1
EKİP
Editör Ekibi
Bahar Çetin Medyagül Akkuş Sümeyye Kaşıkçı Uygar Bingölbali Rukiye Gümüş Harun Duman
Dindar Duman .
KİTAP TASARIM EKİBİ Uygar Bingölbali Harun Duman Dindar Duman Medyagül Akkuş Bahar Çetin
Derzî
Sümeyye Kaşıkçı Rukiye Gümüş .
DANIŞMAN EKİBİ Mehmet Atlı
Cudi Yıldırım .
ARTUKLU MİMARLIK YAYINLARI
2
Derzî
DZ DERZÎ ARCHİTECTURE JOURNAL
*Derzî Kürtçe’de iğne anlamına gelmektedir.
3
İÇİNDEKİLER
İçindekiler/ Contents Derzî
0. Yazarlar 1. Yaratıcı Yıkım ! 2. Mardin'de Suriyeliler: Yeni Bir Gettolaşma mı? 3. Restorasyon Sonrasında Farklı Kullanımlar 4. Bölgedeki (Nusaybin-Cizre-Silopi) Zorunlu Göç 5. Paris'ten Kurdistan'a Gelen İktidar 6. Araziler Ticarileşiyor ! 7. Antik Sır 8. Mardin'de Park 9. Mardin'de Kamusal Mekan / Öğrenci Evleri 10. Mardin'de Uçurtma Şenliği 11. Germanicia Antik Kenti ve Mozaikler 12. Mardin 1. Cadde'de Cephe Değişimleri 13. Siz, Yaşayanlar* 14. Kent Doğa ve Moloz 15. Kentin Atıkları 16. Mezarlık Flaneurü 17. Mardin’de bir üniversite var evet, peki Mardin ne kadar öğrenci şehri? 18. Mardin Artuklu Mimarlık ve Yakın Çevresi: Kısa Zaman Önce 19. Hendek, Barikat, Operasyon, Ölüm, Göç, Yıkım: Kamulaştırma 20. Kapitalizm Ağı 21. Kentlerin Sivilleşmesinin Zamanı Gelmedi mi? 22. Mardin'de Otopark Sorunu Çözüm Bekliyor 23. Meydanlar 4
DerzĂŽ
5
0
YAZARLAR
Ayşegül Ümit
aysegulumit@gmail.com
Bahar Çetin
baharcetin72@gmail.com
Botan Gümüş Derzî botangumus@gmail.com
Hakan Yüncü
hakanyuncu2012@gmail.com
Medyagül Akkuş
medyagulakkus@gmail.com
Ömer Asan
omerasan2008@gmail.com 6
YAZARLAR
0
Rukiye Gümüş
gumusrukiye21@gmail.com
Sümeyye Kaşıkçı
kasikcisumeyye@gmail.com
Emin Şahinalp Derzî
eminsahinalp@gmail.com
Uygar Bingölbali
uygar.bingolbali@gmail.com
Yeşim Ünsal
zemire1993@gmail.com
Ziya Çamlıoğlu
ziyacamlioglu@gmail.com 7
0
YAZARLAR
Harun Duman
harunduman2@gmail.com
Fırat Kaya
mim.firatkaya@gmail.com
Osman Tekin Derzî osmantekin91@gmail.com
YT
Yasemin Turan
yaseminturan84@gmail.com
Dindar Duman
dindarduman19@gmail.com
Ayşenur Hancı
aysenurhanci@gmail.com 8
YAZARLAR
0
Emine Çiçek
emine.cicek.51360@gmail.com
İbrahim Kaya
ibrahimkaya3594@gmail.com
İlyas Ekinci Derzî
sacosacoie@gmail.com
Sinan Kaya
snndlbr2012@gmail.com
Feyaz Nilay Göv
feyzanilay14@gmail.com
9
01
ŞANLIURFA
Yaratıcı Yıkım !
Derzî
Urfa'da 11 Nisan alanı olarak bilinen 11 Nisan Stadyumu halk tarafından yoğun bir şekilde kullanılan bir alandı. Kapalı spor salonu, yüzme havuzu ve Emirgan çay bahçeleri ile özellikle yaz aylarında birçok aktiviteye ev sahipliği yapmış ve tüm kesimden insanlara davetkâr yapısıyla da kullanıma yirmi dört saat açık kalmıştır. Zamanla çürümeye yüz tutan bu alanın kullanımı ilk günkü kadar yoğun olsa da bir onarıma ihtiyacı vardı. Tabii siyasi süreçler her koşulda yaşamımızı etkilediği gibi mimarlığa da yansıyabiliyor. Belediye seçimlerinden dolayı stadyum yıkılıp yerine ‘park’ projeleri vaatleri gelmeye başlamıştı. Halkın istediği ağaçlık bir yeşil alandı. Projelerde çokça rastladığımız ‘yeşil çatı’ Urfalıları hiç de büyülemiyordu. Seçimlerden dolayı alanla ilgili proje önerileri çizilmeye başlandı. Tabii halk betonlaşmaya karşı uzun yıllar ayakta kalan bu stadın yıkılması karşılığında kayda değer bir ‘mimarlık’ bekliyordu. Bu süreçte 11 Nisan Stadyum alanında yeni proje yapılmaya karar verilmişti. Halkın direnişiyle birkaç proje çizildikten sonra iptal kararı alındı. Yaklaşık 42 dönümlük arazi. Hatta yanında da yaklaşık 11 dönümlük Bamyasuyu parkı bulunmakta. Stadyum ve çevresi yıkılınca halkın beklediği yeşil alan – ağaçlık olan ve saksı bitkisi olmayan bir yeşil – olmaktan çıkmıştı. Halk bu projenin yapımına onay vermedi. Birçok etkinlik ile halk sesini duyurmaya çalıştı.
Bu etkinliklerden bazıları; spor etkinlikleri, workshoplar, kermesler olarak sıralanabilir. İnsanlar bu boşluğu en iyi şekilde aktifleştirirken proje alanı il özel idaresinin yetkisinden çıkıp belediyeye verilmişti. Mülkiyet sahibi farklı iki aileden oluşuyordu. Ve bu alanı devlete verirken sadece kamu yararı için kullanılması için bağışlanmıştı. Ancak şuan inşaat aşamasına geçen projede bir dizi AVM yer almaktadır.
10
Ayşenur Hancı
Halk ise sesini duyurmak için eylemler yaptı, konuşmalar düzenledi ama nafile. Bu kadar büyük kentsel bir alanda, birden çok eyleme açık bir alan oluşurken buraya yapılması düşünülen proje ne kadar yeşil gösterilse de ticaret odaklı bir kapitalizm vurgusu içerir. Oysa 11 Nisan alanı için en iyi anladığımız “ yaratıcı bir yıkım” olmasıdır; çünkü yaşam gücü ortaya çıkmış ve toplum bu kentsel boşluğa sahip çıkmıştır. Urfa’da bu alan gibi üç kentsel boşluk ya da ‘artık alan’ vardır. Buralar kentin merkezinde lakin kullanılmamaktadır. Bunlar Abide Kavşağı,Topçu Meydanı ve Cumhuriyet Meydanı olarak sıralanabilir. Her kentin artık/ boş/kullanılmayan alanını mimarlık disiplinleriyle yeniden ele almak gerekir.
MARDİN
Mardin'de Suriyeliler: Yeni Bir Gettolaşma mı?
Hakan Yüncü
Göçmenlerin temel ihtiyaçlarına ve haklarına rahatça ulaşmaları bu mahallede konuşulan farklı dillerden ve farklı uluslardan yaşayan insanların olmasından kaynaklanmaktadır. Sıraç Tekin’e dair yaptığımız araştırma ve aile fertleriyle yaptığımız mülakatlar sonucu 4 kuşak öncesine dayanan Sıraç Tekin evi bizlere Mardin'deki eski yapı evlerinin bakımı, onarımı, kullanımı ve dönüşümü hakkında ne kadar bakir ve el değmemiş olduğunu gösteriyor. Sıraç Tekin evinin değişim ve dönüşümü aklımızda soru işaretleri yaratıyor. Mahallelerin kimlikleri vardır ve bu kimlikler zamanla değişebilir. Mardin Teker Mahallesi örneğinde bir kırılma noktası olarak Suriye iç savaşını baz alırsak mahallenin aldığı kitlesel göç Mardin özelinde önemli bir yere sahiptir. Arap ve Kürt etnisite gruplarının bir arada yaşadığı bir getto olarak Teker Mahallesi'ni incelersek değişim ve dönüşümü Suriyeli göçmenlerin gelişiyle ekonomik, kültürel, siyasal ve dilsel olarak bir form değiştirmektedir. Kendisi bir getto olan bu mahalle kentsel dönüşüm kapsamında alt tabakanın temsili olduğundan bakımsız ve yaşam alanı dardır. Bu sebepten ötürü Teker Mahallesi ve Sıraç Tekin evi aslında bakımsız bir ev iken Suriyeli göçmenlerden dolayı bir albenisi olup gettoya farklı bir hava katmıştır. Bu gettonun doğuşu değil bir form değişikliğidir. Yani Suriyeli vatandaşlara yaşam alanı doğmuş olmaktadır. Bu yaşam alanı aynı zamanda mahallenin çehresini değiştirmektedir. Mahallenin toplumsal yapısı değişmiş olup ulus bazlı olmayan mahallenin var oluşunu tamamlamıştır. Meskenlerin ticarethaneye dönüştürülebilme olasılığı eğer bu bölge durumları yaşanmamış olsaydı Sıraç Tekin evi bu şekilde mi kalacaktı yoksa yanındaki evleri satın alarak bu işin büyümesini mi gerçekleştirecekti? Yoksa tam tersi Suriyeli halkların bir arada toplanıp müzakere ettiği bir yapı mı olacaktı? Yapının kullanım amacının değiştirilerek konuttan ticariye geçmesi bir eğilime işaret edebilir. Daha da önemlisi yapının çevresinin de aynı amaçla kullanılmaya başlanması. Belki de o alan ileride Suriyeliler mahallesi olabilir. Aynı zamanda tüm bunlar emlak sektöründe değişikliklere yol açabilir.
Kaynakça: Hıdır Apak, Artuklu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Suriyeli Göçmenlerin Kente Uyumları: Mardin Örneği∗ mukaddime.artuklu.edu.tr/article/download/5000115789/5000107756
11
Derzî
Mekanlar, varlıkların hayatlarının devamı için gerekli olan unsurlardan biridir.Mekan değişen toplum yapısını, ekonomik durumunu, teknolojik gelişim düzenini ve kültürel kodlarını en iyi şekilde yaşatan unsurdur. Mekan değişimi ve dönüşümünde değişik etkenler vardır.İnsanların göç, savaş, mübadele, iltica ve benzeri etkenlerle mülkiyetlerini ve mekanlarını terk etmek zorunda kalmaları yeni mekanların üretimine, değişim ve dönüşümüne sebep olmuştur. Bu durumlardan en çok etkilenen ise “sınır”lardır. Sınır, bir ülkenin diğer ülkelerle arasında iktidar tarafından örülmüş ‘varlık göstergesi’ olan hayali unsurdur. Mardin özeline durumu indirgeyecek olursak 25 Mart 2011 Suriye iç savaşından sonra gelen kitlelerce göç dalgası; Mardin'in toplumsal, siyasal, ekonomik ve sosyokültürel yapısında ciddi değişiklikler oluşturmuştur. Mardin İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre Mardin genelinde kayıt altına alınan Suriyeli göçmen sayısı 14.006’dır. Bu kayıtlar resmi olan kayıtlardır ve kayıtlar her geçen gün artarak devam etmektedir. (Mardin İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, E.T: 24.04.2013) Şimdilerde ise bu rakamlar önemli bir oranda artmıştır. Yerel STK’ların, muhtarlıkların ve Suriyeli komitelerin aktardıklarına göre Mardin bölgesinde resmi kayıtlar ve resmi olmayan kayıtlarla beraber 200.000'e yakın Suriyeli göçmen bulunmaktadır. (IMPR Humanitarian, 2014) Göçmenler Mardin’de farklı mahallelerde ikamet ediyor görünse de “kollektif yaşam bilinci” onları bir arada tutmaktadır. Yeni bir yaşam ve yeni bir düzen ancak ortak kullanım ve dokunun olması sonucunda kolaylaştırılabilir. Yatay yerleşimlerde ve gettolarda genellikle akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin daha aktif olduğu ve bağların daha yoğun olduğu düşünülmektedir. Göçmenler bakiri oldukları bir alana geldikleri anda “kendilerinden” olanlarla bağ kurmaya gayret ederler. Mardin örneğinde ise dikey hareketliliği bir sınıf ölçütü alırsak; Mardin Teker Mahallesi ve Saraçoğlu Mahallesi yatay yerleşime bir örnek olabilir. Bu bağlamda eğer Sıraç Tekin’in evini inceleyecek olursak; 6 yıl önce bir Arap aileden alınan bu ev bizim için neden önemli hale geldi? Geçirdiği restorasyon ve barındırdığı misyondan ötürü evin kullanım şekli mahallede farklı bir göçmen algısı oluşturmuştur. Getto tanımının içinde olan bu mahallede Sıraç Tekin evinin değişimi, bir kimliği olan mahallenin aynı zamanda alınan göçle doğru orantılı olarak tanımların baştan yapılmasına bizi sevk etmiştir. Teker Mahallesi, içinde pek çok etnisiteyi barındıran bir mahalledir. İçinde bir okul bulunduran bu mahalle halk arasında da bir çok etnisiteden oluşmasından dolayı yaşamı daha kolaylaştırıcı hale getirmiştir.
02
03 MARDİN
Restorasyon Sonrasında Farklı Kullanımlar Gelişen teknoloji çoğu şeyi zaman içinde değiştirdiği gibi eski yapıların kullanım amaçlarını da değiştirdi. İnsanlar bu yapıları kullanmamaya başlıyor veya bir şekilde dönüştürerek yapılardan yararlanmaya çalışıyor. İnsanların gelişen teknoloji ve ekonomiyle günlük pratiklerinin hızla değişmeye başladığı bir dönemde, yapıların olduğu gibi kullanılması pek mümkün gözükmüyor. İnsanlar, evlerden veya diğer yapılardan daha fazla konfor beklentisi içinde. Durum böyle olunca eski yapıların ya bakımı yapılmıyor ya da bu yapılar terk ediliyor. Yapılar ya yok oluyor ya da insanlar tarafından hunharca restorasyonu yapılarak kullanıma sunuluyor. Bu restorasyon çalışması bazen öyle bir hal alıyor ki restorasyon değil de yapı yeniden yapılmış gibi duruyor.
Derzî
Eski yapılar restore edilerek günümüzde yeniden kullanıma sunulması için çalışmalar yapılıyor. Yapıların restorasyon çalışmaları arasından yaratıcı ve başarılı örneklere rastlamak mümkün. Restorasyon çalışmaları dünyadaki diğer şehirlerde olduğu gibi Mardin’de de kendini göstermektedir. Restorasyonu yapılan yapıların bir kısmının tarihe yenik düşmesi bu şekilde bir nebze de olsa engelleniyor. Restorasyon sonucunda bazı yapıları konfor ve rant arayışı nedeniyle farklı amaçlarla kullanmaya başlıyoruz. Yapının belirli bir taşıyıcılığı var fakat bu farklı amaçla kullanım,yapının taşıyıcılık sınırını aştığında yapının strüktürünü zorluyor. Bu yapıların farklı şekilde kullanılması yapı fiziğine zarar veriyor. Böyle olunca da yapıyı kurtarayım derken daha büyük bir sorunla karşılaşıyoruz. Yapının gelecek yıllarda kullanılmasını zorlaştırıyoruz. Mardin’in eski yerleşkesi de farklı kullanım durumdan fazlaca nasibini alıyor. Şehrin her yerinde bir restorasyon uygulaması görüyoruz.1.Cadde üzerindeki yapılar başta olmak üzere Mardin’de yakınına araba gidebilecek yapıların çoğunluğu restore edilmeye başlandı. Ele aldığım örnekteki yapı 1890 yılında konut olarak inşa edildi. 1930’ların sonlarında Memleket Hastanesi olarak kullanıldı. Daha Sonra Palas Otel oldu. Palas Otel sonrasında ise Şahtanalar Konağı olarak kullanıldı. Bina 1950 yılından itibaren Şahtanalar'dan alınarak PTT binası olarak kullanılmaya başlandı. 2010 yılından itibaren Artuklu Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Fakültesi uygulama oteli olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu yapının farklı amaçlarla kullanılması bu yapıya yeni ekler getirilmesine neden oldu. Yapı konut, hastane, otel, PTT binası ve tekrar otele dönüştürülmesi yapının bu denli bir hareketin olduğu mekan değildi. 12
Ziya Çamlıoğlu
Yapı dönüştürülünce üzerindeki hareketli yükler değişti. Yapı statiği üzerine gelecek hareketli ve hareketsiz yükleri taşıyabileceği kontrol edildi mi? Yapının bulunduğu yerdeki konut yoğunluğunun fazla olmasından dolayı halkın yüksek sesten rahatsız olabileceği düşünüldü mü? Eski Mardin evleri eğimli bir arazide konumlandığından bir evin damı diğer evin terası olacak biçimde topoğrafyaya konumlanmış. Bu yapının bu şekilde kullanılması alt taraftaki evlerin mahremiyet alanlarını daraltmaya başladı. Bu yapının çevresi ile ilişkisi gözetildi mi? Belkide bu tip yapı kullanımları artıkça ileriki yıllarda da burada yaşayan insanların Yenişehir'e taşınma oranlarının artmasına neden olacak. Mardini koruyalım derken her yer cafe ve restoran olacak ve Eski şehir sivil insanların sosyal yaşantısının olmadığı bir hal alacak. Sadece turistlerin gezip gördüğü bir şehir olacak. Bu farklı kullanım, yapı her yönden düşünüldüğü zaman terk edilecek yapılara yeni bir kullanım olanağı sunuyor. Yapının daha fazla harabe olmasını değil yapının ileriki yıllara daha iyi bir şekilde taşınmasını sağlıyor. Ama yapıya farklı bir kullanım amacı yüklüyorsak her yönüyle iyi düşünmek gerekir!
1890/ 1950
1950/2010
2016
GÖÇ
Bölgedeki (Nusaybin-Cizre-Silopi) Zorunlu Göç
04
Osman Tekin
Nusaybin, Cizre, İdil ve Silopi'de başlayan sokağa çıkma yasakları, insanların bölgedeki daha güvenli bir yer olan Mardin'e doğru zorunlu göç etmelerine sebep oldu. Yaklaşık yirmi bin insanın göç ettiği Mardin'de nüfus artışıyla beraber bu durum kira fiyatları,trafik vb. birçok konuda da etkisini gösterdi.
13
Derzî
Ayrıca Mardin Büyükşehir Belediyesi,evlerini terk etmek zorunda kalan ailelerle dayanışmasını sürdürüyor.Belediye,Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde kurulan Gıda Bankası aracılığıyla Nusaybin, Cizre ve İdil’de uygulanan sokağa çıkma yasakları ve yaşanan çatışmalardan dolayı zorunlu olarak evlerini terk eden ailelere yönelik yardım çalışmalarını sürdürüyor.Yardım Artan kira fiyatları ve göç eden insanların geçim çalışmaları kapsamında 4500 aileye gıda, battaniye, sıkıntısı yaşaması üzerine Mardin Büyükşehir yatak, çocuk bezi, çocuk maması ve muhtelif Belediyesi Eş başkanı Ahmet Türk bir açıklama yardımlarda bulunuldu. Büyükşehir Belediyesi'nin, yaptı.Türk,Nusaybin, Cizre ve İdil’de uygulanan Mardin merkez ve ilçelerine yerleşen ihtiyaç sahibi sokağa çıkma yasakları ve yaşanan çatışmalar aileleri tespit etmek için oluşturduğu ekipler sonucu zorunlu olarak evlerini terk eden ve Mardin’e aileleri evlerinde ziyaret ederek ihtiyaç duydukları yerleşen ailelere yönelik artan ev kiraları konusunda yardımları ulaştırıyor. Gerek Belediye'ye başvuran duyarlılık çağrısı yaptı.Türk, kendilerinin de yapmış gerekse de ekiplerin araştırmaları sonucu tespit oldukları araştırmalar sonrasında kiralarda ciddi bir edilen ailelere, içinde fasulye, nohut, makarna, artış olduğunu,ev kiralarının şu an iki katına çıktığını pirinç, bulgur, şeker, yağ, salça ve kahvaltılık ifade ederek Mardin ve ilçelerine yerleşen ailelere malzemelerinin bulunduğu gıda paketleri evlerine ilişkin uygulanan yüksek kira fiyatlarının Mardin götürülerek teslim edildi. halkının misafirperverliğine uymayan bir yaklaşım olduğunu belirtti. Yüksek kiraların yanı sıra maddi Büyükşehir Belediyesi, ailelerin yaşadığı mağduriyeti zorluk içinde olan kimi ailelerin beraber yaşamak zorunda kaldıklarının altını da çizen Türk, " Bu artışla gidermeye yönelik çalışmalarını sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri ile koordineli bir birlikte uygun fiyata ev bulamayan ya da maddi şekilde devam ettiriyor.Mardin'e göç eden insanların durumları iyi olmayan aileler beraber yaşamak iş ve geçim sıkıntısı yaşaması,mesleklerine zorunda kalıyorlar. Hatta araştırmalarda 90 metrekarelik evlerde 20 kişi fahiş fiyatlar yüzünden burada devam ederken yaşadığı sorunlar üzerine MÜSİAD Mardin şubesinde de bir toplantı yapıldı. beraber yaşamak zorunda kalıyorlar" dedi. MÜSİAD Mardin şubesi iç göç ve beraberinde “Biz misafirperver bir toplumuz” oluşan sorunları masaya yatırdı. Toplantıda MÜSİAD Yönetim Kurulu üyeleri ve iş adamları hazır bulundu.Toplantıda Mardin şehir içinde bir ilçeden bir diğerine ve Mardin dışından Mardin merkez ve ilçelerine göç etmek durumunda kalan ailelerin durumu tartışıldı.MÜSİAD Mardin Şube Başkan'ı Nurettin Kasap, iç göç ve sorunları ile ilgili Mardin valisi, Kızıltepe kaymakamı, Mardinli emlakçıların bulunduğu bir toplantı yapıldığını, toplantı sonrası Kalkınma Bakanı sayın Cevdet Yılmaz'a bir rapor verildiğini belirtti.Kasap,Kalkınma Bakanlığı'na sunulan raporda, çözüm önerileri olarak iç göçle buraya gelen insanları,TOKİ tarzı sitelere toplamak Türk, yaşanılan durumun toplumsal bir durum yerine ilçe geneline yayarak toplumsal bütünlüğü olduğunu ve kira uygulamalarının yanlış olduğunu ve sosyal kaynaşmayı sağlamak amacıyla ilçe belirterek “ Evlerini zorunlu olarak terk eden genelinde müteahhitlerin elinde bulunan fazla ailelerimizin yaşamış olduğu bu mağduriyet konutların tahsis edilmesi rapora yazılmıştır. toplumsal bir durumdur. Evini terk eden ailelerden rant elde etmek bizim gelenek ve göreneklerimize, kültürümüze aykırı bir durum. İnanıyorum ki; Mardin halkının dayanışma ve yardım duyguları bu dönemde yine ön plana çıkacaktır. Mardin halkının misafirperverliğini göstereceğine inanarak,halkımızın gelen ailelerle aşını, komşuluk ve kardeşliğini paylaşarak,artırılan yüksek bedelli kiraları makul fiyatlara çekerek kendine yakışır bir duruş sergileyecektir” diye konuştu.
05 GÖÇ
Paris'ten Kurdistan'a Gelen İktidar Diyarbakır'ın Suriçi Bölgesi, kentsel Sit Alanı ve BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.Bakanlar Kurulu, Şehircilik Bakanlığı’nın talebi üzerine günlerdir operasyonun bittiği ancak sokağa çıkma yasağının bazı mahallelerinde sürdüğü Diyarbakır'ın Sur ilçesinde kamulaştırma kararı aldı. Resmi Gazete’de 26 Mart 2016'da yayınlanan kararla, Sur’da yer alan 6 bin 300 parsel kamulaştırıldı. Yoğun çatışmaların yaşandığı bölgeler haricinde de kamulaştırma yapıldı.
Derzî
Sur'un kamulaştırma kararı kentsel bir yaklaşım olarak ortaya çıkan iktidar olma talebidir. Bunun en iyi örneğine 19. yy. Paris'inde karşılaşıyoruz. 19. yy. Paris'i 72 gün süren bir direnişe ev sahipliği yapmıştır. Paris'te öz yönetim ilanıyla beraber kentte çatışma süreci başlamıştır. Kentteki bu çatışma ve bitmeyen direnişlerin temel sebeplerinden bir tanesi, direnişçilerin kent içinde barınabiliyor olmasıydı. Paris'teki dar sokaklar, küçük meydancıklar ve çarpık yapılaşma düzeni, barikatların yıkılması ve direnişlerin takip edilmesini zorlaştırıyordu. Öyle ki kent, iktidar yönetiminden kopmuş ve direnişçilerin eline geçmiş durumdaydı. Otoritenin zayıfladığı Paris kentinde, kent düzenlemesi yapmak; bir sonraki direnişi engellemek veya başlayan bir direnişi bitirmek için hayatiydi. Böylelikle Paris Kenti masa başında yeniden çizildi. Kenti boydan boya kesen yol aksları, geniş caddeler ve büyük meydanlar... Paris'i artık böyle tanıyacaktık. Ve Paris artık kontrol edilebilir bir hale gelmiş olacaktı. Sokak aralarında barikatlar kurulamayacak ve kentin tenha yerlerinde örgütlenme olmayacaktı. Ve bu yeni düzen kentte iktidar, 'var olmayı' başaracaktı. 19.yy Paris'inden 21.yy Kürdistan coğrafyasına politik olarak doğrudan bir bağlantı vardır. Diyarbakır'ın Sur ilçesi için alınan kamulaştırma kararının temel argümanlarını bilmemekle beraber, aynı iktidar kaygısının, aynı otoriter kaygının var olduğunu bilmekteyiz. Lakin Paris ile Sur'u birbirinden ayıran keskin çizgiler; kentin yeniden inşa kısmını zorlaştıracak ve halk ile Şehircilik Bakanlığı arasında ciddi tartışmalara sahne olacak. Çünkü Sur'da yapılmak istenen kamulaştırma kararı hukuksuzluk içeriyor. Bianet'te yer alan habere göre; baronun acele kamulaştırma kararının mülkiyet hakkını ağır bir şekilde ihlal ettiğini, mülkiyet hakkını koruma altına alan Anayasa'ya, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne de açıkça aykırı olduğunu ifade etti. 14
Botan Gümüş Diyarbakır Valiliği'nin yaptığı açıklamaya göre, kararın amacı Sur'da "yöresel mimariye uygun yapıların inşa edilmesi'ni sağlamak". Lakin konu ile ilgili bir kaç röpotajda Sur haklının bu konu hakkındaki kaygıları göze çarpıyor. Surlular arasında “Kararı duydun mu, nereleri kapsıyor” sohbetleri geçiyor. İnternete gidip parsel ve ada numaralarına bakanlar var. “Bizim ev de kamulaştırılmış” sözleri duyuluyor. Mahalle muhtarlarını arayıp soranlar var. “Bundan sonra ne olacak, ne yapacağız?” soruları soruluyor. Röportajda Surlulardan biri yeniden mağdur olduklarını vurguluyor, “Evlerimizin ne durumda olduğunu bile bilmiyoruz. Yıkıldı mı kaldı mı haberimiz yok. Evlerimizi göremeden kamulaştırdılar” diyor. Hasırlı Mahallesi’nde 38 yılının geçtiğini hatırlatan Sur sakinlerinden biri de, “Üç katlı evimiz vardı, yıkılıp yıkılmadığını bilmiyoruz. Kararı yeni öğrendim. Çocukluğum, gençliğim hayatım gitti. Hepsini yıktılar” diye konuşuyor. Cebinden iki anahtar çıkarıyor. Birinin kendi evinin diğerinin komşusunun evine ait olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Bakın biz Sur’da böyleydik. Bizim anahtarımız komşuda, onunki bizdeydi. Dayanışma vardı. Bizi oradan mahrum etmek istiyorlar.” İç içe geçmiş Sur halkında direnişi kırmak için alınan kamulaştırma kararı, bölgedeki siyasi temsilciler tarafından da tepkilere neden oldu. Otoriter güç bağlamında yapılan Paris kenti düzenlemesine 21.yy da Kürdistan'da şahit oluyoruz. Yalnız, alanın koruma altına alınmasından ötürü bu sürecin bir de ulusal sorumlulukları olacak. Henüz hiç kimse nasıl bir projeyle Sur'un yeniden inşa edileceğini bilmese de, bölge halkının iktidar ile yaşadığı sorunlar açısından, halkı memnun edecek bir projenin olmayacağını söylemek mümkün. Diyarbakır Barosu, Sur ilçesi için alınan acele kamulaştırma kararına karşı yürütmenin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay'a dava açtı. UNESCO Uluslararası Kültür Mirası Listesi'nde yer alan ilçenin %70'ine tekabül eden 6 bin 300 parselde kamulaştırılacak alanlar içinde; belediye binası, bazı oteller ve Cemil Paşa Konağı gibi bazı tarihi yapılar da yer almaktadır.
MARDİN
Araziler Ticarileşiyor ! II. Dünya Savaşı’ndan sonra yavaş yavaş kendini toparlayan Türkiye’de, sanayinin gelişmesiyle beraber tarımda çalışan işçiler fabrikalara akın ederek yerlerini makinalara bıraktılar. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Gecekondulaşma dediğimiz çirkin yapılar karşımıza çıktı. Bu çirkin yapıları yıkmak yerine seçimlerde oy almak için ruhsat veren belediyelerle karşılaştık. Bugün birçok kentte sıkıntı olan bu durum için çözümler aranıyor. Hatta geçen gün haberlerde Kültür ve Turizm Bakanı’nın bir projesi yayımlandı. Projenin adı “Ortophoto Projesi”. Projenin içeriğine bakılması gerekiyor mu? Açıkçası bilemiyorum, sadece kağıt üzerinde kalacak bir proje.
06
İbrahim Kaya Peki, bu katiller kim? Bu katiller mimar, mühendis kılığına girmiş müteahhitlerden bir başkası değil. Bugün beton yapılarla dikey mekanlar üreten bu müteahhitler; mahremiyeti, komşuluk ilişkisini düşünmeden evin içine girecek güneş aydınlığını düşünmeden binalar üretiyor. Ceplerine girecek iki kuruşun hesabını yapıyorlar. Ceplerindeki birkaç kağıt parçasının insanların yaşam standartlarından daha kıymetli olduğu bir dönemde yaşıyoruz ne yazık ki. Bunlara dur demek de biz genç nesil mimarlara düşüyor.
Peki, Mardin bu çözümün neresinde kalıyor? Mardin’in çözümün neresinde kaldığını bilmiyorum ama Mardinlilerin çarpık binalar arasında kaldıklarını görüyor, duyuyorum. Taşın yerini betonun aldığı bir yüzyılda yaşıyoruz. Atalarımızın bize bıraktığı mirası değil torunlarımıza, çocuklarımıza bile emanet etmeden kenti yok ediyoruz. Her şey bu sanayi ve modernleşme yüzünden diye duyuyorum. Velev ki suç onun ya da bunun değil. Suç bizim akılsızlığımızın. Bugün İngiltere değil, Almanya değil, Fransa değil biz “Ortophoto Projesi” üretiyoruz. Bizden daha modern ülkeler, daha zengin ülkeler betona sarılmıyor. Bugün Amerika evlerini %68 ahşap malzemeden üretiyor. Bahçesiz yapı bulmaksa neredeyse imkansız. Bir de Mardin’in Yenişehir’ine bakalım; Yenişehir kavramının 20 yıllık bir geçmişi var lakin 20 yılda şehrin altını üstüne getirmişler.
15
Derzî
Bekir Güçlüer’in yazmış olduğu makalede de aslında bunların temelinin, 1980’lerdeki “Küçük Amerika yaratacağız.” sözleri bu duruma nasıl Neden mi? geldiğimizin bir başka belgesidir. Bekir Güçlüer Bugün Mardin’e en yakın kentlerden biri olan “Türk insanı zeki ve zevklidir. Bir gün hak ettiği Diyarbakır’ı Mardin’le birlikte düşünelim. Projenin, iki yaşam şekline ve yerleşim yerlerine kavuşacaktır.” kent arasındaki farklar, altyapı durumu gibi etkenler sözüyle umutlu olduğunu dile getirmiştir. Ama ben düşünülmeden tasarlandığı çok aşikardır. Bu iki pek bu şekilde düşünmüyorum. Bu müteahhitler kent için bile aynı başarıyı yakalaması neredeyse başımızda oldukları sürece ne iki ağacı bir arada imkansızdır. Bu imkansızlık rakım durumuna göreceğiz ne de insanların yüzünde huzuru. bakılarak söylenmiyor. Beşeri, sosyal, kültürel ve ekonomik en önemlisi de alışkanlıklar baz alınarak söyleniyor. Bugün Akdeniz Bölgesi’nde altyapı sorununun olduğunu hatta altyapının olmadığını birçoğumuz bilmiyoruz. Kanalizasyon sorununun, derin kuyularla(çok ilkel yöntemlerle) çözülmeye çalışıldığını da bilmiyoruz. Bu olanakların sağlanmasında en önemli nedense toprak yapısıdır. İşte birbirinden farklı kentler nasıl olurda tek bir projeye indirgenir, hala anlamış değilim.
07 ANTİKİTE
Antik Sır
Emin Şahinalp
Mezopotamya’nın Efes’i olarak adlandırılan Dara, Mardin’inin 30 km güneydoğusunda bulunan on bin yıllık bir geçmişe sahip antik bir kenttir. Kentte Roma dönemine ait su sarnıçları, kaya mezarları, mozaikler, su kanalları, su köprüleri gibi birçok kalıntı ortaya çıkarılmıştır.
Derzî
Kentin korunmasında turizm bir araç olarak kullanılabilir. Bu noktada turizm ile koruma dengesinin iyi planlanması gerekmektedir. Bölge asıl tutularak turizmin bölgeye hizmet edecek bir biçimde planlanması gerekmektedir. Dara’da bulunmayan aynı zamanda oraya hizmet edecek kafeterya, müze, kültür evi, kütüphane ve misafirhane gibi mekansallaşmalardan elde Günümüzde “Dara Antik Kenti” diye isimlendirilse edilecek gelir kentin korunmasında ve kazıların de tarihe ışık tutan bu kalıntıların üzerinde köy devam etmesi için de gerekli kaynak olarak yerleşkesi bulunmaktadır. Bu denli önemli bir alanın kullanılabilir. Bu tip yapılaşmalar yöre halkına hem üzerinde titizlikle çalışılması gerekirken çarpık iş istihdamı sağlayacak hem de halkın kültürel oluşumlar başlamış ve zamanla bu köy yapılaşması olarak gelişmesine katkı sağlayacaktır. arkeolojik çalışmaları engellemiş ve bazı noktalarda durmasına neden olmuştur. Köylüler o toprakları benimsemişler fakat çalışmaların Arkeolojik alanları rahat gezmemize yardımcı olan devam etmesinden ve yaşantılarını kaybedecekleri dolaşım aksları daha belirgin bir hale getirilmeli, korkusundan da rahatsızlık duymuşlardır. arkeolojik alanların köy içerisinde görünmemesinin önüne geçinilmelidir. İnsan rehberliğine gerek kalmayacak biçimde kentin kendisinin bir rehber Dara’daki arkeolojik çalışmaların durmasının gibi çalışması sağlanmalıdır. Bir kazı alanından diğer bir nedeni ise yetkili merciler tarafından bu diğer kazı alanını görecek biçimde var olan çarpık bölge için yapılacak çalışmalara finansal destek yapılaşmalar kaldırılmalı, topografyanın izin sağlanamamasıdır. Tarih, turizm, kültür şehri olan Mardin için böyle bir gerekçe gerçekten çok gülünç vermemesi halinde o bölgeyi temsil eden işaretler bir o kadar da utanç verici bir durum. Arkeolojik kazı (levha, anıt, tasarımlı ışıklandırma) koyulmalıdır. çalışmaları sırasında ortaya çıkan bir diğer utanç verici durum ise resimde görüldüğü gibi çok hassas çalışılması gereken yerde kepçe darbeleri ile kazı yapılması. Bir sır gibi açığa çıkmayı bekleyen Dara’nın çeşitli müdahalelerle bir kültürel merkez haline getirilmesi hem Mardin’in hem de dünya mirasının tanıtımı açısından önemli yere sahiptir. Bu konuda en büyük sorumluluk kurum ve kuruluşlara düşerken ne yazık ki hepsi bu konuda geri planda kalmayı tercih etmişlerdir. Her ne kadar Mezopotamya’nın Efes’i denilse de bir Efes kadar tanındığını tanıtıldığını da düşünmüyorum. Öneri; Kültür varlıklarımızın korunması, tanıtımı, geliştirilmesi değerlendirilmesi üzerine çalışmaların titizlikle yapılması gerekmektedir. Bu saydığımız başlıkların en önemlisi koruma olmalıdır. Diğer başlıklarınsa korumaya hizmet edecek bir biçimde ele alınması gerekir. Arkeolojik varlıkları tehdit eden hiçbir yerleşim öğesine müsaade edilmemelidir. Halihazırda bulunan yerleşimlerse sit alanı olmayan alanlara taşınmalı, sadece arkeolojik alana hizmet edecek yapılaşmalara izin verilmelidir. 16
Arkeolojik bölgeler arası olduğu gibi arkeolojik bölgelerin kendi içinde de tanıtıma önem veren, halkın o alanları daha rahat ve daha yakın olarak görmelerini sağlayacak sirkülasyonlar yapılmalıdır. Su kanallarının içine girilebilecek, kaya mezarlarının en üst noktasına bile ulaşılabilecek, yüksek ve karanlık olan zindanın içini aydınlatılabilecek ve üst noktalarına erişim sağlayabilecek çözümler üretilmelidir. Bu çözüm önerilerini uygulayabilmek için çeşitli kurumların da bu olaylara el atmaları gerekmektedir. Resmi kurumların yapmadığını belki de sivil toplum örgütleri kurarak, vakıf oluşturarak yapmaya çalışmalı, hem bu tip konulara dikkat çekilmeli hem de resmi kurumlarca bu sayede destek sağlanmalıdır.
YAZARLAR MARDİN
Mardin'de Park Park denince benim gözümde canlanan yerin Mardin'de yapılan "park"larla hiç ilgisi yok. Açtım sözlüğe baktım. TDK sözlüğünde, park sözcüğünün açıklaması şöyle: "Bir yerleşme merkezinde halkın gezip hava alması için düzenlenmiş ağaçlı ve çiçekli büyük bahçe. Ama Mardin'deki çoğu parklar, yeşil yerine kesme taşlar döşenip yaz aylarında halkın serinleyeceği ve dinleneceği yer olmaktan çok sıcaktan pişeceği yerlere çevrilmiş. Bir kısmı ise halk için değil de belediyenin yaptık dediği projeler arasında kalsın diye yapılmış. En güzel örnekleri ise; büyük alanda dönemin başbakanı adına yapılan, belli bir süre sonra ağaçları ve çimlerini kuruyan kimsenin kullanmadığı, Recep Tayyip Erdoğan Parkı. Diğer parklardan bir tanesi ise Muammer Güler Evlendirme Dairesi yanındaki park.
Parkların çoğunun, yeşil alandan yoksun olması ve oyun alanlarını çocukların gelişimi düşünülmeden bir kaç plastik malzemeden yapılması ortak özelliğidir. Çocukların bu parklarda eğlenme, yeni şeyler keşfetme gibi bir seçenekleri yok. Büyükleri bu dünyada keşfedilecek bir şey yok, keşfedilen en güzel şey bu plastik oyun araçlarıdır ve biz de bunu size sunduk diye çocukların gelişimini, sorgulamasını, deneyimlemesini ve bunlardan yola çıkarak çözüm üretmesini, dönüştürmesini engellemekten başka bir şey yapmadılar.
Ömer Asan
Park için internetten arama yaptığınızda çoğu yerde örnekler arasında ilk sayılan park New York şehrindeki Central Park'tan bahsederler. Bu parktan neden bu kadar bahsederler. Park New York şehrinin tam merkezinde yapılmış çok büyük bir bataklık üzerine yapılmış ve planlama aşamasında jeologlar, mühendisler ve halk sağlıkçılarıyla birlikte halka daha sağlıklı bir yaşam alanı sunmak için birlikte çalışılmış. Bizim parklar ise belediye ve parkı yapacak firma halkın daha sağlıksız nasıl yaşatabiliriz çabası ile çalışıp bize bu parkları yaptılar. Parkın tanımı ve başka şehirlerde yapılan parklar üzerinde konuştuk bir bakıma kıyaslamaya gittim. TDK bize bir tanımı yapıyor ve biz başka yerlerde gördüğümüz parklara bakıp bizim şehirlerimizdeki parkları eleştiriyor ve örnek gösteriyoruz. Bir gün birileri biz kullanıcıları da bu park tasarımına katıp şöyle bir sorsalardı: " Park denilince sizde neyi çağrıştırıyor tek bir kelime ile anlatın?" Benim bu soruya verecek cevabım şu kelimelerle olabilirdi: oyun, sığınma, sosyalleşme, dinlenme, tartışma, yeşil, aşk, tanışma, konuşma, soyutlanma, özel alan, sergilenme, seyretme, farklılık, kuş sesi, su sesi, koşma gibi… Ya siz hangi kelimelerle düşündüğünüz, tartıştığınız, anlatmak ve görmek istediğiniz parkı anlatabilirsiniz?
Mardin Recep Tayyip Erdoğan Parkı www.haberinola.com’dan alınmıştır.
Kaynakça: www.mimarlikdergisi.com KENTSEL TASARIM / Kaliteli Kent Parkı Tasarımı / Peyzaj Mimarı Firdevs Gökçen Yücel 17
Derzî
Parklar yapılırken kim için ve ne için yapıldığı önemlidir. Eğer parklar uygulanmış projeler listesinde, siyasi bir malzeme olarak yapılıyor ise kağıt üzerinde tasarlandığı gibi sesiz ve işlevsiz kalıyor. Eğer halkın kullanımı için yapılıyor ise kullanıcının ulaşabileceği bir yerde ya da onların kullanması için onları çekebilecek alternatif işlevler eklemlenmeli. Karayolları Parkı gibi merkezi olan bir parktan, insanlar neden Muammer Güler Evlendirme Dairesi yanındaki parka gitsin ya da aynı şekilde neden Recep Tayyip Erdoğan Parkına gitsin. Jane Jacobs parkların olduğu yerlerde insanların olmadığından, insanların olduğu yerlerde de parkların olmadığından şikayet etmektedir. Bu iki park gerçekten de insanların hiç olmadığı yerde ve insanları çekecek her hangi bir alternatif sunmamaktadır. Her iki parkta da yeşilin az olduğu, kesme taşların yoğun olduğu, çocuk oyun alanlarında klasik oyun alanı olup çocukların ve ailelerin gitmeye zorlandığı, cezbedici alternatifler sunmadığı parklardır.
08 0
09 MARDİN
Mardin'de Kamusal Mekan / Öğrenci Evleri
Derzî
Kamusal mekân nedir, ne tanımlar? Birçoğumuz kamusal mekân hakkında bir şeyler belirtebilir, hiç şüphesiz bu tanımlamalarda öne çıkan kavram 'ortak' kelimesi olacaktır. Her birimizin zihninde kamusal mekân algısı farklı olsa da, yine de bu algı bir şekilde aynı kapıya çıkmaktadır. Yaptığımız bu tanımlamalar yorumlanacak olursa birçok mekanı kamusal alan başlığı altında toplayabiliriz. Bu konu tartışmaya açık ve yorumlanabilir. Bu bağlamda düşündüğümüzde tamamı olmasa da bazı öğrenci evleri kamusal mekan olarak nitelendirilebilir. Anlık bir zamanda birbirlerini tanımayan öğrenciler, aynı ev ortamında bulunup farklı işler ile uğraşıp birbirleriyle ilişki içine girmeden zaman harcayabilirler. Bir meydan düşünelim, insanlar oturup kendi hallerinde vakit geçiriyorlar, böyle bir alan kamusal olarak değerlendirilebilir. Buraya kadar her şey normal. Şimdi bir öğrenci evi düşünelim, bir meydandaki gibi birbirini tanımayan insanlar farklı odalarda ya da aynı alanda oturup vakit geçiriyorlar. Peki, bu öğrenci evine de kamusal alan diyebilir miyiz? Bence evet. Tek farkları mekân algısı yani ev ortamının kapalı bir alan olması.
Bu bağlamda bir diğer örnek ise cemaat evleri olabilir. Cemaat evlerinde, belirli günlerde birçok insan bir araya gelir, daha önce birbirlerini görmeyen bu insanlar, sohbet gibi etkinlikler içerisinde bulunurlar. Peki, bu cemaat evlerinin kamusal alanlar olan park/bahçe/meydan/alışveriş merkezleri hatta belki kahvehaneler gibi alanlardan ne farkı var? Benim gözümde yok. Yine de tek fark galiba mekansal algı, bir anlamda kapalı / açık olma durumu. Kamusal mekanlardaki ekonomik döngünün problemi, bu döngünün o mekanın kazancı olmalı mı olmamalı mı sorusu. Benim görüşüm kamusal bir mekana girdiğimizde para harcamadan o mekanda zaman geçirebilmeliyiz. Bu anlamda kafeler/ kahvehaneler kamusal mekan tanımıma girmiyor. Büyük alışveriş merkezleri ise bu anlamda bu tanıma girebilir yine de pek emin değilim çünkü adı üzerinde alışveriş!
18
Feyza Nilay Göv
MARDİN
Mardin'de Uçurtma Şenliği
10
Emine Çiçek
Gün geçmiyor ki yaşadığımız şehir olan Mardin başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerden acı haberler gelmesin. Bombardımana tutulan yalnızca şehirler değil; fikirler, tercihler, hayat alışkanlıkları ve daha nice kararlar… Ve artık en acımasız bir şekilde de çocuklar… Çocuk demişken; bugünlerde Mardin de bütün bu iç karartıcı gündeme rağmen varlığını sürdürmeye çalışan bir uçurtma şenliği telaşı var. Neyse ki Artuklu Mimarlık Fakülte ’si uçurtma şenliğinin hazırlıklarına ev sahipliği yapmaktan kaçınmıyor ve böylelikle bizim de bu çalışmalara yakından tanık olma şansımız doğuyor. Fakülte giriş katını uçurtma atölyesi olarak kullanıma açıyor ve katılımcılarla birlikte fakültenin giriş holü de bir şenlik alanına dönüşüyor. Ayağımıza kadar gelen bu etkinliği giriş katın bohemliğinde (uçurtma atölyesinden önceki hali) göz ardı etmek üzereydim ki arkadaşımın uçurtma sevdasına direnç gösteremedim ve (buradan benim de, istemem yan cebime koy durumum olduğunu kestirebilirsiniz) kendimi uçurtma yaparken buldum. Sanırım bu işin ciddi anlamda sabır gerektirdiğini söyleyebilirim. Bu kadar az malzemeyle yapılan ve kısmen bu kadar basit bir nesnenin yapımının saatler sürebileceğini insan tahmin edemiyor doğrusu. Çocukluğumuzda, kısa sürede yapılan alelade uçurtmalarımız elbette ki oldu ama yine de hatırlatmakta yarar var “O uçurtmalar hiçbir zaman uçamazlardı”.
Derzî
Mardin Müzesi Uçurtma Şenliği 2016
Mesut Hoca’nın danışmanlığında, yaklaşık kırk dakikada bir tane uçurtma üretiliyordu. Uçurtma yapma çalışmalarının dışında Mesut Hoca ile sohbet etme imkanımız da oldu. Kendisi böyle bir işle uğraşırken parmaklarında oluşan yaraları sarmamasıyla işini gönüllü yaptığını hemen belli ediyordu. Mesut Hoca; oyunculuk icra etmiş, fotoğrafçılıkla uğraşmış aynı zamanda da organizatörlük işleriyle meşgul olmuş biri. Anlayacağınız on parmağında on marifet misali, el atmadığı sanat işi pek kalmamış gibi. Bu yüzden olsa gerek pek hevesiniz olmasa bile Mesut Hoca’nın iştahı sizi de heyecanlandırabiliyor ve hemen işe koyuluyorsunuz. Eserlerimizin uçurtma şenliği için kullanılmasının, iki gün hevesimizi alıp sonra odamızda bir köşede tozlanmak üzere unutulmasından daha iyi olacağına karar vererek adımızı ve hatıramızı yazarak yorucu geçen günün güzel bir karşılığı olan uçurtmalarımızı okula bıraktık. Öğle aramızı her zamanki rutinimizden ziyade bu zevkli işin içinde kaybetmiştik. Mardin’deki uçurtma şenliği tam olarak neye ve ne zamanlara kadar dayanıyor açıkçası pek bilgi yok. Ancak muazzam Mezopotamya ovası ve gökyüzü kullanılmaya o kadar elverişli ki uçurtmanın bu coğrafyalarda icat edildiğini/keşfedildiğini söylersek tarihe çok da büyük bir yanlış yapmış olmayız herhalde. 19
11
ANTİKİTE
Germanicia Antik Kenti ve Mozaikler İnsanlığın var olduğu zamandan bu yana yaşamakta olduğumuz coğrafya farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Yapmış yapmasına da biz bunların kaçını bulduk, kaçını koruyoruz, kaçının varlığından haberdarız acaba? Ya bir kaçak kazı sırasında ya da bir otel inşaatı esnasında pat diye karşımıza çıkıveriyor mozaikler, çömlekler, dikili taşlar. Bilinçli bir çalışma yapılmadan sadece şans eseri bulunan eserlerle bir kazı başlatmak ne kadar doğru olsa gerek? Ve başlatılan bu kazıların sürekliliğini sağlayamamak çalışmaların hızını yavaşlatıyor ve bu da kentte gün geçtikçe daha büyük kayıpların yaşanmasına yol açıyor.
Arkeolog Ömer Avcıbaşı’nın yaptığı açıklamaya göre; Roma döneminde şehrin zenginleri ve generallerin kullandığı yamaç villalarının, Efes ve Zeugma Antik kentinde bulunan mozaiklerle büyük benzerlik gösterdiğini, asıl kentin Kahramanmaraş’ın altında saklı olduğunu söyleyebiliriz. Mozaiklerin yanı sıra bölgede Germenicia Antik Kenti'nin agorası ve tapınağının da olabileceğini göz önünde bulundurursak Kahramanmaraş’ın geniş çapta bir arkeolojik inceleme sonrasında tamamen şölen yerine dönüşmesi olası ihtimaller arasında. Mevcut şartlar ve imkânlar doğrultusunda bunun ne kadar olabilirliğe sahip olduğu tartışılır fakat bu antik kentin ortaya çıkarılışı yüzyıllar sürebilir. En büyük korku ise hiç şüphesiz çalışmalarda yeterli özverinin gösterilmeyişi ve sonrasında bu antik kentin, mevcut kent içerisinde sindirilerek hazmedilip yutulup yok edilmesi olacaktır.
Derzî Mozaiklerden Biri
Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu Mahallesinde 2007 yılında kendi evlerinde yaptıkları kaçak (!) kazı sırasında mozaikler bulan vatandaşlar hala olayın şaşkınlığında. Üzerlerinde oturdukları tarihi mirasın farkında bile değilken yıllarca mutlu mesut yaşamışlardı oysaki. Şimdi ise yepyeni bir sorunla karşı karşıyalar; konaklama. Kahramanmaraş Valiliği ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü kamulaştırma çalışmalarını yavaş da olsa yürütüyor. Ama asıl sorun şuan kentte bulunan kentsel dönüşüm çalışmalarıyla da birlikte büyüyen konut ihtiyacı.
20
Ayşe Gül Ümit
Mozaiklerden Biri
MARDİN
Mardin 1. Cadde'de Cephe Değişimleri
12
Rukiye Gümüş
1. Cadde eski Mardin’i boylu boyunca gezebileceğiniz tek aks gibi görünse de ara sokaklara sızarak farklı mekanlar keşfedebileceğiniz ve yol üzerinde çeşitli ticari alanlar barındıran çok akslı bir cadde aslında. Yani bir anlamda şehrin merkezi, şehre yapılan turizm gezilerinin uğrak noktası da denilebilir. Bu caddenin merkezi bir konuma sahip olması değişimi ve iyileştirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. Mardin Belediyesi, Mardin Turizm Derneği ve Mardin Valiliği tarafından 2008 yılında hazırlanan ve 2013 yılında imzalanan protokolle hayata geçirilen yaklaşık 10 milyon Euro'luk, Birinci Cadde Cephe Sağlıklaştırma ve Restorasyon Çalışmaları Projesi'nin kapsamında, tamamı hibe olan projeyle esnafa herhangi bir maddi yükümlülük getirmeden, Birinci Cadde'de bulunan 644 binanın cepheleri iyileştirildi. Cadde boyunca standart tabela, kepenk ve tente sistemi uygulaması yapıldı. Proje bütçesi Dicle Kalkınma Ajansının açıklamasıyla IPA tarafından karşılandı. Caddenin görsel kirlilikten kurtulacağı düşüncesiyle tek tip tabela, kepenk ve tente sistemlerinin şehre güzel bir görünüm kazandıracağı düşünülerek 1. Cadde restorasyonu yapıldı.
Birinci Cadde
Tüm dükkanların cephelerine ahşap kasalardan oluşmuş çerçeveler takıldı. Yine ahşaplardan oluşmuş her yerde aynı olacak dükkan tabelaları kepenklerin üzerlerine yerleştirildi. Eski görünümlü kepenkler yerine yeni otomatik sistemli kepenkler takıldı. Cadde üzerinde bulunan evlere tek renk korkuluk ve sokaklara aynı renk/malzeme aydınlatma elemanları yapıldı. Kaldırımların araç parkına maruz kalmasını engellemek için kaldırımlara saksılar ve dubalar aynı zamanda dükkanların cephesiyle uyumlu ahşap malzeme kaplı çöp kutuları yerleştirildi. Böylece 1. Caddenin cephe görüntüsü “saf, temiz, her şeyden arınmış, yekpare bir görüntü” olarak değiştirilmiş oldu. 21
Derzî
Tarihi ve antik bir kent olan Mardin, şehir dokusu olarak iki farklı yapılaşma göstermektedir. Bu durum eski ve yeni yapılaşmalar olarak karşımıza çıkıyor. Eski ve yeni Mardin olmak üzere birbirinden bağımsız iki kent gibi. Eski çağlardan günümüze kadar yapısını korumuş taştan inşa edilen evler ve bu evlerin Mezopotamya Ovası’ndan Mardin Kalesi’ne kadar uzanan silueti eski Mardin’i oluşturuyor. Eski Mardin’e gidildiği zaman uğranılması gereken ilk yer olan 1. Cadde üzerindeki değişimden söz etmek istiyorum.
12
MARDİN
Birinci Cadde’de Sokak ve Cepheler
Benim, bu tek görüntü oluşturma çabalarına itirazım olmakla birlikte bu caddede yapılan restorasyonu yine de olumlu buluyorum. Elbette çok kullanılan tarihi bir caddenin restorasyondan geçirilmesi çok hoş bir şey ancak bunun cephede aynılığı yakalamak olması gerektiği kanısında değilim. Caddenin turizme açık olması burayı daha temiz ve güzel gösterebilmek adına tek tipe indirgenmesini gerektirmez. Bu tek tipleştirme caddeye uğrayıp gidenlerin zihninde yol boyunca hiçbir algı değişiminin oluşmayacağı bir görüntü oluşturuyor. Algı değişimi bize her ne kadar karmaşa yaratan bir şey olarak gözükse de aslında bu karmaşa o kadar da korkulacak bir şey değil. Bu cadde üzerinde yürüdüğünüzü düşünün. Epey uzun ve tek aksta ilerleyen bir caddede cephede aynı şeyleri görmekten sıkılmayacak mısınız? Zihnimizin sürekli aynı şeylerle meşgul olması hem sıkılmamıza hem de zihnin daha çabuk yorulmasına neden olmayacak mı? Ama neyse ki esnafın vitrinlerini farklı malzeme ve eşyalarla doldurmasıyla bu tek tipleştirme hissedilmemektedir. Ayrıca cephe önüne bırakılan eşyalar farklı bir görüntü oluşturmayı başarmıştır.
22
MARDİN
Siz, Yaşayanlar*
13
Harun Duman
Üç beş kişilik bir ortamda, en az iki mimar varsa bu ikisi kendi aralarında yaptıkları mimari geyikle ortamı çekilmez hale getirirler. Diğer arkadaşları onlardan hiç bir şey anlamaz, anlasalar bile ilgilerini çekmez. Bir açıdan da kendi aralarında konuşan mimarlar da onların anlamalarını ya da dinlemelerini beklemez. Mimarlar dışında mimarlıktan konuşan olsa bile mimarlar bu görüşleri küçümser bir edayla dinlerler tabi işveren ya da alakalı değillerse. Yukarıda verdiğim öznel örnekle işe başlamak istedim. Durumu anlatan bu örnekte altını çizdiğim “mimarlar ve onlar(!)” asıl anlatacağım mesele. Mimarlar, “onların” içinde ya da etrafında yaşadıkları bir sürü mekan tasarlarken neden bu kadar onlardan uzaklar. Ya da onlar neden içinde yaşadıkları mekanı tasarlayanlardan uzak. Tam da enselerine yapışmaları gerekiyordu, şurayı neden böyle yapıyorsunuz ben bundan şikayetçiyim, diye. Peki ya mimar neden bu kadar uzak. Yaptığı projelerde insanı sadece ölçü ve temsil olarak kullanmaya alışmış(?) Neden insan, mimari tasarım temsillerinde manzarada sadece bir temsil? Bu insan temsilini neden koyduğu yerde canlandırmıyor ? Neden kesit çizimlerine koyduğu insan temsilinin nefes aldığını düşünmüyor ? Neden koyduğu o yerden mimarın kendisi bakıyor, bakmıyor? Sadece yapının içinde nasıl durduğunu görmek için mi koyuyor o temsili insanı(!) oraya? Ya da manzarada nasıl durduğunu görmek için mi koyuyor? Mimar “onları” tasarımlarında çizim olarak görürken, onlar kendini o tasarımda ne olarak görür? Ya da oradan ne görür ne yaşar ?
Mimar “onları” tasarımlarında çizim olarak görürken, onlar kendini o tasarımda ne olarak görür? Ya da oradan ne görür ne yaşar ?
Derzî Tam da bu noktada, tasarlanan ve inşa edilen bir projeye bakmak lazım. Aslında projede bulunan insan temsili manzaralarını ve inşa edildikten sonraki gerçek insan manzaralarını karşılaştıralım. Mardin Artuklu Üniversitesi kampüs projesine bakalım. Üniversitenin internet sitesinden indirdiğim proje renderlarına bakıp sonra da inşa edildikten ve faaliyete girdikten sonra çekilmiş fotoğraflarına bakalım. Kampüsü tasarlayanların az çok ne düşünerek ve ya ne hayal ederek tasarladığını biliyorken içinde yaşayanların ne düşündüğünü biliyor muyuz? Mimarın yaşattıkları ile gerçekte yaşayanları karşılaştırmak istedim ve kampüste bizzat yaşayanlara yaşadıkları yer hakkında ne düşündüklerini yazmalarını istedim. ‘ONLARIN’ ne düşündükleri mimarlara sıkıcı gelebilir. Ama bu projeler onların hayatlarını ciddi şekilde etkilediği için onların ne düşündüğü benim için daha önemli. Bu yüzden bulduğum bütün görüşleri paylaştım.
Soru olarak “onlara” SİZ, YAŞAYANLAR olarak yaşadığınız, okuduğunuz mekan hakkında ne düşünüyorsunuz? Sorusunu yönelttim. İktisat 4. Sınıf Öğrencisi C.T Kampüs mü? Yapılar mı? Bir de kampüsteki yaşantı? Yani daha önce kampüs görmemiş olsak evet ilk defa görüyoruz diye bu kampüsmüş deriz. Her şeyin sorunlu olduğu bir kampüste varlığımızı devam ettiriyoruz diyelim. Saçma sapan karışık binalar, üstelik bina bu sene açılmasına rağmen içerisinde tavanlar düşmeye yüz tutmuş durumda. Böyle saçma, binaları birbirinden kopuk, toz toprak içerisinde olan, uygulama sınıflarının olmadığı, yan taraflarda yapılan inşaatlardan dolayı gürültünün sürekli hakim olduğu, yürüyüş alanının olmadığı bir yerde okuduğumuz için bizi tebrik etmelisiniz. Haksız mıyım? Bir düşünün...
İktisat 4. Sınıf Öğrencisi H.D Kampüste bir düzen yok, alt yapı sıfır, ağaçlandırma eksik, yanlış kantin g... kadar oturacak yer yok. Kantin dışında oturacak bir şey yiyecek yer yok. Yemek benim için önemli. Çevre düzenleme sıfır. Sadece futbol sahası var gerisi almış başını gitmiş. Lavaboları söylemeye gerek yok zaten hele o musluklar bitirdi beni. Çok doluyum çok, kampüs hakkında. Bir havuz bile yok. Allahın dağında havuz güzel olurdu. Hele o yola döşenen taşlara hiçbir anlam veremiyorum. Madem araba girecek oraya o taşlar ne sallana sallana gidiyoruz. Gösteriş için rahatlıktan ödün veriliyor. Bir de her yıl kaldırıp tekrar yapıyorlar.
*Siz Yaşayanlar: Roy Anderson yönetmenliğinde 2007 yılı yapımı filmin ismi.
23
13
MARDİN
Ebelik 4. Sınıf Öğrencisi Ö.Y. Dağ taş ve küçükbaş hayvanları ile ünlü dünyanın ender üniversitelerinden biri. Ebelik 4. Sınıf Öğrencisi G.B. Dağ taş Allah belasını versin.
İktisat 4. Sınıf Öğrencisi B.S. Çok berbat bir kampüs yapısına sahibiz. Binaların yapısı çok kötü. Yollara sıfır derecede yapılmış durumdalar. Öğrencilerin bina dışında yapabilecekleri aktiviteleri sınırlandırılmış oluyor. Mesela yürümek gibi. Binadan çıkar çıkmaz yola giriyoruz. Ben bunu çok eleştiriyorum. Her şeyi kötü ne diyebilirim ki sana şimdi. Dağ başına kurulmuş tamam okey üniversite şehir dışında olur ama şehirden uzak sadece binalar yani. Biz diğer ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağız? Mesela okulda revir var mı acaba?
Edebiyat 3. Sınıf Öğrencisi S.B. Ağaçlandırma, yeşillik yeni yeni yapılıyor ama bir çok sosyal aktiviteden de yoksun spor alanları yeterli değil. Basket sahası vs. yerler olmalı konferans ya da herhangi bir toplantı için öğrencilere mekan verilmeli, büyük bir tiyatro salonu olmalı. Bir şeyler planlandığında mesela rektörlüğe gidip salon için izin almak zorunda kalıyoruz.
Tarih 3. Sınıf Öğrencisi A.K. Kampüs dışardan ne kadar kötü görünse de aslında konumu çok iyi sadece geliştirilmesi gerekiyor yani tam bir üniversite anlamı taşıması için. Hemşirelik 4. Sınıf Öğrencisi S.B. Kampüste Kütüphane, sosyal aktivite ve bilgisayar salonlarının olmaması büyük eksiklik. Sınıf içi eğitim destek teçhizatı yeterli durumda. Tıbbi tanıtım 2. Sınıf Öğrencisi K.İ. Zaman geçtikçe güzelleşecek bir kampüs alanı olduğunu düşünüyorum. Eksikler olabilir zamanla geçecek. Yapısıyla ilgili peki? Yapısı yeni yapılan üniversiteler arasında güzellik açısından ilk 5’e girebilir. 24
Felsefe 2. Sınıf Öğrencisi E.A. Temel ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalıyor. Yapısı itibariyle gereksiz ve yersiz yapılar mevcut. Kampüs alanı ve yaşamı bakımından beklentilerin altında kalmış.
MARDİN
13
Sanat Tarihi 4. Sınıf Öğrencisi G.T. Bina post modern bir üslupla yapılmış ancak ne şehrin tarihselliğine hiç uyum göstermiyor. Ayrıca bölümleri oldukça kullanışsız. Pencereler fazla uzun. Isınma sistemi kötü, kurulduğu alan itibarı ile yaşamla bağları kopuk.
İktisat 3. Sınıf Öğrencisi V.D. Kampüs alanı geniş. Fakülteleri daire oluşturacak şekilde kursalardı ve ortada büyük bir alan (oturma alanı) oluştursalardı mükemmel olurdu. Her fakültenin de görsel olarak ayni olması iyi olurdu. Hepsinin daireye bakan yüzünde fakülte ismi yazılsa iyiydi. Ortadaki alanın ağaçlık ve yeşillikten oluşan büyük bir alan olması güzel olurdu. Bizim kampüsün şu anki durumu çarpık kentleşme gibi duruyor.
Derzî
Antropoloji 2. Sınıf Öğrencisi H.Y. Olumsuz koşullarda ders görüyoruz, sınıfta ısınma problemi var, projeksiyonlar bazen çalışmıyor. Bazı fakültelerde yapı sağlam olmadığı için olumsuz hava koşullarından dolayı tavanlar su akıtıyor. Yeni fakülteler oluşturulduğu için inşaat alanı fazla. Yol sorunları çözüldü, ışıklandırma yapıldı.
Edebiyet 3. Sınıf Öğrencisi N.K. Kampüs yapısı çok dağınık adam akıllı yemekhane bile yok ayrıca spor salonu yok ve en önemlisi kantinden başka oturup çay içeceğimiz yer yok. Evet alan olarak çok geniş fakat güzel bir kullanımı yok. Her yer taş toprak geçiş yolu güzergahımız bile yok . Dolmuşların kampüs içinde durması kadar saçma bir şey yok. Yok da yok yani.
Tarih 4. Sınıf Öğrencisi Y.K. Kampüs kuruluşundan bu yana bence çok geri kalmış ve gelişmişlik gösterememiştir. Hem çevre düzeni olsun hem de alt yapı sorunları olsun çok fazladır. Öğrenciler için aktivite yapacak alanlar yok. Yemek ve kafeterya olaraktan da alternatif herhangi bir şey yok. 25
14
MARDİN
Kent Doğa ve Moloz
Dindar Duman
Derzî
Her yeni oluşum gibi Mardin’de de kentsel anlamdaki oluşum (sözde gelişim) mevcut bir şeyin üstüne kurulmaktadır. Maalesef yetkili mercilerin alternatif üretme konusundaki özürlü tavrı müteahhitleri kendi başlarının çaresine bakmaya, daha doğrusu doğanın canına okumaya itmektedir.
İsim olarak her ne kadar Yenişehir olsa dahi, konumlandığı bölgede bir sürü mağara ve kayadan oyulmuş ev bulunmaktadır. 13 Mart Mahallesi’nin doğusunda bulunan bir bölgede, yaklaşık üç sene önce şantiyelerin çoğalmasından dolayı ortaya çıkan molozlar hemen yakındaki, içerisinde eski bir mağara olan, sit alanı olarak geçmesi gereken bir bölgeye atılmaya başlanmıştı. Geçen hafta alanı görmek için gittiğimde ise içerisinde mağara Alkan 2 Apartmanı Şantiye Bekçisi Rıdvan Çelik “İnşaat sahibi benim akrabam olur temel için kazıya bulunan bölge neredeyse ağzına kadar moloz, çöp ve yanmış kömür ile dolmuş bir vaziyetteydi. başladıkları zaman çıkan hafriyatı başta kamyonla başka bir yere taşıyorlardı. Sonra belediye, hafriyatları Zınnar yoluna atın dedi. Çünkü oradaki dereyi kapatıp yol yapacaklardı”. Zabıta Daire Başkanlığı ile Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı bünyesinde oluşturulan moloz denetim ekipleri Yenişehir’de devriye gezip molozlar doğru yere mi atılıyor diye her ne kadar kontrol etseler dahi, uygulamanın temelinde bir yanlışlık olduğunu anlamadıkları için bu fedakâr çalışmaları da boşa gidiyor. 13 Mart Mahallesindeki Moloz Yığını Yenişehir’de genelde molozların atılmaya başlandığı yerler oraya gelecek olan yeni binaların hem habercisi oluyor hem de yol altyapısını hazırlıyor. Yine yetkili birimlerin bu tür konulardaki yetersizliği yüzünden bu tür bölgelere hem moloz hem de inşaat atıkları dökülüyor. Bu inşaat atıklarının Eğer Mardin’de bir yere zamanında moloz içerisinde, doğada çözülmesi bin yıllar alan plastik dökülmüşse ve o yer yapı dikmeye elverişli değilse ve PVC gibi atıklar da bulunuyor. (çok eğimli olmasından veya alanda mağaraların bulunmasından dolayı olabilir) şehrin içinde bir moloz bölgesi olarak kalır, binalar da o alanın etrafından dolanarak devam eder. 26
MARDİN
14
Derzî
Üstteki fotoğraf ise 13 Mart Mahallesi İkiz Kent Sitesi’nin hemen yanında bulunan ve içerisinde yine eski dönemlere ait bir mağaranın bulunduğu bölgeye aittir. Alan kanunen sit alanı olarak geçtiği için yapı yapılamamaktadır fakat etrafa doluşan yapıların ürettiği çöplerden ve inşaat molozlarından ciddi şekilde etkilenmektedir. Belediye veya yetkili her kimse bu konu üzerinde acilen ve önemle durmalıdır. Atılan molozlar hiçbir şekilde geri dönüşümden geçirilmemektedir, ayrıca ayrıştırılmadıkları için, içlerinde çok fazla doğaya zarar veren madde barındırmaktadır. Bu da doğayı hem kirletmekte hem de doğanın asıl sahipleri olan hayvanları, kuşları ve böcekleri de öldürmektedir.
27
15
MARDİN
Kentin Atıkları
Bahar Çetin
Kentin belki de üzerinde hiç durmak istemediği her seferinde kendinden uzaklaştırdığı atıklara neler
oluyor? Bu tüketimin sonunda kent, nasıl oluyor da bu tüketime kaldığı yerden devam edebiliyor? Bu döngünün arka planında işleyen mekanizmalarından biri olan Sanayi bölgelerine çeviriyoruz rotamızı. Kentin plastikleri, metal hurdaları, kağıtları, camları, kabloları ve umursamadığımız bir sürü atığın kente nasıl geri kazandırıldığını görmek üzere Midyat Sanayi Bölgesi'ne gidiyoruz ve şehrin dışına terk edilen bu mekanlarda neler oluyor, nasıl bir çalışma sistemi işlemekte olduğuna bakıyoruz. Bütün bunları görmek için Haşimoğlu Katı Atık Tesisi'ndeyiz. Çevre Mühendisi Nebahat NOYAN ile gerçekleştirdiğimiz röportajda tesisin halkla, belediyeyle ve diğer dönüşüm tesisleriyle olan ilişkilerine ve çalışma prensibine değindik. Bahar ÇETİN: Öncelikle geri dönüşümün hangi aşamaları bu tesiste gerçekleşiyor? Sizin işiniz bu dönüşümün ne kadarlık bir kısmını kapsıyor?
Derzî
Nebahat NOYAN: Bizim tesisimiz geri dönüşümün ilk aşamalarını oluşturuyor, toplama - ayırma firması da diyebiliriz. Bir nevi dönüşüme hazırlık aşaması. Atıklar çevreden toplandıktan sonra belli işlemler dizisinden geçirilip geri dönüşüm firmalarına tekrardan üretilmek üzere gönderilir. Örneğin; plastiği presledikten sonra başka firmalara göndeririz. Onların da ergitme fırınları vardır. Plastik burada eritilip daha sonra kalıplara dökülür. Böylece geri dönüşümün ikinci aşaması tamamlanmış olur. N.N: Bu ergitme fırınlarına değinmişken atıkların hijyen meselesine de değinelim. Çevremde sıkça karşılaştığım tepkiler buna yönelik. Bir çöpten nasıl olur da temiz bir şey elde edilir? Bu nasıl kullanılabilir? Karşılaştığım bir olayı anlatayım size: Teyzenin biri sohbet esnasında çok ucuza bir tabak aldığını ve muhtemelen geri dönüşüm ürünü olabileceğini söyledi. Diğerleri de o geri dönüşüm ürününü nasıl olur da evinde kullanabilirsin diye tepki gösterdi. Halbuki bu iş bu kadar sanıldığı gibi kötü değil. Örneğin ben şu kumandanın plastiğini geri dönüşüme attığım zaman bunun önceki özelliği neyse geri dönüşümden sonraki özelliği de pek değişmez. Ergitme fırınlarında o büyük sıcaklıklardan geçirildikten sonra buradan çıkan hammaddenin içinde hiçbir mikrop kalması Bahar ÇETİN: Öncelikle geri dönüşümün hangi aşamaları bu tesiste gerçekleşiyor? Sizin işiniz bu dönüşümün ne kadarlık bir kısmını kapsıyor? Nebahat NOYAN: Bizim tesisimiz geri dönüşümün ilk aşamalarını oluşturuyor, toplama - ayırma firması da diyebiliriz. Bir nevi dönüşüme hazırlık aşaması. Atıklar çevreden toplandıktan sonra belli işlemler dizisinden geçirilip geri dönüşüm firmalarına tekrardan üretilmek üzere gönderilir. Örneğin; plastiği presledikten sonra başka firmalara göndeririz. Onların da ergitme fırınları vardır. Plastik burada eritilip daha sonra kalıplara dökülür. Böylece geri dönüşümün ikinci aşaması tamamlanmış olur. 28
B.Ç: Zaten hijyenik açıdan bir problem olsaydı kimse geri dönüşüm işine girmezdi. N.N: Asıl bu ürünleri geri dönüşüme göndermemek tehlikeli olurdu, bu şekilde doğaya atmak daha zararlı. B.Ç: Bu atıkların toplanma işlemleri nasıl oluyor? N.N: Ortada tehlikeli bir atık var. Bu atık geri dönüşüme gitmeden önce çevredeki hiçbir şeye zarar vermesin diye önce çöpü kaynağından alıyoruz. Tesise getiriyoruz. Tehlikeliliğini azaltma müdahalesinde bulunuyoruz. Daha sonra geri dönüşüm fabrikalarına götürüp teslim ediyoruz.
Fabrika İç Görünüm
B.Ç: Peki bu geri dönüşüm fabrikaları hakkında biraz bilgi verir misiniz? N.N: Sanırım bölgemizde en yakın Gaziantep'te bir fabrika var. İstanbul'da yaptığım stajda böyle bir fabrikada çalışmıştım. O zaman demiştim ki : ''Evet gerçekten dönüşüm buymuş ve olması gereken bir şeymiş''. Maalesef burada işler bu boyutta gerçekleşmiyor. Bunda nüfus yoğunluğunun da etkisi olabilir
Atıkların Parçalanma İşlemi
MARDİN
B.Ç: Bir de bu işin esas kaynağı olan halk var. Yani tüketiciler. Onlar bu tesisten ne kadar haberdarlar? Bu işin neresindeler? N.N: Zaten en önemli kısmı da onlar aslında. Siz burada bir tesis kurarsınız; işçiler, mühendisler, makineler gelir fakat halk atıklarını ayrı toplamadığı sürece bunların hiçbiri gerçekleşmez. B.Ç: Midyat merkezdeki tesisiniz belki de işin bu boyutuyla ilgilenirse, çevredekiler geri dönüşüm ile ilgili haberdar edilebilir.
B.Ç: Peki depolarınızın da bir kapasitesi yok mu? Her gelen atık ürünü alıyor musunuz? N.N: Bir anda yüzlerce tonu boşaltamazsınız tabii. Bu işin bir sistemi var. Günde iki üç araç gelip boşaltabiliyor bizim tesisimize. Atık hazırlanır ve gönderilir. Bu döngü bu şekilde devam eder. Bakanlığın bu konuda kısıtlaması var elbette ki. Her atık ürünün bir kodu var. Biz her kodu alamıyoruz mesela. Lisansımızın olduğu atıkları alabiliyoruz. Tehlikeli atıklar her şekilde tesise kabul edilemez. Bunlar bakanlığın lisans verdiği araç ve hatta lisans verdiği şoförlerle alınmak zorundadır. Bir kaza gerçekleşmesi durumunda şoförün bu konuda yapacakları çok önemlidir. Aksi takdirde çevreye radyasyon etkisi muhtemeldir.
Derzî
N.N: Evet böyle bir çalışmamız olmuştu. Bu bilincin biraz oluşması için Dünya Çevre Günü'nde öğrencilerle bir etkinlik yapmıştık. Birlikte çöp topladık, depoladık, güzel bir etkinlik olmuştu. Hatta her mahallenin en işlek noktalarına bir atık depolama kutusu bıraktık. Örneğin; Mor Yakup Kilisesi'nin ziyaretçileri çok oluyor, meydan aktif bir şekilde kullanılıyordu. Seçtiğimiz noktaların okullara yakın olmalarına da dikkat ettik. Bu noktalara haftada bir gün uğrayıp atıkları topluyoruz. Hangi mahalleye hangi gün uğrayacakları belirli bir sistem dahilinde gerçekleşiyor. Elbette ki sadece çevreden de almıyoruz. Ayrıca başka firmalarla da anlaşmalı çalışıyoruz. Çünkü bu tehlikeli atık firmalarının da çevre mevzuatı gereği bir atık toplama sahası olmak zorunda. Mesela onların atık deposunda daha ağır işlemler gerçekleşiyor. Bir atığı dönüştürürken aynı zamanda başka atıklar da doğuyor. Bunların da depolanmasında yardımcı oluyoruz.
15
Atık Kutu Noktalarından Biri
B.Ç: Radyasyon tehlikesi tesiste de yok mu peki? N.N: Gelen ürünler test edilir. Araç yükünü indirmeden radyasyon testinden geçirilir. Radyasyon üst sınırını geçerse ürünler indirilmez.
B.Ç: Peki belediye bu mevzunun neresinde duruyor? N.N: Belediye bu işin asıl sorumlusudur. Her şehirde mutlaka bir katı atık tesisi ile anlaşmalı bir şekilde bu işi yürütür Şayet hiçbir firma ila anlaşamazsa da kendi atık tesisini kurmak zorundadır. Artık bu iş zorunlu bir hale geldi. B.Ç: Zaten hijyenik açıdan bir problem olsaydı kimse geri dönüşüm işine girmezdi. N.N: Asıl bu ürünleri geri dönüşüme göndermemek tehlikeli olurdu, bu şekilde doğaya atmak daha zararlı.
B.Ç: Bütün bu sistemin döndüğü sahaya gidip bizzat neler dönüyor görebilir miyiz? N.N: Ambalaj, elektronik ve tehlikeli atık alıyoruz. Hangisi nerede işlenecekse ona göre ayrılır. Daha sonra ürün temizlenir. Parçalanır ve hacmini küçültmek için tonluk bir ağırlıkla preslenir, paketlenip gönderilir. Bu temizlik aşamasında kirlenen su da zemindeki ızgaralardan arıtma su tesisine gönderilir. Bu işlemlerden sonra tesisten de arta kalan geri dönüştürülemeyen atıklar da imha edilmek üzere atık yakma sahalarına gönderilir.
Dünya Çevre Günü
29
16
MARDİN
Mezarlık Flaneurü
Uygar Bingölbali
Ölünün arkasından konuşmak hoş karşılanmaz yaşadığım toplumlarda. Bugün biraz hoşnutsuzluk oluşturabilirim. Zira Mardin’in sanat sokağına adını vermiş Mimarbaşı Serkis Elyas Lole ve onun özelinde Mardin’deki mezarlıklar hakkında birkaç hoşnutsuz kelam edeceğim. Bir cami çıkışında yıkıntı bir mezarlık hakkında konuşulurken Mimarbaşının mezarının futbol sahası altında kaldığını ne yazık ki öğrendim. Bu bilginin esrarıyla Mardin’deki mezarlıkları gezmek ve bir nebze de olsa Mimarbaşının izini sürmek istedim.
Derzî
Öncelikle Sarkis Elyas’ın Mardin’de bıraktığı eserlerden bahsetmek gerekiyor. Eski Mardin’in birinci caddesi üzerinde hemen hemen bütün eserleri görülmektedir. Nedendir bilinmez ama sanki burada bir iz bırakmak istemiştir. Karşımıza ilk olarak Cumhuriyet Meydanının yakınındaki Şahkulubey konağı çıkar. Bugün Şahkulu Konağı olarak bilinen ancak Çermeyan Ailesi’nden Rafi ve Tomas Cermeyan’a ait ana caddedeki bu bina mimarbaşı Sarkis Lole tarafından inşa edilmiştir. Abdulaziz Şahkulubey binaya sonradan malik olmuştur. Arazi eğimine oturtularak ve 3 katlı olarak yapılmış olan bu ev 2040 m2'lik bir alanı kaplamaktadır. Ev, arazi sahibi olan Çermeyan ailesinin büyümesine paralel olarak üç safhada tamamlanmıştır. Evi Rafi Tomas Çerme bitirmiştir. Avrupa Birliği desteğiyle yapılan restorasyonundan sonra üzerine yeni harflerle “Şahkulubey Konağı” yazılmıştır.
Serkis Elyas Lole demişken PTT binasından ya da şu anki adıyla Eski PTT binasından söz etmemek mümkün değil. Yine Birinci Cadde üzerinde olan Şehidiye Cami’nin karşısında konumlanır. Konak, fertleri 1915 yılında Ermenilere karşı işlenen katliamlarda öldürülen Kasparyan ailesi için 1890 yılında inşa edilmiştir. Mardin’deki en büyük U planlı evlerden biridir. Giriş katı ve üst katı bir avlunun çevresinde U şeklinde dizilmiş revaklar, eyvanlar ve odalardan meydana Gelir. 1930’ların sonlarında Memleket Hastanesi olarak kullanılan yapı daha sonra Palas Otel olur. Otele dönüştürülünce arabaların girişi için şu an bulunan büyük kapı yapılır. Bina 1950-1953 yılından itibaren PTT binası olarak kullanılmış. Günümüzde Artuklu Üniversitesi Turizm Uygulama Oteli olarak kullanılmaktadır.
Sabancı Kent Müzesi ve Eski Hükümet Konağı da Serkis Elyas’ın eserleri arasındadır. Şu an Mimarlık Fakültesi olarak kullandığımız Eski Hükümet Konağı’nın serüveni bir başka yazıda ayrıntılı anlatıldığı için biz Kent Müzesi’nin tarihine bakalım. Savurkapı Mahallesi’ndeki eski Cumhuriyet Meydanında bulunmaktadır. Sakıp Sabancı Kent Müzesi’nin bulunduğu yapı, 1889 yılında Süvari Kışlası olarak tasarlanmıştır. Diğer mimarı Cebrail Hekimyan’dır. 19. yy’nin sonlarına doğru Sultan II. Abdülhamit zamanında Hamidiye alayları Süvari Daha sonra Cercis konağı önümüze çıkmaktadır. Konak 1888’de Tüfekçioğlu ailesi için inşa edilmiştir. Kışlası olarak kullanıldıktan sonra, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden 2003 yılına kadar da Askerlik Şubesi Ailenin 1947 yılında Mardin’den ayrılıp Halep’e ve Vergi Dairesi Binası olarak kullanılmıştır. 2007 yerleşmesi üzerine konağın mülkiyeti Hacı Tahir yılında Sabancı Vakfı tarafından restore edilmeye Şaar ve Hacı Ahmet Bilezikçi ailelerine geçer. başlanmış, 2009 yılında Sakıp Sabancı Mardin 1956′da konağı, bugün adını taşıyan Cercis Murat Kenti Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi olarak (Dilmener) satın alır ve 1976 yılına kadar konakta yaşar. 1977 yılında bir kez daha el değiştirerek Hacı hizmete açılmıştır. Hıdır Yılmaz mülkiyetine girer. Konak 1992-1998 yılları arasında Mardin İl Turizm Müdürlüğü hizmet Bu sadece Birinci Cadde üzerindeki Serkis Elyas’ın binası olarak kullanılır. 2001 yılında turizmci Ebru izleridir. Ayrıca Abdulkadir Paşa Konağı, Surp Baykara Demir restore ettirerek restoran olarak Hovsep Kilisesi, Kırklar Kilisesi, Ermeni Katolik hizmete açar. Kilisesi, Deyrülzafaran Manastırı, Mardin Arkeoloji Müzesi, Şehidiye Camii gibi eserlere de doğrudan Biraz daha cadde üzerinde ilerlerseniz karşınıza ya da dolaylı bir şekilde etkisi olmuştur. merdivenlerinde en çok fotoğraf çekilen mekânlardan olan Kız Sanat Okulu çıkar. Bu yapı ilk yapıldığında, Kespo ailesinin Mardin’deki malikaneleridir. Aile Mardin'i terk etmek zorunda kalınca Kız Sanat Okulu olarak kullanılır. 30
MARDİN
Adı sokaklara verilen bir insanın mezarı nasıl ve nerede olmalı? Bu kadar eser saydıktan sonra dev bir mezarlıkta olmalı diye düşünmeden edemiyor insan. Bu soruyla başlıyor mezarlık ziyaretleri. Konu mezarlık olunca yukarıdaki gibi bir didaktik anlatı yerine gezi yazısı gibi yazmak hem yerinde olacaktır hem de belki ölüye saygımızı bu şekilde ifade edebiliriz. Okuldan yani Eski Hükümet Konağı’ndan çıkıp aşağıya doğru yol alıyorum. Önceleri kulağımda kulaklıklar ve şarkılar dolanıyor aklımda. Yavaş yavaş mezarlıklara yaklaşınca bir saygı unsuru olarak çıkarıyorum kulaklıkları. Üstüme çeki düzen veriyorum. Sanki bir mezarlık değil de bir taziye evi ziyareti yapar gibi. İkindi vakti olması herhalde bu mekânları gezmek için iyi bir zaman diyebilirim. Çünkü yeterince hüzünlü mekânlara ikindi hüznüyle girmek etkileyici olabilir.
Sıradaki mezarlık belki de Serkis Elyas’a en çok yakışan ya da belki yakıştırdığım mezarlık. Bir giriş kapısı var. Yukarıya tepeye çıkan güzelce merdivenleri var. Tepeye ulaştığınızda da siz Eski Mardin manzarası hem de Mardin Kalesi ihtişamıyla birlikte karşılıyor. Tepeye çıkmak zor burada da. Yine yediğim yemekler aklımda. Ama manzarayı ve esen rüzgârı görünce her şeye değer diyorum. “İnsan” gibi her şeye zararı olan bir mahlûkatın bile selamını duyabiliyorsa bu ölüler ağaçları, börtü böceği de duyuyor olabilir mi acaba diyorum. Bu mezarlığın hemen yanında Zurrar Cami beni karşılıyor. Gittiğim mezarlık mekânlarının yanında ya da yakınında bir cami bulunuyor hep. Camiler/ibadet mekânları mı mezarlıkların yanına iliştirilmiş yoksa mezarlıklar mı ibadet mekânlarına iliştirilmiş diye sorular soruyorum. Kısa bir cami ziyaretinden sonra Zurrar Mezarlığından Mimarbaşımızın izini bulamadan ayrılıyorum.
Yaklaşık 4-5 km yol yaptıktan sonra umudum tükenmeye başlıyor. Hem umudumu yeşertmek hem de nefes alabilmek için bakkaldan su alıyorum. Tam o suyu içerken birkaç tane mezar taşı önüme Yeniyol üzerinde biraz yürüdükten sonra üç çıkıyor. Ama bir sorun var! Bu taşların arasına futbol parçaya ayrılmış biraz atıl bir mezarlıklar bileşkesi sahası yapılmış. Tam tepede de Büyük Mardin görüyorum. Yine hafif bir yokuşu aşağı doğru alıp Oteli var. Otelin hemen dibinde mezarlıklar var. Sağ mezarlığa ulaşıyorum. İlk kısmında beni girişe tarafta Beden Altı Asri Mezarlığı yazıyor. Futbol yönlendirecek herhangi bir kapı bulamıyorum. Zaten sahası bu iki mezarlık mekânını ayırmış durumda. mevcut surlar her yerden alabilecek döküntülükte. Ve eğer birkaç parça mimarlık biliyorsam bu saha Diğer iki kısım mezarlıklar birbirine bakıyor. Karşıma için düz bir alan gerekiyor. Bu alanı Mardin’de bir anda kapalı bir kapı çıkıyor. Hem mezarda olmak bulmak ya da oluşturmak en zoru. Belli ki iki mekân hem de kapısı kapalı bir mekânın mezarında olmak arasında kalmış bu mezarlıklar bir şekilde yok ürkütüyor insanı. Mimarbaşı ne yaptı da bu kadar edilmiş. Yani Mimarbaşımız tam da bu sahanın üzerine kapılar kapatmışız diye düşünüp başka altında kalmış. Mezarını buldum diye sevineyim mi, mezarlığa doğru yol alıyorum. yok edilmiş diye üzüleyim mi bilemedim. Serüvenin sonu geliyor buruk bir şekilde bu noktada. 31
Derzî
Meydanbaşının hemen altında bulunan ilk mezarlık karşıma çıkıyor. Önce yokuş aşağı inerek daha sonra yokuş yukarı çıkarak bu mezarlığa ulaşıyorum. Ölen birini bu yokuştan tabutla çıkarmak ne kadar da zordur. Yediğim yemekler geliyor aklıma. Betondan, taştan, tuğladan mezarlıklar görüyorum. Acaba hangi malzemeyi seçerdi Mimarbaşımız olsa diye düşünmeye başlıyorum. Daha sonra bir ters ışık manzarası görünüyor. Bu manzara da uyumak güzel olabilir. Yalnız biraz ağaç eksik bu mezarlıkta. Bu kadar mekân oluşturmuş bir insana ağacı çok görmezler deyip ayrılıyorum bu mezarlıktan.
16
16
MARDİN
Serkis Lole’nin Mezarı Üstüne Yapılan Futbol Sahası
Gittiğim bu mezarlıklarda dikkatimi çeken şeyler oldu. Öncelikle hepsinin birer manzarası var. Mezar taşları betondan, tuğladan, taştan her türlü yapı malzemesinden yapılmış durumda. Daha eski olanları işlemeli, taş malzemeli ve Arapça harfli; yakın dönemdekiler ise işlemesiz, mermer malzemeli ve Türkçe harfli olarak karşımıza çıkıyor. Eski işlemeleri görünce artık mezarlara daha az önem verdiğimizi düşünüyorum. Hepsinin Müslüman Mezarlığı olması da ayrı bir ironi. Süryanilerin, Ermenilerin ve daha nicelerinin yaşadığı bu coğrafyada onların izlerini görmemek şaşırtıcı. Her konuda etkileri, katkıları olan bu insanların mezarlıkları da etkilemelerini isterdim bu “kadim” şehirde. Ve en azından Serkis Elyas için tanımlı bir mezar ve mezar taşı…
Derzî 32
MARDİN
17
Mardin’de bir üniversite var evet, peki Mardin ne kadar öğrenci şehri? Medyagül Akkuş Mardin 2007’den beri Mardin Artuklu Üniversitesi'ne sahip fakat maalesef ya farkında değil ya da olmak istemiyor. Öğrenci hala korkulan, çekinilen bir özne olarak yaşamını sürdürüyor. Kenti “yozlaştıran” figür olarak görülmesi bir yana dursun, barınma gibi temel bir ihtiyaçtan da mahrum bırakılıyor.
33
Derzî
Bu nüfus artışı Mardin’deki inşaat sektörünün canlılığını da etkiledi hiç şüphesiz. Son olarak Yenişehir’de inşaatına başlandığı söylenen stüdyo daireler yalnız yaşamayı tercih eden birçok kişiyi heyecanlandırdı doğal olarak. Geniş ve kullanılmayan odalı bir yerde yaşamaktan ve orayı doldurup ısıtmaktansa tek odalı bir yerde yaşamak maddi olarak da rahatlatıcı bir unsur olacaktı. Zihinlerde tabi! İnşaatı tamamlanan stüdyo daireleri Mardin’e Üniversite okumaya gelen öğrencilerin ilk kiralamak isteyen öğrenciler, ilk şoku aylık 1000 lira karşılaştığı sorun, şüphesiz ki barınma sorunudur. kira vermeleri gerektiğinde yaşadılar. Hem ulaşım KYK’da kalma hakkını kazanamayan ya da açısından toplu ulaşıma sorunlu bir mesafede kalmamayı tercih eden öğrencilerin karşılaştığı ilk olan yapı, eşyalı olduğu gerekçesiyle tek kişinin alternatif ne yazık ki çeşitli cemaatlere ait yurtlarevler oluyor ki buralarda yaşamak da ayrı bir savaş karşılaması oldukça zor olan bir kira bedeliyle piyasaya sürüldü -yakıt masrafları hariç.- İkinci vermeyi gerektiriyor. Çeşitli kurallar, kısıtlamalar, şokuysa ilk şoku boşuna yaşadıkları için yaşıyorlar, dayatmalar, tutarsızlıklara maruz kalan üniversite öğrencileri için düşledikleri üniversite hayatı, kâbusa çünkü bu stüdyo dairelerin de diğer daireler gibi altın bir kuralı var: Öğrenciye kiralanmıyor! Yine dönebiliyor. Cemaat evleri-yurtlarında kalmayı da neresinden tutsak elimizde kalan, ilk bakıldığında elerseniz elbette ki geriye ev kiralama seçeneği kalıyor. Burada da Mardin emlak piyasası tokat gibi alternatif, yaratıcı, pratik bir çözüm gibi görünen ama sonuç olarak dışlayıcı, kapitalist bir gettoya çarpıyor öğrencilerin yüzüne. Neresinden tutsak dönüşen, dönüştürülen bir yapı olarak Mardin’e elimizde kalıyor, ev kiralarının fahişliği yetmezmiş gibi, o kadar parayı gözden çıkarsanız dahi bu defa ekleniyor. da ev sahibi ambargosu karşınıza çıkıyor ve evi öğrenciye kiralamıyor! Öğrenci el mahkûm deyip Her şeyden önce Üniversitesi olan bir kentin masraflarından, düşlediği üniversite hayatından “öğrenciye, bekâra ev yok” demesi nedir yahu? kısarak evde kalmaya mecbur bırakılıyor fakat ev de verilmiyor. Maalesef Mardin’de üniversite hayatı Böyle bir söylemi nasıl bu kadar rahatça dile böyle bir paradoksla başlıyor. Fakat tüm bu öğrenci getirebiliyorsunuz, ekonominize, sosyal yaşamınıza, “kültürünüze” ,”prestijinize” onca katkı sağlayan dışlanmaları yaşanırken, Mardin, Üniversite’nin ayrıca burada, sizlerle yaşamaktan zevk alacak, dolayısıyla öğrencilerin ekonomiye, sosyal hayata kendilerine bir şeyler katacak olan bu insanları en kattıklarından da fazlasıyla yararlanıyor. temel ihtiyaçlarından birinden mahrum bırakmak niye? Türkiye zihniyet olarak bir asır geriden geliyor kabul ama bazı tabuları yıkmanın da Yıl 2016.. Üniversite’nin kurulmasının üzerinden zamanı gelmedi mi –bu bir soru değildir.- Tüm bu 8 yıl geçmesine rağmen hala barınma ihtiyacı paradoksal döngüye rağmen yine de merakla ve çözülmüş değil. Aksine Suriye’den gelen zorlama bir umutla bekliyorum, acaba “öğrenciye göçmenlerle birlikte nüfusun artmasıyla, konut ev yok” zihniyetinden “öğrenciye indirimli ev” kiraları da doğru orantılı olarak yükseldi. Öğrenciye zihniyetine ışıklı günler gelecek mi? olan ön yargıysa maalesef büyük oranda devam ediyor – alışveriş, yeme-içme gibi konularda bu korkulan figür cazip bir figüre dönüşüyor elbet.Mardin yalnızca öğrencileri, Suriye’den gelen göçmenleri değil, birçok memuru, akademisyeni de barındır(m)ıyor. “Öğrenciye ev yok” sloganın gerekli durumlarda kullanılan “bekâra ev yok” versiyonu da mevcut tabi ki.
18
MARDİN
Mardin Artuklu Mimarlık ve Yakın Çevresi: Kısa Zaman Önce Sümeyye Kaşıkçı
Derzî
Birinci sınıfın ikinci haftasında yapılan haritalama ödevinde okulumuza ve Mardin'e ait bilgiler bizi hep şaşırtmıştır. Mesela okulumuz için; burası eskiden kadın tutukeviymiş, eski hükümet konağı binasıymış ya da daha önce okulumuzu karşıya bağlayan bir köprü varmış cümleleri bizde daha doğrusu bende hep merak uyandırmıştır. Bütün bu merak, yağmurlu bir akşam üzeri başka şeyler aramak için yola çıktığımız bir dostumla keyifli ve heyecan verici bir sohbetin bitiminde son bulacaktı. Elimizde artık sizin de görebildiğiniz, okulumuzun eski fotoğrafları mevcuttu. Şu zamanki halini “andıran”, tepesinde anlam veremediğim, bal kaşığına ya da jetgillerdeki Elroy'un şapkasındaki detaya benzeyen bir nesnenin orada ne aradığı ve ne işe yaradığı bir muamma olan ve buna benzer birçok şeyin gözümüze çarptığı kareleriyle karşımıza dikilen mimarlık fakültesi binası var. Fotoğraflara baktığımda buraya geldiğimden beri hala yanıtını bulamadığım şu soru daha da göze batar hale geliyor. Taşlardan inşa edilmiş bir şehir ardında görünür izler bırakmadan nasıl bu kadar çabuk değişebilir ya da başka bir tabirle deforme olabilir? Bu hiç değişmiyormuş hızıyla meydana gelen bir değişim değil. İnsanda şok etkisi yaratacak nitelikte, akşam yatıp sabah gözünüzü farklı bir mekanda açıyormuş hissine kapılmanıza neden olacak bir değişim.
34
Geçmişten kırıntılar bırakmadan, üzerine hiç düşünülmeden yıkıp geçip yerine yeni bir şeyler dikilmesi ne kadar doğru bilemiyorum ama yine de kentin yapılarına kutsaldır gözüyle bakılıp ezele kadar öyle kalmasını amaçlamalarından yeğdir. Mardin, tarihi kent olma özelliğinin arkasına saklanıp zamanın içinde sıkışıp kalmadan, hareket edebilen, nefes alabilen bir şehir olarak kendini var etmeye devam ediyor. Tabii bunun yapılma yolları yine de tartışmaya açık.
GÖÇ
Hendek, Barikat, Operasyon, Ölüm, Göç, Yıkım: Kamulaştırma
19
Sinan Kaya
Derzî Yaklaşık 6-7 aydır Türkiye’de, özellikle de doğu bölgesinde bitmeyen ve hala devam eden çatışmalar söz konusu. Bu çatışmalar beraberinde ölümleri, göçleri, yıkımları, yeni imar durumlarını getirdi. Hiç şüphesiz bu olaylarda en üzüntü duyduğum konu ölümler. Ne yazık ki binlerle dile getirilen canlar söz konusu. Çatışmaların bittiği yerlerde gündeme gelen başka bir konu ise kamulaştırma. Devletin zorla göçe zorladığı halkın, yerleşim alanlarını gasp etme yoluna başvurulmuştur. Asıllardır yaşamlarını bu alanlarda geçiren halkı, TOKİ gibi bir sisteme mahkum etmek istiyorlar. Sur'da kamulaştırmaya tepki: Evlerimizi alıyorlar, yargıya gideceğiz. Sessiz ve güneşli bir gün... Gündelik yaşam sürüyor. Tam çatışmalar sona ermiş, insanlar rahat bir nefes alıyor derken, kentte yeni bir tartışma başlıyor. Yan masadan sesler geliyor: “Sur’u kamulaştırmışlar” “Gerçekten mi?” “Evet.” “Hepimize geçmiş olsun.” Konuşanların yanına gidiyorum. Konu Bakanlar Kurulu’nun aldığı kamulaştırma kararı. Görüşlerini aldığım kişiler Sur mağdurları; isimlerinin yazılmasını, fotoğraflarının çekilmesini istemiyorlar. Tepkililer... “Bize danışılmadan alınan bir karar. Kesinlikle izin vermeyiz, birlik oluruz dava açarız. Başka yerde değil, mahallemizde, evlerimizde yaşamak istiyoruz.” Ziya Gökalp Mahallesi'nin muhtarı Muhsin Sanay: ‘SUR’u nereye gönderecekler. Diyarbakır Barosu’ndan Avukat Muharrem Erbey: Uluslararası sözleşmelere aykırı.
35
19
GÖÇ
'Çocukluğum, gençliğim gitti' Sosyal Yardımlaşma Ve Kültür Derneği'nin verilerine göre (Göç-Der) Sur’dan göç edenlerin sayısı en az 35 bin. Görüştüğüm Sur mağdurlarının çoğu kararı yeni duyuyor. Karar, fısıltılar halinde yayılıyor. Surlular arasında “Kararı duydun mu, nereleri kapsıyor” sohbetleri geçiyor. İnternete gidip parsel ve ada numaralarına bakanlar var. “Bizim ev de kamulaştırılmış” sözleri duyuluyor. Mahalle muhtarlarını arayıp soranlar var. “Bundan sonra ne olacak, ne yapacağız?” soruları soruluyor. Görüştüğüm Surlulardan biri, yeniden mağdur olduklarını vurguluyor, “Evlerimizin ne durumda olduğunu bile bilmiyoruz. Yıkıldı mı kaldı mı haberimiz yok. Evlerimizi göremeden kamulaştırdılar” diyor. Hasırlı Mahallesi’nde 38 yılının geçtiğini hatırlatan Sur sakinlerden biri de, “Üç katlı evimiz vardı, yıkılıp yıkılmadığını bilmiyoruz. Kararı yeni öğrendim. Çocukluğum, gençliğim hayatım gitti. Hepsini yıktılar” diye konuşuyor. Cebinden iki anahtar çıkarıyor. Birinin kendi evine, diğerinin komşusunun evine ait olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Bakın biz Sur’da böyleydik. Bizim anahtarımız komşuda, onunki bizdeydi. Dayanışma vardı. Bizi oradan etmek istiyorlar.” Bir başka Surlu ise “Annem bu kararı duyarsa çok kötü olacak. Beş aydır evine gidemiyor. Evimizin kamulaştırıldığını nasıl anlatırım bilmiyorum. Umarım kimseden duymaz. Zaten hasta, daha da kötü olur” ifadelerini kullanıyor.
36
MARDİN
Kapitalizm Ağı Kapitalizmin diğer sistemleri tek tek çökerttiği günümüz dünyasında herhangi bir alana yansımamış olma ihtimalini düşünemiyorum." Arz ve talebe göre şekillenen ekonomi'' denilse de bunun iktidarlarla olan ilişkisini ( iktidara bağlı, iktidara köle olan tüm birim ve kişiler dahil ) irdelemek gerektiğine inanıyorum. İşin ucunun başlayıp bittiği yer, aslında gücü elinde bulunduran küresel güçlerden başlayıp küresel olmayan en alt tabakalara kadar uzanmasıdır. Bunu bir ağ şeklinde ya da bulaşıcı bir hastalık şeklinde düşünmek çok mantıklı olur. Bundan er geç herkes nasibini alır ya da almak zorunda kalır. Yani hastalığı kendine bulaştırmış olma durumundan bahsediyorum.
İlyas Ekinci
Hiyerarşik olmayan oyun düzeninde bütün çocuklar eşitti. Ayrıca herhangi bir oyun şekli dikte edilmediği için çocuklar tamamen kendi yaratıcılıklarını kullanarak oyun kurabiliyorlardı. Mimar Van Eyck, mimarlığın sadece fonksiyonel bir amacı olmadığını, aynı zamanda sosyal ilişkileri arttıran alan yaratması gerekliliğini savunuyordu. Yarım asırdan fazla bir süre sonra bu düşünceyle inşa edilen oyun parklarından geldiğimiz nokta ise bunun tam tersi olmuştur. Kapitalizmin bulaştığı belki de en saf ve temiz nokta çocuklar... Bunu fırsat bilen otomatik seri park üretimi yapan kuruluşların köşeyi dönmesi de kapitalizmin getirdiği bir faydadır herhalde üreten kuruluş için. Bundan nasibini alan da çocuklardır elbette. Bir diğer örnek de Eski Mardin ve Yeni Mardin kopukluğudur. Kapitalizmin arz ve talebe göre şekillendiğini gerçeğini de göz önünde bulundurarak Eski Mardin ve Yeni Mardin arasındaki kopukluğun nedenini bulabiliriz belki.
37
Derzî
Bundan tam 600 yıl önce Osmanlı hakimiyetini düşünelim ya da ondan önce Roma hakimiyetini düşünelim. O dönemin kapitalizmini belirleyen güçlerin onlardan başkası olduğu gerçeğini kimse reddedemez. Tabi o, bugünün kapitalizmine denk gelen kapitalizmle kıyaslanamaz. Çok cılız kalır. Tabi burada söylemek istediğim şey güçlere göre şekillenen bir bulaşıcı network. Tabi tamamen olumsuz algılamak, tanımlamak da yanlış olur. Elbette her şeyin aşırısının bir yerlerden patlak verdiği gerçeği beni asıl ilgilendiren konu. Bu konulardan birisi de mimari alana yansımış olan bölümüdür. Bundan 65 yıl önce yani İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Hollanda'da savaş sonrası artan çocuk nüfusu ile beraber, oyun alanlarının yetersiz kalması belediyeleri çözüm üretmeye götürmüş. Ve mimar Aldo Van Eyck’a 1947 yılında bu sorunu çözme görevi verilmiş. Eyck' ın tasarladığı 700 den fazla çocuk oyun alanı ,mevcut ağaç ve bitkiler dışında pek bir şey içermiyordu ve çocukların yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak şekilde yani tamamen sade yapılardı.
20
21
MARDİN
Kentlerin Sivilleşmesinin Zamanı Gelmedi mi? Türkiye'nin her yerinde elverişli, kullanışlı, değerli arazi ve arsaların askeri bölgelere ayrılması dikkat çekiyor. Buna en net örnek olarak İstanbul'un Şişli bölgesinde bulunan 3. Kolordu Komutanlığı'nı verebiliriz. Bu askeri tesis İstanbul’un en işlek yerleri olarak bilinen Şişli, Maslak, Ayazağa üçgenini içine alıp 570 hektar alana sahiptir. Askeri tesislerin, yaşam alanlarının merkezinde olması ne kadar gerekli bir durumdur? Askeri bölgelerin, yaşam alanlarının merkezinde olması bir zorunluluk mudur veya ülke güvenliğini mi sağlamaktadır? Silahlı kuvvetler olarak adlandırılan askeri birliklerin görevi Türkive'nin anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır. Tanımdan da anlaşılacağı gibi birey ile doğrudan ilişkisi olmayan bu kurumların bireylerin yaşam merkezinde olmasına anlam verebilmek çok güçtür.
Derzî
Kentlerin gelişmesi ile birlikte günümüzde şehir merkezinde kalan askeri birlikler kentin en elverişli, kullanışlı ve değerli arazilerini işgal ederek kente zarar vermektedir. Kentin gelişmesinin ve yapılanmasının önünde büyük engel olarak görülmektedir. Şehir içinde hoş olmayan görüntüler ve tehlikeler oluşturabiliyor. Ayrıca askeri tesisler şehir içinde olmaları nedeniyle modernize edilemiyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi Türkiye’nin en büyük kentleri dahil neredeyse bütün kentlerinde bu sorun ile karşı karşıya gelmekteyiz. Gelişmiş başka ülkelerde bu durumla karşılaşmak pek mümkün değildir.
Fırat Kaya
Askeri tesisleri şehir dışına taşımanın yanı sıra az gelişmiş illere ve ilçelere taşıyarak o yerin gelişimi sağlanabilir. Bu sebeple bölgeye ciddi bir şekilde ticari hareketlilik gelecek ve istihdam sağlanacaktır. Milli Savunma Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışma ile askeri alanların şehir dışına taşınması ve boşalacak arazilerin imara açılması gündemde bulunmaktadır. Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı bu çalışmanın gerekli olduğunu yukarıda belirtmiştim. Kentler de kışlalar sayesinde neredeyse halkın nefes alabildiği yeşil alanların imara açılıp betonlaştırılması kabul edilemez. Bu duruma en bilindik örnek Tarihi Davut Paşa Kışlası'dır. Kışla 1999 yılında Üniversiteye devrildi. O yıllarda bölgede kalan yeşil alan tek oksijen kaynağıydı. Yerine üniversite kampüsü yapılmasına rağmen beton yığınına dönüştü. Bir de kışlaların imara açılıp müteahhitlere verildiğinde ne hale geleceğini siz düşünün. Türkiye’deki kışlaların imara açılmasının, gerekli olan yeşil alanların da elden çıkacağını söyleyen TMMOB da kışlaların yeşil kalması uyarısında bulunuyor. Kamu mülkündeki alanların o bölgedeki donatı ihtiyacının giderilmesi yönünde kullanılması gerektiğinin altını çizen İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı Tayfun Kahraman, "Askeri alanları kamulaşmaya açmak demek kentteki bütün damarları tıkamak demektir. Bu alanların yeşil alan olarak kullanılması ve kamu mülkiyetinde kalması sağlanmalı." çağrısında bulunuyor.
Askeri tesislerin yaşam alanında olmasının kente zarar vermesinin yanı sıra birey açısından da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Asker ve polisin yani üniformalı olanların bireylere korku verdiği ve itici geldiği evrensel ve psikolojik açıdan doğruluğu kanıtlanmış olan bilimsel bir gerçektir. Yukarıda belirttiğim gibi gelişmiş ülkelerde askeri yerler şehir dışında ve ormanların arasındadır. Mesai saatleri bitince silahlı personellerin çoğu sivil kıyafetlerini giyip dışarı çıkmaktadır. Üniformalı askerler sivilleri rahatsız etmemeye dikkat etmektedirler. Türkiye üzerinden Mardin özeline inecek olursak 1952’de Nato üyesi olması sonucunda ülke içinde her Nato ülkesi gibi “askeri radar ve üs”lerin olması gerekmektedir. Bu bağlamda Mardin Ortadoğu'nun en büyük hava radarına sahip olmuştur. Bunun sonucu olarak Mardin’in en önemli simgesi haline gelmiş olan kale Mardin halkına ve Mardin'i ziyaret etmek isteyen herkese kapatılmıştır. 38
MARDİN
21
Bu duruma itiraz eden Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Februniye Akyol, Mardin Kalesi’nde bulunan Radar Üssü’nün taşınmasını, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kaleyi boşaltması gerektiğini belirtti. Mardin’in turizm kenti olduğunu söyleyen Akyol: “Biz asker ve MİT tarafından işgal edilen kaleyi turizme açmak istiyoruz.” diyerek Mardin Kalesi'nin boşaltılması için 72 sivil toplum kuruluşu temsilcisinin desteklediği ve 'Mardin Kalesi Mardin halkınındır' sloganı ile sekiz ay önce bir imza kampanyası başlatmış.
Derzî
Herhangi bir sonuca varılmadığı görülen bu imza kampanyasının olumlu bir sonuca varması gerekmektedir. Ama bu olumlu sonucun ardından Gülhane Parkı'nın en güzel manzaralı yerinin kafelere verilip özelleştirilmesi gibi bir durum ile karşı karşıya kalınmamasına çok dikkat edilmelidir. ‘’Mardin kalesi Mardin halkınındır’’ sloganına uygun olarak kale ,Mardin halkının ve kente gelen turistlerin gezmesine ve kullanımına açılmalıdır. Türkiye genelinde de bu askeri alanların toplumların yaşam alanlarına dönüştürülmesi esnasında siyasi gücün çıkarları değil birey odaklı düşünülüp toplumun isteklerine göre hareket edilmelidir.
39
22
MARDİN
Mardin'de Otopark Sorunu Çözüm Bekliyor
Yeşim Ünsal
Binlerce yıllık medeniyetleri barındıran bir memlekettir Mardin. Girdiğiniz her sokakta ayrı bir medeniyetin izini görürsünüz. Çarşısıyla, manzarasıyla, şarabıyla, kahvesiyle ayrı bir diyardır Mardin. Bir de çıkmaz, dar sokakları vardır. Her sokağında ayrı bir tat yakalarsınız ama araç geçişi inanılmaz derecede can sıkıcıdır. Özellikle de bu konuda 1. Cadde'de bulunan esnafın derdi çok büyüktür. Kaldırıma park edilen araçlar hayatı felç etmektedir. Sadece esnaf değil, Mardin halkı da, turistler de bu durumdan muzdaripler. Herkesin gözü belediyeye çevrilmişken sonunda güzel haberlerle karşılaşıldı. Mardin’imiz Gazetesi'nin 16.05.2015 tarihinde yayımlamış olduğu haberle herkesin yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Bu haberin içeriğine baktığımızda; Mardin Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri Sayın Zirek’in yapmış olduğu açıklamada; Mardin’in en büyük sorunu olan trafik sorunu çözümü için var güçleri ile projeler hazırlayıp hayata geçirmeyi planlıyorlardı. Belediyenin bu konuda hakkını yememek gerekir. Belediye bu sorunun üzerine ciddi bir çalışma yaptı. Şu an projenin inşaatı gerçekleşiyor.
Derzî
Projeyi biraz incelersek ve Sayın Zirek ‘’ Diyarbakırkapı Eski Sanayi Çarşısı, belediyemiz tarafından kamulaştırılarak, dört veya beş katlı binlerce araç kapasiteli çok amaçlı bir otopark yapıyoruz. Mayıs sonu veya Haziran ayı başında bu çirkin manzarayı yıktırmaya başlıyoruz. Burada yapılacak otopark yeri, Mardin tarihine ve taş işlemesine haiz olacak bir Mardin otopark yaratılacaktır. Mardin ve Mardin insanlarına ne kadar hizmet etsek azdır. İnsanların daha huzurlu ve daha mutlu bir kentte yaşamaları için çalışıyoruz. Bakın konu açılmışken Mardin en büyük ve kalabalık, herkesin gelip geçtiği Cumhuriyet alanı, otopark olarak kullanılmaktadır. Bu olmaz. Bu alan öylesi bir meydan olacak ki, gelen giden herkes bu alanı güzelliğiyle anlatacaktır. Vatandaşlar alanda yerleştirilecek banklarda dinlenip şehri seyredebilecektir. ‘’ sözlerini dile getirmiştir. Zirek Cumhuriyet Meydanı için tatmin edici sözler söylerken otopark için üstün körü cevaplar vermekle yetinmiştir.
40
Bizim toplumumuzda tek bir soruna tek bir çözüm üretilmektedir. Başka sorunları ( yeni doğacak sorunlar) düşünmeden at gözlüğü takıp eskiz yapmaya alıştık bir kere. Kafamızı yormadan kolay olan dört işlemle her şeyi halletmeye çalışıyoruz. Bugün kentsel dönüşüm projelerine mecbur kalmamızın en büyük nedenidir. Mardin halkının en büyük sorunu otopark. Ama tek sorun otopark değil birçok sorun var. Bunları düşünmeden otoparka yönelmek ne kadar doğru pek bilinmez. Otopark sorunu çözümlendiğinde bir başka sorunla karşılaşıyoruz.
Peki, ne yapabiliriz? AB birliği müzakerelerinde petrol rezervine sahip ülkelere kuru kayısı ikram etmeyeceğiz. Bu tip mizahlara gerek duymadan akıllıca çözümler üretmemiz gerekir. Otopark yapılacak ama bu yapı neden sadece otopark? Bir başka mekân daha içeremez mi? Ya da belli bir saat diliminde otopark, belli bir saat diliminde bir başka şey? Olamaz mı? Tabi ki de olur. Günümüzde onlarca örneği var. Bu örneklerin illa otopark olması da gerekmiyor. Çok hayalperest olmaya da gerek yok. Sürdürebilirlik projelerine biraz göz atmak yeterli olacaktır.
MARDİN
22
Otopark örneklerine bakacak olursak Velenje örneğiyle karşılaşmaktayız. Velenje şehrinde Mardin kenti gibi yaya yolu baz alınarak kurgulanmıştır. Bu şehirde de boş alan yer almaktadır. Yeşil alana zarar vermeden konumlanan bir otoparkla karşı karşıyayız. Mardin’de ise var olan işyerleri boşaltılarak ve boşaltılan alanların yıkımıyla otopark inşa edilmektedir. Velenje otoparkındaki amaç yeşil alanı artırmak iken, Mardin’de ise ağaçlar kökleriyle birlikte topraktan ayrılmaktadır. Yapı ,yeşil alanın korunması için yatayda değil de dikeyde konumlanmıştır. Sadece otopark değil, ticari mekânlara da yer verilmiştir. Ticari mekânların yanı sıra konser sahnesine yer verilmiştir. Mardin’de yapılacak olan otopark için de yapılacağı söyleniyor ama yapılıp yapılmayacağı tartışılır?
Derzî
Otoparkı kentin muhteşem arazilerinden birine konumluyoruz. İki ağaç dikmek yerine, bize ait olan manzarayı ne diye makinalara bırakıyoruz? Yeşil alanı korumak yerine ne diye yıkıp parçalıyoruz? Elimizdekilerin ne diye kıymetini bilmiyoruz? Bunlar elimizden uçup gidince mi anlayacağız? Vakit çok geçmeden dur demeliyiz.
41
23 MARDİN
Meydanlar
Yasemin Turan
Meydanlar; sosyal yaşantının öne çıktığı alanlar olma özelliğini gösterdiği gibi, tarihte ve günümüzde çeşitli olaylar, devrimler, zaferler, halk eylemleri, cinayetler gibi farklı olaylar ve duygulara ev sahipliği yapmış yerlerdir. Dünyadaki meydanlara örnek olarak şunları sıralayabiliriz:
Rusya - Moskova - Kızıl Meydan
Çin - Pekin - Tiananmen Meydanı
Arjantin - Buenos Aires - Mayo Meydanı
-Rusya-Moskova-Kızıl Meydan: UNESCO dünya mirası listesinde yer alır. -Çin-Pekin-Tiananmen Meydanı: Dünyanın en büyük açık alanı unvanına sahiptir. -Arjantin-Buenos Aires-Mayo Meydanı: Politik yaşamın alanı olmuştur. Türkiye de Taksim Meydanı(birçok festivali kutlamaya, ayrıca 1 Mayıs 1977 de onlarca kişinin öldüğü Kanlı Pazara sahne olmuştur.)Kızılay Meydanı, Konak Meydanı gibi örnekler sayabiliriz.
Derzî Taksim Meydanı
Kızılay Meydanı
Konak Meydanı
Mardin Cumhuriyet Meydanı: 1946 yılında Nezihe ve Pertev Taner tarafından yapılan ilk imar planına kadar doğu-batı çizgisindeki tek geniş cadde olan 1. Caddenin, dokuyu yararak 20. yüzyılın başında açıldığı söyleniyor. Cadde ile birlikte oluşturulan Cumhuriyet Meydanı için, içlerinde önemli dini yapıların da bulunduğu, kentin orijinal dokusunu oluşturan pek çok tarihi yapı teker teker yıkılmış.
Yukarıdaki dünyadan meydan örnekleri vermemin amacı müthiş bir tarihi dokuya sahip ve giderek artan ziyaretçi potansiyeline sahip mozaik bir şehir olan Mardin’in sahip olduğu meydanı az da olsa karşılaştırmalı olarak gösterebilmek. Cumhuriyet Meydan’ını istila etmiş görünen motorlu araçlar hem gürültü, hem görsel ziyan hem de işlevsizliğe sebebiyet verme örneği olarak karşımıza çıkıyor. Mardin’in giderek daha popüler bir turizm şehri olmasına paralel olarak artan otobüs trafiğinin yarattığı keşmekeşi hayal etmek ise hiç güç değil. 42
MARDİN
23
Cumhuriyet Meydanı'nın işlevine uygun olarak kullanılması ve meydanın cazip hale getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda belediyeden, çeşitli dernek ve kurumlardan destek alınmalıdır. Asıl işlevinin otopark alanı olmadığı anlaşılmalı ve amacına uygun olarak festivaller, kutlamalar ve halk günleri için yeniden düzenlenmelidir. Yapılacak olan düzenlemeler Mardin’in otantik yapısına uygun, sade ama zengin kültürel tarihi yansıtacak şekilde olmalıdır. Meydanlar kamusal alanı ifade edip, gezi-sanat-alışveriş-eğlence gibi fonksiyonların gerçekleştirildikleri alanlar olması nedeniyle, yaşadığımız şehirde böyle alanlar görmek çok cazip bir fikir olarak akla gelmektedir. Özellikle taşların dantel gibi işlendiği Mardin'de, kendine has meydanlar görme fikri de hiç yabancı gelmiyor. Maalesef Cumhuriyet Meydanı bütün bu söylediklerimin tam tersi bir durumdadır. Küçük bir motorlu taşıt durağı durumunda. Meydanı iyileştirebilmek için farklı kaynaklarla finanse edilen fonlara gereksinim vardır, bu kaynaklar meydana yerleştirilebilecek olan kafe, butik, pazar alanlarından alınan kiralar olabilir. İç park-dış park fikri uygulanmalı, yaya geçitleri iyi yerleştirilmeli, ışıklar yayalara göre ayarlanmalıdır. Bu açıdan bakınca açık bir sergi imkânı veren tarihi dokusu ile Cumhuriyet Meydanı'na yatayda bir genişletme yapma fikri çok zor. Var olan tarihi dokuyu korumalıyız. Eğimli yapısı ile düşeyde meydan fikri ise var olan tarihi dokuyu kapatmadan rampalarla, seyir terasları oluşturarak yapmak mümkün olabilir. Bu konu için belki bir fikir projesine ihtiyaç vardır. Aşağı Mardin ve Yukarı Mardin’i birbirine bağlayan tek bir yol olması nedeni ile meydan eski işlevini geri kazanmalı. Cumhuriyet Meydanı yayalaştırılmalı.
Derzî 43