Hikmet tanyu islamliktan once turklerde tek tanri inanci

Page 1

ANKARA ÜNIVERSITESI

İLIIIIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI NO.

İ SIAMLIKTAN ÖNCE TURKIERDE TEK TANRI İ NANCI

Prof. Dr. Hikmet TANYU

148


ANKARA ÜNIVERSITESI

İLIIIIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI NO.

İ SIALIKTAN ÖNCE TÜRKIERDE TEK TANRI İ NANCI

Prof. Dr. Hikmet TANYU

148


"Arşı geç, ferşi atla, sidreyi aş, Gör ne var mâverâda ibrethiz."

ANKARA ÜNIVERSITESI BASIMEVI ANKARA - 1980


ÖNSÖZ "Islâmlıktan önce Türklerde Tek Tanr ı inancı Üzerinde Bir Ara ş tırma", tarafım ı zdan II. Milletler Aras ı Türkoloji Kongresi'nde (4-9 Ekim 1976) sunulan bir bildirinin kitap haline getirilud şidir. Bu bildiriyi izleyenler ilgiyle kar şılamışlar ve bu konuda Almanca baz ı sorular sormu şlar ve cevaplar ı verilmiştir. Tarafımızdan üç y ıl kadar üzerinde durulmu ştur. Gerçi daha fazla inceleme ve çal ışma gerekti ğinden ş üphe etmiyoruz. Bu haliyle sunmam ızı isteyen ilgililer ve eksiklikleri ikinci basın-Ida kısmetse tamamlama arzumuz yay ınlamakta bizi te şvik etmi ştir. Elbette konu çok önemlidir. (Türklerin Eski Dini ne idi) sorusunun karşılığıdır. Islâm'dan önce Türklerin dinini (Toyunizm) olarak belirtmek isteyen Gökalp, "Islâmiyetten Evvel Türk Dini " bölümünde (sf. 25,95) te düzeltilmesi gereken bu terimi ileri sürmü ştür. Türklerin Toyunizm ad ında bir dinleri oldu ğu üzerinde durmu ş tur. Halbuki (Toym, ) budist rahiplerine verilen ad olup "Toyunun burhana - yani Buda'ya secde etti" Kaş garlının D.L.T. III. 60, tercüme 84 de anlat ılmaktadır. Pekarski ise "Toy ın - Toyun'un" Yakutça'da efendi, bey, devlet anlamına geldiğini belirtmi ş tir. (Yakut Sözlü ğii III, 2706-2708). Gökalp ayrıca eski Türklerin dine "nom" dediklerini, din kitab ına da nom adını verdiklerini (sf. 25) iddia ediyor ve Divan-ü Türk ile Cihângâş â'yı kaynak gösteriyor. Bu gösterilen Türkler Budist Türklerdir. Nom da "Yunanca bir kelime olup, manihaistler taraf ından getirildiği isbat edilmi ş bir gerçektir... Ziya Gökaip'in eski Türk dini olarak tasavvur etti ği din, yani "Toyunizm" budizmden, "nom" dedi ği din kitab ı da budist ve mahniheistlerin din kitaplar ına verdikleri isimden ibarettir " diye do ğru bir yarg ıda bulunan Prof. Abdülkadir İnan (Eski Türk Dini Tarihi, Kültür B. Yay) İ stanbul 1976, s.f. 172, Hurâfeler ve Men şeleri." Öte yandan kanaatimizce di ğer bilginler ve dayand ığı kaynaklar eski Türklerin , dinini ş amanlik olarak gösteri ş ini de do ğru bulmad ığımızı burada kısaca arzetmek isteriz. Bu, bütün bu sahadaki kaynaklar ı da tahlil edip eleştirerek (Eski


Türklerin Dini ş amanlık de ğildir) adlı kil abımızda ortaya konulacakt ır. Bu defa ilk olarak Ten gri veya Tenri daha sonra Tanr ı adı ve dini üzerinde duraca ğız. Mamafih muhtelif kitaplar', makalelerimizde ve derslerimizde bu husus belirtilmiştir.2 Ilmi belgelere dayanarak, yeni bir de ğerlendirmeyi ve yeni bir yorumu sunmağa çalış acağız. Daha önce dü şülen hatalar ın, yanlışlarm ço ğunda, mitoloji, destanlar, efsâneler, menkibeler, dh ıi masallar ve halk aras ında kalıntılar halinde süren veya dini inançtan sapt ırılan, bâzı manevi âdetlerle hep birlikte ele alınarak kar ıştırılmıştır. Bunlardan ba şka düşülen hataların, yanlışların ço ğu Dinler Tarihi, Mitoloji, Din Fenomenolojisi uzmanı olmayan ki şilerce konunun ilk kaynak olarak incelenmek istenmesidir. Ayr ıca batıdan gelen bazı kaynakları ilmi bir şüphe ve ara ştırmaya dayanmadan benimseyi ş, ikinci elden yanlış değerlendirme ve tahlile yöneltic ı unusur (öge) oluyor. Buna bir de 19 . ve 20. yüzyılda animizm, tabiatç ı hk, totemizm, ş amanizm gibi kuramlara (teoriye), dar ve yetersiz inceleme ve ara ştırmalara dayanan terimlerin adeta ilmi bir kanun gibi benimseni şini görüyoruz. Bilgili, dini anlay ış ve inancı kavramış kişilerle, câhil olan, din alanında bilgisi bulunmayan, rastgele birtak ı m âdetlere sürüklenenlerin dini yaşayış ve inançta farkl ı oldukları tabiidir. Bunları ele alıp, tek bir din veya inanç içinde görüp, sanki bütün toplumun benimsedi ği anlayış , inanç ve ya ş ayış gibi kabul etme ği de hatalı , yanlış bir biçim ve yöntem olarak görebiliriz. Yukarda sayd ıklarımız ayrı ayrı inceleme konularıdır. Bunlar ın birer birer ele al ınması ve asıl dini esasların belirtilmesi Bunun için önce temelden ba şlamak gerekti ğini ilmi bularak, Tanrı konusunu bu ara ş tırmamızda arzediyoruz. Dinler Tarihi, Din Fenomenolojisi, Tarih, Medeniyet Tarihi ve Sosyolojiye, etnelojiye ve bunun s ıçranıalarıiyle diğer ilimlerdeki aynı yanlış ve alışılmış noktaları birden düzeltmek elbette kolay olmayacaktır. Fakat bu ilim dışı direnein ergeç yerini hakikate b ırakaca ğını ve gerçe ğe yöneleceğini sanıyoruz. Hikmet TANYU 1 Kızılelma, Hazırlayan: Hikmet Tanyu , Kültür Bakanl ığı 1976, ve bilhassa Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Türklerin Dini Tarihçesi, Türk Kültür Yay. İ st. 1978. 2 Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Türk Töresi Üzerinde Yeni Bir Ara ş tırma, (bilhassa sf. 115-118), İlâhiyat Fak, Dergisi, Cilt XXIII, Ankara, 1978.

IV


IÇINDEKILER Sayfa • ONSÖ•

III

GIRI Ş

1 BÖLÜM: I 1—TANRI VE NUHOĞ LU YAFES VE TÜRK HAKKINDA D.L.T. DE SUNULAN BILGILER (XI. YÜZYIL) 2—MUHTELIF TANRI ADLARI

7

A—İlk Kelimeler: Tanr ı ve Benzerleri (Sümerce Dingir) Tengri-Tengere-Tangr ı Tann-Tangara-Ture-Çalap

9

Kelime Anlamı : Tengri-Tenkri

11

Tengri Söyleyişinden Tanrı Söyleyişine Geçiş , T(e)ngri İnce Sesten Kal ın Sıraya Geçi ş Hakkındag Düşünceler

13

Bizans Tarihçilerinin Ve Di ğerlerinin 6. Yüzyılda Başlayan Yazıları

13

B— Kelime Anlamı : Tengri ve Gök Me3elesi

15

Kelime Olarak Tanrı

18

İslam Ansiklopedisinin de Tanrı maddesinin Sözlük Anlamıyle ve Bununla Ilgili Olarak Türeyen Kelimelerin Kaynaklar ı Eski Uygur Türkçesi Süzlügü

20 22

BÖLÜM: II 1. KSKİ TÜRK EDEBIYATINA UMUMİ BAKIŞ

26

A) Eski Türk Yazıdan: Bilge Kağan Anıtı Kuzey Cephesi

28 30

Tonyukuk Anıtı Batı Cephesi Ikinci Taş

32

Tonyukuk Anıtı- İkinci Taş Batı Cephesi

32

Doğu Cephesi

33

Kaynaklar

33

Makaleler

34

V


Sayfa B) Destanlar: Gök-Türk Destanlan

36 36

Islâmi Şekilde Oğuz Destan ı

38

Izi

41

Yaratılış ve Türeyi ş Destanı Orhun Kitâbeleri (Yaz ıdan) Hakkında Tamamlayım Bilgiler 2- Göktürk Imparatorlu ğunun Dini Türk Mitolojisi

43 44 45 46

Bazı Kelimelerin Aç ıklanışı

46

Türklerin Kurttan Türeyi ş i

47

Türk Destanlan

47

Oğuzlar

47

Uygur Metinleri Budist Metinler. Gök-Türk Yaz ılarında Tengri

48

X. Yüzyılda Uygur Metinlerinde Perem Kal ıp Türk Lehçeleri Örnekleri

50

X. Yüzyıl Uygurca Metinlerde Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesinin Uygurcas ı

54

3- VIII-XIII. Yüzyıl Araları (Eski Türk Şiiri) ve Tanrı 4- Başka Dinlerde Tanrı Adı Veya Ilâh Adı 5- Divan-ı Lfıgat-it-Türk'te (Tanrı), Tengri (XI. Yüzyıl) Tanrı Veya Tengri Ad ının Geçti ği Yerler

62 63

Divan-ı Lfigat-itsTürk'ün 2. Cildinde Eski Türk Diniyle İlgili Kelime ve Savlar.

66

Divan-ı Ltigat-it-Türk'ün III. Cildindeki Eski Türk Dini İle İlgili Kelimeler -Başta Tengir ve Savlar

68

6- Divan-ı Lugat-it-Türk Ve Kut

74

7- Dede Korkut

79

8- Dede Korkut Kitab ında Tanrı

80

9- Seyahatnameler

86

1- Başkurtlar Bulgarlar 2- Ebu Dülef Risâlesi (Türklerle Ilgili) Oğuzlar

88 89 89 90

Kırgızlar

90

Karluklar

91

3- Mervezrnin Eserinin IX. Bölümü

91

Kırgızlar

92

Kimahlar

92

10- Balasagunlu Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig Kutadgu-Bilig Allah Karşılığı Kutadgu Bilig Ve Babür-Nâme'de Tengri Kullan ılmaktadır

VI

56 60

93 93 94


Sayfa 96

11—Türkler ve Mo ğollar

98

Çingiz Han ve Tanrı Sözü 12—Türkçeye İlk Kur'an Çevirmeleri Ve O Zamandan Önceki inançlar ı 13—ilk Kur'an Çevirmeleri Üzerinde Tamamlay ıcı Notlar XV. Yüzyıl Başlarında yap ılmış Kur'an Tercümesi

104 112 115

14—12. Yüzyıl Suryilni Rahibi Mikheal'in Düşüncesi

117

15—XIII. Yüzy-ılın Hakanları

118

16—islam Devri: Sultan Veled

119

17—Aşık Paşa

121 ... 122

18—Yunus Emre

123

19—Süleyman Çelebi'nin Mevlidi 20—Uygur Harfleri ile yaz ılan eserler

125

21—Ebulgazi Bahadır Han

127 III. BÖLÜM

1— TÜRK ATASÖZLERINDE TANRI

128

2— Deyimler ve Gök Hakkındaki Sözler

129

3— Renklerle İlgili Benzetmeler

130

4— Tek Tanrı Inancı Olduğuna Dair Belgeler

132

5— Gök ve Türkler Gök ve Feza Ayrı Varlıklar

133 134

Gök Çıkrığı ve Felek

134

Sonsuz Sanılan Feza

134

6— Islam Dininde Gök ve Ar şı Ala islamiyette Gök, Arş, Arş -ı Ala ve Sidre-i Münteha 7— Arş-.Arş-ı Ala. - Büyük Ar ş

136 136 157

8— Mirac, Hz. Muhammed'in Göklere Yükselişi ve Cenab-ı Hakkın Huzuruna U165 laşması Olayı Hz Muhammed'in Göklere Yükseli şi (MFRAC) Hakkında Gök ve Yerle ilgi167 li Söylentiler, Hikayeler 9— Sidretü'l-Münteha (SON NOKTA) 10— Gökle İlgili Hadisler 11— Renkler A—Dinlerde ve Halk Aras ında Renklerin Dili B— Dinler, Tarikatlar ve Derneklerin Sembolleri 12— Aynı Tanrı'mn Türk Lehçelerinde De ğişik Söylenişleri

169 170 172 172 174 176

Gök Meselesi

178

Çalap

179

Ülgen

179

VII


Sayfa 13- Tengri veya Tanr ı Acaba Bir Peygamber Vas ıtasiyle mi Bildirilmi ştir? Kur'anda Tanrı Adı Olmaması Meselesi Konuyu Tamamlayan ketler-Hadisler

182

Tanrı ve Allah Adları

185

Gök Katları

185

Din Karde şliğinin Anlamı İyi Kavranmand ır

185

14- Tanrı Kelimesinin Günümüzde Kullanılması ii zerinde Düşünceler

190

Farsça Olan Hiidâ'ya Neden itiraz Etmenler

192 194

Tanrı'nın Söyleyiş Alan.

195

Türkler Müslümandır

198

EK NOTLAR

VIII

188

Hüküm Kasda Göredir

15- SONUÇ.

INDEKS

181 181

201 206


BÖLÜ M I

I - GIRI Ş Türklerin kavim olarak görülü şü enaz 5.000 yıllık ise de aydı nlık ve açık olarak devlet halinde görülü şü 2500 yıl kadar geriye gider. Mao-Tun veya Mo-Tun (Mete)nin M.Ö. 2041 de çıkışı ile Çinlilerin kuzeyinde bilhassa iki büyük etnik grup görülmü ştür. Bunların: "1- Tola ve Orhun nehirlerinin k ıvrımmdan batıya doğru yayılan. Hung-Nu (Hun) grubu" ile "2- Gobi çölünün do ğusundan, do ğuya do ğru , uzanan Tung-Hu grubu." Çinlilerin" Göktürkler, Uygurlar v.s. gibi dedikleri kavimler Hung-nu lardan, Hien-Pi, Juan-Juan, Kitan'lar v.s. gibi bunlar ise Tungh-hu lardan gelen nesillerdir. "Böylece Çinlilerin" Ortaasya'da bir Türk ve bir de Mogol âlemi" kabul ettiklerini görüyoruz. Büyük Hun Devletinin en az 2300 y ıl kadar önceye uzand ığma göre Türk Devletinin tarihini bin y ıllık görmek ilmi bak ımdan, yani hakikat yönünden tamamen yanl ışt ır. "Büyük Hun devletinin dayandığı bölge, Ş ağ Hien kralh ğmın hâkimiyeti altında bulunan sahalard ır. Buras ı ise Alaş an stepleri ile Alı ay ve Tanrı dağları dolaylarıdır. Sol Hun Krallığı ise hâkimiyet alt ına alı nan Moğollar ı idare eden bir te şkilâttır. Tıpkı Gök Türkler'deki Do ğu Küçük kağanhğı gibi Büyük Hun Devleti zayıflayıp Sol taraf y ılkılınea, Sağ taraf, yani Altay ve Tanr ı dağlarındaki Hunlar, bir as ı r müddetle Çinlilere kar şı durmuşlardır." "V. asırda Mogol aslından gelen Juan-Juan'lar Ortaasya'y ı haimiyetleri alt ına almağa çalışırlarken, Altay ve Tanr ı dağlarındaki Kaoçı'lar onlara mukavemet ediyorlardı . Kao-çı adı, Göktürk veUygur bölgelerinde ya şayan kavimlere V. as ırda verilen etnik bir tabirdir. 1952 de ilk olarak tam metnini Türkçe'ye tercüme etti ğim Kao-çı Biyografyası'nda, olayların daha ziyade Bat ı Türkistan'daki Eftalit devleti s ımrlarında geçmesi çok önemli bir noktad ır. Açık olarak görülüyor ki;


Orhun nehrinden Sir—derya'ya kadar uzanan bu kavimler, Mogol JuanJuan'lara kar şı müştereken mukavemet etme ğe çalışıyorlardı ." "Göl türklerin reisi Bumin Ka ğan'ın Juan—Juan. devletine son vererek Göktürk Ka ğanlığı 'm kurmas ı , bu mücadelelerin son halkas ıdır. Juan--Juan'lar esas itibariyle Kansu bölgesinde ya şıyorlardı . imparatorluklarını kuı unca, ba şkentlerini Orhun bölgesine naklettiler. Göktürk' lerin de, ba şkentlerinin Orhun bölgesi olmas ı bizi ş aşırtma ınalıdır. Bu Mukaddes yer, Uygurlara ve Çingiz'e d.e ba şkentlik yapmıştır." "Göktürk Devletinin kurucusu Bumin Ka ğan'ın kabileleri ise Altay Dağlarını n güney eteklerinde oturu -yorlardı . Orhun nehri kaynaklar ın-, daki Ötügen bölgesi, bütün Ortaasya imparatorluklar ının başkentliğini yapmıştı . Bu sebeple Juan—Juan imparatorlu ğunu yıkan Göktürkler de ordugâhlar ını Ötügen'e nakletmi ş olmandırlar. 552 senesintlen önceki Göktürk iinvanlar ından Ş ad, Yabgu, Beg v.s. gibilerini, Juan—Juadlarda ve di ğer Mogollarda görememekteyiz. Bunları ancak Türklerin Bat ı Türkistan'la olan münasebetleri ile izah edebiliyoruz. Yine Göktürklerin me ş hur Çur ünvanını!). da Toharca'da bulunması çok manidardır. Göktürkler, 552 senesinden önce Shan—yü, Yen—shih, Hien gibi eski Hun ünvanlar ı nı da kullamyorlard ı . Bilge Kağan, Ka ğan olmadan' önce bir Hien Kral ı idi. Bu büyük Türk hükümdar ının "Bilge" ünvanı da bu eski rütbesinden ileri gelir. Aslen Mogol menş eli olması çok muhtemel bulunan Ka ğan ve Hatun ünvanlar ı, Mogol Juan—Juan'larm taburu ele geçirdikten sonra Göktürklerde görülme ğe başlar. Bunları da Çin kaynakları açık olarak ifade ederler. Bunlar ın yanında bir gerçek varsa, Kansu da ,Hun hanedan ı tarafından kurulmuş olan Chü—chü devleti Toba'lar taraf ından yıkılınca, bir çok Hun "aSilleri- nin Göktürklerin On Kabilesine iltica ettikleridir. Bu da Göktürklerin, eski Hun kavim ve an'aneleri ile ilgilerini gösterir." Türklerin men ş einden bahseden rivayetlerde, katledilen eski Türklerden • geriye kalan tek çocu ğun bir kurt tarafından, Turfan' ın kuzey batısındaki bir ma ğaraya getirildi ği söylenir. Daha önce Türkler Turfan' ın çok batısındaki Bat ı denizi kenarlarında imişler. Bu göl, Aral, Balka ş veya başka bir göl olabilir. Önemli olan, rivayetlerin Türklerin menş eini Bat ıda görmeleridir. Yine rivayetlerde Kem nehrindek ı Kırgızlar, Göktürklerin atalar ının bir karde şi imiş . Çin kaynaklarının naklettikleri bu rivayetler, Türk kavimleri aras ında yaygın ve toplum'un inandıkları an'anelerdir. Bu bak ımdan çok önemlidir. Kırgızlarni Türklerle mü şterek bir dil ve kültüre sahip oldu ğunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. 2


Göktürk alfabesinin prototip]erinin ve iPtidai şekillerinin K ırgı zların Kem bölgesinde bulunmas ı ve ayrıca özel yazıtlar ın çokluğu, Türk kültürünün men ş eleri hakkında bize aç ık bir fikir verir. Orhun bölgesinde bulunan yazıtlar, yalnı zca resmi devlet yaz ıtları dır." "Bu suretle Altay da ğları , güney, : batı ve kuzeyden Türklerle çevrilmiş oluyordu-Güneyde Tanr ı dağları , batıda S ır-Derya On Kabilenin otlak sınırları idi. İ dil boylarındaki. sınırlar ise, daha çok önceden, bilhassa Macarlar taraf ından incelenni ş ve münakaş a edilmiş tir. Tula Nehri kıvrımında oturan Bay ırku'lar, Türklü ğün do ğudaki son s ınırı olmalıydı .'" Binlerce y ıldanberi Tengrida ğı adı bile Tanrı inancı üzerinde çok anlamlı bir görünüş tedir.

Tanrı ve Nuh o ğlu Yafes ve Türk Hakk ında D.L.T. de sunulan bilgiler (11. yüzy ıl) Ka ş garlı Mahmut bu konuda ayd ınlatıcı bilgi sunuyor ve ili şkiye .dikkati çekiyor: Türk, kelimesi kar şılığında ş unları söylüyor: "Türk: Tanr ı yarlığayas ı Nuh'un oğlunun adıdır. Bu, Tanrı'nın, Nuh o ğlu Türk'ün o ğulları na verdi ği bir addır. " "Türk sözü, Nuh'un o ğlunun adı oldu ğunda bır tek ki şiyi bildirir, oğullarımn adı oldu ğunda, be şer "kelimesi gibi- çokluk ve .yığını bildirir." Bu kelime, tekil ve ço ğul yerinde kullan ılır.. ." 2 "Biz" ad olarak Türk ad ıru'Ulu Tanrı vermi ştir "dedik." aç ıklanmasmdan sonra "Ka ş garlı Halef o ğlu 'İmam, Şeyh Hüseyin" ad ıyle tamlan zatın "Ahirzaman kitab ında Ulu Yalavac'a (Peygamber)'e tan ıkla varan bir hadisi yazm ış ." Bu hadisin (peygamber sözü) arapcas ını yazd ıktan sonra Ka ş garlı

Mahmud, bunu Türkçeye çeviriyor: "Yüce Tanr ı" Benim bir ordum vardır, Ona "Türk" ad ı verdim, onları doğuda yerle ş tirdim. Bir ulusa k ızarsam Türkleri, o ulus üzerine musallat k ıları m" diyor. I ş te bu, Türkler 1 Prof. Dr. Bahaeddin ()gel, Türklerin Men şei Meselesi, 20.12. 1967 gününde 1. Tarih Kollokyumu. Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Bir Kavmin Men şei, 3.3.1967, Son liavadis ve Zeki Velidi Togan'ın Umumi Türk Tarihine Giriş, I. Cilt. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi ve H Nam ık Orkun, Türk Tarihi 1. ve 2. eiltler. 2 Kaşgarh Mahnıud, Divan-fi Lügat-it--Türk Ter'cü ınesi, Bugünkü Türkçeye Çev. Besim Atalay, Ankara, 1939, T.D.K. yay. Sf. 110, 351. Cilt . I.

3


için bütün insanlara kar şı bir iistürılüktür. Çünkü, Tanr ı onlara ad vermeyi kendi üzerine alm ıştır; onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havas ı en temiz ülkelerinde yerle ştirmi ş ve onlara "Kendi ordum" demi ştir. BUnunla beraber Türklerde giizelliklk, sevimlilik, tathl ık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, ö ğünmemek, yi ğitlik, mertlik gibi ü ğülıneye de ğer, sayısı z iyilikler görülmektedir."' Türk boylar ım anlatan Ka ş garlı : " O ğuz: Bir Türk boyudur. O ğuzlar Türkmendirler. Bunlar yirmi iki bölüktür, her bölü ğün ayrı bir belgesi ve hayvanlar ına vurulan bir Mânneti vardır. Birbirlerini bu belgelerle tan ırlar.' diyor. Görüldü ğü üzere Türk boylaruu yirmi boydur diyen ve "Bunlar ın hepsi Tanrı kutsal kılası Yalavacı Nuh o ğlu Yafes, Yafes o ğlu "Türk"e dek ulanır. Bunlar Tanrı kutsal kılası , Yalavaç İbrahim o ğlu İshak, İshak o ğlu "Iysu", İysuo ğlu "Bum"u andırır. Bunlardan her bir boyun bir çok oymakları vardır ki sayısını ancak Ulu Tanrı bilir. Ben bunlardan kök ve ana boyları saydım, oymaklar ı bıraktım" diyor. 5 "Yecuc ve Meme" ün ayr ı bir kavim oldu ğunu belirtiyor: "Bunun gibi araya büyük set ve Çin yak ın ındaki da ğlar ve deniz girmi ş oldu ğu için Yecuc ve Mecuc ulusunun dilleri bilinmiyor." Kaş garlı Mahmut çok de ğerli eserine ş öyle ba şlamışt ır: "Esirgeyen, koruyan Tanrı= adıyle "" devam ediyor: "Her türlü ö ğün, büyük iyilikier, güzel i şler sahibi olan Tanr ı adı içindir. Halkın en az dillisi bitkin, en sa ğlamı çürük olduğu bir zamanda Tanrı, Cebrail'i açık anlat', ve her yönünü bildiri ş ile Muhammed'e — içerisinde haram ı, helâli anlatan —Kur'an' ı gönderdi; böylelikle öz yolu belli etti; belge ve kılavuz koydu. Tamının yarlıgaması onun ve onun yararl ıklı çolu ğu çocuğu üzerinde olsun büyük esenlikler versin. İmdi, bundan sonra Muhammed o ğlu Hüseyn, Hüseyn o ğlu Malımud der ki: "Tanr ının devlet güne şini Türk burçlar ında do ğdurmu ş olduğunu ve onların milkleri üzerinde göklerin bütün I egrelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. (O ça ğın "güneşbatmaz imparatorlu ğu" demektir). Tanr ı, onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay k ıldı . 3 Y.K. C.I. Sf. 351, 352. 4 Y.K. C.I. Sf. 55 5 Y.K. C.I. sf. 28 6 Y.K. C.I. Sf. 29

4


Zaman ı mızın Hakanlar ını onlardan ç ıkardı ; dünya milletkri 11_11 idare yularm ı onlar ın ellerine verdi., onlar ı herkese üstün eyledi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çal ış anı , onlardan yana olan ı aziz kıldı ve Türkler onlar ı her dileklerine eri ş tirdi; bu kimseleri kötülerin -ayak tak ım ının şerrinden korudu. Oklar ı dokunmaktan korunabilmek için, akl ı olana düş en ş ey, bu adamlar ın tuttu ğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek ve Türklerin, gönlünü almak için onlar ın dilleriyle konu ş maktan ba ş ka yol yoktur. Bir kimse kendi tak ımından ayrılıpta onlara s ığınacak olursa o tak ı mın korkusundan k ıı rtulur; bit adamla birlikte ba ş kalar ı da s ığınabilir." And içerek söylüyorum, ben, Buhara'n ın -sözüne güvenilir- imam .larmın birinden ve ha şkaca Ni ş aburlu bir imamdan i şittim, ikisi de senetleriyle bildiriyorlar ki Yalavacam ı z, k ıyamet belgelerini, âhir zaman karşılıkl ıklarım ve O ğuz Türklerinin ortaya ç ıkacakların ı söylediği sırada "Türk dilini ö ğreniniz; çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır" buyurmu ştur. Bu söz (hadis), do ğru ise -sorgusu kendilerinin üzerine olsun- Türk dilini öğrenmek çok gerekli (vâcib) bir i ş olur; yok, bu söz do ğru de ğilse ak ıl da bunu emreder." 7 Hemen bütün Türk illerini dola ş an ve lehçelerini ö ğrenen' ve incelemeler yapan Ka ş garh Mahmud bu önemli eserine "Divan-ü Lugat-it Türk" adı n ı Tanrıya sığınarak yazd ığını belirtiyor. Yılmaz Öztuna çok önemli bir esasa dokunmaktad ır: "Islâmdan. önceki Türk Tarihi, tarihin ehemmiyetsiz bir bahsi de ğildir. Cihanş ümul bir bahsidir. Vaktiyle san ıldığı gıb ı , İ slam öncesi Türk Tarihi, Türklerin ilkel bir toplum olduklar ı devrin tarihi de ğildir. Böyle sanıldığı devirler de henüz Orhun kitabeleri bilinmiyordu. İ slam öncesine ait muazzam Türk ş ehirleri toprak alt ından ç ı karılmamıştı , binlerce Uygur yazmas ı bulunmamıştı ." 8 Türklerin bu zamanlarda Cihan şümül imparatorluklar kurdu ğu, örgütçülük ve düzeneilikte ileri gitti ği artık anla şılmış olmalıdır. 7. yüzyıl sonlarında isla ınlıkla ilk defa ili şkiler ba şlamış sada Abdülkerim Satuk Bu ğra Han ancak 10. yüzy ıl ortalarında müslüman olmuş, öylece daha önceden ba şlayarak birkaç milyon ki şi müslüman olmu ş sa da 10.. yüzy ıl ortalar ında topluca islâmiy-ete geçildi. 9 7 D.L.T. C.I. Sf.4 8 Yılmaz Oztuna, Osmanlı—Türk Toplumlarında Din, Hayat Mecmuas ı, 1 Kasım 19'76, Yıl 1 Kasım 19'.6, Yıl 12. C. 2. Sayı : 11 (S ıra No: 143) Sf. 4 9 Hikmet Tanyu, Türklerin Dini Tarihiçesi, Ist. 1978.

5


Yılmaz Öztuna'nın çok önemli olan bu makalesinde "Esas Türk dini Ş aman dini idi. Türkler Ş amanhktan geçerek, islâm oldular"" dü şüncesine katılmak mümkün olamamaktadır. Zaten bu dü ş ünceden sonra Öztuna'nın sunduğu bilgiler de bu görüş e aykırı olarak tahlil ve eleştirme yap ılabilir. Nitekim yeni Tarih kitaplar ında günümüzde Türklerin dinini (Güktanr ı) dini, olmak belirtmektedir. Ayrıca bu derece kalabal ıkla islânı oluşsa siyasi ve psikolojik sebepler yanında " Ş aman Türklerin, Umumiyetle Tek Tanr ıya inanışları"nı esas sebep olarak zikrediyor. Esasen Türklerin dini samanl ık değildir, Tek Tanrı dinidir."

10 Benim bu konudaki ilmi tebli ğim daha önce verilmi ş tir. 11 Bu hususu ayrı bir kitapta sunaca ğız.


2— MUHTELIF TANRI ADLARI A

İlk Kelimeler : Tanr ı ve benzerleri (Sümerce Dingir)

Tarihten • önceki dönemlerde kullan ılan ilk kelimeleri tesbit 'etmek, isbatını yapmak, elbette son derece güçtür, tart ışmalı bir konudur. İlmi bir görü şe göre "Tanrı, Ana, Su" kavram ve kökenin, ortak bir kaynaktan geldi ği düşüncesini görüyoruz. Bu dü şüncede& yaln ız konumuzla ilgili kısım üzerinde duraca ğız: "Türkiye Türkçesindeki "Tanr ı " sözcü ğü elimizdeki en eski kaynak olan Orhun yazıtları 'nda "Tenri. /Tengri" biçimindedir ve bu biçim aynı kavraında, az çok ses de ğişimleriyle, bütün Türk lehçelerinde kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Sözcükteki "—n—" sesi, daha do ğrusu "ng—" sesleri, sözcü ğün ince s ıradan kalın sıraya geçmesinde etkili olmu ş , sözcük Türkiye- Türkçesinde "Tanr ı", Yakutça'da ses ayr ışımı (archiphoneme) olayı ile "Tangara" biçimini alm ıştır Ayn ı kavramdaki ayn ı sözcüğü Sümerce'de "dingir" biçiminde görüyoruz. "dingir".sözcü ğünün Sümerce'deki anlam ı 've kar şılığı , Akadca da "ilu", yani "Allah" t ır. Dil bilim verilerine, dilcili ğe göre, anlam bakımından aynı olan "Tengri" sözcüğü ile, Sümercedeki "dingir" sözcü ğü aras ındaki biçim birli ği de ortadadır; baştaki "d— /t—" gibi küçük ses ay-rılıkları her sözcü ğün tarihinde görülebilir. Bize göre köken kesinlikle ayn ıdır ve "rastlant ı , tesadüf" gibi aykırı bir açıklama, bilim yöntemlerine ters dü şer." 2 Bu kelimelerin Mezopotamya ile, Türklerin ya ş adığı yerler aras ında bir yak ınlık bir ilişki kurulması için "Eski çağlarda, bir sözcü ğün bir yerden kalkıp bir başka yere gitmesi için, birkaç ki şinin bu sözcü ğü ta1-2 (Prof. Dr. ) Vecihe Hatibo ğlu, Tarihin Karanlık Dönemleri ve İ lk Kültür Sözcükleri, Türk Dili (dergisi), 'Kas ım 1976, Sayı 302, Sf. 574. 575. Yazar "Ayn ı görüşleri paylaş an yazarlar için" iki kaynak sunmakta ve bu kaynaklar ı n"dingir—tengri" gibi kelimeler d ışında baş kaların da ele alındığını belirtmektedir. (Eritz Hommel: Etnologie und Geographie des Alten Orients, München 1926 ve Zeweihunder Sumer—Türkische- Wortvergleichungen als Grundiage zu einem neuen Kapital der Sprachwissenchaft, München 1915 ).

7


s ı nı ası yetmez, ancak büyük topluluklar ın sözcüğ ü götürmesi-, yerle ş tirmesi gerekir. İnsanlı k, birçok sözcük kökünü yeni ça ğlarda oldu ğu gibi, eski çağlarda da bir birinden alm ıştır. Yoksa, bilinenlerle ilgisi olmayan, yepyeni bir sözcü ğü kökü ya da eki hemen hemen olanak d ışıdır." 3 Tanrı kelimesi eski tarih ça ğlarında bile olsa her insan 1 oplumunu en yakından ilgilendirir. Binaenaleyh, toplumlar de ğişik biçimlerde de olsa Tanrı veya Tanr ılar adlarını kurmuşlar, vücuda getirmi ş olabilirler. Bundan ba şka İslami kayna ğa göre Hz. Adem'den ba şlayarak birçok Tanrı elçilerinin geldi ğini Kur'an da teyid etmektedir. Binaenaleyh aynı ilahi men şe birliği de dini aç ıklama yönünden tabii görülebilir. Türkçe ve Sümercedeki benzerlik baz ı batılı bilginlerce belirtilmi ştir. Yukarıdaki inceleme de bu konuda şu açıklama yap ılmaktadır. "Türk lehçelerinde, "Tanr ı ve gök", anlam ında geçen "Tengri" sözcü ğü ile Sümerce de yine "Tanr ı ve gök" anlamında kullanılmış olan "dingir" sözcü ğü arasında, anlam, ses ve biçim birli ği ya da çok yakınlığı ortaya çı kınca Türk topluluklar ı ile Sümer toplulukları= nasıl, nerede birlikte yaş adıkları yahut çok yak ın bulundukları sorunu da ortaya ç ıkar. Bu çok önemli sorun yıllardır çözüm beklemektedir. Bu durumda, ele al ınacak, incelenecek sözcükler, sorunun çözülmesine yard ımcı olacaktır." 4 Bu türlü benzetmelerin yakıştırma olacağı görüşleri, bunun bir kurgu, kavramdan öteye geçmeyece ği iddias ını da görüyoruz. Sümerlerde "Evli evine, köylü köyüne" gibi birçok yak ınhklar daha ziyade dikkati çekici özelliklerdir. Tarih boyunca, Tanr ı—ilah adları ile, fonksiyonlara göre ad tak ış yanında, Tanr ının sıfatları da adı ile sık sık karıştırılmaktadır.

3 Y.K. Sf. 575. 4 Y.K. Sf. 575

8


TENGRİ—TENGERE—TANGRI—TANRI—TANGARA—TURE:

A. İnan bir ve büyük Tanrı inancının vazıh olarak eski Türklerde bulunduğunu bilmiyoruz, diyor. Ve Gök—Tanr ı kültü oldu ğu ve, Gök— Tanrı'nın da Tanrıların en yücesi oldu ğu üzerinde duruyor.' VI—VII. yüzyılda Gök —Türk imparatorlu ğunda Gök—Tanrı inancı gelişmiş ve olgunlaştırmıştır diyor. Gök—Türk yazıtlarında Tanrı (Tengri) adının tek ba şına kullanılışına dikkati çekiyor. Yazıtlarda İduk terimi, mübârek, mukaddes anlamında ise de Umay (koruyucu ve merhametli) di şi Tanrı'ya benzetiyor.' Katılmadığımız diğer bir husus ta şudur: "Eski Türkçe'de Tengri kelimesi göze görünen gök ve "Allah " anlamlarını ifade etmi ştir. "Günümüzde muhtelif Türk lehçelerinde, her lehçenin fonetik özelliğine göre, Tengri, tengere, tangr ı , tanrı, tangara, tura şekillerinde söylenir." "Altay kamları tenegere" diyorlar. (Sf. 28). Buna Tenri, Tengri'yi de katabil ıriz. Islâm dinini benimseyen Türkler gök kelimesini semaya, Tengri kelimesini de Allah'a ay ırmışlardır. Hava anlamına Kahk, yahut Kal ığ deniliyor. Halbuki gök kelimesi de mevcuttu.

ÇALAP: "Tanrı kelimesi yerine O ğuzlar'ın kullandıkları "Çelep" yahut, Çalab "Çalap" kelimesi herhalde nesturi hristiyanlar vas ıtasiyle gelmiş 1 A.Inan, T. ve B. Ş . Sf. 26, 2. Basım. 2 T. ve'B. Ş. 2. Basım, Sf. 27.

9


yabanc ı bir kelime olsa gerektir. Güne ş , ay, ayıldı z, yı ldır ı m ve yel (fırt ı na) ile ba ğlı inançlar Gök—Tanr ı kültiyle ilgilic'dr." 3 denilmektedir. Bu kelime islamdan sonrada birçok yazar ve ş airle rce kullan ılmıştır. Yunus Emre gibi. Bu kelime üzerinde ayr ıca inceleme gerekir. Muhtemelen Allah' ın s ıfatlanndan birisi kar şılığı oldu ğunu ileri sürmek mümkündür.

3 A. Inan, T. ve B. Ş amanizm Sf. 29.

10


KELIME ANLAMI

G. Doerfer, Türkische und Mongolische Elemente im Neupersichen, unter besonderer Berücksichtigung iilterer neupersichen Geschichtsguellen vor ailen den Mongolen und Timuriden zeit- Bilhassa Timuriler ve Mo ğollar devrinin Farsça yaz ılmış tarihi kaynaklarına fazlaca önem vermek suretiyle yeni Farsça'da Türkçe ve Mo ğolca Unsurlar. Band I— Mongolische Elemente im Neupersischen, 1963. Band IITürkische Elemente im Neupersichen 1965, Wiesbaden, Franz Sxeiner Verlag, Saadet Ça ğatay, Yeni Farsça'da Türkçe ve Mo ğolca Unsurlar, Türk Dili Ara ştırmaları Yılhğı, Belleten 1967, Türk Dil Kurumu Yay. Ankara 1968 Sf. 210.: Idi: "Sahip, Tanr ı" (636) ayrıca peri, kötü ruh, anlam ına geliyor. Tanri: (944) Tenri kelimesini (577-585). sayfaya kadar aç ıklıyor ve bu kelimenin yabancı dilden geldi ği düşüncesine, sarih de ğildir diyor. Farsça'ya, Türkçe'den iki söyleyi ş şekliyle Tenri kelimesinin geçmesi muhtemeldi. "Altay, dillerine vokal uyumuna sahip olmayan Hun dilinden gelmiş , sonradan Türk lehçelerinin kendi bünyelerine göre vokal uyumuna tabi tutulmu ştur" demekte ve "türlü lehçelerde Allah ve Gökyüzü için kullan ılan kelimeler" " ş ema halinde gösterilmektedir." "Burada Çuva ş ça ve Tuva lehçesinde tezat halinde olan "gök", "gökyüzü" ve "Allah" anlamına dikkati çeker. Mesela Çuv. Pelet ( < bulut) "Gök", Tura < Tenri "Allah"; Tuv. dar < t ingri, burgan (burxan Uygurcada "Buddha") "Allah"d ır. (Sf. 210) denilmektedir.

TENGR İ—TENKR İ "Tengri —Mo ğolca— Gökteki Mukaddes Mahlûkat." Tenkri-Tengri-kelimesi-Gök-manasma olarak Hiyungnu dilinde de vardır. 11


Çin'ce —Tiyan-Gök ve unsuru asiî ve iptidai demektir. Eski Türklerin Çinliler gıbi Tengriye yani göğe tapt ıkları da bundan anla şılır. Çinlilerin Tiyan- Ş an yâni Allah dağları dedikleri me şhir silsileı cebel. Türkler aras ında —Tengri (Tanrı) ta ğ— anılar. "Altay Türkleri Allah'a-Tengri-Kayragan- derler. Tangri burada da tenk yani gök ve Allah manasma gelir. Kayragan da bütün Türk dillerinde s ıyanet etmek, saklamak ve korumak" demek (Kay ırmak) fiilinden ismi faildir ve [Kay' ragan, kayrakan, kay ıran ] ve sıyanet eden şekillerinde yaz ıhr." (Sf. 112) Hüseyin Kaz ım Kadri, Türk Lagat ı , İ stanbul 1928, Maarif v.Y. 2. Cilt. Sf. 111 (Tenk, tan = Tan, ten, tanyeri, fecir) (Sf. 112) Sf. 111 "Tengri-Ahm — Tanrı , Tenli, Allah. (Tenkte yani gökte olan) Sf. 111 "Yakut-Tangara (Tangera) - Kök Tanr ı" Sf. 113 "Tenk—Tan — Ça ğ atay — isim — Tan, ten, fecir." Görüldü ğü üzere yukardaki cümlelerde çeli şme vardır. Kayragan'da diğer bir Tanrı adı değil, aynı Tanrı 'mn esirgeyen koruyan anlamına bir nevi ayr ı Tanrı'yı belirten bir kelime olarak kullan ılmak tadır.

12


TENGRİ SÖYLEYIŞINDEN TANRI SÖYLEYİŞİNE GEÇİŞ : T(E)NGRI İNCE SESTEN KALIN SIRAYA GEÇ DÜŞ ÜNCELER

İŞ HAKKINDA

Kemal Eraslan muhtemel 13. ve 14. yüzy ıllar Türkçesi saydığı (Manzum O ğuznâme) münasebetiyle şu bilgiyi sunmaktadır: "(6) t(e)ngriga" "Tanr ıya" Metnimizde ayr ıca cehennemke (85), ciger-parasinga (83), diniga (59), iziga (29) misâllerinde de görülen ek tıyumsuzlu ğuna, Do ğu Türkçesi metinlerinde s ık sık. Batı Türkçesi metinlerinde ise ara-s ıra rastlanmaktad ır. Daha ziyade kal ın ekler kullanma temayülünün, bir imlâ mcse'elesi mi, yoksa bir fonetik mes'ele mi oldu ğu hususunda kesin bir şey söylemek mümkün de ğildir (fazla bilgi için bk. K. Eraslan, Do ğu Türkçesi'nde Ek Uyumsuzlu ğuna Dair, İst. Univ. Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyat ı Dergisi, C. XVIII, İ stanbul 1970, S. 113-124). R.R. Arat, yabanc ı asıllı kelimlerin Türkçe içinde kalın veya ince okunu şlarm ın, sona getirilen eklerden kolayca tesbit edilebilece ğini ileri sürmekte ise de (bk. R.R. Arat, Atabetü'l-hakay ık, not : 128), ayn ı durumun Türkçe kelimlerde de görülmesi, bunun bir imlâ mes'elesi olabilece ğini de düşündürmektedir. T(e)ngri kelimesinin ince s ıradan kal ın sıraya geçi şinin sebebi de, bu kelimenin daha ziyâde ta-alâ sözü ile birlikte kullanılmış olmasıdır." diyor ve' Tanrı ta-ala'yı buna örnek olarak gösteriyorlar.

B İZANS TARIHÇILERININ VE D İĞERLER İN İN 6. YÜZYILDA BA ŞLIYARAK YAZILARI: Prof. Dr. Rösanyi'nin, bu konudaki yaz ıları dikkate ş ayandır. VI. yüzyıl yazarı Menander'in Türkler hakk ında "herne kadar topra ğa, su1 Kemal Eraslan, Manzum O ğuznâme, (Notlar, 6) Sf. 198 (Türkiyat Mec. İ stanbul 1976) C. XVIII, 1973-1975. 2 Prof. Dr. Laszli Rösanyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971, Türk Kültürünü Ara ştırma Enstitüsü , Sf. 30

13


ya ve ate şe saygı göstermekle beraber, yine de. küinat ın yaratıcısı tek Tanrıya inandılar" demektedir. 2 Gene bir Bizans tarihçisi Teophylaktos ş öyle belirtiyor: "Türkler, yerleı in ve göklerin hükiki sahibi tek bir Tanr ı'ya inanıyor, ona tap ıyor ve onun için kurban kesiyorlar."'

3 Yılmaz Oztuna, Osmanl ı Türk Toplumunda Din, (Hayat) Tarih Meemuası 1 Kasım 1976 1976, Yıl 12, C. 2., Sayı 11, Sıra No. 143, Sf. 4

14


3- KELIME ANLAMI: TENGR İ VE GÖK MESELESI:

a- Tengri, Tanrı kelimesinin bir renk ad ı olan Kök (Türkiye Türk çesi: Gök) kelimesinin kullan ıldığın ı Büchner Radloff'a dayanarak söylüyor. (Radloff, Wb., II, 1220). Bize göre hem kök (Gök) kelimesi de vardır, hem Tengri kelimesi de vard ır. Niçin ayrı kelimeler varken bir renk adı olan gök kelimesi, Tengri olarak kullanılm ış olsun? Burada bir renk değil, enginlik, derinlik, büyüklük, el-âzam (azametli), yücelik, gibi birçok s ıfatlardan birisi olarak kullan ılmayı düşünmek gerekir. Aksı halde (Kök Tengri) iki defa gök kelimesinin tekrarlan ışı gibi tuhaf b ır anlamı ortaya koyar. Büchner'in dayand ığı kaynaklarla "Eski Türkçe'de ayr ıca kök, kal ık yâni mavi, esir tabakas ı geçer" (Uigurica, S.8, 18, Radloff, Wb., II, 240) demesi bizim ileri sürdü ğümüz görü şü teyid eder. (Islam Ansiklopedisi, C. 11, Sf. 706) ve Büchner'in kendisi bir üstteki hükmüyle çeli şki arzeder. Tanrı = Tengri adı başka dinleri kabul eden Türklerin Tengri ad ını , Tanrı veya o dinin en yüksek varlığını kar şılamak üzere de kullandıklarını görüyoruz. Büchner (C. 11, Sf. 706 İ slam Ansiklopedisi) bunu şöyle açıklamağa çalışıyor: "Tabiat ıyle bu durumda "gök" manas ı arka plana geçmi ştir." demektedir. Halbuki, bize göre bu Göktürk (Orhun) yaz ıtlarında bile gök anlamında değildir. Arka plana geçme sadece belgesiz bir iddiad ır veya herhangi yak ın zamanın bir gözlemiyle bir yak ıştırma yargısıdır. b- Bazı Ansiklopedilerin ve Sözlüklerin i ahlil ve ele ştirisine örnek sunmamı zı faydalı buluyoruz. Esasen bu hususta Ansiklopediler çok zaman birbirine benzememektedir. "Diyo (Dieo), Tanr ı, Tanrı'nın kişisel varlığı ve dünyada etkisi: "Tanrı : (eski Türkçe: Tengri); Evrende bulunan her şeyi yaratt ı 'Ona ve korudu ğuna inanılan yüce varl ık." (Yer Tanrısı-Gök Tanrısı : nah). 15


Tanrı buyru ğu, Tanrı'nın emri, Kuran, Tanr ı Kulu, Tanrı'nın yaratt ığı kimse; do ğru ve dindar kimse. Çeşit. Deyim. Tanrı 'nın günü, her gün. Tanrı hakkı için = Yemin ve ant olarak kullan ılan söz. Tanrı misafiri; gece yat ı sına gelen herhangi bir misafir. [Tanrı kelimesi baz ı deyimlerde Allah kelimesinin e ş anlamhsı olarak kullanılır: Allah aşkına: Tanr ı aşk ına, Allah korusun: Tanr ı korusun gibi. I "Zos. Esk. Tanrı deveci ği, Tespih böce ği." "Tanrı kuşu, Tavus kuŞ U.

Burada bilhassa Yer Tanr ı veya Gök Tanrı gibi deyi şler Türklere ait de ğildir. Başka dinleri anlat ırken kullananlar vard ır. «Türkçeye, Sümerce (Gök-Tanr ı) anlamına gelen «Dıngı r- Tingir kelimesinden geçen Tanr ı kavrami ilk defa Uygur dilinde görülür. 2 Bundan gökleri yöneten, gökleri ku şatan güç anla şılır. Tanrı insanlarla, insan davranışlarıyla ilgilidir. İnsanların bütün i şlerine, düşüncelerine, eylemlerine karışır. Kızar, yıldırmılar dü şürür, şimş ekler çakt ırır, yağmurlar yağdırır. İnsanların arasına girer, ıssız yerlere, ormanlara, k ırlara gider. Bazen gizlenir, bazen herkese ışık, evreni sarsan bir güç niteliğinde görünür. Depremler, f ırtınalar, yangınlar, seller onun buyru ğu altındadır. Eski dinlerde olduğ u gibi Türklerde de üç büyük Tanr ı vardı r : 1— Göklerin Tanr ısı , 2— Suların Tanrısı , 3— Karalar ın Tannsı . Bu üç büyük Tanndan sonra bütün tabiat olaylar ını temsil eden ikinci derecede Tanrılar gelir.' Bükün olayların, varlıkların ayrı bir Tanrısı vardır. Bunlar da üç büyük Tanr ının buyruğu altındadır. Bu üç büyük Tanrı ilk defa Sümerler ve Hititlerde görülür. Gerek Sümerler, gerek Hititler taraf ından ölçüler içinde geliştirilen bu üçüzlü Tanrı inancı sonradan Türklere geçti.4 Ancak Türkler de Sümer ve Hititler'de oldu ğu gibi yerleşik yaşama düzeni olmad ığı için, Tanrılar adına kurulan büyük tapınaklar da yoktur.' 1. Meydan Larousse, İ stanbul 1973, (Cilt: 11, Sf. 880). 2 Yanlıştır. Bunlardan biri kullan ılmaktad ır. 3 Bu bilgiler hep yanlış tır. Türkler, de ğil, başkaları karış tırıbruştır. 4 Tamamen yanlıştır. 5 Tamamen yanlış tır. Türklerde yerle şikte, göçebede vard ı. Ş ehirler, köyler kurulmu ş tu. Mağaralarda, dağlarda dua ediliyordu. Oralarda m3bed durumu vard ı :

16


Hint ve Iran dinlerinini benimseyen Türkler yerle şik yaşama düzenine geçince, Tanrılar adına tapınaklar kurmağa başladılar. Tanrılar için yılın belli günlerinde ve belli bir tap ınakta tören düzenleme, yerleşik yaşama düzeninin benimsenmesiyle do ğdu. Bunun ilk örnekleri, Tannlann belli bir yerde kutlanışı ilk defa Topa ve Uygurlarda görülür. Türklerde genellikle üç büyük Tanr ı vardır: Ay—Han, Gün—Han, Gök—Han.Daha çok Asya Türklerince inan ılan bu Tanrılar Anadolu'da benimsenmedi. Anadolu'da genellikle Hitit ve Sümer tanr ıları tutundu." 6 Türklerde Tanrı Dağı, Perslerde Elburz da ğı v.b. kutsaldı.7. "Bütün Tanrısal nitelikleri kendisinde toplayan tek bir Tanr ı fikri, ve Tanrı ile evreni birle ştiren heptanrıcılık (Panteim) izleri dikkati çekicidir. Dinler, Tanrı fikrinden doğmuştur; (Ruhçu ve idealist aç ıklama) Maddeci açıklama, dinleri insandan ve toplumdan çıkartır. "Hem zihinde hem de gerçekte kendinden daha büyük bir şeyin düşünülemiyeceği bir şey vardır." Sözü dikkate şayandır. Bu ansiklopedide verilen bilgilerde yanl ış açıklamalar yap ılmıştır.

6 Meydan Larousse, C. 11, Istanbul 1973, Sf. 881. 7 Hikmet Tanyu, Dinler Tarihi Arastirmalan(Daglarla ilgili inançlar 1973). Yukandakiler Tamamen yanhş bilgilerdir.

17


KELIME OLARAK TANRI:

İslam Ansiklopedisi, İ stanbul, 1970, II. Cilt, Sf. 705, 706, 707. V.F. Büchner: Tanrı hakkında şu bilgi veriliyor. "Tanrı ; Tanrı (Türkçe), Gök; Tanr ı " anlamına gösterilmekte ve do ğu şivelerinde bu kelimenin genellikle ince ünlü olarak kullan ıldığı ve Çağatayca ise Tengri oldu ğu ve umumiyetle böyle kullan ıldığı belirtilmektedir. "Teleütçe'de Tenere ve Altay şivesindeki (Teneri)nin belirtilmesi gerekir. "Kazan şivesinde Tengri (Tanr ı) yanında bir Teri ( = aziz tasviri ve bir de has isim olarak Teri — birdi ki, burada Teri "Tanrı" demektir), kelimesi vard ır. " denilmektedir. "Yakutça'da da ayr ıca üç heceli olmak üzere, yine kal ın (Tanara) eklindedir. ş Kaşgarlı Mahmut'un Divan—ü Lügat—it Türk (B. Atalay, Ankara, 1941, III, 376 V. d. de:) "Tengri, yüce Tanr ı manasına gelir. Kafirler göğe Tengri derler; yine bu adamlar büyük bir da ğ, ulu bir a ğ aç gibi gözlerine ulu görünen her şeye tengri derler. Bu yüzden bu gibi ş eylere secde ederler; yine bunlar hakim ki şiye de tengriken derler", "Tenriken, eski Türkçe bir ünvan olarak da geçmektedir. Tenriken = hükümdar, Mâni dininde "Tanrı" anlamına tengriken geçiyor. Burada Tengriken, El—Alim—Bilen, bilgin anlamına kullanılmalıktadır. "Tengrim kelimesi (Tengri'nin birinci ş ahıs mülkiyet ekli ş ekli)" "Turfan metinlerinde hükümdar k ızları ve zevceleri için kullan ılmış bir ünvan gibi görül"dü ğünün ileri sürüldüğünü ve bunun hanı m ve begüm'ün bugünkü kullanılışı ile mukayese edil"di ğini görüyoruz. Tengri kelimesinden ç ıkmış , tengriçi =Tanr ı adamı veya rahip anlamına kullanılıyor. "Kumanca tenrilik = "divinus" = ilahi; ve Uygurca tengrilik "dindar" anlam ına kullanılışını biz Tanrı'nın bir gök anlamından çok 18


farklı bir derinlik gösterışıne Işaret eden belgeler olarak görme e ğılimindeyiz. Tanrı (Tengri) adının, Moğolca olmadığı, Moğolca'ya Türkçe'den geçtiği ilmi araştırmalar sonunda isbat edilmi ştir. Moğolca Tegri, türkçeden Tanrı anlamına alınmıştır. V.F.Büchner, "Bu Türkçe kelimelerin i ştikakı hakkında öne sürülen iddialar (misal. H. Vambery ve Barbier de Meynhard' ınki) bir değer taşımamaktadır. Bugünkü Orta Asya Türk şivelerinin ekserisinde Tengri "Tanr ı" ve "Gök" mânalarma gelir demekte ve Türkiye Türkçesinde, Tanr ı kelimesinin Allah kar şılığı kullanıldığını belirtmektedir. (Sf. 705). Haziran 1979 da Ta şkent halkının Allah'a (Tenr ı)• dediğini bizzat gördük, Ortaasyada (Tenr ı) halen (Allah) kar şılığı olarak kullanılıyor. Tengri ile ilgili birle şik kelimeler kurulu şu: Farsça da Hudadad ve Hudâbanda ya benzer özel adlar ın Türkçede Tengribirdi ve Tengrikuiu gibi kar şılıkları olduğu anlaşılıyor, Tanrı misafiri gibi kelimelerde vard ır.

19


ISLAM ANSİKLOPEDİSİNİN DE TANRI MADDESININ SÖZLÜK ANLAMIYLE VE BUNUNLA ILGILI OLARAK TÜREYEN KELİMELERİN KAYNAKLARI

1—Pavet de Courteille, Dictionnaire Turc—Orieantal. 2—W. Radloff, Versuch, Eines Wörterbuches des Türkdialecte, III, 832, 1043 v.b. 10472 1048 v.d., 1065, Tengriken (hakim, alim anlamına) 3—O. Böhtling über die Sprache der Jakuten, Jakutisch—deutsches Wörterbuch, S. 90.

4—H.Vömbery, Etymologisches Wrterbuch der Tukko—Tatarischen Sprachen, S. 168 v.d. 5—Kaşgarlı Mahmud, Divanı Lugâtit—Türk, İst., 1333-1335, III, 278 v.d. Çev: Besim Atalay, Ankara 1941, III. 376, v.d.d. 6— Tengriken (Hakim, alim anlamına (kaynak): F.W.K. Müller, Ugurica, S. 47. Tengrim kelimesi (yâni Tengri'in birinci şahıs mülkiyet ekli şekli) Turfan metinlerinde hükümdar k ızları ve zevceleri için kullan ılmış bir ünvan gibi göründü ğüne dair : F.W.K. Müller, Ugurica, S. 4. 7— Tengriken (Hükümdar), (Mani dininde) Tanr ı anlamına kaynak: Cauastuanift., ne şr. A.V. le Cog, 1911, S. 10 8— Tengriçi için : Chuastuanif, JRAS, 1911, S. 289, 299 = Rahip (aslında: Tanrı adamı) 9— Kumanca Tenrilik ="divinus" = ilahi; Uygurca tengrilik = "dindar". Moğolca Tegri (Tanrı). Türkçeden alınma bir kelimedir (bu şekil için) kaynak: Bibl: Buddica, XII, 51.

10—V. Thomsen, İnscriptions de l'Orkhon, S. 112. (Tenri kavram ı). Günümüzdeki Türklerin dininde bat ılılarca ( Şamanizm) adı takılan (Teleüt ve Altayhlarda) Tenri kavram ı h. Kaynaklar: 20


11—H. N7Snıbery, Die Primitive Cultur des Turko—Tatarischen Volkes, 1879, S. 150. v.d. 12—W. Radloff, Aus Sibirien, 1884, II. C. 1 v.d. (Türkçe Çev: Ahmet Temir, Sibirya'dan, Ankara 1956, II/I, 3 v.d., II, 33-4. II, 5 v.d.) 13—Proben der Volksliteratur der Türkischen Stmme Süd—Sibiriens. C.I.

BAZI KISALTMALAR: JRAS = The Journal of the Royal Asiaticsociety, London. ZDMG = Zeitschrift der deutschen Morgenlündischen Gesellschaft.

21


ESKI UYGUR TÜRKÇES İ SOZLÜĞÜ: Ahmet Cafero ğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlü ğü, Türk Dil Kurumu Yay. İstanbul 1968, Sf. 233. " t(a)ngri = tngri. Tanr ı : Türkiyat Mecmuas ı, 254, 85. " Tanribermiş = Antroponim " T(a)ngriçi

Tanrıya hizmet eden: Chuas. 60, 152.

" T(a)ngrikan = 1— Tanr ıhan, antroponim, Pfahl. 6, 3. 2— Unvan: Alt. Gr., 340. A. Von Gabain, Alttürskische Gramatik, Leipzig, 1950. a (ünlem karşıhğı kullanışı) Oğlum—a = ey o ğul tanrı—y—a = Ey Tanrı Ahmet Cafero ğlu, Eski Uygur Sözlüğü 1968, Sf. 234: t angrili = Tanrıh: Chuas, 11,7. tangrilig = Tanrılı, semavi, ilahi, dindar, mümin. tangrilik = Mabet, tapınak, ibadet yeri: Man. I. 33,17; Alt: Gr. 340 Halbuki 1931 yılındaki basumn 180. sayfas ında (Tangrilig adı) altında iki ... lik) kelimeyi ayn ı anlamda kullanmıştı . Bu yeni basımda g ile k sonundaki kelimeye göre ay ırmıştır. (Sf. 234) 1968 basımınm 242. Sayfasında: tngri = 1. Allah, Tanr ı, Ruh, Put. Kaynaktan: W. Bang, Ein Uigurisches Fragment über den manicheischen Windgott, Ungarische Jahrbücher, VIII. 1928 (A. Von Gabain'la beraber) 249; 25 . W. Bang. ve A. Von Gabain, Uigurische Studien, Ungarischen Jahrbücher, X, 3, Berlin 1930, S. 193-120. 194, 12. 22


(A BAW, Berlin I, 1929; II, 1929; III, 1930; IV. 1930; V. 1931 (W.Bang—A.Von Gabain neşri); VI-1934 (W. Bang—G. Rachmati—A. Von Gabain); VII. 1936 (G. Rachmati W. Eberhard); VIII. 1954; IX. 1958 ve X. 1959 (A. Von Gabain) 2. Gök = Paul Pelliot, La version ouigure de l'histoire des princes Kalyânamkara et Pâpamkara, T'oung Pao, XV. Leide 1914, S. 225-272, 5, 8. C N. Orkun'un çevirmesinde var. H. Tanyu) 3. Ş evketli, haşmetli = Türkische T. II, 6, 1 = tangri (Türkische Turfan —Tescte) Tngridâm = İlâht, sernavi: Hüen, 12, 128. tngrilik = tngrilik tngrim = Tanr ım, haşmetmeab, ilâhı m: TT. II, 6, 8 (Türkische Turfan Tescte). Bu yeni 1968 A. Cafero ğlu'nda Kök kelimesi yok. Sf.139): O ğan = Allah, Tanrı,: As. Maj. IX. 133, 36 = Ugan var (Asia Major) dergi) Sf. 265): Uma ,-- Anne: Suv, 623. 18. Umai = Doğum sonu, kad ın uzvu, rahim, döl yata ğı : Türkische Turfan Tescte, VII, 38 (27) 16. Umai = Antroponim, kadın adı : (USP. 301. W. Radloff, Uigurische Sprachdenkmâler (S. Malov Yay.) Leningrat 1928. Ülgen, bu sözlükte yoktur. Çalap, Kara Han, Erlik'te yoktur. Sf. 308): Zrua = Zervan ( ılâh): Man. III. 5, 8. (A. Von Le Cog, Türkische Manichica aus chotscho A, PAW. I, Berlin 1912, 11, 1919, III, 1922). 8. Yüzyıl. 745 devlet kuruluşu 840 devlet çöküşü: Sf. 121) Eski-Uygurca, Kük = Kök demektir. Sf. 81) Han = 1. Han, Kral, hükümdâr, 2. Kaan Sf. 73) Er = 1. Erkek kimse, 2. Efendi, bey, şehzâde, 3. Zevc, koca. Sf. 287) Yarlığ = yırlık = yanık Sf. 304) Yarhkamak = 1. Buyurmak, va'az vermek, ö ğüt verme, ha şmetle yapmak, kat göstermek, merhamet göstermek. 23


Tan = Şafak. Yumak = yıkama. Kün = Güneş. (A.Cafero ğlu, Sf. 96 Uygurca S.) Kük = Kök. (A.Cafero ğlu, Sf. 95) Kök = Gök mavi (Sf.88) 1. Gök mavi. P. P. 38, 1; T.T.V. 26, 85; 26, 88; PP. 57, 2. 2. Kök (t(â)nri (Mavi Sema; T.T.I. 7, 23. 3. Kök qahğ "id"; III. 16, 129; V. S. 20, Not A. 117. Kök monçug = Mavi boncuk; Suv. 348, 1; Man. I. 14, 6 og. 8, 52; Kaş . I. 302. Rd. II. 121 Sema. USP. 284; Hüen—Ts. S. 30; Og. 8, 5. Kaş . I. 46; Rd. II. ( Şark. Türk) 1220 Kök : Has isim. Og. 10, 86 (A. Cafero ğlu, Uygurca S. Sf. 88). TT : W. Bang und A. von Gabain, Türkische Turfan—Tescte. Sitzungsb—d.Preus. Akad d. Wıs. Phil—Hist. Klasse. LI: Berlin 1929; II. 1929; III. 1930; IV. 1930; V. 1931. PP : Paul Pelliot, La version Quigure de Phistoire des princes Kalyanamkara et Papamkara. "T'oung Pao" XV. Leide 1914, S. 225-272. : Suvarnaprabhâsa, (Sutra Zolotoga Bleska) ed Radloff Suv und Malow. "Bibliotheca Budbica" XVII. Sanktepetersburg 1913,1, II. U.X.F.W.: K.Müller, Uigurica, Abh. d. könig—prens. Akad. d. Wissenchaften. Berlin. I. 1908; II. 1911; III. 1922; IV. 1931 Herausgegeben von A. von Gabain. : Wilhe. Tohmsen, Insctriptians d. L'Orkhon. "Memoires de Inscer la Societe Finno—Ougrienne ".V." Helsingfors, 1896. Hay : A. Cafero ğlu, Abü—Hayyan Kitâb al—Mrük li—lisün alAtrük, 1st. 1931. : A. Von le Coq, Chuarstuan ıft, ein Sündenbekenntnis der Chaus Manichâischen Auditoros. Abh. d. preus—Akad. d. Wissen Phil. Hist Klasse, Berlin 1911. 24


: A. Von Le Coq, Türkische Manichaica aus Chotscho. Abh. Man d. prens. Akad. d. Wissen Phil. —Hist, Klasse. I. Berlin I 1912; II. 1919; III. 1922. : Radloff, Uigurische Sprachdenkmaler. ed. S. Malow, LeUsp ningrad, 1928. : W. Radloff, Versuch eines Wörterbuches der Türk—Dialeke Rd Sanktpetrersburg, C. I—IV. MV : C. Brackelmann, Mitteltürkischer Wortschatz nach Mahmû' d al Kaşgaris Divan Ltı gat at—ters. "Bibliothecaoriantolis Hungaricca", I. Leipzig, 1928. Og : W.Bang ve G.R. Rachmatı , Die Legende von Oghuz Quahan Berlin 1932. Sitzungsb d. preus. Akad. d. Wissen Phil.—Hist. Klasse 1932. XXV. tangridam : ilahi (A. Cafero ğlu, Sf. 180). t(a)ngrikan : tngrikan "Tanr ıhan" (A. Cafero ğlu, Sf. 180) t(a)ngrili

: Tanrılı. (Chaus 11, 7.)

tangrilig : Mâbed, (putmâbedi) ilahi, semavi, dindar, di ğer telaffuzu tngrilik. tünrilik. (Sf. 180, 1968 bas ımında değiş iktir). ü (el kelimesindeki e) t(a)ngri : tngri. "Türkiyat Mecmuas ı" IV. 254, 85 Chaus : 8, 2; 18, 34 Man : I. 21, 3; Usp : 296 Rd : III. 1047 Kaş : I. 80, 9; (Mahmut Ka ş gari Divan—ı Lûgat Türk) MW : 203; U : II. 28, 1; Inscr

: 144 n. 17

Hay

: 101 (Prof. Ahmet Cafero ğlu, Uygur Sözlüğü, Sf. 108, İstanbul 1934, İst. V. Türkiyat Yayınları)

Abu Hayyan : Tanri, Tanrı Kib'ah—al—idrak li—lisan al—Atrak, ve muhtelif kaynaklar. (Dr. A. Cafero ğlu, İst. 1931, Sf. 101, Türkiyat Yay). Notlar : İstanbul, 1931. 25


BÖLÜM II ESKI TÜRK EDEBİYATINA UMM BAKIŞ : Türklerin kendilerine özgü dünya görü ş ü nedir? Eski Türk Edebiyatında, Yaz ıtlaırıncla (v.b.) Dini Inançlar : Türk Edebiyat ının, 1— islâmiyetten önceki dönem, 2— Islami dönem ve 3— Bat ı etkisinin belirdi ği dönem olduğu bilinen bir husustur. 1. Dönem halen eldeki belgelere, eserlere göre M.Ö.II. yüzy ıldan M.S. XI. yüzyıla kadar sürüyor. Bu dönemi 1— Sözlü Türk Edebiyat ı 2— Yazılı Türk Edebiyat ı olarak ayırmak gerekiyor. 1 Sözlü Türk Edebiyat ının eserlerini başta destanlar, sagu, koşuğ, (Av ve tabiat şiirleri), tarzda şiirlerle, atasözleri (Savlar) te şkil ediyor. —

Türklerin elbette çok geni ş sözlü edebiyat ı vardır. Türklerin yap ısı , göçler ve sava şlar, iklim ve jeopolitik ş artlar Türkleri hareketli ve mücadeleli bir hayata sevketmi ştir. Bu durum de ğişik kültürlerle kar şılaş mışt ır. Kültür Tarihi bakımından Sözlü edebiyatın hemen yaz ıya geçirilmemesi çok büyük bir kay ıp olmu ştur. Sözlü edebiyat ın tesbiti yüzyıllarca sonra olmu ştur. Sözlü edebiyat ın tesbiti O ğuz Ka ğan destan ının ilk kuruluşundan enaz onbeşyüz y ıl sonra (M. S. 13. yüzy ıl) yazıya geçirilmesi bir örnektir. Kagarlı Mahmut'un Türk Dil ve inancını , töresini, savlarını ve dörtlükleri tesbiti çok faydal ı olmuş 11. yüzyılda de ğerli bir kültür hazinesi olarak kalm ıştır. Oğuz Kağan'ın ünlü kitabesi gök (kök) kelimesinin kullan ıldığını da gösteriyor: "Kün /tu ğ bolgıl kök kurıkan" (Güneş tuğ olsun, gök çadır!). Bu Cihan hâkimiyeti ülküsü kadar gök'e Tanr ı denilmediğinin basit bir örne ğidir. 26


2— İslâmdan önce Yaz ık Türk Edebiyat ı : Yenisey mezar kitabeleri (yaz ıtlar), Göktürk (Orhun) An ıtlar]. ve Uygur Türklerinden kalan Turfan metinleri. Orhun Anıtlarında kök, gök kar şılığı olarak geçiyor. Tengri, yaratan, yaş at an, öldüren yüce varlıktır. Onlarda. Tengri Dini vard ır. Uygur döneminde Budizmin metinlerini görüyoruz. Sekiz Yükmek, Altun yaruk ve dini ve ahlâki eserler. Biz konumuzla ilgili olarak bunlara dair önümüzde birkaç örnek sunaca ğı z:

27


1— ESKİ TÜRK YAZITLARI: GÖKTÜRKLER İN TARİHÇES İ : Orhun Anıtlar', milattan önceki y ılların kalıntılarımn izlerini taşıyor. "Hunlar tarafından kurulup, de ğişen sülâleler ve boylar idaresinde devam edegelen Asyada ki büyük Türk Imparatorlu ğunun 6. asırla 8. asır arasındaki devresinde hüküm sürmü şlerdir. 6. asrın ilk yarısında Türk devletinin ba şında Avarlar bulunuyordu. 552 tarihinde Bumin Kağan, Avar idaresine son vererek Türk devletinin Gök—Türk hanedan ı devrini açtı."' Gök—Türk devletinin, iç kar ışıklık, Çin entrikas ı yüzünden önce do ğu kısmı Çin hâkimiyetine, sonra batı kısmı geçme ğe başladı . Kutlu ğ Kağan ( İltiriş Kağan) 680-682 de Çin hâkimiyetinden devleti kurtararak yeniden güçlendi. 691 de İltiriş Kağanın ölümü üzerine karde şi Kapgan Ka ğan'ın yönetiminde devlet eski azametini gösterdi. İltiriş Kağan'ın ölümünde Bilge ve Kül—Ti ğin adlı oğulları 8 ve 7 yaşlarında olduklarından, 716 da Kapgan Ka ğan ölünce onun o ğulları yönetime hâkim olmak istedilerse de Bilge ve Kül—Ti ğin, amcazadelerini uzaklaştırdılar ve devlete hâlkim oldular. Emektar ve ya şlı olan ve Bilge Kağan'ın kayınpederi Tonyukuk'un yard ımıiyle devlet güçlendi. Kül—Tigin 731 de,- Bilge Kağan 734 te öldü. 745 y ılında Uygurlar, GökTürk hakimiyetini kaldırdılar. Tonyukuk anıtı, onun tarafından 720-725 de dikilmi ştir. A ğabeyi Bilge Kağan 732 de karde şi Kül Tigin için anıt diktirdi. Bilge Ka ğan'ın ölümünden bir yıl sonra o ğlu 735 te babas ı adına anıt diktirdi. Birçok yazıtlar (başlıca 6) içinde bu 3 anıt en önemli olup, Orhun Abidelerine (an ıtlara), Orhun Yaz ıtları (kitabeler) da denilir. 1 Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, İ stanbul 1973, Bo ğaziçi Yayınları Sf. 7.

28


Önce bugünkü dile çevrilmi şlerden sonra metinlerdeki Tengri (Tanrı ) ve dini inançla ilgili olanlar ı nakledece ğiz. "Kül Tigin An ıtı": " Tanrı gibi gökte olmu ş Türk Bilge Ka ğ arn, bu zamanda olurdum. Sözümü tamamiyle i şit." Bu mecâzi olacak bir benzetme olarak kelime anlamı na göre almamak gerekir. "Tengri teg tengride bolmu ş Türk Bilge Kağ an ba ödke olurtum." "Türk Ka ğanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkınt ı yoktur." "Türk Kağ an Ötükenyış olursar ilte bung yok." 2 "Ötüken oramanı ndan daha iyisi hiç yokmu ş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş ." 3 " Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaks ın."4 "Tanr ı buyurdu ğu için."5 "Üstte mavi gök, altta ya ğız yer kılındıktan, ikisi aras ında insan oğlu kılın/tuş ." (Sf. 20). "Gök Türk" (Sf. 20). "Yasçı , yas tutmu ş " geçiyor (Sf. 21). "Yukar ı da Türk Tanrısı, Türk mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmi ş" (Sf. 21) "Tanrı kuvvet verdi ği için babam kağanın askeri kurt gibi imi ş , düşmanı koyun gibi imi ş." (Sf. 22) Kırkyedi defa ordu sevk etmi ş, yirmi savaş yapmış , Tanrı ltitfettiği için illiyi ilsizletmi ş, kağanlığı, kağansızlatm ış , düşmanı tabi Görülüyor ki Tanr ı Kağandan üstündür, e ğer o lûtfederse zafer kazanıyor. "Babam kağan için ilkin Baz Ka ğanı Balbal olarak dikmiş ." (sf. 22) Tanrı, gök yerine, değildir. Bu çevirme onu gösteriyor: "Mukaddes Ötüken orman ının milleti, gittim. Do ğuya giden, gittin. Kan ın su gibi koştu, kemiğiıı dağ gibi yattı. Beylik erkek evladın kul oldu, hannnlık kız evladın (cariye) oldu." (Sf. 24). "Önce Kırgız kağanım balbal olarak diktim. Türk milletinin adı sant yok olmasın diye-, babam kağant, annem hat unu yükseltmi ş olan Tan2 Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıdan, C.I., Sf. 22-23 Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boza ğziçi Yay. Sf. 17 3 ve 4. M. Birgin, Sf. 18 5 Y. K. Sf. 19

29


ri, il veren Tanrı, Türk milletinin ad ı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı , Ka ğan oturttu ı abi" (Sf. 24). Burada Tanrı ile Ka ğan ayrılacak... 44

savaştım. Ondan /sonra, Tanrı bağışlasın." (Sf. 25).

"Umay gibi annem hatunun devletine, küçük karde şim Kül Tigin er adını aldı ." (Sf. 25,26) "Küçük karde şim Kül Tigin vefat etti. Kendime dü şünceye daldım (üzüldüm, mateme garkoldum). Görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu. Kendim dü şünceye daldım. Zamanı Tanrı yaşar (Tanrı ezeli ve ebedidir. H. T.) İnsan oğlu hep ölmek için türemiş . Öyle düşünceye daldım." (Sf. 30) Gene "yasç ı" dan (Sf. 30) bahsediliyor. "Kül Tigin koyun yılında onyedinci günde uçtu. Dokuzuncu ay, yirmi yedinci günde yas töreni tertip ettik." (Sf. 30,31) "Uçup gittiniz. Gökte hayattaki gibi..." (Sf. 31) (*)

B İLGE KA ĞAN ANITI Gene Tanrı'dan onun yaratmas ından bahsediliyor: "Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Ka ğanı, sözüm:" (Sf. 33) "Yukarıda Türk Tanrısı , mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmi ş tir. Türk milleti yok olmasın diye, milleti olsun diye, babam İltiriş Kağanı , annem İlbilge Hatunu gö ğün tepesinden tutup yukar ı kaldırı mıştır." (Sf. 35). Bu islâmlıktaki (Ar şı Alâ) ya benziyor. Gök de ğil göğün daha üstü olan onun tepesi yâni (Ar ş), belirtiliyor. "Tanrı kuvvet verdi ği için, babam Ka ğanın askeri kurt gibi imi ş , düşman koyun gibi imi ş ." (Sf. 36). "... yirmi savaş yapmış . Tanrı l'ûtfetti ği için illiyi, ilsizletmiş, kağan lığıyı kağansızlatmış , düşmanı tâbi töreyi kazan ıp, uçup gitmiş ." (Sf. 36). "... Tanrı buyurduğu için / on dört ya şında Tarduş milleti üzerine ş ad oturdum." (Sf. 36). "Mukaddes Ötüken orman ının milleti." (Sf. 38) * Göktürkler, Kırgızları, Türkişleri onların kağanlarını yendiklerini, öldürdüklerini anlatıp övünüyor. Sonra O ğuz'la karluk'la sava şıyorlar.

30


"Türk, O ğuz beyleri, milleti i ş it; üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kin' bozabilecekti?" "Önce K ırgız kağamnı balbal olarak diktim. Türk milletinin ad ı sapı yok olmasın diye, Babam Ka ğanı , Annem hatunu yükselten Tanr ı, il veren Tanr ı , Türk milletinin ad ı sana yok olmas ı n diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabii." (Sf. 38). "Küçük karde şim Kül Tigin ile, iki ş ad ile öle yite kazand ım. öyle kazanı p bütün milleti, ate ş , su kılmadım " (Sf. 39) "... savaştım. Ondan sonra Tanr ı buyurduğu için, devletim, k ısmetim var oldu ğu için, ölecek milleti diriltip besledim " (Sf. 39) "matem" kelimesi anlam ına geçiyor. (S.f. 41) "Tanrı kuvvet verdi ği için orda mızrakladı m, /da ğıttım. Tanrı bahsetti ği için, ben kazand ığım için Türk milleti kazanm ıştır." (Sf. 42) "Tanrı buyurduğu için otuzüç ya şımda..." (Sf. 42). "Üstte Tanrı, mukaddes yer, su , amcam ka ğanı n devleti kabul etmedi olacak. Dokuz O ğuz kavmi yerini, suyunu terk edip, Çine do ğru gitti." (Sf. 43) "... yirmi alt ıda uçup gitti." yas töreni yapt ırdım..." (Sf. 45). "Yas töreni kokusunu getirip dikiverdi. Sandal a ğacı getirip öz." (Sf. 46). "Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Ka ğanı ." (Sf. 46).

KUZEY CEPHESI "Tanrı gibi gökte olmu ş Türk Bilge Ka ğanı , bu zamanda oturdum." (Sf. 47) "Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde s ıkıntı yoktur." (Sf. 47) * buna benzer Sf. 48 de tekrarlan ıyor. "Tanrı buyurduğu için..." (Sf. 49). "Tanrı buyurduğu için, dört taraftaki milleti düzene soktum..." (Sf.

49). * Kaşgarlı C.I, Sf. 123 te: "Tatar çöllerinde, Uygur kurbünde bir yerin ad ıdır." diyor. Bu kelimenin Mo ğolea olduğunu, Mo ğolcada yer ilâhesinin ad ı,Türklerce kurtalsal say ılır, diyor.

31


"Üstte Tanr ı, altta yer bahsetti ği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milleti do ğuda gün do ğusuna, güneyde..." "Türk'ü"... Kedersiz kıldım. Üstte Tanrı kudretli..." (Sf. 50). "Bilge Ka ğan uçtu." (Sf. 51).

TONYUKUK ANITI. BATI CEPHES

İ. İK İNC İ TA Ş

"Tanrı şöyle demiştin: Han verdim, /han ını bırakıp teslim oldun. Teslim oldu ğun için Tanrı öldürmüştür." (Sf. 52). "Ondan sonra Tanrı bilgi verdi ği için kendim bizzat kağan kıldım." (Sf. 53). "... Ötüken orman ına do ğru sevk ettim... sava ştık, Tanrı lütfetti, dağıttık." (Sf. 55). "Ona yas töreni yapt ırayım dedim." (Sf. 57).

(Tonyukuk Anıtı) İK İNC İ TA Ş. BATI CEPHES İ Muharrem Ergin (Iduk) kelimesine ayr ı bir anlam mı veriyor? "Ilâhe" sözü asıl metinde yoktur. Buraya neden bunu katm ış . Bir zühul olabilir. (Sf. 58). "Tanrı, Umay ilâhe mukaddes yer, su, üzerine çökü verdi her halde. Niye kaçıyoruz ? Çok diye niye korkuyoruz ? Az diye ne kendimizi hor görelim ? Hücüm edelim dedim "* "Tengri Umay ıduk yır su basa birtierinç. Neke tezer biz ?.... Ökü ş tiyin neke korkar biz ? Az tiyin ne bas ınalım ? Tegelim tidim." (Sf. -96) Görüldüğü üzere o zaman noktalama i ş areti kullandmad ığından ,M. Ergin Umay'l (Tengri) yapmış , sonra (UYAN) arkas ına da ilâhe demiş ! Bu metinde yoktur. Burada bütün inanç gene dereceyle s ıralanıyor. Uma = ana demektir. Tanr ıça denilirse tek Tanrı inancı olamaz. Üstelik dişi bir Tanrıçayı biz yakıştırma olarak, bir gelişi güzel zorlama olarak görüyoruz. Bu hususta Umay'ru, Koruyucu Ruh Veya Metek oldu ğuna dair. Türkoloji kongresindeki tebli ğimiz ortadadır. Ona, Tanrıca delinmesi yanlışt ır. * Muharrem Ergin. Sf. 58 H.N. Orkun, Eski Türk Yaz ıdan Sf. 103-105.

32


"Tanrı, lütfetti ği için, çok diye /korkmad ık, savaştık." (Sf. 58). "Tengri yarhkaduk." (Sf. 96). "Biz de ordu sevk ettik. An ıyı geçtik. İnci nehrini geçerek Tinsi o ğlu denilen mukaddes Ek dağın]. aşırdım." (Sf. 59).

DOĞ U CEPHES İNDE "Kağanımla ordu gönderdim. Tanr ı korusun, ..." (Sf. 60) Metin "Kağanımın sü iltdimiz. Tengri yarhkazu." (Sf. 97). Bu metinlerde Tanr ı İ slam dininde belirtilen Allah'ın sıfatlarma çok yakınlık göstermektedir. 1—Tanrı, sonsuz bir hayata sahiptir, ezdi ve ebedidir. 2—Tanrı herşeyi yaratır. 3—Tanrı yaşatır. 4—Tanrı öldürür. 5—Tanrı üstün bir kudret sahibidir. Kaadirdir• 6—Tanrı insan kaderine hâkimdir. İnsana güç, başarı, zafer verir. Acunu (Kainat ı) yönetir. 7—Tanrı irade sahibidir. 8—Tanrı kelâm sahibidir. 9—Tanrı herşeyi en iyi bilendir, insana bilgi verendir. 10—Tanrı, esirgeyici, koruyucudur. 11—Tanrı, kulun duasını kabul edendir. 12—İnsan, Tanrının buyruğunda onun kuludur. Tanrı, cismani gök değildir. Zira Kök kelimesi vard ır. (Sf. 121) (mavi, gökrengi, ye şil, sema, hava). Kök öng = Mavi nehir. Kök (Gök) Türk'te = Mavi Türk olarak de ğil mübarek, kutsal, yüce, olarak alınmalıdır.

KAYNAKLAR 1—Necip Asım: (Radloff ve Barthold'dan Tercüme( : Orhun Abideleri, İstanbul, 1340. 2—Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıdan, T.D.K. 4 cilt, İst. 1936-1941. 33.


3- Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul, 1973 ( İlk basım İstanbul, 1964) Bo ğaziçi Yayınları. 4- Ali Kemal Meram, İlk Türk Devleti ve Yazılı Türk Anaları, İstanbul, 1968. Kitapç ılık T. i Ş . Yay. 5- Ali Öztürk, Ötüken Türk Kitabeleri, İstanbul, 1973. 6- Sir Gerard Clauson, Tonyukuk Abidesi Hakk ında Baz ı Notlar, Türkiyat Mecmuas ı, İstanbul 1976 (C. XVIII, 1973, 1975, Sf. 141-148).

MA.KALELER 1- Abdülkadir İnan, Umay ilethesi Hakk ında- Türkiyat Mec. İstanbul 2- P. W. Schmidt: Tukuelerin Dini (Türklerin Dini(, İstanbul Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, C. 14, Sf. 73. Temmuz 1966. 3- V. Thomsen: Mogalistan'da Eski Türk Kitabeleri, Türkiyat Mecmuası, İstanbul, 1927. Sa. 3. 4- Julius Nemeth, Hun Kitabelerinin İzahı, İstanbul Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat ı . 10. C. I, Sayı 1.

34


2— DESTANLAR:

Oğuz Destan ı üzerinde Tarihçe: O ğuz destanının M.Ö.H. yüzyılda do ğduğu ve a ğızdan söylenerek yüzy ılları astığı anlaşılmaktadır. Nihat Sami Banarlı, Türk Edebiyat ı Tarihi, İstanbul 1971, Sf. 21, ve ilgili kaynaklar: "O ğuz Destan ının ele geçen tek yazmas ı , Paris'de Bibliothique Nationale'dedir. (Türkçe yazmalar bölümü: 1001) Türkçe ne şri için bakını z: W. Bang ve R. Rahmeti, O ğuz Kağan Destan ı, İstanbul 1936. (Asl ı Uygur yazısıyledir). Oğuz Destan ının İ slâmdan önceki şekli hakkında ayrıca bakınız: E. Blochet, Cataloque Des Manuscrits Tures. (C.II.S. 125) Destanın İslâmiyetten sonraki ş ekli ise: 1) XIII. Asır Mo ğol Tarihcisi Re şidüddin'in Câmi'ü't—Tevarih kitabının Târih—i Oğuz ve Türkân ve Hikâyât—ı Cihangir—i â bölümünde farisi ile: 2) XVII. as ır Hiyve Ilanı Ebül—Gaazi Bahâdır Han'ın Şecere—i Terâkime adh kitab ında, Ortaasya Türkçesiyle yaz ılıdır. (Tıpkı basımı için bakınız: T.D.K. yayını, İstanbul 1937)." Elde daha çok M.S. XIII. yüzy ıllarda söylenenler olmakla beraber, bu destanın İslâmlıktan çok önce oldu ğu şüphesizdir. O ğuz Kağan Destanının XIII. yüzyılda Uygur yazısı ve Uygur Türkçesiyle yazılı destan ın bugünkü Türkçe ile anlat ılışında "Oğuz Ka ğan"ın" bir yerde Tanrı'ya yalvarmakta oldu ğu"' belirtiliyor. Tanrı ve ş eytandan bahsediliyor. 2 O ğuz Ka ğan'ın oğulları, Gök, Da ğ, Deniz, Gün (Kün), Ay, Yıldız arasında, Gök'ün di ğer tabiat varl ıkları olarak yer alışı da Gök'ün tanrıdan ayrı bir anlama geldi ğinin açık işaretidir2. O ğuz Ka ğan'ın "Gök Tanrı'ya borcumu ödedim" deyi şi burada Tanr ı'nın gök gibi ulu, yüce benzetmesiyle sıfat olarak kullan ılışını göstermektedir.' 1 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyat ı Tarihi, İ stanbul 1971, İkinci genişletilmi ş basım. M.E.B. 'Yay. Sf. 18. 2 Y.K. Sf. 19 3 Y.K. Sf. 20 4 Y.K. Sf. 21

35


Oğuz Destanı'nın islâmi ş eklinde Nuh peygamberin o ğlu Yâfes'in oğlu yani Nuh'un birinci torunu Türk ad ı ile anılışı ve onun I şık Göl çevresine yerle şmesi, ilk çadırı onun yapmas ı ve Türk Tarihinin onunla başlaması, O ğuz Ka ğan'ın çok eski atas ı sayılışı dikkati çekmekbedir. 5

GÖK-TÜRK DESTANLARI : Tarihte Türk adın ı devlet adı yapan ilk Türklerin Gök-Türk'ler olduğu bir gerçektir. "Türk adını "mavi" ve "geni ş " mânalariyle s ıfatlandıran "Gök" sözü burada, kurulan devletin büyüklü ğünü, genişliğini ve bilhassa büyük millet olma inanc ını ifade için kullanılmıştır."6 diyen Nihat Sami Banarl ı'mn görüşüne katıhyor ve bunun nasıl muhtelif yerlerde Tanrı (Tengri) ad ının başında kullanıldığına bilhassa i şaret etmek istiyoruz. Fakat Nihat Sami Banarl ı'mn Bozkurt Destan ını anlatırken "Bir kurt (yâni totem, tanr ı) 7 açıklamasının Türk Dini Tarihi bak ımından tamamen yanlış olduğunu belirtmek isteriz. Bu totem ve ş amanlık konularının da karıştırma ve yorumlarının ayrı bir kitapta ilmi tahlil ve ele ştirisini sunaca ğız. Burada Totemizmin ve ş amanlığın çok mübalagah ve çok zamanda yanl ış olarak Türk dini tarihinde kullan ılışını belirtmek isteriz. 8 Gök-Türk Destan ının iki söylentisinde: 1- Bozkurt Destan ı, 2Ergenekon Destan ı olarak bilindi ğini kaydediyoruz. (O ğuzname) diye adland ırılan (O ğuz Ka ğan Destan ı denilen) bu rivayetler üzerinde muhtelif metin tesbitlerine çal ışılmıştır. Câmi'ü't-tevâr'il ı adlı tanınmış eserinde yer alan rivâyet, Uygurca, O ğuz Ka ğan destanından bir parça, Ebu'l Gâzi Bahâdır Han'in Secere-i Terâkimesi, Yaz ıcızâde İbn-i Bibi'nin El -evâmirid'l-alâ'iyye fi'l-umiiri'l-alâiyye adl ı eserinin tercümesi olan Tâ rih-i Selçuk'unun ba şında yer alan ve Re şidü'd-dinin bir özeti olan rivâyet, Dede Korkut O ğuznâmeleri"9 yanında Hüseyin Nam ık Orkurı'un un, (Metin Sf. 108-120), O ğuzlara Dair (Ankara 1935, Sf. 96-107) da bir 5 Y.K. Sf. 21 6 Y.K. Sf. 24 7 Y.K. Sf. 24, 32 8 Ziya Gökalp, Kızılelma, Hazırlayan: Hikmet Tanyu (Açıklamalar: O ğuz Han, Ankara 1976, Kültür Bakanl ığı Yayını Sf. 172-174 ve Saman, Sf. 199-200, Gök.- Tanr ı, Sf. 205-206 maddelerine lütfen bak ıruz. 9 Kemal Eraslan, Manzum Oğuzname, Türkiyat Mecmuas ı, İstanbul 1976, C. XVIII, (1973-1975) Sf. 169.

36


bütün içinde daha önce (Ülkü, Bir O ğuz Efsanesi, C. 6, Sf. 3-4, Birinci kısım Sf. 267-275). (Çevirme Sf. 121-133. Ayr ıca indeks ve 8 sahifelik fotokopi) neşri, islami şekilde bile Allah karşılığı Tengri kelimesinin, cehennem karşılığı Tamuğ kelimesinin nas ıl benimsenip kullamlma ğa devam etti ği, (izi), (Idi, Tanrı karşılığı) kullanışını, sahip, rab kelimesininde yer alışını görmekteyiz. Kemal Eras'lan'ın (Uzunköprü'de ele geçen bir mecmuada yer alan manzum bir O ğuznâme"yi yeniden ele alarak ve tahlil ederek, ne şri (Uzunköprü nüshası) İslami ve sonraki yıllara ait dikkati çekici kaynaklardan bir kısmıdır. Bunun, Karahanh Türkçesi ile Klasik Ça ğatay öncesi, aras ı sanılıyor. 13. veya 14. yüzy ıllar olduğu sanılmaktadır. Faruk Sümer, O ğuzlara ait Destani Mahiyette eserler, yaz ısında bu konuya dair önemli bilgiler sunmaktad ır." Bu kaynak yukaridakini izlemeli. Biz sahamız olmayan bu konuda geçerli ve önemli kaynaklardan ancak bir kısmına, konumuz ilgisi nisbetinde temas edece ğiz. Oğuz Destanı :Hunlardan kalaıi ve islamdan çok önce ve sonra olmak üzere iki şekli vardır: Paris M. Kütüphanesinde Uygur harfiyle yaz ılı Metin" ve Almancası" incelendiğini de görüyoruz." Metnin tarih ve şiVesi tesbit edilememiş olmasına rağmen 11. sayfa da O ğuz'un "yüzü gök", "O ğuzKa ğan bir yerde Tanrı'ya yalvarmakta idi" "O ğuz Kağan bir yirde dengri—ni Çalbargu". Bu metinde kök (gök) kelimesi ayr ıca geçmektedir.' 4 "(51) kök = gök. (52) bir kök yaruk dü ş di. Kün dün ay "Çevirme:" Gökten bir gök ışık indi."" "O ğuz, topraklar ını çocuklar ı arasında payla ştırırken yaptığı seferleri Tanr ısına eda edilmiş bir borç olarak gösterir."" 10 Faruk Sümer, O ğuzlar'a Ait Destani Mahiyette Eserler, Ankara, D.T.C.F. Dergisi, Ankara 1959, C. XVII, Sayı : 1-2, Sf 359-455. 11 W. Bang ve G.R. Rahmeti, O ğuz Kağan Destanı, İ stanbul 1936, Edebiyat Fak. Yay. 12 W. Bang ve G.R. Rachmati, Die Legende von Oguhuz Qaghan, Sitz b.d. Preuss. Akad. d. Wiss. 1932. Phil. Hısts. Kl. XXV, Berlin 13 1. Kaynak Sf. 7 14 Y.K. Sf. 12 Metin 15 Y.K. Sf. 13 16 W.Bang ve G.R. Rahmeti, O ğuz Kağan Destanı İstanbul 1936, S. 25 Mehmet Do ğan, Türkün Güç Kayna ğı —devlet baba— gelene ği, (Oğuz Han) Sf. 5 Mehmet Kaplan, Türk Destamnda Alp Fikri , 60. Do ğum yılı münasebetiyle Zeki Velidi Togan'a Armağan, İstanbul 1950-1955 Sf. 204

37


Kök = Mavi olarak geçiyor. Çevirmesi: "O ışıktan gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt ç ıktı ."' 7 Metin: "bir erkek börü." de kök geçiyor." Çevirme: Madde (325)" hayat ın hoş olsun, Gök Tanrı düşümde verdiğini hakikate ç ıkarsın. Tanrı (327) bütün Dünyayı senin uruğuna bağışlasın!" (Asıl metinde Dengri (Tanr ı olarak geçiyor.) (325 cümle) 19 Çevirme: (375) "Ben gök Tanr ıya (borcumu) ödedim. (376) Şimdi Yurdumu size veriyorum dedi." 2° Metin: (375) "Kök Dengri—ge men ödedim; (376) Sen—ler ge bire men yurdum, dep dedi." 2 '

Indeks : Kök /Gök 51, 346 (metnin sat ırı). K. Tengri 60, 61, 325, 375. Kök (isim) 86, 336, 347. Kök (Gök, mavi) 5, 101. K. —dün. K—rek 75 K.—böri 99, 217.

İndeksin Metni : tengri Tanr ı 193 t.—ni çabar 50 Gök t. 61, 326

İSLAMI ŞEK İLDE O Ğ UZ DESTANI Reşidüddin Fazlullah, Cânii—üt—Tevarih te, Tanr ı geçiyor ve annesine "E ğer sütünü emmemi istiyorsan biricik Tanrıyı ikrar ve itiraf et, üzerine olan hakkını olduğu gibi farz bil." 22 Tanrı Dağları (Tiyen Ş an) (Tien— Ş an) olarak malûmdur." —

61. sayfa da (Yüce Tanr ı) geçiyor. Re şiddüd'din O ğuz Destanı 1206 yıllarında yazılmış olabilir, diyor. 24 Gök—Hak : Kök Han25 ; Gök Türk" O ğuz'un o ğulları altı çocuktan en büyüğü, Kün, sonra Ay, Yulduz, dördüncüsü Kök (Gök), Tag, Ten17 W. Bang—R.R. Arat, Y. K. Sf. 19. 18 Y.K. Sf. 18 19 Y.K. Sf. 28 20 Y.K. Sf. 33 21 Y.K. Sf. 32 22 Reşideddin Fazlullah, Câmi—üt—Tevarih, C. II. (Mo ğolların ve Türklerin Tarihi ). 23 Z.V. Togan, Oğuz Destanı, Re şideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Talihli, Istanbul, 1972. 85, 97, 98, 104, 112, 117, 120, 121, 126, 141, 142, 147, 150. 24 Y.K. Sf. 149 25 Y.K. Sf. 33, 36, 51, 91, 99. 26 Y.K. Sf. 129

38


giz (Deniz) 27 . Oğuz han devrinden O ğur şekli (şefkat, merhamet, ilk taze süt, a ğuz) anlamına geldi ği gibi, Oğuz, önceleri O ğur şekli hakim, denilmekte ve O ğuz destanının milâdi IX ve X. yüzyıla kadar geldi ği belirtiliyor. 28 Pothi Kitabında : Eski Uygurca, Metinde : N. Kitab ı ; W. I3ang ve R. Rahmeti, Tercümede "Ya Tanr ı" diye belirtmektedir. Ayr ıca 85. parça metin I. III. M. 84, ön sahife 54 de Tanri geçmektedir. 29 Kemal Eraslan'ın üzerinde inceleme yaparak yeniden yay ınladığı muhtemelen 13. veya 14. yüzy ıllar. Kemal Eraslan (Sf. 172) Manzum Oğuznâme'nin nüshas ı dolayısiyle "Reşidü'd—din'in Câmi—ü't tevarih adli eserinin birinci cildinin başında yer alan O ğuz rivâyetlerinin, Yaz ıcızâde Ali'nin Tarih—i Al—i Selçuk adli eserinin ba şında yer alan O ğuzname de oldu ğu gibi, bir özeti durumundadır." Sözünü belirttikten sonra bu neşir Islami olduğu halde Allah kar şılığı (Tengri) ve Rab, Sahib karşılığı (izi) kelimelerinin ve cehennem kar şılığı (Tamug) kelimesinin önemle yer alışına işaret edece ğiz: (Sf. 176, 177). Metin: "K (a) ra han ulusn ı tüzet (t) i bilip (1) Hudânı ıınutup ya (a) man i ş kılıp (2) İzi ruzi kıldı bir o ğlan anga" Tercümesinde: "Kara Han ulusu" bilip (bilerek) düzene koydu. (1) (fakat) Hüda'y ı unutup (unutmakla) kötü i ş yaptı. (Oğuz'un babas ı Kara Han) (2) Tanr ı ona bir oğlan nasip etti. diye baş başlıyor. Metin 6 da Tengri geçiyor ve sen o Tanr ı'ya Man diyor. İzi; Rab, sahibi kar şılığı olarak geçiyor (13. veya 14. yüzy ıllar da da bile) Metin (29): ayur bir iziga ç ınak büte sin S (e) veyin sini ho ş can (1) im birlemin (Sf. 180) Çeviri: "E ğer bir olan (Olan) Tanr ı'ya gerçekten iman edersen Seni candan severim"der. Keza ( İ zi) tekrar, sahip, rab kar şılığı geçiyor. Metin (37)"y (a) na bir inisi k ızın al tidi muvafık tüşûr gey anı bir izi" (Sf.180). Çevirme: "Yine, di ğer bir küçük karde şi kızını almasını söyledi, ola ki bir olan Tanrı onu uygun düşüre" (sf. 181). 27 Y.K. Sf. 33 28 Y.K. Sf. 87 29 W. Bang ve R. Rahmeti, Türlü Cehennemler "üzerine Uygurca Parçalar, Çev. Rag ıp Türkiyat Mecmuası IV. (85 parça —Metin I.III. M. 84 onsalüfe 54.)

39


Metin (80): "nökerlege ayd ı izim bir ü bar bize yan—çı—dur köngül klima tar"(Sf. 186) Çevirme : "Mâiyetine" Bir ve var olan Tanr ı bize yardımcıdır; gönlümüzü daraltmay ın!" dedi. (Sf. 187). Metin (91) beyit: "Özi bilgen ilni müselman k ıhp ibadet kılur öz izi—sin bilip" (Sf. 188). Çevirme: "Kendi bildiği halkı müslüman edip, Tann Inancı 27 Tanrısını bilerek ibadet k ılar." (Sf. 189). Metin 86 beyit: "t (a) mug şerbetini köpi içti—ler"(Sf. 188) Çevirme: "hepsi cehennem şerbetini içtiler." (Sf. 189) Hiç bu_ Tann, bâtıl'ın bir işareti olsaydı burada İslâmiyeti benimsedikten sonra, Allah kar şıhğı olmasaydı kullanılır mıydı ? Metin (44) "U şal t(e) ngri birdür büter m(e) n anga" (Sf. 182) Çevirme: "O Tanrı birdir, ona iman ederim" (Sf. 183). Metin (87. beyit): "Murad birdi t (e) ngri O ğuzka Uluğ Munga (b (a) tt ı b (a) rça ulus il k (a) mug" (Sf. 188). Çevirme: "Tanrı Oğuz'a murat verd;: bütün halk tamamiyle kedere batt ı". (Sf. 189).

40


İ Z İ Burada Kemal Eraslan' ın ( İzi) hakkında verdiği not açıklaması nı aynen alıyoruz (Sf. 193-194.) (2) izi [G. Doefer, TMEN. I, 176 edi /ezil ]" sahip, efendi; Tanr ı" ( < ET. idi) Eski Türkçe'de bayat "kadim", u ğan "kâdir" gibi Tanr ı adlarından biri olan kelime, metnimizde daima z ile yaz ılmıştır (bk. 29, 37, 80 ve 91 . beyitler), Türk lehçelerinin tasnifinde önemli bir yeri olan asıl d sesinin, daha 11. asırda Türk şivelerinde t, y, z olarak inkişaf etmiş olduğunu Kâşgarlı Mahmut belirtmi ş bulunmaktadır (bk. Divân, c.I, s. 32). Kutadgu Bilig, Atabetül—hakây ık ve Nelıctilferâdis gibi ilk Islâmi devir Karahanl ı ve Hârezm Türkçesi metinlerinde karışık olan bu sesin durumunu, R.R. Arat, Atabetü'l—hakây ık neşrin de genişçe ele alınmıştır (bk. ayn ı neşir, not: 14). ... "İzi kelimesi çe şitli metin ve lûgatlerde ş öylece yer almıştır: AGr. (Glossar) idi, iye, i'e, ie, ige "bey sahip"; US . idi "sahip", ige "1. idi., sahip 2. peri, ruh (mecazi)", iye "ige (sahip)"; Divân, izi "sahip, efendi, Tanrı"; KB. idi "Tanr ı, Rab, sahip"; AH. idi "Rab, sahip"; Clauson, EDPT. kıl. "efendi, sahip, Tanr ı" Radloff, Wb. idi (Uyg.), idi, izi (Ça ğ.), iye iye, iye (Kaz.) kr ş . ie, e ide "bey, sahip, Tanr ı"; aynı mânada ike (Çağ., Osm.), ege (Tar.), ege (Kk ır ) "1. sahip, malik, bey 2. Tanr ı"; Rasane n, Wb. izi, ize, ET. idi "efendi, bey v.b. gibi"; Zenker, Wb. Aya, Eye ve ike "efendi, sahip, bey". Kıpçak lügatlerinde kelime şu şekillerde geçmektedir: Ebû Hayyân, el—Idrâk. İzi "Tanrı"; İbnü Mühennâ. idi "I. sahip, ıs 2. aynı mânada Tanrı adlarından biridir", eyesiz "bo ş , sahipsiz"; Et—Tuhfet ii'z—Zekiyye. eye, iye, "iye, sahip". Çağatay lügatlerinde de kelime şöylece yer almaktad ır: Abu şka. iyelep "sahibi olup demektir ve bir nesneyi kendinin eyleyip demektir", iyeledi "bu dahi hemin mânayad ır", igeledi "kaâf, kâf—i Acemidir ki sahip demektir ,yani sahip olup zabt eyledi ve tasarruf etti demektir", 41


igesi "kâf, kâf—i Acemidir, sahibi demektir"; Şeyh Süleyman. iye ve ige "asıl, ige, malik, igem, mevlâ, sahip, Rab, Tanrı", idi "sahip, malik, ige", eye "sahip manasmadır", igem ve ige "sahip, malik, bâni, mürebbi", igelemek "tesahhup, temellük etmek, sahip, malik olmak". Türkiye Türkçesi lügatlerinde de kelime şu şekilllerde karşımıza mıza çıkmaktadır: TTS. eye (iye) "malik, sahip, efendi", is "sahip, malik", isiz (isüz, issüz, ı suz, ı ssuz) "hali, tenha, bo ş , sahipsiz, ıssı z", isizlik ( ısızluk, ısızlık) "ıssızlık, tenhalık, yalnızlık", ıssız "tenha, bo ş "; SDD. eye" 1. sahip 2. ailenin en muhterem kad ını 3. baba 4. ace (büyük k ız karde ş ), 5. kaburga kemi ği 6 hala çocu ğ u", e ğe "sahip, a ğa". Verdiğimiz bu misâllerde dikkati çeken husüslar ve ç ıkarılabilecek neticeler şunlardır: 1. Eski Türkçe'de idi olan kelime, İ lk islami devir metinlerinde (mesela v.b. gibi) izi olmu ş , daha sonra da z >y inki ş afı ile Batı Türkçesi, Divan ı! L"ügatft—Türk, Kut adgu Bilig, Atabetü'l—hakayık, Nehcü'l—feradis, Tezkire ğatay ve K ıpçak yazı dillerinde iye, eye, eye ş ekillerinde yer alm ışt ı r. Kelimenin dar ünlülerinin geni şlemesi ise, onun eke "abla, büyük k ı z karde ş " kelimesine benze şnı esi ile açıklanabilir. 2. iye, eye şekillerinin yan ında bilhassa Ça ğatayca ve K ıpçakça'da görülen ige, ege şekilleri, bizce —d—>—z—>—y—>—g— şeklinde bir gelişme ile değil de, ycvg nöbetle ş mesi ile izah edilebilir, mesela bk. Et—Tuhtfetü'z Zekiyye, egi, igi "iyi" (cv eyi, iyi). 3. Dikkati çeken bir husüs da Eski Türkçe'de kelimenin i'e, ie (bk. AGr. Glosser) imlalar ı ile tesbit edilmi ş olmasıdır. Burada bir difftongla ş ma veya iki ünlü aras ındaki ünsüzün erimesi söz konusu ise, bu ancak d> z> y inkiş afının tamamlanmas ından sonra mümkün olabilir ki zaman itibariyle Eski Türkçe devresinden sonra demektir. 4. Türkiye Türkçesi'nde iye, eye yan ında görülen is, ıs "sahip, malik" kelim esinin ortaya ç ıkışı hakkında da kesin olmamakla beraber şu izah ş ekilleri ileri sürülebilir: Birincisi —s ünsüzün, z> s de ğişmesi ile meydana gelmi ş olabileceğidir: idi> izi> isi. Bu şeklin teklik 3. şahıs iyelik eki ile kullanılması sonucu, orta hece durumuna dü şen kökteki son ünlünün düşmesi ile is şekli meydana gelmiş olacaktır: isi—si> issi. İ kinci izah tarz ına göre d>z >y inki ş afından sonra ortaya ç ıkan iyi şeklinin teklik 3. ş ahıs iyelik eki—si ile kullanılması sonucu evvela orta hece durumuna geçen kök ünlüsünün dü şmesi, daha sonra da ys>ss .

42


benze şmesiyle issi ş ekli ortaya çıkmış (iyi—si > iysi >issi) —si iyelik ekinin ayrılması ile de kelime is şekline geçmiştir. -Üçüncü izah ş ekline göre de iyi şekline geçen kelime, diftongla şma neticesi iyi >iy >i olmu ş , daha sonra normal i hâline gelmi ş ve bu şeklin teklik 3. ş ahıs iyelik ekiyle kullan ılması sonucu yanlış hece bölünmesine u ğrayarak, iyelik ekindeki s ünsüzü kelimeye dahil olmuştur: i—si >isi >is—i. Bu son izah şekli daha önce G. Doerfer tarafından da belirtilmi ştir (bk. TMEN. II, 176)' ve bizce de en uygun izah şeklidir. Buna benzer bir geli şmeyi yıd "güzel koku" kelimesinde de görmekteyiz: bk. Abu şka. is "koku". 5. is kelimesi bugün Türkiye Türkçesi'nde, kal ın sıradaki eklerle kullanılma sonucu, ince s ıradan kal ın sıraya geçmi ş olup ıssız, ıssızlık kelimelerinde ya ş amaktadır. (Kelimenin Abay dillerindeki şekilleri ve kullan ışları içici bk. G. Doerfer, TMEN. I, 177).

Y ARATILIS VE TÜREY

İŞ DESTANI

Bu destanlarm içinde (Yarat ılış ve Türeyiş) destan ında islâmiyetten önceki söylentilerini i şlemeği benimsedi ğini söyleyen2 M. Necati Sepetçioğlu, "Yer, yer de ğilken; su, su idi, ba şka bir şey yoktu... Bu yokluk için de bir Tanrı, Kara Han, bir de bu su ..." 3 diye destanına giriyor ve "Tanrı Karahan" 4, sözleriyle Tanr ıyı sıfatiyle belirtiyor. Bir yerde "Tanrısın! Tanrıya teklik gerek do ğru ama, teklik, yaln ızlık ve can s ıkıntısı demek" sözleriyle' Tanr ı 'nın yaratıcı gücünü belirttiken sonra "Tanr ı Kara Han Er ki şiyi yarattı ."' Böyle Tanrı ve Tanrı Kara Han'la ilgili yaratma olayı Tarihten önceki efsâne şekliyle devam ediyor.' Tanr ı Kara Han adı birçok yerlerde geçtikten sonra"Tanr ı 1j-igen" adını kullanıyor' Tanrı Ülgen, Tanrı Kara Han' ın aynıdır, adı deği şiyor. Yeryüzünü yaratandır. 9 1 TMEN (Cerhard Doerfer, Türkische und mongoliscl ıe Elemente im Neupersichen, C.I—IV, Wiesbaden 1969-1975). 2 M. Necati Sepetçio ğlu, Yaratıhş ve Türeyiş Türk Destan ı, İ stanbul 1972. Akça ğ Yay. 2. Basım Sf. 12 3 Y.K. Sf. 17 4 Y.K. Sf. 20 5 Y.K. Sf. 20 4 Y.K. Sf. 21 7 Y.K. Sf. 24, 25, 30, 31, 48, 49 v.b. 8 Y.K. Sf. 52, 53, 56, 60, 61 9 Y. K. Sf. 64, 66, 67

43.


"Tanrı Ülgen konu şurken yer ve gök ve cümle yarat ılan hepsi susmuştu. Kâinat, ilk yarat ıldığındaki o ulu ve dolu su sessizli ğinde ve gökle yer aras ındaki bo şluk o ilk ıssızlığındaydı ." Tanrı Ülgen, önce Tanrı Kara Han olarak beliriyor. Bunlar Tanr ının çeşitli sıfatlard ır. ORHUN K İTABELERI (YAZITLARI) Hakk ında Tamamlayıcı BILGILER.: Tenri kelimesinin Orhun yaz ıtlar ında " İlahi bir kudret olarak geçtiği", "Onun iradesi ile kaan (hükümdar)" ın iktidara geldi ği belirtilmiştir." (Tenriteg tenri de bolm ış) anlat ışıyla hükümdarın Tenri tarafından yaratıldığı anlatılır. Ayrıca Tenri'nin Türk toplumunu korudu ğu, milli varlığını sürdürdü ğü, bunu Tanrı 'nın yapt ığı , yönetti ği, Türk beylerinin düşmana kar şı zaferlerini sa ğladığı sözleri geçer (Kur'an'da var, Allah sapmış milletlere yard ım etmez âyeti buna yak ın bir anlamdadır. Böylece Türk'ü koruyan Tanr ı'ya (Türk Tanr ı 'sı) şeklinde içten bir anlat ış bile yapılır. Eski Türk dininde bu (Gök Tanr ı) aslında (yüce, ulu Tanr ı) ile birlikte, yer—su (yir—sub) ruhlar ının (meleklerinin) ferdin ve milletin kaderi üzerinde de k ısmen etkili oldu ğuna inanılmakla beraber "V. F. Bücher"in belirtti ği gibi" en yüksek ilahi varl ık Tenri" dir. ıı Tenri kavramının şu durumda belirtilişi dikkate ş ayandır: "Üstte mavi gök, altta ya ğız yer" (üze kök tenri asra ya ğız yir) ve ikisi aras ında insanlar yarat ılmışt ır. Bunları "kimin yaratt ığı zikredilmemi ştir", düşüncesi ele şttirilebilir. Üstte ulu Tanr ı , altta ya ğız yer" aras ında insan ların yaratıldığı anlatılmıştır. Diğer bir yerde Tanr ı'nın ya ş attığı ve öldürdüğünden bahisle yaratan ın Tanrı olduğu açıktır. Kalık (kök) kelimesi mavi ve gök anlamında da kullanılmaktadır. ,

10 Y.K. Sf. 67, 68, 72, 73 11 islâm Ansiklopedisi, C. 11, Sf. 706. 12 Y.K. Sf. 706.

44


3— GÖKTÜRK IMPARATORLUĞUNUN DINI: a— Bat ılı bilginlerin "değişik, ırk, soy, dil, tarih ve kültürden" gelenlerin birbirileriyle ilintisiz inançlar ı , " Ş aman Dini" adiyle ileri sürmelerini kabul edemiyoruz.' (Sf. 126). Ş aman denilenin Tur guzlarla ilgili, törenlerini yöneten ki şiye takt ıkları adt ır, deniliyor. (Sf. 126). Derslerde belirtti ğim gibi müslümanlar için "hoca dini" hiristiyanlar için "Papaz dini" v b denilmiyece ğini tekrarl ıyor ve Şaman dini ve şamanizm diye ilmi bir birle ştirme olamaz yarg ısını tekrarhyoruz. (Sf. 126). (Eski Türklerin Dini Ş amanlık De ğildir) kitabımızla karşılaştırma. Prof. Sadettin Buluç 2 'a dayanarak Ş aman'a Kırgızlar'da Baks ı ve di ğerlerinde Kam denildi ğini Ali Kemal Meram belirtiyor. Ali Kemal Meram, Araplar, Türkleri Tanr ı bilinci ve dini inancı olınayan, yere, suya, bitkilere ve türlü putlara tapan bir kavim olarak suçlamış ve ancak islâm olunca, Tanr ı'yı bulduklar ını ileri sürmüştür, demektedir. (Sf. 127). Bu tamamen yanl ış bir iddiadır. Göktürklerin tek tanr ı irlancında oldu ğunu, benim derslerde y ıllarca önce anlatt ığım gibi teyid ediyor. (Sf. 128). "Gök Dini" ba şlığı alt ında "bütün dinlerde "Tanr ı Katı" olarak "Gök" benimsenmiştir, diyor. (Sf. 129) Yaratan, öldüren Tanr ı ve 7 kat göklerdeki Tanr ı'yı anlatan, ruhun Tanrı katına uçmasını söylüyor "uçahardi" Tanrı'ya uçup gitti) diyor. Fakat Meram "Gök Tanr ı" deyimini, "sonsuzlu ğu gökte ya ş adığı ve her şeyi oradan yönetti ği için O, "Gök Tanrı" deyimiyle anıhr " (Sf. 129) diyor. Kanaatimizce burada Gök, ulu, yüce, mübarek, mukkaddes, ebedii, ezdi gibi enginlik anlam ınadır. 1 Ali Kemal Meram, "Gök -Türk Imparatorlu ğu", (Gök-türk Yaz ıtları içinde) İ stanbul 1974, Milliyet Yayınları. 2 Sadettin Buluç, Ş amanizmin Menşei ve Inkişaf' Hakkında, TDED, 11 /3 4, 1948, Sf 277-290.

45


Meram, ruhun varl ığına inanıldığını, mükâfat ve mücazat ı Tanrı'nın verdi ğini anlat ıyor ve "Yukarda Gök — Tanr ı, aş a ğıda yağız yer var olduğunda, ikisi aras ında insano ğlu yaratılmış " 3 Cümlesini naklediyor. Bunda Tanrı inancı oldu ğu açıkt ır. Dilek, yarhgama, elleri gö ğe açarak dua ve kurban ı anlat ıyor. Her yı l kurban kesilir ve dua edilirdi. Tören yüce da ğların doru ğunda olurdu. Kutsal ma ğaralarda da tören yap ılırdı . (5 Mayısta tören yap ılırdı). Tanrı 'ya yakar ış ve şükür Gök—Türklerin yarat ıhş efsânesi ve Ergenekon Destan ına dayanmaktayd ı . Atalar ın ruhları saygıyle anılırdı Dağ, mağaralar önemliydi. Ruh ölümsüzdü. Ölen için a ğıt yak ılır, Tanrı 'ya dua edilirdı . Ölünün çevresinde atla veya yaya 9 defa dönülürdü. Gök—Türk'te ölüler mumyalan ır, sonbaharda veya ilkbaharda gömülürdü. Yu ğ töreni (cenaze töreni) yap ılırdı . Burada Ali Kemal Meram hep Türk dinine (Gök Dini) diyor, bize göre bu anlat ış hatalıdır. (Tanrı Dini) demek gerekir. Zira Gök—Türkler, Tek Tanr ı'ya inan ırlardı . (Sf. 133-134) Gök—Türkler, Ötüken ve Orhun nehri çevresinde yerle şiktir. Bunun delili Yer—Sub ruhlard ır. Onlar baz ı yerleri korur, baz ı dağlar, a ğaçlar kutsaldır. Onlar terkedilemez, çevresi kutsald ır. Yanmayan a ğaç evler yapılm ıştır. Ayrıca seyahatnâmeler (X. yüzy ıl) onların yerle şik olduğunu ishat ediyor.

TÜRK M İTOLOJ İS İ 4 b— O ğuz Destanında, Tanrı ve onun birli ği geçiyor. (Bir Tanr ı) (Sf. 157, 158, m ısralar alınıyor). Şecere—i Terâkime'de gene bir Tanr ı inanc ı vardır. (Sf. 157). Manas Destan ın da, (Manas'ın Döğuşu) "Tanrıya i övbe edip." (Sf. 506). denilmektedir. C

BAZI KEL İMELER İN AÇIKLANI ŞI

alkamak: Hay ır dua etmek, iyi dilekde bulunmak. alkış • Hayır dua, iyi dilek. arbak, arvak (ervah) = ruh. (K ırgı z—Kazak arbak —arba ğ koruyucu ruh.) bakşı : Ş aman, bak ı cı , Budist Türk. Buda Rahibi, Kazaklarda "baks ı". 3 Bilge Ka ğ an Anıtı Do ğu Yönü 2. paragrafı oluyor. 4 Prof. Dr. Bahaeddin opel, Türk Mitolojisi, Ankara 1971, Selçuklu Türk ve Med. Enst Y.

46


Burkan: Moğollar ve Budist Uygurlar Buda'ya Burgan derler. Kökö Tehgir : Mo ğolca "Gök Tanr ı" Umay : Ş amanlıkta çocuk ve yavru hayvanlar ı koruyan di şi, ruh—tanrı'

Ç— TÜRKLERIN KURTTAN TÜREY

İŞİ

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel: 1—Türkler, "K ıryeleli", tecrübeli kurtlara vurgundu, 2— İnsan baba, kurt anne, 3— Ki rt, Tar ımının görüntüsü, 4— Kurt, astronomik bir sembol (Gökteki Büyük ay ı burcu 7 kurt), 5Kurt, Tanr ının elçisi, 6— O ğuz—Han'a yol gösteren "Gök Kurt", 7— Göktürkler de kurt, bir "devlet sembolü" (Göktürkler'in Tu ğlarının başlarında, alim bir kurt ba şı bulunuyor. Çok eski ça ğlarda totem olabilirse de artık değildi.) 8— Hun—Türk mitolojisinde kurt, 9— Uygur al alar ının kurttan türeyi şi, 10—Göktürklerin kurttan türeyi şi (Ergenekon efsanesi bundan çıkmışt ır), 11— Ergenekon Destan ı , hep kurtla ilgilidir.2

D— TÜRK DESTANLARI Türk Destanlar ı üzerinde önemli ve dikkati çekici baz ı çalışmalar 6 şsa da bu kısım derinli ğine ve geni şliğine sistemli bir şekilde ince- olmu lenmeği ve yeni kaynaklar ara ştırmayı gerektirecek mahiyeitedir. Türklerin yarat ıhş , türeyiş , göçü, Ergenekon, Bozkurt, şu adlariyle amlan7 destani rivayetleri üzerinde derlemes ve tan ıtma faaliyetlerine burada sadece i ş aretle yetinece ğiz.

E— O Ğ UZLAR Oğuz Destan ı XIV. yüzyıl başında O ğuzlar'ın destanı yazılmıştır.' Üzerinde bilgi sunmu ştuk. 5 Abdülkadir Inan, Manas Destan ı, İstanbul 1972, Kültür B. Yay ını (Bazı kelimelerin açıklanması, Şaınan, Baksı, Kam, Sf. 263-267) Umay' ın tanrı ca olmadığı onun bir melek veya koruyucu ruh oldu ğuna dair bildirimize bak ınız 5-9 Şubat 1979, İst Ed. Fak. 6 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 100 Remel Eser, C.1). 7 Kemal Eraslan , Manzum O ğuzname , Türkiyat Mecmuası, İ stanbul, 1976, C. XVIII, (1973-1975) Sf. 169-236 (O ğuzname) Fotokopi I- VIII. 8 Köprülüzade Mehmet Fuat (Fuat Köprülü). Türk Edebiyat ı Tarihi, İstanbul 1926, Sf. 50-76. 9 W. Raodloff, Proben, der Volksblitteratur der Türkiscl ıen Stümme Süd Sibiriens, Sanktpetersburg 1885, C. V. (Prof. Dr. Ahmet Ate ş'in Radloff'ten yapt ığı çevirmelere bakınız).

47


Hiung—nu denilen Türklerin ilk hükümdarı (Me—Te) Mao—Tun, (M.Ö.209) Kült—Tegin (Ölümü, 732), Bilge Ka ğan (Ö.734) küçük o ğlu (Tanrı Kağan) ( Öldürülmesi 742) tarihlerindedir. DINI İ NANIŞ LARI: "X. yüzyılda Uygurlar hariç O ğuzlar ayn ı dini inançtaydı . "Islam âleminde Türkler'in Allah fikrine sahip olduklar ı ve bunu Tanrı adıyle ifade ettikleri biliniyordu."'° "Türkler'in yaratıcıya "Ulu ğ — Bayat" ad ını verdikleri de Islam bilginlerine ula şmıştır."" Bayat, Türklerde Kadim, (ezeli) demektir: Tanrınm s£atlar ındandır. Oğuzlar'da, Gök Türkler gibi, öleni elbise, silah ve e şyalariyle oturur halde gömüyorlard ı (oturarak). Kümbe der (veya tümsekler) yap ılıyordu. Yu ğ aşı veya ölü aşı (at) yeniyordu. Cennet inanc ı vardı . Öldürülen at ın derileri sirıklara asılıyordu. Ölen ki şi Cennete bununla gidecekti. Ruhun ölmezli ğine inanıyorlard ı . Oğuzlar'da su kutsald ı, kutsama töreninden sonra y ıkanmıyorlardı . Onu kirletmek istemiyorlard ı ." Aynı inanç Avrupa da ve birçok kavim ve dinde de vard ır.

F— UYGUR METINLERI Islam'dan önceki Uygur Metinleri "Türkische Turfan—Te te" adiyle yayınlanan eserde VI. metin için de daha ba şlangıçta: "Tangri tangrisi burkan yarlıkanuş ..." "Tangrim" kelimesinin Buddist kavramlar içinde sık sık yer alması dikkate ş ayandır."

G— BUDIST METINLER. GÖK—TCRK YAZILARINDA TENGR

İ

Emel Esin, (Karluk Budist Sanat ı)nı (Farharr—ı Halluk" başlığında iş aretlerken "Putlar: Bud'lar yani "Burkan")lardan bahsetmekte, 10 I Y.K. Sf. 44 ve Kaynaklar ı ; (Ib ıı Fadlan, Zeki Velidi Togan, Yay. S. 10 S. ed-Dehlıân Yay. S. 92; Makdisil Kitab-ul bed' ve ' t-tarih, Yay ınlayan ve Tercüme eden Cl. Huart, Paris 1907, IV. Metin S. 63, Tercüme 57).) 11 I. Y. K. Sf: 44 (1Vlakdisi , gösterilen yer) Fahruddin Mubf ırek-Sah'da (Tarikhi-Fakhurud'din Mubarekschah, Yay., E. Denison Ross, London, 1927, s. 43) Bayat, Tanr ı'nın adı olarak geçiyor. (Sf. 44) 12 Sf. 46 13 Prof. Dr. Faruk Sümer, O ğuzlar (Türkmenler), Ankara 1972. D.T.C.F. Yay. Sf: 2

48


Orta Asya'n ın kuzey sınırında, çok zaman Be şbalık şehirinde eserlerle karşılaşmışlardır. M. 6 ve daha çok 7. yüzy ıllardaki eserler de (Sf. 80) ve M. VII yüzyılda Toharistan "Batı — Türk Hakanh ğı" devrinde Türkistan adını alan yerlerde, gene M.VII, VIII. yüzyıllarda (Sf. 82) Fergana da çok sayıda Gök—Türk yaz ıları bulunmuş (Sf. 89) ve (Argu) Sf. 95) ilinde bulunan Budist tap ınaklarından çıkartılan eserlerde ve Ka ş gar çevresindeki Budist kal ıntılarda (Ka şgar Türkçesiyle) (Sf. 98,99) ve sunulan levhalarda I, muhtelif Budizmle ilgili heykellerde, levhalar kısmı "Urı tengri" "tengridem" ve bilhassa "tengri" (deva) ve çiçek saçan, "tengri" v.b. olarak (Burkan) la ilgi dikkati çekmekte ve Be şbahk buluntulara aras ında çıkan "Yek" (cin, şeytan) göze çarpmaktad ır." Budist heykellere bile Tengri s ıfatı yansıtılmıştır.

14 Prof. Dr. Saadet S. Ça ğatay, Türk Lehçeleri örnekleri, VIII. yüzy ıldan XVIII. yüzyıla kadar Yaz ı Dili Ankara 1963, 2. Baskı (Sekiz Yükmek), Sf. 24, 25, 28... 15 Emel Esin, Farhâr- ı Halluk (Karluk Budist Sanat ı) Türkiyat Mecmuas ı, Istanbul 1976, (XVIII, (1973-1975), S f. 79-140.

49


10. YÜZYILDA UYGUR METİNLERİNDE PEREM KALIP TÜRK LEHÇELERI ÖRNEKLERI Prof. Dr. Saadet Ça ğatay VIII. yüzy ıldan XVIII. yüzyıla kadar yazı dili'nin (Türk Lehçeleri Örneklerinde Islâmdan önce ve sonraya dair birçok örnekler sunmaktadır... "Eski Türk Lehçeleri üzerinde Türkçe ve yabanc ı dillerde yazılan eserlerden baz ılarının Bibliyografyas ı" 9 sayfa sürmektedir.' Bunun söz dizini eski Türk dini Tarihine dair örnekler veriyor: (Sf. 48, 70). Bunlar Eski Türk Lehçelerinden al ınan parçalar ın söz dizinidir. 2— Kül—Tigin Anıtı : Orhon Anıtları, 3— Bögü Hakan' ın Mani rahipleriyle konu şması, Türkische Turfan—Texte II, 4— Budist Tövbe isti ğfarı , TürkischeTexte IV, 5—Sekiz yükmek, Türkische Turfan—Texte VI, 6—Prens Kalyanamkara ve Papamkara: İki karde ş hikayesi, 7—Eski Türk Lehçeleri Bibliyografyas ı bahisleridir. İlk Islam Eserleri, Kutadgu—Bilig (M.1069-1070) Bunlarda hep Tângri, Tângri, hattâ Hristiyan metinlerinde bile Tengri kullan ılmıştır. Kıpçak Hristiyan Metinleri (Codex Cumanicus) Tarihi 1303 ise de daha önceden mi geldi ği belli de ğildir. (Sf. 103) Bu metinde de Codex Cumanicus, 1865. Asıl Nüsha (1375. S.) Uçmak, tengrige (S. Ça ğatay, Sf. 105). Tengri (Sf. 106), Sf. 110, 111, S. Ça ğatay) bu arada metinde (yaratkan = Allah, Tanr ı. yaratan). ağırla

= hürmet etmek "a ğırlang"

ayang tap ıng TT II, 79 1 Prof. Saadet Ça ğatay, Türk Lehçeleri Örnekleri, Ankara 1963, 2. Bask ı. Sf. 44-52.

50


Takdis, dua ( Şeref ?)

alkış altınkı

= alttaki, yer alt ındakiler, yer ruhu.

arvış

= büyü remzi, a. nom bitig. = ajun = mevcudiyet, yarat ılış, dünya. = ecdat, atalar, apa ced, abla, büyük k ız kardeş .

azun çü apa

âdrâm, ürdam =-- fazilet âçü apa

= ecdat, atalar, apa ced, abla, büyük k ız kardeş . ürdam = fazilet

büngü ıduk idi kök K.t(â)ngri öd öd tângri tamu tapag tapıg—çı

= ebedi = mukaddes = sahip, efendi = mavi, gök = Gök Tanrısı -= zaman = zaman tanr ısı = cehen nem <sogo = hürmet, ikram = tapış , hürmet edici

tapigsak tapın t iingri

= hürmetkâr

t ângrilik

= putperestlik mabedi( ?)(Bu tâbir do ğru değildir H.T.)

t ângriken

= bir ünvan (Hakanlarm ünvan ı olsa gerek)

Umay

= yer ilâhesi (?) (Bu da yanl ış bir açıklamad ır. H.T) = ümit

umuğ umuginag ülüg ülüglüg üzüt yadçı yağışlık

= hürmet etmek = Tanrı, majeste, ha şmet

= ümit, sığınacak yer = baht, tâlih, kısmet = mes'ut = ruh, can = büyücü (?) = kurban kesme mabedi

yaratığma = yarat ıcı yarhgka—yıhka = buyurmak, emretmek, inayet et. yarlıkan çuçı = merhametli

51


öz yaş

= hayat

yazınç

= günaâh, kabahat

yazuk

= günâh

yak yilpig yelpik

= şeytan

yir yirçi

= hastahk perisi (?), divâne = cin ve yelin çarpmas ı ; Anadolu Gaziantep; nefes darlığı hastalığı = yer, dünya = rehber

yirtünçü yoğ

= dünya

yoğçı

= matemci = matem tutmak

yoğlamak

= cenaze alay ı

yükün = baş eğmek, hürmet et. yükündürmek = ba ş eğdirmek, hiimet ettirmek. kar şılığı geçiyor keza, erdeng kopsamak öğünç

(S. Ça ğatay, Sf. 111) = erdenglik = iffet, bâkirlik = zikretmek, ilahi okumak, tegganni et.

= methiye, hamdü senâ et.

yarhga

= merhamet, şefkat

yarlıgamak

= merhamet, şefkat inayet, (S. Ça ğatay Sf. 112 Metin) = mucize, harika, ucû'be

tang

Bütün bu Hristiyanlıkla ilgili (Sf. 122 ye kadar) ana metinde (Tengri) tekrar tekrar geçmektedir. Bunlardan sonra XIV—XII. yüzyıllarda ( Şark Türkçesi —II. İ slam Devri) gelmektedir. Ali Şir Neval de;2 (Mahbûb Al—Kulûb)2 ba şlıklı yazı içinde, "Zira kim tengri alarga bela bergey" diye (Tengri) geçmektedir. (S. Ça ğatay Sf. 181) Bazen (Huday taala) (S. Ça ğatay, Şf. 213) (tengri) olarak geçmektedir. (S. Ça ğatay, Sf. 207). ( Şecere—i Türk) te bile (Elya-1 Gazi Bahad ır Han 1603-1663) eser 1665 te son kısımları yazılmıştır. 2 Aınire Matbaası, Istanbul 1289.

52


Oğlu Eb11-1 "Muzaffer ve El—Mansur Anu ş a Muhammed Bahad ır Han tarafmdan yaz ılmışt ır"(S. Ça ğatay)' Ebıl-1 Gazi Bahadır Han'ın (1603-1663) " Şecere—i Türk"ün Harezm Türkçesindeki asıl metni Baron Desmaisons, "Histoire des Mo ğols et des Tatars par Aboul—Ghâzi Behadeur Khan", (St. Petersburg İmpr. de'l'Akad. İmp. des sciences 1871; T.I.Tekxte)'m Rus Akademisi yay ını olarak Arap harfleri ve kendine özgü imlâsiyle y ay ınlamış bulunmaktadır. Önsözde Desrnaisons, as ıl nüshanın, Petersburg Asya Müzesinin "Dahi" yazmalar ı arasında saklandığını belirtmektedir. Bu çok önemli eserin Göttingen ve Berlin yazmalar ı v.b. hakkında Prof. Dr. Saadet Ça ğatay kaynaklar ında geniş bilgi sunmaktadır. Onun 223. sayfada zikretti ği (Sf. 205-206) kaynaklar aras ında bilhassa Türkçe olanlar da dıkkati çekmektedir. Bu kaynak bilgiyi sunuyoruz. C.M.Fraehn "Histoire de s Mongols et des Tatares par Aboul—GhâziBehadour Khan" Kazan 1825. G. Sablukov tarafından bu nüshan ın 1854 te ilk yarısı, 1905 te tam olarak rusça tercümesi yap ılmıştır. Bentinc "Histoire genealogique des Tatares traduit du manuserit tartare d'Abulgazi Bagadur Chan" Leiden 1726. A. Strindberg "Notice sur le ms. de la premiere traduction de la chronique d'Albulghâzi Behâder" St ockholm 1889. Journal des savants 1757; Sf. 85. Islâm Ansiklopedisi: Cl. Huart makalesi, Abul—Ghazi maddesi. İslam Ansiklopedisi Türkçe 29 ve 30. cüz, A. Zeki Velidi Togan. Ahmet Vefik Paşa " Şecere—i Türk" Tasvir—i Efkâr gazetesi 131 sayısında bu eserin tefrikas ına başlıyor. 1280 (1864) de. Rıza Nur "Türk Şeceresi" ( Şecere—i Türk) İstanbul 1925, Amire Mtb. M. Şakir Ülkütaşır, Ebulgazi Bahadır Han, "Ülkü" 120. 1946. İ smail Habib Sevük "Tanzimattanberi" 1944. A. Vefik Pa şa 200 s. A. Inan, Ebulgazi Bahadır Han ve Türkçesi Türk Dili Araştırmaları Yıllığı . 1957. (Bu hususta 1963 tarihli 2. bask ıda sunulmuştur.) 3 Prof. Dr. Saadet Ça ğatay, Türk Lehçeleri Örnekleri -CVIII. yüzy ıldan XVIII. yüzyıla kadar yazı dili, Ankara 1950 (1962 de ikinci basımı yapıldı.) Ankara -üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Yay ınları Sf. 204-223. Kaynaklar: Türk Dil Kurumu " Şecere—i Terakime" (1973) de t ıpkı basım halinde bastırmıştır.

53


10. YVZYIL UYGURCA METINLERDE PRENS KALYANAMKARA VE PAPAMKARA HIKAYESININ UYGURCASI: Uygur diline çevrilmi ş hikâye kahramanlar' Kalyanamkara ve Papamkara olan ve 10. yüzy ıla ait bu metinde 4 eski Türk dini tarihini de, Buddizmle, Budda terimleriyle ilgi yan ında, onunla yakından iliş gili bir anlatış dikkati çekmektedir. (t(ü)ngrim) = efendim anlam ına' (yüklür) şeytanları , y (a) rl (i) y buyruk geçiyor. Burada XXVI. paragrafı nakledece ğiz: "t (ü) ngrim nü mung tag Efendim ne zaruret (ihtiyaç). bolti kim ant (a) y t (ü) ngri tüg oldu ki böyle gök ( P!) gibi ürd (ü) ni tüg ogüküngüzni ölüm cevher gibi çocu ğumuzu ölüm yeringü idur—siz, ol taluy yerine gönderirseniz bu deniz." Burada tengri = gök kar şılığı çevrilmiş .6 Bunun do ğru olmadığı kanısındayız. Yüce, efendi yerine burada gene 36. sayfa da t (ü) ngrim = efendim yerine çevrilmi ş .' Bu metinde ahlük'tan da bahis vard ır. "Umayay—m (ü) n = muktedir olamıyacağım" diye çevrilmi ştir. Tang = lâtif, ariy = temiz, nam = ahkâm, kanun, nomladi = vaaz etti, uluy = ulu (Sf. 47), tinl(i)y = canlı, tilügü = dileği, yoq = yoksul, fakir, (Sf. 49), qut = kut (Sf. 50), gutluy = kutlu, mesud 21-4, 45-2, (saadet) suyluy—günahkâr, qurtul ınaq = kurtuluş (Sf. 51). Bilhassa 55. sayfada: "T (ü) ngri bar ürti = Tanr ı var idi. Çevrili şi bile Gök'ü kullanarak çevrilmekten vazgeçilmektedir. 4 Hüseyin Namık Orkun, Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesinin Uygurcas ı, İstanbul 1940. T.D.K. Sf. 4 5 Y.K. Sf. 21, 23, 34. 6 Y.K. Sf. 34 7 Y.K. Sf. 36

54


Umadin = muktedir (Sf. 55) gene 56. sayfada, T () ngrisi = tanrısı ve 57. sayfa da bilhassa konu olan tezimiz bak ımından daha ayd ınlanmaktadır: "Kök tWngri tapa ulidi siytadi = Gök Tanr ıya karşı sızladı, hıçkırdı. Görüldüğü üzere Kök kelimesi, Gök anlam ınadır, Tanrı'dan apayııdır. Ululuk derinlik, enginlik ifadesi şeklindedir. yarlıgadı = buyurdu. Dini ahkâm anlamına Nom kelimesinin Ka şgarlı, şeytan anlamına Çinceden geldi ğini yazıyor. yak (yek) için Ka ş garlı III. 120 de bilgi sunuluyor. Godi = aşağı (61-5) anlamına gelip, Anadolu'da yağmur duasında godi godi tekeilemesi söylenmektedir. tngri adının Gök olarak çevrili şini görüyoruz. Açıklamayı teşkil eden 108. sayfada görüyoruz. Gök 5-8, 18-2, 26-2, 59-2, v.b. kar şılanmaktadır. Buna cisim olarak gök'ün konulmasma kat ılamıyoruz. Yazug = günâh (8-1), Notlar: (Sf. 116) yer suv = yer su (59-1) X, XI, XIII. yüzyıl Uygur metinlerinde Tengri kelimesi s ık sık geçmiştir.

55


VIII-XIII. YÜZYIL ARALARI (ESKI TÜRK ŞİİRİ) VE TANRI: "Reşid Rahmeti Arat. Eski Türk Şiiri, Ankara 1965, Türk Tarih Kurumu Yayınları. Ilâhi (Tan Tanrı) Sf. 5" Turfan kaz ılarındaki yazmalar an.s ında ele geçmi ştir. A.V. Le Coq (Türkische Monischaica aus Chotscho, II, APAW.), 1919 Phil—hist. Kl. n.r. 3, S. 9-10. Sonraki çevirme ve aç ıklamayle neşri için*: W. Bang'a bakılmalıdır. Şiirler, Mani', ve Buddha kültür çevresinde muhtemelen Bavulla söyleniyor. Soğdca, Uygur harfleri ile yaz ılmışt ır. (Tang) daha önceki metinlerde (harika) anlam ına da geçmiştir. Mani Metinleri Metin 1 "tang tengri kelti tang tengri özi kelti tang tengri kelti tang tengri özi kelti

B.T. çevirme 1" Tan Tanrı geldi Tan Tanrı kendisi geldi Tan Tanrı geldi Tan Tanrı, kendisi geldi.

5 turunglar kamag begler tang tengrig ögelim kada şlar Körügme kün. tengri Siz bizni küzeding korünügme ay tengri

5 Kalkınız, bütün beyler, Tan Tanrıyı övelim! kardeşler Gören Güne ş Tanrı Siz bizi koruyun! Görünen Ay Tanrı

10 Siz bizni kurtarıng tang tengri yıdhg yıparlıg yaruklug yaşuklug tan tengri

10 Siz bizi kurtarın! Tan Tanrı Güzel kokulu, misk kokulu, Parıltılı, ışıltılı Tan Tanrı!

* W. Bang, Manichaeische Hymnen, (Museon, XXXVIII, 1- 5).

56


15 tan tengri tang tengri yıdlıg yıparlıg yaruklug yaşuklug tan tengri

15 Tan Tanrı Tan Tanrı Güzel kokulu, misk kokulu Parıltıh, ışıltılı Tan Tanrı !

20 tan tengri

20 Tan Tanr ı

Bu ilahi de (Ilahi (Parlak, Güçlü, Bilge Tanr ı) A.V. Le Coq tarafından yayınlanmış sonra çevirme ve aç ıklamasını W. Bang yapm ışt ır. Maniheist ve Mani ile ilgilidir (Sf. 10-11). Metin 1 Tengri yaruk küçlü ğ bilgeke y-alvarar biz Ötünür biz kün ay tengrike Yaşın tengri nom kutı Mar mani firi ştilarka

Çevirme Tanrı, nürlu, kudretli bilgeye y alvarırız. Güneş ve ay tanrılara rica ederiz Şimşek Tanrı, töre saadeti. Mar Mani ve peygamberlere.

Saadet niyaz ederiz, ey Tanr ım! 5 kut kolur biz tengrime Viicadumuzu k oruyun, etüzümüzni küzeding üzütümüzni boşung rühumuzu boş, serbest b ırakın! kut kolur biz yaruk tengrilerke Saadet niyaz ederiz, nürlu Tanr ılardan, adasızın turalım tehlikelerden uzak durd ım, ögrünçligin erelim sevinç içinde olahm! (Sf. 13) (Sf.12) Diğer metinlerde "Bizim tanr ımızın (tengrimiz) iyili ği cevherdir derler" deniliyor" Cevherden daha üstün benim iyi tanr ım, alpim, kudretlim, mısraları ile "benim güne ş tanrı ışığı gibi, gö ğüslüm, bilgem; güzel, asil tanrım, şöhretlim, koruyum" deniliyor. (Sf. 17 metin 16). anrının kitabını 5 inci şiirde "Asil, bilge insanlar toplanahm, dinleyelim. Dört hakim Tanr ı'ya Tap ınalim, dört büyük azaptan kurtulahm ve Ruh (üzüt)ten ve şeytandan (yek), cehennemden (Tamu) bahsediliyor. (Sf. 25). 6 ncı şiirde cehennem tasvir ediliyor. Şeytan cehenneme sürüklüyor. "Ölümü niyâz eder, fakat bulamaz" derler. (Sf. 29). 7 nci şiir Mani için büyük ilâhidir. (Sf. 30-37) deniliyor. 57


Buddizm metinleri: "Mani burkan ım" deniliyor. Tenri pek az geçiyor. Burkan geçiyor. ı duk = aziz (Sf. 40) kalık = gök (Sf. 40, 41) küntengrig = güneş tanrı nırvanka = nirvana mrbanta = =yana 'da sansart = samsara ürlük = ebedilik (Sf. 42) Burkan (Buddha) ile ilgili şiirler v.b. (Sf. 63—) Bunlar da hep buddist terimler vard ır: (Sf. 85) Pek az da olsa Sf. 158-159 daki metin de: "kün tengri" güne ş tanrı geçiyor. Tanrıyı güneş gibi mi gördü ğü ve sıfat olarak kulland ığı belirtilmelidir. Güne ş in Tenrisi dü şünülmelidir. "adın ana—bar tengri—ning kal ık (Gök) —ı nta" (Sf. 168) Çevirmesi:: "ba şka anlatışla tengri—nin gök yüzünde" (Sf. 169). " [a bita tengri burkan— ıg" (Sf. 186). Çevirmesi: : "Abita tanr ı burakan" (Sf. 187) "tengridem oyun" Çevirmesi: " İlâhi oyun" (Sf. 204) "tengri" (Sf.204) "Tanr ı" (Sf. 205) Hâtime duas ında: tibi ş "tengrim" (Sf. 218) Çevirmesi: "Tibi ş Tengrim" (Sf. 219) "arslan Bilge tengri" (Sf: 220,226) Çevirmesi: "Arslan Bilge Tengri" (Sf. 221, 227) "Tengrim" diye türlü s ıfatlarla geçiyor. (Sf. 222). Fal kitab ı metinde (Türk Turfan Metinleri) İ çkek = cinli (Sf. 304, 305) "edgey tengri küzedgey" eder. "Tanr ı muhafaza eder" (Sf. 281) "Tengri dem kut" (Sf. 282) " İlahi saadet" (Sf. 283) "yek ( şeytan)—içkek (cinler) egirür" (Sf. 286) " Şeytanlar, cinler etrafını çevirir" (Sf. 287). Ugan =Muktedir olan, kadir. (Sf. 341) Reşit R.Arat Eski Türk Şiiri; (Notlar) Ankara, 1965.) idi =sahip, efendi, rab. (Sf. 364) Uygur devresinde (iyi, idi) Türk 1— Güç, kuvvet; güçlü, kuvvetli. 58


"Türk burkanlar" "Kuvvetli burkanlar" (bk. TTT III, 65, TTT IV a, 4) "erk Türk" "güç, kuvvet", 2—Türk (Ka şgari)" vakit anlamına gelen bir kelime". "Türk kuya ş ödi" "gün ortası ",)"Türk üzüm ödi" "üzümün olgunluk vakti" "ve Türk yi ğit" "gençlik ça ğının ortasında olan genç" (11. Not. Sf. 388). (Tarko. Saç) Tan: Ka şgari, "sabah ve ak ş am esen serin esinti" Udra Tan, "Kar şıdan esen rüzgâr. Radlof: şimal rüzgarı, rüzgâr. (Sf. 394)

59


4— BAŞKA DINLERDE TANRI ADI VEYA İLAH ADI

Budist—Hint dinin de: "Eski Türkçe budist metinlerin de tengri sanskritçe deva'ya, yâni Tanrıya tekabül eder." Budist mitolojisinde geçen melek kar şılığı da kullanılır. Hint dininde "diş i varlık (devi), Tengri Hatun" deyimiyle, Tengri K ız ise deva kanya (tanrı kızı Apsaras) kar şılığı " olup "Tanrılar kralı (devaraca) İndra, tengriler iliki Hormuzda'd ır; Brahma'ya Azrua Tengri denir. ... Tanrıça Çrir'in ismi Kut Tengri Hatuni veya", Kut Tengrisi'dir. (Müller Uigurica, S. 45). Keza Tengridem adlı ilahi bir varlık (deva) geçiyor. (W. Radloff, ve A.V.St yel Holstein, Saint Petersburg, 1910 = Bibliotheca Buddhica, XII) "Buddha ise, çok defa Tengri Tengrisi diye an ılır Tanrılar göğü (devaloka) nün Türkçe ad ı Tengri Yir'dir." ( İ slam Ansiklopedisi, Sf. 707, C.XI.) "Budizmin tesirinde kalan maniheist—Türkçe ıstılahlar arasında (Krş . Chuasturanift, n şr.. A.V. le Coq, Berlin, 1911, S. 5: JRAS, 1911, S. 278) Tanrı kelimesi Tengri, hani yazd (veya Bag) e "kar şıhktır; kötü ruhlara (yekler) kar şı aydınlık ruhlara Yaruk Tengriler deniliyor. "İlk insan'ın adı (maniheist efsânede geçen be ş unsuruna, esir, yel, ışık, su, ate ş 'e göre), Bi ş Tengri (be ş tanrı)dir. Bu beş unsura da tekrar başka dinlerin en yüksek ilahma Tanr ı adı takıhyor: Tengri adı eklenir, msl. Ot Tengri =Ateş Tanrı vb. gibi. Tengri "Gök" manasında da geçer. (Msl. Chauastuanift, S. 16 (J = JRAS, 1911, S. 291, Str. 167) denilmektedir. (Islam A. C. 11. Sf. 707) Görülüyor ki Tanr ı—Tengri, gök anlamının dışında kullanılmaktadır. "Cennete Tengri yir" denilmesi dikkate ş ayandır. Bu Maniheist terimler, budizm de de ayn ıd ır.

60


Eski Türkler Hristiyan dinin de de Tengri = Tanr ı ve Tengri Oğlu =Tanrı oğlu ve Mşiha = Tengri = Masih Tanrı (mesih Tanrı ) terim'erini kullanmaktad ır. "F.W.K. Müller tarafı ndan Uiguricalarda ne ş redilen, parça halindeki hristiyan metinlerinde, daha budist—Türkçesinde rastlanan Tengridem kelimesi de bulunmakla" olup buradaki anlam ı "Tanrı"dır.

61


5— DİVAN-I LUGAT-İT-TURK'TE (TANRI). TENGR İ (11. YÜZYIL) 1

Yazma nüshas ı halen bir tane olan bu çok önemli eseri yazan ın dedesinin Mehmet, babasının Barsganlı Mehmet Hüseyin ve yazarm Ka ş gar do ğumlu Mahmut oldu ğunu gene kendi kitabından anlıyoruz. Ka ş gardan Irak kültür Merkezine göç eden ve Ba ğdad'a oturan Ka ş garh Mahmut, Divan—ı lAgat—it Türk'ü Türkçe ö ğrenmek istiyenler ıçin yazyazmış ve Türkçe'nin Arapça ile denkli ğini göstermek istemi ştir. H. 464 (M. 1068) de eserine ba şlamış ve iki yıl sonra h. 466 ve (M. 1072) de t amamlamıştır. III. Cildin 116. sayfas ında kitab ın biti ş tarihinin 690 yazılması bir ekleme ve yanlış olarak kabul edilmiştir. Bu eserin Ba ğdatta da Halifeye sunulmas ı muhtemeldir. Bu eser Türkler için yaln ız bir sözlük de ğil, bir milli kültür hazinesidir. Türk dili ve edebiyatı kadar, Türk folkloru, Atasözleri (Savlar ı), ve âdetleri ile de önemlidir. D.L. Türk'te Türklere dair iki hadis zikrediliyor. Bunlar için "Bu söz" hadis do ğru ise diyor (C. 1, Sf. 4). 1 Sahaflar çar şı smda Kitapç ı Burhan Efendi, Maarif Nezaretine götürdü ğü bu değerli yazma nüshay ı 30 sarı liraya satamay ınca Ali Emiri'ye gösterir, 0 derhal 30 + 3 sarı liraya alır. Kilisli Rıfat bu eseri birçok yanl ışlıklar içinde olmasına ra ğmen yay ınlamağı başarmıştır. Katip Çelebi (Ke şf'üz—Zünun) adl ı eserinin 250. sayfas ında (Divan—ı Lugat—it Türk) adiyle bahsetmi ş tir. Ba şka yazmalar ı da olabilir. Prof. Brockelmann 1928 de Divandaki Türkçe kelimeleri, sonra di ğer bir eserde, beyit ve parçalar ı çevirmiş ve yay ınlanmıştır, Eser üzerinde derhal, Almanca, Macarca, Rusca, Frans ızca ve ingilizce yay ınlar olmu ştur. Türkçede de bu eser üzerinde Besim atalay, Ali Ulvi, Necip As ım, Çekmeceli Sait, Fuat Köprülü ve Hüseyin Nam ık Orkun yayınlarda bulunma ş tur. Eserin muhtelif tercüme ve yay ın giri şimleri başarılı bir sonuç vermemi ş nihayet Besim Atalay, tercürwsi, Abdülkadir İnan'ı n geniş yard ımiyle gerçekle ş miştir. Kasgarlı Mahmud'un Türk dili, Türk Tarihi ve Türk Folkloru (sür, atasözü) v.b. bakımından önemli eserinde Türklerin 1000 y ıl dan önce ipek mendil ta şıdıklarını , elbise kırışıklarını yatıştırması için ütü kullandıklarını görüyoruz, Kad ınlara ve çocuklara ve düşkünlere gösterilen şefkat, sayg ı da burada belirmektedir. Ka ş garlı Mahmut, Divan ü Lûgat it Türk Tercemesi, çev. Besim Atalay, Ankara 1939. T. D. K, C. 1 ve di ğerlerine bak ınız.

62


Kaş garh bunlar ı başkalanndan aldığını söylüyor. 0 zaman bu eser Halifeye sunuldu ğuna ve islam ilmini bilenlerin çok oldu ğu bir yerde ileri sürüldü ğüne göre dikkate ş ayandı r. Arap milliyetçili ği dolayı siyle bu hadisler ş ayet mevcutsa o kaynaklara aksettirlmemesi de muhtemeldir. Üstelik Türklerin tarihi gerçe ğe uygun uzun bir hâkimiyet devresi olmu ştur. Hadislerden birisi şudur: "Türk Dilini ö ğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vard ır. " İkinci hadiste Tanr ı adı da geçiyor: "Yüce Tanr ı , benim Türk adlı ordum vardır, onlar ı do ğu da oturttum. Kızdığım milletin üzerine onlar ı saldırtırıın."

TANRI VEYA TENGR

İ ADININ GEÇTI ĞI YERLER

1. Cilt: Tanrı : Kaş garh Divan' ına "Esirgeyen koruyan Tanr ı'nın adıyle" diye ba şlamış tır. Tanrı adı nı pek çok kullanmışt ır. Eski Türk dini ile ilgili birçok kelimede görülmektedir. Ya zuk

: Günah anlamma2

Us

: Hayır ile ş erriayırt ediş 3

And

: Yemin4

Irk:

: Falcılık, kâhinlik ve bir kimsenin gönlündekini bilmek. (Bu kelime bugün Türkiyec'nin birçok yerlerinde k ı der, talih, fal anlam ına kullanılmaktadır: "Irkım açıldı" = Talihim açıldı .'

Öz, Özkonuk : Göklerin içinde k ımıldayan nesne, ruh6 E ğit

: Göz dokunmaktan (nazar) kurtulmak için çocuklar ın yüzüne çalınan bir ilaç. Bu ilaç safrana bir tak ım şeyler karıştırılarak yapıhr. 7

Tengri meni a ğırladı : Tanrı bana ikram etti.' Ogur

: Hayır ve bereket. 9

2 Besim Atalay, Divan-- ı IAgat—it—Türk, ereümesi, C. I, Sf. 16 3 Y.K. C.T. Sf. 36 4 Y.K. C.I. Sf. 42 5 Y.K. C.I. Sf. 42 6 Y.K. C.I. Sf. 46 7 Y.K. C.I. Sf. 51 8 Y.K. C.I. Sf. 53 9 Y.K. C.I. Sf. 53

63


Idhuk

: Kutlu ve mübarek olan her nesne. B ırakılan her hayyana bu ad verilir. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sa ğılmaz, yünü k ırkılmaz sahibinin yapt ığı adak için sakland.°°

E şük

: Hanlardan, beylerden birisi öldü ğü zaman mezarı üstüne serilmek üzere gönderilen kuma ştır. Bu kumaş parçalanarak yoksullara da ğ-dilin"

Ugan

: Her ş eye gücü yeten, kadir. Ugan. Tengri = Gücü yeten Tanrı .' 2

Alkış

: Dua etme, ö ğme, birinin iyiliklerini sayma."

Isrık

: Çocukları , perilere ve göz dok ıınmasına karşı aafsunlamak için ilaç yap ıldığı zaman söylenir. Çocu ğun yüzüne tütsü verilerek; "Isr ık, ısrık" denir ki "Ey Peri ısırılmış olasın!''

Umunç

: Umma, Umuç, Tengriye tut, umudu. Tanr ı'ya tut»

Arınçu

: Günah' 6

Önüng

: Arpa ğcıya, afsuncuya verilen para2 7

Abaki

: Göz de ğmesin diye bostanlara, bahçelere dikilen korkuluk

Ulu glıık

Ululuk, ş eref, Ulugluk Tengrisi: Ululuk Tanr ıdandır. 19

Öndürdi

: Tengri ot öndürdi = Tanr ı bitki bitirdi»

Arwaşdı :

: Kamlar kamu ğ arwaş dı = kamlar, kahinler anla şılmayan birtak ım sözler söyledi. Cin çarpmas ına karşı yapılan üfürükler de böyledir. 21

Esnetti:

: Tengri esin esnetti = Tanr ı yel estirdi. Yek anı esnetti = Ş eytan onu esnetti. 22

10 Y.K. C.I. Sf. 65 11 Y.K. C.I. Sf. 72 12 Y.K. C.I. Sf. 77 13 Y.K. C.I. Sf. 97 14 Y.K. C.I. Sf. 99 15 Y.K. Sf. 133 16 Y.K. Sf. 134 17 Y.K. Sf. 134 18 Y.K. Sf. 136 19 Y.K. Sf. 150 20 Y.K. Sf. 225 21 Y.K. Sf. 236 22 Y.K. Sf. 266-267

64


Ol Tengrige Kirt kinesedi: = O Tanr ımn birliğini açı kça söylemek istedi. 23 Oğurladı

: "Beyim özün o ğurladı — Yara ğ bilip oğurladı. Uluğ Tengri ağırladı — Amn kut kuvturi to ğdı." "Beyim kendini gizledi — Bunu silah bilerek vaktini gözledi Tanrı Kerem k ıldı — Onun için Kutu devleti yükseldi.""

Uluğladı Kut

Tengri beni ulu ğladı = Tanrı beni yüceltti. 25 Kutluluk, devlet Ruh, nefes Anın tını kesildi =Onun soluğu kesildi, ruhu çıktı.27 Tapma, Tapma, Tengri Tapugı = Tanrıya tap ına.28

Tın Tapuğ Bitik Paçak Kirtü

. 26

Muska.29 Hristiyanların orucu." Gerçeklik, do ğruluk. Ol Tengrige kirtindi = O Tanr ıya inandı, yalavacı doğruladı."

Tublu Kargış

Mezar." Lanet, ilenme, Tengri karg ışı anmg üze =_Tanrı'mn lâneti onun üzerine demektir. (32)"

Kulb ak

Bir Türk tapgan ının, din ulusunun adıdır.34

Tutu ğluğ

Tutuğluğ yer = Tekin olmayan yer, cin çarpan yer. Maşatlık, müslüman olmıyanlarm mezarlığı ."

Sabuzgan

23 Y.K. Sf. 280 24 Y.K. Sf. 300-301 25 Y.K. Sf. 304 26 Y.K. Sf. 320 27 Y.K. Sf. 339 28 Y.K. Sf. 373 29 Y.K. Sf. 384 30 Y.K. Sf. 411 31 Y.K. Sf. 416 32 Y.K. Sf. 430 33 Y.K. Sf. 461 34 Y.K. Sf. 474 35 Y.K. Sf. 496 36 Y.K. Sf. 516

65


DİVAN-I LUGAT4T-TÜRKIS 2. CİLDİN'DE ESKI TÜRK D İNİYLE ILGILI KELIME VE SAVLAR: Tabdı : Kul Tengrige tapdı = Kul Allah'a tapu' Basurdı : Tengri ta ğ birle basurd ı = Tanrı dağlarla yeri bast ırdı .' Men Tengrige tap ındım: Ben Tanrıya tapındım? (tap ınmak = hizmet etmek anlam ına da geliyor.) Tapınur:Tap ınmak. 4 Sıgındı : Me n Tengrige sıgınur men = Ben Tanr ı 'ya sığınırım. 5 ındı : Allah'a tapt ı . 6

Tengriap

Tengrige sıgındım• Tanrı'ya sığındım.' Tengri Meni Ködhezdi: Allah beni korudu. 8 Tengrige tap ın : Allah'a tap ın.9 Tengrige yükün: Allah'a secde et. 1 ° Ol Tengrige Tapınguluk erdi: Onu Tanr ıya tap ınmak hakkı idi." Ol Tengrige tapn ıgilerdi: O Tanrıya tap ınanlardan Togturdı : Tengri Ogul tegeFrdi = Tanr ı çocuk doğurttu.' 3 ğ tirgürdi = Tanr ı ölü diriltti." 1 Y.K. C. II. Sf. 3 2 Y.K. C. II. Sf. 3 Y.K. C. II. Sf. 140 4 Y.K. C. II. Sf. 140 5 Y.K. C. II. Sf. 152 6 Y.K. C. II. Sf. 160-161 7 Y.K. C. I.I Sf. 160-161 8 Y.K. C. II. Sf. 162 9 Y.K. C. II. Sf. 167 10 Y.K. C. II. Sf. 167 11 Y.K. C. II. Sf. 169 12 Y.K. C. II. Sf. 169 13 Y.K. C. II. Sf. 173 14 Y. K. C. II. Sf. 179

66

Tirgüd:enöl


Sewtürdi: Ol Tengri seni manga sewdürdi = O Allah seni bana sevdirdi. 15 ı : Tengri meni kutgard ı = Tanrı beni kurtard ı . (Tanrı beni sı-Kutgard sıkıntıdan kurtard1).' 6 Kargaldı : Y ek k argald ı = Şeytan lânetledi.t 7 Kargak: Lânet, karg ış . Tengri kargagınga ıhnına = Tanrı'nın lânetine, k argışına uğrama." Kösgük : Göz de ğmesinden sakınmak için üzüm ba ğlarında ve bozstanlarda dikilen korkuluk.° 9 Bütti: Kul Tengrige bütti = Kul Tanr ı'nın birliğini inkâr etti. 2° Tü Türitti: Tengri yainguk türitti = Tanr ı Adem'i yarattı . Tanr ı inancı 44 "Tengri ajun türitti ç ıgrı udhu tezginür Yulduzları çerge şip tür kün üze yörgenür." "Tanrı acını , âlemi yaratt ı, felek durmadan döner. Yıldızlar sıra sıra dizilip gece gündüz üzerine sar ıhr." 21 Yarattı : Tengrı yainguk yaratt ı = Tanrı âdemi yaratt ı . (Tanrı Ademi ve Adem'den ba şka her yarat ığı yaratt ı .) 22 Yagıttı : Tengri ya ğmur Yagıttı --- Tanrı yağmur yağdırdı .23 ı dıriltti. (Tanrı doyurdu.) 24

Tengritüd:a

Bayuttı : Tengri meni bayutt ı = Tanrı beni zenginletti. 25 Kargatt ı : 01 yekni kargatt ı = O ş eytanı lânetledi. 26 Karlattı : Tengri kar karlatt ı = Tanrı kar ya ğdırdı .27 Yumş attı : Ol er sözi ğ yumş attı = O adam sözü çabuk çabuk söyledi. (Kur'an—ı çabuk çabuk okur, ezberlerse yine böyle denir.) 28 şnattı : Tengri yaşın yaşnattı = Tanrı şimş ek çaktırdı . 29 Ya 15 Y.K. C. LI Sf. 185 16 Y.K. C. II. Sf. 192 17 Y.K. C. II. Sf. 236 18 Y.K. C. II. Sf. 288 19 Y.K. C. II. Sf. 289 20 Y.K. C. II. Sf. 294 21 Y.K. C. II. Sf. 303 22 Y.K. C. II. Sf. 315 23 Y.K. C. II. Sf. 316 24 Y.K. C. II. Sf. 324 25 Y.K. C. IL Sf. 325 26 Y.K. C. II. Sf. 338 27 Y.K. C. IL Sf.- 347 28 Y.K. C. II. Sf. 354 29 Y.K. C. IL Sf. 356 .

67


DİVAN—I LÜGAT-İT-TÜRKTN III, CİLDİNDEKİ ESKI TÜRK DİNİ İLE İLGİLİ KELIMELER-BA ŞTA TENGİR VE SAVLAR: Yat: Bir türlü kaml ık tır. (kâhinliktir). Belli ba şlı taşlarla, bilhassa (Yada ta şı ile) yapılır. (Yağmur, kar, rüzgar esti.) Ka ş garlı Mahmut, bunu ya ğma ülkesin de gördüğünü bu eserde ş öyle anlatmaktadır: "Orada bir yang ın olmuştu. Mevsim yaz idi. Bu suretle kar ya ğdırıldı ve Ulu Tanrı'nın izniyle yangın söndürüldü."' Yağış : islamdan evvel Türklerin adak için yahut Tanr ılarına yak ınlık elde etmek için, (kendi tanr ılarına H.T.) putlara kestikleri kurban. 2 Yumuş : İki ve ikiden ziyade kimse aras ında elçilik. Bu sözden al ınarak, Melek'e, yumuşçı denilebilir. Çünkü Melek, arapça "Eluka" kelimesinden alınmıştır. Elçilik demektir. Türkler Melek ismini hiç bilmezler. 3 (Halbuki yer - sub, izi v.b. hep koruyucu ruhlar,'d ır. H.T.) Yazuk: Günâh. "Ate ş dumansız olmaz, genç günahs ız olmaz." 4 Yaşın: Şimşek. Türk hikmetinde: "Kiming bile ka ş bolsa ya şın yakmas." denir. Kimin yanında kaş bulunursa ona şimşek dokunmaz. Ka ş : Lekesiz, saf bir beyaz ta ştır. 5 Yalwı : Büyü, sihir. Büyücüye Yalw ıcı denir.' Yandak çeker: Havadan ç ığ gibi yağan kudret helvası .7 Yelpik:Cnçarms ı, yel çarpması, yele uğrama.' Yalawaç : Peygamber.' 1 Y.K. C. III. Sf, 3 2 Y.K. C. III. Sf. 10 3 Y.K. C. III. Sf. 12 4 Y.K. C. III. Sf. 16 5 Y.K. C. III. Sf. 22 6 Y.K. C. III. Sf. 33 7 Y.K. C. III. Sf. 44 8 Y.K. C. III. Sf. 46 9 Y.K. C. III. Sf. 47

68


Yaratgan: Yaratgan. "Tengri, ol yeri ğ yaratgan = Yeri yaratan Tanrı'dır." Yagıtgan: Yağdıran. Tengri ol ya ğmur yagıtgan = Ya ğmur yağdıran Tanrı'dır." Yükündi: Kul Tengriye yükündü = Kul Tanr ı'ya secde eyledi. Toyungur anka yükündi = Toyun—Buda Dini'nin ulusu—Puta secde ett i . 12 Yelpindi : O ğlan yelpindi = çocuk yele; eine çarp ıldı." Nom: Millet, şeriat, yasa. Tengri Nom = Allah'ın dini ve şeriato. Bütün dinlere de nom denir. Çince bir kelimedir." Sın: Mezar." Kovuç: Cin çarpmas ı eseri. Böyle olan adamın yüzüne so ğuk su serpilir. Sonra kovuç, kovuç denir, üzerlik ve öd a ğacı ile tütsülenir." Toyın : İslam olmayanların din ulusu. Bu bizde ki imam ve müftü gibidir. Toyın, her zaman putun yanında bulunur, kitaplar ve gâgavurluk hükümlerini okur. Ondan yüce Tanr ı'ya sığınırız. 1? Bayat: Ulu Tanrı'nın adı. Arguea." Muyan: Sevap. Muyanl ık = Yollarda gelip geçenlerin su içnıeleri için yapılan hayrat. 19 Beyrem: (O ğuzca) bu kelimenin, sevinç ve e ğlence günü demek olan "Bedhrem" kelimesinden bozulmu ş olduğu sanılıyor. Çünkü İslâmdan evvel bayram bilmezlerdi ki ad ı olsun. Eğer bilinmiş olsaydı, bunu bütün Türkler bilirdi." Törü: Görenek, adet. 2' Kara Qnun: Sîn, mezar. 22 10 Y.K. C.III. Sf. 52 11 Y.K. C. III. Sf. 53 12 Y.K. C. III. Sf. 84 13 Y.K. C. III. Sf. 108 14 Y.K. C. III. Sf. 137 15 Y.K. C. III. Sf. 138 16 Y.K. C. III. Sf. 163 17 Y.K. C. III. Sf. 169 18 Y.K. C. III. Sf. 171 19 Y.K. C. III. S.f 172 20 Y.K. C. III. Sf. 176 21 Y.K. C. III. Sf. 221 22 Y.K. C. III. S.f 221

69


Çıwı : Cinlerden bir bölük. Türkler şuna inanırlard ı ki' iki bölük birbiriyle çarp ışt ığı zaman bu iki bölüğün vilâyetlerinde oturan dahi kendi vilâyetinin halkını kollamak için çarp ışırlar. Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana ç ıktığı vilayet halkı da yener. Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onlar ın bulundu ğu vilayet halkı da kaçar. Türk askerleri geceleyin cinlerin att ıkları oktan korunmak için çadırlarına saklanırlar. Bu, Türkler aras ında yaygındır, görenektir. 23 Buke: Ejderha, büyük y ılan. Yeti ba şlığ yıl buke = Yedi başlı ejderha, Yabakuların en büyüğüne olduğu gibi, yiğitlerede bu ad verilir, ve —Buke Budraç—denir. Ulu Tanr ı bunu yedi yüzbin askeri oldu ğu halde Müslümanlardan Arslan Tekin Gazi'nin k ırkbin askeriyle yapılan çarp ışmada bozguna u ğrattı . 24 Tamu: Cehenn em." Tiledi: Tengri anda ğ tiledi = Tanrı öyle istedi. 26 .27 ınadı : Tengir anı kınadı = Tanrı onu cezalandırdı K Şufş ad ı : Sökelge şufş adı = Hastaya okudu, üfledi. 28 Tiki: Geceleri i şitilen ses. Türkler öyle san ırlardı ki ruhlar sağ iken yaş adıkları ş ehirlerde, her sene bir gece toplan ırlar ve halk ı ziyaret ederler, geceleyin bu sesi kim i şitirse ölür. Bu Türkler aras ında yaygındır. 29 Yatladı : Yatç ı yatladı = Ş aman, Yada ta şıyle afsun yapt ı . ( Ş aman yada taşıyle yağmur yağdırmak için afsun yapt ı)." Yo ğladı : Ol ölügğe yoğladı = O, ölü için yemek verdi. Türklerin görerene ği böyledir." Ten-ri meni a ğırladı : Tanrı beni ağırladı . 32 Süsegen Udhka Tengri Müngüz bermez: Süsegen, çok süsen öküze Allah boynuz vermez." 23 Y.K. C. III. Sf. 225 24 Y.K. C. III. Sf. 227 25 Y.K. C. III. Sf. 234 26 Y.K. C. III. Sf. 271 27 Y.K. C. III. Sf. 273 28 Y.K. C. III. Sf. 286 29 Y.K. C. III. Sf. 290 30 Y.K. C. III. Sf. 307-308 31 Y.K. C. III. Sf. 309 32 Y.K. C. III. Sf. 347 33 Y.K. C. III. Sf. 364

70


Kıhnç: Ahlâk, minez, huy." Yükünç: Namaz, Tengrige yükünç yükündi = Allah'a namaz k ıldı. 35 Tengri: Ulu Tanrı. "Toyın tapu ğsak, -Tengri sevinçsiz-Toyun tapmak ister, Tengri memnun de ğildir." (Müslüman bulunmayan Türklerin din ulusu Tanrı'ya tap ınır, fakat yüce Tanr ı onun yaptığı işten ho şnut değildir.) Toyın, bilhassa v.b. Budda rahibidir. (Maniheist ve Hristiyan da olabilir.) Budiiim de ğişmiş, heykellere v.b. tap ınmaya başlamıştır. Budda ilâhlaştırılmıştır. İsa da böyledir. Nitekim daha önce "Toyun"un putun yanında bulunduğu "Kitaplar ve gâvurluk hükümleri oku"duğunu Kaşgarlı Mahmut belirtmiş ve "Ondan yüce Tanrı'ya sığınınız" demişti. Aksi halde (Tengri) ye s ığınmayı der miydi? Üstelik (kitaplar) diyor!... Burada bahsedilen Türklerin Tengri dini de ğildir. E ğer bu kitaplar, di ğer dinlerin ki -belli- olmasaydı, Kaşgarlı Mahmut onların muhtevas ını açıklardı . Zira Divan-ı Lılgat-it -Türk'te eski Türk inançlarını birbir say ıyor. Ve kendisi de s ık sık (Tengri)yi benimsiyor. Aş ağıdaki sözlerin de de ğişik anlamda yorumlanmas ı gerekir: "Tun kün tapun, Tengrige boynamagıl, Korkup angar eymenü oynamag ıl." Gece gündüz tap ın Tanrı'ya, Boyun çekme, O'ndan çekinerek oynama. (Gece gündüz Ulu Tanrı'ya ibadet et, dik ba şlıhk etme, Tanrı'dan çekin ve kork, oynama, utan.) Yere hatas ı kâfirler (gö ğe Tengri) derler. Yine bu adamlar büyük bir da ğ, büyük bir a ğaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye Tengri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yükünürler, (secde ederler). Yine bunlar bilgin kimseye Tengrigen derler. Bunların S2 pıklıklarından Tanrı'ya sığınırız.36 Bu anlatışta (kâfirlerin gö ğe Tengri dediklerini, büyük a ğaç, büyük bir dağa da Tengri) dediklerini görüyoruz. "Yine bunlar" ve "bunlar ın sapıklıkları" diye umumileştirerek "Türkler gö ğe Tengri" diyorlar, sözünü sarfediyor. Üstelik kendisi de (Tanr ı'ya sığın ıyor). Hiç ele ştirdiği Tengri gök anlam ına gelen bir ad olsaydı, Tengriye sığınır, çelişmeye düşermiydi? Demek ki Tengriye Allah kar şılığında yaratan, yöneten bir yüce varlık olarak inanıyor. Burada gö ğe Tengri diyenler baz ı cahil kimseler olarak ta dü şünülebilir. 34 Y.K. C. III. Sf. 374 35 Y.K. C. III. Sf. 375 36 Y.K. C. III. Sf. 376-377

71


Yalnız sapkınları anıyor. Yaptığımız, Adak, Ta ş , Dağla, Ağaçla (Noel, Çam, Çam a ğacı v.b.), Ate şle ilgili inançlar günümüzdeki ça ğdaş bazı insanlar arasında ilahi dinlere mensup olanlar dahil sürüp gidiyor." Bunlara bakarak, herzaman onlar ır inançlarını, asıl dini sisteme te şmil etmek uygun olabilir mi? Kaşgarlı Mahmut (Tengri) ad ını Allah karşılığında görmese birçok defa kullanır miydi? E ğer gök karşılığı olsaydı bu mümin ilk anda reddeder, benimseyip kullanmazdı !... Bundan başka türlü anlamayı ve yorumlamayı hatalı gördü ğümüzü belirtmek isteriz. Mengü : Sonsuzluk, sonsuz, ebedi, ebedilik." Yinçge kişi : Tanrı'ya ibadet eden, tapan." Yalnğuk : Tanrı esenliyesi, Adem Atam ız." Tengrigen: Tanrıya tapınan bilgin. Müslüman bulunmayan Türklerin dilince. 41 Korkdı : Kul Tengriden korkd ı = Kul Allah'tan korkttu." Kirtgündi : Kul Tengrige kürtgündi = Kul, Yüce Tanr ı'nın birliğini inkâr etti." Idhtı : Tengri Yalavaç ıdht ı = Tanrı Peygamber gönderdi." Irkladı : Kam ırkladı = Ş aman kahinlik etti, ırka bakt ı." Besim Atalay Kam' ı, hep Samanla çeviriyor. Bize göre buna hiç gerek yoktur. Şaman bütün Türklerin (Kam) ı olsaydı, Kaşgarlı Mahmut onu sayardı. Üstelik Şaman farklı kavimler için de kullan ılmaktadır. Umunç : Umma, umut etmek, Umunç Tengrige = Umut Tanr ı'ya, Umut Tanrı'dan." Yinçgelendi: Kul Tengrige yinçgelendi = Kul Tanr ı'ya karşı küçüklük gösterdi. Tanr ıgenlik etti, tapt ı, Oruç tuttu, namaz k ıldı, korktu. 47 37 Kitap ve makalelerinin adlar ı 38 Besim Atalay, 13.L.T. C. III. Sf. 378 39 Y.K. C. III. Sf. 380 40 Y.K. C. III. Sf. 384 41 Y.K. C. III. Sf. 389 42 Y.K. C. II. Sf. 421 43 Y. K. C. III. Sf. 423 44 Y.K. C. Sf. 438 45 Y.K. C. III. Sf. 443 46 Y.K. C. IIII. Sf. 450 47 Y.K. C. III. Sf. 450

nı.

72


BAHS İN SONUÇU : islâmhktan önce Türklerin ezdi ve ebedi bir Tanr ı inancına erdikleri ve bir çok konularda islamiyete yakla ştıkları anlaşılmaktadır. Esasen diğer ilahi dinlerle de temasa gelen Türklerin, islamiyetle temasa gelir gelmez onu kısa zamanda benimsedikleri ve büyük ço ğunluğuyla islâmiyete geçtikleri anla şılmaktadır. Türkler islamiyete uygun inançlar ıyle bu dini tamamen benimsemişler, fakat eski adet ve geleneklerinden baz ılarını beraber devam ettirmi şlerdir. Nitekim burada an ılan bazı inançlar ve davran ışları bu günkü Türkiye ve çevresinde, dış Türkler araz ında da görmekteyiz. Görülüyor ki islam'a geçtikten sonra Türkler, islam dininde olan birçok kelimeleri Türkçe olarak kar şılamışlardır. Bundan çıkan anlam bu gelimelerin çok öncelerden kendi Tek Tanr ı dinlerin de kullanmış olduklarıdır.

KAYNAKLAR: 1 Besim Atalay, Divan ı Lûgat it Türk Türcümesi 3 cilt ve ayrıca dizinler, Ankara 1940 1941 2 Prof. Ahmet Cafero ğlu İlk Türk Dilcisi Kaş garl ı Mahmut. Ankara 1938. 3 Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Türkler Aras ında Dinlerin Tarihçesi, Töre (dergisi) Sa. 45, Sf. 16, 22 ve Türklerin Dini Tarihçesi, 1978 4 M. Şakir Ülküta şır, Büyük Türk Dilcisi Ka şgarlı Mahmut, Hayatı Şahsiyeti Divan ı Ltigat it, Türk, İstanbu 1946.

73


6- DIVAN-Ü LüGAT-IT TÜRK VE KUT: Karahanlı Türklerinden olan Ka ş garlı Mahmut, Divan-ü Lügatit Türk'te: "Kut, kutlulug, Kutluk" demekte ve: "Kut Kuwıg berse idhim k ıılın ğa Künde i şi yükseben yokar agar." "Tanrım bir kuluna kutluluk ve ululuk verirse, hergün onun i ş i yükselir."' Kut kelimesini yaz ı llarında da inceleyen M. Abdulhalük Çay' ın bu kavramla, Tengri kelimesine dair ili şkileri sunuşu, bizim araştırmamı z bakımından da önemli ve faydal ı olmuş tur. "Divan-ü Lügat-it-Türk adl ı eserde baht, devlet anlam ına gelen k ıw kelimesine de rastl ıyoruz (DLT I. 332.s.) Eski Uygur Sözlü ğünde de kıwa baht, saadet anlam ında rastlamaktay ız (Cafero ğlu Prof. Dr. Ahmet: Eski Uygur Türkçe Sözlü ğü, İ stanbul 1968, II. Bask ı S. 177). Demek ki eski Türkçe'mizde saadet anlam ına gelen kıw kelimesi de mevcuttur. O halde kut kelimesinin anlam ını saadet, baht, anlamlar ının dışında aramamiz lâzım gelir. Prof. Kafeso ğlu, Kutadgu Bilig'in adı konusunda" ... Kutadgu Bilig daha ziyâde-Hükümranhk Bilgisi-, -siyasi hâkimiyet bilgisi veya- devlet k ılan veya devlet yapan bilgi mânâlarma gelmektedir." (Kafeso ğlu, Prof. Dr. İ brahim: a.g.e. 27.s.) ş eklinde ayn ı fikri savunmaktad ır. Bir dil kanunu sayabilece ğimiz" aynı anlama gelen iki kelimenin bir arada ya ş ayamayaca ğı" hususu bizi kut kelimesi üzerinde dü şünmeye sevketmektedir. Saadet, baht anlam ın k ıw kelimesi kar şıhğına göre, kut kelimesi hangi anlamı anlatmaktadır. Bunu açıklığa kavuşturmak için eski Türk metinlerine, kaynaklar ına bakmak, kar şılaş tırmak gerekiyor. Bu bakımdan ilk kayna ğımız Göktürk Yaz ıtları'dır. Buna göre: 1 K. Mahmüd, Divan—ü Lfıgat—it Türk, C. 1. Çev. Besim Atalay, Sf. 320. M. Abdullah Çay bu kelime üzerinde durmaktad ır. Türkler'de Devlet Siyaseti ve Kutadgu Bilig, Hergün 24 Aral ık 1976.

74


Kültigin Kitabesi güney cephesi. Tengri yarlıkadukın üçün (ö)züm kutum bar üçün kagan olurtim. 9. satır). "Tanrı buyurdu ğu için, kendim devletli oldu ğum için kağan oturdum. Kültigin Kitâbesi do ğu cehphesi. Anda kisre tengri yarlıkazu kutum bar üçün ülügüm bar için ölteci budunung tirgürü iğittim. Yalıng budunung tonlug çıgary budunung bay kıldım. Az budunung ökü ş kıldım (29. satır.) "Ondan sonra, Tanr ı bağışlasın, devletim var oldu ğu için, ölecek milleti diriltip besledim Çıplak milleti elbiseli, fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok k ıldım." Bilge Kağan Kitabesi kuzey cephesi. "Tengri yarl ıkadunkın üçün üzüm ku tum bar üçün kagan olurtum. Kagan oturup çok çığanay budunung kop kubratdım. Şıgany budunung bay kıldım. Az budunung öküş kıldım (7. satır). "Tanrı buyurdu ğu için, kendim devletli oldu ğum için kağan oturdum. Ka ğan oturup, aç, fakir milleti hep toplad ım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım." Moyonçur Kitabesi kuzey k ısmı . Türkeli'ne yirmialt ı yaşınaa hınk Kut... (4. sat ır) (Moyonçur Kitabesi, Orhun Say ısı 8 /1933.152. S.) Eski Türk Kağan ad ve ünvanlar ı bakım ından kut kelimesi devlet bulma, devlet idare etme yetkisinin Tanr ı'dan ilahi bir kuvvet olarak bahsedilmesi şeklinde ifadesini bulmaktad ır. "Kut" kelimesinin "Tanr ı'nın vermiş olduğu devlet idare etme yetki ve şansı" anlamında kullan ıldığı, Türk Kağanları'na ait baz ı ünvanları şöyle sıralayabiliriz: a) Göktürkler'de: İlteriş Kutlug Ka ğan: (682-693) Göktürk Hanedan ı'mn ikinci ka ğanlık dönemini başlatan Türk Ka ğanı'dır. Bilge Ka ğan ile Kül—tigin'in babasıdır. Ünvan]. "Memleketi—ili derleyen, Tanrı tarafından devlet idare etme şansı ve yetkisiyle donanm ış" anlammdadır. 75


Bilge Kutlu ğ Kağan: (734-741) Göktürkler'in son ka ğanlarmdandır. Ünvan]. "Bilgili, Tanrı tarafından devlet idare etme ş ansı ve yetkisiyle donanmış kağan" anlamındadır. b) Türgiş Hânedan ı'nda: İletmiş Kutlu ğ Bilge Ka ğan (740-742) yıllarında hüküm sürmü ş-tür. e) Uygur Ka ğanhğı Dönemi: Kutlu ğ Bilge Kül Kağan: (745-746) Uygur Ka ğanlığı 'm kıı ran Uygur Ka ğan ı . Alp Kutlug Bilge Ka ğan: (789-790) y ıllarında hüküm sürmü ştür. Ay Tengride Kut Bolm ış Külüg Bilge Ka ğan: (790-795) yıllarında hüküm sürmüştür. Ay Tengride Kut Bolm ış Alp Bilge Ka ğ an: (808-821) yıllarında hüküm sürmü ştür. Tengride Kut Bolmış Küçlük Bilge Ka ğan: (821-825) y ıllarında hüküm sürmü ştür. ç) Turfan Uygurları'nda: Turfan Uygurlar ı'mn ilk Kağam Pang veya Menglig Tigin'in ünvam;Ulug Tengride Kut Bolmış , Alp, Külüg, Bilge Ka ğan idi. 856 tarihinde baş a geçmiş ölüm tarihi bilinmiyor. Bu Uygur Ka ğanı'mn uzun ünvan! (Büyük Gökten—Tanr ı'dan talih bulmu ş , savaş çı, çalışkan, bilgin kağan) anlamındadır." d) X. yüzyılda: Kün ay Tengride Kut Bolm ış , Ulug Kut ormanmış , Alpın, Erdemin, İl Tutmış , Alp Arslan, Kutlug, Bilge Tengri Han: yani "Güne ş ve Ay Tanrısı"ndan devlot idare etme ş ansını bulmuş , büyük bir talihle tahta çıkmış , kahramanlığı ve erdemi ile memleketi idare etmi ş, Alparslan, Kutlu Bilgin Kağan, anlamındadır.

Bu Uygur Kağanlarının hepsinde de Kut, kutlu ğ kelimeleri "Tanr ı tarafından kutlulanm ış, şereflendirilmiş "anlamındadır." izah edildi ği gibi kut kelimesinin Türk Hakanları'mn ünvanı olarak kullandışında temel dü şünce "Tanrı'nın devlet idare etme yetkisini 76


vermesi"dir. Türkler, devletin Tanr ı tarafından verildiğ ine, millet ile Kağan'ı n durumunun Tanrı tarafından yaşandığı ve tayin edildiğ ine inanırlardı (Ögel, Prof. Dr. Bahaeddin. a.g.e. II. 53. s.) Uygur Kağanları kendilerinin Tanrı buyruğa ile Kağan olduklarına inanırlardı . Yani Tanr ı kendilerine kut verdi ği için Kağ an olurlar ve milletin ba şına geçerlerdi. Uygur Kağanları 'na ait IDUKKUT terimine gelince, bu terim "Tanrı tarafından gönderilmiş talih ve kutsallı k" anlarnıncladır. Iduk kelimesi, kutsal veya mukkaddes demektir. Hunlardaki "TENGR İ KUT" iinvan ı da aynı mahiyettedir. Kut kelimesinin devlet, devlet idare selâhiyeti. ş ansı gibi anlamlarda kullanıldığının en güzel misalleri bizzat Kutadgu Bilig'in içindeki beyitlerdir. 15 ve 16. bölümlerde ki şu beyitlerde kut kelimesi devlet anlam ına kullanılmıştır. Kuvvenme bu kut'ka kelir hem bar ır. " İnanma, devlet hem verir, hem al ır." Kiming devleti ba ş kötürse örü Kamug Edgü k ılgu bu dunka törü "Kimin devleti yükselse o halka iyi yasalar vazetmelidir." Diğer bir Türk kültür de ğeri olan O ğuz Ka ğan Destan ı'nda da kut kelimesi devlet anlam ında kullanılmıştır. Satır 187 ... atam ç ıma atup irse, Satır 188 menüng tapum irürmü; sendin Satır 189 çarlu ğ beğlu ğ bellüğ bola men Satır 190 bizning kut ıbız sening Satır 191 kutung bolmu ş biz ning urug Satır 192 ıbız sening ıgaçungnung Satır 193 urugı bolmu ş , bolup turur. "... Babam (sana) k ızdı ise, bu benim suçum mudur? Ben senin emrini yerine getirme ğe hazırım. Bizim devletimiz senin devletindir. Bizim urugumuz senin a ğacının yemişindendir. "(W. Bang ve Rahmeti, Re şit: Oğuz Ka ğan Destan ı . 1000 Temel Eser Serisi, İ st., 1970, 21-22. S.) Satır 194 men senge Satır 195 başumnı kutumnı bire men. "... ben sana ba şımı ve devletimi veriyorum." W. Bang ve Rahmeb'. Reşit, a.g.e. S. 23.)

77


Bu misallerde de görüldü ğü üzere burada kut'un (devlet) anlam ına geldiğ ini söyleyebilirz. Kutadgu Bilig ad ı ise çoklarını n yanlış olarak belirttikleri "Saadet veren bilgi" de ğil, "Devlete eri şme bilgisi "anlamındadı r. Yâni "kut", rahmetli Karamanho ğlu'nun belirtti ği gibi "iki cihanda aziz eden bir devlet" anlam ında kullanılmıştır. (Karamanlıo ğlu, Doç. Dr. A. Kutadgu Bilig'in Diline ve ad ına Dâir. Türk Kültürü 98 /Aral ık 1970, S. 131) Burada Kut kelimesinin çe şitli anlamları yanında kutsallık, ilahi kudret, mutlu tanrısal güç, v.b.. aç ıklamaları biliniyor. Bu kelimenin diğer dillerdeki Sami Kadu ş , kadeş , Kudüs, Mukaddes v.b.) anlamları yanında, Tanrının 99 adından (Esma -el Hüsna) dan birisi de (El Kuddus) tür. El Vasi ve El Muktedir ve El Kaadir de hat ırlanmalıdır.

78


7— DEDE KORKUT (9. yüzyıldan itibaren Türkler- aras ında söyleniyor. 14. yüzy ılda yazılı hale getiriliyor.) TARİ HÇES İ : Dede Korkut kitab ı veya Dede Korkut ad ıyla tanınan eser, desmai O ğuz• hikaSelerini toplam ıştır.' Dresden ve Vatikau'da orjinal nüshaları olan Dede Korkut üzerinde Türkiye'de yak ın yıllarda birçok eser yayınlanmış tır.

-

Önce Dresden'deki yazmay ı Fleischer bulmu ş ve sonra incelemeleri H.F. Von Diez (1811-1815) ve daha sonra W. Barthold (1894) sürdürmüşlerdir. Türkiye'de Kilisli R ıfat , Dresden kopyesinden yararlanarak, Arap harfleriyle bunu yay ımlamış (1916) sonra Orhan Ş aik Gökyay, yeni harflerle 1938 de bast ırmış ve Dr. Muharrem Ergin'de, Dresden ve Vatikan da bulunan nüshalar ı ilmi yöntemle kar şılaştırarak, transkripsiyonlu bir yayında (1958) bulunmu ştur. Orhan Ş aik Gökyay "Dedem Korkut'un Kitab ı" adiyle çok geni ş , açıklama ve sözlükle yay ınlamıştır. (1973). Tarih boyunca Dede Korkut kitab ındaki hikaye ve ş ahıslardan etraflıca bahsedilmi ştir. 2 (Reşidüddin ve 14.15.16. yüzyıllar içinde yayınlaıı olmuştur. (Ebülgazi Bahad ır Han, Secere—i Terakime, (1659-1660) etrafl ıca bahsedilmi ştir. Bu konuda kaynakta adlar ını zikredece ğimiz eserler bas ılmıştır. 3 1 Prof. Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitab ı I "Giriş - Metin - Maksimile", Ankara 1958, Türk Tarih Kurumu, Sf. 1 2 Y.K. Sf. 37-46 3 Dede Korkut Hikayeleri; ba şlıca kaynaklar: Türkçe yeni harflerle soyadlar ı sırasına göre: 1- Adnan Binyazar; Dedem Korkut, Milliyet Yay ınları, 1973 2- Prot. Dr. Muharrem Ergin; Dede Korkut Kitab ı 1 "Giriş-Metin-Maksimile", Ankara 1958, Türk Tarih Kurumu. 3- Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitab ı, Istanbul 1971,1000 Temel Eser. 4-

5- Orhan Şaik Gökyay: Dede Korkut, Istanbul, 1938 6- Orhan Şaik Gökyay: Dedem Korkut'un Kitab ı , Istanbul 1973, Kültür Bakanl ığı Yayını. 7- Suat Hizarc ı, Dede Korkut Kitab ı, Istanbul 1953, Varl ık Yayınları . 8- Abdülkadir Inan, Dede Korkut Kitab ı nda Eski Inaçlar ve Gelenekler, Türk Kültürü Araştırmaları, Ankara 1966-1969. - Abdülkadir Inan, Makaleler ve Incelemeler. Ankara 1968, Türk Tarih Kurumu. 9- (Doç.Dr.) M. Fahrettin K ırzıoğlu, Dede Korkut O ğuzınimeleri, Istanbul 1952. 10- Cevdet Kudret Solok, Bugünkü Türkçemizde Dede Korkut Hikayeleri, Istanbul, 1970 Varlık Yayınları. 11- Nihat Sami Banarh, Resimli Türk Edebiyat ı Tarihi, Istanbul 1971 ve Ahmet Kabakl ı, Türk Edebiyat ı, Istanbul 1965, Türkiye Yay ınevi 3 cilt ... (1. Sf. 170, 171) eserlerine bak ınız.

79


8- DEDE KORKUT KİTABINDA TANRI Dede Korkut, Llanri tesirler ve islami' esaslar içinde olmakla beraber, gerek Tanrı ad ının kullanılışı, yagırdanmayışı ve gerek (Tanrıya Yalvarış) (dua) bak ımından önemli bir anlam ta şıyor. Dede Korkut'un Hikayelerinin sonunda ş öyle duaya yönelişi dikkati çekiyor: "Karl ı kara da ğların yıkılmasın. Gölgeli büyük a ğacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumas ın. Kadir Tanrı seni nâmerde muhtaç etmesin. Ko ş ar iken ak boz at ın sendelenmesin. Vuru şunca kara çeliköz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca m ızra ğm ufanmasın. Ak sakallı babanın yeni cennet olsun. Ak burçekli anan ı n yeri cennet olsun. Âhir sonu ar ı imandan ayırmasın. Amin diyenler Tenrı'mn yüzünü görsün.! Ak alnında be ş kelime dua kıldık, kabul olsun. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Derlesin toplas ın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyuna ba ğışlasın hanım hey..."' Sıkışık bir durumda kalan O ğuz kahramamn ı Tanrı'nın birliği ve yüceliğini anarak yalvar ıp, yardım isteyişi üzerinde durulm a ğı ve Oğuz Türkünün putlara yönelimeyip, âlemleri, kainat ı ve insanı yoktan yaratan Tanr ıya inandıklarının bir belgesi olarak görülebilir: "Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı Sen Âdem'e taç giydirdin Şeytana lanet k ıldm Bir suçtan ötürü dergâhtan sürdün Birliğine sığındım Aziz Allah hocam bana medet" 1 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitab ı, Istanbul, 1971, Milli E ğitim Basunevi 1971, Sf. 51-52.

80


Tekür ile kar şı karşıya dö ğün şen ve sonunda peri ş an bir durumda kalan Be ğil oğlu Emre'nin bu deyi şine kar şı, "Kâfir": "O ğlan yenildin ise Tanrına m ı yalvarıyorsun, senin bir Tanrın var ise, benim yetmi ş iki puthânem var dedi. Oğlan der: Yâ âsi mel'un, sen pullar ına yalvarıyorsun ben âlemleri yoldan var eden Allah' ıma sığındım, dedi."a Kazdık Koca o ğlu Yiğenek, arkada şı yiğitlerin "kâfir Tekür"e yenilmesine ra ğmen Tanrı'ya yalvarır: "Yücelerden yücesin Kimse bilmez nice sin Aziz Tanrı Sen anadan do ğmadın Sen babadan olmadın Kimsenin rızkın ı yemedin Kimseye güç etmedin Bütün yerlerde birsin Sen daim ve bâki olan Allah's ın Adem'e sen taç giydirdin Şeytana lâgnet k ıldın Bir suçtan ötürü huzurundan sürdün Nemrut göğe ok attı Karn ı yarık balığı karşı tuttun Ululuğuna haddin yok Senin boyun haddin yok Veya cism ile ceddin yok Vurduğunu ni-almayan Ulu Tanr ı Bastığını belirtmeyen belli Tanr ı Kaldırdığını gö ğe yeti ştiren güzel Tanr ı Kızdığını kahreden kahhar Tanr ı Birliğine sığındım Rabbim Kadir Tanr ı Medet senden Kara elbiseli kâfire at tepiyorum işimi sen yoluna koy.' 2 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kibtab ı, İ stanbul, 1971, E. E ğitim Basımevi, Sf. 100

3 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitab ı, İstanbul, 1971, M. E ğitim Basunevi Sf. 165.

81


Dede Korkut kopuz çalarak Tanr ıya dilekte bulunuyor: Kara ölüm geldi ğinde geçit versin Sağlıkla akılla devletini Hak art ırsın O övdüğün yüce Tanr ı, dost olarak yard ım etsin Karlı kara da ğların yıkılmasın Gölgeli kaba a ğacın kesilmesin Taşkın akan suyun kurumas ın Kanatlarmın uçları kırılmasın Koşar iken ak boz at ın sürçmesin Vuruşunca karaçelik öz kılıcın Dürtü şürken alaca mızra ğın ufalanmasın. Ak saçlı ananın yeri uçmak olsun Ak sakallı babanın yeri uçmak olsun Hakkın yandırdığı çırağın yanadursun Âhir, sonu ar ı imandan ayırmasın Âmin diyenler: Tanrı'nın yüzünü görsün Tanrı'nın verdi ği umudun kesilmesin Gücü yüce Tanrı seni alça ğa muhtaç etmesin Derlesin, toplasın, günahımızı , adı güzel Muhammet Mustafa suyuna ba ğışlasın. 4 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitab ı, İstanbul 1969 Milli E ğitim Bakanlığı, Dede Korkut Kitab ında yer yer Tanrı adı geçti ği görülüyor. Birkaç örnek daha sunaca ğız: Deli Dumrul'da: "Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Güzel Tanrı , Nice cahiller seni gökte arar, yerde ister Sen bizzat müminlerin gönlündesin Daim duran cebbar Tanr ı Baki kalan settar Tanr ı Benim canımı alacaksan sen al Azraile almağa bırakma." (Sf. 126). 4 Adnan Binyazar, Dedem Korkut, Istanbul 1973, Milliyet Yay ınları, Sf. 18-19.

82


"Bire Azrail aman Tanrının birliğine yoktur güman." (Sf. 129) Gene:"Yikelerden yücesin" diye ba şlıyor ve "Keremi çok kadir Tanr ı" diye bitiyor. (Sf. 132) Kan Tural' da: "Kadir Ulu Tanr ı 'ya yakın uçan" (Sf. 147) Gene: 165. sayfada (Kazl ık Koca o ğlu Yiğenek destanında) "Yücelerden yücesin" diye ba şhyarak "Ulu Tanrı", "belli Tanrı", "Güzel Tanr ı", "Kahhar Tan I", " dir Tanrı", "Medet senden" v.b.... diye uzuyor. (Sf. 165) Beğil oğlu Emrenin Destanında : 198. Sayfada; "Yücelerden yücesin yüce Tanr ı Kimse bilmez nicesin güzel Tanr ı" mısralanyla devam ediyor. 205. ve 224. sayfada "Ana hakk ı Tanrı hakkı olmasaydı ." v.b...* islâmi şekil için: Haz ırlayan Orhan Ş aik Gökyay, Dedem Korkud'un Kitab ı , İ stanbul 1973, Kültür Bakanlığı Yayınları . Deli Dumrul Hikâyesinde: "Tanrı'nın birliğine yoktur guman." (Sf. 77). "Kaadir Tanrı tanığ olsun Menüm canım senin canına kurban °isim." (Sf. 81). "Arş tanığ olsun, Kürsi tan ığ olsun Kaadir Tanr ı tanığ olsun." (Sf. 81). "Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Görklü Tanrı Çok cahiller seni Gökde arar, yerde ister Sen hod müminlerin gönlündesin 1 Orhan Ş aik Gökyay, Dede Korkut, İstanbul 1938, Aylı Kurt Yayını, Sf. L ve U , Sf. 61, 63, 64, 80, 81. 87, b.v. Hep Tanr ı ad ı ve çok zaman s ıfatlariyle geçiyor. 2 Kuzıoglu M. Fahrettin, Dede Korkut O ğuznameleri, I. Kitap, İst. 1952. 3 (Prof.) Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitab ı I, Ankara 1958, T.D.K. Yay. (Dresden nüshası , Vatikan nüshası) S (Sf. 224) Sf. 179, 180, 184, vb. `` Görklü Tanr ı" diye geçiyor.

83.


Dayim duran Cabbar Tanr ı ... Keremi çok kaadir Tanr ı ." (Sf. 82) Kan Turah da: Sana s ığındum, cömertler cömerdi "Gani Tanr ı meded" dedi. (Sf. 89) "Çün inayet Tanrıdan oldu" (Sf. 90) Kazılık Koca o ğlu Ye ğenek Boyunu beyan eder: "Yücelerden yücesin Yüce Tanrı Kimse bilmez nicesin Aziz Tanrı ... Ululuğun haddün yok " Senün boyun haddün yok Ya cismile ceddün yok Urduğun ulutmayan ulu Tanr ı Basduğun belürtmeyen bellü Tanr ı Götürdüğün gö ğe yetüren görklü Tanr ı Kakıduğun kahr—eden Kahhar Tanr ı Birliğne s ığındım, Çalabım Kaadir Tanrı Meded senden Kara donlu kâfire at deperem I şümü sen onar." dedi. (Sf. 102) Islami ş ekilde de, Allah kar şılığı çok yerde Tanrı geçmektedir. (Sf. 103, 111 v. b.) (Çalab ım) ile Tanrı bir arada geçiyor. Çalap görülüyorki Tanrının sıfat ı, koruyan, Rahman gibi kullan ılıyor. Allah kavramı da geçiyor. Tanrı türlü yerlerde: Dl. (Tenri) —I(b). Tenri, Id. Tend. Ş .S. Tinri; Allah, Çalap, O ğan, Yaradan, (Sf. 289) Sözlükte. DEDE KORKUT'TA GEÇENLER

Deyimler : "Tanrı adı na kudbe (hutbe) okutmak, Kilise'den Câmi'ye (Sf. 289) "Tanrı bez sün : Allah belasın ı versin. "Tanrı buyruğu : Allah' ın emri. 84


"Tanrı dostu: Peygamberimizin unvanlar ından, Habibullah kar şılığı. "Tanrı evi : Kâbe, Beytullah. "Tanrı hakkı : Allah'a ait olan hak. "Tanrı ilmi : Kur'an—ı Kerim. "Tanrı Taâlâ : Ulu Tanr ı "Tanrı veren : Allah'ın ihsan etti ği, Tanrı'nın verdiği. Orhan Ş aik Gökyay, Dede Korkut—Sözlük. (Sf. 289)

85


9— SEYAHATNAMELER

1— İbni Fadlan'ın Seyahatnâmesi (10. yüzy ıl, 922), 2— Ebü Dûlerin Risalesi (Seyahati, M. 942-943), (Türklerle ilgili bölüm), 3— Mervezrnin (M. 1120 Yazılışı), Türklerle ilgili bölümü, 4— İbni Bal uta (14. yüzy ıl) (Rıhlet İbn. Batuta) diğer adiyle Ş emseddin Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. İbrahim et—Tanci el—Levâtrnin (Tuhfetu'n—muzzâr figarâibi'l—emsarl ve acâib'il—efsûr)° (1340 de Tanca do ğumlu, Anadolu, Kuzey Türk illerinde, Orta Asya v.b.) 1—Görüldü ğü üzere bu bilgiler Göktürkler inanc ından enaz 200 yı l sonra olup, onlar aras ında yapılmış değildir. 2— Üstelik ilmi bir metot ve objektif ara ştırma yoluyle de ğil, islâmı öğretmek, yaymak ve tesadüfi baz ı temaslar ve sistemli olmayan sinirli gözlemlerdir. 3—Arap ırkçısı ve ş öven zihniyet içindedir. 4— Türkçe bilmiyor, tercüman sorunu. I— İ bni Fdlan Seyahatnâmesi: Oğuzlar hakk ında Şu ifade ne derece duygusal olu şunun delilidir. Oğuzların göçebe olduklar ını, güç şartlar alt ında yaş adıklarını söylüyor ve ş öyle diyor: "Bunlar yolunu kaybetmi ş eşekler gibidirler. Bir dine inanmazlar, i şlerinde akıllarına başvururlar. Hiçbir ş eye ibâdet etmezler. Aksine büyüklerine rab derler. İçlerinden biri reisine birşey danışırsa, ona "Ey rabbim, şu hususta ne yapayım?" der2 1 İ bna Fadlan, Rizâlat b. Fazlân v.b. 2. K. Togan, Ne şri 1923. Ebü Dülef Mis'ar b. Mühel-

hil. Şeref el zaman el Mervezi'nin eseri (Tabâi'—el—hayavan) (9. bahis Türkler h.) 2 Hazırlayan Ramazan Şe şen, İbn Fazlan Seyahatnâmesi Tercümesi İst. 1975, Bedir Yayınevi, Sf. 30, 43. Dipnotta haz ırlayan yazar (O ğuzlar şamanisttir) diyor. O ğuzlar arasında şamanlar var, diyor. Bu şaman adı h. verilen bilgiler hatand ır. Hep klâsikleşmiş bazı batılı kaynakların etkisinde kalmışlardır.(Eski Türklerin Dini Şamanlık De ğildir) adlı kitabımıza bakımz. Birdefa şamanizm din değildir.

86


Burada rab kelimesi, (terbiye eden, ö ğreten) mürebbi, e ğitmen anlamına alınmış olarak günümüzde yahudilerde kullan ıyor, Tevratta, ayrıca din görevlilerine (ray) ço ğul (rabim) derler. İncillerde de (ehli kitaptaki) İsa (Rab)t İ sa (Rab) diye geçer. İbn Fadlan bu kelimenin di ğer anlamlarını bilmeden konuşuyor. İbni Fazlan gene duygusal bir gözlemle "içlerinden en a ş ağı ve en değersiz biri gelip ittifaklarını bozabilirler. Allah'a inand ıkları için değil de, sırf yurtlarmdan geçen müslümanlara yaranmak için aralar ında "lâilâhe illâallah" diyenler ı gördüm."' diyor. Bunlar ı nasıl anlam ış belli de ğil. Halbuki hemen sonra şunları söylüyor ve Türkler'de (Tek Tanrı) inancını böylece istemeden belgelendirmi ş oluyor: " İçlerinden biri zulme u ğrar veya sevmedi ği bir ş ey görürse ba şını semaya kaldırıp "Bir Tanrı !" der. Bu Türkçe de "Bir Allah" demektir. Zira, Türkçe'de "bir" yâhid ve "Tengri" ise Allah demektir. 4 İbni Fadlan bir yandan (Türklerin dini yoktur, ibadet etmezler) diyor. Bir yandan gö ğe yönelerek "Bir Allah anlam ına" (Bir Tengri) diye dua ediyor. Aslında dua'da ibadettir. Allah'', Tanr ı'yı anmakta ibadettir. Ibadet yaln ız namaz de ğildir. Türklerin su ile ilgili âdetlerini ( İslam tıdetlerinde, suya saygı vardır. Sebil, abdest alma v.b.) güya kad ının (avret yerini-fercini) aç ıp kaşıması, v.b. kadın vücudunu hiçbir yerini insanlardan saklamaz diye, Türkler ıle araplardaki bir (cahiliye) devri âdetlerini bulmak ve görmek iste ğine örnek veriyor. Fakat tekrar çeli şmeye düşerek hakikati sakhyam ıyor. "Zina" diye birşey bilmezler. Böyle bir suç i şleyen birini ortaya ç ıkarırlarsa onu ıkı parçaya bölerler. Şöyle ki: Bu kimseyi iki a ğacın dalların bir yere yakla ştırarak bağlarlar. Sonra, bu dallar ı bırakırlar. Dalların eski durumuna gelmesi neticesi, o kimse iki parçaya bölünür." 5 Türklerin taharet yapmad ıklarını, cünuplukta yıkanmadıklarmı söylerken, onların ne kadar, cömert ve konuksever olduklar ını, emanete, misafire ne derece yak ın olduklarını ifade ediyor. 6 Türklerde kısas olduğunu ve öldürenin öldürüldü ğünü anlatıyor.7 Türklerin cinsi ahlaki hakkında "O ğlancıhk onların arasında çok büyük suç-tur."' Hemen hemen böyle bir olay görülmemektedir. 3 Y.K. Sf. 31 4 Y.K. Sf. 31 5 Y.K. Sf. 31 6 Y.K. Sf. 33 7 Y.K. Sf. 34 8 Y.K. Sf. 34

87


Ölü gömmede, ölünün giydirildi ğini, silahının yanına konuldu ğunu, çukurda oturma ş eklinde gömüp üstüne kubbe gibi tümsek yap ıldığını anlatan İbn Fadlan ölünün hayvanlarından kurban kesildi ğini, etlerinin yenildi ğini ve "Ba şlarını , ayaklarını ve derilerini ve kuyruklar ını bir tarafa ay ırıp, bunlar ı kesilmiş ağaçlar üzerine kabrinin ba şına asarlar. "Bunlar, ölünün Cennet'e giderken binece ği hayvanlardır" derler. E ğer ölen kimse sa ğlığında insan öldürmü ş kahraman biriyse öldürdü ğü insanların sayıları kadar, a ğaçtan sûret yontup bunlar ı kabrinin üzerine dikerler. "Bunlar onun hizmetçileridir. Cennet'te ona hizmet edecekler" derler. Bazı hayvanlar ı kurban etmeyi bir—iki gün geciktirirler. Bunun üzerine, aralar ındaki büyüklerden bir ihtiyar onlar ı , kurbanları çabuk öldürmeye teşvik eder. 9 Bütün bunlar O ğuz Türklerinin dini de ğil midir? BAŞ KURTLAR: İbn Fadlan, Ba şkurtların bit yedi ğini, "çok tath" dediklerini ( ş aka yapmışlar olacak), bir a ğaç parças ını zeker (erkeklik uzvu) ş eklinde yontup üzelerine ast ığını ."Bir yolculu ğa çıkacak veya bir dü şınanla karşılaşacak olurlarsa onu öperek ve önünde secde eder. Ey rabbim! Benim için ş öyle yap", dediklerini Tercümana, içlerinden birine. Bu konudaki delilleri nedir? Niçin onu (Tenasül uzvunu) yaratan tan ıyorlar?" diye sordu ğnnu sorulan kimsenin cevaben, "Zira, ben onun benzerlerinden çıktım. Ondan ba şka yaratan bir ş ey tanımıyorum." dedi ğini zikreder. Aralarından bazıları, oniki tane ilahlar ı olduğunu, kışın, yazın, yağmurun, rüzgar ın, ağaçların, insanların, hayvanların, suyun, gecenin, gündüzün, ölümün ve hayat ın, yerin, ayr ı ayrı ilahları oldu ğunu söylerler. Gökte olan Mı ise hepsinin en büyü ğüdür. Fakat o, diğerleri ile anlaş arak hareket eder. Bunlardan her biri di ğerinin yapt ığına raz ı olur. "Allah, kafirlerin zannettiklerinden bamba şkadır."° İbn Fadlan, yılanlara, balıklara, turna ku şuna, tapanlar oldu ğunu gördük, anlatt ılar, diyor." Bu bilgilerde bu inanc ın umumi olup olmadığı belli değildir. Ayrıca bir yerde gördük, bir yerde anlatt ılar diyor. Rastgele derlendiği ve kimin inancını belirttiği belli olmuyor. 9 Y.K. Sf. 36 10 Y.K. Sf. 43 11 Y.K. Sf. 42

88


BULGARLAR: İbni Fadlan, hep yakınlık ve sevgi görüyor, islami konu şmaların' tekrarlıyor: "hep bir a ğızdan tekbir getirdiler, yerler sars ıldı " diyor. ıı Camiler oldu ğu, hutbeler okundu ğu (Sf. 46) anlatılıyor. Müslüman Bulgarları öven İbn Fadlan, örtünme olmad ığını da belirtiyor. "Kad ınlar ve erkekler hep beraber nehre girip ç ırılçıplak yıkan ırlar. Birbirlerinden kaçmazlar. Bununla beraber, herhangi bir ş ekilde zina etmezler. Zina onlara göre en büyük suçlardand ır. İ çlerinden biri zina ederse, kim olursa olsun, dört kazık çakıp zina edenin el ve ayaklar ını bunlara ba ğlarlar. Sonra onu, boynundan uyluklar ına kadar baba ile vararak iki parçaya ay ırırlar. Kadına da aynı cezay ı tatbik ederler. Kad ınve erkeği ikiye ayırdıktan sonra vücutlar ının parçalarından herbirini bir ağaca asarlar. Kadınlar yüzerken erkeklerden kaç ınsınlar diye çok çalıştıysamda muvaffak olamad ım. Hırsızı da zina yapan gibi öldürürler."" 2— EBÛ DÜLEF R İSALES İ (TÜRKLERLE ILGILI) "Ebû Dülef, Peçenekleri İ bn Fadlan'ın tam tersine zengin ve uzun sakallı, bıyıklı olarak tasvir eder." (Sf. 84) (Dipnot). Peçenekler için ayr ıca "yol ortas ında kadınlarla çiftle şirler."" diyor Çiğil kabilesi, Mecû' si de ğildir, dedikten sonra"Süheyl, Zühal, Ikizler, Büyükay ı , Küçükayı ve Oğlak burcu yıldızları na taparlar. Çoban yıldızına "rabların rabbı , tanrıların tanrısı derler. Çi ğiller uysal kimselerdir. Kötülük yapmaktan kaç ınırlar" diye ilave eder. Etraflarındaki Türk kabileleri onlar ı yağmalar ve ele geçirmek isterler. Ebû Dülef, Bu ğraç kabilesi, Alevidir, araplara sayg ılıdır; askerleri kahramandır diyor. (Dipnot 153 de). Bu ğraç kabilesiyle Karahanl ılardan bahsetmektedir. Halbuki Karahanl ılar, sünni ve hanefidir, üstelik Ebû Düle f,Satuk Bu ğra—Han zamanına rastgeliyor. Ebû Dülef bazen ciddi bir ilmi gözlemden uzak olarak, genelle ştirerek yazmakla gerçekten uzaklaşmış oluyor. 12 Y.K. Sf. 57 13 Y.K. Sf. 84 14 Y.K. Sf. 84

89


OĞ UZLA R Ebti Dülef (O ğuzlar) diyerek do ğu o ğuzlarından bahsediyor. Fakat (Tokuz—O ğuzlar) diyor. "Bu O ğuzların taştan, a ğaçtan ve kam ıştan in ş a edilmi ş yapılara sahip olan bir ş ehirleri vardır. Bunların içinde putlar bulunmayan büyük bir mabedleri vardır. Büyük bir hükümdarlar ı bulunur. Hindistan ve Çin'le ticaret yaparlar. ... Onlar arasında, emniyet ve selâmetle bir ay gittikten sonra Tokuz—Oğuzların ülkesine vard ık."" O ğuzların yerleşik oldukları dikkate ş ayandır. Kılıcın sürüldüğü taşla, kılımı kesmediği (Sf. 88) burnu kanıyan için yan ında kanı kesen ta ş bulunur diyor. (Sf. 88). "Gök—kuş ağı (kavs—i kuzah) göründü ğü zamanlar onlar ş enlik yaparlar. Ibadetlerini güne şin battığı tarafa yönelerek yaparlar." "Onlar ın bayraklar ı siyaht ır." diyor. KIRGIZLAR: "Mâbedleri ve yaz ı yazmak için kullandıkları alfabeleri varchr. Kendilerine has kanunlar ı ve merasimleri de vard ır. Lâmbalarm içi ııdeki madde bitip de kendi kendine sönmeden ışığını söndürmezler. Ibadet ederken okuduklar ı manzum duaları ve ilahileri vard ır... Senede üç defa bayram yaparlar. Bayrakları yeşildir. Güneye dönerek, ibadet ederler. Zühal ve Zühre yıldı zların' uğurlu, Merih yıldızın" u ğursuz sayarlar. K ırgızların ülkesinde yırtı cı hayvanlar çoktur. Orada, geceleri etraf ın ı aydınlatan bir çe şit taş vardır. Lamba yerine eksen"' bu ta şı kullanırlar. Bu ta ş başka yerde kullan ılmaz. Kırgızlar arasında bir ay emniyet ve huzur içinde gittikten sonra Karluklar ın ülkesine vard ık."° 6 15 Y.K. Sf. 87 Dipnot 160 da Tokuz - O ğuz adını n Orhun anıtları nda geçti ğini fakat burada islânı miielliflerinin Tokuz-O ğuzlarla, umıimiyetle Be ş-balık Uygurlarını kastederler. Bu Uygurlar aras ında Tokuz-O ğuzlar vard ı . Hâkim sınıf Uy-gurlardı ., Cahiz Tokuz-O ğuzlar, Mani dinini kabul edince kahramanlıkları söndü diyor. Ebû Dûlef Tokuz-O ğuz diye Uygurları da kabul§ olabilir. 16 Elıii Dulef, Sf. 88, 89

90


KARLUKLAR: "Duvarlarında ileri gelen- hükümdarlar ının resimleri bulunan bir mâbedleri vardır. Evleri ate şte yanmayan bir çe şit ağaçtan in ş a edilmistir. Bu a ğaç onların ülkesinde bol miktarda bulunmaktad ır. Onlar arasında taşkınlık ve zulüm yayg ın haldedir. Birbirlerini ya ğmalarlar. Karluklar arasında zina yasak de ğildir. Onlar kumarbaz insanlard ır." (S.f. 90). Kumar masas ında karısını , kı zkarde şini, kızın ı , anas ını ütülenler vardır. Kumar bitmeden bundan fidye ile kurtulabilir. "Karluklarm kadınları güzel ve iffetsizdir. Onlar kar ılarım çok az kıskanırlar." (Sf. 90) "Karlukların ülkesinde helile a ğacı yerine kullanılan, gövdesi dik bir a ğaç vardır. Bu a ğacın usaresi bedendeki ate şli şişler üzerine sürülürse aniden iyileştirir. Karluklar ın ülkesinde, mukaddes tan ıdıkları , dibinde anlaş mazhklarım hallettikleri ve kurban kestikleri bir ta ş vardır. (S. 14) Bu taş yeşildir. Onların ipekli elbiseler giydikleri bir bayramlar ı vardır. Bu bayramda ipekli elbise giyemeyenler elbiselerine bir parça ipekli kumaş yamarlar. Karluklar aras ında yirmibeş gün emniyetle gittikten sonra Kutluklarm ülkesine vardık. " (Sf. 90). Bir yandan İbn Fadlan ibadet yoktur derken, Elya Dalef vard ır diyor. Bir yandan kumarla her şeyin kaybedildiğini ileri sürüyor, bir yandan da o, ülkelerde güvenle, huzurla seyahat yapt ığını söylüyor. 3

Merci'nin Eserinin IX. Bölümü

"Türkler pek çok kabilelere, oymaklara ayr ılan büyük bir millettir. Bir kısmı şehirlerde ve köylerde, bir k ısmı bozkırlarda ve çöllerde otururlar."" Oğuzların islam olduğunu, bir kı smı müslüman olunca Türkmen adını aldığını , müslüman olmayan O ğuzlarla çarp ışt ıklarını anlatıyor. "Makbul müslümanlar oldular. Bunlar kafir soyda şlarına galip gelip, onlar ı koydular. Bunun üzerine müslüman olmayan O ğuzlar Harezm'den uzaklaşıp Peçeneklerin ülkesine gittiler." "Türklerden di ğer bir k ısmına Kun (Hun) den ır. Bunlar- Nastur mezhebindendir." 9 17 Mervezi, Sf. 95 18 Sf. 96, 97 19 Y.K. Sf. 97 (Kunlar, Hunlar' ın Imparatorlu ğu M.O. III. Yüzyıl sonra Orta Asya'da Imparatorluk kurmu şlardı. Daha Sonra devlet y ıkıldı, Doğu Avrupa'ya ve Macaristan'a göç ettiler. Batı Hunlar ı devletini kurdular.

91


KIRGIZLAR Kırgızlara kalabalık bir toplum diyor. Adetleri ölülerini yakmalar ıdır. "Onlar ate şin ölüleri temizledi ğini ve günahlardan ar ıttığını sanırlar. Bu yakma âdeti onlar aras ında eskiden vardı . (S. 19) Fakat Müslümanlarla kom ş u olduktan sonra ölülerini gömmeye ba şladılar. Kırgızlar aras ında Haltan Fa ğinün denen bir adam vard ır. Her sene belli bir günde bu adam getirilip ba şına ş arkı cılar, çalgıcılar ve bunlara benzer insanlar toplan ır. Bunlar için e ğlenmeye ba şlarlar. Meclis ho ş bir hal alınca bahsedilen adam bay ılır. Sar'â tutmu ş bir kimse gibi yere dü ş er. Bu halde iken yeni senede olacak olaylar sordun O da senenin bolluk mu yoksa kıtlık mı, yağmurlu mu, yoksa kuraklık mı, hülâsa yeni senede neler olacaksa haber verir. Onlar, bu kimsenin söylediklerinin do ğru oldu ğuna inanırlar." 2° K İ MAKLAR: "Türk kabilelerinden biri de Kimaklard ır. Bu boyun köyleri ve evleri yoktur." (S. 20) 21 "Kimakların sağında (kuzeyinde) ate ş e ve sulara tapan üç kabile vardır. Bunlar yabanc ılarla karşılıklı olarak konu şmadan, sadece iş aretle alış veri ş yaparlar. Senede bir gün oruç tutarlar. Ölülerini yakarlar. Ölülerin arkas ından ağlamazlar. Allah' ın takdirine raz ıyız derler. Kimakların kıble tarafında Nasriye( ?) denen b ır kabile vard ır. Bunların daimi reisleri bulunur. Bunlar yaz ve k ış ağaçlıklarda ve koruluklarda otururlar." Peçenekler göçebe bir k avimdir. (S.f. 101) Mervezi Türkler hakkında: "Zira, onların cinsleri, çe şitleri, hareketleri, merasimleri ve âdetleri anlat ılamıyacak kadar çoktur." diyor. (Sf. 106) Görülüyor ki Türklerin çe şitli törenleri, adetleri vard ır. Nitekim ateş e tapmadan bahsediliyor, sonra Allah ın takdirine razıyız dedikleri anlat ılıyor. Bu ate ş e tapmak de ğil ateşi mübarek, kutsal tan ımak, Tanrını n yaratt ığı harika bir varlık olarak saymaktad ırlar. 20 Mervezi (Sf. 99) 21 Sf. 100

92


10— BALASAGUNLU YUSUF HAS HACİB, KUTADGU BİLİG Viyana Nüshası, Türk Dil Kurumu, İstanbul 1942. Fergana Nüshası, Türk Dil Kurumu, İstanbul 1943. Mısır Nüshas ı, Türk Dil Kurumu, İ stanbul 1943. Prof. Re şid Rahmet i Arat bu manzum eserin metnini (T.D.K. 1947) yayını olarak çıkarmıştı. Bugünkü Türkçesi de (T.T.K.)da yay ınlanmış tır. Ugan ilk sayfadan itibaren geçiyor. "Ugan bir bayat ol kamu ğda üze Uluğluğ idiası Ugan zülcelâ1 Yaratkan törütken ma kadir kemal" (Sf. 36) Tanrı yerine, "Bayat" kelimesi geçiyor. Tanrı da geçiyor (Sf. 137) M ısır -1- ve Viyana -1-nüshalar ı 1870-1891 yılları arasında Almanca İtalyanca ve Rusca'ya da çevrilmi ştir. Devlet ve Saadet sahibi olmaya yar ıyan bilgiler geniş etkisi yapacak güçtedir. Fergana Nüshası : Mısır nüshasının ilk sayfasında Tengri geçiyor. (Hüseyin Kâz ım Kadri, Türk Lûgat ı, C. 1, Sf. 643). Bayat kelimesi de geçiyor. Bayat—beyat—eski, kadim ve ezdi olan Allah. (S. Çağatay, Bat ı Türkçesinde) Kutadgu bilig in, Türk dili ve edebiyat ı, Türk Tarihi, Türk Kültür tarihi ve Türk sosyolojisi bak ımından önemi çok büyüktür. Türk Lügat ı C.2, Sf.111 de. KUTADGU—B İ L İG Tengrilik—Sıfat—Allahlık—müttaki, Allah'tan korkan. "Künü bardı kaldı maça ikyilik Kanı kalmadı bir ki ş i Tenkrilik", diğer bir örnektir. 93


ALLAH KAR ŞILI Ğ I KUT ADGU B İLIG VE BABÜR–NAMEDE TENGR İ KULLAN İLMAKT A'DIR. Do ğ u Türkçesinde yaz ılan eski islami metinlerde, Arapça ve Farsça deyimler (Allah, Hudâ) Türkçe Tengri ile birliktedir. Kutadgu Bilig'te Allah kelimesinden fazla Tengri geçmektedir. Ayr ıca bu anlamda (Allah) (Bayat) gibi ba ş ka kelimelerde kullan ılmaktadır. Hatta Tanr ı ta'alâ hile denilmektedir. Babur–nâme'de, ilahi varl ık adı olarak Tengri veya Tengri ta'ala deyimi geçmektedir. (msl., n şr. İlminsky , S. 408) Di ğer metinlerde gi' :ikçe Tanr ı kelimesi yerine Allah kelimesi veya farsça kelimeler yer alm ıştır. (Shaw, A. Sketch of the Turki Language, II, 69) Prof. İ brahim Kafeso ğlu ve M. Abdullah Çay, "Kutadgubilikte Kut, ilahi menş elidir. Kayna ğını Tanrı 'dan almaktadır. Eski Türk telâkkisinde de iktidar, siyasi hakimiyet hakk ı insana Tanr ı tarafından verilmektedir" demektedirler. Prof. Dr. İbrahim Kafeso ğlu: "Bunun milâddan önceki yüzy ıllara kadar giden bir k ıdeme sahip " oldu ğunu belirtiyor. (A ş ağıdaki Kaynak, Prof. İ . Kafeso ğlu, Sf. 24) Kut'un saadet, ikbal, talih anlamlar ımn üstünde, devlet, siyasi hakimiyet anlam ı da vardır. Prof. İbrahim Kafeso ğlu, Kutadgubilig'te Hind–İran etkisini reddetmektedir. ( İ .K. Sf. 27 v.b.)

KAYNAKLAR: Prof. Reşid Rahmeti Arat, T.D.K. Y. 1947, 1959 (2 Cilt) TT.K.. XXVIII-477 Sayfa. M. Abdullah Çay, "Türklerde Devlet Siyaseti ve Kutadgubilig" 19 Aralık 1976–Hergün Gazetesinde Tefrikaya ba şlamıştır.

Kutadgubiligten Bahsedenler — Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakk ında Dersler, İ st. 1927, Sf. 121-123. — Prof. Dr. İ brahim Kafeso ğlu, Yazılışmın 900. yılı Münasebetiyle Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, İ st. Ü. Edebiyat Fak. Tarih Enstitüsü Dergisi, İ st. 1970, Sa. 1. (Ekim 1970) Sf. 11,13-24. 94


— Prof. Dr. Ahmet Cafero ğlu, Türk Dili Tarihi, II, İ s ı . 1964, Sf. 56. — Prof. Dr. Halil inalcık, Kutadgu Bilik'te Türk ve Iran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri, Re şid Fahmeti Arat için, Ankara 1966., Sf. 261 — Mehmed Sadık Aran, Türkün Altın Kitabı "Kutadgu Bilig", 1944. Bu konuda araştırma yapan M. Abdullah Çay "Kut Kelimesinin Anlamı" baş lığı altında "Kut" kelimesi üzerinde hassasiyetle duran bilim adamlarımızdan Sadri Maksudi Arsal, Wambery ile Radloff'un Kutadgu Bilig'i (Saadet veren bilgi) şeklinde tercümelerini kabul etmemektedir. Arsal'a göre Kut'un eski Türkçe'de ve bugünkü Türk lehçelerinde birçok anlamı vardır: ruh, ruhi, manevi kuvvet, cesaret, u ğurluluk, saadet. Bunlardan ba şka siyasi hâkimiyet kudreti, devlet idaresi kudreti ve selâbiyeti anlam ına da gelmektedir. Eski Türkler Kut'u türlü şekillerde tecelli eden bir manevi kuvvet ve ruhi halet olarak tasavvur ve telâkki etmekteydiler. Arsal'a göre kut kelimesini yazar siyasi hâkimiyet kudreti, devlet idaresi hak ve selâhiyeti, hakimiyet ş evketi anlamında kullanmıştı r. "... Kutadgu Bilig müellifinin kitab ına bu ismi vermekle her şeyden evvel kutadmak fiilinin devlet idare etmek, manas ını göz önünde tutmu ş olduğu ve kut kelimesiyle de her ş eyden önce siyasi hakimiyet kudreti, hanlık şevketi manasm ı kastetmi ş olduğu kanaatindeyiz. Bizce Kutadgu Bilig, Devlet- idaresi İ lmi-Siyasi Hâkimiyet İlmi - demektir." (Arsal, Sadri Maksudi. a.g.e. 121. S.). Hun Türklerindeki Tanr ı-Kut (Fengri-Kv t), Gök Türklerde Kutlug Ka ğan, Uygur Türkleri'nde Ay Tanrı'dan Kut Bolmış .. (Ay Tengriden kut bolmış ) gibi Türk Ka ğan isimlerinde kut kelimesi, Frans ız' lardaki Autorite de L'Etat. Souverainete, Alman hukukunda Staat -smacht, Staatsgwalt, Romahlar'daki İmperium denilen siyasi hakimiyet kudreti, devlet idaresi kudreti anlam ında (Arsal, Sadri Maksudi. a.g.e. 121. s.) kullan ılmıştır. Arsal'ın belirtti ği gibi "... Odgurmu ş müstesna kitab ın bütün kahramanlar' devlet idaresinden, devlet idaresi için laz ım olan vasıflardan bahsediyorlar." (Arsal, Sadri Maksudi: a.g.e. 123. S.) Göktürk yaz ıtları ile Oğuz Ka ğan destan ında görüldüğü gibi "Kut'un devlet ve devlet idaresi kudret ve selahiyet ve kudreti hâiz olan ş ahsın ş evketi (Arsal, Sadri Maksudi: a.g.e. 125- ) anlam ına gelmektedir." deniliyor. 9$


11- TÜRKLER VE MO ĞOLLAR

a) Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan' ın da belirtti ğine göre "Mo ğollarla Türkler birader kavim" tan ınmakta ve "Mo ğolca ile Türkçe Altay lisanları zümresinde birbirine yak ın iki karde ş lisandır" denilmekte ve bunların "Altay lisanlar ının tekâmül tarihinde biri di ğerini tamamlamakta" olduklar ı ileri sürülmektedir.' Ayrıca "Zaman ımızın âlimleri ancak bu iki lisan ın hangisi Proto Türk-Mo ğol dilini daha yakın, yani bunların hangisi daha eski oldu ğu hakkında müna şkaş a" 2 ettikleri üzerinde durulmaktad ır. Bilhassa Prof. Zeki Velidi Togan' ın "Altay zümresine mensup kavimler aras ında Moğolları " da saymış ' ve "Bugün Mo ğolca" dedi ğimiz dil bu ismini ancak Çingiz'in zaman ından sonra almıştır. Eskiden bu dilde konuş an kavimlerin bir umumi ismi olup olmadığı meçhuldür. Mâmafih 8. as ırdan sonra Khingan da ğları ile Baykal gölü aras ında yaş ayan kavim Çin membalar ında " Şe-Vey" ş eklinde yazılan isimlerinin, bugün "Mo ğolca" diye tesmiye etti ğimiz dille konuş an kavimlerin ekserisinin umumi ismi oldu ğu muhakkak sayılabilir. Bu Şevey dilinde konuş an kavimlerin birisi de "Kh ıtay" (Kıtay) ve "Kara Kh ıtay" kavimleri olduğu anlaşılmaktad ır. (Pelliot, Willy Baruch ve Kotviccze'nin eserleri ve R. Grousset, L'Empire des Steppes, S. 180). Keza eski Cücen (Avar) lerin de Ş evey-Mo ğ olca konuştukları ileri. sürülüyor. (Grousset, Sf. 226-227) denilmekte "Mo ğolca konuş an kavimler"in "Onuncu as ır ba şlarına kadar hep Khingan da ğları ile Baykal gölü aras ındaki mıntıkalarda, Baykal' ın kuzey bat ısında, Angara ve Yenisey kıyılarında yaş adıkları " 4 belirtilmekte ve şu tarih sunulmaktad ır: 1 Prof. Dr. Z. Velidi Togan, Mo ğollar, Çingiz ve Türkler, İ st. 1941 Bozkurt Yay. Sf. 5 2 Y.K. Sf. 5. 4 sayı lı dipnotta Türkçe ve Mo ğolca baz ı kelimelerin karşılaştırılması yapılmakta (Say ılar v.b.) ve bir s ıra yabanc ı kaynaklar ortaya konulmaktad ır. 3 Y.K. Sf. 6. 4 Y.K. Sf. 7.

96


"Kuzey Çin'de" Kh ıtay (Kidan)lar ın hüküm sürdüğü devirde Çin membalar ı Moğolistanda ya şayan kavimler sıfatiyle 18 kadar kabile saymaktadırlar, bunlar aras ında "Ti—le" ismiyle zikredilen kabileden başkaları eski Göktürk ve Tokuz—O ğuz—Uygurlar zaman ında buralarda yaşayan kabilelerin listesinde isimleri görülmeyen kabilelerdir. Bunlar Mo ğolistanda 840 senelerinde Yenisey Kırgızlarmın ve 924 senesinde de Khıtay (Kitan)lar ın hâkimiyeti yerle ştikten sonra gelmi ş olacaklardır. Garbi ve Şarki Türkistan'da bu kavimlerin heyeti umumiyesine "Tatar" denildi ği görülüyor. Meselâ Mahmut Ka şgari'de eskiden Do ğu Göktürk, sonra Tokuzo ğuzların oturdu ğu Orhun havzası, "ötügen", yani Merkezi Moğolistan "Tatar Çölleri" tesmiye edilmi ştir.' Tatarlarm Türklüğünü, Moğollarla ilişkilerini gösteren (Sf. 12) ve konunun tartışmalı yanlarını yukarda aç ıklayan Ord. Prof. Zeki Velidi Togan'ın belirttiği hususlardan 8. yüzyıl ve 840 ve nihayet 924 tarihlerine dikkat edecek olursak bu tarihler, Gök —Türkleri takiben gelen tarihler olarak dikkati çeker. Tengri kelime ve 'inanc ı= ise do ğrudan doğruya ana kaynağının Türkler olduğunu ortaya koyabilir. Üstelik Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Tokuzo ğuz ve Göktürklerin Moğol dilini etkiledikleri ve birçok kelimenin Türkçeden Mo ğolcaya geçtiği sözüne işaret etmek isteriz. Bunlardan birkaç örnek sunaca ğız: "Tengiz (Tengin—göl), Tengri—su, bataç ı, kutula (Kutlu), okçu, yurtç ı v.b. Bu eserin 16. ve 17. 18. v.b. bilhassa 22. sayfalar ı, Moğolcaya geçen Türkçe kelimeleri saymaktad ır. Bozkurt (Böri Tegin), Açina (Asena) v.b. Atalara sayg ı hususunda çok köklü olan Mo ğollar'ın (Sf. 23), bu Mogol adının nereden geldi ği, Mogol etnik teşekkülünün eskiliği, "Moğol" yahut "Mongol" ismiyle önce Rus sinologu Vasiliyev (Trudi Vost. Otd. IV, 159) son zamanlarda bilhassa Pelliot (Journ. As. 1925, I., 246; Tong Pao, XXVI, 126, 128) ve Grum Grijimaylo (Zap. Mong. II, 382-84) yakından meş gul olmuşlardır. Bu isim Çin membalarında görülen "Mengu" (Mong—Ku) ismiyle birleştiriliyor ki Tang sülâlesi tarihinde, Grum Girjimaylo fikrince 875 senesi vakıalarmdan sonra Türklere tâbi bir kavmin ismi sıfatiyle Mong—Wu ş eklinde de rastlanmaktad ır. Diğer bir Çin membaına göre (Grum Grj. 325, 383: Men—guyu—mu—ki den naklen) Men—gu'lar Çin hududunda ilk defa olarak 907-960 senelerinde zuhur etmişlerdir.' 5 Y.K. Sf. 8. Sayılan Kaynaklar: 18 Kabile (Umumi Türk Tarihine Methal (Giri ş), Sf. 34. Şemseddin, Mufassal Türk Tarihi, IV, 182-184, 197-204, ve Radloff, Kutadtku Bilik mukaddemesi, S. LXII ve Marquart, Ilber das Volkstuin der Komanen, S. 200. 6 Y.K. Sf. 27.

97


Görüleceği üzere hep ileri sürülen tarihler, hatta Hunlardan, Göktürklerden çok sonraya aittir. Bu bak ımdan inanç ve Tengri ad ının Türk menşeine dayandığına dair bunlar birer belge niteli ğindedır. "Türklerin asıl vatanı"nın "Altay, yahut Ortaasyan ın Do ğu kısmı olmayıp Batı Türkistan ve bilhassa Tiyan şan dağları ve Aral gölü olduğunu isbata çalış"tığını7 ileri süren Ord. Prof. Zeki Yendi Togan' ın bu belirttiği saha esasen Türklerle meskan bulunmaktayd ı . Mong—Ku veya Mongol yahut "Mo ğol, Çin kaynaklarında 11. yüzyılın ilk yarısından itibaren Kara Tatar, yahut Dokuz Tatar, grubun bir zümresinin" adı olarak geçti ğine ve yerlerinin farklı olduğuna göre daha önceki zamanları etkilemelerini isbat etmek kolay de ğildir. Türklerin yak ın akrabaları sayılan ve Turan' kavimleri temsil eden Ural Altay toplulu ğunu vücuda getiren Türkler, Mo ğollar, Tunguzlar (Mançular) olarak belirtilmektedir. Moğolların günümüzden 2500 yıl önce Türklerle daha yak ın oldukları ve M.Ö. 2. yüzyılda Teoman Yab ğunun, kurdu ğu Türk İmparatorluğu luğu içine Mo ğollarmda dahil bulundu ğu anla şılmaktadır.' Moğollar 12. ve 13. yüzyıllardan sonra güçlenme ğe ba şlamış ve Mo ğol hâkimiyeti Moğol ülkesinde belirtmiştir. Sonra Türk—Mo ğol İmparatorluğu hâkimiyetinde çok geni ş bir sahaya hâkim olmu ştur.9

ÇİNGİ Z HAN ve TANRI SÖZÜ b) (Mo ğollarm Gizli Tarihi—Yazılışı 1240—) adlı kitapda: Çinggis—Han'ın besmelesi kaydedilmi ştir. Bu kitap, Zaten Temuçin' in, Çingiz Han'ın hayatını esas almıştır. "Müngke Tengri—Yin Küçüdür—mengü Tanrı'nın gücü ile "Ozü, Tengri sözünün Asya'da yayg ınlığını ve Temuçin Çingiz'in bunu benimseyişini" göstermektedir. 7 Y.K. Sf. 29 ve Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Türk Tarihi Dersleri, İst. 1927-28, S. 3-18,122-135, U1111112111 Türk Tarihine Giriş (Methal), S. 12-15, ibn Fadlans Reisebericht, S. 265-266, ve 312-313. 8 Keza Y.K. Sf. 32. 9 Ord. Prof. Zeki \Tehdi Togan' ın adıgeçen eserinden ba şka Moğollar Devrinde Anadolu, 1931. B, Y. Vladimirtsov'dan çeviri, A. İnan'ın, Moğollarin içtimai Teşkilâtı, 1944. Prof. Dr. A. Temir'in çevirdi ği, Moğolların Gizli Tarihi, 1948, ba şlıca Türkçe kaymaklard ır.

98


"XIII. yüzyılda, eski Köktürklerin vatan ında kurularak büyük bir çabuklukla büyüyen ve birçok devletleri y ıkmakla beraber türlü medeni ülkeler aras ında aracılık vazifesini de görmü ş olan büyük Moğol (veya Türk Moğol) devletinin bilhassa âni olarak kurulu şu" ve geni şleme kudreti elbette bilginlerin dikkatini çekmi ştir. Vladimirtsov Moğol yazı dilini şu devirlere ayırmaktadır: A—Eski yazı dili: I. Eski devir (XIII. As ır), II. Orta devir (XIVXV—XVI. asırlar), III. Geçi ş devri (XVII. Asır. ) B—Yeni yazı dili : IV. yeni—klâsik devir (XVII—XX. as ırlar)" ve 1219-1220 yıllarında Uygur harfleriyle ta ş üzerine yazılan ve Baykal gölü yakınlarında ele geçen be ş sat ırdan ibaret Mo ğolca yazıtlar bu dile ait en eski anıt olarak görülmektedir. 32 Bu eserde de görüldü ğü üzere Türkçe yaz ıtlar bundan yüzyıllarca önceye aittir. Türklerde islâmlıktan önceki tek Tanr ı inancı daha önceki eserlerde görülmektedir. Burada dikkate sayan yön 13. yüzy ılda (Tanrı) inancının belirdiğini bu eser de belgelemektedir. c) (Mo ğollarm Gizli Tarihi), ( İlk Tarih, Temuçin'in Dünyaya gelişi ve Çocukluğu) başlığı altında şu bilgiyi sunmaktadır: "1— Çinggis hakan'ın 2 ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir bozkurt idi, eşi beyaz bir dişi geyik idi. Onlar denizi geçerek geldiler. Onan nehrinin menbaı ile Burhan—haldun (dağı) civarına yerleştiklerinde, Bataç ıhan adlı bir oğulları oldu." A— Prof. Ahmet Temir; Dipnot 3 de Mo ğollarm Gizli Tarihi, Mo ğolca Metin: Tenggeri. E. Haenisch ve S. Kozin'in bunu "sema" diye çevirdikleri belirtiliyor ve "Bu söz Türkçe Tanr ı ile aynı olup, Allah manasında kullanıldığı için, yukardaki gibi naklettik" demektedir. Bak: Mo ğ ; Tengri; Uygurca: Tengri, yakutça tangara olarak kaydetmektedir. "Ramsted bunu < Sinokor. t'ien—ri şeklinde izah etmektedir (R. Kalm 392)." notu verilmektedir. Bu eser G. J. Romstedt, Kalmu, kisches Wörterbuch, Helsinki 1935 R. Kalm olarak künyelenmektedir. 10 Monghol—un Nivça Tobça'an (Yüan—ch Ao Pi— Şhi), Moğollarm Gizli Tarihi (Yazılışı 1240), Prof. E. Haenisch'in Almanca ve S. Kozin,'in, Rusça Tercümesini Mo ğolca ash ile kar şılaştırıp. Türkçeye çev. Prof. Dr. Ahmet Temir, Ankara 1948, Türk Tarih Kurumu Yay. (Sf.

VII) . 11 Y.K. Sf. IX, Dip not 3. Zikredilen kaynak Vlad. Gr. S. 33-39. 12 Y.K. Sf. IX. 13 Y.K. Sf. 3

99


"4 veya B ise: borte ç ına. E. Haenisch bu tabiri harfiyen tercüme etti ği halde, S. Kozin özel bir ad telâkki ediyor ve Borte—Çina ş eklinde yazarak tercüme etmeden geçiyor. "Keza 5 Mo ğolların Gizli TarihiMo ğolca e veya c ise: ho'ai maral tâbirini de Haenisch'e göre tercüme ettik. Kozin bunu da ş ahıs adı olarak alıyor ve tercüme etmeden Goamaral ş eklinde naklediyor."' 4 Moğollarda Tanrı inancı görülüyor. Ayrıca kurban töreni de vardır." Bu da "bir de ğne ğin ucuna et as ılmak suretiyle icra edilen kurban âyinidir. "Vlad. bunu Türkçe yükün_ "e ğilmek, hürmet et." ile—izah ediyor. (B. Vladmersiov, muhtelif eserleri) (A. İnan'ın çevirmesi; Mo ğolların içtimâi Te şkilatı, Ankara 1944, S. 51) "Her yıl şulen ( ş ölen) için halk ın sürülerinden iki ya şlık birer koyun alınacakt ır. Her yüz koyundan bir koyun alınarak o mıntıkanın fakirlerine verilecektir." 16 Türklerin ş ölen törenlerinin Çengiz devrinde Mo ğollarda ya ş adığı yılda bir yap ılan umumi Kurban ziyafeti anlam ına geldi ği görülüyor. Görülüyor ki, kurban törenleri halen yöresellik gösteriyor. Hatta falcılık (kızartılmış koyun kemi ği) ve "koyun bağı rsak falı" inancı da bulunuyor." Keza "yer ve sular ın ruhları" inancı da vardı . (Sf. 240) Şifa için Tengriye ve yer ruhuna yalvar ış ta vard ı . (Sf. 240) Temuçin'in şu sözlerinin çevirisi de dikkati çekiyor: "Gök ve yerin yardımiyle kuvvetim artt ı, Güçlü Tanrı 'dan nam aldım."" Görülece ği üzere burada hem Gök hem de ayr ıca Tanrı adı zikrediliyor. Her ikisi farklı anlamda geçiyor. Gök derinlı k ve enginlikle dolu olarak beliriyor. Mo ğolların gizli tarihinde Tengri "Gök kar şılığı" olarak çevriliyor: "Gökle, yer , Temuçin'i ulusun hükümdarı ilan ettiler. Şimdi (Temuçin) ulusu idaresine als ın!" denilmektedir. Kanaatimizice bunlar hep al ışılmış biçimden ibarettir. Gök ve Tengrinin ayr ı incelenmesi eksikli ğinden geliyor.. 14 Y.K. Sf. 3 15 Y.K. Sf. 13. 16 Y.K. Sf. 202, 204 Haenisch ve v.b. Şölen (Şulen için) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İst. 1926. S. 179, 181, 318, 320, 321. Ord. Prof. Dr. F. Köprülü, Türk Edebiyat ı Tarihi, İst. 1928, Sf. 82 de. 17 X Y.K. Sf. 239, 240 18 Y.K. Sf. 51

100


(2 sayılı) Dip notta Mo ğolca asıl metin ise şöyledir: "Tenggiri Nacar eyetulducu Temuçin'i ulusun ecen boltuhai keyen, ulus te'ecu abçu ayisu keyen. Bu cümleyi Kozin'e göre çevirdik. Haenisch şöyle tercüme ediyor: "Gökle yer, Temuçin'i ulusun hükümdar ı ilan ettiler. İşte ben devleti s ırtımda getiriyorum!'" 9 Kozin ve Haenisch2° farklı çeviriyorlar. Bilhassa Tenggiri kelimesini, gök kar şılığı almak ah şkanhğından kurtulamıyorlar. Halbu ki; Cengiz'in gerek besmelesi, gerek bu eserde ki daha sonraki (Tenggiri) ıle ilgili metinler, onun bir Tanr ı olarak anlaşılışına dair açık örnekler vermektedir. (1205) yılına ait olan ve geçen şiir de: "Okla vurulmu ş bır geyik gibi, Kanatlanarak yükse ğe uçup Tanrıya çıkmak isterler ise" mısralarında Tanrı'nın en yücelerde bulundu ğu belirtiliyor. 2° Yoksa görünen gö ğe çıkmak yeterli olurdu. Diğer bir yerde: "(Böyle olursa sizi) Yüksek Tanrı da korur." Çinggis—hakamn emri (Tamamen i şte budur). 22 "Yüksek Tanrı" denilişi de bir bakıma (arşıalân ın) üstüne işarettir. "Sana Tanrı güç verdi, Yenildim kaldım yalnız! " " Tanrının güç verecek bir üstünlükte oldu ğu anlatılıyor. Cengiz'in bu zamanı, islâmiyetin Asya'ya yay ılışının bir hayli sonrada olsa Göktürk yazıtlarında ki anlatışa ne kadar yakın olduğu görülüyor. "Tanrı kapıyı açmış ve dizginleri elimize b ırakmıştı", yani "hükümdarlık yolu açılmıştı". (Sf. 139) Açıklamalar (Sf. 227). Gök ile Tengri'nin yanh ş anlaşılması ve çevrilmesi mümkündür. Bir yanhşa örnek sunuyoruz: 19 Y.K. Sf. 56 Dipnot 2. 20 Kozin ve Haenisch'in eserleri ve di ğer kaynaklar 11. Sf. 293-296 ya lütfen bak ınız. 21 Y.K. Sf. 126. 22 Y.K. Sf. 128. 23 Y.K. Sf. 132.

101


"Eserde ancak iki yerde yaz ı işinden bahsediliyor ki, biri burada mavi kitap" münasebetiyle ve di ğeri de en son da geçmektedir. "Mavi kitap", ak kâğ-ıtlı ve mavi (Uygurca) yaz ılı bir defterdir. Vladimirtsov (S. 73), Palladius tarafından çevirelen YP ye dayanarak "kara tahta" black tablet) diye tercüme ediyona da, bu do ğru değildir. Bu tâbir çinceye s'eh viye çevrilmi ştir; birinci söz "kara" veya "mav ı" rengi ifade eder, esas ında" birbirine eklenmi ş Hint kamışı veya tahta "anlamına gelen ıkinci söz bâzen "defter" mânas ında da kullan ılmaktadır. Mo ğolca metinde gayet sarih olarak koko defter = "mavi defter veya kitap" denilmektedir.' 24 Burada Koko defter, mavi defter oluyor. "

Anadolu da bazı köyler de Koko = (mavi) ad ına rastlanmaktad ır. Nitekim Çigiz—Han ın binbaşı yaptığı 89 kişi içinde, Koko bulunuyor, bugün Anadolu da bunu ad olarak kullanan vard ır. (Cebe, Kete; Tolon,) 25 ve(Sf.29Dodai16BlAtn(Sf.57)vbgiÇzHan" Mengü Tanrmın verdi ği güçle bütün ulusu idarem alt ında toplarken, sen benim gözüm, kula ğım olmuştur"" 163. sayfada meali dikkat çekicidir. "Tebtenggeri" (büyücü) (anlamına ad) idi." denilmektedir. Metinde şöyle deniliyor: "O aralık Tebtenggeri de Çinggis—Hakan'a gelerek: "Menggü Tanr ı bana emrini bildirirken, bazen "devleti Temuçin idare etsin" diyor ve bazen de "bu i şi Hasar yaps ın" diyor. Bu metinle ilgili olarak dipnotlar ında şu bilgi27 ın adı" diye çevrilmiştir. Haenisch bu sözü teb- sunlyor:"Bihbaz teng — geri diye ayırmakta ve teb hecesirıi Türkçe (ce Mo ğolcadaki) kap—kara, ab—ak sözlerinde oldu ğu gibi te şdit hecesi olarak almaktadır. Buna göre teb—tenggeri = tab—tanr ı "kuvvetli, yüksek tanr ı" "şeklinde izah edilebilir. (Haenisch'in notlar ına bak.)" (Sf. 163—Dipnot 1). Keza Mo ğolca metin şöyledir: mungke tengri—yin Çarlihhan ca'arit ugulemu." Haenisch bu cümledeki carlih—han sözlerini birle ştirerek: "Mengü seman ın âmir hükümdar ı bana şunları bildiriyor" şeklinde tercüme ediyor. Fakat, carlih sözü ile cümleyi ay ırarak: mung ke tengriyin carlih: han ca'ritugule mu, "Men"

24 Y.K. Sf. 136. Açıklamalar, 226, 227. 25 Y.K. Sf. 134 26 Y.K. Sf. 136 27 Y.K. Sf. 163 28 Y.K. Sf. 163 Dipnot 1

102


gü Tanrının emri ş uddr..." diye mütalââa etmek akla daha uygun geliyor." 29 2diyor. Bu önemli noktaya dokunmak isteriz. Açıklamalar da Ahmet. Timur: "Seman ın emirlerini bildiren Carlihhan âmir hükümdar", Hermes, Merkür veya Çinlilerin +sao— Wang' ı gibi birşey olmandir" 30 demekte ise de biz, hem semâ (Gök), hem de bu görüşe katılamıyoruz. Burada Carlih—han, tanr ı= ya sıfat ı (kâdır, kâhir, âmir) veya bir mele ği (elçi) olarak dü şünülmelidir. E sürüp gelen ilmi sanılan alışkanlık tekrar incelenme ği ve şüpheyi gerektir. Prof. Dr. İbrahim Kafeso ğlu ve Prof. Dr. Bahaeddin Ögel Mo ğolların Türklükle bir bağlantısını kabul etmemi ş ve aksi tezi savunmu şlardır. Kaanaatimizce bu konu ayd ınlığa tamamen kavu şmanuştır. Arada Sıkı bir ilişki görülüyor.

29 Y.K. Sf. 163. Dipnot 2 30 Y.K. Sf. 230.

103


12 — TÜRKÇEYE, ILK KUR'AN ÇEVIRMELERI VE O ZAMANDAN ÖNCEKI İNANÇLARI

Türkler cihan şumul dinlerle karşılaştıkları zaman, inançlarına uygun olarak kulland ıkları kelimeleri bu dinler içinde de geçerli görüyoruz. Buddizmle çok önceleri temasa geçtikleri ve bunlara dair eserlerle ilgilendiklerini gösteren belgeler vard ır.' Keza Zerdüştlük, Hristiyanlık Manihaizim dinlerini de tanımış olan Türkler, bunlarla ilgili kitaplarla da u ğraşmışlardır. Bu kadar çeşitli dinler arasında Türkler as ıl (kadim) inançlarını korumaya çalışnuşlardır. Buddizm, Hristiyanhk, Zerdü ştlük ve Maniheizm, ufak ölçüde de olsa cemaatleri, VI. yüzy ılda büyük Göktürk bakanlığının kuruluşu zamanında görülmektedir. Göktürk hakanl ığı ve hatta Bunlardan beri süregelen inançlar ın esaslarını önceki sayfalarda sunmu ştuk. Uygur Bakanı Bügü Han (750-780), 763 tarihinde Maniheizmi benimsedi. Esasen daha önce baz ı Türk beylikleri için de Manihaist olanlar vardı . V. yüzyılda, Bat ı—Türkistan'da bu münasebetle Tövbe duası (Huastuanit) ın yazıldığı tahmin ediliyor. 2 Keza, Uygur devleti zaman ında diğer dinler yanında bazı müslüman cemaati bulundu ğu anlaşılmaktadır. VIII. yüzyılda Islâmiyetin, askeri alanda ve di ğer topluluklarda etkileri daha fazla görülmü ştür. 712 yılında Sert ve gaddarca hareketlerle ilerleyen Kuteybe'nin, bir Buda tapınağını Buhara'da Camiye çeviri şini ve 710-716 yıllarında 1 Abdülkadir Inan, Kur'ân-ı. Kerim'in Türkçe Tercümeleri Üzerinde Bir İnceleme, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara 1961, Sf. 3. 2 Y.K. Sf. 4 ve ilgili kaynaklar. Zikredilen Kaynaklar: 2 S.E. Malov, Pamyatiki drevnetürkskoy Pismenosti, M.-Len, 1951, S. 108. 3 A.V. Le Coq., Türkische manichaica L, S. 25.

104


Maveraün—Nehrin zaptolundu ğunu görüyoruz. Buna ra ğmen Nesuturi misyonerleri, Nesturi patri ği Tematheus (780-819) Orta Asya da bu Hristiyan mezhenibi yaymak istiyordu. Buhara ve Semerkand çevresi esasen her dinin göründü ğü bir bölge sayılıyor. Keza hala Manihaistlerin propagandasiyle Uygur Hakan ı Bügü Han'ın (750-780) Manihaizme geçti ği görülüyor. Bunun maksat ve içtenliği ayrıca incelenme ğe değer. Kısaca çe şitli Türk bölgelerinde, çeşitli dinler ve pek tabii bu arada Milli dinleri Tek Tanr ı inancı, devam ediyordu. X. yüzyılda islamiyet Türkler aras ında Türklerin kendi istekleriyle hızla yayılmaktaydı. 920 yılında Karahanlıların Islamiyeti kabul etmesini, Volga çevresindeki Bulgar Hakanl ığın ın Islâmlaşması görüldü ve islâmiyet 940-950 de Urallar ve Sibirya'ya yay ıldı . Türklerin büyük çoğunluğunun müslüman oluşuyle önce Maniheizm, Zerdü ştlük (Ate şperestlik), Hristiyanl ık, Buddizm kalkma derecesine geldi. Bunlar XII. yüzyılda tamamen ortadan kalkarak Islam dini Türk bölgesinin tek dini oldu, böylece hemen bütün Türkler islamla şarak birlik haline geldiler. Önceki inançlarından bazı kalıntılar da birlikte gelmişse de esasa mütaallik değildi. Bunlar yat ır ziyareti, Ashab—ı Kef ma ğarası ve Hz. Ali kalesi, yat ırılara mum yakma, bez, paçavra muska ve nazarl ık boncuklar! (Buddizimde de vard ır) bazı ağaç ve sulara, p ınarlara, kaynaklara, ateş e, tuza, demire, v.b. sayg ı duyma şeklinde sürmüş tür. X. yüzyıl ortalarına kadar Kur'ân—ı Kerim'in di ğer dillere bilhassa Farsça ve Türkçe'ye çevrildi ğini görüyoruz. İ lk Kur'ân çevirm.eleri Eski Türk Dini Inancı bakımından da çok önemlidir. Zirâ Kur'a:an çevirmesinde Türkçe kar şılıklar kullanılmıştır. Allah adına kar şı Tanrı, Şeytan'a karşı Yek, Ruha kar şı Töz, Peygambere kar şı yalvaç, Cennet'e kar şı Uçmag, Cehennem'e kar şı Tamu v.b. gibi. Günümüzde bu kelimeler Kur'an çevirmelerinde hemen hemen kullan ılmaz olmuştur. Şu halde, ilk çevirmelerde Türkler bu kavramlar ı, bu adları karşılayacak inanç ve kelimelere sahipti denilebilir. Bu nokta Türklerin dini tarihi bakımından, Tanrıya Maçlar ı yönünden çok önemlidir Islâmiyete benzeyen bir çok hususlar ın kendi alıştıkları kelimeler ve kavramlarla çevirmeleri çok dikkate şayandır. Samano ğulları'ndan "Emir Mansur b Nuh (H. 350-365 /961-976), Kur'ân—ı Kerim'in Farsçaya tercümesini resmen hükümet i şi olarak ele almıştır."' 3 Y.K. Sf. 7.

105


Bilâhara Farsçaya çevirmenin caiz oldu ğu hakkında fetva alınmıyor: "Farsça'ya tercüme edilecek tefsir kitab ı Muhammed. b. Cerir—i TabberVnin tefsiri idi. Mâverâü'n—Nehr âlimleri, (14. Sûre—Ibrahim, 4. âyet) ne istinaden tercümenin cevâz ına fetva vermi şlerdir. 4 Bu olaydan 20 yıl sonra bütün Mâ<rerâü'n—Nehr'de hâkimiyet Türklerin eline geçti. Mansur b. Nuh'un tercüme için fetva istedi ği bilginler ve tercüme komisyonuna dahil mütercimler aras ında Türkler'in kalabalık bulundukları biliniyor, Asficap, Fergana, Semerkand ve Buhara şehirlerinden bilginler bulunuyordu.' Emir Mansur'un bu te ş ebbüsünden onaltı yıl sonra Buhara Karahanhlar taraf ından alındı . Karahanhlar' ın Müslüman oldukları tarihten Buhara'yıaldıkları tarihe kadar ancak yetmi ş yıl kadar bir zaman geçmi ş bulunuyordu. Bu müddet zarfında Islam Dini'ne ait Türkçe bir eserin yaz ıldığı hakkında malümatmaz yoktur. Buhara' ılın Karahanlı'lar tarafından al ındığındar yetmi ş yıl sonra, Do ğu—Türkistan'da, Ka şgar'da, Islami bir eserin, ahlâki—felsefesi didaktik bir manzume olan Kutadg -u. Bilig'in telif edildi ğini biliyoruz. Herhalde Kur'ân— ı Kerim'in Türkçe'ye tercümesi de bu devirde yap ılmış olsa gerektir. Bize vâs ıl olan eski Kur'ân tercümelerm ın asılları XI. yüz y ıl ın ilk yarısına ait oldu ğu kabul edilmektedir.'t Abdülkadir İnan (Kur'ân—ı Kerim'in Türkçeye En Eski Tercemeleri) üzerinde kaynaklar sunarak, bu geni ş eserin yayınladığı tarihe kadar bilinen dört nüsha üzerinde duruyor. Hangi yüzyıllarda yaz ıldığını ara ştırma gayesıyle yapılan bu inceleme de gerek kullan ılan kelime, gerek ek ve tak ılar ve cümle yapısı , yabancı kelimeler azlığı veya çoklu ğu veya art ışı üzerinde duruluyor. 7 İlkçevirılerde Arapça ve Farsça kel ımelerın yok denecek kadar az oluşuna dikkati çekiyor. Biz dil ve zaman ını bulma bakımından yapılan araştırma üzerinde durmayarak, en eski Kur'an çevirisinin d ıli bakımından örnek sunuyoruz.' Dikkatimizi çeken ve bizi ilgilendiren nokta şudur: Kur'an'da Allah adı yerine (Tenri) ile çevirme yap ılmaktadır: 4 Y.K. Sf. 7, 8. 5 Y.K. Sf. 9, 10 6 Y.K. Sf. 10, 11, 12 7 Muhammed Bin Hamza , XV. yüzyıl başlarında yapılmış Kur'an Tereümesi, Haz ırlayan: Dr. Ahmet Topalo ğlu, İ st. 1976, Kültür Bakanlığı Yay. I. Cilt Sf. 1, 2, 3. v.b. 8 A. İnan, Y.A.G.K. Sf. 13

106


"Ol Tenri belgülerindin. Ol kimni yolga köndürse Tenri ol köndürülmüş ol kimni yoldın azıtsa bulmagay-uk sen anar bir dost köndürükli. "Diğ er Kur'an çevirileri de hep böyledir. "Ol Tenri belülerinclin ol. Kimni köni yolga köndürse Tenri, ol köndürülmüş ol kimni yoldın azıtsa bulmagay-uk sen anar bir dost köndürüklli." (Sf. 11) Birçok tekrara gitmeden belirtebiliriz. Allah karşılığına hep (Tenri diye âyetler çevrilmi ştir.) (Sf. 11, 12) 11. yüzy ıla ait Kur'an çevirmesi ve bundan sonraki çevirmelerde de (Tenri) kelimesini görmekteyiz. XV. yüzy ılda ki Kur'an, çevirmesinde bu (Tenri) nin Tanrı olarak (yüzlerce defa) s ık sık geçti ğini, 'bazen Allah adının da belirtildi ğini görüyoruz.' 11. yüzyılda olması muhtemel Kur'an çevirmesine dair Abdülkadir İnan: Kutadgu B ılig (Saadet verici ilim!) ve Divanü Ltigat-it Türk eserlerine de ğiniyor ve Ka şgarlı Mahmut'un Divan-ü Ltsıgat-it-Türk eserinde" Müslüman Türkler aras ında, Islâmdan önceki Budist, Hristiyan ve Manihaist Türkler'in din kitaplarını yazdıkları Uygur harflerinin kullanılmaya devam etti ğini belirtiyor." "Budizm devrinin mukaddes kitaplar ının Türkçe tercemelerinden ve teliflerinden haberdar bulunuyorlard ı. İşte bu XI. as ırda yeti şen Türkistan bilginleri Kur'an- ı Türkçeye tercüme edebilecek MüslümanTürk edebi diline sahip olmu şlardı. Bu Müslüman edebi dili, yukar ıda da kaydetti ğimiz gibi, islâm'dan önceki Türkler'in dini kitaplar ının dilinden bol bol faydaland ılar. Bu eski din kitaplarının Islami dın kitaplanna miraz b ıraktıkları kelime-terimlerden baz ıları şunlardır:"'" diye diye bazı kelimeleri saymaktad ır. Bunları daha a şağıda kaydetmeden önce, yaptığımız bu inceleme ve ara ştırmada "Eski Şamanizm" gibi bir anlatışla belirtilen görü şüne ve "Gök Tenri (ilâh-sema)" şeklindeki açıklamasına katılmadığımızı, bu hususta tamamen farklı düşündüğlümüzü, dolayısiyle kanıt ve belgeleri bu incelememizde sunmakta olduğumuzu tekrar kaydetmek isteriz. Hattâ bir bak ıma yanlış bulduğumuz açıklamaların yanında bizi teyid eden baz ı sözlere de i şaret edece ğiz. Abdülkadir İnan eski Türklerin kullandıkları kelimelere dair şu tabloyu sunuyor: "Tenri (Tanrı): Bu dini terimi. Türkler'in kabul ettikkleri bütün dinler kullanmışlardır. Kur'an-1 Kerim' ı terceme eden Müslüman-Türk bilginleri de bu kelimeyi Allah kelimesinin kar şılığı olarak kabul et9 Y.K. Sf. 13 10 Y.A.G.K. Sf. 13, 14

107


mişlerdır. Eski Ş amanizm'de ise Tenri, Gök Tenri (ilah—sema) demekti." Sözleri onun ötedenberi al ıştırılan ve yanlış açıklanış tarzına uyuşu yalnız bu bilginimize ait olmuyor. Türklerin hava'ya ve hava tabakas ına (kalık) devikleri ve bunu kutsal saymadıkları bilinen bir husustur. Yukardaki aç ıklama konuyu derin dini anlam içinde tahlili ve ara ştırmayı gerektirecek niteliktedir. Zira (Gök) aslında görünen hava ve onun en ilgili mekan' bir yer ise bu Türklerce kutsal tan ınmamıştır. Zirâ Türk dininde de Gök, birçok tabakalara ayr ılmıştır. Islam'da 7 kat gökyüzü ve Mirac ı (gö ğe yükseliş olayı) ve (Ar şı) ve (Ar şı Ala) kavramları hatırlanacak olursa bu konunun derinliği daha fazla aç ıklanmış olur. Yoksa alelâde Gök veya Gökteki bir mabut şeklinde dar bir aç ıklamayı yeterli ve do ğru bulmamaktay ız. Türk kültür hayat ının bu yanlış açıklamay ı tekrardan sak ınmasını umarız. Bu kitab ın sonlarında Kur'an da Gök ve Hadisler de Gök ile Arş ve Arş—ı Ala üzerinde yapaca ğımız inceleme konuyu daha ayd ınlat acakt ır, san ıyoruz. Bunu (Arş , Arşı—Alâ, Göktabakalar ı , Kur'an, v.b. bahislerinde görece ğiz) için burada sadece i ş aretele yetinece ğiz. Üstelik Türkler Hristiyanlık, Maniheizm hattâ Buddizm'le ilgilendikleri zamanlar da bile Tanrı kelimesini kullanmışlardır. Bu dabizi teyid eden di ğer bir husustur. Kur'an çevirmelerinde bir defa bile Saman sözü geçmemi ştir. Kam ise, din görevlisi, din adamı yerine geçiyor. Abdülkadir İnan, ilk Kura'an çevirilerinde eskiden kalma dini inancı belirten şu kelimeleri zikrediyor. İlk Kur'an çevirmelerinde bu ve daha bir sıra kelimeler, terimler, islamdan önce Türklerin nas ıl ihatalı (derin, köklü, ilahi) bir inanca sahip oldu ğunu gösterir. İzi kelimesi bazen ruh olarak anla şılmaya uygun olsa gerektir. Abdülkadir İnan, bu kelimeleri, terimleri şöyle sırallyor: " İzi: Rabb, sahib • Eski Ş amanizm de muhtelif yer—su ruhlar ını ifade eden terimdir. Da ğ izisi ------ da ğ ruhu, dağ sahibi demektir. Eski Türkçe Kur'an tercemelerinde "rabbenâ" "ey izimiz" diye terceme edilmektedir. A. İnan alıştığı üzere gene ş amanlığı da buna kat ıyor. Yükünmek; ibâdet etmek, secde etmek. Yüküngü; yüknü, secde. Tapmak; tap ıngu: ibadet. Köni Kün: Hesap günü, adalet günü. 108


Yek: Ş eytan, şerir ruh. Yelvi: Afsun, sihir. Yazuk: Günâh, mâsiyet. öğmek, öğdi: Hamd ü senâ. Ökünç, Öküngü: Tövbe, pi ş manlık. Kut: Saadet, talih, saadet veren ruh. Tın: Nefes, can (arig t ın = rûhü'l—kudüs

)

Kılınç: Amel, (Ezgi k ılınç =amel—i salih) Sakı nç: fikir, tefekkür, dü şünce (ezgü sak ınç -=iyi fikir) Kam: Kahin, saman (Aslında din adamı , din görevlisi, dini töreni yapan ve ayrıca ulu ki şi, ocaklı (tedavi eden) v.b. H.T.)" Uçmak: Cennet Tamuğ : Cehennem. 12 Böylece konuyu çok farkl ı bir ( Ş ammanizm) içinde de ğerlendirme yerine, Türklerin Allah, kar şılığını verebildikleri tek Tanr ı, ruh, ruhun ölmezli ği, cennet, cehennem inanc ı , günâh , ş eytan inanc ı , ibadet, secde gibi hususlara dahi sahip oldu ğu bir dini sistem belirmektedir. Konu tarih boyunca bu bak ımdan ele alınmamış sadece, bat ının ( Ş amanizm) do ğu (Semeniye) takmas ı ile çok farklı ve yanlış bir dini sistem ortaya konulmuştur. Bunun yeniden ve hakikate, gerçe ğe uygun ş ekilde ortaya konulması zaman ı gelmiştir. 15. yüzyıla kadar olan Kur'an çevirmelerinde eski dini esaslardan gelen Türkçe kelimeler kullan ılmıştır. Fakat, islaına geçilen ilk yüzy ıllardan sonra, önce Kur'an'dan gelen kelimeler de yan yana yer alm ış , sonra Arapça ve Farsçamn etkisi gittikçe artm ış ve bu dile ait kelimeler benimsenmiştir. Bu arada Tanr ı kelimesi günümüze kadar ayn ı önemle devam etmiştir. XIV.—XVI. yüzyıllarda "Anadolu Beyliklerinde ve Osmanl ı Türk Devletinde O ğuz Türkçesiyle Kur'an Tercemeleri"" ve bunlardan al ınan örnekler de islâm'dan önceki Türklerin inançlar ına, kelimelerine dair örnekler vard ır. Abdülkadir Inan, mukayeseli bir sunu şunda bazen 1 1 Buna Mengi = ebedi ve yanut = ceza, ecr, sevab, kelimelerini de katabiliriz. (II. T.) 12 Abdülkadir Inan, Sf. 14, 15 (Geni ş Tercüme Kaynaklarına bakınıı). 13 Y.K. Sf. 18, 19 -

109


Tanrı yerine "Ey çalabımız" ver bize kat ından rahmet, "Ey çalab ım" rahmet eyle, v.b. diye hitaba da örnekler veriyotr." Bunlardan baz ı tercümelerin Anadolu'ya Mo ğol istilası devrinde geldiğini ileri süren Abdülkadir İnan bu konuda şu bilgiyi veriyor: "Osmanlı" Türkçesiyle yaz ılan Kur'an tercemeleri, genel olarak hareke ile, saitlersiz yaz ıldığı halde birçok nüshalarda Tanr ı kelimesi ittiradsız olarak (Tengri, Tengri) ç,.s .75-5; ş ekillerinde yaz ılmıştır ki bunlar aras ındaki (Tengri) şekli Orta—As ya'dan gelen terceme nüshas ının bıraktığı izlerden biridir. O ğuz Türkçesi'ne şekil bakımından aykırı olan mengü (yani, ebedi, huld, hâlid) kelimesi de bu tercemelerin Orta—Asya ile ilgisini göstermektedir. Daha XVI. asırda Orta—Asya edebi dilinde unutulmu ş olan yanut (ceza, ecr, sevab manalarına) kelimesi de dikkate de ğer." Türkler Islam olur olmaz X.XI. yüzy ıllarda yaptıkları Kur'an çevirmeleri Dinler Tarihi bak ımından önceki inancı filolojik bakımdan ortaya koyduğu için çok önemlidir. Bu konuda çok daha geni ş, daha etraflı bir incelemeye bizum vard ır. A. Zeki Veli& Togan'da 11. yüzy ılda, Taberi Tefsiri esas al ınarak yap ılan tercümeye değinmekte ve daha sonrakilerin dillerine i şaret etmekte ve bu ilk çevirilerin, sonrakilerine esas alındığı üzerinde durmaktad ır. 16 Türklerin kendilerini tartışmalı bir hadisle dest ekleyerek" Allah' ın Ordusu", olarak görmeleri "Benim Do ğuda Türk adını verdi ğim bir ardım vardır" sözünü büyük b ır ba ğlanış la benimsemeleri dikkati çekmek t edir. Kısaca sundu ğumuz Kuran sevinmelerinde o zaman kullan ılan Türkçe kar şılıklar islâmdan önceki Türklerin dini inançlar ını da ortaya koymuş oluyor.

KAYNAKLAR Zikreden A. İnan, Y.A.G. Sf. 8. Terceme—i Tefsir—i Taberi, Habib Yağmai Ğ eşri, Tahran 1339, S. 5-6. Bu ayetin tefsirinde, Zemah şeri Kur'an—ı Kerilm'in ba şka dıl14 Abdülkadir İ nan, Y.A.G.K. Sf. 20 15 Ord. Prof. Dr. A. Zeki Veli& Togan, Kur'an ve Türkler "The Qur'an and the Turks", İstanbul 1971, Kay]. Yay. sf. 19, 20. 16 Y.K. Sf. 18.

110


lere tercümesine dair Mütalâada bulunmu ş tur. Bu mütalâaya göre, bu büyük alim ve müfessir, Kur'ân ş—ın her dile tercümesinin caiz oldu ğunu, her dil ile nüzülü ne ihtiyaç olmad ığı için bu yola gidı lebilece ğini beyan etmiştir. Keşşaf, Kahire 1946, Cüz II, S. 538-539. (Terceme—i Taberi Mukaddimesi, Habib Ya ğmai neşri, Tahran 1339, S. 5-6"Yağma" dergisi Mücteba Minovi, C. ;, S. 135-136. Fuad Köprülü, Türk Edebiyat ı Tarihi, 1926, S. 192: "... Hülâsa şimdiki maltimat ımıza göre hicr—i IV. asrın sonunda veya V. asr ın mebadisinde Garbi — Türkistan'da yaz ılan bu eser (Yani Kur'ân tercemesi) Islami Türk Edebiyat—ı diniyesinin bize kalan en eski mahsulüdür."

111


13 — İLK KURAN ÇEVİRMELERİ ÜZERINDE TAMAMLAYICI NOTLAR :

Janos Eckmann, Abdülkadir İnan'ın adı geçen eserine dayanarak aynı bilgiyi, TaberVnin (O. 923) Kur'an tefsirinin, Samantler devrinde (875-999) Buhara'da Farsçaya çevrildi ği üzerinde duruyor.' İ lk Farsça çevirmeden sonra, Kur'an' ın Türkçeye çevirmeye örnek oldu ğu fakat, ne zaman, nerede ve kimin taraf ından yapıldığının bilinmediğini ileri sürüyor. Zeki Velidi Togan'a göre Kur'an' ın Türkçeye ilk çevirisinin, farsça çevirme ile aynı tarihe rastladığı ve bu farsça çevirmeyi haz ırlayan bilginler aras ındaki, "Isp ıcall'h bir Argu Türkü'nün bulu.ndu ğunu"2 varsaymaktadır. Abdülkadir İnan ise, Kur'an'ın Türkçeye ilk çevirme tarihini 11. yüzyılın yarısında kabul etti ğini' daha önce görmü ştük. Janos Eckmann, ad ı geçen makalesinde Muhammed Hamidullah' ı da zikrederek 4 , 12-16. yüzyıllarda, do ğu Türkçesiyle 6 adet Kur'an çevirmesi oldu ğunun bilindi ğini belirtmektedir. 1 Janos Eckmann, Kur'an' ın Doğu Türkçesine tercümeleri (Bu makale, Macaristan Türkolojisinin 100, yıl dönümü dolayısiyla yayınlanan Studia Turcica, Budapest 1971, S. 149-159'daki "Eastern Turkic translations of the Koran" adl ı Ingilizce aslından, Türkçeye Ekrem Ural tarafından tercüme edilmi ştir. ) İ stanbul Üniversitesi, Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyat ı Dergisi. Cilt XXI, 31 Aral ık 1973, Sf. 15— 11. Yüzyıldaki Kur'an çevirisinin dili için, Dr. Janos Eckmann, Eine ostmittel—türkische interlineare Korans Übersetzung, Ural — Altaische Jahrbücher 1959, XXX, s. 72-85. 2 Zeki Velidi Togan, Zentralasiatishe Türkische Literaturen II. Die islâmische Zeit: Handbuch der Orientalistik V /I, Leiden—Köln 1963, 5.230. 3 Abdülkadir Inan, Kur'an— ı Kerim'in Türkçe Tercümeleri üzerinde bir inceleme, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara, 1961, Sf. 8. 4 Muhammed Hamidullah, Kur'an— ı Kerim'in Türkçe Yazma Tercümeleri, Türkiyat Mecmuası, XIV, İ stanbul 1965. Sf. 65-80. 83 Parça bat ı ve doğu Türkçe Kur'an çevirmelerinden örnekler vermi ştir.

112


Kur'an çevirmeleri içinde en eski oldu ğu tahmin edilen ve (Türk ve İslam Eserleri Müzesi (T İEM), Nu 73 te) kayıtlı bulunan bu nüshanın, 734 /1333-34'te Abu Said'in (1317-1336) hükümranh ğı zamanı ndan, "müstensih Muhammed İbn Hacı Devletşah" tarafından yazıldığı anlaşı lmakta ve dil bakımından Karahanlılar devrini, dolay ısiyle 12-13. yüzyıllar, Orta — Asya İslami Türk Edebi dilini yansıtmaktadır. Bu çevirmede "Tangrıda adının yerine Tangrıdan öngin "Tanrıdan başka" "kirtgünügli yerine bitgan" inanan, mümin" "yak (yek)" yerine iblis " şeytan" kullanılmaktadır. Bu çevirme de arapça ve farsça kelime pekaz kullanılmaktadır. Çevirme, o günkü türkçe ile yap ılmak istenmiştir: "Okıgu" "Kur'an" (Ar. Kur'an) balgü (belgü) "i ş aret, Kur'an ayeti "tangr ı "tanrı" (Ar. Allah), idi (Sahip, Rab) ar ıg can veya ar ıg lin "Saf Ruh" = (Cebrail) (Ar. Ruhal—Kuds) yak ( şeytan, iblis", bitig idilari" kitap sahipleri" (Ar. ahl—al—kitab), ortak kat ıgh veya ortak ko şuğlı "Tanrıya ortak izafe eden, politeist" "sak ış yahut küni" hesap ve kar şılık verme günü" (Ar. yevm ad—din) v.b., tapnur silar" ibadet edersiniz" b.v. Bu çevirme kopyesinin bir ihtimale göre 11. yüzy ıldan (Kültür Merkezi Kaşgar'dan) geldiği, ve "Yaşlı saray veziri Balasagun'lu Yusuf Has Hadb "in Türk dilinde yay ılmış ilk edebi eser yaz ıları" uzun didaktik şiir" Kutadgu Bilig (462 /1069-70) in nam ına yazıldığı Ebu Ali el—Hasan İ bn Süleyman (ünvan]. Tabgaç Bu ğra Kara Hakan)' ın zamanı olduğu görüşü -vardır.' Bu yakın zamanların Kur'an çevirmelerinde de hep Tangr ı şeklini görüyoruz. Ele geçen ikinci Kur'an çevirmesi muhtemelen 13. ve 14. yüzyıl ( İngiltere Manchester—Rylands Kitapl ığı—Rıyland.) Arapça Yazmalar 25-38 de ilk çeviriye benzeyen yerler vard ır: Örnek: "agar tilasati Tangr ı, kılgatı sizni bir bodun "Tanrı dileseydi, o sizi bir millet yapacakt ı ."6 5 Janos Eckmann, Sf. 18 6 Rylands yazması hakkında ki kaynakları Janos Eckmann belirtiyor: - İ lk tanıtan: A. Mingana, An old Turki Manuscpript of the Koran: Moslem World V (1915), S. 391-398, Keza ilk tanıtan aynı yazar' ın: Catalogue of the Arabic Manuscript in the John Ryland Library Manchester, Manchester 1934, S. 27-30. - Janos Eckmann, Do ğu Türkçesinde bir Kur'an çevirisi: Türk Dili Ara ştırmaları Yıllığı Belleten (Ankara 1968), Sf. 51-69 (Türkçe metinlerden seçmelerle). - A.J. Arberry, The Koran Illuminated A. Handlist of the Korans in the Chester Beatty Library, Dublin 1967 (Nu: 54 ve 55) - Janos Eckınann, Two Fragments of a Koran Manuscript with Interlinear Persian and Turkic Translationas: Central Asiatic Journal XIII (1969) s. 287-290.

113


Gene 3. Kur'an çevirmesi: A.A. Semenov'udkatalo ğundan bilgi alarak Janos Eckmann 8 Farsça ve do ğu Türkçesiyle çevrilmi ş bir el yazmas ı Kur'an çevirisinin, Taşkentteki Özbek Ilimler Akademisi Kitapl ığında bulundu ğunu, bilhassa dilinin Karahanlı Türkçesi oldu ğunu belirtiyor. Semenov'a göre bu eser 13. yüzyıla aittir. 4. Çeviri de: Süleymâniye Kitapl ığında korunma Do ğu Türkçesiyle satır-aras ı çevirilen Kur'an' ın dilinin 14. yüzyılın Harezm Türkçesi olduğu anlatılmaktad ır. 9 Müstensihin ada ile istinsah yerinin yazmada belirtilmediği bu eserin, Rebbilâhir ortas ı , 764 /Ocak- şubat 1363 oldu ğu ileri sürülüyor. 5. Çeviri: Türkoloji literatür'ünde "Anonim " veya "Ortaasya Tefsiri" diye bilinmekte olup" 1914 te Kar şı (Özbekistan) da bulunan ve şimdi Leningrad daki Asya Halklar ı Enstitüsünde saklanmakta"d ır." "Müstensihin ad ı ile istinsah yeri ve tarihi bilinmiyor. Yazma W. Barthold'a göre (Asia Major II, 1925, S. 125-127) Mâverâünnehir'de ve Abdülkadir İnan'a göre (Türk Dili 1 /7, 1952, Sf. 20) Harezm'de yaz ılmışim."" Kıpçak O ğuz, Ça ğatay unurlarmın bulundu ğu bu çevirinin Harezm Türkçesiyle yaz ıldığın ı belirtmekte, bilhassa Ça ğal ay unsurlarının görülmesi sebebiyle, yazman ın 15. yüzyıldan önce yaz ılmayışma belge olarak gösteriliyor. 6. Çeviri: 16. yüzyılın ilk yarısında yapılmış sanılıyor, dili Ça ğal ayca'dır." Abdülkadir İnan bu konu üzerinde ayd ınlatma bilgi sunmaktadır." 7 A.A. Semenev, Sobranie vostaçnych rukopisej Akademisi nauk Uzbekskoj SSr, (C. IV, Taşkent 1957, No: 2854, demirba ş Nu: 2008). 8 Janos Eckmann, Y.A.V. Sf. 20 9 Y.K. Sf. 21. (Yazma: İstanbul Süleymaniye K. Hekimo ğlu Ali Paşa Camii Nu. 2 (Daha önce, Millet Kitaplığı, Hekimoğlu Ali Paş a Nu: 951) 10 Janos Eckmann, Sf. 21. 11 Janos Eckmann, Y.A.G.K. Sf. 21. "Anonef Tesir" le ilgili Rusça kaynaklar ı için, Sf. 21 de bilgi veriliyor. 12 Bilinen iki yazmanın saklananan kaynaklar ı : İstanbul, Topkapı Sarayı Kitaplığı III, Ahmet Kı smı, Nu: 16. (Tarihi 950 /1543-44). Müstensih ad ı ve yeri kayıtlı de ğildir. Fehmi Edhem Karatay, Topkap ı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalo ğu, İ st. 1961, S. 6-7 Nu: 18-19. "Ayn ı tip başka bir yazmada Konya Mevlana Müzesi Kitap. Nu: 6624 /921. (Tarihi Rebiül evvel 20, 951 /11 Haziran 1914). Bunda Müstensihinin ad ı ve yeri belli değildir. 13 A. İnan, Şeybanh Özbekler ça ğına ait bir Ça ğatayca Kur'an Tefsiri, Türk Dili Ara ştırmaları Yıllığı-Belleten 1962 (Ankara 1963) Sf. 61-66.

114


Bu Kur'an çevirileri için 20. sürenin 116-119,. âyetlerinden örnekler sunan" Janos Eckmann' ın bu karşılaştırmasında secde etme kar şılığı "Yükündüler" cennet kar şılığı "uçmak", eski Türklerin inançlar ına dair kısa bir örnek olabilir.

XV. YÜZYIL BA MES İ

ŞLARINDA YAPILMI Ş KUR'AN TERCU-

Türklerin islamiyete geçi şlerinden en az beşyüz yıl sonra "SatırArası" (Muhammed Bin Hamza)n ın çevirmesinde bile islamdan önce Türklerin nasıl eski Türk inanc ındaki kelimerleri benimsedi ğinin bol örnekleriyle doludur. Giriş Kısmında "Kur'an—ı Kerim'in Türkçe Tercümeleri" üzerinde yapılan ilk tercüme nüshalar ı belirtilmiştir. 15 Ayrıca (Muhammed Bin Hamza'nın Kur'an Tercümesi) ve bilgin üzerinde ara ştırma yapılmıştır. Elbette bu çevirmeye arapça ve farsça kelimeler gittikçe artarak gelmiştir. Bu inceleme de (Kur'an—ı Kerim ve Hazreti Muhammed'in Hayat ı) hakkında etraflıca bilgi sunulmuştur.°6 İlk Süreyi aynen naklediyoruz: Sûratü'l—Faatiha (7 ayettir—Mekkede nazil olmu ştur) Bismillahirrahmanirrahim Tanrı adı—y—ıla yani başlar ve okurum, gey rahmat kılıcı, rahmat k ılıcı. 1—Ögmek Tanrı'nundur; âlemler issi—yâ bisleyicisi. 2—Gey rahmet kılıcı rahmet k ılıcı . 3—Yanut güni issi ya'ni k ıyamet gününde hükm eyleme ğe malik olan. 4— Sana taparız; dakı senden arka virmek isterüz. 5—Yol göster bize, do ğru yol. 6-7 Yolu offlarun kim eylük 14 Janos Eckmann, Y.A.G.K. Sf. 22-24. 15 Muhammed Bin Hamza, XV. yüzy ıl başlarında yapılmış "Satır—Arası" Kuran Tercümesi İst. 1976, Kültür Bak. Yay. I. Cilt Sf. 1-11. Haz ırlayan: Dr. Ahmet•Topalogiu, Dr. Ahmet Topaloglu'nun başlangıçtaki inceleme yaz ısında XIX—XXII. (4 sayfa kadar) geni ş bir bibliyografya sunulmuştur. 16 Y.K. Sf. 13-42 ve 43-99

115


eyledün onlarun üzerine; kak ındmışlar de ğüller ya'nt cuhüd değüller; daki azmışlar de ğüller nasrâni de ğüller. Burada hemen hemen her sayfa da (tanr ı) (sf. 1, 12 v.b.) (yanut) (Sf. 1) (yanut günü) (Sf.1) kelimesiyle tercüme sunulmakta vakit vakit Allah adı da belirmekte, peygamber yerine Yalavac ı (Övmek) (Sf.89 v.b.) geçmekte bazen (Tanr ı) kelimesiyle yan yana (Çalap) (Sf. 2 v.b.) ad ı (Sf. 88) yaz ılmaktadır. Yüzlerce y ıl önce kullanılan (Tap ınak) (Sf.1 v.b.) (togru yol) (Sf. 1 v.b.) (anmak) (and), Keza daha (Bakara) Süresinde cennet yerine (uçmak- uçma ğa) (Sf. 2, 4, 5 v.b.) Çalab ı (Sf.2) ( İnanduk Tanrıya) (Sf. 2) bazen imân da geçiyor. (Sf. 3v.b.) Yarhgamak v.b. s ığınmak, münafıklık yerine (Sayru.hk) (Sf.3), buğünkü anlamda (Gök) kelimesi kullan ılmaktadır. (Sf. 3 v.b.) (Bakara 2. Süre. Ayet 22) "Ol kim k ıldı sizün için yeri dö ş ek dakı gögi yapılmış ya'n'i ev örtüsü gibi. Dak ı indürdi gökden, su, pes ç ıkard ı anun—da yimişlerden, sizin dizmuz içün. Pes k ılman Tanrı'ya bendeşler, siz bilüriken ya'ni kim yarad ıcı 01'dur." (Sf. 74) (dilemek) (Sf. 3. v.b.): "Bayık Tanrı her nerner nese üzere güci yiterdür" (Bakara 2. Süre, Âyet 20 sf. 3) "Tapun Çalab ımuza; ol kim yaratt ı sizi" (Bakara 2. Süre, Ayet 21. 26) (sf, 4) Keza "Bay ık Tanrı" "Bayık Tanrı yargılayıcıdur, râhrnat kılıcı, Alı İ mran 3. Süre, Ayet 89; v.b. Bâkara 2. Âyet 26 (Sf. 4) Melek yerine, eski çevirmelerde ki gibi firi şte geçiyor. Bu çeviri de yek, iblis ve ş eytan olarak kar şılanıyor. "Bay ık Tanrı" (Sf. 209 v.b.)" Çalab ı" sık sık geçmektedir. Türklerin İslânda şmasından çok sonra yap ılan bu çeviri de bile İ slâmda'n önce ki Türklerin Tek Tanrı dini zaman ından kald ığı belli olan bir-hayli kelime mevcuddur.

116


14- 12. YÜZYIL SÜRNANI RAHIBI MIKHAEL'IN DÜ ŞÜNCESI Süryâni rahibi Mikael' ve ondan etkilenenler 12. yüzy ılın ünlü bir gözlemcisi olarak şu düşünceyi özetlemektedir. "Türkler, Tek Tann'yk inanıyorlardı . Araplar'ın Allah'ı da tek ilâhdı. Böylece Türkler, Araplar' ın dinini kolayca kabul ettiler." (Chronique, III, 156-7) Süryâni Mikael Türklerin çok öncelerden tek Tanr ı'ya inandıklarını belirtiyor.

1 Yılmaz Öztuna, Osmanl ı—Türk Toplumunda Din, (Hayat) Tarih Meemuast, 1 Kas ım 1976, Yıl: 12, C. Say ı 11, Sıra No: 143, Sf. 6. (Türklük) Dergiside

117


15— XIII. YÜZYILIN HAKANLARI: XIII. yüzyıldaki ünlü hakanlardan Möngke, açık ve kesin şekilde Türk Tanrı inancını belirtmektedir: "Ancak tek Tanri vard ır. Onun takdirine göre yaşar ve ölürüz."' Uygur ve Gök Türk hakani da, "Tengri tek, Tengri yaratm ış" lakabZarı na göre Tengriye benzer veya onu Tengri halketmi ştir. Moğolllarm hakani Möngke (Mengü)) daha da ileri gider, Rubruquis'e göre bu hakan ın Fransa kralı IX. Luisye yazd ığı mektup a şağıdaki şekilde ba şlar: "Ebedi Tanrı'nın buyruğudur bu : Gökte ancak bir ebedi Tanrı vardır. Yeryüzünde de ancak bir sahibin olmas ı gerekir. 0 da, Cengiz Han'dır."2 Mengü Kaan, çeş itli dinlere mensup din adamlariyle yapt ığı bir toplantıda ş öyle diyordu: "Tek Tanrı'ya, onun irâdesiyle can bulup ya şad ığımıza ve öldüğümüze inanırız." 3

1 Prof. Dr. Laszlo Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971, Sf. 30 2 Y.K. Sf. 31. Yılmaz Öztuna Tarih Mecmuas ında zikrediyor. (Rubruck, Journey, 235-236) 3 Yılmaz Öztuna, Rubruck, Journey, 235-236.

118


16- İSLAM DEVRI: SULTAN VELET 13. yüzyıl) (Islam Devri) ba şlığı altında (XIII-XVIII. yüzyıllarda Garp Türkçesi) ile Ilgili Kaynaklar aras ında da (Tangrı) adı geçmektedir. Mevlana'mn oğlu Sultan Veled (1226-1312) "Ibtidaname'dan Beyitler" (Divan- ı Türki, Sultan. Veled) de (Uçmak) ve tekrar tekrar (Tangr ı) geçmektedir. "Dünyanın dirliği geçer kalmaz Tangrıdan kim dirise ol ölmez." "Tangrı birle hemişe olmakdur." "ben sana içürem ki kurtulas ın. Tangrı yolın onun gibi bulasın." "ne baluklar var ol dengiz içre ger sanga Tangr ı (Tengri) ol sudan içire."'

ÖNEMLI KAYNAKLAR Hammer'in Viyana Nüshas ı üzerinde 1829 da Jahrbücker der Literatur'da Rebabe-nâme üzerinde durulmu ştur. — Bu konu üzerinde M. Wickerhauser Viyana nushas ı elyazma Rebabnâme'yi ZDMG. XX., 1866 da çevirerek yayınladığını, W. Radloff' un aynı eseri 1889 da (Bullet ın T.X., Rus Ilmi Akademisi ne şri) yay ınlamıştır. - Salemmann' ın 1890 da bu konuda yayınını v.b. görüyoruz. Avrupa kütüphanelerinde bu önemli eserin elyazmalar ı saklanmaktad ır. Prof. Dr. Saadet Ça ğatay'ın belirttiği üzere "Ibtida-nâmenin Türkçe kısmını, Rus müste şriklerinden M. Martinoviç, Veled Çelebi'nin bulduğu İstanbul nüshalarına dayanarak, 1917 de Zapiski XXVI da 1— (Saadet Ça ğatay. Sf. 228, 229, 230, 233)

119


(205-232. S.) yay ınlanmıştır. Di ğer kaynaklar Fuat Köprülü'ye ait olup şunlardır: —Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türk Dili ve Edebiyat ı Hakkında Ara ştırmalar, İstanbul 1934, (Sf. 162-173) —Fuat Köprülü, Türk Edebiyat ı Tarihi, İst, 1926, S. 310 — Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İst. 1918. (Bu eserin 2. basımı Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları aras ında çıkmıştır.) —Fuat Köprülü, Türkiyat Meemuas ı, II. C. 475.

120


17— AŞIK PAŞA (1272-1333):

Asıl adı Ali olan Aşık Paşa'nın' "Garib—nâme" (M. 1330 da tamamlanan) (Tangrınıng) (Tenkrinin) (Tangrıya) 2 (Tengriye) v.b. ça ğdaş ve sonraki yüzyıllarda gene Allah' ad ı yan ında Tanrı, Tangrı, Tengri adı ş ekillerinde geçiyor.

1 Fuat Köprülü Islâm Ansiklopedisinin 9. tüzün de (A şık Paşa) maddesi bu konuda önemli bir makaledir. Garip—nâme'nin yurtiçi ve d ışında birçok yazma nüshalar ı bulunmaktadır. 2 Garib—nâme, Aşık Paşa, Garib—nâmes'i; Prof. Saadet Ça ğatay, Türk Lehçeleri Örnekleri, Ankara 1950, Sf. 241, 242, 243, 244. Bu konuda önemli kaynaklar olarak şu eserler sayılmaktad ır. —Bursalı Mehmet Tahir," Osmanlı Müellifleri" I, 109-111. S. —Hammer, " Geschichte der Osmanischen Dichtkunst" I, 54, 1836. — Gibh, "A History of Ottoman Poetry" I, 176, 1900-09. - Jozsef Thury," XIV. as ır sonuna kadar Türk Dili Yalüdigârlar ı" MTM II, Sayı 4 —Fr. Babinger, "Aşık Paşa" MSOS 1928, (küçük bir yaz ı 1-7 S.) —C. Brockelmann, "Altosmanische Studien, die Sprache des A şık Paş a und Ahmedi" ZDMG 1919 LXXIII. —Faik Re şad, "Tarih—i Edebiyat—ı Osmaniye" 1913. —Cevat Hakkı Tarım,' "Kırş ehir Tarihi" 1938 —Hasan Fehmi Turgal. "Aşık Paş a" Duygu Gazetesi. Çank ırı, 1937, Nu. 342 —Saim ülgen, "Kırşehirde Türk Eserleri" Vak ıflar Dergisi, 1942, II. —Fuat Köprülü, Anadolu'da Türk Dili ve Edebiyat ının Tekâmülü, Yeni Türk Mecmuas ı, 1933. Aynı makale Enzyklopâdie des İ slam 'da Almanca,' "Die Osmanisch Türkische Literatur" s. 1015 —Fuat Köprülü, islâm Ansiklopedisinin Türkçesinde A şık Pa şa maddesi, s. 701-706 —F. Giese, Aynı Enzykl. des Islam'da Aşık Paşa maddesinde ki yazısı .

121


18— YUNUS EMRE (XIII Yüzy ıl) Bu çok ünlü Türk ş airi(Ozan), mutasavv ıfı ve bilgini Yunus Emre'nin Divan' ında°, Allah ve Allah' ın muhtelif adlar ı çok sık geçmekte, mekte, fakat Tanr ı (Tengri) ve Çalab (Çalap) ad ı da Divan'da yer almaktadır. Arş , dokuzuncu gök, bütün alemi çevreleyen, âlem tasavvurunun sonu ve en yüksek kabul edilen yer, tavan olarak görülmektedir. Arş (Arapça): Dokuzuncu gök. Bütün alemi çevreleyen, âlem tasavvurunun sonu ve en yüksek kabul edilen yer, tavan ş eklinde dikkati çekmektedir. Keza "beytür—l—ma'mar, Gök'te Kâbe hizas ında bulunan, Allah'a en yakın meleklerin tavaf etti ği ev ve Züre, 3. kat gökte bulundu ğu söylenen parlak y ıldız" anlam ında behrmektedir. 2 Yunus Emre, Eski Türk inanc ından beri gelen cehennem kar şılığı TAMU'yu ve CENNET karşılığı Uçmak (UÇMA ĞI) kullanma ğa devam etmiştir. Yûnus Emre , Allah kar şılığı , Esma'ül Hüsna'r, Allahın 99 adını tamamen kar şılar şekilde Tanrı ad ını kullamıştır. E ğer bu uygun anlam olmasa, bilhassa o dönemde Tanr ı adını hiç kullanabilir miydi? Tanr ı demesi yüzy ıllarca hiç yadırganamam ıştır. Birçok Türk ş airleri, bilhassa ozanlar şiirlerinde ve bilginler eserlerinde (yap ıtlarında) aynı şekilde hareket etmekte bir ayk ırılı k düşünmediklerini örneklerle göstermekted ırler. I Günümüzdeki Divan hakkındaki kaynaklardan birkaç ı şunlardır: —Burhan Toprak, Yunus Emre Divan ı, İst. 1933-1934, 3 Cilt. 2 Cilt Halinde İ st. 1943. Tek cilt olarak , İst. 1953 ve 1960. Nihayet tek cilt olrarak, 1966 y ılında İşbankası Kültür yayınlarından çıkmıştır. —Hazırlayan ve Notlanyla Aç ıklayan, Prof. Abdülbaki Gölpınarh, Yûnus Emre Divan ı , İst. 1943-1948. - Haz. ve Açıklayan: Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre—Risfılât al—Nushiyye ve Divan. İst. 1965. 2 Haz. Açıklayan: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurta ş , Yûnus Emre Divanı, Tercüman 1001 Temel Eser, 5 Sf. 185, 189, 190, 193. Abdülbaki Gölpınar'ın notlar ve aç ıklamalarına bakınız.

122


19— SULEYMAN ÇELEBİ'NİN MEVLİD'İ (1409) (MEVLİD YAZIMI, DOĞUMU 1360—ÖLİSİİ 1422?)

Süleyman Çelebi ünlü Mevlid eserinde hem Allah hem de Tanr ı adını söy lemekte bir engel görmemi ştir. Biz bunların halk aras ında hâla hiç yadırganmadan dinleni ş ve söylenişine iş aretle yetinece ğiz. Burada yalnız Gök konusu da çok yak ından ilgili olduğundan ona daır de çok kısaca bilgi sunaca ğız.' "Amine Hatun Muhammed ânesi ol sadeften oldı ol dür dânesi Çünkü Abdullah'dan old ı hâmile vakt irişdı hafta vü eyyâmıle" fashnın sonunda:

her ki dinlerse bu sözi ışk ile lâcerem TANRI ana rahmet k ıla" tamamlanıyor. Peygamberin yaptıkları anlat ılıyor: "Kıldı da'vet Tanr ı 'ya hem kulları şer'ile gösterdi togr ı yolları

1 Dr. Necla Pekolcay, İslând Türk Edebiyatı, İ st. 1967, Sf. 149-176. —Prof. Dr. Ahmet Ate ş, Vesiletün Necat, Mevlid., İst. 1954. —Ahmet Aymutlu, Süleyman Çelebi ve Mevlid—i Ş erif, 19 58. — Yahya Benekay, Ya şayan Mevlidi Şerif, 1964. —Mevlid—i Şerif, haz. Vasfi Mahir Kocatürk, 2. Bas ım 1966. — Mevlüt Haz. T. Alangu 1958. — Mevlid, Haz. Prof. Dr. Faruk Kadri Timurta ş, İ st. 1970. Burada Mevlid'in yeni basımlarından birkaç örnek sunduk.

123


Mevlid'in diğer bir yerinde gene Tanr ı adının Allah kar şılığında gbsterildi ğine bir kaç örnek daha sunuyoruz: G4

Hakka hamd ile sena—y ı bi—hisab oldı Hak avniyle kâil kitâb Tanrıdan yüzbin dür-ad ile selam

Tanrı rahmet eyleye ol hân içün Kim duâ kıla bunu yazan içün" Mevlid'in (Yel:adet Bahri) inden: "Berk urup ç ıktı evimden nagehan Göklere dek nur ile doldu cihan Indiler gökten melekler saf saf Kâbe gibi kı ldılar evim tavaf Do ğdu ol saati e ol sultan— ı din Nura garkoldu sema vü zemin"

124


20- UYGUR HARFLERI İLE YAZILAN ESERLER: 15. YÜZYIL

Uygur harfleriyle yaz ılmış Mecmua da 5 eser ihtiva etmekte, 4 Aralık 1431 de, Yezd ş ehrinde, Mansur Bahçi tarafından yazıları (Mes'ele Kitabı)nda 1 ve 2, 3: "Yaman-lık kılm-a-gıl kim tengri ta'al-â Seni tudar ol ayıdz-a kim tengri ni sen mü... Oldurıdup turur sen kim her ne tiseng an ı" (Sf. 248) Tercüme "Kötülük yapma ki Tanr ı Taâlâ seni tutar(?) O, söylese ki "Tanrı'yı sen mi oturtup durursun ki her ne desen onu". 14. "Kim tengri ta'al-a-ga sülüm nisbet k ılmak," 16. "Kim tengri ta'al-a oldurup (öldürüp) turur tat birur". I, 11; II, 8, v.b. I/11. "biregü ayidz-a kim tengri ta'al-a sanga 5,

Tercüme "Birisi söylese ki" Tanr ı Taâlâ gökle

ya arşta ya yukarı ya aşağı bakıp turur" dese kâfir olur. Mes'ele birisi söylese ki "Tanrı Taülü sana zulüm etsin öylece ki sen bana zulüm ettin" dese kâfir olur. Onun için ki Tanrı Taâlâ'ya zulüm nisbet etmek revâ değil (dir). Mes'ele: birisi söylese ki "Tanr ı Taâlâ oturup (öldürüp ?)

durur, adalet verir." (Sf. 249) Metinde "Tengri Taâlâ" veya "Tengri", geçiyor" Metin v.b. (Sf. 252) Tercüme (Sf. 253) Di ğer bir metin de IX. 271 (134 a) "Hak' ta'al-âmanga sons ı z uçmak birz-e uçmak-ka kirm-e gey men" (Sf. 254) 125


Çevirme "Hak taâlâ bana say ısız cennet yerse Cennete girmeyece ğim " v.b. derse kâfir olur (Sf. 225, 256) 259. sayfaya ka1 /8,9,10,11,12 dar hep Tengri, diye Tengri Taâlâ diye geçmekted ır. "bire gü ayıdz—a kim tengri ta'âl—a kök—te y—a ar ş—ta y—a yokar— ı ya—koyı bakıp turur tiz'—e kâfir bolur mez—el—e Dikkate sayan bir anlay ışı belirtiyor.'

1 Osman F. Sertkaya Uygur Harfleri ile yaz ılmış Btızı Mensur Parçalar F. Mesele Kita Türkiyat Meemuası, İstanbul 1976, C. XVIII, (1973-1975) Sf. 245, 280.

126


21— EBÜLGAZ İ BAHADIR HAN (17. YÜZYIL):

Ebülgazi Bahadır Han, (17. yüzy ıl) (Ş ecere-i Terakime)' Türklerin soy kütii ğünde Türklerin Nuh'un 3 o ğlu Ham, Sam, Yafes'ten (sf. 23), soyundan sürdü ğünü o da belirtiyor. Burada Kök (Gök) Han geçiyor. Kök, Gök anlam ındadır. 2 Türk halkı Yafes'ten türedi ğine göre, Tanr ı'nın birliğine inamy orlardı, (Sf. 26) demektir.: "Türk halkı Yafes'ten tâ Al ınca Han zamanına kadar müslümancıı ." (Sf. 26) Alınca Han zamanında "Tanrı'dan" sapıldı deniliyor. (Sf. 26) O ğuz "Tanrı taâlâ"ya inan ıyor. (Sf. 27, 34) Tanr ı'ya iman etmiyenleri esir alıyor veya öldürüyor. Tanr ı Esasen köklü söylentiye göre Türkler Nuh'un o ğlu Yafes'ten türemi ştir. Yafes, Allah'a inanan bir kimsedir. Bu duruma göre Türkler Allah inanc ına sahiptiler.

1 Yeni basmum Hazırlayan Muharrem Ergin, Tercüman 1001 Temel Eser. Daha önce üzeirinde çal ışılıp yayınlanmıştır. 2 Oğuz Han'ın üç küçük o ğlunun birisinin ad ı (kök (Gök) tür, di ğeri Tağ (Dağ), Tingiz (Deniz) dir. v.b.

127


III - BÖLÜM 1- TÜRK ATASÜZLERINDE TANRI: Atasözlerı tarih boyunca halk ın ş uur (bilinç) ve gündelik davran ışında yu ğrulmu ş ve geni ş anlam ve tahlile uygun bir yap ı gösteriyor. Allah adının geçti ği pek çok atasözleri vard ır. Tanrı adının, gök veya ba şka bir anlam belirtmeden (Allah) kar şılığında kullamlışı ve bunun yad ırganmayışı dikkati çekicidir. Bu bak ımdan da ayrı bir değer taşımaktadır. Manevi kültür ve inanç köklerinini ve kalıntı izlerini göstermesi bakımından dikkate lây ı kt ır.° 1—fiıdemden utanmayan Tanr ı'dan korkmaz. 2 2— Tanrı rızkın ı kuluyla birlikte yarat ır.' 3— Komşu hakkı Tanrı hakkıdır.' 4— Avrat düzdü ğü evi Tanr ı yıkmaz, avrat bozdu ğu evi Tanr ı yapmaz. 5— Büyüklük Tanrı'ya yakışır. 6— Dileyen Tanrı'sını bulur. 7— Gemiye binmeyen Tanr ı korkusu bilmez. 8—İtin ıssı (sahibi) var ise, tav ş anın da Tanrı'sı vardır.' 9— Kul ile Tanrı arasına girilmez. 10— Mudara daıı ırak olan, Tanrı'ya yakın olur. 11—Tanrı'dan korkan, kuldan korkmaz. 6 12— Ev yapanla, evlenenin Tanr ı yardımcısıdır. 1 Hikmet Tanyu, Ankara'da Adakla ilgili Sözler ve Adaklar. A. Ü. İlâhiyat Fak. Dergisi, C.IX, Yıl 1961, Ankara 1962 de geni ş şekilde Atasözleri kaynaklar ı sunulmuştur. Burada sonraki kaynaklardan birkaç örnek sunduk. 2 Türk Atasözleri ve Deyimleri, İ st. 1971, 1000 Temel Eser, C.I, St. 11 3 Y.K. Sf. 50 ve Ali Do ğanay, Türk Atalar Sözlü ğü, Ankara 1973. 4 Ali Do ğanay, Türk Atalar Sözlii ğii, Ankara 1973, Sf. 181. 5 Türk Atasözleri ve Deyimleri, İstanbul 1971, C. 1--2. 6 İsmail Hilmi Soykut, Türk Atalar Sözü Hazinesi, İstanbul 1974.

128 ,)


2— DEYIMLER VE GÖK HAKKINDAK İ SÖZLER

Ahmet Cafero ğlu " Şaman—Sayamin Bir Duası". Reşit Rahmeti Arat için, Ankara 1966, Sf. 155, 166. (XIV. yüzy ıl Azeri edebi mahsulü Dedem Kork ıııtta): "Göydeki göy bulutlar Yorgamdır çobanın" (A. Cafero ğlu, Azeri halk edebiyat ında "Sayacı Sözleri" Azerbaeycan Yurt. B. III. Say ı Sf. 35, 36, İstanbul 1934, S. 359 ) Sevinçli bir haber veya yak ın birisi döndüğünde çok eskiden de Gözünüz aydın denilirdi. Tanrı misafiri, Tanrı kulu gibi deyimleri de kullamlmaktaydı . Ayrıca Tanrı verdi, Tanrı korusun, Tanrıya emanet, Tanrı aşkma, v.b. Gökten ne ya ğdı da yer kabul etmedi. Dikkata şayan bir atasözüdür. Şu manzume de derin bir anlam ı göstermektedir: "Arş'ı geç, fer şi atla, sidreyi a ş , Gör ne var mâverâda ibraethiz."

129


3- RENKLERLE ILGIM DEYİMLER-BENZETMELER:

1- Kara yüz. 2- Yüzü kara oldu. 3- Yüzümü kara ettin. 4- Yüzüm kara ç ıktı. 5- Kara talih. 6- Kara baht. 7- Kızıl sultan. 8- Gök Sultan. 9- Kızıl. 10- Kızılelma. 11- Kızılbaş *12- Gök börü. veya Gök Beri. 13- Beyaz kitap. 14- Ak devrim. 15- Gök boncuk (mavi) 16- Gök-göz (mavi) 17- Gök kubbe. 18- Gök Tengri, mavi-Tanrı değil, burada, enginlik, ululuk, yücelik belirtiyor. 19- Gök-türk te öyledir 20- Karakeçili 21- Akkoyunlu, 22- Karakoyunlu, * "Gök-Börü Sultanım" Orta asya kavimleri hükümdar ı Gökkıırta benzedi ğinden böyle diyorlard ı. Kurt söylentileri Atillâ ile Avrupa'ya girmi ş, Cermenlerede geçmi ştir. (B. ()gel, Türk Mitolojisi, Istanbul 1971, 1000 Temel Eser, Sf. 26).

130


23- Karacada ğ, 24- Karacuda ğ 25- Akdeniz, 26- Karadeniz 27- Karakış 28- Kara Budun 29- Gök Işık (Oğuz dininde) 30- Akbaba 31- Albastı 32- Gökkuşağı (Ebem ku ş ağı) (Alâimi Sema) 33- Gökalp 34- Göktürk Dinlerin ço ğunda kıyafetlerin, sırı, menekşe, siyah, kırmı zı v.b. önemli yerleri vardır. Dinlerde bu hususta semboller bahsi dikkati çekicidir.

131


4— TEK TANRI İNANCI OLDUĞUNA DAIR BELGELER: 1—Eski Türkler de hakan veya beyler ba ş arılarını anlatırken "Tanrının izniyle" derler. Tanr ı adı çok zaman yanlız kullanılır. Bundan eski Türklerin tek Tanr ı'ya tapt ıklarını söyleyebiliriz. (Ra ş onyi Tarihte Türkler) 2— Türk kavimlerine ve Mo ğallara dair islâm kaynaklar ından gelen haberler Türklerin "Tek Tanr ı"ya inançlarına dairdir. Din tarihçileri buna tan ıktır. 3— Yahudilikte ( İ srail Tanrısı) denilmesi, bu dinin monoteist olmasına engel olmıyor. Üstelik Yahudilikte Yehova (Yahve) yahudileri üstün tutar. Türkler de Tanr ının kendilerini yüceltti ğine inanırlar. Gök-Türkler ve O ğuzların (müslüman oluncaya kadar) (di ğer kavimler) Tek Tanr ı'ya inandıkları kesinlikle anla şılmaktadır.' 4— Değil Gök-Türkler, Hunlar bile Tek Tanr ı'lı olan bir inançla, Gök-Tanrıya inanmışlardır.2 Gök Tanrı'ya Altay Türkleri Ülgen 3 (iyilik eden varlık...). Yakutlar Ürüng Artoyon" Mo ğolistan'da yaş ayan Urenhalar —Kayrakan 6 (Büyük Han) ve Çuvu ş Türkleri Turı7 demektedir. Hepsi tek bir Tanr ı adına ve anlamına göredir. Yer-su'yu ilâh sayan ve ikinci derece tanr ı gören ve yaln ız Gök Tanrı'ya ekseriyetle at kurban ı- sunulduğu iddiası' peri, koruyucu ruh ve melek anlayışının kar ıştırılmasından ileri gelmektedir. Dinler Tarihçileri, dinin özünü, esas ını dikkate alırlarsa, Melek, cin, peri vsb. varlıklar' birer Tanr ı olarak ifade edemezler. 1 Osman Turan, Türkler ve Islâmiyet, Sf. 459. — Osman Turan , Selçuklular Tarihi ve Türk Islâm Medeniyeti Ankara 1965, Sf. 293. 2 Baheddin ()gel, Islâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1962, Sf. 35. 3 A. Inan, Ş amanizm, Tarihte ve Bugün Sf. 31,1954 bas ım. S. Buluç, Samanizmin Türk Amacı, S. II, Sf. 68, A. Anohin, Altay Şamanhğına Ait Maddeler, Ülkü Mecmuas ı S. 87, Sf. 242, Ankara 1940, Radloff, Sibiryadan, Çev. A. Temir, İstanbul 1956, Sf. 27. 4-5 A. İnan, Y.K. Sf. 27 6 A. İnan, Y.K. Sf. 31, Radloff Y.K. Sf. 6 7 P.W. Denisow, çauva şların Dini, T. Kültürü, S. 1, Sf. 55, Ankara 1962, Çev. A. İnan. 8 Wilhelm Koppers, İlk Türklük ve Indo—Cermenlik, Belleten, Ankara 1941 C.V., S. 20, Sf. 457.

132


5— GÖK VE TURKLER (AR Ş-ARŞI Mİ) FELEK-EFLU: Türklerin göge "Tengri" dedi ğini ileri süren Bahaeddin Ögel,' (Türk Mitolojisi, 1000 Temel Eser, C. 2, Sf. 115—) "Fakat gögü de yaratan kutsal ve yüce bir güç vard ı ki, bunun da adı, yine Tengri, yani Tanrı idi. "demektedir." Tarihçi Süryani Mikâil, Anadolu Selçuklular ınm islâmiyetten önceki tek Tanr ılarından söz açarken, "Türklerin bu yüce Tanr ı'ya Kan Tengri, yani Han Tanr ı, en yüce Tanrı dediklerini" yazıyordu. Bu deyim "Kang Tengri" şeklinde de söylenebilirdi. Çünkü eski Türkçede "Kang" sözü, baba ve en ulu ata için kullanılan bir deyimdir. 2 (Türk Mitolojisi, 1000 Temel Eser, Sf. 116) "Türk Ka ğanları," "Tanrının elçisi" idiler: Büyük Hun Devleti çağında, "Tengri" sözü yalnız başına, Çinlilerin en kutsal gücünü ifade eden "Tien" deyimini kar şılıyordu. Çin Imparatoru da "Gö ğün ve Tanrı'nın oğlu" idi. Moğalca da bile Teng-geri' yi alm ışlar 13. yüzyılda bile gök için kullanmışlardır. "Mao-Tun (Mete) nin unvan ı da" Tengri'nin oğlu" idi. "Türkler ba şlangıçta Tanrı sözünü" yaln ızca yaratan Tanr ı için kullanırlardı. Sonradan anlamını genişleterek kutsal ve büyük şeyler için kullananlar oldu ğundan Kaşgarlı Mahmut kederleniyor. "Eski Türklerin yüce ve Tek Tanr ısı, Islâmiyetteki" "Allah" gibi mücerret ve şekilsiz bir güçtü". Hatta Altay Şamanizminde bile, gö ğün katlarının resmi yap ıldığı halde, Tanr ı'nın şekli çizilemiyordu." 3 (B. Şamanizm ()gel Türk Mitolojisi, 1000 Temel Eser. Sf. 117) B. ()gel admm alişkanlığından kurtulamamakla beraber Tengri hakk ında önemli- görüşler ileri sürüyor. Hiristiyanlar Tanr ı'nın sakallı şekilde resmini çizmi şler, 1970 yılında Almanya'da bir okulda çocuklara Tanr ı'nın resmi çizdirilmiş, renkli olarak ünlü bir dergide yay ınlanmıştır. 1 Türk Mitolojisi, 100 Temel Eser, C. 2, Sf. 115—) 2 Türk Mitolojisi, 1001 Temel Eser, Sf. 116) 3 1000 Temel Eser, Sf. 117

133


Göğün rengi kutsald ı. GÖK ve FEZA (UZAY) AYRI VARLIKLAR: Türkler uzay ile gö ğü birbirinden ayırmışlardır: "Uçsuz ve bucaksız gök kubbesinin altında, dünya ile ilgili bir de gök boşluğu vardı. Eski Türkler, dünyaya de ğen bu boşluğa, daha doğrusu "Hava" ya "Kalır veya "Kalık" derlerdi. Kal ığ'ın sonsuzluklara kadar uzanan büyük gökle ilgisi yoktu. Yine Türklere göre kal ığ, yani "Hava" büyük gök gibi kutsal da değildi." "kuşlardan söz açarken Kalık ku şları" derlerdi. Türkler dünyaya Acun ad ını takm ışlardı. "Ku şktrın uçuştuğu" Hava boşluğu", dünyadan sayıllyordu.4 (B. ()gel T.M. C.2, Sf. 127) "Ğökle yerin s ınırı" Gök kubbesi" idi" (C.2, Sf. 128) GÖK ÇIKRI ĞI VE FELEK : ıslâmiyette felek ve ço ğulu efltik eski Türklerde de vard ı. Felek gökyüzü için söylenmekteydi. Eflâk, büti,n yild ız ve gezegeni, güne ş ve ay ı da ihtiva ediyordu. Bu fezaya (uzaya) Isltimda efltik deniliyor. (B.O. T.M. C.2, Sf. 130) Türkler sonsuzluğa, Kökkr (Gökler) diyorlardı . Burada şunu ilave etmeliyiz. Bir de ar ş deniliyor.1 Gök kubbenin durmadan aöndüğüne inanan Arap ve Iran'hlar bu dönüşe "Çerh'i Felek" demi şler Türkler de bunu Çark-ı Felek" yapm ıştır. Bu dönen kubbeye Gök ça ğrısı demişlerdi. (Çıkırık çığınğının»küçültülmesi).

SONSUZ SAN!LAN FEZA (UZAY): Göğün en enginine diyoru . Eski Türklere göre Tanr ı y ıldızların, güneşin ötesinde, yükseklerin ükse ğinde, ondan daha yüksek olmayan sonsuzluktayd ı. "Bu sebeble esk ı Türkler bu sonsuz yüksekli ğe "üzeliksiz", yani "Daha yükseği bulunmayan, ebedi sonsuzluk" adını verirlerdi. Kutsal kitaplarda bu yere, yine Türkçe "Üstünki", yani" En üstün olan ı" adı da verilmişti. Tabii olarak göğün bu yüksekli ği yanında, yerin ve kainatın da sonsuz bir derinliği vardı. Türkler bu sonsuz derinlik içinde, "Tüpsiz tering" 4 B. ()gel T.M. C. 2., Sf. 127

134


yani "Dipsizcesine derin" deyimini kullan ıyorlardı.s" (B.O.T.M. 1000. Sf. 140) Gök kubbeyi bir çad ır gibi düş ünen Batı Türkleri'ne göre gök "yedi kat" tı. Doğu Türkleri ise 9 kat tanıyorlardı . Daha sonra onlar da 7 kat göğü benimsediler. Altay Türklerinde 12, 16, 17 katlı gökler katıda ileri sürülmüştür. 9 kat veya 7. kat Tanrı katıydı. Din görevlisi Kam ( Şaman) 5. kata kadar çıkabilirdi. "Göğün" kapı bekçileri" çift başlı kartallardı . Türkler göğün direğini bir çadır direğine benzetmi şlerdir. Islâmiyette gökleri tutan Allah't ır denilmiştir.

5 B.Ö.T.M. 1000. Sf. 140

135


6— İSLAM DİNİN'DE GÖK VE ARŞ-I ALA:

Islam'da Tanrı'yı Arşı Alada' aramak, üzerinde durulmal ıdır. Arşı Ala burada Tanrı'nın en yücede olu şu gibidir. Yeni bir açıklama sayılmah, yeni bir de ğerlendirme ve yeni bir yorum olarak dikkate al ınmalıdır.

İSLAM İ YETTE GÖK, AR Ş, AR Ş-I ALA VE S İDRE- İ MCNTEHA (s. 3 / 14, 16) 1— Kur'anı-ı Kerim'de göklerin, yerin ve canlıların yaratılışı hakkındaki ayetler içinde biz Gök ve onun yarat ılışı ve mahiyeti ile ilgili hadisler üzerinde duraca ğız. Böylece Tanrı adı açıklanırken, onun gökle ilişkisi ve bu konunun derinli ği de daha geni ş olarak ortaya ç ıkacaktır. "O (Rabb) ki yeri, sizin için dö şek, göğü de bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çe şitli ürünler çıkardı . Öyleyse siz de bile bile Allah'a eşler koşmayın." 1 "O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratt ı ; sonra gö ğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir."2 " [Ey Muhammet ], biz senin yüzünün gö ğe doğru çevrilip durduğunu (Gökten haber bekledi ğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşlanacağın bir kıbleye döndürece ğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescit-i Harâm tarafına çevir. Nerede olursan ız, yüzlerinizi o yöne çevirin. Kitap verilenler, bunun Rabbleri taraf ından bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onlar ın yaptıklarından habersiz de ğildir." 3 "Şüphesiz göklerin ve yerin yarat ılışında, gece ve gündüzün değişmesıııde, insanların faydasına olan şeyleri denizde ta şıyıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla ölmü ş yeri dirilterek 1 Bakara (2): A 22 2 S.2 /19.

3 Bakara S.2 /A. Meâli 144.

136


üzerine her çe şit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök aras ında emre haz ır bekleyen bulutlar ı evirip çevirmesinde elbette dü şünen bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) deliller vardır." 4 "Rabb'inizden bir ba ğış a ve genişliği göklerle yer aras ı kadar olan, takvâ sahipleri için haz ırlanmış bulunan Cennete ko şun."5 "Göklerin ve yerin mülkü Allah' ındır. Allah herşeye kaadirdir. Göklerin ve yerin yarat ılışında, gecenin ve gündüzün gidip geli şinde elbette akhselim sahipleri için ibret verici deliller vard ır. Onlar ki, ayakta, oturarak ve yanlar ı üzerinde y atarken Allah' ı anarlar, göklerin ve yerin yarat ılışı üzerinde düşünürler: "Rabb'imiz (derler), bunu bo ş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ate ş azabından k on, ."6 "Allah'ın dininden ba şkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez, O'na teslim olmu ştur ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.." 7 Göklerde ve yerde olanlar ın hepsi O'nundur. O'nu izni olmadan O'nun kat ında kim şefaat edebilir? Onlar ın önlerinde ve arkalarında olanı bilir. Onun ilminden, ancak kendisinin diledi ği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaptamışt ır. (yani o Yüce Allah, göklere, yere, bütün kâinata hükmetmektedir). Onlar ı (koruyup gözet) mek, kendisine a ğır gelmez. O yücedir. büyüktür."' "Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan her ş eyin mülkü Allah' ındır. O, herşeye kaadirdir."9 "Hamdolsun O Allah'a ki, gökleri ve yeri yaratt ı, karnlıkları ve aydınlık.' var etti. Yine de inkârc ılar, Rabb'lerine (ba şkalarını) denk tut uyorlar." 1 ° "Gökleri ve yeri hak ve hikmetle yaratan O'dur. 'Ol' dedi ği gün, oluverir. Sözü hakt ır. Sur'a üflendi ği gün de mülk O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir. O'hikmet sahibidir, herşeyi haber aland ır."" 4 Bakara 2. S. /Â. Mel1i164. 5 Ari imrân Sl. 3 /Â. Melli 133. 6 An İmran Sû. 3 /Â. 189-192. 7 Âl'i İmran (3), Â. 83. 8 Bakara 2. S. Â. 255... 9 Mide S. (5), Â. 120. 10 En'âm (S. 6), Â. 1. 11 En'âm (S. 6), Â. 73.

137


"(0) gökleri ve yeri yoktan var edendir. O'nun nas ıl çoçu ğu olabilir ki? Kendisinin bir eşi yoktur, her şeyi O yaratm ıştır ve O, herş eyi bilendir. Rabb'iniz Allah, i şte budur. O'ndan ba şka tanrı yoktur. (0), herş eyin yaratıcısıdır. O'na kullıık edin, O, herş eye vekildir." 12 "Gözler O'nu görmez. O, gözleri görür; O lâtif (gözle görülmez veya lütaf sahibi), her ş eyi haber aland ır."" "Rabb'iniz O Allah'tır ki gökleri ve yeri alt ı günde yaratt ı, sonra (emri), Ar ş iizerina hükümran oldu." 14 "Gökleri ve yeri yaratt ığı gündeki yaz ısına göre Allah'ın katında ayların say ısı on ikidir. Bunlardan dördü haram (ay) lar ıdır. İşte do ğru din budur ,,15 "Rabb'iniz (0) Allaht ır ki, gökleri ve yeri alt ı günde yaratt ı, sonra Arş 'a istivâ etti (bütün olu ş aleminin tahtına hükmetti). Yaratma işi(ni) tedbir eder (yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse ş efaat edemez. İş te Rabbiniz Allah budur. O'na kulluk edin, dü şünmüyor musunuz ?"" Doç. Dr. Süleyman Ate ş "Kur'an- ı Kerim Meâli„ kitabının notunda şu açıklamayı yapıyor: "Ayette, göklerin alt ı günde yarat ıldığı buyurulmaktadır. Allah'a gün, "an" manas ına geldiği gibi, uzun devirler anlanuna da gelir Çünkü Mearic Süresi'nde Allah kat ında bizim sayımızca elli bin yıl süren bir günün mevcût oldu ğu ifade edilmektedir. Ba şka yerlerde de Allah kat ında bizim sayımızca bin yıl süren günün var oldu ğu aç ıklanmaktad ır. Yâni Allah katında gün itibaridir. Çe şitli zaman birimlerini ifade etmektedir. İşte burada belirttilen gün, dünyalar ın oluşum devresi anlamınadır. Demek ki Allah, kainati alt ı günde, yâni alt ı büyük devirde yarat ıp buğünkü biçimine koymu ştur."7 "G-ece ve gündüzün de ğişmesinde ve Allah'ın, göklerde ve yerde yaratt ığı şeylerde (Allah'ın azab ından korunan bir topluluk için nice ibretler vard ır."" 12 En'ânı (S. 6), Â. 101 ve 102. 13 En'âm (S. 6), Â. 103. 14 Kelimesi kelimesine mânâ: "Sonra taht üzerine kuruldu." S. Ate ş, Kur'an—ı Kerim ve Meali (Sf. 142, Not: 1, İlkbasım.) 15 Teybe (S.9), Â 36. 16 Yimus (10. S), Â. 3 17 Kur'an—ı Kerim Meâli, Çeviren: (Prof.) Dr. Süleyman Ate ş , 1975, Sf. 181. 18 Yûnus (10. Sa), Â. 6.

138


"Gökleri ve yeri alt ı günde yaratan O'dur. (Bunlar ı yarat ırken) Arş 'ı su üzerinde idi (kâinatta sudan ba şka bir ş ey yoktu)..." 19 Bunu çeviren Doç. Dr. Süleyman Ate ş : "-Gökler yarat ılmadan önce Allah'ın Arş 'ınm su üzerinde bulunmas ı, belki de kâinattaki hayat ın büyük ölçüde suya dayalı oldu ğuna i ş arettir. "Gerçekten hayat, kâinat ın tahtı durumundad ır. Allah bununla Kâinatı yönetmektedir. Bu da suya dayal ıdır. Tabii, gerçe ği Allah bilir." Diye yorum yapmaktad ır2° "Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklard ır (Ateş , Cehennemde). Ancak Rabb'in (çıkarmayı) dilerse (0) ba şka. Çünkü Rabb'in, istedi ğini yapandır. Mutlu kıhnanlar ise Cennettedirler. Gökler ve yer durdukça onlar orada sürekli kalacaklard ır. Ancak Rabb'in (ç ıkarmayı) dilerse (0) ba şka. Kesintisiz bir vergidir (bu) !,921 Allah odur ki gökleri görebilece ğ iniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Ar ş üzerinde istivâ etti (bütün mülkünün, bütün yarat ıklarının tahtına, yâni yönetimine hâkim oldu, her ş eyi düzenleyip yönetti), güneşi ve ayı iradesine boyun e ğdirdi. Hepsi belli bir süre için ak ıp gitmektedir. (Yaratma) i şi(ni) düzenler, âyetleri aç ıklar ki, Rabb'inizle karşılaş aca ğınıza kesin olarak inanas ınız."22 Bu âyetlerin çevrilmesinden sonra, Doç. Dr. Süleyman Ate ş , şu önemli yorumu yapıyor: "Bu âyette cisimler aras ındaki itme ve çekme konusuna i ş aret vardır: Allah, gökleri bizim görebilece ğimiz bir direk olmadan yükseltti ğini söylemektedir. Demek ki gö ğü, yükselten, birbirinden uzaklaştıran bir direk var ama bu direk, gözümüzle görülecek cinsten de ğildir. Bu direk, cisimler aras ındaki itme kanunudur. "Gö ğü tutuyor, yer üzerinde dü şmesini önlüyor. Ancak O'nu izniyle düşebilir." (Hac Siiresi: 65) âyetinde gök cisimlerinin yer üzerinde dü şmek istediğini, fakat Allah'ın, bu düş meye engel oldu ğ unu belirtmektedir. Gök cisimlerinirı birbiri üzerine düşme eğilimi ise, cisimler aras ındaki çekim kanunudur. Bu suretle Kur'an hem itme, hem çekim kanununa i ş aret etmiş bulunmaktadır. E ğer cisimler aras ındaki çekim gücü, itme güçünden fazla olsa gök cisimleri birbiri üstüne dü şerdi; e ğer itme gücü fazla olsayd ı, gök cisimleri birbirinden sonsuzca uzakla ştırdı . 19 Ilûd (11. Sû.), Â. 7. 20 Kur'an—ı Hakim Meâli, Çev.: S. Ate ş, 1975, Sf. 192. 21 Hûd (11.S.), Â. 107, 108. 22 Ra'd S. (13), Â. 2.

139


Cisimlerin, birbirinden belli uzakl ıkta durması , iki kuvvetin denk olmasını gerektiriyor. Kur'an, Rahman Süresinin 7. ayeti olan "Allah gö ğ ü yükseltti, dengeyi koydu" ayetlyle de iki kuvvetin denk oldu ğunu haber vermi ş tir. Şüphesiz bu, Kur'an' ın bir mucizesidir." 23 "Allah'ın gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratt ığını görmedin mi ? Dilerse sizi götürür ve yepyeni bir halk getirir."" "Allah O dur ki gökleri ve yeri yaratt ı , gökten su indirdi de onunla size rızık olarak çe şitli meyvalar ç ıkardı . Buyru ğuyla denizde ak ıp gitmesi için gemileri emrinize verdi, ırmakları emrinize verdi."" "Andolsun biz, gökte burçlar yapt ık, ve onu bakanlar için süsledik ve onu, her recim ş eytandan koruduk. Ancak kulak h ırsızlığı eden olursa, parlak bir ate ş şu'lesi onu kovalar."" Doç. Dr. Süleyman Aye ş bu ayetler üzerine şu açıklamaları yapıyor: "Burç, yüksek kö şk demektir. Gökte toplanan bir tak ım yıldızlar kümesine burç denir. Bu ayet, gökte bulunan çe şitli yıldı z kümelerine iş aret e tm ektedir." "Cinler de insanlar gibi görünmeyeni yani gayb ı bilmezler. Ancak gayb haberlerini çalmak için, bu y ıldı zlarla süslü olan en yak ın gö ğü geçip, as ıl ruhani gökten gizli haberler çalmaya çal ış mışlardır. Fakat üzerlerine k ıvılcımlar salınmış , buna rnuvaffak olamam ışlard ır. Ayette, cinler gibi insanların da birgün gö ğe çıkmağa çal ış acaklarına iş aret vard ır. Çünkü şeytan t abiri içine kötü ş eyler telkin eden insanlar da girer. Bu husus, Rahmân Saresi'nde daha aç ık olarak zikredilmi ş , gö ğe tırmanmak isteyen cin ve insan zümrelerinin üzerine ate ş ten ve bakırdan k ıvılcımcımların gönderilece ği ifade olunmu ş tur. Demek ki, insanlar da birgün gö ğe çı kma ğ a çalış acaklard ı r. Nit ekim, Kur'an- ı Kerim'in i ş aret etti ği bu husus gerçekle şmiştir. Fakat, insanların bu ğünkü teknik güçleri henüz güne ş sistemini geçme ğe müsait değildir. Birgün, yıldızlardan gelen bütün engelleri a şıp, şu maddi gö ğü tamamen geçebilme imkan ına ulaş tıkları- muhâl olmakla beraberfarzedilse bile, ruhani gö ğe ula ş malarına imkan verilmeyecek, kar şılaş tıkları ilahi engeller, semavi haberleri almalar ına fırsat vermeyecektir.' 27 23 Kur'an-4 Hakim Melli, Çev.: Prof. Dr. Süleyman Ate ş, 1975, Sf. 214-215. 24 İbrahim S (14 S ), Â. 19. 25 İbrahim S. (14. S.), Â. 32. 26 Hicr S. (15. Â. 16,17,18. 27 Kur'an—ı Kerim Melli, Çev.: Prof. Dr. Süleyman Ate ş, 1975, Sf. 227.

140


"Biz gökleri, yeri ve bunlar aras ında bulunanları hak ile yaratt ık. O saat de mutlaka gelecektir. (Hesapla ş ma, yarg ı günü). Onun için sen güzel bir hoş görü ile muamele et. Çünkü yaratan, bilen ancak Rabb'indir. ,, n "(Allah), gökleri ve .yeri hak ile (hikmeti uyar ınca) yaratt ı . (0), onların ortak ko ş tuklarındar. yücedir. (Di ğer ilahlardan v.b.)' 29 "Allah gökten bir su indirdi, onunla yeri ölümünden sonra diriltti. ş üphesiz bunda i şiten bir millet için âyetler (Allah' ın kudretine i ş aretler) vard ı r." 30 "Yedi gök, arz ve bunlar ın içinde bulunanlar, O'nu tesbih ederler. O'nu tesbih etmeyen hiçbir ş ey yoktur, ama siz onlar ın tesbihlerim anlamazs ınız. O, halimdir, çok ba ğışlayand ır."' Bundan önceki 42. âyette Allah'a "Ar ş 'ın sahibi" deniliyor. Doç. Dr. Süleyman Ate ş bu âyeti ş u ş ekilde yorumluyor: "Cansız sanılan her ş eyde inlsanları n fark etmedikleri bir canl ılık vardır. Bütün e ş ya atomlardan meydana gelmi ş tir. Atomun çekirdeği etrafındaki elektronlar, akla ş aşkınlık verecek bir h ızla dönmektedir. Mesela' bir hidrojen atomundaki elektron, çekirde ği etrafında saniyede 2000 km. h ızla döner. Sanki bir zerre, koca bir güne ş sistemini temsil etmektedir. İş te maddenin en küçük parças ı, bu hareketiyle Allah' ı tesbih etmektedir. Tesbih, Yarat ıcı'nın ş anının yüceli ğini söylemektedir. Her zerre O'nun ~n ın yüceli ğini söylemiyor mu? Bir atomdak ı bu düzen, O'nun kemâlnd haykırmıyor mu?"" "(0) yeri ve yüce gökleri yaratan taraf ından (Kur'an) indirilmi ştir. 0 Rahman, Ar ş 'ı istilâ etmi ştir. Göklerde, yerde, ikisinin aras ında ve topra ğın altında bulunanlar hep O'nundur." 33 "O ki, yeri size beşik yaptı ve onda sizin için yollar açt ı , gökten bir su indirdi. Onunla her çe şit bitkiden çiftler ç ıkardık."" 28 Iller Sn. (15), Â. 85, 86. 29 Nahl (16. S.), Â. 3. 30 Nahl (16. S.), Â. 65. 31 isrü Sü. (17), Â. 44. 32 Kur'311-1 Kerim Me3li, Çey.: Prof. Dr. Süleyman Ate ş, 1975, Sf. 253., 254. • 33 Tâhâ S. (20), Â. 4, 4 ve 6. 34 Tâhâ S. (20), Â. 53.

141


"Biz gökleı i, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyuncu (işi, e ğlence) olarak yaratmad ık." 35 "Göklerde ve yerde kim varsa hep O'nundur. O'nun yan ında bulunanlar, O'na kulluk etmekten büyüklenmez ve yorulmazlar." 36 "inkar edenler görmediler mi ki göklerle yer biti şik idi, biz onları ayırdık, ve her canl ı ş eyi sudan yaratt ık Hala inanm ıyorlar mı ?"" Doç. Dr. Süleyman Ate ş 'in bu ayet sebebiyle yapt ığı yorum şudur: "Bu ayet de ça ğı mız ilminin ulaştığı bir gerçe ği açıklamaktadır. ilmin tespitine göre bütün kâinat, ba şlangıçta bir gaz bulutu halinde idi. Sonra bu maddeden küreler şeklinde cisimler fırlamıştır. Dünyamız da bu cisimlerden biridir. Güne ş ten ate ş bulutu halinde kopan dünya, kendi ekseni etrafında dönerken yava ş yava ş soğuyup kabuk ba ğlamıştır. Oluşumu sırasında dünyadan yükselen gazlar ve buharlar, ya ğmur ş ekşeklinde tekrar dünya üzerine dökülmü ş , denizler okyanuslar meydana gelmi ş , önce denizlerle yosun şeklinde bitkisel hayat ba şlamış ve nihayet geliş e geliş e (daha do ğrusu Allah'ın çizdi ği plan ve program üzerine yaratıla yaratılaH.T.) insana kadar varan canhlar has!' olmu ştur. Yâni gök cisimlerinin birbirinden ayrılmasıyle dünya meydana gelmi ş ve dünyada te ş ekkül eden sudan hayat do ğmuştur. İşte ayet, öz bir ifade ile bu gerçeği açıklamaktadır. Kâinat cisimlerinin anas ı olan birle şik gaz kütlesine ve bunun parçalanarak gökcisimlerini meydana getirdi ğine iş aret eden birçok ayetler vard ır. Mesela Fussilet Süresnain 11.ayetinde: "Sonra (Allah), duman halinde bulunan gö ğe hükmetti, ona ve arza: "gönüllü veya gönülsüz olarak (buyrukuma) gelin!" dedi. " isteyerek geldik" dediler." Gök cisimlerinin anas ı olan birleşik gaz kütlesi anlaulmaktadır. "Fatıru's-Semavati ve'l-Ard: Gökleri yar ıp yaratan "tabiri de bu kütlenin parçalara ayr ılarak gök c ıs ımlerinin meydana getirildiğine i ş arettir." 38 "- Gö ğü, korunmu ş bir tavan yapt ık, onlarsa hala onun (yâni ğöğün, Allah'ın varlığına delâlet eden) âyetleri (nin yan ı) nden düşünmeden geçip gitmektedirler. — Geceyi, gündüzü, güne şi, ayı yaratan O'dur. (Bunlar ın) her biri bir yörüngede yüzmektedirler." 39 35 Enbiyâ (21), Â. 16. 36 Enbiyâ (21), Â. 19. 37 Enbiyâ (21), Â. 30. 38 Kur'ân-ı Kerim Meâli, Çev. ve yorumlayan: (Prof.) Dr. Süleyman Ate ş , 1975, Sf. 296. 39 Enbiyâ S. (21.S.), Â. 32, 33.

1.42


Bu 33. ayetin Türkçeye çevrilmesinden sonra Doç. Dr. Süleyman Ate ş şu yorumu yapmaktad ır: "Bu ayet, bütün gök cisimlerinin bir felekte (belli bir yörüngede) yüzmekte olduklar ını söylüyor. Kur'an indi ği sırada ilim çevrelerinde hâkim olan Batlamyus teorisine göre güne ş ve ayı hareket ettiren, felektir. Halbuki ayet, bunlar ın felekte yüzdüklerini söylemekle o teoriyi yıkmıştır. Nitekim bu ğünün ispatlanmış bilgisine göre de bu varl ıkları n her biri, Kur'ân' ın dedi ği gibi bir yörüngede yüzmektedirler. Yüce kudret, şu uzayda, bir birine çarpmadan yürüyen say ısız gemiler yaratmıştır."4° "Görmedin mi Allah( ı); göklerde, yerde bulunan kimseler, güne ş , ay, yıldı zlar, da ğlar, a ğaçlar, hayvanlar ve insanlardan birço ğu hep O'na secde ediyorlar. Ama birço ğuna da azab hak olmu ştur. Allah kimi hor yapar (kime de ğer vermez)se art ık ona ikram eden olmaz. Allah diledi ğini yapar. "41 Bu ayetin yorumu dikkati çekmektedir: "Ayetteki "men fi's-semavati ve men fili-ard ı " ifadesinde "men" ler akıl sahibi canlıları gösterir. Bundan göklerde de ak ıl sahibi canlıların olduğu anlaşılmaktadır. Gerçi göklerdeki ak ıl sahibi varl ıklarm melekler oldu ğu ileri sürülmü ştür ama meleklerden ba şka maddi varl ıkların olmas ı da kuvvetle muhtemeldir. Yâni bu "men" ler, göklerde ve yerde bulunan bütün melek, insan, cin v.s.. ak ıl sahibi varlıklar ı göstermektedir. Nitekim ba şka yerlerde de bu ifade geçer ve "Sür'a üflendi ği gün, göklerde ve yerde bulunan kimselerin ölece ği" ifade edilir. Ölmek tâbiri de maddi varl ıklar için kullanılan bir tâbirdir. Bu bak ımdan bu ifadenin, göklerde canl ı varl ıklar oldu ğuna delâlet etti ği kanaatindeyiz. ,,42 "Sonra siz K ıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz. — Vsiiinüzde de yedi yol (birbirine yol veren, birinden di ğerine ge-, çilen yedi gök) yaratt ık. Ve biz yaratmadan gafil de ğiliz."43, Burada kör bir tabiat olmad ığı, Allah'ın bir plan ve pro ğrama göre yarattığı belirtiliyor. Bunların tabiatın eseri olmayı' , Allahın ilim ve 40 K.K. Melli, 1975, Sf. 296. 41 Hac' S. (22. S.), Â. 18. 42 K.K. Melli, 1975, Sf. 306. 43 Mü'minün S. (23. S.), A. 16, 17.

143


hikmetiyle yarat ıldığı ifade ediliyor. Gene gökten indirilen ve bitkilere, meyvalara faydal ı olan su üzerinde duruluyor: "Gökten (belli) miktarda bir su indird ık de onu yerde durdurduk. Biz onu (indirme ğe kaadir olduğumuz gibi) gidermeğe de kaadiriz." 44 "Yedi gö ğün Rabb'i ve büyük Ar ş 'ın Rabb'i kimdir? de. —Allah'ındır, diyecekler. O halde korunmuyor musunuz? de."" "Göklerin ve yerin mülkü Allah' ındır. Dönüş de Allah'adır."46 "O(Allah) ki, göklerin ve yerin mülkü (ve yönetimi) Onundur. (0), bir çocuk edinmemi ştir, mülkünde orta ğı yoktur. Her şeyi yaratmış , ona bir düzen vermi ş , mukadderatını (kaabiliyetlerini, özelliklerini) tâyin etmiştır."47 "— O ki gökleri, yeri ve ikisinin aras ında bulunanları altı günde yarattı, sonra Ar ş 'a hâkim oldu (oradan mülkünü yönetmektedir.) (0) Rahman'd ır. (O'nun rahmeti, bütün varl ıkları kaplamıştır. Varlık ve hayat, O'nun rahmetinin eseridir. Bütün kâinata Allah Ar ş 'ından hayat ve vücut da ğıtmaktadır). Bunu, bir bilene sor. < <Siır'a üfürüldü ğü gün, Allahın diledikleri bir yana, göklerde olanlarda yerde olanlarda korku içinde kal ırlar. Hepsi Allah'a boyunları bükülmüş olarak gelirler.> > (S. 27 / 87) <<Allah'u Teâlâ ş öyle buyuruyor: < <Biz emâneti göklere, yere ve da ğlara arzetiik; lâkin onlar onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. İnsan onu yüklendi, o, çok zâlim ve çok cahildir.*> > Onlara• "Rahmân'a secde edin!" dendi ği zaman: "Rahmân nedir? Senin bize emretti ğine secde eder miyiz hiç ?" derler. Ve (bu), onlar ın nefretini artım. Yücedir 0 ki gökte burçlar yapt ı ve orada bir kandil ve ayd ınlatı cı bir ay var etti."" "Gökleri ve yeri kim yaratt ı ? 44 Mü'mini1n S. (23. S.), Â. 18. 45 Mü'minfın , S. (23. S.), Â. 86, 87. 46 Nûr S. (24. S.), Â. 42 47 Furkan S. (25. S.), Â. 2. X 33. Sû. (Ahzâh). Â. 72. * 33. Sü. (Ahzâb), A. 72. 48 Furkan S. (25. S.), Â. 59, 60, 61.

144


Size gökten(kim) su indirdi de onunla sizin bir a ğacını dahi bitiremiyeceğ imiz gönül açan bahçeler bitirdi ? Allah ile beraber ba şka bir tanrı var mı ? Hayır, onlar sapan bir kavimdir." 49 Keza 64. ayette "Sizi gökten ve yerden kim r ızıklandırıyor?" denilmektedir. "Gökte ve yerde gizli hiçbir ş ey yoktur ki apaçık bir kitâb (Levh-i Mahfuz) da olmas ın.'"° "Siz, ne yerde, ne de gökte (Rabb'inizi) âciz b ırakamazs ınız Sizin Allah'tan ba şka ne bir dostunuz, ne de bir yard ımcınız vardır.'"' "Allah, gökleri ve yeri hak ile yaratt ı . Şüphesiz bunda inananlar için iş aret vard ır." 52 "De ki: "Benimle sizin aran ızda ş ahit olarak Allah kafi. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir 61. ayette de "Gökleri ve yeri kim yaratt ı, güneşi ve ayı kim (sizin yarar ınıza çalış mak için) boyun e ğdirdi ? desen; "Allah" derler " Keza 63. ayette "kim gökten suyu indirip de ölmü ş olan yeri onunla diriltti ?" diye sorsan; "Allah" derler buyurulmaktadır. "Kendi içlerinde hiç dü şünmediler mi ki Allah, göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her ş eyi hak ile ve belirtilmi ş bir süre ile yaratmış tır. Insanlardan ço ğu, Rabb'lerine kavu şmayı inkar etmektedirler.' 54 "O'nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yarat ılması , dillerinizin ve renklerinizin de ğişik olmasıdır. Şüphesiz bunda, bilenler için ibretler vard ır.' 55 "O'nun avetlerinden biri de, size korku ve umut vermek için şimşeki göstermesi, gökten bir su indirip onunla, ölümünden sonra yeri diriltmesidir. Şüphesiz bunda, aklın ı kullanan bir millet için ibretler vard ır. O'nun ayetlerinden biri de gö ğün ve yerin O'nun buyru ğuyle durmas ıdır. Sonra, sizi bir tek davetle ça ğırdığı zaman bir de bakars ınız ki (diriltilmiş olarak yerden) ç ıkarıhyorsunuz. Göklerde ve yerde bulunan kimseler hep O'nundur, hepsi O'na itaat etmektedirler. 49 Neml S. (27. S.), Â. 60. 50 Neml S. (27. S.,) Â. 75. 51 Ankebût S. (29. S.), Â. 22. 52 Ankebût S. (29. S.), Â. 44. 53 Ankebût S. (29. S.), Â. 52'den Gökle ilgili yer. 54 Rilm . (30. S.), Â. 8. 55 Rûm S. (30. S.), Â. 22.

145


Yaratmaya ba şlayan O'dur. Sonra, onu çevirip yeniden yapar. Bu, Ona daha kolayd ır. Göklerde ve yerde en yüce (güç ve şan) sembol(ü) O'nundur. (Enbüyük kudret ve ş eref misali O'dur). O, üstündür, hikmet sahibidir."56 "(Allah), gökleri görebildi ğiniz bir direk olmadan yaratt ı bir su indirdik, orada her güzel çifti bitirdik.""

Gökten

Bu manevi' dire ğin çekim kanunu oldu ğu anlaşılıyor. Bu Ayet-i Kerimede bitkilerin, erkekli ve di şih çift oldu ğu, bitkide erkek ve di şi tohumlar bulundu ğu ve bitkilerin çift olarak yarat ıldığı anlatılıyor. "O (Allah) ki gökleri, yeri ve bunlar aras ında bulunanları altı günde yaratt ı ; sonra Ar ş 'a istivâ etti (yâni bütün mülkün menbal, hayat ın kaynağı olan Arş 'a hakim oldu, kainatı yönetti). Sizin, O'ndan ba şka bir dostunuz, ş efaatçiniz yoktur. Dü şünüp ö ğüt almıyor musunuz ? (Allah, yaratma) i şi(ni) gökten yere düzenler, (yaratmay ı gökten yere indirir. Ruh yere inip çe şitli varhklarda görünerek geli şir).' 58 "Hamd, göklerde ve yerde bulunanlar ın hepsi kendisinin olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir; (herşeyi) haber aland ır. — Yerin içine gireni ve ondan ç ıkanı, gökten ineni, oraya ç ıkanı bilir. O, çok esirgeyen, çok ba ğışlayandır. Göklerde ve zerre mikdar ı bir şey O'ndan gizli kalmaz.' 59 "Gökleri ve yeri yoktan var eden; melekleri, iki ş er, üçer, dörder kanath elçiler yapan Allah'a hamd olsun. 0, yaratmada (diledi ğine) dilediğini artırır. Şüphesiz Allah, her şeyi yapabilendir."" "Allah göklerin ve yerin gaybmı bilendir. O gö ğüslerin özünü bilir." 6 ' "Allah zeval bulmas ınlar diye gökleri ve yeri tutmaktad ır. Andolsun, zeval bulsalar, kendisinden sonra art ık onları kimse tutamaz. Şüphesiz 0, halimdir, çok ba ğışlayandır.'" 2 " Göklerin, yerin ve bunlar aras ında bulunanların Rabb'i, do ğuların da Rabbidir. 56 Itiim S. (30. S.), Â. 24, 25, 26, 27. 57 Lokman Sa. (31. S.), Â. 10. 58 Secde Sû. (32. S.), Â. 4, 5. 59 Sebe' S. (34. S.), Â. 1, 2, 3. 60 H-t ır Sil, (35. S.), Â. 1. 61 Fatır Sû, (35.S.), Â. 38. 62 Fatır Sû, (35. S.), Â. 41.

146


Göğü bir zınetle, yıldızlarla süsledik. Ve (gö ğü) itaât d ışına çıkan her türlü ş eytandan korumak için (y ıldızlarla donattık).' 63 "Yoksa göklerin, yerin ve ikisi aras ında bulunanların mülkü onların mı ? Öyleyse sebebler (vas ıtalar) içinde yükselsinler (vas ıtalara binip göklere çıksınlar da oradan alemi yönetsinler vahyi de kendi isteklerine göre indirsinler.)" 64 S. Ate ş , yukarıda yer yer iktibasta bulundu ğumuz Kur'an- ı Kerim'in meali ve yorumuyle ilgili eserinde bu ayet münasebetiyle şu yorumu yapıyor: "Ayette; "Sebebler içinde gö ğe yükselsinler" ifadesinden, insanların bir gün göğe çıkacak vas ıtalara bineceklerine i ş aret görüyoruz." (Sf. 419). "Gö ğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık, (bunlar bir tesadüf eseri de ğildir), bu, inkar edenlerin zann ıdır, (Onlar kainatin boş bir tesadüf eseri oldu ğunu söylerler). Bu yüzden o inkar edenlere ateşten helâk vard ır." 65 Yukarıdaki ayetlerin çok dikkatle okunmas ı ve düşünülmesi gerekir. "Elbette gökleri ve yeri yaratmak insanlar ı yaratmaktan daha büyüktür. Fakat insanlar ın çoğu bilmezler." 66 "Allah O'dur ki arz ı size durulacak yer, gö ğü de bina yapt ı ; sizi ş ekillendirdi, ş eklinizi de güzel yapt ı . Ve sizi güzel rızıklarla besledi. İşte Rabbiniz Allah budur. Bütün âlemleri yaratan Allah, güçlüdür."' "Sonra duman halinde olan ğöğe yönel(ip onu yarat)dı, ona ve yere (arza) isteyerek veya istemeyerek (varl ığa) buyru ğuma gelin dedi. Onlar da isteyerek geldik, dediler." 68 Görülüyor ki burada yer ve gö ğün konuşmasına ait bir ifade vard ır. Süleyman Ate ş bunu "harf ve sesten müte ş ekkil bir konu şma sanmak hatadır. Bu konuşma, onların hal diliyle olan itaatlerini anlatmaktadır."69 ş eklinde yorumlanmaktadır. Fussilet süresinin 12. ayeti de çok dikkatle dü şünmeyi gerektiriyor. Gö ğün yarat ılışı ve tabakaları dikkate şayandır: 63 Slfflt Sû. (37. S.), Â. 5,6, 7. 64 Sld Sil. (38. S.), Â. 10. 65 Sâd S. (38. Sû.), Â. 27. 66 Mü'min Sû. (40. S.), Â. 57. 67 Mü'min Sû. (40. S.), Â, 64. 68 Fussilet Sû. (41. S.), Â. 11. 69 K. K. Melli, 1975, Sf. 230.

147


"Böylece onlar ı, iki günde yedi gök yaptı ve her gö ğe emrini (yani onu yöneten tabiat kanunlar ını) vahyetti. Ve biz, en yakın gö ğü lambalarla ve koruma ile (yani koruyucu güçlerle) donatt ık. İşte bu, aziz, alim (Allah'ın takdiridir.)"" Bu çok önemli ayet, kainat ın yarat ıhşı devirlerini belirtiyor. Burada, gün an anlamında olup, onun ne kadar süre, ça ğ veya devir olduğunu Allah bilir. Allah'ın diğer baz ı ayetlerde belirtti ği gibi kainatı altı günde yaratt ığı dünyayı iki devirde küre biçimine koydu ğu, iki devirde de bitkileri, yeri, da ğları vücuda getirdi ği, yaşayışı (hayatı) var etti ği böylece dört devir gççti ği anlaşılmaktadır. "Sonra Allah, gö ğün öteki cisimlerini yaratmış tır. Kainat ın aslı olan gök, ilk anda gaz halinde bulunuyordu. Allah, bu ana madde olan gazdan yedi yök yaratm ış ve her gö ğe kendisini yöneten kanunlar ı, düzeni koymu ştur. Bu kanun ve düzenler bu tabiat kanunlar ı, Allah'ın buyruğundan başka bir şey değildir Bugünkü bilgimize göre uzay sonsuzdur"" diyen Süleyman Ate ş , uzayın sonsuz olup olmadığı alanındaki tartışmalardan bahsediyor. S. Ate ş'in bu âyetle ilgili yorumunu sunmak istiyoruz: "Fakat bizim bilgimiz de s ınırlıdır. Sonsuz sandığımız göğün ötesinde başka göklerin olmadığını da söyleyemeyiz. Belki bizim sonsuz gördüğümüz en yakın gök, bizim duyularımızla kavranabilen göktür. Bunun ötesinde bugün duyularımızın ulaş amadığı gökler de vard ır. Maamafih "Yedi" tâbirinin belli bir say ı değil de çokluk ifade etti ğini söyleyenler de vard ır. Yâni, Allah birçok gökler yaratt ı, demek olur. Kur'anan'a göre, Allah, bize en yak ın gö ğü lâmbalarla, yani y ıldızlarla süsleniiştir. Sonsuz dedi ğimiz yıldızlarla süslü gök, en yakın göktür. Bu gö ğün içine Allah, koruyucu güçler koymu ştur. Yıldızları bu güçlerle tutmaktadır. Bunların ötesine geçilip manevi göklerden, gayb hazinelerinden haberler çahnmasma bu güçler engel olmaktad ır. Semâ, arzı saran atmosfer tabakas ından başlar, sonsuza kadar uzan ır. Burada semâ ile atmosfer tabakas ı da kastedilmi ş olabilir. Bu takdirde atmosferin yedi tabaka oldu ğu anlaşılır. En doğrusunu Allah bilir." (Kur'an— ı Kerim Meali, 1975 baskısı, Sf. 441). "Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onundur. O, yücedir, büyüktür. Nerdeyse gökler (O'nun heybetinde, tâ) üstlerinden çatlayacaklar, Melekler, Rabblerini hamd ile tesbih ederler; yerdekiler için de ma ğrifet dilerler. İyi bil ki Allah, işte çok ba ğışlayan, çok esirgeyen O'dur." 72 70 Fussilet Sü. (41. S.), Â. 12. 71 Kur'an—ı Kerim Meâli, Çev.: Prof. Dr. Süleyman Ate ş , 1975, Sf. 441. 72 Snrâ S. (42. S.), Â. 4 ve 5.

148


"Gökleri ve yeri yoktan varedendir

1,73

"Göklerin ve yerin anahtarlar ı O'nundur. Diledi ğine rızkı açar ve kısar. O, her şeyi bilendir." 74 "Gökleri ve yeri ve bunlar ın içine yaydığı canlıları yaratması da O'nun âyetlerinden (birli ğinin ve kudretinin i şaretlerinden)dir. O, dilediği zaman onları (tekrar) toplama ğa da kaadirdir." 75 ,,76 "Göklerin ve yerine mülkü Allah' ındır "Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yaratt ı ?" diye sorsan elbette diyecekler ki: "Onlar ı, çok üstün, çok bilen (Allah) yaratt ı" "O ki gökten bir ölçüye göre su indirdi de, onunla ölü bir memleketi canlandırdık. İşte siz de böyle (eanlandırıbp) çıkarılacaksınız."77 "Göklerin ve yerin Rabbi, Ar ş 'ın Rabb'i, onların nitelendirmelerinden yücedir, nıünezzehtir. (Yaln ız) O'dur ki, gökte de Tanr ı'dır, yerde de Tanrı'dır. O, hakimdir, bilendir. Göklerin, yerin ve ikisi aras ında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait bulunan (Allah) ne yücedir....'" 8 "Göğün, açık bir duman getirece ği günü gözetle." 79 Göğün dumanlı görüşnüşü kıyamet alâmeti olarak sunulmaktaysa da, asıl yorumu kıyâmet alâmetlerinden olarak gö ğü, duman çıkarak doğu ile batı arasını kaplayacaktır. "Biz gökleri, yeri ve bunlar aras ında bulunanları eğlenmek için yaratmadık. — Onları sadece gerçek bir sebeble yaratt ık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar."" "Şüphesiz göklerde ve yerde, inananlar için (Allah'm varl ığına, birliğine ve kudretine) i şaretler vardır."" 73 Şûrâ S. (42. S.), Â. 11. 74 Şiirâ S. (42. 5.), Â. 12. 75 Şûrâ S. (42. S.), Â. 29. 76 Şürâ, (42. S.), Â. 49. 77 Zuhruf S. (43. S.), Â. 9 ve 11. 78 Zuhruf S. (43. S.), Â. 82, 84, 85. 79 Duhân S (44. S.), Â. 11. 80 Duhân S (44. S.). Â. 38, 39. 81 Ctısiye, (45. S.), Â. 3.

149


"Allah, gökleri ve yeri gerçek olarak yaratt ı, tâ ki her can, kazan dığiyle cezalandırılsın. Onlara haks ızlık edilmez.' 82 "Hamd, göklerin Rabb'i, yerin Rabb'i ve bütün âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur. Göklerde ve yerde ululuk, yaln ız O'na aittir. O, azizdir, hakimdir.'" 83 "Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları (boş yere de ğil) ancak gerçek ile ve belli bir süreye göre yaratt ık. İnkür edenler, uyar ıldıkları şeyden yüz çevirmektedirler.' 84 44

Yoksa gökler (in yarat ılışın) da onların bir ortaklığı mı var? E ğer do ğru iseniz bundan ba şka bir kitap, yahut bir bilgi kal ıntısı getirin."" "Gökleri ve yeri yaratan, bunlar ı yaratmakla yorulmayan Allah' ın, ölüleri diriltme ğe de kaadir oldu ğunu görmüyorlar mi? Evet O, her ş eye kaadirdi r. ,, 86 "Üstlerindeki göğe bakmadılar mı, onu nas ıl yaptık, süsledik, hiçbir çatla ğı yoktur.'"? "Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek tane(li ekin)ler bitirdik."" "Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi aras ında bulunanlar ı altı günde yarattık, bize hiçbir yorgunluk donkunmad ı .' 89 "(Çe şitli) yolları (yıldızların yörüngeleri) bulunan göğe andolsun İd. "9° "Gökte rızkınız ve size söz verilen (Sevap ve Cennet) var. Göğün ve yerin Rabbi'ne andolsun ki bu i ş , sizin konuştuğunuz gibi gerçektir." 91 Zâriyât Süresinin 23. âyetinde (Gö ğün ve lah'ın diğer bir adından bahsediliyor. 82. Câsiye22. 83 Casiye S. (45. S.), Â. 36, 37. 84 Ahkâf S. (46. Sü.), Â. 3. 85 Ahkâf S. (46 ,Sü.), Â. 4. 86 Ahkâf S. (46. Sü.), Â. 33. 87 Kâf S. (50. S.), Â.6. 88 Kâf S. (50. S.). Â. 9. 89 Kâf S. (50. S.), Â. 38. 90 Zâriyât S. (51. S.), Â. 7. 91 Zâriyât S. (51. S.), Â. 22 ve 23.

150

yerin

Rabbi) olarak Al-


Şu âyet çok dikkat de ğer bir anlamı gösteriyor ve günümüzdeki bir ilmi veriyi belirtiyor: "Göğü kendi ellerimizle (yâni kudretimizle yapt ık ve biz (onun) genişletmekteyiz." 92 Gök varlıklarının arasındaki mesafenin sürekli artışı ve göğün devamlı genişleme halinde bulunu şu, yakın günlerimizin bilgisidir. Bu görkemli bir belirtiştir. (Andolsun) deyişiyle devam ediyor. Gök, tavana benzetiliyor. "Yükseltilmiş tavana (gö ğe)" 93 Rabbin azabının (Kıyâmet gününün) mutlaka vukubulacağını belirten söyleyi şten sonra "O gün gök, bir çalkanış çalkamr.' 94 Necm süresinde dolay ısiyle göğe iş aret vard ır. Biz gök kelimesinin geçtiği âyetleri almağa devam ediyoruz. "Göklerde nice melekler var ki onlar ın şefaati hiçbir i şe yaramaz. Meğer Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olsun. ,,95 "Göğü yükseltti ve mizan ı koydu." Miz-ân'ın ölçü ve denge anlam ına geldiği, itme ve çekme güçleri bulunduğu malumdur. Gök cis ımlerinin birbirine uyumlu olu şu "cisimlerin birbiri üstüne dü şmesini veya birbirinden sonsuzca uzakla şmasmı önlemektedir. Kâinat ın düzeni, Allah'ın koyduğu bu denge sâyesindedir. Herşey, bu dengeye uymu ştur ' 97 "Göklerde ve yerde bulunanlar, O'ndan isterler. O, her gün yeni b ır iştedir."98 "Ey cinler ve insanlar toplulu ğu, göklerin ve yerin bucaklarmdan geçip gitmeğe gücünüz yeterse geçip gidin. Ancak kudretle geçebilirsiniz.' 99 Diğer âyetlerle birlikte şu yorum yapılıyor: 92 Tûr S. (52. S.), Â. 47. 93 Tûr S. (52. S.), Â. 5. 94 Tûr S. (52. S.), Â. 9. 95 Necm S. (53. S.), Â. 26. 96 Rahmân S. (55. S.), Â. 7. 97 K.K. Melli, 1975, Sf. 495. 98 Rahman S. (55. S.), Â. 29. 99 Rahmln S (55. S.), Â. 33.

151


"Bu ayetlerde iki toplulu ğun da göklerin bacaklar ına, yâni kenarlarına, kö şelerine, içlerine nüfuz etme ğe çalış acaklarına i ş aret edilmekte ve buralara ancak kudretle gidilebilece ği beyan edilmekteedir. Demek ki iki topluluk da bu i şe giriş ecektir. Daha önce cinler, göklerin bucaklarından geçip gayb haberleri alma ğa te şebbüs etmi şlerdir. Fakat üzerlerine k ıvılcımlar gönderilmi ştir. Hitap, iki toplulu ğa yapıldığına göre, insanların da bir gün bu i ş e giriş ecekleri anla şılır. (Bu hususta açıklama ıçin bkz. Hicr S. 17. ayet).' ,1 oo "Gök yarılıp da, erimiş ya ğ gibi kıpkırmızı bir gül oldu ğu zaman Şimdi Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanhyorsunuz ?" ı o ı "1— Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'a tesbih etmi ştir. O, azîzdir, hakimdir. 2— Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Ya ş atır, öldürür. O her şeyi yapabilir.... 4— O'dur ki gökleri ve yeri alt ı günde yaratt ı, sonra Arş 'a hakim oldu. Yere gireni, ondan ç ıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsan ız, O sizinle beraberdir. (Çünkü size hayat veren ruhunuz O'na ba ğlıdır), Allah yaptıklarınızı görmektedir. 5— Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Bütün i şler O'na döndürülecektir." 2 Bu ayetlerde de geçen alt ı günün alt ı ça ğ veya devir anlam ına geldiğini önce belirtmi ştik. "Yüce Mevla'n ın Arş 'a hakim olması, verdi ği hayat ile kainat ı yönetmesidir. Hayat, bütün yarat ıkların doru ğudur, tahtıd ır. Bu taht ın hâkimi Allah'tır. Onunla kainat ı yönetmektedir. Allah, gerçe ği daha iyi bilir."'" "Neden siz Allah yolunda harcamayzsm ız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah' ındır. (Hiç kimseye bir şey kalmaz, hepsi Allah'a kalır "104 "Göklerde ve yerde olanlar ı, Allah'ın bildi ğini görmüyor musun.. ?"" 5 "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah' ı tesbih etmi ştir. 0, üstündür, hikmet sahibidir. "106 "O, yaratan, var eden, şekil veren Allah't ır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun ş amn ı yüceltmektedirler. 0, gaalib, herş eyi hikmeti uyarınca yapandır."'" 100 K.K. Meali, 1975 bas ımı, Sf. 496. 101 Rahmân S. (55. S.), Â. 3 ı , 38. 102 Haclid S. (57. S.), Â. 1 ve 2, 4, 5. 103 K.K. Meâli, 1975 basımı, Çev. Prof. Dr. S. Ate ş , Sf. 502. 104 Hadid S. (57. S.), Â. 10. 105 Miieâdele S. (58. Sa.), Â. 7. 106 Haşr S. (59. S.), Â. 1. 107 Haşr S. (59. S.), Â. 24.

152


"Göklerde ve yerde olanlarm hepsi padi ş ah, mukaddes, aziz, hakim olan Allah'ı tesbih etmektedir."'° 8 Bazı süreler yukardaki gibi tekrarla teyid etmektedir: "Göklerde ve yerde ne varsa Allah' ı anmaktad ır. Mülk O'nundur, hamd O'nundur. O, her şeye kaadirdir.... Gökleri ve yeri hak ile yarattı, sizi ş ekillendirdi, şekillerinizi güzel yapt ı . Dönü ş O'nadır. Göklerde ve yerde olanlar ı, gizlediğiniz ve açığa vurdu ğunuz şeyleri bilir. Allah, göğüslerin özünü b ılendir."" "Allah O'dur ki yedi gö ğü ve yerden de (say ıca) onlar kadarın ı yarattı . (Allah'ın yaratma) i ş (i), bunlar aras ında (yukardan a şağı do ğru, Allah'tan yarat ıklara do ğru) iner ki Allah' ın bilgisinin, herş eyi kuş attığmı bilesiniz. 95 110 "O, yedi göğü birbiri üzerinde yarat ı . Rahman' ın yaratmas ında bır aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozuzukluk görüyor musun ?" Sonra gözü iki kez daha döndür. Göz, hor, hakir ve bitkin bir halde sana döner. Andolsun biz, (dünyaya) en yak ın göğ ü lâmbalarla don att ık ve onları, şeytanlar için ta şlamalar yapt ık. Ve onlar için alevli ate ş azâ111 bını ,,

Doç. Dr. Süleyman Ate ş , ayetler dolayısiyle önce kı smen belirtti ği miz gibi yorum ileri sürüyor ve gökten haber çalmak için ç ıkan cinler gök ta şlariyle ve kıvılcımlarla kar şılaştıklarını, "Bu gö ğü de]ip, ötekine geçmeğe, gayb haberlerini çalma ğı " baş aramadıkları m söylüyor ve ilave ediyor: "Bir ba şka tefsire göre yıldızları, şeytanlara, zan ve hayallerine göre saçnna şeyler söyleme ğe vesile yaptık. Müneccimler (astrologlar) bunlara bakıp bir takım saçmalar atarlar. 5, 112 Nitekim 20. yüzyılın sonlarına yöneldiğimiz şu yıllarda yıldı z falları, burç açıklamaları gazete ve dergilerde önemle izlenen kö ş eleri almaktadır. Insanların bunlardan anlam ç ıkarma tutumu dü şündiirücüdür. "Gökte olan (melekler) in, sizi yere bat ırmay aea ğından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanma ğa başlar. 108 Cum'a S. (62. S.), Â. 1. 109 Tegâbun S. (64. S.), Â. 1, 3, 4... 110 Talâk S. (65. S.), Â. 12. 111 Mülk S. (67. S.), Â. 3, 4, 5. 112 K.K. Meâli, Çev.: Prof. Dr. S. Ate5, 1975 bas ımı, Sf. 526.

153


Yoksa siz gökte olan (melekler)'in, üzerinize ta ş yağdıran (bir fırtına) gönderrniyece ğinden emin misiniz ? 0 zaman tehdidim nas ılm ış bilecek siniz."' E' Cenab—ı Hak Klyâmeti belirterek; "— Gök yarılmış tır, o gün o, zayıflamış , sarkınıştır. — Melekler de onu kenarlarmdaci ır. O gün Rabb'iniu taht ın ı , bunların da üstünde sekiz taşımaktadı r."'" buykruyor. Bazıları bk sekizi (Melek) katmasiyle yorumlamak istiyorlar. " Keza di ğer bir sürede ise: "O gün gök, erimi ş bakır gibi olur." buyurultıyor. Di ğer bir sürede ise ş öyle anlatılıyor: "Görmediniz mi Allah, yedi gö ğü, birbiri üstünde tabaka tabaka yaratt ı ?" "Ve Ayı bunların içinde bir hür yaptı . Güneşi de bir lâmba yaptı ."'" Burada ışık veren Güneş ve Ayın bır aydınlık halinde belirişi anlaşılıyor. "Biz gö ğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk.""" Allah'ı, Kıyâmeti v.b. inkâr edenlere anlat ış sırasında: "Gök (bile) O'nun deh ş etinden yarılır. Allah'ın va'di, mutlaka yap ılmıştır."'" Kıyâmet hali Kur'ân'da belirtilirken gökle ilgili olarak ş öyle deniliyor: "Gök yar ıldığı zaman"'" "Üstünüzde yedi sa ğlam (gök) bina ettik. Par ıl parıl parlayan bir lamba ast ı k (oraya) (K ıyânıette, mah ş erde) gök aç ılmış , kapı kapı olmuştur." Keza ayn ı sürenin 37. âyeti: "Göklerin, yerin ve ikisi aras ında bulunanlar ın Rabbi, çok merhametli (Rabb). O'na hitabedemezler. 120 5,

"Yarat ılış ça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? (Allah) onu yaptı . Yükseklik mikdarını yükseltti, onu düzenledi. Gecesini örtüp karartt ı, kuşluğuııu (güneşinin ışığını) açığa çıkardı . Bundan sonra da yeri yuvarlatt ı . Ondan suyunu ve otla ğın ı çıkardı . ,,121 113 Mülk S. (67. S.), Â. 16 ve 17. 114 Hâkka S. (69. S.), Â. 16 ve 17. 115 Mearie S. (70. S.), Â. 8. 116 Nüh S. (71. S.), Â. 15. 117 Cin S. (72. S.), Â. 8. 118 Miizemmil S. (73. S.), Â. 18. 119 Mürselat S. (77. S.) Â. 9. 120 Nehe'S. (78. S.), Â. 12, 13, 19, 37. 121 Nazi'at S. (79. S.), Â. 27-31.

154


Görülüyor ki bu ayetlere göre önce gök, sonra yer ydrat ılmış oluyor. Gökle ilgili olarak K ıyamette, güne ş ve yıldızlardan bahseden ayetler şöylediyor: "Güneş dürüldiiğii zaman, Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman, Dağlar yürütüldü ğü zaman.',122 ve "Gökyüzü sıyrılıp açıldığı zaman (bu gökler kaldırılıp Allah'ın Arş 'ını ve Cenneti gizleyen perdeler y ırtıldığı, gerçeklerin ortaya ç ıktığı zamon). 99123 gecenin kararaca ğı (17. A..) Kezâ, gö ğün Kıyamette yar ılaca ğı infitar Sûresi'nde: "1— Gök yarıldığı zaman, " âyetiyle anlat ılı yor.° 24 Kezâ İ nşikak Sûresi'nde tekrarlan ıyor: "Gök yarıldığı, Kendisine yara ştığı üzere Rabb'ine kulak verip ,,125 boyun eğdi ği zaman! Yer uzat ıldığı "Dolunay ş eklini alan aya ki, Siz mutlaka tabakadan tabakaya bineceksiniz. 126 ,,

Prof. Dr. S. Ate ş bu "tabakadan tabakaya binerek" sözünü uzay çalışmalarına bir iş aret olarak yorumlamakta. tabakadan 'tabakaya binilerek aya ula şılacağını ara istasvonlar kullan ılarak yıldızlara ç ıkı laca ğını , insan ın nesilden vesile tekâmülü gibi. uzay gemileri' arac ılığıyle, "gö ğün derinliklerine gitme çabaları"nı da gösteriyor demekte ve Beyzavi cnin "yâhut Mi'râc gecesinde gö ğün bir tabakas ından öteki tabakas ına bineceksiniz." ş eklindeki yorumu dolayısiyle Hz. Muhammed'in miracmın da böyle oldu ğunu söyledikten sonra şu önemli açıklamayı yapıyor: "Fakat ayet ço ğul olduğuna göre insanlığın maddi çıkışının da böyle tabakalara binmek sûretiyle olaca ğını gösterir."' Bürıle Sûresi'nde Tanrı, gö ğe andolsun, diyor: "Burçlara sahip gö ğe andolsun." 8 Kezâ, Tarık Sûresi'nde: Gö ğe ve Tarık'a andolsun. Tarık'm ne olduğunu sen nereden bileceksin? (O, karanl ığı) delen yıldadır."9 122 Tevkgır S. (81. S.), Â. 1-3. 123 Tekvir S. (81. A. 11. 124 infitar S. (82. S.), Â. 1. 125 Inşikak S. (84. S.), A. 1,2,3... 126 Insikak S. (84. S.), A. 18, 19. 127 K.K. Meali, 1975 basımı, Sf. 558. 128 Bürûc Sû. (85. S.), A. 1. 129 Tarık S. (86. S.), A. 1,2, 3. — Tarık birkaç anlama geliyor. Şiddetle vuran, çarpan, aya ğını yere vurdu ğundan yolcuya, gece gelene, denildiği gibi geceleyin çıkan ilk yıldız, hatta Hz. Muhammed için de (ilk y ıldız gibi geldin) denilmektedir.

155


Gene aynı Sûrede: "Dönüşü olan göğe andolsun.""° deniliyor. Bu dönü ş olayı da çok dikkate ş ayarıdır. Gâşiye Sûresi'nde gö ğün yarat ıhşına iş aret ediliyor: "Gö ğe, nasıl yükseltildi."'" Şems (Güne ş) Sûresi, Kur'ân'da gökle ilgili âyetlerin geçti ği sürelerin sonu oluyor, denebilir. Bu bak ımdan bu konuyu Sürenin ilk be ş âyetinin meülleriyle sonuçland ırıyoruz. Allah' ın Güneş ve aydınlığa, gündüze andolsun deyi şi de çok önemlidir. 1— Güneşe ve aydınlığa andolsun, 2— Onu tübetti ği zaman aya andolsun, 3— Güneşi ortaya ç ıkardığı zaman gündüze andolsun, (Keza Leyl S. (92. S.) 2. âyet: "Ortaya ç ıkıp göründü ğü zaman gündüze andolsun.") 4— Onu örttü ğü zaman geceye andolsun, Bkz. Leyl S. (92. S.) "Örttüğü zaman geceye andolsun." 5— Gö ğe ve onu yapana andolsun. 6— Yere ve onu yuvarlay ıp döşeyene andolsun, 7— Nefse ve onu ş ekillendirene, 8— Ona bozuldu ğunu ve korunmasın ı ilham edene andolsun ki; 9— Nefsini temizleyen iflâh olmu ş, 10— Onu kirletip örten, ziy âna u ğramıştır."" 2 Burada Yüce Allah, yaratt ığı varhkların iş areti dikkat ve ibretle düşünülecek Küinat ın kavranılmasını buyuruyor ve bunlara da (Andolsun) sözüyle, dikkati çekiyor ve anlamlar ına önem verdi ğini belirtiyor. Konumuzla doğrudan bağlı âyeti tekrarl ıyoruz: "Göğe ve onu yapana andolsun." Türklerin bu bilinçle gö ğe ve onu yapan Yüce Tanrı'ya şükretmeleri, düşünülecek ve övülecek bir husustur. Ayr ıca ve Tek Tanrı inancının değerini ortaya koyacak olgun bir kavray ış ve anlayış yanmda manevi inanç içinde görülmektedir. Bütün en güzel adlar Allah'mdır. 130 Tânk, S. (86. S.), Â. 11. 131 Gâşiye S. (88. S.), Â. 18. 132 Şems S. (91. S.), Â. 1-10. — Burada, islâmın Selam ifadesi olarak selâm kelimesi geçmekteyse de ve onun benimsenmesi tabii ise de, Günayd ın veya ak şamlar, geceler hayırlı olsun, derne ği sanki bir küfürmü ş gibi sananlar bu Şems SuresPni ve onun yüce anlam ını iyi karramal ıdırlar.

156


7- ARŞ-ARŞ-I

- Bari( ARŞ

Gök üzerinde Kur'ân- ı Kerim'in ayet meallerini ve ayr ıca ilgıli yorumları gördük. Bu münasebetle, Gök'le ilgili baz ı ayetler yan ında (Ar ş) /arı da bahsedildiğini haiırlayaca ğız. Bu konumuzla ilgili olarak (Ar ş) üzerinde durmamız ve bunun tahlil ve tesbitini sunmam ız gerekiyordu. Adana Müftüsü Cemaleddin Kaplan" ın (Arş) üzerindeki incelemesini nakletmeği uygun bulduk. Yalnız bir-iki eksiğe ve farklılığa ilk ba şta i ş aret edece ğiz. Arş'ın muhtelif anlamlarım Cemaleddin Kaplan aç ıklamış olduğundan onları, onun inceleme metini içinde görece ğiz. Teybe Süresi (9. S.), Â. 129. "E ğer (inanmaktan) yüz çevirirlerse de ki: "Allah bana yeter! O'ndan başka Tanrı yoktur. O'na dayand ım, O büyük Ar ş 'ın sahibidir." Doç. Dr. S. Ateş'in çevirmesi budur. "O Rahman, Arş 'ı istilâ etmiştir." Tâhâ S. (20. S.), Â. 5. "Allah ki O'ndan başka Tanrı yoktur, büyük Ar ş O'nundur." Neml S. (27. S.), Â. 26. Arş 'la ilgili Mü'min Sûresi'nin 7. âyetini Müftü Cemaleddin Kaplan'da göremedik. Onu da biz sunuyoruz: "Arş 'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar, Rabblerini öve rek tesbih ederler, O'na inan ırlar ve mü'minler için ( ş öyle) ma ğfiret dilerler: "Rabbimiz, rahmet ve bilgi bak ımından herşeyi kaplad ın. Teybe edip senin yoluna uyanlar ı ba ğışla, onları Cehenn em azab ından koru!" (Mü'min S. (40. S.), Â. 7). Kezâ Mü'min Saresi'nin 15. ayeti de Ar şla ilgilidir. Bunu da ilave etmek gerekir: 1 Adana Müftüsü Cemaleddin Kaplan, Tefsir mi, içtihad m ı ? "Kâinat" Ar ş, Hakses (dergisi), Haziran 1976, Sa. 138, Eylül 1976, Sa. 141.

157


"(0), dereceleri yükselten, Ar ş 'm sahibi (Allah), emrinden olan rûhu, kullarından diledi ğine indirir ki, bulu şma gününe karşı (insanları) uyars ın." (Mü'min S. (40. S.), A. 15.) Şimdi Adana Müftüsü Cemaleddin Kaplan Hocan ın incelemesine gelmiş oluyoruz: —ARŞArş ne demektir ? Kelime ve ıstılah manas ı nedir ? Ar ş hakkında Kur'an ne diyor. Peygamberimiz ne buyuruyor ? Kur'ân—ı Kerim'in 21. Ayet—i Celîlesi, ar ş tan söz etmektedir. Bunlar, sûre ve ayet s ırasına göre meâlen şunlardır: 1—"Gerçekten Rabb ınız ol Allah't ır ki, gökler ile yeri alt ı günde yarattı . Sonra ar şı ıstila etti (hükmü alt ına aldı). Geceyi gündüz ile örter. Gece gündüzü, gündüz de geceyi süratle kovalar. Güne şi, ayı ve yıldızları emrine müsahhar k ıldı . Haberiniz olsun: Yaratma da O'na mahsus, emretme de. İlemlerin Rabb ı olan Allah ne kadar yücedir!.. (Araf: 54) 2— "E ğer onlar (senden) yüz çevirirlerse (sak ın sen aldırma!) de ki: Allah, bana kâfidir. O'ndan ba şka ilah yoktur. Ben O'La dayamr ım. O, büyük ar ş 'm sahibidir." (Teybe: 129). 3— "Gerçekten Rabb ınız O Allah't ır ki, gökleri ve yeri alt ı günde yarattı . Sonra Arşı istilâ etti (hükmü alt ına ald ı). İşleri O idare ediyor." (Yunûs: 3). 4— "O, öyle Allah't ır ki, gökler ile yeri alt ı günde yaratt ı . Halbuki O'nun ars" su üzerinde idi..." (11ûd: 7).

5—"Allah, gökleri direksiz yükseltti. Nitekim görüyorsunuz. Sonra Arşı istilâ etti. Güne ş i de, ayı da (kullarının hizmetine) tâbi' k ıldı . Her biri belli bir müddet kadar cereyan edecektir. Bütün i şleri idare ediyor..." (Rad: 2). 6— "De ki: Onların iddia ettiği gibi, Allah ile beraber ilâhlar olsayd ı, o takdirde Ar şın sahibine do ğru (O'nunla çarp ışmak için) elbette bir yol ararlardı ." ( İ sra : 42). 7— "O Rahman, (kudret ve hakimiyet' ile) Ar şı istilâ etti. " (Tâhâ: 5) 8— "E ğer yer ve gökte Allah'tan ba şka ilâhlar olsaydı, ikisi de muhakkak fesâda u ğrardı , düzeni bozulurdu. O halde, Ar şın sahibi olan Allah, onların vasıflandırmasından münezzeh ve yücedir." (Enbiyâ: 22). 153


9— "De ki: Yedi gö ğün ve Büyük Ar şın Rabbı kimdir?" (Mü'minün: 86) 10— "Hak hükümdar olan Allah, (her türlü noksanl ıktan çok uzak) çok yücedir. O'ndan ba şka ilâh yoktur. Kerim olan Arşın sâhibidir." (Mü'minün: 116). 11— "O Allah ki, gökler ile yeri ve aralar ındakini altı günde yarattı . Sonra Ar şın üzerinde hükümran oldu. Art ık bu yaratma i şlerini her şeyi bilenden sor!" (Fürkan: 59). 12— "Allah o varlıkt ır ki, O'ndan ba ş ka ilâh yoktur. O, büyük Arşin sâhibidir." (Neml: 26). 13— "Allah öyle bir zat—ı vacibü'l—vücuttur ki, gökler ile yeri ve aralarındakileri alt ı günde yaratt ı . Sonra Ar şı istilâ etti. Sizin için ondan başka ne bir dost ne de bir ş efaatçi var. Art ık O'nun öğütlerini kabûl etmez misiniz ?" (Secde : 4). 14— "Melekleri görürsün ki, Arş 'ın etrafını çevirmi ş olarak Rabblerine hamd ile tesbih ederler..." (Zümer: 75). 15— "Arşı yüklenmiş melekler ve onun etrafindakiler, Rablerini hamd ile tesbiih ederler.." (Gâfir: 7). 16— "Dereceleri yükselten Ar şın sahibi " (Gâfir: 15). 17— "Göklerin ve yerin Rabbi ve Ar şın da Rabbi (olan Allah), onların yaptıkları (isnat ve) vasıflardan münezzeh ve yücedir." (Zuhruf: 84) 18— "Gökleri ve yeri alt ı günde yaratan O'dur. Sonra (kudret ve saltanatı ile) Arşı istilâ etti..." (Hadid: 4). 19— "Melekler 'de seman ın etrafındadır. O gün Rabbının Arşını üstlerinde sekiz melek ta şır." (Hâkkâ: 17). 20— "Dolaşıp dolaşıp yuvasına giren geze ğenlere, karanl ığa arka verdi ği zaman o geceye, a ğardığı zaman o sabaha yemin olsun ki, muhakkak bu Kur'an, Kerim olan bir elçinin (Cebrail'in) getirdi ği kelâmdır. Bir elçi ki, pek kuvvetlidir. Ar şın sâhibi (Allah) kat ında da yüksek bir mevkie sahiptir:" (Tekvir: 16-20). 21— "Hakikaten Rabbinin (haks ızları) yakalayıvermesi çok şiddetlidir. Çünkü. O, yarat ır ve diriltir. Bununla beraber O, çok ba ğışlayandır, çok sevendir, ar şın sâhibidir, pek büyüktür." (Bürûe: 12-15). 159


Di ğer taraftan "Ar ş " kelimesine temas eden birçok Hadisler vard ır. Bunlar heman hemen her Hadis kitab ında yer alm ıştır. Biz sadece Sahih-i Buharrde mevcut olan birkaç Hadis—i Şerifi kaydetmekle yetineceğiz: 1— "Mu'az o ğlu Sa'd'in ölümü için Ar ş titredi." (Buhari, c. 4, Menâk ibu'l—Ans âr) . 2— "Bir kimse Allah ve Resülü'ne İ man eder, namaz ını kılar, Ramazan orucunu tutarsa, onu Cennete koyma Allah üzerine bir hakt ır. O kimse Allah yolunda ister hicret etsin, isterse do ğdu ğu yerde otursun." Peygamber'e sordular: "Bu husüsu insanlara haber verelim mi?" Peygamberimiz: "Allah kendi yolunda cihad edenler için Cennette yüz derece haz ırlamış tır. Her iki derece aras ı , yerle gök aras ı kadardır. Allah'tan cennet isterseniz Firdevs (adli) cenneti isteyiniz. Zirâ o, cennetlerin ortas ı ve a'lâ derecesidir. Üst taraf ında da Rahman'ın Arşı vardır ve cennet nehirleri oradan fışkırır." (Buhari, c. 8, Tevhid). 3— Peygamberimiz (S. A.S.), musibet (ve tehlike) ânmda duâ ederdi:

şöyle

"Başka de ğil, ancak Alim ve Halim olan Allah vard ır. Başka de ğil, ancak büyük Ar şın sâhibi vard ır. Başka de ğil, ancak Kerim olan Ar şın sâhibi vard ır." (Buhari, c.8, Tevhid). 4— "Güneş kendi karargah ına do ğru hareket ediyor.." meâlindeki Ayette geçen "Karargâh" tan soruldu ğunda, Peygamberimiz şöyle cevap verdi: "Güne şin karargahı Arşın altıdır." (Buhari, c. 8, Tevhid). 5— "İlk dirilen ben olaca ğım. 0 zaman (Hz.) M'ûsa, Ar şın direklerinden birine tutunacak." (Buhari, c. 8, Tevhid). 6— Bir soru üzerine de Peygamberimiz (S.A.S.) ş öyle dedi: "Allah vardı . Fakat O'ndan önce hiçbir ş ey yoktu. Ar ş , su üzerinde idi. Gökleri ve yeri yaratt ı ve zikirde her ş eyi yazdı ." (Buharı', c. 8, Tevhid). Görüldü ğü üzere Ar ş kelimesı Kur'ân—ı Keriın'in 21 ayetinde geçmektedir. Kütüb—i Sitte'de ve di ğer Hadis kitaplar ında da "Arş " kelime sini ihtiva eden birçok Hadis—i Şeriifler vard ır. ,

Arş nedir, neden ibarettir; lügat ve ş er'i manası nedir ? 160


Arş , aslında tavan demektir. Bir insan ın üst tarafını teşkil eder. Bir evin tavanı, bir binanın çat ısı, kubbesi hep Ar ş manasına girer. Çadır ve çardak gibi gölge yapan ş eylere de ar ş denir. Kezâ padi şahların, hükümdarlar ın oturduklar ı tahtlara da ar ş dendiği mâlumdur. Bu itibarla arş kelimesinin en kat'i vasf ı yüksekliktir, üstünlüktür. Mecazi olarak, arş kelimesi mülk, izzet ve saltanat manas ında da kullan ılmıştır... Merhum Hamdi Yazır A'raf Süresinin bu konu ile ilgili âyetinin tefsirinde şöyle bir mütalaa yürütür: "ikyete'l—Kürsi'de beyan olundu ğu üzere, bazıları Kürsi ile Arşın aynı şey olduğuna zâhip olmu şlardır ki, ikisinin de "Taht" manasmdan alınmış olduğunu mülâhaza etmi şlerdir. Fakat ekseriyetle nakledildiğine göre, Ar ş , Kürsinin de fevkindedir. Bu sürede Kürsi "Taht" manasında düşünülürse Arş onu çevreleyen saray ve saray ın tavanı gibi mülâhaza olunabilir. Di ğer bir rivayete göre de Kürsi Ar şın ayak yeridir. Bu manaya göre, Kürsi, pay-1 taht manasiyle mülâhaza olunabilir. Bu iki mana nazar—ı itibara al ınırsa, Arş , ş eriat dilinde bütün alemi çevreleyen, sınır ve miktarı beş er aklının haricinde olan ve hakikatini bilme Allah'a mahsus bulunan en yüksek bir muhit olmak şayidir ki, gökler, Cennet, Sidre, Kürsi hep bu muhitin alt ında düş ünülür ve bu bir sondur ki, "Mem" tasavvuru burada biter. Fakat Hakk ın vücüdi bitmez ve Sidre—i Münteha'y ı geçmeden Hak Teala'n ın Cemali müş ahede edilmez. Nitekim Peygamberimiz (S.A.S.) Mi'râc'da Sidre—i Müntehâ'y ı geçmişti. Birinci mülâhazaya göre Ar şın ihâtası bir mekan ihâtas ıdır. İkinci mülâhazaya göre ise, manevi bir ihâtad ır." "ARŞ : Geçen bir sayıda "Arş " kelimesinden söz etmi ş, tarifini yapmaya çalışmış , Kur'ân—ı Kerim'in "Ar ş " kelimesini ihtiva eden 21 A.yet—i Celiylesi ile bir kaç Hadis—i Şerifi meâlen kaydetmi ştim. Görülece ği üzere, 21 ayetin alt ısında "Alt ı gün" tabiri geçmektedir. Yani "Allah, gökler ile yeri ve aralar ındakileri alt ı günde yaratt ı" deniyor. Bu altı günden maksat, acaba nedir? Bizim bildi ğimiz şu dünya günleri midir? Yoksa bunun ba şka bir manası mı vardır?.. Bazı tefsirciler bu "Alt ı günü" bilinen dünya günleri diye kabul etme yönüne gitmi şlerdir. Evet, gün denince örfen anla şılan güneşin Kürre—i arza do ğuşu ile bat ısı arasında geçen zaman anla şılır. Fakat, henüz ortada ne güne ş var ne de Kiırre—i arz ? O halde bildi ğimiz ma161


nâda "gün" dü şünmek mümkün değildir. Bu itibarla, gün manas ına gelen "Yevm" kelimesinin ba şka bir manasım aramak lazımdır. Arapçada "Yevm" kelimesi bazan mutlak vakit mat ıasında kullanılır. Bir kısım tefsirciler de "Yevm" kelimesini mutlak vakit mânâs ına almış lardır. O zaman da şöyle bir soru ortaya ç ıkıyor: Altı vakit neden ibarettir? — Ihtimal ki, "altı vakit" bildi ğimiz altı günden az bir zamand ır. Bunlardan ikiside hadd- ı zat ında mümkündür. Çünkü Cenab- ı Hak için bütün mükevvenat ı altı günde, altı günden daha az veya daha çok bir zamanda yaratmak mümkündür. Kur'anda, bak ınız, ne diyor yüce Mevlâ: "Ancak O'nun emri, bir şeyi diledi mi? Ona sadece "Order. O da hemen olur." Dedi ğimiz gibi bu altı gün de olabilir, alt ı devir de olabilir veya bir an olabilir. Buna kimsenin bir ş ey demeye hakkı yoktur. Altı günden çok olduğu ihtimaline binaen, bu miktar ne olabilir, acaba?! — Bu miktar alt ı bin yıl olabilir, 300 bin yıl olabilir, daha fazla da olabilir. Nitekim Cenab—ı Hak şöyle buyuruyor: "... Gökten (melekler vas ıtasiyle) bütün dünya i şlerini idare eder. Sonra o i şler bir günde O'na yükselir ki, o günün miktar ı sizin saydıklarınızdan bin yıldır." (Secde /5). "0 makamların her birine meleklerle ruh, miktar ı elli bin sene olan bir günde çıkarlar." (Mearic /4). Bir de şurasını unutmamak laz ımdır: "Gün" tabiri izafi bir tabirdir. Her kürenin, her y ıldızın kendine göre bir günü vard ır. 0 da ekseni etrafında devrederken ba şladığı noktaya tekrar dönmesi demektir. Bu da o yıldızın çapına ve dönme hızına bağlıdır. Mesela; Yerin bir günü 24 saattir. Mars gezegeninin bir günü bizim günümüzle 24 saat, 37 dakika, Venüs gezegeninin bir günü yine bizim günümüzle 225 gündür. Güneşimizin bir günü bizim günümüzle 25 gündür...

Bu fa'rklar, nihayet bizim Güne şimizin sistemine giren y ıldızlardadır. Bir de daha büyük sistemleri ve o sistemlere giren y ıldızları ve kaleksileri dü şünün; bunların eksenleri etrafında dönme sürelerini düşünün, herhalde aklınız duracak, hesab ını yapamıyacaksınız. Ancak Allah bilir bunların her birinin hesab ını . Fakat Büyük Yaratan, yukarda meallerini kaydetti ğimiz ve benzeri âyetlerle bizlere bir fikir vermi ş , ve buyurmu ş ki, haberiniz olsun; Benim Saltanat ımda öyle âlemler var ki, onların bir günü, sizin dünyanızın elli bin yılına bedeldir. 162


Bu itibarla; ş öyle bir yorum yap ılabilir: Cenab- ı Hak Kur'ân' ın birkaç Ayet-i Kerimesinde: "Ben gökleri, yeri ve aralar ındaki varlıkları altı günde yaratt ım" derken, yukaı da mealini verdi ğim âyetlerle de "Alt ı gün" tabirini tefsir zımnında buyuruyor ki, "Alt ı gün" sizin dünyan ı zın "Altı günü" değildir. Her birinin miktar ı, sizin gününüzle, elli bin sene olan "Alt ı gün"dür. Ş u ihtimal de ileri sürülebilir: Ayetlerde geçen "Ak ı gün" mecâzi manda olup alt ı safha, altı merhale, alt ı devir demekten ibarettir. Yani Kainat, yarat ılışında alt ı devir, altı safha geçirmi ş tır. Bu altı safha acaba ne olabilir - Bu safhalar, ihtimal ki; duman safha ıı, ecram safhas ı , ate ş safhası , toprak safhas ı , su safhas ı ve nihayet hayat safhas ıdır. Tefsir-i l■ıIera ğı da Araf Süresinin 54. Âyetinin tefsirinde ş u satırlar yazılıdır: "Bu ve benzeri ayetler üzerinde dü ş ünülürse, şu meseleleri ç ıkarabiliriz: 1- Göklerin ve yerin, kendisinden yarat ıldığı madde her hangi bir dumandı . 2- Dumandan ibaret olan bu madde yekpare olup, Allah onu parçaladı ve bir kı smından yeri, bir kısmından da yedi kat gökleri yaratt ı . 3- Yerin yaralik şı iki günde oldu ğu gibi, yer kabu ğunun, da ğların te ş ekkülü, bitki ve hayvanlar ın meydana gelişi de iki günde olup dört günde tamam oldu. 4- Bitkilerle hayvanlar ın tümü sudan yarat ıldı . 5- Yerin yarat ılış günlerinden birinci gün, duman oldu ğu zamandır. 6- İ kinci gün, duman ve ya buhar halinden su olma haline geçti ği zamandır. 7- Üçüncü gün yerkabu ğunun ve dağların te ş ekkül etti ği zamandır. 8- Dördüncü gün, bitki ve hayvanlar ın sudan meydana geldi ği zamandır 9- Yere nazaran üst k ısım sayılan gökler, asıl maddesinden te ş ekkülünde geçirdi ği iki gün yönünden yerin te ş ekkül ederken geçirdi ği iki güne, yani iki zamana benzer. Bu Âyet-i Kerimelerden ç ıkar ılan bu meseleler, asrımı zın astronomi bilginlerinin görü ş lerine de uygun görülmektedir. Bu bilginler derler

ki: 163


Gök cisimleriyle yer cisimlerinin yarat ıldığı asıl madde dumandır (Nebölüstür). Bu madde vaktiyle yeknesak idi. Sonra birbirinden ayrıldı . Daha önceleri çok küçük zerreciklerden ibaret olan ve cazibe kanununa göre bir araya gelip büyük bir küre haline gelen, mihveri etrafında dönen, hareketinin şiddetinden tutu ş an, şiddetli hararete sahip olup ışık saçan güne ş meydana geldi. Daha sonra güne şten (ratk ederek) kopan ve kütlesinden ayr ılan ve aynı zamanda kendi gibi yanan gezegenler meydana geldi. İşte dünyamız da bu gezegenlerden biridir. Bundan sonra dünyam ız, yanan gaz kütlesinden su haline geçti. Sonra madde parçalar ı, belli bir ölçü dahilinde bir araya gelerek kat ı maddeler tekevvün etmeye ba şladı . Daha sonra madenler te ş ekkül etti. Yerkabu ğu ile dağlar vücude geldi ve nihayet bitki ve hayvanlar ın hayatı için lâzım gelen ş artlar tahakkuk etti ve canl ılar meydana geldi. İleri sürülen bu fikir ve görü şler ş ayet gerçe ğe uygun ise, bunlar Kur'an—ı Kerim'in bu hususlardaki mücmel Âyetlerini tefsir ve beyan ederler. Ş ayet gerçe ğe uygun değil iseler, mesele yok; bunlar ın Kur'ân'la çeliştiği düşünülemez. (Tefsir—i Merâ ğı)."

164


8— MI'RAC, HZ. MUHAMMED'İN ~LERE YÜKSELI Ş! VE CENAB-I HAKKIN HUZURUNA ULA ŞMASI OLAYI: 1— Kur'ân—ı Kerim'de Mi'rac olayını başta İsrâ Süresi (17. S.)'nin 1 inci âyetinde ş öyle anlatmıştır: "Eksiklikten uzakt ı/. .0 (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid—i Haram'dan, çevresini bereketli k ıldığımız Mescid—i Aksâ'ya yürüttü. O 'na ayetlerımizden bir kısmını gösterelim diye (böyle yapt ık). Gerçekten O, işiten, görendir."' Keza, Necm Sûresi (53. S.) 1-19 ayetlerde bu Mi'raç olay ına iş aret vardır. " İnmekte olan (bazıları—batmakta olan—diye anhyor) y ıldıza andolsun ki: 2— Arkada şınız sapmad ı, azmadı . 3— O, havadan konu şmaz, 4O( na inen Kur'ân veya onun söyledi ği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir. 5— Onu, müthiş kuvvetleri olan biri ö ğretti. 6— -üstün akla sahip (olan melek). Do ğruldu (gerçek meleklik şeklinde göründü). 7— Kendisi yüksek ufukta iken. 8- Sonra yakla ştı, (yere doğru) sarkt ı, (Muhammed'i gö ğe yükseltmek için ona yakla ştı). 9Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut , daha az kald ı. 10— (Allah'ın) kuluna, vahyett ığini etti. 11—Onun (gözüyle) gördü ğünü gönül yalanlamadı (çünkü onu, hem ba ş gözüyle, hem de gönül gözüyle görmüştü). 12— Onun gördü ğü üzerinde onunla tart ışıyor musunuz? 13— Andolsun, onu bir kez daha gördü; 14— Sidretül—Müntehâ'da, 15-Ki barınılacak Cennet, onun yan ındadır. 16— Sidre'yi kaplayan kaplamıştı (Onu kaplayan şeyin içyüzünü ak ıllar anlayamaz). 17— (Muham'med'in) Göz(ü) şaşmadı ve sınırı aşmadı. 18— Andolsun, Rabbi'nin ayetlerinden en büyüğünü gördü.”2 Bu Mi'rac olayı hakkındaki yorumu Doç. Dr. Süleyman Ate ş, bazı tefsir kitaplar ına dayanarak en sonunda kendi görü şünü de katarak şöyle özetliyor: 1 Isrâ Sû. (17. S.), k., 1. 2 Necm S. (53. S.), Â. 1-19.

165


"Hz. Muhammed (S.A.V.), bir gece Kâbe çevresinde veya İlmmühani'nin evinde uyku ile uyan ıklık aras ı nda bir durumda iken Cebrail (A.S.) gelip onu bir Burak'a (yani manevi bir bine ğe) bindirip önce Mescid—i Aksâ'ya (Kudüs'te) götürmü ş , Allah'ın Resülü orada imam olup peygamberlerin ruhlar ına namaz kıldırmış , sonra ruhlar ın göğe çıkmasına mahsus bir merdivenden göklere ç ıkmış , gök katlarm ı dolaşmış, her katta çe şitli peygamberlerin ruhlariyle görü şmii ş ve en nihayet yaratıkların bilgisinin ulaştığı son nokta olan Sidretu'l—Miinteha'ya varm ış, orayı da geçerek Allah' ın huzuruna ç ıkıp doğrudan O'nun kelân ıım işitmek ş erefine ermi ştir. Beş vakit namazm farziyeti ve Bakara Süresin'in üç 'ayeti burada gelmi ştir. Daha sonra Allah' ın Resülü geri dönmü ştür. Bu arada kendisine Cennet ve Cehennem de gezdirilmi ştir. Belki yılları alacak bu seyahat bir anda oluvermi ş , Resül—i Ekrem (S.V.A.) döndüğünde yata ğına sıcak bulmu ştur. Gördüklerini oldu ğu gibi anlatiniş , muhalifleri şiddetle kar şı koymuşlar, hatta baz ı kimseler dinden dönmüş , fakat hâdiseyi duyan Hz. Ebu Bekir, derhal tasdik etmi ştir. Hz. Peygamberi s ınamak için, daha önce Kudüs'ü görmü ş olanlar, Peygamber'den Mescid—i Aksay ı târif etmesini istemi şler, Yüce Peygamber de gözünün kar şısına getirilen Mescid—i Aksa'y ı tavsif etmi ştir. Yolda bulunan kervanları hakkında da ona sormu şlar, o da kervan ın durumunu, kervandaki develerin say ısını ve kervanın ne zaman dönece ğini haber vermi ş : "Falan gün, önünde siyah ımtrak bir deve oldu ğu halde kervan gelecek!" demi ştir. Gerçekten bir da ğa çıkıp o gün güne ş doğarken kervan ın karşıdan geldiğini görmü şler yine de "aç ık bir büyüdür!" diyerek inanmam ışlardır. Mi'racm uykuda mı, uyanık iken mi; ruhla mı, bedenle mi olduğu hakkında ihtilaf edilmiştir. Ço ğunluğa göre Allah'ın Resülii bedeniyle Beytu'l—Mukaddes'e götürülmü ş , oradan göklere ç ıkarılmıştır. Zaten olay, sadece b ır rüyâ olsaydı, o zaman müşriklerden bu kadar itiraz görmez ve hattâ baz ı zayıf kimselerin inkarma sebeb olmazd ı. Çünkü rüyada herkes böyle şeyler görebilir. Mû'cize olu şu, onun uyanık iken vukü bulmasındadır. Tasavvufta Zikrullah ile insan cisminin nur haline gelece ğine Inan ılır Nür haline gelen insan, bir anda her taraf ı dolaş abilir. Nitekim bir anda dünyan ın başka yerlerinde görünebilen insanlar olmu ştur. Uzay çağı filimlerinde gördü ğümüz ışınlamalar, belki de bir gün gerçekleşecektir.

166


Mi'râcm, mutlaka şu veya bu kanuna göre oldu ğunu kesin bir dille söyleyemeyiz. O, bir mü'cizedir. Mü'cize, tabiat kanunlar ının dışında cereyan eden olayd ır."' Hz. Muhhammed bir hadisinde: "Mi'rac gördü ğüm ş eylerin en güzelidir." demi ştir. k

Hz. MUHAMMED' İ N GÖKLERE YUKSEL İŞİ (Mİ'RAC) HAKKINDA DA GÖK VE YERLE İLGİLİ SÖYLENTILER, HIKAYELER 2— Hz. Muhammed'in Mi'raç olayı, onun vuku bulmas ı gerçe ği üzerine geniş bir açıklama ve yorum, konumuzun ilgi alan ını aşmaktadır. Hz. Muhammed'in gökleri geçerek ar ş ve kürse ula şması ve göklerin son noktalarm ı aşacak kadar görebilmesi olay ının çok önemli bir anlam ı vardır. "Tefarüt tesnim fi kalbin Selim" adli eserde "Mi'rac ın niçin vukubulduğu ve sebebi noktasında şu hikâyenin anlat ıhşı, dini bir takım söylentiler bakımından dikkati çeken bir nitelik ve anlay ış göstermektedir. Bu türlü söylenti ve hikayeler, halk ın düşünce eğilimini göstermesi bakımından Dinbilimleri olayı ve Tarihini ilgilendirir. Biz bu söylentilerde sadece gökle ilgili olan ı nakledece ğiz: Arz (yeryüzü) ile Gökyüzü aras ında övünme ve üstünlük belirtme anlatışları bir benzetme ve yak ıştırma= tahlili bakımından konumuzla ilgilidir. Yeryüzü (Arz), gö ğe (Sema) ya kar şı övünerek şöyle söylemiş : "Ben senden daha hay ırlıyım. Çünkü, Hz. Allah (C.C.) beni beldeler, nehirler, a ğaçlar, da ğlar ve karalarla süsledi." Gök buna cevaben: "Ben senden daha hay ırhy ım. Çünkü, güneş, ay, yıldızlar, eflak, arş, kürs, cennet v.s. bendedir." diyor. Buna kar şıhk arz da şöyle söylüyor: "Bende Beytullah vardır. Orayı enbiya, evliya ve mü'minler ziyaret ederler." Bu sefer semâ da dedi ki: "Bende de beyt—i ma'mür var ki, orayı semavat ve cennetin melekleri ile, enbiyâ, evliya ve salihlerin ruhları ziyaret ederler." 3 K.K. Me5li, Çev. Prof, Dr. Süleyman Ate ş, 1975 basımı, Sf. 248-249.

167


Ve son söz söyleniyor: Arz şöyle diyor: "Peygamberlerin Efendisi ve sonuncusu, mevcudat ın en faziletlisi, kainat ın en ş ereflisi ve onun şeriat' bendedir." Buna cevap veremeyen ve susmaktan ba şka çare bulamayan Sema, Hz. Allah'a teveccüh ederek ona yalvard ı . Peygamberimizin oraları gezip dolaşmasın ı ve kendilerinin onunla ş ereflenmesini istedi. Bunun üzerine duas ı , kabul olundu ve Peygamberimizin semaları seyahati "M İ RAC" zuhur etti." Bu ve başkaca söylentiler halk ın dini etkiyle muhayyilesini gösteriyor. Yoksa dünya üzerinde beliren kötülük, kan, yoksulluk, kirlilik, cinayet v.s. üzerinde durulmuyor, yaln ız iyi ve yüce olanlar öne sürülüyor.

168


9— SİDRETÜT — MİSTEHA (SON NOKTA) Necm Saresinde (53. S.) Hz. Muhammed'in bu noktay ı gördüğü belirtiliyor: "13— And olsun, onu bir kez daha gördü. 14— Sidretü'l—Müntehâ'da, 15— Ki bar ımlacak Cennet, onun yamndad ır, 16— Sidre'yi kaplayan kaplamıştı (onu kaplayan şeyin iç—yüzünü akıllar anlayamaz). 17— (Muhammed'in) göz(ü) ş aşmadı ve sınırı aşmadı . 18— Andolsun, Rabb'inin âyetlerinden en büyü ğünü gördü."' "Son da, ilk de (yâni âhiret de, dünya da) Allah' ındır."2 ş yorumunu şöyle sunuyor:

Doç.rSAte

"Sidretül—Münteha, yarat ıkların bilgisinin ve amellerinin varaca ğı son noktad ır. Sidre, Arabistan kiraz ı denen, Trabzon hurmas ı türünden bir ağaçtır. Bu a ğaç, gelen rivayetlerden anla şıldığma göre, yarat ıklar âlemini temsil eder. Sidretü'l—Müntehâ: Son a ğaç, yani yarat ıklar aleminin son noktasıdır; Cennetin de sonudur. Bundan ötesi, Allah' ın gayb âlemidir." 3 Yedi kat gökleri Mi'raç olay ı sırasında geçti ğinde!' başka Meleklerin daha öteye geçemedi ği Sidretü'l—Müntehâ (Son Nokta)y ı ve daha ötesini görmü ş olan Hz. Muhammed çok yüksehildi ğini belirtmiş ve bu yüksek şerefe nail oldu ğunda: "Ettehiyyatü Hah" vesselâvatü vettayyibât." "Yarab! Tehiyyât, salavat ve tayyibata lay ık olan ancak Sensin " demi ştir. 5 vakit Namaz' ın Mi'rac gecesi farz k ılmması ve Peygamber'in "Namaz, inanmışlarm mi'racıdır" sözleri bu yüce anlam ı ortaya koyuyor. 1 Necm S. (53. S.), Â. 13-18. 2 Necm S. (53. S.), Â. 25. 3 K.H. Meffii, Çev. ve yorumlayau: Prof. Dr. S. Ate ş, 1975 basma, Sf. 489.

169


10

-

GÖKLE İLGİLİ IIAD1SLER:

1- Semâdaki Rabbimiz senin ismini mukaddes kald ı .' 2- Ona dedi: Allah nerede ? O, semâda, cevab ını verdi.2 3- Semâdaki melekler âmin dediler.' 4- Semâdaki size merhamet eder... 4 5- Ben eminim ki semâdaki sabahleyin bana haber getirir. (Cebrail) Ş 6- Semâda de ğildir. Ve O, semi (i şitici) ve alim (bilici)dir. 6 7- Gözümü semâ tarafına kaldırdım.' 8- Semâdan yemek mi getirdin... 8 9- Ona semâdan ulaş an, ş ey mi, yoksa... 9 10- Semâdan (bir ses) i şittim (i şitti).° 8 11- ... Semâdan haber ..." 12- Semâdan bir münâdi nidâ 13- Semâdan nâzıl oldu (inzal olundu, v.b.)

"

14- Allah vahy yoluyle tekellüm ettikte, semâvat ehli bir ş ey işitti.°4 1 Sünenu Ebi Davud, T ıb-19. 2 Muslim, Sa11111 Mesacid - 33, 55, Ebu Davud, İman - 16, el - Muvaatta. Hk - 8, A.b. Hambel, V /447, 448, 449. 3 Buhari; Ezan-112, Bed'üll-halk-7, Muslim, Salt -74, 75. Nesei, İftitâh-35. 4 Ebti Dâvud, Edeb- 58, 60. 5 Buhârl, Megâ'zii-61, A.b. Hambel, III /4. 6 Elıti Davud, Edeb-101 7 Buhâri, Bed'üll-halk-7 8 Dârimi, Mukaddime -9 9 Muslim, Haee-142. 10 Buhâri Bed'üll-Vahy-3, Bed'üll-Halk-7 v.b. Muslim, İmân 255. 11 Muslim, Müsâfirin-261. Buhâti, Menâkıbul-Ensâr-33 12 İbni Mâee, Cenâiz-2 13 Buhâri, İ'tisânt-2 Muslim, İman-126 v.b.... 14 Buhârl, Tevkid 32 -

170


15— Onun ar şı Semavatın fevkindedir." 16— Semavattan Allah'a daha sevgili..." 17— Allah, semavat ı , kıyamet gününde tayyedecek." 18— Sema'ya-ı l kim yaratt ı ? Allah dedi." 19— Allah, semavat ve arz ını iki parmağıyle " 20— "Merhamet edenlere Allah'da merhamet eder. Yerdekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsinler." 21— " İbn—i Abbas radiya'llahu anhumâ'dan: S.A.S. Cibril aleyhi's—selam Peygamber (S.A.S) huznrunda otururken, Resül—i Ekrem yukarıdan bir ses i şitti ve ba şını kaldırdı . Cibril aleyhi's-selam: "Bu gökten bir kap ıdır ki, yaln ız bu gün aç ıleb. Şimdiye kadar aç ılmamıştı" dedi. Bu kap ıdan bir melek inince, yine Cibril aleyhi's—selam: "Bu melek, ancak bu gün yeryüzüne inen bir melektir; şimdiye kadar hiç inmemişti" dedi. Melek, Efendimiz'e selam verdi ve dedi ki: "Senden evvel hiç bir Peygamber'e verilmeyen bir şey sana verildi. İki nnru müjdele. (Bunlardan) biri (Fâtiha) di ğeri ise (Bakare) süresinin sonlarıdır. Bunlardan bir harf bile okursan, Allah mükafat ını verir." dedi. 15 E136ı' Davud, Sünnet -18 16 Darimi, Fezâilu'l-Kur'ân - 6,65 17 Ebıl Davud, Sünnet-19 18 A.b. Hambel, 5/214 19 Müslim. Munafikin-25, 26.

171


11— RENKLER: "Türkoloji Dergisi III, I, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih — Co ğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat ı Araştırmaları Enstitüsü, Ankara Ün. Bas. 1968,167 s." bu konuda şu bilgiyi veriyor.' "Annemarie von Gabain'in. Semih Tezcan taraf ından türkçeye çevrilen "Renklerin Sembolik Anlamlar ı" adlı makalesinde Türklerde dört yönün (Do ğu: mavi "kök /ye şil", batı : ak, güney: k ızıl, kuzey: kara ve merkez "orda—ordu (orta): sar ı "altın /yaldız"), renkleri ile ifade edilmesi, zengin örneklerle anlat ılmaktad ır. Yazarın bu makalesinin bibliyografyasına, Prof. Dr. A. Cafero ğlu'nun aynı konudaki bir tebli ğini ilave edece ğiz. (Les Couleurs dans la momenclature des noms ethniques turc. Estrate das III yol. degli" "Atti e Memoire del VII Congresso Internaz. Di Scienze Onamastic he". Frenze — Pisa 1961, (1963), s. 369-372). Bu dört yön Hüseyin Nam ık (Orkun)' da Şimal (kuzey) = kara, garb (bat ı): ak, cenup (güney): k ızıl fakat ş ark (do ğu) sarı ( ?) olarak geçmektedir. (Bk. Türk Dünyas ı, İst. 1932, s. 61). Kazakça metinlerde Kök, ye şil, ova anlamına gelir. Kazakça da, aspan, asman (£) ve Gök kelimeleri kullan ılır. A— DINLERDE VE HALK ARASINDA RENKLER İ N DILI: Yaş adığımız dünya renkli olup, herkesin sevdi ği renkler vardır. Bazı görüşlere göre —ruhbilimciler, psikiyatristler— renkler insan ruh yapısını etkiliyor ve bunu tedavide kullan ıyorlar: Bazı dinlerde yas (matem) renkleri, ne ş eli günlerin renkleri vard ır. Bilhassa hıristiyan kilisesi buna dikkatle uyar. Matem, yas i ş areti olarak siyah renkte elbise giyilir veya kollara siyah kurdela ba ğlanır. Bazı resmi toplantılarda koyu renk veya siyah renkte elbise giyilmesi istenil ır. v.b. 1 O.F. Sertkaya, Türkiyat Mecmuas ı, Cild XVI, 1971, İst. 1971, Sf. 181.

172


Ortaça ğ'da Engizisyon kıyafeti, Mürted denilenlerin k ıyafet ve renkleri, Yahudileri sar ı yıldız bir renkle belirtmeleri, dikkati çekicidir. San Benito: Ortaça ğlarda nâdim olmu ş , mürtedlere kilise taraf ından sarılı, kırmızılı gömlek giydirildiğ ini görüyoruz, Keza Engizisyon'un yakılma cezasına çarptırılan kimselere alev Ve ş eytanlarla (temsilen) süslü siyah bir gömlek giy dirilirdi. Zamamm ızda idam mahkamlarma beyaz gömlek giydirilmektedir.

Mavi renk : insanı dinlendirici, yat ıştırıcı sayılı yor, hayal gücünü artırıyor, deniliyor.

Kırmız ı : Üstün irade gücü ve bilincini, gerçekçili ğin sembolü olarak benimseniyor. Üstünlük ve hükmetmek, dikkati çekmek isteyen insanların kırmızıyı beğendiği ve insana güç ve enerji verdi ğine inanıyorlar. Krallar ve ihtilâlciler taraf ından benimsenmesi, yatak odalar ının kırmızı ya boyatma, aşk ihtiras ın ı artırması gibi düşüncelerden geliyor. Siyah; romantik, geceyi sevenler, sebatkârlar, kararl ılar; sırlara, büyülere ve çe şitli esrarengizliklere inanan ki şiler siyahı benimsiyorlar. San; Mevcudu, ortama, daha geni ş göstermek isteyenler, ruhi deprasyonların bastırılmasında faydalı sanılan, yardımcı olan, tazelik ve sevinç verdi ğine inanılan sarı rengin dünya gerçeklerinden kaçma ğı kolay-la ştırdığı , hayal aleminin ufuklar ını açtığı hususuna inan ılıyor. Gri; Asalet, soylulu ğa düşkünlük, ilgi çekmek iste ğinde olanların bu rengi seçtikleiri bu rengi seçenlerde ruhsal s ıkıntı oldu ğu ileri sürülüyor.

Beyaz; Safhk, temizli ğin, hassasiyetin ve yaln ızlık hissinde olanlar ın sevdiği öne sürülen bu renk, sakinle ştiricı , insanı uysalla ştırıcı kabul ediliyor. Kahverengi; Hayattan zevk alan, ya ş amayı seven, bencil olan, çevre olaylar ına tepki göstermeyenlerin benimsedi ği renk sayılıyor. Ayrıca yorgunluğa karşı, rahatlat ı cı , dostluk ve sadakati de sembolize eden renk say ılıyor. Bu suretle gizli olan ortaya ç ıkabilir. "Kırmızı ve sarı gibi grapon renkler ki şilerde neş eyi, sorumsuzlu ğu, seks istemini belirtir. Giysileriyle, möblesiyle bu rengi be ğenenler, herhangi bir ş eyin yoklu ğunu, güçsüzlü ğünü gizlemek için bu rengi örtü olarak kullanabilirler." 2 2 Günayd ın, Renklerin Dili , makalesi, 8 Şubat 1979, Sf. 9.

173


Renklerin de ğerlendirilişi, toplumlara, semtlere, ailelere göre farklılı klar gösterir. Hele milletler aras ında renkler de ği ş ik de ğer yargıları alırlar. Yeni Polanyal ı Papa Carol Wojtyla, Vatikan meydan ını dolduran halka, Vatikan' ın renklerini simgeleyen Sar ı—beyaz renkli jipinin üstüne ç ıkarak yapmaktadır. Buddist rahipler Sar ı, turuncu rengi, birçok dinlerde beyaz pelerin . v.b. hat ırlanabihr. Ruhsal huzurla renkler aras ındaki ilişki ayrıca dikkati çekiyor. Dünyamızda bilhassa gökyüzünü ve denizi mavi ve çok zaman yeryüzünü kaplayan ye şil rengin insan dü şünce ve ya ş ayışında, ruh haletinde de etkisi olabileceği tabiidir. Bir Psikiyatrist renkleri insanlar aras ındaki etkile şim aracı, insanın iç dünyasını hatta uluslararas ı bir dil olarak görüyorlar. İnsan ruhundaki sarsıntı ve saplant ıların istek ve duygular ın renklerle belirtildiğini söylüyorlar. "Psikanaliz ekolün de, psikolojik bir ara şt ırmaya 10 şekilde baş lanaca ğını söyler. Dr. Kemal Keskinel "Rorshah testi" ad ı verilen bu deney'in "yalnız hastalarda de ğil, kendini sa ğlam olarak bilen ki şilerde de uygı.lanır. Bu test sonucu ki şinin renklerden nasıl etkilendiği ni görerek ya da görmeden yapt ığı benzetmelerle anlayabiliyoruz. .... bu test ki şide bilinç alt ına itilmiş karamsarl ığı , umutsuzlu ğu ve yapay görünümüyle dahi üstünü örtemedi ği korkusunu ortaya koyabilir." B— DINLER, TAR İ KATLAR VE DERNEKLER İ N SEMBOLLER İ : Hemen her dinin, her tarikat ın veya baz ı derneklerin sembolleri vardır. Bu sembollere renkler de dahildir. Avrupa'da ve ordular ında çeşitli renklerde semboller (renk, a ğaç, hayvanlar) bulunmaktad ır. Protohitit ve Hititlerde ve daha önce türlü semboller (Güne şkursu, boğa, geyik) kullan ılmıştır. Ayrıca kuşlar, kartal, ş ahin ve efsanevi ku şlar zümrüdüanka, Huma ku şu v.b. bunun birkaç örne ğidir. Yahudilikte ba şlı ca sembol üçgen, alt ı köş eli (Magen david) yedili ş amdan (Menora), akasya a ğacı , üzüm, asma, Yehova'ya (Yahve yazısı), On emir levha 31, Kutsal sand ık veya Dolap, desti (Hanuka ile ilgili) vb. ilk sembollerdir. Renklerden mavi onlar ın sembolüdür. Dinlere ait sembol kitaplar ı pek fazlad ır. Hıristiyan kilisesinde papazlar günlere göre elbiselerin renklerini değiştirirler. Yas, ne ş e, sevinç v.b. Burada pek k ısa olarak de ğineceğiz: 174


Haçııı muhtelif ş ekilleri, kuzu ( İsa), çoban ( İ sa, ), Meryemle üçIeme ile ilgili türlü, semboller,' Adem ve Havva'ya ait y ılan, elma ve incir yapra ğı v.s., eş ek, maymun ve böylece 350 kadar resimli sembolize, Meryem, ağaçlar, çiçekler, hayvanlar, ku şlar, böcekler, gezegenler, dünya ve gök v.b.4 eseri dikkati çekicidir. Keza daha tafsilâth olarak, Yahudili ğin kutsal kitab ını kapsayan semboller, türlü haçlar, k ılıç, yazılar, at ş ekilli boynuzlu hayvanlar, , ş amdan, mum, balıklar, ku şlar (güvercin, leylek dahil), y ılanlar, alt ıköş eli yıldız, terazi, ay, at kafas ı , çapa, öküz kafas ı, insan ş ekilleri güneş , horoz, sütunlar, ejderha, kadehler, da ğlar, çeşitli anahtarlar, 5 kuzular, koyunlar, develer, a ğaçlar (çam ba şta), ku şlar, atlar, kanatl ı atlar, kıratlar, eller (Sf. 77), kelimeler, folklor, dinler ve mitolojide, derneklerde, örgütlerde, ordularda, dairelerde, mesleklerde s ık sık geçnıektedir. Güneşin dönüşünü temsilen ilâhi bir vecd anlam ı vererek semâ (Mevlevilerde) bir sembolü belirtir. Kuş şekline girerek: Türk menkabelerinde (Ahmet Yesevi, Bekta şi likte) ku ş ş ekline girip uçmak, ku şlara binmek (kaz), Bekta şilik'te v.b. toplumların folklorunda da görülmektedir.' Keza kutsal a ğaçlar', iki boynuzlu, serpu şs, tarikatlarla "iki boynuz tutturulmu ş keçe serpu ş giymek" boyunlara kınalı öküz kemikleri, ucu kıvrık çevganlar ve ç ıngıraklar as ılı, olması v.b. hep bir takım iş aretlere, temsillere aittir'. Bunlar ın deri, tüy ve demir parçalar ı ile bezenişi.' ,10 Keza aslanlara binen, kamç ı yerine yılanları kullanan, Türk velileri," kuş ak kuşanmak, sarık sarmak, sakal ve b ıyık bırakmak... "Yülünmüş (tra ş edilmiş ) sakallar, uzun b ıyıklar" hep birer sembolü ve özel bir anlamı temsil etmektedir.° 2 3 Gibert Cope, Symbolism in the Bible and the Church, London 1959. 4 George Ferguson, Signs - Symbols in Christian Art, band. Oxford, New York, 1976. 5 ilarold Bayley, The Last Language of Symbolism, New Jersey, 7. bas ım, 1974, Sf. 262 263 (Anahtarlar) v.b. 6 Prof. Dr. Fuad Köprülü, İslâm Sun Tarikatlerine Türk-Mo ğol Şamanlığunn Tesiri, Çev. Yaşar Altan, Y ıl: 1970, Cilt: XVIII, Ilahiyat Fak. Dergisi, Sf. 144-151. 7 Sf. 145. 8 Sf. 150. 9 Sf. 150. 10 Sf. 150, 151. 11 Sf. 152. 12 Sf. 150. 152.

175


12- AYNI TANRI'NIN TCRK LEHÇELER İNDE DE ĞIŞIK SÖYLENIŞLERI Bayat', Ülgen (Yarat ıcı) de tanrı için sıfat olarak kullan ılmıştır. Hatta Ugan da ileri sürülmü ştür. Nas ıl Hak Teâlâ, Yüce Tanrı ise, ve (Allah'ın güzel adları) gibi Kâdir, Kadim v.b... anlamlar ı birer Tanrı adı saymak yanlıştır. Hatta Altayl ıların inançlarında Ugan adında bir tanr ı mevcut de ğildir. "Altay Türklerinin dini sistemi"ni anlatmak isterken Gökalp, Karahan ve Ugan adlı Tanrı adları üzerinde duruyor. 2 Burada U ğan, o ğan üzerinde biraz daha duraca ğız: Oğan: Divanü Lügat ı it Türk'te yoktur. Kutadgu Bilik'te ba ş tarafta geçiyor. Türklerden bir kabile bu addad ır. Uğan: V (çatal) i ş aret. U ğ kökünden bir fiil kökü olup kudret anlamını ifade ediyor, Muktedir, kâdir demek U ğ kökünden geliyor. O zaman ki İ slâm eserlerinde ancak Kutadgu Bilig'de bulunmaktad ır. Diğerlerinde rastlanm ıyor. Uğ kelimesine, Analitik İndeks'de yardımcı fiil deniyor. Uğan Tanrı denilebilirse, bu muktedir, kâdir anlammdad ır. Fakat metinlerde böyle de olsa yoktur. Uygurlardan kalan metinlerde de geçmiyor. Yaln ız islami devirlerinde Kutadgu Bilig'te geçmesi dikkate ş ayandır. Divan—ı Lügat—it—Türk'te "Bayat" geçiyor. Altaylarda karahan ve Ugan yok. A. İnan, "Karahan ve Ugan" adl ı tanrı adlarım "Altay Türklerinin Dini Sistemi"nden bahsederken Gökalp'in yanl ışlarma iş aret ediyor. Karahan değil, Kayrakan' ı olduğunu ve bunun ilâhilerde "tanrının sıfa1 Afyon kasabas ı, Bayat ve Çorum kasabas ı, Bayat v.b. haurlanabilir. 2 Z. Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, 1925, (Altay—Yakut Türklerinin Etnografya ve Folklorundan bahsediyor).

176


tı" olarak geçti ğini söylüyor: "Altayl ıların Tanrılar Panteonunda "Ugan" diye bir tanr ı tesbit edilmiş değildir. Altay dini üzerinde verilen bilgiler Radloff'tan (fakat ikinci bir elden) al ınmış olsa gerektir. Radloff'un Altay dini üzerine verdi ği bilgiler onun klasik eseri olan "Sibirya'dan" adlı eserindedir. (Bk. Ahmet Temir çevirmesi, II. 8-64). Bu eserde Karahan ve Ugan adl ı tanrılar yoktur..." (A. İnan, E.T.D. Tarihi, Sf. 171). Bu Karahan, Kayrakan olacakt ır. Ilahilerde Tanr ının sıfatı olarak kullanılmaktadır.' Altaylıların dini hakkında Radloff'un bilgileri"Sibirya'dan" adlı eserde bulunmaktad ır. Bu kaynakta ise Karahan ve Ugan adında tanrılardan bahis yoktur. 4 Ziya Gökalp'in (islamiyet'ten Evvel Türk Dini) ad ındaki bahsi (Sf. 25, 95) art ık yanlış bilgi olarak görülebilir. Onun Toyunizm dedi ği de, Budizm'dir. Nom dedi ği de, Budist ve Maniheistlerin din kitaplar ına verdikleri bir ad olarak bilinmektedir.' Nom teriminde "Yunanca" bir kelime olup, budist ve maniheistlerin din kitaplarma verdikleri bir ad oldu ğu üzerinde Prof. A. Inan bilhassa durmaktadır. 6 Tanrıça adı takılan Umay, Ana Mı aygm, ve Akene (Ak Ana) hep koruyucu ruhlardan ibarettir. Bunlar, âdeta meleklerdir, iyi ruhlard ır. Kötü Ruhlar, mesela Altaylarca, erlik, Yakutlarca Arsan Dolay gibi. Erlik, güçlük, kuvvetli manasma da gelir. Esasen Akene (Ak ana) yaratılış efsânesinde geçer. Orada da gene bir ruhtur. Nitekim, "Ölmüş olan iyi kamların ruhları da iyi ruhlar "Ak nemer" zümresine dahildir. "Kara nemeler" kötü ruhlar olup bunlar da ikinci ruhlar zümresini te şkil eder. İşte Altaylılar Erlik'i ve Yakutlar Arsan Dolayı'l bu kötü ruhlar ın başkanı Arsan Dolay'd ır. Erlik veya yerlik'in Hint'ten geldiği ve bugüne kadar sonuç olacak bir incelemeye ula şmış değildir. Yakutlar iyi ve temiz ruhlara "ayi", kötü ruhlara «abas ı" demektedirler. Ayi ruhlar, insanlara iyilik ve temizlik kayna ğı olup onları bu bolluğa , mutluluğ a yöneten birer koruyucu melek gibidir. Bu ruhlar boy boydur. Burada bir ilahi dinin islamiyet'in tamamen hat ırlanması gerekir. Melek, ruhlar, ş eytan ve cin ve rolleri çok dikkatle bilinmeli ve karşılaştırılmalıdır. 3 A. İnan, Eski Türk Dini Tarihi, İ st. 1976, Sf. 171. 4 Radloff, Sibirya'dan, Çeviren: Prof. Ahmet Temir, II, sf. 8-64. 5 A. İnan, Eski Türk Dini Tarihi, İst. 1976 (Ziya Gökalp ve Yakut—Altay Folkloru ile Diniyatı), Sf. 171, 172. 6 Y.K., Sf. 172.

177


Burada Prof. Abdulkadir İnan'm da Tanrılar, Tanrıçalar adını, iyi ruhlar ve kötü ruhlar ın adlarını karıştırdığını görüyoruz. Öncekiler (Radloff, Gökalp v.b.) gibi oda bu konuda hal aya, çeli şmeye düşmüştür. Tanrı ne demektir, Tanr ıça ne demektir? İyi ruh, kötü ruh ne anlamdadır ? Bunlar kesinlik içinde belirtilmeyi gerektirecek hususlard ır. Türklerde Yer—Su ruhları ve bunlara sayg ı ve inançta vard ır. Nitekim A. Inan, İ slam dini veya bir ilahi din benzerli ği içinde tahlil ve değerlendirme, benzetme ve kar şılaştırma yapsaydı isabetli olurdu. Eski Türkler, Gök Tanr ı'ya inandıkları, "Tengri", gibi, Gök enginli ğinde "Tengri"—ruh"ların varlığına yani, tanrının meleklerine de inanm ışlardır. Konuyu bu gerçe ğe yatkın değerde değerlendirmek do ğru ve isabetli sonuçlara götürebilir. Türklerde kutsal yer, su, da ğ inançları vardır. Bu diğer ilahi dinlerde de vard ır.7 Ağaçla8, Ate şle9 ilgili Taşla" tamamlayıcı halk inançları ve al:le -Ileri de vardır. A— GÖK MESELESI: Göğü, tanrı tanımak başka, Tanrının gökten ötelerden oldu ğunu, göğün üstünde oldu ğunu (Arş—ı Alâ'dan öte) oldu ğum, söylemek ba ş kadır. (Hak Teala: Yüce Tanr ı) gibi. Hiç tanrı gök demek olsayd ı, eski Türkler gö ğü 7,9,14 gibi tabakalara bölerler miydi? Dokuz kat felek (gök) derler miydi? oralara ç ıkıştan bahsedebilirler miydi? Tanrının muhtelif lehçelerde, de ğişik lehçelerde, de ğişik sıfatlar halinde (Esmaül—Hüsnâ: Allah' ın 99 güzel adı) söylenişi vardır. Bunların herbirini ayrı bir Tanrı olarak kabul edip bir tanr ılar Panteonunu Türklere de yakıştırıvermek ilmi hatadır. Altay din görevlisi, Tanrı kelimesini biliyor ve Tanara diyor. Bugünkü "Altay Samanl ık!" adı takılan inanç tamamen dejenere olmu ştur. Türklerce Tanrı, 2300 yıldan beri, Hunlardan beri, de ğişik söyleyişler içinde de olsa bilinmektedir. (Dörfer). Tengri, Tanara, Tenere v.b. gibi. Anlam ı belli değildir. Sadece bunun gökle ilgili oldu ğunu diyenler çoktur. Di ğer dinlerde ve ülkelerde Tanrı adını karşılayan ap ayr ı kelimeler vardır. Bunların anlamı nedir? Bu kolayca aç ıklanabilir mi? 7 Hikmet Tanyu, Dinler Tarihi Ara ş tırmaları, Dağla İlgili İnançlar. 8 H. Tanyu, Türklerde Ağaçla İlgili İnançlar. 9 H.T.anyu, Türklerde Ate şle İlgili İnançlar. 10 H. Tanyu, Türklerde Taşla İ lgili İnançlar.

178


Gök Tanrı ş eklinde onu gök kelimesiyle birle ştirilmesi bile Tanrı'nın gökten ayr ı oldu ğunun bir belgesi olarak düşünülebilir. Aksi halde aynı anlamda iki kelimenin Gök Gök veya Tanr ı Tanrı gibi tekrarlanmış olmasını kabul etmek gerekirdi. En eski metinlerde bile Gök ve Yer, Gök Tanrı, Tanrı ayrı birer kelime olarak metinlerde geçmektedir. Yıldız, yıl, yel kelimesinin etimolojisi de çok dikkat çek ıcidir. Yel; nefes, ruh , ş eyi:ani ve iyi ruhlara da ruh anlam ına kullanılmaktadır. Keza Tin; nefes, ruh anlam ında geçmektedir. Daha önce de belirtti ğimız gibi, 1) Din, 2) Mitoloji— Esatir—efsâne, 3) Dini masallar, 4) Büyü ve sihirle ilgili halk inançları, 5) Destanlar, ve nihayet Hakanlık merkezindeki dini esaslar ve inançlarla, kültürce somutlaşm aya ve aracılığ a yönelik halk inançlar ını birbirinden dikkatle ve ilmi bir yöntemle ayırmak gerekiyor. Tanrı'nın sıfatı olarak Karahan itibari olarak ş aman adı takılanlarm dualarında geçiyor. Destan]arda Ak Han'da vard ır. Bu büyük filkümdar ünvamdır. Karahan, Tanr ı hakkında kesin olarak kullanılmış değildir. B— ÇALAP Yabancı ve Ibrani bir kelime oldu ğu ileri sürülmektedir. Bunun münakaş ası çok oldu. Bazı Do ğu Türklerinde birkaç metinde geçiyor. Ana dolu'da da kullan ılmıştır. Arap—Islam tesiri oldu ğu ve kelimenin Türkçe olmadığı ileri sürülmekle beraber, Osmanlılar döneminde de kullan ılmış tır. Çelebi, okumu ş , aydın adam demek olur, Çelebi'nin Çelep, Çalap, Salip (Haç) la ilgili oldu ğunu Prof. Abdülkadir İnan israrla söylemi ş ve Suriye hırıstiyanlarından gelmiş olabilir, demiştir. Bu iddia tart ışmağı gerektirir. Yunus Emre de Çalap kelimesini kullanm ıştır. Keza Dede Korkut v.b. da da (Çalab ım) kullanılmıştır. C—fTLGEN Bugünkü Altay ve Yeniseylerin kelimesi olarak, Kazak, K ırgız, Baş kurtlar da benimsenmi ştir. Büyük anlam ına geliyor. Bu şimdi de sıfat olarak —Tanrının sıfatı— olarak, büyük, yüce, ulu anlamına kullanılıyor. Eski Kur'an tercümelerinde "Tanr ı" diye geçti ği bilinen bir gerçektir. Unutulmamas ı gerekir ki, Eski Araplar müşrik devirde (Calailiye döneminde ) Allah kelimesini kullamyorlard ı. Fakat onun yan ında bir sıra putlar, ilahlar katmışlar ve onlara tapmm ışlar, onlara kurban sunmuşlardır.

179


Prof. Bahaeddin ()gel ise şöyle demektedir: "Türklerin' Yarat ıcı Tanrısı' Ülgen"." "Bilhassa Altay Türklerinin Yarat ıcı Tanrı'sı "Bay—elgen"in, diğer Türk lehçelerinde ad ının görülmemesine ra ğmen, diğer Türklerin de eski ve müşterek Tanr ı tipini temsil etti ği söylenebilir. Adının başında bulunan "Bay," beylik gösteren bir ünvand ır. Asıl adı ise "Ülgen". dir." (Sf. 426). Prof. Dr. Saadet Ça ğatay, Kazakça Metinler, kitab ı sözlüğünde Ülken, Ülkön'ün büyük anlam ına geldiğini belirtiyor. 12 Bir takım efsaneler de geçiyor, deniliryor. Bunlardan da "Büyük Tanrının tam kendisi olmadığını açık olarak görüyoruz. Nas ıl Sibirya'nın kuzeyinde oturan. Yakutlar ın bir Ak—Yaratıcı'sı ve bir de bunların yardımcıları vardıysa, Ülgen'de yard ımcı ve ikinci derecede bir yaratıcı olarak görülüyordu." (Sf. 427) diyor. Bu bilgilerde efsanelerden alınmıştır. "Eski Göktürklerin Tek Tanr ıh, monoteist dinlerini önümüzde bir örnek olarak" (Sf. 427) tutma ğa ve di ğer efsaneleri aç ıklamağ a çalışmalıyız. A. İnan, "Altay Ycnisey ş amanlığın.da eski unsurlar"dan bahsederken Taassup olmad ığını söylüyor ve A. İnan, bu hususta şunları ilave ediyor." "Zerdüşt'ün "Hürmüz Trs ı (Kurbustan Tengere), Budizmin "Maitreya"s ı (Maytarı Tengere). Altayl ının panteonuna Saman tanr ıları sıfatiyle yerle şmişlerdir." (Sf. 456). Burada (Tanr ılar) şeklinde kullamlışını önceki sayfalarda ele ştirmiştik. Her soyun ve "Babam Tatay Tanr ı" (Sf. 457) Özel Tanrı olup, "Mundusul Tölesler dolu, ya ğmur, yıldırım ve şimşek Tanrısı olan Totoy—Bayana"ya hitabediliyor. (S.f. 456,457), veya "Atam Totay Bayana"dır. Buna kurban keserler, Rivayetler toplan ıyor. (Radloff, Aus Sibirien, II, v.b....) Manikeist ve Budist metinlerde Tengri kelimesi ha şmetli, kudretli anlamına geçiyor.' 4 Dikkate ş ayan olan husus bu dinlerde bile Tengri ad ının yer almış olmasıdır. 11 Prof. Dr. Bahaeddin ()gel, Türk Mitolojisi, Ankara 1971, C.I. 12 Prof. Dr. Saadet Ça ğ atay, Kazakça Metinler, Ankara 1961, Sf. 187. 13 Abdülkadir Inan, Makaleler ve Incelemeler, Ankara 1968, Türk Tarih Kurumu, Sf. 456, 457. 14 Prof. Dr. Saadet Ça ğatay.

180


13— TENGRİ VEYA TANRI ACABA BİR PEYGAMBER VASITASİYLE Mİ BİLDİRİLMİŞTİR? 1—Bunun tesbiti bugünkü elde bulunan kaynaklara göre mümkün değildir. Fakat Kur'ân— ı Kerim'de her ümmete peygamber gönderildi ği bildirilmiştir.' Diğer âyetlerde peygamber gönderilmeyen kavimlerin sorumlu tut ulmayacakları buyrulmuştur. 2 Kur'ân—ı Kerim'de bazı önceki peygamberlerin adlar ı Hz. Muhammed aracılığıyla bildirilmiştir. Fakat hepsinin adı sayılmaıruşt ır. 3 Kur'ân'da: "Biz her peygamberi hitabetti ği kavmin lisâniyle gönderdik" deniliyor. 4 Her kavmin Allah tarafından uyarıldığı, ona uyarıda bulunuldu ğu, peygamber yollandığı açıktır. Son Peygamber olarak Hz. Muhammed'in vahiy suretiyle aldığı buyruğun bildirilişiyle, tamamen din olarak bu esaslara uyulmas ı zaruridir. Zira önce bir kayma peygamber gönderilse bile, Hz. Muhammed'in son peygamber olarak benimsenmesi ve bildirdiği Dine uyulması zaruridir. KUR'AN'DA TANRI ADI OLMAMASI MESELESI: 2—Bunu Tanrı adı aleyhine bir belge olarak saymak do ğru değildir. Zira Esma—ül—Hüsnâ'da bu anlamda adlar vard ır. Yaratan, Kâdir, Cebbâr, v.b. gibi. Kaldı ki, Kur'ân'da Rum'dan R ılm süresinde ve Yahudilerden, Beni İsrail'den birçok âyetlerde bahsedildi ği gibi Ebu Leheb'den de aleyhte olarak bahsedilmektedir. 1 Yfınus, 10/47. 2 el—İsrâ, 17/15. 3 en—Ntsâ, 4 /164. el—Mü' ınin, 40/78. 4 İbrahim, 14/4. H. Karaman, Soru—Cevap—Tart ışma, Nesil, C. I, sa. 3, 1 Aral ık 1976, Sf. 31-32.

181


Bazı bilginler Ismail Hâmi Dâni şmend ve Ahmet Ate ş, Kur'an veya Arapçaya girmi ş Türkçe kelimelerden bahsetmektedir. Bir dilin do ğuş'', oluşu, gelişmesi, yayılması ve etkilenmesi v.b. dü şünülecek olursa bunu yadırgamak bilmeyiz do ğru olabilir mi? Prof. Ahmet Ate ş, Arapça Yaz ı Dilinde Türkçe Kelimeler (X. yüzyıla Kadar), adl ı makalesinde: "... birçok Arap dilcileri, Kur'an'da bulunan yabanc ı asıllı kelimeleri incelerken bir de Türkçe kelime tesbit etmişler ve Kur'an, 38. (Sâd Sûresi), 56 da ve LXXVIII. (Nebe Sûres ı) 25 de geçen gasak veya gassak kelimesinin Türkçe oldu ğunu iddia etmişlerdir. Cehennemliklerin içecekleri su olarak, "Kötü koku, dondurucu so ğuk" "bu nitelikte olan su" anlamına geldi ği ileri sürülmü ştür.' Kur'an'da Lât, Uzza ve Menat putlar ının adı geçiyor: (Necm sûresi, 19, 20); "19— Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'y ı ? 20— Ve Üçüncü (leri olan) öteki (put) Menat' ı" Yahudilerden, Rumlardan v.b. bahis oldu ğunu söylemiş tik. Nimet Cennetler ınden bahsedilirken "Ço ğu öncekilerden" deniliyor: Vâkıa Süresi (56. Sû.), Â. 13. KONUYU TAMAMLAYAN ÂYETLER—HADISLER: 3— "Bugün size, dininizi olgunla ştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak islam'i be ğendim..." (Maide Sûresi, Âyet: 3). 6 "Hadis: (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 1V. 335) de Türkler övülmekte ve : " İstanbul elbette fetholunacakt ır, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir." denilmektedir. Tek Ümmet: "Allah isteseydi, hepinizi bir tek ümmet yapard ı, fakat size verdiklerinden sizi s ınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönü şü Allah'adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeylerin hakikatini haber verecektir". (Maide Süresi, Âyet 48) Tek Ümmet:"Insanlar bir tek ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeciler ve uyar ıcılar olarak gönderdi; anla şmazhğa düştükleri konularda insanlar aras ında hükmetsin diye o peygamberlerle beraber gerçekleri içinde taşıyan kitab indirdi. Oysa kendilerine kitab verilmi ş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, s ırf aralarındaki kıskançlıktan 5 Ahmet Ate ş , Arapça Yazı Dilinde Türkçe Kelimeler (X. Yüzy ıla kadar), Reşid Rahmetl Arat İ çin, Ankara 1966, Türk Kültürünü Ara ştırma Enstitüsü, Sf. 26-31 ve 27. 6 Ayet "Maide Su. 5, Ayet: 48."

182


ötürü o (Kitab hakkı)nda anlaşmazlığa düştü (ler). Bunun üzerine Allah, kendi izniyle inananlar ı, onların üzerinde ihtilaf ettikleri gerçe ğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir." (Bakara Süresi (2), Â. 213.) "En güzel isimler -Allah' ındır. O halde O'na onlarla (o güzel isimlerle) duâ edin ve O'nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın; onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir." (Arâf S. 7 /180. H ıristiyanlara, Yahudilere, Tanrı'nın oğlu, Rab, İ sa v.b. diyenler hakkındad ır). Her Ü mmetin Peygamberi: "Her ümmetin bir peygamberi vard ır. Peygamberleri onlara gel(ip de bunlara onu yalanlay) ınca aralar ında adâletle hükmolunur, hiç zulmedilmezler." (Yûnus (10. S.), Â. 47). "... birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik..." (Yûnus 10 /74.) "Sen, ancak bir uyarıcısın, her kavmin bir yol göstericisi vard ır". (Râ'd Su. (13. S.), Â. 7). "Andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik, onlarada e şler ve çocuklar verdik..." (Râ'd Sû. (13.S.), Â. 38.)

Kendi diliyle : "Biz, her peygamberi yaln ız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) aç ıklasın. (Peygamberin aç ıklamasmdan) sonra Allah dilledi ğini saptırır, dilediğini yola iletir. O azizdir, hikmet sahibidir." ( İbrahim S (14. Sû.), â. 4.) Her millet için peygamber: "Andolsun biz, her millet için de: "Allah'a kulluk edin, ş eytan a (tapmak) tan kaç ının" diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allah hidâyet etti, kimine sap ıklık hak oldu. İşte yeryüzünde gezin de bak ın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş !.." (Nahl S. (16. S.), Â. 36). Her millete peygamber, Türkler önceden müslümanm ıydı ?: "Allah'a andolsun ki senden önceki milletlere de (peygamberler) gönderdik; şeytan, onlara yapt ıkları işleri süsledi, O, bugün de onlar ın dostudur." (Nahl (16. S.), Â. 63). Keza isra Sûresi 15. ayet "Biz , elçi göndermedikçe azap edecek değiliz." buyurmaktad ır. Tek Ümmet: "Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapard ı, fakat (0) dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Ve siz mutlaka yaptığınız şeylerden sorulacaksm ız." (Nahl, (16), Â. 93). 183


Her millete uyar ıcı : "Biz seni gerçek ile birlikte müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her millet içinde mutlaka bir uyar ıcı (Peygamber) (gelip) geçmi ştir." (Fât ır Sti. (35. Sü.), Â. 24.) Müslüman Adı : Müslümanların adı Hz. İ brahim zamanında verilmi ş . Bu duruma göre Türkler bir Tanr ı'ya ve ahlâka, ruhun ölmezli ğine, âhirete, kadere v.b. inand ıklarından Müslümandı diyebiliriz. "Allah uğrunda, O'na yara şır şekilde eihâd edin. O, sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. (Sizin dininizi de) baban ız İbrahim'in dini (gibi geniş kapsamlı, yaptı, daraltmadı). O (Allah), bu (Kur'an) dan önce (ki Kitablarda)'da, bu (Kur'ân)da da size "Müslümanlar" ad ını verdi ki peygamber size ş âhid olsun, siz de insanlara ş âhid olasınız. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sar ılın; sâhibiniz O'dur. Ne güzel sâhip ve ne güzel yard ımcıdır (0)!" (Hacc 22 /78). Türkler ta o zamandan bunlara inanm ışlar, kaninat ın yaratıcısı ve yöneticisi Tanrıya uymu şlardır. Onlara ş âman veya ş amanist demek do ğru de ğildir. Allah - Tanrı : "Allah ki, O'ndan ba şka Tanrı yoktur. En güzel isimler O'nundur". (Tâhâ (20. S.), Â. 8). Rahman Adı : Furkan S. (25. S.), Â. 60 ve "Rahman' ın kulları ki, Â. 63). Rahman «19—Tanr ı güzel olmayan bir ad midir? Üstlerinde kanal larmı açıp yumarak Uçan ku şları görmüyorlar mı ? Onları (havada) Rahman'dan ba şkası tutmuyor. Do ğrusu, O, her ş eyi görmektedir. 20—Yühud Rahman'dan ba şka size yard ım (edip O'nun azüb ından kurtul) atak askeriniz? Kâfirler derin bir gaflet ve aldanma içindedirler." (Mülk S. Çevirmesi (67. S.), Â. 19 ve 20). Kıymet kopma ve Mah şer: "O gün ruh ve melekler, s ıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdi ğinden ba şka kimse konuş amaz. Do ğruyu söyler". (Nebe S. 78. S., Â. 38 meali). Görülüyorki burada Allah'tan hep Rahman diye bahsediliyor. Kur'ân, bütün Kâinata ö ğüttür: O, bütün âlemlere ö ğüttür". (Tekvit. S. (81. S.), Â. 27. meâli)

184


TANRI VE ALLAH ADLARI: Allah'ın güzel adlar ı Allah veya Rahman: "De ki: " İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye ça ğırın. Hangisiyle çağırsanı z nihayet en güzel isimler O'nundur. Namaz ında pek ba ğırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisinin aras ında bir yol tut." (Isra Sa. (17. S.), Â. 110). "Eğer Rahman' ın..." (Dühân S. Â. 81). "Puta tapanlar, Hz. Peygamber (S.A.V.)'in "Yâ Allah, Yâ Rahman". diye dua etti ğini duyunca dediler ki: "Muhammed bizim iki Tanrıya tapmamızı yasaklıyor. Oysa kendisi de ba şka Tanrılara dua ediyor!" Bunun üzerine yukar ıdaki ayet iniyor. Allah' ın birçok güzel isimleri ve s ıfatları bulunduğunu, bunların söylenmesiyle yine Allah'a dua edilmiş olacağını bildiriyor." (Kur'ân-ı Kerim Meali, Çev. S. Ateş . Sf. 261-262, 1975 bsk.). Kezâ "Rahman' ın kulları olan melekler" vb. (Zuhruf S. Â. 190). GÖK KATLARI: Türkler için ş ayet gök Tanrı olsaydı, hiç onu sonuçta 7 kat, 9 kat veya 14 kat gök oldu ğu söylenir miydi? Gök, Tanrı olsaydı böyle tabakalara ayr ılır mıydı ? Şu tahlil bile Gök'le Tanr ı'nın ayrı şeyler olduğunu gösterir. Tanrı, Arapların Câhiliye dönemindeki Hah dengi put de ğildir. Zirâ 'Pah, put, yaratmaz, yönetmez, ya ş atmaz, öldürmez, cans ız bir takım putlardan ibarettir. Halbuki (yazıtları v.b.) gösterdi ğimiz gibi Tanrı cansız ilah veya putlar dan tamamen farkli yaratan (Kur'ân, birçok ayet), yöneten (Kezâ Kur'ân, birçok ayet) insan üstü yüce bir varl ıktır. ( Şuara S. Â. 81), ve (Ram S., Â. 40). En güzel ad olmas ı dır. Esas gözel ad olmasıdır. Dillerin De ğişik Olması Allah'ın Âyetidir. Rum Süresi (30. S.) Âyet 22 "O'nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yarat ılması, dillerinizin ve renklerinizin de ğişik olmasıdır. Şüphesiz bunda, bilenler için ibretler vard ır". DIN KARDE Ş LI ĞININ ANLAMI İYİ KAVRANMALIDIR Bir müslüman kadın, kız, onun kardeşi olursa evlenme caiz olurmu? Buradaki karde şlik başkadır. Evlat gibi sevilen birisi karısından 185


boş andığmda, o adam o kadınla evlenir, zira o kendi o ğlu olmayıp (din kardeşidir), Bu karde şlik mirasla da ilgili olmadığına göre, bunu iyi düşünmek gerekir. Üstelik nâmahremlik, nikah dü şme halinde (din karde şliği) nasıl tahlil edilir. Örtünme olmayacak m ı ?. " Şüphesiz Allah daima üstündür, çok ba ğışlayandır." (Fat ır 3 /28). "Yoksa daima üstün olan..." (Sâd (38. S.), Â. 9.). "Allah en güzeldir diyor mu ? En güzel sıfat? Ad olamaz mı ? Muhakkak 99 adet mi olacak!.." Hz. İbrahim ve kavmi çok önemli, Saffât Sû. Â. 83, 84, 85, 86, 87"

Mü'minler kardeş tir : "Muhakkak mü'minler karde ştirler. Karde şlerinizin aras ını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin..." (Hucurât (49. S.)

Â.

ıı

Aynı sûrede; 13. Âyet: "Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir di şiden yaratt ık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ay ırdık. Allah yan ında en üstün olan ınız (Allah'ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunan ınızdır. Allah bilendir, haber aland ır". (Hucurât S. (49. S.), Â. 13). Araplara daha önce Peygamber gelmemi ş , kitap gönderilmemi ş mi? Hz. İbrahim ve Ismail'in durumu: Sebe Sû. (34. S.), Â. 44) Sf. 397. (S. Ate ş Çevirisi). Her Peygamber kendi kavminin Â. 44. Arapların anlaması için Arapça,

Fussilet Sü. (41. S.),

Şûra S. (42. S.), Â. 7; Mekke ve çevresinde bulunanlar Arapçaya uyarlar". Tek millet yapm ıyor: "Allah dileseydi, onlar ı bir tek millet yapard ı . Fakat (hikmeti uyarınca) diledi ğini rahmetine sokuyor. Zalimlere gelince onlar ın ne velisi, ne de yardımcısı yoktur". ( Şura S. (42. S.), Âyet: 8). Allah'ın adları meselesi: "Bismillahirrahmanirahim," (Rahman ve Rahim Allah' ın adiyle) derken "Rahman" ve "Rahim" adlar ı geçiyor. Bismillah. v.b. Anlamın ı . hat ırlamallyız. 186


"Tanrı yaş atır, öldürür..." Duhün S. (44. S.), Â. 8). Bunu Türkler de de tamamen görmekteyiz. Dile kolayla ştırmak: "Biz O (Kur'an)n ı senin diline kolayla ştırdık ki düşünüp öğüt alsınlar". (Duhân S. (44. S.), Â. 58) Bundan Araplar için bilhassa al ınacak ibretler çoktur. Tanrı tektir, yaratan, yönetendir, özel, kendine özgüdür. Di ğer tap ılanlar, ilâhlar, O'na benzetilemez. Tanrı da Tektir. Vâcibu'l-Vücut bir anlamdad ır ve Esma-ül Hüsna' nın anlamına uyan anlamlar benimsemektedir. "Her Ümmetin bir peygamberi vard ır" diyen. Ayeti unutmamal ıyız. Hadis'de dikkati çekmektedir: " Şefkat ve merhamet sahibi olanlar, Allah' ın rahmetine nail olurlar. Arzdakilere merhamet ediniz ki semâdakiler de size rahmet etsinler. Bir serçeyi bo ğazlarken bile merhamet gösterenlere, Allah k ıyamet gününde rahmet eder. Acımayan esirgenmez, affetmeyen ba ğışlanmaz". Hz. Muhammed böylece Semadakiler sözünden neyi kastetmektedir üzerinde dikkatle dü şünmeyi gerektirir. "Allah üstün Hikmet sahibi (Fât ır Süresi (35. S.), Âyet: 2)" "O, üstündür, hikmet sahibidir". Sözlerini asla unutmamak gerekir.

187


14— TANRI KEL İMESİNİN GÜNÜMÜZDE KULLANILMASI ÜZERINDE DÜŞÜNCELER

En eski Türklerde Tengri veya sonra Tanr ı kelimesi XII. yüzyıl tarihçilerinden Süryani Mihail bile: "Türkler daima tek Tanr ı'ya ve göklerın ona aıt olduğuna inanıyor ve Araplar ın da aynı Allah'a inanmaları onların dinini kabule sebeb oluyordu". demek insaf ın ı göstermiştir.' Doç.Dr. Hakkı Dursun Yıldız: "Türklerin Müslüman olduktan sorra Allah ad ı kadar Tanrı adını kullanmaları da şüphesiz ona atfettikleri ilâhî sıfatlar ın islamiyet'in esas inanc ına yakın olması ile ilgılidir. Bugün de Allah ve Tanrı kelimeleri aynı mefhumu ifade etmek için kullanılmaktadır." diyor2 Halife zamanında, Tanr ı denildiği anlarda hiçbir yadırgama ve tartışma doğmadığı halde günümüzde, Tanrı kelimesinin Allah anlam ında kullanılmasına karşı ağır, sert sald ırılar olmaktadır: "Tanrı, Allah demek değildir. Tanrı eski putlarm adıdır. Allah ise Islâm'ın getirdi ği bir isimdir. "Allah" kelimesi islâm' ın haber verip tavsif etti ği "'Allah" ın özel adı olup hiçbir put için kullanılmamış tır. Halbuki birçok put'a "Tanr ı" denilmektedir. Dolay ısıyle "Tanrı", "Allah" anlamını ifade edemez. Müslümanlar "Tanrı" kelimesini kullanmamalıdırlar. Aslında Allah adı Kur'ân'dan çok önceleri vard ı . Kur'ân'la belirtilmi ş değildi. Müşrikler de Allah ad ını kullanıyorlardı . Bunlara kar şı bir zamanlar müftülük yapmış olan Zekeriya Beyaz etrafl ı olarak konuyu tahlil etmi ş ve cevap landırmıştır. Bız bunu onun (Islâm'a Göre Milliyetçilik) adl ı eserinden aynen alaca ğız: 3 1 Doç. Dr. Hakk ı Dursun Yıldız, Türkler ve islâmiyet, Orta Do ğu, 22 Ekim 1974. — Hikmet Tanyu, Türklerin Dini Tarihçesi, İ st. 1978 de geni ş, ayrıntılı bilgi sunulmuştur 2 Doç. Dr. Hakkı Dursun Yıldız, Türkler ve İ slâmiyet, A.G.E. 3 Zekeriya Beyaz, İslâm'a Göre Milliyetçilik, 3. basımı yapılmıştır.

188


"Hemen ifade edelim ki, ilk bak ışta do ğru ve akla uygun gibi görünen bu ifadeler, gerçekte hiç de öyle de ğildir. Ilmi ve Islami bir hüküm olmaktan çok uzakt ır. Bunu kısa bir inceleme ile ortaya koymak mümkündür. Şöyleki: 1— Herşeyden önce bilinmelidir ki, Türkler sadece müslüman olal ıdan bu yana, bin seneden beri "Tanr ı" kelimesini "Allah" manâsı na kullanagelmişlerdir. Yüzlerce seneden beri Türkçe yaz ılan tefsirlerde çe şitli dini eserlerde, mevlitlerde Yunus Emre ve benzeri büyük Türk ş âirlerinin şiirlerinde hep "Tanrı" kelimesi "Allah" anlam ına hem de sık sık zikredilmiş bulunmaktad ır. Buna kar şılık, ş eyhülislâmlardan, büyük din alimlerinden hiç te itiraz eden, "hay ır, Tanrı, "Allah" demek de ğildir, "Tanrı", "put" demektir" diyen olmam ış , bu yolda hüküm ve fetvâ veren bulunmamıştır. Tersine akaid kitaplar ında Allah'a Türklerin "Tanrı", Acemlerin "Hüda" demelerinde hiç bir sak ınca olmadığına büyük imamlar ve büyük din âlimleri aras ında ittifak bulundu ğu açıklanmış bulunmaktadır. 4 Binaenaleyh "Tanrı" kelimesine kar şı yapılan itirazlarm yersiz ve gerçek dışı olduğunu ortaya koymaya bu bile yeterli olsa gerektir. Öyle ya, yüzlerce seneden beri Müslüman Türkler Allah'a put mu diyorlar dı ? Bunu bilen hiç mi yoktu ? O büyük şeyhülislâmlar, o büyük din âlimleri bu kadar cahil'mi idiler ? Kald ı ki büğün, "Tanrı" ya itiraz edenler hiç bir ilmi yetki ve ehliyeti olmayan, islâm ı ilimlerd en nasibi bulunmayan sorumsuz kimselerdir. 2— "Tanrı" ya karşı itirazlar çok yenidir. Kanaat ımıza göre bu itirazın iki sebebi vardır. Birisi; Türkçe okutulan Ezân'a kar şı gösterilen tepki ile birlikte Türkçe Ezân' ın içinde yer alan "Tanrı" kelımesine karşı da vatanda şlarda bir so ğukluk ve şüphenin uyanmas ıdır. Tabii bu anlay ış ve davranış yersiz ve mantıksız idi. Çünkü, Türkçe Ezân'a kar şı çıkmak, O Ezan 'ın içindeki kelimelerin as ıllarına, manâlarma kar şı çıkmak sayılmazdı . Buna göre Türkçe Ezân' ın içinde geçen "Namaz"a da (kelimeye) kar şı çıkılması gerekirdi. Diğer sebep ise, baz ı kimselerin Türk ile, Türklük ve Türkçe ile ilğili ne varsa hepsine karşı çıkmayı bir fazilet ve marifet sanmalar ıdır. Yani bazı kimseler "Tanrı" kelimesi Türkçe oldu ğu için, Türkçe ile ilgili bulunduğu için karşı çıkmaktad ırlar. Son zamanlarda «Tanrı"ya karşı yapılan itirazlar ın genellikle bu duygunun bir sonucu oldu ğunu söylemek mümkündür. Zira "Tanrı'ya karşı itirazlar Türk Milliyetçili ğine karşı olan çevreler aras ında yaygın bulunmaktadır. Bunlar Türk Milliyetçiliğine düşman olaçağım diye "Tanrı"ya düşman olmaktadırlar. 4. Bkz. Kiiabu'l-LevamPu'l-Beyyinat. s. 21, M ısır 1323. (Bu eser Hicri 606 de ölen Hatibü'r-Razi tarafından yazılmıştır.) ve bkz. Achidiye şerhi Celâl, s. 84

189


HÜKÜM KASDA GÖREDİ R: 3— İslam Hukuku Mecelle'nin ikinci maddesi ş öyle başlar: "Bir iş den maksad ne ise, hüküm ona göredir." Bu madde Kur'ân- ı Kerim'den sonra dinin en büyük kitab ı olan Buhari-i Şerif'in ilk hadis-i şerifi olan "Ameller ancak niyetlere göredir "hükmünün bir ifadesi olmaktan ba ş ka bir ş ey de ğildir. Bütün işlerde ve sözlerde bu böyledir. Bir söz ile ne kasd edilmiş ise, hangi mana murad edilmi ş ise hüküm ona göredir. Bu örfde de böyledir. Dolayısıyle "Tanrı", "Hüda", " İlah," "Rabb" . . . ve benzeri kelimeler ile de ne kasd edilir ise, hüküm ona göredir. Kur'ân- ı Kerim'in tavsif etti ği "Âlemleri yaratan" kasd edilir ise, bu kelimeler o mana-y ı ifâde eder; yok bu kelimeler ile bir put kasd edilirse, bu defa hüküm ona göredir. "Tanrı", doğrudan "put" man:asma de ğil, mutlak "ilah" manasmadır. "Mabud" yani kendisine ibadet edilen manas ın.adır. Bu ilah ve "mabûd" ile kim kasd edilmiş ise hüküm ona göredir. Müslüman Türkler "Tanrı" kelimesi ile Alemleri yaratan Kur'an- ı Kerim'in tavsif etti ği "Allah" manas ında, kullanmaktadır. "Tanrı" kelimesi ile bizzat "Allah"ı kasd etmektedir. Dolay ısıyle de hüküm ona göredir. "İlah" kelimesi de öyledir. Mü şrik Arablar putlar ına "nah" derlerdi. Kur'ân- ı Kerim, " İlah"ın bir olduğunu, onun da "Allah" oldu ğunu ilan etti. Tevhid kelimesi budur. "Lailahe illallah", yani Allah'dan ba şka Mı yoktur." Allah ilandır. Ve Allah'dan ba şka ilah yoktur. Hani mü ş rikler putlarına "ilâh" diyorlard ı . Bu defa "Allah"a "ilah" denilmektedir. "Tanrı" kelimesi de böyle, eskiden baz ı putlara "Tanr ı" denilmiş olması mümkündür.* Bugün Allah'a "Tanrı" denilmesine bu zarar vermez. Çünkü Tanr ı kelimesi ile bu defa Kur'ân- ı Kerim'in tavsif etti ği Allah'ı kasd etmekteyiz. "Dalı" ve "Rabb" kelimeleri de öyle. Allah ilandır, Rabb'dır" derken, "Allah'dan ba şka ilah yoktur" derken putlar ı değil Kur'an-1 Kerim'in tavsif etti ği Allah'ı kasd etmekteyiz. "Tanrı" "nah" mal/asma oldu ğu içindir ki ve onunla da Kur'an- ı Kerim'in kasd etti ği "Allah" murad edildi ği içindir ki, ileridenberi oldu ğu gibi son zamanlarda yap ılan Türkçe tefsirlerde "Allah'dan ba şka ila"' yoktur" cümlesinir' yerine genellikle "Allah'dan ba şka tanrı yoktur" diye terceme etmişlerdir. Bilhassa Hasan Basri Çantay merhum ile Elmahl ı Hamdi Yazır Kur'an-1 Kerim'de geçen "Lailahe illallah" cümlelerini hep "Allah'dan başka. Tanrı yoktur" diye tercüme etmi şlerdir. Yani bir tane Tanrı vardır, O da Allah'dır, Allah, Tanrı'dır. *) Bu bile sabit olmann ştir. Do ğru sarlamaz.

190


4—Islam akaidin de Ilahi isimler tevkifi midir, k ıyasi midir? şeklinde yapılan tart ışmaların amacı "Allah'a lay ık olmadığı noksan bir sıfatı , bir ismi vermekten sak ındırmak içindir. Yoksa Allah' ın isim ve sıfatların ın başka dillere tercüme edilmesini önlemek için de ğildir. Daha aç ık bir ifade ile Allah' ın isimleri mevkûftur, k ıyasi de ğildir. Yani Allah'a yeni bir s ıfat ve isim uydurmak, Kur'ân- ı Kerim dekilerin dışında bir başka yeni isim ve s ıfat uydurmak caiz de ğildir. Ama Kur'an'da zikredilen isim ve s ıfatların tercümesini yapmak câizdir. "Halık" isminin türkçesi "Yaratan", "Mabild" isminin türkçesi "tapınılan" ve "kadir" isminin türkçesi "Gücü yeten" oldu ğu gibi "Dalı" isminin de türkçesi "Tanr ı"dır. Binaenaleyh, biz "Tanr ı" demekle yeni bir isim uydurmuyoruz. "nah% Türkçeye tercüme ediyoruz. "kah" isminin Türkçe karşılığı olan "Tanrı"yı söylüyoruz ki, normaldir. :Araf süresinin 180. ayet-i kerimesi Allah' ın isimlerini bozarak putlarına isim yapan müşrikler ile ilgilidir. Bizim konumuzla ilgili değildir. Müşrikler "Allah" isminden "Lât", "Aziz" isminden "Uzza", "Mennân" isminden "Menât" diye bir tak ım isimler uyduruyorlar ve bunları putlarına veriyorlardı . Yukarıdaki ayet-i kerime bunlar ı dikkate alarak: "En güzel isimler Allah' ındır. O'nu onlarla ça ğırın ve Allah'ın isminde bozukluk ve sap ıklık yapanlar ı bırakın" buyurmuş tur. Bunun konumuzla ilgisi yoktur, çünkü "Tanr ı" hiç bir ismin bozuntusu de ğil, "Lal.'" isminin Türkçe tercemesidir. Sonra biz "Tanr ı" demekle "Allah"ın hiçbir ismini bozmuyoruz. 5— "Allah" kelimesini Islam getirmiştir. Kainat ı Yaradanın özel ismidir. Hiç bir put'a da "Allah" denilmemi ştir". ifadeleri üzerinde de biraz durmak gerekmektedir. Bir defa, islam'dan önce de mü şrik Araplar "Allah" kelimesini biliyorlard ı . Kâbe'nin üstüne as ılan muallakat- ı Seb'a şiirlerinde "Allah" kelimesi sık sık geçmektedir. Eski mü şrik Arab şairlerinin şiirlerinde "Allah" kelimesine rastlamak her zaman mümkündür. Hem de Islam' ın tavsif etti ği manâda olmamak üzere. Islam'dan önce ya ş ayıp ölen Peygamberimiz (S)'in babas ının ismi de "Abdullah" yani "Allah' ın kulu" idi. Demek ki, islam'dan önce Galliliye Arabları da "Allah" kelimesini biliyor ve Islam' ın tavsif etti ği mana= dışında da kullan ılıyordu. Binâenaleyh "Allah" kelimesini Islam getirmi ştir ve hiç bir put için kullan ılmamıştır sözü do ğru değildir. Sonra bugün bir putperest put'una "Allah" dese, ki diyorlarda, bir Hindu taptığı ineğe "Allah" dese, biz, bunlar "Allah" dedi diye doğru ve normal olarak Kur'ân- ı Kerim'in tavsif etti ği Allah'ı söyle191


Iniş olduğ unu kabul edebilir miyiz ? Bir İngiliz de Kur'ân- ı Kerim'in beyan etti ği Allah'ı kasd ederek kendi lisamııı ca "GOD" dese biz bunu red mi edece ğiz? Binâenaleyh biz bunlar ın kas ıd ve niyyetlerine, izah ve açıklamalarına bakarız. Allah, Tanrı, God, Rab, v.b. isimlerle neyi kasd ederlerse ona göre hüküm veririz. Putlara "Allah" denilm ıemiş diye bir ş ey yoktur. şimdi bile nice putlara "Allah" demektedirler. Kaldı ki Câhiliyyet ve mü şriklik devrinde, İ slâm'm gelmedi ği bir zamanda.... "Kainatın Yarat ıcısının bir özel adı vardır", o da "Allah ismidir" cümlesi de dü şünmeye de ğer. Gerçi akaidde "Allah" ismi isrnüzzat, yani özel isim diye kasd edilmi ştir. Fakat Kur'ân- ı Kerim'de "Esmaül-Hüsnrdan bahsedilmi ştir. Yâni Allah' ın bir değil birçok isimlerinden bahsedilmi ştir. Allah'ın doksan dokuz ismi bulundu ğu herkesin mâlamudur. Ne ise, buras ı konurnuzun d ışında kalır... girmiyoruz. FARSÇA OLAN HUDÂ'YA NEDEN İ Tİ RAZ ETMEZLER? 6— Dikkat çekici, dolay ısıyle de üzücü olan bir husus da, "Tanr ı"ya itiraz edenlerin "Hüdrya itiraz etmemeleridir. Tabii "Hüda" kelimesi her ne kadar Arabca de ğil ise de, Farsçadır. Türkçe de ğildir. Maksat, Türk'e, Türklü ğe, Türkçe'ye hül ıisa Türklük ile ilgili olan her ş eye karşı çıkıp itiraz etmektir. "Tanr ı" bile olsa Türkçe olmas ı hasebiyle Türklük ile ilgilidir, o halde ona da kar şı çıkılıp itiraz edilecek ve bu da İslam adına diye ilan edilecektir!.. İnsaf!.. Vicdan!.. "Tanrı" kelimesi mutlak " İlâh" man:asma oldu ğu için do ğrudan doğruya rahatlıkla "Allah" manas ım ifade etmekte ve öylece de kullanılmaktadır. Farsca olan "Hüda" kelimesi ise do ğrudan "efendi", "sahip" ve "mâlik" manalarm ı taşımaktadır. "Hüdâyi kitab" kitab sahibi; hüdâyi harle", ev sahibi manasma gelir. Ayn ı Hüdâ kelimesi Allah manas ında kullanılmaktadır. C) zaman da, "Hüdâ-i Cihan" "Cihan'ın Sahibi ve Efendisi" manas ını taşımaktadır. Böylece bu kelime hem "Allah" manasına, hem de normal "efendi" ve "sahip" mal ı:asma asırlardan beri kullanılmakta, dini eserlerde s ık sık zikredilmekte ve bir kişi çıkıp da bu yanlıştır diyen olmamaktad ır. Çünkü yanlış değildir. Hangi manayı kasd ederseniz hüküm ona göredir. Arabca'da "Allah" manasma kullan ılan böyle çift manal ı kelimeler vardır. Mesela "Rabb" "besleyen ve terbiye eden" demektir. "Sahip ve efendi" manaas ına da gelir. Aynı "Rab" Allah için kullanıldığı zaman "Kainat ın Sahibi, Efendisi ve bütün canlıları besleyip terbiye 192


eden" manasmı ifade eder. Ayn ı "Rab" kelimesi insanlar için kullan ıldığı zaman normal terbiyeci, sâhip ve efendi manas ında, insani sın ırlar içinde kullanılmaktadır. Mesela Yüsuf Süresinin 41. ayet-1 kerimesinde "Rab" kelimesi "kölenin efendisi ve loral" manas ında kullanılmış tır. Aynı kökten gelen "mürebbi" kelimesi de Türkçemizde çocuk bakımı ile uğraşan terbiyeciye denilmektedir. "Mevlâ" kelimesi ise daha da 'dikkat çekicidir. "Mevlâ" Arabcada aynı anda hem "köle" manasına, hem. Cıe "kölenin efendisi" manas ına gelebilmektedir. Yani "Mevlâ" kelimesinde hiç bir de ğişiklik yapmaksızm yerine göre "köle" yerine göre "efendi" anlam ına kullamlabilınektedir. Bakara Süresinin son âyet-i kerimesinde oldu ğu gibi. Allah'a da "Mevlâ" denilmektedir. Tabii "Efendi" manas ına almmaktadır. Fakat aynı kelime, ayn ı "efendi" manasma olmak üzere insanlar için de kullanılmaktadır. Bir çok büyük alimin lakab ı "Mevlana" olduğu gibi, Konya'daki Büyük Türk ş air mutasavv ıfının da lakabı "MevlanaMevlâmız-dır. Unutulmamandır ki, "Mevlâ" kelimesi insanlar için kullanıldığı zaman insani sınırlar içinde bir efendilik veya kölelik manas ı ifade ederken, Allah'a "Mevlana" denildi ği zaman ise, Kainat ın Efendisi" anlamını taşır. Çünkü kasıd ne ise hüküm ona göredir. İşte bütün bunlar göstermektedir ki, "İLMI" manasına gelen "Tanrı" kelimesine karşı yapılan itirazlar, yersiz ve ilim d ışıdır. Farsça'da "efendi" ve "sahip" manasma gelen "Hüdâ" kel ımesini, Arabcada "köle" ve "efendi" anlamına "Mevlâ" kelimesini ve daha nicele ı ini "Allah" manas ında kullanmakta hiç bir mahzür görmeyip, itiraz etmeyip de, Türkçe'de "Hah" manasına gelen "Tanr ı" kelimesini "Allah" manasında kullanmaya gelince itiraz edip kar şı çıkmak cehaletle yo ğrulmuş Türk düşmanlığı= bir taassub, bir hast al ık haline gelmesinden başka bir şey değildir. Türk düşmanlığı yaparken Tanrı Tealâ Hazretlerine kafa tuttuklar ının farkında bile de ğildirler".

193


15— SONUÇ:

Türkiye'deki _müslümanlar Allah'ta,. Tanr ı da demektedirler. islaıni„,et'ten önce Rab, Mevla, İ lah ve daha birçok kelimeler putlar hakkında da kullanılmış tı . "Hatta El- İ lah kelimesinin şiveye uydurulmuş ş ekli olan Allah kelimesi bile İ slartı 'dan önce Kabe'ye as ılan Câhiliye ş airle,rinin şiirlerinde geçiyordu'. Hz. Muhammed'in babasının adının Abdullah (Allah' ın kulu) olması dikkate ş ayandır. "Ameller ancak niyetlere göredir" diyen hadisle, Mecelle'nin ikinci maddesi: "Bir ş eyden maksat ne ise hüküm ona göredir". Rab, Mevla, Yezdau, ilah kelimeleriyle daha önce putlar kastedilirken ş imdi öyle değildir. Ne kasd ediyorlarsa hüküm ona göredir. Hatta Allah kelimesi ile putu kasd etseler do ğru mu olur? Allah dediler diye do ğru mu söylemiş olurlar? Elbette hay ır! Kasıd ne .ise hüküm ona göredir" Hıristiyanlar Isa'ya Allah derlerse o- ha ş a - Allah olur mu? Hıristiyanlar Isa'ya Rab derler. Yahudiler din görevlilerine ray (rabin) derler. Islam bilgini Erzurumlu İbrahim Hakk ı "Mevla görelim neyi e, Neylerse güzel eyler". diyor. Mevla dedi diye onu k ınamak mı gerekir? Farsca efendi anlamına gelen Huda kelimesi - bugün Allah anlamına kullanılmaktadır: "Bir Pakistanhya, Allaha ısmarlad ık" dedi ğiniz zaman o size "Hada hafiz" der. Yani Allah sizi korusun, demek ister. Atalarnruz mehter mar şuula nakarat olarak ş öyle söylernişlerdir: "Allah yoluna eenk edelirn ş an alalım ş an, 1 Zekeriya Beyaz, Türkliik Kan ımı z. İ slfını Canımız, İ st. 1977, Özlem Yay. Sf. 330. 2 Y.A.G.K., Sf. 331.

194


Kur'an'da zafer vaad ediyor Hazreti Yezdân" diyorlar'. Buradaki "Yezdan" kelimesi Arapça de ğildir. Eski Medı siler tap ındıklar ı putlarına Yezdan derlerdi. Peki Mehter illar şı n.da putu mu söylüyorlar? Elbette hayır. Kur'an'da zafer vaad eden Yezdan Yezdan, Allah anlamında kullan ılmış tır'". Bu ve benzeri kelimeler uygun görülüyor da, Türkçe (Tanr ı) denilince, patlar denilip itiraz etmek do ğ ru olabilir mi? Necip Faz ı l bir eserine "Tanr ı Kulu", Hasan Basri Çantay, Tefsir'inde "Lâilahe illallah" cümlesini "Allah'tan ba şka Tanrı yoktur" diye çevirmi ştir. Böylece Allah'a Tanr ı demiş oluyor. Keza Mehmet Akif Ersoy da: "Geçende kom ş uyu görmü ş , demiş selam söyle Demek almayacak Tanr ı selam ım bile"' diyor. Daha önceki sayfalarda Yunus Emre ve Süleyman Çelebi'den örnekler sunmu ş tuk. Bu örnekleri ço ğaltmak mümkündür. İ slam dinini ve Türklerin Tanrı ile, yeri ve gö ğü, kainatı yaratan Allah'ı belirttiklerini arzet ıniş tik- . Zekeriya Beyaz: "Tanr ı düşmanlığı küfürdür. Müslümanlara kâfir demek küfürdür" 6 diyor. Burada ilmi hakikati ve gerçe ğe uygun anlamı sunmu ş bulunuyoruz. Türklerde bir toplumu te şkil etti ğine göre, ona da bir peygamberin daha önce gönderilmi ş ve uyard ım§ olması ve hatta bu ad ın kullanılmış olması mümkündür. Nihayet Türkler islam'la mü ş erref olmu şlar ve onun yolunda -bütün güçleriyle dü şmanlara kar şı koymuşlard ır. Kur'an ve O'nun buyru ğuna göre davran ış yüzyıllarca Türklerin tek inaam olmu ştur. Allah adını ilk baş ta kullanmış , bazaıı Tanrı da demi şse, onun maksad ve niyeti tamamen İ slami temellere uygunluk derecesinde olmuş tur. Esirgeyen, ba ğış layan Tanr ı Türk Milletini korusun ve Allah yolundan ayiruılas ın! Sözü İslami de ğil midir? 1— TANRI'NIN SOYLEYİŞ ALANI Tanrı, Türk k avimlmine te ş mil edilebilir mi? Buna evet diyebiliriz. Muhtelif farkl ı inançlar da olsa bu kelime henimsermi ştir... Bir kelimenin •Kur'an'da geçmesi ona de ğer kazand ırmaz. Kur'an- ı Kerirre'de Ebu Leheb, Şeytan, Fir'avtın, Ruirı , Yahudi hatta e ş ek an ı rmasmı n en kötü ses oldu ğu da geçiyor. 3 Y.A.G.K., Sf. 332. 4 Y.A.G.K., Sf. 332. 5 Safahat, Sf. 88. 6 Y.A.G.K., Sf. 333.

195


Bazı zikretti ğimiz kaynaklar islâmi devirde de olsa onlar islamlaştırılnaa şeklinde değil, ona uyguluğu da ifade eder. Türk kavimlerinde Tenri (Tengri, Tanr ı) adı çok yaygın olmakla beraber, Bayat, Ülgen v.b. kelimeler kullanılmıştır. Bunlar hep tek Tanr ı 'ya ait s ıfatlardır. Kaadir, Yaratan, Kudretli, Büyük, Kadim anlam ı na kullanılıyor. Ülgen Tanrı burada Kadir Tanrı olarak geçiyor. Tanrı, yaratan, yaş atan, öldüren s ıfatlariyle ve icrasiyle cihan şümfd olması ve bütün insanları yaratması ve öldürmeyi gerekecek bir güçtedir. Monoteist bir din olan Yahudilik'te " İsrail Tanrısı veya daha aç ık olarak İ srail'in Yehovas ı" deniliyor. Türkler h ıristiyanhktaki Allah adına da o zamanlar Tengri demi şlerdir. Bu 2. yüzy ıldaki bir eserde geçiyor. (Rusya'da bas ılmış). "Sizin Tanrınız İsa mı ?" diye Türkler soruyorlar. Umay üzerinde yapt ığımız geniş araştırma onun Koruyucu Ruh yani Melek oldu ğunu isbat etmi ştir. Tarih boyunca Türkler Allah a şkına da, Tanr ı aşkına da, Allah koı usun veya Tanrı Korusun, Tanrı Misafiri, Tanrı tanık olsun derken bir ayırım gözetmemişlerdir. Hatta kapl ıcaya Tanrı'dan Hamam, bile demişlerdir7 . Allah kar şılığı Diyo, Got, Lord, v.b. birçok dillerde söyleyi şler vardır. Acaba bunlar Allah' ın '99 güzel adını belirtebiliyor mu? Allah'tan bahsedilirken, ıslâmiyette hatta Yahudilikte Hu (0) denilmiyor mu? Dil (lisan) nedir? Nas ıl çıkmıştır, nasıl geliş mi ş ve etkilenmi ş ir, kelimeler nas ıl vücuda gelmi ştir? Bütün diller Cenâbihakk ın eseridir. Kutsal dil yoktur. Kutsal Kitap vardır. Bugün arapçayı müşrikler de, hıristiyan araplar da kullanmaktadır. Arapçada bir yığın küfür de vardır. Dil bakımından üstünlük taslanamaz. Arab ın Aceme üstünlü ğü yoktur, diyen Yüce söz geni ş ce düşünülmelidir. Bizim için kutsal olan, mübârek olan Yüce Kur'ân'd ır. Arapça herhangi bir dil gibidir. Zira her topluma peygamber gelmi ş ve hitap etmi ş , uyarınıştır. Hz. Milisâ, ibranice Hz. İsa Aramca konuşmu ş ve vaaz etmi ştir. Kur'ân ise en son, en Yüce, ve yegâne kutsal din Kitab ımı z olarak ebedidir. Aslında Allah, insan akhn ı, zaman ve mekânı aş an bir varlık olduğundan bir cisim, herhangi bir be şeri varlık gibi bir ad sahibi olmas ı dahi düşünmeyi gerektirir. Rahmân ve Rahim v.b. de demiyor muyuz? 7 Tanıklanyle Tarama Sözlü ğü, Ankara 1957, Sf. 737. 14. ve 16. yüzy ıllar.

196


Ş uhalde bütün en güzel adlar O'nundur inanc ına uymalıyız. Bu bakımdan burada 99 ad ını zikrediyoruz. Şayet Tanrı derken bütün bunlar ı benimsiyorsak, o zaman bir mesele ç ıkmaması gerekir. Bismillahirrahmanirrahim. Hüvallahül halikul bari ül Müsavvirü lehül esma ül hüsna Esma ül Hüsna El Kabıd Allah EL Basıt ER Rahman EL Hafıd ER Rahim EL Rafi' EL Melik EL Muizz EL Kuddus EL Muzill ES selam ES Semi' EL Mü'min EL Basir EL müheymin EL Hakem EL Aziz EL Adl EL Cebbar EL Mütekebbir EL Latif EL Habir EL Halık EL Halim EL Bari EL Azim EL Musavvir EL Gafur EL Gaffar EL Şekur EL Kahhar EL VEHHAB EL AL İYY EL Kebir EL EVvelü EL Hafiz ER REZZAK EL Mukit EL Fettah EL Hasib EL Alim EZ Zahirü EL Celil EL Batın EL Kerim EL Vali EL Mucib EL Mütaali EL Vasi' EL Berr EL Hakim ET TEVVAB

El Vedud EL Mecid

El Müntakim EL Afüvv

ER RAUF EL Hakk Malikü'lMülk EL Vekil EL KAV İYY Zülcelali velikram EL Müksit EL Metin EL Cami' EL Veliyy EL Ganiyy EL Hamid EL Mugni EL Muhsi EL Mani' EL Mübdi ED Darr EL Muid EN Nafi' EL Muhyi EN Nur EL Mümit EL Hadi EL Hayy EL Kayyum EL Badi' EL Baki EL Vacid EL Varis EL Macid ER Raşid EL Vahid ES Sabur ES Samed EL Bais EL Kaadir EL Muktedir E Ş Şehid EL Mukaddim ER Rab EL Muahhir EL Ahirü EL Vitr

197


2— TÜRKLER MÜSLÜMAN= Tanrı adını , Allah anlamına kullanan ve Cenab- ı Hak'ın bütün güzel adlar ına ş âmil tanıyan Türkleri, Tanr ı adını da kullanıyor diye horlamak hakikata, ilme, gerçe ğe aykırı düş er. Yalnız Allah adı kullamlacakt ır diye Ktir'ân'cla hiçbir buyruk yoktur. Kur'an =Men ş öyle diyor: "Allah yanında (indinde) (hak) din, anca İ slâmdır (müsliinaanliktu)" "Kim islâm'dan ba şka bir din ararsa ondan (bu din) kabul olunmaz ve O, âhirette en büyük zarara u ğ-rayanlardand ır"° Hz. Muhammed, Sahih-i Buhari'ye geçen sözünde: "Her çocuk İ slam fıtratı üzerine do ğar, fakat ebevey ııi onu ya Hıristiyan ya Yahudi veya Meeüsi yapar" diyor. Nitekim Diyanet İşleri Ba şkanlarnulan merhum A.H. Akseki: "Din, Allah ve ahlâk fikirleri insanda f ı tridir" diyori° Gene A. Hamdi Akseki: "Din, Allah Teâlâ taraf ından va'z olunmuş bir kanundur"." "Dinin menş ei, fıtrat ı heş eriyedir. Akl ı selimdir". Bunu Peygamberler takviye eder.. İslam itikadına göre, be şeriyetin ilk dini "Hak dini", "Tevhid Dini"dir. İ lk Peygamber Adem olup, Allah'tan Vahiyle, Allah'a ibadet etmiştir' 2Diyanet yay ınında, bir hadis-i ş erifte naklen ş öyle deniliyor: "Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: Müslüm.anhk, be ş ş ey (temel) üzerine kurulmu ştu.r: Allah'dan ba şka hiçbir Tanr ı , ibâdet olunacak hak- mabut olmadığına ve Muhammed (S.A.) O'nun kulu ve Resülü olduğuna ş ehâdet etmek; namaz ı kılmak, zekât ı vermek, Ramazan orucunu tutmak, hacca gitmek". İş te islâm'ın bu be ş ş art ına Türkler, Tarih boyunca inançlar ını hayatlar ını feda ederek göstermi ş lerdir. Allah'ın birli ğine, Tanr ı'nın birli ğine imân etmi şlerdir. 8 Al—i İ mran, 19. 9 ki—i imrful, 85. 10 A.H. Akseki, İlim—Ahlak, İman (Allah ve Din Fikri), Ankara 1950, Sf. 15. 11 A.H.Akseki , Dinler ve Mezhepler Hakk ında Genel Mâli‘mat, Ank. 1950, 2. Bas ım, Sf. Sf. 9. 12 Y.K., Sf. 19.

198


" Ş üphesiz bu müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Ben'den körkunuz"° J, "Allah katında kötü ahlâktan daha büyük günah yoktur, Çünkü kötü ahlAk sahibi, bir günahtan ç ıkmadan di ğerine düş er"" "Allah katında din İ slAmdır"i 5 Türkler de müslümand ır, onların son ve ebedi dinleri islAm dinidir. "Muhammed,. içinizden herhangi bir adam ın babas ı de ğil; 0, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her ş eyi bilendir" 16 Allah bütün dillere hâkimdir, her ş eyi bilir, kendisine yap ılan deyişleri de bilir, Allah (Tanr ı) ile denileni de (kastedileni de) elbette, anlayacak yikeliktedir° 7 Kur'an mealen

ş öyle diyor:

" Şüphesiz müslümanl ık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbi'nizim, öyleyse Ben'den korkunuz"" ve: "Allah katında din İ slâm'dır". Diyanet Takviminde bile, Allah ve Tanr ı aynı anlamda kullanılmaktad ır:"Allah'la beraber ba ş ka Tanr ı tutup tapma. O'ndan ba şka Tanrı yoktur; O'ndan ba ş ka her ş ey yok clacakt ır; hüküm O'nnndur; O,na döneeeksiniz" ineelememizi El-AlAk Süresinin mealinden birkaç Ayetle de destekleyece ğiz. Burada Oku' ınak ve kelime ile yaz ı hakk ındaki anlama bilhassa dikkat edilmesi ve dü ş ünülmesi gerekecektir: Haz. Peygamber Muhammed'e (A.S.) ilk inen Ayetlerden olu şu da ayrı ca dikkate ş ayandır: Bu Süre'den aç ıklama ile birlikte ilk be ş Ayeti sunaca ğı z: " İnsan'ın alAk'tan yarat ıldığını söyledi ği için bu adı almıştır. Alâk, kan pıhtısı demek ise de burada kasdedilen döllerımiş yumurta, yAni embriyo'dur. Oku kelimesiyle ba şlaclığundan buna İ kra, süresi de denir 19 âyettir. Ba ş tarafından be ş Ayeti, Hz. Peygamber'e ilk inen âyetlerdir. Kendi HirA mağarasında iken CebrAil gelmi ş , ona "Oku" demiş , o da "Ben 13 235./ 52. Â. 14 Hadis—i Şerif, 15 Ayet. 16 El—Ahzâb, 40. Â. 17 (Eski Türklerin Dini Ş amankk De ğildir) Kitainnuzda geni ş bilgi sunulacaktır. 18 Süre 23/52. • 19 S. 28 /88 Diyanet Takvimi „ 12 Nisan 1977 Sal ı (1397)

199


okumak bilmem" demi ştir. Cebrail ona yine "Oku" demi ş , O da "Ben okumak bilmem!" demi ştır. Üçüncüde Cebrail, i şte bu Sürenin ilk be ş ayetini vahyetmiştir" 2° "Rahman ve Rahim Allah'ın adıyle 1 Yaratan Rabb'in adıyle oku. 2 O insanı alâktan (kan pıhtıst biçimini alan embriyodan) yarattı . 3 Oku, Rabb'in en büyük kerem sahibidir. 4 0 insana kelimeler (yaz ıyı) öğretti. 5 İnsana bilmedi ğini öğretti". —

Bunları dikkatle okumak ve üzerinde derin dü şünce ile durınahyız, kelimeler ve binlerce yaz ı çeşitlerini hat ırlamalıyız. Okuma'nın ne anlamlar ta şıdığına dair tezekkür ve tefekkürle, geni ş ve derin tahlilleri kavramaya çal ışmanın gerekti ğini bilmeliyiz. Ve Kur'an-1 Kerimin son Süresinin çok derin anlaml ı hitab ının mealini hatırlatarak incelememizi sonuçland ıraca ğız2 i "Nas Süresi: Rahman ve Rahim Allah' ın Adıyle 1— De ki: Sığınırım ben İnsanların Rabb'ine, 2— Insanlar ın Padiş ahma, 3— Insanlar ın Tanrısına 4— Insanlara kötü ş eyler fısıldayan o sinsi vesvesecinin ş errinden. 5— O ki insanlar ın göğüslerine (kötü dü şünceler) fısıldar 6— Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin ş errinden Allah'a sığınırım)".

20 Kur'anı—I Kerim AleMi, Prof. Süleyman Ate ş , Sf. 569. 21 Kur'an— ı Kerim IYleali, Sf. 579.

200


EK NOTLAR 1— Tanrı adının kullanın§ tarihi: Çin dininde toprak, yer ilâhlarma, tabiat güçlerine, ilâh olarak tap ılmıştır. "Kudretli Varlık" olarak Tanrı ad ı bozkır kültürünün tesirinden önceki devirde (Shang'lar ça ğı ) mevcut bile olmam ış , Çinde ancak, Türk kültürünün belirli ş ekilde görüldüğü Chou salâlesi zaman ında ortaya çıkmıştır." Kungfut-se (Ölümü M.O. 480) "Gök'ün o ğlu" (T'ien-Tzu) konusunu incelerken "Tanr ı" sözünü kullanmıştır'. Çince Tien, Tanr ı, Tien-Shan, Tanrıdağı demektir. "Gök-Tanr ı kavramını karşılamak üzere kullanılmıştır.2 ,

Şurada tekrar hat ırlatırız ki, hiç Tanrı veya Tenri kelimesi gök karşılığı olsaydı "Gök Tanrı" veya "Kök Tenri" denilir miydi? Burada gök kelimesinin ayrı bir anlamı olmak gerekir. Bu da yücelik, derinlik, enginlik gibi büyültücü, sayg ılı bir anlatış olabileceği gibi (Göklerin Tanrısı) anlamında da kullanılmış olabilir. Böylece Tanr ı veya Tenri kelimesinin benzer biç ımindeki kelimenin Çinlilere Türklerden geçti ğini kaynaklar teyid etmektedir.' Gökte B İ R Tenri deyimi Asya'da yayg ındı . Tanrı (Tenri, Tengri) veya onunla ilgili kelimeler Çin kaynaklanyle de incelenecek olursa 2500 y ıl kadar geriye gitmek mümkün olmaktad ır. Muhtemelen Dinler Tarihçisi gözüyle, Asya'da, bilhassa Çin'de yeni yap ılan araştırmalar bunun daha eskilere götürebilece ğini teyid eder. Haz. İbrahim'in M.O. 2100 veya 2000 tarihlerinde ya ş adığı hat ırlanacak olursa bir Allah veya Bir Tenri inancı= çok öncelerde oldu ğuna ş aş mamak gerekir. Türklerin totemizm ve şamaniznı gibi bir inanç sistemi veya dinleri olmadığını tekrar belirtmek isteriz. 4 1 Prof. W. Eberhard, Çin Tarihi, Sf. 29 v.d.

2 Prof. Dr. İ brahim Kafeso ğlu, Kutadgu-Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Sf. 35-38. 3 İ . Kafeso ğlu, Türk Milli Kültürü, Ankara 1977, Sf. 222. 4 — W. Eberhard, Çinin Şimal Komşuları, Sf. 87 ve ba şkaları . — İ . Kafeso ğlu, Türk Milli Kültürü, Sf. 248-265. (Bu eserin tahlil ve ele ştirisini, yakın ve ortak noktalar ın' (Eski Türklerin Dini Samanl ık De ğildir) adlı kitabınuzda belirtmekteyiz. Türklerin keçeden yap ılmış olduğu iddia edilen Tanrı tasviri dü şüncesini kısaca ele ştirebiliriz. Hiç Gök'ün bir ş ekil halinde keçeden putu yapılabilir mi? Bu bile Gökle ilgisi olmad ığını isbat eder. Bu keçe tasvirler, birer muska (nüsha) birer maskot şeklinde düşünmeği gerektirir.

201


2— Süryani Mikâil Vakayinamesi, (Ölümü 1200) çeviren ve aç ıklayan: İ smail Hami Danişmend, Türklük (dergisi), 1939,1,70-80, II, 161— 163, III, 244-295, V, 407-410, VI, 490. Mikâil, Türklerin Bir Gök-Tanrı'ya tapt ığım söylüyor. (Eski Türklerin Dini Ş amanlık De ğildir) adlı kitabımızda bu konuya geniş yer verilmektedir. 3— Prof. Dr. İbrahim Kafeso ğlu, (Türkler) makalesinde, Türklerin (Gök-Tanrı) adıyle bir Tanrı'ya inandığını belirtiyor, baz ı ayrıntılı noktalarda farklar olmakla beraber, bizim ilâhiyat Fakültesindeki Dinler Tarihi derslerinde Eski Türklerin Dini bahsinde y ıllarca önce sundu ğumuz makalelerimizde, Eski Türklerin Islâmdan Önce'de tek Tanr ı'ya inandığına dair ünlü tarihçi Kafeso ğlunun kayna ğına bir belge olarak i ş aret etmek isteriz. 5 4— Prof. Dr. Faruk Kadri Timurta ş , Tanrı kelimesinin ilâh anlamında oldu ğunu, "Tanrı " kelimesinde de murad ve kasdedilen Cenab ı Hak olduğuna göre, bu kelimenin kullan ılmasında bir mahzur bulunmadığını ileri" sürmektedir.' Fakat sadece bu kelimeyi kullan ıp (ALLAH) kelimesini unutturacak ş ekilde davranılmamasını istiyor ve "Allah" kelimesi bir has (Özel) isimdir, diyor. Burada Kuran- ı Kerimin nâzil olmas ından önce de mü şrik Araplar Allah kelimesini biliyor ve söylüyorlardı . Fakat Kur'âni anlam ı da kavrayam ıyorlardı . Üstelik Kuran- ı Kerim de Allah kelimesi tekrar tekrar belirmekte ve Kelimei Ş ahadette de yer almaktad ır. Elbette bu ad ın kullanılmasını önleme gayreti varsa bu yanlış bir davran ış olur. Pek tabii, Tanr ı kelimesi de (Esmâ-i Hüsna) (En güzel Adlar) da oldu ğu gibi ve Allahı n sıfatlarm ı da ihtiva edecek ş ekilde kullanıhrsa özel ad seviyesinde görülebilir. I‘levlâ kelimesi de v.b. kullanılmaktadır. Prof. Dr. Faruk Kadri Timurta ş , aynı yazıda "Hâlik ve Hallâk kelimeleri de "Esmâ-i Hüsnâ" aras ında yer almamakla beraber, yine Allah'ın sıfatlarm ı göstermektedir. Farsca "Huda" ve Türkçe "Tanr ı" kelimesi de Allah'ın isimlerindendir. Elmahlı Hamdi Yaz ır, hatta "Allah' ın ayrı ayrı has (Özel) ismi bulunması mümkündür ve ş er'an câizdir" dedikten sonra şunları söylemektedir: "Mamâfih lisanlarda buna mürâdif bilmiyoruz. Mesela Tanr ı, Hudâ isimleri Allah gibi ismi-i has değildir. Ilâh, rab, mâbud gibi ism-i âmdır." Ça ğımızın en büyük tefsir âlimi olan rahmetli Hamdi Yaz ır "Allah" 5 Prof. Dr. İbrahim Kafeso ğlu, Türkler, İ slam Ansiklopedisi, İ st. 1978,129. Cüz, Sf. 244-245 6 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurta ş, Cevaplar-Açıklamalar, Tanrı Kelimesi Hakk ında, Ter„ eüman, (Ya şayan Türkçemiz), 6 Nisan 1980.

202


ism-i zatın' "Bihakkın Mabud-ilah-i Hak-Hak Tanrı" suretinde anlatmaktadır. Yine merhum, "Lailahe illallah" kelime-i tevhidini "Allah'tan başka Tanrı yoktur". şeklinde tercüme etmi ştir. Mevlid nazım' Süleyman Çelebi bunu, "Birdir Allah andan art ık Tanrı yok" sözleriyle ifade etmiştir." "Mehmet Akif "Hâlikin nâmütenahi ad ı var en başı Hak" demektedir. Allah ü Teala'nın has ismi tektir, birdir; fakat pek çok isim ve s ıfatı vardır. "Tanrı"da bunlardandır, demektedir. Prof. Dr. Faruk Kadri Timurta ş sözlerini ş öyle tamamlamaktad ır: "Allah'ın Arapça ve Farsca isim ve sıfatlarma ses ç ıkarmayıp " İlah" isminin Türkçe karşılığı olan "Tanrı" kelimesine itiraz etmek do ğru de ğildir. Aziz okuyucularımız hiç merak etmesinler, bizim iman ımız Kur'an- ı Kerimde ve hadislerde buyrulanlara noktas ı noktas ına uygundur." 5— Kur'an'da peygamber olarak zikredilen Haz. Musa ve Haz. İ sa' nın getirdi ği kitaplardan tahrif edilerek bugüne gelmi ş olanlar da aynı ilahi menş e olmasına ra ğmen Allah adı geçmemektedir. Yahudilikte Allah kar şılığı olarak, Yahve, Yehova, Elohim, Ha- Ş em ve Hu (O anlamına) v.b. adlar, ve keza H ıristiyanata Teo, Gott, Diyö, Lord v.b. adlar kullanılmaktad ır. Hıristiyanlar Yahudilerin Tanr ı karşılığı kullandıkları adları da benimsemektedirler. Üstelik Yahudi ve Hıristiyanlar gökle ilgili olarak şu anlatma ve benzetmeler içindedirler. Hernekadar baz ı yerlerde gök'ün, Yaratan tarafından nas ıl yaratıldığını belirtiyor ve Mı , veya Allah anlam ına kullandıkların ı ileri sürerek "Allah' ın Göğü" deniliyorsa da, "Allah'm gökyüzündeki evi de demektedirler. Buna dair baz ı örnekler sunaca ğız. Tevrat'ın beşinci kitabı olan (Dvarim- Tesniye) bölümünün 26. bab, 15 cümlesi şöyledir: "Mukaddes meskeninden, göklerden a ş ağı bak ve kavmin İsrail'i ve atalarımıza and etti ğin gibi bize verdi ğin diyarı, süt ve bal akan diyarı mübarek k ıl!" Hatta Tevrat I. Kitap (Bölüm), II. Bab. 7 de: Yehova için şöyle deniliyor: "Ve âdem o ğullarının Yapmakta oldukları ş ehri ve kuleyi görmek için Rab (Gökten) indi." ve keza Tevrat (5. bölüm), 36.: "Seni terbiye için göklerden sana sesini i şittirdi..." Mezamir, 2, 4, 115, 3, Amos: 9, 6. Ye ş . 65, 15, Yehova'n ın gözkyüzündeki evine, onun taht ının orada olduğuna, Mezmur II, 4: 33, 15; 103, 19; Ye ş . 66, I, Malahi 5, 34 gibi 7

Yahudilik ve H ıristiyanlık Kutsal Kitaplar ı, (66) kitap.

203


mekan belirten kavramlarla anlat ılmakt a, belirtilmekted ır. Gökten Ye hova'nın aş ağıya bakt ığını Mezamir 14, 2; 113, 5 v.b., ilah a ş ağıya iniyor Tevrat I., II. 5-7; "Ah o gö ğü yırtabilir ve a ş a ğı ya gelebilir ( İş aya '64, I.) Gökte Yehovan ın arzuları, iradesi hüküm sürer, oradan bu buyruklar yeryüzüne verilir; Tevrat I. Kitap 19; 24 Roma I, 18. Bak ışlar göğe yükselir: Mezmur 123, I; Bütün iyi hit uflar, ihsanlar oradan beklenir (Yak. I, 17.) Emir ve teselli oradan gelir: Mezamir 73, 25. "Göklerde başka kimim vardır?" deniliyor. Hayal edilen, tasarlanan Cennet de ğil, gökyüzünün parlakl ığı, bizzat Yehova'nuı kendisi sayıhyor. Hristiyanhkta, ilâh İsa (Yezus Kritus) gö ğün efendisidir. ilash, gökten a ş ağı iner. I. Korintoslulara Mektup: 15, 47; Yo. 3, 13, 31' 6, 51. Matta İncili 28, 18, Hıristiyanlar ona "Gökteki Babam ız" derler: Matta İncilı 6;9. Matta incilinin 6. babm ı n 9 ve 10. cümleleri ş öyledir: " İ mdi siz şöyle dua edin:

Ey göklerde olan Babam ız, Ismin mukaddes olsun; Melektsı tun gelsin; Gökte olduğu gibi yerde de Senin iraden olsun". Resullerin i şlerinin

7. babının 49. cümlesi de ş öyledir: "Taht ım gök ve ayaklanma basarnak yerdir." Hıristiyanlara göre, İ sa gö ğe yükselişi sırasında bütün semayi kuvvetleri a ş arak gö ğe çıktı . ( İbranilere 9, 24; Efesuslulara 4, 10: 2. Korintoslulara 12, 2. İbranilere 4.14. de bak ınız.) 2. Korintoslular da: "Gökyüzündeki meskenimiz" deniliyor. (2 korintoslular, 5 v.b., Yak. 14, 2 .)

Hıristiyanlıkta İsa (Yezus Kritus) gökte taht ında -haş a-Allah'ın sağında oturur.' Bu maddeyi Matta İncilinin 6. Bab ının 32. ve 33 cümleleriyle tamamhyoruz: "Semayi (Göksel) Babam ız bütün bu ş eylere muhtaç olduğumuzu bilir. Önce onun hükümranlığını ve sahlhını aray ın ve bütün bu şeyler size ilave edilecektir." 6— .Gott veya Iltth için türlü dillerde ( İ slam ve Tanr ı açıklanması hariç) şu kitaplar birkaç örnek olarak hat ırlanmalıdır: g Kitabı Mukaddes, Eski ve Yeni /kilit (Tevrat ve ineiller), 1st. 1938 — Calwer Sibel Lex.ikon, Theodor Sehlatter, Stuttgard, 1959 (Himmel Maddesi), S. 519, 520.

204


P.W. Schmidt, Der Ursrung der Gottesidee; R. Petazzoni, Dio; A. Lang, The Making of Humanity; A. Lang, The Making of Religious; E.O. James, The Ancient Gods, London 1960; Helmuth M. Bötteher, Got Hat Viele Namen Got (Tanr ının) birçok adı vardır, München 1964. Keza Van der Leeuw, Phanomenologie der Religion ile Mircea Eliade ye Friedrich Heiler'in, Din Fenomenolojisi ile ilgili eserlerinin, ilâh, Gott v.b. adları ile, Gök maddelerine bak ılırsa etr aflı bilgi bulunacaktır. Keza Kurt Goldammer'in, Die Formeııwelt des Religiösen, Stuttgart 1960, (Gott) kelimesiyle, bu kavramla ilgili bilgilere ve (Himmel) maddesiyle gök hakkında başka dinlerin durumuna bakılabilir. Bu arzetti ğimiz kitaplar ne Allah ne de Tanrı kelimeleri hakkında bir açıklamada bulunmuştur. Bunlar İslâm ve Türkler d ışında konularla ilgilidirler. Allah ve Tanrı hakkında hemen hiçbir bilgi vermemektedirler. Yaln ız islâm Ansiklopedisin de Allah maddesinde hakk ında tart ışmayı gerektirecek bilgi sunulmuştur. Allah maddesine bak ınız. Tenri, Tengri veya Tanr ı hakkında ilk olarak en geni ş bir açıklama ve tahlili ve bununla birlikte İslâmiyet ve Gökle ilgili inceleme bu sunduğumuz kitapla yap ılmış oluyor. Kitab ın ikinci basımında dikkat çeken eksikler ve ele ştirilerden do ğacak hususlar tamamlanabilir.

205


INDEKS

(D İ Z İ N)

Abakı, 64 Allah Dağları, 12 Abası, 177 Allah A şkına, 16, 196 Abastı, 131 Allah'ın 99 güzel adı, 176, 178 Abdest, 87 Allah Korusun, 196 Abdullah (Allah'ın kulu), 123, 191, 194 Allah'tan Korkan, 93 Abdül kerim Satuk Bu ğra Han, 5 Ali Ulvi, 62 Acun (Ajun), 67, 134 Alp Kutluk Bilge Ka ğan, 76 Açma (Asena), 97 Altan, Ya şar, 175 Adak, 68, 72 Altay, 1, 2, 9, 11, 18, 96, 98 Adem, 80, 81, 128, 198 Altay Dağları, 2, 3 • Adem ve Havva, 175 Altaylılar, 176, 177, 179, 180 Âdrüm, 51 Altay Şamanizmi, 133, 178,. 180 Âhiret, 146 Altay Türkleri, 132 Âhir zaman, 3 Altı Devir, 162, 163 Ahmet tbn Hanbel, 170, 171, 182 Altı Gün, 161, 162, 163 Ahmet Vefik Pa şa, 53 Altınkı, 51 Ahmet Yesevi. 175 Altı Merhale, 163 Ak, 130 Altı Safha, 163 Akadca, 7 Altı Vakit, 162 Akbaba, 131 Âmine Hatun, 123 Ak deniz, 131 Ana, 7 Akene (Ak ana), 177 Anadolu, 79, 98, 102, 109, 110, Ak-Han, 179 Ana Mıaygın, 177 Akkoyunlu, 130 Aııgara, 96 Ak nemer, 177 Animizm, 4 Akseki, A. H., 196 Ant, 63 Ak-Yaratıcı, 180 Arabistan Kiraz ı, 169 Alâimi Sema, 131 Aral Gölü, 2, 98 Alaşan Stepleri, 1 Arat, Re şit Rahmeti, 71, 93, 94, 129, 182 Hz. Ali Kalesi, 105 Arıg Can, 113 Ali Emiri, 62 Arıg tin, 113 Alim, 160, 170 Annen, 64 Alkamak, 46 Atsal, Sadri Maksudi, 95 Alkış , 51, 64 Arsan Dolay, 177 Allah, 7, 9, 11, 12, 16, 22, 66, 70, 71, 81, 84, 93, Arslan Tekin Gazi, 70 94, 105, 117, 121, 122, 128, 133, 137, 141, Arş , 30, 108, 122, 129, 139, 141, 144, 146, 152, 171, 176, 198. 155, 161, 167, 171, 178

206


Arş-ı Al(1, 30, 108, 136, 157 Arş'ın Rabbi, 149 Artoyon, 132 Arvış , 51 Arz, 147, 148, 171 Ashâb-ı Ke f Mağaras ı, 105 Astronomi, 163 Aşık Paşa, 121 Atalay, Besim, 18, 62, 73 Ateş, Ahmet, 182 Ateşperestlik, 105 Ateş, Süleyman, 139, 143, 147, 148, 153, 155, 157, 165, 167, 169, 184, 200 Atmosfer, 149 Avarlar, 28 Ay, 143, 144, 154, 156, 158 Ayar, 96 Ayete'l-Kiirsi, 161 Ay-Han, 17 Ayı, 177 Ay Tanrı, 56 Ay Tengride Kut Bolm ış, Alp Bilge Ka ğan, 76 Ay Tengride Kut Bolmu ş Kutluğ Bilge Ka ğan, 76 Azerbeycan, 129 Azeri, 129 Aziz, 153, 191 Azrail, 83 Azun, 51 B Babam Tatay Tanr ı, 180 Bülgü (Belgü), 114 Baksı, 46 Bala Altan, 102 Balasagunlu Yusuf Has hacib, 113 Balbal, 29 Balkar, 2 Bang. 22, 24, 25, 35, 77 Banarlı, Nihat Sami, 35, 79 Barthold, 79, 94, 114 Baruch, Willy, 96 Başkurt, 88, 179 Batlamyus, 143 Bayat, 41, 69, 94, 176, 196 Bayık Tanrı , 116 Bayırkı, 3 Baykal, 99

Bay-tdgen, 180 Beg, 2 Bekta şilik, 175 Beldeler, 167 Bentinç, 53 Beşbalık, 49, 90 Beyaz, Zekeriya, 188, 194, 195 Beyrem, 69 Beytullah, 85, 167 Beytu-I-Nlâmur, 1W22, 167 Beyzâvi, 155 Bilge Kağan, 2, 28, 29, 30, 31, 32, 73 Bilge Kutlu ğ Kağan, 76 Binyazar, Adnan, 79, 82 Bir Tanrı, 87, Bitgan, 113 Bitik, 65, 113 Bizans, 14 Blochet, 35 Bozkurt, 47, 97 Bozkurt Destan ı, 36 Böhtling, O., 20 Brahma, 60 Brockelmann, 25, 62 Buchner, 15, 19 Buda (Buddha), III, 11, 46, 58, 71, 104 Buddizm, 27, 58, 104, 105, 107, 108, 177, 180 Budist, III, 46, 49, 60, 61, 177, 180 Buhara, 104, - 106 Buhüri, 170 Buke, 70 Bulgar, 105 Bumin Kağ an, 2 Burak, 166 Burç, 89, 140, 144, 153, 155 Burkan, 47, 49, 58 Bugü Han, 104, 105 Büyü, 166 Büyük Arş, 157, 159 Büyük Arş'ın Rabbi, 144 Büyük Hun Devleti, 1 Büyük Yaratan, 162 C Cabbar Tanrı, 84 Caferoğlu, Ahmet, 22, 73, 74, 95, 129, 172 Cahiliye, 87, 179, 185, 191, 192 Cami, 84, 89, 104

207


Carlıh-han, 103 Cebe, 102 Cebrail, 4, 159, 166, 170, 199, 200 Cehennem, 13, 39, 40, 57, 105, 109, 122, 139, 157, 166 Cenüb-ı Hak, 154, 162, 196, 198 Cennet, 48, 88, 106, 109, 122, 126, 137, 139, 150, 155, 160, 161, 165, 166, 167, 169 Chü-chii Devleti, 2 Cibıll, 171 Cin, 69, 70, 132, 140, 143, 151, 152, 153 Courteille, 20 le Coq, 104 C Çadır, 161 Çağatay, 41 Çağatay, Saadet, 11, 93, 114, 180 Çalap, 9, 23, 84, 110, 116, 122, 179 Çalbargu, 37 Çam, 72 Çamağacı, 72 Çantay, H. Basri, 190, 195 Çardak, 161 Çavu ş Türkleri, 132 Çay, M. Abdullah, 74, 94, 95 Çekmeceli Sait, 62 Çengiz (Çingiz, Çinggiz, Çieiz), 2, 96, 98, 99, 100, 102 Çerh-i Felek (Çark•1 Felek), 134 Çin, 1, 2, 4, 12, 28, 69, 90, 96, 97, 98, 103 Çıwı, 70 Çoban, 175 Çur, 2 D Dağlar, 2, 143, 155, 167 Danişmend, İ . Hâmi, 182 Dede Korkut, 36, 79, 80, 81, 82, 179 Deli Dunırul, 82, 83 Dindar, 18, 20 Din Fenomenolojisi, IV Dingir (Tingir), 8, 16 Dinler Tarihi, IV Divinus, 18, 20 Diyo (Dieo), 15, 196 Dodai, 102 Doerfer, G., 43, 178

203

Doğu Küçük Kağanlıgı, 1 Doluııay, 155 Dokuz Tatar, 98 Dua, 64, 80, 87, 90 E Ebeın Kuşa ğı, 131 Ebu Ali el-Hasan, 113 Hz. Ebu Bekir, 166 Ebü Dülef, 86, 89, 90, 91 Ebu Leheb, 181, 195 Ebu'l Gazi Bahadır Haıı , 25, 53, 79, 127 Ebn Hayyân, 25, 41 Eflak, 134, 167 Eftalit Devleti, 1 E ğit, 63 Elburz, 17 Eraslan, K. 13, 37 Ergenekon, 46, 47 Ergenekon Destanı, 36, 47 Ergin, Muharrem, 34, 79, - 83 Erlik, 23, 177 Ersoy, M. .ikkif, 195 Erzurumlu İbrahim Hakkı, 194 Esmiiu'l-Hüsna, 78, 122, 178, 181, 187, 192, 197 Eşük, 64 Evliya, 167 Ezan, 189 F Fâtiha, 171 Fâtıru's-semüvat, 142 Felek, 143 Fergana, 106 Ferguson, George, 175 Ferş, 129 Feza, 134 Firavun, 195 Firdevs, 160 Firişte, 116 Fraehn, C. M., 53 Fleischer, 79 G Gabain, 24 Gayb haberleri, 152, 153 Gece, 154, 156, 158, 159


Gobi Çölü, 1 God (Got), 192, 196 Godi-Godi, 55 Gök, 8, 9, 12, 14, 18, 33, 45, 60; 88, 101, 103, 108, 130, 143, 185 Gökalp, Z. III, 100, 131, 176, - 178 Gök boncuk, 130 Gök börü (Gök Beri), 130 Gök Dini, 45 Gök-Han, 17 Gökkuşağı, 11 Gök ışık, 131 Gök Kubbe, 130, 131 Gök Kurt, 47 Gök Tanrı, 6, 9, 10, 15, 16, 45, 131, 132, 178, 179, Gök Tengri, 130 Gök Tenri, 107, 108 Gök Türk, 3, 15, 27, 29, 38, 95, 104, 130 Gök Türk imparatorlu ğu, 9 Göktürkler, 1, 2, 75, 86, 95, 97, 132, 171, 180 Göktürk Yaz ıtlan, 74 Gökyay, O. Şaik, 79, 83, 85 Gökyüzü, 165-167 Grousset, R., 96 Grum, Grijimaylo, 97 Gutluy, 65 Gün (Kiin), 35, 162 Güneş, 10, 26, 90, 143, 154, 164, 175 Güne ş Tanrı, 56 Gündüz, 156, 158 Gün-han, 17 H Habibullab, 85 Haç, 175 Haemseb, 99-102 Hak, 124 Hakan, 132 Hak Teülü, 125, 161, 176, 178 Halim, 146, 160 Hamd, 150, 153 Hülık, 191 Ham, 127 Hakan Faginün, 92 Hanuka, 174 Hürezm, 41, 91, 114 Heptanncılık, 17

Hermes, 103 Hı ristiyan, 91, 105, 133, 172, 174, 179, 183, 194, 196 Hıristiyanlık, 104, 105, 108 Hicret, 160 Hien, 2 Hien-Pi, 1 Hind-İran, 94 Hindistan, 90 Hint, 17 Hira Ma ğaras ı, 199 Hitit, 17, 174 Hititler, 16 Hiung-nu (Hun), 1, 48 Hizareı, Suat, 79 Mi, 196 Hüdâ, 39, 91, 189, 190, 192, 194 IIudâbanda, 19 Hudadad, 19 Huma Ku şu, 174 Hun, 2, 11, 91, 98, 173, 104, 132 Hutbe, 89 Hüdâ hâfız, 194 Hürmüz Tâ (Kurbustan Tengere), 180

Iduk (Idlıuk), 51, 64, 75, 77 Idukkut, 77 Irk (falcılık), 63 Isnk, 64 Iysu, 4 İ

Iblis, 113, 116 İbn-i Batuta, İbn-i MM, 36 İ bn-i Fadlan, 86, 87, 88, 89, 91, 98 İ bn-i Mühennâ, 41 Hz. İbrahim, 4, 182, 183, 186 ibtidaname, 119 idi (Izi), 51, 108 İdil, 3 ilüh, 8, 15, 88, 107, 108, 158, 139, 179, 185, 187, 190, 194 Ilühi, 18, 20 Il-Hani Abu Said, 113 İletmiş Kutluğ Bilge Ka ğan; 76 ilminsky, 94

209


İ nan, Abdülkadir, III, 9, 34, 62, 79, 98, 11 , Karluklar, 90 176, 180 Karaman, 181 İnalcık, Halil, 95 Karamanlıoğlu, A., 78 İlteriş Kutluğ Ka ğan, 28, 30, 75, 95 Kara Qnun, 69 ilu, 7 Karanemeler, 177 İran, 17 Kara Tatar, 98 Hz. İsa, 71, 87, 175, 183, 194, 196 Kargış, 65 Hz. İshak, 4 Kaşgar, 4, 9, 106 İslam, 5, 9, 68, 69, 83, 89, 99 Kaşgarli Mahmut, III, 3, 5, 18, 20, 26, 41, 62, İslâmiyet, 26, 73, 101, 105, 177, 182, 191, 199 63, 68, 71, 72, 74, 97, 107, 133 Hz. İsmail, 186 Katip Çelebi, 62 İsrail Tannsı (İ srail'in Yehovası), 132, 196 Kayrakan, (Kayragan), 12, 132, 176, 177 İstiva, 146 Kazak, 178, 190 İyi Ruhlar, 177, - 179 Kazan, 18 Kem, 2 J Kerim, 159, 160 Janos, Eckmann, 112, 114, 115 Keskinel, Kemal, 174 Juan-Juan, 1 Kete, 102 Khingan da ğları, 96 K Khitay (Kidan), 97 Kâbe, 85, 122, 124, 166, 191 Kılınç, 109 Kadir, 41, 83, 153, 191 Kıpçakça, 42 Kadim, 41, 104 Kıpçak 114 Kadri, H. Kazım, 12 Kırgız, 2, 20, 31, 179 Kafeso ğlu, İbrahim, 74, 94, 103 Kırgızlar, 3, 45, 90 Kağan, 2, 28, 30 Kıtay, 96 Kahhar Tanrı, 83, .84 Kırzıoğlu, M. Fahrettin, 83 Kâinat, 148, 152, 156, 163 Kısakürek, Necip Faz ıl, 195 Kaleksi, 162 Kıtay, 96 Kalıg (Kalık), 9, 44, 58, 108, 134 Kıyamet, 143, 154, 155 Kıyamet alaıneti, 149 Kalyanamkara, 54 Kıyamet Günü, 151, 171 Kam, 9, 45, 68, 72, 77, 108, 109, 135 Kandil, 144 Kızılelma, 130 Kızıl, 130 Karadeniz, 131 Kızılbaş, 130 Kan Tengri, 133 Kilise, 84 Kaoçı , 1 Kilisli, Rıfat, 62, 79 Kaplan, Cemaleddin, 157, 158 Kirtgündi, 72 Kara, 130 Kirtgünügli, 113 Kara Budun, 132 Kitab, 124 Karacada ğ, 131 Kitan, 1 Kara Han, 23 Kirtu, 65 Karahan, 43, 176, 177, 179 Koko, 102 Karargah, 160 Konya, 193 Karahanl ı, 37, 41 Koruyucu 'Ruh, 132 Karahanhlar, 89, 105, 106 Kozin, 99, 100, 101 Karakeçili, 130 Kotviccze, 96 Karakış , 131 Kovuç, 69 Karakoyunlu, 130

210


Koyun bağırsak fal', 100 Kök (Gök), 24, 26, 38, 41, 127, 134, 172 Kök Dengri, 38 Kök Mançug, 24 Kök Tanrı, 12 Kök Tengri, 15 Köprülü, Fuad, 62, 100. 111, 175 Kötü ruh, 11, 177, 178 Kösgük, 67 Kuddüs, 78 Kudüs, 166 Kul, 128 Kulbak, 65 Kul Tcngriye, Bütti, 67 Kumanca, 18 Kumanca Tenrilik, 20 Kur'an, 4, 8, 16, 105, 113, 140, 154, 200 Kur'an- ı Kerim, 147, 157, 165 Kurban, 68, 91, 100 Kut, 74, 78, 94, 95, 109 Kut Tengrisi, 60 Kutadgu-Bilig, 113 Kuteybe, 104 Kutlu ğ Bilge Kül Ka ğ an, 76 Kutluklar, 91 Kutsal ağaçlar, 175 Kutsal sandık, 174 Kuzu, 175 Kük (Kök), 23, 24 Kül-Tigin, 28, 30, 31, 48, 50, 75 Kül Tigin Anıtı, 29 Kün Tengri, 58 Küre, 162 Kürre-i Arz, 161 Kürs, 167 Kürsi, 161 Kütüb-i sitte 160 L Latif, 138 Lât, 182, 191 Levh-i Mahfuz, 145 Lord, 196 M Mabed, 90, 91 Mabud, 108, 190, 191, 198 Macarlar, 3 Magen David, 174

Mahş er, 154 Mitreya (Maytar ı Tengere), 180 Mani, 18, 20, 56, 57 - 90 Maniheist, III, 57, 71, 105, 107, 177, 180 Maniheizm, 104, 105, 108 Mançular, 98 Malov, S. E., 104 Manas Destanı, 46 Mansur bak, 125 Mansur b. Nuh, 105, 106 Mao-Tun (Mo-Tun-Mete), 1. 133 Mesih Tanrı , 61 Maveraunnehir, 114 Mavi kitap, 102 Mecelle, 190, 194 Meclisi, 89, 195, 198 Mekke, 186 Melek, 68, 103, 124, 143, 146, 148, 151, 154, 159, 162, 165, 169, 171 Menander, 13 Men Tengrige Tapındım, 66 Mengu Kaan, 118 Mengü, 72 Mengü Tanrı , 102, 103 Mennan, 191 Menora, 174 Menat, 182, 191 Meram, Ali Kemal, 34 Mervezi, 86, 91, 92 Meryem, 175 Mescid-i Aksâ, 165, 166 Mescid-i Haram, 136 Mevlâ, 152, 162, 193, 194 Mevlid, 123 Mevleviler, 175 Mevlana, 193 Mevnhard, 19 Mikael, 117 Mikail, 133 'ali'raç, 108, 155, 161, 165 - 169 Mitoloji, IV Mizan, 151 :Hong-Ku (Mo ğol) ; 98 Monoteist, 132 Moğol, 1, 96, 100, 110, 132 Moğolca, 19, 99, 101, 102 Moğolistan, 132 Mşiha, 61

211


Mukaddes, 153, 170 Hz. Muhammed, 4, 80, 82, 155, 165 - 169 181, 187, 194, 198, 199 Muhammed Bin Hamza, 106, 115 Muhammed Hamidullah, 112 Muhammed Ib ıı Hacı Devlet şah, 54, 113 Hz. Musa, 160 Muska, 105 Muyan, 69 Müslüman, 70, 71, 87 - 92, 104 - 107, 188, 189, 198, 199 Müneccim (Astrolog), 153 Müller, 20, 61 Mürted, 173 Müselman, 40

Namaz, 72 Nasrani, 116 Nastüri, 9, 91, 105 Nazarlık, 105 Necip Asım, 62 Nemrut, 81 Nırvana (Nırvanka), 58 Nom, III, 69, 177 Noel, 72 Hz. Nuh, 3, 36, 127 Nür, 166 Nur, Rıza, 53 O Oğan (Figan), 23, 84 Oğur, 63 Oğuz, 31, 35, 40, 79, 80, 110 Oğuzlar, 9, 86, 88, 90, 91, 132 Oğuz Kağan, 26, 35, 36, 47, 95 Oğuz Destanı, 37 Okıgu, 113 Ol Tengrige kirt ki ııesedi, 65 Ol Tengrige tapı n guluk erdi, 66 Ol Tengri seni manga sevdürdi, 67 On emir levhas ı, 174 Oruç, 72, 92 Orhun, 2, 3, 15, 46 Orhun Hüseyin Namık, 36, 62, 172 Orhun amtları, 5, 28, 50, 90

Ögel, Bahaeddin, 77, 103, 133, 180 Ö ğmek, 109 ü ğünç, 52 Ökünç (Öküngii), 109 Ölü Gömme, 88 Ölü Yakmak, 92 Öndürdi, 64 Ongin, 113 Öııüng, 64 Otüken, 30, 97 Oztuna, Yılmaz, 5, 6 Öztürk Ali, 31 Öz (Ozkonuk), 63 P Paçak, 65 Palladius, 102 Papanıkara, 54 Papaz, 174 Peçenekler, 89, 92 Pekarski, III Pelliot, 23 96, 97 Peri, 11, 132 Persler, 17 Peygamber, 160, 161, 166, 168, 171 Put, 22, 48, 69, 81, 90, 179, 188, 189, 191, 194 Politeist, 113 ,

R Rabb, 39, 87, 108, 136, 144, 169, 190, 200 Rabbim, 81, 86, 88 Babların rabbi, 89 Radloff, 15, 20, 21, 25, 59, 177, 180 Rahman, 140, 144, 157, 158, 160, 184 - 186, 196, 197, 200 Ramazan Orucu, 160 Ramsted, 99 Rav (Rabin), 87, 194 Resül, 160, 166 Resül-i Ekrem, 166, 171 Reşidüddin Fazlullah,.38 Rasonyi, 13 Rubruquis, 118 Ruh, 22, 57, 70, 95, 105, 109, 146, la8, 162 Rülıâni, 140 Rum, 4, 181, 182

Ö Öd Tüngri (Od Tengri), 5, 60

212

S Sablukov, 53


Sabuzgan, 65 Saf Ruh, 113 Sahib, 108 Sakınç, 109 Sakış Yanut küni, 113 Salavat, 169 Salip, 179 Sam, 12, Samaniler, 112 Satuk Bu ğra Han, 89 Sayacı sözleri, 129 Sayruhk, 116 Schmidt, 34 Seede, 143 Sema', 9, 99, 103, 107, 108, 148, 1`ı 4, 175, 18 ı Semüvat, 170, 171 Sembol, 146 Semeniye, 109 Semenov, 114 Semerkand, 105, 106 Semi, 170 Sertkaya, O., 172 Shan-yü, 2 Sibirya, 105 Sidre, 129, 161 Sidretül-Münteha, 136, 161, 165, 166, 169 Sın, 69 Sır-Derya, 3 Solak, Cevdet Kudret, 79 Su, 7 Sür, 143, 144 Suyluy, 54 Süheyl, 89 Süleyman Çelebi, 123, 195 Sümer, 8, 16, 17 Sümerce, 8, 16 Sümer, Faruk, 37 Süryani, 123 Süryani Mihail, 188 Süsegen Udhka Tengri Müngilz bermez, 70

Şems, 156 Ş eşen, Ramazan, 86 Ş eytan, 57. 64, 67, 80, 81, 105, 109, 113, 116, 153, 173, 177, 179, 183, 195 Şulen ( Şölen), 100 T

Taberi, 112 Tabiatcılık, IV Taharet, 87 Takvü, 137 Tamu (Tamu ğ), 37, 51, 70, 105, 122 Tanara, 18, 178 Tang, 52 Tangara, 7, 12, 99 Tangn, 12, 113, 119, 121 Tangn, 22, 23, 25, 50, 51, 55 Tangriçi, 22 Tüngridüm, 25 Tüngrili, 22, 25 Tüngrilig, 22, 25 Tüngrilik. 51 Tüngrikün, 22, 25 Tangnnıng, 121 Tang tengri (Tan Tanrı), 56, 57 Tanrı, IV, 3, 22, 62, 124, 122, 136, 149, 155-157 Tanrı Aşkına, 129, 196 Tanrı Adına Hutbe Okutmak, 84 Tanrı Bermiş, 22 Tanrı bez sün, 84 Tanrı Buyru ğu, 16, 84 Tanrı Dağı, 17 Tanrı Dostu, 85 Tanndan Hamam, 196 Tanrı Dağları, 1, 3 Tanrı Evi, 85 Tanrı Hakkı, 16, 85 Tanrı İlmi, 85 Tanrı Inancı, 3 Tanr ı Korusun, 129, 196 Tanrı Kulu, 16, 129, 195 Tanrı -Kuşu, 16 Tanrı-Kut, 95 Şad, 2 Saman, 45, 46, 70, 72, 86, 108, 109, 129, 180, Tannlarm Ta ıırısı, 89 Tanruun Elçisi, 133 184 Saman Dini, 45 Tannıun Emri, 16 Tannıun izniyle, 132 Samanlık, III, 36 Şamanizm, IV, 20, 45, 107, 109, 133 Tannnın lâneti, 67

213


Tanrı Misafiri, 16, 19, 129, 196 Tanrı tanık olsun, 196 Tanrı Taülil, 94, 125, 127, 193 Tanrı verdi, 129 Tanrı veren, 85 Tannya Emanet, 129 Tanyu, Hikmet, IV, 78, 178, 188 Tapıg-çı, 51 Tapınak, 16, 17, 104 Tapmak, 108 Tapuğ, 65 Tâpnur sılar, 113 Tarduş , 30 Tasavuuf, 166 Tatar, 97 Tayyibat, 169 Tebtenggeri, 102 Tekbir 89, Tek Millet, 186 Tek Tanrı, 6, 87, 117, 132 Tek Vınmet, 182, 183 Teleütçe, 18 Tematheus, 105 Temir, Ahmet, 99, 103, 177 Temuçin, 98 - 102 Tenegere, 9 Tenere, 18 Teneri, 18 Tengri, IV, 7, - 9, 13, 15, 18, 20, 27, 32, 37, 39, 49, 55, 60,-75, 87, 94, 99, 100, 110, 119, 132, 126, 133, 180, 181, 188, 196 Tengri anda ğ tiledi, 70 Tengridem, 49, 61 Tengri ya şın yaşnattı, 67 Teng-geri, 133 Tenggiri, 101 Tengri birdi, 19 Tengriden, 13, 29 Tengrici, 18, 20 Tengri Dağı, 3 Tengride Kut Bolmu ş Küçük Bilge Ka ğan, 76 Tengrige sığındım, 66 Tengri Hatun, 60 Tengri geçiyor, 93 Tengrigen, (Tengriken), 18,20 Tengri kar karlatt ı, 67 Tengri kulu, 19 Tengrilik, 20

214

Tengri-Kut, 77 Tengri meni a ğırladt, 63 Tengri beni boyuttu, 67 Tengri meni ködhezdi, 66 Tengri meni kutgard ı, 67 Tengri, Nom, 69 Tengriteg (Tengri Tek), 44, 118 Tengri ölüğ Tirgürdi, 66 Tengri Taâla, 126 Tengri yagmur yag ıttı, 67 Tengrige yükün, 66 Tengritirgürdi, 67 Tengri yalnguk türitti, 67 Tenk, 12 Tenri, IV, 18, 44, 84, 106 - 108, 196 Tenrilik, 18 Teoman Yab ğıı, Teophylaktos, 14 Tezcan, Semih, 172 Tın, 65, 109, 179 Tien, 133 Tien-ri, 99 Tiseng, 125 Tiyan-şan, 12, 98 Tngridam, 23 Tngrim, 23 Tngrilik, 23, 25 Tobalar, 2, 17 Togan, Zeki Velidi, 96, - 98, 110, 112 Toharca, 2 Toharistan, 49 Tokuz-O ğuzlar, 90, 97 Tolon, 102 Tonyukuk, 28, 32 Topalo ğlu, Ahmet, 106 Totemizm, IV Totoy-Bayana, 180 Toyın, III, 69, 71 Toyunız ın, III, 177 Toyunun burkana, III Törü, 69 Tövbe Duası (Huastuanit), 104 Töz, 105 Trabzon, 169 Tublu, 65 Tula Nehri, 3 Tung-Hu, 1 Tunguzlar,


Tupsiz tering, 134 Turfan, 2, 20, 23, 27, 50, 56, 76 Turi, 132 Tutuğluğ, 65 Türgiş, 76 Türk, 3, 4, 36 Türkçe, 8 Türk Kağanları, 133 Türkler, 127 Türkmen, 91 Türk Tannsı, 29, 30 U Uçmak, 105, 109, 115, 119, 122 Uğan, 41, 58, 64, 93, 176, 177 Ulug-Bayat, 48 Ulugluk, 64 Ulug Tengride Kut Bolmuş Alp Külüg Bilge Kağan, 76 Ulu Tanrı, 3, 69, 70, 71, 83 Ulu Yalvaç, 3 Umay, 30, 32, 47, 51, 177, 196 Umunç, 64, 72 Umunç Tengrige, 72 Urallar, 105 Urenhalar, 132 Un Tengri, 49 Us, 63 Uygur, 1, 5, 6, 18, 35, 37, 47, 50, 54 - 56, 74, 76, 77, 99, 104 - 107 Uygurca, 18, 20, 39, 102 Uygurlar, 1, 2, 17, 97, 176 Uzay, 143, 148, 155, 166 Uzeliksiz, 134 Uzza, 182, 191

tlgen, 23, 43, 44, 132, 176, 179, 180, 196 tlken-tlkan, 180 tlkütaşır, Şakir, 73 tlüg, 51 Ummühani, 166 İ rung, 132 tstünki, 134 tiüt, 51 V Vacibu'l-Vücut, 187 Vatikan, 174

Vladimirstsov, 98, 102 Volga, 105 Von Diez, 79 Von Gabain, Annemarie, 22, 172 Wambery, 19, 20, 21, 95 Wojtylo, Carol, 174 Y Yabgu, 2 Yada ta şı, 68, 70 Yadçı, 51 Yafes, 3, 4, 127 Yagışlık, 51 Yağıtkan, 69 Yahve, 132 Yahudilik, 132, 174, 175, 181 - 183, 194 - 198 Yük, 54, 55, 113 Yakutça, 18 Yakutlar, 12, 132, 177, 180 Yalavaç, 68, 72, 105 Yalavacı, 4, 116, Yalnğuk, 72 Yalwı, 68 Yandak çeker, 68 Yanut, 115 Yaralı, 169 Yaradan, 84 Yaratkan (Yaratgan), 50, 69, 93 Yarlıgka-yılıka, 51 Yarlıkamak, 23, 33, 55 Yaşın, 68 Ya Tanrı, 39 Yatırlara mum yakma, 105 Yatır ziyareti, 105 Yazınç, 52 Yazır, Elmalı, Hamdi, 161, 190 Yazuk (Yazug), 52, 55, 63, 68, 109 Yecuc ve Mecuc, 4 Yedi gök, 143, 144, 148, 153, 154,, 159 Yedi gö ğün rabbi, 144 Yedi Kat Gök, 163, 169 Y Yedi yol, 143 Yehova, 132, 174 "Y ek., 49, 58, 105, 109, 116 Yek kargald ı, 67 Yelpik, 52, 68 Yelpındı , 69

215


Yel•i, 109 Yenisey, 27, 96, 179, 180 Yen shih, 2 Yer, 100, 102, 143 — 167, 179 Yer-Su ruhları, 46, 100, 132, 178 Yer Tanrı, 16 Yer Tanrısı, 15 Yeryüzü, (Arz), 167, 168 Yezd, 125 "‘ezdân, 194, 195 Yıldız falları, 153 Yıldız, Hakkı Dursun, 188 Yıldızlar, 143, 155, 158, 162, 165 Yikı ig, 52 Yinçgelendi, 72 Yir, 52 Yirçi, 52 Yirtünkü, 52 Yok, 52, 70

216

Yogçı, 52 Yuğ töreni, 46 Yumusçı, 68 Yunus Emre, 10, 122, 179, 189, 195 Yüce Tanrı, 3, 63, 69, 71. 82, 176, 178 Yükün, 52 Yükunç (Namaz), 71 Yüküngü, 108 Yükünmek, 69, 71, 108, 115 Z Zat-ı vâeibirl-vücut, 159 Zemahşeri, 110 Zervan, 23 Zerdüst, 180 Zerdüştlük, 104, 105 Zikrullah, 166 Zümrüdü Anka, 174 Züre, 122



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.