ULUSLARARASI TERÖRİZMİN PERDE ARKASI
TERÖR AGI CLAIRE STERLING
TERCÜME: Oya ALPAR
YÜCE YAYINLARI genel dizi: 3
Copyright (c) d a ire steriircg/kesim ajansı Bu kitabın Türkiye’de tüm yayın hakkı YÜCE YAYINLARÎ'na aittir. Kısmen ya da tamamen bastlamaz, mikro filme çekilemez, dolaylı dahi olsa kullanılamaz, teksir ya do başka bir teknikle çoğâltılamaz.
YÜCE YAYINIARİ genel dizi: 3 Çatalçeşme Sok. No: 15 Kat: 1 Çağaloğlu/îstanbul P.K. 76 Beyazıt/İstanbul Tel: 22 7506
kitabın orjinal ; v adı. . : the secret war of International terrörism/the terrör net■■ . wörk kitabın yazarı : daire sterling tercüme : oya alpar düzenleme' : yüce reklam/orga-, niiasyon ; : dizgi, baskı Ve ' cilt , ' ;/ / : otağ matbaası - K aralık 1981 ■ kapak baskı : talat matbaacılık ( Itd. ştl. '
ÖNSÖZ Uluslararası terörizmin ne boyutlarda ciauğu hepimizce bilinen bir gerçektir. Ülkeleri, içten çökertmeyi amaçlayan bu «illet» diyebileceğimiz terörün dış mihraklardan kaynaklan dığı şüphe götürmez bir olgudur. ' 12 Eylül 1980'e dek ülkemizde de kademeli ola rak boyutları gelişen terör, yönetim boşluklarından ve dışardan aldığı güçle Türkiye'nin geleceğini karan lık günlere götürmeyi hedef almaktaydı. Kimdi bunlar, nereden güç alıyorlardı, hedefleri neydi? İşte, bu ve buna benzer bütün sorulara yanıtı, ünü dünyaca kabul edilen terör uzmanı bayan daire Sterling'in bu eserinde bulacaksınız. Bu kitap, uluslararası terörizmin boyutlarını, kay naklarını ve hedeflerini gözler önüne sermekte, sonuç larına ışık tutmaktadır. Dünyamızda çözümü güç bir sorun haline dö nüşen «terör hasîahği»nın ortak tek bir hedefi vardır: Demokratik düzenleri yıkıp, bozmak... Yönetim kadrosuna kadar uzanan terörün «kanlı eli» elbette kırılmalıydı. Ama, nasıl olacaktı bu?.. İşte, «TERÖR AĞ!» önce bu kangren olmuş ya ranın kaynağına iniyor ve sorunun kökünden halle dilmesi gereğini vurguluyor,..
— VI —
Bunun en somut örneği de ülkemizde yaşandı. 12 Eylül 1980'de istikrarın, yaşam özgürlüğünün sağlan ması için yönetim el değiştirdi. Alınan somut ve yapıcı ; önlemlerle, daha 11 Eylül 1980’de^hergün ortalama 20-25 can alan terörü besleyendiler kırıldı. v :''" Yüce Yayınları, dünyada satış rekorları kiran ve hâlâ üzerinde tartışması süren «TERÖR AĞ!» nı yayım lamaktan kıvanç duyar. .
YÜCE YAYINLARI
İÇİNDEKİLER: GfRİŞ ................................................
1
1 — 1968'DE BAŞLAD I ............................
7
2 — PATRON FELTRİNELLİ .................. , 3 — HENRİ CURİEL'İN GARİP M ESLE Ğ İ ..... 4 — «ANNABABİ» ................................
34 65
5 6 7 8
— — — —
YERALTI TURİST REHBERİ ................. LEO O PER ASYO N U ......................... FİLİSTİNLİLER A V R U P A 'Y A GELİYO R ... «CARLOS» ....................................
92 108 126 149 174
9 — EN UZUN SAVAŞ: İRA GÖNÜLLÜLERİ ... 200 10 — B A SK Ü LK ESİN D E TERÖ R .................. 230 11 12 13 14 15
— — — — —
İSHUTİN ÇÖ ZÜ M Ü ..........,.............. 259 TÜ RKİYE'D E A N A R Şİ ............. ........ 293 M AN YETİK KUTUP (i): KÜ BA ............. 317 TERÖ RİZM İN PARA BABASI, KADDAFİ ... 332 M AN YETİK KUTUP (îl):...................... FİLİSTİN DİRENİŞİ .................. 351 16 — YARAR G Ö REN LER ........................ 370 SO N U Ç ............................
GİRİŞ Bu bitabın son sayfalarını yazarken - yaz aylarının «ortasında bir cumartesi sabahı- on binlerce yolcunun 'gelip geçtiği, tren beklediği Bologna Garı’na kimliği bilinmeyen biri bomba koydu. Patlama sonucu 84 kişi bldü, 200’e yakın insan da yaralandı. Son dünya sava cından beri Avrupa’da yer alan en korkunç terörist gi rişimiydi bu ve kesin olan sağ kanat ya da “Kara Terörtstler”m sorumlu tutulduğuydu. Olaydan 6 hafta son r a Münih’te Oktoberfest eğlenceleri sırasında patlayan •bir kara bomba da, tatillerini geçirmekte olan 12 kişiyi bldürdü, yine 200’e yakm inşam yaraladı. Geçen hafta patlayan kara bombalardan biri ise Paris’te, Cipemic ^Sokağı’ndaki Musevi Sinagogu’nu büyük ölçüde yıkıma uğrattı. Bu saldırıların tüm dünyaya yayılan ve 1970’lerden beri pusuda bekleyen uluslararası “Kara Teröristler”ce düzenlenip yönetildiğine hiç kuşku yok. Bu eski “SS” -subaylarının, Neo - Nazilerin, Faşistlerin ve profesyonel anti - siyonistlerin yeniden ortaya çıkmaları, hepimizde •küllenmiş karabasanlı anıları bir kez daha canlandırdı. Kitabımda "Kara T eröristlerden yalnızca dolaylı ‘söz ediyorum. Son 10 yılda, 1970’lerden 1980’e dek dün yada egemenlik kuran sol kanat ya da “Kızıl Terörist'ler” konusunda yazmaya başladığım zaman, “Kara Terrörizm” üzün süredir etkisini yitirmişti. Ancak her iki
F: 1
— 2 —
görüşün arasındaki ayrıcalık, bir noktaya kadar çok önemlidir. Bu kitapta ateşli birer devrimci ruhuyla yola çıkan gençlerin çoğu, sonunda çorak .inançlarının yanlış ol- 1 duğu bilincine çok acıklı vardılar. Her şeyi daha iyi ve güzel yapma umutları, kötülükler ve çirkinlikler için de eriyip gitti. Sonunda, “Kara Teröristlerin aynada yansıyan görüntülerinin korkunç birer kopyaları olduk larım anladılar. Her iki yan, bir'tek ortak /düşünceyle hareket etmekte; bulundukları yerlerdeki demokratik ,■ düzeni yıkıp bozmak amacını gütmektedirler? Rütbeler yükseldikçe, ortak amaçlar da daha' belirginleşmekte,. üstelik her iki yanın yüksek düzeydeki sorumluları, ken di çıkarları söz konusu olunca, ortak toplantılar bile yapmaktadırlar. 7 T‘ ; Dikkatle izlediğim ve şimdi daha çok- öncelik kaza nan “Kara Teröristler” hakkında yazmak - her. zaman adaletlice bir arayışa konudur benim için daha kolay olacaktı. “Sol kanat Kızıl Teröristler” hakkında .yazmak ise adalet duygumu zedelemiyor, yalnızca, üzüyor beni. .7 Benim ya da çocuklarımın kuşağmdan çok az kişi, Sol'un iyi ve gerekli olduğu inancmdan kurtulabilir. Bu duygu,, özellikle. Sağ’m elle tutulur biçimde kötü görü nüm kazandığı durumlarda belirgindir. Latifi Amerika, •Afrika ve Asya’da kötü,, acımasız' Sağ Kanat diktatör lerini ancak kendi .modelleri olan vahşi' kimselerden başka hiç bir baskının yıkamayacağı gerçeği birçok kez ortaya çıkmıştır. Yasal ve gerçek Sol Kanat kurtuluş hareketleri, zaman zaman yiğitçe örgütlenmiş direniş çizgisini aşıp terörist acımasızlığına dönüşmüştür. • Her zaman olmamakla birlikte, baskı rejimine karşı çıkan devrimciler - sık sık - aynı rejimin benzerini yer-
— 3 -Tez leştirm eyi başarırlar; Kara ya da Kızıl, sonuç toplum için hep aynıdır.: ■/■ ; Kitabım,.büyük korku salan terör olgusunun nere de ve ne zaman yargılanacağını vurgulamak.amacını gütmemektedir. -Terör konusundaki bilgilerim arttıkça; yargı olgusunu bir çizgiyle sınırlama belirtisi yok olu yor. Görüşüme göre, Kara ya da-Kızıl, Sağcı ya da Solcu olsun katiller, iyi ya da kötü.diye nitelendirilemezler; onlar ancak birer katildir. Okuyucularım, kuşkusuz-, kendi görüşlerinde değişik yargılara,varabilirler.
İran’da kendilerine “öğrenci” adı veren bir grup genç, bir yıl önce kasım ayında, rehin aldıkları 52 Ame rikalıyı 1980’ninr ekiminde daha sahvermemişlerdi. Kara ya da Kızıl ■eğilimli olabilecek bu öğrenciler konusunda çok az bilgi edinildi. Siyasal görüşleri ve renkleri ne olursa olsun, Amerikan, halkını şaşkına çevirip “Terör Çağı”nm derin korku ve yılgı duygusunu aşıladılar. Klasik Von Clausewitz savaş öğretilerinin. politikada sürekliliğini sağlayarak Batı dünyasının dengesini boz mayı amaçlamaktadırlar. Korku- Çağı’nm 1. dönemin de terörizim; savaşın ucuz, inanılır ve daha korkunç sürekliliğine dönüştü. Bunun da belirgin örneği. İran’da "görüldü. Tahran’da içinde 52 Amerikalının bulunduğu yapı, tek bir silah namlusunun ,uzatılmasıyla, kolayca ele geçti. Ve yalnızca ;Amerika Birleşik Devletlerine karşı açılmış resmi olmayan savaş niteliğinden ülkenin iç politikasını, İslâm siyasasını, uluslararası parasal ve ülkeler arası karşıt diplomasi oyunlarını saptayan bir .durum yarattı. Korku Çağı l ’de Tahran’da rehin tutulan Amerika^ lılar, ABD’nin en büyük üzüntüsü oldu. Batı Almanya bu üzüntüyü, Filistinlilerçe: Münih Olimpiyatları şırav
— 4 —
sında öldürülen 11 İsrailli sporcunun ölümlerinin be şinci yılı olan 5 Eylül 1977’de, Baader-- Meinhof Çete-, si’nce kaçırılan (sonra öldürülen) büyük sanayici Ho^nsMartin Schleyer olayında duydu. Ertesi yıl, buna benzer bir olay İtalya’da geçti. İlkbahar aylarında Hıristiyan Demokrat devlet adamı Aldo Moro, Kızıl Tügaylar’ca ka çırılıp öldürüldü. İngiltere de terör olaylarından payını alan bir ülke... 1979 yazında, özel yatıyla balık avma çıkan eski savaş kahramanı 80 yaşındaki Lord Mountbatten, bombalı bir suikast sonucu Öldü. Avusturya ise bu korkuyu 1975 Noel arifesinde, A lm an-Filistin terö ristlerinden oluşan bir grubun “Çakal Carlos” yöneti minde, Viyana’da Batı dünyasının gereksimi petrolün büyük bölümünü sağlayan 11 Arap ülkesi petrol bakan larım OPEC toplantı salonunda rehin almasıyla yaşadı. Suudi Arabistan da terör olaylarından etkilenmiştir. Aralık 1979’da, güvenilir kaynaklardan elde edilen bil gilere göre, Rusya'nın uydusu Güney Yemende kusur-, suz eğitilmiş profesyonel gerillaların yönetiminde dinine aşın bağlı 300 Müslüman, Mekke’deki, İslâm Dünyasının en kutsal yerlerinden Harem-î:Şerifi ele geçirdi. Batı dünyasındaki stratejik bölgelerdeki ülkelerin . çoğu, eninde sonunda, teröristlerin ateşi altında kalmak zorundadırlar. Nitekim'tehlikenin önemi yavaş yavaş anlaşıldı. Ve amansızca ilerleyen düşman yuvaları b'rer birer yok edilmeye başlandı. ' 1 ; Kimilerin düşüncelerine göre, düşmanı “GTA” beş liyor, Yabancı ülkelerde “C/A”nin bu konuda akıl almaz yeteneklerine inanan kişilerin sayıları şaşılacak kadar çoktur. Kitabıma bilgi toplarken “CIA’nın- içine girme olanağmı bulamadım. Çünkü ajanların, gazetecilerle 'gö rüşmeleri yasaklanmıştı. Burada tanımladığım uluslar arası terörizm dalgasında “CIA”rim .parmağı bulunma dığına ant içemem. Ancak Libya, Suriye, Lübnan, Ceza
—' 5 —
yir, Güney Yemen, Kuzey Kore, Doğu Almanya, Maca ristan, Çekoslavakya, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği’nde on binlerce teröristi eriten gerilla kamplarını “CIAy* nın yönetmediği açıkça ortadadır. “CM”mn, Korku Çağı l ’de dört anakaraya yayılan teröristlerin kullandıkları büyük ölçüdeki silahlan ve kaçaklara gizlenecekleri yer leri sağlamada, giriştikleri operasyonlarda bilgi verme de ya da onlara Birleşmiş Milletler Örgütü’nden diplo matik dokunulmazlık elde etmede hiç bir rolü olmamış tır. > Bu kitap bir roman değil, gerçekleri dile getiren belgesel bir yapıttır. —-CS Ekim, 1980
1 9 6 8 ’DE BAŞLADI Kız, sevincini belirten bir gü lümsemeyle yanındaki iriyan arka daşına, “İM kişiyi öldürdüm” dedi. Erkek, bu açıklamayı, “Ben de bir kişiyi öldürdüm” diyerek karşı- ladı. Kız, Şeyh Yamani’nin hangisi olduğunu öğrenmek isteyince erkek; ■ö sırada saklandığı sıranın altın dan çıkan Suudi Arabistan Petrol Bakanı’nı başıyla gösterdi. Her iki si de olayların akışından kıvançlıy dı. Ancak ertesi gün erkek, Şeyh Yamani’yi öldüremeyeceklerini söylediği zaman kızın keyfi kaçtı.Somurtarak homurdandı: “Bok canına!” Arap Birliği'ni güçlendirerek İsrail'i ortadan kal dırmak amacıyla 11 Arap ülkesinin petrol- bakanını ka çırmayı planlayan örgütün çeşitli uluslardan oluşan 6 kişilik grubu, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ’ nün Viyana’da toplandığı merkez binasında konuşuyor lardı. Gri yünden şık bir ceket giymiş ufak tefek kız, ba şındaki elörgüsü yün şapkayı kaşlarına kadar indirmiş ti. Elindeki Makarov marka otomatik silahın dumanı tütüyordu. Iraklı bir güvenlik görevlisini karnma kur şun sıkarak yere sermiş, orta yaşlı bir AvusturyalI sivil polise, “Sen polis misin?” diye sormuş, olumlu karşılık alınca da ensesinden vurup asansörün içine fırlattığı
—' a — gibi, üstünde “aşağı” sözcüğü yazıh düğmeye: basıver mişti. Kız, o günkü oyunda, “Nada” takına adını kullanı yordu. Ekip başkanma yaraşır biçimde •giyinen bereli,, siyah gözlüklü ve belinden; kemerli beyaz ..trençkotlu ar kadaşının adı ise “Salem” di. Gerçekte kız, Bati Alman yalI Garbriele Kröcher - Tidemann, erkekse basının “Ça kal Carlos” adını verdiği Venezuellalı Ilich Ramirez Sanchez’den başkası değildi. Tutsak ettiği OPEC’li bakanlara,, çapulcu bir davranış/içinde, “Benîm kim olduğumu bili yor musunuz?” diye sormuştu. Evet, onun kim olduğunum herkes iyi biliyordu. O zamanlar (Aralık 1975) günün en heyecanlı ko nusuna bürünen OPEC olayı, daha sonraları büyük kor ku ve yılgınlık yaratan terör olayları arasmda unutu lup gitti. Geliştirilmiş son model silahlarıyla Müslüman ların en kutsal yerlerinden Harem-î Şerifi ele geçiren, 300 kişilik kalabalığın Mekke olayı da sönmek üzere... O günden bu yana Carlos, bir daha eyleme geçmedi. Ya, Moskova’da bir köşeye sindi ya da Bağdat’ta saklanıyor yahut vefalı patronu MuammerKajMafflnirı, Viyana ope rasyonundan sonra 2 milyon dolar ve bir villa armağan, ettiği Libya’da gününü gün ediyor. Her neredeyse, artık ■. etkisini yitirdiği bir gerçek. Carlos kuşağının terörist- leri artık bu çağda geçerli değil. Elindeki Makarov’unu sık sık ateşlemekten hoşla nan Gabriel Kröcher- Tidemann, İsviçre’de yargılanıp ' . 1993’e kadar hapis cezasına çarptırıldı. Artık ,o da unu tuldu. Eğer İsveç polisince ele geçirilmese, Stockholm* kenti için yaptığı planların yanm da, Viyana, olayınım çocuk oyuncağı kalacağı Gabriele’in eski kocası Norberft. Kröcher de tükenmiştir. Carlos, .uluslararası alanda, başrolü oynarken, Batı Almanya’da ayaktakımı sayılan Kröcher, ikinci kuşak teröristleri oluşturmaktadır. Bua;
— 9 —
dönemin temsilcileri, zaman yitirmeden, Önlem almayı gerektiren garip devrim- inançları içinde yeni gençler yetiştirme yolunda ellerini çabuk tutmakta ve yok olan ların yerine hemen yenileri bitmektedir. Son yıllarda terörist dünyasını önemli biçimde etkileyen yenilgiler, baskı noktalarmda, yöntemlerde ve kişilerde büyük de ğişiklikler yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bütün bun lara karşılık terörist sayısının gün geçtikçe arttığı söy lenmektedir. Bugün 40 ülkede büyük korku salan cina yetleri işleyen profesyonel katil ordusunun tarihte bir benzeri bulunmadığı gerçektir. Teröristler, aldıkları yöntemli eğitimle, ağır silah larla; çok zengin ve güçlü patronlarının güvencesi al tında, uluslararası alanda büyük küstahlık ve kendini bilmezlikle, şaşkınlık doğuran olaylar arasında mekik dokumakta, dünyanın ilgisini bir anda üzerlerine çeke bilmektedirler. Rehin alman bir uçak dolusu yolcu, ka çırılan devlet adamları, silah tehdidiyle ele geçirilen el çilikler, işgal edilip barikat kurulan katedraller; onlara para, ün, dokunulmazlık ve bağışıklılık kazandırmakta, böylece hükümetleri birbiri ardından dize getirmeye zor lamaktadırlar. Batılı bir diplomat, îranlılarm Tahran’dakı Amerikalıları rehin tutmalarım şöyle yorumlamış tı : “İktidar, gücünü kanıtlamak için, iktidarsız güce yetki vermiştir. Hükümetler de, teröristleri kendi dip lomatik savaş ve oyunlarında araç olarak kullanmayı öğrenmişlerdir Yasalardan bezen ya da çok az söz eden ülkelerde, son 10 yıl içinde - 1970’ler- yüzyıllardır süregelen yasal kısıtlamalar yıkılmıştır. Ve terör, dünyada hiç bir yasal yönetimi olmayan kimi diktatörlüklere sıçrayamamıştır. Bu nedenle, şimdi de barış içinde yaşayabilmektedirler. Ancak Birleşik Amerika, Kanada, İngiltere, Batı Alman ya, İtalya, İsveç, Hollanda, Belçika, Fransa, İspanya*
— 10 —
Portekiz, Avusturya, İsviçre,- Yunanistan, Türkiye, «Ja ponya gibi varlıklarını sürdüren demokratik ülkeler^te rörün etkisi altında kalmışlardır. 1968’den bu yana sü regelen uluslararası terörist saldırıların yarıcından faz lası Kuzey Amerika ve Batı Avrupa gibi demokratik dü zenle yönetilen büyük endüstri ülkelerinde görülmüştür. Ölümle sonuçlanan terör olaylarının çoğu' ise; Karade niz’den Atlantik Okyanusu’na - Türkiye. İtalya, İspanya, İngiltere- uzanıp Avrupa’nın yarısını içeren stratejik bir yay çizgisi içinde kalan ülkelerde görüldü. Terörist ler, bir gün bu daireyi bütünlemeyi umut ettiklerini söylüyorlar.
Saldırılarını niçin özellikle dünyadaki demokratik alanlarda geliştirdiklerine karışık bir olay gözüyle bakilmamalıdır. Özgür bir ülkede terörist olmak, polis dev letinde terörist olabilmekten daha kolay ve güvenceli- ; dir. Üstelik, ilke olarak da çok doyurucudur. Kendi düşüncelerine inanmış ve başkaları adına da konuşmayı yeğleyen İtalyan Kızıl Tugaylar, Bati dün yasındaki demokrasiyi yıkmayı amaçladıklarını hiç çekinmedeıı duyurdular. Bu arada, bir ‘Terörist Programı” bile yayımladılar. " 1978’deki Resmi Stratejik Yönlendirme kararlarında İtalya-ve Batı Almanya’yı “Batı demokratik zincirinin en zayıf ve en güçlü halkası1” adı altında niteleyip ilk saldırılacak devletler olarak belirlediler. Durum elver dikçe -hükümetler ve yüksek mevkideki insanlar izin verdikçe - gelecek atılımın1sözüm ona kıtalararası “Ko münist Mücadele Örgütü” kurma amacı güttüğü görü nümü altında Batı’nm “Can damarı” çok uluslu emper yalizmine saldıracakları bir -gerçektir. -Baha sonra em peryalist doruklara son saldırılar başlayacak. Yeryüzün
—
İl —
de Devrimci Sorun -silah -tehdidiyle.' yaşayan Birleşik Amerika Devletleri, bir zamanlar Ernostö “ Cîıe” Guevate ’nın arkasındakileri zorladığı gibi, “uzun ve korkunç savaş”m başlıca hedefi durumuna gelecektir. Terör çağının başlamasından 3 yıl önce; Fidel Castro’nun silah arkadaşı, nedeni bilinmeyen karanlık bir yazgı sonucu Bolivya Antlarımda düşkünlük içinde öldü. Eski model gerilla tipinin son örneği Guevara, devrim eylemine geçen genç kuşaklar için ideallerindeki büyük kahraman ve duygüsal bir beceriksizdir. Bolivya’da bü yük bir halk ayaklanması düzenleyerek önderliğini üst lenme atılımları daha ilk aşamada başarısızlığa uğradı -15 BolivyalIdan fazla adam toplayamamıştı. - Üstelik Küba’nın alınmasında Fidel Castro’ya yardım etmesin den yararlanamadı. Ancak, ileri sürdüğü görüşler be nimsendi : eiTiksintimizi; her türlü duygunun üstünde tutup heyecanımıza destek olmasını sağlamalıyız” dedi; Ölmeden kısa süre önce de şunları yazm ıştı: “Tiksinti, savaşım için geçerli bir etkendir. Uzlaşılmâsı olanaJcsiz düşmanlardan tiksinilmelidır. İnsanı, doğal yetenekleri nin ötesine ancak tiksinti itebilir ve soğuk, acımasız, duy gulardan arındırıp yetenekli bir ölüm, makinasına da tiksinti dönüştürebilir ” ' Ardından gelen kuşak, Guevara’nm bu' sözlerinin doğruluğunu kanıtladı. Gabriele ve Norbert Kröcher ile onlar gibi büyük korku salan İtalya’daki “Kızıl Tugay lar” ve “Ön Cephe”, Türkiye’deki “Halk Kurtuluş Or dusu”, Kuzey İrlanda’daki “İKA”, Ispanya’daki “ETA Militar”, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi” üyeleri tü mü insanlık sınırlan dışına taşabilen. tiksintiye sahip* ler. Bunlar, çok ender duygusallığa kapılıyorlar: Kahire’de vurduğu Ürdün Başbakanı Vasfı, el-TaVm. eğilip kanını içen, bir anarşisttir. Bu adamlar öfkeyle insan öldürmezler. Carlos Marigheİla’nm temel eğitim kitabı
— 12 —
sayılan “Kent Gerillallan Küçük El K itabî” atili,yapıt ta, 7 günahtan altmcısmın öfkeyle adam öldürmek ol duğu yazılıdır. İçgüdüye, kapılıp öldürmek de yasaktır Telâş ve birdenbire bulunan çıkar yollar, yine Marighella’mn sıraladığı 7' günahtan beşincisidir. Kitapta yazdığma göre, “K ent gerillalarının tek amacı, soğuk* ıkanlılıkla Öldürmektir ” Cesedin kimliğinin hiç önemi yoktur. Ancak seyircilere yapacağı: etki çok önemlidir. Lenin’in unutanlara anımsattığı gibi, “Terörün amacı korku salmaktır”. Şiddeti bilerek, duygusallığa kapılma dan, gösteri etkisini özenle hazırlayıp yöneterek sergi lemek gerekir ve bunu yapmak da çok zorlu bir iştir. Katır sırtında dolaşıp kamp ateşi .çevresinde otu ran Guevara’nm militanlarının akimdan ÖPEC, Tahran Rehineleri, Harem-î Şerif , olayı gibi operasyonlar geç mezdi. 1970’lerin teröristleri; genellikle herkese düşman, arkalarına bakmadan kaçan - Bolivya’da Che Guevara’yı gören köylülerin çoğu arkalarına bakmadan* kaçmış lardı - kırsal kesimde yaşayan cahil insanlardan çok başkadırlar. Büyük kentlerin politik kökenlerini ye lo jistik kolaylıklarını yeğlemektedirler. Korkunç bir sa vurganlıkla alışveriş .yaparlar, hızlı:;arabalarda, yatlar da, helikopterlerde, jetlerde yolculuk ederler, televizyonlu uydular aracılığı ile bir anda telefonla dünyanın dört bir yanına istedikleri haberleri salarlar. IBM elektrikli daktilo, makinalan, elektrikle yönel tilen araçlar, valki - talkiler, dinleme aygıtları, polis frekanslarına ayarlanmış güçlü transistorlu radyolar, kaçırılanları kapattıkları ses geçirmez r odaları (içine diktafonlar, video televizyon kameraları, yerleştirilmiş tir), omuza takılan, yerden havaya atılan ve gökyüzündeki uçağı $ mil uzaktan vurabilen füzeler; onların ça
—
13
—
lışm a araç ve gereçleri arasındadır. Yoğun silahlanma çalışmaları, nişancılık, karate, komando taktikleri, uçak kaçırm a, tanıma, bılgî toplama, ele geçirileni sorguya çekme, ve psikolojik savaş eğitimi görerek hazırlıklarım bütünlerler. Artık teröristler topluca üretilmektedir. Yeni yapı lan silahlar, fazla yeteneğe gerek görmeden kendi ken dilerine çalışabilmekte... Terörist olmak isteyenlerin bun lardan birer tane almaları yeterli. Ama bu korku öy küsünün başladığı ilk günlerde durum bu denli kolay değildi. On yıl içinde Gizli Ordunun bu denli nasıl bü yüyüp derin korku ve yılgı saçtığı soruşturulursa; bir çok gerçek öğrenilebilir. Ancak yeraltı dünyasında yaşayanlar fazla açıkla ma yapmazlar. Silah namlularını her an üstlerinde du yan bu çoğunlukla ilişki kurup konuşmak umutsuz bir girişimdir. “Terörizm, konuşulan dillerin en soysuz bi çimidir” diyen bir Fransız kriminolojısti, teröristlerin ilkel ve silah zoruna dayanan güçlerini dile getiriyor. Aralarında en çok tanman ve bilinenler pek seyrek ele geçerler. Ve yakalandıkları zaman hemen hemen hiç konuşmazlar. Konuşmaya kalkışanlar da çok kez ya beyinlerine birer kurşun yerler ya da Kuzey İrlanda’da yaptıkları gibi, makkapla diz kapaklarına oyuk açarlar. Sürekli yakalanma korkusu içinde yaşadıkları için her . yanlarını çevreleyen giz perdesi, pratik gereklerden biri dir. Kuşkusuz bu arada giz perdesi, onları olduklarından daha güçlü gösterme büyüsüne yardımcı- olan oyunun kurallarından biridir. Hedef ülkelerde bu konuyla çok yakından ilgilenen kişiler vardır. Çünkü bu insanlar terörün korkunçluğu nu kendi politik kazançlarına çevirirler. Ne Libya’daki Albay Kaâdafi’tıİn Öfkesi, ne Arap petrol üreticilerinin korkutmaları, ne de Filistinli gezginci vurucu timlerden
—
14
—
çekinme ya da SALT II ve ostpolitik çekişmeleri onları ilgilendirmez. Kullandıkları teröristlerin; gölgesinde bu olaylardan uzakta kalırlar. Kitabıma- bilgi toplarken gi dip. görüştüğüm 10 ülkenin en değerli makamlarından; Amerika Devlet Bakanlığı Terörist Ordu Bölümü, Wiesbaden’deki Bundeskriminolamt, Ankara’da İçişleri Ba kanlığı, Bem e’deki Polis ye. Adalet Bakanlığının yüksek düzeydeki yöneticilerinden tatlı yalanlardan /başka bilgi ■ alamadım. ■ v, ^ Bu yalanların çoğu, gazetecilerin olay yaratan asa laklar ordusu oldukları inancından kaynaklanıyordu. Başkan Carter*in Ulusal Güvenlik .Konseyindeki terö rizm konusundaki danışmam, bana, Tahran, olayların dan önce, “Uluslararası terörizm saçmalığına, inanıyor ■ musunuz’' diye sormuştu. . , Evet, inanıyorum} ; ;: i Başkanın danışmanı durumundaki bir insanın, Si cilyalI inşaat kalfaları gibi antlar içerek “Mafia” adlı bir örgütün varlığını tanımamaya çalışması çok* yadır gatıcıydı. Gerçekte, uluslararası terör •örgütü veya ağı, ya da kardeşlik derneği -yabanci: terörist gruplar birbir lerine yardım eder veya dışardan kendilerine karşı ilgi siz kalmayan kişilerden yardım görürler - artık gizli kal mak gereğinden sıyrılmıştır. Yeterli kanıtlar, artık ;bizi bu gerçeğe yabancılık taslanamaz duruma getirmiştir; Bütün dünyayı içeren, özenle planlanmış, tek merkez den yönetilen bozguncu bir düzenin varlığını kanıtla* makla birlikte, terörist topluluklar birbirle.riyle kaynaş mamış olsalar bile, aralarında birliği sağlayan bağlaç vardır.: • .• • v f'..-. “C1A” sayımlarına göre - bundan: daha çekimser bir kaynak bulunması o la n a k sızd ıri9 7 6 ’da aşağı yukar? 50 ülkede ya da bilinen bölgelerde'140 ayrı terörist gru bun birbirleriyle bağlantısı belirlenmiştir. Kesinliğe ya-;
—
15
—
kın; bir olasılıkla bugünkü sayı çok daha fazladır. Geril la ..eğitim kamplarından geçerek silah kaçakçılarına, ça lınmış ve düzmece belgelere, gizli evlere, güvenli yollar
dan yurt dışına kaçırma olaylarına, bölgesel doruk top lantılarına, kara para aktarmalarına, para ödemelerine, kadro değişikliklerine, yeraltı dünyasındaki kiralık ka tillerle anlaşmalara dek karmakarışık bir düzen içinde yaşarlar. Yeraltı dünyasının, karanlık bulmacaya ben zeyen yollarında bunların topunu teker teker izleyip açığa çıkarmak olanağı yoktur. Ancak artık sınır çiz gilerinin nerede başlayıp nerede bittiği açıkça bilinmek tedir. ■ Biz burada, Sağ - Kanat ya da Neo - Nazi türündeki teröristlerden söz etmiyoruz. Bunların dünyanın; dört bir yanma dağıldıkları gerçektir. Yine içlerinden birçoğu karşıt Sol -.Kanat yanlılarının düzenlediği dolaplara, olaylara yardım etmekten geri kalmazlar. 1970’lerde yaygınlaşan yeraltmdaki sinsi terörün 1980’ler için ha zırladığı planlarını ancak ayrı bir kitapta toplamak ola sıdır, Yine de geçen 10 yıl Afrika, Asya, Güney ve Ku zey Amerika, Avrupa ye Orta Doğu’da radikal solun açık ça meydana çıkmasını sağlamıştır. Tüm bunlar insan ları şaşkına çeviren 1968 yılı olaylarının doğurduğu so nuçlardır. Berkeley. Üniversitesindeki öğrenci oturumları Ka liforniya’dan başlayıp bir .yıl içinde tüm Amerika’yı ye dünyayı dolanıp bir yangın gibi Doğu’yu sardı. Columbia Üniversitesi ülkeyi yerinden sarsan bir azrail görün tüsüne dönüştü. Röbert Kennedy ve Martin Luther Ring suikastlara kurban gittiler. Vietnam . Savaşina karşı Tet’ler, Amerika ve öteki,ülkelerde savaşa karşı gösterilerini. doruk noktasına çıkarmaya .başladılar. Barış içip
—
16
—
koşan Johnson> ikinci kez, başkanlığa seçildi: Yaşamlarının baharını barikatlar arkasında geçiren-Parisli öğ- 1 renciler, az kaldı Charles de Gaulle'iin 5. Cumhuriyetini i yıkacaklardı. Çılgın bir sağcının, yeni solcu öğrenciler den Rudi Dutschke'yi başından, gırtlağından ve göğsün den vurmasıyla alevlenen eylemler, Batı Almanya’yı kargaşanın eşiğine getirdi. Ahdreas Bönler adında ilginç genç Alman, Frankfurt’ta ilk kez çok katlı bir m ağazayı; yaktı. ■’ ■ 1 ^ Tokya’da; Japon Kızıl Ordusu’nda Ringo- Sekigun adını alan aşırı sol kanada bağlı Zengakuren’în öncülü ğündeki ayaklanmaları denetim altına alma olanağı yok tu. Türkiye’de 1970’de geçici sıkıyönetim zoruhiüğu du yulana dek sokak çatışma ve ayaklanmaları dalga dalga arttı. 1971’de sıkıyönetimi 2 yıl daha uzatmak zorunda kaldılar. Ispanya’nın kuzeyindeki Bask Bölgesi’nde bir denbire patlayan şiddet ateşi, General Ffanco’yu o böl gede tezelden olağanüstü durum ilânma zorladı. Kuzey îrlan’da da Katoliklerin insan hakları yürüyüşleri* za manla, eğreti saklanmış silahların ateşlenmesine ve “IFM”nın ortaya çıkıp ülkenin bir iç savaş eşiğine düş mesine yol açtı. Kısa: süren Prag salgınında Çeklerin ölçülü davranmayı ve Stalin'i bir yana savurup atma ları, Sovyet tanklarıyla durduruldu. Çin’de Başkan MaoK Kültür Devrimi’nin Kızıl koruyucularına ilk kez yasa lara karşı çıkma cezası verdi. O yıl pek az ilgi duyulan, ancak llersi için uğursuz luk belirtisi sayılan pek çok olay daha meydana geldi. Beyrut’ta, George Habash (Habbaş) iadında Filistinli Hıristiyan bir doktor, komandolarına Roma’dan EL - AL İsrail uçağını kaçırmaları buyruğunu vererek örta Do~ ğu’daki terörü ilk kez Avrupa’ya taşıdı. Bu arada, dok torun Roma’daki yakın arkadaşı1milyoner yayıncı ve büyük gezgin Giungiacomo Feltrinelli adındaki bir Ital
17 —
yan, Avrupa’da ilk kez açıkça silahlı gerilla savaşı çağ rısı yaptı. Rio de Janeiro’da İtalyan, bir baba ve Brezil yalı zenci bir annenin çocuğu Carlos Marighella, konu sunda uzman olduğu “Gerilla Küçük El K itabî”nı yazıp bitirdi ve yayımcısına yolladı. Havana’da gerilla önderi Fidel Castro, küçük fakat inatçı ve kesin kararlı silahlı kişilerin neler yapabileceğini tüm dünyaya gösterdikten sonra, son bağımsızlık kırıntılarını da yitiriverdi. Castro isteklerine boyun eğene dek Ruslar, petrol ve gerekli endüstri gereçlerini Küba’ya yollamadılar. Daha sonra Küba ekonomisini yeniden gözden geçirmek için 5 bin Sovyet teknisyeni ve Küba Gizli Haber Alma Servisi “BGTyı denetlemek için “KGB”den Albay Viktor Simenov’u Havana’ya yerleştirdiler. Kuşkusuz, 1968’de başlayan bu garip ve şaşkınlık ya ratan olayları kolayca birbirlerine bağlama olanağı yok. Bununla birlikte 1968, son dünya savaşından sonra do ğan kuşağm kendi toplumuna karşı resmî, aynı zaman da şaşırtıcı bir güç gösterisi içinde açtığı savaşım yılı oldu. Bir süre, tüm gezegen, her an beklenilen; ancak açıkça belirlenmeyen bir sol devrime doğru fırlamak is tedi. Sonra, acıklı olayların gereksizliği ve kurtarıcıların gizi meydana çıkınca, herşey başladığı gibi, birdenbire duruldu. Bu deneyimleri geçiren 10 kişiden 9’u yanıl dıklarını anlayıp yaptıklarının üstüne birer sünger çekti ve olayları unuttu. Yine de terörün sürüp gittiği zaman içinde şiddete karşı derin tutku duyanlar birbirlerini arayıp buluyor, öbürleri de kullanmak için onları bulu yor. -
Radikal solun **KGB”den geçip "CIA”, İngiliz “ML 6”, Transız “SDECîT, Alman “BND” ve buna benzer örgütF; 2
—
18
—
lere sızma gereksimmi duyduğunu anlamak için politik gizemi eşelemenin anlamı yoktur. Bir avuç serseri gen cin ortaya attığı dev gücün bir zamanlar çılgınlık sal gını diye umursanmaması, dünyadaki çeşitli kuruluş ların bir anda soluklarını kesiverdi Bu güç; yalnızca Başkan Johnson’u Beyaz Saray’dan, de Gaulle’ü de Elysee Sarayidan dışarı atmakla kalmadı; Vietkong askerî boz gunundan sonra politik zaferle karşıt Teflerin Vietnam Savaşina son vermelerini sağladı. /Gençlerin ortaya at tığı güç dikkatle izlenmesi gereken bir durumdu ve belki de bozguna -uğratılabilirdi. 1968 tufanından sonra her ülke kendisine göre gereken dersi almıştır. Bu arada en iyi dersi Prag’da sendeleyerek esen rüzgara tutulan Sov yet Rusya aldı. Gerçekte, Rusların böyle bir derse öbür uluslardan daha fazla gereksinmesi vardı. 1968’den sonra Sovyet Rusya’nm resmî olmayan dış politikalarında belirli büyük: değişiklikler meydana gel- ; diğini gösteren güçlü kanıtlar vardır. Ancak şimdi de resmî olarak; dünyanın özenle dengelenmiş düzenine ve dünyadaki komünist partilere bağlı kalanlara karşı çocukça gözdağı vermeyi ve titiz bir nefret göstermeyi sürdürmektedir. Öte yandan her türlü tehlikeli ve renkli terörist “serüvencilere» karşı Kremlin, resmî olmayan’ bir yandaşlık tutumu içindedir. Onlara göre «Ulusal Özgürlük Hareketleri», ancak silahla desteklenir. Coğrafî ve politik yapılan ne olursa olsun,, anti - Stalinist ya da daha kötüsü Troçkicilerbe içerden yönetilen hareketlere komünist çevreler, uzun süredir amacından uzaklaşmış bir çılgınlık gözüyle bakmaktadır. Özellikle çok uluslu emperyalizmin can alıcı Önemli noktalanna saldıran silahlı gerillalara, Moskova, gizlice ve duygudaşlıkla ku cak açmaktadır. v Bu tutum açıkça 1971’de, Kremlin’nin Uluslararası ' Komünist İşler Direktörü Boris Ponimariev’m kalemin
—
19
—
den “Komünist” adlı dergide sergilenmiştir. Ponomariev, yeni solun, “ideolojik ve düzen bakımından türdeş (ho mojen) olmadığını” kabul ediyor ve onları, “Maonist ve Troçki y anlılarını içeren çeşitli türlerde serüvenci kişiler” olarak tanımlıyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor Ponomariev : “Üyeler dev rim sözcüğünden etkilenebiliyor, böylece de a n ti- ko münist önyargılarla kolayca kirlenebiliyorlar. A n tiemperyalist yönlen bir uçtan diğerine açıkça belli. Eğer onları savsaklarsak anti - emperyalist savaşımı ve tekel ci kapitalizmin karşısına tek güç halinde çıkma olana ğımızı yitiririz”. Yazısmı şu kısa açıklamayla bitiriyor: “Komünistler, her zaman Sosyalist Devrim Partisi ola rak kalmıştır. Kapitalist düzene hiç bir zaman hoşgörü göstermez. Ve bu parti, işçi sınıfının tüm politik güçleri ele geçirme savaşımında her zaman önderlik etmeye ha zırdır.» Ponomariev’in üstünde özellikle durduğu görüşler çok iyi. Şans ya da ileri görüş, 1968 olayları patlak ve rene dek, Ruslara yardım etti. Prag salgınının meydana geldiği aynı uğursuz yıl içinde, Çekoslavakyalı General Jan Sejna, Çek Komünist Partisi Merkez Komitesi’nde 20 yıl askerî danışman olarak çalıştığı sıralarda topladığı belgeleri de yanma alarak Amerika Birleşik Devletleri ne siğmdı. Generalin elindeki belgelerle, 1964 yıllarında, Polit Büro’nun yurt dışındaki terör alanlarındaki har camalarını binde bir oranında artırmaya karar verdiği kanıtlandı. Komünist blok ülkeleri gizli haber alma ser vislerinin de, dünyada yerine oturmamış terörist hare ketlerin içine sızma ve “Tüm dünyadan seçilen teröristlef* için Küba, Doğu Almanya, Çekoslavakya’da özel gerilla eğitimi veren okullarm açılmasına yardımcı ol dukları açığa çıktı.
— 20
Bu olaydan 2 yıl sonra - Ocak 1966’d a- Havana’da .3. Dünya Ülkelerini temsil eden 83 gruptan 513 delege- , nin katıldığı Uluslararası Konferans başladı. 1917 Bol şevik Devrimi’nden bu yana buna benzer bir toplantı görülmemişti. Ve dünyanın düzeninin bundan böyle es- / kişi gibi olamayacağı açıkça belliydi. Konferansta; dün yanın dört bir yanındaki proleterlere, sosyalist ülkelerle ' (Sovyetler türünden) aralarında çok süu birlik kurma ları, “Kapitalist Avrupa ve Kuzey Amerika'da meydana çeten” demokratik işçi ve Öğrenci eylemleri ile ulusal özgürlük hareketlerini içeren olayları dikkatle izlemeleri anımsatılıyordu. Toplantının amacı, Amerikan emper- , yalizminin dünya startej isine karşı dünya devrim stra tejisi kurmaktı. I \ Konferans açıkça, her kıtada başlı başına bîr Viet nam yaratmak istiyordu. Silahlı Özgürlük savaşımına katılan adaylar listesinde eski Belçika Kongosu, Ango la’daki Portekiz kolonileri,. Mozambik, Rodezya, Güney Afrika, Güneybatı Afrika^ Güney Arabistan (Yemen), Filistin, Laos, Kamboçya, Güney Kore, Dominik Cum huriyeti, Venezuela, Guatemala, Peru, Kolombiya, Kıb rıs, Panama ve Kuzey Kalimatan’mn Endonezya bölgesi vardı. ■ , Toplantı; Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalı asker lerin örgütlenmesine karar verilerek sona erdi. Örgütünsürekli sekreterliği Havada’da üslenecekti, Genel sekre terliğe getirilen Küba Komünist Partisi Merkez Komi tesi üyesi Osmany Cienfuegos Goriaran, uzun süredir Moskova’ya karşı sert tutumuyla tanınıyordu. Kimilerine göre bu uluslararası toplantı, Castro’nün gerçekleştirdiği devrimi 3. Dünya ülkelerine yayma ama cını yansıtıyordu. Gözlemciler, Kfemîin’nin bu strate jik tutumunun derinlerinde, Kızıl Çin’nin Afrika ve ‘ Asya’daki başarılı girişimlerine karşı' koyma ■isteğinin
— 21
yattığını belirttiler. Batılı diplomatlar işe yorumlarında uluslararası gerilla örgütleri kurara^, genellikle Batı kapitalizmine, özellikle de Birleşik Amerika’ya karşı koy mak amacı güdüldüğü sonucuna vardılar. Gerçekten, 10 ay sonra 4 kıtada - diğer üçünün yanında Avrupa da olmak üzere - Küba’da, Sovyet KGB Albayı Vadim Katchergine yönetiminde yeni gerilla eğitim kampları zin ciri kuruldu, 1970’lerde meydana çıkan dünyadaki bütün terörist gruplar, Havana çevresinde kurulan bal peteği kamp larda gördükleri eğitimi Küba ve Kübalıların patronu Rusya’ya borçludurlar. Hiç biri, ilk temel eğitimi alma dan işe başlayamazlardı. Küba’da -eğitim göremeyenleri de ancak orada yetişenler yetiştirdi. Bu arada, kendi çıraklarını Küba’ya eğitime yollayan Filistin, terörist yetiştirme bakımından kısa sürede manyetik ikinci bir kutba dönüşüverdi. Kübalı öğretmenler 1970’lerden çok önceleri Orta Doğu’daki “Fedai kamplctrı’nda ders veriyorlardı, ü ç genin öteki noktası, Rusya’nın kendisiydi. Filistinlileri Sovyet topraklan üstünde eğitip süahla donatarak - Av rupalI, Güney ve Kuzey Amerikalı, Afrikalı, Asyalı - bin lerce profesyonel terörist yetiştiriyordu. Bu gençlerden bir bölümü Rusya ya da Çekoslavakya, Doğu Almanya, Macaristan, Bulgaristan, Kuzey Kore, Güney Yemen gibi Moskova'nın uydusu ülkelerde yetişiyordu. Yetmişlerin sonunda kamp zinciri Afrika’ya ulaştı. Birinci, ikinci ve üçüncü dünyadan binlerce kabadayı, Rusya'nın yeni komünist müşterileri Özgür Angola ve Mozambik’te kurulan kamplarda eğitilmeye başlandı. Ayrıca Cezayir’de Libya parasıyla kurulan ve Filistinlilerce yönetilen kamplar .geliştirildi. Filistinliler adına Sovyetler milyarlarca dolar değerinde silah yardımı yap tılar. Bu eğitim kamplarının çoğunda Kübalılar, Doğu
— 22
Almanlar, bazılarında Kuzey Koreliler ders veriyor ye herşey aile çevresinin dışına taşmıyordu. (İlk yıllarda çekici bir bölge olan Kızıl Çin, Dörtler Çetesi’nin gözden düşmesinden sonra bu ortamdan çekildi.) O yıllarda, üçgenin her bir ucundan yabana atılma yacak yardımlar yağıyordu. Arap-diplomatik kuryeleri nin ve Doğu Avrupa'ya gidenlerin yolları büyük özenle korunuyor, nerede ve ne zaman gerek duyulacak olsa silahlar sağlanıveriyordu. Geleceği parlak teröristler da ha gelişmiş eğitimlerden geçiriliyor, vurucu adamlara kolay kaçış yolları açılıyor ve güvenli gizlenme yerleri sağlanıyordu. Yardımlar arttıkça teröristlerin teknolo jileri de gelişti. On yıllık dönem kapanırken, terör dü zeyinde geliştirebilecek hiç bir yöntem kalmamıştı. •.
Ancak Kübalılarla Rusların yardım önerilerine “Evet” diyenlerin çoğu satılık ve kiralık değildi. Çoğu, kı sa süre sonra eski ‘Velinimetlerinin” başına belâ kesildi. Yardımın nereden geldiğine aldırmayan öbürleri ise, geliştirdikleri yeteneklerini daha fazla güçlendirip ye nilik arama yorgunluğuna katlanmadılar. Teröristlerin, kendi uygun gördükleri biçimde Batı’yı karıştırıp bu karışıklığı Sovyet sınırlarından içeriye sıçratmamaları, Moskova için çok değerliydi. yi 1970’lerin sonunda akıl almaz bir sınıflandırma oluşturdular: Etnik ve dindar ülkücüler, siyasal parti lerden ayrılma yanlıları, anti-söm ürge milliyetçileri ve anti - ırkçılar, Sardunyalı haydutlar, Mafia kabada yıları, anarşistler, Troçkiciler, Maoistler, ahlâk dışı Stalinciler ve hiç hir sınıflandırma ve nitelendirmeye gir meyen Marksist -Leninistler gibi fraksiyonlar... Ama; hepsi de, komünist ordusunun yeryüzündeki savaşımını
—
23
—
yükümlenen değerli askerleri oldukları görüşünde birleşiyorlardı. 1980lere, tanımını yapamadıkları Komünist toplum savaşımı içinde girdiler. Öğretileri (doktrinleri) sağ lam Komünist partilerin yardım ve özendirmelerini za man zaman sövüp saymalarına karşılık, arkasından koş tukları Komünizim türünü açıklayamıyorlardı. Ne iste diklerinin farkında olmadıkları gibi, ne istediklerine de aldırmıyorlar. Ciltler dolusu ideolojik broşürlerinde bu konuya hiç değinilmiyor. Kızıl Tugaylar, 60 sayfalık ünlü “Stratejik Yönlendirme”deki “Sebat” adlı bildiri lerinde bu konuya ancak 4 satırla değinmişler. Nerede olurlarsa olsunlar, onların tek amaçları, bu lundukları toplulukları soymaktır. Soymak amacı ya lın, ancak hedef seçimi zordur. Toplumu hiç bir zaman Sovyet desteğiyle soymaya kalkışmadılar. Kimi ülke lerde rekor kıran acıma bilmezliklere karşı da parmakla rını oynatmadılar. Uganda’daki İdi Amin’in manyak yönetimini listelerine koymadılar. (Gerçekte, Filistinli gerillalar, İdi Amin’in özel koruyucuları olmaya gö nüllüydüler.) Orta Afrika İmparatorluğunda Anibal saltanatı süren İmparator Bokasa ile ilgilenmediler. (Bokasa, dünyaya yayılmış devrimci sol yerine, emperyalist Fransızlar tarafından devrildi.) Buna karşılık dünyanın en gelişmiş endüstrinin ya nında - İran Körfezin’deki boş çölün üstüne kurulan Oman Sultanlığı ile Polisaryo gerillalarının Sahra kum ları üstüne diktikleri kazıklar arasında 80 bin kişilik devlet kurma istekleri, listelerinin baş köşesine oturtul muştu. Bu teröristlerin, Oman Sultanı ile İngiltere Kra liçesi arasındaki ya da Sahra’da Polisaryolann bir avuç toprak istemiyle Federal Almanya arasındaki politik, ekonomik, sosyal ve kültürel ayrımı yapamadıkları açik-
— 24 —
ca ortada. Almanya'nın zengin tüketici toplumu ile Tür kiye nüfusunu etkileyen yapısal enflasyon, işsizlik ve gecekondu sorunu arasındaki büyük aynmı da anlaya mıyorlar. Tümü, biçimsiz kütle Örneği bir araya toplanıp kendilerine verilen çokuluslu emperyalist devletleri yık- , ma rolünü oynamaya çalışıyorlar. (Kızıl Tugaylar için İtalya, Avrupa’nın çöp tenekesidir.) Almanlar, Türkler, Oman’nın Dofar Aşireti ve Polisaryo gerillaları eş kamp larda eğitilip ellerindeki aynı Mararov ve Kaleşinköf silahlarla aynı amacı kovalıyorlar. Kinü gelişmiş bölge lerde tümünün aynı hasta toplumdan doğmaları çok tu tulan bir düşünce ise;de, neden ve niçinini açıklamak çok zor. ‘ i Çoğu kez emekçiler adına konuştuklarını öne süren bu silahlı gruplar, gerçekte sayıca şaşılacak kadar az ve yüklendikleri idealleri temsilden uzaklar. Califom iadaki Simbiyoniz Kurtuluş Ordusu’nun -günümüzdeki TV polisiye dizilerine taş çıkarırcasına - Patty Hearst’î kaçırdıkları zaman ancak 12 üyesi vardı. Genel koöıutanlan, Los Angeles polisine yazılı bir ayak işleri emek lisiydi. Başyardımcıları ise duygusal sorunlar içinde kıv ranan kollejli kızlardı. 1977’de ünlü sanayici HannsMartin Schleyef i öldürerek 60 milyonluk ulusu korku dan kötürümleştiren Alman \ Kızıl Ordu Fraksiyonu, Baader - Meinhof Çetesi’nden ayrılan 100 kişilik eylemci bir takımdı. Fraksiyonun tek işçi sınıfı temsilcisi, örgüt ten kopabilmek için, kendi isteğiyle tutuklandı. Güney Amerika'nın en özgür cumhuriyetini yıkan Uruguaylr 1 Tupamaro gerillaları ise, ülke nüfusunun yüzde 10’unu meydana getiren 3 bin kişiden oluşuyorlardı. ;; Kent gerilla savaşında bütün dünyaya yayılan öz gün model Tupamarolar, araştırılıp incelenmeye değer;, bulunmaz bir örnektir. 1972’de ülkeyi terörle titretip dosdoğru askeri dik
— 25 —
tatörlüğün kucağına atanlar, şimdi yurt dışındaki ülke lerde askerî diktatörlüğe karşi özgürlük savaşçıları ola rak geçiniyorlar. Gerçek durum karşısında bunu benim semek olanaksız. Yeryüzünde Özgürlüğe susamış birçok ülke var. İnsan ırkının üçte biri azınlık ya .da ırkçı yö netim veya Sovyet emperyalist egemenliğinde veya La tin Amerika ülkelerinin çoğunu ve Afrika ülkelerinin neredeyse tümünü içeren yerli polis- devletleriyle ya da Sovyet örneği gerçek sosyalist devlet yönetimleriyle yö netiliyorlar. Kimi ülkelerin özgürlük için savaşacak as kerleri yokken, kimilerinin de acmacak kadar az. Çoğu muz, özgürlük için savaşanları görür görmez tanıdığı mızı sanırız. Ancak Uruguay'ın durumu ne denli yanıla bileceğimiz! bize gösteriyor. ' 18. Yüzyıl’da İspanyollara karşı savaşan înka Prensi Tupac Amaru’û&n esinlenerek adlarını alan- “Tupamarosw, 1920’lerde Uruguay’ın özgürlüğü için gerçekten döğüşmüştü. Ulusal Özgürlük Hareketleri Örgütü (MLN), 1963’de Latin Amerika yoksulluğunun süregeldiği sosyal adaletsizlikten uzak bir ülkede kuruldu. İki şamatacı dev - kuzeyde Brezilya, güneyde Arjantin - arasına sıkı şan küçük parlamenter cumhuriyet, özgürlük ve sosyal gelişmesinden haklı bir Övünç duyuyordu. Eğer Uruguay lIlar, politik yozlaşmalara ve öldürücü enflasyon salgı nına yakalanmış olsalar bile, ülkede her 10 kişiden 9’u okuryazardır. Latin Amerika’daki en iyi sağlık bakımı na sahiptirler, çocuk ölüm oram çok düşüktür. İsveç’ten sonra dünyadaki en eski sosyal sigorta düzeni Uruguay’ da kurulmuştur, özellikle tüm işçi smıfı sendikalara bağlıdır. Tupamarolar, çok istemişlerse de, sendikalara ağır lıklarını koyamamışlardır. İçlerinde öğretmen, avukat, doktor, dışhekimi, muhasebeci, bankacı, mimar, manken, mühendis, radyo sipikeri ve sanatçılar bulunan bir top
-
26
-
■
luluktur. Baştan aşağı devrim Değişikliği yapmak iste yen radikal Marksistlerin iyiniyetle yola çıktıklar ma hiç kuşku yok. Onlar; değişikliklere açık, sosyal demokratik sola oy vermeye hazır politik bir dünyada yaşıyorlardı; Bütün orta sınıf devrimcilerin altında ezildikleri politik görüşleri kaldırma suçu içinde kıvranıyorlardı. Daha sonraları öldürmeye başladıkları zaman duygusallığa kapılıp ağlarlardı. Ancak öldürme olayları 5-6 yıl sonra başladı. O za mana dek Tupamarolar, zenginlerden çaldıklarını yoksul lara. veriyorlardı. Büyük mağazalara mal götüren kam yonları kaçırıp içindekileri yoksul semtlerde karşılıksız ya da 250 milyonluk bir kumarevini basıp para desteleri ni işçiler arasmda bölüştürürlerdi. Varlıklarının hafife alınması kaygısı içinde - arasıra - kentin ünlü bir kişisini bir geceliğine kaçırıp ertesi gün salıverirlerdi. 1969. yı lında başkanları Raul Sendic’in, “Röbin Hood çağının artık sona &rdiğinV>açıklamasına dek eylemlerini sürdü' rüp gittiler. Önder Raul, “Şirndi buyruğumuz altında gerilla savaşlarını düzenleyebileceğimiz 300 kilometrelik yollar ve caddeler var” dedikten az sonra da söylediklerini gerçekleştirdi, ; Hazırlıkları 1970’lere dek 2 yıl sürdü. Tupamarolar; göz kamaştıran ataklık, yetenek, sıkıdüzen, yaratıcılık ve kabadayılıkla kenti yakıp yıkmaya, bombalamaya, soygunlar düzenlemeye, adam kaçırmaya ve öldürmeye başladı. Uruguay polis güçlerinde danışmanlık. yapan Amerikalı Don Mîtrione’yi büyük bir istekle Öldürdüler. Bu olayı; Brezilyalı diplomatın, Amerikan Kültür danış manının ve.İngiliz Büyükelçisi Sir.Geoffrey Jackson’nun kaçırılması izledi. Büyükelçi, tam 8 ay, bir seksen boyun da ve 75 santimetre eninde bir. kafeste kapalı kaldı. 1971 yılında sayıları gittikçe artan diplomat kaçırma olayla rının rekorlarını Tupamarolar, ellerinde tutuyorlardı. ;
— 27 —
îki yıl içinde yine rekor oluşturan 300 saldırıda Tupamarolar, polis karakollarını, telefon santrallarını, rad yo yayın istasyonlarını, havayollarını ellerine geçirdiler. Politik gösteriler ve büyük kurtarmalıklar (fidye) için insanları kaçırdılar. Arabaları, dükkânları, evleri, kamu yapılarını havaya uçurdular. Ve artan bir açlıkla öldür meyi sürdürdüler. Don Mitrione’den sonra seçilen kur banları hızla artmaya başladı. Punta Carretas Cezaevi nin iç güvenliğiyle görevli müdürünü, yüksek rütbeli 2 polisi, içişleri bakanlığı eski müsteşarını ve bir deniz kaptanını öldürdüler. Kurbanlarını orduda karşıt sol ka nat operasyonlarına karışmış kişiler arasından seçmiş lerdi. Sol kanat hükümetinin gözünü iyice korkutup or duyu yardıma çağırması için bundan daha iyi bir yol . bulunamazdı. Ve ordu geldi. Uruguay’da 1970 yazından ocak ayma kadar tüm yasal haklar kaldırıldı. 1972’nin ortalarında Ulusal Birlik, “îç savuş durumu” ilân ederek ellerindeki gücü silahlı kuvvetlere devretti. O süre içinde arkaların da büyük bir halk desteği oluştu. 1971 kasımındaki son özgür seçimde seçmenlerin beşte dördü, Tupamarolarca desteklenen Komünist Parti adayı Frente Amplio aleyhi ne oy verdi. O kış on binlerce kişi yayılan teröre karşı sokak gösterileri yapmaya başladı. Ve ordu yine o zaman, bu gibi durumlarda silahlı kuvvetlere düşen karabasan olayların yaratıcılarının sözlerini olduğu gibi yineledi: “Sanıklar, hiç zaman yitirilmeden profesyoneller tara fından yargılanacaktır” Ordu, verdiği sözü tuttu ve so nuç alındı. 2 bin 600 Tupamaro (gerçek ya da düzmece) hapse atıldı. 40’ı öldü, yüzlercesi ülkeden kaçtı. Tanın mamak için yüzüne plastik ameliyat yaptıran önderleri Raul Sendic, polisle çatışma sırasında ele geçirildi ve böylece her şey bitti. Birkaç ay içinde ordu, yaptığı araştırmalar sonun-
— 28 —
da, yeraltında şaşkınlık uyandıran araçlar buldu. Derin-, lerde havalandırma aygıtlarının yerleştirildiği sığmak-' lar ve askerî .üşlerde depolanan yiyecekler, kitaplar, te levizyonlar ile “İnsan cezaevleri” adı verilen ka fesler ele geçirildi. Elektronik laboratuvarlar, bir. de-; mir yapımevi, ameliyat masası ve röntgeni de bulunan ufak bir hastane, bir el bombası yapımevi, sahte para; basan bir basımevi bulundu. Ele geçen belgelerle aylık harcamalarının 138 bin, yılda ise aşağı yukarı 2 milyon dolara ulaştığı kanıtlandı. Bulunan araç ve gereçlerin 4 bin kişilik bir askeri birliğe yeterli olduğu açıklandı.. Bu aşırı para harcamaları, Uruguay’ın yeni askeri yöneticilerince, tüm siyasal parti üyelerinin politik hak larını 15 yıl süreyle ellerinden alma kararıyla ödüllen dirildi! ; Tupamarolar, çok becerikli olmalarına karşılık, ya-: pılarmdaki değişmeyi birdenbire elde etmediler. Robin Hoöd oyununu bırakmadan 2 yıl önce Pidel Castro ile tanışan Raul Sendic, 1968’de adamlarını Havana’ya eği time yollamaya başladı. Havana kamplarında öğrenemedikleri bütün amaçlar>1969’da Carîos Marghella’nın! bastırdığı “Mini Manual” kitabında yazılıydı.- Castro’nun yakm dostu ve Küba’nın yılmadan çalışan konuğu Marighella, Berezılya’da 40 yıl Sovyet Komünist Partisi için çaba göstermişti. ' . Dolu dolu 48 sayfalı “Mini Manual’’den gerilla ve terör konusunda istenilen herşey öğrenilebilir. ■ŞözgelİT mi kitap, gerilla operasyonları için kentlerin neden kır sal kesimlerden daha geçerli olduğu, oralarda nasıl davranılacağı, “yabancı havaları”na girmeden elden geldi ğince “Normal”. işlerde çakşmak gerektiği anlatılır. Kent evlerinin bahçelerinde nasıl alıştırma (talim) yapıla cağı, köprü ve demiryollarının havaya uçurulmaşı, adabı kaçırıp nasıl kurtarmalık toplanacağı, bankalara “El
— 29 —
koyarak” “Kapitalizmin sinir siste m in e saldırmayı, or du ve polisteki yüksek rütbeli görevliler arasında “Fizik sel likidasyon** planlamayı, casus ve muhbirlerle savaşı mı, resmen yok edilecek kişileri öldüreceklerin özellikle “Sabırlı, tanınmayan, büyük bir soğukkanlılık ve gizem içinde çalışan tek vuruculardann seçilmesini öğütler. Araba kullanmanın, uçak pilotluğunun, denizciliğin, mekanik ve radyo teknisyenliğinin, sağlam fizik yapı şma sahip bulunmanın, usta bir fotoğrafçı ve kimyacı olmanın yararlarını, uygulamalı hemşirelik, amatör ec zacılık, "Biraz ameliyat kavramına sahip" hekimlik bil gilerinin önemini belirtir. Sonra silah seçimi konusunda özenle bilgi vermeye başlar : “İlk vuruş, elden geldiğin ce boş hedefe yapılmalıdır. İnsanların yaşamı için su ve hava neyse, kent gerillalar için de silah atma ve hedefi vurma eş şeydir Bu kitapta; Tupamaroların, terör strateji yöntem lerini adım adım uygulayarak ülkelerindeki demokrasiyi nasıl yok ettiklerinin klinik incelemesini yapma olanağı da vardır. Marighella, önce şöyle yazıyor; “K ent gerillasının ftalkla özdeşleşmesi için devrimcinin şiddete başvurması gerektir. Böylece halk arasında üstlenme olanağı sağ la n ır” Sonra şöyle diyor, aşağı yukarı: (
“Hükümetler, yoğunlaşan baskıya boyun eğ mekten başka yol bulamazlar. Polis baskınları, ev aramaları, suçsuz kişilerin tutuklanması kent yaşamım dayanılmaz dunıma solcar. Ana amaç, hükümetin, sorunları çözme ye teneğinden yoksun bırakılmasıdır. Ve hükümet, so nuçta kendisine karşı koyanları fiziksel likidas yonla haksız yere yok eder. Böylece kısa sürede po litik durum,askerî duruma dönüşür. Ve bu kez or
— 30 —
du, şiddet ve kötülüklerden daha fazla sorumlu tutulmaya başlanır. Yatıştırıcılar ve sağ kanat fır satçıları, askerlerin uçurumun kenarına geldikle rim görünce, elele tutuşur ve cellada, halk toplu luklarını oyalamak için başka saçmalıklara, bu arada seçimlere izin vermesi için yalvarırlar. ; “Sözüm ona politik çözümü” istemeyen kent gerillalarının daha acımasız ve kabalaşmaları ge rekir. Göz kırpmadan sabotajlar düzenlenmeli, te rör olayları artırılmalı, saldırılar, adam kaçırma lar ve Öldürülmeler gerçekleştirilmelidir,” , Ve bu feci durumun büyümesine karşı hükü metler de eyleme geçmelidir. ; Marighella, sözlerinin sonunda, özenle açıklamasını yaptığı adımların atılması sonucu “Denetimden çıkıp, genişleyen kent ayaklanmasının kaçınılmaz olduğunu” belirtir. Marighella’mn sözlerini, anayurdu Brezilya’nın dı^ şmda ilk kez bütünüyle yerine getirenler Tupamarolardır. Ama Uruguay’da olaylar gelişirken Marghella ölmüş tü. “Mini - Manual”m yayımlanmasından kısa süre son ra, kendi şaşmaz mantığının parlak bir örneği olarak, bir polis baskını sırasında öldürüldü. Göz korkutan sabo taj. el koyma, saldırı, adam kaçırma ve öldürme eylem- ; 'leri sonucu Brezilya’da denetimsiz genişleyen kent ayak lanmasını Marighella, göremeden öldü. Yine kışkırtma ları sonucu ülkesinde şimdi bile: görülen yoğun baskı ev resinde yönetimi alan askerler, devleti bugün de ellerinde tutmaktadır. Böylece Marigheila’nm kitaptaki önerileri, kendi ülkesinde bile yoğun baskı- evresinden ileri gide memiştir. Kimilerine göre bu durum, yenilgidir. Ama Marighella’nın çömezleri bunu- hiç bir zaman kabul etmezler.
— 31 — '
Hangi ülkeden olursa olsun, zengin ya da cahil ya da aydın, özgür veya despot yönetimdeki teröristler için “Mini Manual”, şimdi bile devrimcilerin kutsal kitabı sayılmaktadır. Çeşitli dillere çevrilen, kitapçık, otomobil lerde, ceplerde, ünlü teröristlerin saklandıkları yuvalar da ele geçiyor. Kısacası “Mini Manuel”, Stocholm’den Beyrut’a, Beyrut’tan Tokyo’ya dek bütün teröristlerin stratejik sembolüne dönüştü. Marighella’mn stratejisine göre, yoğun baskıyla sağ - kanat askerî yönetimi iktidara getirerek kısa yoldan komünist devrim yapmak - hesapla malara bakılırsa, genellikle bir komünist devrimin ger çekleşmesi 30 ya da 40 yıl sürüyor - teröristler için en iyi ve geçerli yol.' Bu alanın öncüleri Tupamarolarm herbiri şimdi yurtsuz birer sürgün yaşamı sürüyor. Birçoğu kurtuluşu Küba’ya sığınmakta buldu. Yüzlercesi de yurt dışına dağıldı. Kaçak önderleri, Özgür dünyaya, kendilerini po litik ılımlılığın korunmasına adamış kimseler gibi göste rerek binlerce komitenin onur konukluğunu üstleniyor lar; komisyonlarda, genel kurullarda; partilerde ellerini kollarını sallayıp dolaşıyorlar. Büyük bir güvenlik dene timi altında cezaevlerinde yatan 2 binden fazla arkadaş larım Yanki emperyalizminin kurban listelerinin başın da gösteriyorlar. Bu; tip posterleri bütün Avrupa duvar larında görmek olasıdır. Tupamarolarm dünyadaki terörizmin yayılmasında ki etkileri çok büyüktür. 1969 yııîhda ilk kez Almanya’da kendilerine “Batı Berlin Tupamaröları” adını veren bir grup türedi. Kıtalararasmdaki terörün yayılmasını ilk sağlayan büyük patron, gezginci İtalyan milyoneri Giangiacomo Feltrinelli, 1971’de onların Montevideo’da yap tıkları işleri yakından izlemeye gitti. 1970’de Amerikalı meteorolojistlerden Bemardine Dohm, sevinçle grubu na, "Tupamarolarm klasik gerilla stratejilerini kendi
— 32 —
terine uyarlayacağım” m üjdeledi.A ncakbu politik çe kicilikleri yenilgi içinde büyüdü. Ispanya’daki ETA - Milis, IRA gönüllüleri, Alman ve İtalyan yeraltı örgütlerinin terörist yetiştiren Filistin ordusuyla yakın ilişkileri vardı. Onları Montevideo’dan Buenos Aires’e v e. Havana’ya, Paris’ten Roma, Berlin, Madrid, Stockholm ve Beyrut’a - dünya terörist harita sında - bir çizgi içinde izledik. Ben d'e kitabımda bu çiz giyi izleyeceğim. Birçok çizgiyi geçerken; hiç bir çıkar gözetmeden istekle yola çıkan'kent, gerillalarının, silah namlusunun ucundaki gücün bilincine varınca ya da yine hiç bir çı kar gözetmeyen yabancıların veya geliştirmek istedik leri toplumun giderek nasıl yozlaştıklarını sık sık izle neceğiz. Genellikle kendi yurttaşlarının karşı koyulmaz çoğunluğunca toplum dışına itilerek budala bir azınlık grubu araşma sıkışıp kalanların, ağlatısı, sonunda eni konu kara bir güldürüye dönüşüyör. Ellerinde cinayet işlemekten başka çıkış yolu,kalmayınca, kendilerine kar şı saygısızlık edenleri artan bir kızgınlıkla öldürerek cezalandırdıklarını göreceğiz; Böylece öldürme çizgisini amaçları uğruna aşıp kendi kazanılmış haklan için ö l-, dürmeye başladıklarına tanık olacağız. Artık kimsenin özgürlüğünü değil, ancak: kendi çıkarlarım düşünür ol duklarını da izleyeceğiz. Atmaya başladıkları ölümcül adımlar hızlarını de ğiştirip kıyaslanamayacak kötülükler yarattı. Yap tıklarında eğer bir parça aydınlara yakışır bilimsel de ğerde araştırmalar olsa ya da devrimci ruh ve birkaç parça ahlâk kırıntısı ya da ilk terörist kuşakta bir par ça göz kamaştmcı durum bulunsa bile - Alman Kızılordu fraksiyonundan Ulrike Meinhof Ölmüştür, Kızıl Tugaylardan Renato Cıırcio 21. Yüzyılın başına dek ha-i; piste yatacak - bugün artık hiç biri kalmamıştır. Şimdi
—
33
—
yakalananların pek çoğu, genç sayılmamakla birlikte; Bilbao, Belfast ve İstanbul'da ele geçenler arasında 14 -15 yaşlarımla olanlar var. Bu çocukların politik an i-. larla ilişkileri daha az... Geçmişten bıkmış dürümdalar. Artık kuramın (teorinin) iyiliğiyle ilgilenen yok. On yıl içinde her gece evlerindeki televizyonlardan dünyadaki vahşiliğin tırmanışını, öldürücü silahlardaki ilerleme leri, teröristlerin ellerine geçen fırsatları ve gelişen si lahlarla öldürme gücünü büyülenerek izleyen bu çocuk lar, eski kuşaktan daha katı yetişiyor. Çünkü onların dünyası, gelişmiş teknolojilerin çok riskli kuşağı olacak.
F: 3
PATRON FELTRiNELLi İtalyanlar haftalarca önce, ma- ;: yıs ayında yapılacak tumturaklı ç ulusal seçim hazırlıklarına başlar- , ken, 15 Mart 1972 günlü sabah ga- . zeteleri, Milano’nun kent dışındaki i kuzey bölümleri Sagrate’de, yüksek gerilim taşıyan çelik elektrik pilonunün altında yanmış ve parçalan mış bir ceset bulunduğunu yazıyor du. Kan ve et parçalarının sıçradığı çelik pi tona 43 dinamit çubuğu bağlıydı. Diğer bir çubuğun adamın elinde patlayıp kendisini şiddetle yere fırlattığı; anlaşılıyordu. Patlama sonunda bacağının biri kopmuş ve birkaç metre ileriye fırlamıştı. Beş altı metre uzakta* kemik parçalarına rastlandı. Cesedi, köpeğinin havla ması sonucu ayağı bir yere takılıp sendeleyen bir köylü, bulmuştu. v. , Ceset konusunda beceriksiz, uydurma yazılar çıkan gazetelerde “Vincenso Maggioni” nin ölümü toplumdafazla heyecan yaratmadı. İtalyanların gündelik yaşam larında her gün ortalama birkaç patlama olayı meydana*: geliyor, kazalar oluyordu. Ama 24 saat sonra cesedin: kimliği Giangiacomo Feltrinelli olarak açıklanınca tüm ülke sarsıldı. Ünlü “Dr. Jivago” ve “Leopar,, romanları nın yayımcısı, zenginliği sınırsız Milanolu bir ailenin
— 35 —
oğlu ve Avrupa’nın en varlıklı adamlarından olan Felfcrinelli, unutulmayacak bir kişiydi. Dönmeye başlayan devlet garkları 1-2 saat İçinde duruma egemen oldu. Kuzeye giden tüm yollar kapatıl dı. On iki bin polis ve jandarma, kırsal alanları tara maya; Roma, Milano, Torino ile Cenova’daki aşırı sağ ve sol kanat üyelerinin saklandıkları evleri basmaya baş ladı. Düzinelerce insan soruşturma için tutuklandı. Şif reli belgeler, işaretli terörist haritaları, gizli yerlerde saklı çok sayıda silah - birkaç bin makinalı tüfek, 3 ton patlayıcı, yarım milyon molotof kokteyli - polis ka rakollarını doldurmaya başladı. Seçim gününe dek bir birini izleyen 7 hafta içinde demokratik yasa ve düzeni korumaya çalışanlar, olayın her gün gazetelerin baş sayfalarında yer almasına özen gösterdi. Yaşadığı sü rece yasal düzeni yıkmak, Feltrinelli’nin en büyük tutkusuydu. Ölüsü ise, kaygılı seçimlerin zaferle bitmesini sağladı. Gerçekte, canını ülkesi için verdi. Bu övgüyü duysa, kimbilir nasıl tiksinirdi! İtalyanlar, olayın nasıl geliştiği gerçeğini hiç bir zaman öğrenemeyeceklerini biliyorlardı. Tanınmış Si cilyalI yazar Beonardo Sciascia, “İtalya’da 'politik güç le ilgili hiç bir cinayet gerçeğin yanından geçmez» der. Bu olayın çevresini de kaim bir sis tabakası sardı Ancak radikal aydınların İtalyan çeşitlemeleri - yazarlar, pro fesörler, gazeteciler, avukatlar, politikacılar, Milano sos yetesinin zengin orta sınıfım barındıran ve entellektüel toplantılar yapılan salonlarda- CIA’nın ya da İtalyan Gizli Örgütü’nün veya sağ kanatın ya da her üçünün birleşip yayımcıyı öldürdüklerine inanıyorlardı. Bir süre ortalarda, pusu kurulup öldürüldükten son ra cesedin bulunduğu yere bıraküdığı söylentileri dolaş tı. Komünistlerin günlük gazetesi L’UNİTA, “Acıklı kuş- ' kulardan”, “Faşist sızıntılardan”, “Solun köküne inen
—
36
^
casuslardan” söz etti ve buna benzer yazılar yazdı. Kar-» şıt solun MANİFESTOSU, “Amerikan güç sistemiyle işÜyen politik yapının karanlık görüşleri” gibi dolaylı anlatımlar kullandı. İtalya’nın ünlü .yazarı Alberto Moravia soruyordu : “Provakösyon nedir? Sola göre devrim ci eylem gibi görünmesine karşılık, gerçekte, baskı öl çülerine getirilen a dalettir” Uzun bir liste tutan entellektüel aydınların haftalık Sosyalist L’ESPRESSÖ’ya ; yazdıkları imzalı mektupta olay açıkça, “Arkasında uluslararası eylemlerin parmağı” bulunan “Korkunç bir suikast” olarak nitelendirildi. Öteki çığırtkanların ara sından gazeteci Camilla Cederna, 'Elimde ne kanıt var? Ama ne değişecek? Nasıl olsa kanıtlar sonradan meyda na çıkacak» diye bağırıyordu.. ^ ; Evet, uzun süre sonra kanıtlar hiç kimsenin dü şle-, mediği biçimde ortaya çıktı. Öyle ki, o zaman hiç kimse Feltrinelli’nin amacından kuşkulanmadı. Hiç bir ilaç ve uyuşturucunun etkisinde kalmadan, çok. bilinçli olarak' arabasına binip Segrate’ye gittiği, .4 metre yüksekliğin deki pilona tırmandığı; parmak ve kah izlerinden kanıt landı. Amacının burayı havaya uçurmak olduğu açıkça belliydi ve bu da olayların başlangıcıydı. , ,; ■ . Milano’nun öbür ucu San Vito di Gaggiano’da po- ‘ lis, aynı cins dinamitlerin (Dinamon adlı bir madde) bağlandığı yüksek elektrik gerilimli bir piloh daha bul du. Dinamitlerinin patlamamasına, pillere bağlı zaman : düzenindeki tellerden birinin kopması neden olmuştu. Feltrinelli’nin Sagrete gittiği Volkswagen kamyonetin içinde, Kuzey İtalya’daki termik santrallerin, köprüle rin, havaalanlarının ve askerî barakaların işaretlenL diği fcjir harita bulundu. Milano’nun işçi kesiminde gizli 5 evi olduğu meydana çıktı. Evlerin tümünde silahlar, kurşunlar, dinamitler, düzme pasaportlar, ülkedeki jan darmaların haberleşme yöntemlerini -gösteren gerçek
— 37 —
belgelerin fotokopileri, şifreli mektupla!, M t îM M f l kendi açıklamaları île kimliği biunmiyen birince yazıl mış ve yeraltı Ulusal Özgürlük Ordusu’nun yüksek ko muta düzeylerinde birleşmeyi öneren uzun bir mektup da ele geçirildi. Polisin sabaha karşı yaptığı gösterişli baskınlardan sonra, saklanma yeri olarak kullanılan 2 ev .daha bu lundu. Birinde küçük bir orduya yetecek kadar, silah ve cephane ele geçti. Öbür evde Feltrinelli’nin gerçek pa saportu -beş düzme pasaportu vardı- çalınmış kimlik kartları, polis dalgasına ayarlanmış 4 radyo alıcısı, Çin ce yazılı çeşit çeşit belgeler, politik, iş ve para çevrelerin den kaçırılacak kişilerin adlarım içeren kaim bir dos ya, mahzen kapısının altında ses geçirmeyen, gizli mik rofonların, gözetleme deliği ye kelepçelerin yer aldığı bir “İnsan hücresi” bulundu. Ellerindeki anahtarlarla eve gelenlerden bazıları yakalanınca bunların daha hiç adları duyulmamış “Kızıl Tugaylar” 'adında bir yıl önce kurulan ufak bir grup oldukları meydana çıktı. Bu olayları izleyen açıklamalar, tüm Batı Avrupa’ nın gelecekte nelerle karşılaşacağını gösteren küçük ipuçlarıydı. Ancak o zaman kimse bunları değerlendirip inanmadı. 1972’lerde İtalya’da hiç kimse, terörün n eo-faşist lerden başka yönden geleceğini öne süremezdi. Kısa süre sonra tüm dünyaya ün salacak -Kızıl Tugaylar, daha bacak kırma, adam kaçırma ve öldürme eylemlerine geç memişlerdi. Yalnızca - 1969’da başlayan sürekli bomba patlamaları vardı - ortak bir inanışla halkın yanılmasını sağlayıp suçu aşırı solun üstüne yüklemek için, aşırı . sağın büyük beceriyle şiddet olayları düzenledikleri dü şüncesi geçerliydi. Bir ülkede aşırı sağ görüşe karşı sü rekli kuşku duyulursa, “Gerilim stratejisi” ile halkın ortak kuşkusu solun üstünden kaydırılır. Ama Feltrinelli
—
38
öldükten sonra da sol kanatta işlerin düşünüldüğü ka dar düzgün gitmediği anlaşıldı. ■ .rÜlkenin “Aşın sol” bölümü diye bilinen sol kanatta; eski Komünist Partisi komünistlerinin, anarşistlerin, Maocularm, Trokçi yandaşlarının,, Marksist - Leninistlerin, yeni ve eski faşistlerin her türlü teıör olajnnı ya ratan gizli grupların, kümelenmiş emekçilerin, sıradan serserilerin toplandığı yeraltı politikasında uğursuz bir havanın dolaştığı kanıtları, belirlendi. Sanki hiç.bitme yecekmişçesine her gün yeni bir grup türüyordu; Mila no’da Kızıl Tugaylar, Cenova’da 22 Ekim Grubu, Roma’da 22 Mart Anarşistleri, Padua’da Emekçi Haklan, Torinö ve Roma’da FARO- ML (Marksist - Leninist, Dev rimci îşçi Eylem Cephesi) kurulmuştu. En çalışkan ve gürültücüleri, ' “Patronlara ve faşist domuzlara karşı savaşım” hazırlayan Emekçi .Eylem G rubuydu (GAP). Milano, Torino, Trento ve Cenova’da üslenen GAP üyeleri tepeden tırnağa silahlıydılar. Hekim gözetiminde 'İsparta rejimi” uygulayıp uzun yürüyüşlere çıkıyorlar, Apenin Dağları’nda eski partizan ve Alman öğretmen lerin denetiminde Carlos. Marigheila’nm “Mini - Manual’ündaki bombalama, soygun, dinamit koyma, yağma cılık, adam kaçırma, rastgele ya da öç aımak için öldür me eğitimi ve alıştırmaları yapıyorlardı. İşte bu grup, Feltrinelli’nin adamlarıydı-. . Yarı gizli “İşçi Güçleri** adı altındakiler (Potere Operaio ya da kısacası POTOP), Feltrinelli yönetiminde olduklarını açıklayana dek hiç kimse bunu kestiremez di. Yardımcının ölümünden 10 gün sonra grubun ga zetesi, (Potere Operaio adlı bu gazeteyi Feltrinelünin kurduğu ve paraca yardım ettiği anlaşıldı) adamın ken di sınıfına ihanet ettiğini övünerek yazdı. “Osvoldo”; kendisini et ve kemiğiyle GAP’ın gereksinmelerine ada yan yüksek rütbeli “Komünist bir militandı”. POTOP’un
— 39 —
-siyah başlıkları, “DEVRİMCÎ SAVAŞIMDA ÖLDÜ” yazı yordu. İtalya'da böyle bağıran radikal sesin üstünden mzun yıllar geçti. Yedi yıl sonra, terör savaşının yaygınlaşması İtal y a ’yı yok olmanın eşiğine getirince yurtsever demokrat lar, o zaman gerçeklere karşı tüm ülkenin göz yumması na pişman oldular. İlerici - demokratik L’Espresso, şöyle yazıyordu : “Feltrinelli’nin ölümünden birkaç saat sonra tü m sol, ilerici demokratik haber alma organlarının ve 2bizim bilincimizin işlemesini önlemek için gerçekleri fgösteren kanıtlan yok etm e operasyonuna girişti.» Ünlü sosyalist sütun yazarı Giorgio Bocca da, “O yıllarda biz *gazetecilerin silahlı sol konusunda hiç bir bilgisi yoktu” ediyor; “GAP’m saklandığı evler belirlenip silahlar mey d a n a çıkınca hepimiz bıyık altında gülümsedik. Oysa, ■işin doğrusu buymuş. Gizlenilen evler, silahlar ve Gian■gi Feltrinelli’nin yürekler acısı oyunu gerçekm iş” Öldüğü güne dek Feltrinelli, gerçekten profesyonel "devrimci olabileceğini ne arkadaşlarına, ne de yurttaş larına inandırabildi. Evet, korkunç bir tutkuyla alev ■alev yanıyordu. Uğrunda can verdiği tutkunun sıcaklığı Avrupa'nın bir ucundan öbür ucuna uzanan şık salonlar daki çoğu kimsenin yüreğini ağızlarına getirdi. Tüm ■Avrupa’da, kendisi gibi, sınıflarını inkâr eden arkadaş ları, Bentley otomobillerine atlayıp cenaze törenine gel diler. Feltrinelli’nin Ur. Jivago gibi çok başarılı romanları ■yayımlamasına karşılık, hiç satılmayan radikal broşür le r i inatla basması, yayınevinin “Kızıl” damgası yemesi ne yol açmıştı. İtalya’da ilk kez İtalyanca olarak Marigdıella’nııı “Mini Manual” ve Molotof kokteylinin nasıl ya kılacağını gösteren ilkel şemayı çizip basan da odur. 'Yıllardır aşırı sol bölümlerin para babalığını yapıyor, (genellikle de para babalarına gösterilen ilgiyi görüyorr
—
40
—
'
:
du. Fidel Casto ve Che Guevara’ya büyük saygı duyar, “İtalya’nın her. köşesi ayn hir .Vietnam’dır” diye slogan lar atardı. Son zamanlarda giysilerinde Uruguay Tupamarolannin askerî üniforma biçimini benimsedi. Koca man camların ardından ağırbaşlılıkla bakan gözleri, fır ça gibi uzun bıyıklarıyla sevimli bir çizgi görünümün deydi. Orta halli bir İtalyan için hafif kaçık ve solcu geçinen milyonerden başka bir şey değildi. Ne kadar dengesiz'olursa olsun -gerçekte denge sizdi- Feltrinelli, öylesine umursamaz savrukluk içinde yaşayabilecek zenginliğe sahipti ki, fantezilerinin çoğu bu yüzden gerçekleşti. Har vurup harman savurduğu mal varlığıyla kendisine tarihte hiç bir zaman bir yer satın alamazdı. Ne denli para harcarsa harcasın, bir Fidel Castro olabilme *olanağı yoktu. Ama tarihe bir Tolstoy kahramanı gibi geçti. Bilmeden, büyük olayların akışını tam zamanında ve yerinde etkilemeseydi, zen ginliği ve düşleriyle birlikte unutulmaktan kurtulama yacaktı. ^ i Ama bir anda olayların akışını değiştiriverdi. Kıs kanç bir arkadaşının yorumladığı gibi, belki dalga ğeçilen “Sağmal inekti”. Ancak, Avrupa’da ilk terör ağını ördü, uluslararası sınırlarda ilk kez o dolaştı ve profes yonel katillere hazırladığı rollerle onların bir anda par lak bir kadro düzeyinde dünya sahnelerinde belirmele rini sağladı. Kendisi, üstlendiği role hiç yakışmıyordu. Ailesinin ve arkadaşlarının “Giangi’si”, yiğit bir savaşçı değildi. Bankadaki paralarının sınırı bilinmiyen, ülkenin en varlıklı ve büyük ailelerinden birihin oğluydu. Sıra sıra yabancı bakıcılar ve ilgisiz bir annenin elinde, büz gibi soğuk bir çocukluk geçirmek zorunda kalmıştı.-Akıllı ama yeteneksiz, cinsel yönden güçsüz, zamanla sosyal suçlar ve Tannbilir daha ne gibi özel öfkeler altında
:
,
'
;
,■V >
/
/ /
— 41
ezilerek büyüdü. Leonardo Seiascia, “Çok saf. çok gel geç (sebatsız) ve çök zararsızdı” diyor. 1926’da doğduğu günden bu yana yalnızlık içinde büyüdü. Feltrinellilerin Doğu Avrupa’da büyük kereste ormanları, Brezilya’da sığır çiftlikleri, bankacılık, em lâkçilik ve'sanayicilik gibi meslek dallarıyla ilişkileri vardı. Büyük bir bolluk içinde yaşıyorlardı. “Giangi”nin dul annesiyle birkaç yıl evli kalan yazar Luigi Barzini Jr., o evde duyduğu kendi huzursuzluğunu şöyle tanım lıyor : "Küçük bir saray gibi yönetilen, hizmetçiler ve uşaklarla dolu kocaman bir ev...” Segrate olayından sonra kendisi ile söyleşi yapan En Counter Dergisi’ne Barzini şunları söyledi: "Küçük yaşlarda Giangi, eski günlerdeki soylu prens ler gibi kendi yaşıtlarından uzak tutuldu. Onu ilk kez■ Milano'da devlet okuluna yollayarak her sınıf ve kültür düzeyinden bir araya gelen çocukların arasına ben sok tum. Sık sık üşütüp hastalanırdı. Yalnız ve sert bir sıkıdüzen içinde yetişmesine karşılık her türlü biçime dönü şebilen anlaşılmaz bir yaradılışı vardı. İnsanlara ister ayrıcaklı, ister eşit davranmanın onun için pek önemi yoktu. Kendinden üstünlere karşı saygılı, aşağısındakilere kaba, arada sırada kendi"ailesine karşı ince, ama soğuk davranırdı. Sonunda şöyle ya da böyle kendisine dayananj "bilgisiz ya da bir düşünceye tutkuyla bağlı kişilerin arkadaşlığını yeğlerdi “On beş - on altı yaşında” diyerek Barzini sürdürür yor açıklamalarını: “Giangi, ateşli bir faşistti. Atlı öncü süvari üniformaları giyerdi. Duvarları faşiste sloganlar ya,zan posterlerle kaplardı. Sabahtan akşama dek Duce’yi öven marşlar söylerdi. Eğer yabancı radyolardan haber dinlediğimizi duysa; annesini de, benî de gözünü kırp madan polise bildirirdi. Haberler başlayınca küçük bir çalışma odasına girer, kapıyı kitlerdik. Sonra, bahçeva-
— 42 —
;
nın etkisinde kalarak, devrimci oldu. Bu yeni inancına da körü körüne bağlandı.., Kuşkusuz, bahçevan ona Marksist - Leninizmi öğretmedi. Adam, ütopik hevesle, sosyalist devrim olgunlaşmaya başlayınca kan dökülme ye hazırkmildığını aplatmış; Giangi’nin siyah gömleğini giydiği günlerde onayladığı ölümle hızlı bir politik te mizlik yapılacağından söz etmişti. Benim, bu tür roman tik girişimlerle çıkış yolu bulacaklarına körü körüne ina nan insanları anlamam zor.” ‘ > i Hiç kimse, Feltrineili’yi kara ya da kızıl politik şid dete iten duygusal bozukluklarının .yaşamını ne denli etkilediğini öne süremez. Bu konudaki dertleri açıkça ortada. Babasız bir evde sıkıcı bir anneyle, dayanılmaz yalnızlıklar içinde sevgiye aç büyüyen çocuğun doğuş tan da büyük bir eksikliği vardı: Erkeklik organı büyü müyordu. Feltrinelli ailesinin tüm varlığını verse, ne üveybabasınm, ne de bahçevamn tattığı normal cinsel tatlan satın alamazdı. Çılgınca bir öfke içinde 4 kez ev lendi: Birinci karısı Bianca âelle Nogre adında katı bir emekçiydi. İkincisi, genç ve toy bir komünist olan Ales-. sandra de Stef aniydi. Öbürleri; kökten yenilik yanlısı (radikal) güzel înge Schoental (tek oğlunun annesi, şim di de yayınevini yöneten kadın) ve Sibilla Melaga adın daki kapak kızı, delidolu Aİman sevgilisi.. İlk 2 karısı, ev lilik görevlerini yerine getirmediği gerekçesiyle boşandı- 1 lar. Öbür ikisi bu konuda konuşmak istemedi. Ancak Feltrinelli, silah sesleri ve' savaş marjlarını plaklara d o l durup çalmaya başlayınca cinsel yazamı da dillere düştü. Ne var ki, onun yakınlık duyduğu politika, sinirsel gerilimlerinden kaynaklanmıyordu; .".-i “Aradan çok uzun zaman geçtikten sonra savaşın hemen arkasından Giangi gibi bir çocuğun neden aşırı sol kanat işçi partisine eğilim gösterdiğini, anladım” diyor, B arzinı: “Orada yalnız değildi. Yanında başka-
43 —
lan da vardı, Kuşkusuz, bu kişilerin çok azı bilinçli bir seçim yakmışlardı. Kimileri gençlik düşlerinde yaşat tıktan İtalyan zaferinin neden yıkıldığının açıklamasını ve avuntusunu arıyorlardı. Ötekiler ise, ailelerinin bo ğucu, gösterişli yaşamlarındaki havadan, taşıdıkları ad ların ağırlığından ve zenginliğin getirdiği korkunç sı kıntılardan kaçıyorlardı...” Üvey babasının tüm direnmesine karşılık 18 yaşın- daki Giangi, 1944’de Müttefik Orduları bulundukları bölgeye yaklaştıkları zaman bile partizanlarla birleşmedi. Ama, Italyan Kurtuluş Ordusuna gönüllü yazılıp yi ğitçe dövüştü. Her şeye karşın sonunda (1946), gidip Sosyalist Parti’ye yazıldı. Sonra 1948 yılında Komünist Partisi’ne geçti. Para yardımı yaptığı Potere Operaio gazetesi, 1942’den beri onun yeraltı komünist sıralarında ça lıştığını yazıyor. Komünist Partisi gizli ajanı olduğu için Sosyalist Parti’ye girmiş... Bu aydınlatıcı bilgiler, Feltrinelii’nin daha önceki gizli eğilimlerine - az da olsa ışık tutuyor. Aynı zamanda yaşamı süresince arkadaş lık ettiği Pietro Secchia adlı koyu komünistle nasıl ve ne zaman tanıştığını açıklıyor. Partizan Dayanışma Önderi olan Secchia, savaştan sonra büsbütün komünist “paralelinde” giden bir araç durumuna geldi. Kurduğu haber alma servisi ve askerî güçleri içeren çalışmalarıyla parti içinde silahlı bir parti kurdu. Çoğu kez milyoner arkadaşına verdiği gizli gö revlerle onu yurt dışma yolladı. 1950’lerde Italyan polis çevrelerine, Feltrinelli’nın elinde ((Askerî casuslukla il gili çok önemli belgelerle” Prag’a gittiği haberi geldi. Bir Komünist Parti üyesi olarak yılda 200 bin do lar vergi ödeyen, gökmavisi Cadillac arabasıyla gezen Feltrinelli’niıı her zaman tüm gözleri üstüne çeken ilginç bir kişiliği vardı.
— 44 —
Birkaç kez görevlendirildiği parti işlerini başarıyla yerine getirdi. Ustalıkla çevirdiği işlerden sonra adına bir vakıf kurdu - Avrupa’nın işçi sınıfı hareketlerini en iyi değerlendiren belgeler merkezi - ve sonra yayımcılık yaşamına atıldı. ; , Yayımcılar arasında yazarlarına karşı tiksinti dolu . bir kabalıkla davranan tek kişiydi. (Yayımevinde edi- . törlük görevini yapan değerli yazar Giogio Bassdnf nin çalışma masasındaki gözlerini kırıp özel mektuplarını okuduktan sonra onu “yeteneksiz ~bir uşak” gibi kovdu diye yazıyor, Barzini.) Her neyse, yayım alanında ka pılarım yeni sol yazarlara açan, yakm bir tarihte Avru pa’da, Yıllık Frankfurt Kitap Fuarı’nda büyük söz sa hibi olacak yürekli yayımcılardan biriydi. 1957’de Boris Pasternak’m Dr. Jivago adlı yapıtının haklarını satın almak için Moskova’ya gitti. Bu olay, başlı başına bir; edebiyat sansasyonu yarattı. Olaydan yeterince rahat sız olan Ruslar, Komünist Partisi’nin sağlam öğretile- ; rini sarsan Feltrinelli’nin görevine son verdiler: Parti- , den büyük reklâm yaygaraları kopararak ayrıldı; “He~ rald Tribüne” yazan Raplh Chapman’a, “İtalyan Komü nist Partisi beni düş kırıklığına uğrattı” diye demeç verdi. Ancak hiç zaman yitirmeden patronu ve akıl hocası Pietro Seccfıia’mn önderliğinde, parti yamltrhacasmm. içindeki karanlık yollardan hızla geçip kendisini, “Völante Rosso” ya da “Uçan Kızıl Bölük” adı verilen gizli komünist örgütün içinde buluverdi. Secchia, gecikmeye gelmez durumlar için bir köşede sakladığı partinin gizli silahlı ordusuyla karışmaması için Völante Rosso’yu, yine partinin savaş sonrası kapitalist devletlerle işbirliği yapmasını benimsemeyen eski partizanlardan kurmuş tu. 1945’den 1949’a dek parti içindeki önderlerin yasa düşlerine karşı gelip savaşmışlardı. Yüksek düzeydeki ’ ^
eski faşistleri-ve büyük toprak sahiplerini öldürmüşler, fabrikaların içinde büyük korku salarak işçilerin göz lerini yıldırmışlar. "Emekçi sınıfı el koymaları” (banka soygunları) ve Rus komünisti coşkusundan yoksun ar kadaşları komünistleri yok ederek partinin başına belâ kesilmişler; o zamanların Parti Genel Sekreteri Palmio Togliatti’ye sinir bunalımları geçirtmişlerdi. Kısacası, 20 yıl sonra Kızıl Tugaylar, Komünist Partisi’nin başma nasıl belâ olmuşlarsa, bunlar da tepeden tırnağa cellat kesilmişlerdi. Çekoslavakya’da (1948) Stalinci komünist yönetim hiç pürüzsüz yerleşince Secchi, bir süre sonra Volante Rosso’nun adamlarım oraya yolladı. Feltrinelli, 20 yıl sonra bile sık sık Volonte Rosso’daki arkadaşlarıyla bu luşmak için Çekoslavakyâ’ya giderdi. Kendi evindeymiş çesine, hiç zorluk çekmeden kendi adına ya da Giancarlo Scotti adına çıkarılmış düzme pasaportla sınırdan içeri girerdi. Gerçekte, 1971’de Prag yakınlarındaki konukevinin kapılarım, dünyanın dört bir yanından giz lenmek için gelen yoldaşlarının çoğuna açmıştı. Bu olay, Rusya’nın ülkeyi ele geçirmesinden 3 yıl sonra Sovyet egemenliği altındaki Çekoslavakya’da meydana geliyor du. Kremlin’nin hiç bir şeyi gözden kaçırmayan gizli ha ber alma servisi KGB, haberi ve onayı olmadan herhan gi bir kimsenin yeryüzünün dört bir yanından gelen dostlarını ağırlayıp eğlendirme isteğine göz yumamazdı. Gerçekte, adı dillere düşen Feltrinelli gibi dönme bir komünistin Prag’da Rusların gizli servisleriyle' an laşmış - sıkı denetim altmdaki Stalinci devlet yönetimin de İtalya’dan ve öbür Batı ülkelerinden gelen kaçak te röristlere ev sahipliği yapmasına izin verilmezdi - olma sının nedeni, uzun yıllar açıklanamadı. Ancak 1980’de akla uygun bazı açıklamalar görüldü. Açıklamayı yapan, 1968’de Amerika Birleşik Devlet-
— 46 —
leri’ne sığınan Çek Komünist Partisi Askerî Müsteşarı General Jan Sejna'öı. Sejna, ocak 1980’de Georgetown Enstitüsü Stratejik Çalışmalar Kürsüsü’nden Michael Ledeen ile yaptığı söyleşide, Sovyetler’in 1964’de yurt dışındaki terörizm harcamalarını artırmaya karar verdiklerini; yeni başlayanlar için Karlovy Vary’da KGB’ nin eğitim kampları açtığını; Sovyet Askerî Örgütü GRU’nun Karlovy Vary’nin 30 mil güneyindeki Doupov’da 2 bin hektarlık büyük ormanlarda paraşütle atlamak için özel okul kampları kurduklarım, Avrupa ve 3. Dün ya ülkelerinden gelen yabancı teröristlerin burada sıkı bir eğitimden geçirildiklerini anlattı. Resmî olarak Çeklerin yönetiminde bulunan Doupov kampım, meslekdaşı Çek Komünist Partisi Politbüro gizli servis temsilcisi Albay Burda’nvcı yönettiğini de sözlerine ekledi. General Sejna, ayrıca, 1964 ve 1968 yıl ları arasında bu okullarda ya da öteki okullarda eğiti len 13 İtalyan öğrencinin adlarmı verdi. Feltrinelli’nin de Karlovy Vary’de bir, Doupov’da GRU kampında 2 kursa katılarak sabotaj çalışmaları, silahlanma, elektro nik telekominikasyon ve kent gerilla yöntemleri öğren diği meydana çıktı. Çek öğretmenlerce “Çok atılgan, güvenilmeyecek katâar sinirli, yönetim i çok güç” bir kişi olarak tanımlandı. Belki tüm yaşam öyküsü de bu birkaç sözcüğün içindedir. General Senja’ya göre KGB, İtalyan yüksek parti liderlerinin “Almaşık (alternatif) Komünist Politikası” gibi ince bir konuyu yönlendirebileceklerine güvenemiyormuş. Çek eğitim okullarma seçilecek İtalyanların lis tesi “Uygunlar” adı altında işçi emekçileri ve radikal dostları Lotta Contunua (Süre Gelen Mücadele) de, Mos kova’da yetiştirilmiş “güvenilir” İtalyan komünistlerin ce hazırlandı. Bu konu bizim usumuza hemen Pietro Secchia adını getiriyor.
— 47 —
İtalyanların hiç bir zaman işin gerçeğini öğreneme yecekleri olaylardan biri de, Secchia ve parti içindeki uSilahh P artisf’nm başına gelenlerdir. 1973’de gizemli ölümüne dek (zehirlendi ya da ölürken zehirlendiğini söyledi) İtalyan Komünist Partisi içindeki huzursuz dev rimcilerin simgesiydi. Ilımlı parti önderleri arkadaşları nı çok acı dille eleştirmesine karşılık yine de - sonuna dek partinin üst düzeydeki resmî çevrelerinde kaldı. Stalin’in, kendisinden devrim düşüncesini bırakma sını istemesine karşm yine de Kremlin ile ilişkileri hiç bozulmadı. İtalyan parti anlaşmasıiıı “feragate” zorla yan Stalm’di. Savaş sırasında Churchilt ve Roosvelt ile yaptığı Yalta Anlaşmasında İtalya’yı yanlış yana koy muştu : Kapitalist Batı Yakası. Ancak ne Moskova, ne de Roma 1953’de Stalin ölene dek Secchia’dan, açıkça, İtalyan Partisi’nin gizli silahlı ordusunu dağıtmasını is temedi. Bazı kişilere göre Secchia, ölene dek ordusunu dağıtmadı. Seccia’mn yaşamı süresince kurduğu güçlü ilişki lerde hiç zayıflama görülmediği kuşkusuz... Volonte Rosso’daki eski arkadaşlarıyla dostluğunu bozmamıştı. Feltrinelli’nin gökgürültüleri arasmda partiden ayrıl ması, 30 yıl sürecek arkadaşlıklarını da hırpalamamıştı. Yayıncı öldüğü zaman Secchia; acının ötesinde, şaşkın bir çılgına döndü. Haberi alır almaz en güvendiği adam larını olay yerine göndererek kendi adına soruşturma yaptırdı. uFeltrinelli’nin bir terörist olabileceğine inan mıyor” ve arkadaşının kasasında sakladığı yakıcı eleşti rilerle dolu mektuplarım ele geçirmek istiyordu. Bununla birlikte, cenazenin hemen arkasından Piedmont’daki “Villadeati” adlı konağı saldırarak yağma lamaya başlayan Secchia değildi. Bu davramşta buluna bilecek çok daha başka kimseler vardı. Kızıl Tugaylar, daha cenaze kalkmadan Feltrinelli’nin kasasını boşalt-
— 48 —
inak için İsviçre’ye kuryeler yolladı.,İsrail; Batı Alman: ' ya, Fransa, Bolivya, Amerika ve kendi yurttaşları olan . İtalyan gizli servislerinde çalışanlar Feltrinelli’nin ka ğıtlarını ele geçirmek için çırpmıyorlardı. Haber alma servisini “Acil” durum toplantısına çağıran NATO da kağıtları istiyordu. Roma’dakı elçiliklerinde belli bir te lâş .içinde koşuşturan Ruslar da belgelerin, arkasındaydı. O yılın ilkbaharında İtalya’nın karşıt haber alma ör gütü (SID), “Feltrinellr ile yakın .işbirliği kurarak çev- ' resini kuşatan bozgunculuk çemberine katılmak” ge rekçesiyle 20 Sovyet bloku ajanından güven mektuplarmı elçiliklere bırakarak derhal ülkeyi terketmelerini istedi. Ancak Başbakan Giulio Andreatti, açıklanmayan nedenlerle (16. bölüme bakmız) öneriye “Hayır” dedi.
Feltrinelli’nin her davranışı acaba neden bu denli ilgi çekiyordu? Bunu bilme olanağı yok. Ancak gizin dü ğümünün Küba’da başladığı da kuşkusuz. Feltrinelli, ilk kez 1964*de Havana’ya yaptığı yol culuktan sonra bu ülkeye vuruldu. Monroe doktrini ve Amerikan dolarının egem enliğini;sürdürdüğü toprak larda Castro’nun gerilla savaşıyla kazandığı- görkemli zaferin üstünden daha 5 yıl geçmişti.. Devrimin sıcaklığı sürüyordu. Ruslar, elde edilen zaferden şaşkın, ne. yapa caklarını bilmez durumdaydılar. Yiğit Che Guevara, yine arkadaşınm yanıbaşındaydı. Dünyanın dört bir yanından akın akın gelen aydınlar, komünist tarihinde açılan yeni bölümü büyütenmişçesine izliyorlardı. Feltrinelli’ye göre tepeden tırnağa devrim yiğiti komünist, önderle saatler süren koşmasının sonunda İtalya’ya, ; Castro’nun adamı olarak döndü. , Sık sık Havana’ya giderek 1-2 gün, bir kaç hafta ya da aylarca kalıyordu. Havana’ya ilk kez yayımcı o la -.
— 49 —
Tak gitti. Castro’ya özgeçmişini yazmasını önererek 20 fam dolar öndelik (avans) verdi. Zaman zaman kitabm n e zaman biteceğini soruyordu. Sonunda sormayı bırak tı. “İhtilâl yapmaktan kitap yazmaya vakit bulamadı ğını” söyleyen Castro, Feltrmehi’nin verdiği parayla “Rosafe” adında cins inekler veren damızlık bir boğa .-aldı. . 1969 Uluslararası Konferansın başlamasıyla Castro ve Küba, romantik ilişkiden daha öte bir anlam kazan dı. Konferans sırasmda Feltrinelli de soluğu Havana’da alarak terör çağının başlamasına önayak olan ünlü ön derle tanıştı. İtalya’ya dönünce, bir eşi olmayan kışkırtıcı ve can sıkıcı yayım dönemini başlattı. Roma, Floransa, Bologn a ve Milano’da açtığı “Feltrinelli Kitap Dükkânları” -zincirine yeni halkalar da k a ttı: Havana’da çıkan ve Castro’nun ilk kez Amerika’da sesini duyuran Tricontien tal Dergisi*nin İtalyanca baskısının yanında, yine ilk kez Marighella’nm “Mini Manual” kitapçığının tü m ünü İtalyanca ve Fransızca baskılarını satıyordu. Raf lardaki bu kitapların yanında, FeltrineJLli’nin sahibi ol duğu La Sinista (Sol) Gazetesi ve “Sözle devrim yap m ak isteyenler” için çeşit çeşit adı sanı duyulmamış kitaplar da vardı. Kitapçı dükkânlarını doldurup taşıran gençlik, 2 yıl ünce zar zor buldukları Guevara, -Mao ve Marcuse’un -yapıtlarmin yanında çok sayıda ilkel el bombası nasıl yapılır, ev yapısı el bombası tüfekle nasıl atılır (Gue vara, sokak çatışmalarında balkonlardan, teraslardan, faahçelerden nasıl ateş açılacağını öğretiyordu) polis na sıl dövülür, “Polis nasıl sarıya boyanır” gibi kitapları ;Feltrinelli’nin dükkânlarında bol bol bulunan kutu bo yalarla birlikte satın alabiliyordu. F
Ancak Feltrinelli’nin kitapçı dükkânlarını doldu ran gençlikle yüzleşme günü gelip çatınca, çocuklar ne denli iyilik bilmez olabileceklerini kanıtladılar. Mayıs; 1968’de İtalyan üniversiteleri, ayaklanan gençlerin eli ne geçti. Direklerde kızıl bayraklar sallanıyordu. Maocular duvarlara posterler yapıştırırken Feltrinelli, Roma Üniversitesinde bir konuşma yaptı. Islıklar alaylar, ba ğırmalar, yuhalamalar arasında öğrenciler; kitapçı dük kânlarındaki satışlardan, kendi sırtlarından kazandığı paralardan yüzde istediler : : . “Hey Feltrinelli, bize 1-2 milyon yolla!” “Üç olsun!” ; . “Dört istiyoruz!” , “Kazanan öizleriz, ya sen?{Bize 10 v e r ” ■ Başma gelenlere bir anlamda kendisi yol açtı. Çün kü şimdi de giyimi ve kuşamıyla kent soylu (burjuva) sınıfları arasında şok yaratmaktan ,büyük tat alan şık: yayımcı görünümdeydi. En son erkek kürk modasını (Kruvaze astragan asker kaputu ve kürk Rus kalpağı) ' Vogue1dan aşağı dergilerde sergilemiyordu. “Ben, m ut lu olmak için, hız motorlarının sesini dinleyen Milanolu ' , komutan değilim” demesine karşılık 2 yatı vardı. Özel*; yapılmış otomobiller, Mies Van der Rohe koltuklarıyla, döşenmiş sarı kadiyum yazı odası, Garda. Gölü kıyısındakilometrelerce uzunluğunda özel plajlı, bakımlı bahçe ler ortasındaki villası, Piedmont’ta hafta sonlarını ge çirdiği büyük köşk, Avusturya Karithiyan Ormanlarında kış sporları için yapılan av köşküyle her anlamda milyo- ' ner yaşamını sürdürüyordu, ü; 1 ; Ancak ne olursa olsun, Romada kendisini' yuhala- , yarak, kürsüden indiren ve birbiriyle .çelişki içinde bu lunan öğrencilerden çok daha ileriydi. . ■. .: O yılın ocak ayında Feltrinelli, “İtalya 1968: Politik:: Gerilla Savaşı” adı altında bir gazete çıkardı Fikir sa
51 —
vaşımı veren özgür Komünist Parti hücrelerine ve Roma’nm küçük ama seçkin San Saba çevresindeki solcu aydmlara bağlı bir gazeteydi. Üstelik, Avrupa’nın ilk uKomünist savaş ordusu” çağrısı yapan sesti. İtalya'nın Kızıl Tugayları, Ispanya'nın ETA’sı, Almanların Kızıl Ordu Fraksiyonu, Türk ve İran yeraltı hücreleri ancak birkaç yıl sonra bu çağrıya kulak verdiler. “Şiddet gereksimi yalnızca örgütlenmiş terör için kullanılmaz ” diyordu, Feltrinelli: *Yoğun kışkırtmalar la (provakasyonla) devletin gerici ruhunu açığa çıkar mak için de uygulanır. Gerillaların görevi, yasaları açık ça çiğneyerek... her türlü yoldan saldırıya geçerek ken dilerine ateş püsküren kuruluşlarla halkı savaşıma özen dirm ektir” Sonra çözüm yolu olarak devlet, polis ve yargı organlarına karışmaya başlayınca, uyguladığı sert önlem ve baskı zoruyla bir dikta yönetimi kurma eğili minin belirdiği kolayca anlaşılır. O günlerde daha bas kıya girmemiş olan Carlos Marighella’nm düşünceleri bundan güzel açıklanamazdı. Feltrinelli, “Savaşçı (militan) komünistleri” devle tin dengesini bozmak, için Önlerine gelen etnik ve dini ne sıkıca bağlı azınlık ve üstelik sağ kanat teröristleriy le çalışmalarında direnerek onlara yeni alanlar açtı. Bu yöntem ile onlann, örneğin “Hiç bir seçim yapmadan trendeki yolculara saldırma” gibi suçsuz kurbanları öl dürme yollarını da öğrenmelerini istiyordu. Sağ kanat teröristleri büyük bir istekle kalabalık bankaları, açıkhava toplantılarını ve İtalya'nın en hızlı ekspresi İtalus’u bombaladılar. O süre içinde Feltrinelli, bu denli ham şiddetin “Sözünü geçiren (otoriter) güdün sağ kanat üstüne gitmesinin... ve böylece kendi sava şımlarını sürdürmek için önlerindeki alanların boş.ka lacağını” bildiren ikinci bir yazı dizisine başladı. “Baskı
*
' _ 52' — :
güçlerinin acımasızca işe karişmalan silahlara sarümadan sosyalist devrim yapabilme inancını bütünüyle or tadan silip atacaktır” diyordu.1 Feltrinelli’nin ölümünü soruşturmaya atanan yargıç Guido Viola’ya. göre, sağ. ka nadın İtalya’da yönetimi devirmesi onun için '‘Çılgın b ir , tutku” ya dönüştü. Viola “Sonunda gerilla direnişmesinin kaçınılmaz olacağı bir sağcı ayaklanmayı bekliyor, istiyor ve enikonu onları kışkırtıyordu” diyor i : Ancak Feltrinelli, amacına ulaşmak için yalnız s a ğ ; kanat ayaklanması hazırlamakla kalmıyordu, ; : Uluslararası Konferans’ın hemen ardından, ulus lararası çok özel çevrelerde dolaşmaya haşladı, 1967’de Beyrut’ta bir türlü yeri belirlenmeyen Filistinli milli yetçi G&orge Habash’ı arayıp buldu, ve onu, "Uluslar arası çalışmaya” girmeye inandırdı. 1968’de Batı Avru pa’da büyük bir darbeyle uluslararası terör çağmı açan Habash, ilk komondo grubunu; Feltrinelli’nin parasıyla Avrupa’ya gönderdi. Feltrinelli, Almanya’nın geleceğini, yeni sol öğrenci önderi Rudi Dutschke ile görüştü. Dutschke, daha sonraki yıllarda yaptığı açıklamasında, şöyle eliyordu : ieFelirinelli, 1967’de bize gelip paraca yardıma hazır olduğunu söyledi. Yapılacak eylemler den ve nasıl Örgütleneceğimizden söz ettik. Gerekli ulus lararası ilişkileri kurmamızda bize yardımcı olmasıni iste d ik ” ';P Horst Mahler ile planlar yapmaya başladı. Kısa süre de Batı Almanya Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun adını duyur maya ve onları Orta Doğu Filistin gerilla kamplarında .eğitmeye karar verdiler. 1967 yazında birkaç güzel gün geçirmeleri için Ulrike Meinhof ve koca Klaus Rainer RöhVü Villadeatfye çağırıp ağırladı. Daha sonra Röhl, uÂhçilar, gösterişli şoförler ve emektar uşaklarla dolu milyoner şatosu” diye yazdı. Konuklara yemekte hav yar ve az bulunur cins şampanya sunulurken Ulrike ve
53 —
Giangi, revizyon ve devrimden söz ettiler. Röhl, “Her ikisinin de gönüllerinde ateş yanıyordu. Feltrinelli, Ul~ rike yardım etm ekte öylesine üsteliyordu ki, sonunda Ulrike büyük bir yanılgıya düşüp kendisi için en ölüm cül yol olan terörü seçti” diyor. Karı koca Villadeati’den Rolls - Royce’la ayrılıp özel uçakla Hamburg'a giderken Feltrinelli de soluğu Küba’ da aldı. Castro’nun kılavuzluğunda adada bir hafta se vinçle dolaştıktan sonra Bolivya’ya uçtu. O günlerde yanında bulunan dördüncü karısı Sibilla Mela.ga'ye gö re, Bolivya’dan New York’taki işyerine telgraf çekerek “Çok büyük para” istedi. Parayı belki, Küba’da eğitim gören silahlı gerilla güçleriyle (50 Kübalı, 15 BolivyalI, ve 13 diğer Latin Amerikalı) Bolivya Antlar’ma çıkan Che Guevara için istedi. Ancak Feltrinelli’nin Bolivya’ ya, Guevara’ya yardıma gittiği kesin bilinmiyor. Ge rilla önderinin köy kabadayısı gibi savaşması yalnızca Castro için sıkıcı olmakla kalmayıp, anti-Sovyet dü şünce ve duygulan da Rusların sinirine dokunuyordu. (Gerçekte polise, “Tama” adı verilen ünlü Rus Ajanı Tanmra Bunke tarafından gizlice bildirilmişti) . Bir haf ta Castro ile başbaşa görüşmeler yapan Feltrinelli’nin bu durumu bilmemesine olanak yok. Belki de o zaman Bolivya Cezaevi’nde tutuklu Che Guevara’nm en iyi ar kadaşı Fransız Regis Debray’ı görmeye gitmiş olabi lir. Ama Sibilla Melaga bunu kesinlikle belirtemiyor. Feltrinelli’nin gezisi sırasında Bolivya’da tutuklanıp 2 gün tutukevinde kalması ve Bolivya Gizli Haber Alma Başkanı Roberta Quintanilla>ca sorguya çekilmesi çok daha kuşku uyandıneı durum yarattı. O yılın kasım ayında Che Guevara’yı yakalayıp öl düren de Quintani!la’dır. Dört yıl sonra Quntanilla’yı, Bolivya'nın Hamburg Konsolosluğu yakınlarında Felt rinelli’nin Golt Cobra Special marka silahıyla vurdular.
Silahın tetiğini çeken Monika Hertl adında bir Alman teröristiydi. Potere Operiao gazetesinin daha sonra açık- . ladığma göre, Feltrinelli’nin yeraltı hücresi GAP, Boliv yalIyı ölüme mahkum etti. Feltrinelli de 'cezanın uygu lanmasını onayladı. Ve böylece İtalyan - Alman terörist işbirliği meyvelerini vermeye başladı. Feltrinelli’nin Bolivya tutukevinde geçirdiği 48 saat için söyleyeceği çok şey vardı. Çıkardığı broşürün adı, “Benim Cezaevim” di. Ama oraya nasıl düştüğünü açık lamadı. Gerçek nedenler hiç bir zaman aydınlanamayacak. Ancak o yıl boğazına dek bir ihtilâl hazırlığı içinde olduğu, durumdan anlaşılıyor; ama nereye başvurduysa da “Hayır” yanıtını aldı. , .
1968’de meydana gelen olağanüstü olayları hazır layan beynin Feltrinelli olduğunu kimse tartışamaz. O nu. çocukluğundan beri tanıyan tarihçi - yazar îndro Montanelliy görüşünü rahatça açıklamaktan sakınm adı: “Tek sahip olmadığı şey akıldı.” .Yine de, başkalarının sahip olamadığı şeylere sahipti. 1968 yılında her ülke deki genç Marksist kümeleri baş kaldırma salgınına yâ- ■ kalanmışlardı. Ve ayaklanmaları birdenbire silahlı kar-1 gaşalığa döndürmek için, kendilerini zor tutuyorlardı. Ama ellerinde bu isteklerini gerçekleştirecek ne para lan, ne de silahları vardı.. Pratik hazırlıktan da yok sundular. Ancak istedikleri herşey Feltrinelli’de vardı ya da o sağlayabilirdi. ■ ,v Feltrinelli de hazırdı. 1968 ocak ayında yine Küba’ da Castro’nun Uluslararası Kültür Kongresi’ne katıldı. Otel Habana’daki gösterişli dairesinden çıkıp delegeler, önünde İspanyolca akıl almaz konuşmasını yaptı. Mila no’dan yanmda getirdiği editör Enrieo Filippini, “An ladığım kadarıyla Kübalılara artık bir yayvpıcı olarak
— 55 —
görevini bitirdiğini ve kendisinin anti emperyalist bir -savaşçı olduğunu iletmeye çalışıyordu” diye yazdı. . İki ay sonra Batı Almanya da Rudi Dutschke’ye, Hamburg Limanı’nda Vietnam'a götüreceği gereçleri yükleyen Amerikan gemisini îıavaya uçurmayı öneri yordu. Bu iş için gereken patlayıcıları bir valiz içinde yanında getirmişti. Dutschke, “Yalnızca eşyalara karşı kullanabileceği şiddeti insanlara kesinlikle yöneltme yeceğini” söyleyerek öneriyi geri çevirdi. 1 Mayıs’ta Berlin’de, yanında Ulrike Meinhof ve Horst Mahler’in desteğiyle yaptığı ateşli konuşmada si lahlı şiddeti göklere çıkardı. Aradan bir ay geçmeden Rudi Dutschke öldürüldü ve Andreas Baader, Frankfurt’ taki çok katlı bir mağazayı yaktı. Fetrinelli, bu geliş meleri çılgınca alkışladı. Almanya’dan dosdoğru Paris’e giderek barikatlar arkasmdan Gaulle'nin 5. Cumhuri y e tin i bombardımana tutan öğrencilerin araşma girdi. Ve kısa sürede Fransa’dan sınır dışı edildi. Birkaç hafta içinde Paris’te öğrencilerin araşma sızdıkları öne sürü len 115 yabancı da smır dışı edildi. Ortalığı karıştıran Kübalı 3 diplomat hemen Havana’ya çağrıldı. Üstünde çok önemle durulması gerekli bir olay olmasına karşı lık hiç kimse, o yaz çalışma - iş programını incelemek için Fransa’dan 2 bin, Batı Avrupa’nm çeşitli ülkelerin den de 6 bin öğrencinin Küba’yı gelip görmelerinden Castro’yu ala koyamadı. ■Smır dışı edilir edilmez Fransız makamları, Giangi’nin başmı belâya soktuğunu ileri sürerek ailesini uyar dılar. Habash’ın Orta Doğu’daki kamplarında gerilla eğitiminden geçirilmek için Fransız ve İtalyan gençleTini topladığını söylediler. Feltrinelli’nin pek yakında tüm dünyanın adını du yacağı Filistin Kurtuluş Cephesi önderiyle sıkı fıkı oh duğunu bildiklerine kuşku yoktu. 1968 sonlarma doğru
dostluklarını perçinlemek için elinden gelen çabaya, gös terdi. İtalyan banker Guiseppe Pasquale’clen film yap mak gerekçesiyle çektiği 1 milyon borçla Beyrut’ta Habash için bir gemi dolusu silah satın aldı. İsrailliler ge minin yolunu keserek içindekileri ele geçirince Feltrinelli, Pasquale’ye borcunu ödeyemeyeceğini (ya da öde meyeceğini) söyledi, sonunda Pasquale battı. O yıl İsviçre Bankası’nda “Robinson Crusoe” adı* altmda ünlü 15385 sayılı Ödeme hesabını açtı. Daha son ra mahkeme araştırmaları, bu hesaptan Zürih’te Güney Amerikalı, Filistinli, Alman, İspanyol, Fransız; Yunanı ve- İtalyanlarla işbirliği için “Merkezcin para yardımı gönderdiğini açığa çıkardı. Bir bölüm çekin de Feltrinel li’nin yeraltı GAP komandolarma radyo haberleşme eği timi veren Alman teröriste ödendiği anlaşıldı. Büyük paraların bir bölümü ise Baader - Meinhof çetesini des^* tekleyen 2 Haziran Alman Hareketçilerine verildi. 2 Ha ziran Grubu, korkusuz Michael Baumann (Bombacı Bommi)yi Milano’ya gönderdi. Adamın sarı kadiyum dö şeli işyerinden içeri girdiğini gören Feltrinelli’nin, çek defterini çıkarıp, “Ne kadar?” diye sorması yeterliydil Kıta kıyısındaki ağm örülmesi için paranm bu bölümü de, Fransa’ya aktı. Jean-Edem Kailler adında milyoner solcu Fransız, bana, Uluslararası Konferans’ın başlama sından sonra Feltrinelli’nin böyle bir cephe kurulmasına katkıda bulunmak amacıyla para yardımı için üsteledi ğini anlattı. Hallier, 1970-in ilk aylarında Paris’teki kendi evinde "Avrupa Terör Örgütü” kurma toplantısında Feltrinelli, Baader, Curcio (Kızıl Tugaylar yeni orgutlefniyorlardı) ve Fransız proleter - solun önderlerine 3 gün ev sahipliği yaptığmı söyledi. 1968’den bu yana İtalya’da çok pahalı davalara pa ra akıyordu. Yarım düzine para yutan Marksist - Lenini kuruluşlar yanmda, büyük borçlar altına girmiş
— 57 —
sol yayınlara ve bütün yıl para sıkıntısı içinde olan, an cak son 10 yılda terörist toplulukların yorulmadan kay nak görevini yürüten Potere Operiaio’ya. büyük yardım lar yaptı. 1968 yazmda Sardunya Adasında partiden ayrılma ayaklanmasını kamçılamak istedi. Büyük yokluk içinde yüzen ve haydutların cirit attığı adada ünlü katil ve adam kaçırma ustası ^Graziano Mesina’ya 100 milyon liret (aşağı yukarı 200 bin dolar) önererek aklım çeldi ve onun Sardunya Devrim Ordusünun başma geçmesi ni istedi. Buluşma, görülmeye değer bir tiyatroydu. Feltrinelîi, şık tüvit giysiler içinde, arkasmda “maiyeti,, ile yürürken yoldaki yoksul köylü kadınlara paralar saçı yordu. Mesina, tanımamak için, buluşma yerine kılık değiştirip geldi. Ve bütün grup, Sardunya'nın ünlü kara ca avına çıktı. Görüşmeler sonunda Mesina, iyi para getiren işini Küba'nın Akdeniz'deki kuramsal düşünce ve tasarıları için tepmek istemedi. Feltrinelli de düş kı rıklığı içinde İtalya’ya döndü. Basm, Sardunya'ya yapılan kaçamak yolculuğu ala ya alıp güldü. Son gülen, yine Feltrinelli'nin hayaleti oldu. Adaya yaptığı ziyaretten 11 yıl sonra -bize bun ları orada olduğunu öne süren IRA Gönüllüleri Başkanı Sinn Fevri Ruairi O’Braâaigh’m kendisi anlattı - Sardunyalı partiden ayrılan gizli bir grup, Cagliari'de yabancı silahlarla donatılmış 21 yeraltı parti üyesine ev sahip liği yaptı. Bu arada milyoner yayımcı, kendilerine “Bireyci ler” adı verilen bombalı bazı anarşistlerle işbirliği yapı yordu. Aynı zamanda yarı gizli işçi emekçilerini (Fotero operaio) büsbütün gizlenip baştan aşağı silahlanmaları için üstleniyordu. Grubun idealistleri Antonio Negri’ye, “Başlarını ezelimi Uğruna gönül verdiğimiz dava ya nında tizler hiçiz” diye yazdı. Feltrinelli ile Potop'un
58
—
§imdi hepsi ünlü birer tutuklu olan yüksek aşamalı kur maylarıyla yaptığı toplantıda' bulunan biri, bana Felrinelli’nin “Robinson Crusoe” hesabmdan yeraltı örgü tüne para aktararak İsviçre’den silâh almayı ve gerekti ğinde Çekoslavakya’ya sığınmayı önerdiğini söyledi. Bu olay, 1969’da Rusların Çekoslavakya’ya yerleşmesinden sonra oldu.'', , Feltrinelli o yaz bütün bir ay Küba’da kaldı. Karisi Sibilla, tarlalardaki gençlik kamplarında çalışırken o, “Görüşmelerini sürdürerek Kübalı önderlerle” buluştu# Ve birkaç ay sonra bütünüyle, yeraltma girdi. Onu yeraltma inmeye kimse zorlamadı. Kimi bom balı anarşistlere yalancı tanıklık yaptığı ileri sürerek yargıç tarafından sorguya çekildi, ancak hakkında tu- ;; tuklama emri çıkartılmadı. 4 Aralık 1969‘da Milano’dan ayrıldı ve hiç bir zaman Giangicomo Feltrinelli adı al tında İtalya’ya dönmedi. Birçok kez “Jacqes Matra”, “Jacçues Fisher”, “Andreas Pisani”, “Giancarlo Scotti”, “Vincenzo Maggvörii” : adıyla Milano’ya uğradı. Sanırız, gizli geçirdiği o 2 yıl, yaşamının en mutlu günleri oldu. Kısa süre içinde GAP Örgütünü kurdu (1970); örgüt için 20 ayn gizlenme evi tuttu; Fiedmontese Tepelerinde askeri kamplar oluş turdu; bir dizi korsan radyo yayınlan yaptı; fabrika ye askerî barakalara bombalı 30 saldın düzenleyip bunlan destekledi. Bruno Breguet admda genç bir İsviçreliyi, İsrail’in Hayfa Limanı’nı dinamitle havaya, uçurmaya yolladı. (Genç, suçüstü yakalandı* şimdi de cezaevinde). Milano lu bir kız ve bir Kıbnslıyı Atina’daki Amerikan Büyük elçiliği binasını bombalamaya gönderdi. (Ancak, bozuk saatli bombalardan biri yine anarşistlerin elinde patla yarak ikisini de öldürdü) . Gizlenirken, ekim 1971’in ilk haftalarmda, Floransa’da bir Cizvit kollejinde'ilk birkaç
—
59
—
uluslararası terörist konferanslarından birini düzenle m eyi başardı. IRA ve ETA’dan, Arjantin Troçkicilerinin ve Filistinlilerin de katıldığı tam 16 yeraltı Örgütü top lantısında bulundu. Bu zaman içinde hiç durmadan yolculuk da etti. Aralıkta Milano’dan Kahire’ye uçtu ve oradan Ürdün’ deki gerüla kampına gitti. Milano’daki Ziraat Bankası Kara teröristler tarafından bombalanıp 17 kişi ölünce çabucak Milano’ya döndü. Reuter Haber Ajansı, onun Noel gecesi Prag’da olduğu haberini verdikten kısa süre sonra da Kuzey Kore’de, Rusların- yabancıları eğitmek için açtıkları ilk büyük eğitim kampında görüldü. On udan sonra gittiği yerler izlenemedi. Birçok kez Çekoslavakya’da ortaya çıktı. (Ölümün den sonra polis, düzmece pasaportunda Çekoslavakya’ya tam 22 giriş vizesi vurulduğunu saptadı.) Bir kez 30 Ma yıs 1971’de, yanında Augusto Viel adında bir İtalyan kaçakla otomobille Prag’a gitti. Viel, Feltrinelli’nin vil lasında “öbür yoldaşlarla” birlikte 5 ay kaldı. Viel Cenova’daki bir banka soygunundaki cinayet suçuyla aranı yordu. Çek gizli polisi ve KGB’nin adamın Prag’daki varlığından haberi olması gerekti. Ekimde Prag’a dönen Feltrinelli, Veil’i Milano’ya geri getirterek GAP’m bord rosuna yazdırttı. Bu arada Feltrinelli, Zürih’e gidip gelip “merkezi” ziyaret ediyor ve değişik karanlık otellerde kalıyordu. .Avrupa’nın en büyük açık silah pazarı Liechtenstein’e sık sık yolculuk yapıyordu. Aylarca Paris’te düzmece belge hazırlamakta'usta birinin yanında kaldı. Şili’ye ve sık sık da Küba’ya gitti. 1971’de Küba’dan Uruguay’a geçtiği zaman Tupamarolar, demokratik cumhuriyet yö netim ini yıkmak görevini bitirmek üzereydiler. Feltrinelli’ye kucaklarını açarak bol bol akıl verdiler ve kesin-
60
—
lige yakın bir olasılıkla da yayımcı, son asker giysilerini' buradan esinlenerek düzenledi. Sonlara doğru çok “garip” davrandığına kuşku yok-1 tu. M ilano-Roma Ekspresinde ona rastlayan bir arka daşı, “Beni görmemek için kompartımandan iki büklüm eğilerek koridora kaçtı” diyor. Arkadaşlarından birinin evinde konuk kaldığı gece bahçede çadır kurup yatmak ta direktiğini anlattılar. Ellerinin işçilerinki gibi naşiri tutması için aylarca yıkanmamaya başladı. Tupamoro üniformaları giyip üstünde taşıdığı silahı Önüne gelene gösteriyordu. Yayımcı arkadaşlarından birine, “Eğer, uzun süre tenden haber almazsanız, gazetelerde bir köp rü altında çıplak, parçalanmış "bir ceset bulunduğunu okuduğunuz zaman bilinki o, benim” dedi. Herkes Onun! akimı yitirdiğine inanıyordu. ,: Feltrinelli, her ne olursa olsun -sinir bakımından dengesiz, cinsel yönden güçsüz, kendini beğenmiş, za yıf, heyecanlı, ters, zorba; atılgan, acınacak kadar övülmekten hoşlanan, çılgın düşler arkasında koşan aşırı is tekli - 10 yıllık tarihe yine de biçim verdi. Birkaç temel gereksinme karşılanmasa, Batı Avru pa’daki şiddetli terör saldırılan gerçekleşemezdi. Terö rün ilk olgusu, ilişki kurmaktır. Sonra temel eğitim ve silah sağlama gelir. Keşif yapma, haber toplama, çok para ve saklanacak güvenilir yerler bulma gerektir. Felt rinelli, bunlan sağlayabilecek güçteydi. Filistinlilerin, adlarını duyurmak için Batı Avrupa sahnelerinde boy gösterip operasyonlar düzenlemeleri : gerekliydi. Bunda en büyük yardımı Feltrinelli’den gördüler. Kübalıların zengin ihtilâl deneyimlerinin yanında Albay Katchergine yönetimindeki gerilla eğitim kamplarının sunduğu de7 ğer biçilmez bilgileri tüm dünyaya Feltrinelli’den daha iyi iletebilecek kimse bulunamazdı.
— 61 —
Fidel Casto’nun incelik isteyen politik görevlerin sorumluluğunu güvenip de Feltrinelli’ye verdiğini gös teren kesin kanıtlar ortada yok. Aralarındaki yakınlığı ancak Feltrinelli’nin anlattıklarından biliyoruz. Giangi’nin şaşırtıcı sözlerle Villadeati’de kendisine anlattığı öy küyü daha sonra kaleme alan Klaus Röhl, şöyle yazdı: “Bir akşamüstü Havana'da şöminenin çevresine topla mış oturuyorduk. Fidel; eşcinselleri, hayat kadınlarını ve kadın satışlarına aracılık edenleri yeniden eğitilip baskı altında tutacak yeni bir yasa çıkarmaktan söz ediyordu ” Bu sözler üzerine Feltrinelli yüreklilikle atı lır, “Fidel, ben bu düşünceni onaylamıyorum” diye gö rüşünü açıklar. Tümü korkudan taş kesilir. Çünkü Castro, açıkça kendisine karşı çıkanlardan hoşlanmaz. Ama biraz sonra Castro, “Evet, belki haklısın” diye konuşur. Ancak Küba'da eşcinsel sanatçıların rehabilitasyona tu tulduğunu herkes bilir. Castro’nun bu olayı kendi yönünden anlatacağı kuş kusuz... Herneyse, Castro’nun o zaman ve o düzende serveti ve çılgın düşleri aracılığıyla Havana’daki Ulus lararası Konferansın ilkelerini çeşitli dillere çevirterek Avrupa’da yürürlüğe koyan bu unutulmaz insanla sık sık ilişki kurduğunun elle tutulur kanıtları var. Yedi yıl sonra çırakları, kendisine borçlu oldukları saygının bir bölümünü ödediler. Feltrinelli yaşarken kü çük ve parasız bir topluluk olan Kızıl Tugaylar, ölen mil yoner patronlarına çok şeyler borçluydular. Feltrinelli, yaşama gözlerini kapar kapamaz, bütün silah deposunu, eylemci adamlarını, İsviçre’deki kasasında neyi var neyi yoksa - söylenildiğine göre, umulmadık ölçüde çok para çıkmış - Kızıl Tugaylar ellerine geçirdiler. Ve 1979 ba harında patronlarına teşekkür etme fırsatım yakaladı^ lar. t
; — 62 —
En yakın arkadaşları ve 30 îtalyan teröristini içeren., Feltrinelli davası başlayınca sanıklar, yargıç önüne Açık tılar. Grubun çoğu, başka suçlardan tutuklanmıştı. Tu gayların kurucusu Curcio ile Feltrinelli’nin korumasına giren, Augustö Viel, bileklerinden birbirlerine kelepçeliy diler. Duruşma başlar başlamaz Tugaylar, her zamanki yöntemleriyle, yargıç ve jüriye; küfürler etmeye başladı-; ■lar. Curcio, “Sîzleri köpekler gibi ezeceğiz! Hiç biriniz buradan sağ çıkamayacak” diye bağırıyordu. Sonra Augusto Veil ayağa kalkarak, Kızıl Tugaylar’ın ölü yoldaşlanna yollamakta biraz geç kaldıkları övgüyü okudu. Feltrinelli’ye emperyalistlerin suikast yaptığı iddia larını da geri aldılar. “Osvaldö, bir kurban değil; devrim uğruna savaş alanında şehit düştü” diye açıkladılar. Onu öldüren sıradan bîr “Teknik hatadır”. Butun suç, saatli bombadaydı. Birçok fırstçımn arasında yetişmiş “Tek gerçek devrimciydi, Osvaldo” Sonunda Kızıl Tugaylar, birçok kötünün ve hainin öne sürdüğü iddiaları yalanlayarak CIA,: NATO ve İtal yan yönetici sınıfının adlanni temize çıkardılar. Ancak: Feltrinelli’nin ölüm nedeni bir süredir biliniyorduk 1974’de Milano yakmlanndaki Robbiano de Mediglia’dâ Kızıl Tugaylar’m saklandıkları evlerden birinde bir bant ele geçti. . . . . . . v ; Öyküyü evdekilerden birine, şimdi de kimliği belir lenemeyen ve o . gün Segrate’de Feltrinelli’nin yanında bulunan 2 genç İtalyan’dan biri anlattı: Milano’da Vox Sineması’nın önünde buluşup hep birlikte Volkswdgen kamyonetle yola çıkmışlardı. O gece “Osvaldo”, çok gergin ve sinirliydi. Neredeyse iki kez kaza yapacaktı. “Beceriksiz bir şoför olduğunu bildiğimiz için o geceki durumuna şaşırmadık...” İki deneysiz •gençle- tek başına büyük bir eyleme giriştiğine kuşku, yoktu. Kendisine
—
63
—
yardımcı olacak uzman arkadaşları başka yerlerdeydiler (Kentin öbür ucunda bir yere dinamon bağlıyorlardı). Gençlerle aralarındaki ilişki garipti. “Osvaldo”, her yaptığı işte arkadaşlarından daha emekçi olduğunu ka nıtlamak isterdi. îki arkadaş, adı herkesin dudaklarında, dolaşan adama sanki onun kim olduğunu bilmiyorlarmış gibi bakıyorlardı. Gidecekleri yere varmca arabayı 500-600 metre Uzağa bıraktılar. “Osvaldo”nun sırtında çok şık, bir pal to vardı. Tek başma kamyonetin arkasına gidip görün mez oldu. Dışarı çıkınca öbürleri donup ona baka kaldı lar. İşçi tulumuna benzer pantolon ve büyük cepleri bu lunan askerî bir ceket giyiyordu. Kılığı şaşırtıcı ama güzeldi.. Hep birlikte kamyonetteki gereçleri indirdiler.. Gece ıslak ve soğuktu. îki genç, uzakta parlayan ışıkla rı görüyor, ama nerede olduklarını bilemiyorlardı. Ge reçleri pilonun yanma taşırlarken ayakkabıları çamur lara batıyordu... Sonra 2 genç, dinamit çubuklarını se kizlik paketlere dönüştürerek pilonun birinci ayağına bağladı. Sarkan, elektrik telinin pilona uzanmıyacak ka dar kısa olduğunu gören “Osvaldo”, öfkeyle sövdü. İki patlamayı bir arada gerçekleştirip büyük bir olay yarat mayı uygun buldu... Kamyonetten biraz daha gereç ta şıdı... Bunları pilonun daha yukarısına bağlamaya ka rar verdiler. , “Osvaldo” direğe tırmandı. Tırmanma işi çok güç tü. Yükan çıkıp bacaklarını aşağı sarkıtarak çapraz demir çubukların üstüne oturdu. Aşağıdaki, gençler ge reçleri yukarı uzattılar... “Osvaldo” bacaklarım sallıyarak pilonun bir ayağma mayın döktü, sağ koluyla sarıl dığı direğe zaman ayarını iliştirmeye çalıştı. Ayar makinası iyi çalışmıyordu. Parçalar birbirine iyi lehimleniSemişti. “Osvaldo” yine sövüp saydı. Elindeki aracı ye re fırlattı. Yenisini istedi. Olduğu yerde rahat değildi,.
Hareket etmek istedi, kımıldayamayıhca yine sövdü.j.. Dinamit çubuklarının yerlerini, değiştirdi. Biri bacağı nın altmda kaldı. Sol bacağının... bu durumda saati ayarlayıp takmaya çalıştı. Telleri düzeltti ve bombaya iliştirdi... Tam o sırada pilonun yansına dek çıkan genç lerden biri korkunç bir patlama duydu. Sarsıldı ve ku laklarındaki dayanılmaz acıyla yere düştü... Çevresine bakınca <‘Osvaldo”nun ölüm hırıltılarıyla soluduğunu duydu... îki bacağının koptuğunu sandı. Öbür arkadaşı da kasıklarında korkunç kızgın, demirle dağlanıyormuşcasma ölümcül sancılar duyuyordu. Yere ilk düşen ayağa kalkıp yanma g e ld i: “Osvaldö”... “Osvaldo” diye seslen di. Ama “Osvaldo” Ölmüş, duymuyordu. Bacaklar sorun oldu... Birisi, “İki bacağı da koptu” diyordu. Sonra sağ bacağının gövdesinin altmda kaldı ğını anımsadılar. Sol bacak yerimle yoktu. Kopmuştu. Nasıl olduğunu anlamadılar. Korkudan çılgına dönmüş lerdi, çılgınlıklar atarak kaçtılar... îki - üç yüz metre koştular. Sonra yine “Osvaldo”nun yanma döndüler, Hırıtıyla soluyordu. Bir kez daha soluk aldı. Sonra hiç bir ses duymaz oldular,., ‘ Tüm olay 40 dakika sürmüştü... j Band burada bitiyor. Yargıç Guido Viola, ele geçirdiği bütün kanıtlan or~; taya koydu. Ve Feltrinelli’nin “Hiç deneyimi olmamasına karşın” patlayıcı aygıtı ayarlamaya çalışmakla kendi sini öldürdüğü sonucuna vardı. Feltrinelli öldüğü zaman, yayımcılık şirketinin deposundan birkaç metre uzak taydı. Zaten Milano’nun yansı Ifertinellfnindi. Yani,, kendi toprağı üstünde ölmüştü
3 HENRi CURİEL’İN GARİP MESLEĞİ Solcu gruplara para, silah, düz me belgeler, eğitim gibi çeşitli dal larda yardımcı desteklerin Paris’te üslenmiş Önderi Hem i CurieVin sui kastta ölmesi, yeryüzündeki dev rimcilerle teröristleri yasa boğdu. CIA; gazetelerin, nişan, doğum, ev lilik ve ölüm ilânlarını yazan “Top lum Haberleri Köşesi”ne bakınca, j önderin ölüm haberini aldı. Yüzleri belirsiz -komşular yalnızca ellerindeki eldivenlere dikkat et mişler - silahlı 2 adam; 4 Mayıs 1978 günü, orta yaşlı, babacan, burnunun üstünde yarım çerçeveli gözlüğünü eksik etmeyen Henri Curieri, Paris’in Sol Yakası’ndaki apartmanın asansözünde vurdular. Hiç bir ülkeye bağlı olmayan Mısırlı Yahudi, ,27 yıldan beri Paris’te yaşıyor du. Ve bu süre içinde Fransız İçişleri güvenlik servis lerince (DST) S 531916 sayılı dosya ile yabancı ajanlar araşma geçirilmişti. Batı’daki her büyük karşı haber al ma Örgütünün elmde de böyle bir dosyası vardı. Bu dos yaları okuyan meslekteki herkes, onun KGB için çalış tığını sanırdı. Tutuklanmamak için türlü yollara baş vururdu. Bir kez şaka yaparcasına gerçeği açıkladı ı F: 5
—
66
—
“DST’deki haber veren addmımtm yeri çok sağlam, ona kimse ilişemez”. ■* ~ | Ölümünden 4 ay önce Curiel, Güney Fransa’nın Dig~; ne Kasabasındaki zoraki sürgünden yeni kurtulmuştu. Geçen ekimden ocak ayma dek Otel Saint - Jean’da 24 saat, 6 DST görevlisi ve 12 sivil polisin gözetiminde ya şadı. Yabancılarla konuşması, yasaklandı. Gittiği her: yerde kendisini 5 adım uzaktan 2 polis izliyordu.LOtel ‘ lokantasmda yemek yerken yanı başındaki masada polisler otururdu. Saat 23’de odasına "yatmaya çıkınca, bir polis dışardan kapısını kilitleyip sabaha dek nöbet i, tutardı. Hiç bir biçimde .suçlanmamasına karşılık y e t-, kililer, yalnızca “Alman bilgiye” göre gerekçesiyle Paris’ ten apar topar Güney Fransa’ya-götürdüler. Bu gözaltına alınma çok anlamlıydı. Curiel, gözal tına alınmadan 2 gün önce 22 Ekim 1977’de Fransız Al man sınırına yakın bir şarap yapımevinin içine bırakıl mış arabanın bagajında, .başından 3 kurşun sıkılarak öldürülen büyük sanayici Hanns - Martin Schleyer’in ce sedi bulundu. Kırk beş günlük tutsaklığı sırasında, ken disini kaçıranlarca yazılmış Paris damgalı tam 49.mek tup atıldı. Schleyer’i kaçıranlar! ve öldürenleri - Baader Meinhof çetesi üyeleri - ele geçirmek için başlatılan bü yük insan avı sırasında kendilerine hemen saklanacak , bir yer bulmaları gerekiyordu, dnlar gibi özel durumlara düşen kaçakların Paris’te nereden yardımı isteyeceklerini bilmeleri çok doğaldı. ■ Henri Curiel, “Dostluk Ve Yardım” adı altında şık, ancak politik ve yardım yönünden kuşkulu bir yer işle tiyordu. Burasını “Üçüncü dünyadaki demokratik olmar yan yönetimlere karşı” çalışanlar için açtığım ve za man zaman da operasyonlann hafifçe yasa dışı oldu ğunu üstü kapalı biçimde sık sık söylerdi. “Yasa dışı”
/ '
—
67
—
sözcükleri, kendilerini bu işe adayanlara çok çekici ge liyordu, Çeşitli uluslardan 100’den fazla genç gönüllü Curierin yardım ye dostluk takımında, çalışıyordu. Bun ların arasında Katolik işçi - rahipleri, Protestan papaz lar, toplantılar için Rue de la Glaciere’deki evini açan Dominikli Başrahip, “Fransız topraklarında Barınak” adı verilen bir grup; Curiel*e barınacak kişiler için yer buluyorlardı. Protestan yardım görevlisi Cima de, Massy dolayındaki sığınma kampını kullanmasma göz yumu yordu. Bir geceliğine barındırdığı yabancılar, gece gizli gelen konuklar, uzak yabancı, ülkelere gidecek kuryeler - Afrika, Güney Amerika, Orta Doğu - halkın çok az dik katini çekiyordu. Ve Curiel, bu gizemli işleri, iyilik se ver görünümü altında saklıyordu. Fransız halkı Curierin son 25 yıldır çevirdiği dolap ları ancak 1976’da öğrenebildi. Örtü; saygı değer gaze teci, G’eorges Suffert’m haftalık Le Point Dergisi’ne yaz dığı Öykü için 3 aylık araştırmalar yaptığı sırada açıldı. Ama Suffert’in şöylece aralayıp göstermek istediği ger çeklerin hemen kapanmasının nedeni, hiç kuşkusuz, yu kardan alman bir buyruktu. Suffert, uzun araştırmala rının sonunda, “Henri CurieVin tutuklanmayacağını se ziyorum. İçimden bir ses bana, arandığı zaman buluna mayacağını fısıldıyor. Bir süre ortadan yok olacak. Ve Örgütü uykuya dalacak” diye yazdı. Ve yazdıklarında yanılmadığı ortaya çıktı. Suffert’in araştırmalara başlamasına özel 2 öykü yol açtı. 1968 yazında Michele Firk adında Parisli bir kadın, “İsabelle Chaumet” adına çıkarılan düzme pasaportla Guetemala’ya gitti. Uzun süredir Fransız Komünist Par tisi üyesi olan bu kadına devrimci savaşta daha etkin bir görev verildi. Birkaç hafta Guetamala’da kaldıktan
—
68
—
: \ c sonra 22 ağustosta bir araba kiraladı. Altı gibi sonra Amerikan Elçisi suikasta kurban gitti. Saldırıda kulla nılan kadının kiraladığı araba, polisi arkası Küba’ya dayalı FAR (Silahlı Devrim Güçleri) örgütünün saklan dığı yere götürdü. Zaten suikastı da bu örgüt üstlenmiş ti. Firk, tutuklanıp sorguya çekilmektense kendini Öl dürmeyi yeğledi. FAR arkadaşları onunla ilgili olarak, Paris’te “Julien” ya da “Raymond” adında “Önemli bir adamla” çalıştığından başka bir şey bilmediklerini ileri sürdüler. Yedi yıl sonra, Güney Afrikalı ozan Breyton Breytenbach (düzmece pasaportla yolculuk ediyordu) uzun süre kaldığı Paris’ten ülkesine döndü. Fransız başken tine, Güney Afrika yeraltı, hücresi için gizli bir baskı makinası gelmişti. Ancak kısa süre sonra teröristlere: karşı yasalara dayanılarak: tutuklandı. Tam özgür bı rakılması için uluslararası kampanya açılırken Breyton, suçlu olduğunu söyledi. Kampanya birdenbire durdu. Ve Breytenbach, kendisini unutturacak 9 yıllık hapis cezasını çekmeye başladı. Yetenekli ozanın o zamanki davranışları gazeteci leri çok şaşırttı: Sanki hapse girmek istiyordu. Aslında bir kez kardeşine, Paris’te sanki “Oyuna getirildiği” kuş kusunun içini kemirdiğim açıkça belirtmişti. Sınıf ay rımlarının ateşli bir karşıtı olan ozan, birçok kez “Ge lişmemiş ülkelere yardım” toplantılarına katılmış ve birik i gizli eyleme tanık olmuştu. İki yıldan fazla bir süre içinde “Solidarite” (Dayanışma) adı altındaki bir Örgüt te çalıştı (Daha sonra bu örgütün adı, “Dostluk ve-Yar dım” oldu). Örgüt başkamnm adı, “Julien” ya da “Raymond” diye biliniyordu, i Profesyonel “Raymönd”un elinde çok miktarda düz mece pasaport olduğu anlaşılıyor. Sık sık, günler ve haf-
—
69
talarca kimseye bir şey açıklamadan ortadan yok olur. Katolik ve Frostestan aydınların katıldığı toplantılar düzenlerdi. Zamanla Breytenbach, “Solidarite”in ulus lararası teröristlere teknik yardımlar sağlayan bir yer altı kuruluşuna paravanlık yaptığına inandı. Asıl ama cının da teröristlerin planları ve eylemleri konusunda bilgi toplamak olduğunu sanıyordu. Ama bu bilgileri ki min istediğini ya da kimin para verdiğini - kısacası kimin için çalıştığını bilmiyordu. "Julien”nin veya “Raymond”un da kim olduğunu kestiremiyordu. Tüm bildiği, bir zamanlar Mısır’da Komünist Partisi’nin kurulması na yardım eden Mısırlı bir Yahudi olmasıydı.
Bu tanıma Paris’te tek bir adam uyuyordu. Ve baş langıç olarak Suffert, bu parçalan birleştirip, bildiği kadanyla, Henri Curiel’in gerçek yüzünü açıkladı. Za ten daha fazla bilgi toplıyabileceğini ummuyordu. Şimdi bile bilgi toplamaya çalışan bizlerin de fazla umudu yok. Çünkü polis konuşmak istemiyor; tanıklar da konuşma ya korkuyorlar, Henri Curiel, sanınz, dünyada bir eşi daha olmayan 3 yönlü bir çalışma içinde her yana yar dım ediyordu.
Paris, bu tip işler için biçilmiş kaftandır. Fransa, politik sürgünlere geleneksel cennet olmasıyla övünür. Yüzyıllardır, baskı rejiminin tarihsel kurbanları -Çar’dan kaçan nihilistler, Bolşeviklerden kaçan Beyaz Ruslar, Franco’daiı kaçan anarşistler; komünist, faşist, as kerî, kraliyet, sömürge ya da aşiret yönetiminden kaçan kaçaklar; soldan veya sağdan hükümete karşı olanlar; üstelik yasadan kaçan sıradan suçlular - doğal olarak Fransız başkentine giderler. Fransa’yı rahat bıraktık-
-------
70
—
■:
ları sürece, genellikle uzaktan, kendi ulusal sorunlarının ■ savaşımını vermekte özgürdürler ve burasının. en eski ' politik sığmak olduğunu öne sürerler. 1968 başlarında, manyetik çekiciliği olan bu kent te, yeryüzünde gelişmeye başlayan “Silahlı partiler” be lirmeye başladı. Avrupa’daki hiç bir başkent saklanma, buluşma, arada kaynama, düşünce, deneyim ve araç de ğiş - tokuşunda, planlamada, dünya ölçüsünde olmasa bile, kıtada eylem düzenleme Özgürlüğüne sahip değil-. ■ dir. 1970’in ortalarında adı; geçen her terörist ve gerilla gücünün Paris’te bir temsilcisi;bulunuyordu : îranhlar, Türkler, Yunanlılar, Japonlar, îspanyollar, Almanlar, . ■ îtalyanlar, Afrikalılar, Latin Amerikalılar, Filistinliler gibi çeşitli ülkelerden gelen yabancılar vardı. Özellikle Filistinliler, İlich Ramirez Sanchezya da “Çakal Carlos” : adıyla bilinen, göz kamaştıran önderlerinin denetimin de takım halinde tüm Avrupa’yı kapsayan operasyonlar düzenleyip silahlı eylemlere girişiyorlardı.' Gizlilik güvencesi içinde yardım sağlayan uzman- , laşmış kuruluşlar için ele geçirilecek fırsatların sonu yoktu. Bu kuruluşların arasında “Solidarite”in kendine özgü bir yeri vardı. \ ' 1 Yasa dışı eylemlere karşı gelmiyordu. Tüzüğünde,,. “Deneyimlerle, belirli bir ölçüye kadar gizlilik isteyen ; işlerin önemle yürütülebilmesi için, bunu gizli örgütlere vermek gerektiği anlaşılmıştır” diye açıklık vardı. Çalışma koşullan uyarıyla başlıyordu : “Solidarite’nin eylemleri tehlikeyi gerektirir. Üyelerin bunu açıkça anlaması: çok ö n e m lid ir Bu tehlikeleri kısıtlamak için örgüt el den geldiğince “Özgürlük savaşının verildiği topraklar- : dan uzak kalacaktır. Kural dışı durumlar... yalnızda üyelerin yüklendikleri bazı tehlikelerin önemini bütü- ■ nüyle bilinçli kavradıkları zaman meydana gelir.”
t
— 71 —
Latin
Amerika ve Afrika’ya “gid iş-geliş”, haber ve para götürme işleri "küçük tehlikeler arasındaydı. Ancak gelecek için umut veren üyeler, “Solidarite”nin yıllık gizli toplantısma katılmaya hak kazanırlardı. Kimseye adres verilmezdi. Yalnızca hir banliyö istasyonunda top lanılması söylenir ve oradan arabalara binip bir kır evine gidilirdi. Kongrede yoklamadan geçenlere 8 günlük bir eğitim kursu uygulanırdı. Dörtlü ya da beşli gruplar oluşturularak kimliği bilinmeyen öğretmenlerin deneti minde sabah, akşam toplanırlardı. Çok bilgili bir Alman, onlara; Batı Almanya’yı özgürlüğe kavuşturma savaşır, mmda uygulanan en son polis yöntemlerini öğrettiğini söylerdi. Aynı olayı Berezilyalılar, Şilililer, Cezayirliler, Tunuslular ve Orta Doğulular da anlatırlardı. (Batı Al manya’da özgürlüğe kavuşturdukları kimler?) Gizli gö revlerinde nasıl düzmece pasaport kullanacaklarını, yurt'dışına çıkardıkları paralan ne yapacaklarını, tutuklan dıkları zaman sorulara nasıl yanıt vereceklerini öğrenir lerdi. Amatör görünümlerini yitirmemeleri çok değer liydi. - Değerliydi, çünkü toplandıklan geniş ilerici din dar çevrelerde bugün bile saygıyla karşılanıyor ve po lisçe tanınmıyorlar. Örgütün temel taşlan, büyük bir gizlilik içinde, hiç ortaya çıkmazlar. Üyeleri, “Devrimci Askerler” olarak, herşeye uymaya ant içmişlerdir. Görünmez mürekkep, şifreler, mektup bırakılacak yerler, gizlenme, kılık değiş tirme gibi yeraltı dünyasının bilinen tüm araç ve gereç lerini kullanırlar. Eylemci üyeler; patlayıcı kullanma, sabotaj, silah, harita yapma, harita okuma, tel kesme, gizli haberleşme gibi konularda eğitilir. Gerilla eğitimi, uluslararası kuryeler, gizlenme evleri, para, düzmece belgeler, geçici görevler ve sınırlardan güvenli giriş çıkış yollan ayarlama, sağlanan çeşitli yardımlar arasında dır. ;
Bu hizmetler, bedava ve. bahşiş dağıtırcasına verilir: Vietnam’dan kaçan Amerikan askerleri Curîel’in hanına ne zaman gidecek olsa, sevgiyle karşılanacaklarını bi lirler. Fas’taki gizlendikleri yerden çıkan hava korsanı Amerikalılara da aynı sevgi gösterilir. Kuzey Afrika’dan gelen “Kara Panterler”, bir gece Paris’te yatar, sonra Quebec’in yeraltı Kurtuluş Cephesi’ne geçerek oradan Amerika’ya girerler ya da Paris’te özel eğitim kurslarına katılmak için bir süre kalırlar. Yalnızca Kara Panterler, 1973 ve 1974’de Cunel’in adamlarınca eğitildiler. ’Ulus lararası kanşık bir terörist grup, 4 milyon dolarlık kurtarmahk alabilmek için bir kabine üyesini kaçırmayı planlarken (1967) Stockholm’den Paris’e kurye yollayıp düzmece kimlik belgeleri istedi. Kuşkusuz, başka grup lar çok daha başka şeyler isteyebilirler. Kanada’nın Fransızca konuşan Quebec Bölgesi’nde, partiden ayrılanlar, seçkin =alıcılar arasındadır. Curiel’in yaveri aylarca onlarm yanlarında kalarak Mark sist anlaşmazlıklarına çıkar yol bulmaya çalıştı. Arala rından ikisi, İngiliz doplomat Richard Grross’u kaçırıp bir ay Paris’te, Curiel’in yanmda sakladıktan sonra, bir kaç yıl Küba’da gizlenmek istiyordu. İtalyan terörist ler onlar için 2 gizlenme evi ayırmışlardı. Batı Avrupa’ da eylemlerini sürdüren kütün Filistin kuruluşları, her istedikleri yardımı Curiel’de bulabilir.. (Curiel, Habash’ı ve Filistinlilerle olan bağlantılarını yakından biliyordu. Sophie Magarinos, Tupamorolar arasındaki bağlantıyı 2 katma çıkardı). Güney Afrika’nın Ön cephe gerillaları na “Solidarite”, sürekli para ye gizli araç gereçler sağ lamaktaydı. Eski İspanyol Sahrası için Poİisaryo geril lalarıyla dövüşen FaslIlara Libya üstünden yollanan bü1 yük Sovyet silahlarının yerine ulaşmasındaki en büyük rol, Fransa’da Curiel’in adamlarına düştü. (Madeleine Rebeiriouz, George Mantaran ve Röbert Davezies; Sahra
—
73
—
Cumhuriyeti yoldaşlarının Paris’te üslenmiş müdürleri ve hepsi Solidarite’ye bağlı.) Şah’la savaşıma giren İran lIlar için de bundan iyi kuruluş olamazdı. İslâm Devrimi’nden sonra Ayetuîlah Hurneyni’nm Paris’teki sözcüsü ■dinine tutkuyla bağlı Sadık Gibzadi ve Ayetullah’m Tahrân’daki Dışişleri Bakanı, Curıel’in değerli dostlarmdandı. Evet, Curiel’in müşterilerinin listesi çok etkileyici... Suffert, kimileri terörist, kimileri başka gruplara ait tam 20 ayrı grubun izini buldu. Bunların içinde Başk’Iı ETA, İspanya kent gerillaları GRAPO, İsrail’in 2 Ko münist Partisi, Irak’taki yasa dışı Komünist partileri,, Haiti, Fas, Sudan ve aralarında Tupamarolann da bu lunduğu Latin Amerika gerilla örgütleri var. Muhbirler, Fransız ve Batı gizli haber alma servislerine daha bir kaç gizli Örgüt bulunduğunu bildirdi. Bunların arasında da IRA, Alman Kızıl Ordu Franksiyonu (RAF) Japon Kızıl Ordusu, Belçika, Hollanda, İsveç, Portekiz, Yuna nistan, İran ve Türkiye’den ayrılan Kürtler vardı. Curiel’ın Türkiye ve İran konularıyla ilgilenen ikinci yaveri Joyee Blau, Kürtçe konuşmayı öğrenmişti. ' Curiel, Latin Amerika için yalnız eleman yardımı sağlamıyor, toptan satışlar da ayarlıyordu. 1976’da Ar jantin’de Troçkicilerin (ERP) saklandığı bir evde polisin bulduğu belgeler arasmda, Kıta’daki stratejik gerilimi yaratmak için “Avrupa Tugaylarım a, hareket planı da vardı. 6. bölümde, belirtildiği gibi bu tugaylar, UruguaylI Tupamarolarla Arjantin, Bolivya, Şili ve Paraguay geril lalarının birieşerek kurdukları Devrimci İşbirliği Juntası .(JCR) tarafından desteklenecekti. Ele geçirilen bel gelere göre tugaylar, Küba tarafından silahlandırılıp pa rasal destek göreceklerdi. Silahlar Paris’ten yüklenecek ti. Fransa’daki aracıları, Curiel’in yardımcı ön grubu “Fransız Topraklan Üstündeki Barınak” örgütü olacaktı.
— 74 — .
Karanlık uluslararası bağlarının en sağlam kanıtı, tümüyle bir şans sonucu ortaya çıktı.'26 Temmuz 1974’- i de gereğinden fazla görevine düşkün bir Fransız gümrük görevlisi, Orly Havaalanında, Beyrut’tan gelen şık gi- f yimli bir Japon yolcunun elindeki evrak çantasını açtı.Pasaporttaki adı F uruyaY ukata idi. Çantada, ayrı ad lara çıkartılmış düzmece 3 pasaport, 10 bin sahte dolar ve birkaç'şifreli belge bulundu. Kokulu pirinç kağıtlık belgelerden birinde, “Küçük Bayan Dolunay! Sizi ya- nımda görmek istemekten hasta düştüm . Güzel bedeni- j nizi bir kez daha kucaklamak istiyorum ... Aşık köleniz, ' Suzuki”. “Küçük Bayan Dolunay”, Paris’teki Japon Kızıl Or-I du hücresinin yüksek rütbeli, dünyadaki en hızlı katil lerinden biriydi. Şifreli yazılardan biri de, hücre başkam Taketomo Takahashi’ye yazılmıştı. Polis kendisini tutuklamaya gelince Taketomo, ikin-!, ci sınıf filmlerdeki gibi, “Acheme” ve “Jean - Baptiste” takma adları yazılı kâğıtları yutmaya çalıştı. Her iki ad da, Taketomo ile sürekli ilişki kuran kişilerdi. Birinin Kızıl Ordu’ya silah, öbürünün de düzmece belge ve para sağladığı anlaşıldı. ' ■ . . .! ' Aylardır DST’nin gözaltında tuttuğu “Jean - Bap- ■ tiste”i bulmak kolay oldu. Gerçekte, Andrh Hdbermdn adında, “Solidarite”e büyük bir ustalıkla çok sayıda d ü z-; meçe pasaport ve dolar yapan . bir- mikrofötoğrafr çıydı - Yani, Curiel’m düzmece belge üstadı. ; Hiç vakit yitirmeden tutuklanan Haberman, suçu benimsemekte direnince, zamanla Özgür bırakıldı. An cak Curiel, apar topar Güney Fransa’ya götürülünce, Fransız İçişleri Bakanlığı, adammm örgütünün Japon Kızıl Ordusu’na düzme belgeler sağladığını açıkladı. O zaman bir gazeteciyle görüşen Curiel, çeşitli sorulara, “Belgeleri okuduğun anlaşılıyor. Dİgne’deki sürgünündü
— 75 —
uzatacak herhangi bir. açıklamada bulunacağımı sanmı yorsun ya!” karşılığını verdi. “Acheme”nin kimliğini bulmak uzun sürdü. Ger çekte, Antonio Pereira Carvalho adında bir Brezilyalıydı. Ama adamın mesleği, Furuya’nın tutuklanmasından bir yıl sonra, polisle girişilen büyük çatışmada Çakal Car los’un kurtuluşu Fransa’dan kaçmakta bulmasından sonra anlaşıldı. Uluslararası terör bölüğünün başkanı, adamları Avrupa’yı bir uçtan bir uca bombalayarak, öldürerek, insan ve uçak kaçırarak dehşete boğarken; kaçma şaşkınlığı içinde arkasında çok önemli notlar ve günlükler bıraktı, Carlos’un Toullier Sokağındaki evin de yapılan araştırmalarda “Acheme”nin Örgütteki göre vinin, bütün Avrupa’ya silah sağlamak olduğu anla şıldı. Carlos’un öteki bazı yardımcılarının da Curiel’in adamlarıyla sürekli yakm ilişkiler içinde oldukları öğ renildi. Furuya Yukata’nın tutuklanması, uluslararası dö nemdeki eylemlerin ilginç bir şemasını çizdi. Lübnan’ daki Filistin üstünden yola çıkan Japon teröriste, Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu’ndan sağlanan lojistik destekler le Batı Almanya’daki zengin bir Japon işadamını kaçır mak görevi verilmişti. Curiel’in Paris’teki gurubundan da düzmece belge ve para alacaktı, Furuya’nm Orly’de tutuklanmasından sonra gündemdeki eylem değişti. Ja pon terörist arkadaşları, Paris’ten Hug’e geçip oradaki Fransız Elçiliği’ni bastı; 5 diplomatı silah namlusu al tında tutarak Furuya’nm salıverilmesi yanmda 1 mil yon dolar kurtarmalık istediler. Operasyonu, terörist lerle Amsterdam’da buluşan, onlara silah ve para veren Carlos’la birlikte planladılar. Silahlar ve patlayıcılar, Zürih’teki- askerî depodan, İsviçreli anarşist grubunca çalınmıştı. (4. Bölümde, îs-
— 76 —
viçre anarşist grubundan söz ediliyor). El bombalan, Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu-nca Mesau’daki Amerikan askerî üssünden aşırümıştı. Japonların Hollanda’dan i yolladıklan mesajın altını çizmek için Carlos, Paris’in ; Sol Yakasındaki Drugstore’u Almanların çaldığı el bombalanndan biriyle bombaladı. Kimliği bilinmeyen biri, France Press Ajansı’na telefon ederek, “Eğer hükümet : istediklerimizi yapmazsa, hu kez sinemaya saldıracağız” <■ diye uyardı. Sonunda Fransız hükümeti 300 bin dolar ! kurtarmalık verdi, Furuya’yı da. serbest bıraktı. Japon terörist bir uçağa bindirildi ve yolculuk, dönüp dolaşıp! Şam’da sona erdi. Ne bu olayda, ne de başkalarında Henri Curiel, te rörist. davranışlarda bulundu. Şiddetten tiksinirdi.. Le; Point’in ilk sayfasında çıkan öyküyü görünce “Terör den çok korkarım” diyerek sözlerini şöylece sürdürdü: \ “Çoğu zaman gençleri devrimci eylemlere yardımcı ol maktan ala koymaya çalışırım... Üçüncü Dünya ülkele rinin sorunlarıyla ilgili hakla ilişkiler danışmanı oldu ğumdan, Öirçok kişiyle tanışıyorum. Onlarla konuşmak için elime çok fırsat geçiyor” Ayrıca, tüm dikkatini, “3: Dünya ülkelerindeki toplulukların militan kurtuluş sa vaşımlarını değiştirmeye” verdiğini söyledi. :; Ancak Japonya, 3. Dünya ülkesi değildi. Ne de Bir leşik Amerika, Kanada, Kuzey İrlanda, Batı Almanya, İsviçre, İtalya, İspanya... Tüm bu ülkelerde her çeşit silahlı şiddete türlü yardımlar sağlayan bir Örgütü var-: di. Etnik, dinci, milliyetçi ve iülkücüler- (idealistler) ge-, lip kendisinden yardım istiyorlardı., Ama aynuyardımlan 3. Dünyadaki gerçek devrimci güçlerden esirgedi. 1 Bu konuda Solidarite’e verdiği buyruk, çok tutucuydu. Curiel, bu konudaki buyruk yazında, dolambaçlı yol lara sapmadan v e ' sakınmadan örgütüne “İlerici Çin güçlerine karşı saptanacak davranış”ı şöyle belirtiyordu:
— 77 — -
“Eğer karşımızda Çin'den sağlam yardım gören ile rici gruplan varsa, eylemlerine devletin içişleri gözüy le bakılacak. Ve bizim örgütümüzden yapılacak hiç bir ‘müdahale’, hoşgörüyle karşılanamaz.” Sonra belge, şu satırlarla sürüyordu: “Öte yandan, eğer yerel eylemler, ulusal sorunlarına bütünüyle kuramsal temeller üstün de Maocu açıdan yaklaşıyorsa, o zaman bizim onlara yardım etmemiz olasıdır.” Buna göre, Curierin örgütü, Pekin’den “Sağlam yar dım” alan İspanya Marksist - Leninist Komünist Parti siyle, Haiti’nin İşçi Partisiyle, İran’ın Tudeh Komü nist Partisinin kimi fraksiyonlarıyla ve buna benzer gruplarla - örneğin, Guyana ve Antiller - herhangi bir ilişki kuramaz. Her türlü yanılgıya bile yardım etmekten hoşlanan bu denli açık düşünceli bir örgütün, neden bu denli kesin yardım yapmaktan çekindiğini açıklayan fazla nedenler yok. Bunun yalnız tek bir niyesi olabilir, - ki bu akla daha yakındır - tüm dünyadaki devrimcile rin uslarmda ve gönüllerinde Komünist Çin’i - Mao’nun gözden düşüşüne dek - Rusya’nın en büyük ve tek rakibi görmeleridir. t 1976’da Curiel, ilk kez gazetelerin 1. sayfalarına iri başlıklarla geçince, Paris’in ileri solcu gazetesi Libera tion adamın çok garip savunmasını yaptı. uÖrgütünün teröristlere yardım etmesi .mantığa aykırıdır” denilen yazı, şöyle sürüyordu: “Eğer saygı değer bir soruştur macı bize Curierin Örgütünün Moskova’ya bağlı olma yan solcu terörist grupların arasına sızan bir KGB an teni olduğunu açıklamasaydı, he Point’âe çıkan maka leye kahkahalarla gülerdik. Aslında bu Kuram, son yıl larda birkaç kez değişik özgürlük hareketleri arosînda dönüp durmuş ve Solidarite'nin eylemlerini kısıtlamış tır.”
—
78
—
,
Gerçekten de bazı ayrılmalar oluyordu. Örneğin Afrikalı ozan Breyton Breytenbach gibi; Moskova'nın dı şındaki uydularında düzinelerce solcunun içine, “Aleti edilme" kuşkusu düşmüştü. Konuşmak isteyenler (doğal olarak tümü değil) Solidarite’nin terörist gruplarından ve milliyetçi özgürlük hareketlerine yardım etme görü nümü altında akıllıca gizlenerek, onlardan bilgi sızdırı yordu. Kimilerine göre, de yardım alanların çoğu b u h u rumu biliyor, ancak ortak çıkarları bozmamak için ses çıkarmıyorlardı. Bir çoklan da Solidarite’nin Sovyet bas kısı altında olduğundan kuşkulanmıyordu. Curierin en saf yardımcıları bile bu görüşe gülüp geçemezdi. Birçoklan onu; yaşamı boyunca amacmııi arkasından koşan, çok çalışkan ,ve vaktinden önce yaş lanan, çok bilgili bir adam olarak düşünüyorlardı. An cak bu amacın ne olduğunu kimse bilemiyordu. Kapı sından geçen bu Bonhie ve Clyde’lar kimlerdi? Guetamala’ya yolladığı kadın neden sorguya çekilmekten kor karak kendini öldürmüştü? Paris’ten günlerce, hafta larca yok olduğu zamanlar Curiel, nereye gidiyordu? Çalışma ve yardım coşkusuyla nasıl büyük paralar .har cayabiliyordu? Parayı nereden buluyordu? Sorular, bugiin bile Bati’daki gizli haber alma Ör gütlerindeki ajanları rahatsız ediyor. Çünkü şimdiye dek Çuriel’i kesinlikle suçlayabilecekleri yeterli bir kanıt bulamadılar. ! CIA’nm Avrupa’daki görevli yüksek aşamalı bir ajanı bana, “Şirket, adamırı KGB’âen olduğunu söylü yor ama, ben. inanmıyorum” dedi. Olaylara yakın bir ajan ise görüşünü, “Adamın çok iyi bir profesyonel ol duğuna kuşku yok. Çok kez rüzgar altına düşmesine karşılık hiç yanlışlık yapmadı. Ama kuşkusuz, KGB’den
— 79 —
di” diyerek açıkladı. Eldeki kanıtlardan - ve durumdan belki gerçeğe en yakın olanı bu görüştü.
Henri CuriePin bilinen yaşam öyküsündeki kayıp noktalar dikkat çekici. Kültürlü, kendisine egemen, ter biyeli, sert (içki ve sigara kullanmazdı) ağzı sıkı ve gör kemli bir korunma içindeydi. Ama zamanla edilen bil gilerden sonra yaşamının büyük bölümünü etkin ve bi linçli olarak Sovyetler Birliği adına çalışmakla geçirdiği anlaşılıyor. 1915’de Kahire’de varlıklı bir Yahudi bankerin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Yirmi yaşlarına varmadan ko münist oldu - ya da - soranlara verdiği karşılık gibi, “Her zaman doktrini sağlam ve Moskovarya bağlı b it komünist” oldu. Yaşamının sonlarına doğru gazeteci lere söylediği gibi, son 25 yıl içinde devletsiz, evsiz ve pasaportsuz bir gezginci olarak Rusya’ya gitmemesinin nedeni, dışardan onlara “Çok daha yardımcı olabileceği inancı”ndandır. Gençliğinde, İngiliz yönetimindeki Mısır, romantik Marksist düşüncelerle kaynıyordu. Babasmm zenginliği ve konumunun güvencesi altında genç Henri, kendisi gibi durumları iyi orta sınıf solcuları, ailesinin Nil kı yısındaki villasında topluyor ve Marksist grupların yeni yeni oluşmaya başladığı pireli Arap kahvelerine gidi yorlardı. 1942’de Mısır Komünist Partisi’nin kurulma sına yardımcı olduğu zaman, her iki yandan da destek gördü. Kısa süre içinde, işine çok yarayacak ilişkiler kur maya başladı. Savaş dönemi Kahire, Müttefik ve karşı güçlere ya da'her ikisine para karşılığı yardım eden casüs ve gizli habercilerle kaynıyordu. Henri’nin babası o sıralarda öldü.' Annesi,. Rond-Point yakınlarında ko-
— 80 — I ' '■
■
münist yayınlar satan bir kitapçı dükkânı açtı. Dükkân; kısa sürede, edebiyatçı çevrelerin ve köktencilik yanlı-, lannın gelip gittiği, değer biçilmez bilgilerin, dediko- i dularm alıp verildiği, Mısır’da ya da Akdeniz’de Rus | kitaplarının bulunduğu tek yere dönüştü: Henri ve iler-; de karısı olacak Rossette, dükkâna gelip giden müşteri-! lerden bilgi alırlardı. Ve bu bilgileri, o sıralarda, Kahire - i de çok sayıdaki öncü- Nazileri izleyen İngiliz Gizli Ser vis görevlileriyle paylaşırlardı.! Özgür Fransız misyonu, için adam toplamaya ve onları saklamaya *yardım et tiler. Çok sonra da yaptıkları bu yardımların ödülle-^ rini topladılar. Kral Faruk’un 1946’dan 1948’e kadar i hapse attığı Curiel, 1952’de askerlerin kralı devirme-; sine dek Avrupa’da kaldı. Avrupa’daki 4 yıllık süre için de yaptıkları pek bilinmiyor. Yalnız; çok yolculuk ettiği ve o sıralarda Çekoslavakya’da çok yeni gelişen komü nist darbesinden sonra sık sık Prag’a gittiği biliniyor. Raporlara göre, 1951 yılını İtalya’da geçirdi ve Kömür; nist Partisi’nin paralelinde silahlı gizli organ kuran Felt-1 rinelli’nin yakın dostu Pietro Secchia gibi komünist, ö m 1 derlerle arkadaşlık kurdu. O günlerde Kominform adı na çalışan Fransız Parti Başkanı J.acques Diıclos ile de Paris’te sık sık buluştuğu görüldü-. Parti içi çevrelerine; yakın yaşlılar, Rus gizli servisi adına ava çıkan “Beyaz K urt” adını verdikleri bu Mısırlı konuktan sık sık söz; edildiğini anımsıyorlar. Faruk, Mısır’dan atılır atılmaz Curiel, Kahire’ye döndü. Ama kısa süre sonra sınırdışı edildi. O görkemli, dönemde Washington’nun gözdesi olan Albay Cerrtal Abdül Nasır - Avrupa komünist basını Albay’dan o za manlar “Amerikan emperyalizminin çirkin oyuncağı’1 diye söz ederdi - komünistlerle en ufak bir .bağ bile kur mak istemediğinden, CuriePi sınırdışı etti ve adam, böylece ömür boyu politik sürgüne mahkûm oldu.
— 81 —
Curiel, 1950'de Nasır’ı düşürmek için elinden geleni yaptı. (1970’de Enver Sedat için de eş çalışmaları sür dürdü.) Bir îtalyan komünist ileri geleni, bana, Curiel’in o günlerde kendisine gelerek, “Mısır'da bir komünist ordu darbesini desteklemek için çok acele silah ve para yardımı istediğini” söyledi. Folitbüro’dan Leon Felix ve şimdi ölmüş olan Fransız Komünist Partisi eski sek reteri Anâre Marty ile buluştuğunda, aynı istekleri Fran sız komünistlerine de yineledi. * Avrupa’da ne yaptığı kesinlikle bilinmediği yıllarda, Fransız polisi, Ruslarla olan ilişkisinin kanıtlarını ele geçirdi., Kasablanka’da Fas Komünist Partisi Genel Sek reterinin villasma düzenlenen baskın sırasında, Ceza yir yakınlarında 15 Kasım 1951’de yapılan gizli toplantı nın tutanakları bulundu. Toplantıya bazı Kuzey Afri kalı komünist önderlerle Paris’ten Leon Felix katılmıştı. >Toplantıya Kominform 4, Bölük - Kremlin’in Arap devletleri örgütü- Başkanı Mikhail Suslov adına “Bay Marcel” başkanlık etmişti. Görüşmelerin konusu, sömür geciliğe karşı olan subay ve öğrencilerin eğitilmesi so runuydu. Ve hemen hemen toplantının yapıldığı tarih ten 3 yıl sonra Fransa’dan kopmak isteyen Cezayir’in kurtuluş savaşı başladı. O tarihteki toplantıyı düzenle yen, Henri Curieidi. îşte o zaman DST, Curieiin yabancı ajan olduğunu gösteren 5 531916 numaralı dosyayı açtı. Fransız halkı durumu ancak aradan 27 yıl geçtikten sonra öğrendi. O zaman bile gerçeği, Fransız basını yerine, Londra’da çıkan “Economist Foreign Report” adlı dergi yayımladı. Cezayir gizli toplantısından kısa süre sonra Cruel, elinde ne bir göçmen belgesi, ne resmî bir işi, ne belirli bir kazanç kaynağı ve ilk, 9 yılda sürekli oturma
i
F: 6
— 82 —
belgesi olmamasına karşın, Paris’e yereşti. (1960’da sü rekli oturma belgesi aldı ama, her 3 ayda bir bunu yeni lemesi gerekiyordu.) İşte böylece kişisel deneyimlerine dayanarak, ileride kendine meslek seçeceği “Gizli yaşa yan” toplulukları eğitecekti. Onlara “Düzmece kimlik belgelenenin nasıl yapılacağını öğrenmelerinin bilme leri gereken en önemli iş olduğunu söyledi. “B irülkede, doğal çevrenin dışında yaşayan biri için en gerekli şey nedir? Belgeler kuşkusuz... Yiyecek içecekten önce belge gerek. Çünkü elinde belgen olmadan yiyecek içecek alamazsm.” Bu sözleri, Digne’deki kısa sürgünü sırasında basma açıkladı. Ancak belgeleri nasıl sağladığını ya da ■ kimin için sağladığım söylemedi. • Curiel, gizli yaşam konusundaki bütün bildiklerini, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında yavaş yavaş öğrendi (1945 -1962). Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) adına bilgi sağlayan, gizleyen, İsviçre’den bilinmeyen kaynaklardan Fransa’ya aktarılan büyük paralan top layan Paris’teki anahtar adamdı. Cezayirlilerin davala rına duyduğu büyük cana yakınlık, onu özellikle güçlü dinsel inançlarıyla davranan Katolik ve Protestan top- ■ luluklarla karşılaştırdı. Birçoğuyla ömürboyu dost kaldı. Onların yardımıyla, hiç bir açıklamaya gerek duyma dan, bir gecelik sığınacak yer arayan kaçaklara yatacak yerler buldu. Ülkeden sının geçecek kaçakların işlerini kolaylaştırmak amacıyla yanlarına!, eski dostlarından: ra hipleri katardı. Bu dostların arasında Dominikli peder Maurice Path ile Protestan Rahip Rene Rognon ile sonu na dek en yakın işbirliği yaptı. f, : Bir rastlantı sonucu başı belâya girdi. 1960 sonba harında DST; FELN eylemlerinin olağan soruşturmasını yürütürken tutuklandı. Yakın işbirliği yaptığı arkadaş larının birinin evinde bulunan belgelerin, Cezayir Sa vaşı ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Bu belgeler, an-
— 83
cak Quai d’Orsay’daki gizli dosyalardan alındığı belli olan Fransız - Alman hükümetleri arasında geçen gö rüşme tutanaklarının fotokopileriydi. Curiel, belgelerin eline nasıl geçtiğini söylememekte direnince, 2 yıl Fresnes’de hapis yattı. Cezayir Savaşı sona erince, yine kuş gibi özgürdü. 1963’de “Solidarite ”yi kurdu. Ancak 1966’ya dek bu kuruluş fazla ilgi görmedi. 1966 yılında Havana’daki Uluslararası Konferans, Batı emperyalizmine saldırma yı bütün dünyaya duyurunca, Sovyetler’in hayır duaları arasmda “Uluslararası gerilla savaş çağı” açıldı. Sön 15 yıl içinde Solidarite, Havana5da belirlenen politikanın ■bir yansıtıcısı oldu. Kuruluş, savaşan bir güç değildi. Alıcılarının ope rasyonları ile ilgilenmezdi. Gerçekte Ruslar da bunu is temezlerdi. Karışık ideolojilerden meydana gelen ya rarsız toplulukların ne yaptıklarını bilmek isterlerdi, îdeoloji söz konusu olunca, Curierinki gibi yardımcı ku ruluşlar da bir yanı kayırma konusunda pek dikkatli davanamazlardı. Dünyada ulusal özgürlük ve terörist hareketleri; hiç akla gelmeyen ve düşlenemeyen çeşitli aykırı düşüncelerin patlak vermesiyle ortaya çıktı. Ör neğin Troçki yandaşları; Maocular, anarşistler ve buna benzer çeşitli fraksiyonlar oluşturdular. Gerçekte para ve silahları Çin’nin rakibi Sovyetler’in sağlamasına kar şın, Ruslar, bu fraksiyonları kara listeye almadılar. Do ğal olarak, Solidarite de almadı. Örgütün yüksek düzeydeki sıralarının üstünde ileri ci Moskova komünistlerinin ve onların duygudaşlarının baskılan bir yana, kuruluşun garip parasal durumu da gözönüne almırsa, izledikleri yola yeterince bağlı kal makla parayı nasıl sağladıkları kuşku uyandırıyor. Ca nını amacı uğruna veren Curiel’den başka bu yoldaki
en yakın yardımcıları Peder Bath ve Rahip Rognon da ' uzun yıllar uDünya Barış Hareketleri” Öncüsü. Sovyet ■ grubunun en eski eylemcilerinden oldular. Curiel adına Guetamala’ya giden Miehele Fifk, Stalin yandaşı Fran- J sız Komünist Partisi’nin günlük gazetesi VHumanite'de çalışıyordu. Öbür 2 doktrinci komünist, Curierin bitmez tükenmez para kaynağını nereden1bulduğu sorusunun açık yanıtlandır. Raymond Biriotti ve Bernard Riguet adlarındaki bu kişiler, Solidarite’nin genel kurul üye- . leridir. ı i Fransız yetkili kaynaklarına göre (bunu bana özel . olarak kanıtladılar) örgüte para akmasından sorumlu olanlar, Biriotti ve Riguet’di. “2. Rue Colonel - Driant” adresindeki Societe d’Echange et de Representation adlı, dışalım ve dışsatım firmasının saygın kurucuları ve ti caret müdürleridir. Firmanın Sovyetler Birliği Merkez ; Bankası’nm sahibi olduğu Paris’teki Banque Commercial pour L’Europe du Nord (BCEN) adlı bankada çok oynak bir hesabı vardır. Sovyetler Birliği’nin yurtdışında en büyük para ödeyen bankası BCEN’de, Fransız Komünist Partisi’nin de hesabı bulunur. Yıllardır Krem lin adına Batı Avrupa’da yasa dişi para dağıtımları yap tığı bilinmektedir. .
Ne olursa olsun, örgütte çatlamaların şu ya da bu biçimde başlamasından kaçmılamazdı. 1970 yıllarının ortalarında kimi kopmalar başladı. Breyton Breytenbach gibi örgütten ayrılanlar, ister konuşsun ister ko nuşmasın, kısıtlı bilgi dağarcığına ufak tefek katkıda bulundular. Ve Curierin bunca yıldır Batı güvenlik çev relerinden nasıl kaçtığına az da olsa ışık tuttular. Yirmi yıllık sıkı polis çalışması ve gözaltında tutulmasına kar- ; şılik onu suçlayacak yasal bir kanıt bulunamadı. Kuş-
— 85 —
kuşuz, kanıtlar, vardı, ama yeterli değildi. Curielbir zar manlar, Mikhaü Suslov*la (şimdi Sovyet Komünist Par tisinin Teori Başkanı’dır ve silahsızlanmanın Batı de mokrasilerine karşı açılan “İdeolojik savaşımı” zayıf latmaması üstünde ayak diriyor) birlikte ya da onun adına çalıştığı biliniyordu. 1960’da kendisiyle hiç ilgisi olmayan Fransız hükümetinin gizli belgeleriyle yakalan dı. Onca yıl yalnızca ilk kez dikkati elden bıraktığı gö rüldü. Polis, bir kez Paris’teki Sovyet Elçiliği’ne gittiğini belirledi. Güvenilir yardımcısı Kobert Dovezies’in sık sık Küba Elçiliği’ne uğradığı, ikinci yardımcısı Joyce Blau’nun 1974 yılında uzun süre Moskova’da kaldığı bilinmektedir. Örgütte çalışanlar arasında çok sayıda eski Staliiıciler bulunmakta ve sözümona dışsatım - dış alım firmasının işlerini yürüterek para kazanmakta, ama bu firmanın Sovyet Merkez Bankası’nin çok özel bir şubesiyle çalışmaktadır. Gerçekte Curiel’in aile bağları da çok ilginçtir. Bu bağların varlığı çok uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Bunca yıldır kendisini , izleyen çok sayıdaki gizli haber örgütleri, bir zamanlar kanadı altma aldığı genç kuze niyle arasında bir bağlantı olabileceğini düşünemedi, ' Henri’nin annesinin Hollanda’da yaşayan erkek kar deşinin oğlu George.Bihar, anne ve babasının boşanma sından sonra 1936’da Kahire’ye gitmişti. Curieller, ço cuğu yanlarına alarak iyi bir İngiliz okulunda eğitim görmesini üstlenmişlerdi. On dört yaşında Kahire’ye ge len ve Henri’nin odasının yanındaki odaya yerleşen ses siz bir çocuktu. Kendisine büyük bir sabır içinde kök tenci politikanın girdisini çıktısını anlatan Henri ile kısa süre içinde dost oldular.' George, kuzenin peşine takılıp solcu takımının.dadandığı Kahire’nin Arap kah-' velerini adım adım dolaştı. Öğrendiklerinin etkisinde
kalarak kendinden geçen ve gözleri kamaşan çocuk, çok sonraları annesine, zeki ve tüm varlığını amacına ada mış Henri Curiel’in yanında geçirdiği birkaç yılın ken disi için büyük anlamlar taşıdığını söyledi. :v George Bihar, Londra’da “George Bloke’* adını ala rak İngiltere’deki “MI 6” örgütüne girdi. Kırk Batılı ca susu atlatıp eline geçen türü devlet sırlarını .yakalanana dek KGB’ye aktardı. Çağın en göz kamaştırıcı, en başa rılı çift yanlı çalışan casusuydu. “Blake”in KGB ile doğrudan, doğruya ilişki kurma sına kuzeni Henri’nin yardımcı olup olmadığı bilinmiyor. Kuzen öldü, Moskova’daki emekli casuslar klübünde oturan “Blake” de bize gerçeği anlatacak en son ki şi... Mesleğe nasıl girdiğini hiç bir zaman açıklamadı..; Yalnız tüm çalışmalarını şaka yollu “Karşılıksız yerineh getirdiğini açıkça söyledi. Boşandığı zaman karısının kısaca değindiği gibi; para ya da aşk veya şantaj uğruna casusluğa katlanmadığına göre, ya can sıkıntısından ya da tiksintiden veya çarpık düşüncelerinden ve politik inançtan bu yola sapmış olabilir. Nerede ve nasıl olduğu yoğun bir giz perdesi altın da saklı... Ama karısı onun koyu bir komünist olduğu na inanıyordu. İngiliz hükümeti üstünde öylesine şaşır tıcı bir şok yarattı ki, üyeler konuyu tartışmaktan bile kaçındılar. Kapalı kapılar ardında yargılanarak bu suç ta rekor kıran en uzun cezayı yedi. Kırk iki yıl hapse mahkûm oldu. Wormwood Scrubs Tutukevinde 4 yıldan az bir süre yattıktan sonra örgü şişlerinden yapılma bir merdivenle duvara tırmanıp kaçtı. Ve hızlı davran maya hiç gerek görmeden hazırlıklarını bitirdi, Mosko va’da son bulacak yolculuğuna başladı. Yolculuğu sırasında uğradığı Kahire’den annesine mektup attı. Ama o sıralarda Cunel çoktan Mısır’dan
87 —
ayrılmıştı. Ancak aralarındaki ilişki hiç kimse için de ğilse bile, “George Blake” için çok güçlüydü. (O zaman îıiç kimse ikisinin arasındaki yakınlığı bilmiyordu). Çünkü o kente uğramak için eline geçen her elverişli durumu değerlendiriyordu. İlk kez 1948’de Güney Kore’de gizli göreve atandığı zaman “George Blake”, Kahire’ye uğrayıp kuzenini gör mek için, ,izin istemişti. İzni aldı ama, o günlerde hapis te olan Henri’yi görememişti. Ancak bu denli sıcak ilgi duyduğu kuzenini o tarihten sonra bir daha kesinlikle görmek istememesi çok şaşırtıcı... 1951 yılında kendi hesabına Hamburg’da KGB’ye düzenli biçimde hilgi ak tarmaya başladığı zaman Curiel de uçakla birkaç saat lik uzaktaki Paris’te tezgâhım kurmuştu. On yıl sonra Blake tutuklanıncaya dek Avrupa’nın herhangi bir kö şesinde buluştular mı? (Curiel, bir gazeteciye, arkadaş larından birinin pasaportunu alarak fotoğrafını değiş tirdiğini ve sık sık Almanya’ya gittiğini söyledi). “Bla ke”, 1966’da Wormwood Scubs Tutukevinden mahkûm arkadaşı IRA üyesi Sean Bourke’un yardımıyla kaçtı. IRA’nın 1966’daki çok değerli velinimeti Curieiin bu işte parmağı var mı? Moskova; Philby, Burgess, McLean gibi diğer kulüp üyelerine vermediği, yalnızca etkin görevdeki sivillere yönelttiği Lenin ve Kızıl Bayrak ni şanlarını 1970’de “Blake”e taktı. Acaba “George Blake”, Moskova’da ne gibi etkin bir görevle çalışıyordu? Şaşırtıcı bir soru da, İngiliz Gizli Servisi’nin “Geor ge B lake ”in bu denli hayranlık duyup el üstünde tuttu ğu yaşamındaki en anlamlı politik deneyimler edinme sini sağlayan kuzenin farkına varmadan adamı işe al m ası... Oysa kendisine, ailesine ve akrabalarına ilişkin her türlü bilgi dosyası ile şeflerinin incelemesine su nuldu.
— 88 —
1
Soruşturma komisyonuna ' başkanlık eden Lord Radcliffe’in belirttiği gibi, kendilerini uyaracak o ufak noktanın gözden kaçmasının nedeni, “ö noktanın” dos yada bulunmamasıydı. Ve bu gerçek. Blake'ın kaçışın dan 10 yıl sonra, George Bihar’in İzmirli bir tüccarın torunu, Kahireli banker Daniel Çurierin yeğeni, Paris’ te S 531916 nolu yabancı ajanm kuzeni olduğu, “Le Pomts” muhabirinin araştırmalarından sonra ortaya çıktı. ;:-i Kuşkusuz, bir insanı akrabaları yüzünden suçlaya mayız. Curiel’m eylemlerini de eksiksiz kanıtlayacak bil giler ortaya çıkmadı. “Blake”in çift yanlı alçakça oyu-, nunu bilmediğini söyleyip yadsıması çok doğaldı. Basın da kendisi hakkında çıkan suçlamalari, arkadaşları gibi, o da yadsıdı.'Gerçekte hepsi basını dava edecekleri yo- : lunda gözdağı verdiler ama, kimse dava açmadı. ' r! “Le Points”n ın ,; Colidarite’yi açığa çıkarmasından 3 ay sonra, ürgüt ortadan yok oluverdi. Yerini, özenle aklanıp paklanmış “Dostluk v e ; Yardım Grubu” aldı. Aradan bir yıl geçmeden de Curiel, bir kurşunla temiz leniverdi. ,, ■ . S\ Özgür bir insan olarak öldü. Çünkü büyük güç lüklerle toplanan kanıtla!, kesinlikle onu yargılamaya yetmeyecekti. Kısa süre zoraki sürgüne yollanmasına, karşın Fransız İçişleri Bakanlığı suçlamalarını .açıkla- ;. madı. Devlet Konseyi’nin başlıca mülteci örgütleriyle sorumlu bölümüne gelen gizli bir raporla, “Gelişmiş çok gizli örgütlerin”, özellikle “3. Dünya ülkelerini içerme yen ve “Bazıları silâhlı savaşıma dönüşen devrimci ha reketleri” destekledikleri anlaşıldı. Japon Kızıl Ordusu’- : nuıi terörist eylemlerini kolayca gerçekleştirmelerini sağ layan düzme belgeleri hazırlayarak “Etkin yardımcı” : oldu. Raporda, “Sürekli ve gizli elatmalarVa Fransız Dış-
— ■89 —
işlerünin özellikle Orta Doğumdaki tutumunu gerginleş tirm ekte ve bu çok tehlikeli eylemlerini Fransa toprak larından yönetmektedirler. Çeşitli ülkelerdeki Fransız diplomasisini el altından tehlikeye düşürmekte ve ya rattıkları zararlı durumla toplum düzenini bozmakta dırlar” deniliyordu.
Curiertn Mayıs 1978’de öldürülmesinin nedenleri gizil kaldı. “Delta” adına konuştuğunu iddia eden biri, basma bir bildiri yolladı: “KGB ajanı ve vatan haini Benri CurieVin eylemlerine bugün Öğleden sonra saat 2’de son verildi.” Ancak Cezayir Savaşı sırasında OAS’de işlev gören “Fransız Aşın Sağcı Suikast Bölüğü” olan Delta, 15 yıldır dağılmış durumdadır. Öyleyse Henri Cunel’i kim öldürmek istedi? Öldürülmesi gelişigüzel bir zamana rastlamamakta... 1952’deıı beri ilk kez “Julien” ya da “Raymond” adlarım , kullanmadan, Henri Curiel adına düzenlenen geçerli belgelerle Fransa’dan çıkmak üzereydi, Gerçek^ ten söylediği gibi, uzun yıllardır özlemini çektiği bir ta til için Yunanistan’a mı gidiyordu, yoksa kaçıp ortadan yok mu olacaktı, bunu hiç kimse bilemiyor. Her ne olur sa olsun, yine karanlık birtakım işlerin arkasında bu lunduğuna kuşku yoktu. Curierin yüksek makamlardan gördüğü saygınlık da garip mesleği içinde göze çarpan konulardan biridir. 1953’den beri DST’n in ' sürekli gözaltında bulunmasına karşın Fransız yetkilileri,: 1976’ya kadar bu adamla il gili en küçük bilgiyi basma sızdırmadılar. Ve o tarihteki sızıntı, belirli makamları öylesine rahatsız etti ki, Fran sız basını bile bu konuyu kurcalamamayı uygun buldu. Curiel konusunda bilgi toplamak için yiğitçe bir çoba gösterildiğine ben de tanık oldum.
— 90 —
Yüksek yerlerden gördüğü; saygınlığın nedeni, belki de savaş sıralarında Kahire’d eö zg ü r Fransız Misyonu’na yardımcı olmasıdır. Curiel’in savaş sırasındaki yar dımlarını unutmayan Fransız direniş önderlerinin onır belirli bir ölçüde özgür bırakarak ödüllendirmiş olma ları akla yakın bir gerçektir. Ye CuriePin de bunun kar şılığında kendilerine gizlice bilgi aktarması olanaksız değildir. Çünkü bu meslekteki biri, hiç kimseye karşılık sız bir şey vermez. De Gaullecülerle arasındaki özel iliş-; ki de kuşkulu... 1968 yılında General, kendisini ülke sahr nelerinden çekince, Curiel’in Fransa’daki durumunda da “Dramatik değişiklikler” oldu ya da ölümünden kısa süre önce “Economist Foreign Repot” muhabiri Röbert Moss’a böyle söyledi. . ;■ Bu durum bile onu, Fransa’nın birbirlerine rakip, resmen kurulmuş ya da “polise paralel” yeraltı gizli ör gütleriyle sürekli iki ateş arasında bıraktı. Belki bu ma kamlardan biri, Curiel ülke dışına çıkmadan onu orta dan kaldırmaya zorlandı. Fransız adalet makamlarının hiç bir zaman yerine getiremeyeceği bir görevi üstlenip çok şeyler bildiği ya da cezalandırılmak için ortadan kaldırıldı. Eğer gerçek buysa, bu tip olaylar ilk kez olmuyor. Çünkü Fransız gizli örgütlerinin kimi karışık olayları bir an Önce ölümle temizleyip çözümlemek için Cezayir Savaşı günlerinden kalma kabadayı gizli polisleri sık sık kullandığı bilinmektedir. 1966’da Faslı solcu A hm ed Ben Barka, Paris’te ortadan yok oluverince, olay ulus lararası skandala dönüştü. Fransa'nın Fas’taki ilişki; lerinin politik düşmanı ve o günlerde Havana’da yapı lacak Uluslararası Konferans’m yurtdışmdaki temsilcisi Ben Barka, güpegündüz Saint Germain 'Bulvarı’nda, bir daha bulunmamak üzere, yok oldu.
91 —
Sayıları bilinmeyen birçok siyasal cinayet bu yolla işlenmiştir. Fransa’da yaptığım araştırmalar sırasında hiç aklımdan çıkmayan olaylardan' biri de, yeterince deneyim ve bilgi sahibi çok sevimli bir adamın; eğer adını açıklarsam beni büyük bir yalancı olarak suçla yacağını ve bunu kanıtlayacağım söylemesidir. Bu se vimli kişi, eğer günün birinde gazetelerde, deniz kıyı sında bulunan bir ceset konusunda kısa bir yazı okur sam, bunun eğitilmiş, ancak gelişmemiş profesyonel bir teröristin, toplumun düzenini bozduğu için “Uzun, çok uzun; ama çok uzun bir yolculuğa» çıkarıldığım anla mamı anımsatıyordu. Öte yandan, Curierin eylemlerine son verilmesinde Fransızların parmağı olmayabilir de... Eğer Ruslar adir na çalışıyor idiyse, kimliği açığa çıkınca, bildikleri Sovyetler’in zararına olabilirdi. Koskoca örgüt açığa çıktık tan 3 ay sonra telâşla dağıtıldığına göre,, binlerinin- bu sızıntıdan ne denli gocunduğu ortada. Ve o birileri, bizlerin kesinlikle Solidarite konusunda bilgi edinmemizi önlemek amacıyla, örgütle ilgili tek bilgi sahibi olan kişiyi ortadan kaldırıverdi. Kuşkusuz, eğer kendilerini rahatsız ettiyse, bu denli ufak sorunu çözümlemek KGB için iş değildi. Hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz Henri Curiel, kısa sürede unutulup gidecek. Ancak DST’deki ve Batı dünyasının önemli servislerindeki dosyaları şimdi bile açık... Ve öldüğünü duyunca yüzünde ufacık bir üzüntü kınntısı beliren kuzeni George’un dosyasıyla çok karşılaştırıldığına kuşku yok.
4 “ ANNABABi” “Anna Maria Grenzi”, öteki adıyla “Marino, Fedi”; . “Waltraud Armruster” hücresi;içinde “Annata b i” olarak tanınan Berlin doğum lu Petra Krause, İsviçre polisince yakalanınca, “Yüzyılın teröristi” diye tanımlandı.' Bu olay 1975’de, öteki ülkelerin polisleri Petra’n ın . arkadaşlarını yakalamadan meyda na geldi. Petra, öbürleri gibi katil . değildi. Onun bütün görevi dükkânı yönetmekti. “Annababi”, şimdi emekliye ayrılmış du rumda... Napoli’de iyi - kötü saygın bir yaşam sürüyorZürih Tutukevinden -mahkemenin karşısına çıkmiasına fırsat kalmadan- korkunç bir suçlama kurbanı ge rekçesiyle, söz dinlememekte inat eden İtalyan kadın lar jürisinin yardımıyla İsviçre adaletinin sert pençeleri arasından kurtarıldı. Gerçekten o denli suçsuz ve temiz görünüyordu ki İtalyan hanımlar, kızın dosyasına dik katle bakmadılar bile. Zaten o günlerde hiç bir şey titiz likle incelenmiyordu. \ 1 : - ' -i Evlenme yoluyla İtalyan vatandaşlığına geçen. Pet ra Krause, Alman Yahudisi olarak doğdu. Anne ve ba bası Hitler’in gaz odalarında can verdiler. Çocukluğu nun ilk 3 yılı Auschwitz’deki toplama kamplarında, Nazi bilim adâmlannm kendi yaşındaki çocuklara de ney yaptıkları laboratuvarlann yanında geçti. Büyük
-
t-
93
—
bir şans eseri olarak ilim adamlarının elinden, İsveç çeliği ile değiştirilen 2 bin bebek arasında kurtuldu. Her zaman a n ti-faşist inançlarının kendisini kova-ladığını söylerdi. BU sözlerinden kuşkulanmak haksızlık oiur. Bütün yaşamı kaçmakla geçti. İsviçre’de yakalan dığı zaman Federal Alman ve İtalyan hükümetlerinin tutuklama kararlan bulunuyordu. Fransa, İspanya, Avusturya, Yunanistan ve İsrail gizli servislerinin de onunla paylaşacak kozlan vardı. Zayıf, İnce uzun, sıs ka, büyük kara gözlüklerin ardında saklı solgun yüzlü ve sıkıntılı ama kadınca görünümüyle herkesi atlattı. Yakalandığında, Zürih’te AvrupalI terörist alıcıla rına silah satan bir örgütte görevliydi. Alıcıları ara sında Yunanlılar, İranlIlar, İspanyol Basklan, İrlanda Gönüllüleri, Baader - Meinhof Çetesi, İtalyan Kızıl Tu gayları, Fransız solcuları, Paris’te Carlos’un, yönettiği F ilistin . Avrupa takımı da vardı. Genç anarşist top luluğu, siparişleri yazdıktan sonra istenilen mallan İsviçre ordusu depolarından çalarak Zürih’e getirir, ora dan da araba ve trenlerle yollardı. Kimi özel durumlar da ise Petra, dağıtımı kendisi yapardı. İsviçreli anarşistlerin silah dağıtım hücresi, Henri Curiel’in “Dostluk ve Yardım1* örgütü kadar büyük de ğildi. Ama hücre; konsolosluklan ve çokuluslu bankaları bombalamaktan, İran Şahı’na suikast düzenlemeye ka dar, her türlü işi yaptı. En çok yaptıkları iş ise, silah alım -satım ve dağıtımıydı. Stoklarının büyük bir bö lümü İsviçre Silahlan Kuvvetlerinden çalman en iyi mallardı - özelliklerinden biri, 50 tonluk tankları hava ya uçuracak güçteki motorize mayınlarıydı - ama, bun ları ellerinde çok sayıda bulunduramıyorlardı. Hücre,
■ — 94 —-
;,
J
savaş çağında gün geçtikçe artan istekleri yerine getir mekte güçlük çekiyordu. Bununla birlikte, istenilen yerde, istenilen zaman da başvurulacak Tanrı’nm yolladığı bir kuruluştu! Yeni işe başlamış terörist hücreleri isteklerini Avrupa'nın hiç bir yerinde böylesine düzenli sağlayacak bir kuru luş tanımıyorlardı. Herkese açık bir dükkân değildi. 1970’lerin ortalarına doğru İsviçre silah dağıtım merke zinden sağlanan silahlar ve patlayıcılarla Avrupa’da bü yük terörist baskınlar yapıldı. Ancak o sıralarda daha büyük ve daha düzenli bir dağıtım yöntemi gelişmek teydi. Avrupa yeraltı hücrelerine Sovyet blökundan, Lib ya’dan ve Orta Doğu’dan silah ve gereç yağmaya baş lamıştı. CIA’nm uluslararası terörist; kartlarında “Patra Krause Hücresi” adı altmda yazılı olmasına karşın Zurih halkası, Petra İsviçre’ye gitmeden çok önce çalış maya başlamıştı. Birkaç genç; İsviçreli anarşist, 1970 yıllarında AKO (Anarşist Kamp Organizasyonu) ile bir likte bu hücreyi kurmuştu. Bu çok genç çocuklar,; bü yük bir tutkuyla gerçeğe aykırı düşleriyle Che Guevara’nın arkasından gitmek istiyorlardı. Ve aradan, çok geçmeden, İsviçre’nin sıkı korunmayan silahlarım çalıp Avrupa’daki devrimci arkadaşlarına yardımcı olmak dü şüncesi uslarına geldi (Özellikle İspanya’ya silah yol layarak Franco’yu devirmeyi düşlüyorlardı.) Eylemlerini gerçekleştirdikleri ilk 3 yıl içinde yal nız soygunla uğraşıyorlardı. Yarım ton patlayıcı, 200’den fazla tüfek, 525 tabanca ve 346 el bombası çaldılar; Petra Karuse aralarına kâtılıncaya dek dağıtım yön temleri pek iyi değildi. Petra gelince, zincirin Zürihte’ki yeraltı işyeri, Avrupa’nın en çok aranan adresi pldu.
— 95 —
Petra’nın isviçreli yardakçıları bütün bunları mah kemede anlattılar. Ama aralarında Petra yoktu. 1977 yazında İtalyan kadınlan yardımına yetişmişti. Ancak o yıl duruşmaya çıkan öbürleri -Peter Egloff, Urs Staedeli, Daniel Von’ Arb - yaptıklan her şeyi açıkça anlat tılar. Patlayıcıları 1971’de, daha sonra kendi ülkesinde silah kaçakçılığından tutuklanıp mahkûm edilen Fran sız anarşistine aktardıklarını söylediler. Fransız yaka lanınca, ortada kaldıklan için, Milano’ya giderek ulus lararası daha iyi bağlantılar kuracak kişileri aradılar. Ve Roberta Mander adında bir Italyan anarşisti buldu lar ya da o kendilerini buldu. Altmışların ortalarından beri işlevlerini sürdüren İtalya’nın aşın sol çevrelerinde dolaşan Mander, Avru pa’nın hızla gelişmekte olan görkemli -devrimci terörist eylemlerine kendisini kaptırmıştı. Ülkesinde hızla ge lişen örgüt, yalnızca kendi adına silaha gerek duymu yor, aynı zamanda kendi paralellerinde olan başka ör gütlerle de yakın işbirliği yapıyordu (Bakınız, bölüm 11). Egloff, Staedeli ve Von Arb’la Milano’da buluşan Mander; iyi bir şeyle karşılaştığını görür görmez anladı. Birkaç hafta sonra yeni tanıştığı arkadaşlarını görmek için 2ürih’e düştü. Yanında, Baader - Meinhof çetesinin iç çevrelerinden B?'igitte Heinrich adında bir Alman kızı vardı. Bundan sonra olaylar birbirini kovalamaya baş ladı. Mander, Italyan arkadaşlarının silah ve patlayıcı lara gerek duyduklarını anlattı. Brigitte’nin Almanya’ daki arkadaşlarının da aynı şeylere gereksinmeleri var dı. Mander’in Ispanyol Basklı arkadaşları ve Madrid’de FRAP denilen Marksist - Leninist gerilla grubu da silah istiyordu. “İsviçre Silah Çıkarma Servisi”, böylece ilk siparişleri alıp bir dükkân açtı.
Mader, sık sık Brigitte birlikte Zürih’e geldi ve iki si de hiç bir zaman elleri boş dönmedi. Batı Alman po lisi, 1974'lerde Baader - Meinhof'a ait 2 gizlenme evini bastığı zaman (Hamburg’da ve Frankfurt’a) İsviçre da ğıtım servisinin sağladığı çok sayıda tabanca, el bom bası, tanklara karşı mayın, makinalı tüfek, makinalı tabanca ve patlayıcılar ele geçirdi. Bulunan silahların sayısı, pek fazla değildi. O yıl Petra Krause hücreye girdi. Roberta Mander, Nisan 1974’de Milano’daki gizli bir toplantıda İsviçreli üçlüyle Petra'yı tanıştırdı. Olgun bir dul olan kırmızı ya çalar sarı saçlı Petra, aldatıcı kadınımsı görünümüne karşı ne yaptığım bilen soğuk bakışlı biriydi. Mander, kızı, "Anna Mana Cranzi” adıyla tanıştırdı. '■j O zamanlar 34 yaşmdaydı. Ama arkasında uzun bir politik geçmişi vardı. Çocukluğunda yaşadığı korku dolu günler, onu doğal olarak sol görüşe itmişti ve yaşı ilerledikçe de bu görüşü güçlendi. “Doktrinci bir Mark sist - Leninist olarak başladım. Şiddete karşıydım, ama sonralan şiddete karşı gelmenin kent soylulara (burju valara) özgü bir lüks olduğunu anladım ” Bunları, emek li olduktan sonra “Newsweek”le yaptığı söyleşide be lirtiyordu. Küçük yaşlarda geldiği İtalya’da Komünist Partisi’ne girmiş ye uzun süredir gizli yaşama başla? inişti. Önceleri ufak tefek görevler aldı. Pasaportunu, Franco’nun Ispanya’sından ya da Salazar’m Portekiz’in den kaçanlara “ödünç” verdi veya bu kaçaklan Mila no’daki evinde bannırdı. 1960’larda Avrupa devrimci leri için çekici 3 kutup, olan Cezayir ile Portekiz sömür geleri Angola ve Mozambik’e sırlarla örtülü görevlere, gitti. Bu görevlerini, “Yerlilerin ülkelerindeki gerçeği anlamalarına yardım ediyordum” diye açıkladı. îtal-
— 97 —-
ya’ya dönünce, Gianğiaeomo Feltrinelli’nin yanında, çevirmen olarak çalışmaya başladı. 1968’lerde yaklaş makta olan yeni çağı coşkuyla karşılamaya hazır, “Yeni sol”a tutuldu. Yıllar sonra basma, “Polis arkamdaydı. K ent soylu devlere karşı savaşım verecek yeni gelişme lere gerek duyulduğunu anladım. Ve şiddet konusundaki tutuculuğumdan sıyrıldım” dedi. . Yeraltına girerek yeni bir ad ve düzmece bir pasa port edindi. Milano’da göze batmiayan bir sekreterlik bu lup çalışmaya başladı. Bunun yanında bol bol geziyor du. Becerikli İsviçreli üçlüyle tanıştığı zaman Avrupa’ daki yeraltı terör örgütleri konusunda bilmediği hiç bir şey yoktu. Petra’nm, çocukların akıllarını başlarından aldığı belli. Von Arb tutuklandıktan sonra, ona tümüyle güvenememelerine karşılık yargılarına saygı gösterdik lerini ve uluslararası ilişkilerinden çok etkilendiklerini anlattı. (Duruşmaları izleyen ‘Neue Zürcher Zeitung”mı muhabiri, “Bir gün pişman olacaklar. Davalılar, her za man bağımsız olmak istediklerinde direniyorlar. Ama bir "kez uluslararası ağın içinde düştüler mi, bir daha ora dan çıkmalarına olanak yok” diye yazdı). Birkaç ay Zürih ve Milano arasında gide gele, sipa riş alanını genişletti. Bir kez Milano’daki evinde İsviçreli ortaklarını takma adı “Alexis” olan bir Yunanlı ile ta nıştırdı. Bu adam, Yunanistan ve Ispanya’ya gönderilen silahlar için aracılık yapmaya başladı. Kısa süre sonra Alexis ve Petra, yine Milano’daki evinde İsviçreli üçlüy le buluşup bu kez “Andre”yi tanıştırdılar. Bu, Paris’teki Çakal Carlos’un başyardımcısı Lübnanlı Michel MoukarbaVdı. Kısa sürede Zürih hücresini tüm Carlos örgü tü ile tanıştırmış bulunuyordu. F: 7
— 98 —
Von Arb, soruşturma sırasında, Petra’nın evinde Andre ile tamştıklan o uğursuz günü şöyle anlattı: “Andre, bize elimizde patlayıcı olup olmadığını ve ken disine verip veremeyeceğimizi sordu. Sonra Avrupa'daki aşırı solcu kimi gruplarla yakından ilişkisi olduğunu ve patlayıcıları onlar adına istediğini söyledi... Bize Filis tinliler ve Dr. George Habash adına çalıştığım da belirt m işti...” Birkaç hafta içinde Andre veya Moukarbal, Süürih’e kuryelerini yollayıp Hochfelden ordu deposundan çalı nan 20 çeşit patlayıcıyı aldırdı. Von Arb onları yaya ola-, rak “Yeşil Bölge”ye (nöbet tutulmayan yer) dek gö türüp, silahların Fransa’ya kaçak girmesini sağladı. Bundan sonra Carlos’un örgütü, Zürih’ten sürekli alış veriş yapmaya başladı. Patlayıcılar, tüfekler, çeşitli si lahlar satın alıp bunları kendi uluslararası terörist ta kımlarına, IRA gönüllülerine, İspanyol Basklanna, Ja pon Kızıl Ordusu’na dağıtıyordu. ' Carlos, Japon komandolarını Hollanda’daki Fransız elçilik binasını ele geçirmeye yolladığı zaman - çağın ilk görkemli saldırısıdır- Andre, İsviçrelileri işin daha de rinine sokmak istedi, am a;onlar korkup geri, çekildiler. Saldırıyı yapacak 3 Japon, Aden ve Bağdat’tan geldi;. Amsterdam’da Carlos ve Moukarbal ile buluşmadan önce kısa süre İsviçre’de kaldılar. Von Arb, daha sonra polise, “Andre, anlan Yeşil sınırdan kaçırmamızı istedi ama bunu kabul etmedik” diyecek ve ekleyecekti: “İki hafta sonra bize telefon e tti ve övünerek, Fransız elçilik bina sına yapılan saldm nm başanyla sonuçlandığını haber verdi.” Bu, onların karanlık “Andre”nm abartmalı eylemci: operasyonlarından edindikleri ilk ipucüydu. “Andre, İs viçreli üçlüden, Hollanda operasyonun desteklenmesi
— 99 —
için Zürih’telci Japon Havayolları binasını bombalama larım istemiş. Von Arbhn anlatmasına göre, ‘Eğer ola nak varsa, Pelikanstrasse’deki ofisi gündüz ve kalaba lık bir saatte bombalayın’ dem işti. Ama biz yapmak is temedik”. \
Becerikli isviçreli anarşistlerin, kim olduğunu bile medikleri Moukarbal’dan huylandıkları açıkça belli. Bir yıl sonra patronu Carlos, adamı 2 kaşının arasından vurunca, Moükar.baI’ın cesedinin fotoğraflarından onun “Andre”leri olduğunu tanıdılar. Petra Kraüse, kuşkusuz öldürülenin kim olduğunu başından beri biliyordu. Ger çekte ölümünden 3 gün önce Moukarbal için Cenevre’ deki Avis’ten bir Ford Escort kiralamıştı. Fransız polisi, adamın kağıtları arasında, “Anna Maria Grenzi”uin imzaladığı' anlaşmayı buldu. O zaman yine adını değiştirmişti. Ekim 1974’de ara bası, İtalyan teröristlerince düzenlenen ve 10 milyon dolarlık zarara yol açan çokuluslu elektronik araçları şirketlerinden İTT binası yangınının çok yakınlarında bulundu. Arkasındaki jandarmaları atlatıp İsviçre sı nırından içeri girdi ve Zürih’e yerleşti: Artık adı “Martna Fedi” idi ve elinde yepyeni düzmece bir pasaport vardı. Von Arb, Egloff ve Staedeli için kısa süre sonra “Annababi” oldu. Hücrenin becerili önderi başa geçince de işler kımıldamaya başladı. Yalnız bir ay içinde (Ka sım 1974) 3 ayrı terörist grubun düzenleyecekleri sal dırılara gerekli silahların siparişlerini aldıkları zaman ne yapacaklarını bilemediler. Brigitte Heinrich yine geldi. Bu kez yanında Roberto Mader yoktu ama, îranlı bir öğrenci vardı. Şah Rıza Pehlevi’ye suikast hazırlayan Frankfur’daki fran klar hücresinden Mehdi Khanbaba - Teherani adındla
— ıoo — ; *. ■
1'-'M.
biriydi. “Annataabi”nin İsviçre hücresi bu tasarıyı des tekledi. Aylarca süren Alman -İsviçre - İran işbirliğiyle suikast planlandı. Bir yıl önce İspanyol Başbakanı Luis Carrero Blanco’nun suikasta kurban gittiği gibi, Şah da Saint Moritz’deki kayak köşkünde yerden kazılan tünel lere yerleştirilecek patlayıcılarla Öldürülecekti. (Bunun için gerekli tonlarca patlayıcıyı “İsviçre Dağıtım. Servi si” sağlayacaktı). İnceden,inceye ,ve önemle hazırlanan plan, aralık ayında ileri aşamaya geldiği zaman İsviçre polisi bir rastlantı sonucu çalınmış silahları buldu. Bun ların arasında Şah'ı öldürme planı da vardı. Bu arada, Petra, İtalyan dostlarını düşünüyordu. : 1974 sonbaharında İtalya’nın terörist hareketleri karar noktasına geldi. Aşın sol bağımsızlarla işbirliği yapan Kızıl Tugaylar, kuzeydeki endüstri bölgesinde emekçile-. re karşı şiddet kullanıp silahlı bir ayaklanmaya önder-1 lik etme planlan düzenliyorlardı. Çağın sonunda hu planın belgeli kanıtları İtalyan mahkemelerine gelecek-; ti (11. Bölüme bakınız). Ancak bu girişim yarıda kaldı.: Von Arb, sorgusunda, “10 Kasım 1974 sıralarında Annababi, aşın solcu İtalyan arkadaşlarının patlayıcı lara gereksinmesi olduğunu söyleyerek çaldığımız ma yınlardan bir bölümünü istedi” dedi, “Patlayıcıları bizim götürmemize gerek yoktu. B-u işi} Ândreas ya da öteki adıya Spazalli ile birlikte çözümleyecekti”. 1 ’ j: İtalyan Kızıl Tugaylarının yıldız avukatı,' Zürih hücresinin yabancısı değildi. Bir yaz önce kendisi gel miş,büyük ölçüde hazırlanan maym ve el bombalarını alıp gitmişti. 17 kasımda yine gelecek, Annababi ve Von Arb’la buluşup İtalyan yeraltı hücresi için çok gerekli .olan patlayıcıları ülkeye kaçak sokacaktı. Tümü 42 ağır antitank mayın - Milano’nun yansını toz etmeye ye-
I
— 101 —
terli - dolu arabaya binip yola çıktılar, ama'araba sını ra ulaşamadı. Daha sonra Von Arb, polise olayı şöyle anlattı. “İtal yan sınırına yakın A ltdrofa yaklaştığımız zaman şofö rümüz bir trafik ışığı direğine çarptı. Spazzali ve ben, polis gelmeden mayınlan arabadan çıkartabildik. Ancak kaza rapor edilmişti, aynı arabayı artık kullanamazdık ” , Annababi ve Von Arb, Zürih’e dönerlerken; Spazzali ve değer1!! yükünü çabucak gelip alması için bir. İtalyan arkadaşa telefon edildi. Ama tam sınıra vardıkları za man Spazzali ve şoförü, bu kez İtalyan polisinin kuca ğına düştüler. (Altı yıl sonra açılan davada Spazalli 7.5 yıl hapse mahkûm oldu. Petra Krause ise, duruşmaya çıkamayacak kadar hasta olduğunu öne sürerek yoklu ğunda karar verilmesini istedi. Her ikisi de gerçekte şim diye kadar hapse girmediler. Bu kitap yazılırken yargıtaya başvurma haklan geçerliydi.) Annababi’nin smırdan kıl payı kurtulmasından bir kaç gün sonra başka bir saygı değer avukat, kendisini Zürih'te görmeye geldi. Siegfried Haag, Batı Almanya' mın Röte Hilfe Barosu'nda, İtalya'da Spazzali’nin bağlı olduğu Soccorso Rosso’nun eş bir kuruluşu olan Yasal Kızılhaç Cemiyeti’nin avukatıydı. Ancak tutuklu te rörist, müşterilerine çok bağlıydı. Gerçekte Avukat Haag, pek yakında yasal danışmanı olduğu B aaderM einhof Çetesi'nde etkin çalışmalara başlayacaktı. 1975 ilkbaha rında Haag, bütün yeraltı Batı Alman teröristlerinin ikinci kuşak önderi oldu. (1980'de Petra'nın kendi avu katı İsviçre Kızılhaçı’ndan Maitre Lambert, “Çalınmış mal” alma suçuyla 20 Ağustos ’1980'de tutuklandı. Bin lerce boş kimlik kartı alırken ele geçirilmişti.) Petra Krause, yıllarca Haag ve Röte Hilfesin'le çok yakından çalıştı. Zürih’e taşınmasından kısa süre sonra
— 102 —
İsviçre hücresine, kaçak Alman terörist Astrid ProlVa gizlenecek bir yer bulmaları için baskı yaptı. Astrid Proll’u Almanya’dan İsviçre’ye, oradan İtalya’ya ve İn giltere’ye kaçıran Annababi’dir. Kaşım 1974’te Petra’yı görmeye gelen Haag, çok ayncaklı müşterisi için kadı nın yardımmı istiyordu. Batı Almanya’da büyük bir gü venlik içinde korunan Stanmheim’deki cezaevinde tu tuklu bulunan Ulrike Meinhof, Andreas Baader> Gudrun Enslin ve Jan - Cari Raspe; biran önce kaçırılmaları için harekete geçilmesinde diretiyorlardı. . Çakal Carlos, 2 aydan az önce kendilerine ne yapı-, lacağmı göstermişti. Hollanda’daki Fransız Elçilik bina sını silah tehdidiyle ele geçirmiş, Paris’te tutuklık Ja pon teröristlerinin hücrelerinden salıverilmelerini sağla mıştı. Avukat Haag; Amsterdam, Beme, Kopenhag, Londra ve Stockholm’deki Alman elçilik binalarım ele geçirmek istiyordu. ( “De Spiegel” ile yaptığı söyleşide emekli terörist, bu elçilikleri alfabetik .sıraysT göre seçti- ' ğini belirtti.) Bern, İsviçre’nin başkenti olduğu için, Haag doğal olarak burada İsviçreli anarşistlerden yardım istiyor du. Yine bir parça önlemli davranma ,sezisi, bu öneriyi geri çevirmelerine yardımcı oldu, Von.Arb’m daha son ra açıkladığı gibi, “Eski Alman dostlarına hayır demek, Anndbabi için çok zor oldu”, Ama sonunda, hiç olmazsa silahlan sağlamayı kabul etti. Stockholm’deki Alman Elçilik binasına çağın en korkunç terörist saldmcı ,ya- , pildi. (Bölüm 6’ya bakınız.) -i Avukat Haag, kasımdan gelecek marta kadar yanın dan hiç ayırmadığı Baader-Meinhof Çetesi’nden Elizabeth Von Dyck ile sık şık Zürih’e geldi. Stockholm sal-, dmsı için dağıtım servisine özel siparişler-verdi. Her za manki el bambalannm dışmda, yüksek güçlü otomatik
—
103
—
tüfek ve bir MF SUOMÎ otomatiği istiyordu. Bu arada Annababi’ye, eğer tüfekleri çalamazsa karaborsadan sağ lamak için 2 bin İsviçre frangı verdi. Ocak ayının son günü Annababı, Alman sınırını ge çip Waldokut’ta tüfekleri Siegfried ve Elizabeth Von Dyek’a teslim etti. Her 2 silah da 6 hafta sonra Stockhalm’de Alman Elçilik binasmm dumanlar tüten yılan-' tılan arasında bulundu. Bu aylar süresince İsviçre polisi, Petra Krause’u gizlice gözaltında tuttu. Bellevue Tramway Terminali’nde birileriyle buluşurken, telefon kulübelerinin yamnda Arb ve Staedli’den haber beklerken ve bir gizlenme evin den ötekine taşmırken. bol bol fotoğraflarını çekmişler di. Doğrusu, kızın ilişkileri çok gizemli ve şaşırtıcıydı. İtalyan polisince düzme ad ve belgeler kullanmak suçuyla aranırken Zürih’te; İsviçre'nin inatçı, öncü Mos kova Komünist Partisi Başkanı Theo Pinkus’dan ay lardır aradığı konukseverliği görüyordu. Wildbaehstrasse’deki 48 sayılı eye kendisini görmeye gelenlerin de fo toğrafları çekilmişti: Alman yeraltı terörist grubundan Siegfried Hagg ye Elizabeth Von Dyck ile İsviçreli yar dakçılarının fotoğrafları artık polisin elindeydi. Pinkus’la birlikte oturması, yeni solcu radikal görünümü karşısında doktrinci komünizmle bağlantısı çirkindi. Zaman zaman da Engelstrasse 42’de, Eco-Lobro ki tapçı dükkânının üstündeki evde yaşıyordu. Daha son ra, İtalyan mahkemelerinde bu evin, uluslararası terö rist ağının Avrupa’daki merkez binası olduğu anlaşıldı. Feltrinelli’nin Zürih merkezi ile ,(1971) İşçi Emekçileri’nin Uluslararası Zürih Dairesı’nin (1972) bir de vamı olan Eco - Lobro, yasal raporlara göre İtalya, Yu nanistan, Fransa, İspanya, Batı Almanya ve İrlanda’ dan Lübnan’a, Suriye, Irak, Güney Yemen ve Mısır’a
104
~
kadar uzanan teröristlerin savaş bölgeleriyle* sıkı bağ lar içindeydi. (Aİdo Moro cinayeti davasına bakan İtalya Başsavcısı General Cuido Guasco, 3 Ocak 1980’de hazır ladığı iddanamesinde belirttiği gibi, “Gizli haber alma servisleri raporları, çeşitli ülkelerin yıkıcı hücreleri -\ki bunların arasında Kızıl Tugaylar da bulunmaktadır kendilerine merkez seçtikleri ZürifrdekiEco kitapçı dük kanında buluşarak görüştüklerini kanıtlamaktadır ”-) Yine başsavcının belirttiğine göre, “Bu merkezden; İtal ya ve İrlanda’da olgunlaşmaya başlayan “Avrupa Pro je s in i canlandırma çabaları gösterilmekte, örgütlerin yüksek düzeydeki kişileri burada toplanrnaktadvr ” ■ Krause, kendisi için 3 ayn düzmece pasaport ve İs viçreli yardakçıları için çeşitli düzmece kimlik belgele rinin de nereden sağlanacağını biliyordu (Milono’da yapıldıklarına kuşku yok) . Dahası, işini öylesine iyi bilh yordu ki, onun, gölgesinde arkadaşları da profesyonel ler arasında yüksek yerlere çıkabilirlerdi. Yakalandığı zaman İsviçre dağıtım merkezi, yılı rekorla kapatmıştı. / Yalnızca, 1974’de Petra’nın hücresi 192 motorlu araç ve toprak mayınlan, 358 tabanca, 123 tüfek, 1.230 kilo patlayıcı ve 1.5 mil uzunluğunda ateşlemeye yarar kapsol çalmışlardı. , : Malları - el bombalan, dinamitler, mayınlar, silah lar - Avrupa’nın en iyi terörist gizlenme evlerinde şak -. lanıyor ve istenilen yerde karşılarına çıkıyordu : Stock holm’deki Alman Elçilik binasında, Baader - Meinhof Çetesi’nin Hamburg ve Frankfurt’ta saklandıkları evler de; Barselona’ya giden Catalan Talgo Ekspresi’nin ba gaj kompartmamnda; Kızıl Tugaylar Önderi Renato Curcio’nun karısının jandarmayla giriştiği silahlı çatış mada öldüğü İtalya’nın Aqui Terme yakmlarmdâki ka çırdıkları adamları sakladıklan mağaralarda; Milano’-
— 105
da alışveriş merkezi dükkânlarının bulunduğu trafiğin yoğun olduğu kalabalık sokakta gazete kağıdına sarılı bırakılan ölümcül motorlu araç mayınlan; Roma’da Kı zıl Tugaylar’m Aldo Moro’yu kaçırmayı gerçekleştirdik lerinde kullandıklan Via Gradoli Apartmanında; yine Kızıl Tugaylar’ın en üst komutanlarının -Valerio Morucci- yakalandığı apartman katmda İsviçre dağıtım deposundan sağlanan el bombaları, Aldo Moro’yu öl dürmek için kullandıkları Skorpion marka makinalı tabanca... (Morucci, el bombalarını gidip Zürih’ten ken disi almıştı.) İsviçre polisi, Petra Karause’u 20 Mart 1975’de tu tukladı. Omuzunda çantasını sallaya sallaya Zürih’in kalabalık Bellevueplatz Tramvay Terminali’nde dola şıp saatine bakarken yakalandığında öfkeden kudur muştu. Daha sonra, “Bir arkadaşımla buluşmak için sözleşmiştik. Birdenbire bir grup adam çevremi sarıp kollarımı arkadan bağladı. Birisi çantamı kaptı” diyerek “Le Nouvel ITLustre” muhabirine anlatıyordu : “Eğer olay İtalya’da olsa ve eğer benim de silahım bulunsaydı, çılgın gibi ateş ederdim. Bir faşist saldırısı olduğundan hiç kuşkum yoktu...” Gerçekte de silahı yoktu. Ancak buluştuğu arkadaşının yanında silah vardı. Belle Vueplatz’m beton kanepelerinin altında tutuklanan arka daşı, Avukat Haag’ın yanmdan ayrılmayan dostu Elizabeth Von Byck’dı. Baader - Meinhof Çetesi’nin yüksek aşamalı üyelerinden biri olduğu için yanında sürekli si lah taşımaya zorunlu tutulmuştu. Ancak 4 yıl sonra Alman polisiyle giriştiği silahlı bir çatışmada ölecekti. Petra Krause, Zürih Cezaevi’nde 28 ay yargılanma dan yattı. Yargılanmayı elinden geldiğince uzattı. Üç kez açlık grevine girdi. Temiz hava idmanlarını yapma makta ayak diredi. Özel bir gözetim isteyen bir kaçma
— 105 —
girişiminde bulundu ve yargılanmayı geciktirecek tü m ; yasal haklarını kullandı. Böylece de içerde kalmasını bir yıldan fazla uzattı. Onun savunmasını üstlenen, İtalyanların hiç biri b u 1 durumları gözönünde tutmadı. İtalya’ya geri verilme-; sinde direnen komite, ondan, “Pblitik mahkûmları savun mak konusunda uzun geçmişi olan iyi ve duygusal bir ka- \ dinin yazgısı, İsviçreli gardiyanların, eline kaldı” diye söz ediyordu. “İnsan haklarını çiğneyen kan dondurucu, yıkım!” diye bağıraşanlar da oldu. Savunmasını üstler nenler, İtalyan mahkemelerinin çok daha yumuşak dav-: ranacağını sanıyorlardı. Üstelik iş, 10 milyon dolarlık bir kundakçılık davasına dayansa bile paçayı kurtara cağına inanıyorlardı. Bunda haklıydılar da... .; Nitekim, Roma Havaalanında sevinç çığlıkları için- j de karşılanan Petra Krause, Napoli Tutukevi’nde 5 gün yattı ve sonra özgür bir kadın olarak dışan çıktı. Bir yıl sonra dava, “Kanıt yetersizliğinden” kendiliğinden düştü. ;r ,.j " Çağm yarısı içinde çoğu İtalyan basını için bir kadın kahraman oldu. Hakkında uzun yazılar ç ık tı:1 “Yavaş Ölüm... Tek başına bırakılarak yapılan korkunç, ruhsal ve fiziksel işkenceler... Zürih cezaevlerinde su üe\ çalışan pompaların yakından çıkardığı işkence sesleri. . .” Önemli hiç bir İtalyan gazetesi Petra Kranse’nin İsviç re’deki tutuklanmasının nedenlerinden söz etmedi. Sol cu - Komünist Manifesto, “İsviçre ordusundan çalman düşsel silahlar" diyordu. İtalyan Komünist Partisi’nin resmî olmayan organı Paese - Sera” da, “İsviçre silahla rı konusunda öne sürülen kanıtşız iddalar” diye söz et ti. Aşırı solcu “Lotta Continau” .ise, “Hiç bir zaman ka nıtlanmayan yıkıcı suçlam alar diye yazıyordu.
— 107 —
Böylece, 1980'lere dek İtalyan, solu, sıkı sıkıya bağ landıkları inançlarını temelinden sarsacak gerçeklere gözlerini kapadı: Faşistlikten tiksindiğini ileri süren herhangi bir kimse terörist olabilir; bütün polisler hay van, burjuva hükümetlere karşı olan herkes de kötü olmayabilir.
5
YERALTI TURİST REHBERİ İsviçreli 2 polisi öldürmeye ça lışmaktan sanık Gabriele Kröcker Tiedemann’ı korumakla görevli İs viçreli polis sordu: “Arkadaşlarının seni buradan çıkartmak için eyle me geçmelerini onaylar mısın?7’ Sanık, gülerek, “Hem de nasıl!” dedi. “Seninle tanıştık, beni öldüre bilir misin?” Karşılık, «Evet!” oldu; ı Carlos saldın topluluğunun Vıyana’da düzenlediği OPEC operasyonu sırasında kaçırılan kurbanlardan bî ri, topluma karşı duyduğu hıncı yatıştıramayan, pişman lık nedir bilmeyen, yanma kimsenin yanaşamadığı ve. “Aralarında en canavarı” diye tanımladığı kadın, şimdi bir İsviçre cezaevinde 15 yıla mahkûm yatıyor. İsveç’te adam kaçırma saldırısını gerçekleştirmek üzere 60 san timetre eninde, l metre -80 santimetre boyunda hava delikli tabut hazırlayan eski kocası Nofbert de, Alman ya’da kurbanlarına kurduğu tuzağın 2 kat büyüklü ğündeki bir hücrede yaşıyor. Her ikisi de demir par maklıklar ardına düşmeden çok önce, aklın alamayacağı kadar insancıl duygulardan uzaklaşmışlardı. Örgüt, on ların çevresinde kendi duvarlarını örmüştü. Ve bu du-
— 109 —
varlar dışında kalanlar Norbert’in söylediği gibi, “Yü rüyen ölülerdi”. “K röchef ler ayrı ayrı incelendiğinde, kendileri gibi 100 teröristten daha ilginç değiller. Arkadaşlarından daha zeki, daha yetenekli, daha tutkulu davranan ve daha soğukkanlılıkla canavarlaşan insanlar da değiller. Yalnız bu son nitelemede GabrieVe biraz daha değer ver mek gerek. Uluslararası yeraltı terörist topluluklarına turist kılavuzluğu yaparlarken bir araya geldiler. Aynı yerde, hemen hemen aynı zamanda doğdular. Aynı gizli grup içinde (öbür Örgütlerden hiç ayrıcalığı olmayan) yeraltı gizli dünyasının Doğu’dan Batı’ya uzanan yol larım ayrı ayrı yönlerde arşuıladılar. Gabriele’in yolu dosdoğru Orta Doğu’dan Filistin’e ve oradan da Sovyet uydusu Güney Yemen Cumhuriye tin e uzanırken Norbert; İsveç, Danimarka ve Fransa üstünden Meksika, Şiîi, Arjantin ve Küba’ya geçerek daha sonra Moskova’dan, Sovyet Uydusu Kuzey Kore’ye ulaştı.
Gabriele Kröcher - Tiedemann adım ilk kez 1978 ilkbaharında Roma’da duydum. O günlerde İtalya bir sinir bunalımının eşiğindeydi. İtalyan siyasal yaşamın da yeri doldurulmayacak olan iktidardaki Hıristiyan De mokratik Parti Başkanı Aldo Moro> Kızıl Tugaylar’m eline tutsak düşmüştü. Kalabalık Roma’da gündüz vak ti arabasına pusu kurup 5 koruma polisini öldüren Kı zıl Tugaylar; büyük politikacıyı kaçırmış ve tam 55 gün süren bugüne dek görülmemiş korkunç insan avı nı da atlatmışlardı. On bir kurşunla büyük siyaset adamının işini bitirdikten sonra da cinayetlerini, “Bu sınıflandırmacı toplumda yapılan en yüksek insancıl
davranış” diye nitelendirmişlerdi. Psikolojik savaşta kız, hareket, bilgi toplama, lojistik-ve gücün bir yerde top lanması bakımından eşi benzeri görülmeyen bir g ö ste-; riydi, bu... , \ İtalyanların çoğu, bunun içerden düzenlenen bir; hareket olmadojğı görüşündeydiler. “Hiç bir olay b u ; denli dakik olmaz” diye konuyu tartışıyorlardı. Ancak1 olayın arkasında yabancı bir :beyin olduğunu gösteren kanıtlar yoktu. Kızıl Tugaylarım bu işi tek başlarına;, başaramayacaklarından kuşku duyulacak bir neden de bulunmuyordu. 1978’de mesleklerinin doruğuna ulaş-; mışlardı. Gerçekleştirdikleri son olayla bir milyon do-' lar yatırdıklan operasyon için harcanan bir yıllık ça-. banın boşa gitmediği anlaşılıyordu. Dahası, işin bütü-1 nüyle ülke içinde tezgâhlandığım savunuyor ve bunâ i ters düşüncelere karşı şiddetli tepki gösteriyorlardı; ki, bu da arkalarından hiç bir yabancı bağın olmadığını kanıtlıyordu. Ancak yabancı bir bağ vardı. İtalya İçişleri Bakan lığından biri, minik bir noktada da dikkatimi çekti., Gel gelelim, önümüzdeki bir yıl içinde gelişen olayların selleri arasında o minik nokta yitip gitti. Moro’nun kaçırılmasından 3 ay önce, İçişlerinde bilgi aldığım k i-; şi bana, Alman terörist arkadaşları tarafından Avusr turya’da adam kaçırma olayından sonra elde ettikleri1 kurtarmalık parasının yarısını üstünde taşırken İsviç-; re’de tutuklanan Kröcher - Tiedeman admda bir Alman1 kadınından söz etti. Bu kürtarmalığm öteki bölümü de,; Kızıl Tugaylar’a yollanmış. Bilgi aldığım kişi, “Size bu olayı kanıtlayacak belgeler veremem. Viyana’ya gidip' neden kendiniz araştırmıyorsunuz?” diye sordu. Viyana’ya gittim. Oradan Zürih’e ve sonra Bonn’a geçtim. İtalyan ve Alman smırlarmı: çök geride bırakıp
— 111 —
yarım düzineye yalan Avrupa başkentinde ipucunun arkasını kovaladım. Yolculuğum ilerledikçe, izlediğim ipucunda eski tanıdıklarla karşılaşmaya başladım. Önce Gabriele’i, daha sonra da eski kocası Norbest’i izleyin' ce karşıma Feltrinelli ve Curiel, Carlos ve Filistinli des tekçileri çıktı. Tupamarolar, IRA Gönüllüleri, Kızıl Tu gaylar, Batı Sahra’daki Polisaryo Cephesi ve öbür 8 ül kenin teröristleriyle de karşılaştım. Arada sırada işin içine Kübalılarla Ruslar da girip çıktılar. Ve izlediğim yol boyunca bir tek ana plana rastlamadım. Belirli .kimseler, gereken zamanda, gereken yerde yeniden be liriyorlardı.
Kröcherler 20 yaşlarını bitirirlerken Berlin’de ta nıştılar. Anlaşıldığına göre, hiç de sevgi dolu birleşme olmadı bu... Gamriele, Berlin Land’dan öğrenci hakkı istiyordu, Norbert’in de elinde gerekli oturma belge leri vardı. Bir iş anlaşmasına dayanan evlilikleri pek uzun sürmedi. Doğu Almanya’da dünyaya gelen ikisinin de çocuk lukları sıkıntı içinde geçti. Gabriele’in babası ateşli bir Nazi,- kaba bir sarhoştu. Sessiz bir ilkokul öğretmeni olan annesi, sonunda kocasına dayanamayarak evden kaçtı. Annesi için Gaby, okulda derslerinde başarılı, kimseyi yormayan “Tatlı ve dengeli bir çocuktu”. Kü çük yüzünde çok açık renk gözleri ve kahküliü sık san saçlanyla güzel bir kızdı. İnce, oğlanımsı bedeninin faz la değişmemesine karşılık, yaşı ilerledikçe yüzündeki canlılık yok oldu, çizgileri kalınlaştı, içe dönük ve sal dırgan görünümler arasında değişmeye başladı. Berlin Üniversitesinin parasız sosyoloji bölümüne girdiği zaman, yüzündeki 25 bin Öğrencisiyle ülkenin
— 112 —
diploma makinası ve öğrenci intiharlarının en yüksek orana çıktığı savaş sonrası Bochum Üniversitesine yer leşince, eğitime olan bütün ilgisini yitirdi. Eski profe sörlerinden biri, bana, '■Çalışkan bir öğrenci değildi. Eğer araba çalarken yakalanmasaydı onu anımsamaz dım bile” dedi. “Belki kişilik sahibi olmamanın verdiği eziklik duygusu içinde önce araba çalm aya: başladı” diye profesör düşüncelerini açıkladı. Teröre kapılan öte- ; ki arkadaşları gibi, Gabrİel de okulunu bitiremedi. ; ■ Norbert’in anne ve babası, Gabriele’inkilerin tam karşıtıydı. Bu gibi konularda :amatör psikiyatrlığm ne* denli gereksiz olduğu meydana çıkıyor. Düşündüklerin den şaşmayan bir komünist ve eylemci Naznkarşıtı olan: babası, Norbert doğmadan Öldü. Könsiyaj (Amerikan kapıcılarından biraz daha üstün bir görev) olarak ça lışan annesi de koyu sol görüşlü bir kadındı. Gerçekte, herşeye karşı koyu düşünceli bir kadın olduğu açık... Bükülmez bir katılıkla; oğluna zorla öğretmeye çalıştığı ahlâk ölçüleri çocuk için işkenceydi. Daha sonra Nor bert, annesinin baskılarının kendisini yaşıtlarından uzaklaştırıp içe döndürdüğünü söyleyecektir. ; Ancak, delikanlılık çağında koynuna giren kızla rın sayısma bakılırsa, çocukluğundaki çekimserliği yen diği anlaşılıyor. Düşünceli görünümüne, kaba çizğile-! rine ve acı çeken havasına kapılan kızlar, sonunda kor karak ondan uzaklaşıyorlardı. Oğlanı görür görmez tiksinen Gaby’nin annesi, Norbert’ten, "Sevimsiz, olkolik bir serseri” diye söz ederdi. Eski bir suç ortağı,' 20 yaşlarındayken bile “Korku veren bir havası” vardı diye açıkça konuştu. • i Daha 14-15 yaşlarındayken radikal bir anarşist oh du. O zamanlar Berlin Postanesinin telehaberleşme bö lümünde teknisyen olarak çalışıyordu. Bu, onun ilk ve son sürekli işi olacaktı. , ’ ;s
113 —
1969’ların başlarında Andreas Baader ile Uîrîke Meinhofun güçlerini birleştirip Alman burjuvazisinin şaşkınlıktan sesini ye soluğunu kesmeden önce, Batı Berlinli Tupamarolar’ın barış için bomba, atmaya baş ladıkları ve ellerinde polislere sıcak iç çamaşırları ve köpeklere tuvalet isteyen alaylı posterlerle binlerce gen cin Berlin’in Kurfüstendamm’ım arşınlamakta olduk ları yıllarda; daha sonraları, Kızıl Ordu fraksiyonun daki Baader - Meinhof Çetesi ile birleşecek Kızıl Hücre’yi kurmakla ilk politik atılmamı yaptı. 1970 yılında Norbert, hiç çalışmamak üzere işinden çıkıp bir öğrenci topluluğu olan Komün l ’e katıldı. Öbürleri gibi esrar içip sevişirken, arkadaşlarının daldığı kendi benliğini arama gibi can sıkıcı konulara katılmadı. Konuşmak tansa eylem yapmayı yeğliyordu. Bu arada Gabriele, IRA Gönüllüleri ile kurduğu ilişkiden sonra belirsiz radikalizmden daha güçlü gö rüşlere doğru yol alıyordu. O zamanlar Kuzey İrlanda Gönüllüleri, daha sonra benimseyecekleri aşırı solcu Marksist görüşten çok uzak olmalarına karşılık, Avru pa’da ayırım yapmadan cinayet işleyerek büyük korku salan terör koluna ilk giren topluluklar arasındadır. Si lah ve para bulmak için Avrupa’ya dağılmışlardı. Batı Almanya’nın varlıklı ve sabırsız öğrencileri, sönen Viet nam Savaşı’ndan sonra yeni amaçların arkasından ko şuyorlardı. Filistinlilerle cilveleşen IRA, Almanya’da iyi av alanları buldu. Gabriele ve onun gibi yüzlerce Alman öğrenci birkaç kez İrlanda’ya gidip geldiler. (Orta Dioğu’daki Filistinlileri gidip gördükleri gibi). Gabriele, Bochum’da gönüllülerin ateş gibi yanan gazeteleri An Phoblacht’si bir sayfa Almanca yazı yazdı; hedeflerin nasıl belirlenip bombalanacağım gösteren şemalar çizdi. F: 8
—• 1X4 —
1971’de Gabriele ve Norbert tanışıp evlendikleri za man, ikisi de 20-30 Beriinli gencin kendilerine “2 Ha ziran Hareketi” admı verdikleri topluluğa girmişlerdi. Askerî ve seçkin Baader - Meinhof Çetesi’nden daha gev şek yapıda olan 2 Haziran Hareket grubu, topluma kar- ■ şı şiddet ve korku tutumunu benimsemeyip bu hare ketlerin arkasında kalmayı yeğledi. Ancak, anarşist Ba kimin yolunu izleyerek “Var olan rejimi yıkıp yok etmek” ve zamanla yerine çok daha iyi ve güzel bir yöne- ; tim yerleştirmek görüşündeydiler. Çok sayıda afyonkeş asilerin oluşturduğu 2 H a zi-: ran Harekât Grubu’nda; eski Batı Alman Tupamarolan ’ndan ve Giangiaeomo Feltrinelünin Milano’daki iş yerinden Batı Alman yeraltı örgütüne yüklü çekler, ta- ; şıyan Baumann (Bombacı Bommi) ve arkadaşları da vardı. Kısa süre sonra Baumann’ın grubu, Kızıl Ordu fraksiyonundan - gerçekte şiddette onu geçti - korkunç* bir kanlı çatışmayla ayrıldı. 1975’de “Bommi”, ipi ko parıp kendi arkadaşlarından ve domuz polislerin elin den canını kurtarmak için Hindistan’a kaçtı. Daha sonra : anılarında, “Ölmek var, dönmek yoktur ilkesini am aç edinen grupa giriş bedava, ancak ayrılmak olanaksızdır. Tek yol vardır, o da mezarlıktan geçer” diye yazdı. “Nazv zamanından beyi süre gelen bu Yahudi davasına bir s o n ; verelim .” Berlin’deki Yahudievi’ni bombalamayı plan layan 2 Haziran Hareket Grubu Önderi Rolf Reinders’im bu sözleri, örgütün ruhunu iyice yansıtmaktadır. V ' . Kröcherler evlendikten kisa süre sonra Norbert,,, “Emekçi el koyması” admı verdiği ilk banka soygununu yaptı. O zamanlar yeni evliler, daha çok saatli bomba lar ve buna benzer şeyler üstünde yazılar yazan Fizz Dergisi’ne yardımda bulunuyorlardı. “Fizz”in malzemem leri, “Anarşistlerin yemek kitabı” diyebileceğimiz Hava-
— 115
na’da çıkan uluslararası dergiden aktarılıyordu. Dergi de, Küba gerilla sınıflarındaki karatahtalardan kopya edilen biçimler ve Feltrinelli’nin kitapçı dükkânları zin cirindeki pedogojik malzemelerden alınmış, yazılar bu lunuyordu. Birkaç banka daha soyup ve arabalar çaüp Alman polisine silah çektikten sonra KrÖcherler, bir süre İs veç’e taşınmanın yararlı olacağına karar verdiler. 1972 sonlarına doğru evlilikleri sallanmaya başladı. Bir ay sonra Baby Berlin’e, annesinin yanma dönünce yollan ayrıldı. Başının iyice belâya gömüldüğünü sezmiş olmalı ki, ilkbaharda annesine yazdığı mektupta, “Çeşitli dok torlar, 'psikiyatrik yardım, görmemi önerdiler. Ben de omların söylediklerini uygulayacağım” diyordu. Ama, mektuba, şu sözleri de eklem işti: "Seninle bir süre iliş kimi kesmem g erek ” Ertesi yaz, arabaların plakalarını çalarken yakalanınca, bir polisi ayağından vurarak çıl gın gibi sokaklarda koşmaya başladı. (Stockholm’deki Norbert’e arkadaşlarından biri telefonla haberi verince, “O, her zaman aşağı doğru nişan alırdı” dedi.) 1973 ağustosunda 8 yıla mahkûm edilip ilk kez,hücre, cezası na çarptırıldı. Ancak 2 Haziran Hareket Grubu terörist leri 2 yıl sonra onu cezaevinden çıkarttılar. Şantaj, işe yaradığı sürece, tüm teröristlerin başvurduğu bir yol... Kaçırdıkları bir rehineyi, Alman hüküm eti. 5 terörist mahkûmu serbest bırakıncaya dek ellerinde tuttular. Cezaevinden çıkanların arasında Gabriele de vardı. Özellikle kaçırdıkları bu tanınmış rehineyi -Ber lin’in Hıristiyan Demokratik Önderi Peter Lorenz*i teröristler, yalnızca 6 gün ellerinde tuttular. Zaferleri' nin aldatıcı kolaylığı - Federal Alman hükümetinin kısa sürede teslim olmasının en büyük kötülüğü - gün geç-
— 116 —
tikçe kabaran terörist güçlerinin kısa zamanda ülkeyi son çeyrek yüzyılda en sıkıcı hunahmlara sürükleyecek ti. Başbakan Sehmidt, kabinesinin teröristlere boytüa eğdiği 1975 martının o uğursuz gününden sonra Al manlar, insafsızca yükselen bir ağlatının (trajedinin) içine düştüler. Stockholm’deki Alman Elçilik binasına acımasızca yapılan barbarca. saldırı unutulmayacaktı. Bu olayı Federal Başsavcının, Önemli bir bankerin, bir yargıcın öldürülmesi izledi. Sonra büyük sanayici Schlleyer kaçırılıp öldürüldü, İçinde 82 İfişi bulunan Luft hansa, hava korsanlarınca Mogadişu’ya kaçırıldı ve yol cular ordu komandoları kendilerini kurtarana dek, her an ölümle burun buruna yaşadılar. Bütün bu olaylar ve bunlara benzer daha niceleri, teröristlerin o günkü başarılarından doğan görüntülerdir. Kuşkusuz, böylece yaşamları sönen Norbert ile Gariele Kröche’nin de... Herbirinin cebinde 10 bin dolar harçlıkla Gabriele ve öbür 4 terörist hükümlü, cezaevinden çıkar çıkmaz bir Lufthansa Boeing uçağına atlayıp dosdoğru Filistin Direniş Cephesi’nin yönettiği (şimdi de yönetmeyi sür dürdüğü) dünyanın her köşesine yetiştirdiği kent geril la eğitim okuluna girmek üzere Qüney Yemende uçtu lar. Ve beşi birden okuldan mezun olur olmaz Avrupa’ya, dönerek mesleklerini daha yüksek profesyonel düzeyler de yürütmeye başladılar. Hepsi eski suçlarının üstüne -hükümetin ilk kez korkuyla boyun eğip teslim olma sından yüreklenerek - adam kaçırmak ve adam öldüre rek eski görevlerini sürdürmek istediler ama, bu kez şansları yaver gitmedi. Şu anda yine hapisteler... 1975’de Gabriele, Öbürleriyle gitmek istemedi. Ha reket grubunda geçirdiği birkaç sıkıcı yıl, onu daha bu günkü ölçülerine getirmemişti. 19. Yüzyıl Çar Rusya' sındaki nihilist Nikhayev’in .devrim yöntemini gösteren
— 117 —
tanımlan, 100 yıl sonra arkadaşlarının kutsal kitabı ol muştu. Devrimcinin, “Kendisini tüm yakınlarından, aşk tan, arkadaşlıktan, üstelik onurdan bile uzak tutm ası.... ve yalnızca yok etm e bîimini bilmesi gerekir”. Herhalde tüm burjuva düşüncelerini bir anda boğma olanağı bulunmadığından, Gabriele annesine cezaevinden sevgi dolu mektuplar yazıyordu; “Sevgili anne! Ayın 12*sin deki doğumgünü için sana kucak dolusu sevgiler yolluyo rum. En iyi dileklerimle kutlarım. Ne yazık bu mektu bum tam zamanında eline geçecek mi bilmiyorum.. Eğer geç kalırsa, lütfen kızma. Biliyorsun> bunu denetlememe olanak y o k ..” Cezaevinden çıkma önerisi gelince, içgüdüsüyle bu nu geri çevirmek istedi. Birkaç ay sonra iyi davranışları yüzünden bağışlanıp yine eskisi gibi uygun bir yaşama başlayabilecekti. Tam acı dolu 5 saat bu konuyu anne siyle görüştü. “Bir annenin kızına hapiste kalmasını söylemesi biraz garip' ama, GabrieleH hapiste İcalması için zorladım” dedi, Bayan Tiedemann ve Gabriele de bunu uygun buldu. Ancak son dakikada gelen bir te lefon, yargısını değiştirmeye neden oldu. Kentler arası başka bir cezaevinden (terörist korku öykülerinde Al man cezaevlerinin bu kolaylığından hiç söz edilmez) salımverecek öteki 4 mahkûm, Gabriele’e durumunu açık ça anlattı. 2 .Haziran Hareket Grubu, “Hapisten çıkar mısın?” diye sormuyor, öbürleriyle birlikte hapisten çık masını buyuruyordu. GrUp, bir yıl önce Ulrich Schmucker admda kendi sınıflarına ihanet eden dönek üyesini vurup öldürmüştü. Gabriele, eğer cezaevinden çıkmaya cak olursa, yazgısının başına neler getireceğini çok iyi biliyordu. Ayrılış mektubunda, “Anne, gitm em gerektiğini an la” diye yazdı. Protestan Rahip Heinrich Albertz*in elin-
— 118 —
den tutarak uçağın merdivenlerinden çıkışını filme alan TV kameralarında acınacak kadar genç ve korkak görü-. nüyprdu. Uçağın güven içinde yol alabilmesi için yanla rında tuttukları rehine - Berlin eski belediye başkanı - ; daha sonra, “Beşinin arastpıda duygularım en belli edeni oydu. Uçağa kendi isteğiyle bindiğini sanmıyo rum” diyecekti Üç yıl sonra İsviçre mahkeme salonunda, tüm duy gularını yitirip buz gibi taş kesilen Gabriele, son mah kûmiyet sahnesini başka türlü anlattı: “Eğer Ötekilerle, , gidecek olursam annem kendisini döktüreceğini söyleyip , bana şantaj yapmaya kalkıştı. O günden beri yüzünü görmüyorum” Aden, Gabriele’in sonu oldu... ;. ;
Bir zamanlar Sovyet Rusya’nın uydusu Güney Yemen’in başkenti Aden, şimdi- Sovyetler’ih askerî malı na dönüştü. .Ve bugün de Rüslar ve solcu Filistinliler için büyük çıkar ve yarar sağlayan garip bir yerdir, Aden1..: Temel gerilla kurstan için daha birçok elverişli yerle rin listesini yapabilirim. Ancak Aden, yalnızca genç heveslilerin, Rus ya da Çek yapısı Kaleşenkof tüfeklerle nasıl saldınlacağını ya da suikast ve banka soygunla rında yetkin silah olan Makarov ve Skorpoin otomatik tabancalarının nasıl kullanılacağım öğrendikleri bir yer değildir. Coğrafya bakımından meraklı gözlerden ve Sovyet topraklarından çok uzakta olan Güney Yemen’in başkenti, uluslararası gerilla savaşında “Pis Oyunlar Bö lümü” olarak da kullanılıyor. | Örneğin, Ruslar burada Moskova ile doğrudan doğ ruya stratejik bilgisi bulunan çok duyarlı yerler den gelenleri özel bir gerilla eğitiminden geçiriyorlar.
119 —
;l975’de başarısız .bir ayaklanma yapan Dhofar BölgecSİ’ndeki çöl oymaklarının, 1968’den bu yana öbürleri arasında ayrılmış özel kamp yerleri var. Ruslar, onları peniden tepeden tırnağa silahlandırıp Arap petrolünün dipsiz kuyusunun üstünde yüzen minik Oman ülkesi;ni ele geçirmeye gönderiyorlar. Filistin Marksistleri de, çokuluslu seçkin terörist güçlerini, perde arkası olarak kullandığı Güney Yemen’d e gizleyip eğitiyor. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi te röristlerini ilk kez Orta Doğudan Batı Avrupa'ya yol layarak dehşet salan George Habbash’m Beyrut’taki yasal dairesinin yanında, Aden’e seçkin gerillalar ye tiştiren bir kampı vardı. Ve 1978’de ölene dek Habash’m yakın dostu ve Filistinlilerim Avrupa’daki terör ağları n ın baş planlayıcısı Wadi Haddad ile bu kampı yürüt tüler. Haddad’ın büyük bir yetenekle hazırladığı plan ları, 1970’lerm ortalarına dek Çakal Carlos, Paris’teki merkezinden yönettiği karışık uluslardan meydana ge len katil ordusuyla Baltık Denizi’nden Akdeniz’e kadar 'uzanan bir panik dalgası yarattı. Gabriele’in Aden’de tanıştığı "kişilerden biri de, Carlos’tu, Orada kaç yıldızla tanıştığını bilmek zor. Kamp lara giriş ve çıkışların sonu yoktu. Şah’ı devirip İran’da . sürekli bir İslâm Devrimi yaratmadan Önce yüzlerce "îranlı Aden’de eğitildi. Türkler, İrlandalI gönüllüler, Kritreliler, Güney Amerikalılar ve değişik uluslardan 'düzinelerce İnsan burada eğitilmektedir. Hollanda’da 'yolcu dolu bir treni saldırıp rehin alarak bir gecede üne kavuşan Güney "Molukalılar; HollandalI, Belçikalı, İs panyol, İskandinavyalI, İsviçreli, İtalyan ve Japonlarla 'yan yana kurs gördüler. Alman teröristleri, açıldığı günden beri bu kampla rın sürekli müşterileri... Batı Berlin Tupamaroları,
— 120—
1969’larm başında milyoner Feltrinelli’nin hem Almanlara, hem de Habash’a para vermeye başlamasından sonra Habash’ın Orta Doğu’daki kamplarından birindi eğitilmeye başladılar.. Ertesi yıl Baader - Meinhof Çe~ tesi’nin tüm ağır .topları Orta Doğu’ya gitmeye başladı. 1975’de de Güney Yemen’deki özel gerilla kamplarına tanışmaya başladılar.. . i 1976’da Hollanda Kızılhaçı’ndan 15 arkadaşıyla bir likte kamp yaşamını görmeye giden güzel HollandalI Ludioina Jansssn ■ilk kez bunlara gözleriyle tanık oldu. Kampta eğitildikten sonra ilk; görevini yaptığı İs rail’de tutuklanan kız, hemen herşeyi olduğu gibi an lattı. Birçok Alman’ın yanında, Siegfried Haag ve Dev rimci Hücereleri Başkanı MVilfred Böse, IRA gönüllüleri, İranlılar, Türkler, çeşitli Güney Amerikalılar, partiden ayrılan Eritreliler ve Japonları gördüğünü söyledi. Kü balı öğretmenlerin de kampta büyük rol oynadıklarım açıklamalarına ekledi. Bütün bunlar ye daha başka gerçekler, Carlos’un OPEC takımındaki Alman devrimci hücrelerinden ayrı lan Ham - Joachim Klein tarafından 1978 yılında doğ rulandı. Aslında, OPEC baskınından sonra Aden kamp larında 8 ay öğretmenlik yaparak Gabriele Kröcher Tiedemann’m meslekdaşlan 5 kadını eğittiğini anlattı. Güney Yemen’de öbürleriyle buluşmasına öykülenüirirken, “Yüksek düzeydekilerin krallar, alçaktakilerin ise köpekler gibi yaşadıklarım gördüm” dedi ve ekledi: “Başkanların sinemaları, diskotekleri, özel lokanta ları ve paraları vardı. Biz de onların ayrıklıkların dan yararlanıyorduk. Filistinli grupların hiçbir şeyleri yok tu.” Devrimci hücreler, Baader - Meinhof Çetesinin ya-
121 —
mnda, Almanya'nın dışında pek tanınmaz. Ama onun kadar ölümcüldür. Yıllarca Haddad'ın bordrosunda 3 bin dolar aylıkla çalıştılar. Ancak kamptaki herkesin böyle yüksek paralar al dıklarını sanmayın. Çoğunluk, banka soygunlarından ve kurtarmalıklardan sağladıkları paraları burunların dan gelircesine geri Ödüyorlar. En çok. kazananlar ise Almanlar... 2 Haziran Hareket Grubun’un “Kangru Mahkemesi”, smıfma liayinlik eden dönek Ulrich Schmucker’i öldürmeden önce, oğlan Federal Alman mah kemelerinde bu olayları kanıtlayan bir şeyler söyledi. Anımsadığına göre, 2 Haziran Hareket Grubu, Gabriele Kröcher - Tiedemann'm eğitilmesi için Filistinlilere o zamanın parası ile 4 bin dolar karşılığı 10 bin Alman markı ödemişti. O günkü sürümdeğeri böyleydi. Lübnan ve Irak’a saklanmak zorunda kalan kaçak Almanlar, 3 bin mark ödemek zorundalardı. Orta Doğu’dan silah almaya giden Schmucker, küçük silahlara 15 bin, pat layıcılara 5 bin, el bombalan ve makinalı tüfeklere 5 bin Batı Alman markı vermek zorunda bırakıldığım an lattı. Ancak servis eksiksiz... Filistin'deki eğitimden dö nen Alman terörist kabadayıları, PrusyalI subayların inceliğiyle gerilla hareketlerine girişiyorlar. Kesinlikle iş zevkten, sevgi ise sert devrimci amaçtan ayrılıyor. Esrar, blues (Zenci ağıt müziği) rok müziği, birbirlerine takılıp şakalaşma, el hareketlerinin yerine sıkı bir sa vaş sıkıdüzeni (disiplini) yer alıyor. "Ceme e Cominciata”, (Nasıl Başladı) adlı kitabında “Bombacı Bommi'' Bauma, şöyle yazıyordu: “Kısacık kesilmiş saçları ve ellerinde düzme pasaportlarıyla geri döndüklerinde on ları tanıyam adık” Bu yeni adamların tümü sanki el lerinde silahla doğmuştu.
— 122 —
Gabriele’in yüzüne gülen şans, onu Aden’de, özel likle çok parlak Almanların bulunduğu bir kampa dü şürdü. Kübalı ve Doğu Alman gerilla uzmanlarının ya nında en az 3 yurttaşı da kürsüye çıkıp öbür öğretmen ler gibi dersler veriyorlardı. “Khaîed” takma adıyla pat layıcı ve yakından savaşım dersleri veren en büyük yıl dız öğretmen, Heidelbergli Avukat Siegfrieâ Haag'dan başkası değildi. Ludwina Janssen’in anlatımına göre, “Sözünü geçiren, soğuk, hesapçı ve zeki** Haag, ilkba harda yeraltına girmiş. İlk kuşak Baader - Meinhof Çetesi’ne yasal danışman olmayı bırakıp ikinci kuşak, te röristlerin önderi olmak için yeraltına inmişti. ı O zaman, gerçekte, Siegfried Haag, Almanya’daki iplerini koparıp Stockholm’deki Norbert'Kröhe’nin dü şüşünü hazırlıyordu. Sonuçta,1 Gabriele’in eski kocası, kuyruğunu bacağının araşma sıkıştırıp 9 ay hapis ya tacaktı. Aden’de bulunduğu sürece Gabriele’in politik gö rüşlerinde bir değişme olmadı. Günde 12 saat hiç dur madan boğuşup duruyordu. Ve sonunda yorgun argın," yara ya da berelerini saldırmak için hastaneye gidi yordu. Konuşup dinlenmek için çok az boş zamanı var-; dı. Zaten Wadi Haddad, özel ayrıcalıklar yoksa, deği şik uluslardan oluşan toplulukların;birbirleriyle konuş masını yasaklamıştı. Hans Joachim Klein, kampta geçirdiği 8 ay süresince“Birden \fazla politik bir tartışma yaptığımızı anımsamıyorum" dedi. Ancak Gabriele, Orta Doğu’ya politika konuşmaya gönderilmemişti. Uluslararası terör savaşında .yerini al ması için biçimlendirip sertleştirilmeye yollanmıştı. Dünyanın en ünlü uzmanlarından ders alan kız, sonun da duygusuz bir yaratık, olup çıktı. : Carlos, Viyana’daki OPEC baskını için Gabriele’i seçerken, yanılmamıştı. Kız herkesten çok daha yeterim
— 123 —
li olduğunu kanıtlam ıştı. (Uluslararası teröristlerin çıl gın eylemlerini gören” Klein “kusmuş” ve sonra bu işe paydos demişti. Eyleme katılan 3 Filistinli, ne yaptık larını bile bilmiyorlardı.) Katil olarak ilk çıkışım yaptık tan sonra Carlos, kendisini candan kutladı. Tüm ope rasyonu gözden geçirmek için takımla Aden’de buluşan patronu Wadi Haddad da kendisini kutlamıştı. Virtüöz yeteneğiyle sürdürdüğü eylemindeki ufak yanlışlığı yal nızca Klein sezebildi, asansöre doğru giden orta yaşlı polisi - adam zaten kaçıyordu - elindeki Makarovu ile ensesinden vurmuştu. Klein’in aklı, bu gangsterce dav ranışın devrimle ne gibi bir ilgisi olduğunu kavraya mıyordu. Viyana’da başarıyla yürüttüğü eylemin arkasından Gabriele; Carlos’un takımı ve tutsak ettikleri Arap Pet rol bakanları ile Cezayir’e, sonra yine onlarla Aden’e gitti, Haddad’a rapor verip ortadan yok oldu. Yetkililer, tam 2 yıl sonra, onun nerede ne yaptığını anladılar. 1977 Noel’inden birkaç gün önce, yanında Alman terö rist arkadaşı ile Fransa’dan İsviçre’ye geçiyordu. Sınır kenti Porrentruy nöbetçileri, olağan gümrük araması için arabayı durdurdular. Çantasını açarak Makarovunu çı kardı, 2 eliyle nişan alıp silahı ateşledi. İki İsviçreli sı nır bekçisi hastaneye kaldırıldı. Biri Ömürboyu yatalak kaldı. Gabriel hapse mahkûm oldu. Vailzinin içindeki eşyalarından yeni yaşamının na sıl sürdüğü anlaşıldı. Düzme Avusturya kimlik belgeleri vardı. Kuzey İtalya’nm askerî levazım depolan harita dan, İsviçre yasalanmn özeti, Schleyer davasına ilişkin Alman hükümetinin gizli raporları, Brüksel’deki İsrail Elçilik binasının kat planı, 2 tabanca, sustalı çakı, şif reli belgeler ve 20 bin dolar. Belgelerin. arasında “Roma” başlıklı bir kağıt ve “AlM o” yazılı şifreli 2 hece - üç ay. sonra Roma’da Aldo
Moro kaçırılınca şifre çözüldü; Para geçen haziran ayın da, AvusturyalI tekstil fabrikatörü Miehael Palmer’-den alman 2 milyon dolarlık kurtarmalımın bir bölümüydü, îşte İtalya'dan yola çıkıp arkasına düştüğüm minik ip ucu, buydu. Viyana’ya gittiğim zaman Avusturya polisi Falmer'in kaçırılması konusunda yeterince kanıt toplamıştı. Bana, operasyonun ;aylarca önce özenle hazırlandığını ve GabrieTin 2 Haziran Hareket Çetesi’nden 3 kadm ta rafından gerçekleştirildiğini ahlattılar. Her üçüde - İnge Viett, Gdbriele Rollnick, Julignne Planibeck- 2 yıl önce kışın Berlin'de Hıristiyan Demokratik >Peter Lorenz’i kaçırarak, Gabriele’in hapisteki hücresinden çıkıp Aden'e yollanmasında yardımcı olmuşlardı. Palmer'î ■kaçırdık tan sonra üçü de Aden’e gittiler (Hanş - Joachim Klein, onlan orada gördü). Palmer’den aldıkları 2 milyon do ların çoğu bulunamadı. Ancak İsviçre’de tutuklandığı zaman Gabriele Kröcher - Tiedemann’m üstünde bulu nan para, bu kurtarmalığın bir bölümüydü. Paranın bir bölümü de Gabriele yakalanmadan 2 hafta önce İsr viçre sınırına yakın Chiasso'da 2 genç AvusturyalInın üstünde bulundu. Paralan, Milano’ya, Kızıl Tugaylarda götürdüklerini açıkça söylediler. İki AvusturyalI, meslekteki “ayak işleri”ni yürüt tükleri için Kızıl Tugaylar’m planlanndan haberleri ola mazdı. Çantalarındaki kaçak paraların İtalya içinde da ğıtılacağından ya da Aldo Moro’yü yakalayıp öldürmek için 1 milyon dolar gerektiğini .bilemezlerdi. Ama Gabriele bilebilirdi. ' • -".."i Gabriele, gazetelerin büyük başlıklarında son kez kent adliyesi olarak kullanılan ve davasına bakılan 14. Yüzyıl şatosu Forrentrüy’de geçti. İki yüz atlı İsviçreli polisin makinalı tüfeklerle koruduğu şatonun üstünde
— 125 —
helikopterle dolaşıyordu. Elleri kelepçeli kısa saçlı, blu cin ve çizme giyen ufak tefek kızı görenler, “Tanrım, ne kadar kısa boylu, ne kadar sıska!” diye kalabalığın içinden bağırdılar. Avukatları, 2 isviçreli nöbetçinin yaralarından söz ederek kızın öldürmek için nişan al madığı tezini savundular. Yani, “O denli usta nişancı dır ki, istese, beyinlerine ya da kalplerine de kurşun sıkabilirdin demek istiyorlardı. Aşağıya doğru nişan al ma alışkanlığını yitirmiş olmalı! “Dünya Silahlı Anti - Emperyalist Mücadele” örgü tüne bağlı olduğunu söylemekle yetindi, politik görüş lerini açıklamadı. Dışarda, 4 kat polis kordonun ardın da kalan isviçreli anarşistler, ona bir şeyler açıklamaya ^çabaladılar. Onlar ve Gabriele’e, "Sıkıntılı ve havalan dırma aygıttı kapitalizmin sefaleti” diye bir şeyler bağrış tılar. Kröcherlerden Gabriele’in izlenmesi burada sona, eriyor. Şimdi anlatmaya başlayacağımız Norbert’in öy küsü daha öğretici...
/
LEO OPERASYONU 1 Nisan 1977 günü Özenle ha zırlanan “Leo Operasyonu” düş ol' du. Avrupa’da toplanan, kendi , tü ründe eşi benzeri olmayan çete harekete geçmek üzereyken, haber siz ve hazırlıksız bir sırada bastırıl- ' ; dığında dolu tabancasmı çeken . | Norbert Kröcher, Stockholm kent merkezinde bir sokakta tutuklandı.. 1| Eğer domuzlar, inekler - ya da İs- - . ■.■, : veç’te polislere ne ad veriyorlarsaI kendisini yakalamasalardı, adma „ I efsaneler düzülen terörist kahramanlar ara-; smda anıtsal yerini kazanacaktı. Dokuz değişik ülkeden50 suç ortağıyla zafer yolunda ilerlediğine inanmıştı; Patronları adma da bu zaferi heyecanla bekliyor- du. Ancak İsveç’te hazırlanan saldırının suya düşm e-, sindeki yanılgı, Norbert’in değil, patronlarınındı. Ope rasyonun perde arkası ipleri, binlerce mil uzaktaki Ha- ; 'vana ve Arjantin’in dağlık, vahşi Tucuman ormanların dan oynatılıyordu. Norbert’in “Leo Operasyonu” adını verdiği saldırıya, onlar, “Avrupa Operasyonu” diyor lardı. Saldırının amacı, İskandinavya’dan Cebelitank’a i dek Avrupa anakarasının dengesini bozmaktı. j Norbert’in çeşitli milletlerden oluşan uluslararası ; hücresinde büyük bir açıklıkla kuşku, uyandıran kişiler vardı. Onlar, halka açık mahkemelerde yargılanırsa,
.127
Batı dünyasındaki alarm zilleri çalmaya başlayacak ve Küba ile Sovyet Rusya zor duruma düşeceklerdi. İsveç liler, yakalananları yargılamadı. Ancak hükümet, tu tuklamadan 2 - 3 1gün sonra teröristleri dertop edip ül keden dışarı attı ve konuyu kapattı. Kuşatma altında kalan bir ülkenin, uluslararası diplomasi haklarını ko rumak için hiç bir eyleme geçmemesi ne ilk, ne de son kez meydana geliyordu. Norbert Kröcher tutuklanıncaya dek çetesi, para gereksinmelerini karşılamak için 2 banka soygunu yaptı ve Stockholm yakınlarında 5 gizlenme evi tuttu. Kırk tabanca, dürbünlü makinalı tüfekler, gaz maskeleri, bir oda dolusu geliştirilmiş elektronik araçlar, peruklar, takma sakallar ve sahne makyajını gerektiren 3 çanta dolusu eşya hazırlayıp kentin birkaç bloğunu havaya uçurmaya yeterli dinamit topladılar. Dinamitlerin bir bölümünü paketleyerek İsveç baş kentinin göbeğindeki hükümet binalarının bulunduğu Orta Çağ kenti Cammla Staden’e uzanan köprünün (havaya uçunca kente ulaşma olanağı zorlaşıyor) di rekleri arasına yerleştirdiler. Norbert’in ele geçirmek is tediği konuk için hazırlanan hava delikli tabut, mah zende ses geçirmez odada saklanıyordu. Norbert ve suç ortaklan, operasyon için gerekli arabalann çakmasını en son dakikaya bıraktılar. Norbert, uluslararası siyaset sahnelerinde belirli bir yeri olan İsveç’in eski başkanı sosyal Demokrat Olof Palme’yi kaçırmayı düşünüyordu. Ancak bazı kutsal ne denlerle öç almak amacıyla Palme’nin göçmen bakam Anna~Greta Leijon’u kaçırmayı uygun gördü. İsveç’in dışında.kendi ülkelerinde hapse mahkûm 8 Alman te röristinin salıverilmesi ve 4 milyon dolar kurtarmalık karşılığı Anna-Greta Leijon, kapatıldığı tabuttan çı-
— 128 —
.
kartılacaktı. Norbert, bu planıyla 2 ülkeyi birbirlerine karşı yem olarak kullanacaktı: Halkın çok sevdiği 3 ço cuk annesi genç politikacıyı kimliği bilinmeyen biri uyarf. dı. Norbert tutuklanıp hapse atıldıktan sonra bakan, o günlerde çok korktuğunu açıkça belirtti. Gerçekte Nor-* bert, eğer istekleri 6 gün içinde yerine getirilmezse, ka dını öldürmeye kararlıydı. t Bunların tümünü bir deftere kısa kısa yazmıştı. Norbert, son 2 yıl içinde bütün yaptıklarını - düşünce ve kaygılarını, yapmayı- düşündüğü ya da caydığı ey lemleri, gerilla çetesi kurmak için gördüğü sıkı eğitimi' Leo Operasyonu hazırlıkları sırasında çizdiği krokiler ve uygun bulduğu hareket saatlerini, gizli mahzen toplantılarını, gizlenecek veya ortadan kaldırılacak arkadaşlarının listelerini,, yattığı kızları, sık şık yaka landığı gonore hastalığına karşı çeşitli ilaç reçetelerini çok düzgün ve temiz biçimde 200 sayfa tutan bir not defterine yazmıştı. Suç ortaklarının “Kara Dosya” adını verdikleri bu deftere Norbert, kendi el yazısıyla, “Çıl gınlara karşı savaşım veren Dünya Eylemciler Ordusu Üyelerinin adına sunulmuştur” tümcesini de ekledi. Üye, yeryüzünün herhangi bir yerinde kurulu düzene karşı çıkan biri olabilirdi. Çılgınlar da, tpplumun “Yürüyen Ölüler” nüfusunu m eydana,getiren ve büyücülük gü, cüyle mezarlarından dışarı çıkan bizlerdik. Norbert, 1973 yılında İsveç’e kaçtığı zaman 22 ya şındaydı. Devrimci mesleği çok uzun ömürlü olmadı. Berlin’de 3-4 yıl bir komünde ve 2 Haziran Hareket Grubünda çalışarak topluma duyduğu .düşmanlığın öcünü almak için geliştirdiği yeteneklerini gereğiyle gösteremedi. Yepyeni bir kimlikle, sevgilisini yanma alıp herşeyi unutmaya ve kendisini unutturmayı iste diği günler oldu. Sonra birdebire, Berlinli’ polislerin acı-
— 129 —
anasızlığı ya da Ulrike M einhofun bir .sözünü anımsa nması ortadan yok,olma sevdasını önlüyordu. İsveç’te geçirdiği ilk 5 yılın yarısında banka soy maktan ileri gitmedi. Zaten bu eyleme .girişmesinin ni'yesi, politik olmaktan çok, kendi özel gereksinimlerini 'karşılamaktı. Çünkü Almanya’da silahlı soygun ve çe ş itli suçlardan aranıyordu, fazla göze batmaması gerek l i . İsveç’teki binlerce siyasal sürgün arasında, kendi ül kesinde polisten kaçan “Hardy Dohnel” adındaki hü kümlünün yerleşmesi kolaydı. O zamanlar Başbakan olan Olof Plame, bu tür kaçaklara gösterdiği iyi ev .sa hipliğiyle ünlüydü. Hükümetin hoşgörülü yardımları sayesinde ülkede yaşayan kaçakların sayısı, Norbert’in ■ortada bulunduğu son yılda şöyleydi: 400 Amerikalı as k er kaçağı (yalnız 23’ü Vietnam’dan), 4 bin Arjantinli, '397 BolivyalI, 492 Brezilyalı, 2 bin 411 Şilili, 344 Kolom biyalI, 214 Peçulu ve Tupamarolar ülkesinden 732 Uru guaylI. Bunların bir bölümü sıradan göçmenlerdi. Ancak ‘bir bölümü pek sıradan kişiler değildi. Saklanacak, din lenecek ya da oyalanacak yer arayan profesyonel terö ristler için Norbert’in bulunduğu günlerde Stockholm, ^yuvadan uzak bir yuvaydı. Teröristlerin gereksinmeleri mi sağlayan yerel Mafya’nm da işi işti. Gerillaların en ;sevdiği silahlan alıyor, satıyor, kiralıyor ya da değiş'tiriyordu. Yüzlerce Latin Amerikalı, bir süre Küba’da kaldıktan sonra Paris’te Henri Curiel’in “Dostluk ve 'Yardım” kuruluşunun konuğu olduktan sonra İsveç'e yerleşmişti, Baader - Meinhof öncüleri, 1969 yıllarında .Amerikan asker kacaklarını Batı Almanya’dan İsveç’e •geçirmeye başlamışlardı. Alman teröristler, Tupamşrolar, Arjantin Montenoraları, Japon Kızıl Ordu üyeleri gönüllerince İsveç’e gidip geliyorlardı. F: 9
—
130
—
Özellikle Filistinliler için İsveç, Kuzey Avrupa'nın ileri karakoluydu. Bu işlerle uzaktan yakından ilgisi olan herkes, “Kara Eylül Çetesi”nin 1972 Münih Olim piyatları katliamında İsrailli 11 sporcuyu öldürmeden ya da öldürdükten sonra - Stockholm'ün Gangsgatan’mda - nerede saklandıklarını söyleyebilirlerdi. -Fi listin Kurtuluş Örgütü?nün resmî askeri kolu El Fetih, 1969 yılında 300 genç İsveçli askerini, Fetih'in Cezayir' deki gerilla kampına eğitime yollamıştı, George Habash da aşağı yukarı o günlerde bir. grup İsveçliyi, Orta Dcğu’daki kendi kamplarmda eğitti. Birisinin söyledi ğine göre, Habash'm Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, küçük bir grup olan İsveçli Maocularla yaptıkları an laşmada, her operasyonun sonunda Filistinlilerin bir süre İsveç'te saklanmasını sağlamıştı. f ■ Böyle cana yakın bir ortamda Norbert gibi bir Iko nuğun İsveç'te yerleşmesine yardımcı olabilecek birçok İsveçli vardı. İsveç yetkilileri de -kendi açılarmdandüzmece pasaport taşıyan1“Hard Dohnel”in çalmtı bir Fransız arabasıyla ülkeye girmesine ve geçimini sağla yacak hiç bir iş yapmamasına, cebinde silah taşıması na, üstelik yastığının altma koyduğu Walther P 38’lik tabancayla uyumasına seslerini çıkarmadılar. 1973’ün başlarında karısı Gabriele Almanya'ya döniınce Norbert, kendisinden birkaç yaş büyük, şimdilik “Karin” adını vereceğimiz, neşeli, temiz yüzlü gazeteci bir kadınla yaşamaya başlayarak geri plana çekildi. ‘ ' Ancak, siyasal inançlarını bastırmayan Norbert ka fese kapatılan hayvan gibi yerinde duramıyordu. Daha sonra cezaevinde üstüne özellikle basarak şunları söy: ledi r “Her zaman, Almanya’da, İsveç’te ya da dünyanın herhangi bir yerinde silahlı savaşıma ve sürekli dev rime inandım”. Yuva kurup çoluk çocuğa karışma düş-
— 131 —
lerine dalan îsveçli Karih’in can sıkıcı dırdırlanna zor la dayanmaya çabalarken Norbert, yavaş yavaş çevre sinde kendisine hayran genç, radikal İsveçliler topladı. Norbert’in genç İsveçlileri, onu, “Dünyanın kıyıcılığına, mahkûm edilenlerin simgesi” olarak görüyorlardı. Za man zaman Almanya’ya geçip malzeme topluyordu (Si lahlar, dinamit ve düzme pasaportlar). “Eski Anayurt” tan dostlar da İsveç’e,kendisini görmeye geliyorlardı. Gerçekte, kısa süre sonra ikinci kuşak Baader - Meinhof Çetesı’yle birleşecek olan 2 Haziran Hareket Grubu’nun İsveç şubesini kuruyordu. 24 Nisan 1975’de Stockholm’deki Alman Elçilik bi nasına yapılan iğrenç saldırı, bu birleşmenin ilk ürü nüydü. Bildiğimiz kadarıyla Norbert, bu saldırıya ka rışmadı. Planlan .Almanya’daki arkadaşları yaptı. An-v cak onların korkunç yenilgisi, içinde biriken öfkeyi su yüzüne çıkardı.. 2 Haziran Hareket Grubu, Berlin’de hapis yatan 5 teröristin salıverilmesi karşılığında, Peter Lorentfin ka çırılmasından 7 hafta sonra, Stockholm’deki Alman El çilik binasına saldırıp el koydu. Şansölye Schmidt’in hiç direnmeden 5 tutukluyu salıvermesinden başlan dönen -kendilerinden geçen- Alman teröristleri şimdi cezaevinde bulunan öbür 2Ş tutuklunun da salıverilme sini istiyorlardı. Başansızlığa uğrayacakları akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Stammheim’in aşın güvenlik önlemleriyle korunan tutukevinde Andreas Baader, TJVrike Meinhof, Gudrun Ensslin ve - 3an - Cari Raspe başladıklan açlık grevine birdenbire son vererek eski güçlerini kazanmak için beden eğitimi araçlarıyla sü rekli idman yapmaya başladılar.. Eyleme geçileceği gün eşyalarmı toplayan mahkumlardan biri, neşeyle, “Bu gün gidiyorum" diyerek gardiyanı şaşkına çevirdi. .
— 132 —
Saldın planı, Aden’deki Vadi Haddad’m ve Paris’te ki eylemci yaveri Carlos’un hayır dualarıyla yürürlüğe girdi. Bir yıl önce, sonbaharda, Carlos’un düşündüğü ve Hollanda’da denediği planlama, olduğu' gibi alındı. Hague’daki Fransız Elçilik binasına yapılan saldırı Âv- i rupa’da ilk kez gerçekleşiyordu ve bu, 3 Japon teröristi nin Paris’teki tutukevinden serbest bırakılmalarının bü yük başarısıydı. ı' Olaydan son demce etkilenen Alman teröristler, Carlos’a gidip planı nasıl gerçekleştirdiğini sordular. Carlos, yalnızca onların sorular mı,yanıtlayıp planı an latmakla kalmadı; Stockholm’e giderek saldın bölgesini inceledi. Yanından hiç ayırmadığı yardımcısı Michel Moukarbal ile İsveç başkentinde 2 gün kaldı ve saldırı başlamadan 48 saat önce Stockholm’den "aynldı. Almanya'dan operasyonu yöneten Şeidelgergli Avu kat Siegfried Haag, olayın Onunda rezalet kopunca, ar- . kasma düşen polisleri atlatıp Aden’e kaçtı. (Gabriele Kröcher Tiedemann’la orada karşılaştı.) Tüm üyeleri tutuklu bulunan asıl Baader - Meinhof Çetesi’nden gö revi devir alan Haag, 2 Haziran Hareket Grubu gibi, kü çük yan örgütleri ortak. operasyonlara sokuyordu. Zü rich’e giderek Petra Krause’un dağıtım servisinden Stockholm baskını için gerekli silahları satın aldı. Stock holm sokaklarından topladığı 6 teröristin davranışları hekimlik yönünden bağışlanabilirdi. Heidelberg Sosya- . list Hastalar Topluluğu üyesi olan bu 6 kişi - daha önce psikiatri koğuşlarında yatmış ve terapatik nedenlerden terörist olmuşlardı. Terör piyasasında “Çılgın Tugaylar” adıyla tanınan grubu, daha sonra Jillian Becker, “Hitter’in Çocukları” adlı değerli incelemesinde şöyle tanım lıyordu : “Akıl sağlığına kavuşmak için bombalarna, iç huzuruna kavuşmaları için de adam öldürmeleri öğre tilen bir g r u p ..” ' :
— 133 —
Stockholm’deki elçiliğe saat l l ’de saldırarak alev alev yanan binadan gece yansı panik içinde kaçtılar. Ticaret ataşesini silah korkusu altında ta m l3 saat pen cerenin önünde, TV kameralarının görüş açısı içinde, tuttular; 3 kurşunla Öldürdükleri askerî ataşenin cese dini ise üçüncü katın merdivenlerinden aşağı yuvarla dılar; bir bölümünü teneke kutular içinde, büyük elçi nin buzdolabına koydukları 15 kilo dinamiti üst kata döktüler. Buzdolabına bağlanan yanlış bir telin yol açtığı korkunç patlama sonunda elçilik binasının damı bütü nüyle uçtu. Göklere dev gibi yükselen alevler arasında tutsaklar ve onlan tutsak edenler çığlıklar atarak ka çarlarken, elindeki el bombasını korkudan yere düşü rüp patlama sonucu parçalanarak ölen teröristin cesedi alevler arasında yandı, kül oldu. Kaçarken, bina nın çevresini kuşatan polislerin kucağına düşen saldır ganlardan biri, 10 gün sonra Stammhein Tutukevi Has tanesinde ağır yanıklardan ve kafatası çatlamasından öldü. Tutukevinde ölen terörist, Heidelberg Sosyalist Hastalar Topluluğu’nun patlayıcılar uzmanı Siegfried Hausnef dir. Telleri beceriksizce bağlaması sonucu sal dırı, tüyler ürpertici acıklı sonla bitti. Böylece tüm çabalar da boşa gitti. Saldırganlar, hükümete gönderdikleri ültimatomda, her birine 20 bin dolar verilerek tutuklu bulunan 26 Baader - Meinhof Çetesi üyesinin salıverilmesini ve kendilerini götürecek (nereye götüreceği belirtilmedi) bir Lufthansa Boeing uçağı istediler. İstekleri red edilince kulaklarına inana madılar. İsteklerini yinelediler, ancak bu kez de aldık ları yanıt “Hayır” oldu. “Yirmi altı yıllık demokrasimize karşı yapılan en ağır saldırı ile karşı karşıyayız” diyen Alman Şansölyesi Schmidt, yeniden başeğmenin geti-
— 134 —
receği daha büyük yıkımları anlamıştı. İsveç Başbakanı Olof Paime, teröristlerin isteklerini dinlemek bile is temedi. Palme ülkesinin vereceği kararın sorumluluğu nu omuzlarında taşırken, Göçmen Bakanı Anna-Greta Leijon, hayatta kalan 4 teröristin ve ölümcül yaralar alan Siegfried Hauser’in derh.al ülkeden sınır dışı edilip kesinlikle Alman makamlarına geri verilmelerini istedi. İşte, böylece Norbert Kröcher’m görevi başladı. S talin, şöyle dem işti: “Kurban seçilip her türlü tehlike göze alınarak saldırıya geçtikten sonra kişinin, amansız öcünü aldıktan sonra rahatça yatağa uzanmgsı kadar zevkli bir şey yoktur ” Çocukluğundan beri gözü bir şey görmemecesine öç alma açlığı içinde yaşayan Norbert de sonunda kurbanını seçti. Tutuklanan 4 saldırganla çeşitli olaylara karışan hükümlü öbür 4 teröristi'cezaevinden kurtarmak, önün en büyük tutkusu oldu. (Bu, •dünyada bir uçtan diğer uca dek dağılan teröristler arasında çok yaygın bir duy gudur.) Tasarısı Öylesine, heyecan vericiydi ki - Batı Al manya ve İsveç'e aynı zamanda yapılacak saldın yaba na atılamazdı, tüm dünya televizyonlannm baş haberi olacaktı- Alman yeraltı örgütleri plana öncelik tanı dılar. 1976 sonbahannda, Hanover yakınlarında ele ge çen avukat Haag’ın şifreli belgelerinde Norbert’in ope rasyonu “Margarin 1” adıyla birinci sırada yer alıyordu. Bu olaydan 6 ay sonra kaçırılan Schleyer’le ilgili operas yon ise dördüncü sıradaydı. V '
I
t
Norbert, Stockholm’de kendisine yardımcı İsveçli lere, son dakikaya dek plan konusunda hiç bilgi ver medi, Ağzı çok siki, kuşkucu bir tipti, hiç kimseye açıl maktan hoşlanmazdı. Proje ;olgunlaştıkça durmadan “Kara Dos7/ö”sma notlar alıyordu: “Burada gerçek kim liğimi herkesten gizlemem çok önemli” diye yazıyordu.
— 135 —
Gerçekte, asıl adını bile kimseye söylemedi, yalnızca dördüncü ve son İsveçli kız arkadaşı gerçek adını bili yordu. (Başına askıntı olan “Karineden uzun süre önce ayrıldı.) Suç ortaklarına uzun süre seçtiği kurbanın kimliğini söylemedi; Çevresine topladığı birbirlerinden çok farklı 20 ga rip İsveçli, yaşça çok genç, eylem yönünden deneyimsiz, ideoloji konusunda ise bilgisizdi. Bir gün önce delicesine kendilerini kaptırdıkları devrim hazırlıklarını, ertesi gün Yunanistan’daki bir tatile yeğ tutabilirlerdi. Hiç sus madan, sürekli olarak, “Kim kiminle yatıyor?” dediko dusu yapıyorlardı. Aralarından birkaçı, bir turist acentasmı bombalamıştı. Norbert, onları para gücüyle tutalmek amacıyla bir iki dükkan soygunu yaptırdı. Daha yetenekli suç ortaklan bulması gerekiyordu. Kara kaplı defterine “Kendime 3. Dünya’âa çarpışmış gerçek dev rimciler bulmalıyım” diye yazıyordu. Ve 1975 yılı iler lerken... İsveç’te gerçek devrimciler de buluyordu.
Arada sırada Norbert’e metreslik yapan, kendisi gi bi kaçak İsveç’te yaşayan bir terörist Alman kadın, tam Norbert’in düşlerinde yaşattığı tipte birini tanıyordu. Böylece Armando Carrillo adındaki MeksikalI, -birkaç hafta sonra da kansı Şilili Mana*yla tanışmca Norbert, kolları sıvayıp işe girişti. Armando CarrilloVu bulan, Norbert’in Alman sev gilisiydi ya da kızı bulan Armando’ydu. Bir ay önce, Kasım 1975’de, Stockholm’ün Mülteci Kampı’nm Apelbergsgatatan’da yeni açılan şubesine taşınmışlardı. Kendi ülkelerinden gelip İsveç’te yaşamaya mahkum en küstah ve azılı solcular bu şubede toplandılar. Uluslar arası terörist yıldızlardan destek gören bu şubeye sığı-
136 —
nanlar arasında Japon Jun Nishikatoa da vardı. Nörberifin hücresi ele geçince polis, bu şubeye yazılı olanların yansından fazlasını tutukladı. Şubenin genel; sekreteri; kısa sürede Norbert’in sağ kolu oldu. : Stockholm’ün Arlanda Havaalanından 2 kez geri*, çevrilen Armando Carrillo’yu îsveç yetkilileri, Prag yo lu ile geldiği Küba’ya geri .yollamışlardı. Ama sonunda;. Ocak 1976’da, siyasal sığmma hakkı tanmdığmda, elin de çok garip bir pasaport vardı. Bu Meksika pasapor tuyla ancak Küba’ya yolculuk etme hakkına sahipti. Daha sonra pasaport, Küba’da yalnızca Avrupa’ya gidiş*? yetkisi verilerek uzatılmıştı. . ,“ j Pasaportun sahibi, Norbert’in düşlerinde yaşattığı adamdı. Armando Carrillo, bir MAR üyesiydi (Devrimcî Hareket Örgütü). 1971’de Meksika’yı ele geçirmeye ça lışan Rusların suçüstü yakalanmaları üzerine bu örgüt, kısa bir süre, için adını dünyaya duyurabilmişti. Şimdi’ burada anlatması çok uzun, ancak bu olayın tüm belge sel öyküsü John Barron’un “KGB” adlı kitabmda göz ler önüne serilmiştir. Biz sburada yalnızca MÂR’ı; Mos kova’da KGB’nin gözetiminde yabancılara öğretim ya pan Patrice Lumumba Üniversitesi’ne yazılı 10 Meksi kalI öğrencinin kurduğunu belirteceğiz. Örgütün kuru cuları, daha sonra Mexico City’e geri dönerek- Kuzey Kore kamplarında yoğün gerilla eğitiminden geçirilecek; genç heveslileri toplamaya başladılar. Rusya’nın uydusu Kuzey Kore’deki kamplar, o günlerde Güney Yemen’deki gerilla kamplarından daha gelişmişti. Kuzey Kore’ye giden ilk 50 kişilik grubun içinde* Armando da yer alıyordu. Yolculuk ettiği 13 erkek ve* 2 kadmla birlikte Mexico City’de 500 dolarlık harçlığını alıp Paris üstünden Batı Berlin’e geçti, sonra Doğu Ber lin’de Kuzey Kore pasaportu alarak (kendi pasaportuna Doğu Almanya’da el koydular) Moskova’ya hareket.
— işv eden gece trenine bindi. Beş gün sonra da dosdoğru Pyongyang’a uçtu. Kuzey Kore başkentinden 35 mil uzaktaki dağ kam pında Armando, daha sonra Aden kamplarında eğitilen Gabriele Kröcher Tiedemann’dan hiç farkı kalmayan profesyonel bir gerilla katili oldu. Günde 17 saatlik yo rucu çalışmalar sonunda kundakçılık, patlayıcı, karate, öldürme, zorbalık, adam toplama, pusuya düşürme, kı lık değiştirme, gizli yolculuk, haberleşme ve silah kullan ma tekniklerinde uzmanlaştı. 1969 yılının başlarında Meksika’ya yıldız bir eylemci olarak döndü. Aramadon’un başkanlığındaki MAE grubu, son 2 yıl Sovyet Elçiliğindeki yetenekli ^KGB görevlilerinin denetiminde büyük başarıyla çalıştı. Meksika yetkilileri, suikastçıları tam zamanında ellerine geçirdiler. Arman do hırsızlık, cinayet ve silahlı ayaklanma girişimi suçuy la mahkûm edilen ilk 19 MAR üyesi arasındaydı. (Bu olaydan kısa süre sonra 4 Sovyet diplomatı ve KGB görevlileri Meksika’dan smır dışı edildiler.) Armando, geleneksel yoldan salıverildi. 4 Mayıs 1973 günü 35 mahkûmun serbest bırakılması koşuluyla Amerikan Konsolosu Termnce Leonhardy kaçırıldı. Böy le bir olay Meksika’da ilk kez meydana geliyordu. Hükü met, teröristlerin isteklerini ikiletmedi. Serbest kalan Armando, Havana’ya geçip 2,5 yıl orada yaşadı. Yapacak hiç bir yasal görevi olmadan birdenbire İsveç’e niçin geldiğini açıklamadı. Karısı Maria da ko casından birkaç yıl ayrı kaldıktan sonra, neden Şilı Ko münist Partisindeki görevinden ayrılarak Portekiz yolu üstünden Şili’den İsveç’e, - yolculuk planını açıklayınca anlayacağız - Armando’nun yanma geldiğini söylemedi. Her ikisi de Stockholm’e ayak basar basmaz Mülteci Kampinm yardımıyla iş buldular. Armando hemen kol-
—
138
—
îarı sıvayıp MeksikalI arkadaşları için düzmece pasa portlar toplamaya başladı. . ■ : îlk kez Stockholm’ün Modern Sanat Müzesi Res toranında şarap içerken, Carrillolarla tanışan Norbert,! sevinçten uçuyordu. Kendi kendine yazdığı kısa notlar da şöyle diyordu: “Kuzey Kore’de bulunmuş gerçek bir Özgürlük savaşçısıyla gözğöze otururken duyduğum se-\ vinci güçlükle saklayabildim.” Bu ilk buluşmadan hepsi hoşlanmışlardı. Birkaç gece daha birlikte şarap içip mü zik dinliyerek -Maria gitar çalıyor, Armando şarkı söy-: lüyor, “Karin” yemek pişiriyordu- vakit geçirdikten; sonra ana konuya geçildi. ; Norbert1'in açıkladığı planı Carrillolar pek beğendi-, ler. Armando, değerli öğütlerinin yanı sıra uzman ye teneklerini de ortaya koyup yardımlarını esirgemeyecek ğinı söyledi. Örneğin, kaçırılacak bayanı Öldürmeye gö nüllüydü. Eğer işler istedikleri düzeyde yürümezse* ka dını seve seve öldüreceğini Norbert’e açıkladı. Çalışma larını kolaylaştıracak silah, dinamit ve yetenekli kişileri toplamaya, gerekli parayı banka soyarak sağlamaya ka rar verdiler. Norbert, “İkimizin de dünyanın dört köşe sinde seve seve yardıma koşacak dostlan var” diye yazdı.; İsveç’e ayak basalı daha 6 hafta dolmadan Arman do, Küba’dan MeksikalI 2 mültecinin gelmesini ayar ladı. Her ikisi de aynı garip pasaportlarla yolculuk edi yorlardı. Birisinin onları ülkeye sokması gerekti. Nor bert, sevgilisi “Karin”i Brüksel’e, oradan da arkadaşlara yardım sağlanacak Paris’e yolladı. Örgütçü Armando silah sorununu çözümleyecek ve yerel Mafya ile ilişki leri ayarlayacak kişilerle tanıştı. Aradan'birkaç hafta geçtikten sonra Armando (ve karısı Maria) güvenilir 2 kişi daha buldular. Bu, Stockholm’ün eski mülteci kam pından “Bozguncu kişi” gerekçesiyle atılan ve yeni kur-
— 139 —
düğü kendi grubunun önderliğini yapan bir İngilizdi. Yirmi üç yaşındaki Allan Hunter, çok iyi ilişkileri olan olağanüstü bilgili bir devrimciydi. Bir süre Ingiltere'de anarşist olan oğlan, İsrail'de bir kibbutzda çalışmıştı. Berlin'deki Ingiliz Silahlı Kuvvetleri'nde yazmanlık yapmış, uzun süre İsviçre'de yaşayıp Sahralı Polisaryo Cephesi’rie silah sağlamıştı. (1975’de, İsviçreli anarşist lerin silah dağıtım servisi kurdukları yıllarda...) Allan Hunter, Stockholm’de 'kurduğu yeni Mülteci Kamp" grubuyla sıkı işler çeviriyordu. İsveç'te yaşayan Filistinliler, İranlIlar ve Şilililerle yakın ilişkiler kur muştu. Boş zamanlarını Arapça öğrenerek değerlendi riyordu. , Hızla genişleyen grup, pratik konulan görüşmeye başladığı sırada Armando, güvenilir bir MeksikalI dost daha buldu. Dosdoğru Küba’dan gelen bu dost, Armando'ya Küba'da kalan öbür MeksikalIların İsveç'e gel melerinde yardım edecekti. Thomas Okusono Martinez, Armando’nün üyesi bu lunduğu MAR örgütünden değildi. Kardeşi Jaime ile birlikte, Meksika’nın Sinora Tepeleri'ne yerleşen Silah lı Komünistler Takımı üyesiydiler. Kendilerine Compesinos admı veren 28 kişilik Ölü Vadi Haydutları’m ye rel yetkililer, “Sert ve çok tehlikeli” olarak niteliyorlardı. 1972’de Thomas, Kuzey Meksika’nın Monterey Kenti'nde polisçe tutuklanmca, otel odasında 50 bin mermi ve çeşitli ,22 silah bulundu. Teröristlerin geleneksel yolu izlenerek bir gün içinde Monterey Tutukevi'nden salı verildi. Yasa dışı komünist örgütü, Mexico City’e gel mekte olan bir uçağı rehin alıp arkadaşlarının serbest bırakılmasını istedi. Thomas, tutukevinden çıkar çık maz Küba’ya gitti.
— 140 —
Thomas Martinez ve kardeşi Jaime, 1972’den 1976 ya dek Sovyetler’in denetimindeki Küba Gizli Haber Alma Örgütü’nün Havana’da kurduğu gerilla kampında yoğun bir eğitim gördüler. Sonra 2 kardeş, 1976’da Av rupa’ya geçti. ! Avrupa’da 2 kardeşin yollan ayrıldı. Jaime Kopenhagen’a, Thomas da tam. Danimarka’nın karşısı Stock holm’e geçti. Her 2 kardeşin nasıl davranılacağını iyi I bildikleri anlaşılıyor. Thomas, İsveç’te Norbert Kröcher ile çakşırken,! Jaime de Danimarka’da 2 Alman, teröristle başka bir tasan üstünde uğraşıyordu. Jaime’nin grubu geçen ; yıl i Stockholm'de Alman Elçilik binasına yapılan saldmnm| bir benzerini Kopenhagen’daki İsveç Elçilik binasına uygulamayı planlıyordu. (Avukat Haag’ın elçilik sal-: dınlan listesinde Kopenhagen, “C” harfiyle üçüncü sı radaydı.) Ancak İsveç ve Danimarka polislerinin karşı lıklı bilgi alışverişi yaptıkları açıkça ortada: İki çete de aynı ay içinde ele geçirildi. Jaime, tutuklandığı zaman ilginç silah koleksiyonu! ve Alman yeraltı örgütleriyle yaptığı şifreli yazışmala rı da bulundu. Kardeşi Thomasia sürekli ilişki içinde olduğu meydana çıktı. Thomas, kardeşini yalnızca Da nimarka’ya gidip görmekle kalmamış... Avrupa’ya gel dikten birkaç ay sonra Martinez kardeşler, Oslo yakın larında Norveç polisince tutuklandılar. Alman terörist leriyle “Sürekli ilişkide” olduklarım belirleyen “Sırlarla örtülü belgelerdin de üstlerinde bulunmasına karşın .Norveç polisi onları salıverdi. Stockholm’de Thomas Martinez, sarışın İsveçli bir! sevgili ile Armando Carrillo’nun Trollbacken dolayla rındaki evine 12 mil uzakta bir kat buldu. Mektupları Carrillo’nun adresine geliyordu. Her 2 MeksikalI, Nor-
— 141 —
bert’in haberi olmaksızın gizlice buluşuyorlardı. Dik kati çekmemek için Vasa Farkı’mn banklarında oturup uzun uzun konuşuyor ya da kıyı mahalle metro istas*yonlarmda buluşup ayrılıyorlardı. (Ancak iş işten geç tikten sonra gizli buluşmalarının izlenildiğini öğrendi ler.) İlkbaharın sonlarına doğru Norbert’e, bir çift Mek sikalI yardımcının daha işe yarayıp yaramayacağını sor dular. Olumlu yanıt alınca, Thomas Martinez, Havana ile yaptığı deniz aşırı telefon konuşmaları sonucu, “Ma n a de los Angeles” şifre adını kullanarak Küba’dan 3 MeksikalInın daha gelmesini ayarladı. Kasımda Avrupa’ ya gelen 2 MeksikalIyı - “Saucedo Gomez” ve "Marta Nunes” adı altında yolculuk ediyorlardı - Mülteci Kampı’ndan Allan Hunter Brüksel’de karşılayıp İsveç başken tine getirdi. - Arkadaşlarından geri kalmayan Norbert Kröcher de bulduğu profesyonel bir yurtseverle takımını bütünledi. Norbert’in 2 Haziran Hareket Grubu’ndan yakın ar kadaşı Manfred Adomeit de kendisi gibi bir kaçaktı. Ge çen yaz Grunewald Ormanları’nda Amerikan askerle rinin “dönek” Ulrich Schnıucker’in kurşunla delik de şik edilmiş cesedini buldukları zaman polis, cinayet su çuyla Manfred’ı aramaya başladı. Tam polis izini bul mak üzereyken Manfred, İsveç’e kaçarak Norbert’in ya nma yerleşti. Çevresini saran maymun iştahlı gençlerin arasında •tek deneyimli çete reisi, birkaç ay içinde kent gerilla cılığı konusunda hayli nitelikli 4 MeksikalI, bir İngiliz ve fazladan bir Alman buldu. Öteki yardımcıları arasın da Mülteci Kampı’ndaki Kolimbiyalılar, Tunuslular, Güney Afrikalılar, Yunanlılar ve bazı Almanlar da var dı. İtalya’da üslene* Juan Soto Paillacar adında bir Şi
-— 142
'
lili, yardımcı danışman göreviyle . Stockholm’e çağrıldı. Paillacar, siyasal mülteci olarak İtalya’ya sığmmadan önce 2 yıl Küba’da gerilla eğitimi görmüştü. Daha sonra 1979’da Roma’da, İtalyanlar için açılan gerilla eğitini okullarının Latin Amerika Grubu. Başkanı, 4 Şilili ve 4 MeksikalI ile birlikte yakalanıp tutuklandı. Ocak 1977’de Norbert ve Latin Amerikalı yardakçı ları, planların son düzeltmelerini yapıyorlardı. Polisaryo Cepbesi’ne yolladıkları biri, Alman teröristleri taşı yacak Hercules C-130’un Sahra’da ineceği yeri saptadı. Çölde uçağın ineceği yer, Norbert’in Kara Dosyası’ndaki haritada belirtilmişti. Anna Greta - Leijon’un tabuta ka patılmasından 6 gün sonra Sahra’ya gitmeye karar ver diler. Norbert’in notlarında, uçağın Stockholm’den kal kış ve TV’nin olayı izleyiş zamanlan bile belirlenmişti. Ama sonunda maymun iştahlı yardakçıları her şeyi bozdular. Tüm dünyanın mahkûm ettiği devrimci, göz lerinden düşmeye başlamıştı. Kendilerine hiç bir şey söylemeden, yalnızca çevresine küstahça buyruklar yağ-, diriyor, ürkütücü bakışları ve kötücül davranışlarıyla onları korkutuyordu. Çetenin içindeki kızları birer seks aracı olarak kullanmakla kalmayıp, insan türünün ba yağı yaratıkları oldukları1 düşüncesiyle aşağılıyor*- • du. - Dünyanın dört bir köşesine dağılmış gerilla kah ramanları arasında bu ortak yargı, çok şaşırtıcıdır. - Ay rıca, çetedeki îsveçlilerden bazılan, Norbert’in kimi kaçırmayı planladığım öğrenince, korkudan titremeye baş ladılar. % : Ocak aynıda mahzende yapılan toplantıda Norbert, şaşkına dönen İsveçlilere üstlenecekleri tehlikenin bü yüklüğünü anlatma fırsatını bulamadı.. Yardakçılarının ; eleştirilerine hedef olan Alman, suç ortaklarının yanın
— 143
dan öfkeyle ayrıldı. Kara Dosyası’na kızgınlıkla şu sa tırları yazd ı: “Kendilerini budala bir öğrenci kulübü toplantısında mı sanıyorlar?” Sonra şunları ekledi; ”Ar kadaşlarımın yeteneklerini fazla zorlanmmalıyım. He-■ pimizin aynı güçlere sahip olmadığını' unutmamam ge rek. Gizli devrimcilere bilimleri gerekenden fazlasını söylemek, onlara fazla sorumluluk yüklediğim anlamı na gelir. Gerçekte onlara hiç açıklama yapmamam, say gılı bir davranıştır Sonra, kimi İsveçlileri gruptan atmaya, kimilerini sürekli gözaltında tutmaya, eğer gerekirse birkaçmı or tadan kaldırmaya, bazılarım da telefonla korkutmaya karar verdi. <(Sorguya çekilen 20 yaşındaki gençlerden biri, “Onu, kapkara bir kötülük havası sarmıştı. Bunları hiç bir zaman söyleyemem. Norbert şimdi cezaevinde ama, ondan yine de çok korkuyorum” dedi.) Eski yur dundaki Avukat Haag’ın çetesinden destek göreceğine inanıyordu. Stockholm’deki Alman, MeksikalI, Şilili, İn giliz ve mülteci kampındaki 1-2 yabancıyla bu işi güzel ce kıvırabilirdi. Gerçekte, o gün İsveçlilerle yaptığı mah zen toplantısında işi bitmişti. Norbert’in, İsveçli- yardımcılarından birinin, yine İsveçli silah kaçakçısına fısıldadığı bir söz, polisin ha rekete geçmesini sağladı. Gerçekte, polis de aylardır ha zırlık içindeydi. Norbert ve yabancı dostları gizlice iz leniyorlardı. ' . 1977 kışında îsveç, artık uluslararası teröristlerin cenneti olmaktan çok uzaktı. Olof Palme, başbakan se çilemedik Siyasal sürgünleri kabul yasaları kısıtlandı. ■Rusların, Doğu Alman ve PolonyalIların îsveç komünist lerine Rus ve Doğu Alman okullarında özel sabotaj eği timi vermeleri yolundaki üstelemeleri; gizli haber alma örgütü ajanlarına, bu konuyla ilgili en küçük noktaları
—- 144 —
bile sıkı tutma gereğini duyurdu. Ve üstüne üstlük İs veç, Avrupa'da en gelişmiş bilgisayarlı polis gücüne sahipti. / Mülteci Kampı Şubesi de uzun süredir gizlice göz altında tutulan yerlerdendi. Allan Hunter’in İsviçre ve Belçika'ya yaptığı yolculuklar sırasmda gizlice ■fotoğ raflarını çekmişlerdi. Norbert’in kuşkulu MeksikalIları, Armondo Carrillo'nun garip pasaportuyla Arlanda Ha vaalanında belirmesi zaten polisin uzun süredir' dikka tini çekmekteydi. Havana’ya edilen telefonlar, yeni ğe-; len MeksikalI mülteciler ve Thomas Okusono Martinez’le kaçak buluşmalar gözden kaçmadn İsveç yetkilileri, Alman teröristlerin ufak tefek korkutucu olaylardan daha korkunç bir plan hazırladıklarına inanmıştı. ’ Tutuklamaların hemen ardından İsveç Dışişleri Ba kanı, Küba elçisini çağırtarak Armando Carrillo konu sunda görüştü. Hükümet, çeşitli yabancılardan oluşan çeteyi yargılamadan, sessizce geldikleri ülkelere geri yollamayı uygun gördü. Dışişleri Bakam, Küba’nın Ar mando Carrillo'yu geri almakta neden oyalandığını, sor-: du. O kuşkulu pasaportu kim vermişti? Küba, Armando’nun kendi ülkesindeki terörist çalışmalarım biliyordu da, niçin durumu İsveç yetkililerine haber vermeden İsveç’e yollamıştı? Küba Elçisi, pasaportun Fide! Castro’nun isteği üze rine hazırlandığını söyledi. 1975 yazında Castro’nun buyruğu üzerine Başkan Echeverria, Küba’daki kimi sürgünlerin - tümünün değil- bazı Avrupa ülkelerinde yolculuk yapabilmelerini sağlayan pasaportlar düzen ledi. Ancak elçi, bu kişilerin neden gidişdönüş değil de yalnızca gidiş yolculuğu yapmalarına izin verildiğini açıklayamadı. Küba’nın, özellikle neden bu MeksikalI ları toplayıp Avrupa’ya yolladığı sorusunu da karşılıksız bıraktı.
— 145 —
İşte Norbert Kröcher’in öyküsünü izlerken, bu nokıtaya geldiğimde öğrendiğim gerçekler beni çok şaşırttı. İsveç polisi, Norbert’in Latin Amerikalı suç ortaklarını .sorguya çekerken, onları açıkça Küba'nın desteklediği Devrimci İşbirliği Juntası’ndan aldıkları buyruk üzeri ne hareket etmekle suçladı. Bu gerçeğe, İsveç gizli ha ber alma servislerinin de benim kadar şaşırdıklarına kuşku yok. İsveç ve Batı’daki tüm gizli haber alma kuruluşları, 1976’mn başlarından beri böyle bir olaym gelişmesini Ibekliyorlardı - Yani, tam Armando Carrillo ve MeksikalI •^dostlarının Stockholm'e gelip Norbert Kröcher’le işbir liğ i yapmaya başladıkları andan beri bir olaym patlak vermesi, yetkililerce bir şaşırtı sayılmayacaktı .Gerçek te, haber alma servisleri, “Tucurmn Plam” adıyla bili nen tasarmm gelişmesini beklemekteydiler. \ . Mayıs 1975’de hazırlanan planı, o yılm kış aylarınfda, Arjantin polisi meydana çıkardı. Gizli raporlar, Ar jantin'in Tucuman Bölgesindeki Devrim İşbirliği Jun^tası'yla ilişkide olan Trocki teröristlerinin ERP çetesi n in gizlendikleri evde ele geçti. Junta nisan 1974’de Küba'nın patronluğunda, Uru guay Tupamarolan ve onlar gibi düşünen Şilili, Boliv yalI ve Arjantinli teröristlerce kuruldu. Amacı, Batı yan kürede kıtalararası geniş çapta silahlı özgürlük savaşı-' mma girişmekti. Ancak Junta, Tucuman’da toplandığı zaman koşullar Batı yarı kürede silahlı savaşıma girme ye uygun değildi. Daha bir ay önce La Plata’daki merkez lerini basan Arjantin polisi, birkaç milyonluk silah fab rikası değerindeki silahları, yeraltı atış alanım, düzme belge basan makinalan ve ciltler tutan gizli dosyaları ’buldu. Polis devleti yönetimindeki (çoğu da teröristleF: 10
rin uydurmalarıdır) Arjantin’de tüm kuruluşları elden gidince Junta, Avrupa’ya taşındı. En iyi gerilla savaş çılarını Avrupa’da silahlandırıyorlardı. Ve'Latin Ame rika Avrupa Tugayları Birliği’nin kuruluşu, bunu izledi.! Tugayların, topu topu 1.500 kişiden meydana gel dikleri sanılıyordu. Bu sayrnin yarısı kadar gerilla Av rupa ve Orta Doğu’ya yayıldı. Öbürleri Küba’dan* adada sürgünde bulunan sayısız profesyonel işsiz geril laların ya da Guanobo yakınlarında 4 bin hektarlık ara zi üstündeki yurtlukta (malikânede) Devrimci İşbirliği Juntası’mn yetiştirdiği teröristlerin arasından seçilip yollanacaktı. Tucuman toplantısından kemen sonra Castro’nun, Meksika pasaportlarına neden ilgi gösterip anlaşma yaptığı anlaşılıyor, Tugayların amacı; Armando Carrillo ve MeksikalI dostlarının Norbert Kröcher ile birleştikleri gib i,;Av rupa terörist hareketlerine katılarak, adam kaçırmalar ve terörist eylemlerle Avrupa’daki panik havasını1yöğunlaştırmak, siyasal hükümlüleri salıverip banka soy gunları ve kurtarmalık paralarıyla savaş kasasmı dol durmaktı. Operasyonlar 1976’da başlayacaktı. İlk hedefteki ül keler Almanya, İtalya, İngiltere ve Fransa’ydı. Devrimci İşbirliği Juntası’nm Paris merkezinde hazırlayacağı stra tejik planlara gereken yardım, Henri Curiel’in Fransa’ daki “Dostluk ve Yardm Kuruluşu”nc.a sağlanacaktı. Devrimci İşbirliği Juntası, nisan 1975’de Lizbon ve Pa ris merkezlerinin açılışları sırasında, ilk kez basın top lantısı düzenledikleri Portekiz’i öncelikle sığınacak yer seçti. ,: ' ' ■ Portekiz’i seçmelerinin pratik bir nedeni vardı. 1975 ilkbaharında siyasal hava,' komünistlerin yönetimi ele geçireceğini gösteriyordu. Bir yıl önce nisan ayında gerçekleştirilen darbeden sonra silahlı kuvvetlerin, dav-
— 147 —
Tanışlarından, sola kaydıkları anlaşılıyordu. Devrim- ha reketi haşlar başlamaz Küba’dan Portekiz’e dönen Ko münist Önder Alvaro Cunhal, orduyu avucunun içine almıştı. Önderin, Devrimci İşbirliği Juntası ile dost ge çinmesinin de nedenleri vardı. Doğal olarak Junta da aynı zamanda onunla dostluğu ilerletiyordu. Portekiz’in sol devrimin! destekleyen Tupm arolar, Ş ililile r ve Kü balılardan oluşan binlerce yabancı, Tagus Nehri’nin güMy askerî kamplara yerleşmişti, (Kasım 1975’de komünistler yenilgiye uğrayınca çok sayıda si lahlı Tupamaro ve Şilililerin kaçmalarına fırsat kalma dan yakalandıkları biliniyor. Bir grup Kübalının da Liz bon’dan Portekiz Angolası’na yerleşen ilk grup Kübalı nın yanlarına geçmesi aynı tarihlere rastlıyor.) Yeni Latin Amerika Avrupa Tugaylan’nm, Sovyet Büyükelçisi Arnold Kolinin ile de özel dostlukları vardı. Portekiz’deki askerî darbeden hemen 3 ay sonra Liz bon’a atanan Büyükelçi Kalinin, 9 Ağustos 1974 günü Havana’dan Portekiz’e geldi. Büyükelçi bu göreve atan madan önce Küba’daki Sovyet Elçiliği’nde danışman ve KGB temsilcisi görevini yürütüyordu. Devrimci İşbirliği Juntası ile çok yakından tanıştıklarına kuşku yok. ’ Portekiz’deki politik iklim değişmesinin - komünist lerin yenilgiye uğraması - Devrimci İşbirliği Juntası’mn planlarını bozduğu açıkça meydanda. Daha sonra do laştığım Madrid, Stockholm, Paris ve Roma’nın dışında juntanm çalışmalarını sürdürdüğüne tanık oldum. Şimdiye dek herkes, Carrillolarm ,ve Martinez kar deşlerin Paris’teki merkezlerinde pasaportların başka bir çeşitiyle çalıştıklarını biliyor. Son kez onların Küba’ ya gittikleri haberi geldi. İsveç yetkilileri - İsveç’in dı şında - hangi ülkeye sığınmak istediklerini sorunca, Kü ba’yı seçtiler. Norbert Kröcher’in çetesine bağlı tüm ya bancılar birkaç gün içinde İsveç’ten sınırdışı edildiler.
- r 148 —
Olaya karışan 3 suç ortağı İsveçli, \ m yiTy\aM\WVft sonunda, hafif h a p is c e z a la r ın a çarptırıldı. Norbert ve Alman yaveri Manfred Adoineit ise, 72 saat içmeze az -,. man yetkililerine geri verildi. :! Olayı heyecanla izleyen Avrupa basını, 1-2 gün son ra arkasını bıraktı. ; ;; 1979 yazında Alman mahkemelerince yargılanan Norbert Kröcher ve Manfred' Adomeit 14 ve 12 yıl hapse mahkûm oldular^ Manheim yakınlarındaki Frenkental Tutukevinde, Anna-Grat Leijon için hazır ladıkları hava delikli tabuttan biraz daha geniş hücref lere kapatıldılar. Ama her ikisi de kent gerillacılığının yaygınlaşması ve gerçekleşmesini istedikleri “Komünist Devrimi” umutlarını yitirmediler. ' Manfred, Norbert’in hücresine şu notu yollamayı başardı: “Efendiler, kanlarının son damlalarına dek bize hesap verecekler” Bu satırları okuyan Norbert, arkadaşına coşkuyla karşılık verdi: “Dostum, kardeşim! Umudumuzu yi tirmeyelim, çünkü içimizde yanan nefret var... Terörizm konusunda bir söz ettin m i?,”
FİLİSTİNLİLER AVRUPA’YA GELİYOR “Aranıyor/ Politikaya meraklı yiğit arkadaşların aramıza katıla rak bir ay Orta Doğu’da savaş mu habiri olarak dolaşıp Filistin mülte cilerinin anavatanlarını geri alma yolundaki ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARINI incelemelerini istiyoruz. Eğer biraz askerlik deneyiminiz varsa, hemen aramıza katılın! Para sorun değil. Dostluk ve yüreklilik aranmaktadır. Fazla bilgi edinmek istiyenler, ücretsiz bilgi veren Filistin Kurtuluş Örgütü’ne baş vursunlar” /
Bu ilân Münih’te Nazi National Zeitung Gazetesin de çıktı. Ancak o zamanlar - 23 Ekim 1970 - Avrupa’daki hem aşın sağcılara, hem de aşırı solculara seslenildiği sanılıyordu. Her iki taraf da, Siyonist emperyalizme karşı savaşacak gönüllüler aracılığıyla, bilmeden, Filis tinli teröristlerin Avrupa’ya o uğursuz girişlerini hazırlı yorlardı. Gerçekte bu davranış, ne aşın sağcı ve solcu ların, ne de Filistinlilerin umurlarmdaydı. > Arap milliyetçilerinin, savaşlarını yabancı toprak lar üstüne taşımalarının ideolojiyle hiç bir ilgisi yoktu. Bütün bu korkunç olayları başımıza açan George Ha-
™ 150 -
,
'
.rit
bash, ilk kez 1968'de, komandolarını Roma’dan uçak ka çırmaya gönderdiği zaman henüz inatçı bir Marksist Leninist değildi. 1967'deki “Altı Gün Savaşı” ile 19 yıl da üçüncü kez İsrail’e'karşı küçük düşen Arap ordula rının bu ülkeyi resmî savaş olanakları içinde yenmele rinin bir düş olduğunu anlamıştı. Bütün Filistinli önderler gibi Altm Gün Savaşı’mn sonucundan yıkılan Habash, 3 ay sonra Filistin Halle Kur tuluş Cephesfni (PFLP) kurdu. Feltrinelli gibi AvrupalI solcular, Habash’ı, “Öbür devrimci güçlerle ilişki kurup” terörizmi kullanarak “panik tohumlarını yalnızca Orta Doğu’ya değil, tüm dünyaya ekip” uluslararası gerginliği artırması yolunda üsteliyorlardı. Temel noktayı ele. ge çirmek için Habash’m, Feltrinelli’nin her söylediğine körü körüne inanması gerekmiyordu. “Savaş alanlarında öldüreceğimiz 100 Yahudi yerine, savaş alanları dışın da öldüreceğimiz bir Yahudi bize karşı duyulan ilgiyi artıracaktır” diyordu. Dr. Habash’m deneme olarak yaptığı ilk atılım, umduğundan daha büyük başarı elde etti. Otuz iki Ya hudi yolcusuyla kaçırılan ve Cezayir hükümetince 5 hafta rehin tutulan EL AL uçağı, beklenen ilginin çok f azlasmı sağladı. Bunu izleyen bir ya da -birkaç yıl' için de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi üyeleri son kaçırdık ları ,4 uçaktan 3’ünü Ürdün topraklarında, televizyon kameraları önünde havaya uçurdular. Kırk iki yolcusu ve mürettebatı ile İsviçre Havayollarının bir uçağını havada infilak ettirdiler. Ve böylece birdenbire nereden geldikleri belli olmayan Filistinliler, dünya sahnelerin de boy göstermeye başladılar. Eğer onlar eylemlere başlamasaiardı; ortaya ne te levizyondan izlediğimiz silah kaçakçıları, ne eğitilmiş çokuluslu vurucu birliklerin devrim yapmak içih hazır lanmaları, ne gizlenecek yerler aramaları, ne. de dip-
151 —
lomatik şantajlar meydana gelecekti. Tüm bu olaylara, ilgi gösterenler için Filistinlilerin terör çağını açmaları bulunmaz bir fırsattı. Daha sonra Habash ve Filistinli öteki Önderler, olay ların akışı arasmda sol kanada doğru sürüklenince,' dün yadaki bütün radikal solcular kendi buluşlarının bir dev rim amacına dönüştüğünü düşünmeye başladılar. An cak, önce sahnede radikal sağ rol oynuyordu. Avrupa' nın Kara Entemasyonelieri, anti - Siyonist davasını çey rek yüzyıl önce bulmakla kalmayıp, yıllarca Kızıl Entemasyoneller’le aynı sloganları kullanarak, birlikte omuz omuza çalışarak aynı yardımları sağladılar ve aynı Filistinli ajanlarla işbirliği yaptılar. Rusların, Filistinli direnişlere el atıp eğitim ve silah gereksinmelerini sağ layana dek bu garip kardeşlik sürdü. Kimileri onların bugün bile içimizde olduklarını söylüyor. Kara Entemasyoneller, Paris’in dışında, “Yeni Av rupa Düzeni” adı altında işlevlerini sürdürüyorlardı. Mussolhıi’nin İtalya'sından arta kalan faşistler, Hitler Almanya'sının ruhunu taşıyan Nazilerden başka, Vichy Fransa’sı, Franco’nun İspanyası ve Salazar’m Portekizi’nin yanında Yunan Albayları’nm Askeri Juntası ve yöntemleri Kızıl teröristlerden ayrıcalık göstermeyen Kara teröristlerden meydana gelen bir topluluktu. Or tak çıkarlarını gözeten ve Kızıl Enternasyoneller’le bir leşmekte direnen bîr tür Nazi - Maocu bir kuruluştu. Yerleşik demokratik düzeni ortadan yok etme çabası, her ikisinin de ortak çıkarlarıydı. (Komünist militan Feltrinelli ile İtalya'nın Faşist Kara Prensi Valerio Borghese’nin 1971'de İsviçre’de gizlice buluşup konuştukları biliniyor) Bir ortak amaç da, Emperyal siyonizmi yık maktı. Kara Entemasyoneller, ilk kez 2 Nisan 1969’da Bar selona’da Filistinliler adına bir doruk toplantısı düzen-
— 152 —.
lediler. o zamanlar hayatta ve sağlığı yerinde olan Ge neral Franco’m m hayır dualarını aldılar. Filistin Kur- , tuluş Örgütünün (PLO) askerî kolu olan Yaser Araf at’m El Fetih’ınden 2 temsilcisi bulunuyordu. Çeşitli te r ö -; rist kuruluşların politik paravanı olan , Filistin Kurtu luş Örgütü (Altın Gün Savaşandan sonra kuruldu) o günlerde hiç dillerden düşmüyordu. Arafat,. birkaç a y sonra Filistin Kurtuluş Örgütü ile birleşecek olan Habash’m Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin (PFLP) adımlannı izliyerek Fetih’in üyelerini Avrupa'ya gönderme yi planlıyordu. . Barselona toplantısında- Fetih’in bazı istekleri gö rüşüldü. Delegeler, para bulma sorunlarını; silah ka çakçılığını düzenli yürütmek, yetiştirilecek gerillaların/ gereken eğitimlerini sağlayacak eski Nazi asker öğret menler bulmak, Fetih’in Orta Doğu’dakı gücünü artır mak için partiye bağlı beyaz gençler toplamak ve Av rupa’daki sabotaj eylemlerini gerçekleştirecek eleman konularını görüştüler. Propaganda kampanyasında da vayı birleştiren sloganların kullanılması -• “Emperyal siyonizme karşı döğüşen Şanlı Filistin Savaşçıları, çok yaşayın” - ve ayrıca “Siyonist Protokolü”, “İnsanlık' Düşmanı” adında İsrail aleyhine yazılan anti - Siyonist^ klasik kitaplar da toplantının gündemindeydi. / Bundan sonra Filistinliler adına çeşitli “Kara ZirveToplantıları” yapıldı. 28 Mart 1970’de Paris’te düzenle nen toplantıda Belçikalı eski bir SS subayı, başkanı? olduğu Kralcı Partisi’ni “kayıtsız şartsız” Filistin Dire niş örgütü emrine verdiğini açıkladı. Bir başka toplantı, Kara Eylül hücresinin Olimpiyat Oyunları sırasında İT îsraif sporcusunu öldürmelerinden hemen sonra, 16 Ey lül 1972 de, Münihfte yapıldı. Bu garip Nazi - Faşist top luluğunun 600 delegesi, Kara Eylül olayını çılgınca a l-
— 153. —
kışladı. Filistinli Sirkan B. Sirhan’m Robert Kennedy’i öldürmesini öven broşürler dağıttılar. Katilin fotoğra fının altındaki başlıkta, “Ülkem için Öldürdüm” yazı yordu Buna benzer bir konferans da 9 Mart 1974’de Roma Hilton’da yapıldı, O günlerde petrol gelirlerini gönlü nün istediği yere yatıran Albay Kaddafi - yeni Faşist İlerici Filistinliler ve anti - Siyonist kitapçı zincilerine para yatırıyordu - Filistinlilerin eylemlerinin gizli bir Marksist saldırısına uğramasından çok korkuyordu. Baş bakanı Ahmet Callv/üu, eline tutuşturduğu para torba larıyla Kara tarafı güçlendirmek için Hilton’a yolladı, (Kaddafi, aynı zamanda uluslararası teröristlerden koyu Kızıl Carlos’un yönettiği Filistinlilerin Paris Merkezi’ne de para yardımı yapıyordu. Aradan kısa süre geçmeden Kaddafi, sol kanadın “tartışılmaz” solcularından biri oldu.) Bu arada, Filistinliler de Avrupa’da ikili bir yaşam sürüyorlardı. Kıta’nm Yeni .Solcuları ile kadeh tokuştu rup en yola gelmez sağcılarla düşüp kalkarak her iki dünyanın da en iyi ortamında vakit geçiriyorlardı. Feltrinelli, dünya çapmdaki “Komünist devrim” adma ge miler dolusu silahlar satın alırken, Albay Kaddafi’nifn buyruğundaki Yeni - Faşistler de Anti - Siyonizmin uğ runa aynı davranışlarda bulunuyorlardı. Kızıl Enternasyoneller’in kaymak tabakası,. Orta Doğu’daki Filistin gerilla kamplarını, doldurup eğitim görürken, Filistin liler de akm akın İspanyol Preneleri ve Kuzey İtalya'nın (Malga Croun) Alto Adige’deki Kara Entemasyonel kamplarına gidiyorlardı. Aşın sol, Arafat adma Milano’da bir 'toplantı dü zenledi. Bunun üzerine İtalya'nın en ateşli Y eni-N azi’ lerinden Fmnco Freda da Arafat'ın El Fetih’i onuruna
—
154—
:
Padua’da bir toplantı yaptı. Şimdi terörizm suçuyla ya şam boyu hapse mahkûm olan F{reda, Filistin Kurtuluş Örgütünün Roma’daki en candan dostuydu Wael Zwai~ ; ter adandaki ozan da (sonra İsrail gizli haber alma ser- i vıslerince öldürüldü) İtalya’nın seçkin sol kanat' aydın- ; lan ile toplanıp hoşça vakit geçiriyordu. Anne ve baba- | sı Nazilerin Auschwitz’deki gaz odalarında can veren Yahudi Petra Krause önderliğindeki İsviçreli anarşist lerin silâh dağıtım merkezlerinden, Filistinlilerin Pa- ! ris’teki önderleri Carlos için silâh kaçmyorlar; Carlos’un kuryeleri de Roma’daki Yeni-Nazi* silah kaçakçılığı-; nm halkası olan Diplomat Kulüp’te toplanan silahları alıyorlardı. • Kızıl ve Karalar, Avrupa’da Kara Eylül Başkanı Hassan Salameh’m yaşadığı İsviçre’deki kadar birbir lerinin içine hiç girmemişlerdir. “Abu Haşan” takma adıyla tanınan Salameh, babasının 1948’de bir Yahudi Haganah bombasıyla ölmesinden sonra koyu bir Filistin Direniş Cephesi yandaşı oldu. Kadınların çok yakışıklı ve dayanılmaz buldukları Salameh; çok zengin, iyi yaşamayı seven, çok gezip dolaşmış,; zeki, çekici/ Sorbon’da eğitim görmüş ve kişilik sahibi olduğundan Avrupa’nın avant-garde salonlarının en aranılan kişileri arasınday dı. Ve ayrıca, devrim hareketlerinin en sevimli tiplerinden biriydi.
İ: |
;
Yüzlerce yabancı yakın arkadaşı için kişilik sahibi; Salameh, kuzeni Filistin Kurtuluş Önderi Yaser Arafat - i m kültürlü politik sözcüsünden başka bir şey değildi. Beyrut’ta bir bomba patlaması sonucu ölene dek onun İsrail Gizli Haber Alma Örgütünün baş' hedeflerinden 1 biri olduğunu çok az kişi biliyordu. . . Ölümünden sonra bile uluslararası basın, onu Ara fat’ın Fetih Örgütünün askerî operasyonlarını düzen-
— 155 —
leyen sağ kolu çalarak gösterdi. Gerçekte, Avrupa direk törü olarak, yönetimi altında bulunan El Fetih ve Filis tin Halk Kurtuluş Cephesi üyeleri arasından eleman lar seçip Kara Eylül Çetesi’ni kurmuştu. Kral Hüseyin' in eylül 1970’de silah zoruyla Filistinlileri kovma sından sonra kurulan Filistin Kurtuluş Ordusu’nun gizli ölüm birliklerinin de El Fetih üyelerinden se çildiğine inanılıyordu. Gerçekte bu birlikleri Arafat ve George Habash, “El-Heidef” adli gazetenin ofisinde kur dukları bir örgütün soyundan geliyorlardı. Habash’m askerî operasyonlarını yöneten Vadi Haddad, Avrupa’ daki Hassan Salameh’in en değerli yardımcısıydı. Mü nih Olimpiyatları operasyonunda Haddad’m ne yetenek li öğrencileri Kara Eylül vurucu takımında bulunmala rına karşılık hep Arafat’ın adamlarından oluşan El Fetih’in adı geçti. Olimpiyat kıyımı, birkaç silahlı adamın gözüpek sal dırıları karşısında büyük ve güçlü devletin ne denli za yıf ve yıkılır duruma geldiğini gösteren acı bir kanıttı. Ye bu korkunç operasyonun mimarı .da Hassan Salameh’ti. Almanya’nın aşırı sol Devrimci hücrelerinin Mü nih’te Filistinlilere kolaylık sağlamalarını da yine Salameh ayarladı. Baader-Meinhof Çetesi’ni ilk ortaya çı karan ve Alman - Arap işbirliğiyle Münih’teki Yahudi Yaşlılarevı’ne saldırıp 7 kişiyi öldürmeleri de Salameh’ in büyük çabalarıyla gerçekleşmiştir. Andreas Baader’i Orta Doğu’ya yollayıp sınırlarda iki yanlı işbirliği an laşmaları yaptıran da yine Hassan Salameh’tir. Salameh’in belirli bir politik görüşü sürdürmediği meydanda... Kara Eylül’ün Avrupa’da yapacağı çok iş vardı - bombalama, kundakçılık, adam kaçırma, suikast düzenleme - ve Salameh de eylemlerini gerçekleştirebil mek için her yönden gelen yardımı kabul ederdi. En
— ı5e yakın işbirliği yaptığı kişilerden biri, Vadi Haddad’m 1 Avrupa’daki birinci adamı Mohammed Boudia, 1950 yı- ; İmdan beri koyu; bir komünisti; Boudia’nm sol kanat içinde çok geniş ilişkileri vardı. Örneğin, İtalya’da bir kaç başıbozuk Kızıl Tugay’m yardımıyla Trieste-deki bü yük petrol depolarım ateşe verdi. KGB ve Çekoslavak- ; yalı komünist yetkilileriyle ele aldığı büyük proje, 1973’deki ölümüyle gerçekleşemedi. Salameh’in çıktığı iş yolculuklarında Cenevre, Prag, Belgrad, Roma, Milano, Paris, Madrid, Londra, Oslo, Stockholm arasında gidip gelirken her noktada solcu larla karşılaşmaması, olanaksızdı. Paris’in sol yakasında kamp kuran İtalya’nın çeşitli terörist kuruluşlarını, İrlanda Milliyetçilerini, partiden ayrılmış İspanyjol Basklarını ve sürgündeki Üçüncü Dünya gerillalarını gerektiğinde arayıp bulmak çok;kolaydı. Bütün bu ör gütlere bağlı kişilerin 1969’dan beri Arafat’ın El Fetih’i ve 1968’den beri de Habash’ın Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’yle yakından ilişkileri vardı. Yeni Kızıl Enternasyollerin (daha sonra açıklayacağım) Zürih’teki durakları, Salameh’in Cenevre’deki villasından bir taş atım ı. uzaktaydı. Salameh; Avrupa’nın olağanüstü potan siyeldeki sol kanat terörist kuruluşlarını sezen ilk Filistinliydi.
: i ; '
.
; : ■
Solcu olmasına karşılık Salameh, ırkçı sağcı potan siyeli de görmemezlikten gelmedi. En iyi dostlarından, bazüan Kara Entemasyonel’e bağlıydılar. Kara Enternasyonellerin en ileri gelenlerinden Francois Amand admda birini Salameh, Filistinlilerin Avrupa’daki ban- j keri olarak seçti. İsviçre’nin Yeni - Nazi Partisi kuru cularından olan Amaud, Alman Nazilerinin' de en gü vendikleri bankerlerden biriydi. Savaştan; sonra yayım ladığı Hülefm. kendi eliyle imzaladığı belgeleri Martin*
— 157 —
Bormann’va arşivlerinden aldığı söyleniyor. Kahire’den Tripoli ve Cezayire dek Arap çevreleri içinde çok iyi bağlantıları olan Amaud, El Fetih ve Kara Eylül’ün Avrupa’daki güç kaynağıydı. İsveç yetkililerinin güç du ruma düşürdüğü vurucu adamların, geçici süre de olsa, yasal danışmanlıklarını üstlenir, çok değerli iş bağlantı ları geliştirir, büyük paralar gelince hangi kârlı yatı rımlara bölüştürüleceğini önerirdi. Ve para da akıyor du. Daha Kara Enternasyonel yanlısı Albay Kaddafi, Olimpiyat Oyunları kıyımından kısa bir süre sonra Fi listin Kurtuluş Örgütüne (POL) ilk 50 milyon dolarlık bağışını yaptı. (Özel vurucu adamlara da 5 milyon do lar prim dağıttı.) Filistinlilerin yurt dışındaki eylem lerinden etkilenen Öteki Arap devletleri de geniş yardım lara başladılar. Filistinliler, tüm Arap devletlerine, kay nağında bozdurulacak Filistin ücretlerinin üstüne yüz de 3’ten 7’ye kadar özgürlük vergisi konulmasında da yattı. Gelirlerin yüzde 5’i Avrupa’da gerçekleştirilen operasyonlara kesiliyordu. ' Cenevre’deki Arap Ticaret Bankası’nm Başkanı Ar-, noud, kısa sürede korkunç bir parasal güç durumuna dönüştü. Filistinlilerin Avrupa’da kullanabilmeleri için bu Yeni - Nazi maliyecinin parmakları arasmdan on binlerce milyon dolar geçti. Paranın büyük bölümü, o zaman Paris’te dünyanın ilk uluslararası terörist ör gütünü kuran militan komünistlere gitti. O günlerdeki tüm anti - emperyalsiyonistler birbirlerine benziyorlardı. Ancak, Çakal Carlos, kendi yaratmadığı çetesini üne kavuşturana kadar toplumun böyle bir örgütün varlı ğından haberi yoktu. Carlos, Paris görevini üstlenme den önce yeraltı çalışmaları, genellikle suikaste kurban giden Mohammed Baudia tarafından düzenleniyordu. (Kara Eylül’ün Olimpiyat vurucu takımında yer alan
— 158
Boudia ve Mahmoud Hamchari, 1973’de kendilerine “Tann’nın GazabıMadı verilen İsrail Gizli Haber Alma Servisi adamlarınca düzenlenen suikastta kurban git tiler. Hamchari, telefonuna yerleştirdikleri bir bubi tu zağı, Boudia ise arabasına koyulan bir bomba ile öldü-, rüldü.)y 1 Paris üssü, Kara Eylül’ün Fetih ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin (FFLP) Filistinli görevlilerin kul landığı bir yer olarak çalışmaya başladı. îlk çalışma ları yurt dışındaki Yahudileri öldürme ve doğrudan doğ ruya İsrail ile ilgisi olan hedeflere saldırarak (turist kurumlan, ticaret kuruluşlan ve bankalar gibi) aşağı yukarı Habash’m yöntemlerini izliyorlardı. Arafat’ın kişisel saygınlığı, örgütlenme düzeni, bol parası ye kadrolan olması, Kopenhagen’dan Tahran’a ve Bangui’ye dek genişleyen saldınlara bütün dünyaya duyurabilme’ | fırsatı, kısa süre içinde El Fetih’i bu işte Filistin Halk J Kurtuluş Cephesi’nden daha tamnır duruma getirdi. Ama ortada kaynayan konu, ülke sınırlarındaki İsrail Arap çatışmasının bir uzantısı' olmaktan çıkıverdi. Bu bağlar çok kısıtlı konulardı. 1 1973’ün ortalanna doğru Paris örgütünü Boudia- ; dan devir alan Carlos, hedef alanlarını iyice genişletti.' i 1975ün sonlarında işten el çektiği zaman Batı dünya- | sının her köşesinde Filistin Direnişi adına herhangi bir kimse veya bir yer, herhangi birince vurulabilir ya da ; bombalanıp havaya uçurulabilirdi. Çünkü dava, artık ! çığrmdan çıkmıştı. Carlos, Ilıçh Ramirez Sanehez ■ adında ve 1970’e dek Filistin topraklarına ayak basma- 1 mış bir Venezüellalı olmasının önemi yoktu. Önemli ' olan, yaratılan görüntüye katkıda bulunup yardımcı olabilmesiydi.
— 159 —
Carlos’un Orta Doğu’ya ilk yolculuğu, Moskova’daki yabancılar için eğitim yapan Patrice Lumumba Kardeş lik Üniversitesinde öğrenci olduğu yıllarda ayarlandı. . Avrupa’da Filistin Halk Kurtuluş' Cephesinin yaldız oyuncusu Mohammed Boudia da bu üniversitede oku yordu. 1970’lerde Habash ve Haddad, uHer zaman her yerde” sloganı ile terörist şiddet alanlarmı genişletme stratejisi üstünde çalışıyorlardı. Carlos’un Rusya’dan ay rılmadan önce Filistin grubuna katılması ayarlandı. Ürdün de Kral Hüseyin ile işbirliği yapan Filistin lilerin araşma katıldı. Ancak, daha Filistinli fedailerin Ürdün’deki çalışmaları Haşimî Krallığı’nı önemli biçim de, tehdit etmeye başlayınca, aylardır gerginleşen hava; Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin eylül ayında gerçek leştirdiği dörtlü uçak kaçırma olayı ile daha da karıştı. Vadi Haddad’m komandoları, TV yayın organlarında önceden haber vererek kaçırılan 4 uçaktan 3’ünü Ür dün’ün Zarka Havaalanında havaya uçurduktan 4 gün sonra Kral Hüseyin, Bedevi savaşçılarım Filistinlilerin üstlerine saldı. Binlerce kişinin ölümüyle biten korkunç Ürdün sa vaşı, insaularm anılarında acı bir iz bırakınca Filistinli önderler; İsrail ile olan savaşımlarını ancak uluslararası bir savaş görünümüne dönüştürdükleri zaman kazana bileceklerine inanıyorlardı. Ve bütün önderler o zaman sola kaydılar, üstelik bazıları daha ileri gittiler. Gerçekte, Filistin direnişinin köklü bir değişime uğraması konusunda çok şey söylene bilir. Sözgelimi, Filistinli önderler, kendilerini gözlerini kırpmadan bedavaya satacak ya da başlarını uçuracak tutucu ve zengin Arap egemenliğini ezdi (Aşırı zengin ve aşırı tutucular, daha çok ezildiler). Arap toplumun çoğunluğunu oluşturan yoksullar için de bunun anlamı
—
160
,
:
büyüktü. Batı emperyalist baskılarına çok açık kalmış bir ülkede bu davranış, tarihsel büyük bir anlam ka zandı. Kimsenin askerî silahlarla kazanamadığı zafer,: diplomatik yollardan elde edilince, tüm düşmanın Viet nam'a sakladığı cana .yakınlığı bir anda sağlayıverdi. Ne olursa olsun, savaş amaçlarında belirli bir ayrı-1 lık vardı. Arafat’m çevresinde toplanan Filistin K urtü-; luş Örgütü önderleri, Siyonist Devleti yok etmeyi yeterli buluyorlardı. Arafat, görüşünü şöyle açıklıyordu : “Bi- i zim için barış, ancak İsrail’in yok olm asıdır” Habash ise, “Karşımızdaki düşman, emperyalizmin bozuk bir \ kopyasıdır” diye tartışıyor ve “Emperyalist canavarın \ dünya çapında yok edilmesini”, savunuyordu. “Devrim] hareketlerimiz, yitirdiğimiz topraklan geri almak ölçü leri içinde kısıtlanamaz. Başlattığımız eylemin dünya , devriminde küçük bir adım olduğunu anlamamız gerek?’ \ diye de bağırıyor ve ekliyordu : “Açıkça söylemek perekirse, biz Vietnam gibi bir savaş istiyoruz. Yalnız Fi- -■ listinde değil, tüm Arap dünyasında yeni bir Vietnam ya- j ratmak istiyoruz”. T Aslmda Habash; bir değil, on değil; yüzlerce Viet nam istiyordu. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi 1968’den beri sola kayıyordu. 1970’de Rusların gerilla kamplarının tam güçle çalıştığı uydu Kuzey Kore'nin başkenti Pyongyang’a silah satın almaya giden Habash, Örgütünün “Silahlı Leninist Parti” olduğunu ilan etti. Dört kıtadan “Devrim Stratejisi”ni belirlemeye gelen 400 delegenin coşkulu alkışları arasında, “İster politik, ister coğrafi . ya da ister ahlaki olsun, hiç bir güç insan eylemi kar- \ şısında direnemez” diye1hay kırıyordu. “Bugünkü dünya da hiç kimse yansız kalacak kadar bilinçsiz değildir?’ (Bu sözler, geçen yüzyılda Almanların sol kanat terö-
— 161 —
netlerinden Johann Most’un ileri sürdüğü “Dünyada masum izleyici yoktur” kuramının bugünkü terörist sa vaşa nasıl uygulandığını, gösteriyor.) Habash, Lübnan’ daki Bedevi Mülteci Kampı’ndaki terörist gizli doruğu toplantısında daha açık konuştu: “Filistin; Avrupa devrim hareketlerine katılm ıştır. Tüm dünyadaki dev rimcilerle yavaş yavaş ilerleyen örgensel (organik) bağ lar geliştirdik ” Toplantının iç yapısında ve hemen ora cıkta yanm düzine Vietnam yaratacak güçteki IRA, îran Ulusal Cephesi, Türk Halk Kurtuluş Ordusu, Ja pon Kızıl Ordusu, İspanyol Bask ETA’sı, Alman 'Kızıl Ordu Fraksiyonu ve Tupamarolar -söylendiğine göreKüba’nın Lübnan Büyükelçisi de vardı. Çevresini saran bu karışık toplulukta Habash, “Tüm dünyadaki devrim cîlerle yavaş yavaş geliştirdiğimiz örgensel bağlar sonu cu Filistin, Avrupa Devrimi’ne katılmıştır” diye yine ledi. Orta Doğu’dâ yabancıları eğiten yalnızca Habash değildi. 1969’ların başlarında Eİ Fetih ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin yönetimindeki kamplarda 200’den fazla yabancı vardı. (Aralarında 48 İngiliz, 20 Fransız, 18 Alman ve Kara Panter Örgütünden 4 Amerikalı bulunuyordu.) 1972’deki Bedevi Toplantısından sonra Filistin Kurtuluş Örgütünün içinde- ve dışında kalan herkes, bu eğitimlere benzer anlaşmalar yaptılar. Ya rım daire biçiminde uzanan çizginin içinde Bağdat ve Şam’dan Aden, Kahire,'Tripoli, Cezayir’e dek El Fetih’iıı bütün Arap ülkelerindeki gerilla kamplarında, Arap ların dışında, çok sayıda yabancı da vardı. Filistin Direniş Örgütü büyük zenginlik, sayısız silah Ve önlenemeyen diplomatik bir güç kazanınca, bu değer biçilmez kamplar 1970’lerin ortalarına doğru ölüm saF: 11
çan terörist makinalanne dönüştüler; Böylece terör ça ğı açıldığında. kampların, dışardan gelen yabancılara , sağladığı olağanüstü hareket. Özgürlüğünün dünyada bir eşi daha yoktu. Dış görünümlerine ve parasal durumlarına göre yardımlardan hazan ücret almır, hazan da alınmazdı, f Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin burun kıvırdığı Arap petrol güçleri, ötekilerden daha fazla para ödemeye her zaman hazırdılar. Bu ticarette, “Silahlı 'propaganda” adıyla tanınan terörist saldırıların yardımıyla, bütün yabancı öğrencilerin borçlarını son kuruşlarına değin ödeyeceklerinden hiç birinin kuşkusu yoktu. . Silahlı propagandanın anlamı ise, kamptan e ğ iti-' lerek çıkanların hemen işe koyulup kendi ulusal görüş lerini yansıtarak toplumun ilgisini Filistin’in üstüne çekmesiydi. Ve işte böylece, Nikaragua doğumlu Ame rikalı; ünlü uçak korsam Leyla Halid’in Londra’da. EL AL uçağını kaçırmasına yardımcı olurken Öldü (6 Ey lül 1970). Lübnan kamplarından dönen Türk gerillaları, İstanbul’daki İsrail Konsolosu’nu kaçırıp öldürdükten sonra (23 Mayıs 1971), "Filistinlilere olan borcumuzun bir bölümünü ödedik” dediler. 30 Mayıs 1972’de Japon Kızıl Ordu komandolarının silahlarına sarılarak İsrail’ in Lod Havaalanında 26 kişiyi öldürmeleri de, borçların bir bölümünün ödenmesidir. ;; V. Bu üç olayda rol alanların tümü, Filistin Halk Kur tuluş Cephesi (PFLP) mezunlarıydılar. Dr. Habash, özel, nedenlere dayanarak, bu özel pazarlığa girişmesiyle ün yaptı. Öteki Filistinli gruplar, yabancılardan yalnızca halkla ilişkilerine ye kendilerini desteklemelerinde yar dımcı olmalarını bekliyorlardı^ Ama Habash, tarihin ilk uluslararası terörist saldırı güçlerini bir tek güç olarak toplama umudunu besliyordu.
— 163 —
Baalbek, Beyrut ve Aden’deki Filistin Halk Kurtu luş Cephesi kampları küçük, sıkı disiplinli, ilk zamanlar da yoksul - ilk öğrenim görenler her gün fasulye yerler di - ne var ki baştan aşağı profesyoneldi. Vadi Haddad’ın örnek disiplini altında uzman kadroların (birçok Kü balı ve Doğu Alman’m yanmda ilk zamanlarda Çinliler de vardı) denetiminde, ileri kurslara sokulacak öğren ciler seçilerek almıyorlardı. Adayların yalnızca soğukkanlı, kendilerini davaya adamış ve Marksist eğilimli olmalarının yanı sıra, geldikleri ülkeler de önemliydi. Dr. Habash’m 1970’lerdeki jeopolitik öncelik tanı dığı ülkeler, 1980’lerde kışkırtıcı eylemlerde rekorlar kı rıyorlardı. Dr. Habash’m yan tuttuğu ülkeler arasında İran (çağın sonunda yaptığı İslâm devrhniyle geniş öl çüde dünyanın dengesini bozdu), Türkiye (NATO’nun güneydoğu kesimini koruyan ve Rusların Çanakkale’ den Akdeniz’e inmelerini engelleyen), Japonya (Batı endüstrisinin Doğu’daki ortağı), Çöl’deki Oman Sultan lığı (İran Körfezi’nden Batı’ya giden petrol tankerleri nin trafiğini elde tutuyor), Etopya (70’lerin ortaların da Sovyet ve Küba'nın doğrudan doğruya askerî el koy malarıyla Afrika’nın üçte birini yeni komünist müşteri devlet olarak Rusya’ya bağladı) ve terörist gruplar (Al man, İtalyan, İspanyol, îrlandalı) Batı Avrupa’nın ya şam noktasını çevreliyorlardı. Bir düzine Latin Amerika cumhuriyetinden ve kü çük Avrupa devletlerinden gelen teröristlere kampları nın kapıları açıktı. Yunanlılar 1980’e dek eyleme- geç medikleri gibi yıllarca uykuya yatanlar da vardı. Ya da Habash’m Belçikalıları, İskandinavyalIları, 1-2' Hollan da Kızılhaç yardımcıları gibi bir anda eyleme geçerek patlayıcılar ve silahlarla da- mesajları hemen yerlerine ulaştıran adamları vardı. Ancak ne olursa olsun, seçim lerinde hiç de yanılmadığı bir gerçekti.
—
164
—
-
■
1
%
Kamplarına İlk katılanlar arasında İranlIlar vardı. Yüzlerce ve belki binlercesi akıh akın geldiler. Sağlıklı sayım yapmanın olanağı yoktu. Ama önemli olan, so nuçtu. Ve Habashün İranlılan sonunda amaçlarına ulaş tılar. İ l Aralık 1971’de Lübnan gazetesi El - Ahad, “Fi listin devrimi, birçok İranlı savaşçının silah kullanma daki pratik eğitimden yararlanmalanna yol açtı” diye yazdı: “İlk yardımlar, 1968’de İran Devrimci solunun kipırdanması üzerine İranlIlara direniş hareketlerinin öğretilmesiyle başladı... Doğrudan doğruya Filistin si lahlı savaşımının etkisinde kalanlar, İran içinde silahlı eylemleri gerçekleştirmek amacıyla silahlı savaşım yön temlerini öğrendilef’. Kaç kişinin bu kamplarda eğitildiği bilinmiyor ama, -1971'de İslâm Devrimi’nin 8 yıl önce- o yıl da yalnış bir tek grubun içinden tutuklanan 75 İranlmm Fi listin Halk Kurtuluş Cephesi’nde eğitilip silahlandırıl dıkları meydana çıktı. IRA da ilk müşterilerden biridir. Filistin Halk Kur tuluş Cephesi kamplarına ilk kez 1968’de akın akm gel-, meye başlayan İrlanda gruplarının sonu yok gibiydi. 1972’de “Ortak Yardımlar” adı altında yapılan sözlü anlaşmayla aralarındaki dostluk bağları güçlendi Daha sonra Dr. Habash, sözcüğün tam anlamıyla, Türklerin ve Japonların arkasına takıldı. ■ 1968'de kamplarda eğitilmeye başlayan Türk ge rilla güçleri, yarattıkları terörle 1971’de ülkelerine sıkı yönetimi getirdiler. Göz kamaştırıcı hızla gelişen ve her gün gerçekleştirilen banka soygunları, adam kaçırmalar, suikastlar, sert bir askerî darbe ile sona erdirildi. Olay^ ları izleyen yıl içinde toplu tutuklamalar, dev. ölçüde 250 sanıklı yargı mahkemeleri oluşturdu. Birçoğu ömür
— 165 —
boyu hapis ve ölüm cezalarına çarptırıldı. İki üç yıl hareketsiz duruma getirilen Türk teröristleri, Habash’a gidemeyince, o onların ayağına geldi. 26 Mayıs 1971’de Leyjlâ Halid, Türkiye’de çıkan Hürriyet Gazetesi’ne, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Türk gençlerini kent gerilla savaşlarına hazırlamak; adam kaçırmada,, uçak korsanlığında ve öteki konular da eğitmek üzere Türkiye’ye Öğretmenler yollamakta dır” diyor ve'sözlerini şöyle sürdürüyordu: “Türkler için Filistin Halk Kurtuluş Cephesi eğitim kamplarına gitme olanakları kısıtlanınca, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi öğretmenleri, onları Etopyalılan eğit tikleri yöntemlerle yetiştiriyorlar. Eylemlerine engel olu nan birçok Türk yeraltı üyesini Filistin Halk Kurtuluş Cephesi eğitm iştir ” On yıl sonra Türkiye’de yayılan terör salgım günde 9-10. can almaya başlayınca ilk akla gelen, bu sözler oldu. Japon Kızıl Ordusu da baş belâsıydı. Öğrenci ayak lanmalarının en parlak düzeyde olduğu 1968 ve 1969 yıllarında, toplumun üstünde etkili ve çekici bir gücü bulunan grubun 300 - 400 kadar dehşet saçan, terörist devrimci üyesi vardı, 1972’de gelişmekte olan maddeci toplum ve gözlemi dikkatli polis güçlerinin sayesinde sayıları bir avuç insana indi. Bir dizi silahlı soygun ve polis cinayetlerinden sonra Kızıl Ordu’nun ele geçirilemeyen önderlerden bazıları Karuzawa’da boş yazlık otel lerin birinde, yanlarında rehin tuttukları bir kadınla kıstırıldılar. On günlük sıkı bir polis kuşatması sırasında, tele vizyon kameralarının stop ışıkları altında kımıldayan her şeye ateş açan teröristlere göz yaşartıcı bombalar
— 166 —
atılarak karşılık verildi. Polisler, çelik tahrip kalıpla rıyla deldikleri damdan odaya buz gibi su fışkırttıktan sonra içeri girdiler; onları izleyen kameralar yürekler acısı sahnelere tanık oldular. Kuşatmanın ortasında 30 Kızıl Ordu militanı, “Kendilerini temizleme'” yöntemi sonunda can verdileri Teröristlerin yarısı; “Devrim içtenliğinden yoksun” ve “küpe takma”, (evlenip) bir erkekle ilişki kurduktan sonra çocuk doğurma gibi davranışları “burjuva bozuk lukları” adı altında nitelendirerek diğer yarıyı ölüme mahkûm etmişti. Polis; soyularak, bağlanarak ve ağız ları tıkanarak işkence edilmiş, parçalanmış, birçok kez bıçaklanmış, boğulmuş, canlı canlı döşeme tahtaları nın altma gömülmüş ya da ölmeleri için kann altına çırıl çıplak bırakılmış 14 ceset buldu. Ülkenin bir ucun dan öbür ucuna izlenen bu sahnelerin yarattığı dehşet verici şok sırasında Kızıl Ordu’nun geride kalan asker leri pılı pırtılarını toplayıp Japonya’dan kaçtılar. Ülke den giderlerken, bir kız bebeği de Tokyo metro istasyo nun merdivenlerine bıraktılar. Dr. Habash, 1970’de Kuzey Kore’ye gidip 9 Japon teröristiyle tanıştıktan sonra, kendilerine karşı derin ilgi duymağa başladı. (Kuşkusuz, onların bir Japon Ha va Yollan uçağını kaçırarak Pyongyang’a gelmelerin den etkilenmişti.) Daha sonra Leyla Halid ve kocasını, Kuzey Kore’deki Japonları görmeye yollayarak; Beyrut’ ta Filistin Halk Kurtuluş Cephesi denetiminde ortak atılımlar yapmak ve Japonların “Uluslararası birlikte” yer almaları için konuşmalarım tasarladı. Japonya’da sıkıntılar başlayınca da, neler yapılması gerektiğini in celemek üzere Leylâ’yı Japonya’ya gönderdi. Kızıl Or du’nun kırmtüanndan arta kalanlar, Leylâ’nın gelişini Tokyo’daki 5 polis karakolunu bombalayarak selâmla-
— 167 —
diktan sonra, tek bir varlık halinde, Filistin Halk Kur tuluş Cephesi’nin Baalbek’teki kamplarına gittiler. Bey rut gazetesi El-Usbua El Arabi, hemen, “Japonya, böyle bir eğitime olanak tanımadığı için Filistin Halk K urtu luş Cephesi, Japonları eğitm eyi üstlendi” diye yazdı. Japonlar, borçlarını Lod Havaalanı’ndaki silâhlı propaganda ile ödediler. Otel Karuizawa’daki “Kendini temizleme töreninden 3 ay sonra Vadi Haddad’m seç tiği intihar bölüğü Baalbek’ten yola çıkarak Frankfurt, Paris ve Roma’dan dolanıp komşu İsrail’e vardılar. Çek otomatikleri ve şarapnel el bombalarıyla silahlı (Hector Hypodikon adı altında yolculuk eden Carlos’un verdiği silahlar) 3 komando, kalabalık hava terminalini otoma tik silah ateşine tutarak ortalığı karıştırdılar. Yirmi altı kişi öldü, 72 kişiden fazla insan yaralandı. Ölenlerden . 16’sı Puerto Rico’dan kalkıp “Kutsal Topraklar”a Hac ca gelen Hırıstiyanlardı. Dr. Habash’m Pyongyang’da alkışlar altında bağırarak açıkladığı gibi, artık masum kişiler bir kenarda seyirci kalamayacaktı. Bir tek düşüncesiz hareketle gerçekleştirilen kıyım bir süre ilgiyi başka yönlere çekerek gelişmekte olan kimi planları gizledi. Beyrut’un Daily Star gazetesi, “Filistin liler suya batıp boğuluyorlar ve tüm dünyayı da eteğin den çekerek, kendileriyle birlikte boğulmaya zorluyor lar” diye uyarıda bulunurken, Japon Kızıl Ordusu’nun yurt dışındaki acımasız ve kıyıcı kadın önderi Fusako Shigenobu, Filstin Halk Kurtuluş Cephesi gazetesi E lHedef’e olayı şöyle açıkladı: “Görevin amacı, dünyadaki emperyalistlere karşı uluslararası devrim yardımlaşma sını pekiştirm ektir” Çok az kişi bu gerçeği anladı. Filis tinlilerin, birbirlerine benzeyen Hıristiyan ve Yahudileri öldürmeleri için Japonları saldırıya yollamalarının nedeni, bir yıl sonra Habash ve Haddad’m Paris’te Carlos’u ortaya saldıkları zaman anlaşıldı.
■S>
— 168 —
Avrupa'da eyleme geçmek için zaman uygun değil di. 1972 ilkbaharında Carlos’un örgütü de daha tam ha zır sayılmazdı. Avrupa’daki aşın solcu teröristler o gürilerde cinayet işlemeye başlamamışlardı.' (IRA, daha yeni yeni biçimlenirken Bask ETA’sı 3 kişiyi yok etmiş, Al" manlar birini öldürmüş, İtalyanlar daha ellerine silah almamışlardı.) Arafat’m El Fetih’i Avrupa’da yerleşmiş ve birçok kaynakları silmişti. Filistin sevgisini .kazan mak isteyen Kara Enternasyoneller, Kızıllarla yanşı yorlardı. Albay Kaddafi’nin yüreği ve cebi yine Kara lardan yanaydı. Ruslar Arap terörizmini başka ülkelere de sokmayı düşünüyorlardı. (1969’dan beri Orta Doğüda Filistinlilere silah yardımı:yapmalarına karşm El Fetih’e Avrupa’da ancak 1972 Münih Olimpiyatları kıyımından 13 gün sonra silah sağlamaya başladılar.); Büyük saldın, ekim 1973’de meydana geldi. Çeyrek yüzyıldır Arap orduları, ilk kez İsrail ordusunu haber siz ve hazırlıksız avladılar. Dört bin-'tankla Mısırlılar Sina’nın içlerine girerken, Suriyeliler topluca Golan Tepeleri’ne saldırdılar. Arap petrol devletleri, ilk kez petrollerini savaş silahı olarak kullandı ye petrol fiyat larını iki katma çıkartıp satış yapmadılar. Petrol am bargosu sözünü işiten Batı Avrupa’nın eli ayağı titre meye başladı. İsrail silahlı güçleri, Mısırldan Süveyş Kanalı’mn ötesine, Kahire yakınlarına dek sürünce Ruslar, silahla işe kanşacaklan yolunda gözdağı verdi ler. Beyaz Saray, İsraillileri geri çekilmeye zorladı. Ara- fat’a dayanan Araplar, 25 yıldır çektikleri ezikliğin öcü nü, diplomatik baskı sonunda alacaklarına inanıyorlardı. \ ' Cenevre’de görüşme hazırlıklarına başladılar ve “Direniş Cephesi” doğdu. Yeni diplomasi anlayışı, işlerin gidişinden anlayan
;
■
.
s—= 169 —
devlet adamlarına gerek duyuyordu. Trieste ve Rotterdam’daki milyonlarca dolarlık petrol depolarmı yak mak ya da Olimpiyat Oyunlarındaki sporcuları öldür mek gibi kaba güç gösterileri geçerliliğini yitirmişti. Bu atılımların reklâm değerleri ne olursa olsun; Arafat, bu tip olayların yabancı hükümetlerin hoşuna gitmeye ceğini biliyordu. (Yıllardır, Olimpiyat Oyunları kıyımın daki rolünü reddediyordu. Buna karşılık tersini göste ren güçlü kanıtlar vardı.) Filistinli teröristleri dışarı gönderme konusu, Filistin Kurtuluş Örgütü çevrelerin de kuşkuyla karşılanıyordu. Fetıh’in yurt dışındaki en' büyük son saldırısı, 1973 başlarmda Sudan’daki Suudi Arabistan Elçıliği’ni ele. geçirip Amerikan Elçisi başta olmak üzere Batılı 3 diplomatın öldürülmesiyle sona erdi. Birkaç ay sonra Yom Kippur Savaşı, Arafat’m bu operasyonlarına tümüyle son verdi. El Fetih, kendi top raklarına çekilmek zorunda kaldı. Kara Eylül’ün yurtdışmdaki gizli ölüm bölüğü de artık ülkelerine dönmek, zorundaydı. Her zamanki inceliğiyle Arafat’m kuzeni Hassan Salameh, AvrupalI elçilere, Filistinlilerle İsraillilerin yabancı topraklar üstünde birbirlerini öldürmeyi bırak maları konusunda anlaştıklarını ve savaşımlarını kendi ülke sınırlarında yürüteceklerini bildirdi. İsrail gizli ha ber alma servisleri, böyle ya da buna benzer bir anlaş ma yapmadıklarını açıkladılarsa da, herkes Slameh’in sözlerine inandı. Ve böylece, Batılı Avrupa hükümetleri, kendi topraklarında bulunmamaları gereken Filistinli teröristlerin varlıklarını görmezlikten gelme çabalarını 2 katma çıkardılar. Gerçekte teröristler, her yerdeki varlıklarını eski sinden daha gelirgin duruma getirmişlerdi. Kara Ey lül’ün ortadan yok olmasına karşılık, onun içindeki ra-
kip Filistin fraksiyonları birbirlerini kovalayarak yok etme eylemlerini sürdürmek üzere hiç bir zaman Av rupa’yı kullanmayı bırakmadılar. Arafat’ın Avrupa’dan çekilmesiyle alan, Habaslı ve Haddad’da kalmıştı. : ! Arafat, fazla özveride bulunmadı. Fedaileri İsrail’ deki Yahudileri öldürmeyi sürdürürken Filistin Kurtu luş Örgütü, İsrail’in yasal varlığını yine benimsemiyor^ du. Ancak durum, zamanla, ister istemez herhangi Si yonist devlet gerçeğini kabul etmeye zorluyordu.' Habash’m, böyle apolitik çözümlerle herhangi bir İlgisi y o k tu ”,Bilimsel bir sosyalist gibi tüm doktrinel hakları nı kullanacağında ve yeryüzünöeki Siyonist emperyaliz min, bütün dünyanın tek cephe oluşturarak savaşma ları gereken bir düşman olduğunda direniyordu. (“Orta Doğu’da 3. Dünya Savaşı çıkmasını ister misiniz?“ sorüsuna, ■açıkça, “Hayır” yanıtını verdi.) Direniş Cephesi’nin önderi oldu. Yapısında, Filis tin Kurtuluş Örgütü paravanının yansı içinde yarısı dit şmda, Moskova ile uzun süredir çok yakın bağlan bulu nan Ahmet Cibril, Naif Havameth ve Abu Nidal gibi bağnaz Marksist devrimcileri barındıran bir örgüttü, Direniş Cephesi... Arkalarında kendilerini destekleyen Suriye, Irak, Güney Yemen, Cezayir ve Libya gibi sağ lam Arap devletlerinden bazılan ya da kısa süre sonra tümü, Moskova’nın en yakın dostlan oldular. Rusların Filistin davasına karşı gösterdikleri yakın ilgiden, etki lenen -Albay Kaddafi’nin Kara Entemasyoller’e. karşı duyduğu yakınlık azalmaya başladı. Kısa süre içinde Sovyetler Birliği’nin silah satın alan en iyi müşterisi oldu. Huşlardan aldığı silahlan Habash’ın en yakın dost ları Kızıl Enternasyoller’in en seçkin terörist gruplan arasında bölüştürüyordu. Kaddafi, Avrupa’daki Carlos’un örgütüne para yardımı yapmayı kabul edince de iş, bütünüyle düzgün işler duruma geldi.
— 171 —
1973 sonbaharında, Habash ve Haddad, Paris’te üs lenen güçlü kişilerden meydana gelen bir örgütün sa hibiydiler. Türk Halk Kurtuluş Ordusu, İran Milliyetçi Cephesi, ve Japon Kızıl Ordusu gibi Paris’e yerleşen siv ri uçlardaki örgütler genellikle Fransa başkentinin dı şında eylemler düzenliyorlardı. Japonların en büyük hücreleri buradaydı. Türkler ve İranlIlar, Villiers-surMame dolayındaki bir villada kurdukları merkezlerini Carlos’la paylaşıyorlardı. (Aralık ayında Fransız İçişleri Gizli Haber Alma Servisi DST’nin villaya yaptığı baskın da Bulgaristan’dan kaçak gelen çok sayıda silah, pat layıcı ile düzme belgeler basan bir makina ve yine çok sayıda ayrıntılı saldın planları bulundu.) Alman, İtalyan, İrlandalI ve İspanyol Baskh terö ristler, gerektiğinde çağrıldıkları zaman Paris’e gidip geliyorlardı. Latin Amerikalı gerillalar kente iyice yer leşmişlerdi. (Yalnızca Tupamarolar değil, KolombiyalIlar, Brezilyalılar, Venezuellalılar, Şilililer ve Arjantinliler) Belçikalı, HollandalI ve İskandinavyalI yardımcılar, bil gi toplamaya ya da oradan buradan birkaç kilo dinamit taşıma görevlerini yüklenmişlerdi. K enti CurieVm “Dost luk ve Yardım” kuruluşu da istedikleri an ellerinin al tındaydı. 1950’lerde Cezayir yeraltı örgütünde birlikte çalışan Henri ve Mohammed Boudaı, çok yakın dosttu lar. Henri, Mohammed öldükten sonra da Carlos’a yar dım etmeyi sürdürdü. Örgütün iç çevreleri, sık sık toplanıp planlan gözden geçiriyorlardı. Uluslararası İşbirliği Sekreterliğinin Zürih’teki işyerinde ya da Frankfurt, Londra, Amsterdam, Brüksel veya Milano gibi kentlerde buluşuyorlardı. Dub lin’de yapılan bir dizi gizli toplantıda, kuryelerin gidiş geliş yollan, şifreler, silah alışı ve değiştirme işlemleri, ülke sınırlarından kaçılacak noktalarla gizlenme evleri-
— 172 —
nin nerelerde tutulacağı saptandı. (Avrupa’da yalnız Japon Kızıl Ordusu’nun 50 gizlenme evi vardı.) Bu toplantılarm birinde Filistin Halk Kurtuluş Cephesi 1 mil yon dolar değerindeki silahları örgütler arasında bö lüştürdü. (Gerçeğe yakın bir olasılıkla para, Haddad’ın kaçırdığı Lufthansa uçağından alman 5 milyon dolarlık kurtarmalıktan sağlandı. Ancak Güney Yemen, “Uçağı kendi topraktanım indirdikleri” gerekçesiyle bu para dan yüzde istedi.) • Ruslar, lojistik destek yığıyorlardı. 1972’de Mosko va’ya giden Habash, sessizce ama sevinçle karşılandı. Doğu Avrupa’dan Batı kanadına silah kaçırma ve öbür yönden gelecek terörist kaçaklan gizlice ülkeye sokmak gibi konularda sözlü anlaşmalara varıldı. Habash’m ken di adamları Rusya’ya giderek gerilla eğitimi konusunda ileri kurslar gördüler. (Arafat'ın adamları da Rusya’da kursa gittiler ama, onlar bambaşka bir savaş" alanı için yetiştirildiler.) Ve bu olaylan izleyen şaşırtıcı 2 yıl geçti. Hiç kimse o zaman bu yılların ne denli şaşırtıcı olduğunu bilmi yordu. Düzinelerce gizemli ve sinsi olajdarı o günlerde birbirlerine bağlamak olanaksızdı. Polis varlığından ha berdar oluncaya dek Carlos, mesleğinin sonuna yaklaştı: Bağlantılar ışığa çıkmadan önce, eğitmekle övündüğü 40-50 uluslararası profesyonel teröristin çoğu Öldü, Kor ku çağının sonlarına dek olayların daha ileri sınırlara ulaşma belirgenliği kuşku içinde kaldı; hedef ülkeler Carlos Örgütünün boyutlarını yavaş yavaş anlamaya başladılar. Eğer çözülmeler, beklenilmeyen kazalar, kimlikleri açıklanmayan polis ve gizli ajanlar olmasaydı ve onla rın çabalarıyla ortaya çıkarılan korkunç planlar bozulmasaydı,., olaylar çok daha korkunç sonuçlanabilirdi.
— 173 —
Bununla birlikte, eylemlerini sürdükleri sıralarda hüc reler iyi iş gördüler. 1974 yazında Habash ve Haddad, ortak çabalarının “sonuçlarından elde edilen başarılan” gözden geçirmek üzere, Tuskanya Bölgesindeki Viareggio Kenti’ndeki hücresinin içinden biriyle gizlice gö rüşmek için bir adamlarını yolladılar. Paris'te üslenen, Aden'den yönetilen ve Moskova'dan büyük gizlilik için de güçlü destek gören teröristlerin gölgesinde çepçevre kuşatılan Kıta’da Batı dünyasını korkunç etkileyen çar pıcı olaylar olageldikçe, korkulu yaşam da yıllarca etki sini sürdürecektir.
8 “ CARLOS” “İçine, düştüğüm tuzağı sezince, i Rus Tokat ev 7.62 çaplı silahımı çe' r kip 3 polisi başlarından vurdum. Odada yalnız Michel vardı. Elleriyle yüzünü kapatarak bana doğru yü rüdü. Oyunun kurallarını biliyordu: İhanet eden ölüme çarpılırâı. Gelip önümde durunca silahımı çekerek 2 kaşının ortasına ateş ettim . Son ra şakağına bir kurşun sıktım. Çok ' sakindim. Üçüncü katın penceresin den sokağa atlayıp hiç bir şey olma mışçasına yürüdüm... Bayır, ben profesyonel bir katil değilim. Gözlerinizin içine bakan bir adamın kaşlarının ortasına ateş etmenin kolay olduğunu san mayın. Üstelik, benim yaptığım gibi, 10 saniye önce 3 kişiyi öldürmüşseniz...” Carlos, 1975’te kendisini apar topar Fransa'dan kaç maya zorlayan olayın en sevdiği sahnesini anımsıyordu Şimşek gibi silah çeken, ihanete karşı katı, pişmanlığını açıkça dile getiren, sinirlerini çelik gibi denetim altın da tutan, inanılmaz yüksekliklerden çevik bir kedi gibi atlayan... Carlos, gerçekte biraz şişmandır. Ve o gece Latin Quarter'deki içkili, eğlenceli partinin sonunda bi- ı raz da fazla sarhoştu. Silahsız gelen polislerin ise onun v kimliği konusunda en ufak bilgileri yoktu. Polislerden banyoya gitmek için izin isteyip orada sakladığı sila hını ateşleyerek dışan çıktı. Başyaveri Michel Moukar-
— 175 —
bal’rn pişmanlığını belirtmesine fırsat ^vermeden Carlos, onu kaşlarının ortasmdan vurdu - Söyleşide, profesyonel katillerin en iyi hedefinin kaş ortasından vurmak oldu ğunu belirtti - Ve sonra hole süzülüp, balkon parmak lıklarından birkaç kat aşağıya atladı. Moukarbal’m ölümünden biraz etkilenmiş bile olsa, fırlattığı el bombasının küçük bir çocuğun elini kopar masına ve gözünü kırpmadan 3 polisi öldürmesine kar şı duygusuz kalabildi. İnsanları öldürüp geçmesi onu hiç mi hiç ilgilendirmiyordu. Japon gerillalarının Hol landa’daki Fransız Elçilik binasını ele geçirmelerinden sonra, “Büyük Elçiyi neden öldürmediklerini anlama dım” diye içtenlikle şaşkınlığını belirtti. . Paris’te çıkan “El-Vatan-el Arap” adlı haftalık gaze tenin muhabiriyle gizlendiği yerde bugüne dek ilk yaptı ğı söyleşi (bunu büyük harflerle yazmak gerek) ile Car los, eski anılan tazeliyordu. 1979 yılında yapılan bu söy leşide, eski bir savaşın unutulmuş emekçisi, heyecanla, solmaya yüz tutan anılarını tazeleyerek, bugünkü terö rist gençleri etkilemek istiyordu. “Durumu istediğim biçime sokup büyük başarı kazanma yeteneğine sahi bim” diyerek Fransız Elçilik baskınını anlatmayı sür dürdü. Gerçekte, üstlendiği görevleri ne denli başarıyla ye rine getirdiğini kanıtlamasına gerek yoktu. Kısa ömürlü meslek yaşamında Paris hücresinin önderliğini sürü türken, Kıta’daki uluslararası terörist saldırılar tam 4 katma çıktı. 1975 yılında sahnelerden çekildiği zaman, dünyanın hiç bir ülkesinde ne sayı, ne de ölçü bakımın dan kıyaslanmayacak silahlı saldırılar, suikastlar, kun daklamalar ve bomba olayları, dünya çapındaki rekoru, Batı Avrupa’nm elindeydi. Ve tüm bu olaylar, Carlos’un
mesleğinde ne denli başarı gösterdiğinin en açık kanıt landır. l Carlos efsanesinin çoğu şişirmedir. Yeraltı dünya sının Al Capone’u olmamakla birlikte, bu havayı yarat maktan hoşlanıyordu. “Benimıle ilgili söylentiler ne denli abartılırsa, o kadar iyi. Böylece düztabanlar peşime düş mekten cayarlar” diyordu. Paris’teki tüm görevi, Vadi Haddad’ın Aden’den yolladığı buyrukları yerine getir mesi, ustaca düzenlenmiş eylemleri gösteriş içinde ger çekleştirmesi, onu patronlarının gözünde çok değerli kı lıyordu. Fazla abartılmış davranışlardan söz ederken, “Annemin soyuna, dedeme çekmişim” derdi. ; Carlos, Peru’da “Carlos Martinez-Torres”, New York’ta “Cenan Clarke”, İngiltere ve Fransa’da “Hector Hugo Dupont”, Şili’de “A dolphB em al” ve kendi ülke sinde “Hector Hypodikon”, “Salem” ya da “Iltch Ramirez Sachez” adlarıyla tanınırdı. Son 10 yıl içinde karma.karışık 3 türlü bir yaşam süren bu becerikli genç pro fesyonelin ad, milliyet ve kişilik değiştirmesi hiç de zor değildi. KGB denetimi altmda görevini yürüten doktrinci komünist ve uluslararası terörist çevrelerinin yönetim başkam Carlos, 1966’dan 1975’e kadar Kıta’mn eğlence yaşamında kadınların arkasından; koşan," gitar çalan, partiden partiye dolaşan bir Latin Amerikalıydı, Yirmi altı yaşında. Paris’te Toulîier Sokağı’ndaki evinden fır layıp kaçana dek yetkililer, onun ikinci yaşamını bilmi-r yorlardı; üçüncü yaşamını öğrenmek daha da'uzun sür dü. ' ■ . . ‘ ; ' Paris’te o boğucu sıcak yaz gecesine dek herkes onu, yurdışmda gönlünce yaşayan Güney Amerikalı bir çap kın sanıyordu. Babası, Venezüella’da emlâk komisyon-
— 177 —
culuğundan milyonlar vurmuş bir işadamı, çekici bir kadın olan annesi,, Londra'nın diplomatik sosyetesinde sevilen, aranılan şen (bır dul, oğulları da eğlence düşkü nü bir çapkındı. İşsiz güçsüz, tembel, pahalı zevklerini gönlünce ye rine getirebilecek kadar parası ve zamanı olan bir genç ti. Söyleşide, “İyi yemekleri, pahalı puroları severimt* dedi. “Temiz çarşaflı, düzenli yataklarda uyumaktan hoşlanırım; iyi cins, rahat ve pahalı pabuçlar giyerim, poker ve 21 oynarım. Partilere, danslara ve zaman zaman da çok acıklı oyunlar sergileyen tiyatrolara gitmeyi severim. Günün birinde suikasta kurban gideceğimi bi liyorum. Onun için elimden geldiğince günümü gün et meye bakıyorum”. Hilton otellerinde kalmayı, sıcak suy la yıkanmayı (bütün gün boyunca birçok kez duş alır dı) ve güzel kızları da severdi. Ama kızların bazıları onu sevimsiz bulurlardı. Cheltenham’a sürekli gelen kendini beğenmiş Anglo-Sakson kızlar; etli dudaklarından, sık dalgalı koyu renk' saçla rından, tıknaz bedenine kusursuz oturan giysilerinden hoşlanmazlardı. (Çocukluğundan beri şişmandı. Okul daki arkadaşları ona İngiliz argosunda “Şişko” anlamına gelen “El Gordo” adını takmışlardı.) Buna karşılık, La tin kadınları ondan çok hoşlanırlardı. Kimi" zaman 3-4 Latin kadınını bir arada “idare ettiği” olurdu. Sürdürdüğü yaşam taşıdığı ada ve inandığı politi kaya yakışmıyordu. Büyük mal ve para varlığına kar şın yaşadığı sürece komünizme inanan babası, 3 oğluna en çok sevdiği tarihsel kahramanın; Vladimir, Ilıch ve Lenin adlarını vermişti. îlk doğan oğlu Ihch, öbür ikisi Vladimir ve Lenin adlarını taşıyorlardı. (Gittikleri pa halı İngiliz okullarındaki arkadaşları ise kendilerine F; 12
— 178 —
Vlad ve Lenny adlarını takmışlardı). Ilıch’in taşıdığı, adın önemi yoktu. Kendisini yakından tanıyanlar, ko münist devrimine yüzeysel ilgi, duyan babasından daha fazla ilgi gösterdiğini söyleyemezlerdi. Emekliye ayrıl dıktan sonraj “Devrim adına her şeyi bırakabilirim. Dev rim , benim yaşamımda te k tutkum olmuştur** sözlerini ' duyanlar kulaklarına inanamadılar. i Söyleşi sırasında politik geçmişinden içtenlikle söz etmesinden, kuşkusuz 1979’da açığa çıkan kimlğiinin bü yük yeri vardır. “On beş yaşımdan beri ilerici Moskova Komünist Partisi üyesiyim” diye açıkladığı zaman, belki sezemeden, belki de biraz tiksinerek, yıllardır Sovyet-/' lerle gizli ilişkilerini saptamaya çalışan yansız, gazeteci ve hükümetlerle alay ediyordu. “Marksizm benim dinimdir** diye sözlerine başladı; "Komünizm, bizim ailede soyaçekimdir. Evimizin hava sına ve ana-babam ın kanına işlemiştir. Daha sonra Rusya’da yolculuk yaparak kültürümü genişlettim .. ! 1964 yılında Venezüella’nın Moskova’ya başlı komü nist Partisi’ne girdiğini açıklamakla, babasının üstüne basa basa inkâr ettiği bir gerçeği ortaya çıkardı. (Dr. Ramirez, oğlu Ilıch’in ünlü Carlos. olduğunu öğrenince sevinçten çılgına dönmüş, “Oğlum, general aşamasına erişti!** demişti. Ayrıca, kendisinden başka kimsenin oğ luna kesinlikle para yardımı yapmadığını ve Ilıch’in partiye hiç bir zaman yazılmadığını sözlerine eklemişti.)' Partiye girdiği ilk yıl Ilıch, “Partinin çeşitli kolları arasında gidip gelen bir eylemci olduğunu** açıkladı. İkinci yılda, Caracas’ta 200 üyesi bulunan bir yeraltı hücresini yöneterek cumhurbaşkanını bile korkutan so kak gösterileri düzenliyordu. , 1966 yılında babasının, kendisini İngiltere’ye: göndermesini şöyle a n la ttı: “İn-
— 179
giliz ve îrlandalı yoldaşlarla emekçi dünyasındaki ilk uluslararası Öğrenci hücrelerini ben kurdum. Sonra 1968’.-. de Moskova’daki Patrice Lumumba Üniversitesine gittim. Yol yaramı Venezüella Komünist Partisi ödedi... Üniversitede iken şimdi burada açıklayamayacağım, bazı küçük eylemlerde çalışmaya başladım ” Burada anlatmaya çekindiği gizli eylemleri artık Batı gizli haber alma servislerinin hepsi Öğrendi. Ele geçmek korkusuyla Paris’ten kaçar kaçmaz gizli kalan noktalar çorap söküğü gibi ortaya çıkmaya başlamıştı. 1969’da Paris’te, Orlando Castro Hidalgo ^adında Kübalı bir diplomatın Amerika Birleşik Devletleri’ne sı ğınmasından sonra Carlos’un adı ilk kez, CIA dosyala rına geçti. Ruslar, Küba Gizİi Haber Alma Örgütü’nü (DGI) denetlemeye başladıktan sonra servisten ayrılan Hidalgo’nun gizli yürütülen işler konusunda çok bilgisi vardı. Küba’nın gerilla eğitim kampları hakkında ver diği ayrıntılı değerli bilgilerin arasında Ilıch Ramirez Sarchez’in garip adı da bulunuyordu. Caracas’tan yola çıkan genç Ilıch, Londra’ya gitme den bir süre Havana’da kaldı. Komünist Partisi’nin 1966’daki tarihi Uluslararası Küba Konferansı’na yolladığı 150 Venezuellalı arasında yer alıyordu. On yedi yaşım da, elinde 2 yıllık terörist eğitim deneyimi bulunan ge leceği parlak bir gençti. Havana’mn dışında Kamp Matanzas’ta kent geril la taktikleri, otomatik silahları kullanma, plastik patla yıcıları ateşleme sabotajlar düzenleme, harita okuma ve çizme, fotoğrafçılık, kalpazanlık ve kılık değiştirme ko nularında eğitim gördü. Kısa sürede Küba Gizli Haber Alma Örgütü Merkez Müdürü’nün yanımdaki odaya yerleşen kamp denetleyicisi KGB Albayı Viktor Simenöv,
Carlos’un akıl hocalığını yapıyordu. Ve daha sonra “Am : tonio Dages Bouvier” adı altında düzmece bir Ekvador pasaportuyla öğrencisinin arkasına takılarak onun Av rupa’daki KGB denetleyicisi oldu.. 'i Ilıch, Küba’dan aldığı 2 gizli görevle Venezüella’ya . döndü. Ama 2 operasyon da başarısızlığa uğraymca adı 2 kez polis kayıtlarına geçti. Her nedense, ondan umut- ! lannı kesmeyen parti yöneticileri, Moskova’da eğitim görmesini desteklediler. . i: Patrice Lumumba Kardeşlik Üniversitesi, Avrupa ve öteki ülkelerdeki kültürlü komünist parti Önderleri nin ayrıcalık.tanınarak.seçtikleri öğrencileri alan Lenin Enstütüşü kadar tutucu değildi. Lumumba Üniversitesi, : 1960 yılında, Nikita Kurushchev tarafmdan, 3. Dünya " ülkeleri için geniş “Haber alma kadrolan”nm eğitilmesi amacıyla kurulmuştu. Üniversitenin Öğretim kadrosun-: da “Gelişm emiş,ülkelerden”, gelen öğrencilerinin ülke lerine dönüşte Sovyet hareketlerinin öncülüğünü yapa cak tohumları ekmek yükümlülüğünden sorumlu birçok KGB ajanı vardı; Ve b u ' üniversitede yetişen binlerce genç İran’a, Şili’ye, Angola’ya, Mozambik Filistin Di renişine, tüm Arap ülkelerine ve Latin Amerika’ya dön- ; dükleri zaman Sovyet egemenliğinin tohumlarını ek meye başladılar. “Leo Operasyonu”nd 2L sözünü ettiği miz Sovyetler’in 1971 yılında Meksika’yı ele geçirme planlarını uygulamak amacıyla KGB ajanları. -Carlos’un üniversitede bulunduğu tarihlerde - Patrice .Lumum ba Üniversitesinden seçtikleri MeksikalI 10 öğrentiye bu görevi verdiler. ■Yirmi bin öğrencili Patrice Lumumbşı Üniversitesi, bitip tükenmeyen bir madendi. Üniversite öğrencileri ve mezunlan içinde fazla yetenekli görülen öğrenciler, ileri eğitim için başka Sovyet enstütülerine gönderiliyorlar-
— 181 —
4 ı. Carlos; siyaset biliminin amaçlarım, sabotaj, silahlan ma ve karate yoluyla adam öldürme konularında özel kurslar görmek üzere 1974 yılında fızlice Moskova’ya döndü. Görkemli yaşam öyküsünde sözünü etmeye unut tuğu konulardan biri de budur. Carlos, Lumumba Üniversitesindeki ikinci ve son yılında davranışlarıyla bir yüzkarasıydı. Küçük kardeşi Lenin’le üniversiteye yerleşen Carlos, babalarının yolla dığı bol pep harçlıklarıyla gönlünce yaşamaya, kızlarla düşüp kalkmaya, içki içmeye ve dersleri asmaya başla dı. Ve “Parti gibi can sıkıcı bir örgüte” hiç bir zaman üye olmayacağını açıkladı. Bir gece içinde ahti - komü nist olan Libya Elçilik binasına bir şişe mürekkep fır lattı. (1969’un sonlarında, Albay Kaddafi’nin hükümeti ele geçirmesinden sonra). Bir iki kez verilen uyan ce zasından sonra üniversiteden kovularak “Sokak serserili ğine” başladı. Ancak Rusya’dan smır dışı edilmedi. Bu,, Caracas’dan gelen ve sıkıdüzen tanımayan delişmen gen ce karşı takınılan anlaşılmaz bir tutumdu. Moskova’da yaşamayı sürdürüp 10 yıl sonra sözünü ettiği “küçük ey lemlerde” çalıştı CarloS’un Rusya’dan uzaklaşmaması,.' Sovyetler’in ve eski KGB yetkililerinin, “İşe yaramayan serserilerle uğraşanlayız” sözünü yalanlayan güzel bir kanıttır. Lumumba Üniversitesinde Filistinlilerin mi Carlos’u, yoksa onun mu Filistinlileri bulduğu pek belli de ğil. Ancak Muhammed Boudia ile üniversitede tanıştığı kesin bir gerçek. 1950; yıllarında Cezayir Kurtuluş Sa vaşı sürerken yeraltı Komünist Partisi önderi Boudia’nrn 1967’den beri KGB ile işbirliği yaptığı biliniyordu. Sovyetler’in Orta Doğu uzmanı Yur i Katov, o zamanlar* Boudia’nm KGB denetim ajanlığını sürdürüyordu. Son ra KGB’nin Batı Avrupa Müdürü olunca Paris’e yerleşti..
— 182 —
Bo.udia da Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Avrupai daki en üst düzeydeki yetkilisi durumuna gelince, pro fesyonel yeteneklerini cilalamak için Moskova’ya yol landı. 1970 yılında Boudia’nm içtenlikle salık vermesi üzerine George Habach ve Vadi Haddad, Carlos’la an laşmaya vardılar. Carlos, yeni patronlarıyla tanışmadan önce, sik sık yaptığı gibi, Doğu Almanya’da bir tur attı. Batı Alman ya’dan kaçan teröristleri barındırma ve saklama'Siste mini hızla geliştirmekte olan bu komünist yönetim, Fi listinliler ve B. Almanlar için Tann’nm büyük bir ba ğışıydı. (Baader Meinhof Çetesi, 1970’den bu yana ge cikmeye gelmez durumlar için Doğu Almanya’da bir gizlenme evi tutuyordu -eğer polis peşlerine düşecek' olursa yeraltı treniyle 10 dakika içinde ulaşılabilecek kadar yakındı bu ev. 1972’de Batı Almanya’da 23 üsleri bulunan Filistinliler de Doğu Berlin’i giriş çıkış kapısı olarak kullanıyorlardı.) Ürdün’e geçen Carlos, 3 ay Filistin Halk Kurtuluş Cephesi kamplarında ayrıcalıklı bir konuk gibi ağırlan dı. Söyleşide, “Benim için çok yararlı bir gerilla deneyi oldu” dediği Hussein Bedouin’rım birlikleriyle “Kara Ey lül” çatışmasında yer aldı. Ve sonra Avrupa’da Boudia ile çalışmaya atandı. ■;
1973 yılma dek Carlos, İngiltere de uykudaydı. Fran sa’dan sonra en rahat gizlendiği yer İngiltere’ydi. Krali çenin ülkesi de, komşusu Fransa gibi, siyasal göçmenleri barındırmaktan onur duyan bir yerdi. Londra’da üsle nen yabancı gerilla askerleri, îngiilz halkına zarar ver medikleri sürece istedikleri planları uygulayabiliyor ve İngiliz resmî makamları buna göz yumuyorlardı. Filis-
i
— 183 —
tinliler, kendi iç bünyelerinde' ve Avrupa’da düzenledik leri saldırıları, Paris’te olduğu kadar özgür, Londra’dan da yönetiliyorlardı. (1980 yılında îranlı muhaliflerin Londra’daki İran Elçilik binasını işgal etmelerinden son-*1 ra İngiliz resmi makamları geleneksel konukseverlikleri ne son verdiler.) Carlos Paris’e ulaştığında Boudia, Vadi Haddad’m uluslararası emprezaryo takımına gereken yeraltı Örgü tünü hazırlamakla uğraşıyordu. Carlos da Lod Havaala n ın da Japon kamikaze bölüğüne yaptığı gibi sık sık oradan oraya yardıma koşuyordu. Bu arada, Londra’da dünyada olup bitenlerden habersiz, eğlence düşkünü kişiliğine bürünüp kendi yeraltı örgütünü kurmak için uğraşıyordu. O zamanlar yurtdışıridaki Sovyet casusları, İngilte re İmparatorluğu topraklarını karıncalar gibi kaplamış lardı. 1971 yılında İngiliz hükümeti, bir anda 105 casusu yurt dışına atınca, tarihte en büyük temizlik rekoru kı rıldı. Londra’daki Rus Elçiİiği’nin temizlenmesi üzerine gizli görevler, Küba Gizli Haber Alma Servisi’nin (DGI)‘ omuzlarına yüklendi. Ve böylece Carlos’un ekmeğine yağ sürüldü. Bir süre sonra, eski gerilla öğretmeni ve KGB denetleyicisi Antonio Dages Bouvier, Kavana’daki Kamp Matanzos’tan Carlos’un yanma geldi. Yüksek bir ailenin kızı olan KolombiyalI güzel avu kat Maria Nydîa Romero da aralarına katılınca iyi bir üçlü oluşturdular. Kocasından ayrılan Nydia, 2 oğ luyla Londra’da yaşarken, Kolombiya Ticaret Merkezi’nde çalışıyordu. Kendisini tanıyanlar, bu iyi yürekli gü zel kadının Sovyetler Birliği’ni fazla burjuva bulan bir Mao yanlısı olarak bilirlerdi. Gerçekte, kocası Kolombi ya’nın Moskova yanlısı ilerici Komünist Parti’nin üyesi ve yüksek düzeydeki sekreterlerinden biriydi. Küba El-
— 184 —
çiliği 2. Sekreteri aracılığıyla DGI ile sürekli ilişki için deydiler. (1975 yılında Carlos’un Fransa’dan kaçmasın dan sonra, Fransız İçişleri Gizli Haber Alma Örgütü, Scotland Yard’ın özel şubesine aracılık yapan Kübalı nın Angel Dalman adındaki diplomat olduğunu belirt-1 tİ) Londra'nın batı yakasında gizleme evleri hazırla mak için üçlü, sık sık ev aramaya çıkarlardı. Carlos ile aynı evde yaşayan Nydia, (Carlos âdına silah saklayan bir Ispanyol kadın da b.u, evde kalırdı) emlâk komis yoncularının iş yerinde Bouvier’in karısı pozuna girer di. Nydia; Carlos’a ait silâhlan, gizli belgeleri ve gecik tirilemez durumlarda kullanılmak üzere her 2 erkek için düzme pasaportlar saklardı. Carlos, Paris’te Boudia’nın yerini almca kadın, sık sık Londra, Paris ve Doğu Berlin arasında gidip gelmeye başladı. Carlos, kadını Londra’da bazı haberleri taşıması ve kendisi için bir kenarda para saklaması için tutuyordu. Her ay Paris’ ten ‘‘Kara günler” için kadına 500 frank yollardı. (Ama bir hafta sonu Toullier Sokağı’ni; ziyarete gelen bir ka ra günde Carlos, geciktirilmeye gelmez durumlar için sakladığı paralan ele geçiremeden kaçtı) Ancak, yine de İngiltere’deki asıl bankeri:Nydia de Tobon değil, Bouvier’di. : * Arşivlerde gizli kalan küçük bir gerçek de Car los kaçmca yerine oturuverdi. 1973 yılının, nisan ayında, Lübnan’ın Ramblattreİ-Blida kornişine baskın yapan İsrail güçleri, Beyrut’ta diplomat kişiliği altın da gizlenen bir Sovyet KGB ajanının telsizle yolladığı haberleri bir süre dinleme olanağını buldular. Ve böylece, salt bir şans sonucu - herkes gibi onlar da Carlos’un kimliğinden haberleri yoktu - Antönio Dages Bouvier adında bir KGB ajanının Londra’daki banka hesabına çekler yolladığım öğrendiler. x
■
/
— 185.—
Paris’te daha önemli görevlere atanıncaya dek Car los, Londra’daki Bouvier’le çalışıyor, Filistin Direniş Örgütü adma öldürülecek Yahudi ve öteki kişileri araş tırıp birlikte listeler hazırlıyorlardı. Carlos Paris’ten kaç tıktan sonra, aralarında uluslararası birçok renkli in sanın da adının bulunduğu 500 kişilik bir liste Scotland Yard’m eline geçti. Listenin başmda, Mark and Spencer giyim mağazalar zincirinin sahibi Siyonist lider Jo~ seph Edtoard S ie ften sonra müzik, edebiyat, tiyatro, siyaset ve maliye dünyasının yıldız adları bulunuyordu. Viyolonist Yehudi Menuhin, oyun yazarı John Osbome ve eski İngiltere Başbakanı Edıoard Heath’in de adları listede yazılı olanlar arasmdaydı. Paris’te üstlendiği öbür görevleri yerine getirmeye dalan Carlos, Londra’da vurulacak kişiler listesindeki kurbanlardan ancak birincisinin “işini görmeye” çalıştı, ama başaramadı. Söyleşide, bundan şöyle söz etti: “Sui kastın haşarılı olabilmesi içfn, biri susturucu takılmış ve beklenmedik anda kendinizi savunmak zorunda kal dığınız zaman kullanabileceğiniz çok güçlü 2 silah bu lunması gerekir. Bunlar, en kısıtlı ve başarıya en az olasılık bulunan durumlar için zorunlu araçlardır. Ancak benim elimde bir arkadaşımdan ödünç aldığım tek silah vardı. Onu temizledim, eski bir arabaya atlayıp- Siefin evine g ittim ... Kapıyı açan uşağa, beni banyoda olan efendisinin yanına götürmesini buyurdum. Üç kez iistüste ateş ettim ama, kurşunlardan biri üst dudağına rastladı. Genellikle kurbanlarımın burunlarına ateş edip onları hemen öldürürüm. Ama herifin şansı varmış. Bir tek kurşun aldı. Onun da hızı dişlerine çarpıp kesildi ve böylece ölümden kurtuldu.” Her istediği yardımı ve silahı elde edebileceği gözönünde tutulursa, bu beceriksiz davranışına anlam ver
mek zor. Belki de gösteriş yapıyordu ama yine de bu de rece acemi davranıp boşa silah, çekmezdi.
Paris yeraltı örgütü, Mohammed Boudia’nın ölü münden birkaç ay sonra Carlos’un yönetimine geçti, Görüşmeler yapmak üzere Vadi Haddad tarafından Aden’e çağrılan Carlos’un Fransız başkentine dönerken; yanma, aşın kertede yetenekli Lübnanlı Michel Moukarbal adında bir yaver verdiler; Carlos, bir anda, Boudia’j nm kurduğu, Albay Kaddafi’nin ödediği faturalar saye^ sinde tutulan uzman profesyonellerin iyi çalıştırdıkları makina gibi düzlenli işleyen hazır yapım “Terör banka sının” sahibi ölüverdi. Carlos, bu konuda “Devrimci çiz* çişindeki varlığım değişti. İşe yarar bir eylemci oldum ve işte o anda Carlos doğdu” diyor. ... Aslında Carlos ne yapıyordu? Uluslararası terör bay rağını dalgalandırdığr sürece herşeydeh bir parça yaptı. Gerçekte Carlos’un en önemli görevi, Vadi Haddad’? m adamlarını sırada tutup, verilen buyruklan anmda yerine getirebilmesiydi. Haddad, kendisinden umutsuz ca silah ve para yardımı bekleyen Avrupa’daki tüm te^ rörist grupların merkezi düzenle yönetilmelerinde bü yük titizlik gösteriyordu. “Her zaman Baader Meinhof Çetesinin, 2 Haziran Hareket Grubumun ve öteki devrimci hücrelerin bağım sız oldukları söylenirse de bu, bütünüyle yalandır. Eğer Haddad olmasa, bu düzeneklerden (mekanizmalardan) hiç biri çalışamaz... 1975 yılında OPEC baskınından he men sonra uluslararası teröristlerin acımasız davranış larından iğrenerek Devrimci Hücreler Örgütünden ayr nldım.”
— 187 —
Bu sözler, eski Alman teröristi Hans-Joachim-Klein’İndir. Klein’in anlattığına göre, Devrimci hücrelerde Haddad adına çalışan üyeler.ayda 3 bin dolar aylık al maktadır. Öteki örgütlerde de Haddad’m ağzından çıkan her söz yasadır. (Örneğin, Papa’yı kaçırmak için bir ay Roma’da araştırma yapan Alman 2 Haziran Hareket Grubu’na Haddad’dan gelen buyrukta eyleme geçilme mesi istenince, uygulama hemen durduruldu.) BÖylece kendi anayurtlarında meydana gelen gör kemli terör olaylarının çoğu, gerçekte Haddad’m üstele- mesi ve Carlos’un denetimi altında hazırlanıyordu. Ve uluslararası birkaç büyük baskında, eylemleri güçlen dirmek amacıyla Carlos da uygulamaya katüdı. , Japon komandolarının Hague’daki Fransız Elçilik binasını ele geçirmelerinden sonra Carlos, dünyaya dip lomatları rehin alma eylemini tanıttı. Bu tehlikeli yolu kullanarak Fransız hükümetine 101 saat ecel terleri dök türdü ve sonra onları dize getirdi. Boyun eğmeyi hız landırmak amacıyla Paris’te Saint-Germain Bulvarın daki Le Drugstore’a alçakça fırlattığı birkaç el bombası, 2 kişinin ölümüne; 20 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Fransız hükümetini ve Parislilerin yansından faz lasını korkudan titretti. Alman teröristleri için Hague operasyonunun benzerlerini Stockholm (ama başara madı) , Kopenhagen ve Bem e’de denedi. Fransız yardımcılarına, Paris’te basılan günlük ga zetelerden üçünü bombalatarak toplumun akimı başın dan aldı. “Bu görevi yerine getirince, Beyrut’tan te n i kutladılar” dedi. Belçikalı ve HollandalI yardımcılarına uluslararası havayollarını gözaltında tutturup, sırıtkan Latin Amerikalı kızlarla uçaklarda, Baader-Meinhof çe tesi için bubi tuzaklan ve patlayıcı paketleri taşıtıyordu. Paris’te yaşayan İranh ve Türklere, kendi silah depo sundan Amerikan yapısı 60 el bombası verdi.
—
188
------
.;
Yaveri Michel Moukarbal’ı . İsviçreli anarşistlerin Zürih’te yönettiği silah dağıtım merkezine yollayarak (öbür gereçlerin yanında) ölüm saçan 22 motorlu araç maymı aldırdı. İsviçrelilerden sağladığı gereçleri İspan yol Bask ETA’lara yererek General Francb’nun yerini alacak Amiral Carrero - Blanco’nun öldürülmesini ger çekleştirdi. Silahların bir bölümünü de, Londra’yı bom balamak için büyük bir saldırı planı hazırlayan IRA’ya verdi. MoukarbaPm aracılığıyla İsviçreli anarşistlerden Japon Havayollarının Zürih’teki işyerini bombalatmak istedi. (Ama isteği geri çevrildi.) ; 'fKimi belgelere gerek duyan konuk Japon komando larına. izindeki Güney Amerikalı gerillalara, üstelik Seul’de Başkan Park’a, suikast düzenleyen (ancak başa ramadılar, yalnızca karısını öldürebildiler) Güney Ko». relilere Curiel Örgütünün özenle hazırladığı düzmece pasaportlar dağıttı. Gerçek pasaportların çalmmasmda İtalyan Kızıl Tugayları, vurucu takımlara gereken ara baların sağlanmasında Alman ve İtalyan teröristleri* esmer tenleriyle göze çarpan Filistinli kilit adamların saklanmasında ise soluk yüzlü çeşitli uluslardan Avru palIları kullandı. Doğu Avrupa’dan silah kaçırmak için Türkleri ve Libyalı diplomatların valizlerinde Avrupa’ya getirilen kamyonlar dolusu silahlarm el değiştirmesi için Almanları görevlendirdi. Bir Brezilyalı ve bir Yunanlıya da ilk Sovyet Strela füzesini ve cephanelerini getirtti. | “Strela” da en büyük başarısızlıklarından biridir. Roma yakınlarındaki Fiumicio Havaalanının balkonun da duran 5 Filistinli; uçuşa hazırlanan El Al uçağı nı, taşınabilir ve ısıya doğru hareket eden füzeyle ha vaya uçurmayı beklerken, İsraillilerden gelen bir uyarı üzerine polisçe yakalandı. Carlos’un El Al uçaklarına karşı düzenlediği saldırılarda şansı hiç yaver gitmedi.
f — 189 —
(
Paris’in Orly Havaalam’nda Sovyet yapısı RPG-7 roketiyle İsrail Havayollan uçaklarını 2 kez düşürmeye ça lıştı, ama yenilgeye uğradı. Söyleşide bu 2 olayı eleştirir gibi anlattı: “İlk kez yaptığımız atılım gülünç ti r başarısızlıkla sona erdi. El Al işçileri çılgına dönüp greve gidince, o gün uçaklar Orly'e inmedi, bizim planımız, da havaya uçtu. İkinci denemede atacağımız her âdımı özenle ayarladık. An cak bazoka atıcı arkadaşımız yanlışlıkla Yugoslav uça ğını vurdu. Çok yürekli bir adamdı ama, yanılgısı onu yıktı. Bir hafta sonra yine eyleme geçmeye karar ver dik. Havaalanında her noktayı kendim denetledim. Sal d ın için .pazar gününü seçmiştik. Çünkü birçok Fransız ailesi o gün çocuklarını alıp uçaktan izlemeye gelirler d i; * Silahlarımızı tuvaletlere sakladık. Ancak insanlar oraya yığılmaya başlayınca, uçak harekete geçene dek tuvaletlere gidip silahlanmızı alamadık. Bazoka kul lanan adamımız ateş açtığı zaman uçak, yerden 3-4 m et re havalanmıştı. Yine geç kalmıştık.Polisin çevremizi sardığını gören adamlarım paniğe Icapıldılaf. Ateş açıp, el bombaları savurmaya başladılar (20 kişi yaralandı). 6 kişiyi rehin alıp (biri gebe kadındı) Icendilerini Orta Doğu’ya güven içinde ulaştıracak bir taşıt bulana dek yakaladıkları rehineleri tuvaletlere kilitlediler. Adam larımı kurtarabilmek için isteklerini destekleyici bir ey-, lem hazırlıyordum...” Eğer yolunun üstüne böyle beklenmedik engeller çık masaydı çok başarılı olacaktı. Yine de pek başan gös termemiş sayılmaz. Sahneden çekildiği zaman terörizm geleceği parlak bir meslek olma yolundaydı. Terörist gruplardan her biri, iyi örgütlenmiş- yeraltı kanallarıyla haberleşmeyi, zamanlama ve işbirliğini geliştirmeyi, Fi
listinlilerin yeraltı trafiği ile Doğu ■blokundan sağladık-, lan son model silahlan, kullanmakta uzmanlaşmışlardı. Hans-Joachim Klein, Paris’te Carlos’un evinde, yeni çı kan ve kısa süre içinde teröristlerin en sevdiği silah' haline gelen öldürücü nitelikteki Çek yapısı Skorpion’u nasıl kullanılacağını öğrettikleri günü hiç unutmuyor.;1 Şimdi emekliye aynlan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi sözcüsü, f<Avrupa’dan Orta Doğu’ya ve Güney Amerika' dan Uzak Doğu’ya dek ulaşan gerilla ağının çok kısa bir süre için de olsa başkanlığını üstlenen Carlos, bizim en parlak ajanlarımızdan biriydi” dedi. Bütün bu olayların geçtiği sıralarda, Fransız polisi nin Carlos konusunda en küçük bilgisi olmamasına kar-, şılık Kübalılar, onu çok yakından tanıyorlardı. Polisin Toullier Sokağı 9 sayılı eve. gelmesi, bütü nüyle bir şans belirtisiydi. Beyrut Havaalanında karı şık yollardan sorguya çekilen Michel Moukafbal, yolcu luğunun sonunda Paris’e varmca yine sorguya çekilip izlendi. .Carlos’a haber vermeye fırsat kalmadan Moukarbal’m arkasındaki Fransız İçişleri Gizli Haber Alma. (DST) ajanları, üstlerinde silahlan olmadan Toullier Sokağı’na vardılar. Hafifçe sarhoş olan Carlos’a konuş maya geldiklerini bildirdiler. Ancak ajanlar, üçlü soruş-1 türma sırasında yüzleştirme yapmak için Moukarbal’ı yukarıya çıkarttıkları zaman kafası bozulan Carlos ateş etmeye başladı. Polis, şimdi ölmüş olan Moukarbal’ın özenle tuttu ğu günlüğünden ve harcamalarını gösteren düzenli he saplarından işin içyüzünü kısa .sürede öğrendi. Ve kısa süre de Carlos’un Paris’te 2 ayrı katı, 4 Venezuellalı sev gilisi ve yatağmı paylaşmadığı çok sayıda kız arkadaşı nın varlığını meydana çıkardı. (Kızlardan biri kendi
— 191 —
yatağının altında Carlos adına çok sayıda silah saklı yordu.) Dört erkek arkadaşından 3’ü Küba Elçiliğinde diplomat gözüküyordu. Elçilikte Küba Gizli Haber Alma Servisi görevlisi bir kız, Küba’daki şeker kamışı tarla larında çalışacak “Dtaforamsz genç tugayları^ toplama görevini üstlenmişti. Hepsi de Küba Gizli Haber Alma ajanları olan 3 erkek arkadaşının arasmda DGFnin Fransa başgörevlisi Paul Rodriquez Sainz de vardı. Bu kişiler yalnızca Toullier Sokağinın sürekli konuklan ol mayıp, Carlos’la işbirliği içindeydiler. Gerçekte, Carlos da Kübalılarla Paris, Londra (Nydiâ de Töbon aracılı ğıyla) ya da Avrupa’nın herhangi bir köşesinde bulu şuyordu. Fransız İçişleri Gizli Haber Alma Örgütünün tüm ülkeyi saran polis ağından Cârlos’un Kübalıların yardımıyla kaçtığına kuşku duyulmuyor. Carlos’un ortadan kaybolmasından 3 gün sonra Fransa,' Kübalı 3 diplomatı casusluk suçundan değil ama, terörizme yardım ve özendirme gerekçesiyle smır dışı etti. İçişleri Bakanı Micfıel Poniatoıoski (Carlos ör gütünün vurulacak kişiler listesinin başında yer alı yor) konuyla ilgili olarak, “Şimdiye dek terörist grup lar arasında eylem birliğinin en güzel örneği >Carlos ola yında meydana çıktı. Bazı veriler, belirli devletlerin ulus lararası terörizme önemli boyutlarda nasıl yardım ettik lerini göstermektedir. Olaydaki gelişmeler, terörist ör gütlerle bazı devletlerin gizli haber alma servislerinin ne denli sıkı bağlar içinde bulunduklarını kanıtlıyor... K ü balı gizli haber alma ajanları ile kimi Doğu Avrupa Ül kelerinin uluslararası şiddet eylemlerine karışmaları çok düş kırıcıdır” dedi. Poniatowski, bazı Doğu Avrupa devletleri arasm da Sovyet Rusya’nın adını geçirmeye can atıyordu ama,' Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing buna izin vermedi.
—
192
—
Ancak Carlos’la Rusların doğrudan doğruya ilişki içinde bulundukları kuşku götürmez bir .gerçektir.
Hiç bir can kaybının olmadığı, hiç bir binanın ya- '. kılıp yıkılmadığı, havaya uçuruimadığı ve hiç bir dipler matın kaçırılmadığı Eylül 1973’deki Avusturya “Schönau Şatosu Operasyonu”, pek öylesine heyecanlı bir terörist gösterisi sayılmaz. Bu, yalnız birkaç silahlı ada-; mm ikinci sınıf tren kompartımanında korkudan titren . yen 3 Yahudi mülteciyi yakalayıp Avrupa’ya nasıl şan-; : taj yaptıklarmı kanıtlayan bir olaydır. Carlos’un reper- ; tuvanndaki bazı büyük saldırılardan biri, eğer bu olay meydana gelmeseydi, gerçekleşemezdi. Carlos görevi yüklenmeden önce Mohammed Bou- : dia’nın en ince noktasma dek hazırladığı operasyona Rusların da yardım ettiğine hiç kuşku yok. SchÖnau Şatosu, Rus Yahudi, göçmenlerinin İsrail’e giderken yol ' üstünde konakladıkları bir yerdir. Ruslar, göçmen ko- . nusunda Batı’ya teslim olduklarını anımsatıp kendile- . rini kışkırtan bu şatodan tiksinirler. Bu konuda Filis tinliler de duygularını gizlemiyorlar. 1973, yılının ilk aylarında Hassan Salameh’in rehberliğindeki Kara Ey lül Grubu, mülteci kampını yok etmeye çalıştı. Ancak . İsrail Mossad ajanlarınca belirlenen 6 silahlı komando, canlarını zor kurtararak kaçtı. .Daha sonra tutuklanan ; bu komandolar, kamp dolup iyi bir saldırıya hedef oluş turunca “Doğu’ya - Prag ya da Budapeşte’ye” telefonla haber vereceklerini açıkladılar. . Boudia’nın .tasarısı bu yarım kalan saldın sorunu nu çözümledi. Ne zaman ve kaç Yahudi'yi salıverdikle rini bilen Rusların, Çekoslavakya’da bekleyen Filistinli lere göçmenleri hangi trene bindirdiklerini haber venhe-
— 193 —
leıi yeterliydi. Silahlı 2 Filistinli, Avusturya’nın Çek sı nırından trene, binip Yahudi göçmenleri bulana dek tren koridorlarında gezindi; Silah zoruyla yakaladıkları yaşlı çiftle genç bir adamı, Viyana garında bekleyen Volkswagen Kombo arabaya atarak rehinelerle birlikte kentin havaalanına ulaşmak güç olmadı. Havaalanında bir süre beklediler. Ve 13 saat içinde Başbakan Bruno Kreisky, Schönau Kampı’nı süresiz olarak kapattığım ilân etmekte gecikmedi. Sonra Avusturya hükümetinin verdiği bir Cessna uçağı ile Filistinlilerin yollarını sür dürmeleri sağlandı. Bu silahlı 2 adamın Beyrut’tan Paris’e gelip sonra Çekoslavakya’ya geçtikleri biliniyor. Düzme pasaportla rındaki çeşitli giriş çıkış vizeleri, daha önce de Çekoslavakya’da bulunduklarını kanıtlıyor. Paltolarının altın da'gizledikleri Kaleşenkof ve göze batan öbür silahla rıyla bekledikleri tren gelene dek Çek sınırındaki küçük kentte dolaştıkları da gerçek, Sovyet denetimindeki Çekoslavak sınırından kimsenin gönlünce girip çıkamaya cağı da bir gerçek. Şansölye Kreisky, hiç direnmeden gösterdiği uy sallığa yabancı basm aşırı tepki gösterince k ızd ı: “An■cak savaş durumunda ya da barış içindeki ülkelerde bu gibi olaylarda bazı görüş ayrılıkları belirebilir” demekle, sanırız Rusların Batı’ya karşı açtıkları savaşta Filistin lileri aracı olarak kullandıklarını üstü Örtülü belirterek belâyı, yansız Avusturya’nın başından atmak istiyordu. Oysa, terörist savaş kurallarına göre, belâyı başından atmayıp - tersine - çağırıyordu. 1973’de hiç karşı koyma-, dan boyun eğmekle onları içtenlikle yeniden buyur edi yordu. Nitekim 2 yıl sonra OFEC baskınıyla Carlos, çı kageldi. F: 13
— 194 —
;
Bir kez Avusturya’nın yumuşak yansızlığı kanıtla nınca, OPEC operasyonunu gerçekleştirmek kaçınılmaz oldu. Gereken tüm iç bilgeleri. Albay Kaddafi sağladı,, Olaydan sonra Hans - Joachim Klein’in üstü kapalı an latmasına göre, operasyon fikrini ortaya atan da Albay Kaddafi’ymiş. (İçerden alınan bilgilerin de yüzde 100 doğru çıktığını sözlerine ekledi.) Libya Petrol Bakam da öbür petrol bakanlarıyla birlikte toplantıya katılı yordu. Carlos, Paris’teki; yenilgiden sonra bir süre Ku zey Afrika kıyısında, Cezayir’de saklandı; sonra Libya’ ya yerleşti. Altı ay Kaddafi’nin adamlarıyla operasyonu inceledi, diplomatik kuryelerle silahlan Avrupa’ya yol ladı; Aden kamplarmda eğitilen takım arkadaşlarını topladı. 1975 Noel’inden az önce Hans - Joachim Klein, Gabriele Kröcher - Tiedemann, 2 Lübnanlı Ve bir Fiilstinli ile Viyana’ya geldi. Silahlan teslim aldıkları Alman Devrimci Hücreleri üyeleri, 40 mil uzaktaki küçük bir. kente çekilerek beklemeye başladılar. Hilton’a yerleşen Carlos, çarşıya çıkıp alışveriş yaptı (Bere aldı.) Karar laştırılan gün, içleri silah ve el bombalanyla dolu Adidas çantalarını sallayarak tramvaya binip ^Petrol İhraç Eden Ülkeler (OPEC). toplantı binasına gittiler. Kapı daki nöbetçilere neşeyle selam vererek sıkı kontrol al tında bulunmadığını bildikleri konferans salonuna doğ ru ilerlemeye başladılar. Dikkatsiz 3 güvenlik görevlisi ni vurmaları gerekmiyordu ama, “Psikolojik etkiyi a rt- , tvrrmk” amacıyla adamları vurdular. Kurbanının başı ma ve göğsüne 7 kurşun boşaltan Carlos, sonra Klein’e, “Örnek gösterilecek bir benzere gerek var” dedi. (Klein, daha sonra, hiç kimseyi Vurmadığı için Vadi Haddad’dan şiddetli azar işitti.) . Avusturya hükümeti, teröristleri düş kırıklığına uğ ratmadı. İstedikleri Boeing uçağını hemen verdi. Dünya
— 195 —
petrol ürünlerinin beşte dördünü simgeleyen 11 rehi neyle birlikte televizyon kameralarına el sallayarak uça ğa binip gittiler. Ve Japonya'dan Patagonya’ya dek tüm dünya bir kez daha Filistinlilerin İsrail’i yok etmek is tediğini öğrendi. Ayrıca, yakalanmayan uluslararası devrimci teröristlerin işbaşında ne büyük bir soğukkan lılıkla yeteneklerini gösterdiklerine tanık oldular. Carlos, bu olayın hemen ardından, tam zamanında* emekliye ayrıldı. Çünkü o yaz Vadi Haddad, Entebbe de büyük bozguna uğradı. Temmuz 1976’da kaçırdıkları Fransız uçağının yolcularıyla Uganda topraklarına inen Alman - Filistin karışımı gerilla takımını Haddad, ken disi karşıladı. Yanı başında operasyonu yönetmesine yardımcı, düzmece Ekvador pasaportlu, KGB adına ban ka hesabı olan Antonio Dages Bouvier bulunuyordu. Her ikisi de yan yana durmuş, hava korsanlarının tıp kı SS’lerin Buchenwald’daki davranışlarına benzer ha reketlerle Yahudi rehineleri öteki 168 yolcudan ayırma larını izliyorlardı. Elindeki silahı sallıyarak “Çabuk, Ça buk” diye çığlık çığlığa bağıran Alman terörist kadın, kollarındaki düğmelerle bugün bile Hitler kamplarının izlerini taşıyan rehineleri sıraya sokuyordu. Haddad ve Bouvier’in, İsraillilerin şimşek gibi hız la geliştirdikleri kurtarma operasyonundan hemen son ra kaçıvermeleri büyük bir şanstir. Ve olay sırasında biri dışında tüm hava korsanları Öldü. Bunlar arasın da, Almanya'nın Devrimci Hücreler Başkanı Wilfred Böse de bulunuyordu. Olimpiyat oyunları kıyımında Fi listinlilere büyük yardımları dokunan Böse, daha sonra başka görevlerle sık sık Paris'e gider olmuştu. Carlos, bu Alman dostunu çok arayacaktı ama, bundan böyle Carlos da Paris'e dönmeyecekti. OPEC operasyonundan sonra Libya’da Albay Kaddafi’nin armağan ettiği deniz kıyısındaki villâsında.
— 196 -t—' Aden'de, Beyrut’ta, Bağdat, Londra ve Bonn'da görül dü. Uruguay’a yasal girişinden sonra, Montreal Olim piyat Oyunlan’nı izleyecek Şili Diktatörü Pinochet'e suikast yapmak için Montevideo’da beklemesi gereki yordu. Ayetullah Humeyni; îran Şahı ve ailesini öldürfc mek üzere Carlbs’u Meksika’ya yolladığını açıkladı. Bo gota’daki diplomatik bir çağrıda 14 büyükelçinin rehin alınmasından sonra basın, KolombiyalI M-19 gerillâları-1 nm Carlos’un başkanlığında hareket ettiklerini yazdı. CIA ve Batı Almanya karşıtı BND, onun Belgrad’dakı uluslararası terörist doruk toplantısına katılacağını bil dirdiler. Hiç olmazsa bu haber doğruydu. 6 Eylül 1976’da Cezayir’den bir yolcu uçağıyla, ya nında ikisi Alman 5 suç ortağı ile Belgrad’a indiğini. Batı Alman ve Yugoslav ajanları biliyorlardı. CIA, Yu goslav yetkililere, Carlös'un gelişini önceden haber verdi. Yugoslavîar, çeşitli suçlardan aranan Carlos’u Batı’ya teslim edecekleri yerde, onu uçaktan indikten sörira **Önemli Kişiler Salonu’ria gizleyip usulca kente götür düler. Ve 4 gün sonra Carlos, hiç rahatsız edilmeden Irak’a uçtu. Nereye gittiyse, bir daha geri dönmedi. ^ "
. Kimileri, Carlös'un. önderliği elinde tutuğu şırada, sahnelerden çekildiğini söylüyor. 1978 yılında H ansJoachim Klein, Alman haftalık dergisi Der SpiegeVe, terör dünyasından elini eteğini çektiğini haber verir ken, Carlos’un dâ emekliye ayrıldığını açıkladı. Klein; “OPEC’e kadar pislik yolunda ilerleyen Carlos, kimse kendisini ortadan kaldırmadan emekliye ayrılıverdi” de di. “Gerçekte bizi sattı.” Klein'in . açıklamasına göre, OPEC saldırı grubunun başkanı Carlös'un Suudi Ara-
— 197 —
fistanlı Şeyh Yamanî ile İran Petrol Bakanı Amusegar’ı yok etmesi gerekiyordu. “Aldığımız talimata göre, he pimiz paçayı kurtarıp Viyana’dan uzaklaştıktan sonra onun 2 hakanı ortadan kaldırması gerekiyordu... An cak, Arap ülkelerinden birine ulaşınca (Cezayir), Carlos hakanlarla bir anlaşma yaptı. Sanırız, kendisine çök pa ra verdiler (Yapılan aşağı yukarı hesaplara göre 5 mil yon dolar). Sonra bize operasyonu durdurduğu habe rini verdi, eylem, d e Yamanı ve Am usegafı öldürmeden son buldu.” . . -Kuralları çok iyi bildiğinden - Yaveri MoukarbaTı 2 kaşınm ortasından vurduktan sonra “Dönekler ölüme mahkûmdur" sözünü kendisi söylemişti- kaçışım giz lemek için çok dakkatli önlemler aldı. Klein’in anlattı ğına göre, Wilfred Böse’yi kurye gibi kullanıp 3 kopyeli yazdığı istifa mektubunu Avrupa ve Aden’e yolladı. Kı sacası, “Carlos, Haddad’ın arkasından gelmemesini isti yordu. Ve Haddad da bu isteğe saygı gösterip ‘Peki, yo luna git' d e d i " ' Nereye gitmiş olabilir? -Klein’e göre Rusya’ya... “Bize her zaman Rusya’da geçirdiği günleri anla tırdı. Ben bile onu dinleye dinleye Beluga ile MalasSol havyan arasındaki ufak farkı öğrenmiştim... Günün birinde ■yine Moskova’ya döneceğini düşlerdi. Rusların kendisini yalnızca attıklarım, Ülkeden kovmadıklarını söylerdi” diye Klein, anılarına sürdürdü. Der Spiegel Dergisi, “Carlos, Moskova’da ne yapa bilir?” diye sordu. Klein, “Moskova'nın dışında her yerde adım adım izleneceğini biliyof'öâye yanıtladı. Gerçekte Carlos, öyle sıkı-izlenmiyordu. Büyük yardımlan dokunduğu korku çağınım ortalarından, hiçv btr
— 198 —
■Batılı hükümet, Filistin Direnişi ile ilgili bir kimseyi demir parmaklıklar ardına tıkmaya can atmıyordu. İler de göreceğimiz gibi, kimi hükümetler bu durumları sez memiş görünmek için olağanüstü çabalar harcıyorlardı; . 1976 yılında eğer Carlos sahnelerden sonsuzluğa değin1 çekildiyse bunun nedeni, kendi yandaşlarına büyük utanç ve sorumluluklar yüklemesidir.. ‘ 1 Vadi Haddad ve George Habash’m gözünden düş mesi, Cârlos’un olası OPEÇ ihanetinden daha başka ne denlere dayanıyor. Ölümü kolay kolay kabul edilemeye cek Michel Moukarbal, çok değerli ve yetenekli bir ajan dı. Toullier Sokağı’nda Carlos’un tetiği çekmesinden sonra tüm Paris örgütü dağıldı. Haddad’ın, Avrupa’da dağılan elemanlarını toplayıp yeniden çalışma düzenine sokması için büyük çaba göstermesi gerekti. Ve gerçek te yetenekli elemanları bir araya-getiremedi. Haddad, birkaç ay sonra Doğul Alman hastanelerden birinde kan serden ölmeden önce ancak uluslararası büyük bir tek eylem düzenleyebildi: Ekim 1977Jde Lufthansa uçağını Modadiscio’ya kaçırdı. Belki Carlos'un kimliği açığa çıkmış, kafa şişiren : bir ajan olduğu için Rusya’ya geri çağrılmıştı. Tutsak, bulunduğu sürede Carlos’la saatlerce konuşma fırsatım elde eden Şeyh Yamanî, “Başlangıçta her adım ını Mos kova'nın buyruklarına atm asına karşın daha sonra çiz m eden yukarı çıkm aya başladı v dedi. Yamanı, onun' idealist bir komünist ya da Filistin direnişine Özel ilgi gösteren bir eylemci olduğuna İnanmıyor: “G erçekte ; Carlos, Filistin davasına inanm ış değil . Ancak bu soru nun uluslararası devrim savaşının yayılm asında bir i/ol ■ olduğunu görerek davaya yardım etti**. Kremli’in tüm karşı koymasına karşın Carlos, kuşkusuz uYeni Sol”\m . benimsediği Mao’nun “Sürekli Devrim ” görüşünü üştü kapalı belirtmek istiyordu. ' ;
— 199 —
Bununla .birlikte, Carlos’un yeni bir görüş sahibi olduğunu gösteren en ufak bir kamt yok. Yetmişlerin sonundaki söyleşide, hâlâ altmışların doktrinci komü nisti gibi konuşuyordu. Kesinlikle, “îk i süper güç ko münist arasındaki çekişmelerde rol almayacağını” be-' lirtti: uBizim için geçerli olan tek savaş, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki savaştır” “Bu savaşın Filistinlilere büyük yararlan var” diye açıklamalarını sürdürdü: “Çünkü yurt topraklan diye arkasından koştukları kara parçası, uçsuz bucaksız p et rol yatakları üstünde yüzüyor. K uveyt’ten Omun’a, Suudi Arabistan’dan Kazakistan’a dek tüm Arap Körfezindeki ve belki Venezüella petrol yataklarını Filistin direnişi sayesinde havaya uçurmama olanağı vardır. Ve petrol, Amerikan emperyalizminin üstünde kapanmaz büyük yaralar açacak en güçlü silahtır...” Kremlih’in uluslararası komünist işlerini yürüten Boris Ponomariev de bundan daha fazlasını isteyemezdi.
I
İRA GÖNÜLLÜLERr Billy Kelly, birkaç kadeh için\ ; ce kendisini unutuverirdi. Bir kez, ; Amerikalı bir, senatörün böğrüne ■ dirsek atıp, “Silah var mı?” diye sorj .i muştu. Başka'bir toplantıda Kato!. lik Kilisesi’nin İrlanda’nın başına / ı i belâ kesildiğini ağzmdan kaçınver! di; İrlanda kökenli, Amerikalı bir kadm, öfkeyle, “Bağışlayın, Katolik Ii | Kilisesi konusunda bir yorum mu yaptınız?” diye sorunca, “Çek git başımdan” diye kadına hırladı. ve apar topar ülkesine geri çağrıldı. Belfast’daki Frotestanlara ilk kurşunu sıkan ve kuş- kuşuz bu savaştan yorgun düşenlerden biri de Billy Kel ly’dir. 1971 yılında Amerika’ya yardım toplama gezisine çıkacak olan Billy, bir gece önce içkiyi fazla kaçırınca ertesi gün New York uçağına'yetişemedi. Maria McGuire’ın “Gönüllüler” arasmda yaşamını anlattığı kitabın da, “Birçok yönden İrlanda Halk Ordusu’nun özgürlük savaşı temsilcisi” diye tanımladığı Kelly, Amerika’ya ulaşınca bu niteliğini yitiriverdi. : I Yine McGuire’in yazdığına göre, herkes gibi İrlanda kökenli Amerikalılardan silah ve para yardımı toplama ya yollanan Billy’e “Dinleyiciler önünde nasıl davrana-
— 201 —
cağım özenle” anlattılar. Dinleyicilerin arasındaki ço ğunluğa İrlanda’da yaşadıkları günleri anımsatması için 1915, 1920, 1922 yıllarındaki halk kahramanlarından bol bol örnekler vermesini öğütlediler. (Kuzeyde bağımsız Protestan 6 eyalet dışında İrlanda, 1922’de İngiliz ege menliğinden kopup özgürlüğüne kavuşmuştur.) Açlıktan kırılıp patates, kara ekmek ve dayak yedikleri günlerden söz edilerek îngilizlere karşı duyulan tiksintiyi körük lemek, sömürülebilecek en kolay konulardı. Ancak, ne olursa olsun, Katolik Kilisesi’ne karşı kesinlikle dil uza tılmayacaktı. Özellikle, sosyalizm konusunda en ufak dolaylı söz söylenmesi yasaktı. Onlara yalnızca İrlan dalIların birbirine kenetlenmesi amacıyla bu savaşın açıldığı anlatılacaktı. Ve böylece kandırılan 15 milyon İrlanda kökenli Amerikalı, IRA Gönüllülerinin savaşma para akıtmaya başladı. Onlar bu savaşın açıkça, Kuzey İrlanda’yı İn giltere’den koparıp özgür Güney İrlanda ile birleştirmek ereğini güttüğünü düşünüyorlardı. / Evet, gerçekte bu savaş Kuzeye ve Güney’e - “Bağım lı Kuzey”, “istilacı vatan haini güney” - ve İrlanda ka pitalizminin yanı sıra İngiltere, ile bütün Batı Avrupa’ nın'dengesini bozma amacıyla açıldı. Gönüllüler, dü şüncelerini dostlarına açıkça söylediler. (İtalyan Kızıl Tugaylan’nm haber organı Contro İnformazione’ye yap tıkları açıklamada, “İrlanda kapitalizminin tüm denge sini bozmak için işçileri silahlı savaşım konusunda eği terek; yerel kapitalizm ile uluslararası emperyalizm ve halk toplulukları arasındaki gereksinmelerde büyük uçu rumlar açarak toplumun tiksintisini körükUmeliyiz” diye konuştular.) On yıldan fazla bir süre içinde bombalamalar ve adam öldürmeler sonucu 2 bin 500 kişi öldü; 12 bin kişi
— 202 —
yaralandı ve sakat kaldı; ihanet eden ya da davadan dönen 800 kişinin diz kapaklan elektrikli matkapla de lindi. Altı kıtaya ve İngiltere adalarına yayılan çeyrek ton patlayıcının yıkıp döktüğü yerlerde - Senatör Edm r d Kennedy’nm gözünü kırpmadan, “İngiltere'nin Vietnam'ı” dediği- bu savaş, korku çağının, en uzun, en pis, en aşağılık ve düzmeci terörist savaşımıdır. . Daha da kötü olabilirdi. Çünkü IRA, bu savaşı Ame rika Birleşik Devletleri topraklarına sıçratmayı umu yordu. Yetenekli Batı Avrupa polisiyle kirli işlere bu laşmak istemeyen İngiliz halkı, IRA’nın birçok kez yıl madan gösterdiği çabalara karşı koyup savaşm başka topraklara sıçramasını önlediler. ' * Geçmişte, Gönüllülerin silah ve paralarının onda dokuzunun Amerika Birleşik Devletlerimden sağlandığı günler oldu. Ama artık çok geç, o günler geride kaldı. Şimdi para yardımlarını kendi ülkelerindeki- genelevler den, masaj salonlarından, karanlık işler çeviren örgüt lerden ve uyuşturucu madde kaçakçılığından (1979 yı lında 4 İRA üyesi 2.3 milyon dolar değerindeki marijuanayı muz dolu bir kamyonda taşırken yakalandı) banka soygunlarından (genellikle polislerin silahsız olduğu Dublin'deki bankaları yeğ tutuyorlar) topluyorlar. Ve ülkeye giren silahların büyük bir bölümü Sovyet yapısı...
İlk Rus helikopterleri ve RPG-7 roket atarlar, Gö nüllülerin eline 1972 yılında geçti. Ve kısa süre sonra bunları bazokalar, havan toplan, el bombalan, karabina lar izledi. Bir zamanların bırakılmaz silahı Amerikan Avmaliteierinin yerini (Ulster’deki tüm silahlardan fazla İngiliz askeri öldürmüştü) yavaş yavaş Kaleşenkof saldın tüfekleri aldı. Bundan böyle Gönüllüler, silah
— 203 —
gereksinimlerini LibyalIlardan, Filistinlilerden ya da Huşlardan (Gerçekte öteki 2 ülkeyede silah sağlayan onlar) karşılamaya başladılar. Billy Kelly, yardım topn lamak için New York’a doğru yola çıkmıştı ama, bu 3 ülke, Gönüllüleri seve seve silahlandırıp eğitmeye baş lamıştı. O günlerde Özellikle Huşlar, yanlış ata oynadıklarını sanıyorlardı. Çünkü ilk zamanlarda Gönüllülere, ge nellikle, radikal düşüncelerden yoksun siyaset kabadayı ları gözüyle bakılıyordu. Protestan çoğunluğun küstah lığı ve zorbalığı karşısında ezilen silahsız ve çileden çı kan Katolik, azınlığın öfkeyle savunmaya geçtikleri sa nılıyordu. Yine o günlerde ilerici Moskova görüşlü Marksis - Leninist doktrinleri yansıtanlar, şimdi eski parlak lıklarını yitiren resmî IRA üyeleriydi. Onların savaşmak tan korkan bir grup komünist oldukları düşüncesiyle Gönüllüler, 1969 yılında yavaş yavaş, Resmî IRA’dan koptular (Belfast'ın savaşçı Katolikleri kentin duyar larına, “IRA - IHAN AWAY (Ben Koşarak Kaçarım) tümcesiyle aşağılamalar yağdırıyorlardı.) Uzun süre önce “Politik çözüm” yolunu seçen “Res miler”, 1962’de silahlı savaşıma son verdiler. Ve 1968 yılında silahlarını, kendilerine “Özgür Gol Ordusu” adını vererek olmayacak düşler gören bir avuç “garip” -Gal Milliyetçi Hareketlerinin Öncüleri- gence satacak ka dar ileri gittiler. Bu çocuklar da kısa süre sonra Gal’de tutuklandılar. 1969 yılında ateşli savaşım başladığında Protestan ların elinde her tür silah vardı. Katolik. Gönüllüler’in ise doğru dürüst ateş eden tek tüfekleri bile yoktu. Tüm cephaneleri, yanm yüzyıl önce İrlanda'nın Özgürlüğü İçin savaştığı söylenen IRA’nin elinde kalan çürük çarık ve paslı birkaç tüfekten oluşuyordu. (Marla McGuire,
— 204 —
o günleri şöyle anımsıyor; “KevinSokağı’na gelen yüzü, bumburuşuk yaşlı adam, elindeki kahverengi kese kağı dından çıkardığı paslı Thompson makinalı tüfek par- ■ çalarını bize vererek, “Bu, sîzlere \ Cork’tâki çocukların■ armağanı” demişti.) , ; Atlantik’in ötesinden' silahlar gelmeye başladı ama, ; ancak 3-4’ü valizleringizli bölmelerinde ülkeye girebi liyordu. 1971 yılında, 50 tabancaya karşılık patlayıcı-: ların nasıl kullanılacağını öğrenmeye gelen İspanyol Bask ETAlarını sanki Tanrı yolladı. Amaçlarına erişe bilmek için “Gönüllüler Ordu Meclisi”, iyi ve çoğu uy gun silahlara çok acele gereksinme duyulduğuna karar verdi. Bu arada, tüm dünyaya yayılan terörist savaş ; orduları kurulurken, her zaman olduğu gibi, birisinin kulağına kar suyu kaçtı. 1971 yılının sonbaharında Gö- ; ; nüllüler’e, Çekoslavakya yapısı 4,5 ton ağırlığında ve kullanılır durumda çağa uygun silahların istedikleri an- ; da kendilerinin olabileceği haberi geldi. ■/ Gönüllülerden David O’Connell ile birlikte silahlan . satm alma görevini yüklenen Maria McGuire, “Merkezde hiç kimse, silahların nereden geldiğini bilmiyordu” dedi. • O güne dek admı duymadıkları bir adam, takma ad kullanarak, merkeze gelip silahların hazır olduğunu bil dirdi. “Bay Özgürlük” adı verilen adamla birlikte Av rupa’ya geçip karşı tarafla ilişki kuruiana dek Paris; ; Beme ve Amsterdam’ı dolaştılar. McGuire, “O’CormelVin, Çek ve Sovyet gizli polisleri tarafından izlendiğimiz- : den kuşkusu yoktu” diyor. Sonra Çek Güvenlik Servisi’nce yönetilen ve 1968 yılında Sovyet işgalinden beri KGB’nin sıkı denetimi altında bulunan Prag’daki Omnipol Silah Fabrikası ile ilişki kuruldu. “O’Connell, elin de hol resimli ve pınl pırıl basılmış bir :Ömnipol katdlo* ğuyle çıka geldi” diye yazıyor McGuire. Ve “Silahlar da
— .205
çok iyiydi” diye sürdürüyor. Bunun ,üstüne O’Connell, 166 kutuyu dolduran 4.5 ton ağırlığındaki bazokalar, roket atarlar, el bombaları, tabancalar, tüfekler ve mer miler. ısmarladı. Amsterdam’dan İngiltere’ye kaçırılacak olan “Kargo”y& polis, Schiphol Havaalam’nda el koydu. Arkala rından kendilerini çılgın gibi izleyen İnterpol’ün elin-, den canlarını zor kurtaran çift, saklanmak için Dublin’e kaçtı. Sağ salim yurt topraklarına ayak. bastıkları za man GÖnüllüler’in Belfast Komutanı Joe* Cahili, “Geri dönmek sîzler için sorun değildi” dedi, “Prag'dan Bavattû’ya, sonra da Shanyon's. uçabilirdiniz” ye dünyanın her yerinde onlarm durumunda bulunan meslekdaşlarm arasındaki geçerli anlaşmayı anlattı. İlk büyük silah bağlantılarının suya düşmesi Gönüllüler’in ruhsal güçlerini bozdu, ama yine aynı kasmak tan silahlar gelmeye başladı. 1971 yıllarında IRA, yeryüzündeki silahlı devrim eylemlerinde Filistin’in yanında ikinci sırayı aldı. Ku zey İrlanda terör konusunda parlak bir gelecek göste riyordu. Amaçlan, bütün Batı dünyasıyla ticaret, sana yi, bankacılık ve askerlik konularında temel ilişkileri bulunan İngiltere Krallığı’nı zor duruma düşürebilmek için, 6 eyaleti kışkırtarak bir iç savaş çıkartmaktı. Bir milyon Protestan ve yarım milyon Katolik Öncesizlikten beri birbirlerine düşmandı. Katoliklerin öç duygulan içinde başkaldırmalan, 300 yıl önce, Presbiteryen İngil tere’nin, İskoçya’nın ve İrlanda'nın büyük koruyucusu Oliver CromıoelVe ve ondan 200 yıl önce yaşamış sömür gecilikte ilk adımı atan İskoçya Kralı JamesVe dayanı yordu. James'in koruyuculuğunda eyaletlere yerleşen binlerce İskoç ve İngiliz Frotestanlarmm böbürlenmele rinde o dönemden bu yana pek değişiklik olmadı. 1922
—
206
—
yılında bölününceye dek Kuzey İrlanda’da egemenliği1 ellerinde tutan Protestanlar Starmont’la (Ulster Parlar, mentosu) yönetim ve iktidarı paylaşmaya yanaşmıyor lardı. Dinsel inançları küçümsenenmiş ve ev bulma gibi; sosyal sorunları olan ve yokluk içinde yaşıyan Katoliklere ise ikinci smıf halk işlemi yapılıyordu. ; 1969 yılında birdenbire gerçekleşen koalisyon beklen medik bir olay değildi ama, Katolik öfkesinin gücü çok şaşırtıcıydı. İlk kez saldırılara başlayan Protestanları Katoliklerin kudurmuş bir öfkeyle karşılık vermelerin den şaşkına döndüler. İnşan hakları yürüyüşleriyle işe başlayan radikal öğrenciler -Belfast Üniversitesindej Halk Demokrasisi, Topluluğu’nu kuran Befnadette Dev lin - bir anda tüm ilgiyi üstlerine çekiverdiler. Savsakla ma ve yıpranma sonucu yıkıntıya dönen IRA "da bir anda canlanıverdi. Ve yurt dışında bil gibi işlere ilgi gösterenlerin de doğal olarak ilgisini çekiverdi. Birbirini izleyen kanlı ayaklanmalardan sonra IRA’nın her iki kanadı.da kısa sürede savaş görünümüne giri-: verdiler. Uluslararası terörist dünyası da onlara sevgiy-, le kollarını açtı. O yıl içinde ilk IRA gruplan, Ürdün gerilla kamplanna akın etti. Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO) ve Fi listin Halk Kurtuluş Cephesı’nce (PFLO) çağırılan top- ; luluklar, kısa zamanda eş ilkeleri paylaştıklan George Habash’ın yakın çevresini, oluşturdular. îki yıl sonra ekim 197l ’de Floransa’da yapılan tarihsel Kızıl Enternasyonel Konferansının onur konuklarıydılar. Hiç bir şeyden kuşkulanmayan Cizvitlerin damı al-, tmdaki Stansen Enstütüsü’nde, Feltrinelli ve Emekçi İşçiler’ce (Potere Operaio) düzenlenen toplantıya katı lan 14 ülkenin delegeleri, uluslararası terörist planların
— 207 —
da işbirliği yapılması için karar alırlarken, o zamanlar İngiliz ve İrlanda hükümetlerince “Eşi görülmemiş tehli keli bir gelişme” olarak nitelendirilen bu duruma dünya basmı tam 8 jul kulaklarmı tıkadı. Toplantının sonun da uluslararası görev bölümünde Kuzey İrlanda’nın “terörist laboratuvan” olarak kullanılmasında anlaşma ya varıldı. Dünya yüzündeki varlığını sürdüren en eski gerilla ordusunun -1. Dünya Savaşı’ndan eskiye dayanır - yeni öğrencilerine öğretebileceği çeşitli, ince ve şaşırtıcı us talıkları vardı. Konferansm bütün bir günü, İrlandalIla rın deneyimlerini inceleyen ve gerilla savaşındaki sabo taj yöntemlerini resimlerle açıklayan IRA subayların dan Seamus Costello’ya verildi. Bu, 1975’lerin başlarında Avrupalı acemilerin gözlerini açacak değerli bir dersti. Kendilerine silah verilmesi karşılığında İRA, yaban cıları eğitmeyi üstlendi. Avrupa’dan silahları büyük trey ler kamyonlarla kaçırmayı planladılar. ÎRA yetkililerin den Malochy McGurran, silah kaçırma işini yönetecek komitede görev aldı. ı Çekoslavakya’nın Kuzey İrlanda’ya ilk silah kargosu’nu bu toplantıdan tam 2 hafta sonra Schiphol Ha^ vaalanı’na doğru yola çıkarması belki rastlantı, belki de değildir. İRA Gönüllüleri’ne yollanan silahlan Ruslar’ın giz lenmeyen bir merakla izlemesi garipti. Onlar, silahlarm neden "Resmîlere” yollanmadığını düşünüyorlardı. Marksist ilkelerden çok eski Stalinci olan Resmîler, Sovyetler’in Çekoslavakya’ya girmesini bnaylıyor ve açıkça, “İrlanda Sosyalist Halk Cumhuriyeti İçin Özgür lük Cephesi”nin Moskova ile dayanışmasını istiyordu. Ulster’de düşmanlıklar ortaya çıktığı günden beri de Sovyetler’e daha yaklaşıyorlardı.
— 208 —
Kremlin, o güne dek bu konu üstünde düşünmem mişti. 1920’lerin başlarından beri elçiler, İrlanda derdine çıkar yol bulmaları için Moskova’ya gelip yalvardıkça, “Kabadayılar, soy tanlar” diyeı düşündükleri toplumu önemsemeyerek onları geri çevirdiler. Ama Belfast’da kanlı ayaklanmalar başlayınca, Rusların bakış açıları değişiverdi. Ve kısa süre içinde Sovyet Merkez Komitesi, Boris Ponomariev’m bölümünden temsilcileri görüşme-; ler yapmak üzere Resmî IRA’ya göndermeye başladılar;. En-ünlü ve bağımsız çalışan KGB ajanlarından Victor Louis, birkaç kez uluorta, saklanmaya bile gerek duy^ madan Resmi İRA’yı ziyaret etti. KGB, İngiliz ve İrlan da komünist partileriyle sürekli haberleşme olanağı için kanallar kurdu. Birbirleriyle bağlantı içindeki 3 KGB ajanı, Tass muhabiri Yur i Ustimenko, Pravda yazarı Yun Yasneu ve Sovyet İntertourist’ten N.V. Glavatsky, Dublin’e yerleşiverdiler. (Ajanlardan dördüncüsü Tass' muhabiri Vladimir Kozov, 1975 yılında (Bölüm 5 KGB görevlisi olarak kimliği açığa çıkınca, suikastlardan ye sabotajlardan sorumlu tutuldu.) İngiliz Komünist Fartisi’nin Londra merkezini bağlantı bürosu olarak kulla-nan KGB, işin içine Küba Gizli, Haber Alma Örgütü DGİ’yi da sokuverdi. Daha sonra davadan dönenlerin yaptıkları açıklamalara göre, KGB’nin yönetimindeki: DGÎ’nin 1972 yılındaki işlev programında “Küba'nın te rör ve gerilla savaş yöntemlerinin IRA'ya öğretmesi ön ceden koşula b a ğ l a n d ı ' | ,, Ancak, Resmî çoğunluğun Havana’ya gitmesi olanak dışıydı. Doktrinci Marksist ilkelere inanan, davala rını “politik çözümle” yoluna koymak isteyen Resmi lerin başkaldıran solcularla hiç ilişkisi yoktu. “Ateşle oynayan bu cahil küçük topluluklann gelecekte büyük tehlikeler yaratacaklarını” öne sürüyorlardı. 1972 yılının ilkbaharında Kuzey İrlanda iç savaşa doğru hızla kayar
—
209
ken, Resmîler tek yanlı ateşkes ilân ederek terör oyunu sahnelerinden çekildiler. Onların bu davranışı Rusların işine geldi. Çok*yakın ilişkileri yanında, Resmîlere doğrudan doğruya silah yardımı yapmamaları çok- garip karşılanacaktı. Çünkü terörü açıkça desteklemek Sovyet diplomasisine ters dü şüyordu. Resmi İRA’ya politik yardım yapmayı sürdü rerek namuslarını kurtardılar (Resmîlerin bir sözcüsü, 1974 yılında, Dublin ve Belfast’daki “A n ti - Em peryalist F estivalleri” için basılan “Propaganda ile ilgili” tüm ya zıların Sovyet temsilciliklerinin İrlanda’daki çalışma yerlerinde hazırlandığım açıkladı.) Bu arada, Anti - Ko münist tanınan yıkıcı ÎRA Gönüllüleri, askerî yığınak için Moskova’ya ideal bir seçenek yarattı. O günlerde olayları dışardan izleyen çok az kişi, Gö, nüllüler’in hızla “politikaya” bulaştırıldıklanm sezebil di. Kesinlikle koyu birer Marksist düşünür olamayacak Billy Kellylerle bu davayı kazanmak zordu. Ve İrlanda kökenli Amerikalıların duygularını gözönüne alıp işi sessizce çözümlemek gerekiyordu. Ameri ka Birleşik Devletlerinden silah ve para yardımı topla maya çıkan özgürlük savaşmm askerleri, Özgür İrlan da Cumhuriyetini; kendi ülkelerindeki şimdiki yönetim den hiç başkalığı olmayan “Ayrıcalıklı kapitalist asalak lar için düzenlenm iş faşist devlet biçimi” olarak tanım lıyorlardı. Bronx'tan Brooklyn’e dek düzenledikleri ve iyi para sağladıkları açık hava toplantılarında, “Baştan sona yepyeni bir devrim hazırlığı içinde olduklarından”
söz etmiyorlardı. Gerçekte, korku çağı kapanmadan ön ce İRA Gönüllüleri, Resmîlerin sol kanadının yararına çalışıyorlardı. F; 14.
Ne de olsa militanlar, ağır siyasal baskılar yapabilen politikacılar arasmdan çıkmışlardı. Ulster’deki Katolik- ; lerin kötü durumlarma tüm dünyanın ilgisini çeken uİrlanda Meşalesi”, Bemadette Devlin, ve Belfast Üni versitesinde Halk Demokrasisi Topluluğu’nu birlikte kurdukları arkadaşı Michael Farell’le 1969 yılında Trpçki IV. Entemasyonel toplantısma katıldılar. Hiç kimse,, her ikisi için de, milliyetçi ve revizyonist görüşlerinin '/ dar olduğunu ileri süremez. ; : , ' ; ' Bernadette Devlin, “ Kuzey İrlanda'daki mücadele, uluslararası işçi sınıfı hareketlerinin ufak "bir parçası-, d ır ” diyordu. Buna göre, “Uluslararası savaşta yalnızca kendi ülkemizin özgürlüğü çerçevesi içinde yer almakla kalmayıp, uluslararası örgütlerle ilişkiler kurma gerek liliği” ilkesine inanmıştı. Michael Fareli de, “Kralcıları (Protestanlar) bozguna uğratıp yenerek, İrlanda'yı bir leştirip Kuzey’e zafer kazandıranlayız. Bunun yanışım, devrimin, İngiltere Krallığı ve tüm Avrupa'daki Batı ka pitalizmi üstünde yaratacağı bunalımın değer biçilmez bir karşılığı olacaktır” diyordu. Bu duruma göre de Fa- , reli Kuzey İrlanda'da meydana <gelen devrim hareketleri ve öğrenci ayakUmmalannın dünya yüzünde çok önemli bir yeri vardır” diye ekliyordu.. Dünyada silahlı partiler kuran birçok kişi Michael Fareirin bu sözlerini coşkuyla onayladı. (Daha sonra İtalya’nın Kızıl Tugayları, İHA’yı Avrupa’da yaygım laşan gerilla savaşıyla bir noktada ilişkilerini kesmekle suçladı.) İleri düzeydeki kimi İRA üyeleri de aynı dü şünceyi bölüşüyorlardı. Resmîlerin başyardımcısı. Se& mus Costello -1974 yılmda grubuyla Örgütten ayrılıp İr landa Halk Sosyalist Partisi ve devrini' savaşında omuz omuza dövüştükleri Gönüllüler’e bile taş çıkartan bü yük bir öfkeyle yanan terörist grubu - “İrlanda Milli-
— 211 — yetçi Özgürlük Ordusü’ım tundu: (İNLA). Ve bundan kısa süre sonra Gönüllüler, i(İrlanda’nın özgür eyaletterindeki vatan hainleri yönetimindeki rejim i ve Kuzey’deki savaş bölgesinde eyalet rejimini yok etm e” dava sına giriştiler.: Yani, Kuzey' ve Güney, her iki yaiı da radikal değişikliklere uğrayacaktı. Yurtdışında, birlikte oldukları ileri düzeydeki, siya set adamlarının candan desteklemeleriyle iç savaş yo lunda hızla ilerlemeye başladılar. 1972 yılının sonların da bütün terörist topluluklarla ilişki kurmuşlardı. Çok canlı ve yoğun geçen o yıl. içinde kapılarını çalanlar arasında Paris, Brüksel ve Londra’ya sık sık yolculuk yapan Troçki IV. Entemasyonel’in sevimli üyeleri Fi listinliler, Tupamarolar, aşın solcu Alhıanlar, İtalyan îş' çı Emekçileri ve süre gelen Savaş üyeleri, İsviçreli anar şistler, Fransız solculan, partiden ayrılan İngilizler, İs panyol Bask Milliyetçileri ve Marksist kent gerillaları vardı. İşin, gereği olarak, Gönüllüler de sik şık bu dost lan gidip gömlekten geri kalmıyorlardı. O yıl Belfast’daki Gönüllüler merkezinden Sean O’Bradaigh, yardımcı destekler bulmak amacıyla Avrupa’ da geziye çıktı. Gittiği her yerde, yeni yeni uyanan aşın sol yanlısı kulüplerde sevgiyle karşılanıyordu. Özel likle, Almanların Baader - Meinhof Çetesi ve 2 Haziran Hareket Grubu arasında büyük ilgi çekti. (Bochum Ünİversitesi’nden topladığı öğrenciler arasında, teröristlik mesleğine böylece adımını atmış buluıian Gabrielle KröCr her-Tîedemann da vardı.) Ispanyol Basklan’ndan sonra ÎRA’nın en iyi dostu Almanlar oldu. Ve İrlanda - Alman ya yeraltı trafiği hızla çalışmaya başladı. Gerçekte Av rupa’da ve Kuzey İrlanda’da çift yönlü silah ticareti, gizlenme yerleri ve Kuzey İrlanda ile Avrupa arasında büyük gelişmeler gösteren hedefler bulundu. Belfast’daki
üst düzey yöneticileri sevinçten kaplarına sığamıyorlardı. O’Bradaigh’m yurda dönüşünü kutlayan Gönüllüler’in haber organı An Phoblacht, ‘‘İrlanda Halkçı h a re k et lerinin adaya ilişkin içe dönük bir olay olm adığı,kan ıt landı , D evrim hareketleri kanatlarını yeryüzüne germ e ye başladı” diye yazdı.
Bu arada, Filistinliler de dostluklarını ilerletmeye çalışıyorlardı. 1972 yılının mayıs ayında Lübnan’da dü zenlenen Bedevi Terörist Doruk Toplantısında jGeorge Habash ve Vadi Haddad, Gönüllüleri kendi iç çevrele rine aldılar. İki ay sonra Paris’te, öteki 12 ülkenin si lahlı gruplan ve Habash’m Filistin Cephesi, IRA Gö nüllülerini “desteklediklerini” belirten resmî bir anlaş-* ma imzaladılar. Ve hemen, Lübnan kamplarında eğitil mek üzere seçilen 50 Gönüllüden sonra IRA, Filistin kamplarını hiç boş bırakmadı. Ludıvina J a n sen . ve öbürlerinin açıkladıkları gibi, kısa sürede Vadi Haddad’ın Güney Yemen kamplarında Kübalı ve Doğu Alman öğretmenlerin denetiminde eği tim görmek üzere İRA üyeleri akın akın Aden’e gelmeye başladılar. 1975 yılında, Carlos’un da bulunduğu tanı dığımız Almanlar da - avukat Siegfried Haag, Gabrile Kröcher Tiedemann ve Berlin’de Peter Lorenz’in kaçınl- masına karşılık serbest bırakılan 4 terörist arkadaşı', OPEC baskın takımındaki:Hans - Jodchim K lein - aynı kampa yazıldılar. Eğitim yerlerinde, ateş alanlarında başlayan arkadaşlık, günlük alıştırma ve çalışmaların sonunda, Haddad’m özel sinema salonunda ayrıcalıklı gruplara gösterilen kovboy filmlerini izlerken, İrlanda Alman dostluğu iyice pekişti; Ve bu dostluğu kısa süre sonra “Kardeş cemiyetin” Rendeki İngiliz birliklerine karşı düzenledikleri 12 bombalama olayı izledi. Filistinlilerle yapılan bağlantı, hemen meyvelerini verdi. 1972 yılından başlayarak Habash - Haddad cep-
— 213 —
hesinin Dublin’de yaptıkları bir dizi gizli toplantı so nunda, Carlos’un başkanlığında kısa süre sonra,, hare kete geçecek uluslararası terörist gruplan belirlendi. Aralarında bölüştükleri 1 milyon dolar değerindeki si lahların aslan payı ÎRA gönüllülerine düştü. Bir yıl ya da biraz daha sonra Varlos’un kendisi, İsviçreli anar şistlerin silah dağıtım merkezinden Gönüllüler için pat layıcılar alım görevini üstlendi. Bu arada İRA Gönüllü leri de yapay gübrelerden patlayıcı yapmayı öğrenmele rine karşılık başka yerlerden sağlanan gereçleri sevinçle; kabul ediyorlardı. Gönüllüler aynı yıl içinde Albay Kaddafi’nin gözü ne iliştiler. 1972 yılında, o güne dek Kara Entemasyonel yandaşı olan Kaddafi, durum gerektirdiği zaman anti Kızıl önyargılarının üstesinden geliveriyordu. O yaz, Libya Radyosü’ndan “M illiyetçi v e dinsel duygularla ha rekete geçip İngilizlere kafa tu ta n İrlanda devrim cile rini d e s te liy o r u z . Libya A rap Cem ahiriyesi, İrlanda devrim cilerini silahlar vererek destekleyecektir ” diye
bağıran sesi duyuldu. Evet, silahlar vererek destekledi ler. Kaddafi böyle konuşurken Gönüllüler, Tripoli'ye köprübaşı kuracak birini yolladılar. Donegall’i bir öğ retmen olan Eddie O’Donnell, 10 jul Kaddafi’ye özel da nışmanlık görevi yaptı. Bir yıl sonra, Gönüllülerin eski Belfast Komutanı Joe Cahili, Ruslar’ın tantanayla Kad dafi’ye verdikleri 250 Kaleşenkof tüfek ve öteki silah ların İrlanda’ya -aktarılmasını görüşmek üzere Libya başkentinde beliriverdi. Beş ton ağırlığındaki, Sovyet blokunun en iyi cins silahlarını ve Joe Cahili’! İrlanda kıyılarına doğru taşıyan SS Claudia adlı gemi, 29 Mart 1973’de İrlanda Deniz Kuvvetlerince ele geçirildi. Bir İngiliz ajanının geminin içine gizlice elektronik bir ay-
git yerleştirdiğini duyan Kaddafi,. üzüntüsünden deliye döndü. - v . ^ r:v Olaydan sonra geminin Batı Alriıân sahibi Gunifier Leinhauser, Joe Cahillin anlaşmayı tamamlamak üzere Tripoli’ye gittiğini basma açıkladı. Gemi sahibinin Lib ya’daki izlenimlerine göre kaddafi; Kuzey İrlanda'da, birbirlerini öldüren her iki yana da silah verme eğilimi içindeymiş. Leinhauser, sözlerini, şöyle sürdürdü: “K ad dafi, bir süre, silahlan TJlstefin Protestan militanlanna verme düşüncesiyle oyalandı: Devrim ateşini ayakta tu tan her ilkeyi desteklemekte yarar görüyordu” ^ ; rk; Gerçekte, Kaddafi bu olaydan kısa süre sonra' Ulsler Savunma Birliği (UDA) öncülerini -IRA’nın Pro testan karşıtı Libya’ya çağırdı. Belfast' Telegraph Ga zetesi, “Kaddafi, İngiliz'lere karşı a n ti- emperyalist ha reketlerde Protestanldh da desteklemekte - yarar görüyor” diye yazdı, ancak bu çağrının sörıunda herhangi bir gelişme doğmadı. v.. i ^ .. Gönüllülerin davasına yatırdığı 2.3 milyon doların her kuruşunun boşa gitmediğine bütün kalbiyle inanı yordu. 1976 yılında IRA, Londra’nın ünlü Olympia Sergi Salonu’nu bombalayıp yıkınca, Libya gazetesi el - Fecir t el Cedid, coşkuyla bağırdı: “İngiltere'yi &rpınmd içiride. kıvrandmp ruhunu Öldürecek Öü bombalar, Libya halkı nın bombalarıdır. Bu silahlan, İngiliz'lerin geçmişte 'iş ledikleri günahların cezalanın çekmeleri için İrlanda devrimcilerine bizler verdik**. . , ‘ > Gazetede çıkan bu yazılardan çok. duygulanan Belfast’daki İrlandalI devrimciler,. Libya’nın filozof, kralına gönül borçlarını sundular. An Phoblacht, “Kaddafi'nin İslâm Çevrimiyle ilgili düşüncelerini topladığı Yeşil, Ki tap, İrlanda Cumhuriyetçilerine:rehber Macaktyr” :diye
— '\215 —
yazdı:- Ve hiç gözünü kırpmadan, “Tüm 'büyük 'politik düşünürler gibi, Kaddafi’nin mesajları, Kuzey Afrika ve Arap çöllerindeki topluluklardan çok, daha ileri; top lamlara yapılan bir çağrıdır” diye sözlerini sürdürdü. Çağın ortalarına doğru Albay, yanlız bir Jrez İrlan dalI çömezlerinden bazı insancıl zayıflıkların belirtile^ rini sezinlediği düşüncesine kapıldı. Askerî yardımı hak edecek kadar, yeterince devrimci olmadıklarım ve bun dan böyle, onlara silah sağlamayacağını açıkladı. Ancak bu sözlerin sonunda bir şey çıkmadı. İrlanda Gönüllü leri, 1976’dan 1980’lere dek Bingazi’nin kuzeydoğusu Tokra’da, Tripoli’nin güneyindeki çöllerdeki Sebha’da ve Kamp Az Zauiah’da Kübalı öğretmenlerin denetimin de, dünyanın, en gelişmiş sabotaj kurslarını, “AvrupalI lar için” sabotaj, silah kullanma, patlayıcılar ve psikolo jik savaş derslerini, İtalya'dan, Batı Almanya’dan, İs panya Bask Ülkesi’nden, Türkiye’den, Fransız Korsikası’ndan ve İngiltere’den gelen (14. Bölüme bakabilirsi niz) dost silah arkadaşlarıyla birlikte izliyorlardı. Yardımlar da yine akıyordu. Üstlendiği görevi yapn maktan caymca ölüme mahkûm edilen dönek Peter McCullen kaçıp gizlendiği Amerika’da, Kaddafi’nin l f97Ö’ierin sonlarma doğru Gönüllüler’e yılda 5 milyon dolar yârdım ettiğini söyledi. . .. . Öteki Arap kaynaklarından akan silah yardımları da hiç bir zaman sona ermedi; “SS Claudia”nın ele- ge çirilmesini, öbür olaylar izledi, kasım 1977’de Antwerp’de, Filistin’den yarım milyon dolar değerinde- silah taşı yan. ŞS Towerstream gemisi de ele geçirildi. Lübnan’da Sovyet yapısı 29 Kaleşenkof, 29 denizaltı tüfeği, 29 makinalı tabanca, 7 roket atar, 56 roket, 100. el bombası, 428-kilo TNT-ve 400 kilo ağırlığında patlayıcılar yükle nen Towerstreâm gemisi ise, Kıbrıs, üstünden -rotasmı \
— 216 —
izlerken yakalandı ve silahlarla birlikte ele geçirilen,Gö nüllülerden Sean McCollen, bu suçtan 10 yıla cezaya çarptırıldı. Ne türlü önlemler alınırsa alınsın, Kuzey İrlanda’ya silah sokulması denetlenemiyordu. 1970’lerin ortalarına doğru uluslararası bütün terörist gruplar Gönüllüler için çalışıyordu. İngiliz gizli haber alma servislerinin basma sızdırdıkları haberler arasında, uDünyadaki, tü m terörist örgütler şim di İRA’ya silah ve patlayıcı kaçırm ayı iş edindi” deniliyordu. 1970 ile 1978 yılları arasın
da yalnızca 6 eyalette 70 bin silah ve bir milyona, yâkjpı mermi ele geçirildi. Kuşkusuz, İrlanda. Cumhuriyetinin güneydeki 300 millik denetlenmesi olanaksız sınırların dan içeri giren silahlar bu rakkamlann dışında:.. Silahların ne kadarını Sovyet temsilcilikleri ya da gereç müteahhitliği görevini üstlenen terörist kuruluş larca Kuzey İrlanda’ya sokulduğu da bilinemiyor. İlk za manlarda, Özellikle İrlanda kökenli Amerikalıların yar dımlarının önemli bir yer tutuğu kuşkusuz... Ancak ele geçen silahların hacminde de anlaşılacağı •gibi, daha kimbilir hangi yollardan da ülkeye sokuldular? ‘ Silah kaçakçılığı yollarından biri, doğrudan doğruya Prag’dan başlıyordu. Çek Gizli Polisi, SRS otomatikleri ile RPG motorlu araç mayınlarım ve roket atarları Batı Almanya üstünden Doğu Almanya’ya yolluyordu. Ora da el değiştiren silahlar, yeraltı dünyasındaki hevesli ellerle Paris’in dışmdaki Versailles’de depolanıyordu. Bir gemiyi yeterince dolduracak kadar silah birikince, bun-, lan kamyonlarla Brötertya’ya taşıyorlardı. Bröten liman larından Quimper ya da Benodet’te Fransız balıkçı tek nelerine yüklenen silahlar, İngiliz ve İrlanda kanalla rından ülkeye kaçak sokuluyordu. ^
— 217 —
Londra’nın Daily Mirror Gazetesi, Marksist Quebec Özgürlük Cephesinin Kanada’daki önderi Jean MateroVın yönelttiği çok daha az göze batan başka bir yolu açıkladı. Çekoslavakya ve Doğu Almanya’dan Suriye ya da Libya’ya gönderilen silahlar, Atlantik üstünden Montreal'e geçip yeniden Fransa’nın Le Havre Limanı na döndürülüyordu. Bir süre sonra Quimper’e ulaşan silahlar, Fransız balıkçı teknelerine yüklenerek Cork’a, oradan da İrlanda balıkçı tekneleriyle bilinmeyen bir kıyıya boşaltılıyordu. Her iki kıyıdaki Brötenyalı parti den aynlanlar da yükleme ve boşaltmanın kazasız be lasız yapılmasını sağlıyorlardı. Savaş sırasında Nazilerle işbirliği yaptıkları için Fransa’dan kaçmaya zorlanan Brötenyalılann çoğu, sürekli olarak İrlanda’da yaşıyor lardı. Bol zaman, çok para ve çaba isteyen yatırımların Kuzey İrlanda Katoliklerini ve herhangi bir kimseyi öz gürlüğe yaklaştırmadığına inananların çoğu, kısa süre içinde ÎRA’dan ayrıldılar. Ulster’de oluşan şiddet olaylan yeni bulunan bir ör nek değildi. ÎRA’nm profesyonel yetenekleri geliştikçe, iniklenme odaklan da genişliyordu. İtalyanların “Tanta peggip , ta n ta meglio ” dedikleri gibi, saldırıları ne kadar kötüleşirse o denli başarılı oluyorlardı. Gerçekte uygula dıkları ilkeler, Çar Alexander II öldüren Zem lya Voîya (Özgür Ülke) adlı gizli örgüt kadar eskiydi. Çar, 13 Mart 1881’de İmparatorluk Rusya'sında ilk anayasal düzenin kurulmasını Öngören anlaşmayı imzaladığı gün suikas ta kurban gitmişti. Suikastı hazırlayanlar, reform uygu lanmaya başlanmca devrimin anlamının öleceğine ina nıyorlardı. Çünkü toplumların ezildikçe kendilerine bas1 kı yapanlara karşı daha kolay ayaklanabilecekleri görü şünü savunuyorlardı. Davayı yürütüp amaca ulaşmanın
—
■
218
:
—
;
:
en ideal koşulları ezmeyi - politik, sosyal,.dinsel,- etnik en elverişli noktada, tutabilmekti. • r'■■■■'.■ : ' , Bu düşünce, tüm korku çağına damgasını kolaylık la bastı. Carlos Marighella, kent .gerillaları için hazır ladığı “Mini Manual”\nde terör stratejisini bû düşünce üstüne kurdu. Uruguay Tupamaroları, davalarında bar şarıya ulaşabilmek için, “Yoğun baskı”,. “Âşıirı suçlama-: lar” ve “Politik durumu askeri yönetimine çevirme” gibi kitapta yazan tüm ilkeleri olduğu gibi yerine getirdiler. Yurtdışmdaki işbirlikçileri, doğal olarak, dostlarının ba şarılarını çok kıskandılar. Batı Alman' radikal.aydınla rının kraliçesi olan Ulrike Meinhof,' egemenliğinin en parlak döneminde, “Toplumda yar olan gizli faşizmi kış kırtarak ortaya çıkarmak gerekir. Halkın bilinçlenmesi için polisin içinde yatan yaşizmi gözler önüne sermeli yiz. Böyleee ilerde halk, bizim Önderliğimizde' harekete geçecektir” diye bağırırken,, ortağı Andreas Baader- de, “Politik durumu askerî yönetime çevirene dek domüzlan karanlıkta düşmeye zorlamalıyız” sözleriyle' Marighella’yı nasıl ezberlediğini gösteriyordu. . ,: . ' Stockholm’deki Leo operasyonunda çağın eh büyük uluslararası terör takımını bir araya getiren Norbert Kröcher, “Kara Dösyası”na “Politik durumu askeri yöne tim e çevirmek gerek” diye yazıyordu. îspânyöl Başkları ETA, Franco öldükten sonra demokrasiye gözdağı ver meye başladı. “Binlerce yanlışlık ve kıyıcılık (gaddarlık) yaptırarak” Franco’yu hazırlıksız avladıkları- düzeni yi ne yürütüp “Büyük başari” ;eide edeceklerini umuyor lardı. : i":-; "r ''’ ' ’’ . Giangicomo Feltrinelli?nin 1968 -yılında söylediği gibi, “Gerillanın görevi,, her bakımdan -öfke yaratıp .•j■ böyleee yönetimin katli baskıcı ve tepki- gösteren: ruhu-
219 —
nu ortaya çıkartmaktır ” Feltrinelli’nm gerilla arkadaşı ve Kızıl Tugaylar’m kurucusu Renato Curcio da Marighella’dan dersini iyi almış. İlk günlerde kendi kendine yaptığı bir söyleşide, “İşçi sınıfının yarattığı terörle yüzyüze gelen burjuvaların şimdi zorunlu olarak izleyecek' Veri bir yol vardır; Yoğun baskılarla denetimi ele alıp devleti ileri silahlanmaya zorlamaktır” diyordu. İRA, 15 Ağustos İ989’dan bu yana, yıllardır sür dürdüğü eylemleriyle bu konuda çok daha gösterişli yo rum yaptı. Ve Loridonderry’nin Bogside kuşatmasını yarmak için ö tarihte harekete .geçen İngiliz birlikleri, siyasal durumu askerî yönetime çevirdiler. İngiliz birliklerinin Kuzey İrlanda’ya girmelerine Protestan toplumun başlattığı şiddetin yol açmasına karşılık İRA-Gönüllüleri, askerlerin 10 yıldan fazla sü redir adada kalmalarını sağlıyorlar. Korkudan çalışamaz duruma gelen yönetimin, bozuk iç düzen içinde baskısını artıracağını ortaya yayarak sürtüşmeler yaratıyor, uz laşma yönünde atılan adımları yöntemli biçimde engel leyerek, ülkelerine dönmeye can. atan banş birliklerini, çöken sömürge imparatorluğunun son kalesini savunan sürekli işgal ordusu gibi göstermeyi başarıyorlardı.. Olayların başında İngiliz birlikleri, belki o zaman yapılması gerekeni uygulayıp silahsız Katolik azınlığı savunmayı üstlenselerdi, bu kanlı olaylar çıkmayabilir di. Bogside Katolikleri. kendilerini savunmaya, geldikle rini sanarak askerleri sevgiyle karşılamışlardı. Ancak aradan bir yıl geçmeden Belfast’ta bir Katolik, siperdeki İngiliz askerlerinin kurşunuyla öldü; bunu- başkası izle yince Katoliklerin güvenleri temelinden yıkıldı.-30 Ocak 1972’de - Kanlı Pazar - sürekli insan öldürme, eğilimi gösteren Proteştanlarla birlik olan İngiliz askerleri, Lon-
donderry’deki 'İnsan Haklan Gösterisinde tam 13 K a -, toliği vurup öldürdüler. O güne dek Katilik - Protestan çatışmalarında 453 kişi ölünce, herkes Ulster’in İRA Gönüllülerinden kuş kulanmaya başladı. İRA Gönüllüleri ve Protestan Ulster Savunma Birliği (UDA) hızla silahlanıyorlardı. Gö nüllüler, bombalama olaylarını bir yıl öncesine göre 4 katma çıkardılar. Neredeyse herkeste umutsuzca bir korku belirdi ve iç savaşa sürüklenmenin kaçınılmazlı ğından kaygılanmalar başladı. Kısa süre içinde barış görüşmelerinin gerçekleşeceğini uman İngiliz hükümeti, • Protestanlarm yönetimindeki Starmont'u kaldırarak doğrudan doğruya İngiltere’den yönetmek biçimini uy guladı. Ve sorumlu Protestan önderler, gerçekten ilk kez bu duruma boyun eğdiler. Mezhep sürtüşmelerinin tehlikeli boyutlara eriştiğini kavrayan Resmî İRA, sü resiz ateşkes ilân etti. Gönüllüler Ordu Konseyi ise, gö rüşmeleri başlatarak düşmanlığı uzattı. “Pazarlık edebilme durumlarını güçlendirme” ama cıyla bomba olaylarını büyük bir özenle günde 4’e çıka ran Gönüllüler, 22 Haziran 1972'de barışa “Evet” dedi. Barışın yürürlüğe girmesine 2 dakika kala, Ulster’de 102. İngiliz askeri vurularak öldürüldü^ Ertesi gün Gönüllüler ve İngiliz birliklerince açılan karşılıklı ateş sırasında 13 yaşında bir kız çocuğu ile, ölmekte olan 15 yaşındaki delikanlıya kutsal yağ sürme töreni yapan Katolik rahiple birlikte 4 kişi daha vurul du. Bunu izleyen hafta 1.2 İngiliz askeri öldürüldü. Bel fast'ın kent merkezindeki Skipper Sokağı’nda patlayan 4 kiloluk İRA bombası, yörede büyük yıkıma yol açarak 9 kişinin ölümüne neden oldu. Bu olayın hemen arka sından Belfast’ta bir saat içinde patlayan 20 İRA bom bası 11 kişinin ölümüne, 130 kişinin yaralanmasına yol
— 221 — açtı. Banşı sonsuza dek öldüren bu güne “Kanlı Pazar” adı verildi. O zaman Gönüllülerin arasmdan ayrılan Maria McGuire, “Ve artık Belfast (Gönüllüler) kurmayındaki düşünce kısırlığı açığa çıktı” diye yazıyordu: “Sivil halkı korkutarak onların barış isteklerini kamçılayınca Ingi liz hükümetini şantajla görüşmeye zorlayacaklarını düşyuyorlardı. Ama artık Belfast'ı yola getirme olanağı yoktu. Çünkü tüm Gönüllülerin bildikleri tek şey, bom balam aktı...” İRA Gönüllüleri’nin hızla uluslararası terörist çev relere katıldıkları yıl barış bozuldu. 1972 yazının orta larından beri dünyanın dört bir köşesindeki terör top luluklarından yardım yağıp duruyordu.- Habash’m Marksisit Filistin Cephesinden ve Orta Doğu’daki Birleşik Arap devletlerinden, Libya’dan, Doğu Avrupa ve Rus ya’dan. yardımlar gelmeye başladı. Sovyetler’in deste ğiyle “İrlanda'daki İngiliz baskısına karşı” yeryüzünde beliren kampanya Uluslararası Öğrenci Birliği (mer kezi Prag’da), Dünya Demokratik Gençlik Federasyo nu, Dünya Ticaret Sendikalan Federasyonu, Dünya Barış Konseyi (o yaz İRA için Uluslararası dayanışma günü ilân etti) gibi en azgın Sovyet cephesi gruplarca yönetiliyordu. Gönüllüler, kasım ajanda İngiliz tank larına karşı Sovyet roketleri kullanmaya başladüar. Çağ boyunca Batı’daki hiç bir ülke, Marksistlerin “ Uzun süreli iç savaş” adını verdikleri bu sürtüşmelere İrlanda kadar aracı olmadı. Artık Gönüllüler isteseler bile bu soruna politik çözüm getiremezlerdi. Bu çatış malara. ne onların koşullarınca son verilebilir, ne de ko şulları değiştirebilirlerdi. Arkalarında kendilerine daya nak buldukları uluslararası terörist kardeşler topluluk-
—r 222
■—
1
lan olduğu sürece: bu kanlı olaylara; sön verecekleri umut edilemez. ^ Kuzey İrlanda’daki bir milyon Protestan ayrı görüş lere sahip Güney’deki İrlanda Cumhuriyeti ile birleşemez. Can güvencesi, sosyal yardım ve politik eşitlik ko nusunda sağlam güvence verilmediği sürece,. 6 -Eyalet teki yarım milyon Katolik, Protestanlarla başbaşa bı rakılamaz. iki İrlanda Cumhuriyeti ancak ■aralarında anlaşabilirse bir tür özerk yönetimli federe biçim uygu lanabilir. Yukarda saydığımız 3 koşul yerine getirilme diği sürece İngiltere, askerî birliklerini İrlanda’dan geri çekme olanağı bulamaz. ' - ■ İngiliz hükümetinin, Kuzey İrlanda asamblesinin belirli oranda temsilci seçerek iktidarı paylaşma yöne timini ileri sürmesiyle 1973 yılında ilk deneme yapıldı. Gönüllüler’in kullandığı 48 bin kilo patlayıcı yönetime son verdi. Ve birkaç yıl sonra da, “fktidçr paylaşmasın da gelecek um ut etmiyoruz” diye düşüncelerini açıkladı lar. - ' ‘V. 1973’ün son yarısmda, Kuzey 'ile Güney arasında konfederasyon kurma görüşmeleri için sıkı hazırlıklara girişildi. Gönüllüler, bomba olaylarını hemen 3 katma çıkardı; pusu kurarak suikastlar yapmaya,;sinir boyla rında ayaklanmalara, Ulster’deki İngiliz ordu kampları na roketli saldırılara geçmeye başladılar; Londra'da Harrods’a, Regent Caddesi’nde Liberty Mağazalarına ve Hisse Senetleri Borsası’na yangın bombalan attılar. Her za man olduğu gibi rakipleriyle boy ölçüşmeye kalkan TJlster Protestan teröristler, de vakit yitirmeden eylemlerini sıklaştırdılar.. ; i ; ~ Yıl sonunda İngiliz ve İrlanda Cumhürîyeti; dene me olarak, bir danışma kurulu ve sekreterliğiyle bütün
— 223 —
lenen “Birleşik Kuzey. Güney İrlanda Meclisi” kurulma sın^ kararlaştırdılar. “Sunningdale” admı taşıyan bu karar, federasyon *düşüncesine vurulan ilk yumruktu. Ama'ne inatçı Protestanlar, ne de Gönüllüler bu karar dan, etkilendi. Gönüllüler, kendiliklerinden, son kez ko şuluyla 3 hafta ateş kestiler. Ve sonra, “Bundan böyle, kesinlikle yeni bir ban§ çağrısı ya da ateşkes olmaz” diye açıkladılar.,. Böylece, gerilla savaşı 6 yıl tüm hızıyla sürüp gitti. Bu arada, olumlu yönde bazı değişiklikler oldu. Ulster’i kasıp kavuran Protestan terörizmi İngiliz polisinin ça basıyla baskı altında tutuldu. Yasaların inancası altın da azınlık temsilciliğine eşit seçim hakkı, eşit sosyal güvence ve iş bulma olanakları getirilerek Katoliklerin en derin yaralarına merhem sürüldü. Hükümet büyük çâbaiarla 6 Eyaletteki binlerce işsiz Katoliğe iş olanakları yaratmak amacıyla milyarlarca dolar yabancı yatırım’ alanları açtı. Yıllardır süren sa vaştan yorgun ,düşen Katolik, ve Protestanlar, bir anlık barışın tadını çıkarmaya çalıştılar. . Barışın yerleşmesinden korkan İRA, bu durumlarda aynı düşünceleri paylaşan gerilla dostları gibi davrandı. Carlos Marighella’nın “Mini Manual” kitabındaki “poh litik çözümü** benimsemeyen kent gerillaları, “daha ka ba ve sert olmalı, hükümeti eyleme geçirmeye zorlayan durumlar yaratılmalı” Önerisini uygulamaya başladı. . İRA’nın şiddet eğrisi hızla yukarı fırladı. Kalabalık İrlanda publarına atılan korkutucu yangın bombalan ve plastik patlayıcılar, binlerce insanı yaralayıp öldür dü. Binlerce kilo ağırlığında araba bombalan -kentin yansından fazlasını havaya uçurabilecek güçte - kala balık ana cadde üstünde bulundu. İki genç, kız, yangın
— 224 —
!
bombalarından birini içinde bebek yatan bir çocuk ara basını sürerek Belfast’dan içeri soktular. İngiliz asker lerinin cesetlerine dokunulunca patlayan bubi tuzakla rı bağlandı. Demiryollarına mayınlar döşendi. İngiliz as kerlerinin fazla bulunduğu Belfast’daki Röyal Victoria Hastanesi’ni baş hedef aldıklarını açıkladılar. Kırk se kiz saat içinde 25 işyerinde yangın çıkartacak 35 yangın bombası patladı. İçinde 60 çocuk ve 640 kişinin bulun duğu La Mon House Oteli’nde şiddetli bit İRA bombası patladı. Gönüllüler, düzenli aralıklarla savaşlarını, yurt dı şındaki topraklara da taşıdılar. Kalabalığın en yoğun olduğu saatlerde, Londra Metrosu’nun OxfordL Sokağın daki girişine. Noel Haftasında, 7 İngiliz kentinin alış veriş merkezlerine, bütün Londra’yı alevler içinde bırar kaçağını umduktan büyük petrol depolarına bombalar yerleştirdiler. Yangın bombalan, bombalı mektuplar ve tüfek, kurşunlarıyla Almanya’nın Ren Bölgesindeki İn giliz askerlerine; Hollanda, Belçika ve Washington’daki İngiliz diplomatlarma karşı saldırıya geçtiler. Üstün terörist İrlanda Milliyetçi Özgürlük Örgütü (INLA), çök geliştirilmiş araba bombalanyla birdenbire Londra’da Gönüllülerim yanında beliriverdi. Ve ünlü Troy Ön deri Airey Neave, Avam Kamarası’nın altmdaki garaj dan çıkarken, arabasmm içinde öldürüldü. 1979 yılmm yaz aylarmda gösterilen çabalar boşa gitmek üzereydi. Birdenbire karşılarına federe İrlanda için ileri sürülen en iyi öneri, bir düş gibi belirmeye baş ladı. “Fitzgerald Planı1* olarak bilinen bu öneri, İrlanda Cumhuriyeti hükümeti ve muhalif partiler, Ulsteriin ılımlı Protestan ve Katolikleri, İngiliz hükümeti ve Kennedy ailesinin önderliğindeki İrlanda kökenli Amerikalı klan tarafmdan olumlu karşılandı. İRA Gönüllüleri kar-
— 225 —
şılanna korkunç bir düş gibi dikilen bu gözdağma, Donegal Körfezi’nde özel yatıyla balık avlayan Lord Mo~ untbatten’ı 50 kiloluk patlayıcıyla havaya uçurarak kar şılık verdiler. Yetmiş dokuz yaşındaki 2. Dünya Savaşı kahrama nı, 25 yıl önce, İngiltere Kralı’nm Hindistan’daki son temsilcisi görevini yürüttüğünden bu yana, politikadan çekilmişti. Hindistan’da bulunduğu yıllarda, yeryüzündgki bu ikinci büyük ulusun sömürge yönetiminden kur tulup bir an önce özgürlüğüne kavuşabilmesi için özel likle çalışmıştı. Gönüllülerin yaşlı Lord’u ortadan kal dırmaları için geçerli bir nedenleri yoktu. Nitekim, Lord’un ölümünden bir hafta sonra, İRA’mn 30 yıllık üyesi ve yasal politik kolun başkanı RıMiri O’bradaigh’lû bir likte Gönüllülerden Sinn Fein, Örgütün sözcülüğünü yaparak, “Filzgerald Planı’nı kabul edemeyiz” diye ke sin biçimde düşüncelerini açıklayıverdiler: “Güney’in Kuzey'le konfederasyon kurmasını istemiyoruz. U lstefîn bağımsızlığına kavuşmasına da gerek yok. İrlanda Cum huriyeti ve TJlstefe varlıklarını sürdüren kuruluşlarda genel bir düzenleme istiyoru z” Peki, İRA Gönüllüleri, özgür ve birleşik İrlanda için neler düşünüyorlardı? Düşünceleri, Atlantik’in öbür ucunda yaşayan her 10 İrlandalIdan 9’unun tüylerini diken diken etmeye yeterliydi. O’Bradaigh, “İstediğimiz, Demokratik Sosyalist Cum huriyettir. Üçüncü Dünyamda uygulanana benzer. Albay Kaddafi’nin Yeşil K itabında ki düşünceleriyle süslenmiş, Allende’nin Şili’si gibi ama komünizmin bütünüyle uygulanmadığı, pratikte değilse bile *Analizde M arksist sanayii ulusallaştırıp üretim ve dağıtımı denetim altında tutmak, tarımı devletin yönet tiği kooperatiflerin denetimine almak... Ayrıca şunu da F: 15
— 226 —
i
üzerinde Önemle durarak belirtmek isteriz ki, ne Alman Sosyal Demokrasisi, ne de emekçi diktatörlüğü İstiyoruz. Stalin modeli merkezi demokratik yönetim de istemeyiz” diye açıkladı: “Ancak sömürgeciliği geri getirecek'parti lerin de varlığım istemiyoruz. Onların varlığı tizlere geç mişte çektiğimiz acılan hiç bir zaman unutturam az” Eğer bu açıklamalar tek partili bir yönetimi öngörüyorsa da bunu bilmezlermiş gibi davranmayı yeğ tuttu lar. Kendilerine bu soruyu yönelten bir gazeteciye, ge dikli Gönüllülerden biri, “Deneyip beklemeliyiz” diye , karşılık verdi, “Yönetim halkın eline geçince meler ola cağını kim bilebilir?” Yönetim tüm halkın eline geçemezdi. “Devrimci ha- . roketlerin eyleme dönüşmesi için ana temel, buyruk al mak değildir. Buyruk, davanın doğruluğundan ve ada letinden doğar” Dublin’deki Gönüllülerdi Önderi, dev rimci hareketler konusundaki bu görüşlerini açıklarken; devrimci eylemler, Kuzey ve Güneydeki İrlandalIlardan olayları onayladıklarını gösteren yüzde 5 oy bile ala mamıştı. " Bu arada Gönüllüler, savaşın sürmesinde diretiyor lardı. “An Phoblaehtf’a yaptıkları açıklamada, “İstekle rimizin azaltılması konusunda tartışm ayı düşünmüyo ruz bile” dediler: “Ne Kuzeye tanınan haklarla yeni .Ku rulacak parlamentoda, ne de yasallığını kesinlikle kabul edemeyeceğimiz Güney7deki faşist Özgür devlet biçiminin bir geleceği olabileceğine inanıyoruz. Ne özgür devletteki vatan hainleri rejimi, ne de Kuzey7deki savaş bölgesin deki eyalet rejimi süreli bir çözüm yolu getirebildi. Bu ■ yapılar temelinden yok edilene dek savaş sürecektir.” Sürdürdükleri savaşı, geniş halk kütlelerine, milliyet çi, etnik ve dinsel özgürlük nitelikleri adı altında satar
—
227
—
.
bilecek çok kârlı bir yol buldular. Gerçekte, sürdürdük leri savaşın dünyanın dört bir köşesindeki silahlı grup ların, örneğin İtalya’daki Kızıl Tugaylariın, sürdürdüğü savaştan en ufak ayrıcalığı yoktu. Özellikle, İrlanda kö kenli Amerikalı dinleyicileri karşısında şiddetli öfkeyle gerçeği yadsımalarına (inkâr etmelerine) karşı çağm sonlarına doğru Kızıl Tugayların yayın organı Conrto Informazione’de çıkan yazıda amaçlan tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi. Gönüllülerim sözcüsü, “Halktan büyük destek ka zanan milliyetçilik etkeni, bizim, silahlı savaşımımızla İrlanda'daki kapitalizmin yok olmasına yol açacaktır” diye yazıyordu. “Bu arada, olağan terörist kuruluşlar arasında çok farklı çizgiler bulunmasına karşılık, Kızıl Tugaylafın, Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu (BaaderMeinhof) ve İspanyol GRAPO’lan gibi Kent gerilla grup larının yasal varlıklarını asla yadsıyamayız. Onların ha reket noktalarının sosyal adaletsizlikten kaynaklandığı nı anlıyoruz” diye yazı sürüyordu: “Uluslararası gruplar la yaptığımız işbirliğinde dar milliyetçi düşüncelerin yeri yoktur. Hepimizin ortak savaşımı, sömürgeci ve em peryalist yönetime son vermektir, Avrupa'daki öbür gruplarla işbirliği yapmanın taktik üstünlükleri, son 12 ay içinde Kıta'daki İngiliz kuvvetlerine karşı yapılan operasyonlarda kendisini açıkça kanıtladı ” Almanya’daki İngiliz birliklerine yapılan bir düzine bombalı saldırıdan söz ediyorlardı. İRA Gönüllülerinin, savaşı İngiltere Krallığı smırlannın dışına çıkartarak ve kendileriyle büyük işbirliği kurabilecek dostlar ara yarak Avrupa’da genel bir gerilla savaşı başlatma umut larına Kızıl Tugaylariın verdiği yamt; Alman, Hollanda, Belçika, İspanyol ve İtalyan yeraltı gruplarında büyük destek gördü.
Çoğu kişüıin açıklamalarına göre, bu uluslararası iş birliğinden kuşkulanma olanağı yoktu. (HollandalI Kızıl yardımcılardan biri, İRA’nın isteği,üzerine Hollanda’daki bir İngiliz diplomatının öldürülmesinde Gönüllülerce yardım ettiklerini açıkça söyledi.) Kızıl Tugaylar’ın doğ ru yola dönmüş Önderlerinden biri, İ980 yılında, İtalyan teröristlerin kısa süre önce Filistinlilerin sağladığı çök sayıda silahı İRA ve, ETA ile bölüştüklerini açıkladı. 1970lerin başlarında İrlanda Cumhuriyeti İçişleri Bakanı, “ÎRA’nın AvrupalI terörist örgütlerle çök yakın bağlantı ları bulunduğunu gösteren güçlü kanıtlar var” diyor ve ekliyordu: “Uluslararası teröristlerin varlığından bir an bile kuşku duyuhrum ahdır” j Uluslararası terörist ağı olmasaydı, gönüllülerin iş lerini yürütmeleri çök zorlaşacaktı. Bogside’a Katolik yurtdaşlarm özgürlüğü için canlarını veren soylu sa vaşçılara seve seve yardım edenler, artık ortalıkta yok tu. Köprülerin altından çok sular akıp geçti. 1978’in sonlarında Londonderry Roma Katolik Başrahibi, Castle Derg’deki küçük West Tyrone kentinde (İRA’ca bomba lanmıştı) 12 ailenin bütün mallarını yitirdiklerini söy ledi : “On kişilik bir aile ile birlikte 48 kişi evsiz kaldı. Altmış dokuz yaşındaki yaşlılardan 6 aylık çocuklara dek yollara döküldüler... Savunmasız ve suçsûz kişileri bom balayan bu kişilerin davranışları ancak korkaklık ve ah lâksızlıkla nitelendirilebilir... Kuzeydeki tüm toplumlar gibi, Katolik toplumu da İRA Gönüllülerinden bıkmış tır.” ' Ancak ÎRA Gönüllülerinin bu sözlere kulak astıkları yok. Gönüllüler, kimseden sevgi de beklemiyorlar. Ken dilerinden sayıca 30-40 kat fazla olan İngiliz Ordusu’nun gözünü korkutmak için birkaç 100 profesyonel gerilla yeterli geliyor - Modern gerilla savaşındaki standart Öl-
j
— 229 —
çü - İrlanda’da 10 yıldır sürüp giden savaştan usanıp ka tılaşan birçok işsiz genç var. Gönüllülerin yaptıkların dan tiksinen Katoliklere - zorla baskı yaparak yardım sağlıyorlar. 1980 yılında topladıkları gençlerin çoğu 15 16 yaşlarında ve başlarına neler geleceği anlatılarak korkutulan kızlardan oluşan takımlar... İRA'Gönüllüleri artık kendilerine karşı koyanların elektrikli matkapla diz kapaklarını delmiyorlar. Ancak geride sakat kalan kurbanları iyileştirmek amacıyla Belfast’da özel ortopedik-hastanesi açıldı; elektrikli mat kapların yerine kolları gerilerek bağlanan kurbanın üs tüne şimdi birkaç metre yükseklikten beton bloklar atı yorlar. ' Bu, düşüncesizce yapılan bir şiddet olayı, değildir. Sürdürülmesine karar verilen iç savaşm ardındaki beyin takımmm buyruklarıyla yapılan davranışlardır.
10 BASK ÜLKESİNDE TERÖR
1
îspanya’nm Bask Köyü’nde, 5 Ocak 1979’da, Antonia Romirez Gallordo adlı köy polisi ve sevgilisi Hortensia Gonzales, gecenin geç saatlerinde eğlenmeye gittikleri dis kotekten çıkıp arabalarına biner ken, kurşun yağmuruna tutuldular. Artık Ispanya’da bu gibi ölümlerin haftada 3-4 kez meydana gelmesi • ; olağan sayılıyordu. Ancak bu cina- ; yeti öbürlerinden ayıran garip bir fark vardı. Adamın cansız bedeni direksiyonun üstüne yığılınca» klakson çalmaya başladı. Ve ambulans gelene dek tam 20 dakika klaksonun gürültüsü sessiz sokaklarda çınla yıp durdu. Arabanın çevresinde olayı izleyen düzineler ce insandan hiç biri otomobilin yanma gitme yüreklili ğini gösteremedi. ' i Onların korkak olduklarını söyleyip davranışlarını eleştirenleyiz. Elbet korkuyorlardı., Lenin’in sjöyledlği gibi, terörün amacı korku yaratmaktır. 1964 yılından beri dünyanın en iyi gerilla kamplarında eğitilen Basklı teröristler de bunu çok iyi öğrenmişlerdi. Polis Gallerdo’yu ve sevgilisini öldürmeleri için özel bir nedenleri yoktu. Zavallının bütün suçu, üstünde ta şıdığı üniformaydı. Polisler, pek sevilen kişiler değiller-
— 231 —
dir. General Franco’nun iç güvenliğini koruyan polis ler de özellikle sevilmezlerdi. Ama polisler olmasaydı, katiller bu kez de ya bir yazan ya da bir politikacıyı vuracaklardı. Önemli olan cesedin kimliği değil, toplu mun üstünde yapacağı etkiydi. Her yerde ve her zaman hızla saldırıya geçebilen bu kimlikleri gelirsiz canileri genellikle toplumlar arasında karışıklık ve korku ya ratmak amacıyla eyleme geçerler. “Bir kişiyi öldür, on binleri korkut”, gerilla savaşırım ilk ana kuralıdır. Lenin de “Bir kişiyi cezalandır, 100 kişiyi korkut” de mişti. Zamanı gelmemiş olsa, şimdi burada Bask Köyü’nün öyküsünü anlatmak yersiz kaçardı. Ocak 1979’da General Franco çoktan ölmüş ve İs panya özgürlüğüne kavuşmuştu. Ancak, “Bask ülkesini Özgürlüğe kavuşturmaw adı altında teröristler, 4 yıl içinde, 40 yıldır süre gelen baskı yönetimindeki cina yetlerden çok daha fazla insan öldürdüler.
Özgürlük savaşında verdikleri savaşımda hiç kimse Başkları geçemez. 1936-39 yıllan arasındaki İspanya iç savaşı sırasında, Kralcı ordunun bu görkemli asker lerinin büyük bir yüreklüik içinde yiğitçe çarpışıp bir milyon can yitirmelerini dünya bugün de unutamaz. İç savaştan Franco egemenliğinin sonuna dek herkes on lara “Ulusal kahramanlar” gözüyle bakıyordu. İlk kez -v e sonra çok kez - Fransa sınırından usulca süzülüp San Sabastain’deki Bask Direniş Örgütü ile gizlice bu luştuğum zaman onlar benim için de büyük yiğitlerdi. O günlerde, Bask yurtseverlerinin bir süre sonra demok ratik düzene karşı çıkıp onu yıkmaya çalışacakları dü-
—
232
—
şünülemezdi. Şimdi bile bunu düşünmek çok üzücü ama, yine de gerçek gözlerimizin önünde.,. ,! 1970’lerin sonlarma doğru, haftalarca aralarında yaşadığım Bask dostlarımın bana anlattıkları öykünün Kuzey İrlanda yazgısıyla şaşılacak kadar benzerlikleri vardı. Burada da önceleri yiğitçe savundukları bu etnik , azınlığı, daha sonraları, koyu yoksulluktan başka yarar getirmeyen karanlık davaları uğruna kullanarak hor görülmeye mahkûm etmişlerdi. Yıllardır tanıdığım Bask- : lı bir gazeteci baha, “Franco’nun tepemizde olduğu gün lerde bizlerden yana olduklarını söyleyen teröristler bu- ; gün yarattıkları olaylarla bizleri §a§Jcına çevirip duygu larımızla oyun oynuyorlar” dedi. “Özgür bir Bask Cum- , huriyeti kurma uğruna öldürdüklerini ileriye sürmeleri ne karşılık bugün tüm amaçlan bütünüyle değişmiştir. Gerçekte, Baader - Meinhof Çetesi ya da İtalyan Kızıl Tugaylan veya İRA Gönüllüleri gibi aynı amaçla polise, orduya, yargı organlarına, kuruluşlara saldırıp İspanya , devletinin dengesini bozmaya çalışıyorlar” diye de söz lerini sürdürdü. . 1v Gerçekten, Franco yönetimi altında yaşarlarken tu tumları bambaşkaydı. İç savaşm Basklara vurduğu en acı darbe, Orta Çağlardan beri etnik uluslarının tarih sel toplanma bölgesi saydıkları Guemica’nm bombalan- ’ maşıydı. Ama Franco, gösterdikleri tüm çabalara karşı, i onların direnişlerini kırmadı. . ;; ; ^ 1970deki ünlü “Burgos Davası” bile,. Basklarm direnişi adına dikilen bir anıttı. Milliyetçi yeraltı örgüt leri ETA’nın (Euzkadi Ta Askatasuna - B.ask- Ülkesi ö z gürlüğü) 16 üyesi, Franco yönetimini, devirmek amacıyla silahlı eyleme geçmekten tutuklandılar. Bu gençler den 9’u idama mahkûm edildi. 7 kişiye de toplam. 519 • yıl hapis cezası verildi. Ve bu. güne dek pek az dava böy-j leşine uluslararası bir tepkiyle karşılaştı. .
—
233
—
Faşist devlete karşı yasa dışı toplantı ve gösteriler düzenlemeleri, banka soygunları, bombalama ve sabo taj gibi çeşitli eylemlerden suçlanmalarına karşılık yal nızca 4 cinayet işlemişlerdi. Yıllar süren şiddetli dire nişleri sırasında Bask milliyetçileri yalnız 5 kişiyi öldür müşlerdi. 20 Aralık 1973'de düzenledikleri en son sui kastın yarattığı karabasan ortadan kalktıktan sonra bile ünleri kat kat artmıştı. r Franco’nun başbakanı ve politik varisi seçtiği Ami ral Luis Qarre.ro Blanco’y a eşi olmayan bir ustalıkla öldürmüşlerdi. Ve o günden beri yeryüzündeki terörist ler, her yerde bu yöntemi uygulamaya çalışıyorlar, NATO’nun eski Başkomutanı General Aiexander Haig, 1979 yılında Belçika karayolunda aynı kazaya kurban gitmemesini, zamanlamadaki bir anlık yanlışlığa borçlu. Barcelona Sivil Güvenlik barakalarında uyuyan' 200 ki şinin de parçalanmaktan kurtulmaları büyük bir şans sonucudur. ETA, başbakana karşı düzenlediği bu operasyonu hiç yardım görmeden başardığını kanıtlamakta güçlük çekti. Hiç kimseden; ne yakın dostlan ÎRA’dan, ne de KGB’den yardım görmeksizin bu denli büyük bir ope rasyonu düzenleyecek yetenekte olduklarını kanıtlayıp kulaklarına inanamayan gazetecileri inandırmak ama^ cıyla yalnız göz delikleri açık yüzleri siyah başlıkla örtü lü 4 Etera, Güney Fransa’da bir basın toplantısı dü zenledi. Gerçek komando takımı ise, “Operasyon Ogro” (İnsan Yiyen Dev) adını verdikleri bir kitap yazdı. Hazırlıklarını sabırla bir yılda nasıl tamamladıkla rını anlatırlarken, gizlenme evleri bulmak için sık sık Madrid’e yapılan yolculuklar sırasında titizlikle toplar nan bilgilerden, aylarca gözaltında tutulan kurbanın alışkanlıklarını izlemelerinden,. 200 kilo ağırlığındaki
— 234 —
dinamiti çalıntı arabayla nasıl başkente soktuklarından da söz ettiler. (Yalnız, Carlos’un İsviçreli anarşistlerin silah dağıtım merkezinden alıp İRA’ya verdiği dinamitleri Gönüllülerden sağladıklarından hiç söz etmediler.) Haftalarca süren çalışmalar; sonunda, bir bodrum katı nın altından, kent merkezinin kalabalık sokaklarından birinin altına dek kazdıkları tünelin pisliklerini plastik çöp torbalarıyla nasıl taşıdıklarını, yoldan gelip geçen Madridlilerin gözleri Önünde patlayıcıları infilak ettirer cek uzaktan korkutalı elektrik kablolarını döşemelerini, tam hedef noktasmda, içi patlayıcı dolu, kentin havagazı şirketine ait düzmece, bir arabayı; park etmelerini ve tam anında işaret veren nöbetçinin duracağı yeri öyle sine. hazırlamışlardı ki, Amiralin kocaman Dodge Dört arabası ,patlamayla birlikte 5 katlı yapının damından aşarak iç avludaki ikinci katın balkonuna düştü. ETA komandoları, “Filistinlilerle malarındaki da yanışma 'bağlarını kanıtlamak amacıyla Henry Kissiriger'i de öldürmeyi düşündüklerini’’ &çıkladılar. Ancak, kendilerine eksiksiz bir hedef olan Carrero Blanco’nun ölümünden hemen sonra sıklaştırılan , güvenlik önlem leri ve Kissinger’in kente geldiği gün artırılan polis sa yısının sonunda bu tasarılarım bıraktüar. Onlar için Franco’nun politikasını yürütüp askerî yönetimi sürdü recek tek kişinin ortadan kalkması yeterliydi. Daha sonra aralarından biri, “Herhangi bir sistemin başım ezince yevini bir başkasının alacağını biliyorduk ama, artık olan oldu. Geri dönemeyiz*’ dedi. Evet, Franco'nun yok edilen diktatörlüğü, Generalle birlikte gömüldü. . İspanyolların çoğu şimdi, bile Etera’nın bu kahra manca gösterisine şükür etmektedir. Özellikle Basklary onlara sahip çıkmamaya çekiniyor. Bütün yaşamı süre since Franco’ya karşı savaşan yaşlı bir Basklı kadın,
235 —
*‘Ne şimdi, ne ilerde, ne olursa olsun, kaç para önerirler se önersinler, kimse benden ETA konusunda laf alamaz. Bunca yıl sonra yalnızca alışkanlıklarımı bırakamadığım için böyle davrandığım düşünülmesin. Ne olurlar sa olsunlar, ne denli yanlış yola saparlarsa sapsınlar, onlar bugün de bizim çocuklarımızdır.” dedi. Evet, 19 Kasım 1975’de Franco’nun öldüğü günden bu yana ETA, Generaldin yerini alan demokratik hükü meti yakmak için elinden gel,en çabayı gösteriyor!
Ispanya’da düzmece bir demokrasi yok. Özgür ka lan İspanyol halkının başı döndü. (Diktatörün Ölümü duyurulduğu gün, Barcelona’da îberie Havayolları ter: minalinde biletimi denetleyen kız, haberi öğrenince, ma sasının gözünden çıkardığı bir şişe şampanyayı sallaya rak, “Tam 3 yıldır bu şişeyi saklıyordum!” diye bağı rınca, bir salon dolusu yolcu neşeden çılgına dönmüştü.) İspanyolların yanm yüzyıldan fazla bir süre demokra siden uzak yaşadıktan sonra böylesine hızla anayasal düzene geçmeleri olağanüstüdür. Kuşkusuz, yeni uygu lanan sistem eksiksiz değildir, ama hangi sistem eksik sizdir ki? Bask ülkesindeki özgürlük savaşçılarının de mokrasiye indirdiği yumruklar gözönüne alınırsa, bu ka dar dayanması bile mucize sayılır. Franco’nun Ölümünden bir hafta ve Kral Juan CarZos’un siyasal hükümlülere af çıkacağını bildirmesinden 24 saat sonra 749 Basklı - ETA, öldürmelere başladı. îlk kurban, Guipuzcoa Bölgesin’deki küçük bir kentin be lediye başkamydı. uİnsanlara baskı” yaptığı için etidama mahkûm” edildiği açıklandı. Öteki kurbanları, baskı yapabilme yeteneğinden yoksun bir otobüs biletçisiyle bir taksi şoförüydü.
—
236
—
Guipuzcoa’da taksi şoförünün öldürüldüğü gün, Pa ris’teki İspanya Büyükelçiliğinde uzun süredir Franco yönetiminden kaçan, aralarında 9 Basklı ve ETA ile iliş kileri olduğu sanılan 608 kişi ide bulunan toplam 848 mülteciye yeni pasaportlar veriliyordu. Adı sanı duyul mamış taksi şoförünün öldürülmesinin nedenini açıklayan ETA, M illiyetçi. Kurtuluş D em eğinin, Devrimci Bask Sosyalist örgütü ölüm kampanyasını, sürdüreceği ni bildirerek, “İspanya devleti ile hiç bîr işbirliğine gi dilmeyecektir. İşbirlikçiler ölüme m ahkûm edilecektir” diyordu. 1 Mart 1976’da meydana gelen bu olay Sırasında İspanya devleti, demokratik yönetime geçeli 3 ay' olu yordu. Bir ay sonra 4 İspanyol öldürüldü, 4 kişi yaralandı ve kurtarmalık almak için 2 kişi kaçırıldı. ETA’nin kaçırdığı koyu milliyetçi Basklı işadamı, bir milyon kurtarmalık ödemeye “Evet” demişti 'ama, “İŞİ savsaklat tığı” gerekçesiyle beyni dağıtılarak öldürüldü (ETA, 3 milyon dolar istemişti.) Birinci yılın sonunda ETA, 19 kişiyi öldürmüş bulunuyordu. Bu, geçen 40 yıl içinde öldürülenlerin oranına vurulunca, çok yüksek bir sa yıydı. Polis, 290 ETA üyesini terörsit eylemlere katılma gerekçesiyle tutukladı; bir ton patlayıcı, yarım mil uzun- ^ luğunda patlayıcı fünyesi, 400 detaiıor, 39 tüfek, 26 ta banca ve 8 makinalı tüfek ele geçirdi* 1977’de ölüm .oram; yüzde 50 arttı. Kaçırılan kurbanlann arasında bulunan bir sanayici, istenilen 16 milyon dolarlık kurtarmalığı ödemeyince “Ölüme mah kum” edildi. 1978’de, “İç düzeni koruyan güçlere, karşı sürekli savaşım” ilan eden ETA, öldürme oranını 2 ka tma çıkartıp ölü sayısını 66’ya yükseltti. 1979’da haiftada ortalama 2 ya da 3 cinayetle bu oran 2 kat artarak Ölü sayısı 130’a ulaştı. ETA - Miütar (ya da ETA. Milis)
— 237 —
adıyla tanınan ana grubun radikal sol temsilcilerinin başkanı, “Geleneksel romantik Bask Milliyetçi görüntü sünü yıkıp ilerici ve devrimci milliyetçiliğe çevirdik. İşçi ordusuna silahlı savaşımı öğrettik. Ve Bask davasını tüm dünyaya duyurduk” dedi. Saygı değer gazeteci Jose Maria PortelVin 1978’de yaptığı açıklamaya göre, bu devrimci gençlerin sayısı 50 ya da 60’tan fazla değildi. Portell, ETA’nın elde ettiği büyük, yararlan soruşturabilirdi. Kuzey İrlanda'da yapılan ve hemen ardın dan İRA Gönüllüleri’nce bozulan barış anlaşmasının birbenzeri uzlaşmaya varmak için ETA ile tasarlanan ge nel af ve sürekli barış görüşmelerinde Portell, Özel ara buluculuk görevini üstlendi. İspanya hükümeti bu ko nuda ETA’nın onayını aldıktan sonrâ Portell’e yanaştı. Görüşmeler bir süre beklenilenin çok üstünde iyi gitti. Ancak ETA, sonra birdenbire konuşmaları kesti. Nisan 1977’de ETA adma görüşmeleri yürüten “Peixo. to’\ Portell’e şu satırları yazdı: “Bir anlaşmaya vara bilmek için temel Öneriler gözönünde tutularak, politik örgütlerle temas etme çabalarımın boşa gittiğini size ha ber vermeliyim ” Ve mayıs ayında Milisler, İRA Gönül lülerimin Kanlı Pazar’da yarattıkları duruma eş bir vahşilikle, “Bir aylık kent gerilla savaşını” başlattılar. Portell, gelişen olaylar karşısında, “Bir ay içinde denet lenemez bir Öfkeyle oluşan ka n lıJanarşi, Bask ülkesin de son 50 ay içinde meydana gelmemiştir” diyordu. îspanya’da 40 yıl sonra ilk kez yapılacak serbest seçimlere 2 hafta kala, haziran ayında, ETA Militar; hiç bir zaman, başlamamış olan barışı süresiz kaldırdı ğını dünyaya açıkça duyurdu. O yılın kış aylarında Portell, barış görüşmelerini Hoja del Lunes adlı gazetedeki yazılarıyla canlandırma-
— 238 —
ya çabaladı. Ve bir sabah Portugalete’dekı evinden işine giderken, ETA-Milis tarafından öldürüldü. Cinayetin, gerekçesi olarak, “Yalnızca arabuluculuk sıfatını unu tup bize önayak olmaya çalışıyordu” dediler. O günlerde terör alanında yalnız Bask ETA’lan yok tu. Franco bir kez ortadan kalktıktan sonra - özel askerî birlikleri, işkence cezalan, idam mangaları ve gizli po-r lisi de birlikte yok olmuştu yeraltında gizlenen her türlü terörist örgüt soluk almak için temiz havaya çık tı. Bunlar, genellikle Baader -Meinhof Çetesi ve İtalyan . Kızıl Tugaylarına çok ' benzeyen Marksist - Leninıst gruplardı. Aralarında en tehlikelileri de, Franco’nun ölüm döşeğinde yattığı sıralarda doğan GRAPO adı verilen “Yeni Komünist Partisi”ydi. Madrid’de 4 polisi biçerek işe başlayan topluluk, 4 yıl içinde 30 polisle çeşitli aşa malardaki subayları öldürdü. 1979 yılında yakalanan önderlerinin üstünde bulunan listede, suikast yapılma ya hazır 3 bin adayın kimliği vardı. O yıl Madrid’de Cafe Califomia adındaki bir pastaneyi cumartesi günıi, tam çay saatinde bombalayıp 8 müşterinin ölümüne ve anlatılmaz bir panik içinde kaçarlarken 42 kişinin de ağır yaralanmasına neden oldular. Bu terörist devrimcilerin ülke halkı için neler dü şündükleri bilinmiyorsa da, sağlam demokratik, düzen istemedikleri kesindi. Demokrasi onları sinirlendiriyor du. “En kötüsü, en iyisi kuram”mı belleyen yeryüzündekı aynı düşünceleri paylaşan ve birbirlerine benzeyen tüm terörist gruplar gibi, istenmeyen sağ kanat diktatör lüğüne karşı silahlı halk ayaklanması yaratmanın ken di çıkarları olduğuna inanmişlardı. Onlarm görüşlerine göre, İspanya ne kadar kötü duruma düşerse, o denli iyiydi. ETA, Franco’nun yönetimi ele aldığı ilk günlerden ’ beri eş yolu izliyordu “Operasyon Orpo”da yazdıklarına
239 —
göre, Amiral Correro Blanco’yu öldürmelerinin başlıca niyesi, “İspanya devletinin oluşum düzenliliğini bozup (daha özgür bir yönetime doğru) onun birdenbire sağa atılım yapmasını sağlam aktır” Gerçekte Etaralar, çö ken faşist devleti yöntemli çalışmalarıyla geri getirmeye çabalıyorlardı. Yasal oylamalar, yasal temsilciler, parlamento yeni lenmesi, kent meclislerinin yeniden düzenlenmesi, Bask ülkesine özerklik verilmesini öngören tasarıları ve böl gesel bir Bask hükümeti gibi ülkenin yeni politikasını güçlendirecek her adımı ETA; ölüm oranlarım yükselte* rek baltaladı. ' İRA Gönüllüleri Sunningdale Anlaşması ve Fizgerald Planı için neler düşündülerse, ETA da Bask Özerk lik Tüzüğü’ne öyle baktı. 1979 yazında bu tarihsel anlaş ma görüşmeleri başlayınca ETA, Paris-Madrid Ekspre sin i makinalı tüfek ateşine tutarak, Majorca ve Saragossa’daki otelleri ateşe vererek, Madrid Havaalanı ve tren garını bombalayarak; (8 ölü ve 100 yaralı) gün aşın düzenledikleri cinayetler her güne çıkartarak mil yonlarca yabancı turiste yurtlarına geri dönmelerini anımsattılar. Böylece, herhangi bir terslik olmadan bir an Önce demokrasiyi devre dışı bırakmak istedikleri davranışlarıyla kanıtlandı. Yasalara geçirilecek “Guemica Statüsü”, ETA’nın sonu olacaktı. Basklara yalnızca kendi dillerini okuma yazma, bayraklarını dalgalandırma, kendi eğitim ve yar gı organlarmı kurup yerleştirilecek yasalarla, yatırım lardan toplanacak vergilerin yalnızca bir bölümünün Madrid'e ödenmesini öngörerek kendi güvenlik güçleri ni kurma olanağını veriyordu ki bu, geçen kez elde et tiklerinden çok daha fazla hak ve özgürlük demekti. (Franco’nun tüm haklarını ellerinden almadan önce,
1936 yılında kurdukları kısa ömürlü Cumhuriyet hükü meti.) Gerçekte, kısa süre içinde kendi egemenliklerini kurabilmek için ellerine bundan daha iyi fırsat geçe mezdi, ama gerçekte çoğunluk, özerkliğe karşıydı. . ;■ Referandum gecesi, birkaç aşın genç dışında, Bask ; Bölgesinde gerçekten İspanya’dan ayrılmak isteyen tek kişiye rastlamadım. İspanya hükümetine Baskı yapabil; me amacıyla bile Guernica Statüsü’ne karşı oy verenler vardı. ETA - Milis’in açtığı tüyler ürpertici korku kam- ; panyasma karşın Statüye Basklarm yüzde 4’ü aleyhte oy verdiler. Kimisi hiç bir yanı tutmadıklarından, kimisi kor kudan ya da Madrid’e karşı onarılmaz kuşkularından ; ve belki de savaşımcı yurtsever Basklarm eski günlerine : sırt çevirmemek için öbür yüzde 3’ü oy vermeye bile , yanaşmadılar. Ancak ETA’nin işi daha bitmemişti. Eği tilmiş profesyonel teröristlerin ellerinde* atalarmdan kalan aşırı istek ve 1000 yıllık düşleriyle oynayacak çok yöntemler vardı. ! Sık sık volkanik bir güçle patlamalar gösteren dün yadaki tüm etnik azınlıklar, davranışlarıyla kendilerin den ayrı olan kişileri şaşkına çeviriyorlar. İrlandalIlar, Galliler, Keltler, İskoçlar, Flamanlar, Güney Belçikalı lar, Brötenyalılar, KorsikalIlar, Sardunyahlar, Ermedi ler, MakedonyalIlar, Eritreliler* İberyalılar, Sırplar, Hırvatlar, Kürtler kimliklerini kanıtlamak amacıyla ken dilerinden 10 ya da 100 kat büyük hükümetleri ve dev letleri hedef alarak kuşaklar boyunca yaşamlarını teh likeye atıp para, mal ve can güvencelerini yok ederek, . ekonomik çöküntü, politik yıkım ve uluslararası savaşlar çıkarmaktan çekinmiyorlar. Yadırganacak isteklerle: sa vaşımlarında kendilerine yardımcı bulmaktan ve yar dımcıları da onları kullanmaktan geri kalmıyorlar.
— 241
Uluslararası kardeş terörist topluluklarından silah, para, eğitim olanağı, sığınacak yer ve güven bulan bu etnik azınlıklardan çoğu,. yeraltı örgütlerinin yardımcı üyeleridir. Çoğu da genellikle, etnik kimliklerine önem vermeyen, yalnız kendi çıkarlarını düşünen aşırı sağ ya da sol kanatlarla hesapçı politikacüarm ve yabancı ajanların ellerinde oyuncak olmaktadırlar. Bu acı örnekler arasmda Basklar da yer almakta dır. Avrupa’da Fransa ve İberya yarımadası arasındaki stratejik kıvrıma yerleşen, tarih öncesi kökenleri giz dolu, çok eski ve nereden geldikleri bilinmiyen, üstelik fiziksel görünüşleriyle AvrupalIlara benzemeyen etnik grup, ister istemez yabancıların bu tür ilgisini çekmeye yargılıydı. 1960’lardan bu yana Basklarm milliyetçilik davala rına çok sıcak ilgi duyanların arasmda bulunan Mao yö netimi altmdaki Çinliler, Amavutlar, Troçki XV Entemasyoneller, Küba Gizli Haber Alma Örgütü DGI, Rusların KGB’si, Libyalı Albay Kaddafi, Filistinliler, IRA ve Tupamarolar, İsviçreli anarşistler, Cezayirliler, BaaderMeinhof Çetesi, Kazıl Tugaylar ve İtalya’daki bütün öteki terörist kuruluşların içtenlikle Basklar adına ha rekete geçtiklerine inanmak çok zor. V Basklarm çok yakışıklı ve yürekli kişiler olduğuna kuşku yok. Atlantik kıyılarından çok yüksekteki gör kemli Pireneler’in siyah - yeşil oymalı eteklerinde yaba nıl biçimleriyle pastoral durgunluk yaratan dokusu ve giz dolu bereketli topraklar üstünde çıldırtıcı güzelliğe sahip bu ülkenin dünyada bir eşi daha bulunamaz. Ger çekte bu güzel ülkenin üstünde kurulan sanayiin çirkin izleri - en büyük kenti Bilbao, Ispanya'nın Pittsburgh’udur- halkın bir tür kültürel gerilim içinde olduğu izle-
F: 16
— 242 —
mini verir. Başklar, geçmişlerine tutkun olduğu kadar, çağdaş sanayi teknolojisini de severler. Yüzyıllardır süre gelen folklorları, onların çıplak ayaklı sıradan birer köylü kalmalarına neden olmamış tır. Çelik haddehaneleri, madenleri ve gemi yapım tez gahlan Batı Avrupa devletleriyle boy ölçüşebilecek çiz gidedir. Ortak Pazar üyesi varlıklı Benelux toplumlan kadar zengin ya da orta güçtedirler. Franco’mm ölü münün hemen arkasından gelen terörizmden sonra, bü yük kapitaller kaçana dek, Ispanya’nın kişi başına dü şen en yüksek gelirine sahiptiler. -B u oran Bilbao ve Guipuzcoa Bölgesi ile çevresinde yüzde 40 daha yük sektir. ' 1975 yılından sonra fabrikalar birbiri ardına kapa narak - hemen hemen tümü de kusursuz birer yurtsever olan - yüzlerce sanayici; ETA’nm öldürme, dayak atma, adam kaçırma, her gün banka soyma ve ölüm gözdağlan altında, aylık Ödemelerle ETA’nm İsviçre’deki ban ka hesabma yatırmaları istenilen “Devrimci Vergisiw adını verdikleri para toplama yönteminden usanıp kaç tılar. (San Sebastian’da önünde dumanlan tüten zupa de marrascas yemeğini kaşıklayan şen, tombul Baskli işadamı, bana, “Beni burada tutan ne?” diye soruyor du; “Kardeşimin karısını ve çocuğunu, adamcağız pa rasım son kuruşuna dek bankadan çekip ETA’ya verin-: ceye kadar silah tehdidi altında tuttular. Bunun üzerine; kardeşim buradan gitti. Amcam da her ay burnundan getirilircesine para ödemekten bıkınca çekip gitti. Ben de her ay para vermekten usandım. Dahası var; Beş çocuğumu okullarda okutulan düzmece tarih dersleri ya da yazılı abecesi bile olmayan ölü bir dili öğrenme leri için zorlayamam İkinci gelişinizde beni burada bu lacağınızı sanm ıyorum ”)
— 243 —
Böylece, ETA’nın romantik milliyetçi duygulardan silahlı devrimci türüne dönüşmesinden sonra birkaç yıl içinde .Guipuzcoa’mn Bask Bölgesi, İspanya ulusal ge lir çizgesinde birinci sıradan on beşinci sıraya düştü. Yeryüzündeki Basklar 2 milyonu geçmez. Bunun 200 bin kadan da Fransa’da yaşamaktadır. Otuz yedi mil yon kişinin yaşadığı Ispanya’daki Basklarm sayısı da 1,5 milyonu geçmez. Kendi geleneksel bölgeleri Alava, Vizcaya, Guipuzcoa ye Navarra’da bile İspanya’nm yoksul bölgelerinden gelen göçmen işçilerle eşit nüfusa sahip tirler. (Şimdi Bask ülkesinin proleterya takımını oluş turan bu göçmen işçilerin varlığından yüreklenen Etera, kendi bölgelerinin nasıl “İspanyol söm ürgesine dö nüştüğünü öne sürüp tarihi değiştiriyor.) Yiğit Bask savaşçılarının Vizigotları, Frankları, Normanlan, FaslIları geri püskürtüp Charlemange’in gör kemli ordusunun gerideki güçlerini (Roncesvalle’de M.S. yaşıyorlar. Ama tarih boyunca bağımsız bir devlet ola778’de) parça parça ettiği, heyecanlı günlerin anılarıyla yaşıyorlar. Ama tarih boyunca bağımsız bir devlet ola madılar. Bağımsızlığa en yakın yönetimleri, Orta Çağ sonlarına doğru Aragonlu Ferdinand H”nm ticaret,' ver gilendirme ve askerlikte kendi kendilerini yönetme yet kisi vermesidir. Ve özellikle üstlerine varıldığı zaman kendilerini Basklı hissediyorlar. Dayanılmaz çalımıyla Basklarla sü rekli uğraşan Kastilyalı General Franco, ölümüne dek sanki iğneli bir fıçının içinde yaşadı. En ünlü yazarları Miguel TJnamuno, tüm Basklılann böylesine “Saçma saf ırkçılık** tutkusu içinde yaşamadıklarını belirtiyor. TJna muno, birçok Bask aydını gibi kendisinin İspanyol oldu ğunu öne sürüyor. Bask kültürü konusunda çok az yazılı belge var. Hiç bir dile benzemeyen Bask dilini de ancak
V — 244 —
20 kişiden biri konuşabiliyor. Zaten ayrı bir Bask devleti kurma düşüncesi 1894’e kadar ortaya atılmamıştı. Franco yönetimi altına girilince, ayrı devlet kurma düşüncesi avutucu olmaktan çıktı. On beş-on altı yaşın daki ETA askerleri - gerçek bir direnişte çarpışmak için çok genç - bağımsız Bask ülkesini; modem tüketici mâl larla çevrili, kapitalist korsanlardan, çıkarcı komşular dan uzak, ekonomik yasalardan bağışık, dünyanın hiç bir kötülüğünün ulaşamayacağı kendi içlerine çekilmiş bir kırsal alan topluluğu olarak düşlüyorlardı. Kimi yaşlı Easklarm da böylesine masum düşleri vardı. Onların da hayallerinde, her olayda Basklan suçlamayı alışkanlığa dönüştüren zorba yöneticinin elinden şimşek hızıyla tur layıp özgürlüklerine kavuşmak yaşıyordu. Ve işte bu ■ düşler Mİlis’in ekmeğine yağ sürdü. Bugüne dek Bask milliyetçiliği asla böylesine alevlenmemişti. 1979’da özerklik sorusu yaklaştıkça ETA ^Militar’ın davranışlarını anlamamak olanaksızdı. İspanya Komü- ; nist Parti üyesi Manuel Azvarate, Madrid'de bana, “Yine ; tutukevierini Basklarla doldurup işkence odalarından ■ çığlıklar duyulmasını ve halk kahramanlarının lekelen-, meşini istiyorlar” dedi. Ülkedeki tüm partileri temsil ■ eden Bask Ulusal Meclisi Üyesi, “Onların istediği, orta da var olan barışçı havayı yok edip, ortak güveni kışkır tarak ve çeşitli provokasyona girişerek asere darbe yap tırtm aktır” diyordu. Milisler de, Kuzey İrlanda’dan sü-_ l rekli barışı uzak tutabilmek için ellerinden geleni yap mayı sürdüren Ulster’in İRA GÖnüllüleri’nİ üstü kapak belirterek, “Bizi de V lstefe çevirmek istiyorlar” dediler..■■■ İRA Gönülîüleri’nin yöntemlerini izleyerek, anaya sal hükümetin kendisini yitirip bir polis devleti gibi davra'nması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
245 —
Gerçekte Milisler, Ispanya’da Basklarm ve öteki lerin 40 yıldır polis devleti yönetiminde yaşadıklarını hiç düşünmüyorlardı. Bir komünist devrimin değil de, biyolojik çözümün Ispanya’yı diktatörlükten kurtardığı gerçeğini akıllarına getirmiyorlardı. (Aynı tartışma Hitler’in Almanyası, Mussolini’nin îtalyası için de geçerlidir. Çünkü bu ülkelerde 10 ve 20 yıl süren faşizm, silahlı halk ayaklanmalarıyla değil, bir dünya savaşı ile yok oldular.) Etera, şimdiye kadar bir kez yönetimi ele alan İs panyol ordusunun kışkırtılınca yine harekete geçeceğini düşünmekle yanıldı, İyi ya da kötü düzenledikleri şid det olayları, Etera katilleri kadar kötü ve onlardan hiç ayrıcalıkları olmayan başıboş sağ kanat teröristlerini kışkırtarak karşılık yermeye zorladı. Ancak o zamana dek önlem almayan orduyu Milis yeterince kışkırtınca harekete geçeceğine inanıyordu. Franco döıieminden bir yıl sonra, Eylül 1970’de, ETA - Militar’ın 7. Toplantısında uygulayacakları stra tejiler biçimlendirildi. Tahminlere göre, uzun yıllar Franco’ca koşullanan ordu, Özgür seçimle gelen hükü metlere kulak asmayacaktı. Basklar, yıllardan beri as kerlerin damarlarına bastıklarına göre, ETA’nın da her ay, her hafta ya da gerekirse her gün subay ve polis leri öldürerek ordu çevrelerindeki öç alma duygularını kışkırtarak harekete geçeceklerini umması doğaldı. Çıl gına dönecek İspanyol yetkililerinin, bilindiği gibi, ay rıcalık göstermeden tutuklamalara ve işkencelere işken ceyle karşılık vermeye başlayacağı (başladı da) bilini yordu. Basklarm içindeki milliyetçilik ateşinin de tu tuşup (tutuştu da) alevleneceği ve böylece Bask ülkesin de meydana gelecek her cinayete bir misilleme, buna karşı artan öfke, bir cinayet bir öfke, yine bir cinayet
— 246 —
sürüp gidecekti... Millisler buna, Kuzey İrlanda’daki Gönüllülerin çok iyi bildikleri “Aksiyon, Reaksiyon, Aksiyon” (Eylem, tepki, eylem) adı vermişlerdi.On yıl kadar önce, ispanya’nın sıkıyönetimaltinda yaşadığı günlerde, buna benzer bir yöntem eksiksiz uy gulanmıştı. Franco, telaş içinde tutukevlerini Basklılarla doldururken, ETA’nın 1964’deki resmî programında, “En büyük amacımıza, eriştik: Düşmanı binlerce yanlışa ve kıyıcılık yapmaya zorladık” diye yazıyordu: “Kurban ların çoğunu masumlar oluşturmakta... Bu arada, şu ya da bu biçimde hareketsiz kalan halk, sömürgeci za limlere karşı dikilerek, tepki göstererek bütünüyle bizim yanımıza geçmiştir. Bundan daha iyi sonuçlar alacağı m ızı bekleyem ezdik” ; Bu yazının her paragrafım, sözcüğü sözcüğüne ez bere bildikleri açıkça belli olan “Mini Manual’'den al dıklarına kuşku yok. Franco ölünce, “Mini ManuaP’de yazılanları en ince ayrıntılarına kadar uygulayıp devri min son aşamasına doğru ilerliyorlardı. Demokratik hü kümeti devirerek UruguaylI Tupamarolar ve Kuzey İr landa Gönüllüleri gibi (1972 - 73’de birkaç ay içinde bir birlerini izlediler) özgür seçimlerin “Güldürü”den baş-1 ka bir şey olmadığmı göstermek çabası içindeydiler. Marighella, “Mini Manual” kitabında bu konuyu şöyle açıklıyordu: “Seçim güldürüsüne ya da politik çözüm denen şeye karşı çok sert çıkmak ve kent geril- . lalan; sabotajlan, terörü, soygunları, saldırılan, adam kaçırmaları ve cinayetlerini sıklaştırarak, daha saldırgan ve acımasız duruma gelmeli. Böylece artan felaketler den ürken hükümet, önlem almak üzere harekete ge çer...” * Ancak Brezilyalı gerilla önderi, bu klasik Mini Manual’ini 1969 yüıiıda, ETA’nm resmi programı açıklama-
— 247 —
dan 5 yıl önce yazmıştı. Bask gerillaları Marighella ile aynı okulda eğitim görmekle kalmayıp, onu kat kat aştılar. İlk Bask Etera kafilesi, Küba’ya 1964 yılında git ti. Ruslâr, o günlerde yabancı ülkelerde düzenledikleri terör oyunlarını binde yüz artırmaya karar vermişlerdi. Ve 2 yıl sonra, Havana’daki uluslararası Konferansta Kremlin, yeni politikasını yansıtacaktı. Böylece kon feransın sonunda, KGB albayı Vadim Koterhegine’nin denetiminde uluslararası gerilla örgütlerinin yetiştiri leceği Havana dolaylarında an kovanı gibi eğitim kamplan doğdu. Havana’ya ulaşan Eteralar, titiz bir seçimle çok az öğrenci alan Küba başkentine yakın Guines Kampı’na yerleştiler. O günlerde kurslarda öğretilen dersler kısıt lıydı. Adam kaçırma, devrim ve sabotaj teknikleri, daha sonra açılacak kampların ölçülerine göre çok ilkeldi. Guines Kampı’na alman Basklarm o günlerde Mark sizm ve Leninizm konusundaki bilgileri de çok kıttı. Ro mantik milliyetçilikten hümanist sosyalizme belli belir siz bir geçiş vardı. 1970’lerde - korku çağının başlarında Marksist - Leninist hareketlerle ETA, kendisini emekçi diktatörlüğe adadığını açıkladı. Merkezi demokratlığa - “Gerçek sosyalist” Sovyet blokunda hikâye diye adlan dırılır - 3 yıl sonra ilgi duydu. Ancak ETA Militar’m özü ne inen sıkı, ilkel komünist etkileri; İtalyan Kızıl Tu gaylar ve İRA Gönüllüleri gibi, çağın sonlarına doğru gelişti. , ETA’nm içinde yıllarca süre gelen doktrinel karışık lıkları izlemeye olanak yok.. Kalıpçı İspanyol Komünist Partisi içindeki fraksiyonlar, tek hücreliler gibi; Troçki yandaşlan, çeşitli Maocu oluşumlar ve bağımsız yeni
— 248 —r
solcu gruplara bölünüyorlardı. Aralarındaki görüş ayrı lıkları her neyse, tümü yine uluslararası terörist grup lara katılıyordu. Bu karmakarışık yeraltı bulmacasında çok az si lahlı parti belirli izler bırakabildi. Eteralar, 1964’de Kü ba’dan sonra aynı düşünceleri paylaştıkları Uruguay Tupamaroları ve onların Arjantin'deki kapı komşuları' Montonerolarm yanında eğitim gördüler. Ve oradan Ce zayir’e geçerek kendileri gibi dünyanın dört bir köşe sinden gelen gerillalarla birlikte çalıştılar. Uzun süren kurtuluş savaşından sonra tüm dünyanın silahlı devrim-; çilerine örnek olan ve 3. Dünya’da radikal Arap blokunun temsilcisi Cezayir, hızla Moskova’ya kayıyordu. 1968’den beri Amerikan Kara JPanterleri’ne, Alman ve İtalyan aşın solcularına, İRA, ETA.ve sonu gelmeyen Filistinlilere, gerilla kamplarının kapılarım ardma dek açmıştı. Eteralar kamplara geldiklerinde en az bir KGB öğretmeni vardı. Sonra 1970’Ierin başlarında Kübalı öğ retmenler de kamplarda ders vermeye başladılar. Bilbao’da bana bunlan anlatan Bask gazetecisi, ta nıdığım sözüne güvenilir kişilerden biridir ve Franco’nun egemenliği süresince kendisi de -koyu bir ETA yan lısıydı. Cezayir’deki KGB öğretmeninin, 1971’de ETÂ ile ÎRA Gönüllüleri’ni biraraya getirdiğini de söyledi. Her iki kuruluşun dost olmaları doğaldı ve zamanlama çok iyi yapılmıştı. Çünkü o yıl Moskova, Prag’dan 4.5 tonluk silah yüklemesiyle İRA Gönüllülerine ilgi göster meye başlamıştı. Bu silahlı 2 grubun etnik ve milliyet çilik gibi can alıcı zayıf noktalan işlenmeye değer bulun maz hedeflerdi. Ve ikisi de gerilla savaşında denet lenmez radikal durumlara doğru ilerliyorlardı. Gerçek te, her ikisi de Avrupa yeraltı örgütlerinde birbirlerin- j den ayrılmaz oldular.
— 249 —
, Maria McGuire, kitabında, Gönüllüler arasında ge çirdiği yılı yazarken, 1971’lerde İrlanda İRA Gönüllü leri Başkomutanı Sean MacStiofain ile Etera’nm buluşmalarmı şöyle anlatıyor: “Patlayıcıların nasıl kullanıla cağını öğretmemize karşılık tize tabanca vermeyi (5? tane) önerdiler... Patlatıcı ve Patlayıcı sözcüklerini bile söylemekte güçlük çekiyorlardı...” Amiral Carrero Blanco, bu parlak öğrencilerin kurbanı oldu. 1972’de iki silahlı ordunun ortaklığı sıkıca birbirle rine bağlandı. Ocak, ayında 2 grup Londra’nın İspan yol Merkezi'nde toplanarak lojistik konulan görüştü ler. ETA’dan “Inaki” (Jose İgnaciö Bustemante Otaduy) Eteralan 4 kişilik gruplarla İRA’nın Dublin ve Histeri deki eğitim merkezlerine göndermeyi benimsedi. (Bu merkezlerin açılmasına Floransa’da Kızıl EnternasyonePin kurucu babalarının, Feltrinelli ve İşçi Emekçileri koruyuculuğunda toplamldığı zaman karar verilmişti. Orada bulunan ETA da, Seamus Costello’rmn bütün gün İRA tarihçesi ve görenekleri konusunda anlattıklarının tek sözcüğünü kaçırmadan dinledi.) 1972 yılırım so nunda İRA Gönüllüleri ve ETA arasmda birbirlerine yar dım konusunda yapılan resmi görüşmelerin sonunda, 2 grup arasındaki bağlar pekişti. Ve ETA, bir süre sonra sürekli haberleşmeyi sağlama amacıyla, İrlanda’y a ,bir temsilci gönderdi. (Elim Jauregui admda eski bir pa paz) . ETA da, Gönüllüler gibi, o yıl uluslararası terörist ’ topluluklar araşma girdi. Ve yıl sona ermeden Tupamarolar, bağımsız Kürtler ve Filistin Kurtuluş Örgütümün askeri kolu Fetih’le müttefiklik konusunda resmî bir bildiri imzaladılar. Baddawi’de Habash - Haddad’ın dü- zenlediği terörist doruk toplantısına katıldılar. Carlos’un uluslararası takımı Dublin’e yerleştiği zaman Gönül lülerim yarımdaydılar.
— 250
1973’yeni ufuklar açıldı. Carlos Paris’e yerleşti. Kı zıl Entemasyoneller’in Zürih dairesi iş yapmak için açıl- ' dı. İtalya’daki örgüt Avrupa’da devrimi gerçekleştirme ! düzeneğini yaratmak için sıkı çalışmalara girişti. Daha ■ sonra İtalyan yargı organlarının eline geçen gizlij b ir ; mektupta örgütün, “Bask Bröton ve İrlanda gibi etnik azınlıklara özel ilgi duyduğu, Avrupa'da silahlı ayaklan dırmayı başlatmak üzere uluslararası bir konferans dü zenlediği" anlaşıldı. Konferans o yıl Dublin’de “Batı Avrupa Devrimi Adına” sloganıyla açıldı. ETA, İRA, Fransız Korsika Öz gürlük Cephesi (bağımsız marksistler), Fransız Bröton Özgürlük Cephesi (bağımsız Marksistler), Quebec Öz gürlük Cephesi (bağımsız Marksistler) ve Fransız Kızıl ; Tugayları (İtalyan çağdaşlarının soluk bir kopyası) top lantıya katıldılar. Yine ertesi jul Dublin’de yapılan top-: lantıda, yukarda saydığımız grupların yanında Filistin liler, İtalyanlar ve Almanlar da yer aldı. 1974’de Etera, Troçki IV Enternasyonal ve Maocu Çin’le de birleşti. ETA’nın bir kanadı takım olarak Troçkicilerle buluşurken, öbür kolu da merkezi Brüksel’de bulunan “Baskı Altındaki Halk Özgürlük Cephesi"ylel toplandılar. Doğuştan Troçkici olan cephe, Pekin’in Av rupa’daki sesi durumuna geldi. Ve Brüksel’deki merkez, kısa sürede Libya ve Cezayir kanalıyla Uzak Doğu’dan' gelen silahların dağıtım işini üstlendi. Silah trafiğinin: ikinci yolu Arnavutluk ve Avusturya’dan geçiyordu. 1975’de Franco’nun ölümü, ETA Militar’ı harekete geçirdi. Generalin cenaze töreninden bir ay sonra, Fran sa’nın güneyindeki gizli toplantıda Milisler yeni politi kaya - Ispanya’daki demokrasiye - yoğun bir terör eği timiyle başkaldırmayı kararlaştırdılar. Bu alanda Ceza yir kamplarında ileri kurslar veriliyordu; gerilla sava-
— 251 —
şmda doktora yapmak üzere seçilen 143 milisin Cezayir’e gönderilmesi uygun bulundu. Ertesi ilkbahar Bask ülkesinden 30 kişilik topluluk lar trenle, uçakla ve vapurla yola çıkan teröristlerin kimileri Paris, Nis, Cenova, Brüksel ve Roma üstünden Cezayir’e gitti. Cezayir başkentinden 25 mil uzaklık taki Souma Polis Okulu’na ulaştıklarında ellerinden pa saportları alınarak yüksek duvarlar ardındaki 3 katlı binaya yerleştirildiler. Kübalı ve Cezayirli öğretmenler den başka kimseyle konuşmaları yasaklandı ve “Kesin boyun eğme” kurslarına başladüar. Üç ay hiç ara vermeden, harita çizme ve okuma, hedef çalışmaları, el bombası atışları, silah onarımı, lo jistik, kısa dalga haberleşme, patlayıcılar, judo, karate ve açık alanda komando alıştırmaları yaptılar. Sonbaharda Libya ve Cezayir, birleşerek planları bir düzene sokmaya karar verdiler. Carlos, apar topar Pa ris’ten kaçmış, örgüt dağılmış, yerine hiç kimse atanma mıştı. Batı Avrupa’yı normale dönüş gibi bir durum teh dit ediyordu. Böylece, 1976 kasımında Libya’nın Albay Kaddafi’si ile Cezayir’in Albay Bumedyan’ı, Avrupa’daki yeraltı silahlı örgütlerine ortak bir yardım programı uygulamayı kararlaştırdılar. Libya, birbirlerinden ayni-1 mayan İRA ve ETA’nın özel sorumluluğunu üstlenirken, Cezayir de (Libya’nın parasıyla) Breton ve KorsikalIları evlât edindi. Eğitim, Cezayir’in güneybatısındaki Blida askerî kampıyla Libya’nm Bingazi yakınlarında Benina da Az Zauiah ve “AvrupalIlar” adlı kamplar arasında değişiyordu. Bpylece bir -yıl içinde İspanyol Bask ülke sinde, Fransız Brötenyası ve Korsika’daki terörist sal dırıların oranı 2 katma çıktı. 1977’de ETA Milis’in San Sabastian’da bir polisi vurup yarım saat içinde sının geçecek ve Fransa’nın
güneyine (ya da Bask ülkesinin kuzeyine) sığınabile cek yetenekte pırıl pırıl 100 vurucu üyesi vardı. Fransız-: lar da her zamanki gibi "politik sürgünlere” konuk severliklerini gösteriyorlardı. Yeni, yetme Fransızlan da; Cezayir, Libya ya da Fransa’nın güneyinde eğittikten sonra, ellerine silah verip gördükleri her üniformalıyı; vurmaları söylenebiüyordu. Cinayet makinası kendi ken dine işliyordu. Ve şimdi de Ispanya’da onu durdurabile cek politik bir güç yok. Sol kanadın Sosyalist Bask Önderi, bana, “İşte o zaman, onlar ne söylersek söyleyelim ve ne söz verirsek verelim, ETA Milisi barış masasına oturtamayaeağımızı açıkça anladık” dedi, “Boğazlarına kadar uluslararası batağa saplanmışlar. Yerel politik çözümler onları ilgilendirmiyor. Tek ilgilendirdikleri, Avru-pa’nın Batı kanadmda yaygın silahlı bir ayaklanma yaratabilmektir,” O yaz Ispanya’da Milis, etnik ve kent teröristlerin den meydana gelen karışık bir grupla 10 gün aynı, çu^ vala girdi (ÎRA Gönüllüleri,. Bretonlar, KorsikalIlar, Galler, Alman Baader - Meinhof Çetesi, Devrimci Hücreler ve 2 Haziran Hareket Grubu, küçük Fransız aşm solcu gruplan NAPAP, İtalyan Kızıl Tugaylar ve Örgüt Cep hesi.) GRAPO’nun evsahipliğinde, ortak strateji ve lo jistik kollarmı genişletme konusu görüşüldü. Ve bundan birkaç hafta sonra Alman sanayicisi Hanns-M artin Schîeyer’in kaçınlıp öldürülmesi .(cesedi Fransa’da bu lundu) büyük bir olay yarattı. . J Aynı grup ekim 1978*de Frankfurt’ta Batı Alman “anti - faşist” konferansma “Gözlemci” olarak katıldı. Ve yine aynı gruplar, Yugoslavya’ya geçerek Habash’ın Filistin. Halk Kurtuluş Cephesindeki (FFLF) Filistinli lerle Belgrad’da toplandılar. (Batı gizli haber alma örgüte lerine göre KGB de “Gözlemci” olarak toplantıya katıl dı.)
!
— 253 —
Aralık 1979’da İtalyan Başsavcısı General Guido Guasco, “1978 ekim ayının ilk günlerinde Yugoslavya'da yayılan gizli toplantıya katılan Filistin Direniş Örgütü, Güney ve Orta Amerika gerillaları, Kızıl Tugaylardın temsilcileri ‘Uluslararası devrim programını ve strate jisini’ görüştüler" diye yazdı. Bu arada Milis, bir yan dan da Portekiz’de İtalyan Kızıl Tugaylar ve İRA GÖnüllüleri’yle buluşuyordu. Bu işler uzun sürede ağır ağır hazırlandığı için dışarda kalanlar onlarm akıllarından geçenleri anlamakta güçlük çektiler. 1978 sonbaharında bir çeşit gözden geçirmenin so nunda IRA Gönüllüleri, savaşlarını Avrupa’da sürdürme ye başladılar. Sanırız, Avrupa örgütünü biçime sokmak için uzun süre çalışmışlardı. Ancak 1980 ilkbaharında Fransız Rivyerası’nda eğlenirlerken yakalanan 4 İtalyan teröristi tutuklanınca ortaya daha karışık ipuçları çıktı. Teröristler, 80 bin dolarlık yatları Marie Christine’in onarılmasını beklerken, pahalı giysiler içinde şampanya içerek, füme salmon balığı yiyerek günlerini gün ediyollardı. Bu 4 kişiden 3’ü İtalyan polisince adam ka çırma ve cinayet suçuyla aranan ünlü Kızıl Tugay ka çaklarıydı. Dördüncü ise, uyuşturucu madde kaçakçılı ğından sabıkalıydı. Havaya saçtıkları paralar da gerçekte Kuzey Fransa maden işçilerinin emekli aylıklarıydı. İspanyol Basklan ve Fransız teröristlerinin yardımıyla gerçekleştirilen 4 milyon dolarlık soygunda ele geçen paranın bir bölü müydü. Takım arkadaşlarından 3’ü, İspanyol Baskı olan 18 kişi de Paris’te aynı zamanlarda yakalandılar. Ertesi günü ele geçen 19 kişinin arasında, Fransız başkentin de görevlendirilen “Örgüt Cephesi” üyesi İtalyan terö
— 254
rist kadın da vardı. Kadının evinde tam 1.320 kilo dinamit, 5 makinalı tüfek ve 8 otomatik tabanca bu lundu. Rivyera’daki yardımcıları da kadının evinde 1000 tane boş kimlik kartı saklamışlardı. Birkaç gün süren soruşturmaların sonunda yeni bir Carlos örgütünün kurulmakta olduğu anlaşüdı, Carlos’un gününden bu yana bir hayli yol alan İtalyan Kızıl Tugaylar ve Örgüt Cephesi, deneylerini yeni bir ulus lararası saldın takımına öğretiyorlardı. Fransızlar da tembel 2-3 terörist gruplarım ve Kızıl Tugaylan NAPAP’ı karışık bir Örgüt olan ve “Doğrudan Doğruya Hareket” adı verilen bir takımda birleştirip eğitmeye başladılar Grubun temel üyeleri ise İtalyan, İspanyol ve İrlanda lIydı. (1980’de polisçe sıkı izlenen Almanlan aralarına almaya güvenemiyorlardı.) Dört milyon dolarlık soygun^ ön hazırlıklara harcanmıştı. Paranın bir bölümü hızlı kaçış aracı ve yüzen merkez olarak planlanan Marie Christine yatma ödenmişti. . : Bu kez Huşlar, olanlardan haberlerinin bulunmadı ğını yadsıyamayacaklardı. KGB’nin. İtalyan, İrlanda ve Fransız yeraltı terörist gruplarıyla nasıl düzen kurduğu konusunda pek fazla bilgi yok ama, yine de ETA Milis’le aralarındaki ilişki meydana çıktı. KGB, ilk kez Avrupa’nın en büyük terörist grubuyla açıkça buluşup onlara silah sağlarken yakalandı. ! Sovyet Havayolları Aeroflat’ın Madrid müdürlüğü görevini yürüten ajanlardan, biri (Oleğ Suranov) tu tuklanınca, uçağa bindirilip Varşova’ya gönderildi. Sov yet Elçiliği I. Sekreteri olan Anatoli Krassiîinikov da apar topar Moskova’ya yollandı. İki ülkenin diploma tik ilişkilere başlamasından sonra 3 yıl içinde bu ajan larla birlikte toplam 6 kişi smır dışı edildi.
- t 255 —
Şubat 1977’de Sovyet Elçiliği Madrid’de 130 kişilik personeliyle kapılarını açtı. Ispanya’nın yeni zayıf de mokratik düzeni daha birinci yılını doldurmuştu. Mad rid’de ağır ağır-kaynamaya başlayan terörizm, özerklik konusundan çok uzak Bask ülkesini neredeyse alevlen dirmişti. ETA Milis (kısa süre önce ETA politik milisle rinden ayrılm ıştı). herhangi biri siyasal çözüme karşı çıkıp hiç bir koşul ve bağ olmaksızın gerilla savaşını seçmişti. Milisler, kısa süre Önce değerli Çinli patronlarını yitirmişlerdi. Geçen sonbaharda Mao-Tse-Tung ölmüş, Dörtler Çetesi tutuklanmıştı. Kısacası, yeryüzünde Kı zıl Çin’den destek gören tüm Maocu kuruluşlar çökmek üzereydi. Böylece îspanya’daki çekici havaya dayanamam yan Ruslar, gelip Madrid’e yerleştiler. O yıl ETA Militar’da gözle görülen büyük değişiklik ler oldu. (Ya raslantı ya da başka nedenlerden aynı yıl da ve aynı biçimde İRA Gönüllüleri’nde de değişiklik ler oldu.) Her iki grubun temel yapıları sağlamlaştmla-, rak zamana uygun yeni bir biçime sokuldu. Personeller değiştirilip kadrolar genişletildi. Savaş amaçları Avrupa boyutlarına ulaştırıldı. Bu olayların arkasında basma, KGB’nin parmağı olabileceği konusunda en ufak bir haber sızmadı. Gazetelerde yalnızca, Madrid’de açılan Sovyetler Birliği Elçiliği’nde, aradan bir ay geçmeden sınır dışı edilen iki Rus ajanından söz edildi. Daha son.ra 14 Temmuz 1978’de İspanyol gizli haber alma servis leri, Fransa'nın güneyindeki Saint - Jean-de Luz’da bir buluşmaya gözleriyle tanık oldular. Buluşma, KGB ajanı İzvestia Gazetesi muhabiri Vitali kovich ile ETA Militar’ın yüksek aşamadaki üyesi Eugenio Echeveste Arİizgura (Anchon) arasında gerçekleşti. Bundan önce, KGB’nin ETA - Militar’ın içine sız dığı söylentileri sık sık ortada dolaşıyordu. îy i haber
256
kaynakları bulunan 2 Bask gazetecisi, sürgündeki 4 Basklımn 1971'de doktrinci İspanyol Partisi’ne geçmek üzere ETA’dan ayrılmalarından hemen sonra Küba’ya gönderildiklerini bana *anlattı. Bu 4 kişinin Franco öl dükten sonra 1976 yılında, ETA MUitar kurulana dek Ispanya’ya ayak basmadıklarını da sözlerine eklediler. Bana bu bilgiyi verenlerden biri, onların Ispanya’ya dönüşlerinden sonra aralarından “en akıllısı” “Maka-; ven”e Saint Jenan de Luz’da rastladığım söyledi. “Hava- \ na’da neler öğrendiğini anlatınca ağzım açık kaldı, doğ- : rusu çok etkilendim” dedi. Bu buluşmadan kısa süre sonra Makaven doğrudan doğruya Milis’in stratejik ko-i mutanlığma getirildi. Ancak “Anchon”nun KGB ile buluşması söylenti değil, gerçekti. O sonbaharda haber İspanyol gazeteleri nin baş sayfalarına geçti ve Rusları yanıt vermeye zor ladı. Tass, olayı - kısaca - “f antazi” ;diye niteledi. Sovyetler Birliği de büyük bir ağırbaşlılık içinde. ETA Militar’m "aşın terörist” hareketlerini kötüledi. Bu olaylar 1979’un şubat aymda geçiyordu. Tam bir ay sonra (20 Mart 1979) bağlantısı yapılan 300 Sovyet yapısı saldırı tüfeği ve 15 bazoka ETA - Miiitar’ın elindeydi. Böylece Ruslar, açıkça olmasa bile, ETA - Miltar’la olan ilişkilerini kendileri doğruladılar. Aynı yılın şubat aymda İspanya Dışişleri Bakanı, Moskova’ya yaptığı res mî gezi sırasında ev sahibi Sovyetler, zaman yitirmeden, bir takas anlaşması önerdiler: Eğer İspanya NATO’ya üye olmamaya söz verirse, Ruslar da Ispanya’nın ETA’ya karşı açtığı savaşı destekleyeceklerdi. Kuşkusuz kabul edip etmemek onların elindeydi.: Sovyet diplomasisi, te-röri kendisine alet ettiğini bundan daha açık belirtemezdr Buna eş bir öneri de o yıl Madrid’e gelen Filistin Kurtuluş Örgütü Önderi Yaser Arafat’a yapıldı. Eğer Filistinliler, ETA’ya yardım etmiyeceklerine söz verir-1
— 257 —
lerse, İspanya hükümeti Filistin Kurtuluş Örgütü'nü tanıyacağma söz verecekti. İngiliz hükümeti de Filistin Kurtuluş Örgütü’nü tanıyacağma söz verecekti. İngilizler de Arafat'a, İRA Gönüllüleri ile ilgili buna benzer bir öneride bulunmuştu. Ancak her iki durumda da Ara fat'ın bu önerilere “Evet” diyebilecek yetkisi yoktu. ETA ve İRA’ya yapılan Filistin yardımlarının kaynağı Ara fat’tan değil, Arafat'm diplomatik fantazilerini pay laşmayan George Habash’tan geliyordu. Korku çağının başladığı günlerden beri Orta Doğu’nun içinde ve dışın da gelişen terörist çalışmalarına politik çözüm yolu ge tirmek fikri ise, Habash'ın en son seçeneği yoldu. Korku çağının sonlarına doğru temiz etnik duygula rının ikiyüzlü amaçlar uğruna kullanıldığı Basklar için giz olmaktan çıkmıştı. Burada onların hakkında yaz dıklarımın neredeyse tümünü kendi ağızlarından dinle dim. Ama Etera'nın siyasal pisliklere bulaşmadığına şim di bile inanıyorlardı. Rastladığım genç Basklar, bu düşe öbürlerinden daha fazla inanmak gereksinimi içindeler. Ancak aralarında, yıllardır Fransa'nın güneyinde, her şeyden uzak tutulan kutsal kiliseye yerleşmiş 60 yaşın daki Katolik papazı kadar kesin konuşanına rastlama dım. 1979’da Kuzey Ispanya’ya yaptığım gezi sırasında sınırdan arabayla geçip San Sabastian’da buluşacağım Peder LarzabaVla görüşmeyi en sona saklamıştım. Bask ülkesinde kuzeyden güneye kadar en uç köşelerde bile ”Mösyö Peder’* diye tanınan papaz, beni Socoa’daki gösterişsiz papazevinin buz gibi çalışma odasına aldı.. Yaban cı basın için boş umutlar beslemeyecek kadar insan sar rafı olmuştu. Davranışları sıcak ve çok tatlıydı; ama yatarken bile başından çıkarmadığı izlenimini, veren F: 17
— 258 —
beresinin altında yarım ay biçimindeki gözlüklerinin üstünden bakan parlak canlı gözleri tetikteydi. Bendeki düşmanlığı hemen görebilirdi. Söze, “ETA” nm herhangi bir yabancı grup ya da terörist hücreyle kesinlikle ilişkisi olmadığını . belirtmekle başladı. “Bizler terörist değiliz, bizler özgürlükçüyüz” diye açıkladı. Anlamam gereken bir nokta daha vardı, kim ne derse desin, Marksist de değillerdi. “Genç E teralarıben de bi raz radikal buluyorum. Ancak onların Marksizme inanış ları gösterişten başka bir şey değil. O çocuklar herşeyâen önce yurtseverdirler” diye sözlerini sürdürdü: “Şiddet kullanarak kimseyi korkutmak istemiyorlar, yalnızca kendilerini savunuyorlar. Eğer kendinizi savunmayacak olursanız, yok olur gidersiniz ” ; Ne de olsa bir savaş içindelerdi: "Bizim Bask ülke miz yabancıların egemenliği altında. Tıpkı Almanların Fransa’yı işgal ettikleri gibi, bu savaş 'da 2. Dünya Sa vaşanın benzeri. Söyle bakalım, her savaşta insanlar bir birlerini öldürmüyorlar mı? Öldürüyorlar. İşte savaş budur.” diyordu. Sözlerini, "Bütün yaşam bir savaştır” diye sürdürdü, “Herşey, İverşey savaşımdır. Hayvanlar ve bitkiler savaşırlar. İnsanlar ve hayvanlar savaşırlar. Eğer savaşmazsan, yok olursun; zayıf yok olur gider. Bu, doğanın ve Hıristiyanlığın yasası. Sen hangi yan dansın?” Öbür yandan olduğumu anlamıştı. Çünkü benimle konuşmasını kesti. "Düzmece barış havalarından söz eden ya da uysallıkla her şeye boyun eğen güçsüz insan lar beni kandıramaz. Ben, Bask ülkesi ile İspanya ara sında 'Düzmece bir evliliğe' inanmıyorum.” Ayrılırken baha şu öğütü verdi: “Biz Basklılann es ki bir atasözleri vardır: ‘Dana, olmaktansa kasap olmak iyidir' derler.” Ve Tann’nm temsilcisi, bana kapıyı gösterdi.
İSHUTİN ÇÖZÜMÜ 1978 yılmüı sonlarında Cafho Fioroni1yi son gördüğümde, en iyi arkadaşını kaçırıp öldürmekten sa nık olarak yargılandığı Milano mah keme salonunda çelik bölmenin içinde tek başma oturuyordu. Ayrı bir bölmenin içinde yargılanan ve tümü birer eski hükümlü olan öbür sanıklar da ona yüz çevirmişlerdi. Daha sonra, 27 yıllık mahkûmiyeti ni çekmek üzere tutukevine kapa tılınca, eski devrimci arkadaşları * bile ondan uzak durdular. Özel bir hücreye alı nan Fioroni, açık havaya yalnız çıkartılıyor, polis mü fettişinin özel pişirdiği yemeklerini yalnız yiyordu. 1980lerde hayatta kalabilmesi çok şaşırtıcı. Sanırım, yeraltı teröristlerinin İtalya’da onun ölümünü hevesle bekle dikleri kadar başka bir insan yoktur. ,
Fioroni, 10 yıl gibi kısa sürede parlak planlarıyla İtalya’yı büyük ölçüde gerilla savaşının eşiğine getiren gizli yeraltı örgütlerinin yüksek düzeydeki komutanla rını tanımakla kalmıyor, başından beri ana hücrenin ilk basamaklarında yer alıyordu. Ve çağın, sonuna doğru bü ana hücrenin doğurduğu yavrular, ülkenin herhangi yerinde 3 saat 4 dakika arayla meydana gelen terörist saldırıların düzenlenmesinden sorumluydular. Fioroni, yalnızca bu gizleri bilmekle kalmayıp, açıkladı da...
—
260
—
1979 yılının sonlarında tutukevinden yaptığı itiraf lar, 10 yıldır tasladıkları kutsal amaçlarının düzmece olduğunu kanıtladı. Aydın kişiliklerinin sağladığı koru yucu zırhın ardına saklanan bazı virtüözlerin terörist katillerle yaptıkları işbirliğini nasıl üstün bir beceriyle gizlediklerini açıkladı. Yeraltı canileriyle yaptıkları kirli ortaklıkta adam kaçırma, silahlı soygun gibi işleri bir likte yürütüp ele geçen mal ve paralan yarı yarıya bö lüştükleri, Fransız Yabancı Lejyonu ve Mafya’dan pro fesyonel katiller kiraladıklan, kimi görgü tanıklarının gangasterler aracılığıyla ortadan kaldırıldıkları meyda na çıktı. İlk günlerde İlker silahlar ve para yardımları araştırarak hep aynı çizgiyi izledikleri yolun sonunda, İsviçre bankalarına büyük servetler yatıracak duruma gelirler; ısıyı izleyen ve enfraruj ışınlan ile- havadaki uçağı yok eden Sovyet SAM-7 Strela füzelerine dek uza nan çağa uygun silahlara sahip oldular. Sanatının doruğuna erişen İtalyan silahlı partisinin içinde Fioroniüıin yarattığı tablo, dünyanın herhangi yerindeki çağa uyan silahlı hücreler arasında birinci gelirdi. Ve yine hiç bir yerde 1969 kuşağmdan bir avuç öğrenci, geçici ayaklanmalan uzun çabalı çalışmalan sonunda uzun süreli bir iç savaş eşiğine getiremezdi. Yine hiç kimse, ülkesinin yanılgı ve üstün niteliklerini böylesine beceriyle kullanıp damarlarında zengin radi kal sol gelenekler yatan halkm gözleri önüne faşizmin korkulu anılarını sererek hükümet sınıfıyla kamunun arasmdaki uçurumu derinleştirip güçlü demokratik atı lından politik çöküntüye çeviremezdi. Bu ülkede İspanya ve İrlanda gibi ustalıkla yönetilip arkasına gizlenilecek etnik ve dinsel etkenler de yoktu. Bu, doğrudan doğruya, Fioroni açıklamaya başladığı zaman bir hayli yol almış komünist gerilla savaşmm stratejik planlarının genişle mesi anlamma geliyordu.
— 261 — .
Fioroni’nin itirafları, sürekli saldırılara uğrayan bazı İtalyan yargıçların aylardır anlatmaya çalıştıkları ve halkın kuşkuyla karşıladığı gerçekleri kanıtladı. Gö rünürde kendi kendine büyüyen İtalya’daki terörizmin arkasında inceden inceye düzenlenen bir takımm, iki aşamada çalışarak İtalyan toplumunun içine nasıl girdiği anlaşıldı. Görünüşte hiç bir biçime bağlı olmayan aşırı solun yasal yaygın özerk toplulukları, toplu silahlı ayak lanma propagandasını politik koldan açıkça yürütüyor lardı. Gizli yeraltı kolunu oluşturan ve vahşi acımasız lıklar içinde çalışan birbirlerinin içine girmiş büyük kü çük terörist gruplarda BR (Kızıl Tugaylar), P1 (Ön-' cephe), NAP (Silahlı İşçi Hücresi), RP (İşçi Devriyeleri), PFR, UCC, FCC ve buna benzer irili ufaklı yüzlerce hüc re silahlı ayaklanmanın askeri yönünü yürütüyordu. 1968’in büyük karışıklığının tepesinde geniş çevrelerin beğenisini toplayan akademik aydınlar ve ünlü yıldır lar da yer almışlardı. Ve bu grubun adma “Örgüt” adı verilmişti. Bu düşüncenin kaynağının nereden geldiği açıkça belli. Modelin Özgünü 100 yıl önce çarlık Rusya'sında yaratılmıştı. Bu fikri ocak 1866’da Nicholas İshutin adın da MoskovalI bir devrimci atmıştı. Silahlı ayaklanma nın ayak işlerini ve .propagandasını ortada gözüken po litik kol yürütecekti (Okullarda, kitaplıklarda, bölgesel aydınların toplandığı sosyal kulüplerde). Gizli kol İse suikastlar, silahlı soygunlar, şantaj ve buna benzer olaylarla o zamanı nradikal Rusya'sında ilk kez terörist ler ve adi suçluları birlikte sahneye çıkarıyordu. îshutin de kurduğu gruba “Örgüt” adını verdi. Gizli terörist kola da “Cehennem” adını takmıştı. Olgunlaşması 50 jul süren Bolşevik İhtilal folklo runda silik bir iz bırakan îshutin, Sibirya’da çıldırarak
— 262 — öldü. Ama her şeye karşın, Rusya’da devrim haşlaması na Önayak oldu. İtalya’da kurulan örgütün “Uzun süreli iç savaş” adını verdiği durumla ülkede aynı düşünceleri gerçekleştirmeye çalıştığı açıkça ortada. Carlo Fioroni de bu işin başından beri, olayların içinden eksik kalmadı. 1968’in gürültülü patırtılı olay larına karıştığı zaman 26 yaşmda, Kuzey İtalya’da bir lisede yabancı dil öğretmeniydi. Şimdi bile kendisine “11 Professorino” (Küçük Profesör) denilecek kadar genç ve silik görünümlü. Kısa boylu, güçsüz yapılı,- düşük omuzlu ve sırtı hafifçe kambur; yjüzüne içinden gelen huzursuzluğun verdiği pişmanlığın soluklüğu 've şımarık çocukların sıkıntılı anlatımı vurmuş. Kendi sözlerine göre cezasını çektiği suç, bir çılgınlık anında meydana gel mişti. “Herşey, herşey de yanıldık. Ç ok. geç kalmadan geri dönelim” diye mahkeme salonunda bağırınca, eski devrimci arkadaşları onun ne demek istediğini ahlama dılar. 1J Birçoklan gibi Fioroni de radikal politikaya, “Potop” adıyla bilinen Pötere Operaio'ye, (İşçi emekçileri) katılmakla işe başladı. İtalyan Komünist Partisi’nin so lunda kalan tüm yasal, kuruluşlardan daha ileri sol olan Potop, bir “Komünist devrim örgütüdür” ve hemen her şeyi şimdi isteyen asi öğrenci kuşaklarını mıknatıs gibi kendisine çeker. 1969’da, dorukta olduğu yıllarda 5 bin kadar üyesi vardı. Ancak yalnızca 5 etkin üyeden birinde “Kırmızı kart” bulunuyordu. Ve herhalde . o beşinden yalnız biri - tümü 200 kişi - bir Bolşevik ihti faline yiğitçe ayak uydurabilecekti Bizim anladığımız biçimde kuşağının eksiksiz bir, temsilcisi olmamalarına karşılık, Giangiacome Feltrinellüpm arayıp da bulama dığı kişilerdi. İtalyan terörizminin ana hücresi, onların devrimci ateşleri ve Feltrinelli’nin parası ve ilişkileriyle büyüyüp gelişti. ' ;' r
— 263
Potop’un dağ gibi birikmiş borçlarını İtalya’da yal nız Feltrinelli gibi varlıklı bir adam goğüsleyebilirdi. Ve karşılığında, yakın ilişkiler içinde bulunduğu önderle rinden; İtalya'nın ilk silahlı terörist grubu GAP örgü tünün kuruluşuna yardımcı olabilecek elemanlar sağlanmasını isteyebilirdi. 1971’de Potop’un içinde “Örgüt” bi çimlenmeye başlayınca Fioroni, Feltrinelli’nin yanmda ikinci sırayı aldı. Fioroni, patronu için, “Elinizden ge leni yapın, bizim için çok faydalı olacak” dedi. Birkaç ay sonra milyoner patronunun kendisine sağladığı düzme kimlik belgeleriyle yakalanınca “Kür çük Profesör”, yasa ile ilk kez sürtüştü. Cebinde Feltri nelli’nin takma adı “Osvaldo”ya yazılmış bir mektup bulundu. Polis, o zaman bu mektubun önemini anlamış olsaydı, İtalyan terörizminin ulusal bir yıkıma dönüş mesini önleyebilirdi. Ama mektubu dosyalayıp 8 yıl" ne reye koyduklarını da unuttular ye Fioroni’yi özgür bı raktılar. Mektup, “Örgüt”ün aşırı askerî planlarmı açıkça ortaya koyuyordu. Feltrinelli, “Osvaldo” imzasıyla İ971 sonbaharında kimliği bilinmeyen “Seatta” adında biri ne Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun kuzey kanadında yük sek komutala birleşmeyi öneren bir mektup yazmıştı. “Seatta” gerçekte, Franco Pipemo isimli Potop’un çok güçlü ve ateşli ileri gelenlerinden biriydi. Feltrinelli’ye yazdığı yanıtı Küçük Frofesör’e elden götürmesini söy ledi. 10 Kasım 1971 tarihini taşıyan mektubunda, ilkede anlaştıklarını bildirerek, “iki basamaklı olanak hazır lanan programın uygulanması benim için çok önemli ve her şeyden Önce aceledir” diyordu. Potop ve Feltrinelli’ nin yeraltı silahlı terörsit örgütü GAP arasında, “Komu tası Milano’da bulunacak eylemci bir birleşme” öneriyor du. Kendi adamlarına yalnızca “teknisyen” gözüyle ba-
— 264 —
kılmamasını, hiç olmazsa,' “Devrimci önderler yerin e/ öldürücü birlikler olmalarını” özellikle belirtiyordu. Mektubunu, “Ösvaldo”nun “Doğru yolda ilerleyen pek az devrimciden biri ve bu savaşın tek amacının da depr ■ rim olduğunu...” yazdıktan sonra arkadaşına duyduğu saygıyı belirterek bitiriyordu. (Feltrinelli, bu tarihten kısa süre sonra ölünce, gizleri de kendisiyle birlikte me- 1 zara götürdü. Ve 1979 yılında Fioroni konuşuncaya dek “Seatta”mn kimliği ve mektubun içeriği sır olarak kaldı.) • . ■J Ocak 1972’de polisçe salıverilen Fioroni, birkaç hafta ; sonra, yarım yüzyıl önce Musşolini’nin Faşist birlikleri gösterilerinden daha korkuncu olan ve Milano’da, yeni başlayan sokak çatışmaları sırasında yine tutuklandı. Feltrinelli de orada, kalabalığın ortasında, hükümetin tumturaklı sesi Corriere della Sera’mn camlanna taşlar fırlatıyordu. Polis, ayaklanmaların planlanıp düzenlen diği Feltrinelli’nin gizlenme evinde bol Ölçüde molotof ; kokteyli, çelik cop ve walkie talkie buldu; baskmda Fioroni de yakalandı. Aradan 72 saat geçmeden, yerleştirmeye çalıştiğı bomba elinde patlayan Feltrinelli’nin parçalanmış cesedi bulununca Küçük Profesör, bir daha gözaltma almdı. Olay yerinde bırakılan Wolkswageni kendisi sağladığı için bu kez tutuklanıp hapse atılacağından kuşku duy^ muyordu. Ama babacan bir yargıç onu salıverdi. O yıl larda bile İtalya’nın gözü peklikle kendisini aldatması görülmeye değer bir olaydı. Yargıç, iyilik yaparcasına, “Polis, merkezinden senin ateşli bir devrimci olduğunu söylediler, ama merak etme, anlattığın Öyküye inandım,: gidebilirsin. Ancak kaçmayacaksın, değil mi?”- diye sor du. Ve o gece Küçük Profesör, yeraltına indi. Fioroni’nin yeniden yeryüzüne çıkması için aradan 3 yıl geçti. 1975 mayısında İsviçre polisi onu elinde 10
— 265 —
bin dolar kara parayı çevirirken yakaladı. (Yardımcısı Petra Krause da mart ayında Zürih’te tutuklanmıştı. Daha sonra Milano’da kundaklanarak çıkarılan ve 10 milyon dolar zarara yol açan ÎTT yangınında Petra, arabasını kendisinden ödünç alanın Fioroni olduğunu öne sürdü. Fioroni de bunu doğruladı.) Küçük Pro fesör yakalanıp tutuklandığı zaman üstünde bulunan paranın 10 kat fazlasını kurtarmalık olarak toplamıştı. Mayıs ayının başlarında kaçırılan ve .bir daha geri dön meyen oğulları için Milanolu zengin ailenin ödediği pa ranın bir bölümüydü bu. Kurban, Küçük Profesör’ün yakın arkadaşı Carlo Saronio adında geleceği parlak genç bir mühendisti. Feltrinelli öldükten sonra, kaçağı ailesinin lüks evinde sak layan ve 1.000 dolar verip sınırdan İsviçre’ye sığınma sını, daha sonra yanma anlayışlı bir rahip göndererek Milano’ya dönmesini sağlayan da Sarion’ydu. Ve sonra 1975 yılı nisan aymm ortalarında bir gece yemeğe çağ rılan 26 yaşmdaki mühendis, ortadan yok oluverdi. Birkaç hafta sonra Carlo Fioroni’nin tutuklanması’, kaçırma olayma karışan öbür, suçluların da ele geçme sine yol açtı. Tümü de dosyalan sabıkalarla dolu par lak kabadayılardı. Biri Kara Faşist teröristlerle ilişkisi olan ve her türlü sahtekarlığı yapan ünlü Vallanzasca Çefesz’ndendi. “Ciciobello” Güzel Tombul Çocuk adıyla tanınan bir diğeri sık sık hapse girip çıkan sabıkalıydı. Mahkemede, “İşi bitirir, bitirmez atacağım bir milyon lireti (aşağı yukan 1.500 dolar) nasıl teperdim? Dışarı çalmak için çıktım. Benim fabrikalarda köle olmaya ni yetim yok. Bir milyon lireti harcamak benim için çok kolaydır” dedi. Grubun önderi “politikaya karışmış” dolandıncı Carlo Casirati, temizlemesini söyledikleri kurtarmalık parasmdan 200 bin dolan alıp Venezüella’ya gitmeden önce görkemli bir ayrılık, partisi verdiğini bil-
— 266 —
dirdi. “Sayın yargıç, Fioroni bana, yeni kaçak bir mah kûma parayı teslim edip değiştirmemi söyledi” diye, açık ladı. i Bu denli büyük bir işi tek başına çevirmeye yüreklenemeyen Casirati, Guistino de Vuono adlı gerçek bir Uzmanı yanma aldı. Mafya patronlarmdan kiralık katil de Vuono’nun, gösterdiği fazla acımasızlık yüzünden Fransız yabancı Lejyonundan atılması gibi garip bir ayrıcalığı vardı. Nasırlaşmış acımasızlığından kendi gangster arkadaşlarının bile korktuğu de Vuono, daha sonra Aldo Moro’nun Kızıl Tugaylar’ca öldürülmesine yardım etmekle suçlandı. (Bu satırları yazarken, polis onu daha ele geçilmemişti, ama Saronio’yu kaçırdıktan sonra aldığı 60 bin doların imzalı belgesi Kızü Tugay lar’m gizlenme evlerinden birinde bulundu.) Duruşmada verilen ifadeler sonunda öykü, parça parça yerine oturdu. Saronio, akşam yemek çağrısından evine dönerken kaçırılmış, bilmeden fazla verilen klorfom yüzünden ölmüştü. Cesedi kent dışında bir çöplüğe gömen çete, 8 milyon dolar kurtarmalık istemiş, ilk tak sit 800 bin dolar için anlaşmaya varılmıştı. ■ r Casirati, cezaevinde kaba bir harita çizmeye “Evet” deyince polis, Saronio’nun cesedini gömüldükten 4 yıl sonra buldu. (Polis, köpeklerini kokudan uzak tutmak için cesedin kafatasına yakın bir yere bir kutu beyaz karabiber döktü.) Mahkemede Çarlo Fioroni, bütün suçu üstüne aldı. Yargıca, “Bir komünist olarak kaçırm ayı ben düzenle diğim için kendimi suçluyorum” dedi. Ve bu eylemi, “Si lahlı harekete büyük etkisi olacak lojistik savunmaya” gerekli parayı toplamak için yaptığını söyledi. O zaman lar İtalyan kamuoyu, yapılan bu açıklamaları çok ilginç
— 267 —
buldu. 1978 sonbaharında Fioroni’nin sorguya çekildiği günlerde sıradan bir İtalya’nın “Silahlı hareketler*' ve “Para toplama yöntemleri” konusunda en küçük bilgisi bile yoktu. Silahlı hareketler konusunda tek bildikleri, Kızıl Tugaylar gibi açıkça tanınan terörist gruplardı. Ve Fioroni’nin onlardan söz ettiğini sandılar. Ancak onun anlatmak istedikleri, Kızıl Tugaylar’la karşılaş tırılmayacak kadar karışık bir örgüttü. Öldürülen arkadaşı Saronio’ya yazdığı hayali mek tupta (bunu daha sonra basma verdi), “Silahlı Hareket demekle tüm silahlı alanlardan söz ediyorum. Çünkü onlar - Kızıl Tugaylar hile - şunu ya da bunu istedikleri veya sinirleri bozulunca dinlenecek yer aradıkları zaman hepsi Parti’ye başvuruyorlar’’ diyordu. ' Küçük Profesör; hangi parti, hangi silahlı alandan sözediyordu, bunları açıklamadı. Ancak kurbanının ken disinin nelerden söz ettiğini bildiğini sezindirdi. Gerçek te Saronio, kaçırılmasında bilerek değil, bilmeyerek iş birliği yaptı. O şaşırtıcı mektupta Fioroni, Saronio’nun ailesinin köydeki villasının güneşli bahçesinde, ikisinin oturup tüm plam baştan aşağı gözden geçirmelerini an latıyor: “Seninle görüştük... Göbek bağlarını koparmaya yüreğin yoktu (Ailesinin büyük servetini zorla onların ellerinden almak istemiyordu.) Ama daha kendini ha zırlamadığın bir operasyona bilmeyerek yardımcı oldun... Günün birinde sana gerçeği anlatınca beni anlıyacaksm.” Fioroni, mahkemede Saronio’nun “anlaşılmaz acı masızca” ölümü konusunda başka açıklama yapmadı. Yine de birşeyler söyleyebilmek için kıvranıyordu. Yar gıca, “Hiç bir ceza, sevdiğim bir arkadaşa ihanet etmenin, verdiği derin acıdan daha korkunç olmaz” dedi. 1975’de işlenen cinayette ihanete, “kollektif çılgınlığın” ve
—-2 6 8
—
“gizli silahlı savaşım tutkusunun” olanak verdiğini açık ladı, ‘En çılgın önerilerin birer görüş, kuram ve bayağı suçluların devrimci güç olarak benimsendikleri boyutlar da yaşıyorduk. Arkadaşlarımız için savaşın anlamı, kendi anayurtlarına karşı savaşa dönüştü.. ” Sözlerine dışardakilerin bunları dinlediğini umut ettiğini ekleyerek son verdi. ' . “ Kendilerini ele veren Küçük Profesörle konuşma-" ' malarma karşm sıradan suçlular, yargılanmaları sırasın da onun üstükapalı sözlerini doğruladılar. Aralarındaki neo Faşistin kaçırma işini paraca destekleyen “Aşın solcu politikacılann” milyonlarca dolar değerindeki Röne^ sans tablolarını çalmaya yardım etmesini önerdiklerini açıkladı. “Namuslu hırsız” Casirati, para toplamak için Saronio’nun kaçırılması amaçlanan “Politik toplantıda” aralarında bulunduğuna ant içti. .Gerçekte Casirati, ka çırma olayından bir yıl önce Fioroni’nin takımında, öte ki sıradan suçluları .davaya hizmete yöneltme görevini , üstlendiğini anlattı. Ve kendi grubunun küçük, alçak bir topluluk değil, kükreyen bir takım olduğunu sözleri ne ekledi. Eğer mahkeme gerçekten doğruyu öğrenmek istiyorsa, “Bugün burada oturan suçlulann arasına ö yle; adlar girer ki, hepinizin ağzı bir kanş açık kalır” diye bağırdı. Üç kez akıl hastanesine girip çıkan “Namuslu . Hırsız”, sözlerini şöyle sürdürd^ “Böylece paranoyak çılgın yalancı Fioroni’ye inanmaya gerek kalmazdı ” : \ ■ Öbür kişlerin adları uzun süre gizli kalmadı. Doğru su, Küçük Profesör itiraflarma başlamadan önce herkes şaşkınlıktan sıçramaya başlamıştı.
Sarino olayının ardındaki gerçek, yeraltı dünyasın da Dostevyeski biçimi kurulan bozguncuları hızla ortaya
269 —
çıkardı. Zengin genç mühendis Saronio’nun da Küçük Profesördün kendi gizli grubunda, örgütün yüksek ba samaklarına yakın komünist bir militan olduğu anlaşıl dı. Kararlaştırılan gece, örgütün yüksek aşamalarındaki önemli bazı önderleri Saronio’yu akşam yemeğine ça ğırmış, sonra da pusu kuran çetenin ellerine teslim et mişti. Para toplama sorunu ortaya çıkınca Saronio, kapı komşusu kendisinden çok daha zengin 2 kişinin kaçı-* nlmasını önerdi. Ancak örgütün içindeki üstlerine göre arkadaşlarını kaçırmanın çok daha güvenceli olacağı , düşünüldü. Arkadaşları düşüncelerini ona hiç bir zaman açıklamadılar. Arkadaşlarmm kaçırılma olaymda anlaş ma yaptıkları profesyonel haydutlar 8 milyon dolar al mayı tasarladıkları kurtarmalık parasının onda doku zunu paylaşacaklardı. Ama Saronio, kendisini kaçın* ' lanîann kötülük dolu yüzlerini görünce - Cicciobello ya da Fransız Yabancı Lejyoneri de Vuono - 7 milyon dolan kendilerine verse, yine de salıverilmeyeceğini anlamıştı. Saronio’nun ortadan kaybolmasından kısa süre son ra başka bir komünist militan, Alceste Campanile; en sesinden tabancayla vurulmuş bulundu - Devrimcilerin yerleşmiş biçim i- Radikal sol, arkadaşlarının ölümünü hemen faşist sağın üstüne attı. Alceste’nin babası, oğlu nun Saronio olayı konusunda çok şeyler bildiği için kendi arkadaşları “Kızıl F aşistlerce öldürüldüğünü ka nıtlamak için umutsuzca uğraştı. Sonradan anlaşıldığı gibi, kurtarmalık paralarının bir bölümünü, gören Al ceste, olanları kestirebileceği için susturulmuştu. Korkunç biçimde ve Mafya’yı anımsatan soğukkan lılıkla sık sık cinayetler işleniyordu. Bir başka militan komünist, demiryolu üstünde boynundan vurulmuş bu lundu. Aynı takımdan bir kız, Roma yakınlarındaki boş bir tarlada kalbinden vurularak öldürülmüştü. Takımdan
— 270 —
bir genci de arkadaşları Milano’da gezmeye çıkarıp Öldür düler. Bu olayların arkasmda örgütün gölgesini göreme yen kamuoyu, ölümleri intihar olarak kabul etti. '! ‘
J .
•1
•i
Sonunda bu bilgilerin ağırlığı Carlo Fioroni’yi ko nuşmaya zorladı. Arkadaşlarının “Yanlış, yola saptırılm adiği” ancak onların “politik görevlerini” savsakla malarının, “ahlak” bakımından kendisini açıklamaya; zorladığını söyledi.
Yaptığı itiraflarla îjfcalyan yeraltı devrimcilerinin1 Joe Valachi’sı oldu. Verdiği adların (başlangıçta 150 ki şi) , yerlerin, tarihlerin doğruluğu kısa zamanda kanıt landı, kimi kopuk parçalar araştırmalar ilerledikçe yer lerine oturdu. Söylediklerinin bazıları uzun zamandan beri' biliniyordu ama, yine de toplumda yarattığı-şok büyük oldu. Örgütün kilit adamları zaman zaman tu tuklanıp bırakıldı. Yüzlerce davada, soruşturmada top lanan sözlü kanıtlar dairelerin arşivlerinde yatıyordu.; Örgüt, düşüncelerini ve attığı her adımı sol kanat kitap çı dükkânlarında satılan yayımlarla duyuruyordu. ■ j Mahkeme soruşturmalarını yürüten yargıç Achille Gallucci, “Şiddet kurbanlarından çok şiddete karşı gös terilen ters anlayış, kültür alışkanlığıy yurttaş haklan-, nm dokunulmazlığı ve demokratik yaşamın ana temel lerini sarsacak adlî ceza korkusu, halkın arasına yayıl mış yanlış bir inançtır. Ve bunların tüm ü geçersiz ve güçsüz yanıtlardı. Teröristlerin yok etme planlan, açık ça küçümsedikleri sistemin hoşgörüsünden yararlana rak herkesin gözünde büyümektedir” diye yazdı. | Kızıl Tugaylar topun ağzınüaydılar. Hiç bir suçlan olmayan silahsız avukatların, yargıçların, gazetecilerin,
— 271 —
fabrika müdürlerinin, dükkân sahiplerinin, polislerin yüzlerine, sırtlarına, başlarına, süreklerine, dizlerine ni şan alıp gülümseyerek ateşledikleri Kaleşenkof ve Skorpionları ellerinden düşürmeyen genç kadın ve erkekler yıllardır gazetelerin baş sayfalarında yer alıyorlardı. An cak- bugünlerde adam Öldürdükten sonra ortadan kay bolmak, artık çok kolay bir iş değil. ' Öldürmeden önce ve sonra para, silah, belge, bilgi toplama, sıkı güvenlik, dışarda ya da içerde gizlenme yerleri, halkın hoşgörüsü ve politik birleşme gerektir. Hiç bir yeraltı teröristi, yukarda yayılan koşullardan biri olmazsa yığın harekatım hazırlayamaz. Alman te röristleri bu koşullardan biri eksilince 10 yıl bile daya namadılar. Ama İtalyanların arkalarında güvenecekleri ikinci bir toplumları vardı. Buna, “Özerk Alan” adını verdiler. Kızıl Tugaylar ve onlar kadar öldürücü ön cephe, silahlı işçi hücreleri ve gelişmekte olan gerilla savaşı görünümünü vermek için her hafta ad değiştiren belki 200 hücreyi de içine ala bilecek genişlikteydi. “Özerk Alanı”. Buna benzer bir kuruluşa neden, yalnızca İtalya’nın 30 yıldır amansızca yanlış yönetilmiş olması rol oynamamaktadır. -Birçok ülkede yanlış yönetildi- Batı’nın en büyük komünist partisinin politik alanı boş bırak ması hiç bir ülkeyle karşılaştırılamaz. İkinci Dünya Sa vaşandan beri parti sürekli büyüyordu. Yirmi yıllık fa şizmden sonra 30 yıl sürekli demokratik, ama her yıl biraz daha güçsüzleşen katı hükümetlerce yönetildi. Ülkenin savaştan hemen sonra tarımsal ekonomiden ağır sanayie geçmesi, yeni sosyal yaralar, büyük ekono mik çarpıklıklar ve Avrupa’nın en radikal işçi sınıfının doğmasına yol açtı.
—
272
—
İşçilerin radikalleşmesinde Komünist Partisinin rolü büyükse bile,, onları devrim yapmaya sürükleye mezdi. Çünkü Stalin buna Yalta’da son vermişti. BÖylece parti Önderleri 1973’den beri “Tarihsel uzlaşma” adıyla bilinen hükümet ortaklıklarına katılmayı öne sürdüler. Bunun amacı, orta sınıfı kendilerine çekmekti - 1976’da oyların yüzde 34’ünü Komünist Partisi almış t ı- Bununla birlikte partinin alt sıralan rahatsızdı. Yapılan tahminlere göre, partinin her 3 üyesinden biri . yürekten Marksist devrimi desteklemiyordu. ;■ Parti içinde bunlara “Afgan” adı verildi. 1980'de Sovyet Rusya'nın Afganistan’a girip yerleşmesinin kendi i' parti önderlerince ilenmesine karşılık inatla devrime karşı çıkmalarından bu ad takıldı Ve bunun etkisiyle, partilerinin sonuna dek açıkça sola kaydığı ortaya çıktı. , Aşırı solda olan Marksistler için bu koskocaman kq- ' münist gücü ele geçirme fırsatı, devrim adına göz ka maştırıcı olanaklar sağlayacaktı. Kızıl Tugaylar, açıkça, Komünist Partisi’nin kökleşik devrimci rolüne “tarihsel dönüşünü” - ya da geri dönüşünü - engelleyen İtalya'nın Hıristiyan Demokrat rejiminin bir an önce ortadan kalk ması gerekmediğine inanıyorlardı. Hıristiyan Demokrat rejiminin bir an önce ortadan kalması gerekmediğine inanıyorlardı. Hıristiyan Demokratlar, Tugaylar’ın ger çek düşmanları değillerdi. Asıl başı ezilmesi gereken, bakanlık koltuğu kapmak için işçi sınıfını satan Komü nist Parti Sekreteri Enrîco Berlinguer ve arkasındaki : “Berlinguerci” takımdı. (*) ^ (*) Bu, Kızıl Tugayların Aldo Moro olayında izledikleri stra tejinin ilk ipucudur. Başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Partisi'nde sözü geçen kişi olan Aldö Moro, Italyan Komünist Partisi ile hüküm et ortaklığı kurabilecek ve bunu iktidardaki partisine onaylattırabilecek tek politikacıydı. 1978’in başlarında
273 —
Partinin, hükümete doğru attığı amaca bağlı her adım, soldaki boşluğu genişletti ve büyük bir beceriyle İtalya’nın terörist güçlerine rahatça barınabilecekleri bir ortam yaratıp büyük yararlar sağladı.
Carlo Fioroni, operasyonun arkasındaki şeytanca beynin Padua’da ünlü siyasal bilimler profesörü oldu ğunu açıkladı. Binlerce öğrencisinin “Toni” adını ver dikleri Ântonio Negri, kendilerine, ‘Özerk Örgüt’, 'Özerk İ ş ç i l e r (Özerk Silahlanma’, ‘Silahlı Özerk İşçiler9 ya da yalnızca ‘Özerk* adı altında toplanan beyinsiz bir top luluğun önderi olarak Avrupa’da üne kavuştu. Silahli ayaklanmayı destekleyen 27 ayrı suçtan şimdi tutuk2 ay süren kesintisiz görüşmeler sonunda, komünistlerin resmen destekledikleri Hıristiyan Demokratlar hükümeti kurdular. Hü küm etin parlam entoda güvenoyuna sunulacağı sabah, Moro ka çırıldı. Görüşmeler için parlamentoya giderken yolda pusu ku ran Kızıl Tugaylar'ın saldırısına uğradı ve kalabalık Roma Cad* desi'nde 5 koruyucusu vurularak öldürüldü. Saldırganlar, ken disini de b ir kamyonetin içine atarak yoğun trafik arasm da gözden kayboluverdiler. Ülke çapındaki insan avına karşılık Tu gayların gizlendikleri yer bulunamadı. Elli iki gün sonra, Moro’nun kurşunlarla delik deşik edilmiş cesedi çalıntı b ir arabanın içinde, Hıristiyan Demokrat ve Komünist Partisi merkezlerinin ortasında b ir yolda bulundu. Verilen mesaj, bundan daha açık olmazdı. Yeni büyük Katolik - Komünist dostluğunun m im an Moro, Italyan Komünist Partisi'ni klasik devrim davasından sap tırm ayı yaşamıyla Ödedi. O kargaşalı m art sabahında güvenoyu alan büyük m üttefiklerin ortaklığı uzun süre yürütemeyecekleri belliydi - ve b ir yıl dolm adan ayrıldılar - Kızıl Tugaylar’ın büyük b ir titizlikle seçtikleri kurban ve zamanlama, onları tarihsel an lam da kahram anlık boyutlarında b ir zafere eriştirdi.
F: 18
— 274 —
evinde yatıyor. 7 Nisan 1979 tarihinde kendisiyle işbir liği yapan 27 arkadaşıyla birlikte tutuklanması, Avru pa’daki bütün Yeni Sol Çevrelerde büyük şok yarattı. ı Onunla birlikte silahlı ayaklanmayı hazırlamak su çuyla tutuklananlar arasında 1968 kuşağından Franco Pipemo (Seatta), Oreste Scalzone, Ludano Ferrari Bmvo gibi büyük, adlan da vardı. Delikanlılık evrelerin den bu yana Marksist devrimci olan ve şimdi ortadan kalkan Potere Operaio’nun önderlerinin ellerine silah aldıklarını hiç kimse kestiremiyordu. Kendilerini coş kuyla kapitalizmin yok edilmesine adayan bu kültürlü kişiler, Yeni Sol’un aydın sözcüleriydi. Ve Toni Negri’ye - sıska, aşın sinirli ve gergin, düşüncelerinin heyecan hızına ayak uydurabilmek için kekeler gibi konuşan tümü büyük saygı duyuyordu. Negri tutuklandığı za man, Padua Üniversitesinde kuruluşa karşı gelen bir profesördü ve Paris Sorbonne Üniversitesinde de konuk konferansçı olarak dersler veriyordu. îngiliz sol kanat tarihçisi Eric Hobsbavm*a göre, “Okunmaz aydın et yazı sıyla” yazdığı akademik yapıtları Avrupa radikal çevre lerinin en gözde kitapları arasındaydı. tMarxHn ardın daki Marx” adlı kitabı, yine Kari Marx’m “Gundrisse”si üstüne verdiği konferansları ve komünizmin “Çalışma dan, öznel Jcollektif proleterya planlarıyla sömürücü lüğü bastırma” kuramları kendisine hayran çevrelerce çok değerliydi. Dostu ve koruyucusu Giangi Feltrinelli, Avrupa’nın Castro’su olma özlemi içinde yaşarken, Toni Negri de kendisini Lenin gibi görüyordu.; . Toni Negri, şiddetli kanlı ayaklanmalara olan inan cını hiç gizlemiyordu. “Marx,ın ardındaki Marx” a d lı! kitabında "Komünizmin başlaması için ilk gerekli ku ral, güçlü şiddettir” diye yazıyordu. 1978’de çıkardığı “Sömürge ve Sabotaj” adlı yapıtmda is e, “Komünist dik-
— 275 —
tatörlüğü kurulurken, düşmanlara karşı hayvan öfke siyle saldırmasını, düşünce ve tutkularında vahşîlik gös termesini istiyoruz” diyordu. ■ Tutuklanıncaya dek terörist olduğunu zevkle açık lamaktan geri kalmadı. Dostlarıyla birlikte olduğu za manlar bu düşüncesini asla gizlemiyordu. (Ele geçirilen bir mektubunda, "Belki bu yüzden terörist olabilirim” diye yazıyordu.) Duygularını topluluklarm karşısında açıklarken, cinsel coşkular ardmda gizlemeyi beceri yordu. Yine “Sömürü ve Sabotaj”da, “İçinde yaşadığım cani, sabotajcı, gaddar suçlu rolü kadar hiç bir şey bana tarih boyunca, büyük işçi topluluklarının yiğitçe gerçek leştirdikleri devrimi bundan daha iyi açıklayamaz” di yordu: “Yüzüme pasamontogamı takınca (dağcıların ve teröristlerin başlarına geçirip yüzlerini sakladıkları yün den örülme başlık) proleteryamn duyduğu ateşi duyu yorum. Atıldığım tehlikeler beni korkutmuyor ve içimde sanki sevgilimi beklermişçesine yakıcı bir heyecan olu şuyor. Ancak bu sözleri yalnızca düşüncelerini açıklıyordu. Batının özgür ülkelerinin birinde yaşamış, hiç cinayet işlememişti. Bu ünlü aydın, düşüncelerinden dolayı mah kûm edilecek miydi? O, yalnızca bir düşünür mü, düş arkasından koşan biri rmi, yoksa bir katil miydi? Örgü tün doğuşundan beri olayların içinde bulunan Carlo Fioroni’ye göre, her ikisi birden... Çok ince, dokunaklı, zaman zaman anlaşılmaz: cümlelerle yazdığı yazılarında Toni Negri de sık sık buna üstü kapali' dokundu. Bunları yazarken dava sonuçlanmamıştı, bu bakım dan onun suç ve suçsuzluk konusundaki düşüncelerini kısıtlamak gereğini duydum. Bu satırları oluşturan bil gilerin çoğunu ona karşı yapılan belgesel suçlamalar-
— ■276 —
dan ve 7 nisanda onu savunan komitenin yayımladığı 350 sayfalık savunma dosyasından aldım.
Örgüt, 26 Eylül 1971’de Roma’da bir arka odada doğdu. Ön odada Potop Kongresi’ne katılan delegele rin kapitalizmle emperyalizme lanetler .savurmaktan sesleri kısılmıştı. İtalyan öğrenci nüfusunun yüzde bir buçuğundan fazla üyesi olmayan işçi emekçilerinin durumu tehlikedeydi. İtalya’da sosyal ve politik çekişme ler, 1968 öğrenci ayaklanmalarından daha kötü’ sürüp gidiyordu. İki üç yıl sürekli savaşımdan yorgun düşen ler ya sol kanada bağlı partilere giriyor ya da politika dan uzaklaşıyorlardı. Potop’un gürültücü basamakları dışarda bağırıp çağırırken, aklı başında olanlar kapalı kapılar ardında amaçlarına ulaşabilmek için “Ishutiri Çözümü”nü düşündüler. • ! '; Delegelerden yalnız birkaçı İshutin ve örgütünün adını duymuşlardı. Hele onun "Cehennem” adini verdiği askerî koldan hiç kimsenin haberi yoktu. Zaten Pötop*un çoğunluğu ileri tarihlerde bile bu ikinci kolun var lığım bilmiyordu. Delegelere "Cehennem”den ve terörist şeytanlardan söz edilmedi. . İşçi emekçilerine yalnızca; "Silahlı ayaklanma partisi olarak kışkırtma yapmaları ve propagandalar hazırlamaları” söylendi. Daha sonra Toni Negri’nin açıkladığına göre, günün birinde Tanrı nın İsa’ya buyurduğu gibi,- arka odadan partiye "silah lan!” buyruğu geldi. Yine Toni ISegri, “Silahlı eylemlerin biçimsel olarak hazırlanması gerekliydi ama, halk top lulukları buna hazır olana dek eyleme geçilmiyecekti” dedi. \ . Hazır olsalar da olmasalar da, toplumu kışkırtıyor-; lardı. Toni Negri’nin çevresindeki parti iç çevreleri, - 8
—■277 — yıl sonra tutuklanan Pipemo, Scalzone, Carlo Fioroni ve kendisi- Potop Kongresi’nde, “Silahlanmanın bir an önce başlamasına” karar verdiler. Gelecekteki savunucu larından biri (Mario Dalmaviva), “Bize şiddetle baskı yaptılar, şimdi buna karşılık vermek için hazırlanmalıyız” dedi. Bir başkası (Kızıl Tugaylar’ın ilerde çıkara cakları Contro înfarmazione’nin başyazarı Emiliö Vesco), “Silahlanma sorunu hemen burada çözümlenmeli” diye diretti. Pipemo, uArkadaşlar, yok etmek yeterli de ğildir, silahlanıp iktidarı ele geçirmeliyiz” diye bağırdı. Nergi de, “Yok etm e ve silahsızlanma konuları kesinlikle birleştirilmelijdir” dedi. Bütün bu konuşmalar banda alındı. Potop Kongresinde gerçekte neler konuşulduğu bir kaç hafta sonra kendi aralarında söyleşi yapan Kızü Tugaylar’ca açıklandı (1979’da gizlenme .evlerinden bi rinde bu tutanaklar ele geçirildi). Belgede, "Gerçekte, politik silahlanmaya öncülük eden politikanın önderleri arasında büyük görüş ayrılıkları başladı. Uygulamada devrimci güçlerle silahlı işçi örgütlerini birleştireceğiz” diye yazıyordu. Ve böylece, kongredeki delegelere duyurmadan, Fotop’un iç çevreleri, gizlice silahlı kolu kurdular. Franco Pipemo, “Seatte” adıyla 2 yıl sonra Feltrinelli’ye yazdı ğı mektupta, Kuzey bölgesinde askerî komutada birleş meye ilke bakımından hazır olduklarını belirtiyordu. Bot öpün “Yasadışı İşler Bölümü”nön ilk askerî komu tanlığına getirilen Valerio Morucd, daha sonra Kızıl Tugaylar’m Roma bölüğü komutanı oldu. (1979’da Moro’yu öldüren Skorpion’la yakalanıp tutuklandı) Yasa dışı îşler Bölümü, çeşitli kez ad değiştirdikten sonra 1976’da “Ön Cephe” adı altında öldürmeye başladı.) Potere Operaio fazla yaşayamadı. ‘Cehennem’ düşü hızla canlanmaya başlayınca, üyelerin çoğunluğu ör-;
gütten ayrıldı ye 1973’de hücre, kendi içinde eriyip yok oldu. , : Ancak kısa süre içinde, çeşitli gizli terörist askerler ' arasından ‘Kollektif Özerklik” adı altında, örgütün yeni politik kolu doğmaya başladı. Bu çeşitli terörist toplu luklardan hiç biri Kızıl Tugaylar kadar ünlü değillerdi. Daha hiç bir İtalyan dizkapağmdan vurulmamıştı. Ve İtalya'da ilk politik cinayetler bir yıl sonra işlenmeye başlanacaktı. İtalyan: işçileri, şiddetli silahlı ayaklan maya hazır değillerdi. Negri, uÖzerklerin■kitleleri ken dilerine çekeceğine” inanıyordu. Özerklerin Marksist kışkırtma, ve propaganda progr ramı, Potop’un ortadan kalkmasından önce hazırlandı; Programın içeriği, işçilerin istekleri yanı sıra -konut, iş, yüksek kazanç, düşük ev giderleri sorunları - “çalış madan süresiz■izin, sanayi ile ilgili sabotajlar, politik düşmanları dövme, okulların dengesini bozma, halktan oluşan P/38 silahlı birlikleri ve proleter işgalcileri (sü permarket soygunları gibi) ortaya salarak sokak ayak lanmalarını hazırlamayı” kapsıyordu. Bu listenin tümü, polisin 1972’de ele geçirip yine dosyalar arasında Unut tuğu bir mektupta yazılıydı. Ünlü aydın Yeni Sol düşünürlerinin düzenlediği öğ retici seminerler, uluslararası becerikli konferansçıların söylevleri, karşı kültür kitabevleri ve özel radyo istas yonlarından yayınlanan zincirleme haberlerle bu prog ram çok kişiyi kendisine çekti. Binlerce radikal İtalyan (200 bin kişi kadar) suç işleyip yasalara karşı gelmeden - ya da öyle sanıyorlardı - devleti yeterince sarsacak “yasadışı proleter” çalışmalarda yardımcı olabilecekleri “Özerk Alan”a, doğru kaydılar. Gerçekte, gözlerinin önünde terörist kuruluşlar be lirince, adım adım suç işlemeye ve inançlarım yitirme ye başladılar.
— 279 —
1971 ya da 1972 yıllarında şurada burada çıkartılan yangınların ya da bombalamaların ne ziyanı vardı? Veya bir fabrika müdürünü yakalayıp boynuna “ISIR VE KAÇ”, “BÎRİNİ CEZALANDIR, 100 KİŞİYE ÖRNEK OLSUN” levhasının asılmasından ne kötülük çıkardı? Veya ele geçirilen bir şirket yöneticisinin şakağına da yalı silahla gazetelerde fotoğraflarının çıkması çok mu kötüydü? Ve toplum, farkına varmadan, “Halk mahkemeleri nin’’ kuruluş yöneticilerini idama mahkûm eden, gaze te müdürlerinin dizkapağının delinmesine karar veren, İtalya’nın büyük politik önderini kaçırıp öldüren, karı şık hedeflere çeşitli ateş açan, silahlı saldın sonucu bir kuruluştan 110 kişiyi rehin alıp aralarından 10 kişiyi makinalı tüfekle tarayıp öldüren yargıçlanyla aynı çar kın içinde dönmeye başladılar. Kızıl Tugaylar Moro olayını yönetirlerken, Ön Cep he de son verdiğimiz örnekteki operasyonu düzenledi. Her iki kuruluşun çalışma düzenleri arasmda ayrım vardır. Silahlı Kızıl-Tugaylar’m sürdürdükleri eylemleri halk desteklemiyordu. Oysa “Ön Cephe’nin terör eylem leri, emekçi güvünü yansıtıyordu. Negri, tutuklandık tan sonra yaptığı “Silahlı savaşımın her 'biçimine şid detle karşı koydukları” açıklamasıyla iki örgüt arasın daki görüş ayrılığını ortaya koydu. Kızıl Tugaylar’m eylemlerini şiddetle eleştirirken, Ön Cephe’nin davranışlarından söz etmiyordu. (Örne ğin, Ön Cephe’nin yakalanan 7 silahlı üyesini “Özerk İşçiler Grubu”, “Düşman eline düşen yoldaşımız” diye coşkuyla savundular) Negri, “Teröristlerin durumuna düşmemek için savaşım sırasında kesinlikle şiddet kullanilmamalı” dedi. “Teröristler, savaşım 'programlarında işçi güçleriyle öznel organik bağlar kurarak, şiddet hare-
İ)
— 280 —
ketlerinde herhangi öznel bir gücü kullanmamalıdıf* diye de ayırıcı nitelikteki düşüncelerini açıkladı. Aralarındaki görüş ayrılıklarına karşılık, Kızıl Tu gaylardan Renato Curcio ile Özerk’in Toni Negri’si çe şitli zamanlarda gizlice buluşup şiddetin arttırılması konusunu görüştüler (Fioroni’nin de bu görüşmelerde yer aldığını öbür arkadaşları onayladı.) Fioroni, iki ön derin 1974 yazında son kez buluşup sonbaharda silahlı ayaklanmaya başlamaya karar verdiklerini biliyor. (Pet> . ra Krause ile Sergio Spozzelünin sol kanat İtalyan ar kadaşları için İsviçre silah dağıtım merkezinden 42 ölümcül zırhlı araç mayını aldıkları tarihlerde). Bu konuşmaların tutanakları, Negri’nin ad babalığı yaptığı Kızıl Tugaylarım (Ccmtro İnfarmazione* ve Özerk’in “Rosso”sunda yayımlandı. ! Negri ve ayakdaşlarmıh hazırlayıp sakladıkları dü-, zinelerce gizli belge ve stratejilerini beilrleyen haritalar 1979’da ele geçirildi. Belgelerin çoğunda Negri’nin el yazısı; “ÖzerkHn hazırladığı programı uygulayarak önü ne geçilmesine olanak tanımayan büyük boyutlardaki bir iç savaşla dem okrasiyi yıkıp emekçi diktatörlüğü kurma amacım” belirtiyordu. İzledikleri strateji bir bakıma büyük başarı kazandı. Kızıl Tugaylar’m ya da Ön Cephe silahlı teröristlerinden Özerk Alan’da genellikle “Özü sözü bir, ancak yanlış yola sapan devrimci arkadaşlar” gibi söz edilip uyum yaratı lıyordu. (Özerk’in yayın organı Rosso’da çıkan yazılar da, 1977’ye kadar jandarmalara, yargıçlara ve Hıristiyan Demokratlarca ya da Noe-Faşistlere MSI - (İtalyan Sosya list Hareketleri) - merkezlerine yapılan saldırılarına; halk işgallerine, üniversite profesörlerinin dövülmesi gi bi olaylara “Yoğun eylemlerin öznel enerjiye dönüşmesi”
— 281 —
adı veriliyor ve “Kızıl Tugaylardaki İlerici gözüpek ar kadaşların savunma hareketleri” diye nitelendirilmesine karşılık Aldo Moro’nun kaçırılarak öldürülmesi “Yanlış yola sapma” diye yorumlanıyordu.) Yedi sekiz yıl bu nitelemeler yalnızca İtalyan terö ristlerine verilen adin yasallığını taşımakla kalmayıp, Mafya’nm Omerta Yasası’m, yani “Konuşmama k u r a lı nı da yerleştirdi. Veböylece, ülkenin tüm aydınlan ile yurttaşları, istemeden teröristlerle suç ortaklığı yaptılar. Uygar ve sosyalist düşünceler taşıyan bir kimse, yanlış yola sapmış olsalar bile, namuslu bir dostu ele vermezdi. Örgütün gizli silahlı kolu bulduğu sıcak yuvada serpilip gelişti. Potop’un Kuzey İtalya yeraltı askerî ko mutanı Carlo Fioroni, örgütün gelişmesini 1972’de ko-, ruyucusu Feltrinelli ölene dek birlikte izlediler. O gün lerde Feltrinelli’nin kendisine ait bir gizlenme evi yoktu. Örgütü GAP, Kızıl Tugaylar’a ilk kez İ00 kilo dinamit vererek yardım etmişti. Ve Potop’un Yasadışı İşler Bö lümü, Fioroni’yi, Renato Curcio’dan birkaç silah iste meye yollamıştı. O günler masalımsı, ama örgütün hız la gelişmekte olduğu yıllardı. Örgütün ilk büyük atılımı, uluslararası çevreye kan ca atmak oldu. Faturaların bedelini ödeyen Feltrinelli, 1971’de Avrupa’da iyi ilişkileri bulunduğu çevrelere ör gütü tanıttı. Zürih’te kurduğu uluslararası merkezini Potop’un “Uluslararası ofisi” izledi ve uluslararası işbir liğinin sekreterliğini üstlendi. Eco - Libro Kitabevi Mer kezinden Avrupa Projesi ve Ishutin Çözümü’nü Avrupa boyutlarında yaymaya başladılar. Silahlı şiddetin iki yü zünü, bir yandan kütleler üstündeki şiddeti, öte yan dan da kızıl terörü örgütledi. Bu arada, Orta Doğu Şu besinin 24 üyesi, 1978’de Kahire’de ilk Mısır - îsrail barış görüşmelerini engellemeye çabalarken tutuklandı.
— 282—
İtalyan güvenlik güçleri bütün olaylara yetişmeye çalışırken örgüt, Alman Baader - Meinhof Çetesi, - IRA, İspanyol Başkları, ETA, Fransız aşın sol yeraltı örgütü, bütün Filistin terörist kuruluşları ve sürgündeki Tupamarolar ile “yakın ve sürekli’? ilişki içindeydi. Tüm bu kuruluşlar ve öteki 4-5 silahlı grup (Kara Panterler bun ların içindedir) ilk doruk konferanslarını ekim 1971’de Floransa’da yaptılar; Feltrinelli, Potop işbirliği toplantı sının başkonuşmacısı Toni Negri’ydi, Konferansm ilk. günü İRA’dan Seamus Costello’nun delegelere kent gerilla taktikleri ve sabotajlar konu sunda bilgi vermesinden sonra, ikinci gün silah sağlan ması ve ilişkiler kurulması üzerinde görüşmeler yapıldı: Bundan sonra Beyrut’tan Tripoli’ye, Dublin’den Belgrad’a dek sık sık yinelenen doruk toplantıları için ev sa hibi ülkelerin hükümetleri, her seferinde “Hayır, böyle bir şey yok!” dediler. Uluslararası çevreler yalnızca romantik devrimci ol makla kalmıyorlardı. Avrupa'nın tüm silahlı grupları nın, gerektiği zaman saklanacak gizli yerlere sahip ol maları, ilk kurallar arasındaydı. İtalyanlar Avrupa’daki kaçaklar, Özellikle Almanlar için, açık bir ev hazırladı lar. Doğal olarak karşılığında aynı inceliği görüyorlar dı. Feltrinelli de Prag’daki villasmı bu amaç için kullan maya başladı. Henri Curiel, özellikle İtalyanlar için Pa ris’e iki gizlenme evi ayırdı. Örgüt, yurtdışmdaki İtal yanlar adına İsviçre, Almanya ve Fransa’da (1978 yılın da Toni Negri buralara kırmızı telefon hattı çekmeyi düşünüyordu) bol silah yığılmış lojistik üslef_kurdu. Fi? listinliler de Avrupa’da her yerde sığınacak yer bulup karşılığında yer gösteriyorlardı. ! Örgüte silah da gerekliydi. Özellikle ilk kuruldukları yıllarda, İsviçreli anarşistlerin silah dağıtım merkezi,
— 283 — Petra Krause işe başına geçtikten sonra ölçülemez bir değere ulaştı. Küçük Profesör, sık sık Zürih’e silah al maya gitti. Fotop’un yasa dışı işler bölümü başkanı Va~ lerio Morocei de sık sık İsviçre’ye silah almaya gidenler arasındaydı. 1971’de İsviçrelilerin silah dağıtım merkezi kurmalarına yardım eden Roberto Mander ise, Özerk Topluluğun Roma şubesi adma bol bol silah satın aldı; Ve bütün ve adlarmı saydığımız kişiler, zaman zaman polisçe tutuklanıp salıverildiler.
Bu arada örgüt, eline geçirdiği silahlan kullanması nı öğrenirken, hiç kimse bunu sezemedi. Bir sürü yaban cı İtalyan, hızlı bi rtrafik içinde gelip gidiyordu. Feltrinelli, GAP Örgütü’nün eğitilmesini sağlamak için Piedmont Dağlan’ndaki gerilla kamplarına Almanya’dan öğ retmenler, getirtti. İtalya'nın kuzeyi ile İsviçre’nin güne yindeki dağlık bölgelerde bulunan çeşitli kamplarda Özerk’in gizli silahlı gruplarının eğitilmesi için Filis tin’den uzman öğretmenler geldi. Toni Negri de, Feltrinelli’nin yaptığı gibi, adamlarmm eğitilmesini ve kamp lara yerleştirilmelerini sağlamak için Lübnan’a elçiler yolladı. 1971 - 72 sezonunda 100 İtalyan, Filistin kamp larında eğitildi. 1975 yılında ise Tal-el Zatar Savaşı’na katılmak üzere binlerce İtalyan gerillası Lübnan’a akm etti. Çekoslovakya kamplarında eğitim gören çok sayı daki İtalyan gerillasından çağın sonuna kadar kimse nin haberi olmadı. Ve bütün bu kaygı verici 10 yıl içinde İtalyan yetki lileri, Sovyet uzmanlarının İtalyan terörist hücrelerinin içine sızdığı söylentilerine kulak asmadılar. Kızıl Tu gay önderlerinden birkaçının Feltrinelli gibi bir süre
— 284
Prag’da kaldıkları biliniyordu. Ancak aristokrat Kızıl Tugaylar, herhangi bir yabancının kendilerine öğret menlik edecek kadar bilgili olmaları görüşüne karşı çı kıyorlardı. Uzun yıllar önce bir kez Renato Curcio, dik-, katsizliğinden (soruşturma yapılan devlet tutukevinde) ; “Kimilerimiz gerilla yöntemlerini yu rt dışında öğrendi” dedi. . ' ;' .Nerede1eğitim gördükleri, uzun süre sonra, General la n Sejna’nm açıklamalarından öğrenildi. Çekoslavakya Milli Savunma Bakanlığı ve Komünist Merkez Komitesin askerî danışmanlığı eski sekreteri,' 1968 yılında, Ameri ka Birleşik Devletleri’ne sığındıktan sonra, 1980’d'e ilk; kez bir Amerikan yazarıyla yaptığı söyleşide* Çekoslavakya’daki eğitim kamplarmdan söz etti. 1964’den bu yana KGB’nin Karlovy Vary’de teröristler için bir okul açtığını ve GRU’nun da Prag yakınlarındaki Doupov paraşüt kampmda kalabalık askerî eğitim merkezlerini yönettiğini söyledi. "Avrupa’nın her köşesinden ve 3.1 Dünya ülkelerinden binlerce öğrencinin bu okullarda eğitim görmeye geldiğini açıkladı. Kendi el yazısıyla tuttuğu listede, bu okullarda Feltrinelli’den başka 12 İtalyan’ın da eğitim gördükleri anlaşılıyordu. Xynı lis tede, Kızıl Tugaylar’m asıl kurucuları 10 kişiden 4’ünün, , Özerk’in çok ünlü 2 önderinin ve 1968 öğrenci ayaklanmalarmı düzenleyen 3 önderden birinin adları da bulu nuyordu. Daha sonra söyleşide Sejna, Toni Negri’nin 1966-67 yıllarmda Çekoslavakya’da önderlik özel kurslarma katıldığım sözlerine ekledi. . , Yeraltı İtalyan teröristlerinin eyleme geçmeleri için bu kadar eğitim yeterliydi. Ama daha sonra ortaya başka gerçekler de çıktı. Yine 1980 yılında, Kızıl Tugaylar’ın yüksek rütbeli üyelerinden biri örgütten, ayrılmaya ka rar verince konuşmaya başladı. O ilkbaharda tutuklanan
285 —
Patrizio Peci, Kızıl Tugaylar’ın Türin Bölge Komutanı ve yüksek strateji komuta üyesiydi. Sansasyon yaratan, itirafları, Carlo Fioroni’yi bile gölgede bıraktı ye açıkla dığı bilgilerle 400 îtalyan teröristini demir parmaklık lar ardına attırıp Kızıl Tugaylarım büyük bir bölümü nün yok olmasına ve Ön Cephe’nin bütünüyle ortadan silinmesine neden oldu. Peci’nin 4 gazete sayfası uzunluğunda yer tutan itirafları sırasmda birçok gerçek ortaya çıktı. Bunlardan biri de, “Kızıl Tugayların 1970 yıllan boyunca Çekoslavakya’ya eğitim görmeye gittikleri” oldu. Ve bu arada, Prag’dan yollanıp Macaristan - Avusturya yolu üstün den ellerine geçen çok sayıda Çek yapısı tabanca, makinalı tüfek, el bombalarına sahip olduklarım da açıkça anlattı. Bu tek patlama bile sıradan bir İtalya’nın başım döndürmeye yeterliydi. Bunun üstüne İtalyan yeraltı teröristlerinin uluslararası örgütlerle işbirliği yaptıkları, öğrenildi. Peci, “1970’lerin sonlarında, polis ve jandar( malardan zorla alman silahların yanmda, İtalya’ya ge len silahların kaynağının Filistin kuruluşlarının tek da ğıtım merkezi olduğunu açıkladı. Kızıl Tugaylar, Roma Bölge Komutanı Mario Moretti’nın Orta Doğu’dan silah satm almak için 2 kez Akdeniz’de uzun yat yolculuğuna çıktığım anlattı. Moretti’nin, Lübnan’da karaya ayak basmadan, 1977 ve 1979 yılında bağlantısı, yapılan silahlan denizde teslim aldığını söyledi. Ve İlk kez 6 ay sonra Moro’nun Öldürül mesinde kullanılan Skorpion’u; Moretti’nin getirdiğini açıkladı. Mario, ikinci yolculuğundan döndükten sonra Venedik’te, sanayi limanı Mestre’de silah paketlerini - el bombalan, patlayıcılar, ağır “Energa” zırhlı araç ma yınlan, makinah tüfekler, SAM-7 Strela füzelerini - İtal
— 286 —
ya’daki çeşitli terörist kuruluşlar, İRA, İspanyol Basklan ve çeşitli Alman terörist takımları arasında paylaştır dı. Silahların kaynağının George Habash’m Filistin j' Halk Kurtuluş Cephesi olduğunda kuşku yoktu. Ve hu silahlar yalnızca örgütün gizli silahlı koluna dağıtıl makla kalmayıp, görünürdeki politik kol Özerk’e de ve riliyordu. 8 Kasım 1979’da gece-yarışından sonra, Özerk’in ağzı kalabalık Roma Önderi Daniels Pefano, Adriya tik kıyısında tatil kenti Ortono’da 2 Strela füzesiyle yol-: euluk yaparken yakalandı. Füzeler, Romalı 2 arkadaşmdan birinin kullandığı Peugeot marka Steyşın vagon! arabanın altındaki gizli bölmeye sıkıca bağlanmıştı. İki si de ekpres yol üstünde buldukları kutunun içindekileri; teleskop sandıklarını öne sürdüler. Ancak tutuklananlardan birinin .celbinde Filistin; Halk Kurtuluş Cephesi İtalya ajanının telefon numarası bulundu. Aynı saatlerde olay yerine koşâü Ürdünlü ajan Saleh Abu Anseh, Güney Yemen pasaportu taşıyordu, j Kargo gemisi Sidon, Panama bayrağı altmda sefere çık mıştı ama, kaptanının Akdeniz’de ünlü bir silah kaçak çısı olduğu biliniyordu. Ve aynı gece, Ortona’dan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ajanınla telefon konuşması yap tığı öğrenilmişti. Gün ağarmadan Sidon, limandan çıkıp kayıplara karıştı. Ürdünlü - Güney Yemen pasaportlu Saleh Abu Anseh, Pifano ve öbürleriyle birlikte hapse atıldı. Öfkeden çılgına dönen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, İtalyan hükümetine ve Pifano’yu yargılayan Chietı Mahkemesine resmî bir mektup yazarak, Filistin lilere yalnızca yardım etmeye çabalayan suçsuz İtalyan- * lann “Ahlâk ilkeleri bozulmadan” bir an önce salıveril mesini istediler. . ,; (Pefano da daha sonra yalnız Filistinli arkadaşlarına yardım ettiğini Öne sürdü; “Strela, konusunda binlerce
—
287
—
iğrenç yalan uyduruldu” dedi. Gerçekte bu araç; Viet nam, Angola, Eritre ve Filistin gibi halk kurtuluş hare ketlerine girişen toplulukların savunma silahıydı. Ancak Strela’larm Rodezya Milliyetçi Cephesi’nden Joslıua Nkomo’nun 1978 yılında içindeki yolcularıyla birlikte dü şürdüğü 2 Rodezya uçağından hiç söz etmedi. Bu olayla ilgili Washington Post muhabirine bilgi veren Nkomo’^ nun şu sözleri hiç bir zaman unutulamaz: “Eğer füze ise, bizim çocukların işidir”.) Bu açıklamaların İtalyan toplumu üstündeki yoğun etkisi çökertici oldu. Bunlar yetmiyormuş gibi, Fioroni de örgütün korkunç yeraltı bağlantılarını açıkladı. Örgütün para sorunları Feltrinelli yaşarken bile bit miyordu. Zengin olmasına karşılık İtalyan devriminin para babası, iyi devrimcilerin örgütlerine gereken para yı kendilerinin bulması konusunda üsteliyordu. (Stalin’in, gençliğinde Georgia’daki bankaları soyduğu gibi).Kurduğu GAP örgütü, 1971’de İtalya’da para sağlamak amacıyla teröristlerin ilk adam kaçırma örneğine ön ayak oldu. Bu işde suçluları ve uyuşturucu madde kul lananları görevlendirerek son örneği de gösterdi, “Dava için her türlü yola vurmakta sakınca yoktur” dedi. Fioroni, kendisine Negri’nin, örgüte para akıtacak “Mafya üreticiliğini” yasal temeller üstüne nasıl oturtabileceklerini sorduğunu açıkladı. Mafya ile işbirliği yapmazlarsa nasıl para kazanacaklardı? Elde edilen pa ralan suçlularla yüzde 50 bölüşmek değişmez bir ölçü haline geldi. Gün geçtikçe becerileri artan teröristler; çaldıklan değer biçilmez tablolan, silah tehdidiyle ger çekleştirilen banka ve fabrika soygunlarından ele geçi rilen paralan suçlularla birlikte bölüşüyorlardı. Pusuya yatıp adam kaçırma olaylarını gerçekleştirecek bir “Adam Kaçırma Şirketi” bile kurdular. Bu arada, bil4
—
288
—
yarış atını kaçırdılar. (Ama at çok yaşlı olduğu için sa hipleri istenilen 300 bin dolarlık kurtarmalımı ödeme diler.) , Mafya’mn Calabria Şubesi Ndrangheta, zamanla ör gütün içine girdi. Yabancı lejyoner de Vuorco'nun doğup' büyüdüğü Ndrangheta klanı; bütün teröristlerle yakın ilişkiler içindeydi. Moro operasyonun parasal yönünü desteklemek için planlanan kaçırma olayında (milyoner gemi yapımcısı Angelo Costa’yı kurtarmak için verilen, kurtarmalık) 2.5 milyon dolarm yansını Kızıl Tugay larda bölüştüler. Komünist Ordu Birliği (ÜCC) adı al tındaki silahlı soygunlarda uzmanlaşmış terörist hücre sinin öteki terörist hücreler vç Mafya ile iyi ilişkiler için de ortaklığı yürütüyordu. (UCC ve Ndrangheta Calab ria kıyılarındaki Kulüp Medierran6e’ye yaptıkları bas kında 2 milyon dolara yakın para ve mücevherlerin ya nında 300 yabancı pasaport ele geçirdiler.) 1970derin sonlarına doğru Ön. Cephe ve Ndrangheta, Calabria’nm lüks yazlık merkezi TTöpea’da ortak top lantılar düzenleyip planlan gözden geçirecek kadar ya kın dost oldular. (Arkadaşlarına buralardan resimli pos ta kartlan yolladılar.) 1 , Çağın sonunda örgüt - bir isteğinin dışıhda - her amacına ulaştı. Para içinde yüzüyorlardı. Depoları çağın silahlarıyla doluydu. Özerklin görüşlerine katılmayan profesörlerin bisiklet zinciriyle dövüldükleri, yüzlerine tükürüldüğii, yakılıp bombalandığı, alay edildikleri Toni Negrfnin Padua Üniversitesi, 'örgütün yıkılmaz kalesiydi. Ülkenin her yerinde, özellikle büyük kentlerde bin lerce acımasız Özerk üyesi, kuruluşun koruyuculuğuma yapıyordu. Kent düzenini bozan şiddet grafik eğrisi hızla yük seliyordu. İşçi grevleri ve endüstri sabotajları, kuzey-
— 289 —
deki büyük fabrikalarda - özellikle de proleter adaletin firmanın 3 yetkili yöneticisini ölüme mahkûm edip 19 kişinin de diz kapaklarmı kırdıkları Fiat Fabrikası’nda çok arttı. Okulların dengeleri korkunç biçimde bozul du. Yedi yılda ülke çapında suikasta kurban gidenlerin sayısı 116’yı buldu ve terörizm kırsal alanlara yayıldı Tüm önlemlere karşılık - 500 aşın sol terörist tutuklandı. Büyük polis baskınından sonra bu sayı 2 katma çıktı 1979 yılında İtalya'da meydana gelen 2 bin 750 terörist saldırısından 215’ini sol gruplar üstlendi. Kızıl Tugaylar, Ön Cephe, Proleter Komünist Örgüt Silahlı Proleter Bir likleri ve gelip geçici hücreler güçlerinden bir şey yitirmemişlerdi. Özerk işçi gruplan da ,övünerek bu grup larla birleştiklerini açıklıyorlardı. k1977 yılından sonra' örgütün görünen politik kolu' nun da açıkça gizli kolla birleştiği anlaşıldı. Özerk grup lar yeraltına inip gelip geçici hücrelerle ya da Ön Cephe ile birleştiler. Kızıl Tugaylar’m özerk kitlelerden aldık ları destekle büyümeleri Ön Cephe ile işbirliği yapma larını engellemedi. îki grubun bilgi, silah, gizlenecek yer, stratejik plan ve eleman değiş tokuşu yaptıkları 1980 yılında Örgütten ayrılıp davaya ihanet eden dönek teröristlerin açıklamalarından anlaşıldı. .
Örgütün yeraltındaki kolunu dışarıya çıkartıp po litik ve askeri dallarıyla birleştirmenin ve iç savaşı baş latacak “Silahlı Parti”yi açığa vurmanın zamanı, gel mişti. Ancak Tani Negri ve Özerkin öteki 20 üyesi tutuklan dı. Korkunç belgeler yayımlandı. Bundan sonra Özerkin 20 üyesi daha tutuklandı. Önemli tanıklar 10 yıllık sessiz lik yasasını bozdular. Fioroni'nin itiraflarını, herkesin bilF: 19
— 290 —
diği Kızıl Tugaylar’m yüksek ve ast rütbeli üyelerle Ön Cephe ile Özerk’in yasal basamaklarında bulunan ■öbür kişilerin açıklamaları izledi. Özerk Padüa Şubesi’nin mahkemeye çıkan 32 üyesi, yalnızca düşüncelerinden ötürü yargılanmayıp silahlı şiddet hareketlerine önayak olma, soygun, kundakçılık,; toplu ayaklanmaları planlama gibi 70 ayrı suçtan yargılandılar. Aralarından 3 kişi, bütün yaptıklarını açık açık anlattılar. Ötekileri 7 yıla mahkûm oldu. Mahkeme, Özerk üyelerine ilk kez olağan , suçlar yerine örgütlenmiş tahrip etme suçundan hapis cezası uyguladı. i Kuşkusuz İtalyan terörizmi* böylece olağanüstü;bi çimde sona ermedi. Ama gönülsüz suç ortakları kısa sü rede örgütlerden ayrıldılar. Eski efsanedeki büyük ook kuşu gibi geriye dönüp, nerden nereye geldiklerini görmeye çabaladılar. ;
! |
1
İtalyan demokrasisini yok etmek üzereydiler. Özerk üyelerinin tutuklanmalarına yol açan kanıtlan topla yan Padua Yargıcı Guido Colog&ro, “Kanımca, sön yüz leşme anı yaklaştıkça Özerk İşçi Örgütü görünürde kitle savaşımını bıraktı. Toplum gösterileri gözle görülür pi çimde söndü. Ancak vurma, molotof kokteyleri, yangın ve gece ateşleri gibi geceye dönük' şiddet olayları arttı. Kızıl Tugaylar ve Ön Cephe’nin yeni toplanan askeri. ■ i birlikleri, şiddet eylemlerini sıklaştırdı... Bu,- askeri ça lışmaların ne hızla geliştiğini . kanıtlayan belirtilerdi, Bana göre, terörist saldırılara karşı demokratik devletin son tepki gösterme şansıydı. Yoksa silahlı iç savaş ayak lanması korkunç biçimde yaklaşıyordu” dedi. ‘ Amaçlan proleter davasını yükseltmek değildi. Ger çekte, bir halk ayaklanmasının İtalya’da fazla şansı yok7 tur. Avrupa’nın en militan işçileri olmalarına karşılık İtalyanlar, zorba Çar çizmeleri altında ezilmediler; !
— 291 —
İşçi sınıfının Kışlık Saray’a saldırma tehlikesi yok tu. “Son Sosyalist Devrimciler, 1980 İtalya’sını 1917 Rusyası ile karıştırıyorlar” diye yazan bir grup Kızıl Tu gay dönekleri, Tugaylar’ın cezaevindeki önderlerinin, “Kurşun yağmuruna tutulacaktan” gözdağıyla karşılaş tılar. Örgüt, hiç olmazsa, denetim altına alınmaz gerilla savaşlarıyla demokratik hükümeti polis devletine dö nüştürebilirdi. Tupamoralar’m Uruguay’da uyguladık ları ilk parlak örnekten sonra İtalya’da da aşırı sol te röristler Almanya, İspanya, İrlanda, Türkiye gibi sağ kanat diktatörlüğünün yerleşmesinde kesin kararlıy dılar. Ve şimdi de uğraşıyorlar. Eğer isterlerse, bugün her öfkeli İtalyan genci terörist olabilir. Bugüne dek süre gelen çeşitli gruplardan birini seçebilir. Yeni başlayan lar için açılan kurslara girip gerilla yöntemlerini Öğre nebilirler. Ama toplumun “Yanlış yola sapan arkadaş” hoş görüsüyle korunma güvenceleri artık sona ermiştir. Bu kural, İtalya’da anarşinin tırmanmasında uzun korkulu terör çağı için çok geçerliydi. Kuşkusuz, ülkenin her zaman hareketsiz yönetici sınıfının doğal yardım larının yanı sıra Komünist Parti’nin fabrikalarda yara tılacak sürekli çatışmalarla tarihsel uzlaşmayı kurtara caklarına kuşku yoktu. Ancak teröristlerin başarıları nın gizi, namuslu yurttaşların çevresinde kuracakları koruyucuyu ikinci bir toplumda yatıyordu. / En az yüz yıl önce Dostoyevski’nin “Ecinlilef” adlı yapıtında şeytani Peter Verkhovensky, "Dinleyin! Önce huzursuzluğu haşlatacağız. Şimdi hile elimizde öldüren, kundaklayan, sıradan suikastlar düzenleyen ve insanlan rahatsız eden kişilerden haşkalan da var... Hepsi harada
292 — elimizde hazır. Çocuklarımıza, Tann’nın varlığı ve aileteriyle alay etm eyi öğretecek öğretmenler, kurbanların- ' dan çok daim gelişmiş noktalara erişen kültürlü katil-, leri savunacak avukatlarımız, köylüleri öldürmek iste yen öğrenciler 'de bizimle birlikte. Suçluların cezalarını î artırm aya çalışan jüriler de bizimle birlikte işbirliği yai pıyo?\ Yeterince liberal olamama korkusuyla kıvranan savcı bize yardım ediyor. Hükümetin yüksek düzeylerin deki memurlar, edebi sanatçılar da bizimle birlikte ça- 1 lıştıklarını bilmemelerine karşın yine de bizlere yardımcı oluyorlar^ diye bağırıyordu. ^ :
12 TÜRKİYE’DE ANARŞİ Sahneyi gözlerimin önünde can- landırmaya çalışan Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği Müsteşarı, “Şiddet, Türk'ler için elmalı kek gib id if’ dedi. Elmalı kekin ne anlama geldiğini tasarlamak zor değildi. Şiddet, Türkler’in yapılarında vardı. Erkekler onurlarını korumak, erkek liklerini kanıtlamak, anlaşmazlıkla rı çözümlemek ya da mutlu bir olayı kutla mak için sık sık silah çekerler. Köy düğünlerin de Kaleşenkoflannı havaya ateşlerler. Aynı çılgın coş kunun izleri İstanbul Hilton Oteli’nin tavanlarını da süslüyor. Ancak bu saydıklarımızın hiç biri, 1970’lerin son larında denetlenmeyen şiddet tırmanmasıyla ölçülemez. Başkentteki ünlü bir gazeteci bana, “Ülkemde namus uğruna cinayet işlemek zorunlu gibidir. Ama terör yer leşene dek biz Türkler kasıtla işlenen cinayetlere alışık değildik” dedi. Meslekdaşım, “terör” sözcüğüyle her gün sayısı 9’a, 10’a çıkan bile bile işlenen cinayetleri anlat mak istiyordu, 1977’de 250, 1978’de 1000, 1979’da 1500ve 1980’nin ilk yarısında 2 bine yükselen ölü sayısıyla durum, dünyanın en korkunç terörist savaşlarından bi rine dönüştü.
— 294 —
Ve tüm dünya bunu yeni yeni sezmeye başladı. İ2 Eylül 1980'de yapılan askerî harekâta kadar Batı gaze telerinde Türkiye konusunda iç sayfalarda ancak bir iki paragraf tutan haberler görülürdü. Böyle olmasına karşılık İslamların son Özgür topluluğuydu. 700 milyon luk İslâm denizinin içinden 45 milyon kişinin yaşadığı bu demokratik ülke, çok partili ve gerçek seçimlerle Müslüman devletlerin ayakta kalan tek temsilcisiydi. Akdeniz’in doğu çıkış kapısı, Çanakkale’ye dek uzanan bu kocaman kara parçasının önemi çok büyüktür. Gü ney Avrupa ve Doğu Akdeniz’in savunmasında Batı Avrupa’nın en geniş kara ordusuna sahip Türkiye, NATO ülkelerinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Tarihteki ilk çarların egemenlik düşleri kurdukları günlerden beri Rusya'nın imrenerek baktığı bir toprak parçasıdır. 1968’den bu yana ve 1979’da komşusu İran Ayetullah Humeyn fn m eline geçtiğinden beri Türkiye, politik yıkıp boz malara adaydır. Tahran’da Humeyni’nin yanmda mol lanın zaferini kutlayan Filistin kurtuluş Örgütü Önderi Yaser Arafat, “Şimdi sıra Türkiye’ye geldi” diye.düşün celerini topluma açıkladı. Evet, sıra Türkiye’ye gelebilir di, ama bunu Batı gazetelerinde okuyup öğrenme ola nağı yoktu. Ben Türkiye’ye birkaç kez giderek uzun süre kal dım. Ve bir yolculuğumda. ülkeyi bir baştan bir başa arabayla dolaştım. Yalnız 1978'de yaptığım son yolcu lukta geçirdiğim şoka hazırlıklı değildim. Oteldeki odamda okuduğum günlük İngilizce haber gazetesinde bir sütünün o günkü cinayetlere ayrıldığını şaşırarak gördüm. O gece 5, ertesi gün 6, daha ertesi gün 11 kişi1, öldürülmüştü. Genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk, sağcı, solcu ayırt etmeden öldürüyorlardı. Pazartesi günleri gazetede uAnarşi” başlığı altmda haftalık ölüm haber leri yayımlanıyordu:
— 295 —
6 Kasım Pazartesi: \
k Kars’ın doğu bölgesindeki sağ - sol çatışmasında 2 kişi öldü. ★ Adana’da bir kahveye açılan yaylım ateşi sırasın da yaralanan Ali AJcçam, kaldırıldığı hastanede öldü. ★ Toros Dağlan’nm Toros ormanlarında l ’i kadın 2 ceset bulundu. 7 Kasım S a lı: k Ankara Aktepe’de Mehmet Kalkan adlı yurttaş, kimliği bilinmeyen kişilerce vurularak öldürüldü. Şenj tepe semtinde Yüksel Karagöz adlı kişiyi bıçakla yarala yan Elvan Güneş admdaki kız, tutuklandı. ★ İstanbul Bakırköy semtinde otobüs durağına kimlikleri bilinmeyen kişilerin açtığı yaylım ateşi sıra sında 3 kişi yaralandı. ' ★ Adana, Elbistan, Afyon ve Kayseri’de çeşitli anar şik olaylarda 11 kişi yaralandı. ★ Sağcı oldukları iddia edilen içkili 5 polis, başba kanın evinin önünde gösteri yaptı. (Bu olayın sanıkları daha sonra aklandı.) 8 Kasım Çarşamba : k İstanbul’un Üsküdar semtinde bir ceset bulundu. k Sağ görüşlü bir partinin İstanbul il merkez binası bombalandı. 9 Kasım Perşem be: k Malatya’da kurşun yağmuruna tutulan ve bir siyasi partinin üyesi olan Erdoğan Gökbulut ağır ya ralandı.
— 296 —
;
★ Gaziantep'te babasıyla‘yolda yürüyen Duran CaIvminli adlı bir yurttaş, açılan ateş sırasında öldü, babası; ağır yaralandı. , ■;
10 Kasım Cum a: ★ Bugün önemli anarşik olaylar yok.
11 Kasım C um artesi;
j
★ Anarşi, bugün 3 can aldı. Eskişehir’de silahlı 3 kişi bir kahvehane sahibini öldürdü. Bir kahvehane sa hibi de boğularak öldürüldü. / 'k İstanbul’da bir arabadan açılan ateş sonucu Sa dettin Kazan öldü. İstanbul’da aynca 4 kişi yaralandı. ‘ ★ Adana’da bir Öğrenci aldığı kurşun yaralarından öldü... >
“Anarşi”, çılgın biçimsizliklerle her köşede bulduğu çatlaklardan Türklerin gündelik yaşanana sızıyordu. Si lahlı maskeli kişiler kahveleri basıp, “Sağcı mısm, sol cu musun?” diye sorarak, müşterilerin yansını kurşun yağmuruna tutuyorlardı. Ya da hiç sormadan herkesi oldukları yerde kurşunlayıveriyorlardı. Silahlı herhangi bir kişi, evinde televizyon seyreden birisini rastgele vuruyordu.Sağcılar ve solcularca “Kurtarılmış bölge” ilân edilen semtlere girip çıkmak,vinsan yaşamı bakımından büyük tehlike taşıyordu. Öğrenciler, polislerin korun-' masında düşman bölgelerinden geçip okula gidiyorlardı: Bir ilkokul 3. sınıf öğretmeni, “Yolda düşürülmüş mek tup görseniz ne yaparsınız, çocuklar?.” sorusuna, sınıf-
297
—
tan koro halinde, “Elimizi sürmeyiz, bomba olabilir” yanıtını alıyordu. Yan tutan tüm kentler, kapalı birer kaleye dönüş tü. Türkiye’nin İran sınıfına yakın Erzurum’a sağcılar egemendi. Sovyet Rusya sınırındaki Kars ise, sölculann1 dı. Ve otobüsle bu yörede yolculuk yapmak korkunç bir olaydı. Sokakta yürürken bile m'akinalı tüfek ateşine tutulmak olağandı. Sağcı ve solcu silahlı kişiler, lise sınıflarına ateş açıyorlardı. Bu durumda öğretmenler öğrencilerine yere yatıp kımıldamamalarını söylüyorlardı. Üniversite kapı larında kimlik kartlarını gözden geçirerek silah araması yapan polisler, ders salonlarında sağcı ve solcuların ara sında oturup çatışmalarını önlemeye çalışıyorlardı. Taş radan gelen parasal olanakları dar öğrencilere ucuz .ya tacak yer sağlayan öğrenci yurtlan dayak atmalar, bı' şaklamalar ve işkenceli soruşturmalarla karabasan yu valarına dönmüşlerdi. Sayıları SO’ye kadar çıkan günlük banka soygun larının yarısı "Halk kamulaştırması”ydı. Gazeteciler, profesörler, tüccarlar, liseli öğrenciler gırtlakları kesile rek, elleri tellerle sıkıca bağlanarak, boğularak, parçala narak, işkence edilerek, kurşunlanarak öldürülüyor ve cesetleri demir .yollarında bulunuyordu. Anarşi kurbanlan arasında ayınm yapılmıyor ve bunlar karışık se çiliyordu. İstanbul’da konuştuğum bir profesör, uPoli tikada yansısız, bunun için kanmla bana gözdağı veren çıkmadı” dedikten biraz sonra çalan telefondaki ses, profesörün kansı genç öğretmene şöyle seslenm işti: "Pekala orospu, öleceksin!” Katiller, genellikle 18 yaşından küçükler arasından seçiliyordu. Çünkü, Türk yasaları 18 yaşından küçük
298
lere ölüm cezası vermiyordu. Türkiye’de bulunduğum sıralarda cezaevlerinde terör suçundan tutuklu 18 ya şından küçük 1052 sağ ve 778 solcu vardı. Aralarından çok azı ideoloji konusunda bilgi sahibiydi. Onyedi yaşrndaki bir tutuklu, Associated Press’den Emel Anıl’a,, “Ben sağcıyım ve solcu komünistlere karşıyım” diyordu, “Ama gerçekte sağcı ya da solcunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Tek bildiğim, ailemin komünizmin acımasızlığmdan kaçtığı (Rusya’da, Türkistan’dan) ve komü nistlerin kötü olduklarıdır .” ■:
' ; !
\ .
Davaları uğruna öldüren ya da ölmeye başkoyan ; yüzlerce tutukluya bu işi neden yaptıkları sorulunca, yalnızca, “Çünkü ben anti - komünistim” ya da, “Çünkü ben faşistim” karşılığını verdiler. , "Milliyet G azetesf’nin ilkokullar arasmda açtığı bir bilgi yarışmasında, “Komünizm ve faşizm nedir?” soru-:, suna, “Küfür gibi çirkin sözcüklerdir3* karşılığı verili yordu. j
Durumun iyice korkunçlaştığı dönemlerde ülkede değildim. Türkiye’den ayrıldıktan bir ay sonra “Anarşi” güneydoğudaki Kahramanmaraş Kenti’nde çılgıncasına doruğa erişti. 1978’in Noel haftasmda, sağ kanat, tiyatro- ; larmın birine atılan bombayı, solcu 2 öğretmene yapılan j suikast izledi. Ve bu olaylarla ilgili cenaze töreni, sağcı; ve solcuların birbirlerine: ağız dalaşıma girişmelerini kit le ayaklanması izledi. Bunun hemen ardından bütün bir hafta mezhep cinayetleri saldırısı başladı. Namusa saldın ve yağmacılık sonunda 111 kişi öldü, binlerce kişi ağır yaralandı ve yüzlece ev yakılıp yıkıldı. Associa-1 ted Press, bu korkunç haberi, “Ölülerin başlarına sopa larla vuruldu. Cesetlerin karınlarına ateş edildi. Gaza
— 299 —
batıklan paçavralar kibritle ateşlenerek yangınlar çıkar tıldı” diye verdi. Bu olaylardan sonra kentte yaşayan binden fazla insan tutuklandı ve yüzyılın en çok sanıklı davası baş ladı. O yaz merkezi Adana olan bölgenin, güneşten kav rulan spor alanma doldurulan sağcı ve solcu görüşe bağlı erkekler, kadınlar, çocuklar, polisler, öğretmenler, öğrenciler, sanatkârlar, çiftçiler, çöpçüler, bir yargıç, bir Müslüman Sünni imam ve 2 sağır dilsizden oluşan 807 sanık yargıçların önüne çıkarıldı. Ve Cumhuriyet Savcısı, 330 kişinin idamını istedi. (8 kişi ağustos 1980’de idama mahkûm oldu) Kahramanmaraş olaylarından sonra o dönemin sol eğilimli hükümeti, genellikle sağcıları suçlayarak sıkı yönetim ilân etti. Seçimler sonucu iktidardan düşen hükümetin yerine işbaşına gelen sağ_ görüşlü hükümet ise, bu kez solcuları suçlayarak sıkıyönetimi sürdürdü. Her iki iktidarın da kendisine göre haklı nedenleri vardı. O zaman CiAnarşinin arkasında kimlerin gizlendi ğ i n i bilmemeye olanak yoktu. Anarşi, tek stratejik ko mutayla yönetilmezdi. Terör çılgınca tırmanıyordu. St ratejik yönetime ağır, resmî öneriler, aşırı isteklerde bulunulmuyordu. İtalya'nın Kızıl Tugayları gibi, seçi len kurbanlar da devletin güvenliğini sarsacak güçte değillerdi. Polisler, subaylar, yargıçlar, politikacılar gibi gözde kişiler hedef alınmıyorlardı. Birbirlerini öldüren topluluklar aynı kökten, aynı yapıdan geliyorlardı. 1960’larda Türkiye’de1 kırsal kesimlerde kentlere başlayan büyük göçün yol açtığı sosyal bozukluklar .yüzünden 'çoğunlukla yoksul (sağcılar, solculardan daha yoksul), işsiz (işsiz delikanlıların oranı yüzde 40 - 50) gençler arasmda öldürme oranı çok yüksekti. Ve sanki hepsi ka
—
300
—
palı bir daire içinde dönerek sağcılar solcuları, solcular da ölenin öcünü almak için sağcıları öldürüyorlardı. Solcular, ayrıca kendi aralarındaki öteki solcuları da öldürerek Marksist rakipler arasmda yarışıyorlardı.: Orada bulunduğum sırada, eğer 35 ya da 45 değilse bile,: Türkiye’de en az 25 Marksist devrimci grup vardı. Nere ye gitsem, birisi elime, sıraya saygıya bakmadan, an laşılmaz bir kart tutuşturup Stalinci, Leninist, Maocu, Troçki yandaşı ve. çeşitli anarşist yeraltı kuruluşlarının; gelişmelerini izletmeye çabalıyorlardı. Umutsuzca tek; başına kalan Arnavutluk esinli (ilhamlı) bir grup, özel-; İlkle eski Maocu arkadaşlarına düşman kesilmişlerdi/ Maocular da öncü Sovyet Marksistlerinden Öylesine tik siniyorlardı ki, “1 Mayıs Yürüyüşü”nde üzerlerine ateş açarak 32 kişiyi öldürüp 100 kişinin de yaralanmasına neden oldular. (Bu durumda bir Maocu grup, kendile rine “Halkın Yolu” ve uEmekçi Devrimci Aydınlığı”, gibi adlar veren öbür gruplan suçladılar.) Gerçekte, bir iki aşın karşıt uca yanaşmak - genel olarak - çok zordur. Çünkü, Türkiye’de politikada ortada çok az kişi kaldı. Büyük partilerden biri ülkenin yöne timini ele almca iyi adamlar bir yana, kötü adamlar da öteki yana toplanıyorlardı. Biri öbürünün yerini alır almaz da gizli servis raporlarını dışarıya sızdınyorlar ya da baskı yapıyorlardı. Cezaevlerindeki teröristler için “ge nel af” çıkartılıyor, karşı yanı tutan bir grup hapse atı yordu. Karşıt güçler okullardan, devlet dairelerinden ve bakanlıklardan temizleniyorlardı; (Özellikle İçişleri Bakanlığından). Politikanın iki ateşi arasmda kalan gazete başyazarları ise kurşunlanıp öldürülüyorlardı. Olaylar, sınıflarda öğretmenlerin bağlı bulundukları sen dikalara ve öğrenci demeklerine göre yorumlanıp an latılıyordu. Polislerin bile “Pol - Bir” ve “Pol - Der” adı
—
301
—
altında sağcı ve solcu kuruluşları vardı. Terörist tutuk lamaları sırasında “haksızlığı” önlemek için bu polisler ikişer ikişer (herbirinden bir tane) takım olarak göreve çıkarılıyorlardı. İktidardan düşen solcu demokrat bir partinin genel başkam, “Polis güçlerimiz dejenere ol muştur” diye açıkça konuştu. Onun 1 yıl 10 ay süren iktidarı sırasında terör ölüm' oranı 5 katma yükseldi (Bir günde 1 ölüden 5 ölüye çıktı) ” Ülkenin sorunları nın altında sağ kanadm yattığma inanarak ocak 1978’de iktidara gelen bu genel başkan, daha sonra düştü. Türkiye’de yayılan terör olayında, sağcı faşistleri Devrimci komünist soldan ayırmanın olanağı yok. Her iki yan da. 10 yıldır birbirlerini aynı sinsi amaçla dürtükleyerek, boğazlarına dek bozgunun, kargaşanın içine battılar. Bütün bu olayları solun başlattığına da^ hiç kuşku yok. Daha açık söylemek gerekirse, terörü Ruslar başlat tı. Elde ettiğimiz değerli kanıtlan, Viktor Sakharov adın da KGB’den ayrılan bir ajanın belgesel Öyküsünü kale me alan ünlü yazar John Barron’m m “KGB” adlı yapı lm a borçluyuz; Zeki bir genç olan Sakharov, 5 yıl Arap ça dil eğitimi gördükten sonra 1967 yılında ilk kez gö reve atanarak Yemen’e gitti. 1968’de ise tam yetkili KGB ajanı olarak Kuveyt’e atandı. Kuveyt’te bulunan Türk masası uzmanı Arapça bilmiyordu. GRU’nun Rus askerî gizli haber alma görevini yürüten kişi de Arapça bilmiyordu. KGB merkezinden gelecek çevirmenin gecik mesi, haberleşmenin büyük ölçüde karanlıkta kalmasına yol açtı. Kendisinden yardım etmesini istedikleri Sakha rov, böylece çok değerli bilgiler edindi. ■ KGB’nin Arap devletlerini, Afganistan, İran, Yu goslavya, Arnavutluk, Yunanistan ve Türkiye’yi içeren
—
302
—
VIÎI. Bölüm’ün tam ortasında görev yapıyor, ajanların bütün bu yerlerden yolladıkları raporlar elinden geçiyordu (Raporlar genellikle görünmez mürekkeple yazıl mıştı). Ve böylece, kendi bölgesindeki 3 büyük Sovyet operasyonunu tüm ayrıntılarıyla öğrendi :
■
1) Suudi Arabistan petrpl yataklanna sabotaj, yap mak ve eğer olanak varsa, B a tiya bağımlı monarşiyi devirmek. 2) K uveyt ve İran Körfezinin çevresinde K atar, Bahreyn ve Oman gibi Arap petrol şeyhliklerinde terö rist hücreler kurup Sovyetler B irliğinde burslu gerilla Öğrenimleri önermek. 3) Adam kaçırıp suikastler düzenleyerek T ü r k iy e , ye karşı vahşi bir terör kampanyası hazırlamak. ;j , Aşın kuşkucu ve çok iyi haber kaynaklarına sahip hükümdarları atlatarak şeyhliklere sızmak kolay olma^ dı. Ancak Sakharov’un orada bulunduğu şırada yine de , Katar oymaklarına bağlı 80 kişi Moskova’ya gitti. On yıl sonra büyük bir kuşatma yapacak Oman’nm Dhofar oymakları da o günlerde biçime girmeye başladılar. (Gü ney Yemen’in Aden yakınlarında onlar için aynlan özel kamplar 1968’de kuruldu.) İlk Filistin gerillalan da bu tarihlerde öğrenime başladılar. Ancak 3 büyük projenin içinde en ilerleyip gelişeni Türkiye ile ilgili olanıdır. NATO’nun Orta Doğu’daki en ileri karakolu olan, Karadeniz’den Rusya’ya bakan ve Çanakkale’yi koruyan Türkiye, Rusların özel ilgi gösterdikleri hedefti. Ruslar, 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bu ülkeyi kendileri ne katamadılar ama, onu yansız duruma getirmeye çok yaklaştıkları bir anda Tramari •doktrini bu amaçlarına ' son verdi. 1960 yılında aynı amaçlarını bu kez daha iyi
—
303
—
koşullar altında yinelediler. Çünkü Türkiye, yarım yüz yıldan fazla süren kaya gibi dengesini yitirmeye başla mıştı. Kemal Atatürk'ün olağanüstü devrimiyle Türkler, kapalı ortaçağ îslâm topluluğundan birdenbire parla menter hükümetli bir Avrupa ülkesine dönüştü. Ancak şimdi de büyük saygı düyulan Atatürk ölmüştü’. Miras bıraktığı politikası düşüncesiz mirasyedi rüşvetçi rejim le harcanıp yok edilmişti. Ve 1960 yılında yurtsever ordu, durumu düzeltmek üzere, kısa süre iktidara geçti. En yakın zamanda sivil yönetime dönüleceğini bildiren or dunun sözünü tutması olağanüstüydü. Demokratik dü zene kısa sürede dönülmesine karşılık özü zayıflayan sistem hiç bir zaman eski gücünü kazanamadı. Kötüye doğru seğirmenin nedeni, belki 1960 yılın da ordu başa geçtiği zaman bir Türk’ün burnu bile ka namamış olmasmda aranılabilir. Gerçekte, o yıl yete neğini yitirip çöken hükümete karşı yapılan gösteriler de 2 öğrencinin ölümü, ordu önderlerini harekete geçi ren son olaydı. Kuşların bütün çabalarına karşılık 1969 yılma kadar politik kan dökülmedi. 1971’in ortalarında Kuveyt’teki görevinden ayrılan Sakharov’un elinde, Rusların 1960’larm başlarında Türklerin içine sızmaya başladıklarını gösteren bol ka nıtlar vardı. KGB, Ankara’da birkaç zeki genç Türk’ü Rusya’da eğitmek için toplamaya başlamıştı. Yurtlarına dönen yeni eğitilmiş Türk ajanları, daha doğmamış terörist hareketler için radikal gençlerin toplanmasına önayak oldu. Bu gençler, gizlice Suriye’ye gerilla eğitimine gön derildiler. Gerçeği gizlemek için gençler, Suriye’den Fi-
—
304
—
■
|
listin’deki kamplara geçtiler. Şam’daki Sovyet Büyük'' elçiliği’nde görevli Vadim A. Shatrov ve'elçilik şoförü; Nikolai Cehemenkov adında 2 KGB ajanı, bu gençlerin; gerilla kamplarmda eğitilmelerini ayarlıyorlardı. Suri ye’den öbür Filistin kamplarına, Lübnan ve Ürdün’den Güney Yemen’e dağıtılan genç Türk teröristleri, George Habash ve Vadi Haddad’ın ellerine teslim ediliyor-; lardı. AnkaralI bir profesör bana, “Ankara ve İstanbul üniversitelerinden birdenbire yok olan öğrenciler 3-4 a y1 sonra kaybolduktan gibi ortaya çıkıyorlardı” dedi. Eği tilen gerillalar, Vadi Haddad’ın Irak merkezi Bağdat’tan; çekirge gibi akın akın yurda dönmeye başladılar; Bu gruplardan biri 1970’de Türkiye’n in , doğusunda Diyar bakır üstünden yurda dönerken büyük bir terörist sal- ' dirisi düzenledikleri sırada yakalandı. Birbirini izleyen yıllar boyunca Filistin kamplarını bitiren Türkler - Rus ların denetlediği Habash - Haddad cephesinden 12’şer kişilik topluluklar oluşturarak ellerinde Sovyet bloku yapısı silahlarla araba ya da, gemilerle Türkiye’ye dö- , neıken ele geçirildiler. Bu arada KGB’nin gizli Haber .Alma Bölümü (1, Bölge Başmüdürlüğüne bağlı A Bölümü) Türkiye’de , Amerikan - NATO varlığına karşı yüksek düzeyde bir kampanya sergiliyordu. 1966’dan 1970 yılma kadar Giz li Haber Alma Bölümü, görülmeye değer 3 başarılı düz mece operasyon düzenledi. Birincisi, "İlerici” Türk peşli- i tikacılanna zarar verip sağ kanatı güçlendiren ve Âme- . rikan oyununu “Kanıtlayan” anlamda, bir/Türk sena törünün yazdığı ve geniş çevrelerde okunan bir kitaptı. İkincisi, Amerika’n ın . sözde Türk ordusunun içindeki sağcı güçleri desteklediği bir • belgeyle “kanıtlanıyor du”. Üçüncüsü, yine Amerika’nm, Yunanistan’da yöne timi elinde tutan sağcı askeri junta ile gizlice işbirliği yapıp askeri bir darbeyle Kıbrıs’ın Türk kesimini ele
—
305
—
geçirerek Yunanistan'a bağladıktan sonra Atina’nın NATO’ya girmesini sağlayacağını “tanıtlıyordu”. Bu ^sonuncu oyun, Türk Dışişleri Bakanlığı’na çok ivedi ve gizli haber niteliğinde aktarılıp - emekli KGB görevlisi :Sovyet Büyükelçisi Vasili Federovicth Grubyakov*un ver diği belge - sansasyonel sonuçlar yarattı. Bu 3 olayın etkisiyle her ateşli Türk, birçok gencin yaptığı gibi, Türkiye’nin “Amerikan emperyalizmine mezar olacağına” ant içti. Ve şimdiye dek çok az kişi bu 3 belgenin kötü birer düzmece oyun plduğunu anladı. 1968’de Türk öğrenci yurtlarında başlayan antiAmerikan ayaklanmaları çok doğal karşılandı. Aynı yılda Amerika Birleşik Devleti’ne karşı kimler ayaklanmıyor du ki? 1969’da “Dev Genç” adlı ateşli Marksist öğrenci örgütünün meydana çıkması da doğaldı. Sanayileşen Avrupa’nın bağrından kopmaya çalışan, enflasyon, iş sizlik ve ahlâksızlığın alıp yürüdüğü düşkün gecekondu kentlerinde yaşayan, kırsal kesimden kopup gelen ve sıkıca bağlandığı İslâm geleneklerinin altında ezilen Türk gençlerinin günün birinde devrim düşüncesine yö neleceklerine hiç kuşku yoktu. Ancak bir yıl içinde yap tıkları sıçrama - 1968’de öğrenci yurdunda Amerikan Büyükelçisinin arabasmı yakmakla başlayan, olaylar 1969’da hazır yapım profesyonel yeraltı teröristlerinin W an ortaya çıkmalarını sağladı. Ve Dev Genç’in strateji, yöntem, slogan, nakarat 've lojistik açılarından prefabrikasyon bir yapının şaş maz belirtilerini göstermesi uzun süremedi. Öğrencilerin 1960’lann sonlarından özellikle 1968’lere dek genel bil dirilerinde, toplantılarında ve boykotlarında kullanılan közlerin hızla değiştiği görüldü... Durumu yumuşak sözF: 20
—
306
cüklerle açıklamak yerine, isteklerini yüksek sesle ve; kimi zaman da özellikle şiddet göstererek belirtmeleri* Türk masasının saygı değer bilim adamlarınca İlgiyle izleniyordu. Bu arada, Dışişlerinde kullanılan sözcük ler de değişti. Vurgular “Kıbrıs”tan anti - emperyalizme* anti - Amerika, nötralizm, yabancı sermaye ve Vietnam Savaşı’na dönüştü. Dev Genç’in klasik iki yüzlü görüntüsü, çağın ge-. rilla hareketlerine örnek ders:kitabı oldu (İtalya’daki Örgüt, IHA Gönüllüleri ye ETA - Militar birkaç yıl son ra eş örneği uygulamaya başladılar): Devrim propagan dasını yürüten görünürdeki kol, parlamenter demokra si yerine Leninist rejimin uygulanmasını isterken; yeraltmdaki silahlı kol, programa göre, “Adam kaçırma,, suikast düzenleme gibi vahşi kent terör kampanyasını Türkiye’de uygulamaya başladı” ; _ Kampanya, Faşist kışkırtmalarına yanıt vermiyor- . du. Çünkü 1969 yılında karşılarında Faşistler yoktu. Sağcı bir partinin önderi o günlerde gençlik kamplarını daha yeni kuruyordu. Bir avuç genci zar zor toplayabildi. Parlamentoya giren tek milletvekilinden destek gör mesine olanak yoktu. Eğer bu parti 1977 seçimlerinde 16 milletvekiliyle parlamentoya girebildiyse, önderin sol teröre teşekkür etmesi gerekir. 1970’lerin başlarında ken- . di teröristlerini ortaya salmca, Komünist kışkırtmasına yanıt verdiği öne sürebileceği geçerli bir nedendi. Resmi Komünist Partisi uzun yıllar önce Türkiye’ de yasa dışı ilan edilmişti. Şimdi Dev Genç, bulunmaz bir nimetti. Şaşmaz Marksist hareketleri, NATO’ya karşı şiddetli düşmanlığı, Rusya’ya karşı içten gelen sempa tisi ve Rusya’ya en yakın NATO devletinin dengesini bozma olayında büyük başarı sağlıyordu.
307
—
Dev Genç’in şemsiyesi altmda kimi silahlı gruplar da sığınacak, yer buluyorlardı. O günden bu güne dek süre gelen bu grupların en büyüğü “Türk Halk K urtu luş Ordu$u”y du (THKO). Deniz Gezmiş adlı İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisinin başkanlığında THKO, si lahlı eylem alanında banka soygunlarını, öğrenci yurt larında kanlı çatışmaları toplu şiddet olaylarını düzen liyor, polisleri öldürüp kamu hikmetlerindeki binaları bombalıyor ve adam kaçırıyordu. (NATO görevlilerini ve İsrail diplomatını kaçırıp öldürmeleri). Örgütün ama cı, 2 yıl içinde 2 kez iktidarı ele almak zorunluğunda ka lan Silahlı Kuvvetleri başa geçirmek durumunda bırak maktı. (Ve aynı 2 yıl içinde, dünyanın öbür ucundaki Tupamarolar Uruguay’da'sürdürdükleri eylemlerle aske ri yönetimi başa geçirdiler). 1971’de Türk Silahlı Kuvvetlerimin üstelemesiyle gerçekleştirilen sıkıyönetim, 1973’e kadar sürdü. Yasal özgürlükler kaldırıldı. Aydın toplumlaşın gözleri korku tuldu. Çoğunlukla sıradan suçlarla 5 bin solcu tutuk landı. Haziran 1980’de öncü - Moskova Komünist DevSol ya da Devrimci Sol, eski Başbakan Nihat Erim’i 1971 yılındaki kısa iktidarından ötürü “Cezalandırmak” ama cıyla öldürdü. (Ilımlı ve çok saygı değer Sosyal Demok rat Erim, Türkiye’de yasa ve düzeni kurtaracak devlet adamlarından biri olarak tanınıyordu.) . THKO’nun üyeleri tutuklandı. 230 üyesi ve yardım cıları demir parmaklıklar ardına atıldı. Bir düzineye yakın bodrum ve çatı katlarını yatakhaneye çevirdik leri çeşitli gizlenme evlerinde düzmece belgeler ve Doğu Avrupa’da geliştirilmiş elektronik araçların saklandığı; Sovyet yapısı Kaleşenkoflar, tabancalar ve elbombalarıyla dolu bir evde polisle çıkan çatışma sırasında De niz Gezmiş yakalandı. 11 Nisan 1973’de polis 4 bin 4.57 tabanca ve 4 milyon 646 bin 220 mermi ele geçirdi.
— 308 —
Suçlarının büyük bölümünün uzun bir liste oluştur duğu Deniz Gezmiş, yargılanıp asıldı. Daha' sonra- kem dişine en yakın rütbedeki arkadaşı Mahir Cayan, 9 saat ■ süren silahlı çatışma sonunda vurularak öldürüldü. Ko rü körüne bir Marksist olan Çayan, aynı zamanda ruh i hastası bir katildi. Filistinlilere olan borcunun bir kısmmı ödemek amacıyla İsrail'in İstanbul Konsolosu’nu kaçırıp ellerini arkadan bağladıktan sonra ensesinden vurdu. Bu suçtan tutuklanıp hapse atıldıktan sonra yer altmda kazdığı tünelden kaçıp özgürlüğüne kavuştu. Üç NATO teknisyenini kaçırarak Karadeniz’e yakın bir gizlenme evinde rehin tuttu. tPolis, 11 arkadaşıyla onu yakalayınca, kendi ölmeden 2 saat önce 3 rehineyi öl dürdü. Ölmeden önce, buruşuk bir kağıda, aDevrime g i - . den yol, burada ölen her gerillanın hanlarıyla kızıla "bo yanıp aydınlandı” tümcesini karaladı. \ K Böylece Çayan ve Gezmiş, Türkiye’de aşın solun efsanevi kahramanlan durumuna geldiler. Ölüm yıldö nümlerinde çıkan olaylarda het yıl düzinelerce genç öldü. ; Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri konusundaki düşün celeri yanlış çıktı. ; ; / 1973’de sıkıyönetim kaldırılıp ulusal seçimler yapı- : lmca, onurlu ordu iyiniyetini kanıtladı. Seçimle ikti dara gelen sol kanat hükümeti, ordunun iyiniyetli ba kışları altmda yönetimi ele aldı. Sekiz ay iktidarda ka lan hükümet, bu süre içinde itıbrıs’a çıkartma yapıp sıkıyönetim sırasında tutuklanan 5 bin solcuyu özgür bırakacak genel af yasasını çıkarttı. Tutuklananlar ara sındaki masumlar yeniden işlerinin başına döndüler. Bu arada profesyonel teröristler de doğal olarak örgüt lerine koştular. ' : Türk Halk Kurtuluş Ordusu ve küçük yardımcı gruplan iyice yeraltma gizlenerek Sovyet bloku silahla-
— 309 —
lanyla donatılmış büyük bir depo kurdular (Bunu izle yen 4 yıl içinde polis 40 bin silah ele geçirdi) ve Habash - Haddad Filistin Cephesiyle bağlarını pekiştirdiler. THKO, Habash’m iç çevrelerine girdi. Çayan’m. karısı Gülten’ın başkanlığında yurtdışı eylemler düzenleyen bir grup, Carlos’la Paris’in dışındaki yörede bir villayı merkez olarak paylaştılar (Fransız polisi eyleme geç melerine fırsat vermeden 1973’de hücre ileri gelenlerini yakaladı). Sıkıyönetim süresinde -Filistinliler de Türkiye’de büyük çabalar gösterip terörist kadrolar kurdular. Leyla Halid, 26 Mayıs 1971’de Hürriyet Gazetesi’ne övünerek verdiği demeçte, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Türk gençlerini kent gerilla savaşları, adam kaçırma, uçak kaçırma ve öbür konularda eğitmek için Türkiye'ye öğ retmenler yollamaktadır, Çünkü bu günlerde Türk'lerin yurt dışına çikvp Filistin Halk Kurtuluş Cephesi kamp larında eğitim görmeleri olanaksızdır” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyordu: “Bugün eylemleri durdurulmuş Türkiye yeraltı üyelerinin çoğu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi kamplarında yetişmişlerdir.” THKO stratejik amacının temelini hiç bir zaman açıklamadı ve açıklayamazdı. Amaçlan, “Köylü toplu luklarım ayaklandırmak... toprak ağalarına saldırarak kimi alanlarda devrim kurallarını y e r le ş tir m e k tiSonra da, uTürk Silahlı K uvvetleriyle "birlikte emperyalizmi destekleyen yabancı birlikleri yok edeceklerdi (Bu cüm le benim). Böylece halk savaşı başlayacaktı... Kent ge rilla savaşçıları kentleri temizlerken, kırsal alandaki düşman denize dökülecekti. Ve şanslan yaver giderse Türkiye, onlarca, yüzlerce Vietnam gibi dünya gizligü. cünü (potansiyelini) oluşturan 10 ülkeden biri olacaktı.
—
310 —
1978’de ben Türkiye'deyken THKO, o zaman da bu amacın arkasından koşuyordu. Bir zamanlar radikal solun en aydınlarından olan; Prof. Mümtaz Soysal, bana, “Denetlemeden çıkan sol terör acımasızca askeri müdahaleye doğru ilerliyof’ dedi. Yine koyu Solcu bir profesör, “Biz solcular amaca dayanan eylemler görmek isteriz ama teröristlerin askeri iktidara getirmeye zorla yarak, böylece Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana *F aşist olduğunu kanıtlayarak devrilmesi gerek tiğini göstermek istemelerine içim, kan ağlıyor” dedi. Sol kanadın yarattığı ilk ;gizli amaçlı terör dalga sında beklediği fırsatı ele geçiren sağ görüşlü bir parti, sanki onların dualarını yerine getiriyordu. Bunun üzerine sol terör, doğal olarak benzerini ya parak karşılık verdi. îki yönlü ölüm oranlan denetl'elemez duruma geldi. Sovyetler Birliği solculara silah sağ lanmasını hızlandırınca sağcılar da içerden silâh sağla dılar. Bağlantısı yapılan büyük ölçüde 'Sovyet bloku si lahlan Bulgaristan’dan kamyonlarla ya da deniz yolun dan gizlice yurda giriyordu. 3 Haziran 1977’de Türk güvenlik kuvvetleri' Bulgaristan'ın Varna Limanı'ndan gelen Yunan şilebi Vosoula’nm yolunu kesti. Şilep, 67 < ton ağırlığında silah taşıyordu. Bunlardan bir bölümü Türk ve Yunanlıların süregelen bir savaş içinde yaşa dıkları Kıbrıs’a, Yunan solcu yeraltı gerillalarına gidi yordu. Ancak büyük bir bölümü Türkiye’de yeraltı sol örgütlerine ayrılmıştı. Türk hükümetinin Bulgarsitan’â çektiği protestolar, tüm protestolara gösterilen ilgiyi gördü. 1 ,* Kısır döngü içindeki sol terör, 1978’de sol eğilimli parti yeniden iktidara geldiğinde günde en az bir ölü bırakıyordu (1980 ilkbaharında her saat başı bir kişi ölü yordu) , Partinin Marksist kanadının terörist sola karşı
— 311
'Sonuna dek a çık olmasına karşılık genel başkanları göz lerini 'başKa yöne Uikip olayları görmezlikten geliyordu. Mack Sennetfm garip paradi komedilerini andıran bu •tutumla, koalisyon ortaklığına katılan 16 sandalyeli sağcı partinin “Kötü Adamları” işten el çektirilince Marksist '“İyi Adamlar” devlet mekanizmasını ellerine geçirdiler. T3ir kez daha okullar, kamu daireleri, polis ve bakanlıklar ■gözleri sağa karşı tehdit savurmaktan başka bir şey gö remeyen kişilerle dolduruldu. 1978 yazında iktidardaki ■sol eğilimli partinin Kültür Bakanı, “Silahlı savaşımla 'iktidardaki hükümeti devirip Faşist yönetimi yerleştir m ek isteyen bazı sol kanat fraksiyonlarının varlığım •yadsıyamayız. Ancak bu insanlar, sağın yarattığı terör yüzünden bu yola itilmişlerdir” diyordu. Sol eğilimli partinin genel başkam, başbakanlığının son günlerinde, yaptığı yanlışlıklan düzeltmeye çaba ladı ama, çok geç kalmıştı. 1979 sonbaharında iktidar dan düştüğü oylamada “Anarşi” günde 5 can alırken, ülkenin yansı sıkıyönetim altındaydı. Her iki aşın uç da korkunç oranlara yükselmişlerdi. Aşın sağ, başba kanın sol kanat terörüne gösterdiği umursamazlığı ve kendi yarattığı terörü haklı çıkarmak için Türkiye'nin komünizme kaydığını kanıtlamak istiyordu. Yönetimin ■gevşek tutumunu gören aşırı sol da kendini bilmezliğini Artırdı. Türkiye'nin hızla NATO'nun dışına' kaymasını isteyen Rusya da aynı yolu tutmaya kalkıştı. Filistin liler ise Ankara’daki Mısır Elçıliği’ni ele geçirip birkaç •günlük zaferle üstünlüklerini kanıtladılar. Bu kuşatmanın sonunda hükümet, Filistin Kurtu lu ş Örgütü'nü tanımakla kalmadı, İçişleri Bakam elçi likten çıkan Filistinli teröristleri kucaklayıp öptü. Fi listinlilerin, açıkça hükümeti devirmeleri için solcu te röristleri 10 yıl eğittikten sonra yok olmasını istedikleri
demokratik Türk hükümetinden böylesine sevgi görme leri çok garipti y İran, Ayetullah HurmynVnm eline düşünce, Tahran’daki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün sözcüsü, “Sıra Türki ye'de” demekle neyi anlatmak istedi? Bu kışa tümce üs tüne ciltler dolusu kitaplar yazılır. FKÖ sözcüsü, ortanın solundaki hükümetin yöne timi altında bulunan Türkiye’nin Salvador Allende’nim Şili’sine çok benzediğini anlatmak istiyordu. Türk hü kümetinin NATO’ya karşı tutumu soğuktu, 'Amerika Birleşik Devletleri ile arası gergindi ve “Parasal Bati' emperyalizmine” güveni yoktu. (Zürih’in küçük bekçi? leri ve Uluslararası Fara Fonu, enflasyonun yüzde 80’ oranına çıkmasına karşı sıkı önlemler alınmasını zorla yan yeni şeytanlardı.) Türk hükümeti başkamnm yeni savunma düşüncesi, Sovyetler Birliği’nin artık Türkiye* için önemli bir tehlike yaratmayacağı varsayımına da yanıyordu. Açıkça Kremlin’e yaklaşıp tam 40 yıldır Sov yet savaş gemilerine kapalı olan limanlan ziyaret etmeizni verdi (Böylece Maoculan kışkırtıp 3 gün karışıklık: çıkarmalarına neden oldu). Milyonlarca dolarlık bütçe' açığını kapatabilmek için dönüp Libya’nın Albay Kaddaffsinden “kurtarma yardımı” (imdat) istedi. Hükü meti, Filistinlilerle de iyi ilişkiler içindeydi. Sıra .Türki ye’ye gelince bakalım nereye gidecekti? İran’ın saptığı yolu izlemesine olanak yoktu. Çünkiiı Türkiye’de devrilmesi gereken acımasız bir şah yoktu. Üleşilmeyecek dillere destan; petrol yataklan da bulun muyordu. Ve hepsinden önemlisi, İran’daki İslâm Devri- mi’nin arkasındaki din desteği de yoktu. Müslüman Türkler, yarım yüzyıldan fazla Kemal Atatürk'ün, ger çekleştirdiği Batı Devrimi’yle yaşamaya alışmışlardı. Toplumun her 4 kişisinden 3’ünün Sünni Müslüman ve*
313 —
ötekilerinin İran’ı yönetenler gibi Şiilerden oluşmasına karşılık her iki taraf da yıllardır barış içinde yazıyordu. Azınlık Şiiler sol, çoğunluğu oluşturan Sünniler sağ eği limliydi ama, her iki yanın teröristleri ortalığı kanştırmcaya dek' aralarında önemli bir çatışma çıkmamıştı. Türk seçmenlerinin de din doğrultusunda oy vermeye niyetleri yoktu. İslâm inancım amaç edinen tek parti, ulusal oyun yüzde 16’sma sahipti. Bu arada Filistinliler, Türkiye’ye karşı büyük bir saldın planlıyorlardı. Sol eğilimli-iktidarın başı, silahlı Filistin gerillalanmn sürekli ülkeye sızıp Türk yeraltı hücreleriyle birleşerek İran sınırına yakm Doğu bölge lerinde kânşıklık çıkarmalarım görmezlikten gelemezdi. Ad vermemek inceliğini göstererek, “Türkiye’de İran tipi karışıklıklar çıkartmak isteyen yabancı güçler var" dedi. Yabancı güçler, Doğu bölgelerinin en ıssız köşele rinde -kent gerillalanmn da kendilerine ayak uydur-, masıyla- dinsel ve etnik etkenleri körükleyerek iç sa vaş çıkartmak İstiyorlardı. 1979 yılında Brüksel’e yap tığım yolculuk sırasmda NATO’da bu düşünceleri kanıt layan belgeleri gördüm. Ancak bu suçun Habash cephesine dayandığım gös teren güçlü kanıtlan yine kendileri açıkladılar. 8 Nisan 1980’de Cephe, eski bir Sidon katakompuna benzeyen Cabash’da basın toplantısı düzenledi.. Yüzlerinde yalnız göz delikleri açık siyah maskelerle bir düzine erkek ve 2 kadın, “Türk hükümetine karşı ortak savaşımımızda tizlerle etele tutuşan Türkiye’deki Ermeni gerillaları ve K ürt ihtilalcileri” diye tanıştınldılar (O sırada İktidarda muhafazakâr hükümet vardı). Omuzlarındaki Kaleşenkof tüfekleriyle yanlarım çevreleyen Filistin gerillalanna, “Rejimi yıkıp Ermeni ve K ü rt istekleri, yerine gele ne dek Türk yetkililerine karşı silahlı operasyonlarını
314
artırmak amacında olduklarını” söylediler. “Ermeni Giz* li Kurtuluş Ordusu” ve “Kürdistan İşçi Partisi” adına; Marksist Filistin kurtuluşlarıyla aralarındaki bağlan pekiştirmek istediklerini açıkladılar; Bu toplantıyı New York Times Gazetesi, “Yalnızca Sovyet'ler B irliğini öv düler ve Amerika’yı Sovyetlefin Afganistan’a müdaha lesini kışkırtmakla suçladılar” diye yazdı. : O güne dek Türkiye’de ilk kez Kürt ihtilalinden söz ediliyordu. Ve o zamana dek hiç bir “Ermeni Gizli Ordusu” üyesi Türk topraklarında başkaldırmdmıştı. ! Gerçekte, çift bomba atmakta uzman kesilen Erme ni Gizli Ordusu, Avrupa’da sürdürdüğü eylemleriyle ta nınan bir topluluktu. Kalabalık caddede ilk patlamanın gürültüsüne koşan halkı hazırlıksız avlayarak bir dakika arayla ikinci bombayı patlatanlara Avrupa’da hiç bir Ermeni topluluğu sahip çıkmıyordu. Ve Filistinliler açık lamaya zorunlu kalıncaya dek onların Filistinlilerle iliş kileri bulunduğunu belirten izler de yoktu. j. ' Habash, uzun yıllardır Kürtlerle birlikte Ermeni gruplarını da Lübnan ve Güney Yemen’de eğitiyordu. Ancak her iki topluluğu istediği yerlere yerleştirmekte zorluk çekiyordu. Genellikle ^Türkiye’deki 7-8 milyon Kürt, Türk halkıyla bütünleşmiş gibiydi. İran ve Irak sınırlarındaki etnik dertlerin kemirdiği öteki Kürt toplumlarıyla aralarında büyük ayrıcalıklar vardı. Türki ye’de bağımsız Kürt hareketleri yaratılana dek Habash’m Kürtleri yalnızca THKO’nun içindeki öbür Marksist gerillalarla işbirliği yapıyorlardı. “K aim Grubu”, adıyla t anman bu hücrenin'vlrak ve İran’da Sovyetler’in des-. teklediği bağımsız Kürt ve îran’ın Sovyet öncülüğün deki Tudeh Komünist Partisi ile yakın işbirliği vardı. (Ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasına çok yakm yerde açılan Kawa Kitabevi’ndeki yayımlardan anlaşıl- ;
— 315 —
dığma göre, Tudeh’in Türkiye’deki sözcülüğünü yapı yordu.)
. Ermenilerin özgürlük sorunları ise çok daha fazlay dı. Sovyetler Birliğinin, 1920 yılından beri Türkiye’nin güney batısına doğru genişletmeye çalıştığı bir Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti var. Ama Habash’m Er menilerinin hiç o topraklar üstünde yaşamaya niyetleri yok. (Böylece iktidardaki partilerin başına daha az bela olurlar). Habash’m eğittiği Ermeniler I. Dünya Sava şandan sonra haritadan silinen Türkiye’deki bölümün arkasından koşuyorlar. O tarihlerde 1 milyon 750 bin kişi ürkü içinde dünyanın dört bir yanına kaçıp dağıl dı. Ancak 1980 yılında herkes, 60 yıldır yaşadığı ül kelere yerleşmişti. Kaçışlarından bu yana geçen yıllar içinde yeniden yurtlarına sahip olmak gibi düşünceyle tek kurşun bile atılmamıştı. Ve bugün dünyanın hiç bir yerinde Ermeni toplulukları, Ermeni Gizli Ordusu’nun artık gizli kalmayan terörist savaşını hoşgörüyle karşüamamaktadır. Yeterince sorunları olan Türk ulusuna da böylesıne kötü ve iğrenç bir sorun daha yüklenmesi bağışlana maz. Dr. Habash ve Örgütü Filistin Halk Kurtuluş Cep hesinin çok garip ve sinsi bir amaçla bu ilişkileri des teklediği kuşkusuz... 27 Temmuz '1980?de Sunday Times’in Ankara mu habiri, gazetesine “Türk hükümeti, kimi Marksist ör gütlerin (hergün şiddetlerini biraz daha artıran) Kuş lardan para ve eğitim yardımı gördüklerine inanıyor. Sovyetler Birliğinin Ermeni Cumhuriyeti sınırına yakın Kürt'lerin yaygın olduğu Kars'ın doğu bölgelerinde - İran'da - “aşırı solcu gruplar” Kuşlardan öylesine des tek görmektedirler ki, hiç kimse onlardan izinsiz o böl gelere giremiyor” diye yazdı. Ve raporuna şunları ekle-
— 316 —
di: “Bu bölgedeki bağmışız Kürtleri kışkırtan solcu grupların Huşlardan para aldıkları Türkiye'de bilinen bir gerçektir". Pekala, Ruslar, “Sıranın geldiği” Türkiye için neler düşünüyorlardı? Onlar da askeri güçlerin yönetimi ele almasını bek liyorlardı. Artık yapılacak bir şey kalmamıştı. 1980 ya zının sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri gerçekten yöne timi ele aldılar, ama Sovyetler’in beklediği gibi değil. ^ Aşın sağda ya da solda askeri bir darbe, beklemek akla yakındı. Dünyada büyük yankılar ve karşı koymalar uyandıracak sağcı bir darbe, Sovyetler’in yönetimindeki Türk özgürlük savaşçılarının gerilla ordularını yasal kı lacaktı. Öte yandan solcu darbe, sonunda Rusya’nın Er menistan ya da Afganistan Örneği bir Türk-Sovyet Sos yalist Cumhuriyeti kuracaktı. Her iki askeri çözümün Türklere pek yaran dokunmayacaktı. Her ikisi de den geyi bozup hızla Batı Dünyasından ayrılmasını sağ layacaktı. Türk Silahlı Kuvvetleri bu iki yolu da benimsemedi. 1960 ve 1971’de olduğu gibi, 1980’de bir kez daha ülke nin demokratik düzenini kurtarmak için savaşıma gi riştiler. Birbirleriyle geçinemeyen yüksek düzeydeki po litik önderlerle birlikte sağ ve sol teröristleri de tutuk ladılar. Böylece ülke çapındaki terör cinayet oranların da düşüş başladı. Yaşam normale döndü | ■ Türk ordusu; örneğin ne Uruguay, ne Şili ve ne de 1930’lann İspanya ve 1960?lann Yunan ordusuna benze memektedir. Son 20 yıl içinde Türk askeri, önderleri iki kez verdikleri sözü tutup yasal yönetime döndüler. Yer altı teröristlerinin bütün öfke ve hınçlarına rağmen ordu, yine yasal yönetime döneceğini söylüyor ve Türk halkı da buna inanıyor.
13 MANYETİK KUTUP (i): K Ü B A Sovyetler Birliği 1968 yılının yaz aylarında Fidel Castro’yu zor layarak ona, Küba’nın dış politikar sim Kremlin’in yönetimine ve Küba Gizli Haber Alma Servisi^ Direccion General de Inteligencia’yı (DGI) KGB’nin buyruğuna veren gizli bir anlaşma imzalattılar. Yine aynı yaz, Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesi, KGB’nin, Filistin ka rışıklığından uzak durma politikasını sürdürmesini uy gun gördü. Temmuz ayında Moskova’da yapılan gizli toplantıda, Arap komünistlerine, Filistin direnişine kar şı üstünlük elde etmek amacıyla, örgütün içine sızıp bilgi toplama buyruğu verildi. Bu arada Sovyetler Bir liği de Filistinlileri eğitip silahlandırma görevini üst lendi. Birkaç ay içinde Ruslar, 2 küçük çabayla, pek ya kında bütün dünya terörizminin 2 manyetik kutbu ola cak uçları birbirlerine bağlayıverdiler. Ve böylece de Batı’daki sol eğilimli savaşları başladı. . ' Bu kitapta adı geçen terörist gruplarından pek azı nın Sovyetler Birliği ile doğrudan doğruya bağlantıları vardı; ancak hiç biri, Havana ve Filistin direnişi ya da-
—
318
—
her ikisinin de yardımı olmaksızın, ne eylemlerine baş layabilir, ne de varlıklarını yürütebilirlerdi. Sanırız gruplar, ilk zamanlarda bu durumun kendilerini Mos kova’dan geçmesi gereken kapalı bir devrenin içine sok tuğunu anlamadılar. Her neyse, 1970 yıllarında bilme diklerini 1980 yılında ezbere \ öğrendiler. Ve sonunda teröristlerin kendileri de bu gerçekleri, mahkemelerdeki sorgularında, birçok konularda yaptıkları açık açık ko nuşmalarda, görgü tanıklarının tutanaklarında ve ba sma yaptıkları açıklamalarda, yayımladıkları kitaplar da yazdıkları yazılarla anladılar. Filistin yörüngesindeki ikinci ya da üçüncü kuşak teröristlerinden emekli Alman gerilla Hans - Joachim Klein, İtalyan Kızıl Tugaylardan Patrozio Peci, Kara deniz yakınlarında Rusların “Dostluk kampında” Fetih komandolarmı yetiştiren yüksek : strateji komutanı “Hader” adıyla bilinen Muhammad Abu Kasem (Bölüm 16’ya bakınız) gerçekleri dünyaya açıkladılar. Ama yine de kendilerine bu yolu açanlar 10 yıl Önce işe başlayan Küba örneği Öncülerdi. . ! Castro, ülkesinde gerçekleştirdiği devrimi hep dış ülkelere sıçratmak umuduyla yaşıyordu. Ocak 1959’da yönetimi eline geçirir geçirmez ilk işi, askeri güçlerini Panama’ya yollamak oldu, ancak, yenilgiye uğradı. O yıl 3 kez deneme yaparak gerillalarını Nikaragua, Haiti ve Dominik Cumhuriyetine gönderdi. Cezayir’in kur tuluşuna yardım amacıyla bir tabur “Askerî uzman” da yolladı. Aradan 2 yıl geçmeden, Afrika’nın gelecek teki Önderlerini sık sık yineleyecekleri ilk başarılı Mark sist darbesini Zanzibar’da gerçekleştirdi. Doğu Afrika kıyılarındaki bu küçük adayı ocak 1964’de ele geçiren Mareşal John Ökello*nun 3 yıl Havana’-: da eğitim gördüğünü çok az insan biliyordu. Mareşal’-
319 —
in kendine olan büyük, güveni ve korkunç acımasızlık la eğitildiği düşünülürse, onun nerede ders aldığı ça bucak anlaşılır. Belindeki kemere 2 tabanca asmadan tek adım bile atmayan insan azmanı Okello, 2 ayaklı bir korkunçluk öyküsüydü. (Darbe sırasmda onunla bir likte Dar es Salaam’dan kiralık bir Cessna uçağında yaptığım yolculuk sırasmda korkudan dilim tutuldu ve donup kaldım.) Okello’nun gerçekleştirdiği darbede en küçük yanıl gı yoktu. Altı yüz adamıyla - çoğu Küba eğitimli - Arap Sultanlığını devirip Komünist “Halk Cumhuriyeti” ilan etmesi, ancak birkaç saat sürdü. Arap olmayan binler ce Zanzibarlı ile Arap ve Hintli birkaç gün içinde eşine pekaz rastlanan vahşilikle öldürüldü, binlercesi de can larını zor kurtarıp yılgıyla kaçtı, Dantel gibi işlenmiş, karanfil kokulu, 300 binden az nüfuslu minik ülke, böylece Tanganika’dan Kongo’ya dek uzanan sınırlar ara sında ayaklanarak Afrika’nın içlerine sızacak güçlerin üssüne dönüştü ve Castro’nun eski komutanı Che Guevara, gerilla savaşçılarını eğitmek üzere adaya yerleşti. O zamanlar, Okello’nun koyu bir Kızıl Çin yandaşı olması Castro’yu ilgilendirmiyordu. Çin - Rus anlaşmaz lığında yan tutmaya çekinen Castro, partisinin gazetesi Gmnma 1966’da Kızıl Çin’i “yıkıcı” olmakla suçlayana dek Pekin ile ilişkisini kesmedi. (Bu yazı üstüne Çinli ler, Küba’daki elçilerini geri çağırıp 4 yıl Castro ile dip lomatik ilişkilerini kestiler). Zanzibar’da Çinli komünistlere yardım ' etmesine karşılık Castro, Afrika’da Küba’nın varlığının duyulma sını düşlüyordu. Ancak Ruslardan buyruk almaksızın bu kara kıtanın özgürlük atılmalarına karışması Sovyetler’i kızdırdı. 1961 yılının ilk aylarında, John Okello’-
nun Havana’ya ayak basmasından hemen sonra, Câstro bir gemi doluşu silahı Küba’dan Batı Afrika kıyılarına, yolladı. Kazablanka’da silahlan boşaltan gemiye Gana, Nijerya, Mali, Kongo, Güney Afrika, Kenya, Tanganika, İspanyol Gine’si ve Zanzibar’dan gerilla eğitimine gi den askerler bindi. Ve o günden sonra Castro’nun ülkesi, Afrika’da ku rulan her yeni devlete paralı gerilla savaşçıları yolla maya başladı. Onların ne yaptıklarıyla fazla ilgilenme den, kendi korunmasında, Küba’nın varlığını kanıtlaya cak birkaç ufak “Marksist” devletin kurulmasına yar dımcı oldu. 1962’den 1969’a kadar zenci - Kübalı .konukların; büyük çabalarla politik alanlarda k.ök. salmaya çalış tıkları eski İspanyol sömürgesi Gine, bunun en göze batan örneklerinden biridin 1969’da İspanya, bu küçük: ve eski kolonisinden çekilince, “Mz7K Mucize” ve Şeytan Tanrı Francisco Macias Nguenrn, yönetimi ele aldı. On yıl süreyle çevresindeki Kübalı yeniçerilerinin koruyu-, culuğu altmda -iktidardan deyrilene kadar - yanında 300 - 400 danışman vardı - Nguema, 350 bin nüfuslu, ü l-; kesinde 50 bin kişiyi öldürdü (çoğunu kendi elleriyle).' 100 bin kişiyi de sürgüne yolladi, yılda kendisine 5 mil yon dolarlık devlet maaşı bağladı ve bir .zamanların ge leceği parlak küçük devletini 1-bilimsel sosyalizm uğruna işe yaramaz bir ülkeye çevirdi. 1979’da devrilip asıldığı zaman günde bir bardak insan kanı içmeye alışmıştı. (Bu, uydurma bir efsane değildir. Los Angeles Times muhabiri David Lavib, bu sahneye gözleriyle tanık oldu.)' Bu arada, Caştro, Avrupa’da başlayacak korku ça ğının güvencesi altında gerilla eğitimlerini sürdürüyor du. Filistinliler, İtalyanlar, Almanlar, Fransızlar, İspan yol Baskları ve Batı yan kürenin her köşesine ve Ame-
— 321 —
rfikan sınırının güneyindeki eyaletlerde gerilla tohum dan ekiyordu. 1962’lerde kamplarmda yılda eğitim gören "Latin Amerikalı gerilla sayısı 1500’dü. Bir zamanlar , Castro ülkesinde yetişen devrimci '“Tnalların” yurtdışma gönderildiği bir gerçek, ama bun ların ne derece koyu Castro yanlısı olduklarını söylemek -zor. 1961’de “Her zaman Marksist - Leninist olduğunu rve ölünceye dek bu inanca bağlı katajcağını” duyuran -Castro, Stalinci olmamak için kendisini zorluyordu. Üçüncü Dünya ülkelerine özgün örnek olan Küba ^'devrimi, Küba'nın durumundaki öteki devletlerce çok -çekici bulunduğundan, tümü birbirine yardım ellerini ^uzatıyordu. 1966 yılında Uluslararası Havana Konferan;sı’nın açılış konuşmasında, “Dünyanın herhangi yerin deki herhangi bir devrim hareketini Küba, hiç bir ko şul ve bağ olmaksızın destekleyecektir” diye bağırıyordu. Ancak Castro, o sıralarda hiç bir koşul ve bağ ara madan yardım edecek durumda değildi. Uluslararası "konferansın yapılmasını öngören Ruslardı. KGB Albayı Kotchergine, Havana’da açılacak bir dizi gerilla kamp larında Avrupa, Asya ve Afrika’dan gelecek, ama yalTnızca Rusların onayından geçen adayları eğitmeye baş layacaktı. Yeni kurulan Küba Komünist Partisi (1965) "Moskova çizgisindeki komünistler ve - - Fidel’in kardeşi • Rant de aralarında olmak üzere - Sovyet ajanlarıyla ça tışıyorlardı. 1966 yılında Castro’nun sahip olduğu bu «özgürlük, 1968’de sona erecekti. Ruslar petrol, ham madde, tarım araçları ve endüstri ^gereçlerini göndermeyi durdurarak Castro’yu dize ge çtirdiler. Ekonominin yerle bir olmasını, aralarmda yapı nan gizli anlaşma izledi. Kuşkusuz, Küba’dan kaçan •Castro karşıtlarının açıklamasıyla bu anlaşma gizli ol•maktan çıktı. . F: 21
— 322 —
Huşlar, tüm Küba ekonomisini yeniden düzenleme ye söz verdi ve üzerlerine düşen görevi yerine getirdi. Koşullar, 7-8 milyon nüfusun Sovyet.ler’in vereceği sa dakalara ister istemez boyun eğecekleri kadar uygundu. 1978 yılında Time Dergisi’nde yayımlanan rapora göre, Rusya, yan ödeme ve yardımlarla Küba’ya günde 6 mil yon dolar veriyordu. Günde 190 bin varil petrolü dünya fiyatlarının yarısına Küba’ya satıp; yılda bu ülkeden 3.5 milyon ton şekeri, dünya fiyatlarının 4 katma satın alı yordu. Ve Küba Silahlı Kuvvetleri’ne gerekli tüm araç ve gereçleri Sovyetler sağlıyordu. Batılı bir diplomatın gözlemlerine göre, “Castro, hiç bir koşul ve bağ olmak sızın kendini Rusya’nın ellerine bırakm ıştı” j Bunun karşılığında Gâstro, Moskova çizgisindeki Komünist partilerin dünya devrim hareketlerinde ön cülük rolünü üstlenmeye “Evet” dedi. Daha doğrusu, “Bu partilerin tutumunu açıkça eleştirmemeyi ve Sov yetler Birliği’ne karşı gelmemeyi” benimsedi. O i yaz ağustos ayında Sovyetler’in Çekoslavakya’ya girmeleri ne yardımcı olup - basma göre, güçlükle dişlerini sıka rak - verdiği sözü tuttu. .: Pazarlığın. bir bölümünü' kapsayan 5 biri Rus’un (10 yıl sonra 10 bin) çeşitli ekonomi kesimlerine, silahlı kuvvetlere ve Gizli Haber Alma Örgütü’rie (DGI) yer leşmelerini de Castro kabul etti, KGB Albayı Viktor Simenov, Havana’da Gizli Haber Alma Servisi Merkez Binası’nda örgüt başkanmın yanındaki odaya yerleşti. Her yıl Albay’m seçtiği 25. (daha sonra 50) DGI ajanı Mos kova’da eğitim görmeye , yollanıyordu. (Bu ajanlann yüzde 10’u KGB’de sürekli görev almaya başladı) . DGI’mn tüm operasyon kararları ve gider bütçesi Albay Simenov’ca onaylanıyordu. Ve ondan sonra Küba; gizli ha ber alma servisleri doğrudan doğruya Rusya eliyle yöne-
— 323 —
tilen ve Rusya dışındaki eylemlerinin genişlemesinde yardımcı olan tek uydu devlete dönüştü. Bundan böyle, Küba’nın dünya terörizminin geliş mesinde atacağı her adım Rusya’nın buyruğu altmda olmasa bile, sürekli denetimi altında tutulacaktı. DGI’den ayrılan ve Castro’ya karşı olan Orlando Castro Hidalgo, Ruslarla yapılan anlaşmanın nasıl işlev gördüğünü Amerika Birleşik Devletleri Senatosünda uzun uzun anlattı. Hidalgo, 1969’da Küba'nın Paris Elçi liğinde görevli olduğu sırada, işinden ve DGÎ ajanı ola rak girmek zorunda bulunduğu Küba Komünist Partisi üyeliğinden ayrıldı. Görevinden uzaklaşmadan kısa bir süre önce DGI’nin, tüm deniz aşırı ülkelerdeki ajanlarına yolladığı sirkülerde, “Bundan böyle işbirliği yaptığmuz kimseler adına çalışıp onların bazı operasyonlarını üst leniyoruz” diye bildirdiğini açıkladı. Görev sırasında şefi olan Armando Lojez Orto’nm, “Şimdi Sovyetlerle eski sinden daha yakın olduk” diye sirkülerin anlamını’ katı biçimde yorumladığını da anlattı. Hidalgo’nun Paris’teki başlıca görevi, “Latin Ame rika ve Afrika ülkelerindeki devrimci eylemleri destek lemekti.” Castro hesabına Paris’e gelen gerilla adayla rına Hidalgo, yatacak yer buluyor, para sağlıyor, Havan’dan gelen haberleri veriyor ve Küba’ya eğitime gi decek öğrencilerin izlerini örtmek için Çekoslavakya vi zeleri sağlıyordu. (Bir kez düzmece pasaportunu Paris’te unutan bir adayın arkasından Prag’a koşmuştu.) Başka bir görevi de, Faris’de 1968 yılının o korkunç 1 Mayıs gösterilerinden sonra Castro’nun Yaz kamplarına ka tılacak - o yıl yalnız Fransa’dan 2 bin ve Avrupa’nın çe şitli ülkelerinden 6 bin öğrenci gelmişti - öğrencileri ele meden geçirmekti. Hidalgo, Öğrencilerin Küba’ya gitme lerine izin verilmeden önce, son bir kez daha Havana’-
dan Paris’e gönderilen Adalberto Quintana adında yük sek rütbeli DGI subaymm da denetiminden geçtiklerini açıkladı, . ■ Bir yıl sonra ortaya çıkacak Venceremos Tugayları nı oluşturacak 2 bin 500 genç Amerikalının seçiminde de eş titizlik uygulandı. 1969 yılından 1977’ye dek b u ; tugayların 10’ar , bölük halinde Küba’yı gelip ger meleri, Küba gizli haber alma örgütü DGI’ıiin (ve KGB’nin) gerçekleştirdiği en görkemli başarılardan biridir. Tugaylar, Havana’da Albay Simenov’un titiz bakışları altmda, Amerika Birleşik Devletleri’nin dengesinin bo zulmasını etkileyecek kampanyamn nasıl hazırlanaca ğını öğrendiler. Amerika Birleşik Devletleri, hava uz manlarının oluşturduğu karşı davranıştan, Bemardine Dohrn ve Peter Clapp, Kuzey Vietnam ve Vietkong de legeleriyle buluşmak üzere, 1969’Iarm ortalarında Havana’ya çağrıldılar. Yurda dönüşlerinden birkaç hafta sonra Chicago’da “Savaşı kendi topraklarına getirme kampanyası” ile “Korkunç günler” başladı. (Ayaklan-1 ma sanatının hileleri binlerce Amerikan öğrencisine “Anarşistlerin Yemek K itabı” adlı beceri kitaplarıyla öğretildi. “Eğer hiç bir silâh bulamazsanız, tahtalara çi viler çakarak saldırıya geçin” gibi öğütlerle Küba gerilla sınıflarında verilen dersler, sözcüğü sözcüğüne bu ya yınlara aktarılıyordu.) i İlk yıllarda Küba’ya kutsal öğrenime giden Ameri kalı gençler, Che Guevara'nm adımlarım izlediklerini sanarak yanıldılar. Kuşlar ve Castro, Guevara’ya ve açık alanda kendiliğinden gelişen- devrim kuramlarına çok tan dirsek çevirmişlerdi (Seksi Sovyet ajanı Tania’nm yardımıyla,..) Artık 1970’lerin silahlı devrim hareket leri kendiliğinden oluşmuyordu. Kent gerilla savaşları, makinalı tüfeklere ye bilgisayar hesaplarına dayanıyor.
—
325
—
Ve stratejik görünümü, Sovyetler Birliğinin jeopo litik biçimiyle eş çizgide olduklarını açıkça yansıtıyor. Latin Amerika, neredeyse 10 yıl gözlerden uzak kaldı. (1960’ların başlarından bu yana Havana’da eğitilen Ni karagua'nın Sandinista gerillalarının devrimci eylemler le sahneye çıkmalarından sonra yeniden canlandı. Ve aynı eylemler, sağcı diktatörlerin yönetiminde ezilen 3-4 komşu devlete de sıçradı). Bu arada, Afrika da kay nıyordu. İrlanda’dan Ispanya’ya, Almanya ve'İtalya’ya kadar uzanan ve Arap petrol devletlerini, Türkiye ile İran’ı içeren ilk hedef Batı Avrupa ve Orta Doğu olarak belirlendi ve Castro’nun yardımları buna göre ayarlandı. Küba’daki gerilla kamplarmda büyük yabancı geril la eğitimleri sürüyordu. Yüzlerce Filistinli Özellikle bu kamplarda da eğitim gördü. Yaser Arafat ve George Habash, aralarındaki anlaşmaları gözden geçirmek üze re sık sık Havana’ya resmî olarak gelip gittiler. Gerilla savaşını yöneten Kübalı öğretmenler, büyük Arap dev letlerinin Filistin direnişini desteklemeleri amacıyla sık sık yurtdışma yolculuk yaptı. Bu yolculuklar Filistinli ler için çok uğursuz bir anda başladı: 1973’de Orta Doğu’daki Ekim Savaşı’ndan sonra uzlaşmamakta ayak direyen birbirlerine karşıt iki topluluk - İsrail ve Filis tin Direniş Cephesi - arasında barış görüşmelerinin baş ladığı sıralarda Kübalı öğretmenler yolculuklarına tbaş ladı. Savaşm üstünden 2 ay geçmeden, aralık 1973’de te rörist savaşımında uzman 40 Kübalı, gizlice Güney Yemen’e geldi. Yanlarmda 1971’den beri Küba’da bulunan ve alanında uzmanlaşmış olan Doğu Alman Hans Fiedler de vardı. Aden’e ayak basar basmaz, ülkenin yukarı böl gesinde Naif Hamametk*in yönettiği Filistin gerilla kam pına gittiler. Politik yaşamı süresince doktrinci komü-
— 326. —
nistlikten ayrılmayan Hawameth’in kampları, Habash ve Haddad’m Direniş CepheSi’nin yanında önem hala mından ikinci sıradaydı. O günlerde Güney Yemen de daha tam anlamıyla Sovyet Halk Cumhuriyeti’ne dönüşmemişti. Sovyet De niz Kuvvetlerinin Aden’i kuşatıp.Kübalı pilotların kul landığı Sovyet uçaklarıyla kenti ağır bombardımana tut tuktan sonra Ruslar, 26 Haziran 1978’de Yemen’i dev letleştirdiler. Başkan Salem R ubaya Ali asıldıktan son ra ülke açıkça Rus sömürgesi oldu. Her neyse, 10 yıldır bu yöreye yerleşen Ruslar, gözlerden uzak vahşi Arap topraklarını, 1970’lerin başlarında teröristler için bulun maz bir cennet yaptılar Meraklı gözlerden uzak, KGB ve Doğu Alman gizli polisinin çabalarıyla Filistin Direniş Örgütü’nün eğitim alanı oldu. ■ ' Terörizm dünyasında ad yapan ya da yapmayan herkes, saklanmak ya da eğitim görmek veya her ikisi için er geç Güney Yemen’e uğradı. İkinci kuşak Baader Meinhof Çetesi. 2 Haziran Hareket Grubu ve Devrimci Hücrelere dek tüm Alman; yeraltı gruplarının Aden kamplarında eğitim gördükleri bir gerçektir (Hans Joachim Klein’in bize anlattıklarından), Hollanda Kızıl Haç’mdan Ludtoina lansen denteki öğrencilerin yanın da Almanları gördüğünü söyledi. Ona ve Öbür görgü tanıklarına göre, kamplarda eğitim yapan öğrenciler arasında Japonlar, Türkler, îranlılar, Fransızlar, İrlan dalIlar, HollandalIlar, Belçikalılar, Güney Dolûkalılar, Sahra Polisaryoları ve .- 1976’ya kadar hala 280 kişinin; Hauf’daki kampta eğitim' gördüğü - petrol zengini Oman ülkesinin Dhofar oymakları vardı. Ve bu öğrencilerin tümü, Doğu Alman ve Kübalı öğretmenlerden, gelişti rilmiş gerilla savaş taktik dersleri alıyorlardı. Albay Kaddafi, Filistinliler adma (ve kendisi için) gerilla eğitim işine girişince Kübalılar Kaddafi’ye ya-
— 327 —
-
naştılar. Bu kamplar konusunda ilk inanılır haber. İs panyol Basklarınm Libya’da Kübalı öğretmenlerden ders almalarıydı, 1976 yılında Ispanya’da demokratik yöne tim ayakta kalabilme savaşımı verirken, ETA - Militar’m içindeki asi Basklan; Kaddafi kanatlan altına aldı. 1980 yılında Libya’ya 150 Kübalı gerilla öğretmeni yerleşti. Aynı zamanda Cezayir’e yerleşen 200 Kübalı Polisaryo Cephesi’nden Sahra, gerillalarını eğitmeye başla dılar. Bu arada, Kübalı başka bir grup öğretmen Suriye’ye gitti. Kimileri Suriye ordusunda, kimileri de gerilla eği tim kamplarında ders veriyordu. Bu öğretmenlerin varlıklan ilk kez 1976’da anlaşıldı. Amerikan Savunma Ba kanlığı eski sekreteri Melvin Laird’e göre, bu öğretmenler, yalnızca Araplara ders vermekle kalmıyor; Japon, Al man ve İranlı teröristleri de eğitiyordu. Sonra Direniş Cephesi, büyük topluluklar halinde, Lübnan’ın güney bölgesine sızıp yerleşti ve Lübnan’daki iç savaş arife sinde askeri bölgeleri belirlemeye başladılar. Direniş Cephesi’nin siperlere iyice yerleşmesinden 2 yıl sonra Küba ekibi Tyre Limanı’na çıkartma yaptı. Ağırbaşlı ye güvenilir bir gazete olan Joufbal de Geneve, Lübnan’daki bu olayı uzun uzun anlattı. İsviçre gazetesi, “Mart 1978’de Tyre Lim anina ayak basan Kü balı öğretmenlerden oluşan ilk takım , Haçlı Seferlerinden' kalma, gizlice denize ulaşılabilen, tarihi Beufort K alesi nin eteklerine yerleşti” diye yazdı. İkinci takım da 2 ay sonra, gelince Kübalı teknis yenler, mühendisler ve uzmanlar, askeri üsler kurup ro ket atar rampalarını yerleştirdiler. SAM füzeleri, silah lar ve alıcı-verici araçların tümü, Sovyet şilepleriyle Tyre Limam’na geldi...
— 328 —
Sekiz aylık yoğun eğitim döneminden sonra, ilk”te rörist grupları İran Körfezindeki ülkelerin dil ve söyle yişlerini, töre ve geleneklerini eksiksiz öğrenip ellerinde"' düzmece pasaport ve çalışma belgeleriyle bu ülkelere yerleşmeye hazır duruma geldiler. Sokak ve çöl savaş ları kurallarına göre yetiştirilen bu teröristler, insan- : lara, binalara saldıracak, petrol rafinelerini sık sık yakıp* yıkma ve baltalama operasyonları düzenleyebilecek:, ye tenekteydiler. İran Körfezi’ndeki ülkelere yerleşen bu; ■ devrimcilerin ardından sızan işbilirlikçileri, beraberle rinde büyük ölçüde gerekli silah ve yedek parçaları gizvlice ülkelere soktular.
Bu haber Journal de Geneve’de 20-21 Ocak 1979 ta rihlerinde yayımlandı. Süveyş Kanalı’ndan İngiliz Kuvvetleri’nin çekilmesinden bu yana İran Körfezini dene timi altına alan İran Şahı da aynı ayda, korkunç bir ' devrim dalgasıyla tahtından indirildi. :; : 1970’Ierin başında Kübalı uzmanların yurt dışına, yerleşip Latin Amerika Avrupa Tugayları’nı kurma plan ları da bu tarihlerde Arjantin polisince ele geçirildik.; DGI-KGB yönetiminde düzenlenen Devrimci İşbirliği' Juntası’nm (JCR), “Tucuman Plam” adı altmda Bati' Avrupa’ya yerleştirildiğini biliyoruz. Junta’nıh 4 ana'gerilla töpluluğii - Uruguay Tupamaroları, Arjantin ver Şili’den aynı düşünceye inananlar, sağ kanat askeri yö netiminin zorlamasıyla sürgüne gönderilmişlerdi - Kıta da düzenlenecek saldırıları, Lizbon ve Paris’teki mer kezlerinden yöneteceklerdi. Castro’nun onlar için Gua^nabo yakınlarında 4 bin dönümlük alanda kurduğu". kamplarda, patlayıcılar ve baltalamalar, kent gerilla uy gulamalı yöntemleri ve silahlar konusunda 3’er aylık: yoğun kursları sürdürüyorlardı.
— 329
Guanabo kampından mezun olduktan sonra Dev rimci İşbirliği Juntası (JCR) Arjantin Bölüğü Başkanı Espinoza Bamhona’mrı yolculuk planından, hazırlık dö neminde olan bu programın gizli ve birbirine dolaşan ilişkileri kolayca anlaşılabilir. 16 Aralık 1975’de Küba’ dan ayrılan Barahona, bütünüyle Arjantin’e bağlı olarak Devrimci İşbirliği Juntası’nm Avrupa harekatının plan larını denetleyecekti. "Guiilermo Arce Koldan” adında düzmece Kosta Rika pasaportuyla Havana’dan doğruca Moskova’ya gitti. Bir gece Moskova’da kaldıktan sonra Küba Havayolları’nm uçağıyla Prag’a geçip Zürih’e gel di. Oradan peşin para ödeyerek aldığı biletle başka ha vayollarının bir uçağıyla Paris’e gitti. Ve yine bir bilet alarak Air France uçağı ile yolculuğunun son durağı Buenos Airles’e uçtu. Roland’ın düzmece Kosta Rika pasaportu, Tucuman Planı’nı açıklayan öbür belgelerle birlikte Devrimci İşbirliği Juntası’nın gizlenme evinde bulundu. Tucuman Planı hiç bir zaman gerçekleşemedi. Stockholm’de Norbert Kröcher’in düzenlediği ilk Leo Operasyonu eyleme geçilmesine fırsat kalmadan .polisçe engellendi. 1978 ilkbaharında Aldo Moro’nun aranmasın da polisin ülke çapında uyguladığı insan avı sırasında ele geçen büyük sayıda Arjantinli Montoneroslarm sımr dışı edilmesiyle Roma planlan da suya düştü, Paris’te Henri Curiel’in yardım örgütü açığa çıkıp dağılınca, iş leri daha da bozuldu. Ancak operasyonun gerçekleşme mesinde en önemli neden; Portekiz’e sert tutumlu Stalinci Komünist Partisi’nin iktidara geçmesini umarlar ken beklenmedik bir anda muhalefetin hükümeti ele alarak işi kökünden bozuvermesiydi., Tek güvenceleri Portekiz’de gizlenecek yerleri olmaksızın, Kıta çapında düzenlenecek bir operasyon eyleme konulamazdı. Küba’nın yurtdışmda sürdürdüğü eylemlerin başka
—
330
bir yanı daha var. Rusların 1968’de Fidel Castro ile yap- : tıklan anlaşma, Gizli haber alma servislerini ve S ila h lı, kuvvetlerini de kapsıyordu. 1970’Ierin ortalarından baş- ; layarak Kübalı birlikleri .Kremlin adına dünyaya yaya caklardı. 1980 yılında, 40 ya da 50 bin Kübalı Afrika ve. Arap Yarımadasının çevresine yerleştirildi. ' Yalnız, Portekizin devrimci ordu- juntasmm bağım -■ ! sızlığa kavuşturduğu, yan Sovyet uydusu haline gelen stratejik koloni Angola’da 20 bin yabancı asker, güney deki asilerle savaşmaktaydı. On yedi bin Kübalı> ilk kez i tümüyle Sovyetleşen kara Afrika devleti Etopya’da et kin görev aldı. Albay Mengistu’nun Marksist - Leninist | rejimi yerleştirmesine yardım amacıyla Ruslar, Angola’-; dan 10 bin Kübalıyı hava yoluyla Etopya’ya indirdiler. Ve Castro ülkesinde askeri gücü ayakta tutan 15 bini Kübalı asker Etopya’ya gönderildi. Başka bir 10 bin de. Angola’da yedekte bekledi. Londra’da anlaşmazlıklar üs tüne çalışmalar yapan enştütünün araştırmalarına göre Sovyetler, 7 ayda 5 bin hava seferi ya da bir günde 24, sefer yaparak bu askerleri Etopya’ya indirmeyi gerçek-; leştirdi. Ve Etopya’ya yerleşen Küba birlikleri, bir yıl1 sonra, bir gece içinde; Güney Yemen’e taşındı. Küba bir-' likleri, yalnızca Rusların Güney Yemen’deki egemenlik lerini güçlendirmeye yardım etmekle kalmayıp, Kuzey Yemen’i de Sovyet yörüngesine girmeye zorladılar. (+); . 1978 sonlarında, Güney Yemen’deki başarısız sınır sa vaşı sırasında 700 Küba birliğinin sayısı 1.700’e ulaştı. (1980 raporlarına göre 6 bin ya da 7 bin birlik var.): "Yemen,, ■adıyla bilinen Kuzey Yemen’in resmi adı, . ”Yemen Arap Cumhuriyetedir. Sovyet uydusu Güney Yemen, eski Aden devleti, şimdi resmi olarak "Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti,, adıyla tanmmaktaâır. ■ . (+ )
331
—
NATO Brüksel merkezindeki kaynakların öne sürdüğü ne göre, savaş sırasında Kuzey Yemen topraklarında öl müş Kübalı askerler bulundu. Fidel Castro’nun yurtdışındaki korkusuz serüven lerine Kremlin’in öfke duyduğu günler gerilerde kaldı. Küba öncü birliklerinin Afrika’daki eylemlerini, 1960 yıllarında “Serüven” diye eleştiren Moskova, 1970’lerde bu tür eylemlere “Uluslararası silahlı emekçi hareket leri” admı verdi. Sovyetler’in- açıkça giremediği yerler de, özgürlük içinde, Rusya adına, egemenlik savaşmı sürdüren Küba ordusunun değerine Kremlin, artık paha biçemiyordu. Ve Küba’nın aracılığıyla 3. Dünya ülke lerine -sıra gözetmeden - mühürünü basıyordu. Bu büyük terörist operasyonlar tiyatrosunda Kü ba'nın oynadığı rol, bir kerteye dek geçerliydi. Bir kez. bölge coğrafyası bakımından Rusya’dan çok uzak kalı yordu. Fizik yapıları yönünden de kimlikleri kolayca belirleniyor ve zaman zaman Rusya’ya ters düştüklerini açıklamaktan kaçınmıyorlardı. Bu bakımdan Filistinli lerin direniş hareketleri Ruslar için daha yararlıydı; Ve özellikle Muammer Kaddafi .de işin içine girdikten sonra bu Örgütler iyice zengin olmuşlardı.
KADDAFi 1969 yılında işe yaramaz yaşlı V1;. kralı tahtan indirip yerine ;geçen , ; Muammer Kaddafi, çöl göçer çadır larının birinde doğan ve Kur’ân ter biyesiyle yetişen dini bütün! Müslü man genç bir subaydı. Ve Libya'da petrol çıkmaya başlayınca, ayda ■' milyarlarca dolar kazanmaya baş ladı. Kısacası, artık para gücü ko nuşuyordu. ’ Kısa zamanda, özellikle satın aldığı silahlara yaptığı harcamalarla adı savurgana çıktı. Fransız Mirage savaş uçaklarından, Batı Alman Leopar tanklarına dek aldığı silahlardan başka Sovyetler Birliği’ne, zamanımızın en büyük silah siparişini verip Libya’da kadın, erkek, ço cuk başma 600 dolar değerinde ve 22 bin kişilik Libya ordusu için her biri 6 bin dolar değerinde 12 milyar dolarlık tank, uçak, silah ye füze sistemleri ısmarladı.. Nükleer silah pazarına da el attı. 1970 yıllarında atom, bombası satın almaya kalkıştı ve -Pekin’d'e Mao TseTung’la, tanıştı - 198Q’de bir atom bombasına sahip oiduğu söylendi. 1970 yılının ilkbaharında, ekip halinde gö revlerinden istifa eden atom bilginleri, BBC Radyosu’nda yaptıkları açıklamalarda, Pakistan’ın Chasma Kenti’nde, Albay Kaddafi’nin 100 milyon dolar koyduğu bir atom
bombası üstünde çalıştıklarını anlattılar. Yapımı 1981’de bitecekti. Pakistan’da yapılan bombanın sahibinin Albay Kaddafi olduğunu da sözlerin eklediler. Dipsiz kuyu gibi sonu gelmez silahlarının, parası nın, aşırı isteklerinin ye gizemci heyecanlarının yanında Albay’a başka adlar da verildi. Mısır Başbakanı Enver Sedat, onu uAkıldan sakat olduğuna kuşku duyulumayan, şeytanların 'büyülediği kötü ruhlu bir katil” diye niteliyor. Sudan Başkanı Numeyri ise onun, “Kötü, iki ruhlu bir kişiliğe sahip” olduğunu söylüyor. Filistin Kur tuluş Örgütü de ona, “Çılgın adam” admı taktı. Deli, divane ya da her neyse, uluslararası terörizm savaşının para babası olduğu da yadsıyamayacağımız kesin bir gerçek. . • İlk zamanlarda, belirli bir düşünceye sahip olana dek, terörizmin Kara ya da Kızıl olmasına aldırmıyor du. 1970’lerin başlarında kopkuyu bir Kara’ydı. Libya parasıyla geliştirilen ilk İtalyan - Libya Birliği Başkanı -zamanla yaşadığı Kara terörist cephesi ilan edilenClaudio M utti, İtalya’nın Nazi - Maocu terörist yıldızla rından biriydi. 1980 yılında, Bologna Gan’na bomba at mak suçuyla yakalanıp hapse kondu. Terör cinayetlerin den yaşam boyu hapis cezasına çarptırılan Mutti’nin en yakın arkadaşı Mario Tuti, 1975 yılında 2 polisi vur ma buyruğu kendine gelmeden biraz önce Roma’dâki Libya Elçiliği'nden 100 bin liret rüşvet aldı. Mutti, tu tuklandığı zaman Kadöafi’nin “İslâm sosyalizminden esinlendiğini” öne sürdü. Tuti’nin esinlendiği yiğitler arasında ise Bitler, Mussolini, Kaddafi ve Mao Tse - Tung vardı. O günlerde Kaddafi’nin paralarıyla Siyonizmle savaşan faşist grupların içindeki îleri Milliyetçi hücre nin hazırladıkları “Yiğit Arap - Filistin halkı, sîzlerden yanayız. Pis şişko Yahudilere ölüm” yazılı- posterler, on ların açıkça hangi yanda olduklarını belirtiyor.
— 334 —
Kaddafi, Kara Enternasyonel. aracılığı ile, 1972 Olimpiyat Oyunları toplu kıyımını gerçekleştiren takı-, ma para, silah ve eğitim konusunda yardım için Filis tin terörünün yurtdışı yatırımlara başlamasına, önayak oldu. Sağcı olmasını sürdürdüğü 1973 yılında, Filistin di renişinin sola kaymasına Öfkelenerek Filistin Kurtuluş Örgütü’ne yaptığı yıllık 40 milyon dolarlık yardımı, “Ör gütün sola kayan davranışlarım ılımtaştırana dek” kesti. O yaz Filistinli önderlerle Tripoli’de yapılan , bir haftalık yoğun görüşmelerden sonra yeniden yardıma başladı. Ve Carlos'un Paris’te yerleşen örgütünün para sorunlarını üstlenince, kendisi de hızla sola doğru kay maya başladı. Ve bundan sonra, devrimci olduklarını öne süren her topluluk, Kaddafi’den bir lokma yiyebilirdi ve ye diler de... Amerika Birleşik Devletleri' Dışişleri Yardım cısı ve eski Libya büyükelçisi David Neıvsom, “LibyalI lar, Filistin gruplarından başka, yeryüzünde devrimci nitelikler taşıyan İver gruba yardım etm eyi ahlâk bakı mından ~bir görev sayıyorlar” diyor. Nikaragua'nın Sandinistaları, Arjantin’in Montoneroları, Uruguay Tupamarolan, IRA Gönüllüleri, İspanyol Baskları, Fransız Bretonları, KorsikalIlar, Sardunyalılar, SicilyalI bağım sızlar, Türkler, İranlIlar, Japonlar, Tayland, Endonezya, Malezya ve Filipinli Müslüman asi gruplan, yardım et tiği terörist hücreleri arasındalar. (LibyalIlar; Londra, Paris ve Roma’d a ; yardım sağladıkları. Kaddafi’yp “bağlılık” göstermeyen vatandaşlarından öç almaya hazırlar). 1976’da terörist topluluklara 580 milyon dolar para yardımı yaptığı söylenmekte. Bu hesaplamayı ortaya döken eski planlama bakanı Oynar el.M eheisi’şimdi göz den düşmüş olmalı. Paranın büyük bir bölümünün Ara
— 335 —
fa t’m Fetih ve onlardan daha radikal Direniş Cephesi arasında paylaştırılması çok doğaldı. İki yıllık Lübnan iç savaşında, Özellikle radikallere karşı çok eli açık dav ranıp 100 milyon dolar para yardımı yaptı ve silahları nın büyük bir bölümünü sağladı. Enver Sedat'ı öldü rene 1 milyon dolarlık ödül verecekti. Bu paranm 6-7 katrise Tunus Başkanı Habib Burgiba’yı devirmeyi göze alanlara dağıtılacak. Ocak 1980’de giriştiği Tunus serüveni ve Kaddafi terörünün Akdeniz’le dünyada saldığı derin kökler, hal kın ters tepki göstermesiyle son buldu. Tunus’un ma den kenti Gafsa’yı yağmalamaya yolladığı 60 asiden yal nızca 42’si Yüksek Güvenlik Mahkemesinde ifade vere cek kadar yaşadılar (daha sonra idam edildiler). Düzi nelerce yabancı gazeteci duruşmaları izlemeye gitti. Mahkeme salonunda duyduklarından büyülenen birkaç gazeteci, -Libya’ya geçip olaylara kendi gözleriyle tanık olmak istediler. Yeraltı gizli gazetesi Smot Lybia’nm yazdığı gibi, "Esrarlı ülke Libya'nın karanlıkta kalan bölümleri bir kez daha aydınlığa çıktı". Gafsa yağması, pazar günü saat 02.00’de, Kaddafı’nin ağır silahlı iyi eğitim görmüş komandolarının Ce zayir’den Güney Tunus çöllerine sızmalarıyla başladı. Ancak işler umdukları gibi çıkmayınca, daha önce ko mandolar adına kentte yığmak yapılan bir milyon de ğerindeki silahlan arkalarında bırakıp canlarını kurtar mak için şaşkınlıkla kaçmaya başladılar. Gafsa’yı ha bersiz ve hazırlıksız avlayan komandolar, kenti bir gün ellerinde tutarak silahlı ayaklanmayla halkın kendile rine katılmalarını beklediler. Kaddafi, halkın koman dolara katılacağı yolunda güvence vermişti. Ama umut ettiklerini bulamadılar. Hayatta kalanlar daha sonra başlanna gelenleri mahkemede bütün aynntılarıyla an lattılar.
Liderleri Ahmad Mergheni, yaşamının yansından fazlasını Libya'da gizlenerek, geçiren 15 yıllık Tunus yeraltı üyesiydi. 1972 yılında Kaddafi’nin adamları onu i Amerikan Elçilik binasını ve Yahudi Sinagogu’nu bom balaması için Tunus'a gönderdi;;ancak görevini yerine getirmeye fırsat bulamadan tutuklanıp hapse atıldı. Dört yıl sonra salıverilince yeniden bir yolunu bulup Libya’ya kaçtı ve genellikle Sahra’n m . Polisaryo geriL lalannm kullandığı Tendufdaki gerilla kampına eğitime I gönderildi. Zamanla “Arap Dış İlişkiler Bürosu”*!un gö züne çarpınca, kendisine Tripolimde Gafsa operasyonunu I düzenleme görevini yerdiler. ; Yapacağı harcamalar için buyruğuna 5 milyon d o lar verilerek George Habash’ın Filistin Halk Kurtu luş Cephesi ile Naif Hawameth’in Demokratik Cephe sinde eğitim gören Tunusluları toplamak üzere Lübnan’a gönderildi. Mergheni, Filistin kamplarından aralarında SAM - 7 füzelerini kullanabilen' bir uzman da bulunan tam 28 Tunuslu topladı. Beyrut’taki Libya Büyükelçiliği’nde hazırlanan düzmece pasaportlarla Roma’ya, oradan da Cezayir’e uçtular. Daha sonra doğrudan doğrüya Libya kamplarından gelen takımla buluştular. Bu buluşma aylarca önce, “Kaddafi yolu” adı verilen ve Kaddafi’nin her hafta kamyonlarla Kaleşerikoflar, Makarovlar, RPG-7 bazokaları ve SAM - 7’leri Batı Sahra’da FaslIlarla çarpışan Polisaryo'Cephesi’ne gönderdiği yol da kararlaştırılmıştı.
.i
;
. ;
Ellerinde bol lojistik malzeme vardı. Gafsa’ya yer- ' leştirilen silahlardan başka LibyalIlar, özel saklanmış silahlan Tunus’un Tunis, Sfax, Kairouan, Bizerte gibi büyük kentlerine de dağıttılar. Komandolara eğer silah ları yeterli gelmezse - birisinin belirttiğine göre, •ayak lanan halka silahlar yetmezse - teröristlerin gereksinim-
;
— 337 —
ilerini karşılayacak silahların Avrupa’da depolandığını .söylediler. Nerede depolandı? Yargıçlar bu sorunun ya k ıtın ı kapalı kapılar ardında almayı yeğlediler, ama .daha sonra savunma avukatları kapıda bekleyen gazete .muhabirlerine, silahların^Sicilya ve Korsika’da saklani dığını açıkladılar. ı Ele geçirilen tüm asiler, Libya kamplarında yüzlerce, -binlerce yabancı gördüklerini söylediler. Politik Önderleri :Ezzedin Sharif, duruşmada bu yabancıların uyruklarını •ve geldikleri yerleri bildirmek zorunda kaldı. Kimi Av:rupalı gazetecilerle birlikte, Jeune Afrique Dergisi’nden 3 kişilik bir ekip, birkaç ay Libya’da kalıp mahkemede ;açıklanan gerçekleri araştırdılar. Burada. yazdıklarım, Tunuslu komandolar ve yabancı gazetecilerin Libya.’da rolde ettikleri bilgilerden alınmıştır. (İtalya’nın La Stamjpa, İl Giomale Nuova Penorama ve L’Europeo’sundâ bu yazılar çıktığı gibi, La Nouvel Observateur ile Jeune Afrique’de de yayımlandı.) Kamplarda 10 ile 20 bin ya bancı, eğitim görüyordu. Bunlardan 2 bini Tobruk yarkmlannda el Bedia özel kamplarına yerleşen Mısırlılar■dı. Ve burada, genellikle Sovyet Akdeniz Filosu'nun sık rsık uğradığı Tobruk Üssü’ndeki Ruslar öğretmenlik ya kıyorlardı. (Yalnızca Tobruk kampı 5 bin öğrenciyi ba rındırabilecek büyüklükteydik Sudanlılar da, Maaten Biskara’dâki özel kampta Çat’dan gelen öğrencilerle bir ilikte eğitim görüyorlardı. Bu kampta ders verenler ise, 'Kübalı ve Rus öğretmenlerdi. 1978 yılında Etopya’ya ■gönderilen Kübalılar, bu kampın yakınındaki askeri ha vaalanını kullandılar.) Tunuslular da, Filistin ye ,Suriyeli. öğretmenlerin ^denetiminde Bab Aziza’daki kampta ,eğitim görüyorlarF : 22
dı. Yalnızca bildiğimiz Kaleşenkof, RPG bazokalan ve SAM - 7’leri kullanmayı Öğrenmekle kalmayıp, 23 mili-' metre çapında, radar yönetimli, 4 top atan ölüm cül; “Chilka”\3xm da kullanılmasını öğrendiler. Her gün sü rekli olarak “Soylu davaları uğrünâ” ölümden korkma- , malan tekrarlanıyordu. j; ; Aralarındaki tüm Afrikalıların sayısı 7 bine ula şıyordu. 1 Eylül 1979 yılında, bütün Afrika bölükleri, Bingazi’de Jeune Afrique Dergisi’nin yazarlannm göz leri önünde, büyük bir gösteri yürüyüşü düzenlediler. Yazarlar, dergide, “Bu ordunun LibyalIlar için taşıdığı önemi görmek gerekirdi’* diye yazdılar, “Yedi bin kâra derili adam kaz adımlarıyla, isterik çığlıklar atan kalübahğın önünden geçip gözlerinden kötülük akan Kod da] i’nin bakışları altında, kimisi tankların üstünde, ki misi de bazokdlar taşıyarak yürüyorlardı...’* Senegal Başkam Leopold. Senghar’a göre bu birlik ler, Kaddafi’nin Afrika’nın güneyindeki Sahra’mn den gesini bozacak ve uçsuz bucaksız Libya imparatorluğu nu kuracak “yabancı lejyon askerleriydi**. Gerçekte, o gösteri yürüyüşündeki birliklerin arasında Mali, Nijer ya, Moritanya, Kameron, Tunus, Mısır, Sudan -, Benin, Nijer, Cat, Senegal, Fildişi Sahilleri ve Polisaryolarm seçtikleri Sahra topraklarının gelecekteki kurtarıcılan. vardı. (Polisaryo gerillalarının 8 ile 18 yaşlarındaki ço cukları savaşacak yaşa gelene dek Libya’da öğrenci yurt larında bakılıyordu.) : Birlikler ayaklarını vurarak yü rürlerken, mikrofonlardan, “3. Dünyânın kurtarıcıları geçiyor!’* sesleri yükseliyordu. Yalnız aralarında kimi kurtarıcıların eksikliği du yuluyordu. Örneğin, Orta Afrika ülkesinden İmparator Bokassa*nm adı geçmiyordu. (1979 yılında tahtan indi rilen Bokassa’nm ordusunda 200 LibyalI asker vardı. Sa-
— 339 —
rayında 6 bin Kaleşenkof tüfek ele geçirildi.) Canını, zor kurtarıp kaçmadan önce, Filistin ve Libyalı birlik lerin savunduğu Uganda’nın İdî Amin’i de görünürlerde yoktu. (Kaddafi, 1979 yılında îdi Amin’in ayakta kala bilmesini sağlamak için son kez 2 bin 500 askerini yar dıma gönderdi. Ondan sonra en azından bir Filistin birliği de Sudanlıların yardımına gitti.) Kaddafi’nin yabancı gerilla eğitimi gören' 10-20 bin öğrencisi arasında Doğu Avrupa’nın komünist devletlerinden ya da Sovyetler’in yeni müşterileri 3. Dün ya uydu devletlerinin hiç birinden gelen yoktu. 1978 yılında askeri darbeyle Sovyetler’in yörüngesine otur duktan sonra, 1979 yıllarının son aylarında, Rus ordu larının girdiği Müslüman Afganistan’ı özgürlüğü ka vuşturmayı düşünmüyorlardı. Ama tümü Batı Avrupa’ daki özgür ülkeleri kurtarmak özentisi içindeydiler. Üçüncü Dünya operasyonunda bütün izler 1. Dünya’nm ağzından çıkan sözleri gösteriyordu. Kaddafi’nin. kampları, AvrupalIlarla doluydu. Bunların arasında ilk göze, çarpanlar İrlandalIlar, Almanlar, İspanyol Basklan, Fransız Bretonları, KorsikalIlar, İtalyanlar ve Türklerdi. Çoğu da Sirte, Sebha ve Az Zaouiah adlı üç kamp ta yerleşmişlerdi. Ancak yetenekli adaylar, Tokra yakın larındaki lüks Roz Hilal kampında, Kübalı ve Doğu Al man öğretmenlerin denetiminde dünyanın en gelişmiş kundaklama kurslarında ders görüyorlardı. Su altı sa vaşı için balık adam dersleri alıyorlardı. Belki rastlantı ya da değil, Lord Mountbatten-m yatma sabotaj yapan lar da balık adamlardı. Yurtdışmdan gelen tüm yabancı gerillaların geliş gidişleri Libya başkentinde, elektronik beyinle belirleni yordu. Halk Sarayı’ndaki kabul merkezini yöneten Arap İlişkiler Bürosu da Libya gizli servislerince yönetiliyor-
— 340 —
.
,
du (Doğu Alman gizli. polislerinin eğittiği). Kursu b i-; tırdikten sonra da el sıkışmaların arkasından; düzmece; ^pasaportlar, yurda dönüş parası ve bir iki silah veriliyor- *■ ?du. Bunlara ek olarak AvrupalI teröristlere Roma, Brük- ■ sel ve Frankfurt’ta bulunan Libya yardım komitelerinin , adresleri verilirdi. Özellikle kaçmakta olan AvrupalIlar, Kaddafi’nin candan konukseverliğine güvenebilirlerdi. Carlos gibi büyük adamlara deniz kıyısında, dayalı döşeli, kapısın da arabası ve şoförüyle gösterişli villalar armağan edili yordu. Carlos’un OPEC baskınında yaralanan Hans-Joac- , Mm Klein, Libya’ya dönüşlerini şöyle arılatıyor : “Carlos, akşam yemeğinde Dışişleri Bakanı ile kadeh tokuştur du. Başkanın Özel jetiyle yolculuğa çıktı. Gizli polis şe fiyle yemek yedi. Kendisine öir koruyucu ve süslü öir villa verdiler” Avrupa yeraltı topluluklarının küçük rüt belileri, Kıta’da bir çok benzeri bulunan Tripoli’deki ’ blok apartman katlarına yerleştiler. (P.K. 4115: Tel :. 41184.) Vadi Haddad'm Avrupa üssündeki adamları sık sık Tripoli’ye gelip Carlos ve. Libya gizli haber alma başkanı Yarbay Mustafa. el-K araruki ile görüşüyorlardı. Eğer gelenler çök yüksek düzeyde kişilerse, Tripoli Hilton’da ağırlanıyorlardı, : ; Kaddafi’nin bu işlerden çıkarı neydi? Libya petrolüne dayandıkları için çıkmazlık içinde bulunan Batı ülkeleri, Kaddafi’nin Filistin’i kurtarmak tan başka isteği olmadığını düşünüyorlardı. Açıkladığı konuyla ilgili görüşleri aşırı kertede sertti. 1948’den beri Yahudilerin yerleştikleri topraklardan çıkarak gel dikleri yere dönmeleri isteğini ayak direyerek yineliyor ve onları tek tek yok etmeyi planlıyordu. İstanbul Yeşilköy Havaalanı’na çatışmaya yolladığı: Filistin 5takımına, “Elinizden geldiği kadar çok Yahudi öldürün’’ d iye buy- % ruk vermişti. . \ ,-j . . 'f ■ :1 i
— 341 —
Avrupa hükümetleri de Filistin direniş teröristlerine “ahlâk yönünden” hoşgörüyle bakıp Filistin milliyetçi lerinin duygusal bir tutkuyla davrandıklarım yadsımı yorlardı. Kaddafi ile ilgili hoşgörülerin ise, zamanla çok kötü kanıtları ortaya çıktı. Aralık 1973’de, o zamanlar Dışişleri Bakanı olan Aldo Moro’nun İtalyan Parlementosu önünde Albay Kaddafi’ye karşı yapılan suçlamaların yersiz olduğunu sa vunduğu günü tüm canlılığıyla anımsıyorum. O ayın 17. günü Filistin vurucu takımı, Roma’nm Fiucimino Havaalanında yangın bombalarıyla Pan Amerikan uça ğına yaptıkları saldırıda, içerde kapalı kalan 32 yol cunun yanarak ölümlerine neden oldu. Pek yakında Cenevre’de başlayacak İsrail - Filistin barış görüşmele rini önlemek amacıyla düzenlenen saldırıda ne uçak yolcularının, ne de İtalya'nın gerçekte olaylarla yakın ilişkileri vardı. Ve sanırım, 1970’lerde Avrupa’da ger.çekleştirilen en tüyler ürpertici terör eylemlerinden bi riydi buv . İçişleri Bakanlığı’mn açtığı soruşturma sonunda saldırıyı düzenleyen kişilerin; Libya'nın sağladığı para, silah, yangın ye el bombalarıyla Tripoli’den uçağa bin dikleri saptandı. Bakanlığın raporunda - doğru da çıktı bu düşüncesiz vahşi ağlatıdan Libya sorumlu tutuluyor du. Basma ayrılan bölümde, Moro’nun Millet Meclisi'nde bu üzücü olayı anlatıp, Kaddafi'nin suçlamaları şiddetle geri çevirmesini mutlulukla karşıladığım söylediğini din ledim. Daha 3 ay Önce, İsrail Mossad Örgütü’nün verdiği haber üzerine İtalyan polisi, Fiumicino Havaalanından kalkacak EL AL uçağını düşürmek üzere Ostia balko nuna yerleştirilen ısı çekimli SAM - 7 füzesini buldu. O zamanlar SAM - 7, NATO uzmanlarının tanımadığı (bu
— 342 —
füzeyi büyük bir dikkat ve ilgiyle incelediler) çok gizli bir silahtı. İki füze, Carlos’un isteği üzerine, Albay Kaddafi eliyle sağlanıp bir Yunan yük gemisiyle Roma’ya getirilmişti. Filistin vurucu takmnndaki 5 kişiden ikisi için mahkeme gözaltında bulundurma yargısına vardı ama, yasal yollardan _kaçmaları da sağlandı. Öbür üçü ise, bir İtalyan askeri uçağıyla Libya'ya gönderildi. O günlerde İtalyan hükümetinin teröristlere karşı tutumu, öteki dost Avrupa .ülkelerinden,değişik değildi. Çağ boyunca, hemen hemen tüm Batı hükümetleri, buna benzer çirkin olayları, gerçekte kendileriyle ilgisi bu lunmayan Arap - İsrail anlaşmazlığının dışarı taşması olarak nitelendirdiler. Albay Kaddafi ve Orta Doğüdaki Filistin önderleriyle “Bırak yaşasınlar*' anlaşmasına va ran İtalya, Fransa, Batı Almanya ve İngiltere, Filistin vurucu takımlarına bağışıklık güvencesi verdiler. (İsrail Haber Alma Merkezinin yaptığı araştırmalarda, 1968’den 1975’e kadar, 1970’lerin ortalarında, Orta Doğu’nuıi dışında, terörist eylemlere katılmaktan tutuklanan 204 Filistinliden yalnız 3’ünün 1975’de cezaevlerinde olduğu anlaşıldı.) i. Moro, bir gün kendisinin yaptığı pazarlığı açıkladı. İtalyan topraklarında görüleri terör eylemlerinde, Filis tinlilere tanınan özgürlüğün - yurttaşlıktan .çıkarma dengiyle karşılama (misilleme) tehlikesini göze alma mak için uygulandığını yazdı. Eylemleri durdurulan Fi listinliler bir değil, birçok kez. çeşitli organlarca salıve rildiler. İlkeler benimsendi..'. Yasâllıkta resmen zorlama gereği gözönüne alındı... Morö, “İtalyan Gizli Haber Al ma Ajanı Albay Stefano Giovanno'nvm. koşulları görüş mek üzere Lübnan’a yollandığım - ve şimdi de orada bulunduğunu” açıkladı. O, Hıristiyan Demokrat önderlerine bu mektubu yazdığı zaman, Kızıl Tugaylar’ın elinde tutsaktı. Umut- i
— 343 —
suzca, Filistinlilerin yasallığını zorla tanıyan hüküme tin, mahkum edilen Kızıl- Tugayları özgür bırakarak kendi yaşamını kurtarmalarını anlatmaya çalışıyordu. Eğer yalnızca işin içinde Filistinliler olsa, pazarlığın boyutlan tartışılabilirdi. Ama, Filistin’le uzak yakın en ufak ilişkileri olmayan Avrupa’nın tümü hedef almmca ne olacaktı? Ya Albay Kaddafi’nin akimdan başka dü şünceler geçiyorsa ne olacaktı? Albay’m akimdan başka düşüncelerin geçtiği kuş kusu 1980 yazmda İtalya’da patlak verdi. Kazıl terö rizmin sönmeye başladığı günlerde, 2 ağustosta, Bologna Garı’nda 82 kişinin ölümüne neden olan bomba - % Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki en korkunç terörist saldırısı - 6 yıldır uykuda olan Kara terörizmin yeniden canlandığı izlerini taşıyordu. Bu olayı ancak patlayıcıları kullanmakta uzman biri düzenleyebilirdi. Ve o kişiyi nerede, kimler eğitmişti? îtalyanlar belki bunun yanıtını hiç bir zaman bu lamayacaklardı. Gerçekte bombanın Kara ya da Kızıl ?eya her ikisinden birinin yerleştirdiğini hiç öğrene mezlerdi. Kimi kişiler, her iki yönde de bu işin içinde Albay Kaddafi’nin sinsi parmağının olduğunu düşün düler. O sabah Bologna ağlatısı oluşmadan birkaç saat önce, gazete kulübelerinde satışa çıkan îtalya’nm en yet kili günlük gazetesinin baş sayfasında ilginç bir öykü göze çarpıyordu. Libya yeraltı demokratik muhalefet örgütünün 3 önderi, adı bilinmeyen bir Avrupa kentinde, Londra’dan Daily Mirror ve Milano’dan Corriere delta Sem muhabirleriyle saatlerce süren bir görüşme yapmış lardı. Her iki gazete, bu kişilerin tanınmış sorumlu kim seler olduklarmı biliyorlardı. Libya’dan, öbür ülkelerin
— 344 —
güvenliğini ve dengesini bozan fesatlar üssü “terörist”' bir devlet olarak söz ederek ülkenin silah deposuna so kulduğunu, paralı askerlerin barınağına dönüşmesinin:: bütün' dünyayı ilgilendiren önemli bir sorun olduğunu: açıkladılar. Cufra, Gadames, Sinauen ve başka birçok' kamplarda eğitilen komandolardan söz ettiler... Bu kamplarda yalnız îtalyanlar yoktu. İtalyan Kızıl1' ve Kara Tugayları kamplarda omuz omuza eğitilerek:, öldürme ve silah kullanma yöntemlerini öğreniyorlar^ dı, Kaddafi, aşırı sol ya da aşın sağ arasında hiç bir" ayrım yapmıyordu. O, b u gençleri kendi tek amacı - Ak deniz, bölgesinin dengesini bozabilmek için - araç olarak: kullanıyordu. / ' “Dengeyi bozmak” hır operasyon sözcüğüydü. Filis tin sorunu, kimsenin sahip çıkamayacağı kadar geniş lemişti. ■_ ^ * Albay Kaddafi’nin yalnızca Filistin'in kurtuluşunu düşünerek davranmadığı anlaşılıyordu, Öbür sorunların arasmda bir de amaç sorunu ortaya çıkıyordu. Ancak" 25 milyon nüfusu olan bir ülkeyi yönetmenin sıkıcı kısıt lamaları vardı. Bir kez Tunus Başkanı Burgiba ile ko nuşurken, “Libya, büyük bir başkana sahip küçük b ir ülke. Mısır ise çok nüfuslu, am a başkansız bir ülke” diye düşüncesini açıkladı. Ülkesinin sınırlarını genişletme he vesinde olan Libya'nın komşuları,Tunus, Mısır, Sudan,. Cezayir Nijer ve Çat sürekli tehlike içinde yaşıyorlardı.; (Nitekim 30 bin milkarelik zengin uranyum madenleri bulunan bölgeyi Çat’ın elinden, aldı ama, başka girişimi, leri başarısızlığa uğradı.) i , | Kurtarıcılık görevini yüklendiği rol mü, yoksa pa halı aşırı tutkuları mı ağır basıyordu? Kaddafi, kendi sini Akdeniz ve Afrika'nın Ayetullah Humeyni’si gibi?
— 345
gördüğüne göre, temelde yatan İslâm inançları daha ağır, basıyordu. “Sosyalist devrimci” yönüyle anti - sö mürgeci ve anti - Batı düşmanlığını şiddetle sürdürü yordu. “Amaç uğruna ilerlemekten” söz ederken radikal yönü ortaya çıkıyordu. ' . îsiâm Devrimi konusunda yazdığı Yeşil K itap*ta Öz nel gelişmeler üstündeki fikirleri çok- düşündürücüdür. Kur’ân’dan alman karmakarışık buyruklar, atalardan kalan özdeyişler ve genelde eşitliğin sağlanması için mal, para, faiz ve hükümetin kaldırılmasını öngören resmî bildirilere karşın, Libya’nın tek sahibi ve milyarder ege meni gibi davranmaktır. Yeşil Kitapı’nda, “Gerektiğin de özgürlük gizli kalmalıdır” diye yazıyor. Onun, özgür lük düşüncesinin temel kurallarından biri de şu: “Kadın lara eşitlik vermek, onları güzelliklerinden sıyırıp dişi liklerinden yoksun bırakmaktır. Eğitildikten sonra çalış-. ma yaşamına atılması ise kadının, hem doğasına aykırı, hem de acımasız haksızlıktır ” Ve kadın Özgürlüğü ko nusunda verdiği tek ödün, “Kadının regl olması, doğur ganlığı ve çocuklara bakıp yetiştirmesinden dolayı ona bir ev sahibi olma” hakkım tanımasıdır. Bu düşünce leri Che Guevara ve Moa Tse - Tung’a çok ters düşmek tedir. Ancak dört bir yana saçtığı petrol dolarları onun tek konuşabildiği dildir. Bologna bombasından sonra İtal ya’nın başta gelen yorumcuları (Paris’te “he Monde”a ), sahip olduğu ülke ve kafasındaki düşlerle Afrika’nın, Orta Doğu’nun ve Avrupa'nın büyük bir parçasının -Avrupa'nın gevşek tutumlu güney bölümlerinin - ger çek dengesini bozabilecek bir insanla karşı karşıya bu lunduklarını açıkladılar. Ancak Kaddafi, başkalarım kullandığı kadar, kul lanılabilecek bir insandır da...
— 346 —
Sovyetler Birliği için tatlı bir şaşırtı (sürpriz) oldu; 1976 yılında Kaddafi’ııiıı istediği i 2 milyar dolarlık si^ lah anlaşmasını imzalamak üzere / Başbakan Kosigin-, koşarak Libya'ya gitti. Batilı bir diplomatın gözlemlerine göre, Ruslar’m giderlerken mutluluktan ağızları kulak larına varıyordu. . .' ' Daha anlaşmaya atılan imzaların mürekkebi kuru madan mallar verilmeye başlandı. Libya limanlarında beliren Rus ve Küba yük gemileri, gece gündüz demem den tonlarca silahı boşaltmaya başladılar. Gönderilen malzemeler, Ruslann genellikle 3. Dünya alıcılarına ak tardıkları önemini yitirmiş kullanılmayan hurdalarla bir tutulamazdı. Kimi parçalar daha ne Varşova Paktı ordularına, ne de Ruslar’m Suriye, İrak gibi eski değerli Arap alıcılarına verilmişti. f Albay Kaddafi’nin aldığı öteki silahların arasında 2 bin çağdaş Sovyet tankı, 7 bin zırhlı araç, birkaç yüz MIG - ,23, MIG - 25, MIG - 27 savaş ve bombardıman uçakları, 25 deniz füzeatarı, kara hava füzeleri, çok ge^ liştirilmiş 190 mil menzilli karadan karaya atılan öl dürücü Scud füzeleri de vardı. : Bu silahlar çoğunluğunun okuma yazma bilmediği 22 bin kişilik bir ordu için çok fazlaydı. (1980 yılın da ordunun sayısı 2 katma çıktı:) Ancak satın alma an laşmasıyla birlikte 12 bin Sovyet askeri danışmam da geldi. Yalnızca Rus pilotlarının uçurduğu MIG - 25’lerin (MIG-25 U Foxbat G)' denetimleri Sovyetler’in elindeydi. Banbah’da üslenen iki MÎG-21 filosunu 100’den fazla Ku zey Koreli pilot uçuruyordu. Füze takımlarını yalnız ca Ruslar çalıştıracaktı. Tank bakım ve onarım! için 300 Çek teknisyeni geldi. Eleman ve yedek parça taşı yan dev Sovyet Antonov yük uçaklarmm inebilmesi için 9 uçak pisti yapıldı. Eğer etkili hava akınlan gerekti-
— 347 —
rirse Antonov uçakları, yeteri kadar Sovyet pilot ve ekibini birkaç gün içinde Libya’ya getirebilecekti. Rusya’da her yıl 1000, Sovyet uydularının en mız mızı Bulgaristan’da ise 3 bin LibyalI asker eğitilecekti. Sovyet askeri danışmanları Tripoli, Bingazi, Tobruk ve eski Amerikan hava üssü Wheelus Field’e sürekli yer leştiler. Bu anlaşma, Ruslara yalnızca LibyalIlar üstün de güçlü bir egemenlik kurarak istedikleri zaman Batı’ya satılan petrolü kesmek gibi bir gözdağı verme olanağı sağlayamadı. Mısır Başkanı Sedat’m gözlemlerine göre bu anlaşma, “Rusların 50 yıl süreyle Akdeniz'in Güney kıyılarındaki varlığını güvence altına da aldı ” Libya Çölü’nün gizemci başkanı, söylenenlere aldır mıyor; tam tersine, İslamların baş düşmanlarına karşı büyük bir sevgi duyuyordu. 1978 yılında New York Ti mes Gazetesi’ne, “Marksizm; Müslümanlara, Hıristiyan lık ve Yahudilikten daha yakın" dedi. “Hıristiyan ve Yahudi'ler, insanlığı savaşa sürükleyerek yok olmalarına çalışıyorlar. Özgürlük uğruna banş isteyenler ise, din sizlerdir." Bunları söyledikten bir yıl sonra, dünyanm canı cehenneme dercesine, “Varşova Paktı’na gireceğini” açıklayarak düşüncelerini ortaya koydu: “Kimileri, res men gelişmiş Arap ülkelerinin yalnızca Sovyet askeri blokuna girmekle kalmayıp, Amerika'nın Arap ülkelerine karşı düşmanca tutumuna meydan okumak amacıyla Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasına nükleer başlıklı füzelerin yerleştirilmesini öneriyorlar" dedi. (Bu olay üstüne “Newsweek"ten Am aud de Borchgrave'm, “Sov yet Gulagları konusunda düşünceleriniz nedir?" soru suna, “Gulag nedir?" yanıtını verdi.) Albay Kaddafi, artık Kremlin’deki dinsiz şeytanları eleştirmeye son verip - “The New York Times"den Flora Lemis, tek yakınması, Ruslar’ın şimdi de Yahudilerin
— 348 —
İsrail’e göç etmelerine izin vermeleri, diye yazdı - yurtdışında üstlendiği görevi bambaşka; sergilemeye başladı. Porto Rikolu bağımsız teröristleri eğitmeye başlayarak' Kıta’daki yeraltı örgütlerinin yaşamlarmm tadını arı-: lamaları için yol paralarını verip onları Avrupa’ya'yol ladı. Rusların hedef listelerinin birinci 'sırasındaki İran ve Oman’a, elinde para torbalarıyla gidip yerleşti ve sonra Polisaryoîann Sahara’daki savaşımlarını destek ledi. (Oman’da Dhofarlarin silahlı ayaklanmaları bas tırıldıktan sonra.) İran, Şili, Oman.ve Porto Riko’nun yeraltı sol örgütlerinin yanında Batı ‘ Avrupa’nın tüm aşın sol gruplarını Malta Konferansında biraraya ge tirdi. Bingazi’de, “Amerikan emperyalizmi ve faşizmine karşı ortak savaşım planı” adı altında olağanüstü bir . toplantı hazırladı. 1979 yılında düzenlediği bu konferan sın konuk listesindeki Nikaragua’nın - Sandinistalan, Uruguay’ın sürgündeki Tupamarolan, Arjantin’in gez ginci Montoneroları, Şili, Kosta Riko, Bolivya, Meksika ve Brezilya’dan Marksist gerilla topluluklarına bakılır sa, görevi Fidel Castro’dan göçerdiği anlaşılıyor. Bu toplantı. Castro’nun gevşeyen Latin Amerika Devrimci İşbirliği Juntası’nı ve ohun Avrupa Tugayla rın ı canlandırma amacını güdüyordu. Devrimci İşbir liği Juntası’mn Paris, Roma, Stockholm ve Madrid şut beleri delegeleri toplantıya katıldılar. Londra’da çıkan “Economist Foreign Report’ia g ö r e ' toplantıda, 'Ge nellikle Batı Avrupa ve Orta Doğu’daki terör operasyon larında yardım a olacak Latin Amerikalı sürgünlerin sa yılarının nasıl artırılacağı^ konuşuldu. O1yıl içinde Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, KGB’nin bir aracı olarak bilinen -1979 yılında herhalde Kaddafi’nin de aracı oldu - Dünya Barış Konseyi ile buluşmalarını destekledi. Lizbon’da dünyanın her yanmdan ve çoğun
— 349 —
luğun Sovyet blokundan Kaddafi’nin hesabına yolcu luk edenlerin oluşturduğu 750 delege geldi. (Kaddafi’ye tam 1.5 milyon dolara mal oldu.) Toplantının amacı, Filistin Direniş Cephesinin askeri yardımını artırmaktı. Ve bu arada, Sosyalist ülkeler ve özellikle Sovyetler Bir liği ile askeri dayanışmayı güçlendirme, sonra Afganis tan’daki barış ve özgürlük güçleriyle askeri fdayanışmayı pekiştirme konularında kararlar alındı. Ve sonunda, “Afrika, Asya, Avrupa ve Amerika kıtasında (bu düşün celer benim) halk savaşımında askerî dayanışmanın güçlendirilmesinden söz edildi” Hangi halk savaşımında dayanışma yapılacağı açık ça ortadaydı. Delegeler, emperyalist ve gerici fesatların Demokratik Yemen Cumhuriyetine karşı (Rusya’nın Güney Yemen’i) saldırılarını itendiler (lanetlediler). Sonra, “Gerici” saldırılarla barış atılımlarmı bozanlar ilendi (kendileri gibi). NATO’nun güney kanadım güç lendirmek amacıyla Akdeniz’de askerî yığmakların ar tırılması ilenirken, aynı alanda Sovyet deniz gücünün kurulmasından söz etmeyi unuttular. Ve .toplantının bi timinde NATO’nun - Kremlin’in tüm tiksintisine kar şın - Sovyet Rusya’nm güçlü SS-20’lerine karşılık den geyi sağlamak amacıyla Batı Avrupa’ya Cruise ve Pershing füzeleri yerleştirme kararmı da ilendiler. Özellikle 1980 yılında Sovyet propaganda ve diplomasisinde tek önemli madde olan bu son nokta ile kendilerini ele ver diler. , O yıl aralık ayının son günlerinde Rusların 100 bin kişilik askerî birlikleriyle Afganistan’ı işgal etmeleri, as kerî dayanışma andı içen Kaddafi’yi şaşırtmadı. Yedi milyon Müslüman’ı .temsil eden ve Ruslarm davranış larım protesto amacı ile düzenlenen konferansta yalnız Libya, Güney Yemen, Suriye ve Filistin Kurtuluş Ör gütü Sovyet işgalini ilenme önerisini geri çevirdiler.
— 350 —
i
Sonunda Kaddafi’nin 2. Korku Çağı’m açacak Filistinli önderleri seçmesi de şaşkınlık yaratmadı. Vadi Haddad’m ölümünden sonra patronluğa seçilmesi şid detli görüş ayrılıkları yarattı. Mısır ve İsrail'in Kamp David Anlaşması uyarınca davranmaya başlamaları bu çekişmeleri şiddetlendirdi. İsrail'le barış anlaşmasından, söz eden herkes, Kaddafi’nin ülkesinden kovuldu. Filis tin Kurtuluş Örgütü’nün Arafat kanadı Fetih, Tripöli’den atılıp ofis ve temsilcilikleri kapatıldı. Kaddafi, pa rasını bundan böyle yalnızca George Habash’a değil, Direniş Cephesi’ne yatırmaya başladı. Her zaman gözde olan Habash, şimdi oldukça sık sık Tripoli’ye gidip gelmektedir. Ancak Filistin Direniş Cephesi’nden inatçı öbür 2 kişi de Kaddafi’nin çök iyi liğini görüyorlar. Birincisi, gelecekteki Filistin’in “Çe koslovakya gibi” bir Arap konfederasyonunda birleşmesi ni isteyen doktrinci Sovyet Komünisti Naif Hatomfıeth... Öteki ise, Batı’daki tüm gizli haber alma servislerince uzun yıllardır KGB ile yakın ilişkiler içinde olduğu bi linen Ahmed CihnVöîr,
15 MANYETİK KUTUP d i ) : FİLİSTİN DİRENİŞİ Ahmed Cibril, öyle pek ünlü kimse değildir. Kendisine bağlı Arap Fedailer topluluğu, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutan lığı içinde Orta Doğu’daki silahlı ;hücrelerden biridir. Ahmed Cibril genellikle yurtdışında düzenlediği operasyonlarla dikkati çeker. Ancak admdan hiç söz edilmez. 1960 yıl larının başından beri’, Filistin hareketlerinin KGB ile doğrudan doğruya ilişki kuran tek önderi ol duğu bilinmektedir. 1968’den - o sonu gelmeyen ilginç olaylarla dolu yıl - bu yana, Sovyet Rusya’nın Filistin direniş hareketlerinde üstünlük kazanmak amacıyla ör gütün içine sızıp gözetleme kararı almaları ve bu ka rarda nasıl ilerledikleri, Ahmed Cibril’in sicilinden iz lenebilir. Filistinliler, aralarına giren yabancılara karşı şa şırtıcı bir duyarlılık gösterirler. Aşırı isteğe, tutkuya va ran yoğun milliyetçilik duygulan, çağlar boyu bir kö şeye itilip yalıtlanmanın öfkesiyle büyümek zorunluğundaydı. Birleşmiş Milletler’de eş düşünceleri paylaşanlannoylanyle kurulan İsrail devletinin arkasında yer alan diplomatik koruyuculan ise çok güçlüydüler. Devletlerini 1948 yılında kurduklan günden beri Arap işgal ordüla-
— 352 —*
nyla savaşıma başlayan. İsrailliler, 1956 ve 1967’de 2 kez daha Arap ordularını büyük bozguna uğrattılar. Arap mültecilerin yeni alanlara yerleşmelerini hiç bir zaman hoşgörüyle karşılamayan İsrail hükümeti de her geçen yıl biraz daha kışkırtıcı durum takınmasıyla da- ' vayı gerginleştirdi. (Bu durum, özellikle bir . zamanlar İsrail'in bağımsızlığını kazanmak için King David OteliV ni bombalayıp 100 kişinin ölümüne neden olan Irgün teröristlerini yöneten Başbakanı Begin’m, yönetimi ele aldıktan sonra daha katılaştı.) Öte yandan, Arap hükümdarları da Filistin Kurtu luş Örgütünün politik, parasal ve askerî sorunlarına, karışıp başlarını belâya sokmamaya can atıyorlardı. Petrol zengini ülkeler, Füistin radikalizminin gelişme- 1 sinden haklı olarak .korkuyorlardı. Her ne kadar bu ' j hükümdarlar gözleri korkutulup yıldırılarak davayı*pa rasal yönden desteklemelerine inandırıldılarsa da, gerilla savaşının gerektirdiği eğitim ve silahlan sağlayacak tek nolojiden yoksundular. “Askeri çözüme” ancak Huşlar, yardım edebilirlerdi. Uzun ve dikkatli araştırmaların sonunda, Rusların Ahmed Cibril gibi birisine gerek duymaları doğaldı. ; , . Ahmed Cibril, her zaman kendisini gizleyerek ça lışmıştı. Burada size onunla ilgili belgelere dayanan dip i ■ notlar vermeme olanak yok. Onun hakkında elde etti ğim bilgilerin çoğunu İsrail ye Batı Avrupa gizli haber ? alma örgütlerinin 3-4 kaynağından elde ettim. Batı gizli ■ > haber alma servislerinde konuştuğum herkes, Ahmed Cibril’in “Kremlin’in. adamı” olduğu konusunda birleş mişlerdi. : " 1958 yılında 20 arkadaşıyla birlikte, yüzbaşı rütbesiyle görev yaptığı Suriye ordusundan ayrılıp Filistin ■
i
■■/j ,| !
— 353
-Kurtuluş Cephesi’ni oluşturan örgütü kurdu. 1964 yıl larında, topluluğunun Suriye ve Lübnan sınırından . îsrrail'e komando baskınları başladığı sıralarda, KGB ile düzensiz ilişkiler içindeydi. 1967 Haziran Savaşandan îönce düzenlenen bu saldırıların 95’ini büyük bir yetenek 've soğukkanlılıkla yürütmesiyle göze çarptı. Ertesi yıl Sovyet Komünist Partisi, Filistin sorunun c a yeni bir yol izlemeye karar verince, profesyonel oldu. Ve böylece Cibril, gerilla savaşı ve politik yardım konu sunda özel eğitim görmek üzere Rusya’ya uzun 4 yol-. -culuk yaptı. 1972 yılında adamları, Rusya'nın eğittiği **‘ilk 30" Filistinli “kontrollü ajanlar'' arasmdaydı. İkinci yaveri Ebu Bekir, 1973 Ekim Savaşı’nm arifesinde, Rus ya'da gördüğü yoğun eğitim kurslarını bitirip yurda dömünce, Cibril'in “Ayn Vaheb Kampı”nın yönetimini ele "aldı. Cibril'in, Suriye'nin dışında Moskova'da operasyon la rı düzenlediği bir üssü, Doğu Berlin'de bir lojistik ve ‘haberleşme merkezi, Sofya'da ise lüks bir dairesi vardı. Doğu Avrupa’nın en koyu Stalinci devleti Bulgaristan 'Cibirü’in takımına sıcak bir konukseverlik gösteriyordu. ^Sofya'ya yerleştirdiği ajanı AJcramHalabi, Bulgar gizli ^polisiyle çok yakın dostluk kurmuştu. Dış dünyanın gözlerinden uzak Sofya, tüm Filistin Direniş Örgütü'ne paha biçilmez olanaklar sağlıyordu. Örneğin, Olimpiyat Oyunları kırımının planlarım gözden "geçirmekuçin 'Hassam Salameh, Kara Eylül önderleriyle . Sofya'da buluşmuştu. (Kıyımın hemen ardından Sovyet .'Dışişleri Bakanı 'Gromiko, her zaman yaptığı gibi, olayla rı çarpıtıp Birleşmiş Milletler Topluluğu karşısında, “FiUistinU^bazı'kişilerin, Münih*te trajik olaylara yol açan te''
•
F: 23
—
354
—
rörist eylemleri bağışlanmaz” dedi. Bakan konuşurken^ - deneyli Orta Doğu gözlemcisi John Laf fin’in “Feda-y e e n ”Q verdiği raporda - Şam’a 'in e n , bir Sovyet kargo> uçağı, bağlantısı yapılmış makinalı tüfekleri, hava toplarım, hafif silahları Suriye başkentinden 4 mil uzaktaki: Fetih’in ana silah deposu Al Hama’ya getirdi. Filistin teröristleri, Cibril’in takımının gölgesinde;: Sofya’da çok sağlam bir Ba,tı Avrupa altyapısı kurabil di. Sovyet blokundan E klenen patlayıcılar, el. bomba lan, tüfekler, bazukalar ve SAM - 7 füzeleri Âkram Iialabi yönetiminde Sofya’da kurulan bir .depoda toplanıp, Bulgaristan üstünden Lübnan, Suriye, Irak ve Libya’ya: gönderiliyordu. 1977 yılının kış aylarında, her hafta Sof ya’daki depodan yükleneni silahlar Romanya, Çekoslo vakya, Polonya ve Doğu Almanya’da duraklayarak Ba tı’ya sızdırılıyordu. Silahlar, Batı Avrupa ülkelerinden çalman ara baların Doğu Avrupa garajlarında eklenen gizli bölmele rine yerleştirilip önceden haberli komünist sınır nöbetçi lerinin yanından kolayca geçiriliyor du. 1978 yılında BatıAlmanya’da bu tip arabalardan 3’ü ele geçirildi; Paris; Marsilya, Milano. Turin, Bologna ve Perugia yöresinde; büyük kaçak silah depolan bulundu. Cibril’in kendi ilk buluşu olan terörist aracı,” bubf tuzağı yerleştirilmiş “Bombalı mektup”, Hanover Fua rındaki İsrail pavyonuna, yine Sofya’dan gönderildi; ■Ve ■ ilerdeki yıllarda Cibril’in takımı İsrail yasal, kuruluşla^ rina ve Paris, Cenevre, Montreal, Viyana, Londra, W ashington, Ottowa, Brüksel, Kinslıasa, Buenos Aires vePhompenh’deki ünlü Siyonist önderlerine bu5bombalı, mektuplardan tam 65 tane gönderdi. ■. Yine Cibril’in kendi buluşlarından biri olan “Tran sistorlu radyo ve kasetlere yerleştirilen b u b i tuzakları
— 355
da Sofya’da gerçekleştirildi. Uçuş sırasında patlamak üzere yapılan bu bombalar, genellikle ne taşıdıklarını bil meyen EL AL uçaklarında yolculuk yapan güzel kızlar aracılığıyla taşıtılıyordu. 1971 yılında Roma’dan Tel Aviv’e gitmek üzere uçağa binen HollandalI bir kızın, bir ay sonra Perulu bir kızın ve 1972 yılında da 2 İngiİiz kızının üstünde bu bombalı tuzaklardan bulundu. Yaka lanan kızlardan son ikisi, (Ruth Watkin ve Audrey Wald~ ron)} kendileriyle daha sonra Perugia’dan gelerek Tel Aviv’de buluşmaya söz veren ateşli 2 Arap öğrencisiyle eğlenceli bir hafta sonu geçirdiklerini açıkça anlattılar. Kızların elindeki bombanın uçak ve. yolcularına zarar vermeden patlamaması olağanüstü bir şeydi. İngiliz kız larının açıklamalarından hemen sonra tutuklanan 2 Arap genci, kısa sürede ve mahkeme karanyle salıveri lince, Roma’dan yasal yollarda kaçırıldılar. (Ve .ocak ayında buz gibi bir gecede 2 Arap gencini Aquila’ya ka dar arabasıyla götüren jandarma yüzbaşısı Antonio Varisco, daha sonra 1980 yılında, Kızıl Tugaylar tarafından öldürülünce, ,bu acıklı sonla üne kavuştu.) Cibril’in ilk KGB denetçiliğine atanan Alexander Victirovich Morozov, yıllardır Filistin olayları uzmanlık görevini yürütüyordu. Beyrut’taki Sovyet Elçiliği dışım da çalışan Morozov’un buyruğunda Ürdün, Suriye ve' Lübnan’da, yerleşmiş KGB ve GRU diplomatlarından oluşan “Etkin bir takım ” vardı. Filistin kuruluşlarının tüm gizli ilişkilerinden ve Sovyet bloku silahların* tes liminden bu takım sorumluydu. Daha sonra Morozov’un yerine Sovyet Elçiliği As keri Ataşeliği’ne atanan Yun Ivanaovitch Starchînov, Cibril’in KGB denetçiliği görevini üstlendi. “Etkin ta kım” sorumlusu olarak Sratchinov, buyruklarını doğru dan doğruya Filistin Fedaileri ile Rus ilişkilerinin can
—
356
—
damarı sayılan Sovyetler’in Lübnan Büyükelçisi Sarvor Âlimzchanoviteh Azimov’dan alıyordu. . Beyrut ve Şam'da sü rek li buluşmaları sırasında Ahmed Cibril’in yeteneklerini sezen ve onun Moskova’ya eğitime yollanmasını sağlayan Merozov’dur. KGB ajanı, Cibril’in yalnızca yaman bir terörist işçisi olmasından etkilenmekle kalmadı. Kimsenin politik yüzünü tanıma dığı ve KGB ajanı olabileceğinden kuşkulanmadığı Cib ril’in; sürekli çelişki içinde bulunan ve birbirlerine yarışıcı (rakip) takımlar arasındaki sâvaşm sürmesinde büyük yararlan dokunacaktı. Savaş Filistinlileri veba gibi sardı. Savaş alanları, sık sık birbirleriyle çarpışmaktan İsraillilere saldırmaya fırsat bulamayan karşıt topluluklarla doluydu. Genel likle birbirlerine yanşıcı Arap hükümetlerinin - Suriye, Irak, Libya - kanatları altına sığman ve sürekli kan da^ vasi güden gruplar, kendi toprakları üstünde ve Avrupa’ da birbirlerini öldürüyorlardı. (1980 yılında Bolgna Garı’na konan bomba bile, 1978 yazında Beyrut’ta 9 katlı bir işyeri binasının uçurulması kadar korkunç olmazdı. Bu bombanın, aynı binada, bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü için mi, alt katta toplanan Direniş Cephesi için mi yerleştirildiği bilinmiyorsa da her iki gruba inanan 86 fedainin ölümüne neden olduğu bir gerçektir.) Cibril, birleşmelerinden bir yıl sonra, dediği dedik yaratılışlı George Habash’t&n ayrıldı. Ancak her ikisi de 1968 yılında, Filistinlilerin savaşlarını Avrupa’ya ta şımalarına kadar Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nde birlikte çalıştılar. Ve her ikisi de an ti- emperyalist mü cadelede İsrail’i düşman gören koyu Marksist ,devrimci lerdi. “Son demek, sonuna geldik anlamına gelmez”. Bu gibi ateşli sözlü politik ,savaşım, Cibril’in umurunda de ğildi. Onun düşüncesine göre, Habash çok konuşup az
— 357 —
savaşıyordu. Ve Cibril’in Halk Kurtuluş Cephesi Genel ■Komutanlığı (PELP-GC), “doktrinel engellerden uzak, kendisine, yüksek düzeyde devrimci şiddete dayanan yeni savaşım yolu seçti”. 1970 yılında, bir İsrail okul otobüsüne attığı roketin 9 çocuğun ölümüne yol açma sıyla ne demek istediğini açıkladı. Eylemin sesi, sözcük lerden yüksek çıkıyordu. 1973 yılma kadar Cibril, uFedai savaşçılarının en vahşisi” sanım kazanmak için elinden gelen çabayı gös terdi. Ayn Saheb’de sıkı kurallarla yönettiği bir askeri kampa sahipti. Sovyet blokundan aldığı makinalı tüfek ler, Katyusha roketleri, uzun menzilli gece dürbünleri, elektronik uzaklık ölçekleri ve buna benzer araçlar Po lonya’dan gemilere yüklenip Suriye’nin Lakatia Limanı’nda boşalıyordu. Ekim Savaşı’ndan sonra Filistin ku ruluşları İsrail’le banş ve savaş yanlısı olmak üzere ikiye ayrılınca, Cibril’in Sovyetler Birliği adına önemli görevi başlamış oldu. ' . Huşlar, Orta Doğu’ya, İsrail’e karşı büyük kin bes leyen Arap ajanı yerleştirmekle, birbirlerine ters düşen Müslümanlar üstünde egemenlik kurdular. Eğer barış kararı alınırsa, Arap dünyasında kurdukları üstünlük lerini yitireceklerdi. Banş, Ruslar’m en son istedikleri anlaşma biçimiydi. Böylece KGB barış yanlısı “Filistinli sağcıları” yansızlaştırarak silahlı çatışmaların sürdü rülmesi görevini Cibril’e verdi. Savaş yanlısı Cibril de bu görevi sevinçle benimsedi. Habash, doktrinci komünist Naif Hawatmeh, Kara Ha ziran Örgütünden Abu Nıdal gibi Direniş Cephesi’nin öbür önderleriyle yakm ilişkiler kurup Rusların gizli ha ber alma kaynağı durumuna geldi. Bütün önderler birleşerek Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütü içindeki güç lerine, özellikle Arafat’m kendi silahlı kolu Fetih’in için-
— 358 —
de acımasızca baskı yapmaya, başladılar. Ve 6 -7 yıl*için de yavaş yavaş Arafat’ı, zorla kendi yönlerine çektiler. Arafat, olağanüstü zor bir durum içine düştü; 1970’lerin sonlarma doğru, Habash’ın 700, Cibril’in 250, Hawatmeh’in 500 silahlı gerillasına karşılık Fetih 8 - 9 bin gedikli askeriyle Filistin gerilla güçlerinin en büyüğü olmasına karşı, öbürleri gibi, Sovyetler Birliği’nden sağ lanacak askerî yardım ve eğitime gerek duyuyordu. Ve başkalarından da yardım isteyecek durumda değildi. ; Ruslar, Arafat’a yaptıkları yardımı kesmek yerine, ona daha fazla silah göndermeyi; sürdürdüler. Ekim Sa vaşandan sonra Moskova’ya .geldiğinde kendisini dip lomatik incelik yağmuruna tutarak ertesi yıl çıkardık ları büyük bir izinle, Rus başkentinde Filistin Kurtuluş Örgütü Bağlantı Bürosu’nu kurmaya çağırdılar. Sovyet; aşama sırasının kaymak sınıfı Brejnev, Kosigin, GrarriiJco, Suslov, Boris Ponomariev’in katma alındı. 1978. yı lında, Kamp David barış görüşmeleri arifesinde, S ovt vet Silahlı Kuvvetleri başkomutanları, zırhlı araç fü zeleri gibi gelişmiş ağır silahların Arafat’a verilmesi ko nusunda yargıya varmak için toplandılar. Sovyetler’in Filistin hareketlerinde sözü geçerliliklerini sürdürmele ri gerekiyordu. Ve zaman zaman bu yetke uğruna as keri ağır silahlar kullanılmalıydı. Direniş Cephesi gibi, Ruslar da Arafat’a baskı yapmaya başladılar. Çağ boyunca Arafat’ın her -istediği askeri yardımı yerine getirdiler. Birleşmiş Milletler Filistin Kurtuluş Cephesi gözlemcisi, 1979 yılrnda TV’de yaptığı konuş-. mada “Askerlerimizin Sovyetler Birliği’ne eğitime yolla dığımızı gizlemeye gerek yok. Eğitim ve öğrenimlerini sağlamak amacıyla onları sosyalist ülkelere gönderiyo ruz. Ve Filistin Kurtuluş Örgütü, bağlantısını yaptığı
— 359 —
rrmkinalî tüfekleri, RPG’leri ve patlayıcı maddeleri de 'doğrudan doğruya bu ülkelerden alıyor...” dedi. Filistin Kurtuluş Örgütleri, gerçekten eylemlerini .gizlemiyorlardı. Arafat'ın Fetih’inden, Habash’m Filis tin Halk Kurtuluş Cephesi’ne (PFLP), Hawatmeh’in Fi-listin Demokratik Halk Cephesi’nden (PDFLP), Cibril’in 'Halk Cephesi Genel Komutanlığına (PFLP-GC) kadar ■tüm Filistin direniş takımlarının Sovyetler Birliği’nde öğrenim ye eğitim görüp silahlandıkları 1979 yılında -açığa çıktı. Rus askeri uzman ve subayları; Filistinli lerin tüm birleşmiş güçlerine askeri -Uygulama yöntem leri öğreterek, çağdaş silahlarla donatarak yeryüzündeki en amansız profesyonel gerilla ordusunu geliştirdiler. Ve dış dünyadakilerin yarısından fazlasının bu olup bitenlerden haberleri yoktu. İlk günlerde Sovyet yük ■gemilerinin büyük gizlilik içinde deniz yolundan Filis t i n ’e ulaştırdıkları Rus yapısı silahlan, daha sonra -1978 . yılında - gizlemeye gerek duymadan doğrudan doğruya göndermeye başladılar. Güney Lübnan’da İsrail savaşı ■sürerken, günde 7-8 Sovyet gemisi Suriye ve Lübnan 'limanlarına silah boşaltıyor, Sovyet Antonov uçakları da Şam Havaîimam’na inip kalkıyordu. (O kış “Die W elt” muhabirlerinden biri, büyük güvenlik önlemleri "altında, bir günde Sidon Limanı’na 7 yük gemisinin ku tularla silah boşaltıldığını gördü. Bu gemilerden dördü Sovyet, ikisi Libya, biri de Bulgar bayrağı taşıyordu.) Orta Doğüdan Doğu ve Batı Avrupa’ya güvenceli ■gizli yollardan silah ve insan kaçırıldığı çağın sonuna doğru öğrenildi. Sovyetler Birliği’niıı Filistinlilere uy guladığı, askeri programın içinde bu konu da vardı, 15 Mart 1978’de Başkan Begin, basın toplantısı sırasında, -Ahmed Cibril’in takımından birinin Sovyetler’in askeri 'Okulundan mezun olduğunu belirten diplomasını gaze-
— 360 —
tecilere gösterinceye kadardurum açığa çıkmamıştı^ Temmuz 1979’da İsrail Gizli Haber Alma Başkam Gene ral Shlomo Gazit, “Yalnızca Sovyetler Birliğinde 40 Rus uydusu devletlerde ise 50 değişik askeri okulda binlerce Arap teröristi eğitiliyor** dedi.
Terörist adaylar Beyrut’ta Fetih’in adamı Abu K h a led Hussein'in alıştırma seminerleriyle ilk derse başlı yorlardı. Khaled; öğrencilerine, Sovyet eğitim merkez lerinde uygulayacakları “askeri disiplin**i öğretip Filis tinli rakip örgütler arasındaki,ideolojik ayrılıkların yan allaştırılarak ortak bir politik görüş sahibi olmalarım sağlayacak “DoktrineV* dersler veriyordu. Ellerinde sağlık raporları ve pasaportlarıyla 50 kişi- * lik gruplar oluşturarak yola çıkan öğrenciler,-birer iki şer, Rus havayolları - Aeroflot - uçaklarıyla Moskova’ya, gidiyorlardı. Filistin Kurtuluş Örgütü Moskova Temsil cisi, onları havaalanında karşılayıp hızla kent türü yap tırdıktan sonra, Karadeniz kıyılarındaki Simferopol ya kınlarında bulunan Sanprobal askeri kampına gönderil mek üzere, Ruslara geçiriyordu. . Saat 05.00’de beden eğitimi ve yürüyüşle başlayan-, günlük çalışmaları, her gün 2 saat Rus devrim filmleri, 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda Rus askerlerinin verdiği.ölü~. sayısı, Rus devriminin getirdikleri, Sovyetler Birliği’ndey tarım ve endüstri, sosyalizm ve komünizmin ilkeleri,. Lenin, Marx, Engels ve Stalin’in yaşamları ve kuramları, Rusya’nın 3. Dünya ile bağları, emperyalizme karşı sa vaşım, Siyonizm ile emperyalizmin bağları, İsrail’in ge nişlemesi. Mısır’ın ihaneti (Kamp David), Suudi Ara bistan ve Kuzey Yemen’in direniş nedenleri, Sovyetler’im:
361
—
Filistin' Kurtuluşu’na yardımları ve Rus dili ders 'kurs larını içeren politik çalışmalarını sürdürüyorlardı.' Bundan sonra kundakçılık ve bomba koyma, madenleri patlatma, cephanelikleri, köprüleri, araçları ve insanların geçtiği bölgeleri mayınlama sanatı, biyolo jik ve kimyasal savaşın yöntemleri, alan komandoluğu ve kaçış yollan, kent gerilla uygulama yöntemleri, ni şancılık ve kamuflaj, Sovyet RİPG - 7 roketleri ve omuz da taşman Strela füzelerinin kullanılması ve bakımı konulannda günde 3 saat süren uygulamalı çalışmalar yapıyorlardı. Ve sonunda kamplarda başarı gösteren öğrencilerin her birine diplomalarının yanında, bir de Lenin’in kita bı veriliyordu.. . îçki, yabancı para kaçınma, Tann (Sovyetlerin din sizlik üstüne yaptıklan konuşmalar hoş karşılanmıyor du), Rus dilini öğrenme, aşın politik doktrinler konu sunda kamplarda sürekli anlaşmazlıklar çıkmasına kar şılık Ruslar, bu sorunlara kulak asmadan, adam topla mayı sürdürüyorlardı. Ve özellikle bu amaç için Kaza kistan’dan Müslüman KGB ajanları seçiliyordu. 1977 yılında, Rusya’da ve tüm Doğu Avrupa’da Fi listinliler - ve öbür yabancılar - için 54 kampta kurslar veriliyordu. O yıl bu kamplardan 35’i; Sovyet sınırlan içindeki Hazar Denizi’nin doğu kıyılarında, Baco’ya ya kın bölgelerde ve Kmm Yarımadasm’daki Simferopol’de kurslar düzenledi. Sekizi ise Doğu Almanya'nın Plauen yöresindeki Marx - Stad’da, Çekoslavakya sınırına yakın Dresden’de Schmirblitz, Babelsberg, Klein Machonow ve Kuzey Schwerin bölgesinde yer aldı. Bu son saydığımız, uluslararası terörist merkezidir. Dördü de Bulgaristan’ın Rodof ve Pirin dağlarında, Karadeniz kıyısındaki Varna’-
— 362 —
'
da (hepsinin en büyüğü) düzenlendi. Öteki 4’üÇ ekoslavakya’da, 3’ü ise Polonya’da yer aldı. : •
Rusya’dan dönen mezunlar; elde ettikleri yetenek lerini zaman yitirmeden gösteriyorlardı. İsrail’de yaka- ; lanıp hapse atılan pek ;çoğu, Sovyetler’de öğrendikleri tüm becerileri en ince noktalarma. dek Anlattılar. 1979 i yılında, Kanada Haberler Ajansı’ndan Herbert Kronsey ile görüşmeyi kabul edenlerden biri, burada yazdıklari-: mın doğruluğunu kanıtladı. “Hader” adıyla tanınan : Muhammed Abu Küssem, Rusya’da Karadeniz yakınla,-; rındaki “Dostluk Kampı”nda igeçirdiği 6 aylık eğitim dönemini tüm ayrıntılarıyla anlattı. — , ■ ;! “Hader”, yurduna dönünce; ilk Fetih baskınına, İ s -; rail kıyı karayolunda, rastgele saldırdıkları 37 taşıt ve yayayı öldürmekle başladı, “Sebt- Kırımı” adr verilen bü I baskından kaçarak paçayı kurtaran “Hader”, başka ey lemleri sırasmda elegeçmeseydi, sanırım bin kişinin ca nına kıyacaktı. Eylül 1978’in son günlerinde “Hader”, 7 kişilik fedai takımıyla “SS Demetrios” korsan Yunan yük gemisine; tayfa olarak bindi. Birinci miçoluk görevini yürüttüğü: geminin kaptanı da, kendisi gibi Rusya’da eğitim gör-; müştü. “Demetrios”u Lakatia ı Limanı’nda satın alan Fetih, şilepte yaptırdığı yeni düzenlemelerle, Rosh Hashanah (Yahudi yeni yılı) hafta sonunda, Akabe Kör fezinden kalabalık Eilat kıyılarına doğru yola çıktı. Kırk iki Katyusha roketi ve 4 ton dinamit yüklü “Demetrios”, 1 İsrail kıyılarına yaklaşınca, denize dökeceği petrolü ro ketlerle ateşleyecek, otomatik pilota bağlı şilebin rota sını kalabalık kıyılara çevirdikten sonra kendileri de;
—
363
—
lastik bot içinde Ürdün kıyılarına kaçacaklardı. Karaya çarpan gemi de, içindeki dinamitle patlayacaktı. Ancak eyleme geçilmesine fırsat kalmadan İsrail Deniz Kuv vetleri şilebi yakaladı. Olayın, Washington’da Kamp David Anlaşmasına yol açan Mısır - İsrail barış görüşmelerinin başladığı tarihlere denk düşürülmesi planlanmıştı. Eğer 'eylem başarıyla sonuçlansaydı, barışı ne gibi korkulu günlerin beklediği görkemli bir gösteriyle anlatılmış olacaktı. Fetih’in düzenlediği bu plan, Ekim Savaşı’nda çeliş kiye düştüğü Direniş Cephesi ile yeniden vakınladığmı kanıtlıyordu. Gerçekte, Arafat, 5 yıl içinde yurtdışma yaptığı sayısız yolculuklar sırasında, iyi diplomatik iliş kiler kurmuştu. Yabancı 100 ülkede Filistin Kurtuluş Örgütü temsilcilikleri açtı. Arap ülkelerinden yılda 100 milyon doların üstünde yardım sağlıyordu. Bu arada, Direniş Cephesi içinde Arafat’la ters düşenler de ülke lerinde dev adımlarla ilerliyorlardı. Birkaç yıl içinde, Filistin Cephesi barış görüşmele rine karşı katı tutum almasını sağlayacak birçok olay meydana geldi. Habash ve Haddad’m Avrupa’ya saldık ları uluslararası vurucu birlikleri, gerçekleştirdikleri ey lemlerle televizyonda kendilerine birçok seyirci buldu lar. Filistin davasını benimseyen radikal sol, Vietnam’a harcadıkları çabayı unutuverdi. İsrail’in diplomatik du rumunda değişmeler oldu. Özellikle 3. Dünya ülkeleri yan değiştirdiler. Yönetimi ele geçiren Başbakan Begin’in katı tutumu İsrail’i tek başına bıraktı. Ve Filistinlile rin silahlı devrimci terörist güçlerinin sayısı 2 katma çıkıp profesyonel ve lojistik konularda kimsenin düşleyemeyeceği kadar güçlendiler. 1373’den bu yana Güney Yemen kamplarına yer leşen Kübalı ve Doğu Alman öğretmenler, Direniş Cep-
— 864 —
hesi kamplarındaki eğitim niteliğini yükselttiler. Albay Kaddafi de yine Kübalıların yardımlarıyla kendi eğitim kamplarını çoğalttı. Ruslar; topladıkları binlerce dene yimsiz fedaiyi profesyonel gerilla savaşçıları ve subay ları düzeyine dönüştürdüler.-Ve Şovyetler, yetiştirdik leri bu orduya büyük ölçüde, çağdaş silahlarla donattılar. Bütün bu etkenler, özellikle sonuncusu, İsrail’le süre ; gelen çekişmeleri büyük ölçüde etkileyerek “silahlı çözü mü” kışkırttı. Ve yine Özellikle sonuncu etken, Arafat da aralarında olmak üzere bütün Filistinli Önderleri Sovyetler Birliği’nin avuçlarına düşürdü. Kuşkusuz, Kremlin’in Ahmed Cibril ve Nafi Hawatmeh’e büyük güvenleri vardı. Her ikisi de Direniş Cep hesi içinde sağlam temeller üstünde oturuyorlardı. Gü ney Yemen’de kampları bulunan Cibril, Filistin konu- \ larında söz sahibi olmuştu. Vadi Haddad’m ölümünden sonra, Albay Kaddafi’nin de gözbebeğiydi. LibyalI Ön derin “güvenini kazanıp” büyük yardımlar elde etti. 1980 yılında, düzenlediği basın toplantısında, Kuşlardan al dığı “uzun menzilli füzelerin' İsrail topraklarını yerle bir edeceğini” açıklayacak kadar güç kazanmıştı. Başından beri Şovyetler Birliği’ne sırt çevirmeyen George Habash da, politik bakımdan, aşağı yukarı Naif Hawatmeh’in durumundaydı. 1980 yılında, Rusya ile ttim bağlarmı kesme telâşı içinde olan Irak hükümeti, Habash’m Şovyetler ile yakın bağlan yüzünden başkent teki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Temsilciliğimi ka pattı. Arkasından, Habash ve 32 kişilik ekibine, 24 saat; içinde ülkeden ayrılmâlan buyruğu geldi. Arafat’ın durumu da pek sağlam değildi. Marksist ; inanca bağlı olmamasına karşılık hükmeden. Rusya’nın yardım ve destekleriyle gün geçtikçe-otorite rolünü be-
— 365 —
nimsiyordu. Gerçekte, diplomatik yollardan banşı izleme özgürlüğü yoktu. Yani, Sovyet Rusya'nın onaylamaya cağı koşulların sınırlarını aşamazdı. Zamanla, sınırları daraltılan Filistin Kurtuluş Ör gütü de, Bulgaristan ve Güney Yemen gibi dış politika da maymun iştahlı Moskova'nın her isteğini yerine ge tirir oldu. Filistin Kurtuluş Örgütü Önderleri, “Özgür lük savaşı”, adı altında, Rusya’nın koruyuculuğunda; Vietnam'ın, Çin’in savunduğu Kamboçya'yı ele geçirme sine ses çıkaramıyordu. Öte yandan, o yıl hiç bir koşul ve bağ olmaksızın Vietnam'ı ele geçiren Çin'i tüm güç leriyle kınadılar. Ve bir yıl sonra hiç kimsenin koruyu culuğunda olmayan Afganistan'ı ele geçiren Rusları iç tenlikle desteklediler. O günlerde büyük bir rastlantı sonucu Bulgaristan'da bulunan Arafat'ın “Dışişleri Bar kanı” Faruk Khuddumi, “Bağımsızlığa karşı gösterilen tepki sonucu Sovyetler Birliği, hiç bir yararı olmaksızın büyük özverilerle Afganistan'a yardıni etm ektedir” dedi. İran’ın huysuz ve hoşgörüden uzak İmamı'na ele geçir me haberinin ustalıkla duyurulmasını isteyen Kremlin'in buyruğunu yerine getirmek üzere İran’a,. Ayetullah Hum eynf nin yanma giden Arafat, imama güvence vererek, “Rus'lar, kısa süre sonra Afganistan7dan çıkacaklar” dedi. Aşağı yukarı 3 ay önce de Filistin Kurtuluş Örgütü, Ruslar’m atılmalarını bütün gücüyle destekleyerek, NATO'nun Cruise ve Fershing füzelerini Batı Avrupa’ya yerleştirmesini engellemek istiyordu. 1980 yazında, .Ahmed Cibril gibi güçler Filistin di renişi içinde büyük bir üstünlük kurup diplomatik: za ferin eşiğine gelen Arafat'ı denetimleri altma aldılar; . Batı Avrupa'nın 9 Ortak Pazar ülkesi, yaklaşmakta olan Venedik Toplantısında Filistin Kurtuluş Örgütü’nü ta nımaya ve Orta Doğu barış görüşmelerini aşağı yukarı Arafat’ın koşullan altında desteklemeye karar vermiş-.
—
366
—
Zerdi. Venedik Toplantısının arifesinde Fetilİ Örgütü, başkanları Arafat’ı “Siyasal tutsak” aldılar. Fetih, 1971 yılından beri Şam’da ilk yaptığı toplantıda, İsrail’in si lahlı güçlerle yok edilmesini açıkça belirtti. Yani, silahlı eylemlerle, “Politik, kültürel ve askeri Siyonist bağlan' yok etm ek istiyorlardı ” Aşağı yukarı 10 yıl önce, İtalyan gazeteci Ortana Fallaci ile yaptığı söyleşide eş sözcükleri kullanan Ara-fat, Şam’da alman bu karara şiddetle karşı koyup daha sonra çoğunluğun kongrede bu düşünceyi hiç bir zaman benimsemediğini, ancak Direniş Cephesi’nin hileyle ba sma bu haberi sızdırdığımı öne sürdü. Eğer ileri sür dükleri doğruysa, gerçekleştirilen hile başarıya ulaşarak gücünün gittikçe azalmasına yol açtı. Her ne olursa olsun, Arafat yeterince berelenmişti. Fetih’in tutumun dan sarsılan Venedik’teki AvrupalI 9’lar, Arafat’ın bü yük umutlarım suya düşüren gevşek ve oyalayıcı bir bildiri yayımladılar.-Böylece de Orta Doğu’daki barış tehlikesi bir süre daha ortadan kaldırıldı.
Önemini kanıtlayan çağ süresince Ruslar, titizlikle Filistinli önderierin yurtdışmdaki karanlık dostlarını bil mezlikten geldiler. Sovyetler Birliği, Filistin kuruluşla-, rma yalnız dost olarak yardım ediyordu. Filistinlilerin ellerine geçenleri istedikleri gibi kullanmaları ise onla rın bilecekleri bir işti. Batılı hükümetler de 10 yık bu öyküye inandılar. İleri görüş güçlerinin hiç bir,bağ ve koşula bağlanması’ da inanılacak gibi değildi. Küba ve Doğu Almanların etkin görev aldıkları Sov yet uydusu Güney Yemen’in büyük kesiminde Filistin lilerin ne yaptıklarını Rusların! görmezlikten gelmelerine olanak yoktu. Yıllar geçtikçe görgü tanıklarından elde
— 367 —
edilen bilgiler birikti. Ve 1980 ilkbaharında Güney Yemen’den Bask ülkesine dönmekte olan 4 İspanyol Eterası’nı Hollanda polisi yakaladı. Tutuklularm hiç bir şey saklamadan konüşmaları Avrupa başmının baş sayfalarmda yer aldı. ETA militar, İspanyamdan 13 kişilik bir takımı Gü ney Yemen’e göndermişti. Brüksel’de toplanan takıma düzmece pasaportlar, Aden’e uçak biletleri ve 2 bin 500 Fransız Frangı cep harçlığı verildi. Orada Habash’ın Fi listin Halk Kurtuluş Cephesi temsilcilerince karşılandı lar ve 2 hafta bir villada konuk kaldılar. Sonra Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin adamları ve devlet güvenli ğinden ,2 Güney Yemenlinin eşliğinde, polis denetimi altındaki yollardan geçip kamplara yerleştirildiler. Gü ney Yemenli güvenlik görevlisi, KGB’nin izni olmadan hiç bir yabancı teröriste eşlik edemez. Bir dağın tepesinde 8 yapıdan oluşan ve sıkı gü venlik altında korunan kampın çevresi dikenli tellerle kaplıydı. Ve 4 ay süreyle, güneşin doğuşundan batışma dek Etaralar; Kaleşenkof ve öbür silahlarla çalışıp açık alan alıştırmaları yaparak saatlerce “Uluslararası silahlı devrimciliğin ilkelerinin” başlıca temellerini öğrendik lerini anlattılar. Oraya ulaştıkları zaman boş buldukları kamp, bir devre önceki Japon ve AvrupalI öğrencilerin izlerini taşıyordu. Oraya eğitime gidenler her kimlerse, aralarında İtalyanlar da vardı. îspanyol Basklarmm öyküsü ortaya çı kınca, Habash’m ikinci yardımcısı Bassam Abu Sharif, bir İtalyan dergisine, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, çe şitli İtalyan v e öbür ülkelerden gelen arkadaşlarımızı kamplara aldı” dedi (Hauf Mukûlla ve Al-Gheida). Kamp lardaki kimi İtalyan arkadaşların, büyük bir rastlantı sonucu, Kızıl Tugaylar hücresine katıldıklarım hiç bil miyorlardı. Ama bilmesi gerekirdi. İtalyan gizli polisi,
— 368
ağustos 1978’de mahkemede, Bassam Abu Sharif’in baş kanlığını yaptığı Filistin Halk -Kurtuluş Cephesi Bağ? lantı Komitesiyle Kızıl TugaylarTn ilişkileri olduğunu açıkladı. 056714 sayılı rapor, 1980’de Aldo Morö’nün ölü münü soruşturan parlamento komitesine verildi. İtalyan Kızıl Tugaylar eski yüksek strateji komutam Patrizio Peci, her şeyi olduğu gibi açıklama yarışında, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Moro ağlatısıyla doğ rudan bağlantısını anlattı. Orta Doğu’ya yapılan 2 yat gezisi sırasında, Filistinlilerden alınan silahlar arasın da, Aldo Moro’yu öldürdükleri Çek yapısı Skorpion’un j Moro kaçırılmadan 6 ay önce Tugayların Roma bölük; komutanı Mario Moretti’ye verildiğini açıkladı. Bu ara da bir kez daha, Morettfnin Filistinlilerden.aldığı ikin- : ci parti silahların - makinalı tüfekler, Eııegra ağır zırhlı araç mayınlan, el bombalan, SAM-7 Strela füzeleri Moretti Venediğe ulaşınca IRA gönüllüleri, Basklı Eteralar ve Alman yeraltı terörist toplulukları arasında paylaştırıldığını söylemekte yarar var. Peci, Filistinlilerin dağıttığı silahların kaynağını belirtmedi ama, nereden geldiklerini' düşünmeye gerek yok. Roma Özerk Önderi Dantele Pifano, 1979 yılında 2, Etrela füzesiyle yolculuk yaptığı sırada yakalanınca, mahkemede yalnızca George Habash’a iyilik ettiğini- söy ledi. Ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin bu silahları kullanmak üzere kendilerine: kollamalarını istediğini açıklayınca, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, ayaklanır-: casma, Pifeno’yu savundu. Habash’m sözcüsünün İtal yan mahkemesine yolladığı resmî mektupta, Italyan hü kümetinin Strelalardan haberi olduğunu da yazıyordu. 1973’de Dışişleri Bakanlığını yürüten Aldo Moro’nun Orta Doğu’ya* gönderdiği gizli haber alma ajanı Albay Stefano'nun, Giovannone’da bu füzelerden söz edildiğini duymuş olması gerekiyordu. Bassam Abu Sharif, Pano-
— 369 —
roma Dergisi’ne, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi bir dostluk gösterisinde bulunan Daniele Pifano’nun ‘ahlak yasalarına' göre hemen salıverilmesini istemekle kalmayıp, George Habash’a a it olan Strelalarm da derhal geri verilmesini istiyoruz” diyordu. Olayları fazla inceleyip düşünmeye gerek 1yok. Te rör çağının kapanişma yakın aydmlığa çıkan her taze kanıt, olaylarda Sovyetler’in parmağı olduğu savını güç lendirdi. 1968’de kurulan üçgen içinde çağ boyunca ge lişen olaylarda sağ elleriyle silahsızlanma politikasını yürütürlerken, sol elleriyle de ne yaptıklarını bilemedik lerini öne sürüyorlardı. Yavaş yavaş Küba kutbuna du yulan ilgi, Arap fedaileriyle birleştirildi. Filistin direni şi, bilerek ya da bilmiyerek, Beyrut’tan Şama, Bağdat’ tan Tripoli ve Cezayir’e dek uzatılıp kullanılır duruma getirildi. Ruslar, diplomatik gizlilik içinde, Filistinlileri silah bağışlarıyla donatıp stratejik toprak parçaları ver diler. Filistinliler de bu bağışlara karşılık, vakit geçir meden eyleme geçtiler ve uluslararası teröristlerin ya rarlanacağı her malzemeyi onların ellerine vererek dün yanın birçok yerinde yarattıkları baskılarla Batı toplumunun demokratik haklarım yok etmeye başladılar. Ve bu yöntem de, “Silahlı propaganda” adı altında bağış lanan yardımların ödeme biçimlerinden biriydi. Toptan terörist savaşında, “Kendi işini kendin yap” planıyla hiç eksiksiz bir öneri paketi verildi. Hiç bir Batılı hükümet, ellerinde yazılı kanıtlar bu lunan suç belgeleriyle Sovyetler Birliği’nin karşısına çıkıp yüzleşemedi. Hele hiç biri, Filistinlilerle yüzyüze gelmeyi göze alamadı. Ve böylece her ikisi de yasa dışı kazançlarını genişletmeyi sürdürdüler. Yalnız adalet, günün birinde yerini bulacaktı. F: 24
16 YARAR GÖRENLER Adalet, ergeç yerini bulacaktı. -J Batılı- hükümetler bu gerçeği bili-I yor, ancak konuşmuyorlardı. Batı Almanya Yasaları Koru ma Dairesi’nin Anti - Terörist Büro^ ; sun’dan Dr. Hans ,Josef Harehem, 1979 yazında, “Uluslararası teröriz;■ mi RGB yönetiyor. Uluslararası giz^ li haber alma servisleri de bu ger. • çeğin belgelerle kanıtlandığını- bi" . liyor” dedi. . i- ’ ; Aynı yaz, bir İtalyan gazetecisi', eski CIA başkanı Çolby’e “Yeryüzün-. deki terörist eylemleri kim yönetiyor?” diye sordu.. Yanıt, “Doğrudan doğruya- hiç kimse” oldu.- ■ - / .. Gazeteci, “Silahları sağlayan kimler?” diye sordu; \i Colby, “İtalyanlara Moskova ve Prag s a ğ lıy o r,dedi: Açıklamaları yapan her 2 kişi de örgütlerinde -bü yük yetkileri olan kimselerdi.; Özellikle Dr. Harchem, ”Gizli bilgilerin Batı’âaki en iyi çözümlemecisi” diye ta nınıyordu. Ancak her 2 yetkili de hükümetleri adına ko nuşmuyorlardı. Batılı hiç bir hükümet, Sovyetler Biı> jiği’ni açıkça suçlayacak. kadar ileri gitmedi. Hele ki mileri olayları.görmezlikten gelecek kadar gevşek, dav randı. \ CIA’nın, İtalyan Kızıl- Tugaylardın yabancı ülke lerle hiç bir ilişkisi olmadığmı açıklamasindan bir yıl sonra Colby, İtalyan teröristlerin Moskova ve Prag’la
— 371’. —
yakın ilişkileri, bulunduğunu söyledi. Aldo Moro’nun Kı zıl Tugaylar’m elinde tutsak bulunduğu zaman İtalyan ların 55 g^ n süren insan avında istedikleri yardımı geri çevirme yüzünden böyle konuşuyordu. Amerika’ya, gö^ rüşmeye gittiğim zaman Dışişleri Bakanlığı Silahlı. Te rörizm BÖlümü’nün benimle aynı düşünceyi paylaştığım anladım. CIA ise, bunu tartışmak istemedi. Bu, gerçekte Beyaz Saray’ın politikasıydı. “Hepimiz Başkanın buyruk larını uyguluyoruz” gerekçesiyle benimle konuşmaktan çekindiler, . Washington ve öbür Batı başkentlerinde bunlara benzer aldığım yanıtlarla sık sik şaşkına döndüm. Özel likle Roma ve Bonn’da gerçekleri resmen inkâr etmeleri inanılacak gibi değildi. Kızıl Tugaylar’m “Batı demok rasi zincirinin en zayıf ve en güçlü halkaları” diye nite lendirdikleri Batı Almanya ve İtalya, Kremlin ve terö ristlerce ön cephe devletleri olarak seçilmişlerdi. Ve yine bu iki ülkede Sovyetler’in suç ortaklığını kanıtlayan bel geler, 2-3 kez değiştirilen ilişkilerden.anlaşılıyordu. KGB, doğrudan doğruya Rusya’nın Doğu Avrupa’da birbiri ardına sıralanan uydularının güvenlik servisleriyle bağ lantı kuruyordu.. KGB’nin bu olaylarda röl aldığı tahmin değil, bel gelere dayanan gerçeklerdir. Aslında, bu kanıtlar, bü yük bir şans sonucu, 1975 yılında, Belçika polisinin aln şıla gelmiş trafik- kazalarından birine çağrılmasıyla or taya çıktı; Çarpışan arabaların birinin.içinde suçlan ka nıtlayan vbelgeler bulundu. Bunlar; ■İtalya, Almanya, .Belçika,. Hollanda ve Fransa’daki , terörist kuruluşları canlandırmak amacıyla Viyana’da bir KGB merkezinin varlığını ortaya koyuyordu. Çeşitli Avrupa gazetelerim de, merkezi Rusya adına Birleşmiş. Milletler Uluslararası Atom Enerji Komitesi’nde çalışan yüksek aşamalı KGB
— 372 —
subayı A lem nder' Benyaminov’un bu örgütü yönettiği haberi çıktı. . . : ; Ne olursa olsun, Doğu Almanya’nın da bu prog ramda yer aldığı düşünülüyordu. 1970 yılında, BaaderMeinhof Çetesi ilk gizlenme evini Doğu Berlin’de kur duğundan beri Batı Almanya, yeraltı teröristlerine tüm yardım düzenlerini oluşturdu. Anında saklanacak yerler dışında düzmece belgeler, para, askeri eğitim, .güvenceli giriş-çıkış yollan sağlayıp çetenin kaklı silahlan için de bir tür emanetçilik yapıyordu. Fransız güvenlik sen visleriyle konuşan “Die Welt” muhabirleri, temmuz 1980’de Paris’te yakalanan 5 Batı Alman terörist kadı nın üstlerinde çıkan notların şifreleri çözülünce, hüc relerin Doğu Almanya’da tabancalar, makinalı tüfekler ve el bombalarını içeren geniş-: biri silah deposu bulun duğunu öğrendiler. 1972 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü Kara Eylül Birliği, yalnızca Münih’te Olimpiyat Oyunları kıyımını düzenlemekle kalmayıp, eylemlerini Batı Avrupa’da sür dürmeğe başladiğı günlerden beri Doğu Berlin Komü nist Partisi; Filistin Kurtuluş Örgütü merkezine yılda 1 milyon Alman markı bağışta bulunuyordu. Ayni ko münist partisi, Ulrike Meinhöf ve kocası Klaus Bainer Röhl’ün yayımladığı “Konkret” adlı radikal yorum der gisine de yıllarca bağışta bulundu. Ulrike Meinhof, kocasının 'listelemesiyle 1957 yılın da partiye üye olmuştu. Kan - koca; 1965 yılında parti den ayrıldıktan sonra bile, partinin parasal yönden te rörist hücrelerin aydın manevi önderlerini desteklediği 1 milyon mark tutarındaki yardımları almak için ayda bir kez Doğu Berlin’e geçiyorlardı (Röhl, “Beş Parmak tan Yumruk Olmaz” adlı kitabında bütün bunları an lattı.) ' ■:
— 373
Batı Alman hükümeti, içlerine yerleşen düşmana karşı durum almıyordu. Doğu Almanya’yı ve Sovyet Rusya’yı savunuyor gibiydi. 1979 yılında son kez Bonn’a yaptığım yolculukta hükümet sözcüsünün kendisine bu soruyu yönelteceğimden gizli bir mutsuzluk duyduğunu anladım. Federal İçişleri Bakanlığı Toplum Güvenliği Müdürü Dr. Gerhard Von Löwenich, artık bu sorunun ortadan kalktığı yolunda bana güvence verdi. “Terörist leri saklamakla ün yapan uydu devletler, artık doğu yola ■ döndüler” dedi. Konuşmaya başladığımız zaman, “Gü ney. Yememin şimdi topraklarında terörist saklamadığı nı” açıkladı. “Belki bu kişileri saklamanın kendi zarar larına olduğunu anladılar” derken, ülkesinde en çok ara nılan kaçak teröristler, o tarihlerde Güney Yemen’de saklanıyorlardı. (Bunlardan Sieglinde Hofmann, 1980’de Paris’te yakalanan 5 terörist kadından biriydi.) Doktor, konuşmasını, “Terörist alanında bizimle iş birliği yapmak isteyen ülkelerle, örneğin Libya, Filistin Kurtuluş Örgütü ve Doğu Avrupa ile yakın ilişkiler kur mak istiyoruz” diye sürdürdü. “Rusların, Filistinlileri Şu ya da bu Biçimde etkilediklerini gösteren kanıtlar elimizde yok. SovyetlerHn bazı Filistinlilerle özel ilişki ler kurduklarını ve kimi Filistinlilerin de Alman terörist leriyle bağlan bulunduğunu biliyoruz. Ancak ikisinin arasındaki ilişkiyi ortaya dökecek kanıtlar elimizde yok ” “Kendi söylediklerine inanıyor mu?” diye merak ettim ama, sanınm inanıyordu. Soruya İtalyan kuruluşlarının gösterdikleri tepki, daha sıkıntılıydı. İtalya’da olduğu kadar dünyanın hiç bir yerinde terörist eylemlerin suçu yönetici sınıfın üs tüne yükletilerek tek suçlunun hükümet olduğu görün tüsü yaratılmamıştır. Ve bunun karşıtı kanıtlanacağı yerde, tersine, üstünde direnilerek duruldu. Çağ boyun ca hiç bir İtalyan hükümeti, Rusların ve uydusu Çekos-
— 374—
'
lavakya’nın İtalyan terörist eylemlerinin- doğuşuna, ge lişmesine ve bakımına yardımcı oldukları yolunda bir tartışma isteği duymadı. : J *. - - • . i-'ü Terör- çağı süresince, güvenilir .Çekoslovak •“diplovm tlah”-, basma en- ufak sızıntı yapılmadan, “Gizli ajan” gerekçesiyle i.ülkedenr;sürekli olarak smırdışı ■edildiler. 1977 ve 1978’de" terörizm'; doruğa' çıktığı günlerde yal nızca 19 diploma# îtalya’danokovuldu. Ancak bu düzentievbazr gelişmeler ’öimuştü'.\îl.968 /yılında İtalya’daki bü yük’silahlk öğrenci';âyaklanmasmdaı29IÇek smırdışı edil di: '1972’de Feltrinelli; öldükt’env^şohr’a'^O diplomatın;ül"keden'âtılması^gerekırkenv^ç^kflga^p^M^nep^felİîîalya’da , kaldı. O zariîankiv1İtalya i Gizli''; Habeşî Alma''Seı^viskvBa'ş- ‘ kanı1Göneral V ito'M celı-/Başbakdff.iG-iulîoMftâreotti’ye sunduğu/ listede; SIDÜn- ?Çekleriürrvöl KGB’nÜnYr.rMltrinelli ve önün çevresinde; buluüan a§ırr;solîgizli;',tÖplüluk-. lann ilişkilerini :ğösterem"ğü'çlüT-rkamtlarm- eleiğeçirildi;ğim 'söyledi: ''BaşbakantAndreotti^^ber£nedense,\t konuyu örtbas etti;'(1.974'yılinda'paîlamentodaiÇekaslovakya’nTn gerçekten :1968’de: ’ğençi.îtaİyanlariY^ğit‘tiğini\ açıkladı. ■Aiicak^1980 sü rede İtalyan? ie r ö r i^ m fâ sv^UŞtiler^^^^Muyûnu-belirleyen ~keMn\ikânıtl$fc IbtilündMğîmftâtöyhiğ, itâh >öe^^^o3feto^i5reî'açikiadı^îiJ^^b5tî^is<5 mlbsıd sY/fnA " :V vKe yazık ki,5'kesin "kanitran? vardı.'^dliB; Bfeltrineîltfmin ölümünden/ önce;/, r22/rke^d^r^g^3ğittiğihiîefelirledi (ölümünden sonra bulunanı düzme pasaportundaki'ığiriş ,.\ûzeIennden:-aniaşılıyordu)Hiyeı:ü970nyıPalİnEn[Lba|İarırılrdâ Kızıl Tüğaylârîıhıkürüculafmdait erb-azı^'Mşiniriede •uzun" süre s'Frağ’dau Mdıkiafeı/bilmiybrdui ^Bunlardan ■Fabrizio Pelli,:Prag IBadyosuCrîtalyahcârıYU^laç Bölüınııünds görevliydi:):' lÜ70:rjyümÖa ıMilanonyâlisiy LitüeTb -Moşzû, VBöm^ya' yo!UadığıfTapöl^^i^Sâyilaiîrigüıi göçtik-çe>Iai^an,Y3talyan?İ3HÜ-Çsköslovakyâ’yaY^iillâEÎep'1iimi-
\
— 375 —
ne gittiklerini bildiriyordu. Valinin raporu hasıraltı edil di .ve saygınlığı yerle bir oldu. (Valiyi parmağına dola yan sol basın, onu ahlâk dışı tepkilerin en kötü örneği olarak nitelendirdi.) ^ . Ancak zaman valiyi temize çıkardı. 1978 yılında, Batı gizli haber alma topluluklarının elinde güçlü bir dava açmaya yeterli kanıtlar toplandı. Washington’dan The -Nem York Times, muhabiri Richard Burt, bu kanıt ları bir öykü içinde toplayıp gözler önüne serdi. “Son ,10 . yılda Batı Avrupa teröristlerinin Çekoslovakya ile bağlarını: gösteren kanıtlara gizli haber alma servisleri uzun süredir kuşkuyla bakmaktaydılar” diye yazdı. Burt’un kaynakları, özellikle Çekoslovakya ile Kızıl Tugaylar, arasındaki “eski bağlantıları”- -açıklıyordu. Çekoslovak ya'nın Radyo Prag Merkezi'nin ve 15 dilde yayım yapan “Barış Sorunları ve Sosyalizm” adlı uluslararası komü nist dergisinin bulunduğu tatil kenti Karlovy Vary’e Tugay üyelerinin gittikleri belirlendi. Kongreye katılan yardımcılara göre, Karlovy- Vary'de sağlanan kolaylıklar arasında düzmece belge yapımı ve çeşitli terörist eği tim sistemleri bulunuyordu. Burtün kaynakları, “Şim diye dek ünü tüm dünyaya yayılan Tugaylardın kurucu su Senato Cureiö’m m da Korlavy Vary’de eğitim gör düğünü” açıklıyordu. - ' “The New York Times”, da çıkan bu öyküyü 1980 yılında General Jan Sejna da doğruladı. Daha önce beîittiğim gibi, Sejna’nm özel bilgileri, Rus ordularının Çekoslovakya’ya yerleşmesinden az önce ülkesinden kaç mayı başardığı 1968 yıllarına dek uzanıyor. "Ancak ka çarken arşivlerini de yanında götürmeyi akıl etmişti. Ben de o günlerde Prag’da bulunuyordum. Sejna’nın ka çışının parti yüksek çevrelerinde yarattığı paniği hiç unutmuyorum. Washington’da uzun uzun açıklamalar yapan generale, yalnızca Şovyetler’in ve .Varşova Paktı
— 376 —
ordularının askeri konularına ilişkin sorular soruldu. 1968 yılında Batı’nın terörizm konusunda hiç kaygısı yoktu. .Ve kimsenin usuna Sejha’ya bu soruyu yöneltmek gelmedi. Amerika Birleşik Devletlerinde 12 yıl bir köşeye çekilip Özel yaşantısını sürdürmeye- başladıktan sonra da generale soru soran çıkmadı. 1980 yılında Amerikan tarihçisi bu soruyu ortaya atınca, general notlarını araştırıp konuştu. Sejna, kendi resmi denetimi altındaki Çek ordusunun içinde, “AvrupalIlar... ve tüm dünya teröristleri için RGB ve GRU’nun 1964 yılında eğitim kampları kurdu ğunu” anlattı. Yanında getirdiği listeden, Feltrinelli've - KGB ve GRU çalışmalarını durdursa bile - gelecek çağ da İtalyan önderlerinin seçkin katını oluşturacak 12 İtalyan teröristin de Çekoslovakya’da eğitim gördüğü anlaşılıyordu. 1970’de Vali Mazzo’nun. yazdığı raporda kanıtladığı gibi, Sovyet işgal güçleri Prag’a yerleşince, İtalya’dan Çekoslovakya’ya akan terörist trafiği hızlandı Kızıl Tu gaylardan Yüksek Strateji Komıitanı Patriiio Peci, 1980’de İtalyan halkını şaşkına çeviren açıklamaları ara sında bu akının çağ boyunca aynı hızla sürdüğünü söy ledi. Peci’nin 100 sayfalık sansosyonel açıklamaları için deki bu özel madde, 2 ya da 3 gazetede birkaç paragraf olarak yayımlandı ve sonra unutuldu. General Sejna’nm tüm ülke televizyonlarmda yayınlanan açıklamalarını da zamanın ünlü başbakanı ;Franceso Cossiga kulak;ar kası etti. ; ' : v p . Niçin? , . ' ■1 ■: Bunun yanıtını bilmiyorum. İtalya, Batı Almanya ve gözdağı altındaki öbür Batı hükümetlerinin hızla artan bu korkunç kanıtlara karşı sıkı önlemler almamaları hiç bir biçimde açıklanmıyor. Gerçekte, niçin önlem alınmadığım gösteren çeşitli!ne-
1 '
' ' '
— 377 —
denler akla gelebilir. Sovyet yörüngesi dışında kalan en çok üyeye sahip olan İtalyan Komünist Partisi, geçerli niyelerden biri olabilir. Berlin Duvarı’nın doğu yaka sında yaşayan 20 milyon Alman yurttaşı da Almanları düşündüren bir sorundur. Her'iki ülke ve öbür demok ratik dostlarını, Sovyetler Birliği ile yüzleşip takışma çı karmamaya zorlayan başka bir neden de, ‘‘Yüzyılın en büyük başarısı” diye nitelendirilen komünist ve kapita list dünyalar arasına yerleşmiş bulunan barışçı havayı ve uygar ilişkileri tehlikeye düşürmemektir. Suç ortak lığının Sovyetler için çok önemi olan, Batı için de yaşam sal önem taşıyan petrol sahibi Arap hükümdarları ile çatışmak, kuşkusuz, hiç bir ülkenin işine gelmiyordu. Elimizdeki bu kalıplaşmış yanıtların hepsi de geçer li birer neden gibi görünmektedir. Batı gizli haber alma servisleri yıllardır ellerinde bulunan kopuk kanıtların parçalarını bir araya toplayıp birleştiremedi. Elde ettik leri gizli bilgileri de birbirlerine söylemediler. Kimileri ise Kremimin bu denli büyük tehlikeleri göze alınabi leceğini bile düşünmediler. Ya da, karşılaştıkları gerçek lerin korkunçluğunu kavrayamadılar. Sovyetler’in özen le hazırladıkları planlar yıllar sonra görülüp sezilebildi. Gerçekte, atak Sovyet oyunlarından kuşkulananların bu planlara karşı koymadan benimsettirecek kanıtları ele geçirmeyi beklemelerine gerek yoktu. Ve geçiremez lerdi de... Sovyetler’in yarattığı planda, ~ülkelerde meydana gelecek terörist hareketlerle doğrudan doğruya ilgilene rek günlük etkinliklerini yönetmek yoktu. Yeryüzündeki terörü, yeraltmdaki harita odasından yürüten düşsel beyin, ancak çizgi romanlarında görülürdü. Planın ana noktası, Avrupa’daki terörün .yayılmasına yardım ede cek bir “vekil” bulmaktı. Kuşkusuz, KGB ajanları, elle rinden gelse, bu yardımcıların bir metre yakınma bile
— 378 —
yaklaşmazlardı. KGB’den birinin IRA' Gönüllüleri ve. İs panyol Eterası ile birlikte görülmeleri büyük- bir talih sizlik ve planın dışında kalan bir konuydu, v " / Bu dava, KGB ajanlarını şûrada burada' gömlek, hurda arabalarda şifreli belgeler buimak ya dâ aradan hayli uzun zaman geçtikten sonra General Sejiıa’yâ doğ ru sorular sormayı akıl edebilmek, üstelik Ingiltere’nin ML-6 ya da Almanya’nın BND Veya CIA’nin gizli bel gelerini karıştırıp suçlayıcı kanıtlan elde etmeye dayan mıyordu. Doğal olarak, bu bilgilerin de kuşkusuz yarar ları vardı, ama çoğu mahkemelerde ant içilerek verilen ifadelere dayanarak bu kitapta 'yazdıklarım herkesçe bilinen gerçeklerdi. Dava, uzun süredir aydınlığa çıkan ve herkesin bildiği gerçeklere dayanmaktadır. ' . ; .. . Birkaç sıradan tümceyle bunu açıklayabiliriz.. .
!
Terörist topluluklarının çoğu; deney, yetenek, para, silah ve uluslararası ilişkilerden yoksun, 1968 yılında işe başladılar. Küba ve Filistin direnişinin gerilla eğitim leri, yol gösterme, silah ve gizlenecek' yerler ve ilişkiler sağlaması yoluyla son 10 yılda gösterilerinin doruk nok tasına eriştiler. ' '' J Küba’nın silahlı kuvvetleri ve, gizli haber alma ser visleri 1968 yılından beri .Sovyetler Biriiği’nin. buyruğu altındaydı. Havana yöresindeki eğitim kampları sürekli olarak KGB denetimine, yurtdışm da görey alan öğret menleri de KGB disiplinine bağlıydılar. . r ;■ Filistin direnişi de 1968 yılından beri Sovyetler Bir•Uği’nce tepeden tırnağa silahlandırıldı. Ve^en az 10. ge rilla- v e .subaylarmdan biri Sovyetler Birliği’nde ya da D oğu Avrupa uydularında eğitim gördü. (Kuzey. Koral de-eğitim göremyeryüzündeki. SS-bih/gerilladan söz et kiniyoruz.) ^Ötekileriya; Küba’da ya da Güney^emenylıüb-
— 379 —
nan, Suriye, Libya ve C ezayir‘kamplarındaki Kübalı öğretmenlerden yararlandılar. . - Gerçekte tüm Filistin gerilla kuruluşları ve Özellik le Direniş Cephesi, böylece elde ettikleri askeri becerileri ve silahlan öbür uluslararası terörist topluluklarma ge çirdiler. Direniş cephesinin ana operasyonlarmı.sürdür düğü Güney Yemen’e Rusların izni olmaksızın hiç bir yabancı giremezdi. Direniş cephesi,- orada istediği gibi yurtdışı uluslararası terörist saldırılan düzenliyor, dün yadaki en tehlikeli, terörist gruplarına da eğitim ve giz lenme olanağı sağlıyordu.Gerçekte, Sovyetler Birliği, ötekilerin ele geçirmeye çabaladıkları dolu bir tabancayı ortaya bırakmıştı. 1 . Ruslar, bunu niçin yaptılar? Peki; neden yapmasın lar? ■ " Çevresindeki savunmayı yıkıp doğrudan doğruya :Kremlin’e ulaşma olanağı yoktu. Küba ve Filistin diremişr, Rusya’nın garantörleriydi. İ9S 8 kuşağı için her iki-Sihirn d ed e vrimci önerileri Sovyet Rusya’nın kinden da“lia ^ğeçerii’Ve- 3. Dünya, AvrupalI sosyalistler, yeryüzünî'deiîi tıiîü radikaller için de daha çekici bir güce-sahipti. İBoylebbdh^ gerçek' birer solcu ol"düMafMı helirtehi^hlikeli:düşten Kremlin’r sürekli Uzak r;.'d ^ehelîik’îe1 'heSapeP^sağcılar 'gibi1 davranıyorlardı. “Âhiaçîgrr sâg:kahat; askerî’IçÖkahtüııe^göjeî davranarak; özellikle her yerde tiksinilen özgür berîâîkalar,- özgür ba;:SmtıöZgür )seçim|. her -türlü âösyâ'K refönn',' 'sol- eğilimli •hükümetler o ;sblcmr‘.proîesörlerleö gazeteciler ■ t avukatlar -ve* yargıçlar.' başlıca-'hedef 'aldıklari- noktalardı? (İta'l-yanların ■pekîbeğendikleri eve ■büyük •-saygr -duydukları -sosyalist:f&rgîçtâmzHo 'AlessanâfinfTim.öldürülmesinden ■sonra'.Ön Ce£he; “Ortu 'âePletin. ’Uerlemekte/olan û&fmsît-
— 380 —
:
ratik saygınlığım yenilemesine yardımcı olmakla” suç ladı.) / ; Her neyse, gerçek solcular onların her sözüne inan dı. Ülkenin suçlularına ayna tutan yanlışlarından .arın dırıp yeniden düzenlemesini sağlayacak “Yollarını şa şıran yoldaşlaf' ve kendilerini bu "yola adayan “Marksist devrimciler” olarak tanıttılar. Onlara karşı politik alan larda 'saldırıya geçmek demek, tüm sola, Marksizme, sosyalizme ve dünyaya yayılmış özgürlük hareketlerine saldırmak anlamma geleceğinden, her demokratik top lumu korkutan, üstelik kimilerinden sözünü bile edil memesi gereken bir konuydu. Demokratik ya da bir başkası olsun, hedef alman Avrupa devletlerinin çoğu solu eziyetle1suçlamak, kor kusuyla yaşadılar. Ortak soğukiuky iki ayrı, inanışın uz laştırıcı bir çıkar yol bulmalarına yol açtı. .1978 yılın da, Fransız seçmenlerinin yarısından fazlası, ilerici Batı Sosyalist Partisi ve eski Stalinci. Koıhünist Partisinin oluşturduğu halk "cephesini onaylıyorlardı. (Kuşkusuz, komünistler bunu bozana kadar). Batı Almanya'nın ik tidardaki Sosyal Demokrat Partisi, Doğu’ya açık aşın solcu kanadıyla yaşamak zorundaydı. İngiltere’nin îşçi Partisi, Batı’ya karşı şiddetli kin duyan aşırı solcu ka nadın altında eziliyordu. Her 3 İtalyan’dan biri komü nist partisine sürekli oy veriyordu. Her iki kişiden biri ise, hükümetle komünistlerin işbirliği yapmalarında di retiyordu. (1980’e kadar). Eğer Sovyetler Birliği’nin bu sol kanat çevrelerinde (komünistler dahil) görünümü berelenmiş olsa bile, şim -1 di de Sosyalist devlet olarak geçerliydi. Batı’ya karşı ha zırlanan bu şeytanca planın arkasında Kremlin’! işbir liği yapmakla suçlamak, Senatör Joe AfcCurtTıy’nin anı lardan silinmiyen korkulu günlerini yeniden canlandır-
— 381
ma anlamına gelecekti. Kübalıları suçlamak daha kötü, Filistinlileri suçlamak ise çılgınlıktı. Böylece Batı, olaylara göz yumdu. Baskı altında bu lunan hükümet önderlerinin politik sorunları gözönüne alınarak açıklamalarda bulunmaları anlayışla karşı landığı halde çok üzücü bir durumdu. Eğer Bati gizli haber alma örgütleri elde ettikleri bilgiletin bir bölümünü topluma aktarmış olsalardı, yola gel mez dikbaşlı teröristlerin ne amaçla kullanıldıkları uzun süre önce açığa çıkar ve devrimci görünümlerin den sıyrılarak, bir köşede sıkışıp kalırlardı. Ancak göz göre göre gizlenen bu bilgiler yüzünden Batı hükümet leri teröristlerin adlarını ve öldürme yetkilerini yasal biçime soktular. Bu savsaklamalar Rusların durumlarım tehlikeye dü şürdü. Batı yüksek makamlarının “Soğuk Savaşı” bu bas kı altmda sürdüremeyecekleri kısa sürede anlaşıldı. Rus ya'nın kendisinden başka her yere teröristleri bulaştır dığı gerçeği görüldü. Avrupa'da ölüm saçan terörist top luluklardan hiç biri Sovyetler Birliği'ne saldırma eğilimi göstermiyordu. (Alman yeraltı örgütüne yeni giren bir üyenin, Batı Alman hükümeti içinde “kaos" yaratma amacıyla bir Sovyet diplomatını kaçırma önerisi, Baader Meinhof Çetesi'nce çocuğun akıldan yoksun olduğu dü şüncesiyle ele alınmadı ve üye örgütten çıkarıldı.) Sov yetler, 60 yıl etnik Ve din sorunlarıyla savaşarak bu ko nuları ortadan kaldırmışlardı. Muhaliflerin yarattığı so runlar ise Batı’dakilerden büsbütün başkalık gösteriyor du. Paris ya da Bonn'da meydana gelen ültra-sol devrim kuramlarının proleter diktatörlüğün şimdi egemen ol duğu “Gerçek” sosyalist devletlerde anlamı yoktu. Sovyetler’in muhalifleri ise, daha fazla özgürlük ,arkasmda koşuyorlardı.
— 382 —
Bazı Batı terörist çevrelerinin anti-Sovyet eğilimli olmaları, Sovyet önderlerini endişelendirmiyordu, Terö,ristlerden, herhangi bir ülkede güç üssü kurup iktidarı ele geçirmeleri de beklenmiyordu. Batı 'Almanya, Kuzey. İrlanda, İspanya, İtalya, üstelik Türkiye’de hile (belki) ;i pek yakında meydana gelecek; bir -devrim hareketinden de umutları yoktu. Batı demokratik toplumlann güç süzleştirilmesi, ruhsal güç (moral) çöküklüğü yaratıl ması, şaşırtümaları, küçük düşürülüp korkmaları, işlev göremez duruma gelmeleri ve eğer elden gelirse devril melerini sağlayacak olayları meydana getiren terörist lerin çanla başla düzenledikleri eylemleri Kremlin için karşılık biçilmez'değerdeydi. 1 ‘ ., , / ■ İtalyan hükümeti’ Aldo Morö’nuh 55 gün boş yere: aranmasına uzaktan seyirci kaldı. Sanayici R anns- Mar tin Schleyer?in kaçırılması olaymda da-Batı* Alman: hü kümeti ‘aynı tuzağın içine düştü. Ön altı bin kişilik ..İn giliz birlikleri 10 yıl önce İrlanda’da, bir avuç silahlı asiy le çarpışmak: zorunda kaldı. Ispanya’nın her ari kırılabilecek incelikteki demokratik düzeninin kurulmasıhm üstünden daha bir hafta geçmeden’ 3-4rpolis öldürüldü; Stratejik açıdan büyük .önem taşıyan kara parçası Tür kiye’nin de ucu dışardan yönetilen güçlerin altında ezil mesi istendi. Dünyanın en güçlü devleti Birleşik Ame^ rika, 1970’lerin sonlarında esmeye başlayan terör rüz-! garından etkilenerek, gezegenin öbür ucunda rehin tu? tulan Amerikan yurttaşlarını kurtarmakta güçsüz kaldı. Ve bütün bu etkenler Batı’nür güçsüzlüğü acımasızca gözler önüne serilmesine yardımcı oldu: Batı’nm SoVyet genişlemesine karşı savunmasını- etkiledi. NATO - birli ğinin Batı- Avrupa ve • Akdeniz savunmasını; Amerika Birleşik Devletlerinin İran ■Körfezindeki petrol ulaşımı sağlayan, yollan korumasını, da etkiledi, "Ve bütün bunlar, bardağı taşıran son damlalar oldu.
— 383 —
. . Özgür Batı- toplumlarıhı acımasızca kuşatan güç, devrim hiç gerçekleşmese bile, onlardan öcünü, alacaktı. Eğer herhangi bir. yerde ,devrim oluşacaksa, bu uygun zaman ve yerde kendiliğinden, gelişir. Rusların kendi devrimler! bile, yarım yüzyılda olgunlaştı. Ö günlerde hükümetin güçsüzlüğü acımasızca halkın gözlerinin, önü ne serilmişti. Artık geçmişte yiten Nicholas Ishûtin, 1866 yılında örgütün “Cehennem” adını verdiği gizli yeraltı kolundaki bir avuç aydın, deli ve canilerle dinamit fır latarak, soygunlar düzenleyerek, cinayetler işleyerek Çar’ıri Tanrı benzeri otoritesini yıkmaya çalışmıştı. Ama Ekim îhtilâli’ne dek ■otoriteyi yerinden oynatmak ola nağı bulunamamıştı. < Ekim İhtilâlimden çok sonra oluşan bizim terörist kuruluşlarımızın arasında bu tarihi bilgileri kavrayarak aynı dersi uygulayacak çok az aydın vardı. Bu gerçeği akıl edenler arasmda İtalyanlar önde geliyor. Ülkelerin; deki örgüt,. 10 yılda, îshutin’in 100 yıl. Önce gerçekleş tirmeye çalıştıklarından çok fazlasını yaptı. Prag’da eğir time yollanacaklar arasında İtalyan gruplarının öncelik le .seçilmesi de Ruslar’ıh bu gerçeği herkesten Önce gör düklerine kuşku bırakmıyor. - . .. . Ekim İhtilâlimden sonra Sovyetler Birliğimin terör rizme karşı açıkça cephe aldıklarını, öne sürenler de yok değil. Sovyet komünist önderleri çoğu kez kendilerinin sorumlu oldukları ,bu durumu, Batımın dengesini boza cak bu kötü oluş.umu Batdyı suçlayarak onlara karşı kullandılar. Komünist Partisi Yüksek Şûra ve. Kontrol Komisyonu üyesi Jüri Jukon,, ,1980 yılında Roma’ya yapr tığı geziden sonra, “Kızıl olduğu ileri sürülen tüm terö rist olaylar, bana göre. Karardır” dedi ve ekledi: “Bu hareketlerin ardında ilerici güçler yok. Teröristlerin afkasında yasa m düzeni bozmaya çalışan asi güçler var. Biz Rus'lar, politik savaşımı fikir savaşımı olarak düşün-
— 384 —
müyoruz. Ve hiçbir zaman silahlı savaşıma girişmeyiz. Silahlı şiddet olaylarının yalnız Batı’da gelişmesi de çok garip. Politik durumu sağlıklı yürüttüğümüz Dbğu’da terör olayların meydana gelmemesi bizim için büyük mutluluktur.” Çok açık konuştuğu, bir bakıma,, doğru. Sovyet ön derleri partinin denetimini yok ,edecek terörizm türüne her zaman karşı gelmişlerdir. Bir zamanlar Lenin, “Veba gibi saran gerilla korkusu, ayrılan toplulukların yoluna, kuralına bakmadan k e n d i;isteklerince davranışları ve merkezi yetkeye (otoriteye) karşı gelmek isteği, yıkımın yaklaştığını gösterir” demişti. Ancak Lenin’in şıkı denetim altında tutulan silahlı teröristlerle ihtilâl aramda koşmadığı da gerçek. Ne .o; ne de ondan sonraki Sovyet parti önderleri bu ilkenin arkasından koştular. Ekim îhtilâli’nden sonra Bolşevikler, bir süre Kızıl terörü, güçlerini sıkıca yerleştir mek için kullandılar. Sovyet kehaneti altında yıllardır yeryüzünde devrim ardında koşan mirasçıları da onla rın yöntemlerini kullanmaya yargılıydılar. Khruşçev, Kosigin, Brejnev, Suslov, Boris Ponomariev ve öbürleri nin sık sık yineledikleri (ve iburada belirtilmeye, gerek duyulmayan vurgular) silahsızlanma, olsun ya da. olma sın, devrim arkasından koştukları bir gerçektir. 1970 yıllarının sonlanna doğru, aradan 2 çağ geçtikten sonra, belki yüzüncü kez Pravda, “Dünya yüzünde komünizmin zaferi kanıtlanıncaya dek 2 dünya arasındaki sistemler savaşımı sürdürüleceklerdir” diye yazdı. . ' Kendisine “Marksist devrimci” adı veren her terö rist, Lenin’in terörizm yararı üstündeki görüşlerini biryıl içinde - 1905 - küçük bir broşür altında topladığı yar zısmdan öğrendiler.
— 385 —
Lenin, “Büyük tarihsel baskıların ancak büyük güç lerle yok edilmesi gerektiğinden, devrimci ordulara zorun duk vardır. Çağda§ savaşımda Örgütlenecek güçlerin an lamı ise, silahlı güçlerdik diye yazıyordu. ”Gerilla sa vaşları ve kütlelerde uyandırılan terör... kütlelerin ayak lanma taktiklerinin anlamsızlığını belirterek doğru yola rdönmelerine neden olacaktır. Örgütlü silahlı ayaklanma, Partinin bir anlaşma sonucu oluşan aslceri güçlerinden daha başka güçlere gerek duymaktadır” diye vurguladı. "“Tek kişinin yönettiği kısmen devrimci örgütlere bağlı ya da bağımsız küçük gruplardır.. ” Kütleler, Çarün. Kışlık" Sarayı’na saldırmadan 10 yıl önce, Saint Petersburg’daki Askeri Komite’ye, “Yüzlerce işçinin ve okul çevrelerindeki öğrencilerin arasına 5-10 ki şi salın, yeter” diye önerdi. “Propaganda uzmanlan, onla ra yalnızca kısa açıklamalar yapıp, ellerine bomba tanım' lamalarını verdikten sonra, gerisini onların yapma güç lerine bırakacaklar. Zaman yitirmeden bölükleri askerî -eğitim den geçirmeliyiz. Bir bölümü casuslun öldürür ken, kimileri de polis karakollarını havaya uçurup ban ka soygunlarında yetenek kazanmalı... Asıl gerekli olan, pratik çalışmalardan elde edilecek yeteneklerdir. Bu.de' ney sel saldırılardan korkmayın. Aşırı eylemlerin bir süre ' sonra dejenere olacaklarına hiç kuşku yok. Ancak tüm "bu kötülükler, aydınlık yarınlar içindir. Asıl nokta, savaşmayı öğrenip “Ölümden tiksin m ektir” diye sözlerini sürdürdü: “Sosyal demokratların ~büyüklenme duyarak ve kendilerini beğenerek, “Bizler ' anarşist, hırsız, soyguncu değiliz. Biz, bunların hepsinin üstündeyiz, gerilla, savaşından tiksiniyoruz” dediklerini ‘ düyunca, kendi kendime, “Acaba bu insanlar ne söyle ndiklerinin bilincine vardılar mı?” diye düşünüyorum. F: 25
SONUÇ Terörizmin uluslararası bağlarının hızla yükselmesi- : ne karşılık, biraz gecikmeyle de olsa: - hiç olmamaktan çok daha iyi - uluslararası aıiti- terörist kuruluş gibi bir topluluk meydana geldi. Özellikle Schleyei' ve Moro, olay ları, Avrupa’nın savunma güçlerini bir araya topladı. Fransız Adalet Bakanlığından bir yetkili, bana, “Bu 2 olay Avrupa'yı dize getirmejctense, işbirliği yapıp karşı koyma yargımızı güçlendirdi" dedi. Aldo Moro’nun kaçı rıldığı 16 Mart 1978 günü, Avrupa’da kontr - terörist polis ve gizli servis örgütleri biçimlenmeye başladı. Bu örgüt, Dokuz Ortak Pazar, ülkesi ile İsviçre, Ispanya ye Avusturya’yı içeriyordu. i Avusturya içişleri Bakam Edwin Lancs’m bana yap tığı açıklamada, bu ülkelerin bakanları belirli sürelerde : toplanarak, “Doğrudan doğruya ye çabuk haber alıpi ver me, stratejide işbirliği, polis güçlerinin arasında ilişki kurulacak elemanların yerleştirilmesi, polis araç - gereç- 7 leri ve radyo dalga boyları arasında uyum sağlanması, Avrupa çapında araba markalarını, plaka numaralarım, ! ; kara para ve sınırlardaki hareketleri belirleyen bir bilgi- , sayar bankası kurulması” konusundaki görüştüklerini açıkladı. ;; Aralarında deneyim ve bilgi alışverişi yaparak, Batı Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bilgi sayarlardan dünyadaki ünlü teröristlerin yaşam öykülerini, yolculuk larını; diş durumlarını, kan gruplarım, saç renklerim, parmak izlerini, okuma alışkanlıklarını yeğledikleri müzikleri öğreniyorlardı. Ülke ülke komando taktikleri öğ retildi. Batı Almanların Leatherhead's’ı (GSG-9), Ingiliz-
— 387 —
lerın efsanevi SAS birlikleri, 300 silahlı ve yetenekli teröristin bastığı camiyi kurtarmaları için Suudi Ara bistan Kralı Halid’in özel isteği üzerine Mekke’ye giden Fransız Jandarma Çıkarma Grupları (GIGN) yeniden ele alınıp eğitildiler. Bunlarla birlikte Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere hükümetleri anti - törerist sert yasalar koydular. Zaman zaman insan haklarını aşacak sınırlara dayanan, ancak onları-hiç bir zaman çiğnemeyen bu sert ama anayasal yasalar, parlamentolardaki çoğunluk lama onaylandı. Yine de bu yasalar, kaçak teröristlerin ülke sınırlan arasındaki hareketlerini şaşılacak kadar özgür bırakıyordu. (1977 yılında, Strasbourg Anlaşması ile eski tarihlerde teröristlere tanınan sığınma hakkının kaldırılmasına karşılık, yine de bunun imza çoğunluğu nu oluşturacak 18 devletçe onaylanması gerekiyordu.)' Böylece, teröristler birinci amaçlarma erişemediler : De mokrasi, Avrupa’dan kalkmadı. Tehlikenin en büyük olduğu İtalya’da 1980 yazında bine yakın solcu tutuklanıp hapse atıldı. Bir yıl önce ilkbahar ve kış aylarında da bu rakama yakın terörist tutuklanmıştı. Çağ boyunca aralanmayan giz perdesi yırtıldı ve efsanevi disiplinleri birdenbire çatlamaya baş ladı. Belki zamanla kendilerini yeniden toplarlar ya da toplamazlar. Yalnız şu var ki, tiksindikleri, ancak hare kete geçmekte geç kalan polis ve devletin işbirliğiyle kendilerine karşı koymanın yarattığı büyük şok, onları içten çökertti. Terörist olmanm heyecanlı anları var, kuşkusuz... Ancak, bunun yanında, genellikle kaygı ve kuşku için de kaçışlarla dolu bir yaşamdır. Hans - Joachim Klein, Alman Devrimci hücrelerinde geçirdiği günleri anıların da şöyle anlatıyor : “Birbirini izleyen yıllarda, yeraltın da, 'Cehennem’ hayatı yaşadım. Şifre, şifre çözme, yeni
— 388 —
şifreleri ezberleme, adresleri belleğe M&TteŞtyiP^ futları yırtıp yok etme, yazıları akılda;- tutma,, bir buluşmaya git meden önce iz yitirm ek için saatlerce dolaşma,., zama nın yüzde 80’i gizlenmekle geçiyordu. Bunların hepsi çılgınlıktı... Uzun süre örgütün içinde kaldıkça inşan, daha çok pisliğe batıyordu. . ”. Alman yeraltı örgütlerinden ilk çıkan “Bommi” Baumann da deneylerini,anılarında şöyle belirtiyor: <fîlk günlerde bele takılı tabancanın sağladığı üstünlük duygusunun tadına ;diyecek, yok?. En. zayıfımız bile, Muhammed A liden güçlü duruma geliyor. Tüm yapmanız gereken, parmağınızı tetiğe geçirip kıvırmak; Bir aptal bile buna başarabilir. Karşınızdakileri dize getirmek, büyüleyici bir duygu. Ancak daha sonra yorgunluk, si nir insanı yıpratıyor. Operasyondan sonra kısa süre bir rahatlık başlar. Asıl gerginlik, takımın içindeki yaşam dan kaynaklanır. Bir dairenin içinde sürekli aynı kişi ler ve hiç bir zaman çözümlenmeyen kişisel sorunlarla birlikte yaşamak zorunluğu vardır. Örneğin, aramızdan birkaç kişi, daha doğrusu çoğunluk, herkesin birbirleriyle yatmasına karar verdi. Ama kimi arkadaşlarla kız ların buna karşı çıkmaları, havanın gerginleşmesine y e t t i ..” Zaman zaman gerginlik dayanılmaz duruma geliyordu : <(Bir kez kahvaltıyı nerede edeceğimize ka rar vem ıek için yum m k yumruğa dövüştük...” ; [ r Bununla birlikte, Baumann’m 2- Haziran Hareket Grubu’nda olduğu günlerdeki disiplin, İtalya,n Kızıl Tu gaylarının katı askerî yapılarıyla karşılaştırılamaz dı bile. Yüksek strateji komutam . Patrizio Peci, jan darmaca ele geçirildiği zaman, bir yol işçisi gibi çalı şıyordu. Jandarmalar' arkasına düşüp Peci’yi izlemeye .başladıklarında, Patrizio da belirlenen .kurbanlarının ardına düşüp onları izliyor, fotoğraflarını çekiyordu. İzini yitirtmek için (kaybettirdiğini sanıyordu)' çeşitli
— 389 —
yollardan geçerek görüşeceği insanlarla buluştuğu ve böylece günde tam 18 saat ölesiye çalıştığı anlaşıldı. Öbür askerler de her gün yollara düşüp hedef listeleri için kılı kırk yaratarak bilgi toplamak zorundaydılar. (Kızıl Tugayların ana 5 bölüğünün her birinde hedef "seçilen 3 bin kişilik özenle tutulmuş bir liste bulundu.) Dışardaki işler sona erince, sıra elektronik, kimya ve silah konusunda ders çalışmaya geliyordu. (Derslere ilk başlayan acemiler yalnızca gerilla el kitapları okuyabi lirlerdi. Bilgi kurgu, gerilim, Playboy ve çizgi romanla rını ancak gece geç yatanlar okuyabiliyorlardı.) Ev yönetimi, sonu gelmeyen ve sürekli gözetilmesi gereken başlıca konulardan biriydi. Kızıl Tugaylar’m “Güvenlik Standartlan ve Çalışma Stili” adlı kuram ki tabında, titiz bir çalışma sonucu, bütün bü sorunlar belirlenmişti. Gizlenme evleri, her zaman uzun araştır malar sonunda, “Emekçi bölgelerde” seçilmeliydi. Mal sahibinin binada oturmaması ve her işe burnunu sokan meraklı bir tip olmaması zorunluydu. Apartmanın te miz, düzenli, gerekli eşyaların ise tam olmaması kaçı nılmazdı... Perdeler, girişte lambalar, kapıda ad kartı, balkonda çiçeklerle dışardan görünümü de dekoratif olmalıydı. Eve taşındıktan sonra özel kilitler ve kapıla ra zırhlı tabakalar takılıyordu. Askerler temiz giyinmeli, her zaman traşlı olmalı ve saçlarını uygun hiçimde kestirmeliydiler. Bütün ya pacakları, düzmece' kimliklerine göre giyinip; düzenli saatler İçinde yaşamaktı. Örneğin, Fiat Fabrikalarında çalışan bir işçinin kişiliğine bürünenin; işbaşı yapıldığı saatte evden çıkarak ve yağmur-çamur demeden ak şam eve dönüş saati gelene dek dişarda kalması gereki yordu. Kadın Tugay'üyeleri de, gündüzleri ev hanımı "rolü oynayıp akşam erkekleri görevden dönünce -işbaşı yapıyorlardı. (Kuşkusuz, paylaşabildikleri görevlerde.)
— 390—
Semt dükkanlarından alışveriş yapmak, mahalle lokan ta ve bazlarına gitmek, radyo ve. daktilo makması gürül tüsüyle komşuları gece geç saatlerde rahatsız etmek, kesinlikle yasaktı. Yaptıkları işin araçları - resmî mühür ve damgalar, düzme belgeler, dosyalar, silahlar- hızlı kaçışa hazır, kapının yanında bir valizde bekîemeKydh (Sonlara doğru bu konuda gevşeklikleri kendilerini ele. verecek kadar ileri gitti.) : r ,i iKira, gaz ve elektrik paraları hemen ödenip,, en kü çük harcamalar bile hesaba geçiriliyordu. Aldo Moro’nun kaçırılmasının planlandığı Roma’nm Bradoli So kağındaki evde polis, otoyolda zaman denemesi' için 3 bin liret (4 dolar) benzin parası, 6 bin liret, boyalı kalemlere harcanan para gibi teker teker yazılmış, he sap listeleri buldu. Evde ele geçirilen başka harcama listelerinden, 29 bin dolarlık malzeme alındığı anlaşılı yordu. Listelerden birinde neler alındığı açıkça belliydi: “Dört askeri gaz maskesi, bir kurşun geçirmez yelek, 8 evrak çantası%39 yağmurluk, 16 erkek kemeri, 30 el feneri. 5 anten, 24 polis sireni, 2 makinalı tü fe k y e rner' m iler,.!' ' . ".. .. U Gerilimden doğan yıpranırla, zamanla hepsine ;zor gelmeye başladı. Herkes, törene katılırcaşma,. ağustos ayında bir ay izine çıkıyordu. (Renato. Curio, sonradan kendisini ele verecek kişiyle buluşmasını, ağustosdaki. geleneksel Ferragosto.Bayramına katılmak telâşı içinde erteledi.) Kimileri, Val d’Aosta Dağları’nda ya da Galabria Plajları’nda olağandişı tedavi dinlenmelerine ge rek duyuyordu. Kimisi, kendilerinin ve arkadaşlarının güvenliği açısından büyük tehlikeler yaratacak eroin alışkanlığına tutuldu. Biri, sıkıntıdan ve bunalımdan kurtulmak için yaşam öyküsünü yazıp üstüne adını,ve : adresini koymadan Milano’daki: bir yayımcıya gönderdi. “Ön Cephe”nm yüksek düzeydeki katillerinden biri olan
— 391 —
Uoberto Sandolo, “Ekmeğimi ‘Firma’dan kazanmak isim liyorum . Kendimi özgürlüğe adamıştım. Gelip beni yakalasınlar ve hapse atsınlar” diyerek, 198 O’lerin orta larında gidip kendiliğinden teslim oldu. Para her zaman garip biçimde sorun yaratıyordu. Kira, yiyecek, giyinme, kişisel silahlar ve cep harçlığıyla (Peci’nin söylediğine göre, ayda 250 bin liret gerekiyor du) Kızıl Tugaylar’m maaş bordrosundaki her "asker", yılda 15 bin dolara mal oluyordu. Aşağı yukarı hesaplara göre, yeraltmda 500 kadar teröristin yaşadığı düşünü lürse, Kızıl Tugaylar’m giderleri karşılamaları için yıl da 8 milyon dolar bulmaları gerekiyordu İtalyan pa rasındaki değer yitimi de bu rakamı yılda yüzde 20 artı rıyordu. Olağan harcamaların yanında jetlerle yapılan yolculuklar ve çok pahalı silahlar (SAM-7 füzeleri 25 - 50 bin dolar) Fransız Cote d’Azur’ünde onarılırken ele ge çirilen 80 bin dolar değerindeki Marie Chirtine yatı gibi pahalı harcamalar, Orta Doğu’dan silah almak için Mario M oretti’nin yaptığı yat gezileri, en son yeniliklerle satışa çıkan elektronik araçlar gibi fazla gider gerek tiren durumlar da vardı, 1980 yılında polis, Venedik’te Kızıl Tugaylar için büyük önemi olan 2 gizlenme evi buldu. İçinde Tugay ların 1971 yıllarından başlayarak bugüne dek arşivlerini depo ettikleri görkemli bir mikrofilm kitaplığı (Stra tejik kararlar, - diz kapakları delmeleri, suikastlar, haberleşme ve broşürler) bulunan ve görünüşünden bilgi toplama merkezi olduğu anlaşılan bir evdi ilki. İkinci sinin de polis tipi, radyo vericileri, dijital ölçekleri, anın da çalışan jeneratörler, osiligraflar, açık alanlardaki bü tün bölüklere güven içinde haber gönderilebilecek video telefler ve tümü kapalı devre bir televizyonla haberleş me ve komuta merkezi olduğu anlaşılıyordu. Corriere della Sera, bu araç - gereçlerin tutarının aşağı yukarı 250 milyon dolar olduğunu hesapladı, ' ■■■' : -
— 392 —
Terörist altyapısında b u r.savurganca harcamalar,., “Sinir bozukluğu” diye bir olayı meydana getirdi. Yılda 10 milyon dolar Kızıl Tugaylar için,-bir o kadar da Ön Cephe giderleri için para t toplama, zorunluluğu,. örgü- tün insan kaynaklarının tükenmesine; yol açıyordu. Bu, büyük mağazaların ‘‘Halk kamulaştırması” adı altında soyulması gibi sıradan bir olay ,değildi. Banka soygun larından fabrika maaşlarını çalmaya,-milyonlarca dolar . kurtarmalık kopartabilmek için adam kaçırmalar (Feci;. parayı yurtdışında almak için uluslararası düzeyde iliş- kilerin olmasını söyledi) ve büyük hırsızlıklar düzenle yecek profesyonel bir ekiple, yani, Mafya ya da yeraltı • dünyasının öteki suçlularıyla işbirliği yapılması gereki- yordu. Kazancm yansı, öldürmekviçin böbürlenerek dev rimci olduklarını söyleyen gruba, •öbür yansı da soymak için öldürmek alışkanlığına sahip bayağı suçlulara •gi diyordu. Ahlâk yargıları zaten güçsüz olan teröristler, zamanla bunu da yitirdiler. Er ya da geç kendilerine,ellerindeki bu gösterişli tip öldürme aracının gerçekte^ ne işe yaradığını soracaklardı.:' . • , r Bu soruyu sormaları için ,aradan uzun yıllar g e ç ti: ■ama, sonunda tümü şaşırtıcı, bir hızla çöküverdiler., İtal yan polisi, 10 yıl içinde ele geçirdiği, teröristlerden, ordu subaylarının:adını, rütbesini, ve künye numarasını.;ş.öy- , lediği gibi, “B en,. siyasal tutukluyum” lâfından başkabir tek söz alamadı. < . ' f Carlo Firemi, cezaevinde konuşmaya -başlayınca, eski ? arkadaşlarınca, “Psikopat, yalancı, maaşlı polis haber cisi, soysuz” olarak nitelendirildi. Ancak 3 ay sonra Dat- • rizio Peci, yargıca tüm bildiklerini ve bildiğini öne sür düklerini - Kızıl Tugaylar Yüksek Strateji Komutası’nm ' en saklı gizlerini açıkladı; Ve birkaç hafta içinde en azın dan 7 yüksek rütbeli dtalyan teröristi' de uzum uzun've açık açık konuştu. Daha küçük rütbelerdeki sayısız as—-
— 393 —
ker de, Aldo Moro’nun ölümünden başlayarak, öbür ope rasyonlar konusunda adresler, tarihler ve adlar vererek açıklamalarda bulundular. Bu bilgilerin sonunda düzi nelerce gizlenme evi meydana çıkarıldı ve yüzlerce kişi tutuklandı. Ocak ve mayıs aylan arasında Kızıl Tugaylar’dan 120 kişi, Ön Cephe’den 130, Devrimci Hareket’ten ise 50 kişi yakalandı. Bu anda, sinsi gözdağları bazılarını durdurmuyor du. “O pislik (Peci) şunu bilsin ki, yaşamı boyuncu, yü rürken gölgesinden korkacak, hapiste ya da dışarda onun yanına gelecek her kimse, anası, babası, kız ya da erkek kardeşi, kim olursa olsun, temizlenip ortadan' kalkacak vs kan gölündü boğulacaklar” diye Kızıl Tugaylar, “Kontro “İnfarmazione”lerinde bir uyan yayımladılar. Savru lan tehditler gerçekti - bu aylar içinde 3 mahkûm ceza evi arkadaşlarınca öldürüldü - ancak sessizlik işbirliği nin büyüsü bozulmuştu. Cezaevinin duvarları ardmda, geçmişteki meslek sicilleri cinayetlerle dolu genç adam lar, önlerinde yaşamboyu hapis , cezası varken bile arka daşlarına “Silahları bırakın” çağınsı yapmaktan geri kalmadılar. •v . • Ön Cephe’nin eski Piedomont Bölge Komutam Fobrizio Giai, bir düzine tutuklu arkadaşının da imzaladığı resmî bir “Teslim ol” çağrısı yaptı. “Arlcadaşlar, artık ‘herşey bitti. Yaptığımız kötülük ve yanlışlıklara akil er direcek politik yürekliliğimiz ve utanmamız olmalı... Bağışlanmayacak Jcadar gözlerimiz körmüş... Kendi ah lâk, kültür ve maddi çürümemize hiç değer vermemişiz...” diye yazdı. ; Kopmalarına yol; açan ne oldu? Belirli nedenlerden biri, yeni İtalyan hükümetinin, yasalarla işbirliği yapan teröristlere yarı yarıya, hapis cezası verme kararmı çıkarmasıydı. Kimileri de gizli yaşamaktan sinir bozuk luğuna tutulup bunalımlara düşmüştü. Biri, “Evlenip
—
394. ™
'
çoluk çocuk sahibi olmak, köpeklerle oynamak istiyorum” dedi. Kimilerinin ise, zorla yaptırılan vahşete dayana cak güçleri kalmamıştı. “Hiç tanımadığım bir yönetici nin dizkapağını delmemi buyurdular. ‘Hayır’ dedim, yapmaya zorladılar. Adamın dizine ateş etmeden ondan özür diledim. İki saat sonra da Ön Cephe’deh ayrıldım” diyen Roberto Sandolo, örgütten, ayrılış nedenim böyle açıklıyordu. i;:: ■ i Onun gibi bir çokları için terör stratejisi, başarı sızlıktan daha kötüydü. Yalnızca devletin yüreğine Ölüm cül bir darbe vurmayı başaramıyor değil, aynı zamanda, proleter devrimin kalkınmasına sekte vuruyordu. Polisin güçlenerek ülkenin tüm sol kanadını şaşkına çevirip mo ral çöküntüsü içinde ikiye bölünmelerine neden oldu. Ve işçi sınıflarmı özgürlüklerini yitirmekle korkuttu. Peci, “Çalışmalarımızla devletin daha güçlü Önlemler almasına yardımcı olduğumuzu anladım” dedi. “Elimden geldiğince bu kıyımı durdurmaya çabaladım. Çünkü her türlü politik stratejiyi aşvp çılgınlığa doğru sürükle Sandolo ise, “Herşeyde yanıldığımı anladım. niyorduk. Kendisini komünist sanan yüzVercemiz değişiklik arar ken, bağışlanmayacak yanlışlıklar yaptığımızı sezdim” diyordu. " v '; ' ’ ■ Pişman olan Almanlar da yıllardır eş ‘sözleri yine liyorlardı. Hans Joachim Klein’in -görüşlerine göre, “İn sanlığınızdan sıyrılarak işe başlıyor ve sonunda politik ülkülerinizi bırakıyorsunuz-. Ulaşmak istediğiniz amaç ve ona sahip olm ak için kullandığınız yollar insanı çıl gınlığa sürüklüyor” Baader- Meinhof Çetesi’ııin doğu şundan birkaç yıl sonra Horst Mahİer de cezaevinden şu satırları yazdı: “Silahsız sivillen öldürmeyi, kıyımları ve adam kaçırmaları anti - emperyalist savaşımın bir yolu olarak yargıladık. Öysd; bu gibi, davranışlar devri me karşı işlenmiş suçlardır”. ; -V‘ 1 ’V
— 395 —
Her 2 terörist kuruluşun arasında bazı ayrımlar var sa da, ikisi de Avrupabdaki kent ğerilki SâV&Şllll baş döndürücü yüksekliklere getirdiler. Sağlam, geleceği parlak, yetenekli Batı Alman Kuruluşu’nun arkasında solun sözcülüğünü yapacak bir ko münist partisi yoktu. Yeraltı teröristleri; Berlin, Ham burg, Frankfurt’dakı radikal aydınların sözcülüğünü ya parak zenginliğin simgesi olan ağzma kadar tıka başa gereç ve mallarla dolu ayrıcaklı bir ekonominin “tüke tici terör” savaşım veriyorlardı. Ulrike Meinhof ve onu izleyen önderler, işçileri temsil ettiklerini öne sürmele rine karşılık kendilerini tutan güçlü bir insan selini biç bir zaman meydana getiremediler. Kuruluşun için deki aydınlara dayanarak savaş oyunlarını sürdürdüler. Avrupa’nın en uzman polis gücüne ve en gelişmiş bilgisayar veri bankalarına sahip olan devletin loşa sürede onları ele geçireceğine kuşku yoktu. 1980 yılında aranılanlar listesinden pek azı dışında tümü demir par maklıklar arkasına yerleştirilmişti, 2 Haziran Grubu, kendi içinde yok olup gitti. Sehleyer’in kaçırılmasından sonraki 3 yıl içinde tek göze batan bir-terörist saldırısı düzenleyemedi. Birçoğu da şimdi Güney Yemen’de ge çirdikleri birkaç ay ya da yılda ne denli korkunç yete neklere sahip olduklarım gösterme çabası içinde uğraşıp duruyor. Siegline Hofmann ve 4 Alman kadın terörist arkadaşı, 198Q’de Paris’te yakalandıkları zaman - Güney Yemen’den daha yeni gelmişlerdi - polisin gizlendikleri evde buldukları arasında “Firavun Mezarı” adı verilen yüksek teknik düzeyde terörist araçları, 25 ton ağırlı ğında öldürücü patlama-gücü olan sodyum klorit, pat lamaya yarayan, çeşitli gereçler, alıcı ve vericiler, patlat. ma aracını birbirine bağlayacak 8 metre uzunluğunda . bir kablo, bombayı fırlatma aracı, kendinden komutalı patlatma aygıtları, .1 - 2 mil uzaktan kontak devresini
~
396 —
açan ve kapayan denetleme paneli, ayrıca “S'talin Aracı” olarak bilinen ve hareket edebilen 42 öldürücü patlayıcı füzesi bulunan çift roket atar da vardı. Bû son aracı bir Volskwagen otobüsün, üstüne yerleştirip kullanabi lirdiniz. Alman teröristleri, her ne kadar insanın tüylerini diken diken edebilecek eylemlere kalkışıyorlarsa da, ken dilerini soyutladıkları kendi toplumları için büsbütün yok oldular. Ancak, korku yeren sosyal, politik ve ekono mik sorunlar arasında kıvranan İtalya için dürüm çok daha güç... Teröristler arasında her ne kadar büyük öl çüde azalma varsa da, parlak genç Marksistler, 1960 yillarınııı ortalarında olduğu gibi, komünist Parti’nin so lundaki verimli topraklarda' yetişebilirler. Görkemli yan daşlar denizi; üniversitelere, kuzeydeki fabrikalara, top luma, siyasal partilere, dek yayıldı. E n .büyük yanlışlık lan, . ağır adımlarla ilerleyen sosyalizmi zorlamaya ’ çalışmalan, büyük ama gerekli5'olmayan öldürücü buda lalıktı. '_ : v İtalyan gizli haber alriıa servislerindeki anti - terö rist uzmanı bana durumu şöyle özetledi ; “1970 yıllarının ortalar nida, terörist yapılarının kü çük ve toplu olduğu sıralarda iyi iş yapıyorlardı. Dört beş kişilik hücreleri sızın tıya yerverm eyeçek biçimde sıkıca kapalıydı. Eğer aralarına ajan bile girecek olsa, vb ir . diğeri konusunda bilgi \ âlanıazdı. Dış k oru m alara ya ^da toplum desteğine. gerek duymuyorlardı.] Çünkü , kendi güvenliklerini kendileri sağİMjabiliyordu. BÖytece uzun, süre yaşayabilirlerdi. , yy Ama, acele ettiler. Hızla büyjiyüp aralarına iyice ta nımadıkları kişileri soktular: Yeni tûriyen hücreler birt, birlerinden J^ iü n r olduklarını'kanitûm ak amacıyla'ya.. nşmaya giriştilerE llörine siidfi'alan "yeni "çb^&faPamsinda duygusal sakatlar, 1ÜyuşturucıPikrfMırâan^cS^ş-
— 397 —
lar ve alcıl dengesini yitirenler vardı. Böylece kendi gü venliklerini kendileri yitirdi. Saldırıları çılgınlaştıkça, işçilerin kuşkuları da arttı. İtalyanların binlerce yıla dayanan} ırk ve şiddet anılarına sahip olduklarını sakın unutmayın. Faşizmin ve Nazi işgalinin canlı anılan bu gün de gözlerinin önünde. Ve bile bile suçlayarak ölüme rn.cLiıiczLrrL-e-tmenin İt alyan işçilerinin ne anlama geldiğini sezmemelerine olanak yok. Bir kez aynı yollardan geç
tikleri iğin tehlikenin kokusunu çabucak alırlar”.
İtalya’da zorbaların bu işin arkasını bırakacağı da yok. Güçsüzlerin gerçekten pişmanlık göstermelerine karşı zorbaların “silahlı yenilgiye” 1980’de gösterdikleri tepki, şaşkınlıkla birlikte şok yarattı. Kendi-ideolojik inançlarından başları dönenler, yalancı ve ahlâksız dev lete inanmayan tüm terörist stratejileri, yalnızca, sal dırıyla ayakta kalmayıp, karşı koyarak savaşı sürdür meleri gerektiğini düşündüler. Devletin “Aydın ve düzenlenmiş biçimini” terörist yapısını yerle bir etmekle suçladılar. Ön Cephe’den Fabrizio Giai, kendisini devletin beklenilmeyen sıkı tutu muyla karşı karşıya bulunca, “Cezaevlerindeki yüzlerce komünist tutukluyu yok etm e karan ve komünizm için savaşım veren emekçileri yargılamaya kalkışmak olacak şey değil” dedi. Gerçekte, arkadaşlarını silahlarım bırak maya çağırdığı zaman, buna bir geri çekilme taktiği de niyordu. Onlarm ne denli öfke ve duymazlıkla yeniden toplanıp sürdürmeye karar verdiklerini anlamak için, o yaz gazete kulübelerinde 3 bin lirete satılan Kızıl Tu gayların Contro İnformazione Dergisi’nden bir tane sa tın almak yeterdi. İtalya’daki cezaevlerinin büyük güvenliği altmda Kızıl Tugaylar’m klasik önderleri - Reanto Curcio ve Alberto Franceschini - ‘Yeni Dava’ adma yeni yönergeler hazırladılar.
“Contro İnformazione^cfe, “Yürürlükte olan spruşturmmjaT t o ş v o ç öM 'Sİfe rerek bir saldırı başlattı ve Torquemada’dan İspanyol Engizisyonları’na, İngiltere’nin bağışlanmaz yetenekli. Antiterörist Birlikleri’ne dek herşeyi suçladı. Yazı isleri müdürü, “Din güçleri yeni törenler arıyor” diye yazdı. “Devlet, her suçlunun engizisyon işkencesi yapan cel ladının önünde diz çöküp bağışlanmasını ve eski suçla rından arınmasını dilemesini istiyor... Pişman olanlar başlarım sessizlik içinde eğiyorlar... D arağaçlannm yanışını gösteren sembolik resimlerin yerlerini yanan in san etlerinin kokuları alıyor...” ; ; Kızıl Tugaylar, yorumlarının arkasını kesmediler: ' “Hükümetin sıkı baskılı saldırılarına karşın İtalya'da Komünist Devrimi sürmektedir. Bizler, savaşçı komü nistler olarak gücümüzün kaynağını, güçlerimizin ner- , den geldiklerini b i l i y o r u z O küçük sıkı terör hücrele rinin sonsuzluğa dek sürmesini sağlayacak çağrı yaptık larına kuşku yok. Ancak Kızıl Tugaylar’m devletin eko nomik nabzının attığı otomobil üreten fabrikalar, elekt ronik ve bilgisayar araçları yapan büyüle sanayi top luluklarındaki işçiler ve köprü başı kurmaları için de müttefik kuruluşlarıyla biraz daha fazla çaba gösterme leri gerekecek. Amaç, “Kültürleri,birleştirip stratejik bir biçimde Kızıl Güç’ii kurm aktır” jBu arada yeraltı, bütün: Avrupa’da “Anti - emper yalist savaşı uzun zaman sürdürebilmek için” baskı ya pacak yollar arayacaktır. Baskı noktalarında değişiklik ler olduğu da kuşkusuz. Almanların “Contro İnformazione”yc yazdıkları yazılar 1980 yılında kesildi. Horst M ahlefin yazılarından, ‘Tahinine dayanan ve sinir bo zacak kadar ahlâki dil” kullandığı gerekçesiyle birkaç kesik tümceyle söz edildi. Öte yandan, IRA Gönüllüleri, ,
■— 399 —
İspanyol Bask Eteraları ve İranlı Marksist Mujeddin pek gözde feomalar arasına girdi.
, Porglîiin yeni e&yısî, to n u
Mujedain’in “Ht&m aev-
r i m i n e Jcczrşz ş i m d i , n& t&pTcî g ö s te r ile c c T c ? ” yazısına <iA.yaJc~
lanan Halk Sınıf Mücadelesi” başlığı altında tam 13 say fa ayırdı. Eteralann uzun parlak.yardımları da bundan sonraki sırayı alıyor; “Franco rejimi altındaki ETA dev rim hareketleri, Marksist - Leninist kamkteristlikler ta şıyan milliyetçi özgürlük hücresiydi... Bugün ETA}nm örgütlenmiş askeri düzeniyle kütlelere öznel bilinci yer leştirerek değişmez nesnelliği yarattıracaktır.. (Sanki amacını'kanıtlamak istercesine ETA, bu haftalar içinde Kuzey Ispanya’dan 7 ton patlayıcı çaldı.) Düşman hiç değişmedi. Şimdi de Batı ve yalnız Batı; Gerçekten Kızıl Tugaylar bugüne değin asla böylesine "açıkça Sovyetler’in tutumlarını kabul etmemişti. Contro İnformazione Dergisi de, “SOVYET DONANMASI AKDENİZ İÇİN GERÇEKTEN TEHLİKE MİDİR? so rusuna “Hayır” yanıtım veriyor. “Sovyetler Birliğinin çift atom savaş başlıklı Eurofüzeleri - S S 20’ler - Av rupa için hemen tehlike yaratacak güçte midir?” sorusu da yine “Hayır” yanıtını alıyor. Kızıl Tugaylardın yayın organları, “Emperyalist Batı, Amerikan üstünlüğü ve baskısını stratejik kampta tutabilmek için Kötü Ruslara orak sallamaktadır” diye yazıyor.
Ve böylece aristokratlar, Avrupa’da “İkinci Korku Çağı”m açtılar. Dünyayı çevreleyen müttefikleriyle bir likte, bir önceki çağa son verdikleri gibi, bir yenisini aç tılar. Sovyet yörüngesi İçinde özgürlük adına bir kurşun bile sıkılmadı. 1968’de Çekoslavakya topraklarına giren lere Varşova Paktı orduları “DurI” demedi. Kübalı ve Rus subaylarından aldıkları güçlerle binlerce Etopyalı-
—
4 0 0
—
yı kılıçtan geçiren Marksist Juntaya da “Dur” diyen olmadı. Sovyet yönetiminde, Kaıriboçya-da Jilerleyen Vietnam ordusunun giriştiği' insan '-kıyım kimse ses çıkarmadı. İşgal altındaki Afganistan-için‘de savaşım veren yok. Bu teröristlerin Klç bin zamanımızın gözüpek savaşçılarından olmadıkları kuşkusuz. Sovyetler Birliğı’nin içinde yıllardır özgürlük' uğruna canlarını tehlikeye atan muhalifler de bugüne dek bir kurşun bile sıkmadılar. ! -- İ' Sovyetler Birliği yetkilileri, Nobel Ödülü. kazanan fizikçi Anderi Sakhargüu :1980 yılmin başlarında Gorki?ye sürgüne yolladıkları zaman bilgin; Washington Post”muhabirine, gün geçtikçe kötüleşen terörist olgusuna karşı neler düşündüğünü açıkladı. “Beni endişelendiren sorunların arasında, uluslararası terörizmin gün geçtik çe çılgınlığını artırması ■da vardır” 1dedi. “Teröristler; amaçlarının ne denli yüksek ve soylu olduğunu örie sü rerlerse sürsünler, böyle yargılamaları da yoktur) ey lemleri her zaman öldürücü, yıkıcı, insanlığı yasasız bir karmakanşıklığın içine geri atıp (belki yabancı hüküL metlerin gizli servislerinin de yardımıyla) içte ve dışarda uluslararası karışıklıkları- kışkırtarak banş ve ilerle menin amaçlarına ters düşüyorlar. Ben, terörü araç edinen Kızıl Tugayları, Baskları, İrlanda M illiyetçilerini, Filistinlileri, Yahudi'leri ve Aşı rı Ukranyalılan, Müslüman Kardeşleri, 191üdeki ola yın öcünü almaya çabalayan Ermenüeri ve bütün öteki teröristleri kınıyorum. Dünyadaki tüm insanların, terö rizmin ölümcül doğası ve amaçları hemeyse, her tür destekten alıkoyup en eylemsizlerini bile bir lanet duvariyle çevirmelerini urriui ödiyorum.”
<, { ;;
y:y •• ^ ' ;