Rosa Parks

Page 1

Bir itaatsizliğin hikayesi: O koltuktan neden kalkmadım? MERAL ÇİÇEK Adım Rosa Parks. Bundan yaklaşık beş buçuk yıl önce hayata veda ettim. Ama sanmayın ki öldüm. Adım, haksızlığa, ayrımcılığa, ırkçılığa, sömürüye karşı mücadelede yaşıyor - sadece atalarımın köle olarak getirildiği, diğer atalarımın da sahibi iken kovulduğu Amerika topraklarında değil, dünyanın dört bir yanında. Egemenlere itaatın reddedildiği her yerde varım ben. Bazıları o akşamki yorgunluğuma vurmak istedi itaatsizliğimi. Yorucu geçen bir iş gününün ardından, bitkinliğimden ötürü otobüsteki yerimden kalkmadığımı yazdılar. Oysa orada, o koltuktan kalkmayan sadece ben değildim, benim şahsımda ırk ayrımcılığına karşı mücadele eden bir hareketti. Ama gelin, size hikayemin aslını en baştan anlatayım. Egemen zihinlerin siyah-beyaz dışında renk tanımadığı bir dönemde 'pembe' anlamına gelen Rosa adıyla, Birinci Dünya Savaşı'na beş kala, 1913 yılında ABD'nin güney eyalatlerinden Alabama'ya bağlı Tuskegee'de dünyaya geldim. Kendilerini 'Muskogee' diye adlandırılan Creek kızılderilileri bilirmisiniz? Kuzey Amerika'nın orta güneyi çok uzun bir süre bu kabilenin denetimindeydi. Şehre adını da onlar verdi. Anlamı ise 'savaşçı.' Zaten fotoğrafıma dikkatle bakanlar yarı Kızılderili, yarı AfroAmerikan olduğumu anlar hemen. Ben daha iki yaşındayken babam bizi terk edince, annem ve abim Sylvester ile Montgomery yakınlarına nenemle dedemin yanına taşındık. İlkokul öğrenimimi orada, yani Pine Level'de gördüm. Hiç unutmam; okul servisi sadece beyaz öğrencileri taşıyordu. Okula kadarki yolu yürüdüğüm her gün o otobüsü yanımdan geçerken görüyordum. Çocuk aklımla çok da sorgulamıyordum bunu. Kabullenmekten başka bir şansımız yoktu. Fakat o otobüs, biri siyah, öbürü beyaz olmak üzere iki ayrı dünyanın olduğunu algılamama yol açan etkenlerden biriydi. Sonra bir gün, Ku Klux Klan denilen o beyaz sivri şapkalıların, ellerinde meşalelerle evimizin bulunduğu sokaktan geçerken, dedemin gerekirse bizi savunmak için elindeki tüfekle kapının önüne koştuğunu da hiç unutmadım. O gün bize bir şey olmadı, ama gittiğim ortaokul, siyahların eğitim görmesine tahammül edemeyenler tarafından iki defa yakıldı. Aslında öğretmen olacaktım. Ama önce nenem, sonra da annem ciddi rahatsızlanınca kurslarımı tamamlayamadan eve dönüp, onlara baktım. O dönem berber Raymond Parks ile tanıştım. O da Alabamalıydı. Hemen hemen hiç okula gitmediği halde politik konulara çok hakimdi. Zaten ABD'deki siyahların hakları için mücadele eden NAACP'de (National Association for the Advancement of Colored People) aktif mücadele ediyordu. Ben 19 yaşındayken evlendik. Önce değişik işlerde çalıştım, sonra Raymond'un da desteğiyle liseyi bitirdim. Ki, o zamanlar lise mezunu siyahların sayısı çok azdı, inanın. Hele hele kadınlar arasında... 1943'te ben de NAACP'ye katıldım. Montgomery şube başkanının sekreterliğini yapmaya başladım. Bunun yanı sıra, ek olarak para kazanmak için farklı işlerde de çalıştım. Aslına bakılırsa NAACP'nin o dönemki çalışmaları bana çok da umut vermiyordu. ABD'de siyahların hakları için mücadele eden en büyük kuruluş olmamıza rağmen, çok da etkili olamıyorduk. Ama sonra yaşanan iki olay, beni çok


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.