklarını bildi kleri için buna giri şmediler. A ncak 1 9 1 5 yıl ının il kbaha­ rında iki taraf a rasındaki çatışmalar alevlendi. Bundan kısa bir süre önce Türk Genel k ur mayı ' n ın en mü mtaz kişileri nden biri olan Hafız Hakkı lekeli h ummadan ölmüş ve yerine Ka­ mil Paşa geçmişti. Yaz boyu ;ca i ki taraf da önemli bir başarı elde etmeksizin çarpışıldı. Ama Türkler Rusla rın sayı üstün­ lüğü karşısında sol kanatta yavaş yavaş geriledi ler. Sonbahar­ da iki tarafın mevzileri arasın da k i cephe hattı yaklaşık olarak Van Gölü'nden Karaeleniz kıyısındaki Rus-Tü rk sınırına ka­ dar uzanıyordu. 1 9 I 5-1 6 kışının başlangıcın da Ruslar N iko­ lay Ni kolayeviç'in şahsında yeni bir l i der bul muşlardı. Hare­ kete geçmeyi seven büyük prens, İti l a f Devletleri 'nin Çanak­ kale'de uğrad ı k ları ağır nıağl ubiyeti dengelemek için 1 9 1 6 yı­ l ın ın i l k ba harında kesin sonuç verecek bir darbe indirmeyi planlıyord u . Çana k kale'de Osma n l ı askerleri n i n kahramanlı­ ğı, birçok Al man subayın başarılı faa liyeti ve unutmamak ge­ rek i r ki Liman von Sanders'in mümtaz li derli k özell i kleri ve kararlı turuımı parla k bir zafer elde etmişti. Müttefik kuvvet­ lerin Gel i bolu ve Boğaz'dan ani çeki l işi İngiliz komutanl ığı30

Eskitaplarim.com


nın yaptığı ustaca bir manevraydı. B urada başarı şansı ol ma­ dığını doğru olarak tespit ederek düşmanla teması zaman ın­ da kesmiş ve geride tek bir asker b i le bırakmamışlardı, ama Türklerin eline mühim miktarda cephane, teçhizat, iaşe ve sıhhi malzeme geçmişti. Böylece Tü rklere büyük b i r hizmette bul u n muşlardı; çünkü Türkler ordularında artık iyice eksii­ miş olan malzemeleri bunlarla tamamlayabil irlerdi. İ l kbahar için düşünülen Rus saldırısı, 1 9 1 6 y ı l ın ın ocak ayında, beklenmed i k bir şek ilde büyük kuvvetieric 3. Or­ du'nun merkezine yapıldı. Ordunun merkezi, ağır kayıplarla, ırmağın güneye saptığı yerde Fırat hattın ın a rkasına ve Bay­ burt'un doğusundaki tepelere kadar geri atıldı. Bu arada Er­ zunım düştü ve birkaç hafta sonra K aradeniz salıi lindeki en önemli Tü rk l i ma n ı olan Trapezunt [ Trabzon] aynı kaderi paylaştı. Bunlar ol urken enerjisi ve sertl iğiyle tan ın a n Vehi p Paşa 3 . Ordu komuta n l ığına tayin edi l d i . B u iki önemli şehrin v e Rusların işgal ettiği büyük bölgenin kaybı, Osmanlı ordusunun komuta kademesinin büyü k çaplı bir taarruzla düşman ın gerisine ve kanatiarına saldırıp onu ül­ keden atmak kararını almasına sebep oldu. Bunun için Ahmet İzzet Paşa komutasındaki 2 . Ordu oraya na kledildi. Bu ordu Harput-Diyarba kır civarında toplandı ve Van Göl ü'nün batı salıilinden Erzurum'un batısına uzanan hatta hücuma geçmesi gerekiyordu. Fakat böyle bir planın yürütülmesi büyü k engel­ lerle karşılaştı. Anadolu 'nun küçü k bir yol ağı ve az gelişmiş bir ziraati vardı. Bu yüzden büyü k kuvvetlerin öz vatanlarında beslenmesi çok zordu, teçhizat temini ise hiç sanayi olmadığı için tamamen imk5nsızdı. Teçhizatm bütünüyle Avrupa 'dan getirilmesi gerekiyordu ve bunun için de tek hatl ı bir tek de­ miryolu vardı. Lokomotiflerde, mekk5relerin [yük hayvanları] sırtında günlerce taşınmak zorunda kalın a n odunlar yakılıyor­ du. Bu yüzden istasyonlarda ne kadar kalınacağı önceden kes­ tirilemiyordu. Düzenl i bir hareket ta rifesi ol uşturmak imk5n­ sızdı. Üsteli k Toros ve Amanos dağ silsileleri demi ryolunu ke­ sintiye uğratıyordu. Buraya kadar geti rilen her şey trenden in­ di riliyor ve minnacık bir dekovil hattıyla sayısız tünellerden ge­ çirilerek veya kamyonlada dağların zirvelerini aşarak nakledi li-

Eskitaplarim.com


yorlardı. Bu sebeplerden dolayı 2. Ordu'nun inti­ kali yaz ayiarına kadar gecikti. Nihayet Muş'un güneyinde , Van Gölü-Bit­ lis hattına yerleşti. Ağus­ tos ayının başından itiba­ ren oradaki dağlarda bü­ yük bir ka hrama nlıkla ama toprak kazanmaksı­ zın çarpıştı. Bu yüzden İzzet Paşa kanattan yapa­ cağı saldırıdan vazgeç­ mek zorunda kaldı. Temmuz ayının ba­ şında Büyük Prens Ni­ kolay 3. Ordu'nun mer­ kezine ve sağ kanadına yeniden s a l dır dı. Ç o k Alnııl't lzz<'t /',,, ,,

miktarda süvari yığarak ordunun cephesini yardı

ve tesirli bir takiple Türk birliklerini Erzincan'ın 30 km batı­ sına kadar attı. Türkler niha yet orada durabiidiler ve Fırat kıyısındaki Kema h hattında -kuzeye, Kara deniz'e kadar dümdüz istikamette- mevziye girdiler. Ekselans Liman , Osman lı ordusuna siper savaşların ı öğ­ retmek için daha ilkbaharda Alman O.H.L.'sinden (Oberste Heeresleitung' ), Batı'daki savaş alanlarında iyi bir tecrübe edinmiş olan ve en zor şartlar altında bile büyük birlikleri yö­ netmeye uygun görünen kurmay subaylar istemişti. Bu yüz­ den 1 9 1 6 yılının mayıs ayında Saksonya Genelkurmayı'ndan Binbaşı Kretzschmar, Bavyera Genelkurmayı'ndan Binbaşı Schraudenbach ve ben, tümen komutanı olarak Türk ordu­ sunda görev almak üzere İstanbul'daki askeri misyonun em­ rine verilmiş ve haziran ayın da oraya gelmiştik.

,. Oberste Heeresleitung: Ordu başkomutanlığı --ç.n. 32

Eskitaplarim.com


Mezopotamya'daki 6. Ordu'nun kurmay başkanı Albay von Gleich sağlık nedenlerinden dolayı A l manya'ya geri dönmek zorunda olduğu ve genç başkomutan Halil Paşa'nın A lman müşavirsiz kalmaması için, Kretzschmar Gleich'ın halefi oldu. Schraudenbach Anadolu'nun batısında, Çanakkale Bağa­ zı'nın güneyinde Menderes Nehri'nin ( Kocaçay) iki yanında mevzilenmiş olan 24. Osmanlı Tümeni'ni devraldı ve ben de

29. Kafkas Piyade Tümeni'nin komutanlığına tayin edildim. Bu tümen IX. Kolordu'nun tertibinde, 3. Ordu'ya mensuptu.

Doğu Anadolu Cephesi: 2 9 . Piyade Tümeni'ne gidiş ' Bir ça tana 26 Temmuz'da kızgın sıcakta Boğaz'ı aşıp, bizi ça­ bucak Haydarpaşa'ya götürdü. Biz ve eşyamız için ayrılmış olan vagonlar tren garında bekliyorlardı. Öğleden sonra İz­ mit Körfezi'nin kıyısı boyunca yolculuk başladı. Akşam gü­ neşinin ışığında, önümüzde uzanan inanılmaz güzellikteki Prens Adaları'nı [ A dalarl ve berrak, yeşil dalgaların üzerinde geçip giden pek çok gemiyi koınpartımanımızın pencerelerin­ den seyrediyorduk. Ertesi sabah Eskişehir'de durduğumuz zaman, yan kampartımanda Bayan Schellens ile kız kardeşi Bayan Kellermann'ın bulunduklarını öğrendik. Çocuklukla­ rından beri Doğu'da yaşayan ve hem Türkçe hem de A rap­ ça'ya tamamen hakim olan bu iki hanım bize yolculuk bo­ yunca K ü rtlerin ve Ermenilerin adetleri ve alışkanlıkları hak­ kında birçok şey anlattılar. Sözlerine kulak kesilmiştik; çünkü bu anlatılanlar, pek yakında bu halklada temas edecek olan bizler için özellikle önemliydi. Her iki şehirde de çok az kal­ dığııııız için Eskişehir'in ve sonra da Konya'n ı n görülmeye değer yerlerini ziyaret edemedik, ama bu kısa molalar Ree­ sing'in mutfak için erzak ikınaline yetti. Kümes hayvanları, yumurta, tereyağı ve meyveyi çok ucuza aldığımızdan dolayı Alman ev hanımları bizi muhakkak kıskanırlardı. ''

Ha kınız s. 28-29'daki harita.

33

Eskitaplarim.com


O dönemde başta erzah u/ma h üzere peh çuh tü lletim maddesini taşımahta hullanı/an deve h ervan/arı.

Etraf kısa sürede tekdüze oldu. Yolun her iki tarafında ağaçsız, kıraç bir bozkır uzanıp gidiyordu. İnsanın içini ka­ rartan bu ıssızlıkta, yerden sıçrayıp uçan çekirgeler ile telgraf direklerinin üstünde güneşlenen alakargalar görünürdeki ye­ gane canlılardı. Üçüncü gün, sabah 5 . 00'te uykusuzluktan biraz titreyerek Ulukışla istasyon unda trenden indik. Burada kayalık dağlar başlıyordu. Çıplak kayalara birkaç kerpiç ev yaslanmıştı. Cephane sandıkları, dikenli tel kangalları, tahıl çuvalları, sa­ man balyalan ve bekleyen nakliye kolları bir askeri menzile geldiğimizi gösteriyordu. Bize yol arkadaşlığı yapan cana ya­ kın han ımlar, sabahın o erken saatine rağmen, samimi bir to­ kalaşmayla bize savaşta şans dilediler ve çok lezzetli bir kek ikram ettiler. Burada onlardan ayrılmak zorundaydık, çünkü biz yolculuğumuzun devamında kuzeye doğru Niğde-Kayseri­ ye ( Kayseri)-Şarkışla üzerinden Sivas'a giden büyük kervan yolun u kullanacaktık. Bir otomobil ile bir kamyon bizi bekle­ mekteydi. Otomobilden vazgeçtik ve Doğu'da hiçbir zaman malından ayrılmamak prensibine uyarak yan ımızda götürdü­ ğümi.iz mobilyalar, çadırlar, bavullar ve sandıklada yola de­ vam etmek için, kamyonun üstüne elimizden geldiğince yer­ leştik. Yol taşlıydı ve çukurlarla doluydu; yol tamiriyle meşgul 34

Eskitaplarim.com


olan sayısız amele taburunun yanından geçerek yavaş yavaş dağlara tırmandık. Bir tarafta sarp ve yalçın kayalar yükseli­ yordu, diğer tarafta ise bordür taşlarıyla bile emniyete alınma­ mış dik ve derin boğazlar bulunuyordu, her 400-500 metrede bir olağanüstü dikkatle keskin virajları almamız gerekiyordu. İçecilere doğru ilerledikçe manzara daha da çekici oluyordu. Daha vahşi ve heybetli olmakla beraber, Tatra'yı'' hatırlatıyor­ du. Fakat çevrenin cazibesi yolda görülen sefalerten dolayı gölgeleniyordu. Yüzlerce aile bir parçacık ev eşyasıyla Rusla­ rın işgal ettikleri yerlerden memleketin içlerine doğru sel gibi akıyordu. Bağıran çocuklar, kollarında ernzirdikleri bebekle­ riyle dövünen anneler; ciddi, asık yüzlü erkekler; üstleri başla­ rı paramparça, çoğu yalınayak yanımızdan geçip gidiyorlardı. Bazıları zayıf eşeklere ve bitap düşmüş develere binmişlerdi veya mandaların çektiği, tiz bir sesle gıcırdayan yekpare tahta tekerlekleri olan derme çatma arabaların" ' üstüne bağdaş ku­ rup oturmuşlardı. Hayvanları n çoğu kaınyonumuzdan ürkü­ yordu. Çocuklar yere düşüyor, hayvaniara binmiş olanlar bi­ neklerinden aşağı tekerleniyor, arabalar devriliyordu, ama hiç­ bir yerde ciddi bir zarar meydana gelmedi, sadece her seferin­ de çoğu kez uzun bir süre yolumuzdan alıkonulduk. En temel ihtiyaç maddelerinden bile yoksun olmalarına rağmen, komutanlar tarafından insanın içini ısıtan bir misa fir­ perverlikle karşılandığımız menzil yerlerinde geeeledik ekseri­ yetle. Bazen de çadırlarımızda yatıp yol boyunca pek sık gö­ rülmeyen köylerden ihtiyacım ı z olan şeyleri satın aldık. Buna mukabil muntazaman 1 5-20 kiloınetrede bir han denen masif evler, kervansaraylar, kısmen ınazgallı duvarlada çevrilmiş ka­ le gibi binalar vardı. Bunlar yüzyıllardan beri yolculara ve hayvaniarına bir ocak yeriyle birlikte başlarının üstünde kötü hava şartlarına dayanıklı bir dam ve haydutların saldırı ların­ dan korunma imkanı sağlıyorlardı . Onların içine hiç girme­ dik. Çünkü aşırı bitlenmiş oldukları için, bilindiği üzere hasta­ lı klı bitlerden bulaşan lekelihummanın kapılabileceği tehlike *

Tatra: Orta Avrupa 'daki Karpat Dağları'nın en y üksek ve sarp kısmı -ç.n.

'' * Yazar burada kağnı arabalarını ra rif etmektcdir -ç.n.

35

Eskitaplarim.com


odaklarıydı lar. Kamyonumuz zorlanarak, döne döne yayiaya tırmanıyordu. 30 Tem muz'da 3 800 metre yüksekliğindeki Erciyes Dağı 'nın kuzey yamacında bulunan Kayseri'ye dik bir yoldan u laştı k . Maa lesef yağmalanmış olan görkemli bir Er­ meni evinde kaldı k . Tak riben 50 000 kişinin yaşadığı ve ger­ çek bir Doğu görünümü sunan kente evin taraçasından, tepe­ den bakıyorduk. Damları yazın aile mensupları tarafından yatınak için kullanı lan mu ntazam düz kerpiç satı hlada kaplı sayısız ev kendine has bir tesir yaratıyordu. Kamyonumuzda mutlaka yapı lması gereken bir tamirat bizi bir gün dinlenme­ ye mecbur etti. Fı rsattan istifade ka leyi gezdik. Burçlarla pe­ kiştiril miş güçlü surların arkasında geniş sütunlu yolları, sa­ lonları, ku bbeli yerleri, mahzenleri ve çeşitli büyüklükte oda­ larıyla, eski bir Selçuklu hisarı bulunuyordu. Şimdi hapishane olarak kullanılıyordu . İki yüzden fazla bahtsız insan burada ı şığın ve güneşin girmediği karanlık mekanlarda azap çeki­ yorlardı . Ekserisi önemsiz siyasi faaliyetlerden dolayı tutuk­ la nını ştı ve en u fa k bir bak ı m olma ksızın ruhları ve vücutları çürüyerek beyhude yere kurtarı lmayı bek liyorlardı . Maa lesef bu acı durum karşısında yapa bileceğimiz bir şey yoktu. Biz Alınanların, Türk hükümetinin sivil idaresine karışmak hak­ kımız bulunmuyordu. Akşaıuı, bize Tü rklerin son ağır yenil­ gisi hakkı nda ayrıntılı bilgi veren 3. Ordu'nun menzil m ü fet­ tişi Binbaşı van Gü lpen'in yanı nda geçirdik. Cephenin duru­ ımı ü mitsiz gözü küyordu . Menzilde, her şeyin gerçekte oldu­ ğundan daha kara göründüğüne dair yerleşmiş tecrübe bizim için zayıf bir teselli oldu . Ertesi gün yolu muza devam ederken Gemerek'teki devlete ait halı fabrikalarını gezdik ve kilim do­ kumasıyla tanınan Şarkışla kasabasında geceledik. Her iki yerde de rengarenk desenleri olan mahal li dokuma ve kilim işlerinden birkaç ürün aldı k . Yolda, şimdiye kadar cephede bir kar komando birliğine komuta etmiş olan ve İstanbul'a geri dönen Üsteğmen Hertz'e rastladı k . O da bize Erzincan civarındaki çarpışmalar hakkı nda bilgi verdi. Bütün bunlar­ dan pek hoş olmayan durumlarla karşılaşacağı mızı açı kça görebiliyorduk. Bu arada arazi tamamen Alpler'e has bir gö­ rünüm almıştı . Ufukta karla kaplı yü ksek dağların yer a l dığı 36

Eskitaplarim.com


heybetli bir tepeler silsilesi yü kseliyordu. Onun önünde de daha a lçak tepe sıraları, a ra sıra eski Selçu k l u hisadarının du­ var ka lıntı larının süslediği münferİt ağaçlı tepeler bu lunuyor­ du. Bütün bu yü ksek yerlerin arasında, dibinde köpü k l ü de­ relerin sel gibi a ktığı derin vadiler ve boğazlar vardı. Geçtiği­ miz yol giderek dikleşiyordu ve nihayet kamyonu muz için kul lanılamaz hale geldi. Onu buralara has çifte at koşul u bir araba olan, Silezya'daki tenteli arabalara benzemekle beraber onun daha ince yapılısı olan yaylıyla değiştirdik. Yayiıda otu­ rak yeri yoktu. Yolcular yanlarında getirdik leri yaygıların ve­ ya yastı kların üzerine uzanıyorlardı. Tü rkler böyle bir yolcu­ l uğu hoş ve rahat bul uyorlardı. Ama yaysız dingillerin hemen üstündeki sert tahta zeminin üstünde yatmak veya oturmak bizim için eziyetti. Eşyamız çifter at koşulu sekiz arabaya yüklendi. Ara ba katarı mız berbat durumdaki şosede çok sayıda göçmen kafi­ lesi ve bir o yana bir bu yana giden askeri kollar arasında zorlu kla ilerliyordu. Nihayet 5 Ağustos'ta Sivas'taki A l man Konsolosluğu'nun kapısı na vard ı k . Orada bize ilgi gösteren, dost bir Alman çevresi bulduk: Yarbay Gurlitt ile yaveri balı­ riye teğmeni Schmiedicke burada Kızılırmak üzerinde gemi işletmenin mümkün olup o l madığını araştırıyorlardı. Ayrıca kar komando birliğinden Teğmen Schreiber ve Dr. Schlagin­ weit vardı ki, bu kişiler Teğmen Hertz ile Binbaşı van Gül­ pen'in cephe ha k k ında söylediklerini maalesef doğruluyorlar­ dı. Bizden kısa bir süre önce, havacı Türk komutanı maiye­ tiyle, Binbaşı Serno Türk yaveri Şakir Bey'le birlikte ve ayrıca hekim binbaşı Dr. Gerloff da gelmişlerdi. Bu kişiler cepheler­ deki az sayıda hava üssünü denetlernek için Anadolu'nun bir ucundan öbür ucuna koşturuyorlardı. Burada kaldığı m süre­ ce konsolos Kont von der Schulenburg'dan Doğu Anadol u yayiası hakkında ayrıntılı bilgi almayı ümit etmiştim. Maa le­ sef seyahate çıkmıştı ve ona vekalet eden konsoloslu k memu­ nı bana böyle bir bilgi isternek için hiç de uygun görün medi. Bu memurdan hiç hoşla nmadığım için, Köhler'in yakalandığı ateşli hasta l ığı kısa bir sü rede atiatmasına ve üç gün sonra yola çı kabilmemize sevindim. 37

Eskitaplarim.com


Yola devamımızı süratlendirrnek için binek ve yük hayvan­ ları tem i n edi lmesini sağladım . Şimdi doğuya, Erzincan istika­

metine keskin bir dönüş yaptık. Daha Zara köyünde hayvan­ lardan birkaçı hi tap düştüğü için i ki gün di nlenmek zorunda kaldık. Yoksulluk içi ndeki köy tahtakumsu kaynadığı içi n ça­ dırlarda kaldık. Beklemenin can sıkıntısını bir atlının getirdiği mektup yok etti. Mektubu kaleme alan hanım bir Türk tümen komutanının eşiydi ve bana Smyrna'ya [İzmir) yolculuk yaptı­ ğını bildiriyor, bir günlük mola verdik lerini, bu sürede kendile­ rini konımaını talep ediyordu ki bunu hemen kabul ettim. Böylece hanımefendinin ve yanındakilerin güvenliği ile iaşe­ sini sağlamayı üstlenmiş oldum. Reesing bir kuzu i le birçok ta­ vuk satın aldı. Bir Türk tümeninin komutanı olarak bunlar ilk

temsiliye masraflarımdı. Konımam altındaki kişiyi şahsen se­ laınlamak istedim, ama tercümanım, bir Türk hanımının ya­ nında eşi yokken asla ziyaret edilemeyeceğini öne sürerek, ma­ alesef bana miini oldu. Ertesi gün hanımefendi bana, 5 altına sa tın alınarnı istediği dürülmüş büyük bir halı yolladı. Ermeni­ ler ile Kürtler kağıt para kabul etmedikleri için madeni paraya ihtiyacı vardı, yoksa sıkıntıya düşecekti. Teklifini kabul etmek­ ten başka çarem yoktu. Böylece halının şanslı sahibi oldum ve hiç görmeksizin emanete ko'"L m ası için Sivas'a gönderdim. An­ cak bir yıl sonra sıla iznine giderken görüp güzelliğine hayran oldum. Halı bugün bile evimde güzel bir hatıra olarak duruyor. Nihayet işe yarar binek hayvanları geldi. Yolcu luğumuzu Dereköy üzerinden Endires veya Suşehri' ne, 3. Ordu'nun ge ­

nel karargahına doğru sürdürdük . Varır varmaz kurmay baş­ kanı Bi n başı Guse'yi ziyaret ettim. Bizi gönül alan bir sami­ rn iyetle karşıladı ve yolcu l u k hakkı nda anlattıklarımızı can ku lağıyla di nledi. Ar kadaş yardımseverliğiyle büyük ve temiz bir eve yerleşmemizle şahsen i lgilendi. Cephedeki genel du­ rum h a k k ı nda en ince ayrıntısına kadar net bilgi aldım. Öğle­ den sonra geç vakitte Vehip'in I Yehip Paşa' nın] h uzuruna çık­ tım. Onu çadırının önünde bari k u l ade çiçek açmış bir şeftali ağacının altında, anlaşılan benim içi n nezaketen Alman ma­ dalyalarını takıp takıştırınış otururken buldum. Geniş omuz­ l u tıknaz yapısı, güçlü ve yuvarlak kafası, kaba yüz hatları, 38

Eskitaplarim.com


sert ve soğuk tavrı bana sen ve kolay kolay memnun edile­ meyen, ama ne istediğini kesinlikle bilen bir amir olduğunu

di.i şlindi.irdi.i . Böyle liderler çoğu kez zayıf, kararsız ve yu ımı­ şak başlı kişi lerden daha makbuldi.ir. Askeri tarzda kısa bir i fadeyle bana ord u n u n içinde b u l unduğu vaziyeti anlattı; en

önem li görevimin bitkin di.i şm liş ve cesareti kırılmış birliğimi eği tim ve tali mle tekrar eski haline getirmek, di.işmana bir ka­ rış toprak bile kaptırmamak, fa kat şimdil i k h içbir h licu m ni­ yeti beslemernek olduğun u belirtti. Ayrıntı ları bana kurmay

başkanı bi ldirecekti . Bunu dar bir çevrede, sessiz ve buz gibi geçen bir akşam yemeği dave ti takip etti. Yemekten hemen sonra davet sahibinden ayrıldım ve Guse'yle saatlerce çadırda

oturdum. İnsanı ağzı nın içine ba k tıran sohberi bana değerlen­ dirmelerinin kesin, zihniyetinin di.izglin ve mert olduğunu gösterdi. E n ciddi durumları anları rken b i le hiçbir zaman

n li ktedan lığım ve neşesin i kaybetmiyordu . Tek tek kişi lerden bahsederken bi.iyi.i k ölçüdeki iyi niyeti ile keskin gözlem kabi­ l i yeri bel l i oluyordu. Şahsen çok kanaarkii rdı. Bi.iti.in i lgisi em­

rindeki askerler ve öze l l i k le Alman silah arkadaşları içi ndi . Ta li matı i.izerine bize çevik ve işe yarar binek atları i le gi.içli.i yi.i k hayvanları tahsis euiler. Gi.i neşl i bir sabah vakti din len­

m i ş hayvan ların üstlinde neşeli bir havada tırısla yola çıktık. Bi rden birinci dereceden Demir Haç n işanım ııı göğsi.imde bu­ l un madığını fark ettim. Kaybolması kötü bi r şeyin habercisi

m iydi ? İnsan savaşta barıl inançlı oluyor. Neyse bunun ne man aya geldiğini ileri de görecekti k . Fakat şimdiki vaziyette bu olaydan dolayı keyfim kaçınıştı ve Onaköy'de kaldığımız yer de keyfi m i geri getirecek gibi değildi. Penceresiz b ir bara­

kada , pireler ile tahtakurulannın saldı rısına uğrayarak, bir yı­ ğın kediyle birli kte pek de rahat olmayan bir gece geçi rdik. Tak i p eden günlerde hedefimiz, dik ve dar dağ geçitlerini

aştıktan so nra, IX . ve X. kolorduların bağlı olduğu Güney Grubu'nun karargahının bulunduğu Refa hiye veya Gercanis'e varmakrı. Grup komutanı Yus u f İzzet Paşa bizi orada gerçek

b i r Türk misafirperverliğiyle karşıladı. Vehip'in ram zırrı gi bi görünüyordu. Uzun ve i nce vücudu, tahsilinin mi.i kemmelliği, ateşli konuşma tarzı ve canlılığıyla askerden çok ilim adamı 39

Eskitaplarim.com


izlenimi uyandı rıyordu. Ta limatlarını ordu komuta nıııdan da­ ha rafsilatlı ve açık bir şekilele veriyordu. Grubun karargahı kasabanı n kayma kamlık binasındaydı. Akşam orada bütün kurnıay heyetinin katıl dığı bir yemek veril di. Ağırlama mü­ kemmeldi. Masa küçü k Türk bayrakları ve siyah-beyaz-kırım­ zı bayra klarla" süsl enmişti. Mızıka ekseriyetle Alman marşla­ rını ve şarkılarını çal ıyordu. Kurnıay başkanıııın tercüme etti­ ği, karşılıklı sa mimi şerefe kadeh kaldırma sözlerinden sonra, bu ilk birl i ktel ik canlı ve neşeli bir havada geçti. Paşa ile be­ nim araında şimdiden irimat hasıl olmaya başlamıştı. Kurnıay başkanı ise bana şimd ilik ölçü lü ve soğuk davranıyordu . Erte­ si sabah Royas'ta ki IX. Kolordu Koımıtanl ığı 'nı ziyaret ettim. M ert ve pratik bir cephe askeri olan komuta n Mustafa Nimet, Yusuf'un bild ird iklerine il avelerde bulundu. Kısa bir kalıvaltı­ dan sonra yere bağdaş kurup kahve içmek için bahçeye çı ktık. Sadece benim için bir iskemle getirtın işlerd i. İskemleyi geri çe­ virip arkadaşlarımın arasına al aturka oturmam herkesi ncşe­ lendirdi. Komutan nargi lc içiyordu, bana gümüş bir marpuç verip nargileyc takmamı ve benim de içmeıni istedi . Sert tütü­ nü çok methettim, ama hiç dürüst değildim; asl ına ba kılırsa perişan olmuştum. Ancak ata binip bir saatl ik h ızlı b i r tırıstan sonra Kışlamezra köyü ne ul aştığı mızda tekrar kendime gel­ d i m . Bir süvari subayı bizi oradan otuz dakika kadar uza kta bulunan 29. Tümen'in orduga h ına götürdü . Şimd iye kadar komutan vekili olan Albay Hü rreın Bey çok sayıda subayla dörtna la gelerek bizi yolda karşıladı ve bana kusursuz bir Al­ manca 'yla candan bir şekilde hoş gel din dedi. Yurduımın di­ l iyle yapılan bu ilk selaml ama etkisiz kalmadı. Müreşekkir bir kalple bunu nazik ve dostça bir yakınlık, aynı zama nda ve­ rimli bir işbirl iği için iyi bir işaret olarak kabul ettim. Karşıl ık­ lı takdim faslından sonra diğer astiarın hazır beklediği ordu­ gaha geçip, şimd ilik evim olaca k büyük bir çadıra geldi!(. Düşündürücü ve ilgi çekici izlenimlerle dolu üç hafta l ı k bir yolculu ktan sonra sağ salim hedefiınize ul aşmıştık. Yeni çalışma ortamında işimiz a rtık ciddi olara k başlamıştı. •

Almanya'nın bugün siyah-sarı-kırmızı renkli obn bayrağı o dönemde si­

yah-lıcyaz- k ı rmızıydı --ç .n.

40

Eskitaplarim.com


Doğu Anadolu Yayiasındaki Olaylar (3 0 Ağustos-Eylü/ 1 9 16)

2 9 . Piyade Tümeni ve tümenin savunma hattı Öğled en sonra geç vakit Hü rrenı Bey bana bir ha rita üstünde tümenin konuşla ndığı alan ha kkında bilgi verdi. Akşam sa­ vaş ha kkında sohbet ettik. Büyük bir açık kalpi i l i kle Türk sa­ vaş salıa larındaki eksi kli klerden söz etti. Almanların Batı Cephesi'ndeki olaylarıyla, özellikle de benim şahsen katıldı­ ğım çarpışmalarla çok ilgilendi. Nihayet büyü k bir zevkle Berl in'de lıassa dragonla rında '' geçirdiği gü nleri anlattı. Anla­ tılanları yeri nde görmek için ertesi sabah erkenden atla mu­ harebe mevzi lerine gittik. Kısa bir süre sonra birbirim izden ayrılmak zorunda kaldık. Çü nkü acilen Karadeniz kıyısına, emrindeki süvari tümenine gitmesi gerekiyordu . Şimdi başı mın çaresine ba kmak zoru ndaydım v e hemen bölümün teftişiyle işe başladım. 29. Piyade Tümeni'nin ımıharebe düzeni şöy leydi: 1 . Her b irinde üç avcı ve bir mak inel i tüfek bölüğü bulu­ nan üç taburdan müteşekkil, mulıarebe kadroları ta kriben 900 tüfek olan 85, 8 6 ve 87. piyade alayları. 2. Dört dağ bataryası ve üç salıra bataryasından oluşan barış zamanı ndaki kadrosu ile 29. Salıra Topçu Alayı. 3. 9. İstilıkam Taburu' ndan 5 0 kişilik bir böl ük. 4. 9. Süvari Alayı'ndan bir böl ük. Bu bölüğün yarısı niza­ mi Türk askeriydi. D iğer ya rısı ise işe yarar atları olan Çer­ kez gönü llü lerdi. Mevcudu 68 süvariydi. 5. Yarım mevcutlu bir sılılıiye bölüğü . •

Dragon: Hafif süvcıri askeri ·-ç.n.

41

Eskitaplarim.com


29. Piyade Tiinıeııi 'ııiıı ordugôhı.

Nakliye ve ağırlık kolları doğrudan kolorduya bağlıydı ve ancak duruma göre tümen emrine veriliyorlardı. Tümenin bütün muharebe mevcudu 3 900 kişiydi. Erat, gözleri çukura kaçmış, bedenen perişan, bir deri bir kemik kalmış, r u hen çökmüş ve hissizleşmiş vaziyettcydi, fakat gay­ retli ve itaatkiü dılar. Amirlerinin her ilgisine karşı minnet du­ yuyorlardı, ama buna pek fırsat olmuyordu. Yeri geldiği za­ man cesur ve korkusuzdular. Birçok Türk askerini harp mey­ danlarında aldıkları yaralard:m, yüri.iyi.i şlerde yorgunluktan ve barınaklarda hastalıktan ötür ü can verirken görd ü m. Hepsi vatanları için ru hlarını şikayet etmeden teslim ettiler. Tertipler arasında büyük yaş farkı vardı. Gençlerin yanı sıra elli yaşından büyük, saçları ağarmış adamlar da göze çarpı­ yordu. Ekserisi Anadotulu ve Ki.i rt'tü, Araplar çok azdı. Subaylar kendi sınıf bilinçleriyle birlikte, karşılıklı eğitim ve birbirini kollama, birbirine yardıma hazır oluş, astiara ör­ nek' olma, kendilerini onlar için feda etme ve onlarla ilgilenme kavramlarını bilmiyorlardı. Küçük bir kısmı eğitimliydi, zih­ nen yüksek bir seviyedeydi, şevk ve hırs doluydu. Ekserisi ise pek heyecansızdı. Günlük işlerini görevlerinden zevk almaksı­ zın yapıyor ve rahatı seviyorlardı. Astiarının zararına cepleri­ ni doldurmaktan çekinmiyorlardı. Komutaları altındaki as­ kerlerin maaşları, iaşeleri vesair istihkaklarını önce kendi 42

Eskitaplarim.com


menfaatleri için büyük bir kesintiye uğratıyorlardı. Bunun acısını çekenler zavallı askerlerdi. Onlar için geriye bir şey k almıyordu. Subaylar görevle i l g i l i b i lgileri pratikle ediniyor­ lardı. Eğitim için kendileri ve üstleri ayrıca bir gayret sarf et­ m iyorlardı. Görev talimatları ruhuna nüfuz edilmeksizin sa­ dece harfiyen uygulanıyordu. Gayretliler lakayt davrananlara küçümseyerek bakıyor, berikiler de gayretlileri işgüzar h ırs sa­ h ipleri olarak göri.i yorlardı. Dolayısıyl a klikler ve dostluk a leyhine adam k ay ırmalar oluyordu . Bir de bunlara Türk hal­ kının karakter özelli kleri ekleniyordu. Bütün Osmanlılar m i l l i gururla doludur; şi.i pheci o l u r v e mem n u n iyetle itaat ederm i ş g i b i göri.i nmelerinin a ltında pasif direnişe h azır vaziyette, baş­ ka d inden olanlara tepeden bakarak, ecnebilere k arşı suskun kalırlar. Ama bir Batılının dürüstlüğünü ve güveni l irliğini bir kere fark ederler ve davranışı bir kere hoşlarına giderse, açık yürekli, dostça, bir dereceye kadar sadık ve sürekl i olmasa da mübalağal ı bir şek ilde arkadaşça davranırl ar. Burada anlatı� lan hatalar, muntazam ve temel l i bir eğitim ve öğretimle si.i­ ratle yok edi lebil ir. Çünkü bunların kaynağı i nsanların şahsi­ yetinde değil , Tü rk iye'nin şimdiye kadarki dahili ve harici si­ yasi gelişmelerinde yatmaktadır. Fakat bunun için uzun süreli bir barış ve hi.iki.imetin başında güçlü bir adam gerekir. Türkiye'nin daha sonra Mustafa Kemal önderliğinde bu kadar hızlı ve önemli bir yükseliş yaşaması, bu yüzden benim için h iç şaşırtıcı değil dir. M el b usat ve teçhizat feci vaziyetteydi. Pek az subayın çiz­ ı nesi ve iç çamaşırı vardı, eratta ise hiç yoktu . Kendi yaptıkla­ rı ve kayış, ip veya sicim le baldıriarına bağladıkları çarıkları giyiyorlardı . Ancak her i.iç dört askerden birinin kaputu, bat­ taniyesi veya çadır bezi vardı. Yam a yokluğundan elbiseler ta­ mamen yırtık p ı rtıktı. Düğme bu lmak mi.imki.in değil d i . Kıs­ men çuha, k ısmen d iğer kumaşlardan oluşan elbiseleri bu yüzden sicim ler, saz sapları veya topluiğneler bir arada tutu­ yordu. Bunlar artık " i.i n i form a " denecek h a lde değildi. As­ kerlerin ekserisi sırt çantalarını k ay betm işti. İçierine kanacak hiçbir şeyleri olmadığı için eksikliğini de pek h issetm iyorlardı. 43

Eskitaplarim.com


Türk insan ının şaşırtıcı kanaatkarlığına rağmen iaşe ik­ mali inanılmaz derecede yetersizdi. Birkaç gram koyun eti ve yassı bir y u fka ekmeği onlara yetiyordu . Ekseriyetle sadece çok su lu bir tarhana çorbası ve ilaveten birkaç zeytin verili­ yordu. Yemek l istesinde hiçbir zaman değişiklik olmuyordu; tuz, tütün ve şeker aylardan beri dağıtı lmıyordu . Hayvanla­ rın duru mu daha da kötüydü. On lara günde sadece 1 ila 1 ,5 k i l o arpa veri l iyordu . Yazın otlaktaki besleyici otlar ku ruyor­ du, ekşi ve ince saz demetleri n i ise yemiyorlardı. Sadece hi­ ç li k m i di l l i eşekleri her şeye rağmen iyi vaziyetteydiler. Tırnar ma lzemesinin olmayışı hayvan ların bakımını im­ k ansızlaştırıyord u . Çoğu uyuz olmuştu. Aşırı sıcaktan dol­ gu n luğunu kaybeden eyer yastı kları ve hayvan ların süratle zayıflama ları sık sı k cerahatli yara lar açılmasına sebep olu­ yor, bu da on ların iş görmelerine engel oluyordu . Piyadelerin silahı ekserisi A lman yapımı olan 8 8 model tüfeklerdi. Toplar ve ağır makineli tüfekler Schneider-Creuzot veya Skoda yapımıydı. Çok az sayıda ki -bütün tümenele sa­ dece on beş kadar vardı- ha fif ma kineli tü fekler Gel i bolu ga­ n imetiydi. Sadece tek t ü k askerde el bom bası vardı. Tüfek bombaları, alev makineleri, zeh irl i gaza karşı korunma teçhi­ zatı gibi modern savaş gereçleri ile tem izlik ve bakım malze­ mesi hiç yoktu . Bu yüzden silahlar tama men kirlenmişti. Tü men in cephe gen işl iği 5 k i lometre kadardı. Sağ kana­ dı nda yine IX. Kolordu 'ya bağlı olan 3 1 . Tü men, sol kana­ dında ise X . Kolordu 'ya bağlı 1 7. Piyade Tü m e n i bu l u n ­ maktaydı . Orta lama 1 800 metre rakıma sahip olan harp sahası de­ rin boğazlar, sarp tepeler ve yalçın kaya l ı k l arla kaplıydı. U fukta 3 000 metre ra kımlı Dersim ile Nuh'un gemisin in ka­ raya oturduğu A rarat [ Ağrı ] dağları yü ksel iyordu . Sol kan at­ ta Angora [ An kara ] -Sivas-Erzincan -Erzu nı ın kervan yolu cephe hattından geçiyordu; arabalar sadece onun üstü nde ya­ vaş yavaş yol alabil iyorlardı. Bunun haricinde alt bölüm ler arasındaki irtibat bir tarafında yalçın kayalar, diğer tarafında derin boğazlar bu lunan pati kalar vasıtasıyla sağlanıyordu. 44

Eskitaplarim.com


Taşlık ve sadece te k tü k cılız otlar ile bodur ıneşelerin ye­ tiştiği zem i n , avcı sİperieri kazınayı im kansız kılıyordu . An­ cak taşları üst üste yığarak ve gediklerini saz tu tanıları ve me­ şe yapraklarıyla tıkayarak göğüs sİperieri yapı labil iyordu . Çevreden kereste temin edi lemediğinden dolayı, kalas ve kiriş gibi yapı ma lzemesi yoktu . Ya pı tahtası olacak ağaçlar anca k 40 ila 50 ki lometre u zakta bu lunduğu için sadece bir a layın barın aklarına şarapnel etkisine karşı koruyucu kapılar tak­ mak üç dört ha fta sürüyordu. Ağaçların bulunduğu yere gi­ den yol ıssız ve kaya lık bir araziden geçiyordu . Barınak ol arak sadece kaya kovukları vardı. Bun lar gerçi doğal kalınlı k larından dolayı y u karıdan gelen bom balara karşı güvenliydiler, ama yan lardan seknıelere karşı hiç koru­ ma sağl a nı ı yorlardı. Kuru ot ve sam an hiç olmadığı n dan yatnı a k için kaya ların üstüne meşe yapra k ları yığı l ıyordu . Bu zor hayat şartlarına rağmen sağlık duru mu h a l a idare ederd i . Tuz ve katık olma dığın dan , et yemekleri birço k is­ korbüt vakasın a yol açmıştı; soğu ktan ve aşırı yorgu n l u ktan meydana gelen hastalıklar da sıkça görü lüyordu, ama bu­ l u n duğum u z yerin yü ksek oluşu sıtm aya karşı koruyordu ve lekelihumnıa da pek az ku rban almıştı . Cephede mania ola­ rak, arazide var olan meşelerin dal ları diken l i telle birbirine bağlanabil irlerdi, ama diken l i tel ler henüz Ulu kışla'dan cep­ heye kadar gelememişti. Birinci hattın arkasında bir i k incisi vardı, ama pek az yer­ de başiatıldı ktan sonra bitiri lmenı işti. Düşman -Ruslar- kanatlarda 800, merkezde 500 metre uzaktaydı. İki tarafta ki mevziler sadece ileri çıkan noktalar­ da, özelli kle de pari kaların yakının da dört-altı kişiden bir ta­ kıma kadar değişen kuvvetteki birlikler tarafından tutuluyor­ du. İ k i cephen in arasında derin bir vadi u zanıyordu; kendi hatları nıızdan düşman ınki lere u laşmak için dört-beş saat ge­ rekirdi. Tüm tümen boyunca iki topu yan yana koyacak yer yoktu . Bu yüzden patikaları tek te k tutuyorlardı. Ağır maki­ neli tü fekler yandan ateş açabi lecekleri, zaman zaman da süt­ re gerisine ateş edebilecekleri yu valara yerleştiri l nıişlerdi. 45

Eskitaplarim.com


Karşılıklı çarpışmalar çok enderdi. Mesafenin uzaklığın­ dan dolayı piyadeler nadiren ateş ediyorlardı. Buna mukabil topçu, yaklaşılacak yollara sı k sı k şarapnel ateşi açıyor ve m ü n ferİt karakoliara ihtiraklı mer m i '' atıyordu. İki tarafın da orta boy ve ağır topçusu yoktu. Akşam ve sabah saatlerinde ara sıra devriye kolları çıkarılıyor ve onlar vadiele küçük ça­ tışmalara giriyorlardı. Günlük kayıplar azdı. Geniş bir çevre­ de meskün mahal olarak, birbirlerinden l0- 1 5 k i l ometre uza kta, terk edi l m i ş birkaç k üçü k Ermeni veya Kürt köyün­ den başka bir şey yoktu . B i r sonraki tren istasyonu olan Ulu kışl a'ya ınenzil hattı neredeyse 600 k i lometreydi . Dolayısıyla bütün i k m a l ler çok zor ol uyordu. Şimdi l i k tümenin mevcudu düşük olduğu için iaşe i k m a l i a ncak yeterl iydi, yani birlik ler açlı ktan ölmekten korun ınuşlardı, ama cephane ikmali sadece kıt kanaat ateş etmeye yetiyordu. Bu sebepten dolayı büyük harekatiara gi­ rişmek kendi l iğinden engellenmiş oluyordu. Taşlık ve kaya lık patikalar yazı n k u l lanılabiliyordu, yağmur mevsim inde ve kı­ şın bu hemen hemen i m kilnsızdı. Üç alay da, her biri bir tepen in üstüne konuşlanmış halde, yan yana i l k hatta bulunuyorlardı. Aralarındaki irtii:Y.ıtı sade­ ce dar b i r patika sağlıyordu. Süv<tri bölüğü ile isti h k il m bölü­ ğü tüınenin ihtiyatın ı teşkil ediyorlardı . Düşmanın kanaatİınce yakın zamanda da değişmeyecek olan hareketsizl iği n i göz önüne alarak birinci, ikinci ve üçüncü hatlarda birer tabur olmak üzere mevzilerde sadece b i r alay bıraktım. Diğer i k isini geri çektim ve su baylara harp oyu n ları, binici l i k taliınieri ve ders olmak üzere sıkı bir sah­ ra hizmeti, siper savaşı ve m u harebe atışı eğitimi verdim. Rastladığım her su baya hemen hal letmek üzere kısa bir eği­ tim egzersizi veriyordu m . Böylece on ları taktik durumu dü­ şünmeye ve emir şek l in de i fade edece kleri bir karar vermeye zorluyordu m . On ları böylece daha can lı ve hareketli yapına­ yı ü m i t ediyordum. Hiçbir şey yapmamanın hata yapınaktan • İhrir�klı mermi : D�rbe �nıncb p�rby�n �rcşlemc sistemine s�hip top mer­ m ıs ı -ç.n.

46

Eskitaplarim.com


daha kötü olduğunu öğrenıneliyd i ler. G ü n l ü k görev bazı sürtüşmelere sebep ol uyordu . Türkler " istirahat" denince, hiçbir şey yapmayıp sadece dinl enmeyi anlıyorlardı. Bense daha fazla çalışm ayı, silahların, giysilerin ve teçh izatın bakı­ rnma tam manasıyla nezaret etmeyi a nlıyordu m. Su bayları benim düşüneerne getirmek için sert bir şek i lde ısrar etmek gerekiyordu. Ben i m görev a n layışımın, onlara arkadaşça yaklaşmaya çalışmama rağmen, hoşlarına gitmediğin i düşü­ n üyorum. Bir a lay komutanının yaverime söylediği, " Komu­ tanımız asl ında da ima nazik, ama kayış gibi sert ve korkunç rah atsız edici " sözü, herhalde çoğu n u n düşüncesiyd i . Fakat teğmenler durumu daha rahat karşı l ıyorlardı : Bir dostl u k ge­ cesi münasebetiyle ortaya çıkan i k i komedyen ( kıyafet değiş­ tirmiş teğmen ), bizdek i " M ü l ler ve Schu lze" gibi, harbin so­ nu hakkında çekişiyorlardı. Bu arada birisi b u n u n için bir m ucize gerektiğin i söyleyince, diğeri sevinçten çılgınlar gibi sıçrayarak " Öyleyse çoktan barış i l a n edildi demek" diye bağırmıştı; çünkü komutan bu sabah rastladığı i k i su baya çözmesi için problem vermediğine göre, tümende çok büyük bir m ucize olmuş dernekti. Ben bu şa kaya gü l ünce, orada olanlar da neşeye boğu lmuştu. Benim oraya varışımdan birkaç gün sonra ordu gru buna çoğu acemi asker olan 2 500 kişi l i k bir takviye geldi. Ben i m sevk ve idarem a ltında A l m a n kaidelerine göre eğitilmek ü ze­ re hepsi 29. Tümen 'e verildi. M üstakil bir acemi er alayı teş­ k i l ettim. Bu tabiat çocu klarının doğuştan gelen askeri özel­ l i k leri, yön tayini, araziye i ntibak, ateş etmek, uzun yürüyüş­ ler yapmak ve her nevi zorluğa dayanmak zaten kan larında vardı, öyle k i üç hafta sonra harp edebi lir hale geldiler. 23 Ağustos'ta Yusuf İzzet Paşa bana hemen çözmek kay­ dıyla bir plan görevi yolladı. Ordu gru bu şimdiki mevkisin­ den düşmanın kuvvetin i öğrenmek için bir keşif harekatı ya­ paca ktı. Durum değerlendirmesi, karar ve gerekçesi isten iyor­ du. Bu taktik düşüncelerin sonra fi i l iyara dönüştürü lecekleri­ ni varsaydığım için, tümene düşecek görevi maiyet su bayla­ rıyla birl ikte harp oyunları ve arazide yapı lan tatbi katlada canlandırdıın. Sonrak i günlerde ta h m i n i m doğru çıktı. 47

Eskitaplarim.com


3 o Ağustos

I 9 I 6 'da

keşif tamruzu

Cebri bir keşifle düşmanın kuvvetini ve taksi matın ı gerçekten tespit etmek için öngörülen ordu grubu görevi 30 Ağustos'ta i fa edi ldi. Ceph anem izin kıtl ığı yüzü nden adamakıllı b i r top­ çu hazırl ık ateşi yapılamayacaktı. Bunun yerine birlik ler ka­ ranlı ktan faydalanarak i ki tarafın mevzi leri arasındaki vadiye inecekler ve gün ağarırken buradan i leri harekata geçecek ler­ di. Ortadaki i ki tümen, 29. ve 1 7. tümenl er, kuvvetl eri ni ka­ natlara kayd ırmaması için düşmanı cephede sahit tutarken uçlarda yer alan diğer iki tümen öne atılacaklardı. 2 9. Tü­ men'in önündeki arazi çok sarp ve engebeli olduğundan ge­ çi lmesi çok zordu. K ayaları diğerleri nden daha koyu renkte­ k i , 2 500 metre yüksekl iğinde bir dağ, tümenin orta kesimi­ nin önündeydi. Biz daha kolay yön tayini bakım ından ona Karadağ diyorduk. Zi rvesinde Rusların b i r gözetierne mevki­ leri vardı; oradan araziyi deri nlere kadar görebi li yorlardı . Düşman hatl arı aşağı yamaçları boyunca uzanıyordu. 29. Tümen'in i ki tarafa yaslanan muharebe hattı üçe ayrı lmıştı: 85. Alay sağda, 8 7. Alay sol kanatta ve 86. Alay merkezdey­ di. 86. Alay irtibatı sağlıyordu. Hücumun ağırlık noktasını orada Karadağ' ın ereğinde Rusla rın takviye ettikleri hiçli k bir tepe teşkil ediyordu. Topçu her zamanki yerinde kalmıştı, sadece her alaya bir dağ bataryası tahsis ed ilmişti. Kanatlar­ daki alaylardan birer taburu tümen i lı tiyatı ol arak geride bı­ rakmıştım. Bunlar istihkam ve süvari bölüğüyle birli kte be­ nim muh arebe komuta mevkiinin hemen yanında tam siper olm uşlardı. Gece saat l .OO'de pi yadeler yola çıktı ve sabaha karşı saat 3.30 civarı nda biz de birliklerin zi fi ri karanlık ge­ cede, zor arazi şartlarında yol larını bulup bulamayacakları endi şesiyle dolu olarak, atlara binip komuta mevkiine gitti k . Henüz koyu b i r sis tüm görüşü engelliyordu; fakat sahah 4 .00'e doğru güneş görü nünce bütün savaş alanını bir tiyatro Ineasından bakar gibi ayaklarımızın altında gördük. Bütün birli kler arazide usulüne uygu n bir şek ilde muharebe için yer...

48

Eskitaplarim.com


l erini alm ışlardı. Kararlaştırılmış bir işaret ü zerine -dağ ba­ taryasın ın bir salvasunu müteak i p- sabah 4.30'da ileri hare­ kat başladı. Bir saat sonra düşman tarafında i l k silahlar atıl­ maya başlandı ve saat 6 .00'ya doğru her tarafı muharebenin gürültüsü kapladı. Şiddetli bir ateş altında bulunmalarına ve arazi nin çok engebeli olması na rağmen öğleden önce saat 1 0.00 ci varında avcılarımız daha ileriye geçmemeleri gereken yerlere ulaşmışlardı. Bu arada komşu tümenlerde de m uhare­ be kızışmıştı. Top gürlemeleri ve tü fek atışları sarp kayalarda korkunç bir şekilde, bi nlerce defa yank ılanıyordu. Öğleye doğru inibay görevi yapan 8 6 . Alay'ın, sağındakıl eri ve so­ lundakileri düşünmeksizin, hücumu tek başına ileriye taşıma­ sı beni çok endi şelendi rd i . Bu yüzden sol kanadında benim ihtiyatta bıraktığım bir taburla kapattığını bir boşl uk oluştu. Hemen akabinde 86. Alay'ın sağ kanadında da boş bir alan meydana geli nce, diğer ihtiyat taburunu da öne sürmek zo­ runda kaldım. İstilı kam bölüğü ile süvari ler artık tümenin yegane ihti­ yatlarıydı. Durum kritikti; şayet düşman saldırıya geçseyd i karşıla­ mak için elimde hiç birl i k olmayacaktı. Halbuki düşman bütün hatl arıyla geri çekildi. Kanatlardaki iki alay hemen onu takip ettiler ve sü rekl i bir ileri hareka tla akşama doğru Rusların Karadağ'ın yamaç­ larındaki biri nci ve ikinci mevzileri elimize geçti . Dağın tepe­ sindeki gözetierne mevkiinde bulunanlar da geri çekildiler. Her iki komşum, 3 1 . ve 1 7. tümenler bu arada 29. Piyade Tümeni'yle aynı hi zaya gelm işlerd i . A kşam geç vakitte grup emri üzerine muharebeye s o n ve­ rildi. Düşmanın tüm ceph e boyunca olan kuvveti tespit edil­ miş ve artık taarruz edecek güçte olmad ığı gibi ancak zayıf bir şekilde di renebi ldiği ispatlanmıştı. Tümen geride devriye kol ları b ı rakarak, ayın 30'unu 3 1 'ine bağlayan gece eski mevzilerine geri çekildi. Karşısında yer alan bir Sibirya tümeni ydi . M aalesef gü nlüğüınde bu tü49

Eskitaplarim.com


ınenin nu ınarasınm k aydı yok. Piyade bakımından bizden iki misli kuvvetli görünınekle beraber, topçusu bizi mkiyle aynı ayardaydı. Ayrıca yeni olara k 15 cın ' l i k bir batarya gelm iş, ama sadece bi rkaç atış yapmıştı. Muharebe günü bana çok şey öğretti. Ben birli klerin ımı­ harebe gücünü ol duğundan daha düşük tahmin etınişti ın . Halbuki cesurca ve k ahramanca dövüştüler. Piyadeler çok ge­ niş b i r alana yayı lıp derinliği çok az olan saflar hali nde çarpı­ şıyor ve ihtiyatlarını vakti nden çok önce i leriye sürüyorlardı. Topçu çok yavaş ateş ediyordu; cephane azlığından dolayı atış tal i ıni eksikti. Atış usulleri bizim 80'li yıl lardaki eğitim seviyeın izdeydi. Münferiden devriye görevi yapan süvariler en zor arazi şartlarında bile atiarına hakiın di ler, ama hayvanlar takarsız ol duğu için süratleri azdı. Buna karşı lık, araziye iyi uyum sağlaınaları ve kesk in gözleınieri ınemnuniyet verecek şek i l de di kkati çekiyord u. İsti hkilın bölüğü barikatlar ve ınani alar kurmasını ve sök­ ınesini iyi bil iyordu, ama yol inşaatı bi lgi leri eksi kti . Bu ba­ kımdan Üsteğınen Köhler'in uzman tavsiyelerinden çok fay­ dalandı lar. Her yanda astiarın birbirini k>tıllaınası eksi kti . Ayrıca çe­ şitli sını flar, öze l l i k le de topçu ile piyade arasında işbirliğinin temel kavramı yoktu. M u habere vasıtaları yeteri nce kablo olmadığı için veri len görevleri tam olarak yerine getireıniyordu. Muharebe esnasında astlar ve üstler çok şey bildirip çok soru soruyorlardı. Bu da sak i n bir ınuharebe sevkine ınani oluyordu . Takriben yüzde 1 2'yi bulan kayıplar, 90 ölü, 400 yaralı ve kayıp olmak üzere daha zi yade piyadelerdendi . Yaralıların taşın ınası zor arazi şartları, az sayıda sedye ve az miktarda sargı malzemesi yüzünden ınüşkül oluyordu. Daha geceleyin Yusuf İzzet Paşa tümenin başarısı yüzün­ den beni tebrik etti ve ertesi sabah Vehip Paşa bana Demir Hilal nişanını verip takdirini bildirdi. so

Eskitaplarim.com


29. Tümen'in eğitimi ve lağv edilmesi Cepheye tam b i r sükunet hakiındi. Düşmanın hücuına geç­ mesi artık beklenmiyordu. Bu yüzden eğitim için daha çok birliği geriye çekti m. 7 i le 9 Eyl ü l arasında karışık sın ı flardan iki grup hali nde büyükçe bir manevra yapı ldı. Manevra öncü mevzi lerde başladı, i leri yürüyüşe geçildi ve nihayet ınevzisi ol mayan bir ınuharebeyle son buldu. Grup komutanı ile bü­ tün kolordu ve tümen komutanları seyirci olarak katıl dılar. Fak at yukarıdan gelen bir eınirle daha ikinci gün manevra durduruldu. Takdirbir bir bitiş tenkidinden sonra Yusuf İz­ zet bütün komuta nları yakındaki kararga hına yemeğe davet etti. Fakat yemek neşeli geçınedi . Orad a bulu nan herkesin üzüntülü olduğu di kkatimi çekti ; nahoş bir haberin gel diği belliydi . Manevranın aniden yarıda kesil mesi de düşündü rü­ cüydü. Bu ta hmin gerçekten doğru çıktı; çünkü k ahvaltıdan hemen sonra Yusuf İzzet 3. Ordu'nun tümüyle yeni den teş­ kilatlanması için emir geldiğini bildirdi. Artık her iki grup iki K a fk as kolordusuna, k olordu l a r tüınen lere, tümenler alaylara, alaylar taburlara ve bunlar da bölüklere dönüşe­ ceklerdi . Bu yüzden birçok subay eskisine göre daha küçük görevlere getirilın i şlerdi ve bundan dolayı açık bir şeki lde hoşnutsuzdu lar; fak at mesleki açıdan bakı ldığında, ınevcu­ dun azlığından dolayı bu tertip takdire şayand ı . Karan l ı k çöktüğü vakit ınaiyeti ın le birli kte at sırtında k a m pa geri döndüm. Burada Ve hip Paşa 'nın eınred ilen ye­ ni terti bi bana bi ldiren mektubunu buldum. Yeni teş k i l at­ Ianın a hemen ertesi gün başladı. Böylece Türk birl i klerinin iç yapısını çok iyi görmek fı rsatını buldum. 2 9 . Piyade Tti­ ıne n i ' n i n emir gereğince 1 pi yade alayı, 1 sahra bataryası v e 6'şar toplu 2 dağ bataryası, 1 süvari takımı ve 1 istih­ k a ı n takı mına dönüştüğünü 1 9 Ey l ü l 'de ordu gru buna bil­ dirdim. Bi rkaç saat sonra bir emir subayı bana, 1. Türk Piyade Tümen i'nin komutanlığına tayinimi bildiren padişah iradesi­ ni getirdi. Bu tümen 2. Ordu 'ya bağlıydı ve Van Gölü'nün

51

Eskitaplarim.com


batısında Ognut l Göynü kj kesimindeki Karir Dağları'nda bulunan Il. Kolordu' nun kad rosu içindeyd i . ' G rup komutanı kendi bölgesinden ayrıimamdan dolayı duyduğu üzüntüyü sıcak bir i fadeyle yazılı olarak bildi riyor ve bu tayinin benim için yüksek bir takdi r olduğunu söylü ­ yordu; çünkü ı . Tü men Türk ordusunun en mümtaz tümen­ lerinden biriymiş. Barış dönemi nde konuşlandığı İstanbul'da genellikle Osmanlı şehzadeleri bu tümende görev yaparlar­ mış; Enver Paşa da neredeyse tüm askerlik hayatını bu tü­ mende geçirmiş. Sü ratle bavullarımızı topladık. Köhler, tercü manlar ve emir erieri benimle kaldılar. 20 Eylül günü öğleden sonra her iki komşum, 1 7. Tü men'in komutanı Albay Emin Bey ve 3 1 . Tü men'in komutanı Sü leyman İzzet Bey maiyetlerine mensup birçok subayla beraber bana veda ettiler. 2 1 Ey lül sabahında alay komutaniarına ve tümen personeline şahsen veda ettim. Yanımızda birçok subay olduğu halde tırısla Royas'a Musta­ fa Ni met'e gittik. Maalesef onu göremedim. Bu yüzden atla ordu grubuna doğru yola devam ettim ve yol üstünde ona rastlayıp şahsen veda edebildiğim için sevinç duydum. Yusuf İzzet Paşa bizi Gercanis'te [ R efah iye ! her zamanki gibi çok dostça karşıladı. Akşam bir veda ıiyafeti verildi. Bu mü nase­ betle samimiyetle şerefe kadeh ler kaldırıldı ve fotoğraflar tea­ ri edi l d i. Daha o gece Vehi p Paşa'dan takdirkar bir veda yazı­ sı aldım. Kemah-Eğin-Keban-Maden-Harput yoluyla gitme­ mi ve 2. Ordu'nun karargiihına kadar bana ı subay ve ı s sü­ variden m üteşekkil bir şeref kıtasının refakat etmesini eınre­ diyordu. X. Kolordu' nun 30 Ağustos'taki muharebede şehit düşen komutanı Burhanettin Paşa'nı n mezarını ziyaret ettik­ ten sonra iyi niyetli ve kibar bir üst olarak saygı duyduğum nazik Yusuf İzzet Paşa'dan ayrıldım; maalesef onu bir daha görmedim ve onunla bütün i rtibatımı kaybettim. 3. Ordu'dan, özellikle de 29. Tümen'den ayrı lmak bana zor geldi. Burada maalesef sadece birkaç hafta sü ren neşeli ve •

Bakın ız sayfa 2 8 -29'daki harita.

52

Eskitaplarim.com


Şehıt düşmüş im subay ıçin düzenlenen askerı toren. hoş günler geçirmiştim. Yapılacak işlerin çok olduğu günler r üyada gibi geçmişti: Köhler ve maiyetimden birkaç subayla birlikte, biriikiere ve iaşe i kmal noktalarına gitmek için, ekse­ r iyetle sabahları daha saat 5.00'tc ata binmiş olurdum. Her tarafta tefti ş edi lecek ve talimat verilecek şeyler vardı; takdi r ve tekdi r birbirini takip ediyordu. K arargaha geri döndükten sonra kısa bir kahvaltıyı müteakip sabah saat l O.OO'dan öğle yemeğine kadar tek tek birlik komutanlarının raporlarını dinlerdim. Bunu, subayları görev haricinde daha iyi tanımak için bütün maiyetle birlikte ya açık havada ya da büy ük bir çadırda yapardım. Arkasından aşırı sıcaktan dolayı d inlen­ ıneye sıra gerekird i . Saat 3 . 00 oldu mu, görev yeniden başlar­ dı. Türkçe talimatların i ncelenmesi, emirlerin hazırlanıp ter­ c üme edi l mesi, farklı dillerden dolayı çok ça lışmayı ve v akit harcamayı gerektiriyordu . Köhler, tercümanlar ve özellikle de kurmay subayım bu yüzden aşırı derecede yoruluyorlardı. Saat 1 8 .00'de akşam yemeği nde veya yemekten hemen sonra bir bardak çay içmek için maiyetimi ve tüm tümenin o sırada görevde olmayan bütün subaylarını sık sık bir araya toplar­ dım. Bu münasebetle toplananlara görev çeşitleri, görev hari­ c i ndeki davranış biçimleri ve subayların görevleri hakkında

53

Eskitaplarim.com


ders verirdim. Bu teklifsiz eğitim tarzın ın Türk lere, sert bir amirin emreden tarzından daha çok hitap ettiğini çabuk fa rk etm iştim. Bütün talimatlarımı nasıl bariz bir şevkle yerine ge­ tirdiklerini görmek bana büyü k bir zevk veriyordu. Her gün gel işmeler olduğunu memnuniyetle görüyordum. Bu meyan­ da, Türk adetlerini ve siyasi görüşlerini, askerlerin günlük ha­ yatlarını ve yaptıkları işleri, özellikle de aralarındaki dayanış­ ınayı anl attırıyordum. Çoğu kez de fi kir al ışverişi için üstleri­ mi veya aynı mevkiye sahip komşu larımı karargahlarında zi­ yaret ed iyordum. Bu gibi d urumlarda ben öğretmen değil, bi­ lakis öğrenmeye hevesl i bir öğrenciyd im. İnsanlara davranış, sürtüşmclerin ve zorlukların üstesinden gelmekteki becerikli­ l i k ve Türk insanının ruhunu anlamak bakımından çok de­ ğerli şeyler ed indim. Bu karşılıklı al ışverişten süratle samimi bir bağl ılık doğdu. Veda ederken son bir tokalaşma ve arka­ daşların gözleri nin içine bakma, bana burada üstlerimin ve astiarıının takdirini kazandığımı, sad ık dostlar edindiğimi cafcafl ı sözlerden daha iyi gösterdi . Hoşa giden rahat bir çevreyi aniden yen i v e bilinmeyen şartlada değişti rmek mecburiyeri maalesef askerl i k mesleği­ nin gerekleri ndendir.

54

Eskitaplarim.com


29. Piyade Tümeni'nden 1 . Piyade Tümeni'ne Geçiş (23 Eylül- 1 3 Ekim 1 9 1 6) "

Neşeli arkadaşlarla birli kte, safkan b i r atın üstünde, bari ku­ l ade bir güneş ışığı altında, büyülü bir güzell iğe sahip bir çev­ reden tırısla geçmekten daha güzel ne olabilir? O zamana ka­ dar üstüme çöken bütün tasa lar uçup girmişti. Biz şimdi sa­ dece üst makaml arın mümkün olan her kolaylığın gösteril­ mesi talimatını verdikleri bir tati l gezisi yapıyorduk. Neredeyse bütün yolcu luk boyunca Fırat Nehri 'nin yu­ karı kısmı, önce batı kolundan ( Karasu) çığır aşağı ve sonra doğu kolundan ( M urat) çığır yukarı olmak üzere yoldaşımız oldu. Bir sağ sah i l i boyunca atla gidiyor, köpük ler içindeki dağ nchrini ekseriyetle sallantılı köhne köprülerle veya sal­ l arla geçiyor, bir sol sahil inde güneydoğuya doğru gidiyor­ duk. Zaman zaman sarp kayalıklar nehre iyice yak laşıyor ve üstünde geçitler, kubbeler meydana getiriyorlardı. Meşe, ka­ vak ve söğüt ağaçları nehir kıyıl arını çevrelerken her renkte Alp ınene kşeleri nin bulunduğu güzel çayı rlık vadi lerden ge­ çiyord u k çoğu kez. Üzüm bağl arıyla kaplı tepelerin, sürül­ müş tarlaların ve taraça şek lindeki ceviz ve çınar korularının içine yerl eşmiş, hiçük ahşap evleri olan köylerin yakında ol­ duğunu k i lometrelerce önces inden ha ber veren büyü k bah­ çelerin yanından tırısla geçiyorduk. Köylerin ortasında geniş kavisli kubbesi ve yüksek mina resiyle çok uzaklardan görü­ nen bir cami yer al ıyordu. Bazen de tam birişiğinde bir Er­ meni şapeli bulunuyord u. •

Bkz.

s.

2l3-29'd:ıki harira.

55

Eskitaplarim.com


Hasat zamanı yaklaşıyordu. Asma k ütük lerinden sarı ve siyah üzümler sarkı yor, meyve ağaçlarını her boydaki erikler, armutlar ve elmalar süsl üyordu. Ve bahçelerde aubergiııc'ler ( bir tür k üçük, lacivert renkli hıyar),' kabaklar ve karpuzlar, lacuzııacgcl'ler ( fasulye ile hıyar arası bir sebze);· ıspanaklar, sarımsaklar, soğanlar, dolmalık bi berler, fasulyeler ve parlak renkli domatesler olgunlaşıyordu. Ta rla larda altın sarısı ta hıl­ lar, en çok da arpa ve buğday dalga lanıyordu. Pa muk ve ke­ ten de çok eki lmişti. Ya ban hayvaniarına nadiren rastlıyor­ duk. Sadece k üçük dağtavuğu sürüleri alelacele sık çalı lıklara kaçıyor ve çorba kasesi büy ü k l üğündeki k a p l u m bağa lar aheste bir şekilde yolu geç i p suya gidiyorlardı. Sık yapraklı ağaçların üstüne çavuşk uşları, alaca ağaçkabnlar ve saksa­ ğan lar konmuştu, savaş zamanı nda yoğu n laşan kervan trafiği yüzünden yiyecek bol hayvan !eşi bulan birçok büyük akba­ ba yüksek lerde daireler çiziyorlardı . Köylerin girişinde köy sakinleri tarafından daima saygıyla selamlanıyorduk. Etrafiarını en yaş lı ların aldığı muhtarlar ve köyün n ü fuzlu kişi leri bizi karşı lamak için hazır oluyorlardı. Yüz yaşın üstündeki i h tiyarlar burada ender deği ldi. H ı rpani kıyafctinden ve bakı msız görünüşünden dolayı ihtiyaç içinde olduğunu düşündüğüm bu ihtiyar�rdan birine gümüş bir 5 mark verdiğim zaman gu rurlu ve hazırcevap bir şekilde bana sadakaya hiç ihtiyacı olmadığın ı, ama pa ra nın üstünde be­ nim büyük padişahımın resmi olduğu için memnuniyetle ha­ tıra olarak saklayacağın ı söyledi. Bütün yolcu luk boyunca Türk misafirperverliğinin tadını doya doya çıkardı k. Gecelediğimiz i l k yer olan Elmalı 'da k ö­ yün din adamı olan hocanı n , yeşil sarığından Mekke'ye gi t­ miş dindar bir hacı olduğu anlaşılan vakur bi r i htiyar efendi­ nin evinde kaldık. Türklerin adetine göre bir ölünün üstüne hiç güneş ışığı düşmemesi gerektiği için her hocanın sarığına •

Au bcrginc: Patlıcan; hıyar olarak anlattığıııa göre Guhr parlıcanı ilk dda

�� ri.iyor o l m a l ı -ç.n. Kreuznaegd: Bamya; fasulye ile hıyar arası bir sebze dediğine göre G u hr bamyayı cb ilk dda görüyor olmalı -ç.n.

5{,

Eskitaplarim.com


beyaz bir kefen dolanmış tır. Bunun yeşi l renkli olanı, hacılık a lametidir. Kaldığımız bütün yerlerde, menzil komutanlık larıncla, sı­ radan i nsanların yanı sıra mutasarrı f, kaymakarn veya vali le­ rin nezdinde candan kabul gördük, hatta çoğu kez hediye bi­ le veri ldi. Özellikle bunu yaparken gösterdikleri inceli k hoş­ tu. Mesela Eğin'e girerken elimde söğüt dalın dan bir kamçı olduğu için şehir halkı bana gümüşle işlenmiş bir kamçı hedi­ ye etti. Zira onların nazarıncla beni m buna ihtiyacım vardı. Her gün ziyafet veriliyor ve karşı lıklı i tti faka sadakat için ka­ deh kaldırılıyord u. Bir vakitler Gemerek'te olduğu gibi Eği n'de de devlete ait bir halı fa brikasını gezdik ve çok sefa ler gördük. İşçiler için sosyal yardımın lafı bi le edi lmiyordu. Ekserisi kadın ve çocuk olan işçi ler az bir ücret ve çok kötü bir iaşe karşılığında sert nezaretçilerin denetiminde durmaksızın halı dokuınaları için sabahtan akşama kadar içeride kapalı tutuluyorlardı. Birkaç halı satın aldık. Fiyatları hiç de ucuz deği ldi, çünkü üste bol bir bahşiş vermek, sonra mem lekete gidince de gümrük öde­ mek zorundaydı k . Arapkir'de mahalli sanayiyi yakı ndan tanıdık. El işi, döv­ me gümüş takılar ve çanaklar yapıl ıyordu. Biz de hatıra ola­ rak sanatkarane yapılmış bi rkaç gümüş kemer satın aldı k . Akşam alışılmış ziyafetten sonra ya ttığım zaman uykumun arasında sanki odanın duvarları üstüme yıkıl ıyorımış gibi ge l­ di. Ertesi sabah bunun bir karabasan olduğunu düşünüyor­ dum ki, komodinin üstündeki bir dizi küçük öreberinin dev­ riimiş olduklarını hayretlc gördüm. Sonradan bir deprem ol­ duğunu öğrendinı. Çok volkanik olan yörede böyle k üçük sarsı ntı lara sık s ı k rastlanıyordu, ama bizim için yeni bi r tec­ rübeydi. Eğin'e varmadan önce kaldığımız Bağıştaş'tan iti baren içinde Kanlı dere'nin bulunduğu çok engebeli bir araziden geçmiştik. Orada, vahşi Dersim dağlarında yalnız yolculuk yapanlara ve zayı f kafilelere saldıran, cinayet işiemekten çe­ k inmeyen Kürt aşiretleri yaşıyorl ardı . Bu yüzden rnekkare sü57

Eskitaplarim.com


rücülerimize tü fek dağıtıldı ve refa btimize atlı j andarmalar verildi. Köylerdeki birçok yangın yeri pervasız h aydutların kötülü klerini ispat ediyord u. 29 Eylül'de akşama doğru Keban-Maden'e ulaştık; Batılı bir eğitim almış olan kaymakam bizi daha ilçe sın ırında kar­ şıladı. Kasabadaki ziyafet Doğu adetlerine göreyd i . Önce Ku­ ran'ın emrettiği ü zere eller akan bir suyla yıkandı, yani yük­ sektc tutulan i bri klerden su dökü ldü. Yemekte bıçak ve çatal yoktu, sadece kısa saplı bir tahta bşık vardı. Et parçaları sa­ hanlardan elle al ınıyord u. Sofra kalktıktan sonra yine el ler yıkandı. Sonunda burada da hariku lade meyvelerin doya do­ ya tadın ı çı brdık; kaymakama maalesef pek yakında bu be­ reketli topraklardan ayrılmak zorunda olduğumuw ve bu nefis meyvelerin yokluğunu hissedeceğimizi ü zülerek söyle­ dim. Harput-Mesre'ye 1 Mezraj akşam varabilnıek için ayın 3 0'unda erkenden yola çıktık. Kafi lemi ze, benim yolda ye­ mem için ki.iç i.i k beyaz torbalara doldurulmuş taze meyve ta­ şıyan narİn, br gibi beyaz bir midi lli eşeğinin katı lmış oldu­ ğunu gördü m - önceki akşamki konuşmamızdan dolayı by­ makam ince bir jest yapmıştı. Keban-Maden'den iti baren çevre daha güvenli oldu. Dağlar uzaklarda kaldı ve yol düz­ leşti. Bu yüzden j andarmalar bizdeh ayrıldılar ve sürücü ler de silahlarını iade ettiler. Oldukça iyi b i r şose üstünde sekiz saat atla gitti kten sonra u fukta birbi riyle i rtibatlı i k i büyük şehi r olan H ar­ put ve Mesre 'nin ev denizinin uzand ığın ı görd ü k . Üstlerin­ deki byalıkta şimdi bir manastır olan bin yıllık bir Selçuk­ lu hisarı bul un uyord u . Va linin Harput'taki h ü kü met kona­ ğında bizi her bakımdan mükemmel b i r kalacak yer bekli­ y or d u . 1-byvanlar bitap düştüğü için i k i g ü n dinlennıek zorunda kaldık. Canlandırıcı bir banyodan sonra her iki şehrin görü­ lecek yerlerini gezdik. Çarşılar bomboştu; sadece güzel, eski silahlar satışa sunul uyordu, ama bizim onl ara i htiyacımız yoktu. İ nsanın üzerinde derin hir saygı uyandıran hisara da tırmandık, fakat bize bu eski yapı hakkın da izahat verecek 5B

Eskitaplarim.com


bilgi li bir rehberimiz yokru . Öğleyin Mesre'de, orada oruran A l ma n ra hip Ehma nn ' ı ziyaret enim. Ona lama bir insan örn­ ründen daha uzun bir süreden beri Inırada bulunan Herrnhu­ rer cemaarinin' ra hipliğini yap ıyordu. Ası l iştigal alanı Erme­ ni yerimleri için bir eğitim kurumunu yönermekri. Hem H ı ­ ristiyan h e m Müslüman biirün hal kın nezdinde biiyük bir iti­ barı vardı ve Türk yerkilileri tara fından da Anadolu'daki içti­ mai durumu çok iyi bildiği kabul ediliyordu. Akşam evinde karısı ve sarışın çocuklarıyla tanışrı k . Anca k evinden uza kl a r­ da çetin ımıh a rebe meyd a n l a r ın d a uzun süre geçirmiş olan bir ki mse, s a fkan bir Alman ai lesinin nı isa firi olma nın verdiği tari fsiz sevinci a n layabilir. Rahi bin evinde her iki şehrin bii­ rün A l m a n kolonisi ve bu nıeyanda ev sahibiyle aynı kurum­ da çalışan birçok rahibeyle tanışrı k. Bu buluşmada Doğu ve Gü neydoğu Anadolu sakinlerinin Türk hü kümerinin başına bela olan kanlı aya k la nmaları ve şekavetleri hakkında çok şey öğren d i k . Sükfıner ve düzeni yeniden tesis ermek için 1 2 . Türk Tümeni Dersi m dağla rında bulunuyordu. Yolculuğu­ muz esnasında a l ın a n güvenl i k redbirleri bu bakımdan rama­ men yerindeydi ve yanıma karı lan şeref kırası da koruma kı­ rasından başka bir şey deği ldi. Vehip Paşa bu yüzden ra k i p edeceği miz yol u respir ermişri. 2 Ekim'de bizi ra hibeler daver erriler; temiz binaları ve biiyük resisieri olan Ermeni yeri mhanesi n i gezdirdiler. Burada bu lunanların, ekserisi ebeveynini d a h i l i siyasi karışı k l ı k l a r yüzünden iiziicü şanlar a ltında kaybetmiş Ermeni çocukla­ rıydı; şimdi sevgiyle, i ti nayla işe yarar ve beceri kli insa n l a r o l a r a k yerişririliyorlardı; hepsinin sağl ı k l ı , memnun v e h a yara sevi nçle bakan bir görünümü vardı . Ertesi sabah yük hayvanlarının gelmeyişi bizim bura d a d a h a fa zla kalmaımza sebep oldu. Öğleye doğru 3 . Siivari • Hcrmhuıcr ccnıaati: 1 722'dc Moravya 'da Zinzcnd orf Konrlui;u 'ııda cıı es­ . kı_ Hırı.srıyanlıi;m kardeşlik sevgisi ıcnıcl alınarak kurulan bir tarikat. Onlara gore dııı ve ınanç bvga b rınııı yerini ka rdeş sevgisi almalıyd ı. Moravya 'daıı sonra Holsıcın ve Gürcistan 'da koloııilc r kurdula r -ç .n.

.) 9

Eskitaplarim.com


Tümen i 'n i n at s ı rtında geçen kurmay heyetini ve evvelce Salz­ wedel'de 1 6 . Ula n " Alayı 'nda h izmet vermiş olan kurmay başkanı Önyi.izbaşı Todt'u selamladık. Ra h i p Ehmann soh bet etmek için öğleden sonra geç vakit ben i ziya ret etti. Ül keyi bu kadar i y i tan ıyan b i r insa n ı Harpu t'ta b ı ra kmak bence büyük b i r hataydı. Yen i gelen subaylara ve memurlara Doğu h a k­ kında bi lgi vermek ba kımından askeri misyonun bü nyesinde ne kada r yarar l ı olurdu. En azından ben değerli nasihatlerini daha ziyade duymak için onu yakın ı mda tutamad ığıına çok i.izgi.in d i.im. 4 Ekim'de n i hayet yolumuza devam ettik. Murat'ı istih ­

kamc ı l a r ı n inşa ettiği tombazlar Listlindeki b i r salla geçti k ve dört gü n l li k b i r yolculu ktan sonra ana ınenzil olan

Lahon'a

u laştı k. Yol la r şimdi eşek, deve ve motorlu vasıra kara r l a rıyla h ınca h ıııç doluydu ve biz zorlu kla a ra l a rı ndan geçebi liyor­ duk. Gecelediğimiz yerler genelde çok fa kirdi, ama her yerde h a l k tarafından sıcak bir kabul görliyordu k. Nihayet 8 Ekim'de 2. Ordu Komuta n l ı ğı ' n ın merkezi olan Gasik 'e gel d i k ; şeref kıtası zengin ıni.i ka fatlarla geri gön­ der i l d i ve Vehip'le dostane veda telgra fları teati edi l d i . Komu­ tan Ahmet İzzet, Kurmay Başkan ı İsmet Bey 'le bir teftiş gezi­ sindeydi; ama ka rargah ı n d iğer �ensupları tarafından can­ dan karşılandı k ve bizinıle ilgilen i l d i . Akşam yemekte ev sa­ h i bine bir Mıs ı r l ı prens vekalet etti. Komuta n l ı k nezd inde As­ ya'daki h a rp sah nesini tanımak için bulunuyordu . Pırıl p ı r ı l b i r mizalı a n l a yışı o l a n canlı ve hareket l i b i r zattı. Berlin 'de uzun süre Liniversiteye girmişti ve doğma büyüme Berlin li o l ­ duğunu zannettirecek bir Spree aksan ıyla konuşu yord u . Köh­ ler'in keyfi yerinde deği l d i . At Listli nde uzun ve toz toprak içinde geçen bir yolcu lu kta n sonra iyice teınizlenirken il k biti­ ni bu l muştu . Gerçi doğuda yolculuk ya pa n l a r i ç i n bu bir sür­ priz değildi, a ma yine de rahatsız edici ve Lizlicli b i r durum­ du; çünkü bu ki.içi.i k hayvanc ı k l a rdan her biri salgın teh l i kesi­ ni taşıyordu: lekel ihumma ciddi ve ö l ü m c ü l bir h a sta l ı ktı. •

Ulaıı: Mızraklı siivari askeri -ç.ıı.

60

Eskitaplarim.com


Şahsen tekmil vermek için Gasik'te komutanın dö­ nüşünü beklemek niyetin­ deydim. Öğleden sonra tele­ fon edip, beni ada bir gün­ lük yolda bulunan Çapak­ çur'a ! BingölJ çağırdı. Ora­ da orduda maalesef sık gö­ rülen lekelihumma için bir­ çok askeri hastanenin yanı sıra depolar ve silah tamir­ haneleri, dikimhaneler, sa­ raçhaneler vesair tamirha­ neler gibi her nevi askeri te­ sis vardı. Bundan da 2. Or­ du'da askerlerin teçhizatma Hans Guhr"un 2. 0rdu Kumıay 3 . Ordu'dan çok daha fazla tJaşkam İsmet Bey olarak taıııdığı itina gösterildiğini anladım. ismet İ11öıtü, başbakalllığı dhllemi11de. Akşam İzzet'in ve Kur­ may Başkanı İsmet'in yanı­ na çıktım. Paşa, kısmen Kassel'deki 1 3 . Husar Alayı'nda ve 8 3 . Piyade Alayı'nda, kısmen de Berlin'deki harp akademi­ sinde olmak üzere altı yıllık görevi sırasında Alman ordusunu çok iyi tanımış olan iriyarı, güçlü kuvvetli ve herhalde yüz ki­ lo gelen bir adamdı. Samimi ve dürüst bir Alman dostu ola­ rak tanınıyordu. Davranışı yüksek bir eğitime ve büyük bir nezakete sahip olduğunu gösteriyordu. Gireceği her Alman subay topluluğunda gözbebeği ola bilirdi. Emri altına girdi­ ğim i ç i n seviniyordum, çünkü iyi niyetinden emin ola bilir­ dim. Almanca'ya tamamen hakim, kısa boylu, ufak tefek, maalesef ağır işiten bir Türk olan Kurmay Başkanı İsmet gö­ rünüşte onun tersiydi. Sofradaki konuşmaları onun büyük bir askeri bilgiye ve her alanda geniş bir kültüre sahip oldu­ ğunu hemen gösterdi. Sonradan Türkiye'nin devlet başkanı olan Kemal Atatürk'ün uzun yıllar boyunca irimat ettiği kişi olarak, 1922'den beri Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlığı­ nı yapmaktadır. 61

Eskitaplarim.com


Ertesi gün mevki teftişine katıldım. Bu sayede paşayı görev başında ta nıdım ve seyirci olarak onu iyice incelemek fırsa tın ı buldum. Astiarına karşı vakur ve ha yırh alı davra­ nıyor, kendisine gösterilenlerle yetiniyordu. Bu tarz Türk le­ r i n a l ışkanlıkianna tamamen u ygundu; çünkü paşa ne ol ur­ sa olsun k ızdırılıp üzülmemeliydi. Li man'' böyle bir durum­ da nasıl da başka türlü davra nırdı. O m ükemmel araştırma duygusuyla b irçok u ygunsuzluğu ve düzensizliği acıma ksı­ z ı ıı gün ışığına çıka rır, şiddetle esip gürleyerek ortadan k a l­ dırırdı. Hiçbir za m a n b i r askeri ha staneyi teftişinde çarşa f­ ları yeni değişmiş yata k larda göstermelik sargılarıyla yatan üç dört k işiyi görmekle yetinm ez, b i l a k is hastaların ekseri­ sinin tedavi ve bak ı m ol maksızın yartıkları n ı varsayarak bütün odaları açtırırdı . A k ş a m konı u tan otomobiliyle kararga h ına geri döndü, biz ise Çapakçur M enzi l Koımı tanlığı'nda geee ledik ve erte­ si sabah atla I l . Kolordu Koımı ta n l ığı'na gittik. Oranın yo­ lu bir kaya duvarı boyunca dimdik yokuş yukarı çık ıyordu; bu kaya duvarı sağa doğru bütün görüşü engell iyordu, sol tara fta ise sonbahar yaprakianna b ürün m üş meşelerin bu­ lunduğu derin bir boğaz bulunuyordu. Havanın yoğu nluğu azdı. Bu yüzden k u l a k larım ızda b<tsınç vardı. Sıca k l ık o ka­ dar düşüktü ki kaputlarım ıza rağmen donuyorduk. Komu­ tan l ı k karargahı b i r yayladaydı. Kolordu komutanı bizi kö­ mür ateşiyle güzelce ısın mış olan çadırında kabul etti. Kırk ya şlarındaki A l bay Ca fer Tayya r, narin görünümü, açık, nı u fassa l ve ta m bir asker tarzında anlattıkla rıyla, hemen kalbimi kazandı. ilk karşılaşmam ızdan itibaren m üştereken gö rev yaptığımız uzun süre boyunca birbirimizi daima çok iyi anladık. Hiçbir za man yerine getirmeyeccği bir şey vaat etmeyen, askerleriyle d iğer Türk subaylarından daha çok i l ­ gilenen, i y i niyetli v e n e istediğin i b i l e n b i r a m irdi. Zaman­ la dost olduk, öyle k i doğrudan görevle ilgili bir mecburiyer ol maksızın birbirimizi sık sık, uzun uzun sohbet etmek için *

Liman: Marcşal L i m a n v o n Sanders -ç.n

62

Eskitaplarim.com


ziyaret ediyorduk. Arazi şartlarına göre ya pılan k ısa b i r ak­ şam yemeğinden sonra istirahata çek i l d i k ve gece boyunca çadırlarda feci şeki l de don duk. Ertesi sabah at sırtında sa rp ve dik yo llardan ilerledik. Yol lar askerler ta ra fından k ısa b i r süre önce ya p ı l mıştı; şimdi geç mekte olduğu m u z vahşi Karir Dağları'nda evvelce patika bile yok muş. Kundak ları top arabala rından çıkarıl­ mış toplar bu yo llarda ancak sek iz i l a on koşu m hayvanı ta ra fından çeki lerek güçlükle ileriye götürülebil iyorlardı. Saatlerce yuka rıya doğru tırmandı k tan sonra önüm üzde doğu ucunda 300-400 metre yükse k l iğinde koni şek l inde bir tepen in bi rdenb i re yükseldiği seyrck otlarla kaplı b i r yayla uzanıyordu. l . Tümen k a ra rgah ı nı n çadırları bu Ağaçl ı tepe'nin üstünde, ha tıni fida n l a r ı ve çal ıların arasın­ da güzel b i r şeki lde gizlen m işti.

Eskitaplarim.com


Güneydoğu Anadolu�da Yaşananlar (Ekim 1 9 1 6-Ağustos 1 9 1 7) '

I.

Piyade Tümeni Karir mevziinde

Vardığı mız zaman 1 . Tü men'in subayl arı şaşkın ve telaşlı bir şek i l de koşuşturdular. Anl adığı mıza göre bizi daha sonra bekl i yorl arm ış. Tümenin eski kom utanı n ı n kah ramanca şeh i t ol masın­ dan sonra tü ınenin kamutası en kıdemli alay komu tanı n ­ daydı . Onunla ve K urınay Başkanı B i nbaşı İbrahim Bey'le hemen tanıştım. Daha o öğleden sonra i kisiyle birlikte yak­ laşık 1 800 metre uza k taki muharebe mevziine yürü yerek gi ttik . Buradan sadece bizim kesi mimiz görü lüyor, ama bü­ tün düşman mevzileri görülm üyordu. Bu yüzden bana pek yararlı görü nmedi; çünkü mahdut muh abere i m ka nlarından dolayı bütün muharebe alanını şahsen görebil meyi özel l ik l e istiyordum. O n u n i ç i n burası nın yerin i n hemen değiştiril­ mesine karar verdim. A kşam bana bü tün subaylar takdim edildi. Topçu komutanı birkaç ay Berl i n ' de k i topçu okulu­ na gitmişti ve A l m anca'ya yeterince vakıftı . O ve diğer bü­ tün subaylar uyanık, becerikli ve çalışmasın ı seven k i şi lere benziyor! ardı . Çadı rlı orduga hta kalmak, bu yükseklikte ve açık taki iyi­ ce soğuk hava şartlarından dolayı rahatsız ediciydi. Sadece hiçli k bir çadır bana aitti. İngi liz malı olan biraz daha bü­ yükçe bir çadı r mahfel ve görevle ilgili görüşmeler için top­ l antı yeri işini görüyordu. Manzara olarak kararga hın birçok • Bkz.

s.

90-9] 'deki harira

64

Eskitaplarim.com


cazip yanı vardı: A l pler'e benzeyen sivri dağ silsileleri dalga­ lar hal i nde uzanıyordu, mesel a Celigöl gibi birçok tepe daima k adarla kapl ıydı ve geniş vadilerde sık meşe ağaçları vardı; bunl arın en büyüğünün içinden Göynüksu akıyordu. 1 4 Ekim Bin başı İ b rahim'in bütün kesim hakkında etraf­ l ıca bilgi vermesiyle geç ti. Daha yazdan beri kurmay baş­ k a nl ığı yapı yordu, ama hem ş i m d i ye k a d a r k i muharebeler hem de birliğin bütün i h tiyaçları ve sı kıntıları h a k kında ge­ n i ş m al u m ata sahi pti . Anlattıklarının anlaşılır olması, k arar­ l ı ve kendinden emin tavrı bana askeri özel l i klerinin ve b i l ­ g i l e r i n i n i y i ol duğunu gösterdiği g i b i , sebeplerini uygun b i r şek i lde ortaya k o y m a y ı bildiği ı s i a h a t öneri leri kendi görü­ şünü aç ıklamak gayretini ispat ediyordu. Kısacası o şimdiye k adar tanıdığım Türk kurmay subaylarından daha i şe yarar gözük ü yordu. Ben i m l e şahsen başarılı b i r şeki l de çalışmak için hemen Tercü man Em in'den A l m a nca dersi al maya baş­ l adı . Çok çalışkan ve ! isan açısı ndan kabil i yerli ol duğundan dol ayı, i k i ay içinde birbiri mizle A l manca konuşarak anl aş­ m aya başl adık. Sonraki günl erde tümenin mevzilerini ve birl i klerini teftiş ettim. Tümenin terk i b i şöyleydi: l.

2.

3. 4. 5. 6.

Teşekkülleri 29. Piyade Tümeni'ndeki gibi olan ve her bi rinde 1 600-1 700 tüfe k bulunan 70., 71 . ve 1 24 . pi­ yade alayl arı, 1 . Sahra Topçu A layı'ndan beş batarya ve 1 . Dağ Topçu Alayı'ndan bir batarya, 1 . İsti hkam Taburu'ndan dört bölük, 5 . Süvarİ Al ayı'ndan bir böl ü k, 2. Sıhhiye Böl üğü i l e 4 ve 9 no'lu sahra hastaneleri, 6 no'lu fırın kolu.

Tü men, 29. Tü men'den sayıca daha güçlüydü, cephe mevcudu 6 5 75 k işiydi, ama topçu, özel l ikle de dağ topçusu bakımından daha zayıftı . Cephe, burada da A l pler'e has bir yaylada bul unuyordu . Sağ kanatta 1 24 . A l ay 2 1 00 metre yüksekl iğindeki b i r tepe-

65

Eskitaplarim.com


de i k i ta buru ön hatta bir taburu da ihtiyatta olmak üzere mevzi lenmişti. Arazi yer yer zayıf tel örgüleı·le koru nmuş olup avcı çukur ları açılmasına müsai tti . Alayın sol tarafı n da aynı şek i lde tertiplenmiş olan 7 1 . Piyade Al ayı yer a l ı yordu. Sol kanatta 2 3 50 ra k ı m l ı tepede mevz i lenmiş olan 70. Alay'a, derin yarlar arasında uzanan dar bir sırttan ulaşılı­ yordu. Bu son iki alay ı n bul unduğu yer kaya l ı k ol duğu için ancak meşe dallarıyla kaınufle edilmiş taş yığın larıyla koru­ ganlar ol uşturulm uştu. Piyade hattı n ın 500 metre gerisinde­ ki topçu hattı nı n mevki leri Egni k ] Eğn i k ] köyünün batısın­ daki 2 050 rakımlı tepenin çevresinde dört batarya, sol ka­ natta Selimtepe'de bir batarya ve hemen tümen muharebe komuta merkezi nin dibi nde bir topçu takımı olm a k üzere yer a lıyordu. Makineli tüfekler ile dağ topları bütün kesim boyunca cepheden ve yanlardan atış yapabi lecek şekilde yerleştirilmiş­ ri. Dört topun yan yana duracağı kadar yer bul unmadığın­ dan dolayı bataryalar takımlar hali nde mevzilenmişlerdi. Tü menin cephe hattı 1 2 k ilometreydi. Sağ tarafta III. Ko­ lordu'ya bağlı 1 4. Tümen, sol tarafta ise l l . Kolordu'ya bağlı 47. Tümen bulu nuyordu. Bütün mevzilerin taksimatı ve yer­ leştirilmesi her tara fta usulüne uygundu ve muhtemelen bü­ yük ölçüde Binbaşı lbrahim'in sayesinde böyleydi. Düşman ( Ruslar) 800 metre ilerimizdeydi. Arkalarında her biri nde bi­ rer batarya bulunan terk edilmiş Kürt köyleri Egn i k, Yekmal ve Kızı lağaç vardı . Düşmanın sol kanadı nı Dumanl ıtepe teş­ k i l ediyordu. Tümen imin süvarİ bölüğü 4 k ilometre gü neyde Terbaz­ bük (Tarbasan?) köyüne ve istihkam böl üğü Kuys Vadisi'ne yerleşm işti. İsti h kamcılar yol inşaatıyla uğraşıyorlardı. Ta hki­ mat için gerekli malzemenin olmayışı engelleyiciydi. Sılılı i ye bölüğü, her i ki salıra hastanesi ve fı rın kol u ya kınlarındaydı . Kııys Vadisi'nde 45 dereceye kadar varan sıca k l ı kta kaya­ l ardan fış kı ran, ama hemen soğu k derelere karışan kaynarca­ lar va rdı. Orada askerlerin seve seve gitti kleri hamamlar ile bir bitle mücadele istasyonu tesis edilm işti. Sılı lı iye tesisleri66

Eskitaplarim.com


nin ve fı rın kolunun varlığını büyü k bir avantaj olarak görü­ yordum; benim kontrolüm al tında bulu nuyorlardı ve uygun bir şekilde onlardan yararlanılabil irdi. Ama birinde i l aç, ya­ ta k, çamaşır ve tı bbi a let eksi k l iğinden, diğerinde ise un yok­ luğundan dolayı bu pe k mümkün olm uyordu. Kesimin içi nde yen i açı lmış olan yollar topların ancak b i n bir güçlükle nakline im kan ta nıyordu. Benim genel değerlendirmeme göre, 1 . Tü men 29. Tü­ men'den daha iyi durumdaydı . Herkeste ü n i forma vardı ve bunlar hem tem izdi hem de itinayla yamanınıştı. Büyü k kıs­ m ı Çanakkale'de İngilizlerden ganimet olara k alın ınıştı veya Alman üniformalarıydı. Çad ı r bezi, battaniye, sırt çantası ve çizme bakımından büyü k b i r eksi k l i k vardı. İç çamaşırı h iç yoktu. Çok şey beklenmezse iaşe ve cephane durumu yeterli sayı ­ labil irdi. Gelecek için herhangi bir yedek leri yoktu. Menzil hattının uzunluğu 3. Ordu'daki gibiydi . Fakat Harput ve Mesre gibi büyü k yerleşiınlerle aralarda k i ekili tarlalar teçhi­ zat ve iaşe yönünden rahatl ı k sağlıyordu . Fa kat i kmal çok kontrolsüzdü. Ceplıeye bir sürü ta mamen değersiz şey getiri­ l iyordu. Mesela bir depoda bulduğuın birçok mekkare palanı İngiliz ordusundaki güçlü katırlara uygun olabilirdi, ama bi­ zim midilli eşekleri için kullanışsızdı. Başka bir yerde ise, din­ gdieri buradaki yollardan cepheye taşınamayac a k kadar uzun olan, yepyeni birçok sahra nıu tfağı paslanıyordu. Birli klerin maneviyan iyiyd i . Subaylar ve erat çarpışma az­ miyle geleceğe ba kıyorlardı. 29. Tü men'le arasın daki farkı anlamak müm kündü. 29. Tü men başından beri feci bir şekil­ de teçhiz edilm işti, daha harbin başında 1 9 1 4- 1 5 kı şındaki bozgunu yaşa mıştı ve o zamandan beri daha iyi teçhiz edilmiş ve sayıca üstü n bir düşmana karşı cesaretle ama kayda değer bir başarı olmaksızın çarpışıyordu; üste l i k 1 9 1 6 yazında yeni yen i lgiler almıştı. Cephe gerisine uzak olduğu için teçhizatın yeni lenmesi ve tamamlanması mümkün olmuyordu. Buna mukabil 1 . Tü men'in ınevkisi savaştan önce İstan­ bul'daydı ve Asya lı birli k lerden daha iyi bir eğitim almıştı. 67

Eskitaplarim.com


Askeri m isyanun faal iyetin i n semere verdiğini gözlemlemek mümkündü. Ayrıca ta kviyelerin hemen hepsi m ü kemmel as­ ker olan Anadolulul ardı ve subayların ekserisi başkentin eği­ timli kesimindendi. Gerçi 1 . Tümen Çanakkale ımıharebeleri esnasında, Sığındere'de olağanüstü şiddetl i çarpışmalardan geçmi ş, ama çok parlak bir zafer kazanmış, bu nedenle de eratın kendine güveni ve gururu artmıştı. G üneydoğu A nado­ l u 'ya gönderilmeden önce teçh i zatını kısmen tamamlamış ve şimdiye kadar ciddi bir mağlubiyete uğra mamıştı. Bu sebep­ lerden dolayı ımıharebe gücü bana 3. Ordu birli kleri n i n ki n­ den daha tatmi n edici gözüküyordu. Kesimde çarpışmalar yoğundu. Her i ki taraf durmadan piyade v e topçu atışı yapıyordu. Sadece her tarafta i y i s i per almayı sağl ayan arazi ya pısı sayesinde büy ü k kayıplar ol­ m uyordu . Burada da en önde k i mevzilerde çok asker vardı. Türkler özel l i kle dağlarda gerektiği gibi derinlemesine çarpışma k ye­ rine, gen i ş bir cephede savaşmak eği l i m indeydiler. Bir muha­ rebenin gidişatma ancak geride tutulan ve gereken yerde dev­ reye sokulan ihtiyarlarla başarılı bir şekilde m üdahale edilebi­ l i n i r. Hemen her ü ç alt kesi mden birer taburu geri çekti m . A m a onları tali m ya ptıracak kadar geriye alamadım. Bu yüz­ den sadece arazide yapılan harp oyunları ve yer değiştirme tal imleriyle karargahıında verdiğim derslere devam olundu. Karir Dağları ' nda hava günden güne sağuyar ve mangai­ lardaki kor hal i n deki kömürlerle ısırmaya çal ışınaımza rağ­ men çadırlarda kalmak gitgide zorl aşıyordu. Havada ki oksi­ jen azlığı kulaklara basınç yapına nın yanı sıra, nefes almanın zorlaşmasma sebep ol uyordu. Ama buna rağmen sağl ığımız yerindeydi . O nce süratle barınakların İ nşasma girişildi. Bu­ nun için keresteyi civarda ki, pe k de kalm olmayan meşe ağaçl arından temi n ediyorduk. Bunlar aynı zamanda kışm ısınmak için gerekli olan stokları sağl ıyordu. Devriyelerimiz sık sık münferİt olarak Rusları yakal ıyor­ lardı. Ekserisi sarı saçlı, mavi gözlü gençler olan ve bozuk bir Almanca konuşan Ruslardan bizim tarafa geçenler de olu6S

Eskitaplarim.com


yordu; zira onlar Volga boyu ile K ı rım'daki Alman yerleşim­ lerindendi ve hemen hepsi Ruslara düşmandı; i nsanda uyanık ve cevval olduklarına da i r bir intiba bıra kıyorlardı. Almanca adları Stenau ve Johann olan i ki kişi bize düşmanın mevzileri ve teşekkülü hakkın da faydal ı bilgiler verdiler. Bunun ü zerine haritalarımızda düzeltmeler yapıp, öncel i kle topçu ateşini yönlendirebildik; sonradan yakalanan esirler topçu ateşimi­ zin tesi rl i olduğu nu teyit ettiler. Rusların bir saldırı yapınayı planladıkları belli oluyordu. Ama şimdiye kadar on -on i ki kere kanlı bir şekilde püskür­ tüldükleri için bunu güvenle bekliyorduk. Nihayet düşmanın yakında kışlık ordugahlarına çekilmek niyetinde olduklarına da i r esir i fadeleri çoğa ldı. 19 Eki m'de Bavyeralı Üsteğınen Grinitz, 15 cm'l i k bir obüs bataryası için mevzi aramak ü zere beklenmedik bir an­ da bize geldi. Bizim kesimimi zdeki dik yollar ve keski n döne­ meçler ağır topların ha reketi ne m üsaade etmiyordu . Bu sonu­ ca k ı zınış olarak tırısla 1 4. Piyade Tüme n i ' ne doğru yol una devam etti. Onun söylediğine göre bu birliği yakında Ya rbay Schraudenbach devralacaktı. Bu haber şimdi ki komutan Al­ bay Fuar'ın Bitlis'e tay i n i dol ayısıyla yaptığı veda ziya retinde onun tara fından da teyi t edildi. K olordu komu tanı ayın 20'sinde mevzileri sıkı bir teftiş­ ten geçirdi. Engebeli arazide zorlu bir atlı gidişten sonra Bin­ başı İbrahim, Köhler ve ben a ncak geceleyi n , yorgunlu ktan bitmiş vaziyette karargah ıınıza geri döndü k. K uvvetli bir vis­ kili çay ve bizi bekleyen posta torbası çekilen bütün zorl ukla­ rı hemen umıtturdu. Va tanımızdan gelen haberler ıssız dağ­ larda bizim yegane ve en güzel sevincimize sebep oluyor, ama ailemizle yeterince haberleşmemize kafi gelmiyordu; ç ü n k ü mektubun Almanya'dan buraya gelmesi t a m dört h a fta sürü­ yordu. Fakat hiçbir zaman bir mektup bile kaybol madı ki, bu da salıra postasının güvenilirliği n i n ispatıdır. Cafer Tayyar'la ınünasebetim gitgide dostane bir hal alı­ yordu; sık sık sohbet etmek için bir araya gel iyorduk. Bu be­ nim Türklerin karakteri n i ve tavrını anlamaını çok kol ayl aştı69

Eskitaplarim.com


rıyordu. 30 Ekim'de böyle bir ziyaretten geri dönerken kendi­ mi birden çok yorgun hissettim. Yolda takviye eratı selamlar­ ken ani bir baş dönmesine tunıldum, öyle ki at üstünde zor durdum. Geri döndüğümüzd e şiddetli bir ti tremeyle birlikte ateşim Köh ler'in iki termometreyle tespit ettiği gibi 40,5 dere­ ceyi buldu. Tümenin doktoru olan Yarbay Asa f sıtma nöbeti teşhisini koyd u . Sonraki günl erde bir iyil eşme olmayınca cid­ di şekilde endişelenen Köhler, Çapakçur yakınlarındaki bir Bavyera bataryasında bulunan Başhekim Heinz'ı çağırdı. O da Türk meslektaşının teşhisini doğru ladı ve kinin tedavisi tavsiye etti. Bu sayede yavaş yavaş sıhhatime kavuştum. Has­ talığım esnasında Köhler bana fedakarca baktı; onun benimle ilgi lendiği kadar bir oğu l babasıyla bile ilgilenmezd i. Bu arada barı naklarıınız hazırlanmıştı. Karargah komuta­ n ı Yüzbaşı İbrahim'in mainretine borçlu olduğumuz k üçük canılı pencereler ve içerideki şömineler orada kalmayı her ta­ rafından rüzgar alan çadırlarda kalmaktan daha konforlu k ı ­ l ı yord u . Bu değişikliği yapınanın çoktan zamanı gelmişti; ya­ vaş yavaş kış bastırıyordu. 6 Kasım sabahı uya n d ığımızda i l k defa bütün çevrenin karla kaplanmış olduğunu gördük. Ara­ l ı ks ı z, lapa lapa kar yağıyordu . Öğleye doğru kar kalın lığı 25 santimi bulmuştu. Bunun sonucunda bütün ikmal işleri du­ rakl amaya başladı. Epeyi zaman önce gelecekteki zor günleri düşünerek ihtiyat olarak artırdığımız kliçük miktarlarda iaşe ve cephaneyi ara depolara koymuştu k. Ayrıca erzak satın a l ı­ mı için cephe gerisine iki heyet göndermiştik. Bunlardan Har­ put civarına gön derilenin başındaki idare memuru pek faal davranmadığı için her gün benim tarafınıdan telefonla azar­ lanı yord u . İkinci heyetin ba şınd a Diyarba k ı r istikametine gönderilen 70. Piyade Alayı'n ı n komutanı Yarbay Hamdi Bey bir miktar pirinç, un, buğday ve k u ru üzüm temin etme­ ye muva ffak oldu. Savyeral ı Ya rbay Heilingbnınner 7 Kasım'da geleceğini bild irmişti. Al ınan dostla rın ziyareti her zaman bi.iyiik bir se­ vinç yaratıyordu; çi.inki.i dünyada olup biten leri bulunduğu­ muz i.icra yerde böyle öğren iyorduk. He i lingbr unner on dört

70

Eskitaplarim.com


gi.in evvel a rkadaşı Grin itz gibi aynı sebepten bize gelmişti ve aynı yetersiz sonuçla arına bi n i p gitti, ama bize bir yığın res­ mi mektup bıraktı. Bunlardan askeri misyomın 2. Ordu böl­ gesindeki temsilci l iğine tayin edildiğimi öğren dim. Dolayısıy­ l a bu bölgedeki bi.iti.in Alman ların istek ve a rzuları, fi k i r be­ yan etmem için i leride bana i letilecekti. Fakat fazla mesai Köhler'in sırtına yüklendi. B i r Alınan yazıcı olmadığı için as­ keri ınisyomın bütün evra k takibini tek başına üstlenmek zo­ runda kaldı. Zaten çok vakit alan sıkıcı bir işi vardı; askeri haritalarda benim için okuması imkansız olan Türkçe yazıla­ r ı Almanca 'ya çeviriyord u . B u y i.izden atla göreve giderken

onu her zaman yanıma a laınıyordu nı.

Güneş ve gökyüzünün ına v i l iği nadiren görülüyordu. Kar ve yağmur, don ve sıcak ha va peş peşe birbirini izliyordu.

Hava şart l a r ı n ın müsait olmay ışı, dost ve düşman cepheler­ dek i çatışmaları kesintiye uğratmıştı. Siper savaşı yeknesak ve biteviye oldu. Fakat 1 8 Kasım sabahı gi.in doğarken gelen " D üşman kuzeye doğru çeki l iyor" haberi can sıkın tısına he­ men bir son verdi. Hemen kuzeye giden büüin yollar yoğun bir topçu ateşi altına a l ın d ı ve süvari bölüğü devreye sokul­

d u . 30 süvari ve bir kısmı mekkarelere bindirilmiş birçok pi ­ yade devriye kolu Rusların Mezracık-Sagnis [ Yi ğ itlerj A şağı -

Sevik dağlarında yine cephe teş k i l ettiğin i tespit ettiler. Kolor­

du komutanı bu haberlerin doğru luğuna inanmıyord u . Ama ona d üşma n ı n terk ettiği s i perlere hemen ben imle birlikte git­ ınesin i tek l i f ettiğim zaman bunu sevinerek kabul etti. İçinde­

ki ler aceleyle terk ettikleri için si perleri d üzensiz bir halde bulnıayı izah etmek nı i.i m k i.i n d ü . Fa kat gördüklerimiz her türiii tasa vvurun ötesindeyd i . Kenef ve çöp ç u kurla rı hemen hiç yoktu. Siperlerin di binde, ba rınakların hemen ya nına, gö­

ği.is s i perleri n i n üsti.ine dışkı ve bozu lmuş yemek a rtıkları yı­ ğılmıştı. Hatta bi rkaç ölü askeri n çi.i ri.imeni n çeşitli safhala­ rındaki çıplak cesetleri duruyordu. İnsanların böyle bir pisl i k ve iğrenç kok u da k ısa bir siire bile nasıl durabildikleri bir

muammayd ı . Mevziler askerlerimiz tarafından tem izlendi ve k u vvetl i devriye kolları yerleştiril d i .

71

Eskitaplarim.com


Akşam Ağaçlıtepe'ye döndüğü m zaman 1 4 0 takviye aske­ rin daha yeni gel miş olduklarını gördüm. Neredeyse açlıktan ölmek üzere, kapurları ve battaniyeleri olmaksızın incecik el­ biselerinin içinde buz kesmiş vücutlarıyla bir adım daha ata­ mayacak h alde karşımda duruyorl ardı. Bütün barı naklar do­ lu ve mevcut bütün çad ır bezleri kullanılmış olduğu için onla­ rı l)lı rada da tutamazd ı m . Onları ısıtmak için odu nlada bir­ çok ateş yak maktan ve bu bahtsız insanlara sıcak bir çorba vermekten başka yapacak bir şey yoktu. Tamamen müreşek­ kir olarak bunu bile büyük bir iyilik olarak gördü ler; bir tek i bile şik ayet edip hoımırdanmıyordu. Ornek teşk il edecek bir azimle feci kaderleri n i si neye çekiyorlardı. Rusları tak ip edip mevzi lerimi i leriye taşımak niyeti nde değildim; bu takdirde iaşe ik malimiz daha da zorlaşırdı. Ayrı­ ca bizim de pek yakında k ı ş l ı k ordugahlarımıza geri dönece­ ğimizi hesap ediyordum. Ama düşmanı sürek l i olarak gözal­ tında tutmak için kuvvetli güvenlikleri öne sürdüm. Bu yüz­ den tümenin piyadeleri şöyle mevzilendiler: 1 24. Piyade Alayı'nın bir taburu en ön saftayd ı. Bu tabu­ nın bir bölüğü ve bir sahra karakolu daimi bir gözedeme is­ t:ısyonuyla 4 000 metre ileride Hacİyan [ Hacı lari ile Egnik arasındaki tepelere yerleştirildi. İki" tabur sağ kanadın arka­ sında ikinci hatta i htiyattaydı. 7 1 . Piyade Alayı ' n ın vaziyeti aynı kaldı. Sadece bir bö­ l ü k ve bir sahra karakolu, bir gözedeme istasyoııuyla bir­ l i kte 5 000 metre kuzeydeki tepelerde K ızılağaç'ın hemen güneyi nde mevziye gird i . 70. Piyade Alayı' nın b i r taburu 2 3 50 ra k ı m l ı sı rtta, bir bölüğü D u m a n l ıtepe'de bıraktı ve i k i böl üğü b u n u n doğu ­ sundaki ve batısın d a k i yamaçlarda ileriye sürdü. İ k i tabur Selim tcfJe'nin a r kasında i h tiyattayd ı . Ertesi gü nlerdeki sabah raporlarına göre Ruslar yeni mev­ zilerinde az asker bulunduruyorlardı. Yal nı z Sagnis ve Aşağı Sevik 'te ik işer bölük ve birer batarya vardı. Asıl kuvvetleri daha kuzeydoğudaydı. Düşmanı Aşağı Sevik' ten kovmaya karar verdim. Bu nun için birçok sebebim vard ı : Piyadeleri72

Eskitaplarim.com


min savaş arzusunu artı rmak için saldırı bana en iyi çare ola­ rak gözü küyordu, ayrıca düşm a n ın oraya iyice yerleşmesine ma n i olmak için köyü n tah r i p ed i l m esi faydalıydı v e n i hayet ımıharebeden sonr a alacağı tedbi rler gelecekteki niyetleri içi n önemli ipuçları verecek ti. Bu k eş i f görevini 71 . Piyade Ala­ yı'nın komutanı Yarbay Şemsettin Bey 'e verd im; yaşlı cenga­ ver bu görev için seçikliğine çok sevindi ve müteakip gün ler­ de şevkle hazırl ık lara girişti. U 5 Kasım akşamı geç vak itte 1 4 . Tü men, Kolordu Komutanı A l i Rıza Paşa' n ı n emri ü zerine 19 ve 20 Kası m'da Rus mevzi lerine saidıracağın ı b i l d i rdi. Schraudenbach on dört gü n kadar önce bu tümenin komuta­ sını devralm ıştı. Her zaman telefonla görüş ve intiba teatisin­ de bulunabileceği miz bir Alman'ın bize komşu o l m asına çok sevindik. Ayın 1 9'u sabahında komşu kesimden m u harebe gürül tüsü duyuldu. Şayet düşman 1 4 . Tümen'e karşı saldırı­ ya geçerse emir beklemeksizin müdahale etmeleri tali matıyla 1 24. Piyade Alayı ve 2 050 rakımlı tepedeki batarya lar bu yüzden alarm durumuna geçirildi. Çarpışmalar ancak ayın 20'sinde yavaş yavaş tavsadı. 21 'i akşamında 1 4 . Piyade T ü · men i düşmanın sadece zayıf b i r el irenişte bulu nduğunu b i l dir­ d i . 2 6 1. Rus Piyade Alayı'ndan alınan on altı esir, Rusl arı n yakında kışlık ordugah larına çek ilecek lerini iddia ediyorlar­ dı. Schraudenbach ganimeti arasında iki güzel Çerkez kızı bulunduğu nu ilave etti ve beni onları gör meye davet ett i . Şa­ kasına inanmış gibi yaptım ve mütea kip günlerde -zaten böy­ le bir n iyeti m olduğu için- onu ziyaret edeceğimi vaat etti m . Bütü n bu soh betten keyfinin çok yerinde olduğu nu ve h a re­ katın herhalde istediği gibi geçtiğin i anladım. 26 Kasım'dan önce istihk a m bölüğünü ve sahra h asta ne­ sini teftiş için B i n başı İbrahim, Köhler ve Tercü man E m i n ' l e birl i kte atla geriye gittik. F a k a t sı h h iye yarbayı Asa f b e n i y a ­ nıl tmaya çal ıştı. B e n bi rkaç göstermelik hastayla yeti n m ed i m , aksine hastanesi ndek i bütü n pisl iği ve fecaati ortaya çıkar­ dı m. Yetersiz görev anlayışından dolayı onu ciddi ve şiddetl i bir şek i l de tekdir ettim. Keyfimiz kaçmış olarak 1 4 . T i i men'e doğru yolu muza devam ettik. 73

Eskitaplarim.com


Kardan ve yağmurdan kayganlaşan yol dimdik yüksek dağlara tırman ıyordu . Şimdi bembeyaz birçok yamaç ve te­ peyle manzara tarif edilemeyecek kadar güzelleşmişti. Etrafta insanı ü rperten bir ölüm sessizliği vardı. Atla beş s a a t gittik­ ten sonra hedefimize ulaştık. Schraudenbach, Yüzbaşı Rauch ve emi r subayı Teğmen Nitschke bizi candan bir şekilde se­ l a ml a d ıktan sonra, bizi m k i l erin onlara kıyasla neredeyse p rens sarayları gibi k a l d ığı küçük ve !oş barınakla rına götür­ düler. Hemen düşmanla ilgi l i haberler, mevzilerin değerlendi­ rilmesi ve kötü iaşe durumu hakkında hararetli b i r fikir teari­ si başladı a ramızda ; iaşe d u rumu 1 4 . tümende bizimkinden daha kötü gözüküyordu . En son siyasi olayl a r, Polonya 'nın kraliyer olması ve Rusya 'yla ayrı barış yapılması hakkında da konuşuldu. Bunların ne k a d a r doğru veya mübalağa l ı oldu­ ğunu tabii ki dünyadan tecrit edilmiş vaziyetimizde bi lcmi­ yorduk. Sohbetimizin scmunda teçhiza t ve iaşc hakkında Di­ ya rba kır'daki menzil müfettişi von Falkenhausen'e, İstan­ bul 'daki askeri yetkili Albay von Lossow'a, 2 . O rd u 'ya ve misyona h emen sert ra porl a r göndermeyi ve şikayette bulun­ mayı kararlaştırdık. Yine de herhangi bir başarı elde edeceği­ mizi u ın ın u yorduk; çünkü fakir düşmüş olan ülke, tek hatlı demiryolu ve uzun ınenzil yollafı d u ru nnın düzelmesi ni mümkün kılın ıyord u . Aksine A ra p l a r ile Kürtlerin gitgide a r­ tan direnişi yüzünden d u rum d a h a da kötüleşiyordu. Akşam 1 4 . Piyade Tümeni'nin subay çad ırında ziyafet ve­ rildi; Schraudenbach dört h a ftadan beri bu rada bulunmasına rağmen, bugün ilk defa subayla rıyla birlikte yemek yiyord u . Yemekler orta karardı; k a r t b i r inekten · rozbif, bamya, yani Kreuznaegel (kötü tatlı, süınüklü bir fasulye türü), pis kokan

içyağıyla pişirilmiş p i l a v ve nihayet h a rikulade üzüın l er. Ev sahibi Schraudenbach Fransızca olarak s a m i m i bir konuşma yaptı. Arkasından sul tanııı marşı çalın d ı . K u rmay Binbaşı İs­ mail H a k k ı subayla rın a d ı n a konuştu . Ziyafet süresince A l ­ man subaylar i l e Türk Slıbaylar arasındaki soğukluk iyice belli old u . Türkler Schraudenbach'ın kendilerine uzak d u r­ masından dolayı öfkel i görünüyorl a rdı. K u rnıay subayının

74

Eskitaplarim.com


kesimde tek başına atla dolaşmaması, elbiselerini, özel likle de k lirk gocuğunu ve eldi venlerini çalmak isteyenlerin sald ırısı­ na uğrayabileceği ikazı beni cidden endişelendirdi. Benim hiç böyle bir korkum olmamıştı. Türk askerleriyle beraber bu­ l unduğum her a n samimi bir mensubiyet ve sadık bir dostluk hissinden emin oluyorduın . 2 7 Kasım'da Schra udenbach bize yolda b i raz eşlik etti . Bu

münasebetle h asta görünüşü, bıkkın ve yorgun hali dikkatimi çekti. Yakında yeniden görüşmek dileğiyle birbirimizden ay­ rıldık. Bu harp sahasın d a bir daha karşılaşmayacağımızı bil­ miyorduk. Dönüş yolunda derin düşüncelere d almıştım. İ aşe d u ru­ munun kötü oluşu ve 1 4 . Piyade Tümeni'nde yaptığımız ko­ nuşmalar bütün keyfimi kaçırmıştı. K ı s a süre son ra yol d a yalnız b i r adıyla ka rşılaştık. Bu, A s a f' ı n yerine 1 . Tümen ' e tayin edi lmiş olan Tabip Binbaşı Şükrü Bey'di. D ü ş ü k randı­ manından dol ayı Asaf'ın gidişine hiç üzülmedim. Şükrü b i r y ı l Berlin'de Charite Hastanesi'nde görev yaptığından, mes­ lektaşla rının ekserisinden daha faz l a tıbbi bi lgiye sahip ti ve askerlerin hijyenik bakımı açısın dan hemen gayretle işe giriş­ ri . Bağımsız ve kendi imkan l a rıyla iyi yaşayan bir beka r olan Şükrü Bey daima neşeli ol uşuyla kısa zamanda bütün su bay­ l a rın sevgisini kazandı ve hepimiz için hoş b i r kazanç ol d u . Geri döndüğümüz z a m a n Ağaç lıtepe'de l . Tümen'in yeni gelmiş olan bandosu tarafından müzi kle karşılandık. Ba rış zamanında alayl a rın handosunun olmasına karşılık savaş za­ manında yalnızca tümeni erin bandosu vardı. Bundan sonra A l man m a rşlarının ve şarkılarının keyfini çıkardık. Ağır bi r melodinin obuacıl a rın melankolik çalışlarıyla peş peşe yer de­ ğişti rdiği Türk havalarını da zevkle din liyord uk. Bu günlerde meydana gelen ve Müslüman l a rın gururunu gösteren b i r ola­ yı anla tmak istiyorum: Akşam yemeği dağı tılırken b i r Türk askeri başka bir a rkadaşının ekmeğini yemiş. İaşe d u rumu olağanüstü yetersiz olduğu için bu zarara uğrayanın haklı olarak öfkesini celp etmiş. K ısa bir süre sonra bir gece dar bir bağazda karşılaştıkları zaman biri diğerini hançerlemiş. Han-

75

Eskitaplarim.com


çerlenen i n kulakları tırmalayarak yard ı m isteyen haykırışı i.i zerine arkadaşları oraya k oşnırımışlar; katil suçi.i sti.i yaka­ lanmış ve hemen suçu nu i t i r a f etmiş. K a n ı mca askeri mah ke­ mede idama mah k ü m edil mesi kaçın ı l mazdı ve ben i m ımı ha­ keme ermeye yetk i l i kişi olarak bunu onaylanıanı gerekiyor­ du. Ertesi gi.i n canİ kayı p l a ra karışmıştı . Bu yi.izden i hmalci kararg5 h koımıtan ııı d a n hesap sormak istediğim zaman bana şu söylendi: Kati l i n bu d u nı ıııdan dolayı mutlaka kurşuna di­ zil mesi gerek irmiş, ş i md iyse artık ortada yokmuş. A n l aşı lel ı ­ ğına göre b i r M i.i s l i.i ma n ' ı n bir Hıristiyan tara fı ndan ö l i.i me ııı a h k iim ed i l mesi n i önlemek i ç i n onu ortadan kaldırmışlardı. Bir daha bu konuya temas etmed i m . 29 Kasını ' d a k i akşam raponı nıda 7 I . Piyade Alayı ' n ın komutanı Şemsetti n Bey, Aşağı Sevi k 'e h i.i cunı için hazı r l ı k l a ­ r ı n ta mamlandığın ı b i l d i riyord u . Bu hi.i cu m I Aral ı k 'ta o n u n koımıtası a l tında 7 1 . Piyade Alayı'n ııı i k i ta buru , dağ topçu bataryası ve b i r kaç si.i vari tarafından yapı l d ı . Bu teşebbi.i si.in seyircİsİ olmak için 30 Kasını akşamı k u rmay su bayı, Köhler ve terci.imanla birli kte 70. Piyade Alayı'na gidip, orada buz gibi bir barınakta geceledim. Sabaha karşı saat 3.00'tc atla D u ma n l ı tepe ' n i n yamacı na kadar gidip hemen tırman maya

başlad ı k . Sert b i r ri.izgii rda ve -4 "C soğu kta yolu n d i k l iğin­

den dolayı k li r k gocu k l a r ı ın ı z ı n içinde tere batmış olarak sa­ bah 5'e doğru dağın tepesine vard ı k . Çöken yoğun sis, ber­ rak ve gi.i neşli b i r kış gi.i n i.i olacağını h a ber veriyordu . Hava­ daki oksijen azlığından dolayı Aşağı Sevi k elle nını lacak ka­ d a r ya kı nda gözi.iki.i yordu . Şeııısetti n ' i n ta burları araziye ya­ yılmış olarak sine sine köye d oğru i lerliyorlardı . Orada tanı b i r si.i klı ııet lı 5 k i m d i . Sadece tek ti.i k nöbetçiler -uz u n kapu r­ l a r ı n a hasetle bakıyordu k- b i r aşağı b i r yukarı yi.i ri.i yorlard ı . Yavaş yavaş ocak lardan duman yi.i kseld i , sabah yemeğini pi­ ş i riyorlardı; orada burada askerler evierden ç ı k ı yor, k liçi.i k gruplar h a l i nde d ur u p l a fl ıyor, sıraların i.istii nde gi.i neşleniyor veya çamaşı r asıyorlardı. Bi rden dağ topçu bata ryasının i l k ıner m i l e r i köyi.i n içi nele patladı ve ortasındaki bi.iyi.ik evi tu­ tuştu r d u . Bu sı rada Ti.i r k a vcı neferleri 900 metre ya k ın a ka-

76

Eskitaplarim.com


dar gel mişlerdi. Di.i şıııan nöbetçileri ateş açtı l a r ve takviye edild iler. K ısa si.i rede gelişigi.izel b i r koştu r nı aca başladı ve başında bir si.i vari b u l u n a n en azından 200 k i ş i l i k d i.i şıııan böl i.iği.i koşar a d ı nı kuzeydeki dağlara doğru kaçtı. Şenısettin nıu kaveıııetle karşı laşmaksızı n köye g i r d i . Ni hayet Rus top­ çusu da uyanıııı ştı ve köyi.i n batı ve gi.i ney ç ı kışiarına ateş ediyord u . Hiç d ireniş gösteri l med i, esir de a l ı n m a d ı , yal nı z b i r Ti.i rk askeri evin b i r i nde paçavraların al tına saklanmış i.iç yaşında b i r k ı z çocuğu buldu. Topçu komutanı çocuğu yanı­ na aldı ve yetişti r i l mek iizere kendi ailes i n i n yanına gönderdi . Orada, acı b i r sefaler içindeki a n a babasın ııı yanındak inden daha iyi b i r geleceğe sahip olacağı ımı h a k kaktı. Öğleden sonra erken saatlerde Aşağı Sevik'e girdim. Za­ fer kaza n m ı ş o l a n Şeııısetti n ' i başa rısından dolayı tebrik et­ tikten sonra, gi.i v e n l i k taburl a r ı n ın ve batarya n ın yerl eştiril­ mesi bakımından ne tal i matlar verd iği n i sord u m . D i.i şıııan yeni ldiği ve köy e l i n de olduğu i ç i n h i ç b i r şey yapmad ığı ceva­ b ı n ı verdi . I-ler k ıtanı n, muza ffer b i r k ıtanı n b i l e daima di.iş­ ııı a n ı n b i r k a rşı saldırısına hazır o l m ası ve bu yi.i zden gere k l i ted birleri a l ınası gerekir, diye ders veri nce, hemen b e n i tama­ men memnun edecek şek i l d e İ lınıa l i giderd i . Davranışı Ti.i rk lerin z i h n iyeti i ç i n tanı b i r örnek teşkil eder. Köyi.i almak emri yeri n e geti ril mişti. Bu yi.i zden oradaki a n l ayışa göre başkaca şeyler d lişi.i n m eye ve kendi başına ka­ rar vermeye gerek yoktu. T i.i r kler maalesef verilen tal i matları sadece harfiyen yerine getiri rler, i ş i yaptı k tan sonra elleri n i kucaklarında kavuşnı nı r v e başka b i r şeyle i lgilenıııezler. Bu sebepten, zaferleri sık sı k k a n l ı yeni lgilere döni.işi.i r. B i r l i kler mevzilerine geri döndi.i l e r. Rusların geri döni.i p dönmeyecek lerini görmek i ç i n Aşağı Sev i k ' te asker b ı ra k ma­ dım. Geri dönıııed iler, hatta ıııi.i teakip gi.i n lerde Sagnis'i de terk ettiler ve daha kuzeye çekildiler. Bu, d i reniş göstermekten tamamen vazgeçtiklerini gösteri­ yordu . Yeg5ne çabaları kışl ı k ordug5 h l a r ı n a ulaşıııaktı. B u , b i z i m de aynısın ı yapmamız i ç i n a ç ı k b i r işaretti . Bu s a r p dağlarda ş i m d i k i mevzileriıııizde k a l ı rsak, 2 . Ordu 'nu n ti.i ıııi.i yok olacaktı.

77

Eskitaplarim.com


Kuzey

• Ht�mb(�

(s)

- .Og/M.,

1 . Bahçe

2. Karahalçık 3. Görüklü

4. Mezracık 5. Ognut (Göynük ) 6. Kışlaağaç

7. Çatak 8. Aşağı Sevik 9. Y.ı.ı karı Sevik

1 O. Karakoç 1 1 . Ağaköy ]. R. Piyade Ala yı

1 . Piyade Tümeni'nin 2 9 Kasım 1 'J J 6'daki mevzilerini gösteren kroki.

Kış çoktan kapıya dayanmıştı. Daha bütün ş iddeti n i gös­ termemişti, ama buna rağmen i nsan ve hayvan kayıpları git­ gide fazlalaşıyordu. ı Ekim'de 1 . Tümen 'in mevcudu 6 5 75 kişiydi. Bir ay içinde ı7 kişi şehit düşmüş, ı 05 kişi yaralanmış, 4 13 kişi kaybolmuş (yani firar etmişti), 5ı kişi mevzi lerde ölmüş ve 622 kişi hastaneye kaldırılmıştı. B u kayıpların telafisi şöyley­ d i : iyileşip hastaneden taburcu edilenler 400 kişi, tekrar geri dönen kayıplar 2 3 kişi ve yeni takviyeler 424 k i ş i . Böylece k a y ı p l a r 1 209 kişiyi, tel a fi ler 8 4 7 k i ş i y i b u l u ­ yord u . Yani tümen i n kaybı 3 6 ı k i ş i y i b u l u yordu ve ı Ka­ sım'daki mevcudu 6 2ı4 kişiydi.

78

Eskitaplarim.com


Bu ay içinde sadece kötü h ava şartları ve kötü teçhizat yü­ zünden daha büyük kayıplar oldu. 4 kişi yaralandı, ı 05 kişi kayboldu, 2ı5 kişi kuvvetten düştüğü için mevzilerde öldü ve ı 340 kişi hastaneye kaldırıldı. Toplam kayıplar ı 664 kişiyi bulurke n 4 79 kişi takviye olarak geldi. Tümen ı ı 8 5 kişi azaldı ve kasım ayı sonunda mevcudu sadece 5 029 kişiydi . Aralık ayında güneş ışığı hiç görülmedi. Gökyüzü yoğun gri bulutlarla kaplandı. Günlük sıcaklık +3-4 "C ile -4-5 oc arasında değişiyordu. Bir kar, bir yağmur yağıyordu. Buz tut­ tuğu için kayalık parikalarda zor hareket ediliyordu . Bu y üz­ den ikmal durdu. Şimdiye kadar iyi beslenmiş olan bir birlik bu zor zaman­ ları zarar görmeksizin atlatabilirdi, ama zaten bütün iaşe ne­ redeyse açlık hududuna dayandığı için biz değil, Türk asker­ leri haftalardan beri tokluk nedir bilmiyordu. 3 Aralık'ta Üsteğmen Köhler'i iaşe durumunu tespit etme­ si için en i lerideki güvenlik hatlarına gönderdim. Sekiz saatlik bir y ü rüyüşten sonra akşama doğru erzakın ancak iki üç gün yeteceği haberiyle geri döndü . Yolda taze karın üzeri nde birçok yaban hayvanının, özel­ likle de kurtların, ti lki lerin, arada b i r de tavşanların izlerini görmüştü. Ayrıca bir Türk teğmen i ordugiihın yakınında bir a yıya rastladığını, ama ateş etme fırsatını bulamaclığını an­ lattı. Son günlerde çok sayıda karta! ve a kbabanın gelmesi di kkat çekiciydi. Bir Osman l ı subayı bu büyük kuşlardan kanat genişliği 3 metreden büyük olan birini tüfekle vurdu. Tümen doktoru Şükrü boş zamanlarında kuşu usulüne uy­ gun şekilde doldurdu ve kuvvetin sembolü olarak barınağı­ rnın üstüne dikti. Birliklerin geri çekilmesi için Cafer Tayyar'a sürekli ola­ rak başvurmam nihayet semere verdi. Şimdiki mevzi lerde sa: dece komuta heyetinin tümen karargiihına yerleştiği 70. Piya­ de Alayı ve dağ topçu bataryası kaldı. Diğer bütün birlikler güneyba tıdaki vadilere, topçu lar Simsor [Ekinyolu], 71 . Piya­ de Alayı Kııys Vadisı"ndeki küçük Kürt köylerine, ı 24. Alay

79

Eskitaplarim.com


ve tümen k a ra rga h ı Elkrak'a n a kledildi. Süvariler, istihk am­ c ı l a r ve sıhh iyeciler şimdiye k a d a r k i yerlerinde kaldılar. · Vadide henüz kar yoktu, buna k a rşılık çok yağmur yağı­ yordu . Köylerdeki Kürt evleri h iç rahat bir ba rınak değildi. Kerpiç harçla tutturulmuş taşlarla yapılmışi a rdı ve düz top­ rak damları v a rd ı . ]�wa n ı n hemen a l t ı n d a k i tahta kepenkler­ le kapatılan delikler pencerelerin yerin i tutuyordu. Ev çoğu kere bütün a ilenin yemek pişirdiği, oturduğu ve uyuduğu, içi nde ocak bulunan ç ı plak zenı i n l i tek bir büyük odadan i baretti. Hemen birişiğinde yine u facık mazgal deliklerinden yetersiz !oş bir ışık alan büyük ambarlar ve a h ı rl a r yer alıyor­ d u . Kürtler kış ı n evlerinde k a l ı rlar. Bütün yaptı kları hayvan­ ları beslemek, yemek, içmek v e uyumaktır. Sadece yakaca k odun getirmek için metrelerce kal ınlığında ki kara ç ı k a rlar; çünkü yazın odun temin etmeyecek kadar rahatına düşk ün­ dü rler. Şimdi ka rın üstünde gözüken dalları ve ağaç tepelerini keserler, öyle k i ilkbaharda a ğaçla rın 2-2,5 metre kalan göv­ delerinden o kışki k a r ı n kalınlığı belli olur. Köylerdeki evler birbirlerine o kadar yanaşık tır ki, bir tek büyü k ve müşterek düz damları vardır ve uzaktan sadece ocak ve h a v a l a n d ırma del i k l e r i n i n k a ra a ğızla rından belli ••

ol urlar.

Önden gönderilen görevl ilerle evler temizlendi ve ki reçle

badan alandı. 1 9 Aral ı k ' ı 20'ye bağlaya n gece şiddetl i kar fır­ tınası yüzünden taşınma gecikti. Yoldaki i aşe kolları gidecek­

leri yerlere ulaşa madılar; çok sayıda insan kaybı ve hayvan telefatı bekleniyordu . K a rla kapla nmış yol l a r a rtık görünmü­ yor, tipi halinde yüze ve gözlere ça rpan yoğun kar yağışı sa­ dece bi rkaç metre i leriyi görmeye müsaade ediyordu. Ka rla k a pla n m a m ı ş olan cisimlerin üstünü, kal ınlığı 1 0-20 sanrimi bul a n ve y u fka gibi k ı rılgan olan k ı ra ğı örtüyordu. Telefon bağl a ntıları ağırlıktan kopuyo r ve teller k a l ın beyaz ha latlar gibi gözüküyordu. M u hteşem kar ma nzarası ile dağl ı k a razi­ n i n görüntüsü a nlatılamayaca k kadar güzeldi. " Bkz.

s.

90-91 ' e kk i harita.

8 ()

Eskitaplarim.com


Bir erzak ambarı.

Ağaçlıtepe'den yola çıkmadan kısa bir süre önce askeri misyon bize Almanya'nın barış teklifinde bulunduğunu bil­ dirdi. Bunun rafsilatı ve sebepleri malumumuz değildı, ama her halükarda savaşın yakında son bulacağını ümit ediyor­ duk. Bu sevinçli beklenti bize yeni bir yaşama zevki ve gücü verdi. 20 Aralık sabahı şimdiye kadar olandan daha ı y i bir ha­ vada taşınmamız başladı. Karla ka plı pa rika larda birerli kol­ dan yeni ba rınaklanınıza doğru gidiyorduk. Öğleye doğru hava ısındı, öyle ki her tarafta karlar yumuşadı. Sadece göl­ gede kalan yerler buzla kaplı ydı. Kayan hayvanlar güçlükle ayağa kaldırıldığı i ç in yürüyüş kolu sık sık duruyordu. Binek adarını da rnekkare olarak kullanıyorduk, şimdilik ata bin­ rnek tamamen imkansızdı. Zorlu bir inişten sonra nihayet hiç

kar olmayan vadiye ulaştık ve öğleden sonra 2'ye doğru El­

krak 'a geldik. Orada b i r evde tek başıma kalıyordum. Ocak­ ta çatır çatır yanan ateşin çok güzel ısıttığı odaya mobilyalar, yanımızda götürdüğümüz örtüler ve kilimler neredeyse orur­ maya müsait bir hava vermişti . Havalandırma deliklerine iti­ nayla taşıdığımız pencere camları takıldı. Karargah subayları

81

Eskitaplarim.com


da oldukça rahat bir şekilde yerleştiler; köy yoluna kurulan büyük İngi l iz çadırı yine subay gazinosu ve toplantı odası işi­ ni görüyordu. Bu arada birlikler de yeni barınaklarına ulaşmışlardı; sa­ dece birkaç kilometre süren ama çok zorlu geçen yürüyüş birçok kayba sebep olmuştu . Birçok kişi yolda düşüp kalmış ve hastanelere kaldırılmış, hatta birkaç kişi yolda yorgunluk­ tan ölmüştü. Yetersiz beslenme v.e giyim kuşam yüzünden tü­ menin muharebe gücü gitgide azalıyordu . Kayıplar sürekli olarak artıyordu. Noel zamanı gelmi şti . 22 ve 23 Aralık'ta gelen Noel he­ diyeleri moral imizi oldukça düzeltse de, elverişsiz şartlardan dolayı neşeli bir hava oluşmuyordu . Tümeni n eski doktoru Asaf Bey ve Harput'taki yerimhanenin idarecisi olan başra­ h i be bize her türden birçok kümes hayvanı göndermişler d i . Başrabibe ayrıca " beyaz bir Noel yaşamamız" dileğiyle bir de pamukta süslenmiş çam ağacı göndermişti; kadıncağız bi­ zi m burada, yukarıda, nasıl kara gömülü olduğumuzu tah­ min bile edemi yordu . " Beyaz bir Noel" eksiğimiz gerçekten yoktu. Ayın 24'ünde memleketten güzel hediyeler ve selamlarla e peyi posta gelmesi bizi çok sevindi�cli. Biz Almanlar Noel akşamını Türk dostlarımızla birlikte kutlanıak istedik. Akşam saat 1 8 .00'de gazino olarak kullan­ dığımız çadıra girdiğim zaman bana çok duygulandu·an bir sürprizle karşılaştım: Köşelerde çok uzaklardan getiri lmiş çam ağaçları d i k i l iydi ve üstlerinde içyağından yapılmış m u mlar pınl p ırıl yanıyordu . Kolordu Komutanı Cafer Tay­ yar uzun ve yorucu yola rağmen gelmişti ve beni üstünde he­ diye olarak bir resmi ile değerli bir kilimin bulunduğu bir masaya götürdü; Köhler ve Reesing için de hediyeler vardı. Biz de buna karşılık olarak Türk subayların tabaklarına ye­ deklerimizde bulunan çakmakları, sigara tabakalarını, sigara­ ları, çakıları, el lambalarını ve mektup kağıtlarını naçiz bir anı olarak koyduk. Köhler'i n ailesi nin gönderdiği puraları hassasiyet gösterip bana vermesi beni çok sevindirdi. Bando-

82

Eskitaplarim.com


Elkrak 'ta 2-3 metre kalınlığında kar. m uzun özenle seslendirdiği Noel şarkılarının nağmelerini din­ leyerek gönderilen ördekleri ve hindileri tadını çı kara çıkara yedik. Yemek Alman ve Türk milli marşları ve her i k i hü­ kümdarın anılmasıyla başladı. Cafer Tayyar i le ben karşı lıklı olarak şerefe kadeh kaldırdık ve heyecanlı sözlerle ittifaka olan sadakati dile getirdik. Eğlence neşeyle devam etti. Türk dostlarımızın bize memleket hasreti çektirmemek için göster­ d i k leri hassasiyeti, d i k kati ve gayreti şükranla izledik. Hatta kanınla çocuklarımın resimlerini yeşi l çaın dallarıyla süsle­ mişler ve mumlarla aydınlatrnışlardı. Birbirimizden ancak gece geç vakit ayrıldık. Biz Almanlar ailelerimizden ve vatanımızdan ayrı olduğumuza çok üzülü­ yorsak da, sarp ve yalçın K a fkas Dağları'nda müttefikleri­ ınizle birlikte samimi bir dostluk içinde böyle güzel bir k utla­ ma yaptığımıza da seviniyorduk. Ertesi sabah görevle ilgili kısa bir görüşmeden sonra ko­ lordu komutanını yolun bir kısmına kadar geçirdim. Öğleye doğru Türk adetine göre birli k komutanları bayram tebrikle­ rini sunmak için geldiler. Onları yemeğe davet ettim ve fırsat­ tan istifade komuta ettikleri kesimlerdeki durum hakkında iyice bilgi aldım.

83

Eskitaplarim.com


E lkrak 'tan mevziye Riderk en. Soldmı sağa Tercüman t;mm, Hans (;uhr, Osteifmen Kiihler. Binhaşt ihrahim.

Noel bayramının birinci günün de n i hayet yağmurlar baş­ ladı. Durmak bilmeksizin, bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. K a ldığımız evlerin yaz sıcağında k uruyup çatlamış olan toprak damları akınaya başladı. Daha o gece odaları­ mızda duşun altında oturur gibiydik . Beyhude yere yaydığım bir çadır bezinin altında yatağımda uyumaya çalıştım. Fakat bütün oda sular altında kaldığı için kısa süre sonra kalkmak zorunda kaldım. Bu arada yumuşamış olan kerpiçleri yoğu­ rup tokmak layarak damı su geçirmez hale getirmek ve aynı zamanda suyu boşaltmak içi n harıl harıl çalışıldı. Nihayet sa­ baha karşı en azından yeniden su girmesini önlemeye muvaf­ fak olduk. Yağmur ancak 27 Aralı k 'ta biraz durdu. Cepheye, 70. Alay'ın komutanına gittim . Daha atla yokuş yukarı biraz git­ tikten sonra yağmur kara dönmeye başladı. Atlar hemen hiç ilerleyemiyorlardı. Attan inme k zorunda kaldık. Y ükseklerde 1 - 1 ,5 metre kalınlığında toz gibi kar vardı. Büyük zorluklar­ dan sonra öğleyin tümenin eski kararga hına ulaştık. Burada da herkes damlardaki karları k üremekle uğraşıyordu. 84

Eskitaplarim.com


70. Alay'a tümeni n kesim hayvanları nın büyü k kısmı ile içlerinde biraz erzak bulunan ara depoları tahsis etmiştim . Yarbay Hamdi, alay mevcudunun azlığını göz önüne alarak, mevcut erzakla en azından a ltı gün dayanınayı ümit ediyor­ du. Akşama doğru n ihayet ger i döndü k. 2 9 Aralık'ta vadide de göz gözü görmez bir şekil de l apa lapa kar yağdı. Telefon bağlantısı koptu. Yollar artık görün­ mez oldu. Şiddetli tipi halindeki bu kar yağışı 3 Ocak'a ka­ dar durmaksızın devam etti . Bu zaman zarfında 70. Alay'ın i aşesi tükenmiş ve yeni bir erzak kolu da gelmemişti . K arar­ gahta da tatsız bamyalardan bi raz kalmı�tı . Kemerleri sı ktık ve askerlerle yarışırcasına açlık çektik . Şayet yolda kalmış i a­ şe kolları varsa kardan k urtarmak için geriye müfrezeler gön­ derdi k . Akşam olunca yolda sadece, hayvaniarına hiçli k; ma­ deni sobalar yüklenmiş bir kolun kalıntılarını buldu klarına dair üzücü bir haberle geri döndü ler. Bu sobaları ben günler önce ön mevziler için istemi�ti m . Şimdi büyü k kısmı uçurum­ lara düşmüştü ve onları derin boğazlardan çıkarmak ve hay­ vanları k urta rmak mü mkün değildi. Ni hayet bir i aşe kolu anca k 6 Ocak l 9"1 7'de Elkrak 'a gel­ di, ama yü klü eşek lerinin yarısını kaybetmişti. 70. Alay'ı aç­ lıktan ölmekten k urtarmak için, ne olursa olsun onunla der­ hal i rti bat temi n etmek ve sonra mü ştereken onlar geriye, biz i leriye doğru karda bir yol açmak gerekiyordu. Bağdatlı su­ bay namzedi Yamin'in komutası ııdaki gönü llü bir devriye kolu i k i gün sü ren tari fi i mkansız meşak katlerden sonra ni­ hayet alayın bir tabu runa u laştı. Yoğun kar yağı�ı yüzünden yol açmak teşebbüsü başarılı olmadı. Son unda zor durumu­ muza Allah acıdı. 8 Ocak'ta öğleden sonra hava açıldı ve çok arzu lanan i rti bat sağlanabildi . 1 24 . Alay'ın mensupları mev­ cut bütün erzakı -maalesef m i ktarı çok deği ldi- ileri ye taşıdı­ lar. Alaydan 1 3 kişinin barınak larda donarak öldüğüne dair kahredİcİ bir haber getirdiler. 9 Ocak'ta bi raz daha erzak gel­ di. Böylece en büyük sıkıntı şimdi lik ortadan kalktı. Kolord udan, uzun z a m a n dan beri be klenen, tümeni M u r a t'ın arkasına k a d a r geriye çekme e m r i aynı g ü n öğle vakti geld i . Çok geç kalın ın ış ve en azın dan Ruslar geri çeıı.s

Eskitaplarim.com


kildikleri zaman verilmesi gereken bir emirdi bu. Onların durumu bizimkinden çok daha iyiydi. A r t ü l keleri yiyecek temi n i bakımın d a n bizimkin den daha m Lisaitti. Ay rıca BLi­ y li k Prens Nikolay, Sarıkamış-Erzurum ve Trabzon-G li mliş­ hane arasında ol duğu gibi çeşitli dekovil hatları inşa ettire­ rek ikmalin çabu k l uğu ve kolaylığı için çok şey yapmıştı. Her şeye rağmen R us l a r geçmiş kışla rdan ders a l a r a k zama­ nında geri çekilmişl erdi .

1 . Tlimen ocak ayında muharebe kaybın a uğramamıştı. Buna karşı l ı k diğer kayıplar yine çok yli ksekti. Donmuş olan J 3 kişinin yanı sıra 1 74 kişi kaybolmuştu, muhtemelen yolda belde kardan ve buzdan ölmLişlerdi. 3 1 3 kişi mevzilerinde kuvvetten d li ştli kleri için ölmliştli. Ayrıca 585 kişi hastaneye kaldırıl mıştı. Hastaneden iyileşip taburcu edilen lerin ve takvi­ yelerin sayısı ise çok d LiŞLi ktLi. Tlimenin mevcudu şimdi sade­ ce 3 424 kişiydi. Diğer kolordularda da durum bizdekinden far k l ı olmadığı için 2 . Ordu'nun yavaş yavaş yok olduğunu kabul etmek gerekiyordu. Şayet ordu, zamanında Harput-Di­ yarbakır yöresine geri çekilseydi, 1 91 7 yılın ın i l kbaharında yine tamamen iş görLir halde o l urdu. Yen i barınaklara giden yolu sağlı k durumunun feci olu­ şundan dolayı ancak kısa yLirliyLişlerle kat edebiliyorduk. Çana kçı-Simsor Lizerinden l O Ocak'ta Garib'e vardık. Yolda korkunç bir ınanzara arz eden birçok ylirliyliş kolu­ nun yanından geçtik. Ayakları, kulakları ve el leri donmuş olan ve iskeleti çıkacak ölçlide zayıflamış bulunan insan lar takatlarının son glicliyle s Li rLi n Lircesine ilerliyorlardı. Birçoğu bir daha kal kmamak Lizere yığılıp kalıyordu. Sefaleti şimşek gibi aydın l a tan başka acıklı manzaralar da eksik deği l d i : Birçok kere yol ListLinde eşek ve at dışkıları nın başına çöken ve azap verici açlıklarını d indirrnek için sindiril­ memiş tahıl taneleri n i ayık layıp kavuran askerler gör d li k . Ye­ mek için hayvan leşlerinden et kesilmesini yasa klamak zonfn­ da kaldım. Y li zbaşı Rauch merhamet dolu bir Li rpermeyle, hiç yiyecek ka lmadığı için ölmliş bir atın derisini kemiren nö­ betçiler gör d LiğLi nden bahsetti.

R6

Eskitaplarim.com


Murat üzerinde, Darını mevkiinde kurulan askeri köprü.

Muhakkak bizim memleketimizde de savaş dolayısıyla ia­ şe temininde kıtlık ve zorluk olmuştur. Ama bu dertler Kaf­ kasya Cephesi'nde çarpışan h iç kimsenin kendini kurtarama­ dığı korkunç yokluk karşısında ne kadar kliçLiktLir.

I.

Piyade Tümeni Murat mevziinde

Daha o glin hedefimiz olan Bunar'daki* yeni tlimen karar­ gahına ulaşma k için l l Ocak'ta G a rib'den yola çı ktık. A t sırtında k ısa bir yolculuktan sonra Murat Suyu'nun Listlin­ de bulunan bir dombaz köprlisli nden geçtik. Sol sahilde 4 2 0 0 metre y ü ksekliğ i n d e k i

Gendo Dağı 'nın (Süphan?)

uzantıları olan sayısız irili ufaklı zirveleriyle muazzam bir kayalık k litle hal inde Solhan tepeleri bir buzdağı gibi y Li kse­ liyord u . l . Piya de Tümeni'n i n ya klaşık 23 kilometre enin­ deki kesimi orada yol u n iki tarafında yer alıyordu. Kesim h Licuma geçmek için 6 kilometre uzunluğundaki açık bir düziLikten geçmek ve nehri aşmak zorunda olan ListLi n bir ·

"Pınar" d a olabilir -;;: . n.

87

Eskitaplarim.com


Murat mevzilerinde avcı si(Jerleri.

düşmana karşı etkin bir savunma imkanı sağlıyordu. Gerçi piyadeler yazın Murat Suyu'nu her yerde geçebilirler, ama diğer mevsimlerde sadece çok miktarda bulunan geçitleri kullanmak zorundadırlar. Sırtlarda b ulunan bataryaların örtülü mevzileri ve makindi tüfek yuvaları hem cepheden hem yanlardan atış imkanına sahipti. Gerideki vadilerde bulunan ve e kserisinden topların geçebildiği geniş tarla yol­ ları orada bulunan birçok köyü birbirine bağlıyordu. Ayrıca

2. Ordu'nun geri çekilmesiyle menzil hattı epeyce kısalımştı ve köylerde kısmen mevcut olan hasat stoklarıyla birliklerin iaşesi tamamlanıyordu. Yeni mevzilere her birinde mevcudu barış zamanındaki bir bölüğün mevcudu kadar olan dörder taburu bulunan 71. v e 124. piyade alayları ile bütün topçular yerleştiler. 70. Piya­ de Alayı ihtiyat olarak geriye çekildi. Tümenin yerleşimi ve teşekkülü şöyleydi:

Tümen karargahı: Bunar'da, sonra Varamerik'de [Yayla],

nihayet Karaçay'da.

I. alt kesim: Norik dahil ve Murat hariç olmak üzere Ka­ rik'ten Norik'e kadar:

88

Eskitaplarim.com


I/7 1 Valis'te. Bir dağ topçu bataryası Deştimal'da, bir sahra topu ba­ taryası Şarik ve Karik'te.

Il. alt kes im: Norik dahil ve Kopar hariç olmak üzere Norik'ten Kopar'a kadar: I I I/71 Diyarbük'te. IV/7 1 Modan'da.

B i r sahra topu bataryası Laver'de. Bir batarya Dilistan 'da . B i r sahra topu bataryası ( 1 4 . Batarya) Sakan 'da . Bi r salıra deposu Darini'de (Darahini {Genç]?) . II/7 ı Gari b'den geçen büyü k yolu gözetlernek için öncü kara kol olarak M urat Suyu'nun öte tarafına geçiri lınişti.

lll. alt kesim: Kopar ve M urat'ın kıy ısındaki Poyıneri k dahil olmak üzere Kopar'dan Poymerik'e kadar: IV/ 1 24 Arpaçayırı'nda. II/124 Bunar-Çeşme' de . I I I/J 24 Missan'da. I/1 24 Rotcan'da ! Ta rlabaşı ] . 4 7 . S a hr a l()pu Bataryası Pirleşan ve civarında.

Bir ı O,S 'Iuk o büs bataryası Aman ve Kiirterk'te. l . İsti hkam Taburu'nun beş bölüğü Şiyatan'da . S . Süvarİ Al ayı'nın i ki bölüğü Makniya'da. Bi r sahra deposu Derevican'da, sı hhiye böl üğü Tutlu-

köy'de.

I/70 Ş o ma /ah t a '

.

ll/70 Berbas'ta. I I V70 Dirkam'Ja . I V/70 Aynhir'de.

Ana depo L ice'de.

H9

Eskitaplarim.com


\

�· .\'

,i

;:' "",.: �,'': ''.. -

,

.

K a rlr 11 8

Murat Mevzi leri

/ - -r"<u

....- ...... ..... Rucları, geri çekilmit h:rnı

. ..... Türklerin Murad h.:�ltı Yollor - - - All keeımlertn aınırl .ııı n

Piyade bannakları

'

'

'

- - - Karir mevzilerinden u,.r m

...,:ı.... ,. �· c.uııo n �tnı

1 4 P ly od e TaburY çe•lldikten oonıo 1. Piyade Taburu nun me•t:ılwı

Mezra-Dervıt-A rdatln l"'l:tına kadar

u zal ı lm ı tt ı r

.2

o Ölçele 7·3aooco ·( o 2 � ô 8 1C krı

ı

.s

-.c

ı . D ıyJr b uk l AıpJÇJ)"Hı ) ı-.: .ır.ıı;.ı y ) 3 BunJr-Çcşm•

6. l ıı.. C'

5

10.

4. \'.ırJnı�rık

DcrvışJn

' · <.,:.ınJkçı � - Kış�JJ �ç

Y. O!;ı ı u ı ( Goymık )

$

'l

9

! . Aj.ıj!ı �'·ık

i ! YukJrı �l'lk ). ll.: l'iyJd• Tunı•nı ).IL 1'1\·Jdt A�J)"t

KJrır m•.-zrl•rı

Eskitaplarim.com

.. ,

.. -· A 1( I:'

_,,,

t 7.J).

"


Gayrimüsait hava durumu tümenin bütün bölgesini tefti­ şe önce im kan tanımadı; ancak ocak ayının ortasında, kıs­ men suları kabararak coşkun ırmaklar ha line gelmiş dereleri aşıp balçı klı yollardan geçerek kesimin sağ yarısında ki yerle­ re gittik. Askerler her yerde hava şartlarına dayanıklı sıcak evlerde, ama maalesef hala burada bu lunan Kürt aileleri ve tek tük Ermenilerle birl ikte kalıyorlardı. K ü rt erkek leri orta boyl u , kuvvetli, tıknaz yapılı ve gene l l i k le temiz giyimlidi rler. Kadınlarının bel l i bir zarafeti bile olduğu inkar edilemez. Vü­ cutları güzel, yürüyüşleri mağrur, dik ve ayakları dikkat çeke­ cek kadar k üçüktür. Fakat tamamen pis ve başere kaynayan şalvarları iyi intibayı berbat ediyordu. Çocu klar dayanıklı görünüyorlardı; çünkü sırtlarında bir tek gömlek olduğu hal­ de kar üstünde yalınayak oynuyorlardı. Az sayıda ki Ermeni­ ler ürkekti ve özell i k le biz Alman lara karşı aşırı saygıl ı görü­ n üyorlardı, ama karakterlerine pek güven i lmezdi . Yaptıkları her işte, hatta dürüstçe olmayan yollardan her nevi kazanç sağlamayı seviyorlardı. Yören in en güçlü Kürt aşiret reisi olan Şeyh Sait beni burada yeniden selamladı; daha önce No­ el zamanı Elkrak'ta ziyaret etmişti. Bana yeniden saygısını sundu ve emrime vermek için b i r m il is kuvveti teşkil etmeye hazır olduğuna dair tem inat verd i . Buna m üsaade ettim, ama verdiği bütün talimatları daima bana bildirmesini emrettim. Diyarbük'e yaklaşırken daha çok uzaktan, tarifi m üm k ün olmayan bir gürültü işittik. G ürültü Harpu t'a nakledilmek üzere olan buradaki bir hastaneden geliyordu . İçeri girdiği­ miz zaman korkunç bir manzarayla karşılaştık. Tama men bakımsız olan hasta lar açlıktan çıldırm ış vaziyette birbirleri­ ne saldırıyorlardı. B i r k ısmı diğerlerinin kollarından ve sırtla­ rından ısırıp et parçaları koparıyorl ardı; diğer bir k ısmı ise ekmek diye haykırıyor, tep in iyor ve her şeyi parçalıyorlardı. İki sı h hiye subayı zor k u l lanarak düzeni sağlam aya beyhude yere uğraşıyordu, Köhler bile n ihayet m üdahale etti. Kavga edenler beni görünce sükCınet avdet etti. Şayet u ysal ve a k l ı başında askerler g i b i davranırlarsa onlara hemen y i yecek göndereceğiınİ vaat ettim . Bunun faydası oldu. 7 1 . Piyade 92

Eskitaplarim.com


Türk askerleri karavana başında.

Alayı'na oraya un ve et göndermeleri talimatını verdim. Erte­ si gün hasta lar geriye doğru y ürüyüşe geçti. Hastaların k i m bilir kaçı y o l da öldü. B e l k i onlar talihli olanlardı; ç ü n k ü çek­ tikleri ıstıraptan kurtulmuşlardı. 17 Ocak'ta Bunar'a geri döndük. Hava yeniden bozmuş­ tu. Sıca klık süratle düştü, k ısa sürede soğu k a kşamları ve ge­ celeri sıfırın a ltında 8 - 1 2 "C'ye kadar indi. Gökten durma ksı­ zın yoğun bir şekilde kar yağıyordu. Evvelce Elkrak'ta oldu­ ğu gibi zavallı evlerin damları buna dayanamadı. Masa, is­ kemle ve yatak, k u ru bir yer b u l m a k için boş yere odada bir oraya bir buraya taşınıyordu. Her şey ıslandı: uyku tulumu, e lbiseler, çamaşırlar ve dosyalar. Minnacık pencereden dolayı ışık çok yetersizdi, içeriye yarı karanl ı k h a kimdi ve petrol k ı t­ lığından dolayı akşamları lamba yakma l ü ksüne sahip değil­ dik. Okumak ve yaz m a k m üm kün deği ldi. Akşamüstü tavuk­ lada birlikte ya tm a ktan ve sabahları m üm kün o lduğunca uzun süre uyuma ktan başka yapaca k bir şey yoktu . Değişik­ l i k olsun diye dışarı çıkıldığı zaman, insan yoğun kar yağışı 93

Eskitaplarim.com


yüzlinden burnunun ucunu göremiyordu. Kar yağışı k ısa bir süre için du rduğu zaman, ümitsizlik uyandı ran kar beyazı ölüm sessizliğine bakıyorduk; bu sessizliği zaman zaman kısa aralıklarla atılan dört e l tlifek sesi bozuyordu: Bunlar yolunu kaybeden ve kara gömülen i aşe kollarınlll ve habercilerin i m­ dat i şa retleriyd i! Onları kardan k u rtarmak için tlifek sesinin geldiği yöne hemen mü frezeler gönderi liyordu. Arama işi ço­ ğu kez saatlerce sürüyordu; sonrasında, bitap düşmüş a rka­ daşları k u rtarmanın sevinci büyliktli . Geceleri , pencerelerimi­ zin di binde çakalların bebek ağlamasına benzeyen sesler çı­ ka rınaları veya kışın kurtlar yaklaştığı zaman büyük sürü ler halinde toplaşan -sahipsiz- köpeklerin kendi lerine has u lu­ maları tliyler lirperticiyd i . Bu köpekler olmasaydı geceleyin evden çıkmak vahşi hayvanlar yüzlinden kesin ölüm demek olur d u . Hava ancak 6 Şu bat'ta düzelip ısındı v e k a r yavaş yavaş yağınura dönüştü. Bu sayede tli menin sol kesi mini de teftiş edebildik. Bu radaki duru m da evvelce görü lenin aynısıyd ı. Pek hoş olmayan ziyaretten dönerken yanımda dört ayaklı bi r dost getirdim. Bu, büyük bir bağlılıkla yanımdan hiç ay­ rıl mayan ka hverengi-beyaz benekli bir Alman av köpeği yd i . Adını "Sad ı k " koydum; bundan böyle sürekli olarak yanım­ da kaldı. Atlarla son köy olan Varanıerik 'ten geçtik. Bu rada­ ki evler şimdiye kadar kaldıklarıınızdan çok daha büyük ve hava şartlarına daha dayanık l ı oldukları için hemen ertesi gün oraya taşındık, böylece d u rumumuz oldukça i yi leşti . Hatta ben i m kaldığını evde pencerelerde ren kli camlar ve bir­ çok a hşap oymalar vardı. Kısa bi r müddet sonra yağmu rlar tamamen kesi ldi. Bu­ nun yerine öğleden sonraları yoğun bi r sis oluyord u . Bu, yağ­ m u r mevsiminin sona erdiğinin kesi n işaretiydi . Bu lutlar da­ ğıldı ve 12 Şubat'tan itiba ren sevgi li güneş masmavi gökler­ den bize gli llimsed i . Karlar hızla eri meye başladı, ama toprak her yerde suyu hemen emdi ği için korktuğumuz gibi taşkınlar olmadı. Hava yorgunluk hissi veriyordu; insan kendisini se­ rada gibi hissediyord u . Çıplak bozk ı r gözle görülür bir hızla 94

Eskitaplarim.com


Varamerik 'te tümen karargahı olarak kullanılan ev.

yemyeşil oldu. Hemen birkaç gün sonra çayırların her yerin­ de rengarenk anemonlar ve Alp menekşeleri açtı. Badem ve şeftali ağaçları pembe, k ırmızı çiçeklere büründü ler. Kısacası her taraf i lk ba har için olabildiğince süslenmişti. Hayvanlar a­ lemi de canlandı; çok sayıda k urbağa, kaplumbağa ve enge­ rek görmeye başladık. Her tarafta kırlangıçlar, leylekler, sak­ sağanlar, alakargalar ve pırıl pırıl tüyleriyle çavuşkuşları uçu­ şuyordu. ikide bir korkunç izlerine rastlanmasa sert k ışı unutmak mümkün olurd u . Yolda giderken bir gün 16 deve !eşi ve a ra­ larında 8 deveci cesedi bulduk. Başka bir sefer, beyaz ölüme bir kaya kovuğunda yaka lanmış 9 donmuş asker gördük. Tümende de şu bat ayı kayıpları yine ç o k y üksek oldu. 1 24 k işi barınak larda öldü, ekserisi lekelihummaya tutulmuş 3 84 kişi hastaneye k aldırıldı. Bu sinsi salgın hastalık şimdi asker­ ler hep bir arada olduğu ve sivil halkla yakın temasta bulun­ duğu için ç o k azmıştı. Hatta birçok subay ve asker Kürt ka­ dı nlarıyla evlenmişti. Böyle bir evlilik sadece köy muhtarının

Eskitaplarim.com


cevaz vermesiyle ol uyordu. Erkek oradan ayrılırken kadını ve çocukları, m i ktarı evvelden kararlaştırılmış gül ünç bir para vererek arkasında bırakıyor, onlarla a rtık i lgi lenmiyordu. Bu, evl i l i kten ziyade, kabullen ilmiş bir süre l i beraberl i kt i . Yuka rı­ da sayılan kayıplara çoğu karlı havalarda, yolla rda ölen 1 3 8 kişi katıldı. Buna karşılık takviyeler sadece 250 kişiydi. Tü­ men i n mevcudu a rtık 3 548 kişi ye i n mişti . K ürt şeyhi Sa it sözünü tutmuştu . 400 k i ş i l i k bir ıni l is kuv­ vetinin teşk i l i n i n tama mlandığını bildird i . Bunlar on iki ila on beş yaş arasındaki del i kanlılar ve yaşı ellinin üstünde olan adaınlardı. Ekserisi çok eski modeller olan çeşit l i fi l i ntala rla silahlanınışiardı ve yeteri nce cephaneleri vardı. Bundan böyle taşıyıcı ve güvenl i k görevlisi olara k kul lanı ldılar, bunda da oldu kça başa rılı oldular. Sai t bana çok güvenil mez gözüktü­ ğü için, onları hiçbir zaman düşmana karşı savaşa sürmed im. Sa i t tüınenin durumu ve mevzi l eriyle çok i lgilendiği için casus ol masından şüpheleniyordum. Birliğini Kayacık'a yerleşti r­ mesin i söyledim. Hari kulade güzel olan il kbahar havası Cafer Tayyar'ı da Lice'deki karargil hından dışarıya çıkarmıştı, 20 Şubat'ta be­ n i ml e birli kte at üstünde bütün kesimi gezd i . Bu münasehetle rafsi latlı bir şekilde mevzilerin takviye ed i l mesini görüştük. M evziler her zamanki gibi sadece özel l i kle önemli noktala rda ta hkim edil mişti. Askerler çok yorgun düştükleri için her gün sadece bi rkaç saat istihkilm işi yapabiliyorlardı. II. Kolordu'ya 17. İst i l1kilm Ta buru yeni katıl dı. A l manla­ rın kamutası a ltındaydı. Yüzbaşı Majewsk i ve yaveri Teğmen M ü ller ziyareti me geldiler. Böylece uzun zamandan beri i l k defa A l man silah arka daşlarını misafi r etmen in sevincini v e hoş değişi kliğini yaşadık. Askeri misyan un bünyesinde yapılan bir dizi önem l i deği­ şiklik bize şubat ayın ın sonunda askeri postayla bildirild i . As­ keri misyon bundan böyle bütün orduların tekmil ikmalini üstleniyordu. General von Lenthe vekil l eten askeri misyanun başına geçti; onunla birlikte menzil kom utanı olara k daha genç birçok subay gel d i . Bu yen i l i k şüphesiz büyük bir ilerle96

Eskitaplarim.com


Kayacık 'ta milis /Jirlikleriyle.

me demekti, a ma hepsi Doğu 'nun zor şartlarına alışmayı ve Almanlar ile Türkler arasındaki işbirliğini geliştirmeyi başa­ ramadı. Osmanlıların sık sık uyguladıkları pasif direniş, dai­ mi bir sürtüşnıe kaynağıydı : Bir Türk bir Alman'ın emrini ye­ rine getirmemeye n i yetliyse, hemen gözle görülür bir gayret ve sevinçli bir itaatle işe giri şmiş gi bi ya par, öyle ki Alman ta ­ limatının hemen yerine getirileceğini sanır. Ama kısa süre sonra bunun tersi olduğunu görünce şaşırır. Verdiği diğer tali­ matların sonucu da aynı şekilde olumsuz olur. Bunun üzerine bu ihmalin sebebinin itaatsizlik değil, a ksine astın zihni yeter­ sizliği olduğunu zan neder. Bu yüzden bundan sonra söyledik­ lerine Türk'e karşı çoğu kez acımaklı b i r küçümseme karışır. Fa kat Türk bunu çok hassas bir şekilde hisseder ve bundan böyle verimli bir işbirliğine engel olan zorluklar i yiden İyiye artar. Bir alay komutanından kaynaklanan böyle bir pasif dire­ niş benim de başıma geldi. Pes etseydim önder olarak iti ba­ nın zedelenirdi; itaatsizliği cezalandırsaydım bir komutanın cezalandırılması yüzünden silah arkada şlığına zarar verirdim. 97

Eskitaplarim.com


Bu yüzden rahatsızlık veren subayı izne gönderdim ve ordu komutanlığına sair kabil iyerleri ne rağmen benim komutam altında çalışmaya uygun ol madığını bildirdim. O Tü rk'li bir Alman'ın emri nde çalışabilecek kadar iyi bul madığımı düşü­ nen komutanlık, talebimi kendini beğenmişlik olarak gördü. Bunun üzerine ben, bir Türk subayım n bir yabancımn emri ne girmeyi istemeyişini a nlaşıl ı r bulduğumu, ama böyle bir du­ nı mda mutlaka başka bir yere tayi n edil mesi gerektiğini izah edi nce, düşü nce tarzı lll sadece Cafer Tayyar deği l, daha üst makamlar tarafından da tam bir anlayışla karşılandı. Türk komutan bir daha görevine geri dönmedi. A kıbetiyle hiç ilgi­ lenmedim. Ama çok katı bir şekilde aziedildiği bana gizlice bildirildi. Bu olay tümenin bütü n su bayları içi n yararlı ve aynı za­ manda korkutucu bir örnek teşkil etti. Bundan sonra en zor şartlar altında bile e n ufak bir direnişle ve itaatsizlikle karşı­ laşmadım. Aksine daima güven duyarak kayıtsız şartsız itaat edildi. Bir diğer değişiklik 2. ve 3 . ord uların " Kafkas Ordu G ru­ bu" olarak Ahmet İzzet Paşa' nın emrine verilmesi ve onun kurm ;:ı y başkanlığma Alman Bi n başı von Fal kenlı ausen'in gc­ tirilmesiydi. II. Kolord u'dan ( I . ve 47. piyade tümenleri ), IV. Kolor­ du'dan ( l l . ve 1 2 . piyade tümenleri ) ve XVI. Kolord u'dan (5. ve 8 . piyade tümenleri) müteşekkil olan, koımıtansız ka­ lan 2. Ordu'yu önce Ali Rıza Paşa, birkaç hafta sonra da Türk devleti nin e n kabiliyerli ve nüfuzlu generali olan Musta­ fa Kemal Paşa devraldı. lalilısiz savaşın son bul masında n sonra yu rdu n u n idaresi ni güçlü el leri ne aldı ve 1 922 yıl ı ndaki savaşlarda isti klal kalı ramanı oldu. O zamandan beri Kemal Atatü rk olarak Türkiye Cu mhuriyeti ' n i n devlet başkanlığını yapıyor. III. Kolordu 2. Ordu bünyesinden ayrılmış, 7. Piyade Tü­ meni istan bul istikametinde yola çıkarılmış, kolord u komu­ tanlığı ile Sclıraudenbaclı ' ın komutasındaki 14. tümen Mezo­ potamya'daki 6. Ordu'ya veri lm işti. 98

Eskitaplarim.com


1 . P i ya d e T üm e n i ' n i n birbir i n d e n m esafe o l ar a k uzakta bulunan barı naklara yerleşmesinden dolayı eğitim artık şimdiye kadar olduğu gibi a lay ve tabur komutan­ l ar ı n ı n u hdesindeydi, a m a ben k liçü k k arma birl i k le r h a l i n de y a p ı l a n t a l im le re daima seyirci olarak katılı­ yord um. Karir Dağları' ndan çekil­ d i ğimizden b e r i d ü şm a n ı n faaliyeti sıfır mertebesindey­ di. Her hafta keşif için eski mevzilerimize oradan Rusla­ ra saldırmak üzere mevcudu bir tabura kadar ulaşan bir­ li kler gönderiyord um. Rus­ l a r h a l a eski barınak ları n ­ daydı. Direnişleri ç o k azdı, sık sık esirler veya firarıler _\1ust.ıf.ı Kemal l'.ış.ı hatta bir sefer gazete ve birçok resmi mektupla dolu bir posta torbası getirildi. Esirleri n i fadelerinden ve basındaki haberlerden Rus i htilalinin süratle yayıldığını tespit ettik . Bu yüzden bizde barış ümidi oldukça güçlendi. 1 Nisan'da Mustafa Kemal Paşa 2 . Ord u'yu Diyarba­ kı r'da devralmıştı. Hemen birkaç gii n sonra 1. Tümen'e beş giinliik bir teftişte bulunacağını bildirdi. 4 N isan'da yakın m aiyetimle birlikte at iistiinde onu karşılamaya gittim . Ö nce Serdi'de bulunan hayvan hasta nesi ni teftiş ettim. Oraya yeni olarak hepsi genç, güçiii ve iyi beslenmiş 100 at ve katır geti­ rilmişti. Ertesi gün Mustafa Kemal'le buluştum. Raponımu i nsanlarla miinasebette mahir ve tecriibeli olduğunu gösteren bir nezaketle dinledi. Açık ren k teni, koyu kumral saçları ve

99

Eskitaplarim.com


deniz mavisi gözleri onu bir Doğul u 'dan ziyade bir Kuzeyl i g i b i gösteriyordu. Genç vücut yapısı -otuz sek iz yaşındaydı-, rahat, kibar ve şık duruşu ve itinayla seçilmiş el biseleriyle k ı r ren kli safkan atının üstünde güzel b i r askerce görünüm arz ediyordu. Davranışı da vatandaşla rından çok farkl ıydı. K ıv­ rak ve faal bir zekayla hemen kısa ama çetin askeri sorular sordu ve hiçbir şekilde yüzeysel cevaplada yetinınedi, bilakis her hususu derinleştirdi. M aalesef Alınanca'yı az biliyordu. Buna mukabil Fransızeast ınükeınınel di. Kalabal ı k ınaiyeti­ n in içinde şahsi ya veri olarak genç bir A l ınan teğıneni de var­ dı . Bu çok genç subay böyle bir kon um için ınütevazı şekilde arka planda duruşun başl ıca şart olduğunun maalesef farkın­ da değildi. Paşanın teftiş ve ten kit tarzı çaplı bir önder oldu­ ğunu gösteriyordu. Mareşal Liman bana evvelce bir kere Ke­ ınal ' in en zek i öğrencisi olduğunu, çal ı şka n l ı k ve öğrenmek azıninin yan ı sı ra iyi askeri önder l i k vasıflarına sah ip bul un­ duğunu anlatınıştı. Bu değerlendirmenin bütünüyle doğru ol­ duğunu gördüm. M usta fa Kemal'in astlara, özellikle de erata karşı davranışı i ınren ilecek gibiydi. Va kar i le dikkati, hayır� hah ve babaca bir i lgiyle ustaca bi rleştiriyordu. Bu yüzden kiiçük rütbeli askerler tarafından hemen sevil i yor, buna mu­ kabil din ve sair Müslüman adetleri bakımından serbest tav­ rından dolayı yü ksek rütbel iler tarafından daha az sevil iyor­ du . Alnıanya'yla ittifak a rzularına uynıasa da Alman subay­ Ianna karşı davranışı da ima kusursuzdu. Yorucu bir günden sonra a kşa ma doğru Va raınerik'e var­ dı k . Ya klaştığımız zaman evimin üstüne Türk bayrağı çekildi. Bu, paşayı gözle görünür bir şekilde memnun eden bir saygı gösterisiydi. Daha o a kşam tümen subayla rının katıldığı bir harp oyunu yapıldı. Bu esnada paşa şiddetl i mide ağrıların­ dan şi kayetçi oldu, ama ona sunulan bir konyakla bu hemen geçti. Mütea kip yemek esnasında, tab i i davran ı şlarıyla herke­ sin kalbini bir anda fetheden zek i ve neşel i bir salon adaını olduğunu gösterdi . Köpeğiın Sadı k'ı öyle beğenın işti ki onu yanına almak için açı kça istekte bulundu. Bu onun bana karşı sam i m i yeti1 00

Eskitaplarim.com


Sulkanin mağarası. nin bariz bir ispatıydı; çünkü Türkler bir şeye sa hip olmak is­ tedi k le rini ancak yakın dostlarına söylerler. Üzülerek Sa­ dık'tan ayrılmak zorunda kaldım . Paşa hediyem için candan sözlerle ve gözle görünür bir sevinçle teşek kür etti. Ertesi sabah teftiş devam etti. Geceyi bir çadır lı ordugahta geçirdi k. Ertesi sabah dar bir geçitten Sulkanın'i geçtik. O ka­ dar şiddetli bir a kıntı vardı ki su ancak göğüslerine kadar gel­ diği halde adar ayakta kalmakta zorlanıyorlardı. Bu nehir aniden büyük bir girdap yapıp bir kayanın altında kaybolu­ yar ve ta kriben 5 k i lometre kadar yeraltından aktıktan sonra aynı şiddetle yine yeryüzüne çıkıyordu . Kayalık bir yerde b ü -

101

Eskitaplarim.com


yi.i kl i.i ğline ve güzelliğine, evvelki bir ziyarette h ayran kald ığı­ m ız bir damlataş mağarası vard ı . İçinde can l ı olarak s adece 20-25 santim uzunluğunda iğrenç, et renginde semenderler bulunduğunu gördük. Mağaran ın giriş ve ç ı k ı ş ın a birçok ak­ baba yuva yapmıştı. Bizi görünce yüksek sesle gakl ayarak te­ laşla uçup gitti l er. Birlikleri ve mevzileri enikonu teftişe devam ettikten son­ ra akşamı buralarda bir malikanesi olan Ayan Mecl isi üyesi Emin'in konağında geç i rd i k . İ k ra m çok boldu, şampanya su gibi a kıyordu ve Paşa'nın çok hoşuna girmişti. Ziyafet sofra­ s ı n d a sekiz kap yemek SlJnuldu. Lezzetli Türk mutfağın ı n ye­ mekleri genelde h a fi fti. Bi rkaç kaşık çorba içtikten sonra ana yemek olarak d a n a böbreği ızgarası , kızarmış ekmek ve yo­ ğun sunuldu (Türkler patates ve garniti.i rli bilmezler) . Sonra dana uykuluğuyla ya p ı l m ı ş börekler, ızgarada pişirilmiş ala­ balık ve başka bal ıklar, domatesli çeşitli nıa ntarlar, d idilmiş ka rtavuğu göğsi.i yle doldurulmuş patlıca n l a r gibi leziz ye­ mekler ve aralard a Osmanlı l a rı n çok sevd iği tatlılar sun u l d u . B i r a tasözli, "Tatlısız yemek yorgansız uyku gibid i r " der. E n sonunda ç o k bahara tl ı , tavuk ciğerli p i l a v gel d i . Bliti.i n bu ye­ meklerle birlikte l i monata veya şampanya içildi. Yemekten sonra Almanya'da olduğu gibi uzun süre oturulınuyordu. Kahve ve birer sigara içild ikten sonra misafi rler dağı l d ı . Bir sefer Cafer Tayyar'a bu çabuk kalkışın sebebini sorduğum zaman gülerek bana şu cevabı verdi: "() kadar çok yiyoruz ki sonra yal n ı z kal ınaya ih tiyaç duyuyoruz. " Ev sahibi beni samimiyetle, gelecekte iyi komşuluk yapma d i l ekleriyle uğur­ l a d ı . Ama kısa süre sonra, ben ti.iınenin saraçhanelerinden bi­ rinde kızları için çeyiz h azırlanmasın ı yasaklad ığım zaman, bu samimiyer bozu l d u . 8 Nisan'da paskalya günlinde Mustafa Kema l 1 . Ti.i men'i ziyaretini bitird i . M u fassal bir eleştiri yapa rak niyetlerini ve hedefleri ni açıkça i fade etti ve sözlerine benim şimdiye kadar a l d ığım tedbirleri ve ti.imenin durumunu överek son verd i . Birlikte olduğumuz zaman içinde onunla Cafer Tayyar arasındaki soğukluk dikkatimi çekti; sebebi muh temelen her

1 02

Eskitaplarim.com


Karaçay yakınmda kurulan tümen karargfihı.

ikisinin siyasi görüşlerinin farklılığıydı. Gerçi ikisi de Hürri­ yet ve İlerleme için Jön Türk Komitesi'ne' mensuptu, ama Enver'in y a k ın dostu olan Cafer sağ kanatta, Kemal ise şim­ diye k adarki devlet i daresinin birçok hususunda değişiklik peşinde olan sol kanatta yer alıyorlard ı . O r d u komutanı bizden a yr ı lmadan k ı sa bir süre önce II. Kolordu -Cafer Tayyar- ve Mezopotamya'daki VI. Kolordu -Ka zım Karabekir- a rasında konuıran değişimi olduğunu bil­ dirdi. Amir ve dost olarak çok değer verdiğim Cafer'den ayrıl­ mak benim için ağır bir darbeydi. Yeni kolordu komutanı 2 2 Nisan'da 1 . Tümen'e geldi: Muntazam yüz hatları ve zekice bakan koyu renk gözleriyle genç ve iyi bir asker görünümü vardı . Kemal'in sırdaşı olarak biliniyordu ve evvelce Feldmareşal Baron von der Goltz'un kurmay heyetinde uzun süre çalışmıştı. Almanca'ya hakim " Guhr, İttihat ve Terakki Cemiyeri'ni kastediyor -ç.n.

103

Eskitaplarim.com


ol ması onunla işbirliğimi kolaylaştırdı ve bu düzgün bir şekil­ de oldu; onu şahsen hiçbir zaman kırmadım. Mevzi lerin iyice tahkim edil mesine büyük değer veriyordu. Bunun için harca­ nan zamanı birliklerin bu yüzden a ksayan eğitimi için kul lan­ mak bana daha gerekli görünüyordu . İşiere daha iy i nezaret etmek için tümen karargahı Kara­ çay kiiyü yakınındaki bir vadiye taşındı. Etrafında meyve ağaç ları ve çiçek açmış çalılar bulunan şırıl şırıl küçük bir de­ renin kıyısına çadı rlı ordugahımızı kurduk. Disiplini a rtır­ mak ve her şeyden iince sağl ı k kaygısıyla bütün birli kleri şim­ diye kadarki barınaklarından çıka rtıp mevzilerinin bul undu­ ğ u kesi mlerin gerisindeki bölgeye yerleşti rdi m. Son günlerde takviye olarak 5 00 kişi gel d i : on dört-on a l tı yaşların daki del i kanlılar ve yaşı eliiyi geçkin adamlar. Önce kabiliyedi Yarbay Hamdi Bey 'in emrinde eğitilmek üzere 70. Alay'a veril diler. Düşmana karşı gönderilen bir keşif bölüğü, yerli halkın düşmanın takviye aldığını ve anlaşılan bir saldırı planladığın ı iddia etti kleri haberiyle geri geldi. Bu yüzden oradan düşman mevzilerine doğru bir saldırı yapınası için, iki dağ topu ve bir makincli tüfek biilüğüyle takviye ed ilmiş olan bi r taburu 28 Nisan'da eski kesimi mizc gönderdim. Düşmanın buna karşı direnişi zay ı f oldu, kayıplarınıız bir şeh it ve dört yaralıydı. Bir Rus subayı ile a l tı asker esir alındı ve bir d izi bizim için değer taşıyan emir ele geçirildi. Bu haber kaynaklarından düşmanın maneviyarın ın iy ice bozul duğu ve ihtilalin büyük ilerlemeler kayelettiği açıkça görülüyordu. Bu arada yaz iyice bastırmıştı. Günlük sıcaklıklar ortala­ ma 35-40 "C'ydi. Mayıs ayının başında aniden kısa süre l i a m a çok şiddetl i bir fı rtına koptu. Gökyüzü yarıl mış g i b i ya­ ğan yağmur ve sert esen rüzga r bizi çok uğraştırdı. Orduga­ hın içindeki küçük dere bir anda üstündeki tahta köprüyü sürük leyen ve bütün çadırları y ı ka n bir sele dönüştü, öy le ki korkunç yağm uru açıkta yemek zorunda kaldık. Tam da bu fırtınanın ortasında 47. Tümen'in yen i komutanı A l bay Tev­ fik Bey bizi ziyarete gel di. 1 04

Eskitaplarim.com


Tümen kurmay heyeli Karaçay'da meuzılere giderken.

Sultan, nisan ayında , 70. ve 124. alaylara Çana kkale'de gösterdikleri kahramanlıktan dolay ı sanca k larına ta kmak üzere nişanlar gönderdi. Bir resmigeçit münasebetiyle bunları merasimle alay sanca klarına taktım. Çoktan beri arzulanan hava k uvveti nihayet 2. Ordu'ya da geldi. Garib mevkii ya kınında , sivil haya tta imparatorluk sömürgeler dairesinde müsteşar o lan yedek subay üsteğmen Leder'in seçtiği bir yerde havaalanı yapıldı. O bize Yeni Gi­ ne'deki s o n görevi h a kkında heyecan veren şeyler anlatıyor­ du. O ayrı ldıktan birkaç gün sonra i l k uçaklar cephemizin üzerinden geçip Rus mevzilerine doğru uçtular. Bir uçak ben­ zin borusunun kopması yüzünden Solhan dağlarına mecburi iniş yaptı ve arazi kayalık olduğu için parçalandı. İçinde bu­ lunan Teğmen Fraenkl ve Türk üsteğıneni Musta fa mucize kabilinden birkaç sıyrıkla k urtuldular ve korktuklarıyla kal­ d ılar. Garib'de şimdi benim keşif görevleri verebileceğim Teğ­ men Recke kamutasında sürekli olarak bir uçak bulunuyor­ du. Bu sayede düşmanın durumu h a k k ında iyice bilgi sahibi oluyordum. Düşmanın ana k uvveti haL1 eski kışlık ordu­ gahında b u lunuyordu . Yak ın gelecekte herhangi bir savaşçı tutum takınma k niyetinde olmadığı görülüyordu.

Eskitaplarim.com

1 05


Ordu tümen emrine, şimdi iyice teçhiz edilmiş ve silahlan­ mış, mevcudu yaklaşık olarak 700 kişi olan bir alay - 1 2 . Alay- daha verd i . Arka arkaya e kserisi Kürt olan daha kü­ çük takviyeler de gel iyordu. Bu ve kesimdeki siville rle sık s ı k bir araya gel memiz sayesinde, Kürtler hakkında epeyce fi k i r edinme k fırsatını buldum. Güçlü vücut yapıları, zorlu k lara sürekli alışık olmaları, uzun mesafeleri fevkalade bir süratle kat etmeleri, benzersiz kan aatkiirlı k ları ve sürekli birbirleri n i soyduklarından dolayı zaten kan larında bulunan dövüşme yetene kleri, onları askerl i k ınesleği için özelli kle uygun kılı­ yordu. Bu yüzden kendi topraklarında k u l lanı lına halinde de­ ğerli bir takviyeydiler, ama aslında başka harp sahalarında pek i şe yaramıyorlardı; çünkü Osmanlı Devleti'ni kendilerine sadece baskı yapıyor diye gördü kleri için, uğruna can verıne­ yi hiç istemiyorlardı. Bu yüzden firar ederek gocunmadan gö­ revden kaçıyorlardı. Bu onur k ı rıcı suç Osman lı ü l kesinde maalesef çok yaygırıdı. 3. O rdu'nun gerisinde bin lerce asker kaçağı dolaşıyordu. 1 . Piyade Tümen i'nde de kaçak sayısı sü­ re k l i artıyordu. Ben bu büyük görev i hlalini hiçbir şekilde doğru bulınadığıııı halde buradaki şartlar yüzünden hafi fl eri­ c i sebepler olduğunu kabul etmek zorundayıın: Türk askeri çocukça b i r sevgiyle bağlı olduğu ailesini, evi­ ni ve köyünü i l k defa askere alı ndığı zaman terk eder. Savaş zamanında askerlik yapmak onun için ıstırap çekmek olur. Kötü muamele gördüğü zaman çoğu kez yeterli ilgi görme­ menin e ksikliğini hisseder. Yeterli melbusat, iaşe, maaş ol­ maksızın günden güne sefalete düşer ve n i hayet soğuk veya açlı ktan kesin ölüm gözüne görünür. Buna bir de düşmanın , özelli kle İngil izlerin yoğun propagandası e klenir. Bol para ve­ ri lerek ortalığa salınan K ü rtler veya Araplaı; her duyduğuna inanan çocuk gibi askerlere yurtlarında soygun, cinayet, yan­ gınlar olduğuna ve yakınlarının ırzına geçilcliğine dair kor­ kunç h i kayeler anlatırlar. Kendi canı için korkmasına ai lesi için duyduğu endişe eklen i r. Bu sebepten dolayı birliğini terk eder ve cephe gerisinde kendisi gibi düşüneniere katı lır. Silahı ve cephanesi olduğu sürece oradaki eşkıyalık yapan aşiretler

106

Eskitaplarim.com


tarafından seve seve kabul ed ilir. Üste l i k şimdiye kadar birbir­ lerine düşmanlık eden Arapların Havran, Sernusi ve Dersim aşiretleri İngi liz albayı Lawrence'in [Casus Lavrens] n e istedi­ ğini bilen idaresi altında bi rleşmişlerdi ve cephelere yapılan i kmali tamamen sekteye uğratıyorlardı. Bu yüzden ordunun gerisin de, yeterli ku vveti o l madığı için bir de on unla mücade­ l e edemediği yeni ve güçlü bir düşman ortaya çı kmıştı . Böyle propagandanın özelli kle uygun bir ortam bulduğu sü kl'ınet dönemlerinde fi rarlar artıyor, savaş günlerindeyse hay l i aza lıyordu. Türkler hiçbir zaman korkak l ı k gösterd i k le­ ri için askerden kaçnıazl ar, aksine ın uharebe olduğu zaman Kuran 'daki " Cennet kı lıçların gölgesinded i r " '' sözünü hatır­ I ayara k aslanlar gibi dövüşürler. Bana göre fi rar sayısı daima su bayların birli k lerine gösterdikleri i lginin en güven ilir gös­ tergesiydi. Durum Türk nıenzil komuta n i ı k iarında özelli kle kötüleşi­ yor ve takviye olarak gönderilen acemi askerler için felakete dönüşüyordu. Mesela Sivas veya başka bir yerden yürüyüşe geçen iyi beslen miş ve güçlü kuvvetl i askerlerin çoğu kez 200-300 k i lometre yol a l maları gerekiyord u . Bu insan lar kız­ gın güneş altında veya buz gibi soğ u k gecelerde tamamen bi­ tap bir vaziyette bir menzile geldikleri zaman, komutan iaşe vermeyi reddedip onları acımaksızın b i r sonraki menzile sevk ediyordu . Bu yüzden daha zayıf olanlar kısa sü rede yere y ı k ı ­ lıp ölüyorlar, bi rçoğu d a fi rar ediyordu v e kemi kleri sayılan, zavallı bir bakiye cepheye varıyordu. Ancak haftalarca din­ lendi kten son ra orada mevcut olan az m i ktarda i aşe sayesin­ de n i hayet savaşabilir hale gel iyorlardı. Bölgede yaşayan ve e kserisi kadın ve çocuk olan Ermeni­ ler hakkında tam bir fi krim yok. Ama ayaklan malarda Türk­ lerin acımasız fanatik zalimler, buna mukabil Ermenilerin ta­ k i bata uğrayan zavallı bahtsız Hıristiyanlar oldu k larına dair Batı dünyasında çok yaygın olan kan aat her halü kiirda yan­ l ıştır. Bana göre karışık l ı kların dinle pek i lgisi yoktu. Anada•

Bu bir Jyet değil hJdistir -<;.n.

1 07

Eskitaplarim.com


lu'da hemen hemen bütün za naatları el lerinde tu tan zeki, iş bilir ve çalışkan Erıneni ler, onların yaptıkları işlere m u h taç olan Türklerden fa hiş ücretler istemekle kalmıyor, üste l i k her fırsatta onları k a mlı rınayı seviyorlardı. Ermeniler böylece çok zengin oldular. Daha iyi evlerde oturuyorla rdı; daha de­ ğerl i atları ve develeri vardı; karılarının e l biseleri ve mücev­ herleri Tü rklerinki nden daha p a h a l ı y d ı . Bu da Tü rklerin k ıs­ kanç l ığına ve hoşnutsuzluğuna sebep oluyordu. Dolayısıyla ai leler ve köyler a rasında, nihayet bütün ü l kede çatışmalar çıktı. Hükümet gücünü ortaya koymak zorunda kaldı ve ağı r ceza lar da veri ldi. Üstelik iki tarafı n din adamları da işe ka­ rıştı ve cemaa tlerini kışk ı rttı lar. Bu yüzden nefret a rttı ve kav­ galar daha kanlı oldu. O karışıklı klar hakkında herhangi bir şekilde konuşmak

biz Alına nlara kesinli kle yasa klanın ı ş t ı . Bu yüzden 11Lı rada anlatılanlar sadece benim gözlemlerime dayanıyorlar. Ermeni meselesinde nasıl tavır a l ın ı rsa a l ınsın, İttihat ve Terakki hü kümeti nin bulduğu çözüm her halü k5.rda yanlıştı. Erınenilerin tehciri, ü l kenin adını kötüye ç ı k a rdı ve kendisine de çok za rar verdi. Çünkü Erınenilerin yaşadığı birçok yer terk edi ldi, mevcut olan az sayıda tarla ıssızlaştı ve Anado­ lu'da za naatk5.r kalmadı. Ya vaş yavaş Türk makamları 2. ve 3 . orduların bulu ndu­ ğu cephede savaşın son bulduğunu anladılar. Bu sebepten, e ra tı n yüzde l O'una tarlalarını sü rmek için memleketlerine gitme izni verildi. Zaman benim, Köhler'in ve Emin'in de iz­ ne çı kınası için uygun görünüyordu. Gidiş-dönüş h a riç dört h a fta izin veri ldi. Bu bakımdan tümenden yedi h a ftalığına uza k kalınayı hesaplaınalıydıın. Şimdiye kadar sakin olan cephede 4 Teınımız'u 5 Tenı­ ınuz'a bağlayan gece birden tek tük silah sesleri duyuldu ve aka binde bütün kesimde şiddetli bir cayı rtı koptu. Aniden or­ taya çıkan düşınan dü nyevi değil, senıaviyd i . Bir tam ay tu­ tulması olmuştu. Batı! inançlı K ü rtler bunu bir fe l a ket işareti olarak görüyor ve kötü kalp! i aya ateş ediyorlardı; tek tük askerler de hemen buna katıldılar. Bu saçın a l ı k sayesinde, ak-

108

Eskitaplarim.com


si takdi rde uyuyup kaçıracağımız o tabiat ha disesini seyrede­ bi ldik. Mütea kip gün lerde zaman alıcı yazı işleri bizi çok meşgul ett i . Tüınenin subay l a r ı için değerlendi rme raporlarının yazıl­ ması zamanı gelmişti. Bizde bir subayın değerl end i r i l mesi ımı fassal bir rapor h a l i n de tanzim edili rken, Türk ordusunda tek tek vücut yapısı, a k l i ve as keri kabi liyederi hakkında bi lgi veren büyü k bi r çizelgenin üstünde okul karnesinde olduğu gibi kısa k ısa notlar veri l i r. Bu bi lgi ler de a ta binnıek, spor yapmak, ders vermek, a tıcı lık vesaire gibi altbölümlere ayrıl­ mıştır. Bundan önce subaylardan b i rçok terfi dilekçeleri gel i r. Bunla rın gayes i , üstünü d i lekçeyi sunanın bi r üst dereceye terfi etmek istediğinden h a berdar etmekt ir. Bi rçok Türk bunu a rzu etmez, bila kis o anda sahip oldukları rütbeyle yeti nirler. Daha genç a rkadaşlarının kendileri nin önüne geçmesini i t i raz etmeksizin ve gücenıneksizi n kabullenirler. Değerlendi rmeleri ben Alınanca yapıyordu m, Emi n de Türkçe'ye çevi riyordu. Özelli kle pek işe yaranıayan bir alay komuta nın ın asti arını çok katı b i r şeki l de değerlendi rdİğİ d i k ka ti m i çek ti. Bu yüz­ den ona gelecekte asti a rı na gösterdiği sertliği kendisine ve kendi s i ne gösterilen hoşgörüyü astiarına göstermesini tavsiye ettim. Bu kapsamlı yazı işleri h a l ledildi kten sonra tümenin b i r­ l i klerini bir kere daha ziyaret ettim. Her yerde eğitimin yanı s ı ra eratın fizi k i durumu da büyü k gelişıneler kaydetmişti. Bes in değeri yüksek otlakları n şimdi iyice beslenmiş vaziyette olan hayva niara çok faydası o lmuştu. Ben izi ndeyken, mütea k i p ha fta lar için tafsilatlı talimatlar verdiğim en yaşlı alay komutanı Ya rbay Lütfü Bey bana ve­ b i let edecekti.

1 09

Eskitaplarim.com


İlk Sıla izni (Tenımuz-Eylü/ 1 9 1 7)

Güneydoğu Anadolu-Almanya Yolculuğu 1 0 Temmuz' da doğuya göre temiz ve zeytinlikle rin arasına gömülmü ş hoş bir kasaba olan Lice'ye tırısla gittik. Oradaki ınenzil müdürüy le görüştük ten sonra aynı yerde bul unan salıra hastanesi ni teftiş ettim. Hastaları n bakımınd a ve ilaçla­ rın mevcut o l uşunda bariz olan her nevi düzelıne beni mem­

nun etti. Ertesi glin yine Lice'de bul unan komutanl ığa gittim. Ka­ zun Karabekir beni kendisine h.ıs olan görmüş geçirmiş bir adam nezaketiyle karşıladı ve bana gümüş bir kılıç ile liya kat nişanı verdi. Fırsattan istifade ederek aynı nişanın Köhler'e de verilmesini arz ettim . Paşa bunu önereceğini vaat etti. Bu yüzden bu güzel hususu izin hediyesi olarak Köhl er'e bildire­ bildiın. Paşayla yaptığımız resmi görüşmede talim ve iaşe me­ seleleri ile düşmanın vaziyetine temas edildi. O nun görüşüne göre Rus cephesinin çökmesinden dolayı yakın zamanda Anadolu'da sadece zayıf Türk birlikleri bırakılacak ve diğer kıtalar başka yerlerde kullanı l mak üzere geri çekileceklerdi. Fakat bütün bu değişikl ikler en erken iki ay sonra gerçekleşe­ cekti. Ertesi gün atlarla yolumuza devam ettik. izniınİzin yaklaşması bizde neşeli bir ruh hali yaratmıştı. İçimize güneş doğmuştu, ama aynı zama nda, kurşun gibi bir gökyüzlinde parıldayan güneş feci şekilde tepeden beynimize vuruyordu. Aşırı sıcak ve bağucu havadan gevşemiş vaziyette

47 "C sıcaklı kta at listünde rüyadaymış gibi gidiyorduk. Hiç­ bir yerde gölge yoktu, sadece göz alabildiğine bodur ıneşeler-

1 10

Eskitaplarim.com


le kaplı bir bozkır uzanıyor­ du . G e c e y i z e n g i n b i r K ürt'ün e v i n d e geçirdi k . Öğleden sonra geç vakitte barikulade bahçesinde otur­ muş, ev sahibiınİzin yöre a­ detleri hakkında anlattıkla­ �ını dikkatle dinliyorduk. Güneş batmaya yüz tutunca sohbetin ortasında ayağa fırladı, dürülü duran kilimi­ ni yaydı ve biz ayakta bek­ lerken akşam namazını kıl­ dı. Namaz bittikten sonra Kfızım Karabekir anlatmaya kaldığı yerden devam etti. Namaz onun için manevi bir lezzet değil de, eski bir alışkanlık gibiydi. Müslümanların namaz kılması Hıristi­ yanların üzerinde genellikle vakur ve kutsal bir etki bırakır. Bütün yapılanlar ve bu iş için kullanılan eşya, mesela namaz seccadesi, dini tasavvurların bir sembolüne istinat ederler. Böyle bir seccade dikdörtgen şeklindedir ve alt kenan renga­ renk motiflerle süslüdür. Bu, dünya ahvalini göstermek için­ dir. Her iki yanda Tanrı'nın gücünün ve cennetin yeryüzüyle bağlantısının sembolü olarak güçlü sütun motifleri işlenmiş­ tir. Bu iki sütunun arasında ebediyeti temsil etmek üzere muntazam ve tek renkli bir satıh bulunur. Yukarıda Kadir-i Mutlak'ın ruhunu temsil eden ebedi kandil sarkmaktadır, onun üstünde seccadenin kenan çiçekler ve renkli motiflerle süslüdür. Bunlar cennetin huzur ve güzelliklerine işaret eder­ ler. Mümin, günahlarından arınmış olmak için seecadeye ayakkabılarını çıkararak basar. Yüzünü doğuya, büyük pey­ gamberin kutsal mekanlarına ve aynı zamanda ebediyete çe­ virerek, alt kenardaki dünya ahvaline iki ayağıyla basar. Bu­ rada duasını okur ve üç kere secdeye kapanıp alnını Tan,,_

Yazar, kıbleyi yanlış öğrenmiş gözüküyor -ç.n.

111

Eskitaplarim.com


Diyarbakir

rı'nın ebedi nurunun sembolü olan kandile sürer. Seccadenin üst kenarına, cennetin güzelliklerine ve huzuruna hasretle ba­ karak namazı b itirir. 1 2 Temmuz'da Diyarbakır'a geldik. Kasvetli görünüşlü bazalt kayaların üstünde yükselen bu saygı uyandıran eski şehrin masif siluetini daha çok uzaklardan, ufukta gördük . 3 0 000 sakini, 3 0 camii v e birçok kilisesi o l a n Diyarbakır'ın 2 000 yıllık bir geçmişi vardır, daha 3 1 5 yılında Romalıların piskoposluk merkezi olmuştur. Kapılarının hemen dibinde yazın suyu çok azalan Dicle'yi bir geçitten aştık; susuzluktan bizim dilimiz damağımıza yapışırken hayvanlar uzun za­ mandır yokluğunu çektikleri suyu kana kana içtiler. Surlar­ daki muazzam bir kemerin altından geçerek daracık sokak­ ları olan ve şimdi hastalık kaynayan sevimsiz şehre girdik. Mevki komu tanlığı, terk edilmiş bir Ermeni evinde bize ra­ hat ve serin bir kalacak yer temin etti. Yakıcı sıcakta uzun süre at bindiğimiz için İstirahata ve dinlenıneye çok ih tiyacı­ mız vardı. A kşam olunca Avusturyalıların burada konuşla­ nan k.u.k. kamyon koluna gittik. Şimdiye kadar tanışmamış olduğumuz silah arkadaşları bizi candan karşıladılar ve prensiere layık bir şekilde ikramda bulundular. lndianersc-

1 12

Eskitaplarim.com


hlegel, hauptlsalat l göbek l i m a r u l ] , kaiserschmarren [ k uru ü z ü ın l ü h a m u r ta tlısıl ve buz gibi bira uzun zamandır yok l u ­ ğ u n u çektiğimiz v e bu yüzden i k i m is l i z e v k veren nesneler­ d i . K . u . k . Yüzbaşı Tiergaertner, k . u. k . Üsteğınen Zratt ve Al­ breclıt bize zorlu yolculuğuın uzu u nuttmmak için neredeyse birbirleriyle yarışıyorlardı. Komutan İzzet Paşa ertesi gün Kurmay Başka n ı Yarbay von Falkenhausen'le birli kte teftişe geleceğini bi l dirmişti . Bu yüzden paşaya şahsen veda etmek için bir gün daha burada k a l ınaya karar verdim; zira bu Türk adetlerine göre nazik b i r davranış olaca k tı . A l ın a nya'da ın utat olan, "Çağrıl ın a d a n prens i n i n yanına gitme" a tasözünün Doğu 'da h i çbi r geçerl i l i­ ği yoktur. Aksine, orada herkes amirini selamlaınak, onunla bir i k i kelime konuşmak i ç i n uğraşır. Sıra d a n askerler bile bunu n için eği tilir. Askerleri n bulunduğu bir köyden atla ge­ çerken bütün erat önderi ni sel a ın l a ın a k için sokağa fırla rdı. Hiçbiri onun bir ba kışı nı ya kalamadan rahat etmez d i . Erat ile subaylar arasındaki bu bağlılığın büyük bir değeri vardı. Bütü n Tü rk leri n ruh una hakim olan bu gönülden gelme i taat bunun üzerine k u ru lmuştu. Ertesi sabah 2. O rdu'nun ka rargahına gittiğim zaman sa­ dece 1 a kısmının amiriyle görüştüın. Kazıın Karabekir'in Ruslar hakkı nda söyledikleri ni teyit ett i . O da 1. Tümen ' i n sonra başka b i r harp sahasında görev yapacağın ı düşünüyor, ama şimd i l i k d a h a fazl a bilgi vereıniyordu. M u stafa Kemal, m u h temelen zıt siyasi görüşlerinden dolayı, İzzet Paşa'yla karşı l a şmamak için gelmemişti. Öğleden sonra Avusturyal ıların ınahfelinde İzzet Paşa 'yı sela ın l a d ı ın . İzne çıkm a d a n önce beni görebil d iği i ç i n ıneın­ nuniyeti n i bel i rtti. Tümenim h a k k ı n d a , özel l ik l e de barınma ve i a şe d urumu h a k kında teferruatlı bilgi istedi. Evvelce ol­ duğu gibi paşanın vakarı ve kibar tarzı beni deri nden etkile­ mişti, i nsan ken d i si n i yurdunda yüksek rütbel i b i r komuta ­ n ı n karşısındayınış gibi h i ssedi yordu. Zaten uz un zaman­ d a n beri ınektuplaşa r a k ve telefon görüşmeleri yap a ra k ya­ k ı n i l işki içi nde olduğum Ku rın a y Başka nı Fa l kenhausen'le

ı ı3

Eskitaplarim.com


de ni hayet tanıştım. Akşam yemeğinde onunla İzzet'in yave­ ri o lan, çok güzel Almanca konuşan, çok okumuş ve yük­ sek tahsi l l i Tü rk yüzbaşısı M uzaffer'in arasında oturdum. Neredeyse yirmi yıl sonra -1 9 3 6 'da- onunla Bresl a u ' d a karşılaşınca çok sev i n d i m . Bu münasebetle, " Siz Türk ler b i z A l manları h i ç sevmediniz" diye serzenişte b u l u n mama çok hazırcevap bir şekilde, " Ama saygı ve hayranl ı k duyduk ! " diye cevap vermişti. Diyarbak ı r'daki a kşam neşel i ve eğlenceli geçti. İyi seç i l ­ m i ş yemekler, s u g i b i akan şam panya, köpü klü bira v e neşe­ li müzik buna çok katk ı da bulundu. İzzet veda ederken benden sevecen ve hayı rbab bir şeki lde ken d i m e iyi bakmak ve Türkiye'ye tekrar geri dönmek sözünü aldı. Ona bu sözü bütün sam im iyetimle verdim, çünkü çok memnun edici ko­ numumdan dolayı kendimi Türklerin yanında çok rahat hissediyordum. Ertesi gün eğlencenin seyrini düşününce paşanın 1. Tü­ men'i bir ziyaretinin nasıl olabileceği akl ıma geld i . Onu an­ cak çok basit ve m ü tevazı bir şek i l de ağırlayabi l irdim. Sonra­ dan Yüzbaşı Tiergaertner'den Doğu 'daki Avusturya heyetle­ rinin büyük ziyafetler için sofra takımlarının o lduğunu ve ya­ pılan masrafların gayet tabii olarak devlet kasasından karşı­ landığını öğrenince az şaşırmamıştım. Bu bizden ne kadar farkl ıydı ! Prusya lı ların mutat tutumluluğu bizi büyük yap­ m ıştı ve k i mse bunun yokl uğunu hissetmek istemez. Ama her şeyin vakti ve zamanı vardır! Türkler itibar, kudret, a k ı l l ı l ı k v e beceri ile daima şatafatlı b i r görünüşü bağdaştırırlar. Mü­ tevazı ve tutumlu bir önder hakkında, hemen konumuna uy­ mayan davranışı yüzünden yerini k o ruyaınayacağıyla ilgil i şeyler düşünü l ür. Al ınanlar için böyle b i r tavrı anlamak mümkün değildir, ama bu rada bunu m u tl a ka d i k kate a l m a k gerekir. Yolculuk ertesi gün o l d u kça düzgün b i r yolda Mardin'e doğru devam etti . Daha çok uza k tan b a l ç ı k sarısı renginde d i k bir koni olan 1 5 0 0 m yüksekl iğindeki Masius [ Ma z ı ] D ağ ı ' n ı gördü k . Ete k le r i nde nüfusu evvelce 4 0 000 ş i m d i

1 14

Eskitaplarim.com


Mardin

sadece 23 000 o l a n şehrin benzer sarı renkteki evleri sıra s ı ra yer a l ıyorlardı. Açı k sa l o nları, otunı lan düz damları ve bal konlarıyla yüksek kona k ların ve terk edilmiş sefil evle­ rin arasından geçerek 5 1 0 n o ' l u A l man kamyon k o l u n u n mahfe line u laştık. K o l u n k o mutan yardımcısı Üsteğmen Richter bizi serin bir eve götürdü. Y ük s e k kemer l i renga­ renk pencerelerden Mezopotamya 'nın uçsuz bucaksız boz­ k ırının uza k lara kadar uzanan manzarasının tadını çıkar­ d ı k . Akşam, k o l u n komutanı Yüzba ş ı von Roel ve küçük bir A l man grubu, Yüzbaşı Conzen, yeni inşa olunan demir­ y o l u nda ç a lışan birçok m ühendis ve başmühendis Lorey'in eşi o lan neşeli bir Berl i n l i hanımla bu luştu k . Hanımefendi bizim erkekler arasındaki soh betimizi pür d i k kat dinl iyor­ du. Fakat beyaz masa örtüsüne a n i den tavandan bir akrep düşünce k o r k u dan neredeyse bayılaca k t ı ; a n l aşılan D o ­ ğ u ' n u n büyük l ü küçü k l ü k o r k u tucu şeylerine henüz a lış­ m amıştı. Burada görevli Rahip von Oertzen ve birçok Alman rahi­ beyl e ertesi sabah bu l uştuk. Beraberce 1 000 yıllık Pers kale­ sine çıktı k ve nihayet yurdumuzdaki yakınianınıza " hatıra­ l ı k " satın a lmak için pazara gittik.

Eskitaplarim.com

115


1 6 Temmuz'daki hedefimiz demiryolunun uç noktası olan Derbesiye'ydi [ŞenyurtJ. Doğu dan esen, insanın ruhunu ve u zuvlarını uyuştu ran, boğucu, sıcak ri.i zgara rağmen üstü açık otoınobi lde yolcul u k ya pmak iyi geldi. Yol boyunca ora­ da burada yaşa yan bedevi kabilelerio sivri, kara çul çadı rları­ nı; bak ı ınsız, ki.içi.i k koyun ve keçi sürü leri ni göri.i yordu k . Topra k kupkuru kesil miş, aslında bereketli olan arazide bi.i­ yük çatlaklar olu şmuş, bütün bitkiler k u ruyup kavrul m u ştu . Fakat sonbahar ve ilkbaharda yağmur yağınaya başlayınca bozk ır neredeyse bir gece içi nde taze yeşi l l i kler ve çiçeklerle kaplanır. Bir Tü rk hastanesi olarak kullanı lan büyük bir ba­ rakanın b u l u nduğu ve halihazırda bi rçok askeri ve sivil nıa­ kaın ı n yerleştiği ki.içi.i k, kerpiç köye k ısa za manda u laştık. Köyi.i n yakın ında çepeçevre esir ka mpları uzanıyordu . Bu ka mplarda tu tu lan çıplak hacaklı çöp gibi zayı f, hep i.i şi.i r gi­ b i duran H i ntl i ler ve şimdi zayı flamış olan güçlü kuvvetli Ruslar demi ryolu inşaatında çal ışıyorlardı. İstasyanun çevre­ si nde, inşaat malzemesi yığın la rı n ın, iaşe ve cephane baraka­ larının arasında, Alınan ıni.i hendislerin ve subayların evleri b u l u nuyordu . Mavi adaçaylarının, siyaha çalan ebegi.i ıneçle­ rinin ve kıpkı rınızı gel inciklerin bulu nduğu bak ı nı l ı bir ba h­ çenin ortasındaki oldu kça iyi tefriş edilmiş asker evini, Bav­ yera l ı dört Benedikten rahibesi yönetiyordu . Sinekierin verdi­ ği rahatsızl ı k korku nçtu ! Masadak i yiyecekler si nek si.iri.i leri­ nin altında kayboluyordu. İnsanların neml i doku larına, göz­ leri ne, bu runlarına ve dudaklarına sa l k ı m sa l k ı m konuyorlar­ dı ve onları orada vurup öldürmek gerekiyordu . Fakat he­ men yerlerini yenileri alıyordu . En kötüleri ki.içi.i k tatarcıklar­ dı. O kadar ki.i çi.i k ti.iler ki cibinliğin arasından geçebiliyor, soktu kları za man çoğu kez günlerce süren bir hu mmaya se­ bep oluyorlardı. Burada insanlar her sabah ceketlerinin yen­ lerini iyice kontrol ediyorlar. içlerine bir akrep girmesi az rastlanan b i r şey deği ldi. Bazen de tarantulalarla, gü vercin yumu rtası bi.iyükli.iği.inde, ince bacaklı, iğrenç öri.i mceklerle karşılaşıyordunuz. Isırıkları gerçi öli.i ınci.i l deği ldi, ama acı veren felçlere sebep oluyorlardı.

1 16

Eskitaplarim.com


Derbesiye'de b i.i yi.i k b i r h a reket l i l i k v a r d ı . Trenler gel i p gi­ diyor, depol a r ı n öni.i nde k amyon gi.i ri.i l ti.isli eksi k ol muyordu; transit geçen su b a y l a r oluyor, asker k a fi leleri gönderi l i yor, gru plar h a l i n de k i esirler işbaşı ettiril iyar ve seyyar satıcılar, özell ik le de yerl i k a d ı n l a r yoğu rt, y u mu rta, meyve, sebze satı­ yorlardı. A l ın a n nıenzil subayı Teğmen Llicke' n i n y a n ı nda

Corko­

vadc!'dan eski b i r t a n ı dığa, şimdi burada k i demi ryolu i nşaa tı­ n ı yöneten Y i.i zbaşı K l övekorıı'a rastladım. Yola dev a m etm e k için, biri eşya ile e m i r erleri, diğeri biz ve tereli m a n l a r için, dezen fe k te e d i l m i ş iki yi.i k vagonu seç­ t i k . B i z i ın k i n i , evvelce olduğu gibi, yanı mızda götii rdiiği.i­ nıliz ınobi ly a l a r l a otu r u l u r hale getird i k . S a a t 1 5 .00'te ha re­ k e t ettik ve a l t ı sa a t l i k b i r yolcu l u k t a n sonra Resi.i l a y n 'a [ Ceyl a n pına r ] vard ı k . Ertesi gi.i n sabah k a r a n l ığında Cera b­ lus 'ta 1 bugi.i n Su riye'de--ç.n . J yeni ya p ı l ın ı ş u zu n bir d e m i r ­ y o l u k ö prlisli vasıtasıyla F ı r a t ' ı n sarı s u l a r ı n ın üzeri nden geçtik ve demi ryol u n u n iki ta rafında k i devlete ait bi.i y i.i k de­ ve Li retıne ç i ftl i k le r i n i seyre t t i k . Köhl e r ' i n Cerablus' ta F ı r a t üzeri nden Bağda t cephesine gönder i l m e k i ç i n bekleyen k e n d i yetişti rdiği T i.i r k sab i t balon tak ı ınıyla k a rş ı l a şması şaşırtıcı o l d u . Yavaş giden b i r yolcu l u k t a n sonra 1 6 Temmuz s a b a h ı Hale p'te Bağd a t istasyon u n a gel d i k ve oradak i A l ın a n a s k e r e v i ne yerleşti k . Bu " beyaz" şeh i rde hayat ç o k ca n l ı ydı; " beyaz" diyoru m, çi.i nki.i evler, soka k l a r, meyd a n l a r ve ağaçlar k ı zgın rüzgarla­ rın çölden durmaksızı n taşıdığı k i.i l rengi k a l ın bir toz taba­ kasıyla k a p l ıydı. Harika b i n a l a r ı n , ca m i i er i n ve k i J iselerin bu­ lu nduğu, geniş sayılabi lecek caddelere da l d ı k . Batıya doğru Ya h u d i m a h a l lesi Cem i l iye uzanıyordu. Bu rası Avrupa tarzın­ da bir getto değil d i ; şeh r i n iç k ı s ı m l a rı n d a n bahçelerle kes i n b i r şeki l de a y r ı l m ı ş o l a n , perdelerde v e döşekl i mobil y a l a rda ka ra ordul a r h a l i nde yaşayan ta h t a k u r u l a rı sayılınazsa temiz evleri olan, hoş bir villa seıntiydi . O rada uçuşan uzun sa k a l ­ l a rı v e kesk i n yliz hatları o l a n i h t i y a r l a r ile i nce y a p ı l ı , çekici yi.izli.i Yah u d i güzel lerine de rastl a nıyordu . Bi rçoğu iyi b i r eği-

Eskitaplarim.com

1 17


Halet'

tim almıştı ve bi rçok dil konuşuyordu. Sık sık ekonomik ve kozmopolit gelecek planlan hakkındaki konuşmaları duyulu­ yordu. Çarşı dar, havasız ve tamamen Doğu tarzındaydı. Şeh­ rin dışındaki yüksek dağın üstünde Timu rlenk zamanında kuşatılıp yıkıma uğratılmış güçlü kale yükseliyord u . Yertile­ rin mahalleterindeki sokaklar dar, dolambaçlı ve her millet­ ten insanla tıka basa doluydu. Burada sarmısak, baharat, yanmış yağ kokuları ve insanın burnunun direğini kıran ko­ kular vardı; kısacası Doğu gibi kokuyordu . Trafik her tarafta yoğundu, �ünkü Bağdat demiryolunun aktarma yeri olan Halep, Doğu'nun Batı ve Güney'le ticaretinin merkeziydi. Mübalağalı bir zenginliğin yanı sıra korkunç bir sefalet görü­ lüyordu . Geceleri meydanlarda ve sokakların arnavutkaldı­ rımlarının üstünde açlıktan neredeyse ölecek hale gelmiş ev­ siz barksız insanlar yatıyorlardı. Şimdi harp zamanında sayısız resmi kuruluş ve özellikle de birçok Alman doktorun çalıştığı bü yük hastaneler Halep'e yerleşmişlerdi. Şehrin içinde en lüksünden pislik ve haşereden geçilmeyen bodrum köşelerine kadar birçok günah yuvası bulunuyordu. Hatta buraların bahtsız sakinleri sokak haya­ tında belli bir rol oynuyorlardı. Akşamüstleri saat 1 7. 00-

118

Eskitaplarim.com


1 9. 00 a rası nda hareketl i l i k dor u k tayken davetbir k ı y a fetler giyip u zu n bir araba k a filesiyle alı ha p l ı k k u rm a k , a kşam ve gece için sözleşınek üzere gölge l i şeh i r pa r k ı n a gidiyor l a r d ı . Orada k i bir l o k a l d e Viyanalı k a d ı n la rdan oluşan bir orkestra ça lı şıyor, en sevilen parça olara k " Glücklich ist das Maedc­

hen, das noch nichts von Liebe ıueiss " • şa rkısını ça lı yordu. A l ınan mevki k om u tanl ığı n ı n bu lıayasız i şlere niye kesin b i r son vermediği b e n i m için nı u a ınnıaydı. Ayla rca b i r şeylerin yok luğunu çek t i k ten sonra b ü y ü k şehrin cazibesine dayana­ ınayan askerler için ciddi bir te h l i k e teş k i l ediyord u . B i rçoğu orada b i r daha h i ç i y i leşmeyecek hasta l ı k l a r kapıyor, diğerleri ise alı l a ken bozu luyorl a r d ı . B i teviye Doğu dünyasında gör­ d ü k leri yozlaşma n ı n davetkarl ığı na k a p ı l ı yorlard ı . Günalı­ k a rca ha rcanıaya pa ra bulmak için n ice dürüst boz ü n i for­ ına l ı ., resmi a racın benzi n i n i , çizmele r i n i , ü n i formasım ve kendisine verilen iaşeyi sa tıyordu . Bu rada k a l ı şınıdan A l ınan nıenzil kom u ta n ı Bi nbaşı Gra­ venstein'ı ve Koclı çi fti ni ziyaret etmek için yara rlandıın . B i r nesil den daha u z u n sü redir l-Ialep'te yaşayan Koch'lar çevre­ nin en varl ı k l ı a ilelerindendi. K ı zları Frau Sclıel lens ve Frau Kellerın ann'la cvvelce ba hsettiğim üzere önceden ta n ı şınış­ t ı ın, ş i m d i ebeveyn leriyle de tanışıyorduq1. H islerine h a k i m olması nı b i l e n sa k i n v e k i ba r b i r k i ş i o l a n e v sa lı ib i n i n ü l ke ve insa n l a r h a k k ı nda derin bir b i l gisi vard ı . Kızl ı k soyadı von Winkler olan ve hem A ra pça hem Tür kçe'yi su gibi konuşan eşi ınisafi rperver, görmüş geçirmiş b i r h a n ı mefen di olara k eve damgasını vuruyordu; A nadolu 'da k i siyasi durum, öze l l i k le de A ra pların ve Kürtlerin tutu mu h a k kında çok bi lgisi vardı. Ba k ı m l ı evleri Mezopotaınya ve Su riye'de büyük bir etkiye sa h i p olan b ü tün nüfuzlu adamları i lginç soh betler yapma k üzere çatısı a l tı nda topluyordu. l-Iiçbir ordu kom u tanı veya di ploınat, Liman von Sanders, von der Goltz, Fa l k enlıayn, •

"A�kı hiç ranıma ını� kız �anslıdır" -ç.n. •

"Boz iiniforma l ı " deyimiyle, üniformaları bu renkrc olan Alınan askerle­

rine atıfta bulunuluyor -ç.n.

Eskitaplarim.com

1 19


Cem a l , Enver, Ta lat ve diğerleri Koch'ların evini ziyaret etme­ den geçip gi tnıiyordu; ama herkes bu evden sadece gösterilen nıisafirperverli k ten dolayı değil, bila kis burada edi n d i k leri in­ tibalar, vardı k ları kararlar ve aldı k ları tavsiyelerle nıüteşek k i r ayrıl ıyord u . O rada b i rçok A l man v e Tü r k ' Lin y a n ı sıra hastanelerin A l man başhek i m i yle de tanıştını . O da, i k l i m i k a l d ı ranıayan ve dönüş yolcu luğuna yalnız ç ı k ma k istemeyen rab i be Ria von H a renne'yi h i nıayenı a l tında A l nıanya'ya göti.i rnıenıi benden rica etti. Bu şöva lyelik görevi n i reddedenıezd i m . 1 9 Tem m uz'da b i r yük vagon unda yol u m u za deva nı et­

t i k . Vagonu çadır beziyle Doğu usu lünce "selanı l ı k " ve " ha­ rem " olarak i k iye bölıntişti.i k . Zarif ve da ima neşel i b i r Rhe­ i n l a n d ' l ı h a n ı nı olan rab ibe Ria hoş b i r yolcu l u k yapnıanıı za büyü k k a t k ı sağladı. Köhler ve E m i n yolcul uğu onun için nı ü nı k lin olduğunca rahat hale getirmek a macıyla b i rbir leriy­ le yarışıyorlardı. Deniz bi nbaşısı von Ca ppeln ve fal kenhayn ' ı ıı nıa iyetin­ den A l man nıüterciın Teğmen Ri tter de aynı trenle İ sta n bu l 'a gel iyorlardı . O raya ya ptığı m ı z yolcu l u k sadece altı gün sür­ dü, öze l l i kle A nıanos Dağla rı 'ndan ve Toroslar'dan geçerken çok zevk liydi. Uzun süre d urduğumuz yerlerde nıenzi l lerdeki A l ınan su­ baylarını ve ra b i belerini daima ziyaret ediyord u k . Dostça karşılandığı nı ı z her yerde Doğu'da k i savaş h a k kında b i rçok yen i l i k du ydu k . Poza ntı'da dostum D r. Lange'yle güzel b i r akşam geçirdi k .

24 Tem m uz'da n i hayet Hayda r paşa'da trenden i n d i k . H a l i ç üzerindeki fer a h l a tıcı, k ısa b i r yolcu l u k tan sonra istinı­ botunıuz rab i be Ria'yı bi nd i rnıek için i kanıet gemisi Gene­ ral'e yanaştı . O radan esk i i kanıetgah ı nıız olan Corkovado 'ya gitti k . Tek rar sevg i l i İ stanbul'una kavuşmuş olma k tan dolayı kendi nden geçen E m i n bana veda etti. Gemide pek bir deği­ ş i k l i k o l m a m ı ş t ı . Ben güvertede görün ünce Yüzbaşı Rauch ve k o m u tanı Schrauden bach hemen ortaya ç ı k tı lar. Bu iki sevdi­ ğim insanı yen iden görünce nası l da sev i n d i m . Fakat h a l a

l20

Eskitaplarim.com


geçmemiş hastalığından dolayı Schra uden bach ' ı n görli n lişli beni kor k u ttu. Geçen yı ldan beri İ stanbul'da en flasyon çok artmıştı . Ne k a d a r tutumlu o l u n ursa olunsun, gi.i nde 6-7 l i ra, A l man pa­ rasıyla 1 20-1 40 m a r k harcanıyordu. Fa k a t l ir a n ı n gerçek de­ ğer i çoktan 20 m a rk tan 8 marka di.i ş nı i.i ş ti.i . Her şeye rağmen lokal ler her gece ağzı na kadar doluyordu . Bundan sonra zaman A l ınan ve Ti.i r k m a k a m l a r ı n ı ziya­ retler ve veda laşmalarla geÇti. Hem Genel k ur m a y Başkanı Bronsart von Sche l lendorf'a, hem de beni çok hoş biçi mde k a b u l eden Enver Paşa'ya cephe h a k k mda rafsilatlı b i lgi ver­ dim.

2 Ağustos'ta n i hayet bi.i ti.in resmi i şlemler taınanı la nnııştı ve Balkan treniyle yola ç ı ka b i l irdi k. B i rçok den iz su bayı yol­ c u l u k arkadaşınıı zdı . Gleiwitz'den eski bir garnizon a r kada­ ş ı nı olan ve ş i m d i Romanya'da görev yapan Binbaşı von H i n­ keldey N i ş ' te trene b i n d i . Balkan treni 5 Ağustos'ta öğleyin Breslau'ya va rdı . K a r ı nı beni k a r ş ı l a m a k için oradaydı. B i r saat sonra Brieg'e doğru yolu m u za deva nı etti k ve burada kendi a i le nıle b i r l i k te rahat bir tatil yaptı m . G i.i n ler kuş gibi geçip gitti. Yaşlı annem, vi la­ yette k i a kraba lar ve dostlar da ziyaret edildi ler. Breslau 'da komuta n l ığa ve ben i m için daima iyi niyetli bir i.i st ve h a m i o l a n k a l e k o m u tanı Kont von Pfiel'a gitti m . Breslau sok a k la­ rında Ti.i r k i.i n i fornıanıla adeta bir m u c i ze gibi d i k kat çek t i m . Hansa şarap lokallerine girdiğİnı zaman içeride k i ler beni se­ la nı l a nı a k için ayağa k a l k ı yorlardı . Ken d i m i padişah gibi h is­ sediyordu m. K ısa si.irede bu onurlandırnıalardan k u r tu l u p Brieg'de y i n e s i v i l elbiseleri m i giynıek b e n i rahatla ttı . 1 Eylül'de ayrı l ı k vakti gel m işti. Bu sefer k a r ı nıdan ve ço­

c u k lardan ayrılmak çok daha zor o l d u . Doğu'yu artık yete­ ri nce tanıyorduın. Bu yi.izden yen i l iğin çekicil iği uçu p girmişti ve gelecek te zor gi.i n ler geçireceğinıi hissediyordunı. Ü sti.ine i.i stli.i k yola ç ı k madan k ısa b i r si.ire önce k ötli b i r haber al­ dım. Havacı olan Köhler balonla ya ptığı bir uçuştan sonra yere inerken balonu di.işlince, bir ayağın ı burktuğu gibi vücu-

121

Eskitaplarim.com


dunda ciddi ezi lmeler meydana gel m işti. Şimd i l i k yolcu l u k yapamayacak vaziyette memleketi Lübben'de bir hastanede yatıyordu. Bu yüzden gelecek te sadık dayanağıından yoksun olacaktı m . Yerine birini bu l m a k için İ stanbul'da yapı l m ı ş sa­ yısız ve n a file rica ziyareti n i tekrar etmek zorunda k a l acağıını dehşetle düşündüm.

Cepheye gidiş B a l k a n treni nde bir dizi öne m l i şahsiyet seyahat ediyord u : F a l ken hayn ' ı n m a i yetinden k u rmay baş kanı, İ nı paratoru n yaveri v e Hassa H u s a rl ar ı n ı ı ı sabık k o m u t a n ı A l bay von Dommes, ayrıca yen i Türk don a n m a k o m u t a n ı A m i ral von Rebeur-Paschwitz, Bağdat'tan konsolos Hesse ve daha bir­ çokları. K ısa bir selamiaşma ve ara sıra soh betten sonra ya­ verimin olmayışından dolayı kompartımanımda çok üzgün otu rurken, trendek i varlığını evvelce far k etmediğim Bischof Paşa aniden ben i ziyaret etti. B u m ü n asebetle Gellebek men­ z i l inde görev yapan oğl u n u tümen i ıne a l m a lll için ricada bu­ l u n d u . Böylece ya ver b u l m a k derdinden k u rtulacağım için se­ ve seve k a b u l e t t i m . B u n u n için gerek l i olan bütün işlemleri İ stanbul'da Bischof Paşa şahsen h a l ledecek t i . 3 Eylül'de ora­ daki istasyona gel d i k . Bütün Türk ve A lm a n deniz subayları yen i donanma komu tanı n ı selam l a m a k için topla n m ı ş l a rd ı .

H e m e n i kinci evim olan Corlwvado'ya koştu m v e orada e s k i tan ı d ı k l arla, Schraudenbach' l a ve L i m a n ' l a sü rtüştüğü için aşırı öfkeli olan Kont Carmer'le selam laştım . A l manya'ya ge­

ri dönen Carmer'i 4 Eylül'de şahsen tren istasyonuna götür­

düm ve bu ınü n asebetle ş i m d i ye k a d a rk i don a n m a komu tanı A m i ral Souchon\ı n yola çı k ı ş ı n a şahit oldu m ; onu uğurla­ m a k için bandoyla birli kte Türk bahriyesin den b i r şeref k ı ta­ sı, Türk ve A l m a n askeri kur um l a r ı n ı n tüm üst düzey k işi leri gel m işlerdi. Harp sahasına yolculuğum L i m a n ve Enver'le yaptığım bir dizi önem l i görüşme yüzünden ertel end i . Her i ki s i n i n de keyfi çok yerindeydi . M a reşal kendi takdirime göre Türk su-

1 22

Eskitaplarim.com


bayl a r ı n ı t a l t i f i ç i n bana beş i k i nci s ı n ı f Dem i r Haç n i ş a n ı verdi . Bu fırsattan istifade ederek, Köhler için d e b i r i nci s ı n ı f b i r Dem i r H a ç n işanı r i c a etti m . Başa r ı l ı olmam ben i çok se­ v i nd i rd i . H a r i k u lade başaniarına karşı bir teşe k k ü r olarak ve yakında ş i fa bu l m asını candan temen n i ederek n işanı yurdu­ m u za gönderdim .

6 Eylül 'de S c h r a u d e n b a c h , R a u c h ve deniz b i n başısı Schneide r ' i veda k o k te y l i için Corkovado ' ya davet etmişti m . B i n başıyla saat 1 O.OO'a doğru h ii L 'i derin b i r soh bete dalmış olarak güvertede otu ru yord u k ki, a n i den esk i gem i n i n tüm k öşe bucağı n ı n ti tremesine sebep olan, gök gürül tüsüne ben­ zer şiddetli sesler duydu k . Herkes çok şaşırmıştı; H aydarpa­ şa'dak i m ü h i mmat depoları ile mazot ve benzin sto k l a r ı n ı n havaya uçtuğu haberi rüzgar s ü ra tiyle yayıldı. Sch n ei der ba­ na istimbotuyla hemen olay yerine gitmeyi tek l i f etti. B i r k aç d a k i k a i ç i nde oraya doğru yola koyu l m uştu k . Karşımızda k or k u n ç boyutta bir m a n zara vardı; tren garı, 1 2 devasa m ü­ h i m m a t deposu ve 300 k adar y ü k vagonu alev alev yanıyor­ d u . B i n lerce top mermisi ve piyade m ü h im matıyla dolu sayı­ sız sandı k baraj ateşi açı l mışças ı n a i n f i l a k ediyordu. Patlayan merrn i lerin dolu gibi yağdığı için su üstünde uzak bir yerde durdu k . Bu yangın ı n stratej i k önem i hiç göz ardı edi lecek gi­ bi değ i l d i . Anadolu 'da k i birli k lerin m ü h i mm a t i k m a l i teh l i ke­ ye düşmüş ve gelecek te k i saldırı h a re ketleri a kanıete uğramış­ tı. Yok olan m a l zemenin değeri 1 8 m i l yon m a r k ı bu luyordu. Bu fel a ketin suçlusu açığa çı kmadı . Doğru luğu bel i r leneme­ yen her nevi rivayet hemen ortalığa yayı l d ı . M u h temelen h a r p k arşıtı u ns u r l a d a işbirliği içindek i casusların eli vard ı . B u arada yen i yave r i m , Ü steğmen Bischof gel d i . B ü y ü k bir görev aşkıyla i ş e başlayan genç v e sev i m l i bir s i l a h arka­ daşıyd ı . l S Eylül'de Haydarpaşa'dan yola ç ı k t ı k . B u sefer Esk işeh i r v e Konya'da birk aç saat k a l m a m ı z b u şehirlerin görü lecek yerleri n i gezmemize i m k a n sağladı. K o n ­ ya'da camiyi v e M evlevi dervişler i n i n m u h teşem b i r bahçe içinde k i tek keleri ile değerli meza r l a r ı n ı ziyaret etti k . Ü zerle­ rine değerli h a l ı l a r örtülmüş, k ısmen altından ve gümüşten

1 23

Eskitaplarim.com


yapılmış sandukalar yeraltındaki geniş

ku b b e l i m a h z e n l e r i n

üzerinde duruyorlardı. Pozantı'da bir gün Dr. Lan­ ge'nin yanında kaldık. Sivil ha­ yatta Münihli bir saray operası şarkıcısı olan bir hastane müfet­ tişi , akşam güzel Mosel ve Ren şaraplarının eşliğinde , harika se­ siyle klasik şarkıların yanı sıra , günün neşe dolu moda şarkıları­ nı okudu.

TeRmen Ihle{eldı

Bisc hof'un gayreti günden aza lımştı ve cidden hasta üne g gözüküyord u . Dr. Lange'nin

yaptığı muayene sonunda maalesef iyileşmesi için beş altı haf­ talık bir tedavi gerektiren amipli dizanteri olduğu ortaya çık­ tı. Bir kere daha yaversiz kalınıştım. Keyfim kaçmış vaziyette yoluma devam ettim ve Gellebek'te Kellermann ailesinin ya­ nında birkaç saat geçirdim . 2 1 Eylül'de Halep'e varmıştım. Ekselans von Falkenhayn'ın başkomutanlığındaki Y ıldırım Ordular Gru bu oraya yeni gelmişti. "Y ıldırım" tabiri , Napol­ yon'un Mısır seEerinden kalmadır. Başlangıçta Bağdat'ı geri almak için Mezopotamya'da görev yapacaktı , ama sonra Fi­ listin'de istihdam edildi. Ordu Komutanı teftiş gezileri yapı­ yordu. Bu arada hen maiyetinden birkaç kişiyle , özel likle baş konakçı Binbaşı Ludloff'la tanıştım. Benim yaver sıkıntısın­ dan şikayetl erİ nı üzerine kendiliğinden yardım vaat etti. He­ men ertesi sabah su baylığa yeni terfi etmiş olan 5. Piyade Hassa Alayı'ndan yedek su bay Teğmen Ihlefeldt emir su hayı olarak yanıma geldi. Çok genç , ince yapılı , u fak tefek , hare­ ketli ve canlı bir adamdı. Daha ilk karşılaşmamızda hoşuma gitti. Akşamı 7. Ordu'nun kurmay başkanlığı görevini devral­ mak üzere Filistin'e gitmekte olan Yarbay von Falkenhausen ile Koch ailesinin evinde geçirdim. 25 Eylül'de otomobille ev­ velden bildiğimiz yolu takiben Mardin'e, 5 1 0 no'lu Alman

1 24

Eskitaplarim.com


k a nıyon kol una gitti k . Yüzbaşı von Roe l ' i n görev i n i , nıesleği arkeolog l u k olan yedek subay Yüzbaşı Sch nı ü l ing devra l m ı ş­ tl. Ertesi gün Mardin'in güneyindeki Dara'da [Oğuz] kazıları yöneten Avusturyalı arkeologl arı ziyaret etti m . Tanı o sırada orada bin yıldan fazla yera l tında yatmış o l a n çana k l a r, va zo­ l a r, si k keler ve broşl a r gün yüzüne ç ı k a rı lıyor d u . Bu nıünase­ betle M a rd i n val isi bana hatıra olara k , önenısenıeksizin sıra­ dan sahra postasıyla karım a gönderdiği m , iki ince gümüş sik­ ke hediye etti. Anca k on yıl sonra bu işi bi lenlerden , eski Asur dönemine ait değerli nıcıışelerini öğrend i m . İ k i gün sonra Di­ yarba kı r'da k i ord u koın ut a n l ığından, 1 . Tümen 'in y a k ı nda 2. Ordu'dan alınıp muhtemelen uzun sü re eği t i m amacıyla M a r­ elin civa rında kalacağını duydum. Bu arada M usta fa Kemal

7. Ordu'yu devra l nı ı ş t ı . Onun yerine az kon uşa n b i r Türk olan, ama asker o l a r a k açık ve k a r a r l ı davran ışl ı Fevzi Paşa geç m i ş t i . Burada k a l d ı ğ ı nı sü rece 1 . "Iöpçu ı:1 b ur u'nu teftiş ettim, eği timlerindeki i l erlemenin yanı sıra askerlerin ve hay­ va n l a rın d u ru m unda bir iyileşme tespi t ettim.

Sonra otomobille S i l van üzer i n den Hayni köyüne g i t t i k .

B i z i orada büy ü k b i r sevi nçle k a rş ı l a y a n E m i n a t l a rl a be k l i­ yordu. Kavurucu sıca k t a ata bi nerek öğleden son r a geç va­ kit tümen

k a r a rg a h ı n a gitti k . Türk s i l a h a r k adaşl a r ı m ın

candan karşı l a nıası bana b i r kere d a h a o n l a r l a olan y a k ı n bağı ispat etti. İ z n i m sona ernıişti, a m a anca k b u sırada ge r i l imden u za k k a l m a n ın ben i m için ne kadar ge re k l i o l d uğu n u fark e t n ı i ş t i m . Ana dol u ' n u n i k l i m i ve değişi k h ay a t ta rzı u zu n s ü re k a l ınca b i z Avnıpa l ı l a ra ya raın ıyor d u . Fa k a t ş i m d i taze b i r güç le işe sarı l m a k i ç i n k e n d i m i t a m a m en d i n l e n m i ş h is­ sed iyord u nı . Yolda edi ndiğİ nı birçok intiba bana M ih ver Devl etleri 'nin zaferden emin oluşla r ı n ın bii y ü k ölçi i de azaldığını göstermiş­ t i . İ ttifa k ı nıız Tü r k ler a çısından değer k a y betmişti; çü n k ü Al­ nıan ya'dan gönderilen a l t ı n l a r, s i l a h l a r ve m ü h i m m a t günden güne aza lıyord u. Ayrıca Osma n l ı l a r d a bizi a rtık es kiden ol­ duğu gibi

zo r

d u runıda gelen k ur ta rıcı l a r o l a r a k görmüyor-

1 25

Eskitaplarim.com


!ardı; Çanakkale za ferinden beri kendine güvenleri çok art­ m ı ştı ve kolord u l a r ı n ın birçoğu n u Avrupa'dak i h a rp a l a n ları­ n a gönderdikten sonra, k e n d i l e r i n i A l nıanya' n ın teşe k k ü r borç l u olduğu, bencil olmayan m ü t te fi k l e r olarak görüyor­ lard ı . Böyle bir a nlayış k a rş ı l ı k l ı nı ü n asebeti düzeltınediği gi­ bi a ks i ne soğuk l aştırıyordu. Ru tespiti i leride göz ö n ü ne a l­ nıam gerekecekti. Tünıenin durumu h a k k ın d a bilgi edinmek için hemen bü­ yükçe bir tatbi k a t yapıl masını gündeme geti r d i m . Fakat b u a ra d a tünıen i n N iz i p yöres i ne n a k l i enıredildiği i ç i n bu ya p ı ­ l a m a d ı . Gelecekte 2 . Ordu'da, 6 . O r d u ' d a veya Yı l d ı r ı nı Or­ d u lar Grubu' nda k u vvetl i bir i h ti y a t o l a r a k h a z ı r tutu l ması için orada mevcudu tanıa ı n l anacak t ı . Tü men önce nıenzil b a ş m ü fettişi Ali Rıza Paşa'nın emrine veril d i . Yol a ç ı kacağını gün, Kazını Karabek i r 2 . O rd u bü nyesin­ deki görev i m i n son b ul ması münasebetiyle i l t i fa t edici veda sözleriyle b i r l i kte sul tanın verdiği k ılıçlı gümüş i m t iyaz nişa­ nını gönderdi bana .

1 26

Eskitaplarim.com


Filistin GĂźnleri

Eskitaplarim.com


Tümen Geri Hatta (Eylül-Aralık 1 9 1 7)

I. Piyade Tümeni NizifJ ve çevresinde· I . Piyade Tü men i ' n i n i n t i k a l i yavaş o l d u . K u l l a n ı l ac a k sa dece

bir yol vardı ve müşkül iaşe d u r u m u n d a n dolayı ınenzil l erde bir seferele SOO'den fazla asker toplana m ı yordu. B i r l ik l e r h a r ekete geç i r i l d i kten sonra y a k ın ma iyetimle birl i k te uzun sü re k a l m a k üzere M a rdin'e gittim . Yol da oldukça i y i b i r yürüyüş düzen indeki 71 . P i y a de A l a yı'na rastla d ı k ; kom u t a n ı Şemsett i n Bey'e, bir za m a n l a r Aşağı Sev i k 'tek i ta a rr u z u n u n ta k d i r i o l a r a k onu ç o k sev i n ­ d i r e n i k inci s ı nı ft a n D e m i r Haç n i şa n ı nı n i h a yet vereb i l d i m . M a rdin'de A l m a n k a myon kol u n da k i esk i yeri e r i m ize yer­ l eşti k . Hem e n ertesi gü n Tel Ha l i f menzil kom u t a n l ığında Teğmen Lorch ve Nizi p 'te Bağd a t d e m i ryol u ha ttın ı n baş­ mühendisi Wüst'le k ısa b i r gürüşmeden sonra tüıne n i n yeni k a ra rga h ı na gitti m . Şehre 4 km k a d a r k a l a birdenbire çok uza k l a rda güzel bir ına nzara gördü k : h u rm a ağaçla rı, yeş i l çitler v e b i r d i z i k ü ç ü k beyaz ev. K ısa s ü r e sonra b u n l a r

gözden k a ybo l d u . Sera p giirm ü ş tü k . O yer m u htemelen 1 00 k nı uza k ta F ı r a t veya Dicle k ı y ısı nda b i r yerlerdeydi . He­ men hemen a y n ı yerde sonra l a r ı ba ş k a yolc u l a r da s e r a p

görmüşler. Tümen i n yerleşmes i n i düzenlemek i ç i n k a y ma k a m ı N i ­ zip'e çağırmıştım. '' Bkz.

s.

2H-29'daki harita.

129

Eskitaplarim.com


Kasa b a n ın hemen girişinde İ nıparator D iodetianus tara­ fı ııdan i nşa etti r i l m i ş büyü k bir Roma h isarı vardı. Burası sonra Persler ve Mıs ı rlı l a r ta r a fında n çevreye h a k i m bir k a le olarak k u l l a n ı l mıştı. A l t k atta k i oda l a r tama men, üst kattaki­ ler ise k ısmen sağl a m d ı . Bu k ale iyice tem izlen d i k ten sonra 7 1 . A l ay 'ı n, topç u l a rı n ve istilı k a m bölüğü ile süvarİ bölüğü­

nün k ışiası ol acak t ı . Tra fiği yoğun, büyü k M a rd i n- M usul-Bağd a t kervan yol u üzerinde k i k a s a b a n ı n nü fusu 1 6 000 k adardı. A nayolda bir dizi k ii ç ü k , pis l o k a n ta ve hemen bi rişiği nde değersiz k ul la­ n ı m ve giyecek eşyasıyla ve her boyda n s i nekierin sü rü ler h a ­ l i nde üstlerini örtti i ğü her nevi y iyece k le d o l u daracık ve h a ­ v a s ı z bir p a z a r vard ı . B a tıda y i ne Rom a l ı l a r tara fınd a n i nşa e d i l m i ş dört k öşe bir b i n a yli kseliyordu. Çök mü ş d u v arlar, değer l i esk i heykellerin olduğu sütun k a l ın tı l a r ı tamamen dü­ zensiz bir şek i lde çevreye yayı l m ıştı. Zemin k atta taş d i re k l e­ ri, iyi konınımış a r a besklerle süslü ağır bir demir k a p ı n ı n ar­ k asında büyük b i r k ubbe l i mekan vardı. Dik b i r taş merdi­ venle şeh ri, a r k as ı n d a yü kselen tepeleri ve uza k ta k i dağları çok güzel gören bii y ü k bir halkona ç ı k ı l ıyordu. i l k k a tta yük­ sek keınerli pencereleri olan bir dizi bü y ü k l ü küçü k l ü oda vardı. B u sarayda b i r za m a n l a r i mparator D iodetianus, Bü­ yük Omsta ntinus ve bi rçok ü nlü Haçlı komutanı o t u r m u ş­ l a rd ı ; şimdi ben burada k al m a k niyetindeydi m . Kaym a k a m a ş a k a yol l u h isarı esk iden Roma i m pa ra torlarının z a m a n ı n d a olduğu gibi gösterişli b i r ş e k l e geti rmesi talima tı n ı verd i m . K i b a rca gülü mseyerek b u n u k a b u l lendi. O n u n l a konuşma­ ııı ızdan Nizi p'te Tıbip Yüzbaşı Dr. Vol l mer i le bir A l m a n ra­ h i be tarafın d a n tesis ed i l m i ş bir hastane b u l u nduğunu ve Bağd a t dem i ryo l u n u n inşaa tın ı y ü r ü ten K lövekorıı ' u n y a k ı n ­ l a rda, çadırda k aldığını öğren d i m . Burad a k i d ur u ın h a k k ın d a bilgi edinmek i ç i n hemen onu �ua d ı m . O raya giderken yol da a t üstü nde k i k arısına rastl a d ı k . Bizi çadıriarına götürdü; ko­ cası maa lesef yok tu ve a ncak a k şa m geç v a k i t geri dön mesi bekleniyordu . Nizip'te yaşaya n l a r h a k k ında bir saat k a d a r kısa b i r sohbetten sonra M a rd i n ' e geri d ö n d ü k v e orad a k i

1.3 0

Eskitaplarim.com


Alman m a h fe l i nde Ta bip Yüzbaşı Dr. M a l ade, Yüzbaşı Con­ zen, Schmi.i ling ve bugü n orada b u l u n a n Adana'da k i bir de­ po al ayın ı n k o m u t a n ı o l a n Binbaşı Blell'le koyu b i r sohbete girişip m e m n u n edici hoş bir a k şa m geçi r d i k . 1 6 E k i m 'de Nizi p' e taşınd ı k . Kaym a k a m sözünü tutm uş­

tu. K alede k i büy ü k odam, yöre eşra fını n k ul l a n ı l m a k ü zere memnuniyetle verd i k l eri h a l ı l a r, k i l i m ler ve birkaç mobilyay­ la zev k l i ve konforlu bir şek i lde döşenmişti. Doğuda ilk defa her bakımdan mevk iıne uygun bir k alacak yerim vardı. Diğer odaları Ihlcfeldt, Emin, kurmay subay İbrahim ve yardımcısı Alaettin aldılar. Maiyetim i n geri kalan kısmı yakındaki evlere yerleşti ler.

Sonra k i günlerde Tl . Piyade A l a y ı , topçu lar, süvarİ bölü­ ğü ve istilı k a m bölüğü şehrin doğu girişindeki h isara, 1 24. Pi­ yade Alayı N i z i p ' i n içine ve Arap k öyü A m ude'ye yerieşi r ken

70. Piyade Ala yı Tel � l alef'te k a l d ı . Birli klerin her t a r a fta ye­

terl i yeri v a r d ı , a m a k ısmen bedev i l e r ve A r a p l a rl a y a k ın te­ mas içindeydi ler. Tür k lere d ü ş m a n olan bu h a l k ı n casus l u k y a p m a k v e askeri etki lemek teh l i kesini m aalesef si neye çek­ mek gerek iyordu. I !emen ertesi gün Yüzbaşı Schmüling bizi ziyaret etti. Ar­

keolog ol duğu için, buradaki ant i k yapılar onun gözünde çok özel bir çekicil iğe sahipti. Israrları m üzerine b i r k aç gü n daha yanı m ızda kaldı ve araştırmalarına dayanarak hisarı kağıt i.is­ tiinde eski ihtişamıyla göstermeye çalıştı. Ona göre zem i n k a tta k i çok s ü s l ü b i r g i r i ş i o l a n b ü y ü k m e k a n bir za m a n l a r R o m a mah keme salonuyımış. Şimd iyse a t ahırı olarak k ul l a ­ nıl ıyordu. Sarayı n a l tı nd a k i k u bbel i bod r u m l a rd a n i t i ba ren

l 00-200 metre sonra bahçeye açı l a n b i r yera ltı dehl izi n i n ol­ duğunu diışiı ni.iyordu Sch m ü l i ng. Bu debi izi bulması i ç i n is­ t i h k a m böli.iği.i nii ona tahsis ed i nce, hem o hem de böli.iği.in yüzbaş ı sı çok sevi nd i l er. Hemen çal ışmaya başlad ı l a r ve ger­ çek ten de debiize açılan örül mi.iş bir kapı bulundu ve temiz­ lendi. M u m l a r ve fenerieric delıl izin içine girdi k . 25 metre sonra dehliz genişliyor ve bir niş ortaya çık ıyordu. Nişte açık renk , tozlanmış bir taş lahit vardı. Sch müling'in kanısınca bu

131

Eskitaplarim.com


Haçl ı Genç Jacobus'uıı meza rıydı . Oradaki herkes lahti aç­ mak içi n çok iste k l iydi. İçinde gerçekten bir Hı ristiya n ' ı n yat­ tığı na emi n ol ma dığı nı için bunu men etti m . Pek ii l a zengin bir Müsl üma n'ın soıı istira hatgii hı da olabi l i rdi ve ben Müs­ lümanlar ta ra fından mezarı k i rletme k l e suçlaımıayı hiç iste­ miyordum. Fa kat ihra h i m ve diğer Tü rk subayl arı beni m en­ d işenıi paybşnı ıyorl a rd ı . Ni hayet, meza r ı n benim enı r i nıle açı l nıayacağı nı, a ma böyle önemsiz nıeselelerde kendilerinin karar vermesi gerektiğini ve konıut;ın ol a rak bana m ü racaat etıııenıeleriııi söyle d i m . Ne demek isted iği m i a ıı l ;ı nıışbrdı. Ben yokken, büyük uğr;ışbrdan sonr;ı üstüne eski usul bir gaınalı h;ıçııı kazı n m ı ş olduğu ağı r ka pağı k a l d ı rıııışl ar. Bana söylediklerine göre b htin içi nde sadeec toz topra k va rmış, ;ı nlaşılaıı içinde hiçbir zam a n bir ceset olnı;ınıış. M u ntaz;ım nıes;ı iye, h;ırp oyunl ;ırın;ı, ;ır;ızide at;ı binnıe­ lere ve kaldığım yerde y;ı p ı l a n clcrslere yeniden b;ış] ;ı ndı ve sık sık brın;ı birl iklerle tatbikat yapı ldı. K;ıldığınıız yerde ve çevrede y;ıpılan ilk ziy;ıretlerde n son­ ra e k i m ;ı y ı n ın i k i nci ya rısında Al ın;ı n a ileleri, alay kom uta n­

l a rını ve maiyetimden bazı k işileri akşam yemeğine davet et­ tim. Reesing kendisini ;ıştı. I h l e f cldt'in ;ıvl;ıdığı bodur toy

k uşlarıyin y a p ı l m ış leziz b i r yahni ve körpe kuzu kızartması neşeyi ;ı rtırdı. Kırmızı şarabı nı ın son kısmı fed;ı edil d i . B;ıl­

kond;ı ;ıy ışığı nda bandonun n;ığmeleri eşl iğinde neşeli bir solı betle sıcak tropikal akşaınııı t;ıdını ç ı kardı !< .

V I . Ordu Konı u t;ı n l ığı tara fından tüınene Bağda t't;ı n bir

Alınan, Teğmen Moritz gönderildi. I-l;ı rpten önce Tsi ngta­ u 'da b;ı nka nıemu ruyken 1 9 1 4 y ı l ı n da esir o l a r a k K i a u ts­ chou'd;ın Japony;ı'ya götürülmüş, a nl attığın;ı göre orad;ı n kaçmış, i k i y ı l da n u z u n bir sürede k ısmen atl ı k ısmen yaya o l a r a k Asy a 'yı bir başt;ın bir başa geçm iş, varl ı k l ı ;ı i l e l e r i n y a nında deve sürücüsü, k ii hya ve öğretmen olarak h ;ı ftalar­ ca ve ;ıylarc;ı k a l m ış, nilı;ıyet birçok nı;ıcera yaşa d ı k t;ı n son­ ra Bağd;ıt'ta Türk lıa t l a r ı n;ı u l a ş m ı ş t ı . Gel işi tümen içiıı çok yararlı ol du. Ar;ıpça 'ya t ;ı nı a nı e n h a k i m b i r i k t i s a tçı olarak idari işlerle görevlendirilen Moritz s;ı t ı n ;ılnıa i ş lerine mü-

1 32

Eskitaplarim.com


kenı nıel h izmet verdi . K ış a y l a rı i ç i n b ü tü n iaşe d u r u m u te­ fe rruatlı b i r pl a n a göre tespit e d i l d i . Bu yüzden k öylü ler, me­ m u rl a r, k a y m a k a nı l a r ve K ü r t a ş i re t reisieri her gün y a n ıma g i d i p gel iyorl a rd ı . M o r i tz b u bakımdan ben i m için vazgeçi l ­ m e z b i r destek ol d u . Tümendeki mevcudiyetini gizl i tutma­ m a rağmen birkaç ha fta sonra İ sta n b u l ' a , Liman'ın nıa iyeti­ n e çağrı l d ı . B u yüzde n büyü k bir ü z ü n tüyle ondan ayrı l m a k zorunda k a ld ı m . 22 E k i m 'de s ü v a r İ önyüzbaşısı A u l e r önem l i e m irler ve

çok m i k ta rda resmi yazışnı a y l a 6. Ordu Komuta nl ığı 'nda n bize gel d i . Bana verilen k ı l ıçlı I-lohenzollern nişa n ın ın şövalye haçın ı n belgesi bunl a rı n a rasın daydı . Bu ta l t i f ben i m için beklenmedik b i r sevinç k a ynağı oldu; ç ü n kü Tü rk iye'ye gön­ derilen A l m a n subayl a rına nadiren ver i l iyordu. Bunu, En­ v e r ' i n 1 5 E k i m 'de İ sta nbul'a gel en A l m a n i m pa r a toru na [ll. Wil hel m ! A na dolu'da k i h a r p sahası h a k k ı n da verdiği ta fsil a t­ lı bri finge borç l u yd u m . Birkaç ha fta önce tünı e n i n erza k i k nı a l i n i h a l letmek i ç i n

Yüzbaşı Schnı ü l i n g ' i n em riyle N i zi p' e b i r k.ıı.k. Avusturya

k a nıyon kolu gel m işti. Bir gü n kolbaşı bana b ü tü n elemanla­ r ı n ın sıtma yüzünden görev yapamaz d u runıda o l d u k l a r ı n ı b i l d i r d i . Ama tümen dok to r u n u n ya ptığı m uayene sonunda bunun sebebi n i n ci nsel hasta l ı k l a r olduğu ortaya ç ı k t ı . O za­ m a n k a d ın erkek bütü n k asaba h a l k ı na ben i m Tü rk dok tor­ l a r ı lll tara fı n d a n sağl ı k t a r a nıası y a p ı l m as ı n ı emrettim; razı olmayan hemen k asa ba da n ç ı k ı p gidece k t i . Ta ranı a n ın so­ mın d a N i z i p ' i n t a m a m e n hasta l ı k l ı b i r yer o l d uğu ortaya ç ı k t ı . Kasaba başta n a şağıya pislik içi ndey d i ; ne bela ne ka­ n a l izasyon ne de çöp ç u k ur l a r ı vardı. B ü tü n çöpler y ı l l a rd a n b e r i sokağa a tıl ıyordu . I-l e r ta ra fta korkunç b i r k o k u y a y a n ç ö p dağla rı yü ksel iyord u . He men bü tü n k a s a ba n ın d i pten doruğa tem izlenmesine g i r i ş i l d i . Her evde foseptik ç u k u r l a rı k a z ı l d ı ; k as a b a n ı n dışında çöplerin ve a tı k l a r ı n topla nacağı yerler tesis e d i l d i ; şayet on gün içinde kasa ba her b a k ı nı d a n temiz b i r görünüş a rz etnıezse şe h i r h a l k ı n a en a ğ ı r cez a l a r ı n verileceği duy u r u l d u . Ha l k b u genel tem iz l i k i ş i n e çok istek-

1 33

Eskitaplarim.com


s i z başladı, ama zam anla yara r ı n ı k a b u l etti . Hatta sonra ben F i l istin 'deyken, a l d ı rdığını h i j yen tedbi rleri y ü zü n den beni övüyorlarnı ış. Baş k a b i r nı a h z u r meza rl ığın y a k ı n l a rda oluşuydu. Sık sık ç ı k a n fı rtınalardan ve geceleri ç a k a l l a r ı n ziyareti yüzü n den en fazla 5 0 s a nt i m deri n l iğindeki mezarları n üstündeki k u m lar uçu p gi diyor, bu yüzden cesetler ortaya ç ı k ıyor ve yoğu n b i r çürüme kokusu yayıyorlardı. Bu n a k arşı da uygun tedbi rler a l m a k gere k i yordu. Hem en pencerelerinı izin dibine y a p ı l a n b i rçok d e f i n zaten ç o k rah atsız ediciydi . Doğu'da ö l ü l e r gö­ m ü l ü r gönı ü l nıez bel l i b i r ücret karşıl ığı çalışan profesyonel ağıtçı k a d ın lar ağıt ya km aya baş larl a r. Zengin b i ri ö l düğü za­ m a n saatlerce çığrış ı r, saçlarını yolar ve göğüslerini döverler. Ö len fak i r b i r i yse k ıs ı k sesle yak ılan ağıtl a r k ısa sü rer. Bağdat Cephesi'ne giden bütün subaylar Nizi p'ten geçtiği için sık s ı k ziyaretç i m i z oluyordu ve bu yüzden cephelerde o l u p bi ten h a k k ın da Kafkasya Cephesi 'nde olduğundan daha fazla nı a l u nı a t sah i bi ydi k . Aşi retlerle temasa geçmek için İ ran'a gitm e k te olan Yüzbaşı von N iedernı ayer'le" maalesef k ısa sü ren k arş ı laşnıanı ız benim için özel l i k l e h oş b i r a n ı d ı r. Günler, barış zam an ın da garnizondaynı ı ş gibi nı untazanı b i r progranı d a h i l i nde geçiyordu. E m i n'le ve basiretli b i r emi r subayı h a l i ne gelen I h l cfeldt'le sabah ları erkenden atla asker­ lerin tali m i ne gidiyordunı . Ö ğleden sonraları ise b rifinglerle, emi rlerin h a z ı rl a nnı asıyla ve nıaiyet subayl a r ı n ın eği timiyle dopdoluydu. Nih ayet a kşam saatlerinde rahat rahat soh bet etm ek için A l m a n ail eler, Kl övekorıı, m ü hendis Finger, Dr. Vol lnıer, ai leleri, Avustu rya l ı silah ark adaşları ve a ra sıra da Türk eşraf, belediye reisieri ve kaym a k a m la r geliyorlardı. Depoların yak ın oluşundan, kamyon kolunun enıre anıa­ de olmasın d a n ve n i h ayet Teğmen Mori tz' i n yardım larından dolayı iaşe meselesi tamamen hallolmuş ve piyasadan yapılan •

Oskar Ri tter v o n Nicdcrıııaycı; karına b i r A lnı an-TCırk s u b a y gnıbuyla İn­

gili zlerin sömlirgcsi olan Hindistan'da ihtilal çıkarmak için Irak'tan yola çık­ mı�, İraı/ı gcçmi�, ama Afganisran'da Ingilizler rarafından durdunılmuştu -ç.n .

1 34

Eskitaplarim.com


al ını larla çok düzelnı işti . Buna rağmen i dari memurlar h a ksız k azanç sağlamak için h iç b i r fırsatı k aç ı rnı ıyorlard ı . Arap sa­ ncılar i le satııı alma görev li leri gibi, yerli h a l k da aşağı da k i örneği n göstereceği üzere, onlarla bu h u susta yarışıyorlardı: Tümen zengin bi r Arap toprak sah i b i n den m ısırı tarlada 200 altı n l i raya satın a l m ı ş t ı . Kasım ayı başında biçi l i p teslim alı­ nacaktı. Fakat k asını a y ı ortasında gönderilen b i r süvari dev­ riye kolu m ıs ı r ı n h a l a tarlada olduğunu ve yak laşı k 600 baş h ayvanın orada otladığını gördü. A n c a k onlardan arta k a l a n askeriyeye tes l i m edi lecekti. La k i n devriye komutanı bütün s ü rüyü tereddüt etmeksizi n ganinıet olarak tünıene geti rirken iaşe anı i ri tarla sah i bini ona önceden ödenen satış parasını ia­ deye de mecbur ett i . 6 Kasını'da nı enzi l başmü fettişi A l i Rıza Paşa, ku rnıay başkanı Al bay Kadri Bey ve k alaba l ı k b i r nıaiyetle teftişe gel­ eli. Paşa askerlerin gösterileriyle yeri ndi ve övgüsü nü ele sa­ k ınnıael ı . Hatta bi rçok genç su baya, bu meyanda Ih lefeldt'e ele i fti h a r n i ş a n ı verd i . Paşayla temas eden h erkes onu usu l le­ re ri ayet eden şerefli b i r i nsan zannediyorel u . Aslın d a o, a rka­ daşları y l a ve İ ngi li zlerle el a lt ı n dan işbi rliği yapan h a i n b i r A raptı. Sonradan 1 9 1 8 y ı l ı n ın e k i m ayında Şam'daki çarpış­ malar esnasında açıkça düşman tarafına geçti. İ ngi l i z Genel­ kurm a y ı ' n ın yayını ladığı k i ta b ın 5 8 6. sayfasında bu h ususta aynen şunlar yazı l ı d ı r : "Şam işgal edilmeyi beklerken nı ü da­ faa mevki leri n i n komutanı, İ ngi l i z tümgenera l i Bu rrow ' u n nıisafi riyd i . K ı r k y ı l dan fazla T ü r k ordusu nda subay l ı k y a p­ m ış olan, Arap ası l l ı A l i Rıza Paşa öğleden sonra dörtnala şe­ h i rden ç ı km ış ve İ ngi li zlerin tarafına geçm i ş t i . Başarı l ı fi rarın­ dan ve Tü rklere oynadığı oyu nl a rdan dolayı sevinç ve h eye­ can içindeydi . " Arap kabilelerin i n çevrede yaşayan reisierini y a k ından ta­ n ı m a k ve ke ndim i de N i zi p h a l k ın a sevdirnı e k için Türklerin tatil günü olan c u m a günleri tümen handosu nu mahallin en büy ü k l o k antasında ç a l m a l a r ı i ç i n görevl endi rnı iştinı . Bu konseriere d a i m a çok gelen oluyord u . B u arada b i r öğleden sonra kolayca rahatsız edici b i r lıale gelebilecek zararsız b i r

135

Eskitaplarim.com


A ra/Jiar olay oldu. Çok a lçak sesle konuşan b i r Arap şeyhinin dedik­ lerini gürü ltü lü müzikte daha iyi anlayabilmek için, onu bah­ çenin içine, süs olarak Türk, Alman v e Avusturya bayra k ları­ nın asılı olduğu bir halkonun a ltına götiirmüştüm . Orada uzun müddet sohbet etmiştİk v e o reisin Almanlara dost zih­ niyetini memnuniyetle tespit etm iştim. Bunun ü zerine bütün çevrede Alman komutanın, bundan böyle sadece Almanların dediğinin geçerli olduğunu göstermek için şeyhi kasıtlı olarak dalgalanan Alman bayrağının a ltına zorla götürdüğü haberi yayılm ıştı. Bu münasebetle Türklerin nefretini u ya ndırma­ mak ve şimdiye kadarki iyi münasebeti bozmamak için ne k adar dikkatli olunması gerektiğin i fa rk etmiştim. Kışın gelmesini huzur içinde bek liyordum. İaşe durumu ve barınma oldukça düzenliydi, eğitim de muhtemelen geliş­ me k aydedecekti, yalnız yeterli takviye gelmesini h a l a boş yere bekli yordum; çünkü tümenin mevcudu o tarihte sadece 6 200 k işiydi. 14 Kasım'da gelen bek lenmedik bir telgrafla tümeni, yayalar trenl e, süvarİler kara yoluyla olmak ü zere, Halep'e doğru harekete geçirmek emri geldi. Bu h aber rüz­ gar gibi her tarafa yay ı l d ı . Vedalaşmak için, muhtemelen de [karargah ta k u l lanılan] h a l ı larının götürü lmesinden kork-

136

Eskitaplarim.com


tukları için bütün eşraf hemen göründü. Herkese teşekkür­ lerimle birl i kte k ı ym et l i eşyaları geri verildi. Y ü zbaşı Schmü ling' le birlikte iki havacı subay, Teğmen Fel l er ve Nidoff da bize veda etmek için Mardin'den gel d i ler. Böylece Schm üling'e mükemmel desteği için candan teşekkür etmek fırsatını buldum. Ben oradaki Alman ailel erle üzgün bir şekilde vedalaştıktan sonra tümen karargahı Nizi p'ten ay­ rıldı. Herr Kell erm ann bize yolda kayınpederinin, Halep'teki Bay Koch'un vefat ettiğini bildirdi. Dul eşi A lmanya'ya geri dönmek istiyorımış. Biz Almanlar böylece her bakımdan de­ ğerl i bir aileyi kaybettik . Tel Hald istasyonunda 7 0 . Alay'ı trene bindirirken ko­ mutanı bizden ayrıldı. Harput'taki ordu karargah ına tayini çıkmıştı. M ükemmel başarıl arından dolayı ona, Mareşal Li­ man'ın verdiği beş adet ikinci sınıf Dem ir Haç n işanıııın so­ nuncusunu şahsen verdim. Tümenin kabil iyetli kurmay suba­ yı İ brahim'e de bu nişanlardan birini vermiştim. Ya k ı n maiyet ertesi sabah salon! u bir vagonda yola çıktı ve otuz a ltı saat sonra Halcp'e gel d i . O rada bir emir subayı 1 . Tümen'in Şam'a doğru yoluna devam etmesi e m r i n i get i r d i . Bu ııevi a n i değişiklikler ağır işl eyen emir-komuta siste­ minden ve haberleşme vasıtal arının azlığından dolayı çok ra­ hatsız edici ol uyordu. Yü rüyüşe devamı sağlamak için Binba­ şı İ brahim'i Halep'te bıraktım . Maiycti n geri kalanı Şam'a doğru yola devam etti. I.

Piyade Tümeni Şam'da

Başl a ngıçta ıssız olan manzara sonra güzel l eşti . Dem i ryolu­ nun iki tarafında mısır ve arpa ekili ta rlalar uzanıyordu. Durma ksızın büyük Hama ve Humus şehi rlerinden geçti k . Ancak dü nyaca meşhur Baal bek'te, antikçağın Heli opo­ l i s ' i nde mola verdi k -m aa lesef sadece üç saat için. Bu süre­ den tapıııak harabesini ve eski Roma yapılarım gezmek için istifade ettik. Baal bek 'te Alm;1 n binbaşı W ü rth von 1 .1 7

Eskitaplarim.com


Baalhek haraheleri.

Würthenau'nun komutanlığını yaptığı b i r acemi asker k ı ş­ lası da v a rd ı . Çoğu kez elbiselerini ve sila hlarını satan v e yığınlar h a l inde firar eden A r a p ta kv i yelerin güven i l i r ol­ mayışından ş i k ayet ediyord u . Yola devam ederek Cebel-i Lü bnan'ın eteklerinde, orman­ la kaplı bir tepeye tırmandı k, oradan son sürat çağıldayarak a kan Rayak Nehri boyunca i lededik ve akşama aynı adı taşı­ yan yere vardık. O radaki Alman asker evinde eski bir tanıd ı k o l a n deniz binbaşısı von Cappeln ve Doğu'ya yeni gelmiş olan Binbaşı Stau bwasser'le selamlaştık . Şimd iye kadar 1 0. Bavyera Piyade Alayı'nda görev yapan b u binbaşı artık Al­ man Asya Kolordusu'nda tabur komutanıydı. B u birlik 701 . , 702. ve 703. piyade taburlarından v e birer topçu bataryası, ist i h k am takımı ve süvari ta kımından müteşekkildi. Albay von Frankenberg und Proschlitz'in kamutası altında, Filis­ tin'deki sadece Almanlardan müteşekkil i l k birlik olarak h iz­ met görecekti. Staubwasser'den daha henüz ayrıldığı Batı Cephesi ha k­ kında yeni haberler aldık. Alman birli klerinin asker sayısı ve takviyelerin kal itesi orada da çok azalmıştı. Anlattıkları kula­ ğa hiç hoş gelmiyordu. 138

Eskitaplarim.com


Raya k 'tak i nıenzil komutanı Binbaşı von Ehrenstein'le oradan geçişinde tümen in iaşe durumunu düzenledinı . Ertesi sabah erkenden Cappeln ve Staubwasser'le birl i kte çayırların, ekili tarlaların ve mağaral arında çoğu kez Arapların yaşadığı çıplak kayaların arasından geçerek Ba rada Çayı boyunca yo­ l um uza devanı ett i k . Yerleşimierin sayısı giderek artıyordu . G ü l ve mersin ağacı bahçelerinin, zeytin ağaçlarının v e kıp­ kı rnı ızı çiçek açmış nar ağaçlarının çevreled iği, zarif küçü k nıerıner canıileri olan yerlerin yanından ok gibi geçiyordu k. Kenarlarında gölgel i ceviz ağaçlarının yer al dığı geniş yollar Doğu 'nun ineisi Şam'a yak laşma kta olduğum uza işaret edi­ yorlardı. El iezer'in' yurdu olan bu şehrin nüfusu şimdi 300 000 kadardı, çok eski çağlardan beri kanlı nıücadelelere sah­ ne ol m uştu. Babill iler, i\surlular, Persler burada savaşnı ışlardı ve bugün bile Araplar ile Fransızlar arasındaki anlaşmazl ık­ lar yüzünden kanlı ayaklanmalar oluyor. Ta eskiden beri in­ sanlar Suriye'deki bu büyük ticaret merkezine sahip olmak için uğraşıyorlar. Buraya ilk defa gelenler adını başı karşılaştıklarından şaş­ kına dönerler: Eski mimari örnekleri, putperestlerin tapınak­ larının kalıntıları ile yeni çağiara a i t Doğu üslubundaki muh­ teşem binalar, tahta kafesl i basit evler ve yıkık k ul ü beler yan yana durmaktadır. Esk i şehrin dar ve loş soka kları nda hayat öze l l i kle canl ıdır. Tü rkler, Kürtler, bedeviler, fellahlar ve Er­ nıeniler kendilerine has rengarenk elbiseleriyle buraya doluş­ muşlardır. Bütün bu kargaşanın içinden koşar adını Alman askerleri, k uşakları nda pırıl pırı l silahlarıyla beyaz burnusin Araplar ve safkan atları üstünde Türk subayları geçerler; ön­ leri nde küçük bir eşeğin yol gösterdiği büyük deve kervanları h içbir şeye aldı rmaksızın kendi lerine yol açarlar. Her tarafta kulakları sağır eden bir gü rültü ! Sa kalar, meyve satıcıları ve köylüler avaz avaz bağırarak mallarını överler; hepsinin üs­ tünde bul utsuz bir gökte zaman zaman göz gözü gördürnıe•

Eliczer: "Büyük Eliczer" d e denen

1 . yüzyıl sonları ile 2. yüzyıl başlarında

ra�anıı� olan Yahudi hukuk ii lııni ve siyasctçisi -ç.n.

1 39

Eskitaplarim.com


yen toz bul utlarını n kararttığı bir güneş kavurucu bir sıcaklık yayarak parıldar. Serin a kşam saatlerinde icrayı sanat eden orkestranın nağmeleri eşliğinde k ibar insanların gezind i kl eri yeşil alanlarla çevrili geniş Cemal Paşa Bulvan şehri bir baş­ tan bir başa kat eder. Hıristiyan dinini, mesela havari Paulus gibilerini hatırlatan çok yer vardır; Va ftizci Yahya'nın başın ın bul unduğu Emeviye Camii'ni görmeye değer. Şehrin etrafında çepeçevre mü m bit meyve bahçeleri ve muazzam zeytinlik ler uzanır ve bakımlı b i r şehir parkı vardır. Maıızarayı batıda sarp bir tepe, Karadağ tamamlar, üstünde uzaklardan görü­ len bir beyaz taş vardır: burası kardeşi Kabil tarafından öldü­ rülen Habil 'in mezarıdır. Tümen kara rgah ının nüvesi Palasthotel'e, geri kalanlar da çevredeki evlere yerleştiler. Oteldc birçok Alman mü lteci ile varl ıklı lran lılar ve Rumlar kal ıyordu. Oldu kça temiz ve ra­ hattı, yemekler de iyiydi, ama fareler rahatsız ediciydi. Gerçi bu hayvaniara odamda rastlamadım, ama merdiven lerde ve koridorl arda çok gördüm. En çok da tavan arasında gürültü yapıyorlardı. Gelişimizden hemen sonra Reesing hastalandı. Ağır bir m ide rahatsızlığından dolayı önce hastaneye kaldırıl­ ması, sonra da vatanına geri gönderil mesi gerekti. Benimle daima örnek bir şekilde ilgilenmiş olan bu sad ık adamdan is­ temeye istemeye ayrıldım. Onun yerini Türk onbaşı Hüseyin aldı. Şam'da o tarihte resmi unvanı " S u riye v e Batı Arabis­ tan baş kom uta n ı " olan Cemal Paşa i kamet ediyord u . Gel­ diğimi bild irmeye gittiğim zaman onunla şa hsen tan ıştı m . B a k ı m l ı görü nüşü ve görmüş geçirmiş tavırl a rıyla mü spet b i r intiba bırakan orta boy l u bir insandı . Bir askeri eczacı­ nın oğl uyken siyasi kabil iyeri ve enerj isiyle Jön Türk Komi­ tesi'nin" en güçlü mensu pl arından biri konu muna y ü ksel­ mişti. Karşıl aştığı her Alman'a çok dostça yaklaşıyord u . B u n u n samimi o l u p ol mad ığın ı bil mek m ü m k ü n değildi. Büyük Tü r k l ü k düşü ncesiyle dopdol u olduğundan bu he• itrihar v e Tera kki Cemiyeri -ç.n.

140

Eskitaplarim.com


defe u l aşmak için her vasıraya sarılıyor ve şimdi ha rpte Al­ manların y a rdımına mu htaç o l u nduğundan dolayı onlara dost görü nüyord u . Ayrıca Suriye satra b ı n ı n '' bütünüyle despotça bir yapısı vardı. Ül kenin bütü n kayna k l a rını per­ vasızca askerlerin iaşesi ve teçhizatı için k u l l a n ıyord u . Sivil h a l k a k a rşı acı masızca açlık k ı rhacını sall ıyord u . Bunu so­ k a k l a rda açlıktan ölü mle boğuşan b i rçok insan ispat edi­ yord u . Bu a rada ölüp giden l e r her sabah sess iz sedasız top­ lanıp götürül üyorl ardı. Tümenin birli k l eri şehrin b itişiğindeki talim a l anı Ka­ dem'de topl u halde b u l u n uyorlard ı . Bu rada h e r sın ı fa men­ sup birçok asker başı boş dolaşıp d u ruyord u . M erkez ko­ mutanı n ın yardımıyla da hangi biriikiere mensup oldu k l a rı­ nı tespit etmek mümkün değil d i . Ekseriyetle b u rada başına buyruk olara k yaşayan asker kaçaklarıydılar. Ancak benim sert bir şekilde müdahalemden sonra b iraz düzen ve i ntizam sağland ı . Barış zamanın a has, temelli b i r mesai başladı. Ziya retimi iade ettikten hemen sonra, Cemal beni dar b i r çevrede a kşam yemeğine davet etti. B u mü nasebetle ne­ redeyse prensler gibi yaşad ığına şahit oldum. Benimle tercü­ m a n ı m dan b a ş k a , Tha ra ndt'ta k i Sa ksonya O rmanc ı l ı k A kademisi'nden Prof. M ü l ler v e K u r m a y Başkanı A l i Fuat Bey vardı. Prof. Mül ler b u radaki fıstı k ağacı orma nlarının ıslahına yardımcı uzman olara k Şam'da bulun uyordu. Paşa­ nın Doğu ihtişamıyla döşenmiş köşkünün bir odasında top­ landık. Tavanın ve duvar kaplama l a rı n ın yanı sıra mobilya­ lar hep bol bol sedef kakmaları olan siyah a banoz ağacın­ dandı. Pour le M erite * * ve birinci sın ı f Dem ir I-laç nişanları­ nı taktığı sade b i r talim el bisesi içindek i ev sahibi bizi gönül okşayıcı bir sevecen l i k l e karşıladı. Geniş k ristal kapı l a rdan geçerek , üstünde beyaz porselenler ve gümüş takımların bu­ lu nduğu yuvarlak bir alafranga masa n ın ortada d u rduğu " Satrap: Eski Pcrs lcrclc bağımsız eyaler va lisi. Bu tanıml amayla Cemal Pa­ şa 'nın başına buyrukluğu vurgulanmak isteniyor -<;.n. fransızların li yakar nişanı -<;.n. • -

Eskitaplarim.com

141


beyaz ve altın renk leriyle tefr i ş edilmiş bir odaya gird i k . M asanın Listü nde siyah-beyaz-kırmızı ren klerde'' uwnlama­ sına bir örtü i le gümüş bir vazo içerisinde çiçek ler vardı. Or­ tada uwn saplı, koyu ren kli ebegli meç leri, etrafındaysa kır­ mızı gelinci k lerin çevreled iği beyaz zambaklar bir demet oluşturuyord u . Ben i m sofra takıınıındaki bıçakların sapları­ nı, şarap bardaklarının ve buzla soğutulmuş suyla dolu slira­ h i n i n boyunlarını hiç li k siya h-beyaz ( Cemal ben im doğuş­ tan Prusya lı olduğuımı bil iyordu ) ve Sakson profesörlinkini yeşil-beyaz şeritler süslerken Tü rklerinki kendi ülkelerinin ren k lerindeydi. Seçme yemekierin yanında Türklere l imona­ ta, biz A l manlara ise yıllanmış Ren şarabı sunuldu. Neşeli b i r sohbet yapılarak çeşitli cephelerdek i olaylar görlişüldü. Ça bucak yenen yemekten sonra çok yoğun kokan çiçeklerin olduğu bak ı m l ı b i r bahçeye ve Habil'in mezartaşı nın bulun­ duğu Karadağ'ın karan l ı k siluetine bakan geniş bir veranda­ ya çıktık. Kahve içerken Cemal bana Hıristiyan lığın k utsa l yerlerini ziyaret edip etmed iğimi sordu. Kavurucu sıcakta at­ la sarp tepeye tırınanmak insana pek çekici gelmediği, yol otomobil için k u l lanılabilir olmadığı ve hali hazırda tli ınenin faytonu bulunm adığı için gitmediğimi söyledim. Paşa sonra Prof. M ü l ler i l e Alman şarap ları h a k k ı nda genel bir sohbet etti ve en çok neyi İçıneyi sevdiğim sorusuna daima o sırada el altında olmayan şey i, şimdi birayı diye karşılık verd im. Paşa gülerek bunun artık Şam'da da bul unduğunu, ama iyi­ ce aramak gerektiğini söyledi. Bunu hemen yapacağıma söz verdim ve her bakımdan enfes akşam için teşekkür ettim. Sonra vedalaştı m; eve dönerken bu ani kal k ı şa şaşıran Prof. M ü l ler'e Türk adetine göre ınİsafirlerin kahveden sonra he­ men gittiklerini izah ettim. Ertesi sabah brifing esnasında dün akşamın hoşuma gi­ dip gitmediğini sormak için Cemal'in bir emir su bayı geldi. Paşa aynı zamanda otelin önüne çek i l miş olan bir fayton için görüş bildirmeınİ istiyordu. Gerç i ben fayton yapımı " Siyah-beyaz-kırmızı Alman Imparatorluğu'nun bayrağıııın rcnklcrıydi.

1 42

Eskitaplarim.com


hakk ında uzman değildim, ama onu rencide etmemek için faytonu inceledim: Harpten önce Viyana'da çok k u llanı lan tü rden, lastik tekerlekli, üstü yarım kapanan şık bir arabay­ dı. Ben ara bayı övdükten sonra, iyi eği t i m l i genç subay uzaklaştı. A kşam yemeğinde merkez komutanı bana, Ce­ m a l ' i n Listünde sadece " Binlerce selam, b u l d u m " yazan bir kartvizitini verdi ve aynı zamanda içinde dört şişe bira b u l u­ nan bir sepetin kararg5. h ı n iaşe :i m i r l iğine verildiğini ve bu­ gün baktığıınız arabanın ordu komutanl ığı tarafından tüme­ ne devred ildiğini bildirdi. İnsanı sev indirmek için çok ince ve nazik bir jest! Amipli dizanterisi tedavi ed ilmiş olan Üsteğmen Bischof sonunda geldi, ama Ih lefeldt'i buna rağmen emir subayı ola­ rak yanımda tuttum. Her gün sabahları atla askerlerin tal i m alanına gidiyor­ duk ve öğleden sonraları geç vakit Şam'ın gör ü l meye değer yerlerini geziyor d u k : Bunlar birçok cam i, kale, eski çağlar­ dan k a l m a yapı kal ıntıları ve içinde en kıymet l i h a l ı lardan değersiz ıvır zıvıra kadar akla gelebi lecek her şey in sarı ldığı pazaryer iydi. Babruma M a h a l l esi 'ndeki k i bar Hır istiyan Arapların b i rkaçı tarafından pek çok kere davet edildim. Evleri d ı şarıdan fa k i r gözli k liyordu. Fakat içeri girince in­ san rahat ve şık döşen işlerine şaşırıyordu. Çoğu kez bir ko­ ri dordan geçi lerek çiçeklerin yoğun bir şe k i l de koktuğu ba­ k ı ın lı bir ba hçeye gelin iyordu. B u n u n etrafında değerl i halı­ larla, şiiteli mobilyalada ve sanatk5.rane yapılmış l a mbalar­ la tefr iş e d i l m iş, içinde oturan ların nadide Doğ u l u zev k i n i yansıtan, ferah ve b ü y ü k oda lar çepeçevre sıralan ıyordu. Erkek ler gibi kadınların da hemen hepsi güzel ve bakımlı, okumasını seven ve tamamen eği t i m l i kişilerd i . A k ıcı bir Fransızca, hatta hanımların bazıları Alınanca bile kon uşu­ yorlardı; ç ü n k ü İsviçre'deki A l man eğitim kurum larını ter­ c i h ediyorlardı. Bu a i lelerin yanında hoş ve eğlence l i vak it­ ler geçirdim. Topçu m ü fettişi General Nikolai, A l man kon­ solos ve orada bulunan diğer hemşehriler de hareketli bir sosyal hayat sli r liyorlardı. 1 43

Eskitaplarim.com


Türk fJiyadeleri.

Tümene her gün takviyeler gel iyordu. P iyade alaylarının mevcu du böylece yuvarlak hesap 1 3 00-1 400 kişiyi bulmuş­ tu. Ama ınuharebe ka biliyederi artmamış, a ksine azalmıştı; çünkü yeni gelenlerin hemen hepsi asker kaçakları ve Arap­ lar, yani hiç güvenilmeyecek kişilerdi . Bu yüzden a lay komu­ tanları onları geri göndermeın için bana yalvardıl ar. Ama maalesef ricalarını yerine getiremedim. Türklerin gönderdiği takviyeleri işe yaramaz diye geri çeviremezdim. 2 Aralık'ta öğleden sonra geç vakitte Ihlefeldt bana Bri­ eg'de küçük oğlumun öldüğü ha berini veren, da ha yeni gel­ miş bir telgraf getirdi. İnsan böyle zor anlarda yalnızlığı ve ailesinden u zakta olmayı özel olarak hissediyor; tek teseliiyi üzüntüye ve kişisel derdere zaman bırakmaya n zorlu bir ça­ lışmada buluyor. Ertesi gün talim a lanında n dönerken kendi mi hasta his­ settim. Ateşim çıkmıştı ve buradaki menzil hasta nesinden ge­ tirtilen tabip Binbaşı Vogel mafsal romarizması krizi teşhisini koydu, ama ya takta yatmak mecburiyerinde kalınama rağ­ men tümeni n komutasını elimde tu ta bildim. 6 Aralık'ta tümenin Yıldırım Ordular Gru bu'na dahil edildiği, derhal Nasıra 'ya i ntikal etmesi gerektiği emri geldi. 144

Eskitaplarim.com


P iyadeler trenle, süvarİler kara yoluyla olmak üzere hemen ayın 7'sinde m ünferİt birlikler yürüyüşe geçtiler. Tümen ka­ rargahı şimdil i k Şam 'da kalacaktı. Ihlefeldt ile merkez komutanı, otelciye hesa bı ödemek is­ tedi kleri za man adam Cem a l ' i n 1 . Tümen Kararga hı'nda n herha ngi bir ücret a lınınasım ağır ceza tehdidiyle yasakladığı­ nı, çünkü paşa nın ınİsafirleri olduklarını söylemiş. Bu nu geri çevi rmek Türk adetlerine göre büyük bir kabalık olurdu. Fa­ kat olay Cema l ' i n alicenaplığını gösteriyordu . 8 Ara l ı k'ta hemen Ekselans von Fa l kenhayn'ın yanına gitmek ta l i matı nı a l dı m . Daha iyileşmemiş olma ma rağmen yanıma Ihlefeldt ile Eın i n'i alarak, otomobille derha l yola çıktı ın. İkinci gün Kaperna u ın 'da n [ Keferna hu m ] geçtik. Etrafı üzüm bağla rıyla çevri l i , burada k i şa rtla ra göre temiz olan, şi­ rin bir yerdi. Bağları n ortasında küçük bir taş kul übede, Fransisken keşiş Wendelin yaşıyordu. Bir zamanlar Bonn'lu hava i bir k ral iyer lmsarı olan bu bembeyaz saç l ı keşiş, şimdi Avrupa i eğitimini ve güzide eğitimini inkar edeınese de, ya­ nındaki kedileri hariç, tek başınaydı. Kaderin ha ngi cilvesi onu bura lara atmıştı? Yaşlı adam çevredeki hara belerden çı­ kardığı birçok sütu n başlığını ve esk i yapılarda n kal ma tezyİ­ natı bize gururla gösterdi. Çürük bir tahta köprüden Şeria [Ürdün] Nehri'ni geçtik ve ıssız bir ta şlık araziden d i k bir ya ınaca tırına ndık. Niha­ yet tepeye vardığımız za man önümüzde, çok a şağılarda va­ dide mavi berra k suları ve yeşil kıyıla rıyla Ta beriye Gölü [ Ce l i l e Denizi] ayakl arı ınızın altındaydı. Harikulade ınanza­ rayı seyretmek için yeteri nce za manımız vardı, çünkü bir taş otomobilimizin yağ ha zııesini delın işti. Anca k iki saatl i k mecburi bir ınolada n sonra Ta beriye'de bir A merika lı'ya a i t ol a n otele u la ştık. Daha o a kşam b i r gezinti ya ptık ve sa h i l ­ lerine çiçek açmış bahçeler içi ndek i villaların serpiştirilın i ş ol duğu muhteşem g ö l ü seyrettik. Villaların büyük böl ümü, h a rpte n önce y ı l ı n b i r kısmını burada geçiren ve enva i çeşit su sporl arı ya para k eğlenen Aınerikalılara a itti. Havari Pet145

Eskitaplarim.com


Taheriye Gölü

rus'un bir zamanlar balık avına çıktığı yerde çevrenin man­ zarası özellikle güzeldi. Berrak sularda bizi kendimize geti­ ren bir yüzüşten sonra istirahata çekildik. Ertesi sabah er­ kenden rahat bir yolda yapılan süratli bir yolculuktan sonra A ffule'ye geldik. Buradan ayrılan yol dağ yamacına yaslan­ mış keskin virajlada d öne döne Nasıra'ya çıkıyor d u . Nası­ ra 'ya varmadan hemen önce geniş bir kaya vardı. Şeytan bir zamanlar orada İsa Mesih'e görünü p , göz alabildiğine uzanan çevredeki topra kları hediye etmesi karşılığında , kendisine tapmasını istemişti. Nasıra'da karşımıza çıkan i l k tanıdık Binbaşı Staubwasser o l d u . Bizi Y ı ldırım Ordular Grubu karargahının bulunduğu , büyük manastırdaki Casa­ nova Hacı M isafirhanesi'ne götürdü. Sonra ana caddedeki Hotel Germania 'ya yerleştik.

146

Eskitaplarim.com


Filistin CephesiJnde (Noel 1 9 1 7-Ekim 1 91 8; -

I . Piyade Tümeni>nin Filistin>e intikali Öğleden sonra geç vakitte Ekselans von Falkenhayn'ın buzu­ nma çıktım . Di rayetli general tropi kal iklime mahsus bembe­ yaz üniformasının içinde, önünde b i r İncil açı l mış olarak, ya­ zı masasında oturuyordu. Beni dostça selaınlad ıktan sonra, Filistin ü lkesinin ve insanlarının en heyecanlı tasvi rini içerdiği için, 2. K rallar Kitabı'nı okumakta old uğunu söyledi. Sonra görevle ilgili meseldere döndü ve çeşitli h us uslarda görüşleri­ m i açıklama ını istedi : Türk askerleri nin değerlendirilmesi , onlarla ve A l ınanla da işbirliği, ınenzi l lerin d urumu, Arapla­ rın ve Kürtlerin ınüttefi kleriınize karşı tavırları . Görüşmemiz esnasında evvelce izinden dönerken Balkan treninde tanıştı­ ğıın k urınay başkanı Albay von Doınınes b i r süre odada b u­ l un d u . Cevaplarıını verirken Doğu'daki bütün Alınan s ubay­ larının her şeyden önce Tü rkleri n zihniyetine göre davranına­ ya ve böylece onların güvenlerini kazanınaya çalışınaları ge­ rektiğini tekrar tek rar i fade etti m . Bu ol madan hiçbir işbirli­ ğinin değeri ol mazdı. Alınan usulü nce sert bir ses tonuyla ve­ rilen emirler ekseriyetle yerine geti ril ınez veya ancak Türkle­ rin istek lerine göre uyarlanırlardı. Sert b i r amir gibi davra n­ mak yerine, sakin bir soh bet tarzında öğretici bir tavırla daha başarılı olunurdu. Neredeyse iki saat süren görüşıneınizde Ekselans von Falkenhayn anlattı klarımı çok ilginç bulduğ u­ nu, a ma b una rağmen düşünceleri min h epsine katıl madığını •

Bkz.

s.

226-227'dcki hJrita .

l47

Eskitaplarim.com


söyleyerek sözlerine son verdi. Onun kanaatince, Türk asker­ leri emir ve talimatiara Alman ordusunda olduğu gibi u yma­ ları için, sertl ikle eğitilıneliydiler. Başanya u laşınanın tek te­ mel şartı buydu . Başkomutanın sözlerine karşı çıkmaın ı n ge­ rekınemesi işime geldi . Vedataşırken akşam saat 2 0.00'de ye­ meğe davet edild i m . Yemekte yanında oturdum. Tamamen şahsi, dostça bir i lgiyle şimdiye kadarki hayatım ve a ileın hakkında bilgi aldı. İ lgi uyandırıcı ve mizahi b i r şeki lde Çin'deki olayları ve kendi askeri geçmişini anlattı. Dünya harbindeki olaylara, özelli k le Türk cephesindekilere temas edilmed i . A kşam benim içi n çok zevkli geçti . Uzun zamandan beri ilk defa Alman silah arkadaşlarıyla bi rkaç saat geçiriyor­ dum. Bu sayede Y ıldırım Ordular Grubu'nun bütün üst ko­ ımıta heyetin i tanımış oldum . Bunların yedide altısı Alman, geriye kalanları ekseriyetle önemsiz görevlerde b u l u n a n Türkler olan 60-70 kadar subaydı. Böyle b i r terki pte Türkle­ rin nüfuzu baştan devre dışı bırakılmış oluyordu. Türklerin bunu vesayet altında olmak ve geri plana i ti lmek ol arak göre­ cekleri hususunda h i ç şüphem yoktu. Ertesi sabah Emin ve Ihlefeldt'i alıp Nası ra'daki kutsal yerleri görmeye gi tti m . Aynı zamanda .Joseph'in'' atölyesi olan, İsa'nın çocukken yaşadığı ev beni sadeliğiyle etkiledi. Maalesef yıllar boyunca sayısız hacı kafi leleri içeriye tespih­ ler, saç örgüleri ve her nevi saçma sapan ıvır zıvır asınışlardı. Bu bizim dini duygular içindeki ruh halimizi bir hayli örsele­ m işti . Şimdi o kayalık mağaranın üstünde keşişlerin bakımını üstlendi kleri bir manastır kilisesi yükseliyor. Yolumuza de­ vam edip İsa'nın annesi Meryem'in her gün evi için su aldığı Meryem Çeşınesi'ne gittik . Orada İstanbul'dan Bischof Pa­ şa'ya rastladık. Kısa bir süre önce başkomutanla, beni m dün yaptığıma benzer bir görüşme yapmışa benziyordu. Çünkü bana Yıldı rım'ın komuta heyetinin pek yakında Türklerle büyük anlaşmazlıklar yaşayacağını beli rtti . Bu iddiasında çok k ısa zamanda h a k l ı çıkacağını o sırada tahmin edemedi m . H z . İsa'nın babalığı olan Hz. Yusuf marangozluk ycıpıyord u -ç.n.

1 48

Eskitaplarim.com


Nasıra 'da Meryem Çeşmesi

Tümenin birl ikleri hala intikal etmekteydiler; yağmur mevsiminde olmamızdan dolayı yollar geçilmez bir vaziyet­ teydi ve bazı menzillerde iaşe aşırı derecede kıttı. Henüz eği­ tilmemiş olan takviyelerin, özellikle de güvenilmez Arapların bütün bu zahmetlere ve zorluklara nasıl dayanacaklan husu­ sunda ei1dişelerim vardı. Noel'e kadar tümenin Nasıra'da

toplanacağını ümit ediyordum. Bundan kısa bir süre önce 1 6

Aralık'ta başkomutanlığa İngilizlerin Hayfa'ya çıkarma yap­ mak niyetinde olduklan haberi geldi. Buna 1. Tümen'le mani olmak emrin i aldım. Bu şerefli görev kolay değildi. Zayıf ha­ berleşme ağından dolayı alayların nerelerde olduklannı tam bilmiyordum. Ihlefeldt ve Emin'le birlikte hemen Hayfa isti­ kametinde Cebata ve Ceyda'ya doğru yola çıktım ve yolda bana tek tek kolların o anda nerede bulunduklarına dair raf­ silatlı bilgi veren Üsteğmen Bischof'a rastladım. Birl ikler va­ kit geçirmeksizin adı geçen yerlere doğru telefonla yola çıka­ nldılar. İki saat sonra , İngilizlerin çıkarma yapacakları haberinin tamamen uydurma olduğu ortaya çıktı. Değişiklik emirlerini çabucak verip Nasıra'ya geri döndüm.

1 49

Eskitaplarim.com


Nasıra 'da Meryem Ana ve Hz. isa'nm gençliğinde oturduğuna inanılan yerde kurulu Fransisken Kilisesi.

Tümeni n piyade alayları 2 1 ile 24 Aralık arasında Nası­ ra'ya geldi. Uzun süren intikalde çekilen zahmetlerden dolayı birçok asker hastalanmış, birkaçı da firar etmişti, ama sayıla­ rı korktuğum kadar çok değildi. Başkomutanlığın harekat bölümünde tespitierime göre tümenin halihazırda düşük olan muharebe gücünü vurgula­ dım. Tümen ancak barış şartlarına göre yapılmış, h a ftalar sürecek bir eğitimden sonra m u harebeye tamamen hazır ha­ l e gelebilirdi. Müteakip günlerde Doğu'daki yeni cephe ve oradaki düş­ man olan Ingilizierin savaş tarzı hakkında yoğun bilgi edin­ me fırsatını buldum. 150

Eskitaplarim.com


I9 IS-I9 I 7 arasında Filistin'de yapılan muharebeler Harbin ilk i k i y ı lında Tü rkiye Mısır'ı işga l etmek veya en azından Süveyş Kanal ı'ndaki İngiliz hakim iyetini yok etmek düşüncesi ndeydi. İ k i girişim de başarısız oldu. 1 9 1 5 yılının şubat ayında İsmai liye'de İngi l i zl eri n kanal mevzil erine yapı­ lan hücum muvaffak olmadı. 1 91 6 yılının ağustos ayında Tü rk, Alınan ve Avusturya-Maca ristan kuvvetleriyle girişilen ikinci taarruz daha kanalın doğusunda, Romani'de püskür­ tüldü. İngi lizler Türk l eri n bu cephedeki m u harebe imk anla­ rın ın yetersizliğini artık öğrendikl eri için, 1 9 1 6 yılının son­ baharında Arapların isyanı nı t_eşvikle ve Mezopotamya'da Bağdat'a yeniden yapılan saldırıyla eşzamanlı ol arak, bütün Arap topraklarını Tü rklerin elinden almak için Mısı r'da k i savunma mevzi l erinden Fi listin ve Suriye'ye hücuma geçt i l er. İngi l i zl erin sayıca üstün lüğü zayıf kuvvetleri yavaş yavaş El Ariş'e, 1 9 1 6 yılının aralık ayında Magdaba-Bir J-1asan"a ka­ d a r geri sürdü. 1 9 1 7 yılı nın mart ayında Türkler Gazze-Bi­ rüsseba hattını tutuyorlardı. Ayın sonunda ya pı lan biri nci ve 1 9 Nisan 'daki ikinci Gazze mu harebelerinde A l bay Baron von Kress'in birlikleri muzaffer oldular. Bu yüzden, kısa sü­ rede sayısı 20 OOO'i bulan ta kviye kuvvet getirten İ ngilizler, General Allenby'nin kornurasında büyük çapl ı bir saldırı planıyla Türk l eri kesin olarak mağl up etmeye karar vermiş­ lerd i . Şimdi Fi listi n ' i n gelecekte Doğu'daki en büyük harp sahası olacağı iyice belli olmuştu . Önceleri Mezopotamya'ya gönderi lmesi planlanan Y ı ldırım Ordular Grubu b u yüzden Fi listin'de k u l l anıldı ve Kafkasya Cephesi 'nde mevcut olan bütün kuvvetler, bu meyanda 1 . Piyade Tümeni de bu raya geti rildi. Daha 3 1 Ekim'de Bi rüsseba'ya yeni , başarı l ı b i r İngi l i z saldırısı yapıldı . Bunun üzerine Başkomutan v o n Fa l ken­ hayn Osmanlı Cephesi 'ni ikiye ayırdı ve batıda denizden Tel Şeria'ya kadar 8 . Ordu'yu; hemen birişiğinde de doğuda Ölü Deniz isti kametinde 7. Ordu 'yu mevzil endi rdi . Devam­ l ı İ ngi l i z baskısı a l tında geril eyen Türkler kısmen ş i ddetli

151

Eskitaplarim.com


Ölçek

1 : 500 ooo

-:: � -

1

ı

9�fo

:0� '2)

j �,; . /_ �' ) �efit ı�>>

/

: 1,

1 . Cihilyc 2. Mccdel 3 . Ya fa

4 . EI Uır

5. Kudiıs 6. Ueytüllahiın 7. El H a l i l 8. Tel Şeria 9. Biriissdıa ! 0 . Magdalıa Bir Hcıscın'ıhın l l . Gazze 1 2. Akdeniz

Batı Filistin 'in genel haritası

muharebeler yaparak daha kuzeye çekildiler. 20 Kasım'da 8 . Ordu Tabsor- Cilculiye-Mecdel-Yafa civa rına gelmişti. 7. Ordu ise kasım ayı içinde El Halil-Beytülla him mevziini ve

Kudüs tepelerini işgal etmişti. l. S Kasım'da İngi lizler Yafa 'yı aldılar. Onlar için müspet geçen kısmi hücumlardan sonra A l i Fuat Paşa komutasındaki X X. Kolordu, Kudüs'ü 8 Ara­

lık'ta tahliye ett i . 7. Ordu k uzeydeki tepelerde Rama llah-El Bire'de kaldı. Ordu başkomutan l ığı Nablus'a, sonra da Nasıra'ya gitti. Kudüs'ün düşmesi bütün dünyada muazzam bir etki ya­ ra ttı. Harp süresince zaten Bağdat, Erzurum ve Trabzon'la birlikte Anadolu'da büyük bölgeler kaybedilmişti. Türki-

152

Eskitaplarim.com


ye'nin i tibarını ve ordusunun muza fferiyerini yeniden tesis et­ mek çok gerek l i gözüküyordu. Bu yüzden Ekselans von Fal­ kenhayn 1 9 1 7 yılınııı sonlarına doğru Kudüs'ü geri a lınaya karar verdi . I.

Piyade Tümeni'nin cepheye sürülmesi

Noel'i harp içinde dördüncü defa, bu sefer Kutsal Toprak­ lar'da kutluyorduk; sırf bu yüzden bayram havası içinde ol­ mamız gerekirdi, ama durum hiç böyle değildi. Nilsıra'da k i Noel akşamı bayram havası içinde geçınedi. Ka rargiihıınız henüz yerleşıneın işti ve ev eşyaınız i le bagajıınızın bir kısmı daha yoldaydı. Türkler bu kutsal akşamı bizim için güzelleş­ tirınek gayesiyle, geçen yıl olduğu gibi ellerinden gelen her şe­ yi yapınışlardı. İ k i çaın ağacını ışıklandırarak Noel ağacına dönüştürınüşlerdi. Bize yine zengin hediyeler veri l d i . Bana A rap işi bir deve süsü (yular ve koşuın takımı) ve başa sar­ mak için ipek bir şal ve geri kalan Alınan lara da envai çeşit manalı hatıralar verdiler. Buna ımıkabil biz de Türk silah ar­ kadaşlarıınıza küçük pratik hediyeler verdik. O akşam, ya­ kı nda Kudüs'e hücuın edi leceği haberi gel d i . Üsteğınen Bischof'un aınipli d izanterisi yeniden nü kset­ ti ve hastaneye k aldırıldı. Şimdi tam savaşa gi recek ken mevcut olmayışı ben i m için çok ra h a tsız ediciydi. Sağlığı­ n ı n bozu k l uğundan dolayı burada k i h a rp sahalarında gö­ rev a l ın ası imkansız gözü k tüğünden, geri gönderilmesini isted i m . 1 . Tümen 25 Ara lık 'ta, cephe gerisindek i Cifna 'da ihti­ ya tta bulunmak üzere III. Kolordu'ya dahil edildi. Tüınenin topçu birlikleri Nilsı ra'ya daha yeni gelm işlerd i . Or:-ıda top­ lanmış olan piyadeler kısmen yaya k ısmen arabalarla öne, harp alanına sevk edildiler. Bi nbaşı İ bra him, Ihlefeldt ve Emin'le birlikte o tomob i l le III . Kolordu Komutanlığı'na g i t­ tim. Nablus'a kadar bin b i r ınüşkülatla yol aldık ve şehri geçtikten hemen sonra çaınura sapla ndık. Yol tamamen ye-

1 .53

Eskitaplarim.com


tersizdi . M ıcırla kaplı sathı gerçi hayvanların çektiği araçl a r i ç i n k u l lanılabilir vaziye tteydi, ama a ğ ı r kanıyonların geç­ nıesi i nı k ansızd ı . Noel zamanı 1 00 nı nı kadar yağmur yağ­ m ıştı ve yol günden güne çamur deryasına dönüyordu. Ova, atların ve atlıların dizlerine kadar ba tağa sapla ndıkla­ rı göz alabildiğ i ne uzanan bir göle diinü şnı ü ştü . Şehi rden çıktı k tan hemen sonra a razi daha da alçalıyord u . O toınobi­ l i nı izi orada bırak tık ve geçmekte ola n b i r kanıyona bindik. Kısa süre sonra o da dingillerine kadar çanıma sapiandı ve hareketsiz kaldı. Yoldan pek uzakta olmayan ki.i çü k b i r te­ penin sırtında b i r patika uzanıyordu. Bir mü ddet sonra altı Türk sü varİsi n i n tırısla güneye doğru gitti k lerini gördü k . Onların yorgun a tlarının üstünde deri n çamurdan geçerek b i n bir zorlukla yol üstündeki ki.içük b i r menzil komuta n l ı­ ğ ı na u laştık; yağmurdan s ı rı lsıklam olmuş vazi yette geceyi burada oturarak geçirdik. Bu a rada Em i n telefon edip a tla­ rınıızı geti rtnıişti. 26 Aralık sabahı a t sırtında Cifna'ya, I I I. Kolordu 'ya ge ldik. K omutanı İsmet Bey'i Kafkas Cephe­ si 'nden tanıyordu nı. En kabil iyedi subaylardan ve komu­ tanla rdan biri say ıl ıyordu. A l nıanca 'ya hii.k inı olması onun­ la mesaiın İ çok kolaylaştırdı. Ca ndan bir karşılamadan ve e n i k onu t a l i m a t aldı ktan so nra , ben Thlefel d t ve Emin'le birlikte a tla ımı harebe meyda nı nı keşfe giderken, İ b ra h i m tü meni beklemek v e yerleşmesi ni düzenlemek ü zere Cif­ na'da k a l d ı . El B i re tepelerinden bütün araziyi çok güzel gii­ rüyorduk; Kudüs şeh rinin muazzam haniiyiileri ve Zeytin­ dağı önü müzde uzanıyordu . Önce Ranıallah 'taki 24. Piyade Tümen i'nin kararga h ın a gittik. Ben i m le esk iden aynı alayda hizmet etmiş olan tümen komuta n ı A l bay Bii h nıe, düşma­ nın durumu ve kendi kuvvetler i n i n yerleş i m i h a k k ın da b ize açık bilgiler verd i . Gece El B i re'de kaldık. Uyumak m ü m k ü n deği l d i ; daha gece saat l . OO'de nı uharebe başlanı .ı ş ve hemen şi ddetlen­ m i şti . Sabaha karşı 70. Alay, sonra 71. Alay ve sabahley i n saat 1 1 .00'e doğru 1 24 . A l a y ç o k zorlu b i r yü rüyü şten ve

1 54

Eskitaplarim.com


1. Piyade Tümeni 'nin kurmay heyeti.

kö tti b i r i :1 şeden sonra y o rgu n l u k t a n ve açl ı k ta n b i tk i n va­ ziyette Cifn:1'y:1 gel d i l er. 70 . A l a y h e nı c n , 7 1 . A b y'ı n i k i

tab u nı öğl e d e n sonra saat 1 4 . 00 civarında 2 4 . T ü m e n' i n e m r i ne ver i l d i ve 1 2 4 . Piyade A la yı 1 9. P i y a d e Tü men i ' n i n i lı riyatı o l d u . Sadece i k i tabur pi yade ve bu sırada y e ti ş m i ş o l a n b i r i k i topçu bi rliği, i s t i h ld nı böl ü ğü ve s ü v a r i b ö l ü ­ ği:ı n ti n bi rbç s ü v a r i si i h ti y a t o l a r a k y a n ı nı d a k a l d ı l ar. Ş i nı­ di m a a l esef şa hsen k a t ı l a ın a nu k b beraber kendi gözlenı l e ­ r i m l e ııı u h a re be gid işa tı h a k k ın da k a r a r verecek za m a n ı nı ol d u .

1 9 . Piy:1de Tü m e n i Te l E l Fu l 'a doğru, S3. Piyade Tümeni onun sağ tarafında Aınata'ya doğru ilerledi ler. 24. Piyade Tti­ nıe n i R a m a l b h-EI B i r e ' n i n gü neyba tısınd a k i tepelerde ve Beytunya'da bulunuyordu. M u h a rebenin a ğı r l ı k merkezi ö n ­

c e 1 9 . Piyade Tüıne n i 'ndeyd i . Ö ğ l e y e doğru İngil izler 2 4 . Pi­ y::lde Tüme n i ' n i n sağ k a n a d ın :1 saldırdıbr. Böylece Zeyti nd::l­ ğı :1n:1hwr k o n u ma geldı. En nınd:1n 4-S tti m e n olduğunu

Eskitaplarim.com

l. S .'i


tahmin ettiğim düşmanın kuvvetlerini nası l tertip ettiği hak­ kında tanı bir bilgim yoktu. Türklerin başarılı olması başın­ dan beri mliıııhin gözlikmliyordu; hem önceden topçu ate­ şiyle esaslı bi r hazırl ık, hem de Türk cephesinden tek elden yü rütülen bir hlicuın ya pılıııaııııştı. Mu harebe bütün gün boyunca eksi lmeyen bir şi ddetle sü­ rüp gitti. 24. Tü men mlikeııı ıııel çarpıştı. Türklerin i htiyatla­ rı nın olmamasına mukabil, düşman boşluklar meydana gelen saflarını sürekli olarak takviye ediyordu. Muharebe ancak 2 8 A ra l ı k a kşamı yavaş yavaş tavsad ı . Beytunya kaybedildi, Ra­ ma llah-EI Bire tepeleri elde kaldı ve kahraman 24. Piyade Tümeni Sinya'da toplandı. 1 9. ve 5 3 . tümenler de geri hatlar­ da ımı harebe edebi lecek vaziyette bekliyorlardı. 70. Alay'ın kayıpları yüzde 5 5 ve 7 1 . A layınkiler y üzde 4 0 ' ı n Listlindey d i . Nas ı l ımı h a re be ettiklerini şahsen tespit edeıııem iştim. Bli t li n liyle komutanlarını n raporla rına iti­ ıııat etmek dur u ın u ndaydıııı . 7 1 . Piyade A layı' nın komuta­ nı Şemsettin k endisine yeterince bilgi veril nı ed iğinden, Be­ tunya ' d a k i l e r geri çeki lmek üzereyken kendisinin oraya s evk edildiğinden şik ayet ediyord u . Bunu ö rnek alan A ra p v e K ü rt tak v iyelerin b ü y ü k kısmı hemen ricat hareketine k a t ı lmı ştı . Gerçi a la y ı n geri kalan kısmı s a a t l erce d i renm iş­ ti, ama ni hayet d ü şma nın ağır baskısı k a rşısında onlar da geri çekil mek zo runda kal mışlard ı . 7 0 . A lay daha Zeytindağı'na gel i r gel mez i ngi l izierin h licumuyla geri a t ı lmıştı. Burada da acemi askerlerin zay ıf d i renme gücü ve yetersiz tutumu hakkında a cı şik ayetler işitti nı . Her i k i a layın öne s ü rdüğü mazeretler genelde haklı olsa da, onl a ra verilen görevleri yerine getirmed ikleri gerçeği ma­ alesef ink a r ed ilemezd i. Kudüs muharebesi onlar için hiç şan­ lı bir ııı uharebe olmam ıştı . 1 24 . A lay da a kşam olunca geri döndii 1 9 . Piyade Tüme­ ni'nin yanında ımı ha rebeye hiçlik ça pta katıl mıştı, k ayıpları y üzde 25 civa rı ndaydı.

I S6

Eskitaplarim.com


Ölçek

-

1. Nablus

6.

3. Cifna

8. Tel-el hıl ].0.: Piyade Tümeni

2. Sinya

4. El Bir

5.

1 : 480 000

Kudüs

7. Zeytindağı

Beytunya

Kudiis Muharebesi'nin haritası.

ı 7

Eskitaplarim.com


Beklenmedik olayla rla ka rşılaşan, başları nda kendilerine yabancı bir sevk ve idare bulan, yen i bir muharebe tarzı olan yen i bir düşma nla karşı karşıya kalan Türkler kolayca afal la­ nı ışla rdı . Şayet tümen şimdiye kada rki komuta altında b i r bütü n ola rak görev yapsaydı muhakkak böy le bir başarısızlık yaşanınazdı. Başka tümeniere ta ksim edilme sebebinin, çok acele davranmanın gerekliliği ve intikalinin henüz tanıanılan­ maması olduğu bell iydi . Tümen şimdi Nabl us-Ku düs yolunun hemen batısında, II­ I. Kolordu bölgesi nde siper savaşına sokuldu. Fevzi Paşa'nın komutasındaki 7. Ordu'nun sağ kanadını teşkil ediyordu. Görev ının tıkası sol ta rafta aynı kolorduya mensup 24. Tü­ ınen'le irtibatlıydı ve Ayn Sinia'dan Bi rüzzeyd'den geçen yo­ l u n hemen batısı boyunca Sibia'nın 2 k ın batısına kadar uza­ n ıyordu. Burada 8. Ordu'nun sol kana d ın ı teşkil eden 7. Tü­ nıen'le irtibat içi ndeydi . Kolordu komutanı İsınet daha i l k günlerde, 7. Ordu'nun kurnıay başkanı Binbaşı v o n Falken­ hausen sonradan Artara'da ki ka rargii h ı ına geldiler. 70. ve 7 1 . alayların son ımıharebedeki davran ışlarından dolayı moralim bozuktu . Bu yüzden her iki komutan ben i tesel l i ettiler ve su­ çun büyüğünü henüz hale yola gi rmem iş Arap ta kviyelere ve aI ışılmadık yeni konı u ta durum una a tfettiler. Tümeni n şi nıdi­ ye kadar olduğu gibi gelecekte de eski şa nına layık olacağın­ dan şüpheleri yoktu. Ne kadar kısa zamanda haklı çıkaca kla­ rını bi lseydinı, üzüntüm daha çabuk geçerdi. Evvela yeni böl ü m li n hazı rlanınası acilen yapıldı. Her rü t­ beden Türk subayları savunma mevzilerinin yerleri n i n tesp it edilip hazırlanmasında büyük bir bilgi ve beceriye sahipti ler. Bana düşen sadece onların aldıkları tedb irleri kabul edip onaylanıaktı . Tünıen i n yeni cephesi düşman ta rafında k i ler­ den daha alça kta kalan bir sıra tepe üzerinde uzanıyordu. Zemi n hemen her yerde avcı çukurlarının ve topçu mevzi leri­ n i n açılmasına nıüsaitti. Topçu, piyadelerin 500 ila 600 metre gerisinde yer alıyordu. Murat nıevzileri n deyken tahsis edi lmiş olan obüs bataryası tünıerıde kalınıştı ve böylece onun diren­ me gücünü artırıyordu. Toplar her tara fta batarya n i zanı ında 158

Eskitaplarim.com


Nabulu.s

1. Nablus

2. Turımıs Aya 3. Tel Asur 4. Ayn Sin ya 5. Biruzzeyd 6. Vlll. Ordu K:ı rarg;i lıı 7. lll. Ordu 8. VII. Ordu 9. 24. Piyade Tiiıneııi lll. İngiliz mevzileri

) \.

'

Kabalan

. ...

!:7 iii. 1U< t"" -

7

,6 Turmu.s· ı> I'N.

Armee

2

"'.fs

3'

Attara 'nın güneyindeki 1 . Piyade Tümeni meuzilerinin krokisi.

tertip edilebi liyorb rdı ve bütün bölüme eşit olara k yer leştiril­ mişlerdi. Yoğun çarpışma lardan dolayı birliklerin mevcudu da az olduğu için yedek kuvvet ayrılamıyordu. Benim asli gö­ revim çok az miktarda dağıtılan cephane ve iaşeyi temin et­ mekti. Düşman 5 00-700 metre ilerimizde güçlü mevzilerde yer alıyordu. Her gün küçük çaplı devriye kolu çarpışmaları oluyor ve kayıpsız bir gün geçmiyordu . Mevzinin hazırlanması tamam­ landıktan sonra Sinhil-Amuriye-Ch. Kes-Farha'nın güneyinde 159

Eskitaplarim.com


b i r ikincisinin yapılmasına girişi ldi. İ rtifası dolayısıyla şimdi­ ki nden daha m üsait gözüküyordu . " Tabyaları n i n şasında ku­ zeydeki köylerin sakinleri n i çal ıştırdım, Nablus isti kameti n de yol da onarıldı. işçilere ödemek için madeni para olduğu sü­ rece iyi çal ıştılar. Para bitince köylüler işe gelmedi; ücret ola­ rak kağıt parayı değersiz b u l uyorlardı. On ları zorlayacak du­ rumda da deği ldiın. Düşman karşısında her askere i h tiyacım vardı. Kolordu komutanı İsınet sık sık Aıtara'ya geliyordu. B u uzak görüşlü v e kibar komutanın emri nde seve seve görev yapıyordum. Davran ışı daima nazikti. Açı k ve kesin ta limat­ ları yüksek taktik an layışı nı gösteriyordu. Şubat ayı içi n de beni m bölümümde Üsteğmen l-lecker'in komutasında bir telsiz istasyonu tesis edildi. Böylece üst ma­ kamlarla daha çabuk görüşebiliyor ve sık sık diğer cephelerin haberleri ni a lıyordum. Sonraki haftalarda Türkleri n Yı ldırım Ordular Grubu Komutan lığı'na, özelli kle de başkomutana karşı olan tavırla­ rın ı gözlemlemek fırsatını buldum. Osmanlı lar için, yüksek bir siyasi mevkide b u l u n m a k a k ı l l ı v e kabiliyerli o l m a n ı n ölçeğiydi. Ekselans v o n Falken­ hayn'ın bir süre harbiye nazırl ığı yapması ve bu görevde ba­ şarılı olması, Almanya'nın en kabiliyerli generalini onlara göndermiŞ olduğu düşüncesi ni uyandırmıştı. Bu yüzden onu sevinçli bir ınem n uniyet ve tam bir itimada kaq ılamışlardı . Fakat bu olumlu hissiyar zamanla tersine dönmüştü. Bunun sebebi bir kere Ekselans von Fa l ken hayn' ııı Türklere karşı haşin tavrı, i laveten de maiyeti n i n -benim endi şelendiğim gi­ bi- Türklerin kendi lerini geri plana itilmiş hissetmelerine yol açan terkibiydi. Ayrıca başkomutan ken d i n i askerlere pek gösterıniyordu. Halbuki askerler komutan larını şahsen gör­ meye alışıktı. Üstelik General von Fal ken hayn karşısında Al­ manların değil, bilakis sert verilmiş em id ere alışmak isteme­ yen Türklerin bulunduğun u pek göz önüne alınıyordu. Zaten · Bkz.

s.

1 65'teki harita .

1 60

Eskitaplarim.com


b i r de kendilerine yabancı olan dilden dolayı sürekli olarak an laşmazlıklar meyda na gel iyordu. Türkler verilen talimatla­ r ı keyifleri ne göre yeri ne getiriyor ve Almanların davranış tarzı nı doğru bulmuyorlardı. Ama Yı ldırım Ordular Grubu Başkomutanlığı'nın başkomutanlığın ı n tercihen yaptığı gibi, çok acele etmesi istendiği zaman, i natla meşhur atasözüne göre davranıyorlardı: " Acele işe şeytan karışır. " Nihayet başkomutan burada a m i r- i m utlak olan Cema l Paşa'yla d a ters düştü. Şimdiye kadar t ü m komuta o n u n elle­ rindeyken Falkenhayn 'ııı gelişi nden sonra emrinde sadece VI­ I., VIII. v t: XII. kolordular ile Hicaz seferi k uvveti kalmıştı. Bu şekilde ortaya çıkan zorlukların üstesinden ç o k zor, o da an­ cak karşı lıklı an layışla geli nebi lirdi. Buna m ukabil zıtlaşma­ n ı n çok kötü sonuçları olurdu. Cemal, kendisini Bahriye Ne­ zareti'nin işlerine hasrettiği İstanbul'a alelacele dönerek, bun­ dan kaçınmaya çal ıştı . Ama geride ona sadakatic bağlı sivil görevli ler kalm ıştı ve kendi lerince haklı olarak Yıldırım Or­ dular Grubu Komutan lığı'nın aldığı bütün tedbirlere, özellikle de takviye ve iaşe teminiyle ilgi l i olanlara pasif direniş gösteri­ yorlardı. Ekselans von Fal kenh ayn maalesef Türkleri aşağıla­ yarak tenkit etmekten de geri kal mıyordu . Bütün söyledikleri­ nin hemen Türklere yetiştirileceği ni düşünmeksizin sık sık on­ ların rüşvetçi, ölçüsüz derecede menfaatperest ve görev an la­ yışından yoksuri olduklarını ayıplayarak dile getiriyordu. İs­ met Bey bir gün kendine has k i bar tavrıyla böyle bir m uame­ leden dolayı bana şi kilyette bulunmuştu. Böyle olaylar yüzün­ den karşı lıklı i ttifak münasebetleri çok zarar görüyordu. 1 9 1 8 yılı şubat ayın ın sonunda Ekselans von Fal kenhayn ile Liman von Sanders'in komuta değişimi bu şartlar altında ancak ınemnuniyet verirdi . Buna mukabil Ekselans von Fal­ kenhayn'ın ayrı lmasıııdan dolayı şahsen üzüldüm, onun şah­ sında bana karşı daima hayırhalı olmuş bir amiri kaybetmiş­ tim. Son talimatları yeni bir ordu taksimatıyla ilgiliydi. Bun­ dan böyle Şeria Ne hri'nin batısındaki k uvvetler 8. Ordu'ya, doğusundakiler ise 7. Ordu'ya bağlı olacaklardı. Ama yeni komutan Liman'ın yaptığı ilk i ş bu kararı geçersiz kılmak ol-

Eskitaplarim.com

161


du; sadece Ali Fuat Paşa'nın komutasındaki XX. Kolordu 24. Tümen 'in hemen ya nı nda görev yapacaktı. 2 3 Şu bat'ta harp alanını çepeçevre gören mevzilerim izin gerisindeki Ta rudje ( Tel Asur ? ) tepesine çıktı m . Zi rvesinde güya eski bir şeyhin türbesine bakan birkaç Arap ailesi otu­ ruyord u . Aslın da düşmana casusl u k yaptı klarına kuşku yok­ t u . Orada n uza klaştırılma larını sağladım. Şubat ayının sonunda yağmur mevsimi bitti . Düşınan şimdi da ha faa l el i ve çok da ha doğuda taarruza geçti, 2 1 Şu­ bat'ta Eriha 'yı işgal etti . Arapların ü l kenin iç ta raflarında ki isyanı bu arada tehl ikeli bir şekilde yayıl m ıştı. isya ncıla rı n Tü rk ordusunun açığından geçip İngilizlerle bul uşmak teh l i­ kesi vardı. Buna m a n i olmak için Es Sa l t civarında Küçük Cemal Paşa ' n ın emri nde 4 . Ordu teşk i l edildi. Ku rmay baş­ kanı Bi nbaşı von Papen'di.

Liman von Sanders'in ordu komutanı oluşu Görevle i lgili bir gö rüşme için 2 Mart 1 9 ·1 8 'de atla kuzeyde Turmus Aya da bulunan başkomutanlığa gitti m . Ekselans Li­ man'ın Nasıra'ya gelmiş olduğunu ve iki üç saat içi nde İsınet tarafından beklendiğini orada duydu m . Fakat bir telefon gö­ rüşmesi kolordu kom u tanın ı hemen onunla görüşmek üzere Na blus-Kudüs yolu üzerindeki El Lubban tepelerinin kuzeyi­ ne çağırdı. İsmet bana o n u n la b i r l i k te gitmemi e m retti . Oğle­ den sonra geç va kitte mareşal geldi; durumu ciddi görüyor­ du. Başlıca derdi Ku düs-Na blus yolunu güvene alma ktı. İs­ met orada bulunan 24. ve 1 . tümenlerin mevzileri nin iyi ol­ duğunu beli rtti, ama mevcu tlarının azlığından ve h iç yedekle­ rinin olmayışından şi kayet etti . Liman kuzeyden gelmekte olan 1 1. Tümen'in bi rkaç gün içi nde III. Kolordu 'nun i lı tiyatı olacağını bildirdi. Bu nun haricinde keyfi çok yerindeydi ve bize karşı iyi niyetliydi. Gelişiyle bütün cephede meydana gelen ani değişiklik şa­ şırtıcıydı . Almanlar ile Tü rklerin son zamanlarda buz gibi, '

162

Eskitaplarim.com


hatta düşmanca olan karşılıklı m ü n asebetleri yeniden sa ııı i­ ııı i leşti. Sıradan askerlere kadar herkes başkoııı u tanlı ktaki değişi m i sevinçle karşıladı. Gerçi Liman da Tü rklere karşı ha­ şindi ve onlardan çok şey istiyordu , ama sık sık içlerine gi ri­ yordu; bu sayede aynı sıkı ntılara kendisi nin de katlandığını görüyorlardı. Yorulıııa k b i lmeyen çalışınası hayranlı klarını uyandırıyordu ve m uh temelen Çanakkale zaferinden dolayı duyulan minnetta rlığın da rol ü vardı. İ ngilizler benim cephemi n önünde mart ayının i l k gü nle­ rinde özelli kle Bi rüzzeyd köyüne karşı birçok kuvvetli m ü fre­ ze sa ldırısı yaptılar. Her seferi nde kanlı bir şekilde püskü rtül­ düler. Sonra saldırılarını batıda, K obar harabelerinde y i nele­ diler, ama y i ne başa rısız oldular. Düşman 5 M art'ta Ayn Sinia'yı a l maya teşebbüs etti, hatta bir kısmı içeri sızmaya m u vaffa k oldu, ama 7 1 . Alay'ın kahramanca karşı saldı rısı ve 1 . Topçu Alayı batar­ yalarının ateşi sayesi nde geri atıldı. K ol ordu komuta n ı nı n ve Liman'ın telefonla ta kdirlerini bildi rmeleri orada ki birli k leri çok memnun etti . 6 Mart'ta ziyaretçim vardı. Majesteleri Prens Georg von Bayerıı , K urıııay Baş kanı von Fal ken hausen 'in ve ıııareşalin has yaveri Bi nbaşı Prigge'nin refakatinde tümen karargahına geldi. Onlarla birli kte ımıharebe gözetleıııe yerine gittim ve onlara ra fsilatlı bir şekilde durumu ve mevzinin tertibini izah ettim . A tlara'ya geri döndüğüıııüz za man, prens, K a fkas Cephesi 'nden geti rdiğimiz büyük beyaz bir çoban köpeğine hayran oldu. Ona hediye etti m , büyük bir sevinçle kabul etti; ama tam terbiye edilmemiş bu hayvandan mem nun kaldığını pek zannetrniyoruııı . 6 M art'ı 7 Mart'a bağlayan gecede İ ngilizler aniden 24. Tüıııen'e saldırdılar. Tü men alışılmış kah raıııanlığıyla düşma­ nı püskürttü. Benim sol kanadımdaki bataryalar tesirli bir şe­ kilde destek verdiler. •>

Bkz.

s.

1 5 9'daki harita.

1 63

Eskitaplarim.com


8 M art'ta Liman mevzileri teftiş etti . Bu sefer de keyfi çok yerindeydi ve bölüınün taksimatını ve yerleşimini övdü. At sırtında A ttara'ya geri dönerken bir çayırdak i çiçeklerin bol­ luğu na hayran oldu ve kızı Melly 'nin onları görememesinden dolayı üzüntüsünü i fade etti. Hemen Alp ınenekşelerinden muazzam bir buket toplattıın ve Nasıra'da bulunan kızın a 1 . Tümen'in selamı olarak vermesini rica ettim. Yemekten sonra başkomutan birçok subaya Demir Haç nişanları verdi ve tü­ ınenin askerlerine son ınuharebelerdeki davranışlarından do­ layı gü nlük eın i rle özel takdirini i fade etti. Ertesi gü n sabah karanl ığında, saat 3 . 00'ten hemen sonra Altara'daki kararga hıınıza aniden elli ta ne ağır obüs ınerın isi düştü. Evi mizin yanındaki sığınağa koştu k; karargah subay­ larının büyük kısmı bizden önce gel mişti, gelenlerin ekserisi sadece göınlekleydi -gerçekten eğlenceli bir manzara. Bu sabah üç gün sürecek olan 71mnus !\ya muharebesi nin başlangıcıydı. Sabah saat S.OO'ten itibaren bütü n mevziler baraj ateşi altındaydı . Saldırının ağı rlık noktası 24 . Tümen'in kesimindeki Tel A s u r üzerindeydi. İngil izler beş kere geri atıl­ dılar; n i hayet kahraman Osmanlıların mevcudu ağır kayıp­ lada gitgide azaldı. Bu yüzden sürekli takviye alan düşınan tepeye yerleşebild i . Taarruz yavaş yavaş 1 . Tüınen'e ve XX. K olordu'nun diğer kısıınlarına yayıldı. Ayn Sinia köyü 7 1 . Alay tarafı ndan başarıyla savunu ldu . Tüınenin ımıh arebe gö­ zetleıne ınev k i i sürekli yoğun ateş altındaydı, birçok düşman uçağı bütün cephe boyu nca bo mba yağdırıyordu. Taarnız sa­ dece 70. Alay'ın savu nduğu mevzilerimizin orta kesiminde şiddetl i değildi. Bu yüzden alayın i k i taburunu buradan tü­ men i htiyatı olara k geri çekıniştiın . Kolordu komutanı onları öğleden sonra K udüs-Nablus yoluna gönderdi, orada ilerle­ mekte olan düşmanı tamamen geri püskürttüler. Çeti n geçen ımı harebe gününde l . Tümen arazi kaybına uğraınaınıştı. 24. Tümen de, Tel A sıır zirvesi hariç, mevzile­ rinde kalm ıştı. 1 O M art'ta ımıharebe bir o tarafa bir bu tarafa gülerek şiddetle devanı etti, ama a kşam olduğu zaman düşmanın bü1 64

Eskitaplarim.com


. · '.:·

·::

11. :J.JJ ' " ' ,..

@ Fıindl. Sit/lung

1 . Nablus 2. Cenin 3. Farha

Sib�

(9) o Ilin S'm1�

� Tilllrur u

4. Aınuriye

5.

6.

Si nh il

Turnıus Aya 7 . Bernkin'e 8. Duşman mevzileri 9. Ayn Sin ya

Ölçek - 1 : 240 000

10. Tel Asur 1 ı . Cifna

J. R . : Piyade Ala yı

I.

Piyade Tiimeııi'ııiıı Selfit ve Merda'daki mevzilermin krokisi.

1 65

Eskitaplarim.com


tün saldırıları sonuçsuz bırakılmıştı, 1 1 Mart'ta da düşman bir kazanç elde edemedi. D üşman Tel Asur'dan bir çevirme h areketi yapabileceği için kolordunun emriyle ikinci h atta çekilindi, bu 1 . Tümen için Farha-Ch. Kes- Aınuriye-Sinhil hattı boyuncaydı. 1 1 Mart'ı 1 2 Mart'a bağlayan gecede tümen k arargahı Selfit k ö­ yünün güneyindeki yaınaçlara y erl eş t i . Muharebe esnasında kahraman 24. Tümen asıl saldırıya ·

maruz kalmıştı, bu yüzden kayı pları özellikle ağırdı ve muha­ rebe gücü neredeyse tükenınişti. Kudüs-Nablus yolunun do­ ğusuna, Kabalan'a geri çekildi ve 7. Ordu'nun yegane i htiya­ tını teşkil etti. Boşalan bölüme bu arada gelmiş olan 1 1 . Tü­

men yerleşti. Biz de çok kan k aybetmiştik. Kayıplar 1 24. Alay'da yüzde 1 8 , 70. Alay'da yüzde 1 6 , 71 . Alay'da yüzde 1 5'ti, sadece topçuların k ayı plan nispeten azdı. İngil izler de ağır kayıplar vermişlerdi . Sadece bizim cephe­ mizin önünde 1 SOO'd en fazla ceset saymak m ü m kündü. Ayın 1 2'sinde ve 1 3 'ünde kolayca savuşturu labilen zayıf k ıs­ mi saldırılarla bulunabildiler. Ayın 1 3'ünün akşamında Başkomutan Liman von San­ ders, etkin biçimde katıldığı savunma savaşındaki üst ü n

davranışından dolayı, 24. Tümen'le birlikte 1 . Tüm en'e de selamlarını ve özel takdirlerini gönderdi. Sonraki günlerde bi rçok subay, astsubay, erat terfi ettirildi ve nişanlar verildi.

Bana da k ılıçlı Osm anlı nişanı veril di. Hep o çetin m u h are­ bede tümeni m i n cesaretinin gurur dolu bir anısı olarak ka­ lacaktır. D üşmanın elde ettiği başarı azdı . Türk cephesi yarılma­ ınıştı. Ölü Hintiiierin üstünde bulunan em idere ve esirlerin i fa delerine göre, hücumun Nablus'a k adar sürdürü lmesi planlanm ıştı. Sonraki günlerde bütün cepheye sükünet hakim olmuştu; dostun düşmanın ağır saldırılardan sonra iyice dinlenıneye ihtiyacı vardı. * Bkz. s. 165'tcki harita.

1 66

Eskitaplarim.com


Başarıl ı savu nmadan dolayı duyulan sevinç takviye endi­ şesinden dolayı sönükleşmişti; taburların mevcudu 1 5 0 tü­ fekten fazla değil d i , yani bir bölüğün barış zamanındaki kuvvetine k adar düşmüştü. K ayda değer yedek ku vvet de yoktu. 13 Mart'ta Üsteğınen Bischof'un yerine yeni yaver olarak, 60. Sahra Topçu Alayı'ndan Üsteğmen Piper gel d i . D ü k von Mecklenburg'la birlikte İran seferine k atılmış ve en son Li­ man'ın maiyetinde bulunmuştu . Piper her bakım dan iyi eği­ tim l i, kabiliyedi bir subay ve değerl i bir silah arkadaşıydı. Hemen her gün sağanak h a linde yağınur yağdığı için ça­ dırlarda uzun süre k a l m a k rah atsız edici oldu. Bu yüzden tümen k ararga h ı Sel fit köyüne yerleşti. Cephede günlük cephe çarpışmalarından başka yeni bir şey yoktu. Devamlı kayıplar yüzünden b i r l i klerin mevcudu gitgide azalıyordu, ama Alman b i r l i kleri, 146. Piyade Alayı ve 1 1 . i htiyat Avcı Taburu yoldaydı. K uvvetim izin az olduğunu düşmana bell i etmemek ve za­ man k azanmak için onu yanıltınaya giriştik : Mevcut olma­ yan karargahi ara ve birliklere, İngil i zlerin çözebildiklerini bil­ diğimiz eski şifre anahtarlarıyla telsiz mesaj ları yolluyorduk . B u n a hemen k andılar; çünkü uçakların güya birliklerin bu­ lundukları yerler üzerinde muntazaman keş i f uçuşları yaptık­ larını görüyorduk. Birliklerin oralarda olduklarını teyit için araçlar, süvariler ve uzun gibi gösteri len yürüyüş kolları ara- · zinin o kesimlerinde durmadan gidip geliyorlardı. Çok geç­ meden düşmanın günlük gazetelerinde A lman-Türk cephesi­ n i n takviye aldığı h aberleri çıkınca sevindik. Mareşal Liman tükenmek bilmeyen bir gayretle takviye temi n ediyordu. İzzet Paşa 'nın sabık yaveri Binbaşı Muzaf­ fer'in desteğiyle, Kurmay Başkanı A lbay Kazım Bey büyük bir başarıyla köşe bucakta asker k açaklarını ve k aytarmacıla­ rı arıyordu . Böylece 2 OOO'den fazla kişi ele geçti . Ordular grubunun karargahı küçültüldü, mevcut bütün subaylar ve ana karargahın kalabalık muhafız k ıtası cepheye gönderildi.

1 67

Eskitaplarim.com


Bu şekilde b irliklerin mevcudunu yavaş yavaş tamamlamak mümkün oldu, ama ekserisi asker kaçaklarından meydana gelen takviyeler beş para etmezdi. Düşman 7. Ordu'ya karşı zafer kazanamadığı için, aradığı zaferi Şeria Nehri'nin doğusunda Tel Nimrin-Es Salt-Amman h attında elde etmeyi denedi. Orada i l k Şeria muharebesi ya­ pıldı. Alman birli kleri, Asya Kolordusu'nun Yüzbaşı Crass­ ınann komu tasındaki 703 . Tabur'Lı da muharebeye katıldılar. Albay Esat Bey 3 1 Mart'ta düşmanı Şeria Neh ri'nin gerisine çekilmeye mecbur etti; böylece düşmanın Doğu Şeria toprak­ larına n izarnİ birli klerle yerleşmek teşebbüsü suya düşürüldü. III. Kolordu cephesinin önündeki çarpışmalar günden gü­ ne azalıyordu. Düşman sadece karargahi arı ağır topçu ateşi altına almakla yetiniyordu. Selfi t'e kısa aralarla yoğun topçu atışı yapılıyor ve bu, orada kalmayı olağanüstü rahatsız edici bir hale getiriyordu. Bu arada ül keye h arika bir ilkbahar geldiğinden ve açı k h avada bulunmak daracı k evlerde kalmaya tercih edilir oldu­ ğundan, 30 M art'ta köyün 1 km doğusunda d i k yamaçlı ve konuımı çok güzel olan bir vadide çadır kurduk. Dar ve yük­ sek dağ yamaçları uçaklara karşı mü kemmel bir korunma sağlıyordu. İçinden kristal gibi berrak suları olan bir derenin çağiayarak a ktığı, harikulade parlak renkli Alp menekşeleri, dağialeleri ve nergisleı·le kaplı, yemyeşil halı gibi bir çayırda yaşlı zeytin, fıstık ve meyve ağaçları vardı. Tümenin ana ka­ rargahı bitişik n izam içinde bir arada bulunuyordu, arka ta­ rafta karargahın geri kalan kısmı, çeşitli birimler ve telefon santralı bulunuyordu. I.

Piyade Tümeni siper savaşında

8 Nisan 'dan i ti baren karşılıklı ateş yine arttı ve düşman ı O Nisan'da 8. Ordu 'nun sol kanadına, 7. Tümen'in yerini almış olan ı 6 . Tümen'e ve Alman Asya Kolordusu 'na karşı ani bir saldırıya geçti. Muharebenin ağırlık merkezi El Kafr ve Beru­ kin' deydi. 16S

Eskitaplarim.com


Düşman büyü k oranda geri atıldı; sadece orta kesimde önemsiz bir avantaj elde etti. Bu muharebe günleri esnasında 1 . Tümen'in bir taburu Asya Kolordusu 'nun emrine verildi. Bulundukları kesi m ağır bir ateş altında bulunduğundan do­ layı bir miktar kayıp verdiler. Ancak 1 O Nisan'da tekrar sü­ kCınet avdet etti. Küçük gruplar halinde sık sık takviye geliyordu. Güvenil­ mez oldukları için pek dostça karşılanmıyorlardı . Arap kabi­ leleri özelli kle bu muharebe döneminde İngiliz albayı Law­ rence'in gösterdiği faaliyet sonucu başarıyla kışkırtılmışlardı. "Tommy" ler'' tümen karargahına vadideki yeni yerinde de selamlarını çeli k h al inde yolluyorlardı. Bir a kşam kısa süreli­ ğine Binbaşı İ brahim'in yanına gi ttiğim zaman çadırıma bir nıermi düşüp eşyaının bir kısmını tahrip etmişti. Ayın 1 4'ünde karargah ımızı kesimin orta kısmının gerisi­ ne, Sel fit'in 2 km kuzeyi ndeki s ı k bir zeytinliğin gözlerden sakladığı bir tepeye naklettik. Bir öğlen vakti karargah ın ses­ s izliği birden Binbaşı İ brahim'in çadırının etrafından gelen bağınş çağırışlarla bozuldu. Çadır kamuflaj için bir zeytin ağacının gövdesine yaslanmış vaziyetteydi. Ağacın üstüne yu­ valanmış, yaklaşık 1 ,5 nı uzunluğundaki bir karayılan mu­ hakkak hiç makbul bir komşu değildi. Piper onu silahla vu­ rup aşağıya düşürdü; işin uzmanları zehirli olmadığını iddia ettiler. Ay rıca tek av gani metimiz bu olmadı; sabah karanlı­ ğınttı ada mevzilere giderken karcırgahın çok yakınında bir porsuk vuruldu. Büyük bir i ti nayla yağını güzelce kızarttılar, ama ben hiç tat alamadım. Siper savaşının nıuntazam yaşantısı tekrar rutinleşti. Ke­ s imdeki tah ki mat faaliyeti sürdürüldü ve her sabah iyice göz­ den geçirildi. Hoş, kuru ve sıcak h avaya rağmen kendimi bir süreden beri epey sağlı ksız h issediyordum. Kışın tedavi olmayan nıaf­ sal romatizması ve tekrarlanan sıtma nöbetleri beni çok ra*

İngiliz piyad clcı·inc takılan isinı -ç.n.

169

Eskitaplarim.com


hatsız ediyorlard ı . Cephedeki durum sakin kalırsa, Lü b­ nan'da deniz kenarında bir yerde iki hafta dinlenıneye niye­ tim vardı. Bu arzumu İsmet'e ve Falkenhausen'e anlatınca, i k isi de Alman doktorlar tarafından daha çabu k iyileştirilece­ ğim için en iyisi sıla izni almaını tavsiye ettiler. Piper de, her­ halde esasen evlenmek üzere Almanya'ya gidebilmek için, her gün bu hususta ısrar ediyordu. Cephe günden güne sessizleşiyord u. Askerlerim izin acilen dinlenıneye ihtiyacı vardı. Taze kuvvetler mevcut olmadığı için maalesef nöbeti teslim etmeleri mümkün değildi. Şimdi düşman di kkatini mart ayı sonunda olduğu gibi yine ayn ı bölgeye, Şeria Nehri 'nin doğusuna yöneltmişti. Tel N i mri n-Es Salt'ta i k inci Şeria m u harebesi yapıldı. K a ba­ lan'da İstirahatta bulunan 24. Tümen, Esat Bey'in komuta­ sındaki 3 . Türk Süvarİ Tümen i , Alman istih kamcılar ve pi­ yade alayının bazı kısımları bu raya getirild i . M u harebe Türklerin parlak bir zaferiyle son buld u . Es Salt geri a l ı n d ı v e İngil i zlerin geri çek ilişi bozguna dönüştü. Verd i kleri ağır kayı pların dı şında, saldırıya geçen kahraman biriikiere on top, b i rçok zırhlı otomobil, m a k i n e l i tüfekler ve başkaca harp m a l zemesi bıraktılar. Bundan sonra bütün Fil istin Cephesi'nde uzun süreli bir sü kunet başlayacağa benziyordu. Bu yüzden , özellikle de ev­ velce 8. Ordu'da bir tümene komuta etm iş olan Yarbay Tiller Almanya'dan yeni geri döndüğünden ve henüz yeni bir görev alınadığından dolayı bana vekalet edebi leceği için, i zne çıkış imkanı vardı. Mayıs ayının ortasında, çok güzel bir öğleden sonra, ordu komutanı Fevzi Paşa an iden teftişe geld i . Tümen kararga hın­ daki kısa bir görüşmeden sonra arzusu üzerine Farha'ya, 1 24. Piyade Alayı'na gittik. Atla köye giden tepelere tırma­ nırken İngili zler ağır topların da katıldığı kuvvetli bir topçu ateşi açtı. Bir mermi Emin'in üzerinden, o kadar yak ından geçti ki, bir zarar görınese de hava basıncı yüzünden attan aşağıya savruldu. Hemen kaya kovuklarına sığındık ve hava tamamen kararana kadar orada kalmaya mecbur olduk; düş1 70

Eskitaplarim.com


man ancak o zaman ateşi kesti. Bu olaydan dolayı çok canı sıkı lan Fevzi Paşa, otomobille Nablus'a geri dönmek üzere, atla Selfit'e geri gitti. Mevzileri göremem işti. Son günlerde 2 km kadar uzakta k i Merda köyüne yapılan bir atlı keşif sonunda buran ın oturanlar tarafından büyük öl­ çüde terk edilmiş olduğu ortaya çıktı. Birçok ev ve bir şeyhin büyü k konağı boş duruyordu. Bu yüzden tümen kararga hını buraya na kletmeye karar verd i m . Bu arada i z i n başvurum k a b u l ed ildi. Tümeni Tiller'e devredip sİperierin tah kimatını ben im programıma göre esaslı bir şekilde yürütınesini rica ettim ve 17 Mayıs'ta Nablus'a ordu başkomutanlığına gittim. İsmet'le yakın bir dost gibi, Fevzi Paşa'yla kesinli kle askerce bir ziya­ retle vedalaştım. Binbaşı von Falkenha usen beni otomobille Mesudiye istasyonuna götürdü. Affule'ye kadar kısa bir yol­ culu ktan sonra bu sefer otomobille Nasıra 'ya ulaştım . Orada bütün sokaklarda tarifi mümkün olmayan bir şenlik vardı. İk inci Şeria m u harebesi zaferi bugün ku tlanaca ktı. Bütün as­ keri ve sivil görevl iler bir meydanda toplanmışlardı, bir Arap del i kaniısı Ekselans Liman'a bir çiçek buketi sundu, nutuklar i rat edildi ve mareşal törenle ve vakarta birçok nişan dağıttı. Akşam verilen ziyafet Türkler ile Almanların kardeşl i klerinin tesisine dönüştü . Masada Al bay Kazım Bey ile menzil komu­ tanı Bin başı Ludloff' un arasındaki yerimden çok ınemnun­ dum. Gece yarısından çok sonraya kadar çok hoş sohbet et­ tik. Ertesi sabah ayrılırken mareşal özelli kle dostça davrandı. Tü men in durumu hakkında rafsilatlı bilgi aldı ktan sonra gö­ rüşmeye şu sözlerle son verd i : " Cephen i zde m u htemelen uzun süre sükünet h a k i m olacaktır, ama son ba harda daha büyü k olayların meydana gelmesini bekliyorum. Bu yüzden sizin o zamana kadar iyice di nlenmenizi istiyorum . Bundan dolayı iki hafta olan izninizi, yol hariç dört haftaya uzatıyo­ rum . " Tümen ve ben im için özel takdirlerini bildirdi kten son­ ra ben i gönderd i .

171

Eskitaplarim.com


İkinci Sıla İznim (Haziran- Temmuz 1 9 1 8)"

Filistin-Almanya yolculuğu Neşeli bir şeki lde Piper'le yola çıktı m . Taberiye Gölü'nün kı­ yısıııdaki Ta beriye şehrinde gece yarısı uzun süre kaldı k . Va­ gonumuz manevra yaparken bir trene öyle dik katsizce bağ­ landı ki, portatif yatağımla birli kte havada uçarak vagonun bir köşesine savruldum ve dağı lmış olan yatağıından güçbela çıkabi ldim . Ertesi sa bah Şam'da uya ndık. Otuz saat kalaca ktık! Pa­ lasthotel'e i ndik, orada eşleriyle bulunan konsolos Hoff­ mann ve banka müdürü Schi ffer'le selanı l aştı k . Üğlcden sonra çayı için Liman'ın burada bulunan kızlarını ziyaret ettik ve a kşamı Fraııkfurter Zeitımg gazetesi nin muhabiri Bay Nebel 'de geçirdi k . Şam'da evvelce kaldığım dönemden, evini çok iyi hatı rlıyordum. Orada subaylardan, Türk me­ m urlardan ve A rap şeyhleri nden oluşan geniş bir çevreyle karşı laşılırd ı . Bu sefer sadece Bağdat demi ryolunu i nşa eden Meissner Paşa vard ı . Her i kisi de Arap hareketi n i n dal bu­ dak salmasını çok rafsi latlı bir şeki lde a nlattılar. Ka naatle­ ri nce cephenin ge risinde yeni ve çok teh li keli bir düşman topluluğu oluşuyordu. İngi l izler, A rap topra k larının tama­ m ı nda bir devlet k u rmak vaadiyle silah ve bol bol altın ve­ rerek, şimdiye kadar düşman olan Dersim ve Havra n A rap­ larını bi rleşti rmeyi başarmı şlard ı . " Bkz. s . 2�-29'daki harita.

1 72

Eskitaplarim.com


Yolcu luk Halep isti kametinde sürdü ! Yolculuk esnası n­ da m uhtemelen lokomotiften uçan b i r kıvılcımla vagonu­ muzun üstü tutuştu ; fa kat emir erleri nin yardımıyla hemen söndürüldü. Neredeyse i nsanı deli eden tropi kal sıca klı kta, tamamen k u ru m dolu, k u tu gibi vagonda yolcu l u k yapmak hiç zev k l i deği l d i . Maalesef Halep'te yi ne uzun süre bekle­ d i k . Bundan isti fade, Koch' ları n evini ziyaret edip, yakı nda A l ma nya 'ya göç etmek i steyen nazik ev salı i besine eşinin öl ümünden dolayı başsağlığı diledik. Çocu kları, başmühen­ dis Schellens ile karısı ve en büy i\k kızı hemş i re Paula Koch, hanımefendi n i n yanı nda bu lunuyorlardı. Gazze m u h a rebe­ leri esnası nda yara l d a ra fed a k il rca bakmasından dolayı hem Almanların hem Türklerin büyü k bir saygısını kazan­ mış ola n bu hanımla şimdi tanıştığıına çok sevindim. İsveç sefareti ataşesi Yüzbaşı Edwal ve Şamlı bir Hı ristiyan A rap olan k i ba r eşi sonra gru bumuza katı ldılar. Evin vera ndasın­ da, açık ve yıldızlı bir göğün altı nda, sıcak akşamı hep be­ raber sohbet ederek geçi rdi k . Ertesi saba h trenimiz sümükl üböcek hızıyla batıya doğru yoluna devam etti. Cepheye giden trenler tek hatlı demi ryo­ l u ndan geç i p gidene kadar küçük istasyonlarda çoğu kez sa­ atlerce bekledik. Paza ntı'da sevgi li Dr. Lange'nin yanı nda uzun süre kalmak benim iyi bir şeki lde İstirahat etmeınİ sağ­ ladı. O da çok endişeli bir şeki lde Arapları n gitgide tehditkar bir hal alan tavrı hakk ında fi kir yürüttü ve son zamanlarda sağl ı k gereçleri nin az m i ktarda gelişinden şikayet etti. Alınan­ ya'da bunların sıkı ntısı çekiliyormuş. Nihayet 20 Mayıs'ta Hayda rpaşa'ya ulaştı k. Haliç'te va­ purla yapılan di nlendirİcİ deniz yolculuğu Asya yolculuğu­ muzu n sonunu teşkil etti. İsta nbu l 'da Hotel Londra 'da kal­ dık. Corkovado'da yegane tanıdık olarak, İstanbul'daki tü­ fek ve cephane fa bri kası nın di rektörü ola n Yarbay Zacharia­ e'yle karşı laştı k. A nlattı kları na göre yarı mamulleri n ve ham­ maddeleri n gelişinin tamamen kesilmesi tüm cephane üreti­ m i ni felce uğratmıştı . Batı da dahil olmak üzere bütün cephe­ lerdeki vaziyeti karanlık görüyordu.

Eskitaplarim.com

1 73


Sonra k i günler Harbiye Neza reti'nde rapor vermekle geçti . General Bronsart von Schellendo rff'un yerine, harp sahasındaki d urum hakkında rafsilatlı b i r rapor isteyen General von Seeckt'le görüştü m . Genelku rmay ı n bütün da­ i relerinde de teferruatlı olarak bilgi vermek zorunda kal­ d ı m . Cephede edi n i len izlen i m lere şimdi eskisinden daha ziyade önem ver i l i yordu. N i hayet b u n l a r d a bitti ve 2 6 M a yıs'ta sıla yolculuğuna çıkabildim. Piper daha b i rkaç gün İsta n b u l 'd<l kalacaktı. Trende hiçbir tan ı d ığa tesadüf etmed i m . Sorumluluk derdinden k u rtulunca sağlığıının bo­ zuk olduğunu h issetmeye başla m ıştı m. K a r ı m beni 29 Ma­ yıs'ta, öğleyi n Breslau'da istasyonda bekliyordu. O n un ve k ız ı ının durumu hiç iyi deği ldi. İ k is i de oğlumun ölümünün ve ç o k k ı t olan iaşe durumunun acısını çekiyorlard ı . O ra­ daki sanatoryumda kuvvet toplayıp d i n lenmek için hemen Glatz Kontluğu'n d a k i Wölfelsgrund'a gitti k . Zaman ra hat­ ça dinlenerek ça buca k geçti, sadece N ası ra 'dan gelen, tam okuna mayan bir telgra f keyfi mizi kaçırdı. Bu anca k cep he­ ye a n i bir geri çağırı l ına olabilird i , ama en d i şe verici b i r şey o l madığı ortaya çıktı: İsmet ona götü rınem için b i r fotoğ­ ra f m a k inesi s i pa r iş etm işti. Fraustadt'ta seksen yaşındaki annemle kısa bir görüşme­ den sonra ayrılık saati gelip çattı.

Cepheye dönüş Geleceği görernernek şüphesiz Tan rı 'nın b i r n i ınetidir. Beni ne kadar kötü günlerin beklediğini bilseydim, ben i m ki lerle veda­ laşnıaın çok daha zor olurdu. Breslau'da Balkan trenine bindiğim sırada gazetelerin Sul­ tan Abdülhamit'in* ölümünü haber veren i kinci baskıları sa­ tılıyordu. •

Y�z�r y�nılıyor:

ti; devri k Su lt�n

3 Temmuz 1 9 1 8 'de Sult�n Reş�t (V. Mehmet) vebt etmiş­ Il. A b dülh� m i t ' in ölüm t�rihi ise �ynı y ı l ın J O Ş u ­

b�t'ıd ır-ç.n.

174

Eskitaplarim.com


Vagon Teschen'de, hepsi Anadolu'daki maden yörelerine gitmekte olan birçok mü hendis ailesiyle doldu. Niş'te, oradaki Alınan askeri yetki l isi Binbaşı Frideri­ c i 'yle konuştum. B ulgarların harp yorgunu olduklarını söy­ lüyor ve daha uzun süre yanımızda ka lmayaca k la rından korkuyordu. Genel d urum M i hver Devletleri için hiç iyi gö­ rünınüyordu. Sonra yemekli vagonda masama İstanbul'da ınatbuat temsi lcisi olan Bay Weiss oturdu. İ lginç kon uşmala­ rından onun da geleceğe endişeyle baktığı kanaatine vardım. 5 Temmuz sabahı Türk başkentine yaklaştık. Vagonun kori­ dorunda pencereden tari h i yerler olan Çatalca ve K ı rkkili­ se'yi seyrederken k i bar bir genç adam bana katıldı: Cemal Paşa'nın oğlu. Lichterfelde'deki harp okulun u b i ti rd i k ten sonra i leride A lman k raliyer husarlarında hizmet etmek isti­ yordu. Biz sohbet ederken Ayastefanos'tan [Yeşi l köy] geçtik ve İstanbul'daki büyü k yangın yerlerine geld i k . " Geniş bir çevrede bütün soka klar yanıp kül olmuş haldeydi . Bi rkaç gün önce burada b i r yangın felaketi yaşanmıştı. Yol a rkada­ şım bu ta l i hsiz yerlere acıyarak bakıyor ve s iyasi düşman la­ rının bu yangının suçlusu olara k babasından şüphelendi kle­ ri, böyle bir tahri bada gözde projeleri olan Avrupa i tarzda yeni sokakların i nşasını gerçekleşti rmeyi ü m i t etmekle suçla­ dıkları a klına gelmiyord u . . Sabah 9. 30'da tren İstan bul'da Si rkeci istasyonuna gir­ d i . Bütün b u k a la ba l ı ğın, k ırmızı fesl i Tü rklerin, a laca ren k l i elbiseler giymiş A rapların, bağrışan haınalların, la­ net okuyan polislerin a rasından, bitlen m iş d ilencilerin ve sakat çocukların yanından geçerek, bavu llarımla hazı r bek­ leyen otomobilime ulaşıp, Hotel Londra'ya gidebildiğime sevindim. Sultanı n ölümünden dolayı ay-yıldızlı a l bayrağın yarı­ ya indiri lmiş, v i trinierin kara k umaşlarla kaplanmış, Türk• 3 ı M�yıs ı')! S 'd e çıbn b ü y ü k bir y�ngın Aks�r�y-Topbpı, �r�sımb k i

scımlcrin Il liyü k bölümünün yerle b i r ctmişti-e.n.

Eskitaplarim.com

1 75


!erin matem şeri t leri ta kmış, zarif Türk kadınlarının kara çarşafiara bürünm üş ve her tara fta k i eğlence yerleri i l e t i ­ yatroların k a p a n m ı ş o lacağı n ı zannediyordu m . B u n l a r ı n h iç b i r i olmamıştı, h içbir yerde b i r matem i şareti yoktu ! H a n ım ların açık ren k esvapları, bir aşağı bir yu karı da lga­ l a n a n kalaba l ığın neşe l i yüzleri ve v itrinlerde k i rengare n k teş h irler, bulutsuz gökte n aşağıya gül ümseyen güneşle yarı­ şıyordu . Ebediyete inti kal etmi ş olan h ü k üm dar çoktan sessiz se­ dasız gömülmüştü ve yeni sultan V. Meh met" sade ve basit bir şek ilde tahta çı kmıştı . Bayramın i l k günü olan 9 Tem­ muz'da büyük bir şatafatla muayede [ bayramlaşmaJ merasi ­ m i yapılacaktı. Akşam inanılmaz fiyatlarla yemek yemek için Pera Palas Oteli'ne gittim. Çorba, yanında biraz sebze olan minnacı k bir şnitzel , peynir ve bir küçük bardak bira için 6 l ira, yani 60 mark ödeniyordu . Enflasyon İstanbul'da çok artmıştı. Lira­ nın değeri sadece 1 0 marktı. Buna rağmen her a kşam bütün lokaller ağzına kadar doluydu. 6 Temmuz'da Genelkurmay Başkanı Ekselans von Seeckt'in ve askeri misyanun başkan vek i l i General von Lenthe'nin, ertesi gün Türk amirierin hu­ zurlarına çıktım. Enver Paşa beni çok dostça karşı ladı. Bana uzun uzadıya cephedeki durumu nasıl değerlendirdiğini an­ l attı. Her zaman neşe saçan başkomutan bugün durgun gö­ züküyordu; bunun sebebi bel ki omuzlarında k i muazzam i ş y ükü, bel k i d e karanlık b i r gelecekten dolayı duyulan endişe­ lerdi. Onun yanından Türk askeri şurasının başkanına git­ tim. Orada terfiler, subayl ı k beratları ve birçok subayın taltifi gibi pek çok mesele ve isteği halletmem gerekiyordu . Bu kur­ naz paşayla i yice pazarlık yapmak gerekiyor, ama nihayet he­ defe u laşılıyordu. Otelime geri döndüğüm zaman 9 Temmuz'da yaverimle birlikte Daimabahçe Sarayı'ndaki muayede merasimine katıi­ mam için gönderilmiş olan irade beni bek l iyordu. '·'

Doğrusu: VI. Mehmet ( Vahdettin) -ç.n.

1 76

Eskitaplarim.com


Bu arada P i per İstanbul'da­ ki askeri misyonda başka bir göreve geçmişti. Halefi, şimdiye kadar Rayak'ta menzil komu­ tan ı olan 1 7. Ulan· Alayı'ndan süvari önyüzbaşısı von Ehrens­ tein'di; onunla evvelce ora da tanışmıştık. Piper' den ayrıldığı­ ma üzülm üştüm; yaver olarak her bakımdan iyiydi. Değişim muhtemelen Liman'la evvelce ya ptığım bir konuşma y üzünden olmuştu. O zaman Türk cepheleri n de görev ya pan AlOnyüzbaşı von Ehrenstein m a n kurmay subaylarına yaver olarak yaşça büyük, tecrübe li su bayların verilmesi gerektiği­ n i , bunların görevinin yaverli k işlerinden ziyade Alman ve Türk ma kamları arasında daha sıkı bir bağ tesis etmek oldu­ ğunu ifade etmiştim. Benim düşüncem Alman komutanların böylece Türklerin zihniyetine daha çabuk vakıf olmaları ve birta kım sürtüşmelerin meydana gelmemesiydi. Ehrenste i n o sırada izindeydi, Pirna'da k i mülklerinde bulunuyordu ve 1 0 Tem muz'da gelmesi bekleniyordu. Ayın 8 ' i a kşam ında Tokatlıyan Oteli'nde, sivil hayatta Berlin'de bidayet mahkemesi h a k i m i olan, 2. Hassa Piyade Alayı'ndan maalesef adını u nuttuğum bir yedek su bayla ta­ nıştı m . Almanya'dan Türkiye'ye bir altın nakliyesi yapmıştı ve bu fırsattan istifade İstanbul'u yakından tan ımayı çok isti­ yordu. B ütün görmek istediklerinin zirvesi olarak sultan ı n katıldığı bir saray merasimini ta hayyül ediyordu; böyle bir şeyi yaşamak en büyük arzusuydu. Bunun için ona yardım edebilirdim. Onu 9 Tem muz'da yaverimin yerini almaya da­ vet ettim; büyük bir sev i nçle kabu l etti. Ertesi sabah saat 9.00'da otomobille yola ç ıktık ve kısa süre sonra Dolmabah" Ulan: Mızraklı süvari askeri --ç.n.

177

Eskitaplarim.com


çe' nin içine açılan, altın yaldızlı heykellerle süslü masif taş kapının önüne gel d i k . Sağı nda ve sol unda yeşil çimlerin, zev k l i çiçek tarhlarının ve gölgeli ağaç gruplarının yer aldığı kırmızı çakıl larla döşel i bir yoldan yürüyerek bakımlı bir parktan geçtik. Sonra bugü n günün öneminden dolayı kan kırmızısı bir halının konmuş olduğu beyaz mermer bir merd i­ vene geldik. Büyü k bir hole girdik. Ho! geniş kristal kapılada i ç içe geçen üç mu azzam salona açıl ıyordu. Yüksek bir kub­ beye kadar uzanan sıva işleri duvarları süslüyor, yumuşak bir halı ayak seslerini boğuyord u. Kırmızı, mavi ve altın renkle­ rindeki ağır avizeler muazzam kemerli pencerelerden içeri gi­ ren güneş ı şığıyla bi rleşip mu hteşem bir renk oyunu yapan parlak bir ışık veriyorlardı. Her tara fta bulunan altın kor­ donlu kırmızı fra k l ı hizmetkarlar büyü k tepsilerden altın fin­ canlar içi nde mis gibi kokan Türk kahvesi ve meşhur sultan sigaralarını sunuyorlardı. (Bunlar pi yasada satılan sigaraların i k i misli büyüklüğündedir ve altın renginde sert bir zıva naları vardır.) Salon henüz boştu , ama kısa sürede i mparatorluğun en yüksek görevl i l eriyle dolmaya başladı. Pırıl pırıl nişanlarını takınmış olan Vehip Paşa bana tombul elini uzattı ve Türk ordusunun s ı lı lı i ye başkanı Süleyman Nurnan Paşa beni Fi­ l istin Cephesi'ndeki sıhhiyenin durumu hakkında uzun boy­ lu bir konuşmaya tuttu . Bu arada sarımtıra k boz renkteki sade Tü rk üniformalarının içindeki Alman subayları da gel­ m işlerdi: D iğerlerinin yanı sıra maiyetleriyle birli kte Ekse­ lans von Seeckt, General von Lenthe, Bischof Paşa, ayrıca Amir�! von Usedam'un peşi sıra birçok deniz subayı. Grup­ lar halinde aya kta durarak sohbet edil iyordu. Kısa bir müd­ det sonra mu ayede salonunun çifte kanatlı kapı ları açıldı. Herkes hep birli kte oraya akın etti. Baş taraftaki basa ma kla­ rın üstünde sultanın ta htı, yeşil ve kırmızı ren ktek i değerl i taşlarla kaplı, kollukları olan altın bir divan duruyordu. Onun tam karşısında kırmızı porfir sütu nların taşıdığı geniş bir balkonda altın işleme l i üniformalarının içindeki bir ne-

1 78

Eskitaplarim.com


fesli sazlar orkestrası yer almıştı. Yan taraflardaki halkonlar­ da açık renk tuvaleder giymiş, hepsi Avrupalı hanımlar gö­

rülü yord u ; çünhi Tü rk hanımları selaml ığa gelemezlerd i . Yüksekteki ta b u n i k i tarafında Osma nlı ha neda nının o n ya­ şında üç şehzadesi , arkada sadrazam Talat Paşa, ayrıca Ce­ mal ve Enver Paşalar, sağ tara fta ise sultanın seryaveri İzzet Paşa duruyorlardı. Geniş bir yay şekli nde kolordu ve tümen komutanları sırala nmıştı. Onların karşısında nazırlar ve y ü ksek memurlar yer almışu. Başlarında beyaz i pekli k a fta­

nının i ç i n d ek i şeyhül islamın, ayrıca ka l a ha l ı k ma iyetleriyle birli kte rengarenk nişanlarla süslü ci.i ppelerini giymiş olan Rum ve Ermeni patriklerinin b u l u nduğu d i n adamları daire­ yi taınaml ıyorlardı. Arka sıral arda saray memurları ve saray h a l k ı , kıpkı rınızı frakının içinde uzaktan be l l i olan İ mrahor

göri.ilüyorlardı. Orkestra uzun gümüş trompetlerle sultana selamı çalar­

ken canlı adımlarla sultan göründü ve tahta oturdu. Sarımtı­ rak renkte sade bir askeri üniforma ve kalpak giymişti, yega­ ne süsü Osmanlı Nişanı i le Kara Kanal nişanını n yıldızı olan, ince yap ı l ı sempatik bir insandı, yüz hatları kesk indi ve gö­ zünde gözlük vardı. Herkes yerlere kadar eğil d i . Hükü mda­ rm dizine altın işlemeli bir şal kondu. Seryaver İzzet bir ucu aşağı sarkacak şekilde şalı tuttu. H uzurdakiler teker teker hühimdarın önüne geldi, yerlere kadar eğildi ve şalı öptü,

ik inci bir eğilmeden sonra en ark ada tekrar yer almak üzere bir sonraki zaun arkasına geçti. Şal sultanın elinin yerini tu­ wyordu. Bu onun için muhakkak rahat bir el öptürmcydi. Sadrazam ile von Seeckt yaklaştıkları zaman hük ümdar aya­ ğa kalktı ve her ikisine de elini uzattı. Şeyhülislam ile her iki patrik onun için dua ederken onlara doğru birkaç adım attı. Gövdesinin i.i st kısmıyla hafifçe eğilerek generaliere selam

verdi, tümen komLJtanlarına ise sadece hafifçe başını eğd i . Merasim sona erdikten sonra sul tan marşı çalındı v e " Padi­ şahım çok yaşa" nidalarıyla ve hazır bulunan herkesin yerle­ re kadar eğilmesiyle birli kte hük ümdar saloıı u terk etti.

Eskitaplarim.com

179


Herkes dağıldı. Cemal, Enver ve İ zzet paşa lara emrimdeki tümenin bayram tebri klerini sunmak ve Alman kolon isi nden, sefaretten ve askeri m isyondan birkaç hanımı selamlamak için fırsattan yararlandım. Ni hayet mutluluk içindeki yaver vek i limle sarayın büyük merdivenlerinden bütün yü ksek görevlilerin vasıtalarına bi­ nip gitme lerini seyrettim. Sonunda otele geri döndük. Ertesi gün Ehrenstein izinden geri döndü. Şimdi sıra bü­ tün gerekli şeyleri temine gelmişti. Batı 'da görev yapan asker­ ler ne kadar rahattı . Sadece en gerekli şeyleri yanlarına alıyor, bütün eksikler birkaç günde temin edil iyordu. Ama Doğu' da­ ki bir cepheye gidenler uzun uzun düşünmek zorundaydılar. Yanı nıza al madığınız bir şeyin yokluğunu bütün yıl çekerdi­ niz; cephede bir şey bulmak mümkün değildi. Mutfak, tuva­ ler ve ev eşyalarının eksiklerini tamam etmek için iyice dü­ şünmek gerekiyordu. Uzun tedarik l isteleriyle dükkan eliik­ kan dolaştık. Dinlenmek için A l ınan Sefareti'ndeki bir çaya gittik. Ora­ da her nevi siyasi yen i l iğin yanı sıra nü kteli dedikodular da anlatı lıyordu. Akşam saatlerini ekseriyetle Alman Sefareti'nin lokal inde, Biegeleben Evi'nde geçiriyordum. Kurmay subay olarak askeri m isyonda görev yapan ve şimdi Fil istin'deki 7. Ordu karargahına tayin edilmiş olan Bi nbaşı Beckert'le bura­ da ta nıştı m . Oraya doğru birli kte yola çıktık. Bischof Pa­ şa'nın evi nde geçirilen teklifsiz bir akşam ve Bayan von Feld­ mann'ın evindeki neşe l i bir çay topla ntısı son günlerin yekne­ sakl ığı içinde yaşanan hoş değişikli klerdi. Ayrı lırken bana ordu başkom utanlığı tarafından Ekselans Liman'a veri lmek üzere büyük bir paket halinde gizli evrak teslim edildi. Bağdat ve Doğu dem iryol larının genel ın (icl lir(i Gü nther lütfedip bize bir paşa vagonu tahsis etti. Böyle bir vagon i k i kısımdan ıniiteşekkildir. Her i k i kısımda da rahat koltuklar, yazı masası, elektrikli aydı nlatma ve bir yatak bu­ lunan birer oda vardır. Her iki uçta balkon bulu nuyordu. Prensler gibi rahat seyahat etti k. Vagonda Beckert ve ben ka­ lıyordum. Arkam ızdaki yük vagon unda Ehrenstein ve bir 1 80

Eskitaplarim.com


Türk emir subayı, bir diğerinde de eşyalarla birli kte emir er­ leri yolculuk ediyorlardı. 1 5 Temm uz'da H aydarpaşa 'dan yola çıktı k. Beckert' in şimdiye kadar mensubu olduğu Y ı ldırım Ordular Grubu Komutanl ığı 'nın bütün i n i bat heyeti peronda topla nmıştı. Bacağında k i arıza iyi leşm i ş olarak tekrar İsta n b u l ' a gel m i ş o l a n Üsteğmen Köhler bir sü reden beri orada görev yapı­ yordu. Maalesef bunu önceden öğrenmemiştim, yoksa onu yaver olarak geri a l m a k için her şeyi yapardım. Fil istin Cephesi 'nde görev yapan 1 46 . A lman Piyade A l a y ı ' n ı n bandosu da tesadii fen oradaydı. B i ze k ü ç ü k bir veda kon­ seri verdi ler; " Muss ich den n, nı uss i ch den n" şarkıs ı n ı n nağme leriyle doğuya doğru hareket etti k . Serin a kşam v a k ­ ti balkonlarım ızda oturup Tü rklerin bizimki lerden i k i m i s l i büyük o l a n , b ü y ü k s ü rü ler h a l i nde ışığın etrafında uçuşan, kanatları kahverengi ve beyaz çizg i l i m a yısböceklerini sey­ rediyorduk. Ayın ! 6'sı nda öğle vakti Esk i şeh ir'e vard ı k . K ısa süre önce Beckert' in emir erieri nden biri ve hemen sonra da öbü­ rü hasta lanmı ştı . Beckert' in keyfi kaçmıştı; emir erieri ol­ madan kendisine yabancı olan iç bölgelere yolc u l u k yap­ mak onun için çok sık ıntı verici olma lıydı. Her i k i hasta Es­ k i şehir' de hastaneye yatı rı ldıl ar. Benim eski a l ayım olan 1 5 7. A lay'dan Teğmen Nagel'in orada bir kamyon koluna kon1lıta ettiğini b i l i yordum. Bu yüzden onun bir yedek bul­ masını rica ettim. Hemen istasyona kendisi ge ldi ve Beckert için emir eri olarak kapı gibi bir Pomeranyalı'yı getirdi. Ka­ vurucu sıcak ve ıssız bozkırda i k i gün i k i gece daha yol al­ d ı k . Daha ! S ' i sabahında Beckert'in ne kadar suskun oldu­ ğu d i k katimi çekti, öğleye doğru onu yü ksek ateşle b i rl i kte şiddetli bir ti treme tuttu; Türk emir subayı ve onun emir eriyle birli kte aynı zamanda Beckert de kötü bir sıtma nö­ betine kapılmıştı . Neşel i yolcu grubumuz b irdenbire hazin bir hasta koğuşuna dönüşm üştü; sadece eskiden beri Do­ ğu'da bulunanl ar, Ehrenstein, Türk emir erieri ve ben sağ­ lam kaldık. ! ll l

Eskitaplarim.com


Konya'da kızgın sıcağa rağmen şehre indi k ve ül kemize D oğu'dan i l k selam olarak ku ru üzüm, hu rma ve i ncir gön­ derdik. Yavaş yavaş Toroslar'ın ve Antitorosl a r ' ın zi rvelerine t ı rmand ı k . Belemedi k 'te durduğumuz sırada çok güzel olan çev rede gezinti yaptık, başmühendis Kel lermann'ın ve kızl ı k soyadı Koch olan eşinin v i i i asında kısa süre mala verdik; maalesef ev sahibi t i foya tutulmuş ağır hasta yatıyordu. İs­ tasyona geri döndü kten sonra bütün eşyamız dekovile yü k­ lendi ve bununla k ı rktan fazla tünelden geçtik. Gelebek'te ağı rlıklarımızia b i r l i kte bir yü k vagonuna b i n d i k ve otuz al­ t ı saat sü ren b i r yolculu ktan sonra H a lep'e gel d i k . Hastala­ rımızı hastaneye yatırdı ktan sonra uzun bir süre için son defa b i r Alman a il esinin hu zurlu evi nde kalmak üzere Koch a i lesinin yanına gitti k . Günün tropikal sıcaklığından sonra a kşamı bal kanda geç i rd i k . Ara sıra kızgın bir çöl rüzga rı esiyordu. Öğleyin Raya k'a doğru yolculuğumuza devam ettik. De­ m i ryol u di rektörü Zittelmann bizi Rayak'tan Şam' a kadar kendi salon vagonunda götürdü. Şam'da Palasthotel'e indik. Sıca klığın hala 4 1 "C o l masına rağmen a kşamları Cemal Paşa Bulvan'nda geziyorduk. Kalabalığın içinde b i rden tü­ men doktoru Şü krü göründü. Ben izindeyken bu radaki has­ taneye başhekim olarak tayin edilmişti . Samimi b i r şekil de bizi evinde gec� lemeye davet etti. Bunu kabul etmedik, ama ertesi gün trenimiz gece yarısı kalkana kadar öğleden sonrası­ nı ve a kşamı onda geçirmeye memnu niyetle söz verdik. 2 6 Temmuz'da hastalığından dolayı A l ınanya'ya gitmek üzere olan menzil müfettişi Yarbay von K iesling'i ziyaret et­ tim. Bana Liman'ın onun halefi olacağıını söylediğini anl attı . Güzel Şam şehrinde kalmak ve çok yönlü b i r faal iyet alanı bana oldukça cazip geldi, ama harbin sonuna kadar cephede kalmayı tercih ediyordum. Aslında bütün bu düşü nceler yer­ sizdi, çünkü Liman beni sevgil i 1 . Tü menimden ayı rınayı hiç düşünmüyordu. Menzil m ü fettişliğinden ayrı lırken, A l man­ ya'ya gitmekte olan Albay Böhme'yle karşılaştım. Bana çabu1 82

Eskitaplarim.com


cak Liman'ın kurmay başkanının ve 7. Ordu Komutanlı­ ğı'nın görüşlerinin a ksine 7. Ordu'nun sol kanadında Şeria Nehri boyunca büyükçe bir taarruzu emretmiş olduğunu an­ l attı. A l man birlikleri, 702. ve 703 . taburlar, l l . Avcı Tabu­ ru'nun bazı kıtaları ve b i r Avusturya bataryası iyi dövüşmüş­ ler, ama zayıf düşmüş olan Türk alayları aynı başarıyı göste­ rememişler. Harekat iyi sonuç vermemiş ve ağır kayıpla ciddi bir yenilgiye uğranılmış. Öğleden sonra saat 1 7.00'de Şü krü bizi süslü faytonu yla aldırdı. Evinin bakınılı bahçesinde çay ve sulandınidığı za­ man bulanık b i r ren k alıp, az m i ktarda içil diğinde mideye çok iyi gelen bir pi rinç rakısı olan duziko içti k . A kşam saat 2 0.00'de doğru diğer misafirler, bir Tü rk b inbaşısı ve iki de doktor geldi. Ferah viiianın kış bahçesinde sofraya otu rdu k . Hepimiz masanın b i r tarafında v e etrafında h e r nevi bitkinin bu l unduğu kırmızı bir perdeni n karşısında otu ruyorduk; bol yemekli ziyafet esnasında kulağa hoş gelen alça k sesli bir m ü ­ z i k duyuldu. Zaman geçtikçe v e keyfi miz arttıkça m ü z i k da­ ha yüksek sesl i ve neşeli oldu. B i rden perde çe kildi ve a l tı gü­ zel Arap kızından müteşekkil bir orkestra gördü k . Nihayet kızlardan bazıları raks etmeye başladılar. Biz keyiflendikçe onlar üstleri ndekileri çıkardılar, sonunda sadece i ncecik tül­ lcrle kaldılar. Eğlencenin sonuna kalmadık. Saat 23.00'te istasyona koş­ tuk ve Nasıra'ya doğru yola ç ı ktık. Ben kendimi hemen por­ tatif karyolama attım, uzunca bir süre yarı uykuda Ehrenste­ in'in erken kal ktığımız için söylendiğini duydum; en azından Arap kızlarını rüyasında görmüştü r diye ümit ettim. Öğleye doğru Taberiye Gölü kıyısındaki Taberiye şehrin­ de üç saat kadar kaldık. Mavi gölün kıyılarında güzel bir ge­ zinti yaptıktan sonra istasyona geri döndük. Tren girmişti. Demiryolu kıtasından bir Alman teğmen olan istasyon amiri, ısrarımız üzerine bize bir sonraki istasyona kadar manevra yapmakta ku llanılan bir lokomotif tahsis etti. Orada trene yetiştik, bizi göremeyince endişeye kapılan emir erieri miz ta­ rafından sevinçle karşılandık. ı ın

Eskitaplarim.com


On üç gün süren yolculuktan sonra 2 8 Temmuz sabahı saat 6 .00'da son durağıııı ız olan Mesudiye istasyonuna gel­ dik. Bir buçu k saatl i k bir otomobi l yolculuğu bizi Nablus'a, Fa l kenhausen'in kalıvaltı masasına götürdü. Orada pek sevindirici olm ayan havadisleri duydu m. 1 4 Tem ımı z'da Şeria boyu nda ki yen ilgi bütün ayrıntı larıyla an­ latı ldı. Sonuçta, Li man ile buradaki Alman kurmay subayla­ rının arası gerilm işti. Albay von Frankenberg Batı Cephe­ si 'nde bir komutanl ığı kabul etmi şti , halefi Albay von Op­ pcn'di ve Falkenhausen önümüzdeki günlerde İstanbu l'a gi­ decekti. Onun hal efi Tü r k albayı Sedat Bey' d i . Öğleye doğru Fevzi Paşa'nın yanma gi tti m ; onu burnu­ nun ucuna kadar battaniyelere sarınmış, şi ddetl i böbrek san­ cı ların dan yakın ır vaziyette buldum. Pek yakında cepheden ayrılmak zorunda kalacağından korkuyordu . Muhtemelen o taarnızda birli klerinin icraatından dolayı Liman 'ın acı serze­ nişleri yüzünden hastalığı daha da kötüleşm işti . Daha sonra mareşalin huzuruna çıktım. Beklediği min aksine olağanüstü nazikti. Alm anya'da ki vaziyet ha kkın da benden rafsilatlı bi lgi a ldı. Kısa bir müddet sonra tem ımızdaki tal i hsiz yeni lgiden söz etti, bu arada bir dizi Alman kurmay subayı hakk ında sert bir şekilde konuştu. Sonunda bana 1 8 Temmuz tari hli A.K.O.'yla A l man yarbaylığına ve bi rkaç gün sonra da irade-i sen iyeyle Tü r k albaylığına terfi ettiği m i bi ldirdi. 1 . Tü­ men'den eskisi gibi memnundu. Akşamı Fal ken hausen'de, Asya Kolordusu 'nun şi mdiye kadarki komu tanı Albay von Frankenberg ve halefi Albay von Oppen ve yaverler Yüzbaşı Eu litz, Üsteğmen Kont von Galen ve Ehrenstein'le birli kte geçirdi m. Fal kenhauscn' in gi tmesi ne üzüldü m. Sedat Bey, Alman dostu ol mayan, na hoş bir mesai arkadaşı olarak bili niyordu. 29 Tem ımız'da otomobille cepheye doğru gi tti k. Yasu( köyü bizasında Nablus-Kudüs şosesine geldiği miz za man i l k merrnilerin patlamasını duyduk, siperlerin üzerinde İngi liz şa­ rapnelleri nin infi lak ettiğini ve birçok düşman uçağının daire­ ler çizdiğini gördü k. Yine harbin tanı ortasındaydık. İstira hat 1 84

Eskitaplarim.com


sona erııı işti. Yen i den güç kazan mış olarak işe, harbin hiç bit­ mek bil meyen ebedi ruti nine da ldık. Daha yoldayken zaten yakın larında olduğum için hemen III. Kolordu 'ya gi tmeye karar vermişti ııı . Yasuf'un doğusun­ da Nabut-Zarat Dağı'nın sarp kayalıklarında komu tanl ı k sı­ ğınaklarını patlayıcılar kullanara k bin bir güçlükle hazırlata­ bil ııı i ş ti . Gerçi bu lunduğu yerin boınbaya karşı güvenl i ol­ mak ve çepeçevre çok güzel bir görüş alanına sahip bu lun­ m a k gibi avantaj ları vardı, ama kalın acak mekanlar dar ve rutubetl iydi. Sabah saat 9.30'da beni çok sa mimi ve dostça karşılayan kolordu komutanı İsmet'in karşısındaydı ııı . Bana önce cep­ hedeki durum hakkın da bi lgi verdi ve sonra A lmanya'da edindiği ııı intibaları öğrenmek istedi. Rusya'nın içi nde bulun­ duğu duruma büyük önem veri yordu. Bolşevizııı M i hver Devletleri için de harbin kesin ve tal i hsiz sonu olacak tı; artı k zafere inanııı ı yordu. Kargaşa kısa sürede Almanya'ya da sıç­ rayaca ktı. iddialarını kesinlikle reddetti ııı , ama o görüşünde ısrar etti ve keli mesi kelimesine -hemen hemen- şöyle devam etti : " Korkarım ki sonun başlangıcındayız. Geleceği karanl ı k görüyorum, sizin vatanınız için de. Sonradan burada bizi mle birli kte olduğunuz için kadere şükredeceksi niz; bu rada yeter­ siz ııı e ııı u rları, yeniaşmayı ve enflasyonu tanımış o l dunuz. Böyl e bir felaket sizin de ülkenizin başına geldiği za man, bu sizin için yeni bir şey ol mayacak. Bütün bu kötü vaziyetler bi zde olduğu gibi sizde de kaybedil ııı iş bir harbin ardın dan görüleceklerdir." Sadece tartışına çıkarmamak için konuşma­ y ı başka bir konuya getirdim, hemen sonra veda etti m ve da­ ha yoldayken görüşlerine dudak büktüııı . Bu akıllı adam ne kadar haklıymış! Harpten sonraki acı k l ı duru m u m uzu bir peyga m ber gibi önceden haber vermişti! Yasuf'un batısındaki zeyti nli kleri otomobille kısa sürede geçip Merda'daki tümen kararga hına vardık. Başlarında Yar­ bay Ti ller olduğu halde karargah erkanı bizi bekliyordu. Ben yokken Şü krü 'den başka Binbaşı Ihra h i m 'in de başka yere ta­ yini çık mıştı, kolordunun kurııı a y başkanı o l m uştu . Ona m ü 1 85

Eskitaplarim.com


kemmel hizmetleri için sonradan birinci sın ı f Demir Haç ni­ şanını verebildiğime sevi ndim. Onun yerini, Yüzbaşı Pikret aldı. Pikret'in her şeyden önce mükemmel görünüşü ve müs­ pet sosya l davranışı üzerimde olumlu bir etki yapmıştı; A l­ manca'ya h a k i m olması benim için çok memnun ediciydi. Sel amiaşma faslından hemen sonra bando çalarken zeytin ağaçlarının altındaki mahfel çadırınm önünde hep beraber öğle yemeğine oturduk. Maalesef Tiller daha o akşam 46. Pi­ yade Tümeni 'nin komutanma vekalet etmek üzere Nablus'a gitti. Zamanımız ancak bana yürürl ükteki işler hakkında kı­ saca bilgi vermesine yetti . J . Tümen'in eğitim ve morali hak­ k mdaki olumlu değerlendi rmesi beni sevi ndirdi.

1 86

Eskitaplarim.com


Filistin'de Siper Savaşları' (Ağustos-Eylül 1 9 1 8)

Hemen ertesi gün yeni kurnı ay su bayı Pikret Bey ve Ihle­ feldt'le birlikte bütün bölgeyi gezdim. Bugünlerde gördüğüm her şey düzgü ndü. Tahkimat işi Tiller'in deneti m i altmda be­ nim arzu larıma göre iyi gelişme kaydetmişti. Siperler M er­ da' ıım 5 k m güneyinde neredeyse düz bir hat hal inde uzanı­ yordu ve cephe genişliği kuşbakışı olarak yaklaşık ı 2 km'ydi. Siperleri iyice görmek için sarp dağlara çıkıp ine rek en azm­ dan iki gün yürümek gerek iyordu. 7. Ordu 'nun sağ kanadını teşkil eden ı . Tümen, 8 . Or­ du'nun sol kanadını teşkil eden 1 6 . Türk tümeniyle birl ikte A l man Asya Kolordusu'nun bölgesine yaslanıyordu. Solunda yine l l l . Kolordu'ya mensup olan 1 1 . Piyade Tümeni bulu nu­ yordu. Mevziler ön hatta ınak ineli tüfekleriyle birlikte ik işer tabur ve i k inci hatta ihtiyat olarak birer tabur bulunan üç alay alt kesimi nden oluşuyordu. Benim yokluğumda tümenin yega ne i l1tiyatı olarak gelen 2. Piyade Alayı'ndan· bir tabur yeniydi, Selfit'te bulu nuyordu. ı 24. Piyade Alayı Farha köyünden 3 km güneydoğuya kadar sağ kanadı teşkil ediyordu. Yalçın bir tepede bulunan köy kuvvetli bir konıgan haline getirilm işti . Masif evler ve hepsi nden ziyade derin mahzenler iyi bir sığmak ve bom bala­ ra karşı güvenli bir barınak sağlıyorlardı; en öndeki hat sık zeytin ağaçlarıyla kaplı bir dağ sırtı boyunca uzanıyordu. He­ men yanında yine zeytin ağaçlarıyla kaplı Rııme Vadisi'nin her i ki yamacında 70. Alay ınevzilen mişti. Cephenin hemen • Bkz.

s.

l 65 'rcki harita

I 87

Eskitaplarim.com


ön ü n de vadide bulunan hiçli k Ch. Kes köyünde birçok ma­ kineli tüfekle birlikte bir bölü k vardı. Daha doğruya doğru K u düs-Nablus şosesinin hemen batısında Amuriye ve Sinbil köy leri mevkisinde 71 . Alay'ın bölgesi uzanıyordu. Alayların ımı harebe mevcudu 750'şer kişiydi, bu yüzden a raziye bütü­ nüyle yerleşmek mü mkün deği ldi, anca k öne çıkan önemli yerlerde yoğunlaşıl ıyordu. 1 2 4 . A lay'ın bölgesindeki birkaç yerde avcı çu kuru açma k mümkündü, kaya l ı k zemin bunun haricinde bu işe müsaade etmiyordu. Avcı çukurlarının yeri n i yosun ve ağaç dallarıyla kamufle edi l miş taş duvarlar a l ıyor­ du. İleriye doğru uzanan dağ çıkıntilarına makineli tü fekler yerleştirilm işti, ça praz ve tepeden ateş mü mkündü. S i perlere giden toprağa açılmış veya toprak yığı nları ve taş duvarlada korun muş olan seğirdiın yolları va rdı. Vadilerin tabanı, ara­ larında açıklıklar bulunan zay ı f bir d i kenli tel ağıyla enı n iyete alınmışlardı, bu boşlukların gerisinde ına kineli tü fekler vardı. Si perleri n kısmen hemen önünde bulunan dikenli kaktüs çit­ leri çoğu kere güzel bir engel teşkil ediyordu. Gündüzleri si­ perlerde sadece nöbetçiler bulun uyordu, geceleri takviye edi­ l iyorlardı. Erat her yerde iyi korun m u ş vaziyette kaya çıkmtı­ larının a ltında veya kovuklarda bulun uyordu. İ l k piyade hat­ tının gerisinde henüz inşa edilmemiş i kinci ve üçüncü bir si­ per hattı va rdı. Fa rha 'da i k i dağ bataryası, merkezin ge risin­ de 1 5 cm'lik ağır bir obüs bataryası ile bir dağ bataryası ve sol kanatta şosenin yakın ında iki salıra bataryası vardı, her tara fa doğru iyi bir atış a lanına sahipti ler. Bir makineli tü fek­ le takviye edilmiş bir uça ksava r topu Merda'nın kuzeyindeki tepeye yerleşti ril m işti. Tüm kesim anca k yoğun bir topçu ateşinden sonra saldı­ rılara k çok büyük piyade kuvvetleriyle a lın abilirdi. Düşma­ nın önce dik ve çıplak bir yamaçtan aşağıya in mesi, bir vadi tabanını geçmesi ve 80 makineli tüfeğin bulun duğu orma n l ı k sarp b i r tepeye tı rman ması gerekiyordu. Düşman karşımızda 650-900 metre uzaktaydı. Mevzileri a lçak bir dizi tepe üzerinde uzan ıyordu; K u l iya, A bvayn, Arura ve İbn Zeyd köy leri destek üsleri n i teşkil ediyordu. Kı188

Eskitaplarim.com


ra larını sık sık İstirahata çekebiliyordu ve cephesinin gerisin­ de daima derinlemesine kademelenıniş ihtiyatları va rdı. Top­ çu, özellikle de ağı r topçu bakımın dan İngil izler çok güçlü bir duru mdaydılar; cephane i k ma l i bak ı m ın dan bir zorl u k yaşa­ m ıyorla rdı. Ayrıca Hintliler ve Mısırlı lardan oluşan bi rçok arnele taburları vardı. Otomobillerinin sayısı bizi m k i lerin kırk misliydi. Düşmanın sın ırsız kaynakları vasıtasıyla ne ka­ dar kısa zamanda her yöne uzanan bir yol ağı nı inşa ettiğin i hayretle görüyorduk. Otomobiller sü rekli olarak gürü ltülü bir şek i l de ön batiara kadar gel iyorla rdı. Askerlerinin iaşesi çok iyi, teçhizatları mü kemmel, elbiseleri ve çamaşı rları çok kal iteli, yüksek konçlu, bağcıklı ayakka bıları tama men yen i ve sessizce yürü meyi mümkün k ı l m a k için taban ları kısmen keçeyle kaplıydı. Sırt çanta larında ta ın bir vücut tem izliği için gereken her şey va rdı. Her askerde tropikal hasta lı klara karşı ilaçlar ve bir su arıtma c i hazı bulunuyordu. Buna karşı l ı k Tü rkler kendilerini zava l l ı paçavraları içinde nasıl acıklı vazi­ yette ve yoksul hissediyorlardı. Esi rlerden mü kemmel teçhi­ zatlarını a ldıkları veya ölülerin elbiselerini çıkardıkları zaman bu hiç de acı masız bir soyguncu luk değil, bilakis anlaşılınası mü mkün olan bir hayatta kalmak güdüsüydü. Cenin 'de bir salıra hastanesi, süvarİ bölüğü ve kısa süre önce tahsis edi l miş olan bir deve ağırlık kolu vardı. Gelecekte orada bir acemi asker merkezi tesis edi lecekti. Hastane, baş­ heki min çalışkanlığı sayesinde i y i bir intiba bırakıyordu. Ne­ redeyse bir Alınan hasta nesiyle boy ölçüşebi l irdi. Atlar otun bol bulunmasın dan ve bu sırada fazla i ş olma­ ınasından dolayı kendilerine gelmişlerdi. Buna mukabil deve­ lerin besleyici yemleri yoktu. Zeta'da şimdilik dolu cephane depoları vardı. Sı lılıiye bölüğü Kafr Haris'te köyün arkasında neredeyse san atbirane güzelli kte bir şehitl i k hazırl amıştı. İs­ tihk 5.mcıların gölgeli zeytin ağaçla rın ın a ltında k i barı nakları buradan pek uzakta değildi. Topçunun çeki hayvan ları Kine'deki ormanlarda tutulu­ yordu: obüsler için ınandalar, dağ topları için katırlar ve eşek­ ler, salıra topla rı için ekserisi Macar kadanası olan iri atlar. 189

Eskitaplarim.com


Merda'daki karargahınıız şüphesiz tüm cephen in en iyi­ siydi. Bu büyük Arap köyündeki evlerin ekserisi nıasifti, düz veya kubbeli daml arı yer alıyordu. Y ü ksek bir kayalı k dağa yaslanmı ştı, çevresin de büyük zeyti nli kler yer al ıyordu. Ağaç­ ların bazıl arı bell i ki çok yaşl ıydı. Fakat bu her zaman böyle değildi. Araplar ağaçlara daha yaşken büyü k çenti kler açıyor ve büyümelerini önlemek için bunların içine taş koyuyorlar­ dı. Bu yüzden ağaçların özsuyu yapraklara ve tepesine daha güçlü gidiyordu. Böylece daha çok çiçek ve meyve veriyor, dolayısıyla daha bol ürün a l ın ı yordu. Ornıanın tabanı nda ilkbaharda çok güzel binlerce çiçekte kaplanan yeşil çİmenler vardı: en koyu mavi ve kı rmızıdan en yumuşak ve açı k tonla­ ra kadar Alp nıenekşeleri, çuhaçiçekleri , nergisler, yabansünı­ bülleri ve orkideler. Bu rengarenk güzelliğin arasında orada burada siyah bir kalla b itkisi görül ü yordu. Parlak renkli kele­ bekler, böcekler ve arılar çiçeklerin etrafı nda uçuşuyordu . Arada bir l - 1 ,5 nı uzunluğunda gri-siyah ren k l i yılanlara da rastlanıyordu . Ya zın sıcağında muhteşem nebatat çabu k solu­ yor, güneşin yakıcı etkisi otları ve çiçekleri kunıtuyordu. Zey­ tin ağaçlarının gövde ve dallarında bu kalenıunlar oradan oraya sessi zce süzülüyorlardı. Ağacın gövdesine tutunnıuşken k a h verengi-gri de rileriyle onları ağaçlardan ayırt etmek mümkün değildi, yaprakların arasında oldukları zaman renk­ leri neredeyse yeşil oluyordu. Köyün ortası nda taşl ı k bir nıeydanda bulunan derin kuyu yazın geniş bir çevredeki yegane su kaynağıydı . Orada her zaman yoğun bir hareketli l i k vardı . Gece gündüz erat, atlar, mandalar, eşekler ve katırlar, büyük sürü leriyle çoba nlar, be­ yaz harnıaniyeli Araplar, başlarında toprak testiler veya bakır güğünılerle dimdi k yürüyen kadınlar soğu k suyla hayat bul­ mak ve evlerine su temi n etmek için geliyorlardı. Köyün gü­ ney ucunda, dik kayalık dağın hemen b i rişiğinde büyük, sa­ ray gibi bir bina vard ı ; burada evvelce çevrede büyük toprak­ ları olan bir Arap şeyhi otunıyormuş, ama şimdi mevziterin yakın oluşundan dolayı başka yere gitm iş. Kötü döşenmiş bir avlumın etrafı nı çepeçevre saran, dı şarıya kapalı , dikdörtgen 1 ')0

Eskitaplarim.com


şeklindeki bir ev yükseliyordu . D i k bir nıerd i venle sütunlar üzerindeki geniş bir verandaya çıkılıyordu. Oradan ren k l i canı l arı olan kavisli yü ksek pencerelerin bulu nduğu salonlara geçi l i yordu . B uralar ben i m ve Ehrenstein 'in i kametgahını teş­ k i l ediyordu . Yeterli miktarda halı ve nıobilyayla tefriş edilse­ lerdi ra hat olabilirlerd i . Bunların yokluğunda boş ve yekne­ sak bir intiba bırakıyorlardı; çünkü içine sadece tahta masa­ lar, birkaç iskenıle ve bir köşede duran dar bir portatif karyo­ la konnıuştu. Binayı çepeçevre saran kanatlarda büroların ve posta i daresinin yanı sıra bütün karargah mensupları kalı yor­ l ardı . Düz dam harika bir görüş alanına sahipti. Akşamları günbatı nıında sık sı k orada oturuyordu k . Yüksek kayal ı k dağ güneye doğru görüşü engelliyordu, a m a doğu tarafında ucu bucağı olmayan sık zeyti nliklerin ve yamaçları nda tablo gibi Arap köyleri nin yer a l dığı büyüklü küçü klü tepelerin üzeri nden bakıldığında görüş alanı çok uzaklara kadar gidi­ yordu. l()pçu dürbününün yardımıyla uzaklarda Yafa şehri ve arkasında geniş bir mavi şerit halinde A kden i z görülüyor­ du. Kuzeyde hemen önümü zde büyük Cenin köyü ve daha uza kta gitgide tırmanan bir dağ silsilesi yükseliyor, ufuk Her­ nıon Dağı'n ın karl arla kaplı zi rvesiyle son buluyordu . Batıya doğru seyrek otlu geniş ve çıplak bir vadi uzanıyor, kısa bir mesafede i k i tepenin arasından Nablus-Kudüs yolu görülü­ yordu. Çalışkan kamp komutanı oturduğumuz binanın he­ men arkasında patlıcan, kavun, karpuz, kabak ve çeşi tl i seb­ zelerin yetiştiği büyük bir bahçe yapmıştı . İçindeki incir ve porta kal ağaçları serin bir gölgeli k veriyorlardı. Atların ahı rları ile araba ve otomobillerin konduğu su ıi­ durnıalar ya kındaydı. Kılı kırk yarareasma ineeieınem lO Ağustos'a kadar sür­ d ü . Yolların ekserisi düşmanın görüş alanında olduğu için ata b i nnıek rahatsız ediciyd i ; o yollarda gündüz dolaşmak pek tavsiye edilenıezdi . Tek tek atlılara bile nıernı i yağdırıl ıyordu. Bu yüzden sİ periere gece veya akşanıın geç saatleri ile saba­ hın erken saatlerinde gitmek gerekiyordu. Siperlere ve arka­ sındaki araziye geceleyin gayrinıun tazanı bir şekilde atış ya-

l lJ I

Eskitaplarim.com


pılıyordu. Topçu ateşi sabahları saat 8 . 00 ile 1 0 .00 arası nda ve öğleden sonraları saat 1 6.00 i l e 1 8 .00 arası nda artıyordu, sair zamanlarda azdı. Havadan keşif ekseriyetle sabahın er­ ken saatlerinde 7.00-9.00'da veya akşamları 1 8 .00- 1 9.00'da yapılıyordu. Tü rklerin 40, İngilizleri n ise en azından 250 ka­ dar uçağı vardı. K ahraman havacı larımızı n neleri başardığını sonradan tarih gösterecek tir. Bu yeni muharip sınıf solmaya­ cak zafer çelenkleriyle taçlanmıştır. K ayıpları biiyüktü. Ağus­ tos ayı ndan i t ibaren İ ngilizlerin hava üstünlüğü nden değil, tek baş ı na havalara sahi p olmasından bahsedilebilirdi. K aya­ lık dağın hemen altındaki M erda'daki mevkimizi düşm an topçusu pek ateş altına alamıyordu, uçaklar da nadiren etki l i oluyorlardı. Bombaları bütün harekatları zarfında sadece bir­ k aç eşek öldürdü. P iyade harekatı sadece gece devriyeleri çıkarılmasına mahsustu. Yapılan çatışmalarda hareket l i Türkler ağırkanlı İngil i zlere üstü n olduklarını gösteriyorlardı. Ağustos ayı sak i n geçti . Tümeni n gü nlük zayiatı ortalama olarak bir iki ölü ve beş ila sek iz yaral ıydı. K urak l ığın artmasıyla -sıcaklık daima 40-45 "C'ydi- git­ gide artan su ihtiyacı bize düşmandan daha fazla sıkıntı veri­ yordu. Kaynakların e kserisi k urumuştu, ama k avurucu sıcak­ tan dolayı i nsanları n ve hayvanların susuzluğu her gü n artı­ yordu. Alman artezyen açma timleri birçok kere başarılı bir şekilde yardımcı oldular. 1 1 Ağustos'ta akşam saat 2 l .OO'de aniden şiddetl i bir baraj ateşi başladı. Saat 22 .00'de bütün cephede bir piyade saldırısı oldu, ama üç saat çarpıştıktan sonra k o layca def edildi. Alınan esirler bunun sadece bir keş i f ve sonradan yapılacak asıl saldırının denemesi olduğunu söyledi l er. İ ngi­ l izlerin kayıpları ağırdı , her tarafta çok sayıda ö l ü leri yatı­ yordu. Düşmanın kısa süren baraj ateşi esnasında siperleri­ m ize her çaptan 6 000 k adar mermi atmasına rağmen bi­ zim k ayıplarımız dikkati çekecek kadar azdı. Gece yarısı n­ dan sonra 1 O taburla i kinci defa y i ne başarısız bir saldırıda bulundu l ar. Gerçi düşman geçici olarak 1 1 . Tü men'in si1 92

Eskitaplarim.com


perlerine girmeye ve yanları nda 1 00 kadar esir götürmeye muvaffak oldu, ama b i r k arşı saldırıyla kesin olarak püs­ k ü rtü l d ü . I I I . Kolord u ' n u n b i r k arış mevzisi bile İ ng i l i zlerin e linde k almadı. Kolordu komutanı İsmet beni sık sık ziyaret ediyordu. Ö nce işle ilgi l i meseleler görüşü ise de, arkasından s iyaset ve­ ya diğer hususlar hakkında sohbet etmeyi seviyordu k ve b u yüzden birbirimize iyice yakı nlaştık. B u i y i eğitimli, i leri gö­ rüşlü adamla sohbet etmek bana hep büyük bir zevk veri­ yordu. 1 5 Ağustos'ta M areşal Liman, M erda'ya teftişe gel d i . Bü­ tü n görüşlerimi onayladı ve isteklerimin yerine getirileceğini vaat etti. Tü menin 1 1 ve 1 2 Ağustos muharebelerinde k i ba­ şarısını övdii ve askerlere bol bol Alman ve Türk nişanları dağıttı. Fevzi Paşa ciddi şekilde hasralandı ve komutanlığı bıraktı; onun yerine M ustafa Kemal Paşa'nın gel mesi beni sevindirdi. Kafk as Cephesi 'nden beri, bu kabiliyedi ve daima aynı ölçü­ de nazik ordu komutanına değer veriyordum. 20 Ağustos'ta­ k i teftişi esnasında yeniden k arşı laşmamız çok sam i m i oldu. K urmay başkanı Albay Sedat Bey'e o k adar yakınlık hisset­ miyordum. Alman silah arkadaşları M erda'da sık sık m isafirimiz olu­ yorlardı: Asya Kolordusu'nun irtibat subayları, ses ölçüm birliklerinin" komutanları, artezyen açma timleri veya Alman k amyon kolları. Ayın sonunda tropikal hastalıkların, öze l l i k­ le sıtma üzerine yaptığı araştırmalarla tıp dü nyasında çok i y i tanınan bir k iş i olan Prof. Dr. Ziemann'ı birkaç gü nlüğüne m isafir ettik. Çoğu kez yorucu atlı gezintilere bizimle birli k te gel iyordu. Bu yusyuvarlak bir vücut yapısına sahip profesö­ rli n direnci ve d i nç l iği hayret vericiydi. Doğu'da edindiği i nti­ baları ve tıbbi araştırmalarının sonuçlarını çok i lgi çekici bir şekilde anlatmasını b i liyordu. •

Schallmesstrupp: Topçu birliklerinde görevli ve mermilerin patlama zama­

nından hareketle mesafe ölçümü yapan özel birlik -ç.n.

Eskitaplarim.com

193


Divan-ı Harp üyesi yedek subay Yüzbaşı Grützmacher'in karargaha katılmasıyla tüınene sürekli olarak ka lacak bir A l­ man gelmiş oldu. Misyon ona Türk ordusu için bir ceza ka­ nunu ve muh akeme yönetmeliği hazırlamak görevi n i vermiş­ ti . Bunun için cephedeki Türk askerlerini yakından ta nımak istiyord u . Önce b i rkaç gün karargahta kaldı, sonra ısra rlı ar­ zusu üzerine 70. Piyade Alayı'nı n l l . Tabur'unun komutasın ı üstlendi ve cesur, tedbirli, görevine sadık bir komutan oldu­ ğunu gösterdi. Çeşitli değişi k l i k lere rağmen Merda'daki hayatımız aynı minval üzerinde gidiyordu. Sabah saat 8 .00'de kahve içili­ yordu, saat 8 . 30'dan 1 2.00'ye kadar k u rmay subayları n, ya­ verlerin ve doktorların raporları din leniyordu ve saat ı 2 . 00 civarında öğle yemeği yeniyordu. Bunun için ya zeytin ağaç­ larının altında ya da büyük b i r çadı rda toplan ıyorduk . Ye­ mekten sonra İstirahat e d i l i y o r d u . Öğleden sonr a saat ı S .OO'te Eh renstein ve ben ya lnız başım ıza ç a y içiyorduk, sık sık da bir iki Türk k u rmay subayını da vet ediyorduk. Bu sırada avluda bando çalıyordu. 1 6 .00'dan 1 7.30'a kadar ko­ nakçı memurların, veterinerlerin ve karargah komutanın ın raporları dinleniyordu. Saat 1 8 .00'de Eh renstein ve ben ek­ seriyetle balkoncia yemek yiyorduk. Mehtaplı gece lerde saat 20.00'de sİperiere gidiyor ve gece yarısı saat 2.00-3.00 arası geri dönüyorduk veya erkenden yatağa girip sabaha karşı saat 3.00'te yola çık ıyordu k . Saat 7 . 00'de ekseriyetle yine Merda'daydık. Eylülli n ilk günleri nde düşmanın saldırı niyetleri belli ol­ du: Bütün yollarda yoğun bir gidiş geli ş vardı, cepheni n geri­ sinde yeni cephane depoları ve hastane tesisleri kuruluyordu ve i h tiyatla rı i yice en öndeki mevzilere geti riliyordu. Şi mdiye kadarki munrazam sabah ve akşam atışları ekseriyetlc yapıl­ mıyord u . Saatlerce büyük bir sessizlik oluyor, sonra aniden kısa ve şiddetli top atışları yapılıyor, ama bunun ardından pi­ yadeler h iç harekete geçnıiyorlardı. İ k i nc i haftadan itibaren geri hatlarımıza, yollara, köprülere ve karargahiara k ısmen uçaklarla keşi f yapılarak nokta atışları başladı. Bizim tek b i r 1 94

Eskitaplarim.com


uçağıııı ız göründüğü zaman onu düşürmek için hemen b i r İ n­ giliz uçak filosu gel iyordu. Bu arada biz de elimiz kolumuz bağlı bekleıniyorduk. Ey­ lül ayın ın ortasında b i r düşman hücumunu püskürtıııek için başl ıca hazırlıklarıııı ızı ta maııı lamıştık. Biriik iere bol miktar­ da cephane veri lmiş ve üç günlük kumanya dağıtılmıştı. 1 4 Eylül'den itibaren düşman tarafına ta nı bir sessizlik hakim oldu, tek b i r el silah bile atı lın ı yordu. Hatta ben ayın l 6'sında A IJVayn k öyünü topçu ateşi altına a ldırdığıın zaman bile karşılık veri lmed i . One sürülen piyade devriye kolları he­ men her yerde İngi l i z ın:i nialarının dibine kadar h iç silah atıl­ madan yanaşıyorla rdı. Bu, sonraki günlerde çok büyük bir şiddetle tepemizde patlayacak olan fı rtınadan önceki sessizlikti.

1 95

Eskitaplarim.com


Filistin 'deki Kesin Muharebeler ve Türk-Alman Ordusunun Çökmesi (Eylül-Ekim 191 8) '

Piyade Tümeni'nin Merda Hattı'ndaki muharebeleri İngil izler Kudüs-Nablus şosesi ndc büyük birli kler topl a mıştı. Bundan kesin neticeyi mezkCır yol boyunca yapılacak bir sal­ dırıyla elde etmeye karar verdikleri sonucu çıkmıştı. Hall1Lı k i planl arı sonradan anl aşı l acağı üzere tamamen farkl ıydı: Ö n ­ ce den i ze yaslanan batı da k i Türk kanadında ( 8 . O r d u ) b i r yarma yapılacak, sonra bu birliklerin Şam'a çekiliş yol unu kesmek için hemen Dera istika metinde 4. Ordu'ya saldırı la­ caktı. Böylece Şeria Nehri i le demiryolu arasında bulunan Türk kuvvetleri, 7. Ordu'nun tamamı çembere alınacaktı. İ ngi l iz süvarİ tümenleri eşzamanlı olarak Beyrut ve Hayfa'da karaya çı kacak, geri dek i bağlantıları imha edip Şam'a doğru i lerleyeceklerdi . Doğu Şeria'da, Şam'ın içinde ve çevresinde yaşayan bedev i ler zaten bol parayla satın alm mış, teçhiz edilmiş ve İngil iz albay Lawrence tarafı n dan birleşti rilmişlcr­ di. Kısmen İ ngi l iz subaylarının i daresinde ol arak Türk haki­ m i yetine karşı giderek yayılan bir isyan hal indeydiler ve Türk birli k lerine bask mlar yaparak İ ng i l i zleri epeyce destek­ l iyorlardı. 14 Eyl ül'de bizim tarafa kaçan bir İngiliz tugay yazıcısı, 1 9 Eylül sabahı için planlanan İngiliz taarruzunu haber verdi. Sabah karanlığında birçok uçak fi losu Türk cephesinin arka­ sına saldırdı, ordu komutanlı klarma bomba yağdırdı, ger i ler'' Bkz.

s.

165 ve 226-227'deki haritalar.

196

Eskitaplarim.com


deki tesisleri ve binaları tahrip etti. Münferİt olarak devreye sokulan Türk uça ksavar topları ve az sayıda ki uçak -oran 1 :3 0'du- onlara hiçbir şek i l de ciddi bir engel teşk i l edemedi. Sabaha karşı 4.00 sularında deniz ile demiryolu arasında ani bir baraj ateşi başladı. Şiddetli top ateşinden dolayı odamda­ ki pencereler şangırdıyar ve toprak zemin sarsılıyordu. Evi­ min düz damından batı u fkunda namlu l ardan şimşek gibi ça­ kan a levleri görüyor ve boğu k gümbürtü i le şiddetli yer sar­ sıntılarından düşmanın çok büyük çapl ı, uzun namlulu gemi toplarıyla ateş ettiği sonucunu çı karıyorduk. III. Kolordu i le 1 6 . Tümen'in cephesinin önünde ölüm sessizliği vardı. Bütün tarassut mevkileri İngil iz cephesinde h i ç b i r hare ketl i l i k olmadığını b i l d i r i yorlardı. Sabah saat 9 .OO'a doğru denizden yapılan baraj ateşi tavsayınca güney­ doğudan, Lut Gölü tarafından da boğuk muharebe gürültüsü duyu ldu. Bu sırada i rtibat su bayları düşmanın dem iryol u ile deniz arasına beyhude bir saldırı yaptığını bildirdi ler. 2. Piya­ de Alayı'nın beni m yegane i htiyatım olan 1. Tabur'u, 7. Or­ du'nun emri üzerine 8 . Ordu'ya destek olmak üzere batıya doğru yürüyüşe geçirildi. Sabah saat 1 0 .00 civarında orada bir saldırı daha yapıl dı ve Türk hatları 4 km kadar geriye itil­ cl i . Öğleye doğru sahil kesi m inde yine şiddetl i bir baraj ateşi başladı ve öğleden sonra saat 1 5 .00 civarında, İ ngi l izlerin kuvvetl i bir tazy i k iyle 8 . Ordu'nun dem i ryol unun doğusunda Kalkilye üzerinden El Kafr'a çekildiği telefonla bildirildi. Bu yüzden Asya Kolordusu 'nun sağ kanadı Berukin'de açıkta kaldığından o da bu geri çekil işe katılmaya mecbur oldu. Ay­ nı akıbete uğramamak için 1 . Tümen'in de kuzeye doğru ge­ rilemesi gerekli oldu. Kanaatim i kolordu komutanına bildir­ dim. Meseleyi enine boyuna görüşmek için Merda'ya gel d i . Düşman Doğu Şeria topra klarında d a E s Salt'tan ç o k öte­ ye kadar i lerlemişti. Bu yüzden akşam olunca 7. Ordu geri çekildi ve 1. Tü­ men Kafr Haris-lskaka-Yasuf hattını takip etti. Karanlık çö­ künce toplar teker teker bu mevzilere doğru yola çı ktılar ve 22.30'da oraya ulaştıl ar. Piyade onl arı sonra takip etti. 7 1 . 1 97

Eskitaplarim.com


Piyade A layı İskaka ve Yasuf tepelerine, 70. Piyade A layı Merda'nın güneyindeki tepelere ve 1 24. Piyade A layı Far­ ha'nın k uzeyi ndeki tepelere yerleşti. Dol u nay;ı rağmen nere­ deyse hiçbi r zorluk ol madan düşmanla araya mesafe kondu. Bu sı rada sağ tarafta k i komşu kesi mden tek rar şiddetli bir ımı harebe gli rlil tlisli geldi. İ rtibat subayı Osteğınen J lart­ ınann Asya Kolordusu'nun şiddetl i bir muharebeye tutuştu­ ğunu, ama oradaki durumun kötli olmadığını bildirdi. 1 24 . Piyade A layı gece yarısında yeni mevzi lerine yerl eşirken, art­ çıları k uvvetli bir İngiliz saldırısına uğradı lar. Fakat bir karşı saldırıyla düşınan geride ölli, yaralı ve es ir bıra karak çeki ldi, böylece 1 24 . Piyade A layı kendisine eınredi len yere yerleşe­ bildi. Sabaha k arşı saat 3.30 civarında tümen yeni mevzi lere blitlin birlikleriyle yerleşmişti. Tümen kararga hı Merda'dan Cenin'e geldi ve ın uharebe komuta merkezini Zeta'da k urdu. Düşınan takip etmedi . Tek bir k urşun atı l ınadı. Ancak sa­ bah saat 6.00 suları nda yli rliyliş kollarının Aımıriye ve Farlıa istikametinde il erledik leri görü ldü. Tümen topçusu onlara ateş etmeye başladı. Buna hemen k arşılık veri ldi. Böylece III. Kolordu'nun tliın cephesi nde peyderpey şiddetl i bir ın uhare­ be başladı. Saat 1 0 . 30 civarı nda düşınan her yerde saldırıya geçti . Fakat hatlarıınızın 800 nı önünde i ledeyişi kırıldı. Öğ­ leyin saat 1 2.00'de yaptı k ları yeni bir saldırı da aynı şeki lde başarısız oldu. Saat l 4.30'da bliyli k İngiliz k uvvetleri yeni­ den 1 24 . A lay'a yük lendi . Tepeleri n korunaklı durumu 70. ve Tl . alaylardan birer taburun 1 24 . Alay'a tahsisine imkan sağladı. Çetin bir savunmadan sonra bu Liçli ncli saldırı da kah ramanca plishi rtli ldli . Saat 1 7.00'de düşınan tekrar sal­ dı rdı . Son i htiyatlarıını, artan i miiriimiş slivari bölli ğli i le is­ ti hka ın bölli ğli nli cepheye sü rmek zoru nda k a ldım. M uhare­ be karanlı k basıncaya kadar sli rdli . Fakat saat 20.00'ye doğ­ nı sli ngli hlicuınu aşamasına kadar gelmiş olan taarruz, si­ perleriınizin önünde kanlı bir şek ilde kırıldı. Düşınan birçok ölli ve birkaç esi r bıraktı. Sadece tek tlik ateş ediliyordu. Eli­ rlin ınuharebe alanını yoğun bir a kşam sisi kapla ını ştı . Çok sayıda yara l ın ın gece karanlığı içi ndeki i nleyişleri ve çığl ı k ları 1 98

Eskitaplarim.com


ti_i yler Li rperticiydi. Saat 2 l.OO'e doğru gelen bir telsiz mesajı İngilizlerin 8 . Ordu'yu Kalki lye'de yardığın ı, bu ordunun düşınan tak ibi altında TLilkariın'e doğru tamamen ricat et­ mekte olduğunu bildi rdi . Düşınan slivaril eri tırısla Affule'nin güneyinde Cenin'e doğru gitınekteymiş, Mesudiye İngi l izlerin eline geçmiş. Bunun üzerine 7. Ordu genel bi r ricat emri ver­ di. 1 . Tümen Madema-Bıtrin hattında, onun yanında da 1 1 . Tümen Nabl us- Kudlis yolu üzerinden ileriye doğru cephe ol uşturacak lardı. Bu emir ana karargilhın daha evvelki bir ta­ l i ınatına dayanıyordu ve düzenli bir geri çeki li şte şüphesiz haklı olabi lirdi . Ama son olaylardan dolayı bu geç kalmış bir tedbirdi, zira düşınan artık enseınizdeydi. Doğu Şeria toprak­ larındaki durum biiİ nınediği için, bana k al ırsa askerleri dli­ şlinıneksizin k uzeye doğru ylirliyliş fası lasız sli rdlirli l ıneliydi. Saat 22.00'ye doğru topçuları geri çekti m. Onlar K usna üze­ ri nde şoseden, piyadeler ise patibiardan k uzeye Nablus'a doğru ylirliylişe geçirildiler. İngilizler, muhtemelen yoğun sal­ dırı lar ve güneşin yakıcı sıcağı yüzlinden hitap düştük leri içi n, tak i p etmediler. Akşam saat 22.00'de tümen iki kol ha­ l i nde Nablus istikametinde yli rliylişteydi. Merda muharebesinin yapıldığı glin l. Tü men'in tarihin­ de i lelebet şanlı bir glin olarak kalacaktır. Kahraman Osınan­ l ılar, kavurucu sıcakta -terınoınetre öğleye doğru 50 oaC'yi gösteriyordu- i aşe olmaksızı n , kıt bir suyla, k a rşı tarafın sa­ yıca kat kat Listlin ol masına rağmen beş saldı rıyı plishirt­ ın li şler ve düşmana bi r karış toprak verıneın işlerdi. Düşınan­ dan sıyrı lınak yukarıdan gelen emir üzerine ve emsal teşki l edecek bir düzen içinde yapıl mıştı. Bugün Arap takviyeler de kahraman Tü rkler gibi aynı dayanıkl dığı ve aynı cesareti gös­ terın işlerdi.

Nablus'ta çarpışma Önce dlizglin olan yol lar k ısa sürede bitti. Taşlı patibiarda ancak biredekolda ylirlinebi liyordu . Şoseye açılan yollar her nevi araçla tıkanm ıştı. İki sahra bataryasını piyadelerin ya1 99

Eskitaplarim.com


n ında bırakmıştım Ama nakilleri neredeyse i mb1nsızdı. Top­ lar sekiz hayvan koşularak ve eratın da yardımıyla yalçın dağlara teker teker ç ı karıldılar. Madema-Burin hattına saba­ ha karşı saat 3 .00'e doğru mola vermeksizin u laştık; sabah saat 5.00 'te topların ancak bir kısmı atışa hazırdı ki Nablus üzerinden Tuluza'ya geri çek i l me k emri geldi. Bütün araçlar şoseyi kullanan 1 1 . Tümen'e katıldı. Topçu lar sonra daha doğuda Şeria Neh r i yakınındaki iyi bir yoldan kuzeye doğru giden XX. Kolordu'ya katıldılar. Ben yanımda sadece i k i dağ bataryasını tu ttu m. Askerler kırk sekiz saatten beri yoğun çarpışmalara katı l m ışlardı, taşlı dağlı k arazide uzun mesafe­ ler yürümüşlerdi ve onlara ne su ne de y i yecek ver i l mişti . Uzun bir mola veri ldiği zaman n ihayet yemek dağıtıldı, cep­ hane eşit olarak böl üştürüldü ve birli kler yeniden d üzenlendi . Tespit edilebildiği kadarıyla kayıplar ağırdı, cephane i kmali mümkün gözükmüyordu ve alaylarda sadece askerlerin kü­ tüklü klerindeki cephane vardı; sağ l ı k malzemesi hiç yoktu . En ağır zayiatı 1 24 . Piyade Alayı vermişti. Onun kaybı yakla­ şık 200, 70. Piyade Alayı'nınki 1 60 ve 7 1 . Piyade Alayı'nı nk i d e 9 0 kişiydi. Topçu ların pek az ö l ü v e yaralı vermeleri sevin­ diriciydi. Sabah saat 6 .45'te yürüyüşe devam edi l d i . Daha o saatte termometre 38 oC'yi gösteriyordu. T1şlı pari kalarda birede­ kolda yürünerek, ağaç ve çalı bu lunmayan yalçın dağlardan, dar vadilerden geçi l iyordu. Mevcudun azlığına rağmen yürü­ yüş kolları u zuyor, sev k ve idare zorlaşıyordu. Yola daha yeni koyulmuşken, İngi l i z avcı filoları o kadar alça ktan akın etti­ ler ki içindekileri çıplak gözle görmek mümkündü. Üstümüze bomba ve maki neli tüfek ateşi yağdı . Asıl hedefleri şose üs­ tündeki 1 l . Tümen 'di. Yasak l a n masına rağmen askerler uçaklara birçok mermi sıktılar. Halbuki cephanemizi çok tu­ tu mlu kullanma k zorundaydık. Sabah saat 1 O.OO'da 1 24 . Piyade Alayı d i k yamaçlardan Nablus'a indi. Tümen karargahı tepelerde kaldı ve alay N ablus'tan geçene kadar bekled i . Şehi r dağl a rl a çevr i l i bir vadinin ortası ndaydı. Şeh rin bütün soka klarına tam bir ses200

Eskitaplarim.com


sizl i k h a k i mdi. Her tarafta acele bir geri çekilişin i zleri görü­ l üyordu: kırık pencere camları, evlerin yerlerinden sök ü l m üş kapıları, yerleri nden çıkarı l mış sokak taşları, devriimiş bor­ d ü r taşları, orada burada hayvan !eşleri, etrafa dağı l mış top ve araba parçaları, bunların a rasına fı rlatılıp atı l m ı ş silahlar ve sair teçh i zat. Bayra ml ı k elbiselerini giymiş b i r kaç Arap evlerinin önünde otu rmuş, nargil e lerini veya sigaralarını ra­ hat rahat içip ar kadan tak i p eden İngil i zleri bekliyor, onlar­ dan bolca altın alacaklarını ümit ediyorlardı. 7. Ordu'nun şimdiye kadark i karargahının önünde devriimiş kamyonlar yatıyor, a r ka larında bir otomobi l duruyor; şoför koltuğun­ daki Alınan askeri key i fl e nefis bir üzüm yiyordu. Asya Ko­ lordusu 'nun karargah ı oraya yeni gelmişti. Albay von Op­ pen maalesef at sırtında keşfe ç ı k mıştı. Onunla vaziyet hak­ kında görüşmek isterdi m . Hastaneni n penceresinden -hasta­ ların ekserisi çoktan götürülmüşlerdi- korku içindeki i ki Al­ man hemşire d ışarıya bakıyorlardı . Onlara bizimle birli kte gelmeleri n i tavsiye edip i ki yük hayvanı tahsis ettim, a ma bulundukları yeri ter k etmek istemiyorlardı. İ k i saat sonra İngili zl ere esir d üştüler. Ya kıcı güneşin altında kuzey yamacına tırmanır ken aşağı­ daki vadide şiddetli bir ateş açıldığını duyduk. Düşmanın üç zırhlı otomobi l i ile i k i süvarİ bölüğü henüz Nablus'a i nmekte olan 70. Piyade Alayı'na ateş ediyord u . 1 24. Piyade Alayı'nın durumu doğru kavrayıp, kuzey yamaemın orta yerinde geçici olarak mevzilenerek, çok u za ktan da olsa İngilizleri yanlar­ dan ve geriden ateş altına a l ması beni memnun etti . Bunun üzerine d üşman güneye doğru çekildi ve 1 . Tümen engellen­ rneksizin yürüyüşüne devam etti. Bu çarpışmada da çok ıner­ mi harcanmış ve kayıplar veril mişti. 1 24. Piyade Alayı öğleye doğru Arap köyü Tuluza'ya u laştı . Köyün zenginleri hemen yöre adetince karşılamaya çıktılar ve sadakat sözü verdi ler. Onlara köyde mevcut olan bütün yem ve yiyeceği getirmele­ rini emrettim, aksi takdirde kendilerini asıp evlerini ateşe ve­ receğimizi bildirdim. itaat edip isteni lenleri bol m i ktarda ge­ tirdiler. Nöbetçiler di kildi kten sonra beş saat mola verildi, di201

Eskitaplarim.com


ğe r birliklerin gelmesi bek lendi ve insan lar ile hayvaniara do­ yasıya yiyecek verildi. Köyün Arap şeylı i beni köpekçe bir ya ltaklanmayla evine davet etti. Din lenınek için lıaşere bynayan bir h a l ın ın üstüne uzandını ve yorgu nlu ktan kısa sürede ölü gibi uyudum, ama bu maa lesef kısa sürdü; çünkü bana 8. Ordu Kom utanı Ce­ var Paşa ile K u rnıay Başkanı Yarbay Solger'in geldiğini bil­ dirdi ler. Her i k isinde de son günlerin ağır ımıharebelerinin ve zorluklarının izleri görü lüyordu . Tı raşsız, toza bulanınış, gözleri çukurl arına kaçmış ve bezgin bir halde karşımda du­ ruyorlardı; bana düşmanın yarma ha reketini ve 8 . Ordu 'nun yok edi ldiğini anlattı lar; ordunun artıkları kuzeye doğru ka­ çıyorlarmış. İngi l izler Hayfa'da bir süvarİ tümen ini ka raya çı­ karmışlar ve hemen Cenin'e, gü neyde Affu le ve N5sıra 'ya yö­ nelınişler, her iki yer çoktan düşman eline geçm iş, ama M a re­ şal Liman kararg51ı ıyla birli kte kuzeye çekileb i l m iş. Kötü ha­ berler alm ıştık, ama felaketler peş peşe gel iyordu. Kısa süre sonra topçu koınutanım, köpürmüş atı üstünde geldi ve çok heyeca nlı bir şekilde III. Kolordu'nun bütün toplarının kay­ bedildiğini bildirdi. Toplar 1 ı . Tümen'le birli kte büyük zor­ lu klar a ltın da yürüyüşe devam etm işler, düşman yol üstünde­ ki kaya l ı k tepelere süvarİleriyle yerleşm iş ve yürüyüş kol ları nı sayısız uçak fi losuyla birli kte yok edici bir ateş altına al ın ış. Düşmanın eline düşmemeleri için topların ekserisi ya havaya uçuru lmuş ya da yolun sağın daki ve solunda ki derin vadi lere atılm ış. Kısa bir m üddet sonra subaylar koşum hayvanları ve topçu erieriyle b i rl i kte geldi ler, maa lesef onlar da ağır kayıp­ l a r vermişlerdi. Toplada b i r l i kte ı . Tümen'in bütün ağı rlık la­ rı, bu meyanda bütün teçh izatıının ve elbiseleriın İn bulu ndu­ ğu bavul i le tüınenin bütün taşınabilir sılı lı iye araçları da kaybolmuştu. ı 9 Eylül'den beri tümeni n kaybı l 000 kişiyi aşınıştı, kimse artık ayakta duracak halde ve iş yapabi l i r vaziyette de­ ğildi. İnce çarıklar askerlerin yara içindeki ayaklarından par­ ça parça dökülüyordu. Buna rağmen yürüyüşe devam etmek lazıındı. Düşüp kalanlar soyguncu Araplara av oluyordu . 202

Eskitaplarim.com


Cephane kıtl ığı gerçekten büyük bir dert yaratm ıştı. Durum çok vah im gözüküyordu.

Eş Şak eş Şeyh Tepesine kadar geri çekiliş Besan'da doğuya doğru düşınan çemberinin arasından sıyrıl­ ınak için henüz zayıf bir ümit ışığı vardı. Taşlık ve susuz çölü mola vermeden geçtik. Istıraptan sürü nerek, zay ıfl ı kta n bitap düşmüş vaziyette çok yavaş ilerliyordu k. Birçok kişi yü ksek ateşle titriyord u . Solgun ve yorgun, in leyerek ve sızianarak önümden geçip gidiyorlardı. Bütün bu sefaler yüreğimi par­ çal ıyord u ! Sık sık mola vermek gerek iyordu. Uykusuzlu ktan ha rap olmuş herkes hemen yerlere seril iyordu. Yürü meye başlandığı zaman herkes gecenin soğuğundan kaskatı ve yo­ ğun çiyden sırılsıklam olduğu için, taşlı yolda yürümek iki misli zor oluyordu. Ama tek kurtu luş buydu. 22 Eylül saba­ hına doğru Tuluza 'nın doğusu ndaki 1zıhas'a u laştı k. Orada yaşayanlara da aynı şekilde davrandık, ama maa lesef aynı başarıyı elde edeınedik. Burada çok az yiyecek vardı. Bizden önce geçen birlikler erzağın çoğunu alm ışla rdı. Askerler bir­ kaç saat dinlendi ler. Pis bir kerpiç kulübede kalacak yer bu l­ du m ve hemen uyudu m . Düşınan ta k i p etmedi. Düşman uçakları d a görünmedi. Öğleye doğru bir em ir subayı kolordudan 1 . Tümen 'in ayın 24'ü nde şafak sökene kadar Eş Şak tepelerine u laşması eın rini geti rdi. Öğleden sonra saat 1 6 .00 'da yola çıktık. Et­ ra fta ne su ne köy vardı. Yolu bulabilmek ve ha ydutların sal­ dırıla rından korunmak için yanım ıza Tubas 'ta n reh ineler al­ dık. Bu gece yürüyüşü iyice korku nçtu, yol lar yürünecek gibi değildi. K5h sarp dağlardan aşağıya inil iyor, kJh çıplak kaya­ l ı k lardan tepelere tırmanıl ıyor, ya kıcı pis bir koktı yayan kü­ kürtlü kayna kların yanından geçil iyordu. Yürüyemeyecek durumda olanların sayısı saat başı artıyordu. Ayağa kal ka­ mayanların susuzlu ktan, etra fta dolanan pek çok çakaldan veya soyguncu Arapla rdan dolayı ölmeleri kesindi. Gücümü­ zün sonuna varmış olarak 24 Eyl ü l saba hı saat 5 .00'te emre­ di le n te peye ulaştı k. 203

Eskitaplarim.com


Gü neş dağların arkasından kıpkırmızı doğdu ve ağaç, ça­ l ı , su bul unmayan bu çölde bize kavurucu kı zgın bir gün ola­ cağı n ı fark ettirdi . Nöbetçiler d i k i l di kten sonra, herkes taşlı zemine a l dı rış etmeksizin ve yarmak için uygun bir yer hazır­ la yamama ksızın müthiş sıcağa rağmen ölü gibi uyudu. Saat 9.00 'a doğru koluın bacağım tutulmuş olarak uyan­ dım. İkinci yedek ku manya dağıtıldı, birincisini daha Tu­ bas'tayken yem işti k. Tepeden bakınca, kuzeyi ve dağuyu uza klara kadar görü­ yordu k . Önümüzde uzanan çıplak kaya l ı k lar güneyi ve batıyı görmemizi engel l iyordu. Çıplak bozkır yeknesak kum tepele­ riyle kuzeye doğru alabildiğince uzanı yordu. Besan şehrinin sivri m i nareleri u fu kta siluet halinde görünüyordu. Doğuda sapsarı kum ların arasında çiçek açm ış zakkum ve porsuk ağaçlarıyla kaplı yenıyeşil bir şerit halinde Şeria Nehri'nin ya­ tağı uzanıyordu. Arkasında bir a lçalan bir yü kselen kayal ı k dağlar görünüyordu. III. Kolordu Komutanlığı bi zden kuşbakışı 2 kın uza ktaki b i r tepen in üzeri ndeyd i . Doğuda, Şeria Nehri'ne doğru l l. Tümen bulunuyordu. 7. Ordu'nun emriyle III. Kolordu kuze­ ye doğru çekilen bütün birliklerin artçı lığını yapıyordu. Doğu Şeria topraklarında ne olup bittiğini b i l m iyordum. Peşiınizde­ k i düşman benim cephenıi sıkıştırmaınıştı ve bir i k i günlük yürüyüş mesafesinde bulunuyordu. Yani hemen bir tehl i ke yoktu. Atlarıınız yemsizii kten ve zayıflı ktan dolayı uzun ke­ şiflere çıkam ayacak vaziyette oldu kları için maalesef düş­ manla irti batı ımz kesilm işti. Şimdiki ınevzimizde 70. Piyade A la yı sağ kanatta, 1 24. Piyade A la yı sol kanatta, toplam beş topu olan dağ topçusu merkezde ve 71 . Piyade A layı ile isti h­ k am bölüğü arkadaki vadide gizlenmiş olarak bulu nuyordu. Mevcut bi rkaç süvariyi öne çıkarılmış olan karakoliara tak­ sim etınişti k. Kızgın ku mların üstündeki taşiara oturınuştu k ve sıca ktan ti treşen hava içinde çevreyi topçu dürbünüyle gözlü yorduk. Divan-ı Harp üyesi Grü tzmacher sıtına ve di­ zanteriden çok nıusta ripti . Onu tedavi etmek için ne ilacıınız ne başka bir imkanımız vardı. 204

Eskitaplarim.com


Su çok azdı. Bütün tümenin fayda landığı tek b i r cılız kaynak vardı ki bu, aşırı sıcakta o l ağanü stü rahatsız edici bir dunı nı du . Yak ın da uza kta h i ç k ö y yoktu. Yi yecek te­ m i n edi lenı iyordu . Son yedek k u manyayı yem ek zorunda kaldık. B ü t ü n tümende yaklaşık olarak 2 5-30'ar fi şeği o l a n 7 5 0 tüfek, 200'er fişeği o l a n 8 m a k i n e l i tüfek ve 1 5 'er mermisi olan 5 dağ topundan başka silah yoktu. Saat 1 3 .00'e doğru topçu dürbününün başındaki Teğmen Emin, Besan'dan bu tarafa, mu htemelen güneye doğru hare­ ket eden yürüyüş kolunun kalkan toz bu lutlarını gördüğü nü haber verdi. Yeni bir ümitle hayat bulduk. Birliklerimizin bizi kurtar­ mak için geldi klerini zannediyorduk. Halbuki tamamen hayal kırı klığına uğramış olarak bir İ n­ g i l i z süvari tugayı ile i k i bataryanın geldiğini gördük. Be­ san'ın da düşmanın eline geçtiği bizim için artık üzücü b i r ke­ sin! i k kazan mı ştı . Acınacak derecede kıt cephanesi olan bir avuç biçare, bi­ tap düşmüş asker, tamamen düşman tarafından sarılmıştık. İngi l izler bizden yaklaşık 5-6 km uza kta yayı ldı lar, artan indiler ve savunma için hazırlanır gibi gözüktü ler. İki batar­ yaları bizim tarafımızdan görünür vaziyette mevzi lendiler. Dağ topçu larımız için ne m ü kemmel bir hedef. Fakat elimizdeki az sayıda mermiyle onlara ateş edemez­ d i k . Merrn i leri çok acil b i r durum için saklamamız gerekirdi. Düşma n ın üç süvari bölüğü tırısla Şeria Nehri 'nin vadisi­ ne inip geçitleri tuttu. Dağların arkasında, Şeria Nehri 'nin hemen batısı n daki yolda yine zayıf toz bulutları gözü ktü . Orada 200-300 kişilik bir kol, önde b ü y ü k beyaz b i r bayrak o l duğu h a l de, "Tonımy" lere doğru gidiyordu. Dürbünle ç o k iyi seçtiği miz gibi içlerinde A lınanlar da vardı. M u htemelen 4. Ordu'dan geriye kalanlardı. İngiliz süvarileri at sırtında onlara karşı çıktılar, görü ştü ler ve o askerler hemen bizim tarafımızdan görü nür şeki lde süvari bölüklerinin önüne dikildiler.

Eskitaplarim.com

205


Yarım saat sonra batımızda Besan'a giden yol üzerinde 8 . Ordu'nun kalıntıları olan 2 000 kadar Türk kuzeye doğru yürüyorlardı. Onlar da birçok beyaz bayrak taşıyorlardı. İn­ gilizler onlara da aynı şekilde davrandıl ar. Bu olanlar askerl erim i n üzerinde etkisiz kalmadı . D üşman tarafından çevrildi kleri şimdi iyice bell i olmu ştu ve her yanda durumu tasayb görüşen, heyecana kapıl mış gruplar oluştu. Öğleden sonra saat 1 7.00'den hemen sonra üç alay ko­ m u tanı ile topçu komutanı tamamen usu l ü ne u ygu n bir şekil­ de bana görüşlerin i bildireb i l ıneyi arz ettiler. Askerlerin hasta olduğunu, dayanına güçlerinin kalmadığını ve mevcut az m i ktardaki cephaneyle m u harebe edi lemeyeceğini beli rttiler. Bu sebepten dolayı onları da feda etmek yararsız gözüküyor­ muş. Bu yüzden teslim olmanın gerekli ol u p olmadığını d ü­ şünmemi arz ediyorlarmış. Onlara takviyelerle yardım gelme­ si ümidini daha kaybetmememiz gerektiği, döviişmedcn esir d üşmenin asla söz konusu olmadığı cevabını verdim. Ayrıca 1 . Tümen l)lı rada yalnız değildi, bilakis kolordunun b ünyesi içindeydi . Ama görüşlerini hemen onların yanında kolordu komutanına arz edecektim. İsmet'i kurmay başkanıyla konuşurken bulduk. Komu­ tanların görüşleri n i dinledi ve sonra beni m fi kri ın i sordu. An­ b ttı klarımı tekrarladım. İsmet kanaatimi onayladı ve karar­ giih subaybrına cesaret tel k i n etti. Subaylar gi tti kten sonra Ehrenstein'le birli kte onunla yalnız kaldım . Vaziyeti iyice i n­ celed i k. İngilizlerin savaşacağını zannetmiyorduın. Böyle b i r n i yetleri olsaydı karşımıza böyle açı kta d i kilmezlerdi. Ayrıca dik yamaca saidırmaları akıllıca olmazdı ; cephanenı izin acı­ nacak derecede az olduğunu herhalde bilmiyorlardı. Anbşıl­ dığına göre ne yapacağımlZI sakin sak i n bekleyeceklerd i ; hiç erzakımız olmad ığı için kırk sekiz saatten fazla dayanamaz­ dık. Bu bakımdan tek kurtuluş yolu olarak çemberi en zayıf olduğu yerde, Şeria Nehri'nin geçitlerinde yarınayı düşünü­ yordum. Kolordu komutanı aynı görüşe sahip görünüyordu, ama şimdil i k mevzilerde kalmak istediğini açı kladı. Keyfim 206

Eskitaplarim.com


kaçmış olarak Ehrenstein'le at sırtında geri döndüm. Eyeri yastık yapıp d i nlennı e k için at çulunun üstüne yattı k; çok bi­ tap olmamıza rağmen u yuyamıyorduk. Ümi tsizce bu feci du­ rumdan bir çıkış yolu arıyorduk. Bu n u n hür olarak geçirdiği­ miz son gece olmasından endişe duyuyorduk. Yarın ya şerefli askerler gibi ölecek veya İngi l i zlere esir düşece kti k. Alayl ara bölge ler inde savu nma için hazır olmaları nı emrettim. Ayı n 24'ünü 2 5 ' ine bağlayan gece sakin geç ti , nad i ren karakoll arda b i r kaç el ateş e d i l i yord u ; yanı başı­ mızdaki ağı r h asta Grützmacher ara sıra y ü ksek ateşle i n l i ­ yord u . Gü n ağarırken sonu ncu olduğunu varsaydığım tümen em­ rini kaleme aldım : Eş Şak tepesi, 2 5 Eylü l , sabah saat 4.00. 1. ingilizler sald ırırsa tümen bunu püskürtecektir. Cephane az olduğu için ancak yakı n mesafeden ateş edilecektir. Toplar ateş etmek için benim emri mi bekleyeceklerdir. 2_ Son mermi atıldıktan sonra toplar ve makineli tüfekler komutan­ ların talimalına göre kullanı lamaz hale getiri lecek, tüfeklerin mekaniz­ maları kuma gömülecektir. Muharebe, kesici silahlarla devam edecektir. 3. Her nevi yaz ı l ı evrak birlik komutan larının nezareti altında yakı­ lacaktır. 4. Muharebe ağırlıkları komutanlar tarafı ndan mevzilerimizin arka­ s ı ndaki vad ide toplanıp, imha edilmeye haz ı r hale getirilecektir. Bu be­ nim emrim üzerine yapılacaktır. 5. Bütün hayvanlar da orada toplanacak, vakti geldiği zaman öl­ dürülmeleri benim tarafımdan emredilecektir. 6. Herkes bulunduğu mevziyi savunacaktı r. Kimse teslim olmaya­ cak veya düşman tarafına geçmeyecektir. Kahraman Müslümanlar olduğunuzu ve Tanrı'nın cesur askerleri hiçbir zaman yal n ı z bı rakmad ı ğ ı n ı unutmay ı n . B e n baş ı n ı zdayım. Beraberce muzaffer olacağ ı z veya öleceğiz.

Emri tercüme etmesi için Emin'e verdim. Henüz dağıtıl­ mayacaktı . Emin bir taşın üstüne oturmuş vazifesini yerine 207

Eskitaplarim.com


getirirken acı gözya şları döküyordu. Bundan sonra Teğ­ men Falti n ' l e birli kte at sı rtında tekrar kolordu komutanı­ n ı n yanına gittim. Şimdiye kadar b i r ses ölçüm kı tasının veya artezyen açma timinin komutanı olan b u genç su bay birli kl erinden ayrı düşmüş otuz A l ınan'la birli kte bir gün önceki yü rü y ü ş esnasında tümene katıl mıştı. M a a l esef b u sırada adını tam olarak anlayamadı m . H a rpten sonra o n u b u lmak i ç i n bütün çabalarıın m a a l esef b o ş a g i t t i . O layların seyri esnasında onun tedbirli ve cesur bir asker olduğunu gözlemledim. Sabahın erken saati olmasına rağmen kolordu kom utanı­ nı uyanık buldum. Şeria Nehri'ni geçmek için hangi zamanı uygun gördüğümü sordu. " Gerçi öğleden sonra geç vakitte sıcaklı k azaldığı için nehri geçmek daha kolay olur, ama düş­ ınan bu sırada özellikle dikkatli olacaktır. Herkesin bitap va­ ziyette din lendiği yakıcı öğle sıcağında planımızı ani bir şekil­ de daha kolay uygulayabil iriz. Aslında askerler bu kavurucu sıcakta yürüyecek halde deği l ler; fa kat bunu düşü nmeksizin harekete geçmek gerekir. İnsanların sonra çölde susuzl u ktan ölmesinden veya bedeviler tarafından doğranmasındansa, İn­ gilizler tarafından b u lunacakları burada düşüp kalmaları da­ ha iyidir. Zayıf düşmüş olanlar zaten cebri yürüyü şlere daya­ namazlar" diye cevap verdim. İsmet' in başını hafifçe eğmesinden ve elimi kuvvetle sık­ masından görüşlerimizin aynı olduğunu anladım. Onun ya­ n ından ayrıldım, durumun zorluğuna rağmen yarma hareke­ tinin başarılı olacağını ümit ediyordum. Yarım saat sonra bir emir subayı buna dair kolordu emrini getirdi. Şeria Nehri'ni geçmek için iki geçit yeri vardı. En yakın olanını 1 . Tümen, 2 km kadar gü neydekini l 1 . Tümen kulla­ nacaktı, kolordu komutanlığı 1 1 . Tümen' le birlikteydi. Ora­ ya giden yol tamamen görüş alanının dı şında kalan derin va­ dilerden geçiyordu. K urmay Yüzbaşı Fi kret cephede görev alabi lecek durumda olmadığından dolayı onu devre dışı b ı­ raktım ve sadece güveni lir ve iş b i l i r bir subay olan yardımcı­ sı Yüzbaşı Alaaddin'le çal ıştım. Harekete geçmek için gere208

Eskitaplarim.com


ken talimatları verdikten sonra on ları cesaretlendi rınek için atla askerlerin yanına gittim. Bu sabahki emrimin gerekli ol­

maması sevindiriciydi. Sabah saat 9. 30'da safta toplanıldı. Mekkarelere bindiril­ miş olan büyük bir artçı birl i k mevzilerde kaldı ve düşmanın harekete geçtiğimizden haberi olmaması için kasti olarak çok hareketli davrandı ve güya siper kazına kla uğraştı.

Şeria Neh1i'ni geçiş 7 1 . Piyade Alayı ile bir batarya halinde tertip edi lmiş olan beş dağ topu öncü oldular, diğer i k i alay ağırlıklarla birlikte onları takip ettiler, birkaç atlı her yöne karakol olarak çıka­ rı ldı. Neredeyse çıldırtıcı bir sıcak vardı. Yapra k kıını ldaını­ yordu. Kan sanki insanın damarları nda kayn ıyordu, üstel ik

kavurucu bir susuzl u k v e açlık vardı, ka hva ltı olarak sadece küçü k bir parça taş gibi sert ekmek yeın işti k. Matara larda ki su bynatılmış gibiydi. Hepimizi aya kta tutan sadece heye­ candı. Düşınan yola koyulınaınızı fark etmemiş gözü küyordu. Sıcaktan buğulu ve yal ıınlı olan hava görüşü engelliyordu.

Tam yola ç ı k mıştı k ki ilk düşınan uçağı üsti.i ınüzden geç ti. Dar boğazlarda yürü düğüınüz için anlaşılan bizi göreınedi. Tııbas 'tan alınan rehineler rehberlik ya pıyorlardı . Öğle­ den önce saat l 1 .30'da öneiiierin önünde sadece nehir ya­

tağına inen meyil kalmıştı. Öncüler görünür görün mez ka rşı sahi ldeki çalı l ı k lardan ına kineli tüfek ateşine tutuldu­ lar. B u n a şiddetle karşı l ı k verildi ve dağ topları mevziye so­

k u l du la r. Son top menni le ri geçitteki dü şman k u vvetl e ri n e atıldı . D üşın a n şaşırmış görü n ü yord u . Süvarisiz atlar dört bir yana son sürat kaçtı l ar, arkala rı n dan yaya as ke rl e r koş­

tunıyorlard ı; a k a b i nde bizim top mermilerimi zin a teşi a l ­ tında bir i k i süvari bölüğü dörtnala kuzeye gitti. Şeria Nehri geçi ş için serbestti; Ehrenstei n'le birli kte at üstü nde

nehir yarağın a doğru gi tt i k Yarı yolda o attan düştü; at ve süvarisi ci ddi bir zarar görmeksizin dik yamaçtan aşağıya .

209

Eskitaplarim.com


a l t a l ta üst üste top gibi uçtu l a r. Yarım metre y üksek l i kteki k ı y ı nın hemen d i b i nde durd u k . Şeria N ehri 'nin genişl iği bu rada 50-60 m kadardı, vahşice a k ıyordu ve k ıy ı l arında s ı k ç a l ı l ı k l a r vard ı . Su askerlerin b e l i ne kadar gel i yordu . Karşı yamaçta sİpere girmek için i l k a vcı erieri nehri geç­ meye başlamışlardı b i l e . M u harebe gürültüsü İ ngi l i zlerin d i k kati ni çekmi şti . İlk İngi l i z top menn i l eri arkaımza yağ­ ma ya başladı ve nehri n bu tarafta k i k ıyısı yoğu n bir ateş a l tı na a l ı nd ı . B i z d e karşı tara fta k i tepelere u l aşmak istiyord u k . K ı r atım suya girdi, birden arka aya k ları nın üstünde d i k i l di ve yüzmeye başladı, her halde geçidin yan tarafındaki derin bir yere basmıştı . Beklenmedi k hareketi nden ve kuvvetli a k ı ntt­ dan dolayı eyerden d üştüm. Birkaç ku vvetl i kulaç atıp ya­ kın olan k ıy ıya doğru gittim, suya uzanan bir söğüt d a l ı na yapıştım ve kendimi kıyıya çekti m . Karargii.h hizmet eri Ali, atım yedeğinde olarak, hemen oraya yetişti. Ata bi ndi m, Şe­ ria'nın i k i nci bir sığ kol u ndan at sırtında geçti m . Bu arada d üşman karşı k ı yı y ı da yoğu n bir ateş a l tına a l mıştı . Birkaç da kika sonra atım yıldırım çarpmış gibi yere seril d i ve etra­ fa koyu bir k ü k ürt kokusu yayıldı; havada uçuşan kum ve taşlar üstüme yağdı. Yaralandım mı, veya kan gördüğüme göre atım mı yaral a ndı, diye korktum. Ama kır at hemen ayakl andı ve b ütün gücüyle bu cehennemin içi nden koruyu­ cu tepel ere doğru koştu . Bir kaya bloğu nun arkasında attan indim ve kanı a kmakta olan hayvanı muayene etti m . Sade­ ce arka bacaklarında mu htemelen ya kınımızda patlayan bir top mermisi nin k üç ü k parçalarının sebep olduğu birçok önemsiz çizik olduğunu görünce sevi ndi m . Şimdi l i k yal nız kalmıştım, ına iyetim dört bir yana dağılmıştı . Kısa süre sonra Teğmen Faltİ n bana u laştı . Dar bir kaya yarığından geçit yerini gözled i k . Korkunç manzarayı unutamayacağı m : Pi yade sil ah larının kurşunları v e d üşen top merın i l eriyle kumlar havalanıyordu . Süvarİsiz atlar, eşekler ve ürkmüş develer etrafta başıboş bir şekilde koşuşturup duruyorlar; onların arasında askerler bir siper bu lmak için can havliyle 2 10

Eskitaplarim.com


sağa sola koşuyor, bir k ısmı öl ümcül bir şeki l de vuru lup dü­ şüyordu . D üşman 70. ve 1 24 . alaylar ile ağırlı k ların geçişini zorlaştırmak içi n tam o sırada peyda oldu. Beyaz kefi yel i ve açık renk harma n i y e l i bedevi ler safkan atlarının üzerinde saflarımızın arasına daldı lar. Kanlı bir göğüs göğüse çarpış­ ma oldu, anlaşıld ığına göre Arapl ar özel l i k l e Almanları he­ def a lıyorlartl ı . Bizim yanıın ızdaki 3 0 Alman askerinden sa­ dece 5'i hayatta kaldı . Bedevi sürüleri n i n ardından çarpış­ maya katılmak için İngi l i z süvarİleri de sökün etti . Büyük bir kargaşa içi nde sevk ve d üzen tamamen kaybolmuştu . B i r müddet sonra Ehrenstein ile i k i Türk emir subayı yanı­ ma gel diler. K u rmay subayı ile tercümanlar orta l ıkta görün­ müyorl ard ı . Dağl arın arkasında bir araya toplanan asker­ l erden yeni bir artçı b i r l i k teşkil edi l d i . Türkçe, Almanca ve Fransı zca olarak çat pat tal imat veriyordum . Bir sonra k i hedefi miz olarak, d a h a yola çıkmadan önce, k ü ç ü k b i r yer olan Farha tespit edilmişti. D üşman bizi tak i p etmedi, en azından saat 1 5 .30'a kadar Şer i a ' n ı n doğu yakasında tek bir süvarisi yoktu . Saat 1 7.00'de Farha'ya ulaştık . Orada da halk bize yiyecek ve hayva nlarımız içi n yem getirmek zorunda kaldı, yeterli mik­ tarda verdik leri yumurta, süt, piri nç ve mısır erata dağıtıl d ı . Berrak pınar suyu nun i l k yudumu n e kadar l ezzetliydi. O gün yediğimiz i l k şey olarak, kurtlar gibi acıkmış bir halde önce büyük bir açgözl ülükle taze yumurtal arı yuttu k . Köyde ya klaşık 1 ,5 saat kaldık. M o l a esnasında sürekli olarak birl i k lerinden ayrı düşmüş askerler gel iyorlardı. B i r sonraki yürüyüş hedefi mi z olarak Acl u n ' u belirled i nı; 7 1 . Alay i l e dağ topları artçı birliği teşkil ettiler. Yolda verdiği­ miz k ısa bir mol a esnasın da kolordu komutanı göründü. Ra por vermek için yanına gittiğim zaman o da attan i ndi . Aşikar bir şekilde duygu l a nmış olarak beni kucakladı; an­ cak bir süre sonra tekrar görüşmemizden dolayı dokuna k l ı sözler söyledi . Onun kanaati nce e n büyük tehl i keyi atlat­ m ıştı k . l l . Tüme n ' i n büyük ölçüde bizimki gibi cereyan eden, nehri geçişini a nl attı . Sırtımdaki ler tamamen ısianmış 21 1

Eskitaplarim.com


vaziyette İsmet'le at üstünde yola devam ettim, aşırı yor­ gunluktan ve sinir gerginliğinden beni h a fi f bir nöbet tuttu. Eyere bağlanmış olan h a l a sırılsıklam kaputumu maalesef giyemiyordum. Cebimde bir sigara ararken elime geçen, ka­ rımın ve kızıının tamamen ısianmış ve y umuşamış olan res­ m i n i çıkardım. Resmi gülerek kolordu komutanına göster­ d i ın . Onların k utsal Şeria suyuyla vaftiz oldukları için bu­ nun şans getireceği n i söyledi. Güneş batarken dağın zirvesine tırmanmıştık . Etraf güzel­ leşti, yolun i k i yanında palmiye ağaççıkları, ardıç ç itleri ve çi­ çek açmış zakkumlar vardı, uzakta bir i k i Arap köyü görü­ nüyordu. Tamamen karanlık bastığı zaman ölü gibi yorgun vaziyette Aclun'a vardık. Önden gönderilmiş olan bir subay, bir Rum kadının kerpiç k u lübesinde karargah için oldukça iyi bir k alacak yer hazırlamıştı. Kadın yoğurt getirdi ve bir­ kaç tavuk kesti. Biz içeri girdiğimiz zaman orta l ık ta evimizi hatırlatan bir k ızartma ve yağ kokusu vardı . Akşam yemeğini hep beraber yedi k . Karargah mensuplarının büyü k kısmı bize u laşmıştı; bunların içinde Fikret de vardı, ama maalesef ter­ cümanlar hala yoktu. Yemekten sonra yatmak istedim, fakat aynı köyde kalan kolordu komutanı beni çağırttı. XX. Ko­ lordu Komutanı Ali Fuat Paşa onun yanındaydı. Onlarla b i r­ l ik te lezzetli bir bezelye çorbasını paylaştık; soğuk bir rakı bi­ z i kendimize getird i . İsmet yemek esnasında Fuat'a nehri ge­ çişimizi bütün teferruatıyla anlattı ve 1 . Tümen ile beni çok takdir ettiğini belirtti. Ancak gece yarısından sonra birbiri­ mizden ayrıldık; yorgunluktan sallanarak yavaş yavaş eve döndüm. Yere serilmiş olan, pek de temiz sayılamayacak ya­ tağa hemen yattım ve derhal uyudum. Bir tek odada hepimiz salarn ura yapılmış ringa balıkları gibi yan yana yatıyorduk: karargah subayları, emir erleri, Rum kadın ve sayısız çocuğu. Aşırı yorgunluğa ve ağır ruhi gerginliğe rağmen bugünün olayları bana gurur veriyordu . Şeria Nehri'ni geçmeye mu­ vaffak oluşumuza ve esi r düşmekten kurtulmam ıza seviniyor­ d um. Artık daha sakin günlerin geleceğinden k es i n l ik l e umutluyduın. 212

Eskitaplarim.com


Şam'a çekiliş Artçılarımızın verdiği sabah raporuna göre düşman Şeria Va­ disi'ni geçip bizi tak i p etmemiş, sadece Farha'ya kadar gelen zayıf bir devriye kolu göndermişti. Bu yüzden yorgunluk tan perişan olmuş askerlere endişeye kapıl maksızın uzunca bir is­ tirahat verilebilirdi. Öğleyin saat l 2.00'de birlikleri denetle­ dim. Nehri geçmek için çok kayıp vermiştik. Karşımda ölü gibi sararmış benizli , yüksek ateşi n pençesinde k ıvranan, elbi­ seleri l ime l iıne, ayakları yara içinde, büyük k ısmı yalınayak, az sayıda insan duruyordu. Tümenin sadece 400 kadar tüfe­ ği, 8 makineli tüfeği ve k u llanılabilir vaziyette 4 dağ topu vardı. Düşman ın ateş yağmuru a ltında askerler saflar h a linde biçilmiş ve zayıf düşmüş olduklarından, Şeria Nehri'nin hır­ çın sularıyla sürük lenip boğulmuş veya ürken hayvanlar tara­ fından çiğnenmişlerdi. Bir k ısmı silahlarını kaybetmişti, ma­ k ineli tüfeklerin bazı parçaları da eksikti. Ha la k ıtalarından ayrı düşmüş olanların yolda bize katı­ lacaklarını ümit ediyordum. İçlerinde benim eşyalarıın ı n da b u lunduğu muhare be ağırlıklarından h içbir şey k urtarılamamıştı . Önümüzde susuz ve ıssız yörelerde yapılacak cebri yürüyüşler vardı. Lüzumsuz her şeyi imha ettirdim, böylece birkaç rnekkare serbest kaldı. Aclun'da bütün atlara, eşeklere ve develere el koydurup onla­ ra silahlı avcı erlerini bindirdim. Her birinin ortalama 20'şer fişeği, makineli tüfeklerin ise 1 20'şer fişeği vardı. Kolordu komutanına acık l ı durumumuzu rapor ettim. 1 1 . Tü men'in durumunun da daha iyi olmadığı h ususunda beni temin etti ve bir sonraki köye 700 k işilik iyi taliınli mevcudu olan 1 2 5 . Piyade Alayı'nın gelmiş olduğuna v e bu birliğin 1 . Tümen 'e d a h i l e d i leceği n e d a i r sev i n d i r i c i bir h a ber v e r d i . Saat 15 .OO'te tekrar yürü yüşe geçtik. Kısa süre sonra dinç ve ener­ j i k komutan ının mükemmel bir etki yaptığı bu a layla b u luş­ tuk. İki saat yol gittikten sonra Samand yakınlarında mısır, un, pirinç, incir ve kuru üzüm dolu bir depo ile hiçlik bir ke­ çi ve koyun sürüsü bulduk. Yanımıza alabileceğimiz her şeyi

213

Eskitaplarim.com


aldık. Artık açlık korkumuz yoktu. Köyde nihayet tercüman­ lar ile kıtaları ndan ayrı düşmüş 50 kadar asker silahları ve cephaneleriyle bize katıldılar. Ağır hasta Gri.i tzmacher de gel­ d i . Onu Şam'da son bulu nduğum sırada satın aldığım geniş sağrılı doru İ ngiliz kısrağı nın üstüne bağlatmıştı m. Durumu kötüleşmişti, hatta kanaatinıce öl ü m tehli kesi vardı. Saat 1 7.3 0'da tekrar yola koyu lduk. Bütün III. Kolordu artık sa­ dece hiçli k bir yürüyüş kolu gibiydi. Gü neş batarken İ rbi d'e vard ı k . Öncü devriyeler, 3 İ ngiliz süvarİ bölüğü ile 2 batarya­ nın gelmekte oldu klarını bi ldirdi ler. III. Kolordu yi.i ri.iyüşe de­ vam etti, sadece 1 25 . Piyade Alayı, 2 dağ topu ve 5 ağır ma­ k i neli tüfek, geniş bir kaya kütlesinin üstü nde kale gibi duran köyün kuzeybatı yamacı ııı tuttu lar. Ben bu artçıların yanı nda kaldım. K ısa bir süre sonra İ ngil izler üç ayrı kol halinde sa­ vaş düzeni alma ksı zı n tırısla geldi ler. Sarp konumundan dola­ yı nıevziye tırmanamıyorla rdı . Onları 8 00 m mesafeden yo­ ğu n bir ateş bask ınıyla karşıladık. Tamamen düzensiz bir şe­ kilde dağıldılar ve geri kaçtıl ar. Mcvzi mizin önü nde 200'dcn fazla ceset saydık. 7 İ ngiliz atını ganimet olarak aldı k, bi rkaç da esir aldık. Düşman şimdi köyün çıkışlarını ağır bir topçu ateşi altına aldığı için geri çekilişi si.i rdi.i remedik. Ehrenstein beni bu çarpışmada m i_i kemmel bir şekilde destekledi . Topal­ layan atını a ncak adım adım yi.i ri.iti.i le bilen i natçı bir eşekle değiştirm işt i . Bütü n bu nlara rağmen şi ddetli ateş altıııdayken bütü n emirlerimi askerlere iletti. Başarılı mu harebeyle İ ngiliz­ leri n akl ı nı başı na iyice getirmiştik; taşlık çöldeki yi.i ri.iyi.işi.i­ mi.i zi.i bir daha taciz etmediler. Gü nü n kavurucu sıcağınııı pe­ şi nden akşamları çok soğu k oluyor ve çok çiy düşüyordu . Yollar iyice bozu lup yalçınlaştı, zaman zaman attan i nmek zorunda kal ıyorduk; İ rbid'den aldığımız iki reh i ne bize reh­ berl i k yapıyordu . Koyu karanlı kta yolları nı kaybettiler ve pu­ sulayla yön tayini için durmak zoru nda k a l d ı k . Bu duruşta n istifade eden öncü subay Arapları feci şeki lde dövdi.i. Çığl ı k­ ları karanl ı k gecede acı acı duyu luyordu . Yü ksek konumlu yerlerden ni hayet u fu kta ışıklar gördük, bu nlar bugünkü he­ defimiz olan M i.i zeyrib istasyonunun ışı klarıydı . Küçük yürü-

2 14

Eskitaplarim.com


yüş kolu yorgu n argı n sendeleyerek yol u na devam etti. Ya vaş yavaş yol düzeldi, arazi dü zleşti ve ni hayet Şam'a giden bü­ yük yola saptık. Hari kulade bir tan vaktinde istasyon ile kö­ yün arası ndaki ala nda orduga h kurd u k . Kararga h büyü kçe bir bekleme salonu hal i ne getirilmiş olan istasyon bi nasına yerleşti. Mobilyalar ve pencere camları paramparça olmuş, kapılar yerlerinden çı kmıştı . Düşma n uçakları ev ile demi ryo­ lu tesislerini birkaç saat önce şi ddetle bombalamışlardı . Ora­ da bi rkaç Alman asısubay vardı, bize yardımcı olup sıcacık sabah ka hvesi sundu lar. Bir odada ağır hasta olan Bi nbaşı M u t her yatıyordu , Grützmacher'i onu n yanına yatı r d ı k . Yü ksek ateşi nden dolayı d u r u m u bana gitgide daha vahim gözü küyordu . Bu lduğumuz bir drezin onu Dera'ya, sonra da bir tren Şam'a götürdü, orada hastaneye yatırıldı. Yürekten gelen şü kran sözleriyle ba na veda etti. Maalesef birbiri mizi bir daha görmeyecekti k . Birkaç gü n sonra bu cesur, sapma kadar Alma n adam ve dost silah arkadaşı tutulduğu illetten kurtulamayarak orada vefat etti. M ü zeyrib'de ni hayet di nlenebilecektim, ama bu sadece 3 saat sürdü . Önceleri istasyon komutanı zannettiğim Bi nbaşı Muther bana birli kleri nden ayrı düşmüş bir mi ktar Asya Ko­ lordusu mensubuyla daha dün oraya geldiği ni bi ldirdi . Em­ ri nde 230 piyade, 6 makindi tüfek ve 30 süvari varmış, ayrı­ ca çok bol cep haneleri de varmış. Cephaneyi hemen tümene dağıttım. M uther daya nılmaz karaciğer ve safrakesesi ağrıla­ rı ndan şi kayetçiydi. Öğleden sonra saat 1 4.00'te Şam istika­ metinde yola çıktı k . III . Kolordu'nun emriyle M uther'i n birli­ ği J . Tümen'e, 125. Alay l l . Tümen'e verilmişti. Artık Arapların asıl isyan bölgesi nden geçiyorduk. Bu n­ dan böyle haydutça baskı nları nı beklememiz gerekiyordu . Bu alçakları n namussuzluklarını kısa süre sonra kendi gözleri­ mizle gördük: Tabanları yarılmış veya kulakları kesilmiş çıni­ çıplak Tü rk cesetleri yol kenarı na dizilmişti, biraz ötede ba­ caklarındaki ağır yaralada hala hayatta olan bir adam vardı, onu n yakınında ise dizkapakları kesilerek çı karılmış bir Tü rk su bayı yatıyordu. Her i kisini de rnekkardere bi ndırip yanımı215

Eskitaplarim.com


za a ldık. Yolda ortal ı k karanlıkken, yaklaşık 1 ,5 km uzakta­ ki bir Arap köyünden ateşe tutulduk. Başımızın üstü n den birçok topçu salvosu geçti. Kayıp vermemek için seyrek avcı hatları terti p edildi, ama yürüyüşe ara verilmedi. P iyade si­ lahlarının ateşi kısa sü rede kesildi, ama iki top arka mızdan daha uwn mü ddet ateş etti. Kolordu komutanı bize yetişti ve şayet bir daha ateş açı­ lırsa orasını ş iddetle ceza landırmanıızı tavsiye etti. Atla yolu­ na devam etmeden önce, "Arapların haberci postasının her telsi zden daha hızlı çalıştığını göreceksiniz. Bir köyü ceza lan­ dırırsaııız, bu hemen bütün çevrede duyulur ve sonra her yer­ de rahat bırakılırsınız" dedi. Çok geçmeden bu tavsiyeye uy­ mak fırsatı çıktı. Gece yarısı bir Arap köyü nden daha geçmekteydik ki ar­ kamızdan ateş açıldı. Bunun ü zerine bir su baya kırk süvarİ alıp geri dönmesini ve köy sakinlerinden hesap sormasını em­ rettim. Kısa süre sonra köyden silah sesleri yüksel d i ve sefil kerpiç k u l ü belerden yoğun ateş sütu nları yükselip karanlık ç ö l göğünü aydınlattı. Bir daha yürüyüşümüz engellenınedi, ama buna mukabil askerlerin yorgun luğu giderek artıyordu. Sık sık uwn molalar vermek zorunda ka lıyorduk. Bu geri çe­ k i l iş Almanları Anadolu!tılardan daha çok zorluyordu, sa­ bahleyin saat 9.00'a doğru Simlin'de uzunca bir nıola verdik. 7. Ordu'nun komutanı M ustafa Kema l Paşa da oraya gelmiş­ ti. Her zamanki nezaketiyle Şeria Nehri'ndeki yarma ha reke­ tinden övgüyle bahsetti ve ya ptığı m zoraki banyodan dolayı bana takıldı. Ali Fuat Paşa'nın emrindek i XX. Kolordu'nun bak iyesi de oradaydı. III. Kolordu'nun 29 Eylül'dek i yürüyüş hedefi Kisve kö­ yüydü. Güneşin yakıcı sıcaklığı, her nevi yürüyüş koluyla tı­ kannıış olan yola vuruyordu; 4. Ordu'dan geriye kalanlar da bu yolda kuzeye doğru i lerliyorlardı. İngiliz uçakları sü rek l i olarak saldırıyorlardı, büyük kayıp veriyorduk. Öğleye doğ­ ru yol kenarındaki göl gelik bir zeytinlikte nıola vermiştik. Akşam olduğunda 18 uçakran mü teşekkil bir İ ngiliz filosu bize y i ne bomba ve makineli tü fek ateşi yağdı rdı. M ustafa

216

Eskitaplarim.com


Kemal Paşa'nın ma iyetinde sıtma nın etkisinden henüz kurtu­ lamamış olan B inbaşı Beckert'e rastladım, son günlerin ağır şartla rı yüzünden bel l i o luyordu; bakımsız bir keçisakalı onu yaşlı ve hasta gösteriyordu. Beraberce bir ağacın a ltına otur­ duk, Tü rk ordusunun çöküşüne hayıflandık ve endişeyle dolu olarak vatanımızı da düşü ndü k . Beckert Şam'a doğru tırısla yoluna devam etti . Oradan Brieg'de bulunan ben imkilere bir telgraf çekmesini rica ettim ondan. Şansına benim hayatta ol­ duğuma dair aylardan beri yegane işaret olan tel graf o n lara u laşmış. Akşam nihayet Kisve'ye yaklaştı k . 8. Ordu'nun oradan geçmekte olan k urmay subayı Yarbay Solger b ize durum hakkında acele bilgi verdi . Askerlerimizin halini, neredeyse bütün komuta merci ierinin başarısız oluşunu ve yen i lgimi­ z i n büyü k l üğünü çok hoşgörü l ü değerlendi riyor gibi gözü­ küyord u . Köyde bir Hıristiyan A r a p ' ı n evinde pire dolu halıların üstünde rahatsız bir dintenecek yer bulduk. Sıhhat bakımın­ dan kendimi hiç iyi h issetmiyordum. Bağırsak problemlerim vardı, ama Ehrenstein benden çok daha hastaydı. Her zaman o kadar dayanıklı olan adam son hava saldırıları yüzünden asa b i bir şok geçirm işti, ayrıca d izanteri ve yüksek ateşten musta ripti. 30 Eylü l sabahı şafak vaktinde kolordu nun şu emriyle uyandı k : " 1 . Tümen Kartana tepelerini, l l . Tümen Artus te­ pelerini derha l tutacaktır. III. Kolordu bütün birliklerimizin Şam'a gidişinin ve depolardak i malzemenin nakl inin gerisi n i emn iyete a lacaktır." Ehrenstein ile Binbaşı M uther hasta ol­ duklarını bildirdiler ve Şam'a hastaneye gittiler. Tü menin geri kalanı çoktan yola çıkmıştı ki Mareşa l Liman'ın emir subayı Üsteğmen D iesi nger şu ta l i matı getirdi : " Bugüne kadar Şam'da bulunan ordu komutanlığı Baa lbek'e gidecektir. Bun­ dan böyle lll . Kolordu 'nun bağlı o lduğu 8 . Ordu bütün kuv­ vetlerin Şam'dan çekilişinin geris i n i El Mezze yamaç larından emn iyete a laca ktır. Kartana ve Artus ta h l iye edilecektir. Çok acele edilmesi gerekmektedir. " Birlikleri yeni hedefe yönlen217

Eskitaplarim.com


dirrnek ve bu arada atla önden gitmi ş olan kolordu komuta­ nına haber vermek için emir subayları ve yaverler biriikiere koşturdular. D iesinger bana atla Şam'a, 8. Ordu'ya gitmemi tavsiye etti. Telefonla görüşmek artık mümkün değildi, ama bana tam bir tali m at veril mesi şarttı. Emin ve bir Alman irti­ bat subayıyla hemen tırısla oraya doğru gittik. Bütün yollar nihayetsiz yürüyüş kollarıyla dol uydu. Burada da bitap düş­ müş, h issizleşmi ş, sefaJet içindeki hasta eratı, açlıktan ölmek üzere olan atları, develeri, eşekleri ve b un ların arasında bozu­ lup kalmış her nevi aracı görüyordu k . Bulutsuz mavi göğe büyük a lev sütunları yükseliyordu. D üşmanın yararlanma­ ması için ambarlar ve depolar ateşe verilmi şt i . İçi nde b irçok değerl i eşyanın bulunduğu son bavulumun da bu arada k ü l o lduğunu bilseydim, bu alev denizini daha büyük b i r üzüntü ve öfkeyle seyrederdim. Cephaneliklerdeki top merrnilerinin i nfilakının gümbürtüsü durmaksızın duyul uyor ve köprüler ile demiryolu tesislerinin havaya uçurulmasının büyük sarsın­ tılarıyla yer yerinden oynuyordu. Atla bir buçuk saat gittik­ ten sonra güçbela Kadem istasyonuna gelebildik. İstasyonu bütün tesisleri ve sayısız yük vagonuyla b irlikte yakmak için bütün hazırlıklar yapılmıştı. Telefon hattı çoktan sökülmüş­ tü, ama otomobili olan bir emir s ubayı buldum. Otomobile binip aceleyle Şam'a gittim. Caddelerde, pazarlarda ve Cemal Paşa Bulvan'nda ucu bucağı görünmeyen bir i nsan kalabalığı dalgalanıyordu. Her tarafta ekserisi Arap olan heyecanl ı gruplar durup, ellerini kollarını saliayarak bağıra çağıra ko­ nuşuyorlardı. Bazıları bana düşmanca nazarlar atıyorlardı . Güzel atlara binmiş, beyaz h armanilere bürünmüş b irçok atlı dörtnala geçiyordu, kuşaklarında tabancalar ve hançerler pa­ rıldıyordu. Palasthotel'de Yarbay Solger'den, topadayabildiğim bütün k uvvetlerle Mezze'de mevzilenmek emrini a ldım. 2 istihkam bölüğü (1 Alman ve 1 Türk) ve 3 dağ topu kamyonlada ön­ den gönderilmişti. Bütün Alman birlikleri Rayak Vadisi'nden Rayak'a doğru, Türk birlikleri ise Humus'a doğru gidecekler­ d i . Kadem'e geri dönünce tekrar ata bindim. Birkaç k ilometre 218

Eskitaplarim.com


sonra l l . Tümen Komutanı Albay Hüsnü'ye rastladım. III. Kolordu'nun Artus-Kartana'da kısa bir çarpışmadan sonra Mezze'ye doğru çekilmekte olduğunu ondan öğrendim. Düş­ man sol kanadında birçok süvari bölüğüyle yavaş yavaş takip ediyordu. Hüsnü'yle birlikte at sırtında hemen tepelere gittim, tek tek kesimleri yerinde tespit ve tertip ettim. Her iki istih­ kam bölüğü ile dağ toplarının zaten mevzilendiklerini gör­ düm. Köyün k uzey yamacına benim muharebe komuta yerim yerleştirildi. Kadem istasyonu muazzam bir patlamayla hava­ ya uçuruldu ve bütün demiryolu tesisi yok oldu. Bu arada birlikler darmadağınık bir vaziyette yolda geriye doğru kaçıyorlardı. Artık muntazam birlikler yoktu. Disiplin ve düzen kalmamıştı. Subaylar hakimiyeti elden kaçırmışlardı, zaten pek azı ortalıkta gözüküyordu. Başlangıçta kaçan asker­ leri durdurmak hiç mümkün değildi. 4 km geriden İngilizler takip ediyordu. Dağ bataryaları onlara karşı hemen ateşe baş­ ladılar; istihkam bölükleri de ilerlemekte olan düşman avcı er­ lerine ateş ediyorlardı. Nihayet birkaç gruba cephe teşkil ettir­ m e y e ve m e v z i l e r i u z a t m a ya m u v a ffa k o l u n d u . S a a t 1 3 . 30'dan itibaren şiddetli bir muharebe başladı. Kayıplar ar­ tıyor, uçaklar çok alçaktan bombalarını atıyor ve mak i ndi tü­ fekleriyle ateş ediyorlardı. Burada uzun süre dayanmak mürn­ klin değildi. Benim hesabıma göre geri çekilen Türklerin bü­ yük kısmı artık Şam'dan çıkmış olmalıydılar. Bu yüzden saat 1 5 .00'te geri çekilmek emrini verdim. Aynı anda bir top mer­ misi komuta mevkiinin çok yakınına düştü, bu benim Dünya Harbi'nde bu kadar yakında patladığını gördüğüm son top mermisiydi. Dağ topları, hazır bekleyen kamyonlar ve artçı­ tarla birlikte gittiler, biz de otomobilimize bindik.

Şam'da sokak muharebeleri İngiliz uçak filoları tekrar göründüler ve bize ateş açtılar. Şoför heyecandan yolu şaşırdı

ve

bir tarlaya saptı. 800 m ar­

kamızdan İ ngiliz süvarİlerin i n geldiklerini görüyorduk. B u yüzden b i r meyve bahçesinin içinden yaya olarak şehre doğru

219

Eskitaplarim.com


koştu k . Orada çok yakından üstümüze ateş edi ldi, mu hteme­ len meyve çalmak istediğimizi zanneden bahçe sahi biydi. Ka­ vurucu sıcak bizi iyice yorgun düşü rmüşti.i ve aşırı susuzluk­ tan ötürü azap çekiyordu k. Biraz gittikten sonra mataralarını pis bir su biriki misinden doldurmak üzere olan üç askere rastladık. M aalesef biz de bu iğrenç, sarı sudan içti k ; ama hiç olmazsa suydu ve soğu knı . Bu üç asker ardı mızı emniyete al­ dı ve kısa sü rede Barem ke istasyonunun önündeki boş alana ulaştık. Burada şiddetli bir sokak mu harebesi yapılıyor, bir­ çok pencereden ateş edil iyor, sokağa taşlar ve ka laslar atılı­ yordu . Çığlıklar atan kadınlar düz damların üstü nde el i k ilmiş ve koşuştu rma kta olan askerlerin üstüne kızgın yağ döküyor­ lardı. Soka kl arda biteviye kurşunlar uçuşuyordu . A lman menzil bi nasına kadar tabanca elde binaların gölgesine sığı­ nıp dik katle gittik. Ordu komutanlığında yaver olan Binbaşı Rietzsch tam o sırada binadan çı kmıştı ve birkaç Alman su­ bayıyla birlikte bir otomobile binmek üzereydi. Neredeyse ayakta du ramayacak halele olan bizler de onlara katıldık ve önünde büy ü k bir kalabalığın toplandığı belediye binası na kadar süratle gittik. Şahane koşumlu bir kır ata binmiş, zen­ gin işlemeli bir el bise giymiş olan bir şeyh yü ksek sesle bir belgeyi ok uyor; arkasında bayramiık iarını giymiş birçok Arap'ın oturduğu, çelenklerle süslenmiş bir ara ba duruyord u . Onlardan biri el inde büyü k bir bayrak tutuyordu. Bütün bu olup bitenlerin ne manaya geldiğini ka rga şada önce anl aya­ nıadık, ancak sonradan yeni Arabistan krallığının ilan edildi­ ğini duyduk. Ya ni dü nya tarihine geçmiş bir ana istemeden şahit olmuştuk . İleriden sola sapınca sila hlı Araplar hemen otomobil imize saldırdı lar. Ya nı başımızda silahlar atılıyordu. Durup silaha sarılmak zorunda kaldık. Binbaşı Rietzsch hemen yanıın da karabinasıyla ateş ediyor, ben elimde emniyeti açılmış taban­ cayla arabada oturuyordum. Kalabalık naralar atarak dağıl­ dı. Sokak boşa ldı ve biz süratle oradan uza k laştı k . A l bay Hüsnü'nün yanım ızda olmadığını anca k yolda fark etti k; sa­ nırım bir evin içine kaçmı ştı . Onu bir daha göremedi k. Şeyta220

Eskitaplarim.com


ni b i r tempoyla yolumuza devam ettik. Sadece Em i n' i n , " Am a n a rıza olmasırr,yoksa i ş i m i z b i ter" dediğini duydum ve sonra kendi mden geçtim. Ancak kapkaranlık bir gecede uyandım, bir Arap köyündeki bir evde kurtarıcım Binbaşı Ri­ etzsch tarafından şe fkatle örtlilere sarı lmış halde yatıyorduın. M uhtemelen aşırı yorgunluktan ve o biri ki mideki kötü su yüzünden çektiğim şiddetli mide ağrıları ve nöbet bana ıstı­ rap veriyordu.

Halep'e çekiliş ve yeni birliklerin teşkili Ertesi gün, yani I Ekim 'de ıssız ve çorak araziden geçen ol­ dukça iyi bir yoldan kuzeye doğru gitti k . I-ler tarafta sil a h­ sız, birlikleri nden ayrı düşmüş, açl ı k çeken ve üstü başı dö­ külen askerlere rastlıyorduk; m u n tazam birl i k diye bir şey kalmamıştı. Üğleden sonra geç vakitte bizi bir Arap köyü kon u k etti. Morfi n tin ktürü sayesinde sağlık durumum biraz di.izelmişti. 2 Ekim'de öğle vakti Humus'a vardık. Oradaki menzil

deposundan Emi n i le bana elbise ve kaput verdi ler. 1 8 Ey­ lül'den beri gece gündüz sırt ı m ızda olan h a k i ü n i formaları ni hayet deği ştirebilmek harika oldu. M a alesef h i ç çamaşır k al m amıştı. Şehi rde, b i rçok A l m a n subayın yanı sıra bir Alman gazete s i n i n muhabiri olan M atmazel Thea von Puttkame r ' i n k apağı attıkl arı menzil gazi nusu nda yemek yed i k . B u arada Em in, Humus mahkeme binasında bizim için k alacak b i r yer hazırl adı. Orada rastladığımız süvari önyüz­ başısı Kienitz, Eh renstein 'in daha Şam'da hastaneye yatırıldı­ ğı gün İ ngilizlere esir düştüğünü anlattı . Akıbetine çok üzül­ düın. Bu mert subay güvenilir, cesur ve sadık bir yaver ol­ muştu. Görmüş geçirmiş halleri ve kal pleri fetheden nezaketi sayesi nde yüksek Türk mahfi lleri nde çok sevi liyordu; onlarla benim aramda görevle ilgili işbirliğini kolaylaştıran yakın bir irti bat ku rmayı ustaca becermişti . K ienitz'i emir subayı ol arak yanımda tumım.

Eskitaplarim.com

22 1


Akşam yıpranmış ve üstüne iyi oturmamış bir üniforma giyen Fanghaenel adında k i bir Alman müstahfız askeri emir erim olarak yan ımda kalmayı benden rica etti. Beyrut'tandı, orada bir ticarethanesi vardı, şehrin en itibartı ve zengin a ile­ lerinden birine mensuptu. Evinde gösterilen misafi rperverl i k her tarafta meşhurdu. Türkçe v e Arapça'ya hak i m oluşu ve hem ülkeyi hem h a l k ı n ı iyi tanıması sayesinde, bana değerli hizmetlerde bulundu. Daha o a kşam buradak i ordu komuta n ı M ustafa Kemal Paşa'dan, ertesi gün Şinsar köyündeki iaşe deposunda b i r toplanma mahalli tesis ed ip, oradan geçen bütün askerleri m u nta:z,am birlikler halinde tertip ederek Humus'a gönder­ mek emrini aldım. 3 Ekim'de K ienitz'le birl ikte otomobille oraya gittim. Yoldayken maiyetimden bazı subayları destek olarak yanıma aldım. Sefaler içindeki köyde geceyi arabada oturarak geçirdik. Daha gün ağarırken ilk askerler gelmeye başladı. İ htiyaçları yeterince karşılandıktan sonra sağl ı k du­ rumlarına göre silahlı ve silahsız biriikiere taksim edildiler. Akabinde çok sayıda başkaları geldi . Birlik haline getirilmele­ rinde hiç zorluk çekilmed i. Türk askeri, amiri nden ilgi gördü­ ğü anda, hemen u ysal ve itaatkar olur. Geri çekiliş esnasında­ ki düzensizlik ve disiplinsizlik büyük ölçüde, her kadernede subayın görevlerini yapamamasından kaynaklanmışt-ı. Sadece İsmet, daima yardı m ederek ve cesaret vererek, III. Kolor­ d u ' n u n yan ı nda kalmıştı; kişiliğinin gücüyle bütün Türk su­ bayla rının üstündeydi. 4 Ekim'de, öğleden sonra, geç vak i tte birliklerinden ayrı düşenierin gelmesi son buldu ve b iz H umus'a geri döndük . Yaklaşık 800 piyade, 1 00 süvarİ ve 4 dağ topundan müteşek­ k i l bir artçı k uvvet, bir albayın kornurasında Humus'un gü­ neyinde mevzide kaldı. Geriye kalan herkes, piyadeler trenle, süvariler kara yoluyla olmak üzere Halep'e gönderildiler. 4 Ekim a kşa mı biz de oraya doğru yola ç ı ktık. H u m us is­ tasyonunda büyük b i r ka rgaşa hüküm sürüyordu . Her ta raf­ ta açl ı k çeken, soğuktan titreyen askerler ve aralarında in ie­ yen hastalar yerlerde yatıyorlardı. Helalar, çöp ve lağım çu222

Eskitaplarim.com


kurları, temiz l i k , düzen ve i ntizam için hiçbir red b i r a l ı n ma­ mıştı. Ancak gece yarısına doğru üçüncü mev k i b i r kampar­ tıma n ı ele geç irebild ik. Onun içinde ertesi sabahı bekled i k . Aşırı y ü k l ü tren n i ha yet öğleye doğru kaplumbağa hızıyla Halep istikametinde hareket etti ve b izi 5 Ekim sabahı saat S .OO'de Hama'ya getirdi . Oradaki istasyonda hatlar dolu ol­ duğu için trenimiz istasyonun epeyi uzağında beklerneye başladı. Hemen yanı başımızda bir defin işlemi yapılmakta ola n bir Arap meza rlığı vardı. İ k i tekerlekli bir eşek araba­ sıyla renk l i bir örtüye sarılı ta bur getirildi, baş tarafında çi­ çekler a rasında ölünün kefiyesi duruyordu. Taburu açıp on dört ya şlarında bir erkek çocuğun kefene sarılı cesed ini yeni açılmış mezara indirirken b irkaç acılı yak ı n ı k ısa bir dua okudular. Sonra ölen in . ba bası mezara indi, yü ksek sesle dua ederek ölünün başını doğuya çevird i '' ve tekrar meza rdan ç ı ktı. Mezarı hemen örttüler. B u n u n üzerine yak ınları gitti­ ler, geride sadece yü ksek sesle bağırıp feryat eden üç ağıtçı kad ın kaldı . 1 5 dakika ilerledikten sonra Ha ma istasyonuna u laştı k . Orada d a Humus'ta k i aynı düzensizl i k h ü k ü m sürüyordu. Orada beklerken İtilaf Devletleri'nin Bulgaristan'la mütareke yaptıkları haberi yayıldı. Türklerin b u yüzden yü ksek sesle k ü fretmeleriyle esk i can düşmaniarına duydukları nefret tek­ ra r su yüzüne ç ı ktı. Batı Cephesi'nde Almanların savaşta zor­ landıkianna dai r rivayetler de duyuldu. Birliklerimizin Al­ manya sınırlarının gerisine çekildiği k ulaktan kulağa fısıldan­ dı. Biz ya vaş yavaş savaşın Almanya için de kötü bir son a la­ cağına dair üzücü bir kanaare vardı k . N i hayet Türklerin pek yakında düşman ittifa kıyla barış görüşmeleri yapacağından da söz ed ildi. Altı saat bekledikten sonra 6 Ekim'de Halep'e doğru yola çıktık. Orada Binbaşı Ludloff, Türklerin mütareke yapacak­ larına dair çıkan söylentiyi doğruladı. Hemen M usta fa Ke­ mal'in ve Mareşal Liman'ın huzuruna ç ı ktım. Enerj isi ve iş •

Ya zaı; doğu ile kıblcyi k arıştırmış gözüküyor -ç.n.

223

Eskitaplarim.com


yapma kabiliyeri açıkça hayranlık uyandırıyordu. Son günle­ rin heyecan ve zorluk ları onda fark edilmiyordu. Türk lerin bütün si lahlı gücü çökmü ştü . Mevcutlardan sa­ dece 1 ., 1 1 . ve 43. tümenler olmak üzere üç tümenlik tek bir kolordu, Ali Fuat Paşa'nın komutasındaki XX. Kolordu teş­ k i l edi lebilmişti. Kolordu ile tümenierin numaraları sadece zayıflığımızı gizlemek için seçilmişlerdi. Yeni teşkil olu nan 1 . Tümen yine benim kornurama girdi; bir Alman olarak hala Türk ordusunda istihdam edilmemi bana duyulan büyük bir irimat olarak değerlendirdİm ve bu­ na çok müreşekkir oldu ı n . Kienitz Halep'te anacaddede, istasyonun hemen yakının­ da bir Rum ailenin yanında oldu kça iyi bir kalacak yer bul­ muştu. Koclı'ların bana dost olan evlerinde, dul eşi çoktan Almanya'ya gitmiş olduğu için maalesef kalamıyorduın. Düşman ana kuvvetleriyle Şam'dan i leriye geçınedi, Hu­ mus'ta sadece zayıf öncüleri vard ı . Onlar da yorucu takip yü­ rüyüşlerinden sonra birkaç gün dinlenmek ve ikmal yapmak zorundaydılar. Şimdilik Halep'te rahatsız edilmeksizin kalabi­ lird i k. Tümenin yeniden teşkili hızlı bir gelişme gösterdi. Yüzba­ şı Fikret başka göreve veri ldi. Kısa bir süre sonra ha lefi ola­ rak Trablus'un iyi bir ailesine mensup olan bir siyahi Arap geldi. Çok iyi Alı:nanca ve Fransızca konuşmasına, düzgün bir askerce tavrı olmasına rağmen, önceleri bu kara deriliden işkil lendim. Ama onun çok çalışkan, kabiliyetli, arazide iş bi­ l i r ve mü kemmel bir taktik yeteneğe sahip bir subay olduğu­ nu görünce, benim için u ygun bir mesai arkadaşı oldu. ll Ekim'de 1. Tümen'in teşkil i tamam landı. 70., 1 09. ve J 1 1 . -bu numaralar da tamamen aldatmaca olarak seçilmiş­ lerdi- piyade alaylarından, 4 obüs, 8 sahra topu, 60 atiısı olan bir süvarİ bölüğünden, bir sıhhiye bölüğünden, bir sahra hastanesinden ve birçok koldan müteşekkildi. Mevcudu 6 000 kişi ve 1 800 hayvandı. Ekselans Liman'ın teftişi esnasın­ da iyi bir intiba bıraktı, ama mu harebe gücü olup olmadığını ancak gelecek gösterecekti. 224

Eskitaplarim.com


Tümen kısa süre sonra Halep'in 4 km güneyinde Nareb­ Ensare tepelerinde mevziye girdi, sağında l l . Tümen yer alı­ yordu . 43. Tümen ortamızın arkasında Müslimiye istasyo­ nunda bulunuyordu. Müteakip gün lerde, 1 3 ve 14 Ekim'de hem M areşal Liman hem Ali Fuat bölgelerini gezdiler. 1 . Tümen'in karargah ı Halep'in güney çıkışına yerleşti . Dü şman l l Ekim'de Hu mus' un 30 km güneyindeki Ze­ ra'ya, 12 Ekim'de Hama'ya geldi ve şimdilik orada durdu. Türk lerin aklı fi kri bek lenmekte olan mütarekedeydi; so­ kaklarda, kahvelerde, pazarlarda, ordu karargahında ve bü­ tün birli klerde te k konuşulan buydu. Biz Almanlar için, mü­ tareke yapıldı ktan sonra Türklerin takı nacağı tavır çok önem liydi. 1 8 Ekim'de düşman i lerledi. Artçıları mız bu yüzden geri çeki ldi ler. Bu arada biz yeni mevzilerimizi hazırlamıştık, 70. Alay Ensare tepelerinde, l l l Alay Nareb'deydi, 1 09 . Alay ik isinin arasında Halep'in gü ney çıkışında ihtiyatta kalmıştı. Atlı keşif kolları düşman yönüne giden bütün yolları emniye­ te almışlardı ve piyade hattının gerisine takım halinde dağıtıl­ mış topçular, mevzilere gelen bütün yolları ateş altına alacak vaziyetteydiler.

Tümen komutanlığından alınışım ve dönüş Ali Fuat birlik leri 1 9 Ekim'de tekrar teftiş etti. Tamamen beklenmedik bir anda benim hizmetlerimden dolayı büyük övgülerde bulundu, şimdi çok hak ettiğim bir izne çı kmamı yerinde bulacağını söyledi. Bu konu şmayı iyi niyetli, ama şimdiki duruma pek u ygun dü şmeyen bir nezaket olarak ka­ bul ettim ve fazla önem verınedim. Fakat ertesi sabah Ekselans Liman'ın yeni kurmay başka­ nı Albay Sedat Bey'le yaptığım işle i lgili bir konuşma esnasın­ da aynı konuya hemen hemen aynı kelimelerle temas edilin­ ce, buna artı k daha fazla önem verdim. Akşam bundan Kie­ nitz'e bahsedince, bu iki yüksek rütbeli subayın muhtemelen benim Türk ordusu ndan ayrı lmaını bu şeki lde hazırlamak is225

Eskitaplarim.com


1 . Halep Mcıslirııiye

2. 3.

Ncrib

4. Ensare

5. Humus

6.

Fi l i sti n

Sincar

7. Baalbek 8 Rayak

9 . Bcyrur

10.

Şam

1 1 . Kisve

ve

1 91 8 so nbaha r ı nda

12. Mcızeyrib

13. 14.

H a ritası

1 IMM

geri

çeki liş

Dera Hayta

1 5 . Celile

1 6 . :--.1 3 sıra 17. Cenin

1 8 . Mcsudiye

19. Tiılkarim

1 : 2 .250 000

10. Kalkilye

2 1 . Yafa

22. Nablus 13. Enha 2 4. Kudiis

- D em i ryolu -- Va�a g eri çeki l i ş

1 5 . EI !·Lılil

26.

.....,

27. Farlıa

... .... .....

yolu

-- Tren le geri çekiliş

Lut Göliı

28. Aclıın 29. Semend 30. İrbid 3 1 . Kıbrıs 32. Lazkiye

ingili zler

Eskitaplarim.com

yolu

1. P iy a de Ta b u ru'nun Mezze'deki arıçı m en i si


red i kieri ta hmininde bulundu . Ti.i rk ordusunda hizmet gören son Alman su bayıymışım. Meseleye açı klık kazandırmak için Bi nbaşı Prigge'nin yanına gittim ve mi.itare kenin yapılması­ nın her an beklendiğini öğrendim. Ondan sonra artık h içbir Alman su bayı Osmanlı ordusu nda kalamazmış. Ya ni K ie­ nitz'in göri.işi.i doğru çı kmıştı. Ertesi sabah mareşal beni yanına çağırdı . Çok samimi, sı­ cak i fadelerle şimd iye kadar gösterdiğim başarı lardan dolayı teşekki.ir ve takdir etti. Ama siyasi olaylar yi.izi.inden, beni 1 . Ti.i men komutanlığı ndan alıp İstanbu l'daki askeri m isyon ka­ rarga hına tay in etmeye mecburmuş; mi.imki.in olduğu kadar çabu k yola çı kmam gerekiyormuş. Daha aynı gi.i n öğleden sonra halefim Albay Hulusi Bey geldi. Birii k iere yazılı olarak gi.i nli.ik emirle, bi.iti.i n kararga h mensupianna şahsen veda ettim. Bu ayrı l ı k, bana olduğu ka­ dar, benimle i ki yıl birli kte çalışmış olan bu arkadaşlara da zor geldi. Özel bir saygı duyduğum Albay İsmet önceden İstanbul'a girmişti ve dizanteri olan M ustafa Kemal Paşa Halep'te has­ tanede yatıyordu. Bu yi.izden her i kisine de ayrılışımı ancak yazılı olara k bildirebildim. Daha aynı a kşam Kienitz, Fanghaenel ve terci.i manlarla birli kte birkaç i kinci mevki kampartı manda yola çıktı ın . Tren daha yeni hareket etmişti k i , kampartımanın duvarla­ rında ve m i nderlerinde kapkara tahta ku msu orduları söki.in etti. Vagon değiştirmek kaçı nılmazdı, ama bu nu ancak sa­ bah ley in bir yi.i k vagonuyla yapabildik. Orada başereden kurtulma ktan çok hoşnut halde emir erieriyle birli kte eşyala­ rın arası nda yola devam ettik. Mareşal Liman 30 Ekim'de komutayı M ustafa Kemal'e devretti ve yakın ma iyetiyle birli kte önce Adana'ya gitti . Se­ kiz saat durmamız esnasında ona orada rastladı k ve beraber­ ce öğle yemeği yed i k . 1. Ti.i men'in 25 ve 26 Ekim'deki m u ha­ rebelerinden çok sitayişle bahsetti. Ti.i men bu i ki gi.i nde di.iş­ manı başarıyla pi.iski.irtmeye muvaffak olmuş, XX. Kolordu, 228

Eskitaplarim.com


Tü rk Si lahlı Kuvvetleri'nin geriye kalanı, ama özelli kle de 1 . tümen mü tarekeden kısa süre önce burada Türk si la hları nın şerefi ni yü kseklerde tutmuşlar. Tümenime yetkili ağızdan ya­ pılan bu övgüyü sevinçli bir gururla di nledim. Yolculuğu muza a kşam Adana'dan Karapınar'a doğru de­ vam etti k. Toros demiryolunun inşası nın Filistin Cephesi'nin çöküşünden ancak birkaç gün önce bitmesi traj i k bir ta lihti. O zamana kadar dekovillere, otomobil koliarına ve sair taşı­ ta çok zaman alan a ktarmalar yapmak gerek iyordu. Kafkas­ ya, Mezopotamya ve Filistin'deki Türk cephelerinde savaşın tal ihsiz gidişatının soru mlu luğu, esas olarak bu i kmal zorlu k­ larındaydı. Yolda tesadü f ettiğimiz Bi nbaşı Ludloff, Ukrayna üzerin­ den Almanya'ya geçmek için, Ukrayna 'ya yapılan son sevkı­ yara yeti şrnek üzere İstanbul'a gidişimizi hızlandırmamızı tavsiye etti. Fakat Pozantı'da"istemeden on sekiz saat bekle­ d i k, ama Dr. Lange tarafmdan büyük bir sevinçle karşı lan­ dık; çünkü emin bir kaynaktan benim geri çekiliş esnasında öldüğümü duymuştu. Asya Kolordusu'nu n komutanı Albay von Oppen birkaç gün önce kaleraya yakalanmış ve oradaki hastaneye kaldırıl­ mıştı. Bu örnek asker, önder ve silah arkadaşı burada aman­ SIZ hastalığı n kurbanı oldu . Yı ldırım Ordular Grubu kararga hından süvarİ önyüzbaşı­ sı Mühl mann istasyona giderken, Türkiye ile düşmanlarımiz arasında yapılan mütareken in daha yeni duyulan onur kırıcı şartları nı bize anlattı. Alman i m paratorunu n tahttan feragat ettiğine dair i l k şay ialar da duyuldu. İ nanı lmaz gelseler de, bu haberler üzerimi zde çok derin tesir bıraktı . Yolculuğumuza moral bozukluğu içinde devam etti k. Küçük istasyonlarda uzun beklemelerle sabrımız sık sı k zorla ndı. Tek sevind irici husus, Ana dolu ve Filistin'den, hepsi aynı hedefe yönelmiş birçok eski tanı dıkla buluşmamız old u . Trenimiz 27 Ekim'de öğleden sonra Haydarpaşa garına gird i . M u htemelen 29 Ekim 'de Ukrayna üzerinden Alman­ ya'ya yapılacak olan sevkıyara karılabilmeyi ümit ediyord ıık. 22'1

Eskitaplarim.com


Alman subayları, genelkurmaydan Yüzbaşı Cordemann, 7. Zırhlı Süvari Alayı'ndan yedek subay Teğmen Schlösser ve Ziethen husarlarından yedek subay Teğmen Seierle, bana tek­ mil vermek için vagonumuzun etrafını çevirmişlerdi. Telgraf­ la gelen bir emirle Mareşal Liman tarafından Haydarpa­ şa'daki sevk kısmının başına getirildiğimi büyük bir şaşkın­ lıkla onlardan öğrendim. Böylece benim Almanya 'ya hemen geri dönmem imkansız olmuştu, yurduma muhtemelen ancak bütün Almanlar gittikten sonra geri dönebilecektim.

230

Eskitaplarim.com


Haydarpaşa'da Yaşananlar (Kasım 1 91 8- 0cak 1 9 1 9)

Haydarpaşa garında büyük parça eşyalarımızı emanete ver­ dik. Süvari Önyüzbaşısı Kienitz, Fanghaenel ve emir erleri, Moda 'da bir Rum a ilenin yanında evvelce temin edilmiş olan yeni kalacak yere giderken, Emin ile ben hemen İstanbul'a geçtik. General von Lenthe orada beni mle hemen bugün ko­ n uşmak istiyordu; Alman Sefareti'nin istimboru t imanda ha­ zır bekliyordu. Küçük tekne çok çalkantılı denizde dalgaların beyaz köpüklü tepelerinde bir fındık ka buğu gibi sallanıyor­ du. Muhteşem şehrin yıldıztarla dolu akşam göğünlin altında pırıl pırıl görünüşü her zamanki gibi çok güzeldi . Otuz daki­ ka sonra yeni Galata köprüsüne geldik ve hemen otomobille misyon şefinin vekilinin yanına gittik. Onun kurmay subayları olan Yarbay von Eggeling ve Yüzbaşı Bohnstedt bana yeni görevim hakkında rafsilatlı bil­ gi verdiler! Şimdi bana bağlı olan nakliye bölümü Türki­ ye'nin Asya' daki bölgelerinden gelen bütün Almanların y ur­ dumuza gönderilmesini sağlayacaktı. Haydarpaşa 'ya her gün aza m i 700 kişinin geleceği varsayılıyordu. Bunlar önce üç gün karantinada kalacak ve sonra gemilerle Odesa'ya gide­ ceklerdi . Maiyetimde, beni garda karşılamış olanların dışın­ da, birçok doktor, I ev azım memuru ve deniz subayı vardı. Nazik generalin teselli edici veda sözleri, " Her şey yolun­ da giderse, ümit ederim ki siz de yakında yola çıkabilirsiniz" oldu. Onun yanından ayrıldıktan sonra, 8 Eylül'de Merda'day­ ken sıla iznine çıkmış olan Ih lefeldt geri döndüğünü bildirdi. Askeri misyon onun cepheye geri dönmesine mani olmuş Vl' ! ll

Eskitaplarim.com


nakliye bölümünde görevlendirmişti. Ya ni yeni işinde b iraz tecrübe edinmişti. O nu hemen bavulumu alıp getirmesi için Alman Sefareti 'ne gönderdim. E l i boş geri dönmesi beni dehşete düşürdü. Bütün eşyalar çoktan Odesa'ya gönderil ­ m i ş ve böylece maalesef bir d a h a bulunmamak üzere kay­ bolmuşlardı. Haydarpaşa'ya geri döndüm . Kararga hın bulu nduğu yer sa kin bir sokaktaydı. Ev sahibesi beni büyük bir laf kalabalı­ ğıyla ve çok yairaklanarak karşı ladı. Yorucu yolcu l u ktan sonra sıcak bir banyo ile büyük ve rahat yatakta İ stirahat çoktan beri yokluğunu çektiğim bir key i fti. Ertesi sabah yeni görev başladı: Ga rda Yarbay Sc hlösser ve I hlefeldt'in nezdi nde bir büro tesis edildi, gelen askerleri kamplara yerleşti receklerdi . Deniz yüzbaşısı Baltzer ve ye­ dek subay deniz üsteğıneni Schenk deniz nakliyesi i ş i nde uz­ m a n l ı k ya pıyorl ardı. Üsküdar'daki büyük askeri hastanenin başında Ta bip Yüzbaşı Lewy vardı. Görevle ilgili d iğer bü­ tün ınese lelere ana büroda K u rmay Y üzbaşı Cordemann'ın neza retinde bakı lıyordu. Daha sabah sabah canım sı kıldı: Çamaşır torbam geceleyin gardaki emanetten çalı nmıştı. İçinde bütün çamaşırl arıın ı n yanı sıra not defterl e r i m ve nehri geçerken Şeria suyuyla ısianmış olan benimkilerin re­ simleri vardı. En azından onları hatıra olarak saklamak is­ terdim. Bu arada ül kenin içlerinden i l k Alman birlikleri gelmeye başladı. Bunlar önce bir bitten arındı rma treninde temizlendi­ ler ve sonra ağaçlık bir burun olan Fenera ki'deki '> karantina kampına gönderildiler. Birkaç gün sonra nakillerine kadar kalmak üzere Hayda rpaşa ve Moda'da, deniz kenarı ndaki büyük kamplara yerleştirildiler. Orada 2 000 kişi için çadırlar, yemekhaneler ve barakalar kurulmuştu. Hastalar hemen hastaneye kaldırı lıyordu. Çalış­ kan rahibelerin nezareti altında erat için kantİn ve gazinolar, subaylar için mahfeller hazırlanmıştı. •

fenaraki: fenerbahçe -ç.n .

232

Eskitaplarim.com


Kaldığım evde yemek yiyememeyi çok rahatsız edici bulu­ yordum. Yaşlı Rum kadın yemek işini üstlenmeyi hiçbir şekil­ de kabul etmek istemiyordu. Bu yü zden her öğlen ve a kşam, Haydarpaşa 'daki hep ağzına kadar dolu olan subay ma hfel­ lerine veya Moda'daki pahalı M i ra mare Oteli'ne gitmekten başka yapaca k bir şey yoktu. Anca k sonradan Scha nner Pan­ siyonu'nda bana hitap eden bir çevre buldum: Türk Maliye Nezareti 'nin darphanesinden Dr. Graeve, yaşlı bir Avusturya­ lı olan Bay von Janke ve birçok Alman aile. 2 Kasım 'da Türk ü n i formasım çı kardım ve askeri misyo­ nun kararga hına katıldım. Dol ayısıyl a sadece becer i k l i Tü rk emir erim Hüseyi n'den değil , Teğmen Emin'den de ayrılmak zorunda kaldım. Bu, benim için özellikle zor oldu. Doğu 'daki bütün görevim boyu nca Emin benim için her bakı mdan mü­ kemmel bir destek ol muştu ; sağlam bir dünya görüşü olan güvenil i r, eli çabu k ve becerikli bir i nsandı. Müşterek mesa­ i ınizi h iç unutınayacağıın ve gelecekte de onun için dostane fiki rlerim i muhafaza edeceğim. Önceleri İstanbul 'da kaldı, bu bakımdan onu hala sı k sı k görebildiğim için sev i niyordum. Düşınan devletler i l e Tür kler arası ndaki mütareke 3 1 Ekim'de ilan edi l d i . * Bütün Osmanlılar, katı ve onur kırıcı şartlar yüzünden i n fiale kapıldılar. İtilaf Dev letleri'nin bütün i m kanları kullanarak bizim esir olduğumuzu kabul etti rmeye çalışmalarına rağmen, İzzet Paşa'nın bütün Almanların ser­ bestçe gitmelerini garanti altı na aldırdığını büyük bir sevi nçle duyduk. Türk yetkilinin mertçe d irenişi Türklerin itti faka candan bağlılığının en güzel deli l iydi. 2 Kasım'da öğleden sonra İsta nbul'a geçtim. Ülkenin baş­ kenti nele nasıl bir beynelm i lel havanın hakim ol duğu şimdi açıkça görülüyordu. Karmakarışık ahalide, Rumlarda, Le­ va ntenlerde, Kürtlerde, Araplarda ve İranlılarda harbin acıklı sonundan dolayı büyük bir sev inç olduğunu görüyordum. Hemen hepsi nde düşman devletlerin ki.içük bayrakları ve m i l li renklerinde şeritler vardı, birçok evin üstünde Fransız •

Mondros M ü tarekesi'nin

tam

tarihi, 30 Ekim 1 9 1 8 'dir -ç.n.

233

Eskitaplarim.com


bayrağı dalgalanıyordu, arada bir Amerikan bayrağı ve Yu­ nanistan'ın mavi-beyaz haçı asılmıştı . İti laf Devletleri'nin mil­ l i renkleriyle süslenmiş vitrinierde Fransızca ve Rumca " hoş geldiniz" sözleri yazıl ı ydı; eğlence yerlerinde Türkçe hemen hiç duyulmuyordu . Çevrede daha ziyade düşmanın silahlı kuvvetlerinin mensupları görülüyordu: G üzel kesimli ünifor­ maları içindeki ciddi, ölçülü ve mesafeli İngiliz subayları, on­ ların disiplinli ve iyi giyimli a s kerleri; buna karşılık Fransız subayları gal i p geldikleri inancıyla kasılıyorlardı, askerlerinin elbiseleri yetersizdi, y ü ksek sesle bağırarak, etrafa tükürerek, elleri pantolon ceplerinde dolaşıyorlardı. Daha ziyade şeh rin Türk kesimi olan suriçi İstanbul'da kalan Türkler bu olup bitenleri öfkeyle seyrediyordu. Kendimi Alınan üniforması içinde çok rahatsız hissedi­ yordum, sivil esvaplarımın kaybı beni i k i misli üzüyordu. Şehirdeki düşman işga l gücü acımasız gal i pler olara k dav­ ranıyordu. Bu yüzden Türkleri n öfkesi ve hoşnutsuzluğu göz­ le görülür bir şekilde büyüyordu. "Müşterek felaket bizi birleştirir ve dosrluğumuzu ebedi­ l eştirir." Bu ve buna benzer sözleri soka kta biz Almanlara s ı k sık söylüyorlardı. Evvelce aldırış etmeksizin yanımızdan ge­ çip giderken, şimdi çoğu sefer bize dostça selam veriyorlardı. Kısa süre sonra İtilaf Devlerleri gözle görünür bir sebep olmaksızın şehirde sıkıyönetim i l a n etti. Akşamları saat 2 l . OO'den sonra her tarafa sessizlik h akimd i . Sokak l a r bom­ boştu ve gaz i l e kömür tevzii olağa n üstü sınırlanmıştı. D üş­ manlar h içbir şekil d e aldı kları şeylerin yüksek fiyatlarını öde­ miyor, sadece ü lkeleri nde bunlara ödemeye alışık oldukları kadar para veriyorlardı. Düşman askerlerinin sayısı her gün artıyordu. Ayastefa­ nos [Yeşil köy] ve İstanbul'daki kışlalara İngilizler ve Fransız­ lar yerleşmişlerdi. Bu arada Anadolu'nun içlerinden Haydarpaşa'ya her gün küçük gruplar halinde Alma nlar geliyordu. Yerleştirilmeleri tamamen programa uygun olara k yapılıyordu. Akşam saatle­ rinde tanıdık aileleri ziyaret etmekten memnuniyet duyuyor-

234

Eskitaplarim.com


dum. Özellikle Profesör Nord'a ve beni evvelce Halep'teki misafirperver evlerinde sık sık kabul etmiş olan Mattieu a i l e­ sine mutluluk d uyarak uğruyordum. Mareşal Lima n, yanında kızları olduğu halde 4 Kasım'da yaverleriyle birli k te Haydarpaşa'ya geldi. Onu karşılamaya General von Lenthe, ordu başkomutanlığının iniba t subayı Binbaşı Lynker, birkaç Türk subayı ve maiyetimle birli k te ben de gitmiştim. Ekselans Liman birçok demiryolu görevlisi­ ne peronda Alman nişanları verdi. Son dönemin zor anlarını atiatmış görünüyordu. Neşeyle istimbotuna bindi, h emen İs­ tanbul'a geçti ve askeri misyonun işlerini devraldı. Bu sırada General von Lenthe ve Yarbay von Eggeling Ukrayna üzerin­ den Almanya'ya gidiyorlardı . 6 ve 8 Kasım'da i l k Alman sev­ kıyatı yine bu yoldan

Michigan ve Rodosto gemileriyle Ode­

sa'ya yapıldı. Bunlar şimdi l i k yegane seferlerdi, çünkü bun­ dan sonra kömür sıkıntısı çıktı. Sevk işlemi tamamen durdu. Anadolu'dan her gün 800- 1 000 kişi geliyordu. Bu kadar çok insanın yerleştirilmesi ve iaşe temini gitgide zorlaşıyor, ayrıca çok emek gerektiriyordu. Daha ı ı Kasım'a kadar Haydarpa­ şa ve Moda'daki kamplarda 730 Alman subayı ve sıhhiye su­ bayı ile 9 600 erat toplanmıştı. 1 46 . Alma n Piyade Alayı'nın komutanı Yarbay Baran von Hammerstein, "Ta kviyeli Asya Kolordusu" adı altında bütün askerlerin komutasını üsrlenir­ ken, bana da garnizon kıdemlisinin işleri, Türklerle ve İtil a f Devlerleri güçleriyle müzakere yapmak v e nakliye meselesi kaldı. İşga l kuvvetlerinin emri üzerine bütün posta işlemleri dur­ duruldu; ne mektup gönderilebiliyor ne de mektup a lınabili­ yordu. Bu yüzden Almanya 'dan haber a lamaz olduk, ama her gün Almanca ve Fransızca olarak en berbat cinsinden kin ku­ san gazetelerin bombardıma nına tutul uyordu k . Bu gazeteler­ de ihtilal ve kanlı kargaşalar, İnıparatorun ve Alınan prensle­ rinin zorla tahttan indirilmeleri, asker ve işçi şuralarının teşki­ li, yurdumuza h akim olan sınırsız bir keyfi l i k ve anarşi en ka­ ramsar şekilde anlatılıyordu. Tabiatıyla böyle haberlerin as­ kerlerimizin disiplini üstünde müspet tesiri olmuyordu.

H'i

Eskitaplarim.com


İstanbul'daki düşman karargah ının emri üzerine bütün Alman askeri görevlileri, 12 K asım'da şehri terk edip Hay­ darpaşa ve Moda'daki askerlerin yanına gitmek zorunda kal­ dılar. Bu yüzden Liman ve maiyeti orada k i prevantoryuma yerleştil er. Pazantı'daki h astane personeli , başlarında Dr. Lange ol­ duğu halde, son Alman grubu olarak 1 3 Kasım sabahı kam­ pa geldi. K ienitz ağır bir sıtma hastalığıyla Üsk ü dar'daki h as­ tanede yattığı ve benim kaldığım yerdeki odası boş olduğu için, Dr. Lange buraya yerleşt i . Gelecekte daha iyi bakılıp beslenmemiz ve sürekli dışarıdaki lokantalara gitmek zorun­ da kalmamamız için, Mardıa R ittershaus adındaki yaşlıca bir rabibe bize taşınıp, dirayet ve maharetle karargahta ev sahi­ beliği yaptı. Yarbay Baran von Hammerstein 1 3 Kasım'da h astalanıp h astane gemisi ]erusalem'e yatt ı . Şimdiye kadarki işlerimin yanı sıra bir de "Takviyeli Asya Kolordus u " nu n komutasını üstlendim, Mareşal Liman ise tüm sevk işini kendisi yöneti­ yordu . Faaliyet alanıının büyüklüğünden dolayı maiyetim iyi­ ce kalabalı klaştı: Yüzbaşı Speich birinci kurmay, Yüzbaşı Cordemann i k i nc i kurmay olarak işleri yürütüyorlar, 9. h u­ sarlardan Üsteğmen Dali birinci yaverlik yapıyordu . Teğmen Seierle ile Förster emir subayı olarak kaldılar ve Ihlefeldt şim­ diye kadar olduğu gibi Haydarpaşa garındaki büroya bakı­ yordu. Asya Kolordusu'nun süvari bölüğünden Onbaşı Zahn emir erim oldu. K amplarda çok i nsan kalması temizl iğe özel­ l i kle uzınanca nezaret etmeyi gerektiriyordu. Profesör Tabip Yüzbaşı Dr. Rodenwaldt ve asistanı olarak Dr. Lange bütün garnizon tesislerinin başhekimliğini yapıyorlardı. Barınaklar­ da titiz bir temizliğe, bütün atıkların v e artıkların düzenl i bir şekilde kaldırılmasına özel bir itina gösteri l iyordu. Bir diş, kulak ve göz istasyonunun yanı sıra bütün aşıların yapılabil­ mesi için bir bölüm ayrılmış, birlikler alt kesimler ve topl u gruplar olarak tertiplenmişlerdi. Bunların her birine ya b i r karargah subayı veya yaşlıca b i r y üzbaşı nezaret ediyordu. Eğitim yürüyüşleri, j imnastik ve her nevi idman yapılıyor, as-

236

Eskitaplarim.com


kerli k , tarih ve coğrafya dersleri veriliyordu; bunlara i laveten Doğu dünyası, tar i h i binalar, sanat ve edebiyat hakkında konferanslar vardı. Eğlenmek ve can sıkıntısına mani olmak için alta balıkçılığı, kürek ve spor kulüpleriyle bir sinema ve askerlerimizi n ciciden başarılı oldukları bir varyete sah nesi vardı. Rahibelerin yönettiği okuma salonları, kahve ve kakao içilen odalar, fırınlar ve bira içilen yerler de açılmıştı . Bell i su­ baylar vasıtasıyla askerlere s iyaset ve günlük olaylar hakkı n­ da bilgi verdiriyordum ve rahipler pazar ayinlerinin yanı sıra sık sık İ ncil'den v aazlar aktarıyorlardı. Nihayet bir kurmay subay yurdumuz hakkındaki bütün sorulara cevap veriyor­ d u . Bu şekilde askerleri zapturapt altında tutmak mümkün olmuştu. Moral ve disiplin mükemmeldi, pek taşkınlık olmu­ yordu. Günlerün sabahtan akşama kadar dopdoluydu, y i ne de zaman zaman evimde misafir ağırlayabiliyordum. B inbaşı Ludloff, von Papen, eşiyle birli kte Pfannenstiel, Nord v e Erie­ gel aileleri, Moda'da nüfuzlu bir ticari işe girişen Bay Holste­ in, birçok hemşire, Paula Koclı, Erika Wah nschaffe ile diğer­ leri bunların arasındaydı. En çok posta olmayışından sıkıntı çekiyorduk. Evierimize haber göndermek için bütün teşebbüsler, düşmanların inadı yüzünden sonuçsuz kalıyordu. İstanbul'daki durum Türkler için günden güne kötüleşi­ yordu. Tramvaylar ve tünel faaliyetleri n i tamamen, Boğazi­ çi'ndek i Şirket'> v apurları ise k ısmen tatil etmişlerdi . B u n a rağmen hastane gemisi Jerusalem için büyük zor­ l u klarla kömür teminine muvaffak oldum. Gemi 1 2 Ka­ sım'da, içlerinde Hammers tein ve K ienitz'in de bulunduğ u SOO hastayla Odesa'ya doğru yola çıkabildi. İ k i gün sonra İtilaf Devletleri'nin filosu İstanbul önlerinde göründü. Bu, düşınanları n uzun zamandan beri bekledikleri büyük gündü . Şimdiye kadar Liman'ın sevk ettiği Türk k ıl ıç­ larının onları engellediği şeye nih ayet ulaşmışlardı. Çanakka•

Şi rket: Şi ı ket-i Hayriye -;; .n.

Eskitaplarim.com

237


le Bağazı açıldı. En büyük zırhlıdan en küçük torpidobota kadar 25 gemi Boğaziçi'ne girdi, hepsi bayraklada süslenmiş­ ti. İ ngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyan bayrakları görünüyordu, ama Amerikalılarınki yoktu. Sabah saat l O. O O 'da yapılan gi­ riş gösterisini sahilden büyük bir kalabalık izliyor, ben de kal­ dığım evin pencerelerinden seyrediyordum. Gemiler Boğaziçi ' nde demir attılar. İki İ ngiliz gambotu ta­ lihsiz padişahı kaale almaksızın Dalınabahçe Sara y ı ' n ı n önünde duruyordu. Mürettebat karaya çıktı, İstanbul garni­ zonunu takviye etti ve böylece düşman baskısını artırdı. Hay­ darpaşa'ya da Fransızların 84. Piyade Alayı'nın iki taburu yerleştirildi. Küçük, tastopadak ve çok canlı bir kişi olan ko­ mutanları beni ziyaret etti, ben de ziyareti ni iade ettim. Bize bağlı birliklerin arasındaki küçük sürtüşmeleri gidermek için işi büyütmeksizin, ama tam bir başarıyla karşılıklı gayret sarf ettik. Düşman ordusu İstanbul ve çevresine çabucak yerleşti, halka karşı düşmanca davranışları giderek artıyordu. Başlar­ da sadece Türklerle ilgilenirken kısa süre sonra dikkatlerini bize de yönelttiler. Kasım ayının sonunda bütün Alman kolo­ nisinin Haydarpaşa'ya naklini emrettiler ve 30 Kasım'da İn­ giliz generali Fuller kamp tesislerini teftişe geldi; ölçülü dav­ ranan, resmi, soğuk bir adamdı. Almanların itaatsizlik etme­ dikleri sürece serbest kalabileceklerini bildirdi. Fakat itaatsiz­ lik olduğu takdirde hemen katı bir şekilde enterne edilecek­ lerdi. Alman ordusunda itaatsizlik olmadığını ona soğuk bir şekilde söyledim. Askerler kampta tunçtan dökülmüş gibi muntazam saflar halinde dizilmişlerdi. Bana tam askerce tek­ mil verdiler, herkesin gözü sadece bana dönüktü. Birlikleri tek tek selamladım, onlar da yüksek sesle ve disiplinli bir şe­ kilde karşılık verdiler. General Puller'in önden yürümesine imkan verdiysem de o burada amir olarak değil, sadece seyir­ ci olarak bulunduğunu hissetti. Veda ederken kamp sakinleri­ nin mükemmel tutumundan dolayı takdirlerini bana Alman­ ca sözlerle ifade etti. Hemen ertesi gün İngiliz karargahından genel bir silahsızlandırma talimatı geldi. General Fuller bu-

238

Eskitaplarim.com


nunla i lgili müzakereleri General Liman'la değil, benimle yü­ rütmek istiyordu. Tabii k i önce Liman'ın görüşlerini aldım. M areşali şimdiye k adar boyun eğmeyen bir önder olarak ta­ nıyordum. İtilaf Devletleri'ne karşı takındığı, taleplerini yeri­ ne getirmeye hazır, uzlaşmacı tutumu beni şaşırttı. Bu yüzden aramızda ilk fikir ayrıl ı k ları meydana geldi. General Fuller' le 3 Aralık'ta Moda'da yapılan görüşme­ lerde silahsızlandırma şartlarını iptal etmeye değilse de, hafif­ letıneye muvaffak olundu. Alman askerlerinin burada bulun­ malarının suçunun onlarda olmadığını, bilakis İtilaf Devletle­ ri'nin hazır bekleyen beş altı gemiye kömür vermek sözünü tutmam al arından k aynakl andığını belirttim. Nihayet şu h u­ susta a nlaşmaya v arıldı: Subay i l e astsubaylar meçlerini mu­ h afaza ettiler, buna m u k abil eratınkiler ve ateşli silahlar tes­ l i m edildi; bu nlar önce Alman, sonra da Türk askerleri tara­ fın dan muhafaza edildi. Askerlerimiz bu talepleri hoşnutsuz ve moralleri bozuk bir halde kabul ettiler; bunu haklı o l arak onur k ırıcı ve M ondros'ta tespit edilen mütareke şartlarına aykırı olarak görüyorlard; . Ama sila hlar mesele ç ı kmadan teslim edildi . Teslim işi garda belirlenmiş bir evde yapılırken, bir Fransız devriyesi gel d i . Emrim üzerine karşı tarafa hemen bir Alman devriyesi dikild i . Ayrıca k arargaha hemen General Fuller'i n kendi onayladığı şartlara uymamasını mümkün gör­ mediğimi, tersi ne Fransız devriyesinin gelmesi n i bir yanlışlık olarak görmek durumunda olduğumu yazdım . Üç gün sonra İ ngilizlerin silahların k ararlaştırıldığı gibi Türkler tarafından değil, bilakis artık Fransızlar tarafından muhafaza edilmesine k arar verdikleri cevabı geldi. Bizim aleyhimize olacak sürtüş­ melere mani olmak için Alman nöbetçileri geri çektim. Anla­ şıldığına göre bu şekilde sürekli zorluk çıkararak, itaatsizliğe yol açmak için k asıtlı olarak kamplarımızdaki düzen ve i nti­ zamı, subaylar ile erat arasındaki itimadı bozmak istiyorlar­ dı. 1 O Aralık'ta General Fuller'le benim tarafıından yeniden müzakereler yapıldı: Almanlar bundan böyle Haydarpaşa ve çevresinde onlara gösterilen ge niş bir ınıntıkanın dışına çık­ mayacaklardı. Yat borusu akşam 20.00'de çalı nacaktı, gerek-

239

Eskitaplarim.com


l i nöbetçilerin ve nöbetçi kordonlarının teşkili bize bırakıl­ m ıştı. Bunun için tüfeklerimizden 1 50'si ni geri verd i ler. Enter­ ne bölgenin dışına sadece subayların nezaretindeki görevli birlik ler çıkabilecekti. Bu şartların askerleri hiç rahatsız edici bir tarafı yoktu. Bu yüzden kabul ettim ve onlara örnek teşkil edecek bir şekilde uyuldu. Fakat birkaç gün sonra düşman kararga hının emriyle artık Almanlar deği l de Türkler nöbet tutmaya başladılar. Üç gün daha geçtikten sonra, kısıtlamalar için en ufak bir sebep gösterilmeksizin, yat borusunun saati 1 9 .00'a alınd ı ve m ıntıkamız cpeyi k üçültüldü. İtilaf Devlet­ leri ayrıca bir enterne komiseri tayin etti ler. Bu, benim evvel­ den tanıdığım Albay Sedat Bey'di. 7. Ordu 'nun sabık k urmay başkanı olarak Liman'ın tam bir i ti madını haizdi, ama biz di­ ğer Almanlar onu pek beğenmiyorduk. Karargah 1 8 Ara lık'ta Liman'ın siyasi sebeplerden dolayı Prin kipo Adası'na [ Büyükada] gitmesini ve kendisini enterne edilmiş kabul etmesini emretti. Onun yerini şimdiye kadar İs­ tanbu l 'daki İtilaf Devletleri nezdinde ini bat subayı olan K ur­ may Albay Dove a l d ı . Dove çok kararlı bir şek i l de Sedat Bey'e karşı çıktı, ama o çoğu kez tavizci mareşa le doğrudan başvu"rdu ve daima onun tarafından bütün iste k leri nin onay­ lanmasını sağladı. Bu arada çoktan beri beklenmekte olan yağmur mevsimi bütün şiddetiyle başlamıştı. Çadırlarda kalmak tahammül edilmez oldu. Sadece içlerine yağmur yağınakla kalmıyor, ze­ min yumuşadığı için sık sık sökülüp, daha kuru yerlerde yeni­ den kurulma ları gerekiyordu. Böyle barınma şartları a ltında pek yakında teh li keli salgın hastalıkların çıkacağına dair sert itiraztarım nihayet semere verdi. Bundan böyle askerlere, yani 1 46 . Piyade Alayı'na, Asya Kolordusu'na, birkaç ımıharebe ve havacı birliğe Büyükada'da, Binbaşı Malbrandt'ın emrin­ dek i şoförlere Halki'de [Heybe l iada] ve geriye kalan d iğer bü­ tün birii kiere ya şimdiye kadarki kampta ya da zaten Hay­ darpaşa limanında yatmakta olan Akzenis, Patmos, Lilly ve Etta Riickmers gem i leri nde imkanlar ölçüsünde hava şartları­ na dayanıklı barınaklar temin edi lecekti. Bu yer değiştirme 240

Eskitaplarim.com


sonraki gün lerde yapılacaktı, ama Liman bunun için verilmiş emirleri kafasına göre değiştirdi. Üstüne üstlük Türk ler, hava bozuk ve deniz dalgalı olduğu için, Prens Adaları'na· yapıla­ cak nakil için gem i lerini vermekten en son anda vazgeçtiler. Bu yüzden askerler bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında eşyalarıyla birli kte saatlerce rıhtımda beklediler. Tabi­ atıyla disiplin ve moral bundan çok zarar gördü. Noel'i biz Almanlar özellikle memleketten hiç posta gel­ ınediği için bayram neşesi olmaksızın geçirdik. Noel bizim evde elverdiğince rahat geçti. Hatta rahibe Martha i le Dr. Lange bir Noel ağacı hazırlamışlardı. Harp içindeki bu beşin­ ci Noel'in evlerimizden uzaktaki son Noel olacağına dair inancımız bizim için yegane sevindirici husustu. Bayramın ilk gününde spor sahasında tümen rahibi Kauf­ mann 'ın vaaz verdiği bir askeri ayin yapıldı. Her i k i bayram gününün öğleden sonra larını buradaki Alman ailelerinin ya­ nında geçirdim. Askerler için enterne şartları 2 7 Aralık'ta yeniden sertleş­ tirildi: Bundan böyle kampı sadece görevli olarak, toplu hal­ de terk edebilecek ve sayıları 200'ü geçmeyecekti. Buna şid­ detle itiraz ettim. Eratın her gün en azından birkaç saatliğine sağlı k l ı olmayan dar barınaklarından temiz havaya ç ıkmala­ rına, kantinlere ve sinema lara gitmelerine mutlaka m üsaade edilmeliydi. Sedat benim taleplerimi İtilaf Devletleri'ne bildir­ ıneyi l ütufkar bir şekilde vaat etti. Ama bir saat sonra bana onların ret cevabını getirdi. Öğleden sonra bir güçlük daha çıktı: Sinemaya gitmek isteyen A lman subayları bundan böy­ le öğleden sonra saat 1 5.00'te Haydarpaşa Belediye Reisii­ ği'nde olacak ve bir Türk askeri koluyla s i nemaya götürüle­ ceklerdi. Film gösterilirken kimse salondan çıkmayacaktı. Artan baskılar yüzünden eratın morali ve disiplini bozul­ m uştu. Tek tük kışk ırtıcı konuşmalar yapmaya teşebbüs ede n le r oluyordu. Bu yüzden bütün askerlere aldığım tedbir•

Prens Adaları: "Adalar" diye bildiğiıni7_ Biiyiikada, Heybeliada, Kınalı,

Burgaz, vd. -ç.ıı.

24 1

Eskitaplarim.com


leri ve durumu açı kça anlatmaya; i zanlı olmayı, itaat etmele­ rinin görevleri olduğunu ve onur sahibi olmalarını hatırlat­ maya karar verdim. Olağanüstü za manlar olağanüstü tedbirleri ha k l ı kılıyor, her halükarda ben bu hareketimle çok başa rılı oldum. Bana ya kın olan daha yaşl ı s i l a h arkadaşlarım davranışımı tama­ men doğru buldular, tabiatıyla hiçbir soru m l u l u k taşımayan kişilerin mızmız ve m u ha l i f görüşleri de yok değil d i . K ampta k i Alsace-Lorra ine'liler katı enterne şartları a l­ tında ha ksız yere acı çekt i k l erini düşünüyor, ken d il er in i ş i m d iden Fra nsız olara k h issedi yor v e yeni vatandaşları ta­ rafından en kısa zamanda mem leketlerine gönder ilmeyi ar­ zu edi yorlardı. Ö ze l l i kle On başı K i rsc h her fırsatta huzursuzl u k çı kar­ maya çalışıyor ve İ t i l a f güçlerine katılabilmek için hemen terhis edilmesini küstahça talep ediyord u . Yıl lar önce Al­ man ordusundan firar edip Fra nsızlarırı yabancılar lej yo­ n u na katılmıştı. Başarılarından dolayı orada onbaşılığa ter­ fi etmişti. Harp çıkınca A lmanya'ya kaçmıştı; askeri m a h­ kemeni n v erdiği m a h k lı m iyet kara rı geçici olarak i nfaz e d i l memişt i . M u ha rebe meydanında cesareti y l e temayüz et­ miş, hatta onbaşıl ığa terfi ettiril i p i kinci s ı n ı f Demir H a ç n işanıyla talti f edi lm i şt i . N i hayet b i l d i ğ i yabancı d i l v e ma­ hareti sayes inde menzil komutanının maiyet i nde önemli bir göreve gelmişt i . Arzul a d ığı şekilde Fra nsızlara tes l i m i hu­ susunda kısa zamanda olumlu görüşmeler yapı ld ı . B i r gün onlara teslim edildi, ama yeni vatandaşları o n u hemen bir Fransız divan- ı harbine ç ı kardıl ar. Bu muamele diğer Alsa­ ce-Lorra i ne ' l ilerin hemen hoşn utsuzlu klarından vazgeçme­ l er i n i sağladı. B irçok subayın hazır bulunduğu bir ortaında enterne ko­ miseriyle görüşür ken, son kısıtlayıcı tedbirleri i mzalamış olan İtilaf subayının adını sordum. Uzun bir tereddütten sonra so­ rumlunun kendisi olduğunu söyledi; ama güya sadece düş­ manların kesin emri üzerine hareket etmiş ve bütün gücüyle bizim menfaatlerimizi kollamaya çal ışmış. 242

Eskitaplarim.com


Bunun üzeri ne ona d üşman kara rgahında itirazlarımı di­ l e getirmek için hiçbir teşebbüste bulunmadığı n ı açı kladım. Onun b u yoldaki iddiaları gerçekiere uymuyordu. Sinemaya gitmeyi bütün subaylara yasa k layacaktım, ama sad ı k ve gü­ v en i l i r s i l a h arkadaşları olarak tanıd ığı m Türk askerler i n i n b e n i şehirde nasıl götüreceklerini görmek için öğleden sonra tek başıma beled i ye reisl iğine gidecektim. Anlattıklarım bütün hazır bulunanlarda büy ü k bir şaş­ kınlığa yol açtı. Sedat heyecandan t itreyen bir sesle benimle art ı k görüşemeyeceğini, bugün görevi ni bırabcağını açıkla­ dı. M üna kaşa l ı s inema emri d a ha öğleden sonra kaldırı l d ı ve son kısıtlamalar beni m isteklerim doğrultusund a hafi fle­ t i l d i . Albay Sedat görevi nden ayrıldığını bana o a kşam yazı l ı olarak bi ldirdi. Ben de ona yazılı olarak gelecekte başarılar d iledim. H a lefi olan Albay K a m i l d urumumuzu tam bir an­ layışla karşılayan, tahammül edi lebil i r bir hale getirmek için hiçbir uğraştan kaçınmayan ki bar v e mert bir i nsandı. Kararlaştırıl d ığı gibi, birliklerin yeni ba rına klara nakli y ı l sonuna doğru yapıldı. Ekselans Liman y i n e sürekl i deği ş i k l i k emirleriyle işe karıştı, ö y l e k i sonunda kimse ne ya pacağını bilemez hale gel d i . Hasta ne gemisi Jerusalem aniden tekrar ! i manda göründü. i htila lden dolayı Odesa' da karaya çıkıla­ mamıştı . 1 9 1 8 ' i n yıl ba şısı çok ra hatsız geçti. Askerlerin e kserisi eş­ yaları n ı çokta n toplamış ve kısmen yeni ba rına klarına yoll a­ mışlardı, boş çadırlarında titreyerek oturuyorlardı; karar­ ga hta yıla mümkün olduğunca i y i bir moral l e veda etmeye ça l ışıyord u k. Gece yarısına doğru İ ngilizler şen l i k atışları yapmaya başladılar, bu kula kları sağır edici genel bir salva­ yu başlattı, ama ciddi bir ra hatsızl ı k hasıl olmadı.. Yeni y ı l ın i l k gününde spor sa hasında çok güzel bir ha­ vada bütün Alman kolonisinin katıldığı bir a s keri ayin d ü­ zenlend i . Son bul d u ktan sonra bütün askerler önümde, sıkı d i s i p l i n l er i n i v e o l u m l u tavırlarını gösteren b i r resmigeçit ya ptıl a r. 243

Eskitaplarim.com


Prens Ada ları'na baş latı lmış olan nakil işlemine 2 Oca k 1 9 1 9'da devam edildi. Ekselans Liman'dan yine peş peşe emirler ve karşı emir ler yağıyordu. Bu yüzden Albay Dove bana mareşa li şahsen ziya ret edip, müdaha leleri nin olumsuz­ luğunu gözler önüne serrnek görevini verdi . Yüzbaşı Speich ve Teğmen Förster'le birli kte Büyü kada'ya gitti m. Görevim kolay görünmüyordu, ama düşüdüğümün a ksine korktuğu rndan daha iyi geçti . Ekselans Liman genelde ta­ mamen uzlaşmacı bir tavır sergi ledi, ta l i matlarını sadece ge­ nel tavsiyeler olara k tanımladı. Ama gelecekte görevin prob­ lemsiz olarak i fası amacıyla, bundan vazgeçmesi için yaptı­ ğım ısrarlı ricaya katılmadı. Çok kolayca h ırçınlaşabildiği için konuşmaya deva m etmek gergin liği artıracağından, Mo­ da'ya geri döndüm. Fi listin'deki cephenin çöküşü; Liman'ın omuzları üstün­ deki ağır soru m l u l u k, zorlu geçen geri çeki liş onu nihayet be­ denen ve ruhen çok h ırpalamıştı. Son gücü ve kendine has dayanıklılığıyla Almanların yurtlarına süratle na kli için işe gi­ rişi nce, düşmanlar onun enterne edi l mesini emretmişlerdi . Ama y ü ksek sorumlu l u k bili nci onun bundan böyle görevle i lgili işlerden bütünüyle el çekmesine mani oluyor, o yüzden emir vermeye devam ediyordu. Başarısız kalan diğer birçok teşebbüsten sonra, Albay Dove Büyükada'dan sonuçlarını tah min edemediği müdaha lelerde bulunma ktan mareşali a lı­ koymaya ni hayet muvaffa k oldu. Bundan sonra askerlerimizin yer değişti rmesi problemsiz­ ce yürüdü. Ta kviyeli Asya Kolordusu lağv edildi ve birli k bul unduğu mcvkide en kıdemli subayların kamutası a ltında müsta k i l ha­ le geldi. B u yüzden i fa edeceğim bir görev kalmadığından dolayı ben de Büyükada'ya taşındı m . Daha aralık aymdan i ti baren ma li d urumumuz bozu lmuş­ tu. Bence fela kete dönüşmemiş olması, çok beceri kli ve faa l levazımcı Buchardi'nin başarısıydı. Bütün masra fların karşı­ lanması için nakit i h ti yacı on yıl için yuvarlak hesap 1 mil244

Eskitaplarim.com

·


yon mark tutuyordu. M i syanun kasa ları boşalmıştı. 3 mil­ yondan fazlası zaten Türk nazırlığı, Deutsche Bank ve diğer merci ler tarafından başka işler için harcanmıştı. Hala ne za­ man naklolunacağımızı kesti remiyorduk. Bunu h ızlandırma k için bütün başvuru larımız, Fel dmareşa l von Hi ndenburg'a, Papa'ya, İsveç Sefareti 'ne ve İspanya kral ına çektiğimiz tel­ graflar bir netice hasıl etmemişlerdi. Mu htemelen düşmanlar bunların gönderi lmesini engel lemişlerdi. Yurda dönüşümü­ zün gerçekleşememesinin sebebi olara k, kömür stoklarının yetersi zliğini, gemi lerin denize yeterince dayanıklı olmamala­ rını ve mürettebat temi ninin imkansızlığını gösteriyorlardı. Bundan dolayı çare olara k, Bi nbaşı Ludloff'un teklifi üzerine, durum h a k kında bi lgi sah i bi bir kişiyi Almanya'ya gönder­ meyi planladık. Ama İtilaf Devletleri buna hiçbir zaman mü­ saade etmeyecek leri nden, bunun hazırlı kları anca k gizli ola­ rak yapılabi li rdi . Gi tmeye ben şahsen hazırdım, ama iki üç suba ydan müteşekkil bir komisyonun gönderilmesi bana da­ h a uygun gözü küyord u . 6 Oca k'ta öğleden sonra Dr. Lange beni Büyükada'da zi­ yaret etti ve bana derhal muayene olmarnı tavsi ye etti . M u­ a yenem sonunda sağlığımill ciddi bir şekilde bozu lduğunu ve hemen bir hastanede tedavi a ltma a l mmam gerektiği ni tespit etti . Üsküdar'daki hastane dolu olduğu için, ordu doktoru­ nun ta limatıyla hastane gemisi Jerıısalem'e sevk edildim. He­ men ertesi sa bah emir erimle birli kte gemiye gitti m. Gemiye a lelacele bindiğimiz için karargahta bana yakın olan subay­ larla şahsen vedalaşamadım, özellikle de Ihlefeldt'e sad ı ka ne hi zmetlerinden dolayı ş i fahi olara k teşekkür edemediğime üzüldüm. Hasralanan İ zzet Paşa'yı birkaç gün önce İstan­ bu l'daki konağında ziyaret etmek imkanını bulmuştum. Yur­ durıdaki faaliyetimden dolayı bana duygu lu teşekkür sözleri söylemişti. İsmet'le sadece yazılı olara k veda sözleri teati ede­ bi ldim.

245

Eskitaplarim.com


Vatana Dönüş

Başhekim Dr. Braun Jerusalem 'de uzun süre kalırsam, daha küçüğüyle yerinmek zorunda k alacağıın ı izah ederek beni bü­ yük bir karnaraya yerleştirdi. Gemide, durumları ağır olma­ yan yaklaşık 1 000 kadar hasta vardı. Gezi güvertesi denen üst güverte ve oradaki karnaralar subaylara tahsis edilmişti, erat diğer yerlerde kal ıyordu. Son haftaların zorlu çabaların­ dan ve iş çokluğundan sonra ani sük u net benim içi n çok din­ lendiriciydi. Güvenedeki rahat şezlongda, harika güneş ışık­ larının altında, kesk i n deniz kokusunu içiıne çekerek saatler­ ce kalıyor, İstanbul'un bir eşi bulunmayan panoramasının ta­ dını çıkarıyor ve orada bulunan dostlada sohbet ediyordum: Sultan Abdü l hamit'in sabık özel doktoru Prof. Dr. Bier, Prof. Zieınann, Yarbay Baran von Hamınerstein, Süvarİ O nyüzba­ şısı Kienitz, sefaretin siyasi polis bölümünün şimdiye kadarki yöneticisi Zürn ve daha birçok kişi. Burada çalışan 30 kadar hemşire arasında Erika Wahnschaffe, Annemarie von Auers­ wald gibi harp zamanından bazı tanıdıklarım vardı. Uzun za­ mandan beri i l k kez, iyi bir kitap okumak ve günlüklerime yazdıklarımı tamamlamak içi n vakit buldum. Gemide sıkıntılı bir hava vardı. Kasım ayında Odesa'ya gitmiş ve aralık ayında tekrar geri dönmüştü, gemidek i lerin çabucak vataniarına geri dönmek ümidi gerçekleşmemişti. Şimdi ne zaman yola çıkacakları belli değildi. Jerusalem Rus bandırasıyla seyredecekti. Kaptanları güve­ nilir bir adama benziyordu, ayrıca gemide görevi yola çıkma­ y ı sağlamak olan Kızılhaç mensubu bir Rus albay vardı. 1 2 Ocak'ta İtilaf Devletler i ' ni n kömür alma talimatı herkesi se246

Eskitaplarim.com


vindirdi. Gemi b u amaçla demiriediği yeri değiştirmeden kısa süre önce, kamaramda birlikte kalmak üzere Bi nbaşı Ludloff ve Binbaşı von Papen geldiler. İ y i dost olduğumuz ve nihayet yola çıkacağımıza sevindiğimiz için, yer darlığı bizi rahatsız etmedi . Son a nda gem ideki bütün h astaları m uayene etmek için Fransız ve İ ngiliz doktorlardan müteşekkil bir kurul geldi; sağlıklı olanlarla hastalığı hafif olanlar hemen birl ikleri ne geri gönderileceklerdi. Fakat muaye ne sonucunda bir şey olmadı. 1 6 Ocak'ta akşama doğru saat 1 8 . 00'de çarşaf gibi düz­ gün bir denizde demi r aldık, gemi ağır ağır yola koyuldu. Ak­ şam güneşinin aydınlattığı İstanbul ve Boğaziçi usul usul göz­ lerimizin önünden kayboldu. Adalar'ın yanından süzülerek karanlıkta Marmara Denizi'ne ulaştık. Ayastefanos [Yeşil­ köy] feneri ile birçok çakar uzun süre gözden kaybolmadı. Ertesi gün sabah a lacasında Çanakkale Boğazı' nda n, bir za­ manlar savaşılan yerlerden geçtik: Geli bolu, Çanakkale, Sed­ dülbahir, Kumkale ve diğer yerler bizi son defa selamladılar. İki İngiliz torpido muhribinin ve bir mayın tarama gemisinin refakatinde esk i den mayın tarla larının olduğu yerlerden geç­ tik. Sah i l yavaş yavaş geride kaldı, artık Ege Denizi' ndeydik. U fukta, sisler içinde Truva harabeleri ve küçük köyleriyle; yalçın kayaların tepesi nde ekseriyetle bir Rum manastırının bulunduğu birçok küçük adasıyla Anadolu'nun batı sahi l i uzanıyordu. Güya makinelerde arıza olduğu için 17 Ocak'ta Limni'de ve i k i gün sonra Girit'te karaya çıktık. Temiz ve basamak ba­ samak i nşa edilmiş Hanya şehri ni ve adayı uzunlamasına kat eden dağları lima ndan seyrettik. K imsenin gemiden i nmesi ne m üsaade yoktu; zaten birkaç saat sonra yolumuza devam et­ tik. Parlak bir güneşin a ltındaki çalkantılı denizde birçok yu­ nus dalgaların üstüne sıçrıyor ve geminin çevresinde yüzüyor­ lardı. Biz de akşamları çoğu kez tablo gibi olan yakamozları seyrediyorduk. Gemi cl e moral günden güne cl üzeli yordu. Limni ve Girit'te a l ı p okuyabildiğimiz gazetelere göre, Al247

Eskitaplarim.com


manya'daki durumun İtilaf Devletleri'nin kışkırtıcı gazeteleri­ nin bize aktardığından daha i y i olduğunu tespit ettiğimize i na nıyorduk. Yurda dönüş sevinci gemideki çok sayıda genç­ te daha beli rgindi. N ihayet günler neşeli ve eğlenceli geçiyor­ du. Şimdi Londra'da sefir olan neşeli ve şık husar teğmeni Ribbentrop'un hiç kaybetmediği şakacılığını bugün bile hii.lii. zevkle hatırlıyorum. O zamana kadar mavi olan gökyüzü 2 0 Ocak'ta gri bu­ l u tlarla kaplandı. Öğleden sonra geç vakit kuvvetli bir rüz­ gar ç ıktı; akşam ve sonra gece olduğunda 1 2 şiddetinde fır­ tına ya dönüştü . Köhne tekne teh l i ke l i b i r şek i l d e sallan ıyor; yolcuların yüzleri gitgide solup sararıyordu, n ihayet hemen herkesi deniz tuttu. Gerçi bana b i r şey olmadı, ama kendi­ mi yine de p e k iyi h issetmiyordu m . Ayın 2 1 'inde öğleden sonra fırtına d inmişti. Güneş y i n e tepeden bize gülüyordu. Ayın 2 3 'ünde Sicilya'nın k uzeydoğu sah i l i ndeki dağlar gö­ ründü, Messina Bağazı 'ndan geçtik ve M essi n a şeh rinin ha­ rika konumunu hayranlıkla seyrettik . Yolc u l u k hafif dalga­ lı denizde İtalya'nın batı sahi l i boyu nca devam etti. Maale­ sef burada gemide bir ölüm vakası oldu. 24 Ocak'ta r i fo­ dan ölen bir m üstahfız erin defin töreni n i yaptı k . A l m a n savaş sancağına sarılmış sade bir tabur a r k a güvertede d u ­ ruyordu . Tümen r a h i b i Kaufmann duyg u land ırıcı b i r ko­ nuşma yaptı ve "I ch hatt' einen Kanıcraden " i * söyl eyerek cesedi denize bıraktı k . 2 6 Ocak'ta sahile d a h a d a yaklaştık. Bütün görkemiyle görünen Stromboli'nin dibinden geçtik. Dağın doruğundan kara bir duman ve büyük bir ateş sütunu yükseliyordu. Ha­ yatıında ilk defa faa l haldeki bir volkam görüyordum. 2 7 Ocak'ta Korsika Adası'nın açıklarındayken gelen b i r telsiz mesajı, Cenova'ya doğru yola devam etmememizi, bunun ye­ rine Spezia'da karaya çıkmamızı b il dirdi. Bu savaş ! i manına öğleden sonra geç vakitte ulaştık. Yeniden bir muayene yapı­ lacak ve sadece ağır hasta olanlar nakledilecekti. Kısa süre *

lch h� tt' eiııen K�mer�deıı: Bir z�m�nlar bir yolcb�ını v�rdı -<;.n.

248

Eskitaplarim.com


sonra bir bot İtalyan doktorlarını tekneye getirdi, ama onlar sadece sempatik davranıp hatırımızı sordular. Öğleden sonra saat 1 7.00'de Jerusaleın Spezia rıhtımına yanaştı, hemen kar­ şı tarafımızda bir hastane treni bizim için hazır bekliyordu, sonra bir i k i ncisi geldi. Yetersi z tal imatlar yüzünden aktarma işinde aksaklık oldu. Kararlı bir şekilde müdahale edili nce her şey yoluna gird i . Yola devam etmemi z için İtalyan ma­ kamlarının gösterdikleri kolaylık örnek teşkil edecek gibiydi. Bunu bir İtalyan tabip binbaşıya takdirle belirtince akıcı bir A lmanca'yla silah arkadaşlarına yardımcı olmanın gayet ta­ b i i bir görev olduğunu söyledi. A lmanlar hiçbir zaman İtal­ yanların düşmanı almamışlar. Ü lkelerinde sadece Avustur­ ya'ya karşı savaşılmış. İ ki nci hastane treniyle yolc u l u k yaptım ve b u y üzden sa­ vaş l i manını seyredecek zamanım oldu. Sarp dağ yamaçla­ rına yaslanmış olan Spezia fıstık çamı ormanlarıyla çevri­ l iy d i . Limancia az gemi vardı : b ü y ü k bir İ ngil i z n a k l iye ge­ misi, üç İtalyan zırhlısı, bir mayın tarama gemisi, b i rçok torpidobot ve denizaltı. Bunlardan biri durmadan, son sü­ rat gemimizin çevresinde dalanıy or ve mu htemelen bu şe­ kilde denize ne kadar elverişli olduğunu göstermek istiyor­ du. Akşam saat 2 2 .00'de tren i m i z hareket ett i . Prof. Bier, Ham merstein ve birkaç kişiyle birli k te ben içinde yatak olan b i r vagondaydıın , Lud loff ile Papen birinci mevki bir kompartımandaydılar. H ı z l a Cenova ve M il a no üzer inden Bell in zona'ya doğru yola koy u l d u k . Sabahın erken saatle­ r inde, baharın i l k süsleriyle bezenmiş harika manzaranın tadını çıkardık ve buralardan durmaksızın geçtiğimiz için üzüldük. Bütün istasyonlarda İtalyanlar bizi samimi b i r şe­ kilde selamlıyorlardı. 29 Ocak'ta İsviçre sınırında aktarına yaptı k . Kızılhaç hemşireleri, İsviçre Cemiyeri'nden hanımlar bizimle duygu­ landırıcı bir şekilde i lgilendiler. Her istasyonda bize sevgileri­ n i gösteren hediyeler verdiler, Lugano ve Zürich'de bizi ora­ daki A lınan kolon i l er i karşıladı. Bir aile bana k ızım için bü­ yük bir paket ç i kolata verdi. Yurdumuzda k i büyük y iyecek

249

Eskitaplarim.com


sıkıntısından dolayı bu değerli hediyen in ben imki ler tarafın­ dan nasıl büyük bir sevinçle karşılanacağını o sırada henüz tahmin edemiyordum. K a darla kaplı Alp Dağları'ndan geçen çok güzel bir yol­ culu ktan sonra 3 1 Ocak akşamı saat 2 2 . 00'de Konstanz'da A l man topra klarına gi rdik. Trenimizin hedefi Frei burg in Braunsc hweig'di. Trenden sorum l u daktorun arzusu üzeri­ ne, mümkün old uğunca dikkati çekmeksizin trenden Kons­ tanz'da indim. istasyonda kaldığımız yarım saat boy unca asker ve işçi şCırasının mensupları vagonlar boyunca y ürü­ yor ve hastaları kurulu düzene karşı kı şkırtıyorlard ı . Onla­ ra herkesin eşit haklara sahip old uğunu, bundan böy l e üst­ lere karşı her nevi itaatin son bu lması gerektiğini d i le getiri­ yorlardı. Harnal ol madığı için bav u l l arı mızı ve diğer eşyala­ rı mızı ray ların üstünden istasyon binasına kendimiz taşı­ mak zorundayd ık. Biz yavaş yavaş oradaki tünelde yürür­ ken asker şCırasın d a n üç kişi d urmadan emir erim Zahn'a yanaşıyor ve bav u l ları yere bırakması için onu kışkı rtıyor­ lard ı . O , te krar te krar böyle davranmamalarını söy lüyord u . · Birden büyük bir gürü l tüyle demir çeınber l i sandıkları yere fırlattı ve bu rezil heriflerden birine öyle bir tokat patiattı ki adamın şapkası başın d a n uçtu; sonuç şaşırtıcıydı. Asker şü­ rası aceleyle karanlı kta kayboldu. Bel li k i çok kızm ış olan Zahn'ın kabalığını yüzüne vurduğum zaman, bir yandan bavu l taşırken bir yandan da insana durmadan, " Boş şeyle ; söylen irse " , söyleyen herifin "suratını dağıtma k " gere ktiği­ ni te krarlıyord u . Konstanz'a ö l ü toprağı serpi lmiş gi biy d i . Inselhotel'de ka­ lacak yer bulduk. Otel sahibi ve karısı bize samimi bir şekilde Al manya'ya hoş geldiniz dedi ler ve ısrarla akşam yeıneğine davet etti l er. Mutlu bir şekilde yurda dönüşümüzün ve gele­ ceğin daha iyi olmasının şerefine kırmızı A l man şarabı içtik. Alınanya 'daki durum hakkında güvenilir ilk haberleri er­ tesi sabah garnizon kıdemlisi Binbaşı von Polentz'den aldım. Uzun yolcu! uğumuz boyunca Ludloff, Pa pen ve ben yur­ dumuzda vereceğimiz rapor hakkında uzun uzadıya konuş250

Eskitaplarim.com


muştuk. Bunu yerine getirmek için Binbaşı von Papen Kol­ berg'e ordu genel karargahına, Lud loff K iel'e bahriye ma­ kamlarına ve ben Berlin'e Harbiye Nezareti'ne gittik. Konstanz'dan Müni h'e geçtim. Orada uzun süreli kalışı­ mız esnasında Zahn'ı bütün eşyal ada garda bırakıp ağzına kadar müşteri lerle dolu bir ka hvehaneye gittim . Orada apo­ letleri ol mayan, sadece kol larında mavi şeritler bulunan bir­ kaç askeri şahıs oturuyord u. Kurınay su bay olan içlerinden biri beni apolet takılınası na karşı yeni yasak hakkında aydın­ lattı ve rahatsız edi l memem için benimki leri de çıkarmaını tavsiye etti. Bunun üzerine hemen istasyona geri döndüm, ki mse de bana sataşmadı. Ertesi sabah Berlin'de Harbiye Nezareti 'ne ve Askeri K a­ bine'ye gidip Doğu'daki durum hakkında rafsilatlı bilgi ver­ dim. Anlattıklarım zapta geçi rildi. Haydarpaşa'dan gönderi­ len son muhtıralar ve telgraflar Berlin 'e ulaşmıştı. Bunun üze­ rine Alman hükümeti Doğu mu hari pleri nin vakit geçirmeksi­ zin nakl ine girişmişti. i l k gemi ler yola çıkınışiardı bile. Para meselesi de halled i l mişti. Seyahatimizin gayesinin bu yapılan­ lar bakımından yeni bir tara fı kalmamıştı. Haydarpaşa'dan yola çıkan i l k gemi 29 Ocak'ta Etta Rückmers olmuş, birkaç gün sonra onu diğerleri ta kip etmiş, Ma lta, Cebel itarık Boğa­ zı ve Manş Denizi üzerinden Bremerhaven ile Hamburg'a gel mişlerd i . Mareşal Liman, 2 5 Şubat 1 9 1 9'da Etta Rückmers'le Mal­ ta'ya geldiği zaman İ ngi lizler tarafından harp esiri olarak tu­ tuklanmış, ancak 2 ı Ağustos 1 9 ı 9'da Yenedi k ve lnnsbruck üzerinden Alnıanya'ya geri dönebilmişti . Yakında eve döneceğimi benimki lere daha Konstanz'day­ ken haber verıniştim. 8 Şubat'ta Berlin'de terhis ed i ldim ve isteğim üzerine tek­ rar 1 5 7. Piyade A layı'na tayin edildim. Akşam olduğunda emir erim Zahn'la ved alaşmak istediğim zaman, temiz yürek­ l i likle havaleli bagaj l arı mı Brieg'e kadar geti receği ni, orada nerede oturduğumu görmek isted iğini, ancak ondan sonra Westphalia'daki çiftliğine geri döneceğini söyledi. 251

Eskitaplarim.com


Ayın S'inin akşam saatlerinde beraberce yola çıktık ve 9 Şubat'ta Brieg'e v ardık. Benimkiler tarafından istasyonda bü­ yük bir sevinçle karşı landım.

2S2

Eskitaplarim.com


Sonsöz

Nihayet vatanım dayım! Savaş benim için de artık bitti. Onu başından sonu na kadar cephede çarpışarak geçirmek için canı gönülden isteği m Tanrı'nın i nayeriyle yeri ne gel mi şti. Savaşın Doğu'da geçirdiğim son otuz üç ayı askerl i k ha­ yanının doruğunu teşkil etmişti . Bu zaman zarfında bir Os­ manlı piyade tümenine komuta etmiştim. Orada nasıl hayırhah amirlerden v e sevgil i silah arka­ daşlarından bir şeyler öğrenmişsem, bu görevdeyken aynı şeki l de başarıyla b i r şeyler öğret m i ş o l m a n ı n b i l i nciyle ya­ şamak ister i m. Kendi m i Türk ordusunda daima evi m deym i ş gi bi h i s­ sett i m ve görev dolayısıyl a temas ettiğ i m herkesi n b ağlılığı­ nı, itimadını ve dostluğunu gördüm. Hiçbir zaman ciddi b i r çatı şma o l m adı; günlük mesai esnasında her zaman rastlanan m ü n ferit sürtüşmeleri hatıral arı m da bütün açıklı­ ğıyla anlattım . Her iki millet arasında siyasi i ktidar ahvali ve hayat şart­ ları bakımından temel farklılıklar v ardı. Biz Almanl ar Dünya Harbi'nden önce kusursuz bürokra­ sisi ve örneği teşkil edecek, kıyas kabul etmeyecek bir ordusu olan, çeşitli siyasi birimlerden·> meydana gelmekle beraber sağlam bir şekilde birleşmiş, muntazam bir devlet bünyesinde •

Alman İmparatorluğu Birinci Dünya Harbi'nden önce kayserin yönetimi

altında bulunan 400 kadar kraJlık, dukalık, kontluk vesaire devletten müte­ şekkildi -<;.n.

253

Eskitaplarim.com


kırk y ı l boyunca barışın altın çağında yaşamıştı k . Ticaret, sa­ nayi ve ekonomi en parlak durumdaydı. Alma nya'nın gücü, üç başarılı harpte' bir dizi parla k zaferle oluşmuştu . Fakat hiçbirimiz kaybeditmiş bir harbin sonuçları hakkında fi kir sahibi değildik. Durum Türkler için ne kadar fa rklıydı ! Başarısız savaşlar, dahilde kargaşa, bizim de harpten son­ ra ki dönemde dışında kalınadığımız bütü n acıklı durumlarla irli kte askeri ve i ktisadi bakımdan zayı f düşmüş bir devlet yapısı: Yozlaşma, enflasyon ve parti kavgaları, üstelik ü l ke sı­ ımları içi nde Ermeni ler, Araplar ve Kürtler gibi farklı kavi m­ terin mevcudiyeti ve bunların birbirine ters düşen çıkarları daha diinya harbine girmeden önce Türk devleti nin gücünü tü ketmişti. Bu zaafların müttefi kimizin milli ruhunun karakterinden ve manevi durumu ndan deği l de, ta rihi olaylarda n kaynak­ landığı nın biz Almanlar pek bilinci nde değildik. Doğu'da gücü nü n son zerresiyle çırpına n fa kir bir ülkeye karşı sı nırsız i nsa n ve malzeme kaynaklarına sahip olara k sa­ vaşan bir düşmanla çatışmaya girmek bizim için yılgınlı k ve­ riciydi. Buna mukabil Türk askerlerinin cesaretine, ka naat­ kiirl ığına ve yılmazlığına duyduğumuz hayra nlık her zaman daha büyük oluyordu. Türk askerleri zaferi kazanamadılarsa da, bu muazzam mil letler mücadelesinde gösterdi kleri başarı­ ları daima haklı bir gururla hatırlaya bilirler. Calipierin Tü rklerin sırtında ki yu mruğu acımasızdı, bu na rağmen i l k onlar kendi güçleriyle Sevr'i n zincirlerini kırdılar. Bütü n Avru pa 1 922 yılında ki bu şahlanışı Doğu'nun bir mucizesi olarak gördü . Fakat Türkleri savaşırken ta nımış ve sevk etmiş olan bizler için bu hiç şaşırtıcı değildi. Biz, özellik­ le Kemal Atatürk gibi disipl i n l i ve u za k görüşili bir önderin kornurası altında olu nca, vatanları için nasıl olağanüstü feda­ karlıklar yaptı klarını ve başa rılar elde ettiklerini bil iyordu k .

• Prusya Krallığı 1 8 64're Avusrurya'yı, 1 8 66 'da Danimarka 'yı ve 1 8 707 1 'de Fransa'y• yenip imparatorluğu kurmuş tu --<;.n.

254

Eskitaplarim.com


Dünya Harbi Türk iye'nin çöküşünü n sonu, İsti klal Harbi ise yü ksel işinin başla ngıcıdır. Artık hiçbir Türk o çöküşü ha­ tırlamak istemiyor, bu yüzden bir za manki müşterek silah ar­ kadaşlığının anısı sili kleşti. Fakat o kadar uzun süre zorlu savaşlarda omuz omuza çarpışınış, düşma niarına bazı büyük yenilgiler tattırmış ve müştereken o kadar çok kurba n vermiş olan i ki m illetin ara­ sındaki bağlar hiçbir za ma n ta mamen s i l i nmez. Türkiye' nin y i ne o gü nleri hatıriayacağı za ma n gelecektir; o zaman y i ne bir za manki Alınan komutanları nı, Goltz, Li­ man, Fal kenhayn'ı ve ordularına mensup olmuş birçok Al­ man subayını müteşekkira ne bir dostlu kla anaca klardır. Geçmiş nasıl i ki m illeti müşterek bir savaşta bir araya ge­ tirmişsc, dileyet i m ki gelecekte dostça bir ya rış karşılıklı tica­ reti ve görüşmeyi , sanat ve ilimlerini yeniden canlandırsın ve dostlu klarını pekiştirsin. Bunu görmek yaşlılığımın saadeti olaca ktır.

Eskitaplarim.com

255


Kaynaklar

1 . 1 9 1 6- ı 9 ı 9 yı Ilan nda ki günlüklerim. 2 . ı 9 ı 6- 1 9 ı 8 yılları nda ki resmi evra kbrelan alın tılar.

Ayrıca

3. Schwarte, D er grosse Krieg 7 9 1 4- 1 9 1 8, IV. cilt, Leipzig.

ı 922. 4 . Liman von Sa nders, Fiinf Jalne in der Tiirkei, Berlin, 1 91 9. 5. Schraudenbach, M uharebe, Münih, 1 92 5 . 6 . Bundes der Asienkii mpfer ( Asya Muhari pleri Derneği] yıl­ lıklarındaki ve dergi lerindek i bildiri ler, Berlin, ı 92 ı - ı 927. 7. Mabde, Von Amiens his AlefJfJo, Münih, 1 930. 8. Dr. Steuber, ] i/derim, Deutsche Streiter aıt( he iligem Bo­ den, Oldenburg, ı 925- 1 92 6 . 9 . Range, Vier Jalne KamfJf ımıs Heilige La nd, Oehnhau­ sen, ı 932. 1 0 . Kissling, Mit Marschall von der G oltz-Pascha in Meso­ fJOtamien und Persien, Leipzig, ı 922.

Eskitaplarim.com

2\7


Dizin

II. Abdülha mit 1 74, 246

1 77, 1 8 2, 1 84 - 1 85, 223-

II. Wi l h el m 5, 1 3 3

224, 229-230, 235, 242,

V. Mehmet 1 74, 1 76

245, 250-25 1 , 254

VI. Mehmet (Va hdettin) 1 76

Al p Dağl a r ı 36, 65, 250

Abvayn 1 8 8 , 1 95

Al sace-Lorrain e 242

Aclıı ıı 2 1 1 -2 1 3

Ama n 89

Ada lar ( b kz. Pr en sAdaları)

Ama n os Dağları 3 1 , 1 20

Al pler ( b kz. Al p Dağları)

Adana 1 3 1 , 1 89, 228-229

Amata 1 55

Affule 1 46, 1 7 1 , 1 99, 202

Amerika 8

Afganistan 1 34

Güney Amerika 8

Ağaçlıtepe 63, 72, 75, 8 1

Amman 1 6 8

Ağrı Dağı 44

Amude 1 3 1

Ahmet İzzet (bkz. Ahmet İzzet

Amuriye 1 59, 1 66, 1 8 8, 1 98

Paşa)

Anadolu 1 3, 22, 24, 26-28, 3 1 ,

Ahmet İzzet Paşa 3 1 -32, 60-6 1 , 98, 1 1 3 - 1 1 4, 1 6 7, 1 79, 1 80, 233, 245 Akde n i z 1 9 1 Akzeni s (gemi)

3 3 , 37, 59, 64, 1 08 , 1 1 0, 1 1 9, 1 23, 1 25, 1 3 3, 152, 1 75 , 229, 234-235, 247

1

Doğu Ana dolu 24, 3 7, 4 1 , 59

240

Güney doğuAna dol u 59, 6 8 ,

Alaa ddi n 208

1 10

Ala ettin 1 3 1

Angora ( b kz. An kara)

Al br echt 1 1 3

Ankara 44

Al i 2 1 0

Antitoro slar 1 8 2

Ali fuat (bkz. Ali Fuat Paşa)

Arabistan 220

Ali fuat Bey 1 4 1

Batı Arabistan 1 40

Ali fuat Paşa 1 52, 1 62, 21 2, 2 1 6, 224-225,

Arapkir 5 7 Ararat Dağı (bkz. Ağrı Dağı)

Ali Rıza Paşa 73, 98, 1 26, 1 35

Arpaçayırı 8 9

Al lenby 1 5 1

Artus 2 1 7, 2 1 9

Alman Hasta nesi 22

Arura 1 88

Al ma nya 5, 1 4, 1 6, 20, 24, 33,

Asa f (bk z. Asa f Bey )

40, 6� 8 1 , 1 00, 1 02, 1 1 0,

Asa f (yar bay) ( b kz. Asa f Bey)

1 1 3, 1 20, 1 22, 1 25- 1 26,

Asa f Bey 70, 73, 75, 82

1 3 7, 1 60, 1 70, 1 72 - 1 73,

Asya 9, 26, 60, 1 3 2, 1 73, 23 1

259

Eskitaplarim.com


Aşağı Scvik 7 ı -72, 76-77, ı 29

Beleınedik 1 8 2

Ana ra ı 5 8 - 1 59-1 60, ı 63- 1 64

Bclgrad 7

Auerswa ı d , von Annemaric 246

Bellinzona 249

A u l cr 1 33

Berbas 8 9

Avrupa 27, 3 ı , ı 26, 254

Bcnıkin 1 68 , 1 9 7

Orta Avrupa 35

B csan 203-206

Avusturya 6, ı8, 1 1 4, 1 33, 1 36,

Berlin 5, 2 ı , 24, 4 1 , 60-6 ı , 64,

1 8 3, 249, 254

75, ı 77, 2 5 ı

Ayasrcfanos (bkz. Yeşilköy)

Bcyrur ı 9 6 , 222

Ayn Siııia 1 5 8 , ı 6 3- 1 64

Bcyrunya ı 55- ı 56

Aynhir 8 9

Bcyrüllahiın 1 5 2

Baalbck 1 3 7-13 8 , 2 1 7

Bir I lasan ı 5 1

Babruma Mahallesi (Şam) ı 43

Birüsseba 1 5 1

Bier 246, 249

Bağdat 5, 2 1 -22, l ı 7-11 8, 1 22, ı 24, 1 29- ı 30, 1 32, 1 5 ı , 1 52, ı 72, 1 80,

Birüzzcyd ı 5 8 , 1 6 3 Bischof (Üsrcğıncn) ı 23- ı 24, ı 43, ı 49, ı 5 3, ı 67

Bağdar Cephesi ı 1 7, 1 34

Bischof Paşa 2 ı , 1 22, 1 4 8, 1 78,

Bağıştaş 57

ı 8o

Balrı cr 232

Bitlis 32, 69

B arbe ı 8

Blc\1 1 3 0

Barcınkc 220

Bohnsedt 23 ı

Baron von dcr Golrz Paşa (bkz. Golrı , Baron von dcr)

Boğaziçi 9- l O, 237-238, 24 7 Boğazlar 26

Batı 10, 32, 1 07, 1 73, 1 8 0

Bosanri (bkz. Pozantı)

Batı Cephesi 3-4, ı 5, 4 ı , 1 38 ,

Biihın c ı 54, ı 82

1 84, 223

Braun 246

Bavycra 70

Brcın crhavcn 25 ı

Bay Holsrcin (bkz. Holst cin)

Brcslau 5, ı 14, ı 2 ı , ı 74

Bay Koch 1 37

Bri cg 4-5, ı 2 1 , 1 44, 2 1 7 , 25 ı -

Bay Ncbel 1 72

252

Bay Wciss ı 7 5

Bricgcl ailesi 23 7

Bayan Kellcrınann ( bkz.

Briınberg 24

Kcllcrınann, Frau) Bayan Schcllens (bkz. Sch cll cns , Frau)

Buda peşre 6 Bulgaristan 7, 223 Bunar 87-89, 9 3

Bayan von Fcldınann 1 80

Burgaz 24 ı

Baycrıı, G corg von ı 6 3

Burhanettin Paşa 52

Bayburt 3 1

Burin ı 99-200

Beckerr ı 80- 1 8 1 , 2 ı 7

Büyükada 240-24 ı , 244-245

260

Eskitaplarim.com


Cafer ( bkz . Cafer Tayyar) Ca fer Tayyar 62, 69, 79, 82-83, 96, 9 8 , 1 02- 103 Cappcln (bkz. Cappeln, von) Cappeln, von 1 20, 1 38- 1 39 C.armer, Konr 22, 1 22,

Da l l 236 Danimarka 254 Dara (Oğu7.) 1 25 Darini (Darahini [ Genç ) ) 87, 89 Dera 1 96, 2 1 5 Derbesiye (Şenyurr) 1 1 6-1 1 7

Cebel-i Lübnan 1 3 8

Derevican 8 9 Dersim 44, 5 7, 5 9 , 1 07, 1 72

Ccligöl 65 Cemal (bkt,. Cemal Paşa)

Dicle 1 1 2, 1 2 9

Cebara 149

Cemal Paşa 1 20, 1 40- 1 43, 145, 1 6 1 - 1 62, 1 75 , 1 7 9- 1 80 Cemal Paşa Bulvan 1 40, 1 82, 218 O:nin 1 8 9, 1 9 1 , 1 98- 1 99, 202 Cenova 248-249

Deşrimal 8 9 Diesinger 2 1 7-2 1 8 Dilisran 8 9 Dioderiamıs 1 30 Dirkam 8 9 Diyarbakır 3 1 , 70, 74, 86, 99, 1 1 2 , 1 1 4, 1 25 Diyarbük 89, 9 2 Doğu 3 - 5 , 9, 1 2- 1 3, 1 7, 2 1 , 3 3 -

Cera blus 1 1 7 Ceyda 149

Ch. Kes köyü 1 5 9 , 1 6 7, 1 8 9 Charirc Hasranesi ( Berlin) 75 Cifna 1 5 3- 1 55 Cilculiye l 52 Consranrinus (Büyük) 1 30 Conzen 1 1 5 , 1 3 1 Cordemann 230, 232, 236 Corkovado (gem i) 8-10, 1 3 , 1 5 , 2 1 , 1 1 7, 1 20, 1 2 2-1 2 � 1 73

Cospoli 1 5

34, 36, 5 8 , 60, 97, 1 1 3- 1 1 6 , 1 1 8- 1 2 1 , 1 23, 1 34, 1 3 81 39, 1 4 1 , 147, 1 50- 1 5 1 , 1 80-1 82, 1 9 3 , 233, 237, 25 1 , 253-254 Doğu Anadolu Cephesi 3 3 Dolmaba hçe (bkz. Dolmabahçe Saray ı) Dolmabahçe Sarayı 22, 1 761 77, 238 Dommes, von 1 22, 1 4 7

Courtrai 3 , 2 1

Dove 240, 244

Cuerne 3

Dresden 6

Çanakçı 86 Çanakkale l l , 1 6, 30, 67-68, 1 05, 1 26, 1 6 3, 247 Çanakkale Boğazı 33, 247

Dumanlırepe 66, 72, 76 Edirne 7 Edwal 1 73

Çapakçur (Bingöl) 6 1 , 70

Ege Denizi 247

Çatalca 7, 1 75 Cebclirank Boğazı 2 5 1

Eğin 5 2, 57

Çeşme 89 Çin 1 4 8

Eggeli ng, von 23 1 , 235 Elunann 5 9-60 Ehrensrein 1 39, 1 77, 1 80- 1 8 1 ,

26 1

Eskitaplarim.com


1 8 3- 1 84, 1 9 1 , 1 94, 206-207, 209, 2 1 1 , 2 1 4, 2 1 7, 22 1

Ehrenstein, von (binb;:ışı) (bkz. Ehrenstein)

b l kenh;:ıusen 74, 98, 1 1 3, 1 24, 1 5 8 , 1 6 1 , 1 70- 1 7 1 , 1 84,

b lkenh;:ıusen, von (binb;:ışı ) (bkz. b lkenh;:ıusen)

Ehrenstein, von (önyiizb;:ışı) ( bkz. Ehrenstein)

hı lkenh;:ı usen, von ( kurın;:ıy b;:ışbnı) (bkz.

El Ariş 1 5 1

b l kcnh;:ıusen)

El Hire 1 52, 1 54- 1 5 6

blkenh;:ıusen, von (miifettiş)

El H;:ılil 1 5 2

(bkz. blkenh;:ıusen)

El K;:ı fr 1 6 8, 1 9 7

f;:ılkenh;:ıusen, von (y;:ırb;:ıy)

El Mezze 2 1 7

(bkz. blkenhJusen)

Elkr;:ık 80-8 1 , 83-85, 92-93

bltin 208, 2 1 0

Elm;:ılı 56

bngh;:ıenel 222, 228, 231

Emin (bkz. Mehmet Emin)

brh;:ı 1 59, 1 66, 1 70, 1 87-1 88,

Emin (;\y;:ın Meclisi iiyesi) 102

1 98, 2 1 1 , 2 1 3

Emin Hey 5 2

fcldnı;:ınn, von 24, 27

Endires 38

fcllcr 1 37

Ens;:ıre 225

fen;:ır;:ıki (bkz. fenerb;:ıhçe)

Enver (bkz. Enver P;:ış;:ı)

fenerb;:ıhçe 232

Enver P;:ış;:ı 1 1 - 1 4, 1 8, 23-24,

fevzi P;:ış;:ı 1 25 , 1 5 8, 1 70- 1 7 1 ,

27, 30, 52, 1 03, 1 20-1 22, 1 33, 1 76, 1 79- 1 80

1 84, 1 93

hrJt (bkz. hr;:ıt Nehri)

Erciyes D;:ığı 36

hr;:ıt Nehri 3 1 ,32, 55, 1 1 7, 1 29

Erih;:ı 1 62

fikret (bkz. fikret Hey)

Erzinc;:ın 24-25, 32, 36, 3 8 , 44

fikret Hey 86-87, 208, 2 1 2, 224

Erzu rum 3 1 , 44, 8 6 , 1 5 2

filistin 28, 1 24, 1 34, 1 3 8, 1 47,

Es S;:ılt 1 6 2, 1 6 8 , 1 70, 1 9 7

1 5 1 - 1 52, 1 72, ı s o, 1 87,

Es;:ıt Hey 1 68, 1 70

1 96, 229, 244

Eskişehir 33, 1 2 3 , 1 8 1 EttJ Riicknıers (gemi) 240, 251 Eulitz 1 84

lb tı filistin 1 5 2 filistin Cephesi 1 4 7, 1 70, 1 78, 229

fingcr 1 34 blkenh;:ıyn 1 1 9- 1 20, 1 22, 1 24,

fhı ndrc 3

1 45, 1 47, 1 5 1 , 1 5 3, 1 60-

fr;:ıenkl 1 05

1 6 1 , 255

fr;:ıns;:ı 254

blkenh;:ıyn, von (b;:ışkomut;:ı n ) (bkz. blkenh;:ıyn) blkenh;:ıyn, von (ekscl;:ıns) (bkz.

hiderici 1 75 fricdrichstwsse 5

b lkenh;:ıyn) blkenh;:ıyn, von (gcner;:ıl ) (bkz. blkenh;:ıyn)

fr;:ıust;ıdt 1 74 heiburg in Hwunschweig 250

förstcr 236, 244 hıJt (;ılb;ıy) 69

262

Eskitaplarim.com


fu.-ıt (bkz. Ali hı.-ıt P.-ış.-ı)

Güney 1 1 8

hıllcr 238-239

Günthcr (Deutsche B.-ınk

G.-ıbnt.-ı 6

Günther (B.-ığd.-ıt ve Doğu

direktörü ) 21 G.-ıl.-ıt.-ı 9

dcmiryo ll.-ırının genel

G.-ıbt.-ı Köprüsü 23 1

müdürü ) 1 80 Gürcist.-ın 5 9

G.-ıl.-ıt.-ı Kulesi 9 G.-ılcn, Kont von 1 84 G.-ırib 86-87, 89, 1 05

H.-ıbil 1 40, 1 4 2

G.-ısik 60- 6 1

H.-ıciy.-ın (H.-ıcıl.-ır) 72

G.-ızzc 1 5 1 , 1 73

H.-ı fız H .-ı k k ı (bkz . H .-ı fız H.-ı kkı

Gelibolu 1 6, 27, 30, 44, 246 Gcllcbck 1 22, 1 24

P.-ış.-ı ) H.-ıfız H.-ıkkı P.-ış.-ı 30

Gemerek 36, 5 7

H.-ıkkı P.-ış.-ı 1 4

Gcndo D.-ığı (Süph.-ın) 8 7

H.-ılcp 5 , 1 1 7, 1 1 8-1 1 9, 1 24,

Gcrc.-ınis (Rcb hiyc) 39, 5 2

1 36-1 37, 1 73 , 1 82 , 2 2 1 -

Gcrloff 3 7

225, 228, 235

Gl.-ıtz Kontluğu 1 74

H.-ıliç 9, 1 20, 1 73

G lcich, von 33

H.-ılil P.-ış.-ı 3 3

G lciwitz 1 2 !

H .-ı l ki (bkz. Hcybcli.-ı d.-ı)

Girit 247

H.-ım.-ı 1 3 7, 223, 225

Goltz, von dcr (bkz. Goltz,

H.-ımburg 8, 251 H.-ımdi Ik�' 70, 1 04

B.-ıron von dcr) Goltz, B.-ıron von dcr 6, 1 7, 1 9 ,

103, 1 1 9

H.-ımmcrstcin (bkz. H.-ımmcrstcin, B.-ıron von)

Göynük 5 2

H.-ımmcrstcin, B.-ıron von 235-

Göynüksu 6 5

237, 246, 249

Gr.-ıcvc 233

H.-ıny.-ı 247

Gr.-ıssm.-ınn 168

H.-ırcnnc, von Ri.-ı 1 2 0

Gr.-ı vcnstcin 1 1 9

H.-ırput 3 1 , 52, 58, 6 0 , 6 7 , 70,

Grinitz 69, 71

82, 86, 92, 1 37

Grützm.-ıchcr 1 94, 204, 207,

2 1 4-2 1 5

H.-ırtnı.-ınn 1 98 H.-ıss.-ı Hus.-ırl.-ırı 122

Guhr (bkz. Guhr, H.-ıns)

H.-ıvr.-ın 1 07, 1 72

Guhı� H.-ıns 5 , 1 3 , 56, 6 1 , 84,

H.-ıyd.-ırp.-ış.-ı 9, 26, 3 3 , 1 20, 1 23 ,

1 03 Gurlitt 37

1 73 , 1 8 1 , 2 2 9 , 23 1 -236, 238-24 1 , 25 1

Gusc 27, 38-39

H.-ıyf.-ı 1 49, 1 96, 202

Gülpcn, v.-ın 36-37

H.-ıyni 1 2 5

Gümüşh.-ınc

Hcckcr 1 60

263

Eskitaplarim.com


Heilingbrunner 70

İbn Z e yd 1 8 8

He inz 70

İ nönü, İ sm et 60-61 , 1 54, 1 5 8 ,

Hcl io pol is 1 37

1 60-1 62, 1 70- 1 71 , 1 74,

Herma n Dağı 1 9 1

1 8 5, 1 93, 206, 208, 2 1 2,

Hertra m pf 3

228, 245 İra n 1 34, 1 6 7

Her tz 36-37 Hesse 1 2 2

İr b id 2 1 4

Heyb eliada 240-241

İ sa ( b kz. Hz. İ sa)

Hicaz 1 6 1 Hind enburg, vo n 245 Hind ista n 1 34

İ ska ka 1 97- 1 98 İ sma il Ha kkı 30, 74

Hinkeld ey, vo n 1 2 1

İ sma ili ye 1 5 1

Hoffma nn 1 72 Hoh enzo ll erıı (gem )i I S Hol stein 5 9 , 237 Ho tel G er nıa nia 1 46 Hotel Lo ndra 1 73, 1 75 Hulusİ Bey 228 Hum us 1 3 7, 2 1 8, 221 -225 H ürrenı Bey 40-41 Hüseyi n ( em ir er )i 233 H üseyin (o nba şı) 140

İ sm et ( b kz. İ nönü, İ sm et) İ sm et (alba y) ( b kz. İ nönü, İ sm et) İ sm et ( kolord u kom uta nı) ( b kz. İ nönü, İ sm et) İ sm et ( kurnıa y ba şka nı) ( b kz. İ nönü, İ sm et) İ sm et Bey (b kz. İ nönü, İ sm et) İ sta nb ul 5 - 1 0, 1 3, 1 5 , 1 7- 1 9, 24, 26-27, 30, 3 2, 36, 52, 67, 74, 9 8 , 1 20- 1 2 2, 1 3 3, 1 48,

Hüsnü 2 1 9 -220 Hz. İ sa 1 46

1 6 1 , 1 73-1 77, 1 8 1 , 1 84, 228-229, 2 3 1 , 233, 234-

Hz. Yusuf 1 48

238, 240, 245-247 İ sviçr e 1 43, 249

I ndclho tel 250 Ih lcfeld t 1 24, 1 3 1 - 1 32, 1 34- 1 3 5 , 1 4 3 - 1 45 , 1 48 - 1 49 , 1 53-1 54, 1 8 7, 231 -232, 236, 245 I nnsbr uc k 251 Ira k 1 34 İbrahim ( b kz. İbrah im Bey) İbra h im ( b inba şı) ( b kz. İbrah im Bey) İbrah im ( yüzba şı) ( b kz. İbrahim Bey) İbrah im Bey 64-66, 69-70, 73, 84, 1 3 1 - 1 32, 1 37, 1 53 - 1 54, 1 69, 1 85

İ sa M esih ( b kz. Hz. İ sa)

İzm it K örfezi 33 İzm ir 38 İzzet (b kz. Ahmet İzzet Pa şa) İzzet Pa şa ( b kz. Ahm et İzzet Pa şa) Jacobus (Haçl ı G enç) 132 Ja nke, vo n 233 Ja po nya 1 3 2 J er usa l eııı (gem i) 236-237, 243, 245-246, 249 Joha nn 69 Jo seph 148 Kaba la n 1 66, 1 70

264

Eskitaplarim.com


Kı na lı 24 1

Kabi l 14 0 Kad em 14 1 , 2 1 8-219

Kırım 69

Kadr i Bey 135

K ır kkilise (Kır kla r el i) 7 , 17 5

Ka f ka s Dağları 83

Kışlaın ezra 4 0

Ka f ka sya C e ph esi 25, 44 , 1 34 ,

K ızılağaç 66, 72

1 5 1 , 1 54 , 1 6 3 , 193, 229

K ızılırma k 37

Ka fr Ha r is 189, 197

K ia urschou 1 3 2

Kah!, vo n 22

K ienirz 221 - 2 22, 224 - 2 25, 228,

Ka l kil ye 197 , 1 99

2 3 1 , 236 - 237 , 24 6

K a m il (Aiba y) 24 3

K iesling, vo n 182

Kamil Pa şa 30

Ki ne 189

Ka nlıdere 57 Ka per na um (Kefernah um) 14 5

Ki sve 2 1 6 - 2 17

Karab ekir, Kazım 103, 1 10 - 1 1 1 ,

Kl övekorn 22, 1 17 , 1 30, 1 34

1 1 3, 126, 1 67 ' 17 1 Karaça y 88, 103 - 105

Kobar 1 6 3

Karadağ4 8 4 - 9 , 14 0, 14 2 Karad eni z 30- 32,4 1

Koch a ilesi 5, 1 19 - 1 20, 17 3 , 182, 224 Koch 'lar ( b kz. Koch a il esi)

Kara pınar 229

Koch, l'a ula 17 3 , 237

Kara su 55

K ol berg, von Pa pen 2 5 1

Karik 88 -89

Ko nsra ntino po lis ( b kz. İ sta nb ul)

Kar ir 64 , 90 Kar ir Dağla r ı 5 2, 6 3 , 68, 99 Kar pa t Dağları 35

Ko nsra nz 250 - 25 1 Ko nya 33, 1 2 3 , 182 Ko par 89

Ka ssel 6 1

Kor sika Ada sı 24 8

Ka tra na 2 17 , 2 19

Köh ler 16, 22, 26, 37 , 50, 5 2 -

Ka ufma nn 24 1 , 24 8

53, 60, 69 7 - 1 , 73, 7 6, 7 9 ,

Ka yacı k 9 6 9 - 7

8 � 84 , 9 � 108, 1 10, 1 1 �

Ka yser i 34 , 3 6 Ka yser iye ( b kz. Ka yser )i 34 , 3 6 Kazım Bey ( b kz. Kara b ekir, Kaz ım)

1 20 - 1 2 1 , 1 23 , 1 8 1 K öpr üköy 27 K örter k 89 Kr ess, Baro n vo n 1 5 1

K eba n 52, 58

Kr etz schmar 32 - 33

K el l erma nn 182

Kudlis 1 5 2 - 1 54 , 1 5 6 - 158, 1 6 2,

Kell erma nn a i lesi 1 24 Kcll erma nn, Fra u 33, 1 19 Kell erma nn, H err 1 37

1 64 , 166, 184 , 188, 19 1 , 196, 199 K ul iya 188

K emah 32, 52 Kema l ( b kz. M ustafa K emal) K ema l A ta tür k ( b kz. M ustafa Kema l)

K ir sch 24 2

K um ka l e 247 K uys Vadi si 66, 79 Kliçlik C ema l Pa şa 162

Eskitaplarim.com


Lahon 60 Lange 2 1 , 1 20, 1 24, 1 73, 229, 236, 24 1 , 245

Malbrandt 240 Malta 25 1 Manş Denizi 25 1

Laver 89

Lawrem:e ( ingıliz casus u ) 1 07, 1 69, 1 96

Mardin 1 1 4-1 1 5 , 1 24- 1 25, 1 291 30, 1 37 Marmara Denizi 10, 247

Leder 1 0 5 Lenthe, von 96, 1 76, 1 78, 231 , 235

Martha 236, 24 1 Masius (Mazı) Dağı 1 1 4

Leobsch iitz l l

M atmazel Thea von Puttkamer

Lewy 232

221

Lice 89, 96, l lO

Metternich, Kont 1 8, 20

I .ichterfelde 17 5

M attieu ailesi 235

Lilly (gemi) 240 Liman (bkz. Sanders, Liman

Mecdcl l 5 2

von) Liman (ekselans) (bkz. Sanders,

Mehmet Ali Paşa 1 8

Liman von)

Mecklenburg, Diik von 1 6 7 Mehmet Emin 1 4 , 1 9, 6 5 , 73, 84, 1 08-109, 1 20, 1 25 , 1 3 1 ,

Liman (mareşal) (bkz. Sanders,

1 34, 1 45, 1 48-ı 49, 1 5 3-

Liman von) Limni 247

1 54, 205, 207, 2 ı 8, 22 1 ,

Londra 248 Lorch 1 29

2 3 1 , 233 Meissner Paşa 21, ı 72 Mekke 56

Lorey 1 1 5 Lossow, von 74

Menderes Nehri (Kocaçay) 33 Merda ı 65, 1 71 , 1 85, 1 87-1 88,

Lübben 1 22 Ludloff 1 24, 1 71 , 223, 229,

ı 90, 1 92-1 94, 1 96-1 98, 23 1 Meryem (bkz. Meryem Ana)

237, 245, 247, 249, 25025 1

Meryem Ana 1 48, 1 5 0 Mesre (Mczra) 5 8-59, 67

Lugano 249 Lut Gölü 1 5 1

Messina 248 Messina Boğazı 248

Lübnan 1 3 8 , 170 Lücke 1 1 7

Mczopotamya 6, 1 7, 33, 98,

Liitfii Bey 1 09 Lynker 235

Mesudiye ı 7 1 , 1 84, 1 99 1 03, 1 1 5, 1 1 9, 1 24, 1 5 1 , 229 Mczrao.k 7 1

Macaristan 6, 1 5 1

Mısır 9 , 1 24, 1 5 1

Madema 1 99-200 Maden 52, 58 M agdaba 1 5 1 Majewski 96 Makniya 89 Malade 1 3 l

M ichigan (gemi) 235 Milano 249

266

M issan 89 Moda 9, 231 -233, 235-237, 239, 244 Modan 89

Eskitaplarim.com


Mondr os Miita r ek esi 233, 239 Morav ya 59 Moritz 1 32 - 134 Mosel 1 24 Murat (bkz. Murat Su yu ) Murat Su yu 55, 60, 8 7-90, 1 58 Mu sta fa 105 Mu sta fa İ lha mi 16 Mu sta fa Kema l4 3 ' 6 1 98 - 100 ' 102-103, ı ı 3, 1 25 193,

:

2 1 6 - 2 1 7, 222-223, 228, 254 Mu sta fa Ni met 4 0, 52 Mu su l 1 30 Mu ş 32 Mut her 2 1 5, 2 1 7 Muzaffer (bi nba şı ) 1 6 7 Muzaffer ( yüzba şı) I 1 4 Muz eyrib 2 14 -2 1 5 M ühlma nn 229 Müller (Pr of.) 14 1 - 14 2 M üller (t eğ men) 4 7, 96, Müni h 6, 2 5 1 M üsl i mi ye 225 Na blu s 1 52- 1 5 3, 1 58 , 160, 162, 164 , 166, 1 71 , 184 , 186, 188, 19 1 , 1 96 , 199-20 1 Na but 185 Nagel 2 1 , 181 Nap olyon 1 24 Nar eb Tep eleri 225 Na sıra 144 , 14 6, 14 8- 1 50, 1 521 5 3, 164 , 1 7 1 , 1 74 , 183, 202 Neurat h, Baran v on 20 Nid off 1 3 7 Ni eder ma yer, Oscar Ritter v on 1 34 Niğ de 34 Nik ola i 14 3 Nik ola y (prens) (bkz. Nik ola yeviç, Nik ola y)

Nik ola yeviç, Nik ola y 30, 32, 86 Ni ş 1 2 1 , 1 75 Nit sc hk e 74 Nizip 1 26, 1 29 - 1 3 1 , 1 3 3 - 1 35, 137 Nor d 2 3 5 Nor d ai lesi 237 Norik 88 -89 Oderb erg 5 Odesa 2 3 1 - 232, 235, 237, 24 3, 24 6 Ortak öy 39 Oertzcn, v on 1 1 5 Ognut (bkz. Göynük) Oppen, v on 1 84 , 20 1 , 229 Osma nlı C ephe si 1 5 1 Osma nlı Dev leti 26, 106 Ott egrav en, Pfa ehler v on 2 2 Pa la st hot el 14 0, 1 7 2 , 1 7 2 , 218 Pap en, v on 162, 237, 24 7, 24 9 251 Patmos (gemi) 24 0 Pa u l u s 14 0 P era ( B e yoğl u ) 9 - 1 O P era Pa la s 9, 1 76 P etit s C ha mp s (Tep eba şı Ba hç esi) 24 - 2 5 P etru s 14 5 Pra ma nn 6 Pfa nnenstiel ai lesi 237 Pfi el, Kont v on 1 2 1 Piper 1 6 7, 169 -170, 1 72, 1 74 , 1 77, Pi d eşa n 89 Pirna 1 77 P olentz, v on 250 P ola nya 74 P omia nk ow ski 18 P oym erik 89 P oza ntı 2 1 , 1 20, 1 24 , 1 73, 229, 236

267

Eskitaplarim.com


Prens Adaları (Adalar) 33, 24 ı , 244, 247

Salzwcdcl 60 Sanıand 2 ı 3

Prigge 1 6 3, 22S

San Stcfano (bkz. Ayastcfanos,

Prinkipo Adası (bkz. Büyükada) Proschlitz, von Frankcnbcrg und ı3S

Yeşilköy) Sanders, Liman von 1 1 - 1 2, 1 4 , 22, 25, 27, 30, 3� 62, 1 00,

Prusya 5

1 1 9, 1 22, ı 33 , 1 3 7, ı 6 1 -

Prusya Krallığı 254

1 64 , ı 6 6- ı 67, 1 7 1 - 1 72,

Ranıa llah 1 54

202, 2 ı 7, 223-225, 22S,

Ranıa llah ı 5 2 , 1 55-156

230, 235-237, 239-24 ı ,

1 77, ı s o, 1 S 2-1 S4, 1 9 3,

Raudı 22, 74, S 6 , ı 2, 1 2 3

243-244, 25 ı , 255

Rayak 1 39, 1 77, ı s 2, 2 ı s

Sanclers, Melly 1 64

Rayak Nehri ı 3 S

Sarayburnu 1 O, 1 S - 1 9

Raya k Vadi si 21 S

Sarıkamış S 6

Rebeur- Paschwitz, von 1 22

Sdıellendorf, Bn>nsar r von 24,

Reckc 1 05

27, ı 2 ı , 1 74

Rccsing 1 5, 33, 3S, S 2 , l .U , ı40

Sdıellendorf, Bnmsarr von

Refahiye (bkz. Gcrcanis)

(genelkurmay Başkan ı ) (bkz.

Ren 1 24, ı42

Sdıcllendorf, Bronsa rr von)

Rcsülayn (Ceylanpınar) ı 1 7

Sdıellendorf, Bronsarr von

Ria (bkz. Harcnne, von Ria)

(orgeneral) (bkz.

Ribbcnrrop 24S

Sdıellendorf, Bronsart von)

Richter 1 1 5

Schcllens 5 , 1 73

Rictzsche 220-22 1

Sdıcllens, frau 6, 33, ı ı 9

Rirrer ı 20

Schenk 2 3 2

Rirrershmıs, Mardıa 236

Sdıiffer 1 72

Rodenwaldt 236

Sdılaginwcit 37

Rodosro (gemi) 235

Schlösser ( teğmen) 230

Rocl, von 1 1 5, 1 25

Schlösser (yarbay) 232

Romani 1 5 ı

Sdınıiedicke 3 7

Romanya 1 2 ı

Sdınıüling ı 25 , ı 3 ı , ı 3 3 , ı 3 7

Rorcan (Tarlabaşı) S 9

Schneidcr 20, ı 2 3

Royas 40, 52

Sdıraudenbadı 4 , 1 5 , ı 7 , 2 1 ,

Runıe Vadi si ı S 7

24, 32-33, 6 9 , 73-75, 9S,

Rusya 74, ı s 5

ı 20- ı 2 3

Runıpf 3

Sdıraudenbadı ( Bavyera l ı ) (bkz.

Sagnis ( Yiğirlcr) 71 -72, 77

Sdıraudenbadı (binbaşı) (bkz.

Schraudenbadı) Sait Halim Paşa ( sadrazam prens) ı s Sabn S9

Schraudcnbach) Schraudcnbach (yarbay) ( bkz. Schraudcnbach)

21)8

Eskitaplarim.com


Schrcihcr 3 7

Schulenburg, Konr von dcr 37 Sc.:hul7..c 4 7

Scdıt (bkz. Scdıt Bey) Sedat Bey 1 8 4 , 1 9 3 , 22 5, 240 24 ı , 243

Şakır Rcy 37

Scddülbahir 247 Secckt, von ı 74, l 76, ı 78- ı 79 Seie rle 230, 236 Sclfit ı 65- ı 69, 1 71 , 1 8 7 Selimtepe 66, 72 Serdi 9 9

Ş.ı m 1 35, ı 3 7 , 1 39 , 1 40- 1 4 3 , ı 45 , ı 72 - ı 73, ı 8 2 ı 96, , 21 3-2 1 5, 2 1 7-2 1 9, 22 1 Şa r ı k !!9

Ş.ı rk ışh ı 34, 36 Şcmscttin fhkz . Şcmsettiıı Bey)

Şemset tiıı Be y 73, hı-77 1 2 9 , ' l. 'i 6

Serno 37 Sernusi

Suşehri 38 Süle yma n lzzct Bey S2 Süle yma n Nurna n Paşa 1 78 Süvcyş Kanalı 1 5 1

107

Sevr 254

Şeria ı 6 l! , ı 70- ı 7 ı Doğu Şeria 1 68 , ı 96- 1 97 1 99 ' ' 204

Sığınciere 68

Sırbistaıı 7

Sibia ı 58 S ici lya 248

Şeria (Ürdün) Nehri ı 45 1 6 ı ı 68, ı 70, ı 83- 1 84,

ı 96, ,

Simlin 2 1 6

200, 204-206 , 208-2 ı 3,

Simsor (Ekinyolu) 79, 86

2 1 6 , 232

Sinhil 1 5 9, ! 66, 1 8 8

Şeria Vadisi 2 1 3 Şeyh Sait 9 2 , 96,

Silezya 3, 5, 1 1 , 3 7 Silvan 1 25

Şeyh Tepesi 203

Sinya 1 56

Şi nsa r 222 Şi ya ran 8 9 Şoma la h 8 9 Şükrü lhkz. Ş ük rü Bey) Şükrü Bey 75, 79, ı 8 2- 1 8 3 , 1 8 5

Sirkeci 7, ı 75 Sivas 34, 37-38, 44, ı 07

Smyrna (bkz. İzmir) Sofya 7 Solge r 202, 2 1 7- 2 ı 8 Solhan 87, 1 05

Taheri ye 1 45 , 1 72 , ı 8 3

Souchon 1 22

Talıcrıye Gölü (C.clile Denizi)

Spcich 236, 244 Spez ia 248-2 49

1 4 5 - 1 4 6 , 1 72, 1 8 3

Sra ubwasscr 1 3 8 - 1 3 9, 146 Sraı nbul (sur içi İstanbul) 9

Srenau 69 Stronıholi 248 Sulkaniıı ı O ı

Sulran Reşat (bkz . V. M eh met ) Surıye 28, 1 1 7, 1 1 9, 1 39, 14 0, ı41, ısı

Ta hsor ı 5 2 Tatar lhkz. Tatar Paşa) Talat Paşa 1 20, ı 78 Tarahya 6, 1 7, 1 9 Tarta 35 Tarudje !Tel Asur) 1 62, 1 64, 1 66

Tel Asur (hkz. Ta rudıc ) Tel El Ful ı 55

269

Eskitaplarim.com


Tel Halcf 1 3 1 , 1 3 7 Tel Halif 1 29 Tel Nimrin 1 6 8 , 1 70 Tel Şeria 1 5 1 Terbazbük (Tarbasan) 66 Tesclıcn 6, 1 75

Vehip Paşa 24-25, 3 1 , 3 8-39, 50-5 2 , 59-60, 1 78 Venedik 2 5 1 Vi yana 1 4 3 Vogel 1 44 Volga 6 9 Vollnıcr 1 30, 1 34

Tevfi k Bey 1 04 Tharandt 1 4 1 Therapia ( bkz. Tarabya) Tiergaertner 1 1 3- 1 1 4 Tıler 1 70-1 71 , 1 85-1 8 7 Tıımırlcnk 1 1 8 Toros 229 Toros Dağları 3 1 Toroslar 1 20, 1 82

Wa hnschaffe, Eri ka 237, 246 Wendelin 1 4 5 Wendroth 5-6 Westphalia 25J Wıchmann 2 1 Wilhelm I 5 Wölfelsgrund 1 74 Winkleı; von 1 1 9 Würthena u , von Würt 1 3 7 Wüst 1 29

Todt 60 Trablus 224 Tra bzon 3 1 , 86, 1 5 2 Trapezunt (bkz. Tra bzon) Truva 247 Tsingtau 1 32 Tubas 203-204, 209 Tulu7a 200-201 , 203 Tuna 6 Turm us Aya 1 62, 1 64 Turluköy 8 9 Türkiye 3 - 5 , 9 , 1 1 , 1 4- 1 5 , 1 8, 2 1 , 24, 26, 43, 61 , 1 1 4, 1 33, 1 5 1 , 1 77, 229, 231 , 255 Türkiye Cumhuriyeti 61, 98 Ukrayna 229, 235 Ulukışla 34, 46 Usedom, von 1 78 Ü sküdar 9, 1 9 , 232, 236, 245 Vaftizci Yahya 1 40 Valis 8 9 Vararneri k (Yayla) 88, 94-95, 1 00 Van Gölü 30-32, 5 1 Vehip (bkz. Vehip Paşa )

Yafa 1 52 , 1 9 1 Yarnin 8 5 Yasuf 1 84- 1 85 , 1 97- 1 9 8 Yekınal 66 Yeni Gine 1 0 5 Alman Yeni Cinesi 22 Yeşilköy 7, 1 75 , 234, 24 7 Yunanistan 234 Yusuf (bkz. Yusuf hzet Paşa) Yusuf hzet (bkz. Yusuf İzzet Paşa) Yusuf l7.zet Paşa 39-40, 47, 50-52 Zacha riae 1 73 Zahn 236, 250-2 5 1 Zarat Dağı 1 85 Zera 2 2 5 Zeta 1 8 9 , 1 9 8 Zeytindağı 1 54-1 5 6 Zi e ınann 1 93, 246 Ziedıcn 230 Zi ttelmann 1 82 Zratt 1 1 3 Zürich 249 Zürn 246

270

Eskitaplarim.com


"Galiplerin Türklerin sırtındaki yumruğu acımasızdı, buna rağmen ilk onlar kendi güçleriyle Sevr'in zincirlerini kırdılar. Bütün Avrupa 1 922 yılındaki bu şahlanışı Doğu 'nun bir mucizesi olarak gördü . . . Biz ise Türklerin. özellikle Kemal Atatürk gibi disiplinli ve uzak görüşlü bir önderin komutası altında olunca, vatanları için nasıl olağanüstü fedakarlıklar yaptıklarını ve başarılar elde ettiklerini biliyorduk. Bir Osmanlı tümen komutanı olarak hatıra/arımı anlatışım, Türk silah arkadaşlarıma şan/ı ordularına eski mensubiyetimi buRün de nasıl müteşekkir bir gururla andığımı gösterecektir. Bu hatırat Almanya 'nın Doğu 'daki muhariplerine Anadolu 'nun karlı dağ/arında, Mezopotamya 'nın kor gibi yanan kumlarında ve Filistin 'in kana bulanmış muharebe meydanlarında yapılan şiddetli savaşlarda müttefiklerimiz/e pekiştirdiğimiz silah arkadaşlığını, dilerim bir kere daha hatırlatsın . . . . Alman gençliği bu anlatılanlardan . . . çok üstün bir düşmana karşı güçlerinin sonuna kadar yıllarca karşı koymuş olan kahraman Türklerin başka bir örneği olmayan kanaatkiirlıklarını, tahammüllerini ve vatan sevgilerini öğrenmelidir. " Hans Guhr Breslau, 1 93 7

ISBN 975-458-9 5 1 -8

ı ııı

9 789754 5895 1 1


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.