içindekiler Bir Medya Adına Sahibi T. Atakan AKMAN Genel Yayın Yönetmeni Fatih TURBAY Yazı İşleri Müdürü Ahmet ŞAHİN
24
36 Oyun
Kayalı Boğaz İsmail Dölarslan
Gülesin Ağbal Demirer
Hukuk Danışmanı Av. Turan KALIPCI Mali İşler Koordinatörü Safure UMUTLU SMMM Görsel Sanat Yönetmeni Selçuk USTA Grafik Tasarım Koray HASIRCI Fotoğraf İhsan ŞAHİN Redaktör Emine Hacer BİLGİN Trafiker Sefa TURBAY Muhabir Kübra ÜNAL Dijital Yayın Zihni ÖNER Reklam ve Halkla İlişkiler Sebiha ÖZDAĞ Yönetim Yeri Yeniyol Mah. Gazi 12. Sok. No:9/13 ÇORUM Tel: 0364 225 66 64 www.birmedya.net bidergi@birmedya.net Yayın Türü Yerel Süreli Yayın Baskı & Cilt Ankara Okulu Basım Yayın Ltd. Şti. İstanbul Cad. No:48/81 İskitler / ANKARA Tel : 0312 341 06 90 Basım Tarihi Ağustos 2015 ISSBN 2148-2780 Yayına sunduğumuz haber ve metinlerin gerekli görülen düzeltmeler yapıldıktan sonra her türlü yayın hakkı yayınlandığı günden itibaren Bidergi’ye ait olup izinsiz olarak çoğaltılması ve yayımlanması yasaktır.
34
Nerede O Eski Bayramlar
Mustafa Özçatalbaş
6- Ak Parti Serencamı / Doç. Dr. Bünyamin Ayhan 12- Arabul Karlı 22- Ekonomi Önerileri / Ahmet Köksal 24- Kayalı Boğa de O Eski Bayramlar / Mustafa Özçatalbaş 36- Söyleşi / Ha Sineklere Bir de Bu Gözle Bakın / Ayşe Köksal 46- Söyleşi / Tercih Ettiler 56- Mıstık / Halit Yıldırım 58- Dolma Ustaları 6
40
48
Akıllı İlaç Kullanımının Neresindeyiz?
39 Selam Olsun Fatma Umutlu
Çek Bir Kısa Film Şenol Çöm
44
Sineklere Bir de Bu Gözle Bakın Ayşe Köksal
56 Mıstık Halit Yıldırım
lu Avukatlar Devrede / Av. İbrahim Özyılmaz 15- Bi’ Portre / Sait Maden 16- Söyleşi / Mehmet Emin az / İsmail Dölarslan 26- Söyleşi / Mustafa Abadan 30- Mülteciler / Gülesin Ağbal Demirer 34- Nereasan Ali Kalayoğlu 39- Selam Olsun / Fatma Umutlu 40- Akıllı İlaç Kullanımının Neresindeyiz? 44Kahraman Tazeoğlu 48- Çek Bir Kısa Film / Şenol Çöm 52- ÇFK / Gezdim Gördüm Çektim 54- Hitit’i 60- Semaver / Nuri Şahin 62- Sünnet Şöleni 64- Sosyal Medya Günlüğü
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
3
ANALİZ
4
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
EDİTÖRDEN
AHMET ŞAHİN
NERDE KALMIŞTIK? Merhaba bile demeden öncelikle okurlarımıza koskoca bir özür borçlu olduğumuzu belirtmek isterim. Son sayımızın üzerinden bayağı bir zaman geçti ve işte Bidergi’nin yeni sayısı elinizde. Biz ve bizim dışımızda gelişen bazı olaylardan kaynaklanan gecikmeden ötürü tüm okurlarımızdan özür diliyor, aflarına sığınıyoruz. Ama ‘’her şerde bir hayır vardır’’ gerçeğinden hareketle gecikmenin ardından dopdolu bir içerikle karşınızdayız. Geride bıraktığımız süreçte Türkiye gerilimli, stresli bir seçim atlattı. 7 Haziran 2015 milletvekili seçimleri Türkiye’de bazı dengeleri değiştirdi. Hiçbir partiye tek başına iktidar şansı vermeyen bu tablo, ekonomik ve siyasi istikrar açısından endişe doğururken, son bir ayda tırmanan terör olayları ve doğu sınırlarımızın hemen yanı başında devam eden savaş, kargaşa insanımızı üzüyor, karamsarlığa itiyor. Ancak şundan da adımız gibi eminiz ki ‘her gecenin bir sabahı vardır’. Güzel ülkemiz her sorunun altından kalkabilecek birikim ve imkâna sahiptir. Yeter ki milletçe birliğimiz, beraberliğimiz bozulmasın. Bidergi, yaşadığımız bu zorlu günlerde, işte bu nedenle de yeni sayısının kapağını; kardeşliğimizin sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değil,
bir zamanlar atalarımızın at koşturduğu toprakları da kapsadığını hatırlatmak üzere, kendilerini ‘bizden’ bildikleri için Türkiye’ye sığınan mültecilere ayırdı. Kerküklü Türkmen Ailesi Esam’ın ‘Çocuklarım Kerkük’te Türk bayrağını kaldırıyor, Türkiye de bize sahip çıksın’ sözleri bir yardım talebinden çok tarihsel kardeşliğimize işaret ediyordu. 7 Haziran seçimleri birçok dengeleri değiştirdi dedik. Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bünyamin Ayhan’ın ‘AK Parti’nin Serencamı’ başlıklı yazısı eminiz ki Bidergi okurlarının ufkunu açacak. Bunun yanı sıra yeni sayıda güncel, yeni, ilgi çekici birçok konuya dair yazı, söyleşi ve özel haberlerimiz var. Üniversiteye hazırlanan milyonlarca gencimizi ve tabi ki ailelerini yakından ilgilendiren eğitim sistemi-dershaneler konusunda alanında uzman Eğitimci Mehmet Emin Karlı, yine gençlerin beğeniyle takip ettiği Şair Kahraman Tazeoğlu, çektiği fotoğraflarla dünyaca tanınan ünlü foto muhabiri Mustafa Abadan söyleşisi; dünyada yaygın olan ancak Türkiye’de yeni başlayan yargıda arabuluculuk, akıllı ilaç kullanımı gibi konuların okurlarımızın ilgisini çekeceği düşüncesindeyiz. Daha güzel günlerde Yeni Bidergi’de buluşmak üzere.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
5
ANALİZ
Doç. Dr. Bünyamin AYHAN Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi
7 Haziran milletvekilliği seçimleri, sonuçları bakımından Türkiye’nin yaşadığı en ilginç seçimlerinden biri oldu. Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bünyamin Ayhan bu yazısında, ülke ve toplum açısından birçok mesajlar içeren 7 Haziran seçimlerini tarihsel süreci de göz önünde bulundurarak Bidergi okurları için analiz etti.
6
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Hâli Anlamak… 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Türkiye genel seçimleri sonucu birçok açıdan tartışılmış ve bundan sonra da tartışılmaya devam edecektir. Tartışma, doğal olarak bir iktidar partisinin iktidarı kaybetmesi veya siyasi bir partinin siyasal anlamda seçimi kazanıp kazanmaması değildir. Aynı zamanda bir siyasal bir akımın, bir duruşun ve ideolojik bir dünya algılamasının teorisi, pratiği, sınırları, içeriği, geleceği, kısaca pratikle başlayan değişim ve dönüşümle ile ilgili olan tartışmalardır. Tartışma aynı zamanda modern dünya sisteminin geleneksel formatla üretilmiş bilgi birikimi ve pratikleriyle oluşan zihinsel süreçleri nasıl bir değişim sürecine uğrattığıyla ilgilidir. Özellikle liberal ekonomik sistemin gereklilikleri ve uygulamaları karşısında kadim gelenek adına hareket edenlerin nasıl bir çözüm yolu ürettiklerinin sonucuyla bağlantılıdır. Toplumsal tahayyüllerin, hayal edilmiş cemaatlerin, inanç ekseninde ifade edilen yapıların siyasal alanda nasıl kurgulandığı ve pratiklerin nasıl çözümlendiği üzerinedir. Toplumsal çatışma ve uzlaşmalarının aktör ve figüranlarının nasıl değiştiği, kanaat önderleri ve kamuoyu olgusunun sürekli olarak yeniden klasik unsurların dışında nasıl kurgulandığı ile ilgilidir. Hukuk’un özgürlüklerin ve mahremiyetin birey (beden), toplum anlamında nasıl algılandığı ve nasıl olması gerektiği ile alakalıdır. Uzun yol arkadaşlığı ve aynı zamanda yol arkadaşlığı kavramanın siyasal anlamda nasıl bir kavga çıkardığı ve bunların etik kodlarıyla bağlantılıdır. Bunlara ilave edilecek birçok konunun yanında temel olarak siyasal sistem içinde farklılık olgusunu vurgulayarak gelen siyasal yapının hatta rejim için soru işaretleri olanların aslında melezleşerek dönüştüğü fakat toplumsal sorunların derinliği artması üzerinedir.
Maziyi okumak… okunabilecek olan kanun, her ne kadar kanun çıkarmak Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP, Ak Parti) resmi için gerekli şartlar oluşmuş ise kanunun kapsayıcılığı olarak 14 ağustos 2001 tarihinde kurulmuş ise de ve ilgilendiği alanlarla uygulama noktaları, basından, köken olarak Türkiye’de ilk seçimlerin ve partileşmenin muhalif partiye, etnik kimliklerden, örgütlenmeye olduğu II. Meşrutiyet dönemine kadar götürmemiz kadar tek parti iktidarının üzerine söz söylememeyi mümkündür. Hatta bu bağlamda Hürriyet ve İtilaf getirmiştir. Bu durum devlet kontrollü muhalefet partisini bu partinin ontolojik atalarından biri olarak kurma çabalarıyla desteklenmiş ancak muhalefetin iddia edebiliriz. Parti, özellikle toplumsal tabandan beklenildiğinden daha fazla rağbet görmesi, sistemin öte örgütçü ve militarist yapısı ile dönemin üç temel tekrar savunma mekanizmasına geçmesine ve eğitim alanında örgütlenen (mülkiye, tıbbiye ve askeri) muhalefetin tekrar tekrar susturulmasına vesile ve gizli yapılarında desteğiyle iktidarı ele geçiren İttihat olmuştur. Merkeze göre sistemin daha çok yolu vardır. ve Terakki’nin karşısında oluşan bir bloktur. Bu blokta; Bu yol süreci II. Dünya savaşı sonuna kadar devam İttihat ve Terakki’den ayrılanlar, liberaller, özgürlükçüler, eder. kendi milletçiliğini öne çıkaranlar, İttihat ve Terakki’nin İkinci dünya savaşı sonunda yenen tarafta kendine İslam ve Türkçü söyleminden ve merkeziyetçi yer bulmaya çalışan Türkiye, iç ve dış dinamiklerin uygulamalarını reddedenlerdir1. Bu kadar farklılığa etkisiyle çok partili sisteme geçmek zorunda kalır. Ancak sistemde yer alabilmek rağmen parti, Osmanlıcılık adı için vizelere (izinler) ihtiyaç altında milletlerin birleşmesini vardır. Kurulan birçok parti ve merkeziyetçi sistemin değişik nedenlerle tasfiye olur ve değiştirilerek, her etnisite ve dini ana muhalefet olarak Demokrat unsurun özgürce kendini ifade Parti (DP) kalır. DP, Cumhuriyet ettiği ve eşitlendiği bir toplumsal Halk Partisi (CHP) içerisinden yapıyı savunmuşlardır. k Parti, destekçileri açısından çıkmış ve aynı zamanda İşin ilginç yanı Hürriyet ve uzun bir yolun sonu, beklenen sistemin kabul edeceği kişilerle İtilaf, İttihat ve Terakki’yi ham ve arzulanan bir harekettir. doludur. Farklılık ise politika ve hayal kurmakla suçlamış ancak Ak Parti’nin sorunları aslında yaklaşımlardadır. DP’de, CHP gibi kendilerinin de pratikte ürettiği Türk toplumunda diğer siyasi partilerin de kökeni İttihat ve Terakki’ye hatta anlamlı bir eylem oluşmamıştır. yaşadığı sorunlardır. Özellikle Demokrat Jön Türklere kadar götürülebilir. Kurtuluş Savaş’ında tarih, Parti ve Anavatan Partisi, tek parti iktidarı Böylece sistemin sürekliliğini kazanç açısından ittihatçıları yaşamış partiler benzerlikler göstermiş sağlamak için siyasal alanda haklı çıkarmış, özellikle batıcı hareketlerdir. Sonuçta ise partinin hangi araçların yolda devam ve modernleştirme taraftarı geleceğiyle ilgili; söylemlerin pratiğe ne edeceğinin işaretini verilmiştir. ekip siyasal alanda Türkiye kadar aktarabildiği, özgürlüğün, hukukun, 1946’da kurulup 1960’da askeri Büyük Millet Meclisi’nde galip sosyal refah ve huzurun nasıl oluşacağı ihtilalle kapatılan DP, siyasal çıkmıştır. İzlek olarak ak Parti ve oy verme davranışında etnisite ve din ve toplumsal aşama olarak üç ikinci gruba benzetilebilir. İkinci olgusu değişimleri etkili olacaktır. döneme ayrılır. Birinci dönem grup siyasette dini söylemleriyle özgürlükleri ve refah artırıcı ağırlıklı muhalefet olarak kalmış, önlemlerin alındığı bolluk ve üçüncü grup, sol siyasal düşünce sosyal rahatlamanın olduğu ise TBMM’de tekrar görülmek dönemdir. İkinci dönem ise için 1965 seçim sonuçlarını DP’nin kurumsallaşmasını beklemesi gerekmiştir. Birinci sağlama aldığı ve Menderes’in grup (CHP) çok geçmeden kendi muhalefet olgusunu ve kendi iç dinamiklerinde parti içi ve dışı sert politika ve tek adamlığa giden sorun olabilecek her türlü ekibi ve organizasyonu dönemi olarak tanımlanırken üçüncü dönem ise 57 tasfiye etmiştir. İkinci meclisle birlikte muhalefetin seçim sonuçlarıyla birlikte sert tedbirlerin ekonomik mecliste temsili ortadan kaldırılmıştır. Bu tasfiye ediliş sorunların arttığı ve uluslararası krizlerin iç politikayı her ne kadar farklı siyasal anlamlar yüklense de devlet etkilediği dönemdir. Bu süreçte merkeze yerleşen DP’ye karşı taşrada geleneği ve iktidar da olanların doğduğu yerlerin dahi kaybedildiği bir zaman diliminde her türlü muhalefete ciddi muhalefet oluştu. Bu muhalefet daha sonraki en sert tedbirleri (beraber yola çıktıkları arkadaşları aşamada yavaş yavaş farklı adlarla siyasal alana dâhil) alabilme cesareti ve batıya çevrilen yüzle müdahil olmaya başladılar. Bu dönemde dikkati çeken yapılacak inkılaplara karşı durabilecek yapıları tasfiye bir nokta ise daha önce sistem tarafından yeraltına gönderilen bütün dini yapıların yeniden inkişaf etmek olarak okunmuştur. Toplumsal yapılar açısından kırılma noktası ise Takrir-i etmesidir. Özellikle tartışmalı Said Nursi ve ekibinin Sükûn ile başlamıştır. Konuşmayı engelleme olarak siyasette aktif rol oynamaya başlamaları, 80 sonrası diğer yapıların da bunlara dâhil edilmesiyle birlikte 1 Hürriyet ve itilafçılar İngiliz taraftarı siyaseti tercih ederken, ittihat ve Türk siyasetinde oy verme davranışında daha önce açık
A
Terakkiciler ise Almanya taraftarı siyaseti tercih etmişlerdir.
ANALİZ
olmayan dini oy verme tercihine kesinlik kazandırmıştır. DP dönemi aynı zamanda batıda değişen dengelerin ve ABD’nin başlangıçta insanı gözüken daha sonra askeri ve diğer alanlarla devam eden işbirliğinin de temelleri demektir. Merkez- çevre ilişkilerinin değişimiyle birlikte toplumsal yapıda kent-köy ilişkilerinden siyasal kimliklere, üretiminden tüketime her alanda değişim zorunlu kılınmıştır. Diğer taraftan Türk toplumsal yapısı bu süreçle birlikte siyaset alanında askeri vesayetin yerleşmesi ve bunun etkilerini yaşamaya başlamıştır. 70’li yılların Türk siyasal hayatına iki yeni siyasi liderin daha çıkmasına şahit olmuştur. Bunlardan biri Necmettin Erbakan, diğeri ise Alparslan Türkeş’tir. 70’li yıllar aynı zamanda Türk toplumsal hayatında sadece siyasal her alanda uç noktalarının yaşandığı bir alandır. Değişim ve dönüşümle gelen yapıların yeni oluşumlarında önünü açmıştır. AK Parti açısından bu durum, merkeze karşı İslamcı2 karşı seçkinlerin oluşumudur. Siyasal olarak laiklik karşıtlığı ile sürekli sorgulanan Erbakan ve Milli Nizam Partisi gelecekte önemli bir siyasi hareket olacağını ilginç ilişkileri ve örgütlenme modeli ile ortaya koymuştur. 71 sonrası Milli Selamet (MSP) adıyla girdiği seçimde %12 oy oranı ile CHP ile koalisyon kurdu. Bu durum Osmanlıdan bu tarafa aslında ayrık gibi gözüken merkez çevre farklılaşması, derinde ayrışan ve farklı akan ırmakların birleşebileceğini dini söylemi olan ile merkezden sola kayan kurucu iktidar partisinin işbirliğinin gelecekte benzer durumların oluşabileceğini göstermiştir. Diğer taraftan süreç uzun soluklu iç çatışmaların ve farklı siyasi yapıların bütünleşme değil ayrışmayı getirdiği ve kontrollü gerginliklerin oluşturulduğu bir dönem olmuştur. Bu zaman diliminde dini söylemi olan yapıların şiddetle karşı karşıya gelmemesi ilginçtir. Özellikle boşaltılan alanlarda çalışma yapan bu kesim, gelecekte kendisine için zaman ve mekân için çalışmalar yapmıştır. Bu süreçte ilginç bir nokta günümüz siyasi İslamcılık açısından önemli bir isim olan Necip Fazıl’ın Erbakan değil Türkeş ekibine ülkücüleri desteklemesi ve bugün iktidarda ciddi bir temsili olan akıncılara karşı tavrıdır. Yeni Dünya, Yeni Türkiye, Hiçbir hikâye masum değildir… 80’li yıllar Türkiye’de askeri bir operasyonla daralma sürecine girmiştir. Genişleme ve daralma süreçleri ülkeyi onarlı yıllar şeklinde takip ederken son dönemlerde bu 2 İslami kimlik, Osmanlı sonrası bir kimlik tanımasından öte merkezden dışlanmış, zaman zaman köylülüğü, taşralılığı hatırlatan ve değerler skalasından geriye atılan bir olgu olmuştur.
8
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
süreç biraz da uzamış sonunda ise olayın failleri bizzat daralma sürecine dâhil olmuştur. Bu süreçte çatışma alanında aktif olarak görülen iki yapı sol ve ülkücüler sistem tarafında şiddetli cezalandırmalara maruz kalmışlardır. Üzerlerinden nerdeyse silindir geçen bu yapılar uzunca bir süre siyasal ve toplumsal sistemde aktif olamadılar. Küresel sisteme uyum sağlamak için sistem, dini ve ABD referansları olan Özal ekibinin3 83’de devralması ülkenin yeni dünya sistemine entegre olmasını kolaylaştırmıştır. Bu süreçte yeni ekonomik sistem devletçilik değil, liberal ekonomik yapı üzerine odaklanmıştır. Küresel sistemin de bu yapıya ihtiyacı vardır. Özal’ın Anavatan Partisi bütün eğilimleri birleştirirken, siyasal akımlardan sol azalarak gücünü korumaya çalışırken iki farklı grup yavaş yavaş kanatlardan Türk siyasal sistemini kuşatmaya başlamıştır. Bunlardan biride Erbakan önderliğinde kurulan refah hareketedir. Diğeri ise doğuda başlayan etnisite Kürt siyasetidir. Merkez sağ; Özal, Demirel gibi Türk siyasetinin aksakalları tarafından dizayn edilirken sol daha netleşmemiş bir yapının içerisinde çizilmiş sınırlar içerisinde kendini geliştirmeye devam etmiştir. İlgi çeken nokta 70’li yıllar Ecevit söylemlerinin çok geçmeden dini söylemler içerisinde kullanılmaya başlamasıdır. 80’li yıllar Dünyada özellikle Müslüman ülkelerde din olgusu yeniden ivme kazanmış, Türkiye’de bundan etkilenmiştir. Burada İran devrimi ve Afgan cihadından öte, düşünsel anlamda Kutup, Hasan el- Benna, Mevdudi gibi selefi ekolün yeni bir inanan tipi üretmesidir. Bunun yanında geleneksel İslami söylem (tasavvuf ekolüde) kendi tedbirlerini almaya başlamışlardır. Diğer taraftan siyaset o kadar hızlı yol almaya başlamıştır ki, siyasete partilerin dışında başka aktörler olarak yer almaya başlamışlardır. Günümüzde de sivil toplum kuruluşları4 olarak tanımlanan cemaatler, mevcut iktidarın da desteğiyle her alanda yer bulmaya başladılar. Örneğin İskender Paşa Cemaatini parti çalışmalarını destek verirken, yayıncılık faaliyetleri5, özel okul ve hastaneler 3 Turgut Özal ve ekibi 1980 askeri ihtilalini yapan konseyin onay verdiği 3 partiden biridir. Konsey toplumu siyasal olarak üçe ayırmıştı. Sol ekip, milliyetçi demokrat ve liberaller… 4 Sivil toplum kuruluşları: siyasal ve dini alanın dışında oluşan alanlardır. Ülkemizde bu bağlamda ciddi bir sivil toplum olgusu sorunu bulunmaktadır. Neredeyse her sivil toplum örgütü bir siyasi yapının yan kuruluşudur. 5 Çıkarmış oldukları İslam adlı dergi, tiraj olarak yüz bin rakamına ulaşmıştı. Bugün dahi geçilmesi zor bir rakamdır.
kurmakla meşguldü. Diğer cemaatleri ise özel kuran kursu yaptırmakta, televizyon yayıncılığından otomotiv yedek parçacılığına kadar birçok alanda faaliyetleri gözlemlenmekte bazı yapılar ise direkt olarak devletin içerisinde kadro olgusuna odaklanmakta idi. Din adına kutsanmış bireyler aynı zamanda siyasal seçimlerde önemli bir kanaat önderi haline gelmişlerdi. Doğudaki aşiret sistemleri kadar güçlülerdi. Çünkü liberal sistem her herkese ve her alana, oyunu kuralına göre oynama ve kapitalizmi kutsama karşılığında yaşama hakkı tanıyordu. 90’lı yıllar siyasette ittifakların ve şiddet sarmalın yeniden dolaştığı yıllardır. 90’lı yıllar aynı zamanda Sovyet sisteminin çöktüğü ve pratikte dünya sisteminin yeniden kurgulandığı bir süreçtir. Bu süreçte Türk dünyası temel bir soru yer alıyordu. Din mi? Milliyetçilik mi? Soru hala canlılığı korumakta. Muhalefet demek dini söylem demektir. Ülkemizde de bu soru gelişmeye başlamıştır. Siyaset aynı zamanda bir ibadet veçhi ile yapılıyor, ileri fanatikler ise siyaseti cihat olgusuyla eşdeğer olarak görüyordu. Siyasetin finansmanı da bu bağlamda dine yapılan hizmet gibi algılandı ve cihat için hayır toplandı6. Bu süreçte Refah Partisi’nin çalışmaları boşuna gitmedi. Toplumsal alanın her yerinden örgütlenen parti 95 seçimlerinde birinci parti olarak seçimi kazandı. 7 Sistemi deneme… Çok geçmeden koalisyon hükümetleri ile geçen süreçte Refah Partisi iktidar olmuştu ama kendisi dâhil herkesi korkutmuştu. Bugün dikkat bile edilmeyecek konular ve mevzular o kadar sorun edildi ki; geçmişe dönüp bakıldığında herkes için birçok noktanın hatalı olduğu gözlenmektedir. Merkezde idi, hükümette idi, devleti yönetiyordu ve sistemden beslenenleri zorluyordu. Yaptığı atılımlar kısa süre içerisinde kendini gösterdi. Ancak çok geçmeden siyasi ve askeri yapı bir 6 Sağ partilerde siyasetin finansmanı hala sorun durumundadır. Özellikle vefat eden liderlerin çocuklarının miras kavgaları bunu örneklemektedir. Parti binaları ve kuruluşlar şahıslar üzerinde gözükmekte böylece parti kapatıldığında mal varlıklarının hazineye geçmesinin önüne geçilmektedir. Bir başka sorun ise toplanan paraların akıbetidir. Bosna Savaşı’nda toplanan paraların veya mevcut iktidarla bağlantı kurulmaya çalışılan Deniz Feneri Derneği vb. yapıların topladığı paraların siyaset finansmanında kullanılması sağ siyasetin şeffaflaşmasının önünde en büyük engellerden biri olarak yer almaktadır. 7 Dönemi yaşayan biri olarak Milli gençlik sorumlularından birini üniversitede şunu ifade etmiştim “sizler din adına bir şeyler yapacak durumda değilsiniz ama din sizi bir şekilde iktidarda tutacaktır. Geleceğinizi ise dini tutum ve davranışlarınız belirleyecektir”.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
9
ANALİZ
yandan (28 Şubat/Postmodern Darbe8), sendikalar bir taraftan, medya ve sermaye grupları bir taraftan hükümetin ömrünün kısa tutulmasına vesile oldular. Çok geçmeden parti kapatıldı Erbakan siyasi yasaklı hale geldi. Bu süreçte ilk olarak Erbakan’ın yerine kimin geçeceği tartışıldı. Erbakan sadık birey Recai Kutan’ı gençler ise Abdullah Gül kartını ileri sürdüler. Seçimi gelenekçiler kazandı ve gençler kendileri için yeni yerler bakmak zorunda kalacaktı. Bu noktada ilginç olan Gül, yeni kurulacak harekette aktifti ancak başkanlık, belediye başkanlığı ve popülaritesi daha yüksek olan Erdoğan’da idi. Aktörler Değişiyor, Parti Yerini Alıyor... Küresel güçlerin PKK liderini Türkiye’ye teslim etmeleri, ülkede siyasetin yeniden tasarlandığını ortaya koymuştur. Milliyetçi söylemle sahip partileri oy patlaması yaptığı seçimlerde koalisyon beklenilen sonuçları vermedi. Ekonomik kriz ve kötü yönetim sonucu koalisyon ortağı erken seçim önerdi ve sonuç oldukça ilginçti. Başkanı siyasi yasaklı, üyeleri arasında neredeyse her düşünce de genellikle sağ kanat ifade edilir ama ciddi sol geçmişi olan bireylerinde yer aldığı 15 aylık bir parti, Ak Parti seçimin birinci partisi olarak çıktı. İlginçlikler birbirini takip etti. Recep Tayyip Erdoğan’ın yasağı CHP’nin desteğiyle kalktı. Kaybolan seçim sandıkları ve tekrar edilen Siirt seçimleri sonucunda Ak Parti, asıl liderini ve Türkiye’de yeni bir yapının oluşumu sağlandı. İktidarın değişik tanımlamaları olsa da doğuda iktidar ateşe benzetilir. İçinde ve yakında olanları yakar, uzakta olanları ise dondurur. İktidar aynı zamanda servetinde kaynağıdır. Paylaşımı düzenler, dengeyi sağlar ve mülkiyeti korur. İktidar, sistemi hukukla korur, değişimi ise bilgi ve teknoloji ile sağlar. Toplumsal değerleri ise tarihsel birikimin ürünü gelenek ve toplumsal ahlak kuralları ile inşa eder. Burada en büyük katkıyı tarihsel akıl ve toplumun idealleştirilmiş yapıları sunar. Ak Parti iktidara geldiği zaman; üyelerinin çeşitliliği ve tecrübe konusunda ciddi sorunları olmayan bir yapı sergilemiştir. Ancak geçmişten gelen mağdur olma sorunu, parti9 ve partinin düşünsel yapının temel argümanı olarak kullanılmıştır. Oysa parti içindeki bazı bireyler neredeyse 80 ihtilalinin sistemi devretmesinden bu tarafa aktif siyaset ve devlet yönetiminde yer almaktaydılar. 8 Bu süreçte en akılda kalan ve hafızalarda yer eden olgu başörtüsü meselesidir. Klasik doğu modernleşmesinde şapka inkılabında olduğu gibi simge ve semboller daha çok erkekler üzerinden kurgulanır. Oysa bu süreçte başörtüsü temel belirleyici olmuştur. Bir taraftan kızların okula gitmesi için kampanya yapılırken diğer taraftan başörtülü kızları okula almama ikilime hala ilginçliğini korumaktadır. İşin daha ilginci muhafazakâr kent olarak tanımlanan yerlerde bu yasağa ciddi tepkilerin olmamasıdır. Örneğin Konya’da kriz sonucu yürüyen esnaf, başörtüsü konusunda yürüyüş yapmamıştır. 9 İktidar da iken mağdur olmak: Türk siyasal hayatında çok rastlanılan bir olgu değildir. Uzun soluklu tek parti iktidarlarında, CHP, DP, ANAP vb. bu söylem siyasal alanda aktif olarak kullanılmamıştır.
10
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Parti’nindiğerbirsorunsalalanıisegençlikyapılanması ve devlette kadrolaşacak bir gençlik hareketinin oluşamamasıdır. Parti kendi iç dinamiklerinde o kadar alanda değişim ve dönüşüm istemiştir ki bu değişim ve dönüşümü gerçekleştirebilmek için siyasal alana diğer aktörlerin hızla girmesini teşvik etmiştir. Başlangıçta bütün dini cemaatler neredeyse gönüllü olarak paylaşıma dâhil olmuşlar ve ellerine geçirebildikleri alanlarla iktifa etmeye çalışmışlardır10. Ancak Gülen Grubu11 bu yapının dışında Parti’nin de teşviki ve desteğiyle ilgilenmediği ve dâhil olmadığı hiçbir kurum kalmamıştır. En hassas noktalar dahi bu yapının işlerlik kazandığı ve söz söylediği basit alanlardan biri haline gelmiştir. İcraatlar, hayaller ve gerçekler Ak parti ilk dönemlerinde beklenilenin üstünde gayretle işler yaptı. Bunlardan en önemlisi sağlık reformudur. Sağlıkla birlikte sosyal refah ve dengeleme politikaları ve işleri emanet eliyle yapma prensibi başlangıç gözle görülür bir hal aldı. Otobanlar, hızlı trenler, hava alanları ve kentlerin geliştirilmesi toplumsal yapıların daha hızlı iletişim sağlamasına olanak verdi ve her kırılma noktasının sonucunda oluşan bir durum olarak bireyler olumlu her şeyi AK Parti’nin hanesine sevap olarak yazdılar. Burada ilginç bir nokta, ülkenin geldiği aşamada yatırım ve kalkınma gibi kavramların popülerlikle kullanmasıdır. Bunun en iyi örneği nerdeyse çökmeye başlayan kentler başta olmak üzere her ile üniversite olayıdır. Yatırımlar yapılamayan kentlerin ihtiyaçları geçici de olsa devlet eliyle dolaylı yollardan iç hareketlenme ile karşılanmaya çalışıldı12. Bunda da başarılı olundu. Bunun gibi onlarca olgu da başarılı olan parti, bu sürecin gelişimini siyasi oya tahvil ederek girdiği son seçim dâhil en çok oyu alan ve birinci parti olarak seçimin galibi olmayı başardı. Ak Parti Toplum tarafında ciddi destek gördü. Özellikle muhalefet partileri yerine güçlü sivil toplum (siyasi yapıların uzantısı) örgütlerinin muhalefeti toplumsal anlamda karşılığını bulamadı ve Ak Parti son seçimlere kadar hem söyledi hem de yaptı. Hatta son dönemlerde toplumsal yapıda kendi düşüncesi hariç hiçbir yapıyı ciddiye almadı. Bu iki noktadan önemli idi. 10 Başlangıçta bazı yapılar bu paylaşımdan uzak durmuştur. Ancak ilerleyen zaman diliminde her yapı nimetlerden faydalanmaya başlamışlardır. 11 Gülen grubu, neredeyse bütün cemaatleri üstü haline geldi. Hatta cemaat kavramı bu yapı ile anılır hale geldi. Cemaat bugün dahi ilişkiler ve örgütleme biçimi olarak bir muamma olduğu söylenebilir. Mardin’in de ifade ettiği gibi cemaati aslında bir buluta benzetebiliriz. İçine giren kaybolmaktadır. Sisteme dâhil olanlar sınırlara ve içeriğe katkıda bulunurken kendisi de değişmektedir. Grubun örgütlenmesi o kadar ilginç ki sistemin için de olanlar hiç zorlanmadan ben yokum diyebilmekte ve sistem adına klasik dini yapıların davranışların dışında bir davranış sergilemektedir. 12 Burada temel nokta: kendi çocuğunu göndermeyeceğin yere üniversite açmak olgusu temel ölçüt olmalıdır. İlçesine veya bazı ilçelerden küçük illere üniversite açılmasını isteyen işadamına hangi yönetici çocuğunu buraya gönderir misin diye sorabilir ki…
Birincisi toplumsal yapıların desteği, değişim ve eski iktidarlardan kaçınma özelliği, ikincisi ise muhalefet olgusunun örgütlenme ve değişim sorunu idi. Ak parti kendi alanına yakın veya kendi kitlesine hitap edebilecek ancak muhalefette olan bireyleri hiç çekinmeden kendi saflarına katarak üst düzey yerlere getirdi. Bu durum iç dinamikler için kötü, parti vizyonu için ise olumlu katkılar sağladı. Kısaca geleneksel muhalefet çizgisinin dışında muhalefet edecek bir yapının oluşmasına izin verilmedi. Muhalefet oluşturulabilecek medya sistemi ise daha önce yapılanların farklı boyutlarıyla ya sansürlendi ya da istendik yapıya dönüştürüldü. Gelecekte bunlarla ilgili birçok çalışma için yeteri kadar malzeme ortaya çıktı. Ak parti geleneksel muhalefetin bir siyasi duruşun ve ideolojik yapının devamıdır. Bunun sonucunda düşüncel temelde bunu gösteren unsurlarla doludur. Fakat kullandıkları araçlar modernitenin ürünüdür. Bu durum melezlik oluşturmuş, melezlikte renkler modernite lehine gelişmiştir. Yaşanan sorunların temelinde bu vardır. Bunlar nasıl yaparlar? Sorularının temelinde bu yatmaktadır. Çünkü Ak Parti bilgi üretimi değil gösterim ve dindarlık olguları üzerine yoğunlaşmış ve pratik ve hızlı sonuç alabileceği noktalara yoğunlaşmıştır. Bu kendisi için harika bir model, toplum için uzun soluklu aşamada sorunlu bir durumdur. Durumun en rahat gözlenebileceği alan ekonomidir. Toplumsal tabakalarda yeni bir tabakanın üretimi sağlanmıştır. Bu tabaka sadece ekonomik değil, ekonominin başat olmasıyla diğer alanlarda etkili olmaya başlamıştır. Gelişen durumda ise Anadolu’da etkili bir deyiş “adam zengin olmaz, zengin adam olmaz” sözünü nasıl ortadan kalkacağı ortada kalmıştır. Bu durum yolsuzluk olgusu ile toplumda kendini göstermiştir. Ak Parti toplumda klasik, devlet, toplum, cemaat, cemiyet, örgütlenme yapılarını değiştirmiştir. Hatta genel ve kapsayıcı özelliği ile ülkenin önünde en büyük toplumsal sorun olarak görülebilecek Kürt sorunu din ekseni ve kardeşlik perspektifi ile çözülmeye çalışılmıştır. Başlangıçta pozitif katkı olan süreç, sınırları ve içeriğinin net olamaması nedeniyle daha ciddi problemlere yol açmaya başlamıştır. Bu iç dinamik aslında dış politika da desteklenen yeni Osmanlıcılık, stratejik derin manevraların bir tezahürüdür. Dış politikada net bir şey elde edilemese de dış politika destekli eğitim alanında yapılan çalışmalar dikkat çekici bir hal almıştır.
Süreç devam ediyor… Ak Parti, destekçileri açısından uzun bir yolun sonu, beklenen ve arzulanan bir harekettir. Geçmişi Türk demokrasi tarihi ile başlatılabilecek siyasi bir söylem içerisinde gelişen hareket, iktidara geldiği zaman başlangıçta devleti yöneterek hem hayallerini gerçekleştirme hem de toplumsal değişimi sağlama amacı gütmüşlerdir. İslamcılığın devletle imtihanı olarak tanımlanabilecek bu durum, seküler yapıyı yaşayanlar ile İslami söylemi pratiğe aktarmak isteyenlerin bir ikilemi olarak tanımlanabilir. Bu konuda hataların çoğunluğu dikkati çekse de mevcut siyasi partiler içerisinde hala en güçlü hareket olarak ifade edilebilir. Özellikle son on yılın birikimi ve ürettiği toplumsal tabakaların desteği partiyi ayakta tutmaktadır. Ak Parti’nin sorunları aslında Türk toplumunda diğer siyasi partilerinde yaşadığı sorunlardır. Özellikle DP Parti ve Anavatan Partisi gibi tek parti iktidarı yaşamış partiler benzerlikler göstermiş hareketlerdir. Burada Ak Parti’nin bu iki partiden ayrılan noktası, merkezi noktada dini söylem, etrafta ise diğer düşünce ve fikirlerin toplandığı bir iktidar mozaiği olmasıdır. Sonuçta ise partinin geleceğini; söylemlerin pratiğe ne kadar aktarabildiği, özgürlüğün, hukukun, sosyal refah ve huzurun nasıl oluşacağı ve oy verme davranışında etnisite ve din olgusunu etkisi belirleyecektir.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
11
RÖPORTAJ
Yargıda “Kazan Kazan” Sistemi:
Arabulucu Avukatlar Devrede Av. İbrahim ÖZYILMAZ Çorum Barosu Eski Başkanı
12
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Dünyada birçok ülkede uzun süredir uygulanan ‘yargıda arabuluculuk’ sistemi ülkemizde henüz emekleme aşamasında. Tarafların kendi kararlarını kendilerinin verdiği bir sistem olarak tanımlanan uygulamanın detaylarını kendisi de arabulucu bir avukat olan Çorum Barosu eski başkanı İbrahim Özyılmaz’a sorduk.
SEBİHA ÖZDAĞ
arasındaki sıkıntıları dostane bir şekilde çözmenin yolarını arar.Bir yargı kararı taraflardan birinin lehine olmak durumunda veya her ikisinin de kısmen lehine olabilir. Ama arabulucukta kimse size çözüm empoze etmiyor. Siz çözümü kendiniz buluyorsunuz. Arabulucu size tartışma ortamı ve çözüm önerilerinizi birbirinize sunma imkanı oluşturuyor. Neticede ortaya çıkan o anlaşma metni mahkeme kararı hükmünde icra edilebilirlik şerhi eklenebiliyor. Mahkeme öncesinde tarafların çözümünü içerir belge bu konuya bakmakla yükümlü mahkemeye götürülüp orda icra edilebilirlik şerhi işlendiği taktirde mahkeme kararına gerek kalmaksızın direkt icraya konulabiliyor.
Yargıda arabuluculuk ne demektir kısaca tanımlayabilir misiniz? Türkiye’de arabuluculuk yeni bir kurum yeni bir sistem. Türkiye dışında yaklaşık yüz atmış ülkede arabulucuk kurumu var iken bizde bu konuyla ilgili çalışmalar 2013 yılında yürürlüğe kondu. Türkiye için gecikmiş bir kurum olarak görüyorum. Yargıda arabuluculuk tarafların kendi kararlarını kendilerinin verdiği alternatif bir çözüm yöntemi olarak tarif ediliyor. Aslında biz doğrusunu alternatif olarak değil de yargının içerisinde dostane bir çözüm yöntemi şeklinde tanımlıyoruz. Hem yargı ihtimali var hem bu şekilde çözülme ihtimali var. Zaten şöyle Bu konuda çok geri kaldık dediniz oluyor arabulucuya müracaat edebilmek peki uygulamaya başlandığından için hem mahkeme safahatında itibaren belirgin bir şekilde ‘Yargılamayla hem mahkemeye müracaatla faydasını gördünüz mü? mahkeme aşamasıyla taraflar arabulucuya gidebiliyor Yeni bir olay bizde. Bir karşılaştırıldığında daha hızlı ve hem de mahkemeye de şöyle bir durum daha masrafsız bir yöntem. Mesela müracaat etmeden var; şeriatın kestiği bir dava düşünün ortalama yargılama yani dava açmaksızın parmak acımaz süresi iki ile üç yıl arasında değişiyor bu başvurabiliyorlar. diye düşünüyoruz. süre zarfında lehte aleyhte nasıl bir karar V a t a n d a ş Türk hukuk sisteminde çıkacağı meçhul karar çıkınca taraflardan şeriatı sadece yeni bir uygulama olan biri temyiz ediyor, temyiz edildiğinde de m a h k e m enin arabuluculuk mesleğiniz Yargıtay sonucuna kadar da bu kararlar vereceği bir karar açısından ne gibi beklemek zorunda. Ama arabuluculukta olarak görüyor. değişiklikler getiriyor? müracaat ediyorsunuz bir oturum, iki A r a b u l u cuya Türkiye’de arabulucu oturum, üç oturum veya gün hesabıyla üç gitmeyi gereksiz olabilmek için zaten gün, beş gün en fazla on gün içerisinde sayıyor.Henüz çok hukukçu olma şartı var. taraflar uzlaştı veya uzlaşmadı diye bir uygulanamıyor ama Arabulucu olacakların tespiti kanaate varılabiliyor. Bu hızlı çözüm biz faydalı olacağını aşamasında dört yıllık fakülte sayesinde tarafların alacağını düşünüyoruz. Şöyle bir mezunu olma şartı varken alması da hızlanmış hale örnek vereyim; işçi işveren geliyor.’ daha sonra yasalaşma aşamaları arasında işçinin yaşından sırasında sadece hukuk fakültesi olayı performans düşüklüğü mezunu olabilir şartı getirildi. Ama şöyle sebebiyle bir sorun çıkıyor, işçi işten bir şey var; avukatların bile ihtisaslaşmasını çıkarılıyor. İşçi tazminat vb haklarını almak gerektiren üst düzey bilgiler gerektiren konularda için mahkemeye gitmeden arabulucuya gidiyor, da arabulucuya ihtiyaç var. Örneğin arabuluculuğun iş verenle işçi görüşüyor ve daha sonra bu işçinin en iyi uygulanabileceği diye düşündüğümüz oğlunu işe alıyor işveren. Düşünün yani mahkemede ticarî davalarda mesela ticaret hukuku alanında böyle bir çözüm üretilmesi mümkün değil. Taraflar uzmanlaşmış işte bir muhasebeci olabilir ve ticaret hukuku dalında eğitim görmüş akademik kariyer arasındaki dostluğun,barışın devamı gibi bir kaygısı yapmış insanlar olabilir. Bu anlamda avukatların olmaz mahkemenin. mahkemelerdeki konumunu durumunu bertaraf İki tarafında gönlü olmuş oluyor yani. edici değil de avukatlar için farklı bir iş alanı veya farklı Evet zaten arabulucuk “kazan kazan sistemi “ olarak bir iştigal oluşturdu diye düşünüyoruz arabuluculuğu. da tarif edilir.Her iki tarafında kazandığı bir sistem yani. Peki Türk hukuk sistemi bu anlamda dünyanın neresinde? Türk hukuk sistemi bu anlamda dünyanın çok Arabuluculuk hukukta hangi konuları kapsar? gerisinde. Dediğim gibi arabuluculuk dünyada çok Arabulucuya gidebilecek davalar tarafların üzerinde önceki yıllardan beri uygulanırken Türkiye’de yeni rahatça tasarruf yapabilecekleri konuları içerir. uygulanıyor olmasını ülkemiz açısından bir eksiklik İş hukukunda mesela hizmet tespiti davaları kamu olarak düşünüyorum. Arabulucunun görevi taraflar düzenini ilgilendirme anlamında arabulucuya
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
13
RÖPORTAJ
gitmesi mümkün değil. Aile hukukunda velayete ilişkin davalar yani müşterek çocuğun kimde kalacağıyla ilgili tarafların uzlaşması mahkemenin belirli kriterlere göre vereceği bir karadır. Ama işçi –işveren ilişkilerinde, tazminat davalarında yani kıdem tazminatı,ihbar tazminatı bunlar arabulucunun alanına oldukça uygun davalardır. Aynı şekilde alacak davaları,tahliye davaları,tüketici mahkemesinde görülen davalar, marka ve patent davalarında, ticari davalarda ayrıca aile hukukuyla ilgili velayet gibi konular dışında nafaka, mal paylaşımı gibi davalarda arabulucuyla çözülmeye elverişlidir. Çorum’da arabulucuyla çözülen dava örnekleri var mı? Yeni bir uygulama olması sebebiyle henüz yok. Şu anda arabulucukla ilgili tanıtım eksikliği var. Bu görev adalet bakanlığına düşüyor.Böyle bir mevzuat olmalı, taraflar mahkemeye başvurduğunda zorunlu olarak arabulucuya yönlendirilmeli. Böyle bir çalışması var bakanlığın ama henüz yasalaşmadı. Avukatların da eksiği var bu konuda, yeterince tanıtıcı olmuyorlar. Müvekkilinin arabulucuya başvuru hakkını hatırlatması gerekiyor. Peki arabulucu mu mahkeme mi diye sorsak cevabınız ne olur? Tabiki arabulucu. Yargılamayla mahkeme aşamasıyla karşılaştırıldığında daha hızlı ve daha masrafsız bir yöntem. Mesela bir dava düşünün ortalama yargılama süresi iki ile üç yıl arasında değişiyor bu süre zarfında lehte aleyhte nasıl bir karar çıkacağı meçhul karar çıkınca taraflardan biri temyiz ediyor,
14
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
temyiz edildiğinde de Yargıtay sonucuna kadar da bu kararlar beklemek zorunda. Ama arabuluculukta müracaat ediyorsunuz bir oturum, iki oturum, üç oturum veya gün hesabıyla üç gün, beş gün en fazla on gün içerisinde taraflar uzlaştı veya uzlaşmadı diye bir kanaate varılabiliyor. Bu hızlı çözüm sayesinde tarafların alacağını alması da hızlanmış hale geliyor. Mahkemenin beş yıl süren yargılaması esnasında taraflardan biri kazanım elde etse bile bunun tahsili sıkıntıya giriyor. Bu sürede ya vatandaş kendini yoksullaştırıyor ya da durumu iyiyken kötü oluyor. Elinizde mahkeme kararı var ancak paranın tahsili sıkıntılı hale geliyor. Arabulucu olmak için hukuk fakültesi mezunu olmanın dışında bir kriter var mı? Varsa bu kritere uyan kaç avukat var Çorum’da? Ön koşul hukuk fakültesi mezunu olmak.Hukuk mezunu olanlar altmış saatlik bir eğitimden geçiriliyor. Ve sertifika veriliyor. Daha sonra bu sertifikayla adalet bakanlığının açmış bulunduğu arabuluculuk sınavına giriliyor.Bu sınavı kazandıktan sonra da mülakata alıyorlar. Bu aşamayı da başarıyla tamamladıktan sonra belge veriliyor. Bu belgeye istinaden adalet bakanlığı arabuluculukla ilgili sicile kayıt yaptırılıyor. Çorum’da 15 tane arabuluculuk yetkisi olan avukat var. Çorum barosu başkanlığım dönemimde vermiştik bu eğitimi. Çorum’da bu konuyla ilgili örgütlenmeyi yaptık. Çorum Arabulucular Derneği adı altında derneğimizi kurduk. Biz arabuluculuk hizmetlerini gerçekleştirmek için hazırız.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
15
SÖYLEŞİ
aileler para kazanmak uğruna
Çocuklarını Feda Ediyor SÖYLEŞİ SEBİHA ÖZDAĞ
16
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Adı Final Dershaneleri ile özdeşleşen Mehmet Emin Karlı Hoca’yı veli, öğrenci, öğretmen olupta tanımayan yoktur. 25 yıldır emek verdiği sektörde dile kolay 70 bin öğrenci yetiştiren hocamızın, hakkıyla veliler, öğrenciler, dershaneler, eğitim sistemine dair söyleyeceği çok şey var. Ailelerin para kazanmak uğruna çocuklarını feda ettiği, herkesin üniversite mezunu olmaması gerektiği, ülkemizde dershaneciliğin doğru anlaşılmadığı gibi okuyanları ters köşe yapan görüşler bunlardan birkaçı…
Hocam biraz kendinizden bahseder misiniz? 1966 yılında Sivas’ta altı çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldim. Üç kız üç erkek kardeşiz. İlkokulu Sümer İlkokulu’nda, ortaokulu Sivas Behram Paşa’da okudum. Lise eğitimimi Sivas Lisesi’nde tamamladım. Üniversiteyi de Cumhuriyet Üniversitesi’nde okudum. Eğitim -öğretim hayatımda basketbol çok önemli bir yere sahip oldu. Lise takımıyla Türkiye finalleri, üniversite takımıyla dört kez üniversiteler arası Türkiye birinciliği kazandım. Geleceğe yönelik basketbolla ilgili bir planınız var mıydı?
oldum. Düşünün işte, babam ben ortaokuldayken vefat etti annem bize dünya kadar emek harcamış, hayallerim var. Bir an önce mesleğimi edineceğim, anneme yardımcı olacağım tek derdim bu. Neyse sonra biz kura çekmeye gittik. Ben Konya Ermenek’i çektim. Birinci olarak kazanan arkadaş İzmir Bornova’yı çekti. Sivil Savunma Müdürü dedi ki ‘salondan çıkamadan kuralarınızı birbirinizle değiştirebilirsiniz.’ Ben Sivas Şarkışla’yı çekenle değiştirdim Sivas’a atandım. Birinci olan arkadaş da Sivas Zara’yla değiştirdi kurasını. Yalnız benim anne tarafım Zaralı, Zara’yı çeken arkadaşın da anne tarafı Şarkışlalı. Dedi ki kuralarımızı birbirimizle değiştirelim. Değiştirmeyeceğim dedim inat ettim aslında benim Şarkışla’yla hiçbir bağım yok. Resmi atama emrini beklerken bize sınavımızın iptal edildiğine dair bir kâğıt geldi. O kâğıdı hiç unutmam hayatımda. İlk defa devletten bir kâğıt geldi ve şöyle yazıyordu; ‘Yarışma ve yeterlilik sınavının 21. maddesinin C fıkrası gereğince sınavınız iptal edilmiştir. Devleti meşgul etmekten ötürü hakkınızda soruşturma açılabilir.’
Maçlarımızı yöneten millî hakemler hep, ‘bu çocuklar ileride basketboldan ekmek yer’ diyordu fakat bizim ekonomik şartlarımız geleceğimizi spora emanet edecek durumda değildi. Sonra belki hayatımın dönüm noktalarından biri şu old: 1987 yılında Sivas Tıp Fakültesi 404 puanla öğrenci alıyordu, ben 399 puanla Sosyoloji Bölümüne yerleştim. Tıp Fakültesi’ni beş puanla kaçırdım. Aslında doktor olmayı da hiç istememiştim, fakat benim üzerimde annemin çok büyük emeği vardı. Onun ricasıyla yazmıştım ama Ne demek bu? yazarken de inşaallah gelmez diye dua etmiştim. tarihinde mezun olmuş olmamız Sonra o günkü şartlarımız bizi başka bir şehirde Başvuru okutmaya müsait değildi. Benim büyük kardeşim gerekiyormuş. Biz tezlerimizi teslim etmemiştik. Ama de üniversite sınavına hazırlanıyordu, dershane tabi daha sonra öğrendik ki bizim yerimize Sivas’taki falan da yok. Cumhuriyet Üniversitesi’nin Sosyoloji siyasilerin yeğenlerini atamışlar. bölümüne ek yerleştirmeyle girdim. Tabi o zaman Böyle bir maddeyi de bahane etmişler. internet falan olmadığı için gazeteden kupon gibi Aynen öyle. Çok üzülmüştüm. Aslında üzüntüm bir şeyi kesip başvuru yapıyorsun çünkü o dönemde kendim için değil annem için yapmak istediğim şeyleri en hızlı iletişim aracı gazeteydi. Böylelikle Sosyoloji ertelemek zorunda kalmıştım. Ben hayatımın her tatil bölümüne girdim ve bitirdim. Aslında girerken iki döneminde tuvalet temizler, lastikçilik ve büfecilik yıl okurum ön lisans belgemi alırım sonra bırakırım yapardım. Yani yazları biz hiç boş durmazdık. Ya gider otobüs lokantalarında başka bir bölüm okurum tuvalet beklerdik ya lastikçilik diye düşünüyordum. Ama yapardık. İyi bir lastikçiydim. öyle olmadı. Üniversiteye Belki de hayatımda en çok gittiğimde okulumu çok parayı tuvalet temizlerken sevdim, bölümümü çok kazanmışımdır. Ben sevdim, hocalarımı çok üniversiteyi bitirince iki yıl sevdim. Özellikle hala orda ‘Aileler çocuklarını sosyalleştirmekteki Sivas’tan ayrıldım. Adana’da profesör olan Ali Erkal’un görevlerini artık farklı kurumlara eniştemlerin yanına benim için önemi çok devrediyorlar. Yani annenin babanın gittim, orda üniversite büyüktür. Belki hayatımın görevi sadece eve para getirmek gibi mezunu olarak yine tuvalet dönüm noktalarından biri daha çok para vererek çocuklarımıza temizledim. de iki arkadaşımla üniversite daha iyi şartlarda yaşama imkanı son sınıfta sivil savunma verirsek çok iyi anne baba olacakmışız Niye Hocam, başka bir seçenek uzmanlık sınavına girmemdi. gibi düşünülüyor. Bu da sağlıksız yok muydu? nesiller yetiştirmemize sebep oldu. Sivil savunma nerden aklınıza O an için başka bir geldi? Çocuklarımıza zaman ayırmıyoruz, seçeneğimiz yoktu. ama herşeyi onlar için yaptığımızı Üniversiteyi bitirince Yine böyle gazetelerde söylüyoruz. Mutlaka rızkımızı kazanmak herkesin düştüğü boşluğa okuduk. Yaşar ve Servet için çalışıyoruz, ama içimizdeki hırs düştüm belki de. O zaman adında iki arkadaşım vardı. çok büyüdü. Var olanla yetinmiyoruz, KPSS değil ama öğretmen Üçümüz gittik sivil savunma kendimizi güvende hissetmiyoruz.’ yarışma ve yeterlilik sınavı uzmanlık sınavına girdik. 2 vardı. Bizim branştan 10 kişi bin kişi alındı. Yaşar birinci, alacaklardı. Sınava 2 bin kişi Servet ikinci, ben üçüncü AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
17
SÖYLEŞİ
girdi ben doksanıncı yedekteydim. İlk yüzdeydim ama atamamız gerçekleşmemişti. Sonra askerlik geldi. İstanbul Piyade Okuluna yanlış hatırlamıyorsam 213. dönem yedek subay öğrenci olarak gittim, orda Çorum’a askeri öğretmen olarak tayinimin yapıldığını öğrendim. Bu arada piyade okulunu da beşinci olarak bitirdim. Her şeyi iyi yaptınız yani hocam buna tuvalet ve lastikçilik de dahil. Evet şöyle bir prensibim var; ben çöpçü de olsam herkes burayı Emin süpürmüş demeli. Yani benim karakterim budur. Sonra Çorum Atatürk Lisesine geldiğimde inanın Çorum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çorumla ilgili sadece herkesin bildiği ‘senin yaptığını Çorumlu yapmaz’ cümlesini biliyordum. 13 Ağustos 1990 yılında geldim Çorum’a. Ertesi gün de Atatürk Lisesi’ne atandım. Atatürk Lisesi’nin öğretmenler kurulu toplantısı var. Okula gittim Allah rahmet eylesin Mahmut Uysal Çöplü var. Mekânı cennet olsun. Kendimi tanıttım ‘hocam öğleden sonra kurul toplantımız var’ dedi. Öğretmenlik hayatım böylece başladı ama başlarken düşüncem şöyleydi; öğretmenliği bırakacaktım. Çünkü benim hayatım boyunca istediğim şey ya bir halkla ilişkiler uzmanı ya da gazeteci olmak, insanlarla iç içe bulunmak. Hiç unutmam Fransızca öğretmeni Hüseyin Yıldırım vardı, o bana demişti ki ‘hocam öğretmenliğin bir mikrobu vardır, bak sen bitirince gideceğim diyorsun ama bu mikrop bir kere bulaşınca bırakamazsın. Yani o çocukların seslerini bile özlersin’ demişti. Ben de içimden ‘hocam ne işim olur benim öğretmenlikle ben bitireceğim gideceğim ve istediğim mesleği yapacağım’ diye geçirmiştim. Ben lise ikilerin dersine giriyorum o zaman lise üç yıl. Bu arada eşimle tanıştım yani Deniz Hanımla. Ben ikinci sınıfların dersine giriyorum Deniz Hanım lise üçte öğrenciydi. Onunla tanıştığımda gidip Mahmut Beyle konuştum.Durumu anlattım, başkasından duymak yerine benden duysun istedim. Ne kadar sürede oldu ki hocam? Bir yıl içerisinde. Ben konuştum, Mahmut Bey de ‘çok doğru bir seçim yapmışsın Allah hayırlı uğurlu etsin’ dedi. Ama dedim benim önemli bir sorunum var; Çorum’da kalmam lâzım. ‘Allah büyüktür düşünme sen’ dedi. Mahmut Beyle tanışmış olmak benim hayatımda çok önemli bir olaydır. O gün öğlen yemeğini yememiş Mahmut Bey, gitmiş benim için Çorum’daki iki dershaneden biriyle görüşmüş. Dershane müdürü Yusuf Bolat’ tı. Mahmut Bey, ‘Benim çok iyi bir hocam var kaçırmayın size çok fayda sağlar’ demiş. Bana geldi ‘bak ben senin için görüştüm sakın düşük bir ücreti kabul etme’ dedi. Ben gittim, görüştüm tabi onun söylediği rakamın çok altında bir şeye anlaştık çünkü adamlar çok 18
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
tecrübeliler. Ama ilk maaşımı o rakama yakın verdiler. Sebebi Atatürk Lisesindeki öğrencilerimin çoğu benim için bu dershaneye geldi. Sonra Final Dershanesi’nin Çorum’a şube açacağı söylentileri duyuldu. Ben de diyorum ki Final Dershanesinin ne işi olur Çorum’da, İzmir, İstanbul, Ankara dururken. Bir gün Öğretmenevinde otururken bir telefon geldi. Telefondaki kişi şimdiki bölge yöneticimiz olan Adnan Faruk Şahin’di. ‘Ben Final Dershanesinin kurucu müdürüyüm, sizinle görüşmek istiyorum’ dedi. Böylelikle dershaneciliğimin ikinci yılında Final Dershanesi’nde göreve başladım ve yaklaşık yirmi dört yıl oldu buradayım hâlâ. İlk beş yılımda öğretmen olarak sonra ortak olarak. Öğretmenlik dönemimde aynı zamanda Final Dergisinin yazarı oldum, yaklaşık yirmi yıldır Final Dergisine yazı yazıyorum. Aynı zamanda Final’in on sekiz tane kitabının yazarıyım. Final Dershanelerinin Türkiye geneli bölüm başkanıyım aynı zamanda. Hocam nerden nereye… Yani sizin hayallerinizle yaşadıklarınız çok farklı olmuş. Evet çok farklı oldu, şimdi de şirketin kurucu müdürüyüm. Ama ben biliyorum ki artık siz bu alanda sadece Çorum’da değil çevre illerde de tanınıyorsunuz. Evet, mesela bu alanda üç yıl boyunca Kayseri’ye gidip geldim. Oradaki bir ağabeyimin hatırını kırmamak için ordaki Final Dershanesi’nde eğitim bilimleri öğretmenlerine ihtiyaçları vardı. Ben de finallerin KPSS Eğitim Bilimleri Başkanı olduğum için ve Kayseri’deki ağabeyimi çok sevdiğim için üç yıl boyunca sabah gittim akşam geldim. Peki hocam o zamandan bugüne eğitimde, dershanecilikte ne değişti? Aslında benim asıl branşım rehberlik değil ama rehberliğin insanın hayatında ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Belki felsefeci Emin Hoca olmaktan çok rehberlikçi Emin Hoca olarak tanınmamın sebebi budur. Çorum’da öğrenciye çalışma programı hazırlayan ilk öğretmen benim. Öğrenciyi kulağından tutup kahveden ders çalışmaya getiren benim. Çorum dışarıdan nasıl biliniyor bilmiyorum ama ben Çorum’da yaşamaktan çok memnunum. Dergi ve kitap yazarı olduktan sonra İstanbul’dan falan teklifler geldi, ama hiç gitmeyi düşünmedim. Otuzlu yaşlardan sonra insanın en rahat yaşayabileceği yer Çorum. Şimdi başladığımız günden bu yana ne değişti diye bakacak olursak biz aslında hep gençleri suçluyoruz gençler değişti diyoruz. Benim velilere de söylediğim bir şey var; bu çocukları beğenmiyoruz ama bu çocuklar sizin yetiştirdiğiniz, bizim eğittiğimiz çocuklar. Yani ortada değişen bir şeyler varsa bu ailede başlıyor sonra eğitimde devam ediyor. Aslında çocuklar
bozulmadı biz onları bozduk toplum olarak. Hani hep söylenir; önceden çocuklar daha saygılıydı diye aslında şimdi de saygılılar fakat biz onların bakış açılarını doğru yönlendiremiyoruz. Veliler çocuklarını okula da dershaneye de sanki yetiştirme yurduna bırakır gibi bırakıyor. Aslında çocuklar hormonlu domates gibi kocaman görüntülerinin altında yaşanmamış çocuklukları var. Biz onlara göre daha şanslıydık. En azından çubuktan at yapardık, çamurla oynardık. Şimdiki çocuklar bunların hepsini tabletlerle, bilgisayarlarla yapıyorlar. Hâlâ içselleştiremedikleri ahlaki değerler var. Bu çocukları bu hale biz getirdik. Herhalde biz bu dönemde yaşasaydık onlar kadar saygılı olamazdık. Biz daha beter olurduk diyorsunuz yani. Tabi tabii. Bizim zamanımızda ders çalışmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Tek kanallı televizyon vardı mesela. Dışarıdaki ortamın çok fazla cazibesi yoktu sanırım. Evet şimdi sokak daha cazibeli. Hem internet var hem de çocukları ders çalışmaktan alıkoyacak dış etken çok fazla. Sokaklar bizim zamanımızda bu kadar tehlikeli değildi. Veliler şimdi sorumluluğu tamamen eğitim kurumlarına bırakıyorlar. Aslında Türkiye’de velinin ortalama bir dengesi yok. Ya çocuğuyla aşırı abartılı ilgilenenler var ya da hiç ilgilenmeyen bir veli grubu var. Mesela şöyle bir örnek vereyim; bundan iki yıl önce odamda oturuyorum bir veli geldi. Sene sonunda odamda kayıt kabul olduğu için gelip gideni çok rahat görüp duyuyorum. Veli aynen şöyle diyor ‘ya çocuğu verdik ama bir değişiklik olmadı. Ben hayvancılık yapıyorum bir hayvana bakınca kaç lira ettiğini anlarım’ diyor. Ben de dayanamadım, dışarı çıktım odama davet ettim yanında da yaşlı bir babası var. Dedim ki ‘kusura bakmayın az önce konuştuklarınıza istemeden kulak misafiri oldum. Siz hayvanları çok iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz acaba o hayvanı tanıdığınız kadar kendi çocuğunuzu tanıyor musunuz? Ben bir yıl içerisinde sizi burada hiç görmedim, sene sonunda gelmiş hesap soruyorsunuz dedim. Adam bi şey söyleyecek oldu, babası dedi ki, ‘ bak bence dinle hoca bir şey söylüyor’. Sonra dedim ki, ‘bakın siz hayvana bakınca kaç lira edeceğini anlıyorsunuz ama kendi çocuğunuzun güçlü yönlerini zayıf yönerini bilmiyorsunuz, yeteneklerini de bilmiyorsunuz. Çünkü siz para verdiğiniz için bütün yükünüzü üzerinizden attınız. Burası yetiştirme yurdu değil burası bir eğitim kurumu. Yıl içerisinde altı kez toplantı yaptım gelmedin, devamsızlık mesajı gönderdik gelmedin, sınıf öğretmeni toplantı yaptı gelmedin peki neyin hesabını soruyorsun şimdi? Yani özetle değişen şey bence veli profili. Veliler nasıl değişti hocam? Şöyle ki; biz müthiş hırslı insanlar haline geldik, yani para kazanmak uğruna ailemizi feda ediyoruz. Aileler çocuklarını sosyalleştirmekteki görevlerini artık farklı kurumlara devrediyorlar. Yani annenin babanın görevi sadece eve para getirmek gibi daha çok para vererek çocuklarımıza daha iyi şartlarda yaşama imkanı verirsek çok iyi anne baba olacakmışız gibi düşünülüyor. Bu da sağlıksız nesiller yetiştirmemize
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
19
SÖYLEŞİ
sebep oldu. Çocuklarımıza zaman ayırmıyoruz, ama herşeyi onlar için yaptığımızı söylüyoruz. Mutlaka rızkımızı kazanmak için çalışıyoruz, ama içimizdeki hırs çok büyüdü. Var olanla yetinmiyoruz, kendimizi güvende hissetmiyoruz. Bir taraftan da çocuktan değer yargılarına sahip olması bekleniyor. Evet, anne baba olarak uymadığımız ahlâki değerlere çocuklarımızın uymasını bekliyoruz. Ama çocuklarımıza uygun birer rol model olmuyoruz.
dershanelerin kıymeti kapatıldığında anlaşılır Güncel olarak dershanelerin kapatılıp-kapatılmaması konusunda ne düşünüyorsunuz? Birincisi; inancım gereği rızık Allah’tan gelir, yani benim rızkımı ne milli eğitim bakanı veriyor ne cumhurbaşkanı. Cenab-ı Allah bununla ilgili rızkımı kesmişse buna kimse engel olamaz. Eğer Allah rızkımı verecekse, okulda olsam da verir dershanede olsam da verir. Zaten inanç olarak felsefem bu olduğu için diğerlerini teferruat olarak görüyorum. Fakat ben ülkemizde dershaneciliğin doğru anlaşılmadığına inanıyorum. Yani ne zaman dershanecilik Türkiye’de tam olarak anlaşılır diye sorarsanız 1 Eylül 2015 sabahı derim. Türkiye dershanesiz bir güne uyandığında herkes dershaneciliğin nasıl bir motor görevi gördüğünü çok iyi anlar. Yani dershanecilik bazı politikacıların dediği gibi -herhangi bir politik parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum- bir koltuk değneği değil. Ben yirmi beş yıldır bu sektörün içindeyim. Bizim orda çocuklarımızı başarılı kılmak için sadece sınavlarda değil kimlik kişilik açısından gelişmeleri için ne çabalar sarf ettiğimizi yukarıda Rabbim biliyor. Biz kimseyi söğüşlemedik. Ama bütün dershaneciler böyle midir hocam ? Ama şöyle bir şey var; her sektörde işini kötü yapanlar vardır. Mesela hastalarına iyi bakamayan doktorlar var diye bütün doktorları töhmet altında bırakmayız veya bir şoför kaza yaptı diye bütün şoförleri suçlamak ya da bir manav çürük malzeme satıyor diye tüm manavları kötüleyemeyiz. Bizim sektörümüz içinde de mutlaka çürük elmalar mutlaka bu işi layıkıyla, ahlâkıyla yapmayanlar var. Yok dersek yalan olur, ama Türkiye’de sınav sistemini kaldırmadığınız sürece sınava hazırlayacak bir kurumu kaldırmanızın mantığı yoktur. Peki hocam bu görevi dershaneler yaparsa okullar ne yapacak? Bakın okulların görevi öğrenciyi sınava hazırlamak değil ki. Okulların görevi eğitim ve öğretim. Sanırım Türkiye’de herkes ikinci boyutu unutuyor. Okullarda öğretim yapılıyor. Öğretimin anlamı şudur; müfredattaki bilgileri gençlere aktarmak. 20
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Ama işin bir de öğretimi içine alan eğitim boyutu var ki eğitim boyutu daha geniş bir süreç. Okulda bilgiler daha içselleştiriliyor daha geniş bir zaman diliminde veriliyor. Bizim görevimiz ise kırk kişilik sınıflarda bireysel ilgiden mahrum kalan çocukların yirmi kişilik sınıflarda bir de özel sektör mantığıyla bireysel ilgilenmek. Sizce Türkiye 9.’su olan Dilşat’ı yetiştiren öğretmenleri sınava soksanız onun kadar başarılı olabilirler mi? Ben de dahilim kendimi soyutlamıyorum. Yani burada önemli olan bir programı derli toplu bir arada vermek. Bakarsanız bugüne kadar dershaneciler çok afaki rakamlar almadı öğrencilerden. Bunun yanı sıra bizim ücretsiz olarak okuttuğumuz öğrenciler de var. Milli Eğitimin kontenjanından, kendi kişisel ilişkilerimizden ötürü okuttuğumuz öğrencilerimiz var. Yani yasal olarak kaldırılması doğrudur değildir bunu bırakın en azından bugün Türkiye’de ayda iki yüz elli lirayı herkes çocuğunun eğitimine harcayabilir. Bunu takviye kursu olarak da verebilir dershane parası olarak da verebilir. Fakat özel okulların fiyatı on bin liradan başlıyor, devlet üç bin sekiz yüz lirasını veriyor peki geriye kalan kısmını Çorum’da ödeyebilecek kaç aile var? Bir öğretmenin maaşı 2.5-3 bin TL. Ayda bin lirasını kurs parası olarak verebilecek kaç tane veli var? Sınavlar kaldırılsaydı nasıl olurdu? Bu dediğiniz mümkün değil ki! Bu ekonomideki arz ve taleple ilgili bir şey. Ülkemizde tıp fakültesinde okuyacak öğrenci sayısı bellidir. Örneğin kesin rakamı bilmiyorum, ama altı bin kişilik kontenjanı var tıp fakültesinin. Ama Türkiye’de çocuğunu tıp fakültesinde okutmak isteyen yüz bin aile var. Burada mutlaka bir ölçme değerlendirme yapmanız lazım. Yani bu yüz bin kişinin içinden altı bin kişiyi seçmeniz lazım. Bunu ya kaşına gözüne göre seçeceksiniz ya boyuna posuna göre. Bunu seçtiğiniz zaman mutlaka bir sınav olaca, sınavın olduğu yerde de mutlaka bu sınava hazırlayan bir kurum olacaktır. Sonra ülkemizin her bölgesinde gerçekten Türk Milli Eğitiminin temel kanuna göre eşitlik ilkesinin gerektirdiği gibi eşit bir eğitim mi veriliyor? Bugün Fen Lisesinde verilen eğitimle Ortaköy Lisesinde verilen eğitimin aynı olduğunu kim söyleyebilir. Bunu söyleyen biri varsa aklından şüphe etmek lazım.
herkes üniversite mezunu olmamalı Sürekli sistemin iyi olmadığını dile getiriyoruz. Siz bir düzelme umudu görüyor musunuz veya nasıl düzelir? Şimdi söyleyeceğim şey için bazıları tepki gösterebilir ama bence Türkiye’de herkes üniversite mezunu olmamalı. Bu kadar çok üniversite mezunu var,
niye? Nerdeyse dört katlı binayı bulan üniversite kuruyor. Gerek özel üniversite gerek devlet her yere üniversite açıyor. Türk Sanayici ve İş Adamları derneği bas bas bağırıyor, televizyonlarda reklam veriyorlar. Türkiye’nin meselesi meslek lisesi diye. Ama şimdi bizim meslek liselerine bakarsanız istenilen düzeyde kaliteli bir eğitim vermiyor. Ve hiçbir normal liseyi kazanamayacak öğrenciler oraya gidiyor. Oysa sektörün ara elemana ihtiyacı olduğunu bizzat sektör temsilcileri kendi söylüyor. Ticaret Meslek Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi gibi liseler daha işlevsel hale getirilse, iş lisede çözülse. Bu kadar öğrencinin üniversite sınavına girmesine gerek yok. Herkesin üniversite okuduğu bir yerde çaycı da üniversite mezunu olur şoför de üniversite mezunu olur. Bu şu anlama gelmesin, çaycı üniversite mezunu olmasın demiyorum. İnsanlar öğretim kademelerinde yükseldikçe beklentileri de artıyor. İşte bundan sonra bir üniversite mezunu çaycı olmuyor, bir üniversite mezunu oto tamircisi olmuyor. Oysa sektörün bu tip insanlara ihtiyacı var. Üniversite mezunları 800-900 liraya çalışıyor, yazık değil mi? Sonra üniversitelerde açın bakın sayfalar dolusu fizik bölümü, kimya bölümü var ama bitirdiğinizde işe yarayacak bir yer yoktur. Durmadan Fen Edebiyat Fakültesi açılıyor. Bence bu kafa yapısı değiştirilmeli; herkes üniversite okumamalı ve liseyi bitiren de yöneleceği bir sektörki var- bulmalı.
hatip çok mu gerekliydi çok mu gereksizdi? Biri kapatmak için uğraştı, biri her tarafa imam hatip açmak için uğraşıyor. Yani bu bir yerde mutlaka patlak verecek. Ben o dönemde türbanlı öğrencilerle tercih yaparken onlarla beraber ağlamıştım. Siz bu okulları tehlikeli görüyorsanız neden devletin imam hatip okulları var? Şimdi de intikam alır gibi her yer imam hatip, bu da yanlış. Şimdi ne olacak peki hocam? Bir başkası da gelip bunun intikamını alacak. Olan yine çocuklarımıza, ülkemize olacak. Sonuç iyi olur diye umut ediyoruz ama ünlü bir sosyolog diyor ki; bir ülkeyi düzeltmek istiyorsanız eğitimden başlayın. Bozmak istiyorsak da eğitimden başlamalıyız yan… Tabiki tersi de doğrudur. Sekiz yıllık eğitim ilk çıktığında bir sürü aksaklık vardı. Ama son yıllara doğru mükemmel bir eğitim sistemi haline gelmişti. O değişti, şimdi her şeyi baştan yaptık. Yeni bir sistem getirdiler 4+4+4, dediler ki bunu imam hatip için getirdiler ama ben eğitim olayına hiç böyle bakmadım. Dedim ya imam hatiplilere o zaman yapılan da yanlıştı şimdi bu kadar abartılması da yanlış. Dershaneler ne olacak şimdi? Bugün kapatsalar bile KPSS adı altında ÖSS kaydı alanlar var. Yaptıkları iş hukuka aykırı. Sektör temsilcileriyle bir araya geldiğimizde belirttim, sizi açık dilekçeyle şikayet ederim diye. Çünkü ben vatanına milletine bağlı bir insanım ve yasalara da her zaman saygılı oldum. Kapatılması doğru ya da yanlıştır bu tartışılabilir, ama yasal olarak kapanması gerekiyorsa kapatırım. Devlete karşı gelmem.
merdivenaltı dershaneciliğe müsaade edilmemeli
Hocam bu söylediğinize önce veliler ikna olmalı, çünkü her anne baba evladının üniversite okumasını ister. Evet kızınız varsa hukuk, oğlunuz varsa tıp okumasını isterseniz ama böyle böyle mutsuz bir gençlik yarattık. Öğrencilerin KPSS’lerde ömürleri geçiyor. Çünkü atanamadığınız zaman evlenemiyorsunuz, hayatınızı planlayamıyorsunuz. Ve yine siyasi fikrimden bağımsız olarak söylüyorum bir ülkenin her iktidara göre değişen eğitim politikası olabilir mi? Adı üstünde bu Milli Eğitim. Yani bu siyasi partilere göre değişmemeli, değiştiği zaman bu hale geliyoruz. Örneğin imam
Mücadele yolu böyle olmamalı diyorsunuz yani? Yasal olarak kapatmam gerekiyorsa kapatırım, ama yasal zeminde de hakkımı ararım. Bu işi merdiven altına indirmem. Çünkü biz Final Dergisi Dershaneleriyiz, bize yakışmaz. Biz kendi ortaklarımız arasında konuştuk. Ben üç kere KPSS birincisi çıkarmış biriyim, bizim KPSS lisansımız da var, ayrı bir bina tutalım acaba yapabilir miyiz diye düşündük. Yapacağımız işi düşündük, yasalara aykırı ve yasal olmayan bir iş yapmak istemedik. Biz şu anda temel lise olduk. Temel lise kötü bir model değil. Okul biraz daha dingin, temiz bir iş sonuçta. Daha az yorulup, daha nitelikli bir iş yapacağız. Ve ben eğer temel liselerin önündeki bazı engeller kalkarsa Türkiye’nin en iyi okullarından biri olacağına, hatta Fen Liselerine rakip okullar olacağına inanıyorum. Çünkü mesela biz ücretsiz özel ders, birebir etüt, gece etüdü hepsini veriyoruz. Devletin okulları bunu veremez. Bireysel ilginin daha iyi olduğu bir sistem. Sadece sakatlık şu; biz hukuka uyup temel lise olarak çalışırken, birileri el altından dershaneciliği devam ettirirse birincisi bu sistemi getirenlere hakkımı helal etmem. Yasalara uyduğum için ben kendimi kötü hissetmemeliyim. AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
21
EKONOMİ
ekonomi önerileri bugünler için vatandaşa
Türkiye olağanüstü günlerden geçiyor. 7 Haziran seçimleri sonucu oluşan siyasi tablo, ardından artan terör eylemleri, şehit haberleri, Türkiye’nin çevresinde yaşanan savaşlar nedeniyle sokaktaki sade vatandaş bir hayli tedirgin. MÜSİAD Çorum Şube Başkanı Ahmet Köksal’dan böyle günler için vatandaşa bazı öneriler…
22
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Bu çerçevede siyasi istikrarsızlık ve terörün olduğu bir ülkeye yabancı sermaye giriş hızının düşmesine şaşırmamak gerekir. Sonuç olarak terör ilk önce bölgeyi sonrasında da ülkemizin tamamını olumsuz etkileyecektir. Bu olumsuzlukları kısa vadede az hissedeceğiz belki, ama olumsuz koşullar devam ettikçe yansımalarını daha derinden hissedeceğimiz de önemli bir gerçektir. KOALİSYON HÜKÛMETİ Mİ, ERKEN SEÇİM Mİ? Son günlerde olan biteni de göz önüne alırsak; beyannamesinde yapısal reformları yapacağını bildiren bir koalisyon hükümeti sadece iş dünyasını değil, herkesi mutlu edecektir. Böyle düşünmemizin en büyük nedeni; erken seçim kararına bağlı olarak ülkemizin en az 6 ay daha zaman kaybedecek olmasıdır. Zira zaman kaybı şu sıralar çok önemsenmesi gereken bir husustur. Tabi bunu beyan ederken de; ilkesiz ve ömrü kısa bir koalisyonu da arzu etmemekteyiz. TASARRUF YAPIN, BORÇTAN UZAK DURUN AHMET KÖKSAL MÜSİAD Çorum Şube Başkanı
Türkiye maalesef yeniden bir terör sarmalının içine girdi. Tüm halkımız gibi bizi de terör olayları ve hükümet belirleme süreci kaygılandırmaktadır. İş dünyası belirsiz süreçlerde nasıl hareket edileceği konusunda eskisi kadar tecrübesiz değil çok şükür. Oluşturulmak istenen ‘kriz havasına’ şimdiye kadar kapılmadık, sağduyulu davrandık ve davranmaya da devam edeceğiz. EKONOMİDE DURUM
Böyle bir ortamda sade vatandaşımıza da birtakım önerilerimiz var: Ülkemizin ‘Hane Halkı Tasarruf Endeksi’ %10-12 aralığında olup, bu oran çok düşüktür. Yani ortalama bir hane 100 TL lik gelirinin sadece 10 TL sini tasarruf etmektedir. Bu oran bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için %30 ile 40 arasında olmalıdır. Bu nedenle ilk ve en önemli önerimiz tasarrufların artırılması yönünde olacaktır. Yine ‘Hane Başına Borçlanma Oranımız’ da %55 civarında olup, çok yüksektir. Yani ortalama olarak her hane 100 TL lik kazanırken, 55 TL de borçludur. Bu nedenle ikinci tavsiyemiz borçlanmayı azaltmak olacaktır.
Terör endişesi ve siyasi istikrarsızlık kısa ve uzun vadede ülke ekonomisini nasıl etkiler sorusundan hareketle durum değerlendirmesi yapacak olursak; ülkemiz ekonomisi büyümeyi başta Kamu Yatırımları ve İnşaat Sektörü üzerinde gerçekleştirebiliyor. Bu iki ana gücü yabancı kaynak girişleri ile reel sektör yatırımları ve kapasite kullanımındaki artışlar takip ediyor. Bu pencereden baktığımızda: Kamu artık yatırımlarını hep ‘İlk ve en önemli önerimiz özel sektöre taşeron olarak yaptırdığından, tasarrufların artırılması yönünde terör odaklarının araç yakma, şantiye olacaktır. Yine ‘Hane Başına basma, adam kaçırma gibi eylemleri Borçlanma Oranımız’ da %55 civarında taahhüt firmalarının bölgedeki ihalelere olup, çok yüksektir. Yani ortalama girmelerine engel olacağı gibi, bir de bütçe harcamalarında askeri kalemlerin olarak her hane 100 TL lik kazanırken, büyümesi yatırım harcamalarını 55 TL de borçludur. Bu nedenle ikinci azaltacaktır. tavsiyemiz borçlanmayı azaltmak İNŞAAT YATIRIMLARI AZALACAK
olacaktır.’
Bölgede teröre bağlı göç hareketleri konut üretiminin azalmasına neden olacağından inşaat sektörü de olumsuz etkilenecektir. Göçe ve karışıklıklara bağlı olarak bölgedeki özel sektör yatırımları da akamete uğrayacaktır.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
23
GEZİ-YORUM
DOGA iLE BAS BASA KALMAYA iHTiYAÇ DUYDUGUNUZDA
KAYALI BOGAZ İsmail DÖLARSLAN 24
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Meşeliğin kıralı yöresel adı Alakise olan rengarenk bir kuştur. Pek çok hayvanın hatta bazı insan seslerini bile taklit edebilir.
Boğazkale ilçesinden Yozgat’a giden yol üzerinde sağlı sollu kayalıkların arasından doğan Budaközü çayı bu bölgelerdeki derelerin, eşmelerin, çeşmelerin birleşmesi ile büyür Kızılırmak’a kadar ulaşır. İlçe merkezinden de geçen çay geçtiği her yere canlılık kazandırır. Akarsu boyunca söğüt ağaçları, kavaklar ve böğürtlen bükleri ile şenlenir. Özellikle ilkbahar aylarında su coşkulu akar. Yazın suyu azalır ama kurumaz. Kayalıboğaz Budaközü Çayı’nın en güzel alanına ev sahipliği yapar. Sağlı sollu kavak ağaçları ile karışmış söğüt ağaçları dallarını suya kadar eğdirir. Kızamıklar, böğürtlenler yer yer ılgınlar bu coşkuya eşlik eder. Akarsu boyunca yukarı doğru yapacağınız yürüyüş sizi sürekli değişik ve güzel mekanlarla karşılaştırır. Küçük şelaleler karşılaşacağınız süprizlerin en güzelleri. Cehirlik bunların ilki. İki büyük kaya arasından coşkuyla akan su altta küçük bir gölcük oluşturur. Yöre halkının çocukları bu gölette yüzmeyi öğrenir. Hele birde gölcüğün altını taşlarla örüp suyu biraz yükseltirseniz kendinize has bir gölünüz olur. Biraz yukarda Hoşur olarak adlandırılan ve kayaların oyulması ile oluşmuş küçük şelaleler zinciri vardırki i gerçekten görülmüye değer doğa harikasıdır. Burada küçük çocuklar yüzemez zira su basınçlı ve oyuk oldukça derindir. Biraz daha yukarda bir şelale daha sizi bekler. Pek bilinmeyen bu şelale de Cehirliğe benzer. Yamaçlarda meşelerin arasında oymak oymak fındık bükleri vardır. Yağışlı yıllarda bol fındık toplamak mümkündür. Gerçi yarısı boş çıksa da hiç ilaç, gübre, kimyasal kullanılmadan yetişmiş yaban fındıkları inanılmaz lezzetlidir. Fındık ağaçları arasında koşuşturan sincaplar sizi görünce kendilerini buldukları ilk kayalığa atarlar. Meşeliğin kıralı yöresel adı Alakise olan rengarenk bir kuştur. Pek çok hayvanın hatta bazı insan seslerini bile taklit edebilir. Karatavuklar çalılıkların içinde çıtır çıtır gezinirken, bağırtılı ani bir uçuşla sizi korkutabilir. Eğer sonbaharda göçmen üveyik kuşlarını gözlemlemek yada avlamak isterseniz tam yerindesinizdir.
Üveyiklerin su, söğüt, kavak ağaçları ve çevredeki buğday tarlaları vazgeçemeyecekleri mekanlardır. Fakat bu bölgede bu kuşları avlamak çok zordur. Boğazın güçlü hava akamı, sarp kayalıkları sık ağaçlar kaçmaları ve saklanmaları için her imkanı sunar. Yaklaşabilirde bir el atış imkanı bulursanız ses tüm kanyona yayılır ve tüm kuşların sizden haberi olur. Böğürtlenlerin sonbaharda simsiyah meyveler olgunlaşır. Kızılcık bükleri de mor ve bol çekirdekli meyveler ı ile size ikramda bulunur. Pek küçük olan bu meyveler toplaması ve yemesi pek zahmetli olsa da muhteşem tatları nedeniyle kendinizi yemekten alıkoyamazsınız. Akarsuyun barındırdığı canlıların başında in balığı olarak bilinen bir tür sazan balığı başı çeker. Boyları 45 cm kadar olabilen bu balıklar kılçıklı olmalarının yanı sıra bembeyaz etleri ile oldukça lezzetlidirler. Yöre halkı tarafından avlanıp sevilerek tüketilen bir besindir. Tatlısu yengeçleri , su kaplumbağaları, küçük gobidler diğer rastlayabileceğiniz canlı türleridir. Baharda yaban menekşeleri, çiğdemler, türlü türlü bitkiler çağlayıp gelen su ile muhteşem bir doğadır. Sessizce ve dikkatlice yapacağınız bir gezinti sizi hem dinlendirir hem heyecanlandırır. Yazın serinlemenize de imkan sunar. Hafta sonunda günübirlik gidip keyifli bir yürüyüş,, bir şelalenin dibinde piknik yapma imkanı sunan kendine has özellikleri ile hoş bir mekandır. Fotoğraf tutkunları içinde farklı mevsimlerde farklı kareler sunan cömert bir doğadır. Özellikle kuş gözlemciler ve kuş fotoğrafçıları içen pek çok türü bir arada bulabilecekleri nadir alanlardandır. Doğa ile baş başa kalmaya ihtiyaç duyduğunuzda özelliklede bahar sonu yaz başı gibi mevsimlerde aklınızın bir kenarına bu mekanı yazın. Keyifli bir gün geçireceğinizden emin olabilirsiniz.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
25
SÖYLEŞİ
ÇEKTİĞİM HİÇBİR FOTOĞRAF İÇİN PİŞMAN DEĞİLİM
MUSTAFA ABADA N Söyleşi: Sebiha ÖZDAĞ Bazı fotoğraflar vardır; hafızalara kazınır. Sokaktaki vatandaş fotoğrafı çekeni bilmez ama o fotoğrafı hayatı boyunca unutmaz. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton’un Oval Ofis’te Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’ı konuk ederken çekilen fotoğraf da asla unutulmayacak fotoğraflardan. Çorum Fotoğraf Kulübü kısa süre önce o fotoğrafla birlikte, Afganistan, Makedonya ve Kosova’da savaş ve çatışmaları fotoğraflayan, Hint Okyanusu’nda tsunami felaketini ve Sudan’daki insanlık trajedisini belgeleyen, 25 yıl boyunca haberci olarak 101 ülkeyi ziyaret eden ünlü gazeteci Mustafa Abadan’ı Çorum’da fotoğraf meraklıları ile buluşturdu. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Çorum Şubesi’nde fotoğraf meraklıları ile biraraya gelen usta foto muhabiri, daha sonra Bidergi’nin sorularını yanıtladı.
26
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
27 yıllık meslek hayatınızda birçok ses getiren fotoğraf çektiniz, ama akıllarda en çok Ecevit ve Clinton fotoğrafı kaldı. Bu fotoğrafın bu denli etki bırakacağını düşünüyor muydunuz, sonrasında hiç pişman oldunuz mu? Benim işim metadır. Bu konu çok tartışıldı, gazeteci mi insan mı diye.. Ben fotoğraf çekerken duygularımı bir kenara bırakırım. Bu konuyla ilgili ölüm tehditleri aldım, bir şeyler oldu, cumhurbaşkanı ‘ben bu fotoğrafla iktidar oldum’ dedi. Ben o iktidar olsun diye çekmedim
o fotoğrafı. Ben orda iki şairin fotoğrafını çektim. Ecevit’in duruşu nezaketinden. Orda gayrı ahlaki hiçbir şey yok. Siyasi olduğunu da sonradan öğrendim. Yalnız şurada üzüldüğümü söyleyebilirim; rahmetli Ecevit’in gözleri dolmuştu, ağlayacak gibi oldu orada, ‘acaba’ dedim, ama sonra yok dedim yine olsa yine çekerdim. Beni tanısalar zaten bilirler devleti küçük düşürmek gibi bir amacım olmadığını. Benim işim fotoğraf. Bugün de buraya başka hiçbir sebeple getiremezdiniz, fotoğraf için geldim.
‘Çoğu zaman özel hayattan bahsederler ama ben şuna inanıyorum; kamuya mal olmuş kişilerin özel yaşamı olamaz. Hülya Avşar’ı ilk üstsüz çeken de bendim, Tanju’yla ilişkisini çeken de. Bunu hiçbir zaman gayri ahlaki görmedim. O soyunmayacak ben çekmeyeceğim, o gayrı ahlaki ilişki yaşamayacak ben çekmeyeceğim. O yaptığı için ben çekiyorum.’
Fotoğraf çekerken izin alma konusundaki sıkıntı yaşıyor musunuz, olursa da nasıl aşıyorsunuz?
konuda kurtaran kişi, ‘Mustafa Abadan herkese sayın der’ demiş.
Çoğu zaman özel hayattan bahsederler ama ben şuna inanıyorum; kamuya mal olmuş kişilerin özel yaşamı olamaz. Hülya Avşar’ı ilk üstsüz çeken de bendim, Tanju’yla ilişkisini çeken de. Bunu hiçbir zaman gayri ahlaki görmedim. O soyunmayacak ben çekmeyeceğim, o gayrı ahlaki ilişki yaşamayacak ben çekmeyeceğim. O yaptığı için ben çekiyorum.
Savaş muhabirliği de yaptınız. Şüphesiz çok zor şeyler yaşadınız, hiç korkmadınız mı?
Bu konuda sizin gibi düşünmeyenler mutlaka olmuştur. Bu anlamda dava açanlar tazminat alanlar oldu mu? Yok, beni görüyor, konuşunca vazgeçiyor. Tabi çok oldu davalarım. Şöyle bir şey oldu; ben şoför demem sayın sürücü beyefendi derim kapıcı demem sayın apartman görevlisi derim. Bir davada sayın Öcalan demiştim ama ‘sayın’ olduğu için değil sayın apartman görevlisindeki sayın gibi. Beni bu
Hayır, korkarsan fotoğraf çekemezsin. En fazla ölürüm başka ne olabilir ki. Hayatta en çok sevdiğim şey için ölmüş olurum, bundan daha güzel ne var! Abdullah Öcalan’ı en çok görüntüleyen kişi sizsiniz. Bununla ilgili bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz? Dünya üzerinde Öcalan’ı en çok görüntüleyen, onunla en çok bir araya gelen benim. Onbir yılımı aldı herif benim.Hatta bu konuda devletin arşivini ben yaptım. Genelkurmayın arşivi bana ait, ama o bireyle ilgili para kazanmayı hiç düşünmediğim için kitap yazmadım. Herkes yazdı onunla ilgili, ama benim ahlaki ve gayri ahlaki değerlerim var. Ben o paranın haram olduğunu düşündüm yazmadım. Ama bu bana göre böyle. Ama bu konuda insanları bilgilendirmek istemez miydiniz, sonuçta çok şey biliyorsunuz? Ben bu konuda üzerime düşeni hataları düzelterek yapıyorum. Kırca hata yaptı düzelttim,Reha Muhtar hata yaptı düzelttim, Uğur Dündar’ı perişan ettim. Kamuoyunu yanıltmaya kalktığı zaman birileri, görevimi yapıyorum. Bugüne kadar siyasi veya ünlü çok kişiyle çalıştınız. En çok kimle çalışmaktan zevk aldınız? Erdal İnönü’yle çalışmak çok eğlenceliydi, çok başka bir şeydi. Yaklaşımı açısından da rahmetli Demirel. Onun da kendine has bir tavrı vardı. Eğer 11.20’de görüşeceksek 11.20’de görüşürdük. Tansu Hanım’la çalışmak çok zordu. Belki de kadın-erkek çalıştığımız için öyleydi.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
27
SÖYLEŞİ
‘Benim işim metadır. Bu konu çok tartışıldı, gazeteci mi insan mı diye.. Ben fotoğraf çekerken duygularımı bir kenara bırakırım. Bu konuyla ilgili ölüm tehditleri aldım, bir şeyler oldu, cumhurbaşkanı ben bu fotoğrafla iktidar oldum dedi. Ben o iktidar olsun diye çekmedim o fotoğrafı. Ben orda iki şairin fotoğrafını çektim. Ecevit’in duruşu nezaketinden. Orda gayrı ahlaki hiçbir şey yok. Siyasi olduğunu da sonradan öğrendim. ‘Acaba’ dedim, ama sonra yok dedim, yine olsa yine çekerdim.’
Foto muhabirliği yaptığınız dönemlerde karşılaştığınız kötü şeyleri nasıl atlattınız? Mutlaka çok kötü durumlara şahit olmuşsunuzdur; savaşlarda öldürülen çocuklar gibi… Psikolojik yardım aldım tabiki. Tedavi olmadan yapamazsın bunu. Ve inandığınız şeyle alakalı. Afganistan’da yedi yaşından büyük çocukların kafaları kesilecekti, ben orda ne yapabilirim ki. Ben onu fotoğrafladım ve dünyaya mesaj verdim. Belki yüz bin insan öldü, ama ben yüzbin birinci çocuğun hayatını kurtardım kafa kesme kalktı. İşte ben bunu başardım. Bunu düşünerek rahatlıyorsun ve çok rahat uyuyorum geceleri. Bir çocuk sahilde deniz yıldızlarını denize atıyormuş, adamın biri ‘sen ne yapıyorsun, onlardan milyonlarca va, hangi birini kurtarabilirsin’ demiş. Çocuk ‘bak onu kurtardım’ diye cevap vermiş. Hayatınızda keşke yapmasaydım dediğiniz şeyler oldu mu? Keşke diyeceğim hiçbir şey yapmadım. Mutlaka hatalarım olmuştur, ama eğer yaptığın hata senden başka birini etkiliyorsa ‘keşke’ derim. Ama benim hatalarım sadece beni etkiledi, hiç ‘keşke’ demedim.
FOTOĞRAFI RUHUNUZLA ÇEKERSİNİZ Fotoğrafçılığın birçok alanı var, en çok hangisinden keyif alıyorsunuz? Çocuk sahibi olan birine en çok hangi çocuğunu seviyorsun diye sorulur mu. Onlar benim çocuklarım. Fotoğraf çekimine giderken bize çantanızda mutlaka şunlar şunlar olsun dediğiniz bir ekipman listesi verebilir misiniz? Kalbinizi koyun yeter. Paraya gerek yok bu iş için. Ruhunla çekiyorsun. Emekli olmayı düşünüyor musunuz? 2007’de resmi olarak emekli oldum. Ben hayatımı hep ahlaki yaşayarak sürdürdüm. Biz o zamanlarda Anadolu Ajansı’nda çok iyi paralar kazanıyorduk. Dedim ki ben emekli olursam benim yerime dört beş arkadaşım girer ve para kazabilir. Anadolu Ajansı tarihinde günü gelmeden altı ay önce emeklilik dilekçesini verip kendi isteğiyle ayrılan bir kişi var, o da benim. Benden sonra tam altı arkadaşı işe aldılar. Ben artık fotoğraf çekmiyorum, o fotoğrafı işte böyle gelip anlatıyorum. Ve sosyal medyada fotoğrafın gücünü ispatlamaya çalışıyorum. 28
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
29
ANALİZ
30
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
31
ANALİZ
BİZ ENDİŞELİYİZ YA KONUKLARIMIZ? Türkiye bir ateş çemberinin içinde. Etrafımızdaki cehennem ateşinden kaçıp bize sığınanlar bu gelişmeler karşısında ne düşünüyorlar diye merak edip Kale Mahallesi’nde oturan Emel Muhammed’in kapısını çalıyoruz. Yaşadıklarından o kadar yılmış ki konuşmak, dertlerini anlatmak istemiyor. ‘Ne değişecek ki’ diyor. Bizi başka bir mülteciye yönlendiriyor. Konuşacağımız kişi Kerkük Türkmeni Esam Kh Baker Ailesi. Aile diyorum ama konuşunca öğreneceğiz ki aile bir baba ve oğuldan ibaret. Onların deyişiyle Ebu Esam’ı Kale’de genellikle mültecilerin vakit geçirdiği Kale Kıraathanesi’nde bulacağız. Ebu Esam gelene kadar biz kahvenin sahibi ile sohbet ediyoruz. O bize mültecilerin ağır yaşam şartlarından, çalışmalarına izin verilmediği için kahvede oturmaktan başka çareleri olmadığından, kahveyi mültecilere açtığı için çevre sakinlerinin kendisine nasıl tepki gösterdiğinden bahsediyor. Nihayet beklediğimiz kişi geliyor; Kerkük Türkmeni Ebu Esam. TÜRKİYE SAHİP ÇIKAR DEDİLER AMA… Irak’ta durum ağırlaşınca Ebu Esam ve oğlu 8 yıl önce Türkiye’ye gelmişler. ‘Aslında burası bizim memleket yani biz yabancı değiliz.’ dese de yüzündeki ifade yaşadığı bozgunun somut göstergesi. Çünkü yüzünde hayal kırıklığı, çaresizlik ve umutsuzluk var. Ebu Esam anlatıyor, biz dinliyoruz: “Biz iki kişilik bir aileyiz. Eşimle ayrıldık. O Irak’ta evlendi başkasıyla. Oğlumla biz burada çok zor yaşıyoruz. Ben 2006 senesinde geldim
Türkiye’ye. İstanbul’da ilk zamanlar güzel geçti, sonra 2008 senesinde Birleşmiş Milletler’e yazıldık. Bir buçuk sene kadar Ankara’da kaldık. Sonra bizi buraya gönderdiler.Hem Amerika hem Avustralya’dan bize ret geldi Türkmen olduğumuz için. Bana şunu söylediler; sen Türkmensin sana Türkiye’de sahip çıkarlar. Ama Türkiye bana sahip çıkmadı. Kimse bize sahip çıkmadı. Biz burada hep yokluk çekiyoruz, iş yok, bir maaş yok.” Ebu Esam en çok çalışamamaktan şikâyetçi. Çalışabilse bile 55 yaşında ne iş yapacağını kestiremiyor. Irak’tayken şoförlük yapmış, başka işlerde çalışıp ailesini geçindirmiş. Ama hem kendi vatanında hem burada yoksulluk yakasını bırakmamış. ALLAH SABIR VERMESE… İş yok, güç yok. Eş yok, dost yok. Koskoca bir gün, bir hafta, bir ay, yıllar nasıl geçer? Tam da tahmin ettiğimiz gibi Esam’ın cevabı: “Valla çok zor geçiyor. Ben de bilmiyorum ne yaptığımızı. Evden kahveye kahveden eve o kadar. Ne yapalım işte Allah bize sabrı vermiş. Sabır olmasa çok zor. Yoksa Allah korusun her türlü kötülüğü yaparsın.” ZİLİMİZİ ÇALAN, HALİMİZİ SORAN YOK BURADA Ebu Esam’ın şikâyetçi olduğu diğer bir konu ise ikinci vatanları olarak gördükleri Türkiye’de kendi kaderlerine terkedilmeleri. Özellikle Çorum’da bütün derneklerin Araplara sahip çıktığını iddia eden Esam, kardeş oldukları halde kendileriyle ilgilenilmediği düşüncesinde. ‘Siz irtibata geçtiniz mi’ diye sorduğumuzda “Geçtik, çok çalıştık ama beni duyan yok. Neden böyle yapıyorsunuz bize neden sahip çıkmıyorsunuz dedik. Yardım geliyor ama hep Araplara geliyor. Gıda yardımı oluyor Araplar alıyor, maaş veriliyor Araplar alıyor, yani çok yardım veriyorlar ama bize vermiyorlar. Kimse bizim zilimize basmadı.Halimizi soran yok burada.” BİZ DİLENCİ DEĞİLİZ ‘Neden böyle’ sorusunun cevabı ise daha manidar; “Biz dilenci değiliz, onlar dileniyorlar işte. Bizim başımız dik duracak Allah’ın izniyle.” Ebu Esam’ın anlattığına göre, oturdukları mahallede de kimse yardım elini uzatmamış onlara. Sadece Belediye ayda bir gıda yardımında bulunuyormuş. O da çok düzenli değilmiş. Ramazanda gelen yardım evde olmadıkları için geri gitmiş. Koskoca Ramazan boyunca bir yardım poşeti girmemiş evlerine. Esam’ın anlattıklarını kahveci de doğruluyor. Hatta daha fazlasını söylüyor. Artan terör olayları ile birlikte çevredekiler mültecilere tepki göstermeye başlamış. Şehirde yaşanan asayiş olaylarından sorumlu tutulmaları da cabası. Esam masum olanların da aynı kefeye konulmasından oldukça rahatsız. TEK İSTEĞİ ‘Peki ya gelecek, gelecekle ilgili umutlarınız, hayalleriniz’ dediğimizde koskoca adamın gözleri ağlamaklı oluyor: “Ben de bilmiyorum ne yapacağımı, düşünüyorum şimdi Birleşmiş Milletler’i bir kenara bırakacağım, Türkiye bana bir ikametgâh (oturma izni)
MAGAZiN HABER DERGiSi 32KhAKTÜEL Esam Baker
“Yardım geliyor ama hep Araplara geliyor.Gıda yardımı oluyor Araplar alıyor, maaş veriliyor Araplar alıyor, yani çok yardım veriyorlar ama bize vermiyorlar.Kimse bizim zilimize basmadı.Halimizi soran yok burada. Çorum’daki dernekler bize sahip çıksınlar, yardımcı olsunlar. Benim çocuklarım Kerkük’te Türk bayrağını kaldırıyorlar. Biz nasıl Kerkük’te Türkiye’ye sahip çıkıyorsak siz de bize yardım edin. Kerkük Türk’tür, Türk kalacak.”
versin memleketime gideyim, çocuklarımı göreyim, annemi göreyim, ablamı göreyim. Birleşmiş Milletler bizi çıkarmıyor buradan üçüncü bir ülkeye, burada da oturma iznimiz yok.” diyor. TÜRKİYE IŞİD’E YOL VERMEZ Son terör olayları onları da çök üzmüş. “Valla bu haberlere çok üzülüyoruz. Bizim başımıza gelenler düşmanımızın başına gelmesin. Bu IŞİD Müslüman işi değil. Zaten buna destek verenlerin Amerika, İsrail olduğunu herkes biliyor. Türkiye bu bela ile baş edebilir. Türk milleti vatansever insanlar, milliyetçi insanlar, yol vermezler, düşmanı kim olursa olsun geçit vermezler.” sözleri ile soydaşlarına olan güvenini dile getiriyor. ÇOCUKLARIM KERKÜK’TE TÜRK BAYRAĞINI KALDIRIYOR Yaşadığı onca zorluğa ve sıkıntıya rağmen Türkmen olmanın onurunu haline, tavrına sindiren ve bu onurla başını dik tutan Ebu Esam’ın soydaşlarından tek isteği ise şu oluyor: “Çorum’daki dernekler bize sahip çıksınlar, yardımcı olsunlar. Benim çocuklarım Kerkük’te Türk bayrağını kaldırıyorlar. Biz nasıl Kerkük’te Türkiye’ye sahip çıkıyorsak siz de bize yardım edin. Kerkük Türk’tür, Türk kalacak. Bizim bir geleceğimiz yok. Vali bey bize bir ikametgâh versin, ben burada yaşamak istiyorum. Ben de yoruldum, on senedir çocuklarımı görmüyorum. Tek isteğim bir ikametgâhım olsun çalışabileyim, memleketime gidip gelebileyim.”
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
33
DERLEME
34
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Mustafa ÖZÇATALBAŞ
Zengin-fakir, yenilikçi-muhafazakar, sosyete ve avamın buluştukları ortak noktalardan biri de eski ye ait özlemleridir bilirsiniz. Mazi buruk bir tebessümdür onların dudaklarında. Eskiye ait nice emtianın antika adı altında hayli alaka görüp fahiş ölçüde değer arzettiği malumunuzdur. Gerçek hayatlarında umduğu mutluluğu bulamayan nicemizin o içli şarkılarla içmeden sarhoş olup hayalen yarattığımız sevgililerin hasretiyle naralandığımız gibi eski anılar eski bayramlardan söz edildiğinde de öylesine iç çeker “ hey bee, neydi o eski günler, o eski bayramlar” diye göğüs geçiririz! Bu, bir şeylerin gerçek kıymetinin ancak onu kaybettikten sonra anlaşılmasından öte, akıp geçen zaman içinde maneviyatımızda oluşan erozyon ve yozlaşmadandır bizce.. Bizim kuşağın o 60’ lı yıllarda idrak ettiği bayramlara bakın mesela; daha Ramazan’ın son haftasıyla birlikte her gün can cana iç içe olan komşuları farklı tatlı bir telaştır sarar. Gurup gurup bir araya gelirler. Ömerciğin Emine; - Gız anam bayrama neler yapacağız birlikte? Tatlı börek? Hangimizde toplanalım desenize? Koyunlar’ın Zekiye; - Evi kaldırdın mı ki gız sen önce ? - Yooo! - Eee ne acele ediyon fışkı. At çulu kilimi bir kere Devane’nin buz gibi sularına, çiğne tokaçla bi eyi. Sonacığıma kabı kacağı kalaycıya gönder. Gümüş gibi pırıl pırıl olup gelsin dosta düşmana karşı. - Bizim herif onu Ramazan öncesi yaptıydı. - Eh eh efferin. Yazı Mahalle den terzi Şükrü’nün karısı Asya; - Firdes Nene! Şükrü diyo ki gelip alsınlar oğlanların bayramlıklarını diktim hazır. Yeşil Hocaların Nehire, Saçlı Hocanın geline; - Bebeklerin ayağına yemeni sandal aldın mı? Sahi gız Fadik bu bayrama arkası açık ayakkabı aldıracağım diyodun aldın mı?
- Heee, bu gün benim herif üç beş çeşit getirecek eve. - Kimden? - Ayakkabıcı Kabaca’dan birini beğenirim illaki. Samancılar’ın Süslü Hayriye o fıkır fıkır haliyle; - Gırmızısını al gız Naciye gırmızısını. - Niye ki? - Kışkırtıcı, baştan çıkarıcı olurmuş ki! - Kim diyo, sen de neler bilirmişsin deli fışkı. - Aha karşımıza yeni taşınan ebe kız var ya o, o söyledi. - Anam 40’na basmadan 6 bebek anası oldun aha, gönlün geçmedi o aşna fişnelerden daha. Tövbe tövbe! Derken, yaklaşır bayram iyiden iyiye. Cadde ve sokaklar da hummalı bir temizlik Belediyece. Çarşılarda çocuklara bayram yerleri hazırlanır. Büyük küçük herkes arife suyuyla çamaşır taşı yahut oda içindeki hamam dolaplarında yıkanır. Akşamın ardından Bayram gecesi işte, uyu uyuyabilirsen aha. Ren gârenk bayramlık giysiler deri kokan ayakkabılar. Kimi yastık altlarında kimi seyrinden kapanmayan gözler önünde. Hayallerde sabah sofraya gelecek börek baklava sinileri canım et yemekleri, pirinç pilavı. Rüyada mıyız ne! Eee Bayram dedik ya efendi, belki de Tanrının kullarına en cömert müsamahalı olduğu demler. Bayram yerlerinde çığlık çığlığa çocuklar. Çaaat, paat çatlak mantar tabancaları, tavuk horoz gibi öten çoğu şişirilirken patlayıp sahibini ağlatan renk renk balonlar. Salıncak mahvelerde sallanan, kaydıraklardan kayan oğlanlar kızlar. Hepsi yepyeni bayramlıklarıyla. Kimi süslü at arabalarına binmiş yağız ata ‘deeeh!’ diyor. Kimi yedi sülale, konu komşu el öpmesiyle topladığı paracıkları cömertce yiyor. Eeeee bayram dedik ya …. AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
35
RÖPORTAJ
oyun sadece
“OYUN” değildi bir zamanlar
Çocukluğunuzda oynadığınız oyunları hatırlıyor musunuz? Ya da soruyu şöyle soralım; çocuğunuz sizin oynadığınız oyunları oynuyor mu? Cevabımız aynı; çocuklarımız bizim çocukluğumuzda oynadığımız oyunları bilmiyor bile. Bunun farkına varanlardan biri Hasan Ali Kalayoğlu. Eğitimci-Yazar Hasan Ali Kalayoğlu, çocukların bir araya geldiklerinde oynayacakları oyun bulamadıklarını, daha çok tek başlarına takılmayı tercih ettiklerini görünce, tehlikenin farkına varmış. O tehlike, ‘oyunlarımızı kaybediyoruz’. Tıpkı birçok güzel şeyi unuttuğumuz, yitirdiğimiz gibi. Bu yitirişin önüne kendileyin bir set çekmek istemiş. ‘Oyun Kenti İskilip’ kitabı böyle çıkmış ortaya. Her yaşta oyun meraklılarına duyurulur: Bu kitaba sığmayan oyunlar için ikinci kitap yolda. GÜLESİN AĞBAL DEMİRER
36
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Böyle bir kitap yazmak nerden aklınıza geldi? Kitabı yazmamı sağlayan da çocukluk kültürüymüş, bayağı da bir zenginmiş bu kültür bende. Kitabı yazana kadar farkında değildim bunun. İskilipliler olarak Çorum’da birbirimize gideriz, ziyarette İskilipce konuşuruz. Yine öyle bir gün 4-5 aile birlikteyiz. Çocuklar var. Daha oturalı 5 dakika olmadı, çocuklar yanımıza geldi. Kimi babasının yakasına yapışıyor, baba telefonunu ver, oyun oynayacağım, öbürü diyor TRT çocuğu açın onu izleyeceğim, bir başkası usandım, bilgisayar var mı diyor. Yavrum dedim, siz 4-5 çocuk bir araya gelince oynadığınız oyun yok mu? Yok dediler. Gelin bakalım dedim. Aldım bunları diğer odaya götürdüm. Kümbürküt dediğimiz oyun vardır. Çocukların biri secdeye varır gibi yatar. Diğerleri ellerini yatan çocuğun sırtına koyar. El üstünde kimin eli var diye sorurlar. Yatan tahmini bir isim söyler. Bilirse bilir, bilemezse, yağmur mu, dolu mu istersin diye sorarlar. Bunların vuruşu ayrıdır. O da birini tercih eder. Bu oyunu öğrettim, oynamaya başladılar. Onları bırakıp geldim. Bir daha çocuklar yanımıza hiç gelmedi. Ondan sonra kendi oğluma, kızıma sordum bu oyunları, onlar da bilmiyor. Oradakilere sordum, onlar da bilmiyor. Bitmiş yani. Tam uçurumun kenarındayız. Sonra kendi yaşıtım arkadaşlarla konuştum. Benden büyüklerle konuştum. ‘Bu oyunları birileri yazsın’ arkadaşlar dedim. ‘Sen yaz’ dediler. Mecburen başladık. Ben başlayayım da, kitap çıkmasa da yazdıklarım kalır diye düşündüm. Onlar kâr dediniz. Ben 63 yaşımdayım. Azrail’in elinde bir liste var, o listede hangi sıradayız bilmiyoruz. Yazarken yazarken 30-40 derken 70 oyun oldu. Kitaba 53 tanesini aldık. Geride ikinci bir kitap var. Hemen hemen yarısı hazır. O kadar oyun var mıymış hocam, iki kitap çıkacak kadar? O kadardan da o kadar fazla oyun var. Büyüklerin oynadığı oyunlar var, küçükleri bırakın. Gece sohbetlere gidiyorsun, komşu ziyaretine gidiyorsun, elektrik var ama televizyon yok. İnsanlar oyun oynarlardı. Tura, yüzük oynarlardı. Yattı kalktı kabak oyunu vardı. Oyun her yaşa hitap ediyordu yani. Tabi ki. Her şeyden bir oyun çıkarma olayı vardı. İkinci kitap ne zaman geliyor? 20 öyküsü hazır. Kitapta oyunları öyküleştirerek anlatıyorsunuz ve birçoğu yaşanmış, bir kısmı da kurgu. Kimi birebir yaşanmış, kimi kurgu, ama kurgu olanlarda da sadece boşlukları doldurdum. Kendi çocukluk arkadaşlarımın isimlerini kullandım oyunlarda.
Arkadaşlarınızın hafızasından da faydalandınız herhalde değil mi? Oyunların yüzde 90’ınını biliyorum zaten. Tekerlemelerde falan hatırlayamadıklarımı öğrendim. Bayanlar daha iyi hatırlıyor tekerlemeleri. Bazı oyunları hiç bilmiyordum. Bilmediklerim ikinci kitapta olacak. Haftada bir gün İskilip’e gidip, oyunları bilenlerle görüşüyorum. Fotoğrafların ise bir kısmı yerli, bir kısmı internetten. Kıyafetler haliyle İskilipce olamadı. Arkadaşlarla şöyle bir şey düşündük; 1015 çocuğa bu oyunları öğretelim, fotoğraflayalım, görüntülerini alalım istiyoruz. Kitaba ilgi nasıl? Yağmur gibi istek yağıyormuş. Bursa’dan 250 adet istemişler. İllerdeki Çorumlular Derneklerinden falan aranmış. Avustralya’dan bile mesaj geldi. Birçok yerden talep var. İskilip Belediyesi’nden isteyenler temin edebilir. Dağıtımını belediye yapıyor. Çünkü ben bunu parayla satamazdım. Belediye ayrıca okullarda 6. sınıf öğrencilerine dağıtacak. Kitabınızın adı ‘Oyun Kenti İskilip’. Bu ifadeyi seçmenizin özel bir nedeni var mı, her şehir oyun kenti olabilir mi? Benim doğup büyüdüğüm yer öyleydi. İlkbahar geldiğinde höppü düdük çıkartırsın. Sonbaharın oyunu ayrıdır. Meyveler çıkar. Her anın oyun dönemleri vardır. Ben sadece İskilip’in böyle olduğunu düşünmüyorum. İskilip belki kapalı kutu. O yüzden oyunlar daha uzun süre unutulmadı. Örneğin Sungurlu yol üzerinde olduğu için belki daha önce bozulmuştur, oyunlar daha çabuk unutulmuştur. Aslında günümüzde sadece çocuklar değil yetişkin insanlar bile bu kadar aktif hayata karşın kendi dünyasında yaşıyor. Ama sizin çizdiğiniz tablo öyle değil. Öykülerle anlattığınız oyunların içinde her şey var. Tabiat, büyükler, çocuklar, eşyalar, ağaçlar, yiyecekler, bitkiler, hayvanlar. Aynen öyle. Kısa bir şey anlatayım. Bir hobi bahçesi aldım. Oraya salatalık, fasulye gibi şeyler ektim. Kızım, AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
37
RÖPORTAJ
torunum beraber gittik. ‘Kızım şurada salatalık var, koparın yiyin’ dedim. Öğretmen kızım aynen şunu söyledi. ‘Baba sana teşekkür ederim, hayatımda ilk defa dalından salatalık koparıp yedim’ dedi. Doğadan ne kadar kopuk olduğumuz oradan da belli. Bir dershanede sosyal bilgiler dersine giriyorum. Kitapta ‘Ekmeğin Öyküsü’ diye bir ünite var. Ekmeğin tarladaki buğdaydan, sofralarımıza gelinceye kadar öyküsünü anlatıyor. Ders sonrasında bir kızımız ‘ben ekmeğin ağaçtan toplandığını düşünüyordum’ dedi. Oyunları kaybetmek ne anlama gelir ki hocam? Oyunları kaybetmek, hayatla ilgili bir şeyleri kaybetmek gibi. Aslan yavrusuna avlanmayı öğretir. Şimdi evimizde musluk bozuluyor kimse yapamıyor. Biz bu ufak tefek arızaları yapıyorduk. Her şeye elimiz yakışıyordu. Biz oyuncaklarımızı kendimiz yapıyorduk. Oyunlarımızı kendimiz üretiyorduk. Günümüz insanı yaşam becerisini mi kaybediyor? Tabi ki. Sokakta yürüyen insanların çoğu sigorta değiştirmeyi bilmez. Hadi sigorta şimdi otomatik, ama eskisi gibi olsa kimse sigorta değiştiremez. ‘Oyun’ deyip geçmemek lazım yani. Oyun yaşamın vazgeçilmez bir parçası. Büyüklerin de katkısı olduğu ama başrolde küçüklerin olduğu hayatın bir aşaması. Şöyle düşünelim; kitaptaki öykülerde bazı yerlerde özellikle üzerinde durdum. Mahallede biz sadece doğup büyüdüğümüz evin değil, diğer evlerin de çocuğuyduk. Yani yakındaki bahçe kimin bahçesi önemli değildi. Oradan bir şeyler yemek bizim hakkımızdı. Çocuk olmaktan kaynaklanan doğal bir haktı. İzin alma gereğini duymazdık. Evin bir tanesine bağ hazırlanıyordu diyelim ki, o gün gelen üzüm mahalledeki bütün evlere gitmezse olmazdı. Mutlaka üzüm, elma, her şey dağıtılırdı. Ne toplanırsa… Kendi çocuğunun eline bir elma vermiş göndermiş, bu ayıptı. Bir elma verilir mi, mahallede diğer çocuklar var, onlara da verilecek. Evlerin kapısı açıktı. Kapılar kilitli değildi. Ama hocam, zaman değişti, insanlar değişti. Kitapta anlattığınız oyunlar günümüz çocuğuna hitap ediyor mu sizce? Pekte sanmıyorum aslında. Ben o oyunları, oyunların doğallığını korumak istediğim için kayıt altına almak amacıyla yazdım. Bugünün çocuğu için bizim oynadığımız oyunlar çok basit. Çünkü internette, bilgisayarda, cep telefonlarında çok daha karmaşık oyunları oynuyorlar, ama o oyunlara baktığınızda hep yıkmalı, vurmalı, öldürmeli oyunlar. Şiddet içeren oyunlar. Bizde bu yoktu ki. Bizde beceri geliştiren oyunlar vardı. Çayda çimerken yüzmeyi öğrenirdik. Hem de çok güzel bir oyundu. O pis suda öğrendim ben yüzmeyi. Deniz, göl, havuz yok. Ama bilmek
38
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
gerekiyorsa, o şekilde öğrendik. Başka türlü mümkün değildi. Hayatı oralarda öğreniyorduk. Aynen hayvan belgesellerinde olduğu gibi.... Bugünün çocuğu ne öğreniyor oynadığı oyunlardan sizce? Hiçbir şey öğrenmiyorlar aslında. Sadece bizden daha çabuk klavye kullanıyorlar. Ama beyinde pratiklik yaratmıyor. Pek çok oyun düşünceye de sevk ediyor. Belki daha çok karar verip, çabuk uygulayabilirler, ancak sadece o kadar. Beynin öbür bölümü kapalı. Çiftlik kuruyorsun, oyun oynuyorsun, ama eline kazmayı, beli almıyorsun ki. Onu kullanmayı bilmiyorsun. Veya futbol oynuyorsun bilgisayarda, şutu atmayı bilmiyorsun, öğrenmiyorsun ki. Her şey sanal bir dünya üzerinde yürüyor. Parmak beceresi kazandırıyor bu oyunlar. Nasıl bir gelecek bekliyor bizi o halde? Bir örnekle anlatayım; Dershanede otururken odama bir bayan geldi. Oğlumla ilgili bir sorunum var dedi. 7. sınıfta, kendini bilgisayar sanıyor dedi. Güldüm, ‘nasıl olur, çağırın bir gelsin’ dedim. Geldi, iri yarı bir çocuk, erken gelişmiş. ‘Annen böyle söylüyor, kendini bilgisayar olarak görüyormuşsun.’ dedim. ‘Evet’ dedi. ‘Örneğin bilgisayar 10 yıl önceki bilgiyi saklar’ dedim. ‘Ben de öyleyim. Gördüğümü, öğrendiğimi beynimdeki çiplere atarım, o arada durur, gerekli olduğunda çıkartır kullanırım.’ dedi. ‘Peki yavrum dedim, insan unutur sen unutmaz mısın?’. ‘Unutmam’ dedi. Bu arada benim dolabın kapağında; Türkiye bölgeler haritası asılı. ‘Bak’ dedim ‘sana biraz sonra 4 soru soracağım. Haritaya iyi bak, çiplerine yerleştir.’ ‘Nereden soracaksın’ dedi, ‘bölgelerin sınırlarından soracağım’ dedim. ‘Karadeniz Bölgesi ile Ege Bölgesi komşu mudur, Marmara Bölgesi ile iç Anadolu Bölgesi komşu mudur, Güney Doğu Anadolu Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi komşu mudur, Doğu Anadolu Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi komşu mudur?”. Düşündü, cevaplarını verdi. Haritayı açıp karşılaştırdık. İkisi doğru, ikisi yanlış. ‘Ben bunu nasıl yaparım, bu hatayı nasıl yaparım’ diye hüngür hüngür ağlamaya başladı. Kendini mahfetti. ‘Bak yavrum sen makine değilsin. İnsansın, unutursun, unutmak insanın doğasında var. Bazılarını farkedemeyebilirsin. Bak ben sana insan olduğunu kanıtladım.” Dediysem de çocuk kapıyı vurdu gitti. İşte geleceğin yetişkini bu çocuklar. Bu elektronikleri bizim başımıza bela edenler icat ederken bunu görmüşler. Amerika’da Silikon Vadisi’ndeki okullarda bilgisayar kullanması yasak çocukların. O çocukların evlerinde de yok bilgisayar. O bilgisayarı yapıp bize gönderenler evlerine, okullarına bilgisayarı sokmamışlar. Onlar doğal ortamda çocuklarını yetiştiriyorlar.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
39
ANALİZ
Akıllı İlaç Kullanımının
Neresindeyiz? Özel ve kaliteli bir eğitim almış bu sürecin tüm kademelerinde görev alabilecek diğer sağlık otoriteleri ve sorumluluk sahibi kişiler arasında en yetkili kişi eczacıdır. Sadece beşeri ilaçlar değil, tarımda ve hayvan sağlığında kullanılan ilaçlar tabiatı ile adı ilaç olan tüm maddelerin en yetkili uzmanı eczacıdır.
Ecz. Süleyman KOCA
40
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
İlaç, canlılar üzerinde meydana getirdiği tesir ile bir hastalığın teşhisi, tedavisi veya semptomlarının azaltılması amacıyla tedavisini veya bu hastalıktan korunmayı mümkün kılan, canlılara değişik uygulama yöntemleri ile verilen doğal, yarı sentetik veya sentetik kimyasal maddelerdir.
için sadece ekonomik ve iktisadi boyutuyla ele alınırsa, akılcı olmayan ilaç kullanımının önlenmesine çözüm bulunamaz. Çünkü ilaç ucuz, bulunabilir ve kaliteli olmalıdır. Çok ucuzlatılan ilaç piyasadan çekilerek hastanın ilaca erişimini güçleştirir aynı zamanda ilacın kalitesi tartışılır hale gelir. Günü kurtarmak gayesi ile
Akılcı ilaç kullanımı; ilacın üretiminden son kullanıcısına, kullanım dışında kalanların imhasına kadar olan sürecin doğru yönetilmesidir. Üretim teknolojisi, sevkiyatı, saklanması, kullanıcıya ulaştırılmzası, doğru kullanılması, kullanım dışında kalanların imhası başlı başına uzmanlık gerektiren komplike bir iştir. Özel ve kaliteli bir eğitim almış bu sürecin tüm kademelerinde görev alabilecek diğer sağlık otoriteleri ve sorumluluk sahibi kişiler arasında en yetkili kişi eczacıdır. Sadece beşeri ilaçlar değil, tarımda ve hayvan sağlığında kullanılan ilaçlar tabiatı ile adı ilaç olan tüm maddelerin en yetkili uzmanı eczacıdır. İnsanların ilaçları kullanmadan önce eczacının danışmanlığına ihtiyacı vardır. İlaç doğru kullanılırsa etkilidir ve akılcı kullanılmadığında zehir (toksik) etkisi yapar. İlaç bilinçli kullanılırsa insan sağlığına katkı sunar, fakat bilinçsiz kullanılırsa insan hayatını tehdit eder. Bunun kötü örneklerini hemen her gün yaşıyoruz. Daha yeni zayıflama ilacı kullandığı için kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırılan genç kız yoğun bakımdan çıkamadı ve hayatını kaybetti. İçerisinde ne olduğu bilinmeyen, basın ve yayın organlarında özendirici reklamlarla internetten aktarlardan, seyyar satıcılardan, benzin istasyonlarından rahatça satın alınan ve hiçbir kontrol mekanizmasından geçmeden kullanılan bu tür ilaçlar ne yazık ki sağlığımızla oynuyor. İnsan sağlığında kullanılan ilaçlar 5 yönden doğrulanmadığı sürece ilacın akılcı kullanımı gerçekleşmiş olmaz. Bu doğrular; 1. Doğru ilaç 2. Doğru zamanda 3. Doğru miktarda. 4. Doğru şekilde 5. Doğru kişi için olmalıdır. Beşeri ilaçların akılcı kullanılması gerektiği gibi tarımda ve hayvan sağlığında kullanılan ilaçların da akılcı kullanılması insan sağlığı, çevre kirliliği ve ülke ekonomisi açısından son derece önem arz etmektedir. İnsanlar kendi sağlıkları açısından ne yediğini, ne içtiğini bilmeli bunlara dikkat etmelidir. Kontrolsüz bir şekilde kullanılan gıda, tarım, zirai ve hayvansal ilaçları (böcek ilaçları, yabani ot ilaçları, hormonlar, kimyasal gübreler, gıda boyaları, koruyucular, tatlandırıcılar, NBŞ, hayvan sağlığında kullanılan antibiyotikler, hormonlar, gibi) insan sağlığını, olumsuz yönde etkilemekte, insan bünyesinde oluşturduğu hasar dünyada ve ülkemizde çok büyük bütçeler ayrılarak onarılmaya ve tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Akılcı ilaç kullanımını ilaca daha az bütçe ayırmak
45. Bölge Eczacı Odası Başkanı Ecz. Süleyman KOCA Samsun 39. Dönem 3. Bölgelerarası toplantıda Eczacı TV ile röportaj
alınan pansuman tedbirler çözümü zorlaştırır. Akılcı ilaç kullanımının sağlanabilmesi için; 1-Köklü ve kalıcı bir çözüm istiyorsak öncelikle yasa ve yönetmeliklerin akılcı hale getirilmesi gerekir. İlaç ve eczacılık konusunda en küçük bilgiye sahip olmayan, veteriner hekim ve ziraat mühendislerine yasa ve yönetmeliklerde bazı düzenlemeler yapılarak ilaç satış izni verilmesinin akılcı ilaç kullanımında yeri var mıdır? İlaç adı taşıyan ve insan sağlığını direk veya dolayısı ile etkileyen her türlü maddenin yasal sorumluluğunu sağlık bakanlığının kendi yetkisine alması akılcı olanıdır. 2-Sağlık hizmet sunucuları ve sorumluluk sahibi taraflar yani (hekim, eczacı, hemşire, diğer sağlık personeli, ilaç sektörü, SGK gibi düzenleyici otorite, yerel yönetimler, Diğer (medya, akademi) ve diğer meslek örgütleri) sorumluluklarını yerine getirmelidir. Mesela çevreyi kirletmemesi açısından yerel yönetimler halkın elindeki kullanım dışı ilaçları toplayıp uygun olan ilaç imha merkezlerine göndermesi akılcı olanıdır. AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
41
ANALİZ
22.07.2015 Tarihinde Çorum İl Sağlık Müdürlüğü tarafından organize edilen ve Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurum Başkanı Sayın Prof. Dr. Özkan ÜNAL, İl Sağlık Müdürü Dr. İsmail YÜCEL, Tabip Odası Başkanı Dr. Mustafa AZAK, protokol üyeleri ve akademisyenlerin de katıldığı Hitit Üniversitesi Rektörlüğü Konferans Salonunda gerçekleştirilen, “ Çorum İli Akılcı Antibiyotik Kullanımı Değerlendirme Toplantısı “;
3- ilacın muhatabı olan tüm insanlar eğitilmeli eğitilenlerin sorumluluğunu yerine getirmesi akılcı olanıdır. BİZ NELER YAPTIK? Bu sayılan özellikler ve nedenlerden dolayıdır ki akılcı ilaç kullanımı konusunda halkımızı bilgilendirme, akılcı olmayan ilaç kullanımından kaçınma konusunda, toplumsal bir farkındalığın oluşturulmasında biz eczacılar olarak kendimizi sorumlu hissettik. Nereden başlamamız gerektiğini araştırdık. Akılcı ilaç kullanımı konusunda toplumu temelde bilinçlendirmek için; yarının büyükleri ilk ve ortaokul seviyesindeki öğrenciler arasında bir mum yakarsak, bu konuda geleceğimizi aydınlatacağımıza inandık. Bu vesile ile 2014 yılının başlarında tasarımını yaptığımız İl Milli Eğitim Müdürlüğü’müz ve Çorum Eczacı Odası arasında sloganı: “Akıllıyım, akılcı ilaç kullanıyorum” olan, akılcı ilaç kullanımı konusunda ortak bir proje hazırladık. Projeye 03.11.2014 tarihinde etkinlik takviminin belirlenmesi ile başlanıp 01.06.2015 tarihinde proje takvimi süresi içerisinde bitirildi. Bu projeyi Çorum İli genelindeki ilk ve orta dereceli okullarda sunulmak üzere tüm eğitmenlerini eczacılardan oluşturarak uygulamaya koyduk. Bu projede 44 eczacı meslektaşımız görev aldı. Çorum ili genelinde 11108 öğrenciye ulaştık. Öğrencilerimiz ve ailelerinden çok olumlu tepkiler aldık. İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün internet sayfasından yayınlanan anketimize 1019 öğrenci velimiz katıldı. Bu anketlerden bir eczacı olarak faydalandık. Eczacı meslektaşlarımızla bir toplantı 42
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
yaparak anketin değerlendirmesini yaptık. Eksiklerimizi ve bölgesel problemlerimizi tespit ettik. Önümüzdeki yıllarda yapacağımız sunumların ne şekilde yapılacağını kararlaştırdık. Ulusal ve yerel basının ilgi odağı olduk. Anketten edindiğimiz önemli verileri Milli Eğitim Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız, Sosyal Güvenlik Kurumumuz, Türk Eczacıları Birliğimiz ve ilgili diğer bakanlık, kurum ve kuruluşlarımızla paylaşacağız. Akılcı ilaç kullanımı konusunda toplumun hafızasının yenilenmesi, sağlıklı bir toplum olma yolunda bir katkı daha sunabilmek ve bu konudaki farkındalığı artırmak amacı ile öğrencilerin öğrendiklerini topluma somut olarak aktarabilmesi için AKILCI İLAÇ KULLANIMI konulu ödüllü bir afiş yarışması düzenledik. Çok sayıda öğrenci kardeşimiz bu yarışmaya ilgi gösterdi. Bir komisyon huzurunda dereceye giren yarışmacılar belirlendi. Öğrencilerin hazırladığı eğlence programı, tiyatro gösterisi ve müzik dinletisi ile devam eden çok sayıda öğrenci, öğrenci velisi, öğretmen ve eczacıların katıldığı ödül töreninde ödüller sahiplerini buldu. İl Milli Eğitim Müdürlüğü’müz ve Çorum Eczacı Odasının ortak hazırladığı akılcı ilaç kullanımının sunumu 20132014 eğitim ve öğretim yılında projelendirip başarılı bir şekilde sonuçlandırıldı. Eğlence programı ve ödül töreni ile de akılcı ilaç kullanımının galası yapılmış oldu. Akılcı ilaç kullanımı ile ilgili verilen eğitimin bir dökümanı olması açısından Çorum Eczacı Odası adına temmuz 2015’te bir dergi çıkardık. Bu dergi sağlık, ilaç ve eczacılık alanında büyük ilgi gördü. TEB Başkanı Sayın Ecz. Erdoğan Çolak’ın 39. Dönem 3. Bölgelerarası toplantının kapanış konuşması aynen şöyledir. “Değerli
meslektaşlarım Çorum Eczacı Odamız bir dergi dağıttı ve bu dergide 44 eczacı üyesi ile tam 12000 tane çocuğumuza akılcı ilacı anlatmaya çalışmışlar. O dergileri şöyle bir karıştırdık dergide eczacı oda başkanımızın konuşmasında burada aktardı o 44 eczacı meslektaşımızı yürekten tebrik ediyorum. 12000 tane genç çocuğumuza ulaştığı için. Siz de dergideki röportajları okursunuz. İnsanlara verilen eğitimin önemli olduğunu hep birlikte bir kez daha kavramış oluruz. Ve bu arkadaşlarımızın bu işi yapmaktan ne kadar keyif aldıklarından yine bu dergide görebilmek mümkün. İşte mesleki tatmin dediğimiz şey biraz da bu değil mi değerli meslektaşlarım. Değerli meslektaşlarım işte buna değişimin başlaması diyoruz. Ben bu hareketin bir sinerji yaratmasını ve tüm türkiyeye sistematik ve standart bir şekilde yaygınlaşmasını diliyorum ve Çorum Eczacı Odasını da başkanı nezdinde kutluyorum.” Sayın Ecz. Erdoğan Çolak’ın Çorum Eczacı Odası ve çıkardığı dergi ile alakalı hitabı Çorum Eczacı Odası’nın tüm üyelerini onore ve motive etmiştir. Odamız üyesi tüm meslektaşlarım bu övgülere layıktır. Ben de başkanları olarak meslektaşlarıma gönülden şükranlarımı sunuyorum. Çorum İl Sağlık Müdürlüğü tarafından organize edilen ve Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurum Başkanı Sayın Prof. Dr. Özkan ÜNAL, İl Sağlık Müdürü Dr. İsmail YÜCEL, Tabip Odası Başkanı Dr. Mustafa AZAK, protokol üyeleri ve akademisyenlerin de katıldığı Hitit Üniversitesi Rektörlüğü Konferans Salonunda gerçekleştirilen, “Çorum İli Akılcı Antibiyotik Kullanımı Değerlendirme Toplantısı” Yönetim Kurulumuz, Meslektaşlarımız ve Çorum’da görev yapan hekimlerimizin yoğun katılımı ile gerçekleştirildi. Verimli geçen bu toplantıda Çorum Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte düzenlediğimiz “Akılcı İlaç Kullanımı “ projesi hakkında bilgi verirken derginin tanıtımı da yapıldı. Çorum Eczacı Odası’nın yaptığı çalışmalar ve çıkardığı dergi takdirle karşılandı. Geleceğe kimyasallardan arınmış nefes alınası bir dünya, temiz bir çevre ve sağlıklı bir nesil bırakabilmek için biz eczacılar olarak sorumluluğumuzun bilinci ile üzerimize düşeni yapmaya çalıştık. İnsanların eğitilmesini ileriki yıllarda da değişik platformlarda sürdüreceğiz. Akılcı ilaç kullanımı eğitimini lise ve üniversite öğrenimi gören öğrenciler, veliler dolayısı ile tüm halkımıza vermeyi hedefliyoruz. Bu konuda sivil toplum kuruluşları duyarlılıklarını artırmalı yetkililer, yerel yönetimler ve siyasi otorite tarafından gerekli önlemlerin alınması sağlanmalıdır.
DERLEME
Ayşe KÖKSAL Derleme
Sinek deyip geçmemek lazım. Allah’ın ‘Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah’ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de âcizdir!” diye Kur’an’da kendisiyle insana meydan okuduğu bir canlıdan bahsediyoruz. Kâinattaki canlı cansız her varlığın bir yaratılış nedeni olduğuna göre sinek de bu âlemde boşuboşuna seyr-üsefer yapmıyor olmamalı. İşte bu yazı sürekli mücadele halinde olduğumuz sineklerin aslında kainatta ne kadar önemli yaratıklar olduğunu bize anlatıyor. “Sinekler düşündüğümüzden çok daha önemli. Sineklerin bir *pollinator (tozlayısı böcekler) olduğunu biliyor muydunuz? Yiyecek ve dışkının geri dönüşümünde önemli bir rol oynayan sinekler, böcek krallığında da temizlikte kullanılırlar. Bizim de o temizlikçilere ihtiyacımız var. Doğanın derinliklerindeki bu mükemmel sinekler, türler arasındaki etkileşimleri ve doğasıyla olan mükemmel uyumunu; gezegenimiz içinde hep beraber daha iyi yiyecek için ve doğal dengenin bozulmaması için çalışıyorlar. Onlar düşünebildiğimizden daha mükemmel birşey ile etkileşim içindeler. Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade edilmiştir: ‘O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır’.(Secde/7) SİNEKLER HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ GERÇEKLER * Bazı sinekler çiçeklerden polen taşır. * Sinekler atık yiyecekleri geri dönüştürür. Onlar olmasaydı dünyamız daha da kirli olurdu. * Sinekler yok olsaydı başka canlılarında nesli tükenirdi: Kurbağalar, kertenkeleler yarasalar, örümcekler,yusufçuklar, balıklar ve kuşlar * Ayrıştırıcılar: Sinekler ölü bedenleri daha hızlı ayrıştırılmasında rol oynuyorlar bu sayede toprak zenginleşiyor. * Sinekler kanatlarını saniyede 200 defa çırpıyorlar. Sinek kuşundan 3 kat daha hızlı çırpıyorlar. 44
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Havalar biraz ısındı mı hemen ortaya çıkarlar. Her yer onların hayat alanıdır. En olmadık zamanlarda yüzünüze gözünüze konup sizi rahatsız, hatta sinir ederler. Yemeklerin üstünde gezinip midenizi bulandırırlar. Hele de tam uykuya dalacakken canım geceyi bize zehir eden sineklere bambaşka bir gözle bakmaya ne dersiniz?
* Bazı sinekler bakteri taşıyabiliyor. Ama yemeğinize sinek düşerse sineği çıkarmadan önce sineğin tüm bedenini daldırırsanız yemeğinize bakteri bulaşmayacaktır.Çünkü bilim adamları sineklerin dış bölgesinde ve kanatlarına bakteriyi nötrleyecek başka bir bakteri bulmuşlardır. Peygamber Efendimiz’in bu yöndeki tavsiyesins hatırlayın. * Dünyamızın bazı bölgelerinde çiçekleri polenlemek için arı eksikliği vardır. (Kutuplarda, Alp bölgesinde)Arıların yerine sinekler polinatör olarak geçer. * Sinek türleri için alınan hiçbir koruma yok. Bu, endüstrinin yaydığı böcek zehrinden kaynaklanıyor ve muhtemelen sinekler basında doğamız için yardımsever olarak sınıflandırılmadığından sineklere karşı büyük bir nefret var. * Bitkilerin üzerinde sinekleri ve haşaratları engellemek için kullanılan böcek zehri aslında ekosisteme sineklerden daha fazla zarar veriyor. * Sinekler ilk mutasyona uğratılan hayvanlar arasındadır çünkü DNA yapıları bizimkiyle aynı. * 2 kanadı olan tek böcek sineklerdir. Başka böceklerin 4 tane vardır. * Sinekler ayaklarında olan tutkal sızıntılı pedler ile baş aşağı yürüyebiliyorlar. * Sineklerin ayaklarının şekere olan duyarlılığı, insanların dilinin şekere olan duyarlılığından 10 milyon kat daha fazladır. * Bilim adamlarının açıklamasına göre şu ana kadar 120.000 çeşit sinek türü bulunmuştur. * Toprağın güçlenmesi için sinekler atıkları çiğniyorlar ve sonrasında çıkartıyorlar, bu şekilde bitkileriniz daha güçlü büyümüş oluyor. * Sineklerin her iki gözünde de 4 bin lens vardır, bu yüzden sinekleri eliniz ile yakalamak çok zordur. * Sinekler uçmadan önce zıplar, arkaya doğru ilerler ve daha sonra öne doğru uçar. * Sineklerin lavrası olan maggotlar hastahanelerde yaraları iyileştirmek için kullanılıyor; maggotlar yaradaki hastalığı yiyerek yarayı iyileştirmiş oluyor. * Sineklerin ağzı yoktur onun yerine proboscis denilen uzun dilleri vardır. * Sineklerde bizim gibi sabahları aktif, geceleri ise dinlenirler. AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
45
SÖYLEŞİ
Kahraman Tazeoğlu SÖYLEŞİ ATAKAN AKMAN
Şair-Yazar Kahraman Tazeoğlu bir süre önce Erka’nın misafiri olarak Çorum’daydı. Çorum’da okurları ile buluşup kitaplarını imzalayan Tazeoğlu, BiDergi’nin sorularını cevapladı. Tazeoğlu gençlerin yakından tanıdığı ve ilgiyle okuduğu bir yazar. Çorum’da da bir hayli okuru bulunan yazarın bu kadar sevilmesinin nedenlerinden biri belki de kendisine hedef kitle olarak kitap okumayanları seçmesi, böylelikle büyük bir risk alması.
46
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
‘Çorum sadece leblebisiyle değil, okuruyla da meşhur olacak’ Çorum’a daha önce de geldiniz. Çorum hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz? Daha önceki yıllarda çok geldim Çorum’a o yüzden çok iyi biliyorum leblebinin güzelliğini. Leblebisiyle meşhur olan bu şehrin yavaş yavaş kitap okuruyla da meşhur olacağını düşünüyorum bugünkü kalabalığı gördükten sonra. Özellikle Çorumlu gençlerin kitaba ilgisi beni çok mutlu etti. Ne güzel! İnşaallah bir dahaki geldiğinizde sayıyı artmış bulursunuz. Bir televizyon röportajınızı di vnlemiştim, şöyle bir şey söylemiştiniz : “Hiç okumayan kitleyi hedef kitle olarak görüyorum ve bu kitleleri okumaya yöneltmek istiyorum.” Hedef kitle olarak neden okumayan bir kesimi tercih ettiniz? Çünkü Türkiye’de yazarların çoğu hatta hepsi sadece okuyan kitlelere yönelik yazar , kitaptan uzak duranlara kitabı sevdirmek adına bir gayret göstermezler. Ben de onların tam tersini yapıyorum; okumayanlar için yazıyorum, riske giriyorum onların yapmadıklarını yapıyorum ve topluma dolayısıyla diğer yazarlara yeni okurlar hazırlıyorum. Tam bu noktada şunu sormak istiyorum; yazılarınız romantizm ağırlıklı. Okumayan kitleleri hedef kitle seçen biri olarak özellikle romantik konular ele aldığınızı söyleyebilir miyiz? Kesinlikle söyleyebiliriz. Bunu bilinçli olarak yapıyorum, çünkü onların duygu dünyasına girmek gerekiyor. Başka türlü onların dünyasına çok fazla müdahil olamıyorsunuz yakınlaşamıyorsunuz bile. Ama bir duygularından yakaladığınız anda kitabı okutarak, kendinizi okutarak zamanla başka kitaplara da yöneltebiliyorsunuz onları. Bir metot diyebiliriz.(Gülüyorlar)
Son bir soru sormak istiyorum Cezmi Ersöz veya Ümit Yaşar Oğuzcan tarz itibariyle bu isimlere benzetiliyorsunuz bir kitle tarafından hatta bununla ilgili soru da alıyorsunuzdur muhtemelen. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce de benzer yönleriniz var mı? İnanın ilk defa duyuyorum zaten tanımıyorlar bile bahsettiğiniz kişileri dolayısıyla mukayese edecek durumda değil benim okurlarım.(Gülüyorlar) O zaman bu soruyu hiç sormadım sayıyoruz ve çiziyoruz. (Gülüşmeler)Son sorumu değiştirerek tekrar soruyorum, süreli dergilerde örneğin edebiyat dergilerinde çok fazla görmüyoruz sizi, bunun özel bir nedeni var mı? Şöyle söyleyeyim aslında bundan on beş sene önce dergilerde yazıyordum. Varlık Dergisi, Yolcu Dergisi çalıştığım dergilerdendi. Yazılarım çıkıyordu. Adını hatırlayamadığım birkaç dergide şiirlerim çıktı. Fakat geçen zamanla birlikte dergiler kapandı biliyorsunuz. Dergicilik zor, derginin ayakta kalması çok sıkıntılı oluyor. Bir iki dergi dışında tutunabilen yok maalesef. Dergiler kaybolamaya başlayınca bizim de dergilerdeki yazı serüvenimiz kendiliğinden bitti. Sonra kitaplar ön plana çıktıktan sonra sanırım dergiler de çok gereksinim duymadıkları için öyle bir teklifle gelmediler açıkçası. Peki çok teşekkür ediyorum zaman ayırdığınız için Mehmet Beye ve Erka’ya da teşekkür ediyorum. Bu tür organizasyonların daha sık yapılmasını diliyorum. Çok memnun oldum ben teşekkür ederim.
Peki şunu merak ediyorum, biz size dergide yer verirken şair mi yoksa yazar mı diyeceğiz? Genelde şair-yazar diyorlar çünkü ben edebiyat dünyasına şiirle girdim dolayısıyla bir şair olarak tanınıyorum, ama uzun yıllardır şiir yazmıyorum. Ben şiiri romana taşıdım. Yazdığım romanların içerisinde zaten benim şiirim var. Gizli şiir diyoruz biz ona. Anladığım kadarıyla yazar kimliğinizin ön planda olmasını istiyorsunuz. Evet zaten son on senedir öyle oldu. AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
47
MAGAZİN
48
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
n olay tılmak istene la an de m fil a tilmiş çarpıcıdır. Kıs larına göre üre er lıp ka tı la an ik as karakterl önemliyken, kl ? olayı yaşayan de de n m ri fil le ema lı je o aj Kısa Film Nedir tr pr e ze m uzun rle ben r sin esel film le lg m be fil lı ve aj tr k e sa ra kı nm mış biri ola mde detaya Uzun süredir önemlidir. Uzu ğmen kısa fil ylı olarak çalış ra la m u a do st ın ve do as i n n ılm e n da konu tabiri netm doğru dili kulla ı düşünülen enel Yayın Yö as G m de i n tıl rg bi la e le id an ta B zı n n n izleyiciye r ya bende girilmede eden doğruda m” hakkında bi fil lm a di da ıs e n “k su , lik u n ay ze rb ko ve rektiği Fatih Tu izse ge ne yazmam ge … Anlatabilecek ca az bulunduğunda lm aktarılır. o desem yalan ldukça o k e lm: m e m le bocalamadım bi ğımız cağını lkemizde Kısa Fi za Ü ya e n n e 0. yılını kutladı rk 10 ) 14 20 ( onca şey va çesi hakkında n bir tarihte in dahi tarih sadece Yakı i’n r h can sıkıcı… da ri az, Ta ka e a n m si e n necek kadar yıl önce Türk Si de 10 k ık yo da aş n da kl o zy ya ya vi l Çok deği nadiren tele dı kısa filmin i kaynak yok rinde ya da üzde yeterl anın üvey evla m m ü e n n si gü , ca n n lu ke film festivalle o lir k hal böyle e şansı bulabi şünün. zerinden birço ü kısa film izlem b e w la rumunu siz dü lık at du h n az sayıda ra e şi ki ys r de bi nere rından itibare lla de yı iz isteyen her m ilk e lk Ü tin ye r. miz kısa film huri laşabiliyo rülse de ülke lerinde eğitim Cum gö m lü çalışmaya u ar al bö m ili lış ilg ça 63 yılında l rsitelerin kimilerince bireyse ilk hareket 19 , k n e ra til la tamamı ünive o re ü u n pl to lediği “Hisar de r tarafında bü’nün düzen ler… Tamam tarihin lü u m K fil a sı alan öğrencile m ta e h n ta Si j e ole rtaya çıkan ığı, denem kendi içinde o a nedir bu Robert K de am t ” ke m e acemiliğin atıld fil ar n h la u o lamamış. olarak kısa Yarışması”. B zun soluklu o u cu u n kısa film “süre so r lıkla ren açılan başından itiba da anlaşmaz n an rı al lla k yı o kısa film ? ’li rç bi 80 lelinde Sonrasında 19 olduğu kadar olojisinin para e kn ce rd te n tü ö o r a de bi h vi l da ve sa n rı asında Sanat larke sinema okulla bu tarihler ar yeniliği tanım n r k de bi ca n ri n an ze ka ü li çı r m a ile ne laşmak ortay bul görmüş bilg aracılığıyla gelişmeler ö t bir veriye u ka e n ve iş da m n n kı le ak m h r en lerin deneyi tilen kısa film üretilen filmle i daha iyi bilin re n ü a ye e ay de rt m iz o m lin e bi de lk kısacası denince raarkası.org kün değil. Ü lışırız. Kısa film ne isim kame ise kısa müm gâ ye an m da ro ın m as anlatmaya ça fil kt n o dan tutulan an biri de “uzu oğu arşivi n Çölaşan tarafın ri ay nı H n çıkan tanımlard aklıma ilk gelenlerden … Ç ra i ku gösterim imka eri uzun sitesin sonra ce n e de n kt sa ri di le m til m fil re film şiirdir” sözl fil Ü sa ( şülen nokta, kı da kayıtlar. rinin tutulduğu m dü ile la a lg ıy an bi ılg t l rı n e ai la ic ya re n z ba le e ke tt el ça film şüncesi. Elbe lliği bulmuş ölaşan’ın bireys dü Ç ze ö v sı şi sa n ar r kı gi lir da bu in ) ka be m l fil en üze deği or ve günüm gibi kopyası lığı kısa filmin ıy şl sa ğu kı ba u in ld da la o n si lın ak yı re da sü asın çalışma olm sonucu 1997 iir karşılaştırm ir edilecek bir ı alan ya da kd ığ Ta ad ş. ama roman-ş pl ü rafından ka lm n rü ri ü sürd kelimele k bir kaynak ta ki te l. n de ği n vi ri şi de i ze ar rl ü r te a bi rıyor ye sayf birlikte bu tür riskler barındı ı anlatmak için de rk in fa iç bu di n sı at yı n ke sa ı sa as resmi bir sayfa tutuluyor olm filmlerin arşivi ğil, herhangi n e de til in re iç ü rı m de la iz fil ır sın em iğine Sadece kısa bu yüzden ülk tulması gerekt içine sıkıştırıp tu ım n da ta ca r bi ar a şl m n tla rulu m kopyaları ile yapıtını belirgi pılmış bir kısı ve bağımsız ku ileri ve gösteri a lg at dalına ya n bi n su acı sa lm ru Fi o so . k m r” e çizm anıyoru iğinde araştırm film nedi in kt a re ıs “k ge ı, n n e ba a zd h veri ta l hafızamız olacaktır. Bu yü plar üzerinde durmanın da oluşturulacak ceği toplumsa le bi va şa ce la u k n ce ri le le verilebi yim. veya ilgili ak olacaktır. düşüncesinde r bi iç h lı aj önemli bir kayn doğru olacağı tr e in m iç lemelere de n zu u kü kanuni düzen zdır. Çün si sı lik ci e m n yi ğı le yö iz ba ) re m iz le fil t 1937 tarihli bilir Kısa Kısa film sayılı 10 Şuba ni de dahil ede ri 22 e le 31 rl m : tle fil e ak at iy rs n al lu sa m cek uzun ek film ( bakacak o rında gösterile . Oldukça yüks la n az lo m ce sa la re o a r sü m va ı e n ığ gösterimi ad olmadan kanunla, si kısa filmler i desteği bulm i ar tic tic e k r ğr şü ö le dü m si fil ce re a karşılık üretilen filmler önce en uygulamad Kısa filmler gö z. ğm e ra m ir a til re ın ü re as ü rd lm sü nunun nda varlığını zorunlu tutu kadar bu ka i sistemin dışı ar e h tic ri ta in iç r. n kı ğu ka u çı Ya bepler aya bütçeli old bulamamış. asında teknik se ür yapımlar ort ar zg ri ö e a pl h be da se a a yl r farklı ler uygulanamam ve dolayısı metrajlı filmle zun metraj film n u , zu u m fil ve sa a kı ıs , K ir kçid kse gösterilebilirdi. lı filmler Kısa film yenili k içerik gere i uzun metraj n re ya ge , da k n rı ce la le etrajlı ği gösterim format için riskli olabi denenebilece lirken kısa m n ri ri e e st kl gö ili n ye da l ın at retilip biçimse r ortamıdır. 35 mm form formatlarda ü tli e iy al m bir laboratuva z lonları DCP film filmler daha ucu Kısa artık sinema sa k ca n A . u rd o gösteriliy
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
49
yılların MAGAZİN masyon ) 2000’li ni ,a el es lg be a, açısından 20 için ( kurmac gösterim imkanı ve ında gösterim a at m rm rış fo ya ) da ti ke Pa başın ken günümüzde aynı formatta ((Dijital Sinema kanı bulabiliyor im rin le ik m nl fil ki et sa r kı da kada da ortaya çıkan üzerinde. Bura ksek maliyetli yapıyor. Uzun ya yü ün 0’ bi 10 gi i m ak ka rd u”. Devlet bu ra ki yılla festivali enflasyon dığınız uzun lm al gösterimi önce “fi i n tin ru le bi so r ze ğe dernekler ünseni kuşağını bir di vakıflar, okullar, r, am le kl değil artık. Düş ye re di le lık be ka ki rı, mla m festivali cesi 20 da izlemek kuru eyen her kişi fil m ist fil ak metrajlı film ön sa ar kı ol lı el rk ys fa re olan bir en az iki kadar, hatta bi ilgili yaptırım gücü a ğu nl du nu ol izlemek yerine, Bu in . iç or ci iliy yi şu soru nleyeb dı ? Bu izle aalesef. Burada m sahipleri düze l n ği lo de t sa güzel olmaz mıy cu ve r ev la m cı e ye kötü ları, dağıtım maya düzenlem . Film festivallerinin fazla olması ni la gu uy r kısa film yapımcı bi k ce a film akla gelebilir tkıları olabile sağlandıktan sonr r la rt şa li için de olumlu ka lir be imine olsun ? Elbette ğalması film üret ço ak ar er ol l el dönüştürülebilir. sa m yı le ni Düzen festivallerinin sa iz uygulamalar Ülkemizdeki Kanu ak ancak bilinçs ac ol ak ri ar le ol Kısa Film ile ilgili ki et di lu ad m atindeyim. olum vlet tarafından zarar verdiği kana de a ıy ın tç rin an na le sa m em fil ve sin ta Kısa enim n ise sana genel durum “b yönelik ilk kanu a e am in r 95 es 19 va l y nm lü le şe Ey k ek dest sayılı 5 Anlatılacak ço etlenebilir. Dilim ü yılında, 22395 kanun ığında böyle öz ld kı Bu ba r. icadının yüzünc yo n” nı de la m m zü a özetlemeye gö gazetede yayı ümkün olduğunc da kısa m yı sa ve li lir ce tarihinde resmi be ün l yı üğ r dönd r Bakanlığı he şüncesiyle. gereğince Kültü nudaki çelişki ise çalıştım. Sıkılmadığınız dü ko Bu . or riy ve stek en istisna film projesine de iyor olmasına rağm ril ve ek st de ır ld emli bir o kadar yı alan filmlerin ön ek st de da şın dı sterildiğini örnekler bir festivalde gö gi an rh he un edim. çoğunluğun luştuğunu görem bu ile i ic ey izl e ld ı yoksa veya bir şeki destek almak m in iç ek lm bi ke Mesele film çe anlamış değilim. film çekmek mi in iç ak m al ek st de lümlerin sitelerde ilgili bö er iv ün ı as nr so r r dijital 2000’li yılla ılmış olması kada aç ne ta r bi e ild r etimini neredeyse he arak kısa film ür ol l ce ni i im liş ma teknolojinin ge Bu noktada Sine r. le ör kt fa li retim elemanı artıran en önem lerin gerekli öğ lte kü fa n re ve i lmadan bir bir eğitim alt yapı oluşturu ik kn te ve ı m tışına paralel istihda lerin sayısal ar m fil n ile et ür ı eri arasında açılmas amasının sebepl am an ğl sa tış ar nitel bir gösterilebilir. m festivalleri olduğu gibi fil a nd su nu ko . Kısa filmler Eğitim artış söz konusu r bi li em ön da sayısında
50
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
51
ANALİZ
52
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Çorum’da 2006 yılında fotoğrafa ilgi duyan dört gazeteci tarafından kurulan Çorum Fotoğraf Kulübü (ÇFK), yaklaşık 10 yıldır fotoğraf, macera ve gezi tutkunlarına yönelik etkinlikler düzenliyor. Fotoğraf sergileri, foto safari ve geziler, kurs, seminer ve konferans gibi eğitimler ile sosyal sorumluluk projelerine imza atan ÇFK, Çorum’un tanıtımının yanı sıra kentin sosyal hayatına da katkı sağlıyor. Nisan ayında Atakan Akman’ın başkanlığında oluşturulan yeni yönetimle etkinliklerine kaldığı yerden devam eden ÇFK, Çorum’da fotoğraf severler ile bu alanda çalışan kişi ve kuruşları, sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklerle bir araya getirmek, fotoğrafı sevdirmek ve fotoğraf sanatını yaygınlaştırmak ve Çorum’un tanıtımını yapmayı amaçlıyor. Bugüne kadar temel fotoğrafçılık kursu, ilçe ve şehir dışı gezileri, foto safariler, fotoğraf sergileri ve sosyal sorumluluk projeleri gibi çeşitli faaliyetler gerçekleştiren ÇFK, herhangi bir dernek, vakıf, sendika ya da kuruluşun bünyesinde yer almıyor. Tamamen gönüllülük esasıyla bir araya gelmiş fotoğraf ve macera tutkunu kişiler tarafından yönetilen kulübün yönetimi şu isimlerde oluşuyor: Başkan: Atakan Akman Başkan Yardımcısı: Ahmet Yazıcı Başkan Yardımcısı: Alpdoğan Boduç Genel Sekreter: Gazi Nogay Basın Sözcüsü: Fatoş Aykaç Yönetim Kurulu Üyesi: Mutlucan Aydın Yönetim Kurulu Üyesi: Özlem Dertli “ÇFK Çorum’da sosyal bir eksikliği giderecek” Çorum Fotoğraf Kulübü (ÇFK) Başkanı Atakan Akman, gönüllülük esasıyla bir araya gelerek yeniden aktifleştirdikleri ÇFK’nın Çorum’da sosyal bir eksikliği gidereceğini söyledi. Fotoğraf çekmenin ve seyahat etmenin, günümüzde yapılabilecek en güzel hobilerden olduğuna dikkati
çeken Akman, kulüp olarak fotoğrafçılık kursları, fotoğraf sergileri ve geziler düzenleyeceklerini belirtti. ÇFK’nın resmi bir statüsünün bulunmadığını ve sosyal bir topluluk olduğunu vurgulayan Akman, düzenleyecekleri etkinlik ve projelerle Çorum’un tanıtımına da katkı yapacaklarını dile getirdi. Çorum’un, Hitit Medeniyeti’ne başkentlik yapan topraklarla birlikte büyük bir tarihi zenginliğin yanı sıra ahşap evleri, önemli yaylaları, kanyon ve barajları başta olmak üzere büyük bir doğal güzelliği de sınırları içerisinde barındırdığna dikkati çeken Akman, “Biz de kulüp olarak üzerimize düşeni yaparak hem bu mekanları insanlarımıza göstermek hem de bu alanların tanıtımını yapmak için çalışmalar gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. “Fotoğraf ve gezi konusunda öncülük yapacağız” ÇFK’nın etkinliklerinden de bahseden Akman, Halk Eğitim Merkezi işbirliğinde düzenledikleri “Temel Fotoğrafçılık Eğitimi”nin devam ettiğini, Kasım ayında ikinci bir kurs düzenleyeceklerini söyledi. Yaklaşık 3 ay süren kursta fotoğraf çekmenin ve fotoğraf makinesini en iyi şekilde kullanmanın anlatıldığını ifade eden Akman, kurs süresince düzenlenen gezilerle hem kentin tanıtımına katkı yaptıklarını hem de çeşitli mesleklerden oluşan katılımcılar arasında yeni dostlukların kurulduğunu vurguladı. Fotoğrafçılık kursunun yanı sıra photoshop kursu da düzenlediklerini bildiren Akman, ayrıca kısa bir süre içerisinde tanınmış ve alanında uzman kişilerin katılımıyla konferans ve eğitim seminerleri düzenleyeceklerini söyledi. Her ay bir bölgeye de gezi düzenleyeceklerini anlatan Akman, Ağustos ayı içerisinde Karadeniz, Eylül ayı içerisinde Çanakkale, Ekim ayı içerisinde de Mardin gezisi düzenleyeceklerini, Kasım ayında da başka bir ülkeye gezi yapmayı planladıklarını ifade etti. Akman, “Bu güzel ve anlamlı yolculuğumuzda yanımızda yer almak isteyenleri ÇFK’ya davet ediyoruz. Etkinliklere katılmak isteyenler www.corumfk.com adresinden bilgi alabilirler” dedi.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
53
ANALİZ
Hitit’i Tercih Ettiler Hitit Üniversitesi kapılarını yeni öğrencilerine açmaya hazırlanıyor. 2015-ÖSYS merkezi yerleştirme sonuçları ile üniversitenin herhangi bir programına kayıt hakkı kazanan yeni öğrenciler Ağustos ayı başında kayıtlarını yaptırarak üniversiteye ilk adımlarını attılar. Bidergi Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden üniversite için Hitit’i tercih edip Çorum’a gelen konuk öğrencilerin üniversite heyecanını paylaştı. İşte üniversite nedeniyle Çorum’la tanışan gençlerin şehrimiz, şehir insanı ve Hitit Üniversitesi’ne dair ilk izlenimleri:
54
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
‘ÇORUM TAM ÖĞRENCİ ŞEHRİ’ Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okuluna kaydımı yaptırdım. Beden eğitimi öğretmeni olacağım inşallah. Sivas’tan okul için buraya gelen çok arkadaşım vardı. Onlar çok tavsiye ettiler, ben de araştırdım hem yeni hem de güzel bir üniversite olduğu için gelmek istedim buraya. Ayrıca Çorum tam öğrenci şehri yani öğrencinin bütçesine göre her şey. İnşallah hayırlı olur. SAMET ALTUNOLUK / BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEK OKULU( SİVAS)
‘HİTİT’İ TAVSİYE ETTİLER’ Kırıkkale’den geliyorum. Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümünü kazandım. Ben spor lisesinden mezun oldum. Burada okuyup tavsiye eden çok tanıdığım var. Hitit Üniversitesi hem tavsiye edildi hem de kendim çok araştırdım. Çorum’u da sevdim. Özellikle temizliği çok dikkat çekici. Bizim oralara bakarak gerçekten çok temiz. Öğrencilerin kolay yaşayabileceği bir şehir. Daha önce de bir iki kez gelip gezme fırsatım olmuştu. Tercihimden dolayı pişman olmayacağıma inanıyorum. FİKRET ÖZTÜRK/ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEK OKULU( KIRIKKALE)
‘ÇORUM TAM İSTEDİĞİM GİBİ BİR YER’ Muğla Milas’tan geldim buraya.Harita Kadastro Bölümü’ne yerleştim. Ben tercih yaparken okuldan önce yaşanabilir, mütevazı, sakin bir şehir olsun istedim. Çorum’u hiç bilmiyordum. Tercihlerimi yaparken sadece internetten fotoğraflara bakmıştım. Burası altıncı tercihimdi. Tam istediğim gibi bir yer burası, insanlar çok sıcak kanlı. Muğla insana doymuş, tok bir şehir, orda bu samimiyeti bulamazsınız. Ama burada birileriyle ayaküstü bile konuşsak hemen sohbete dönüşüyor çay, kahve geliyor. Üniversitenin akademik kadrosunu araştırdım. Çok donanımlı insanlar. İnşallah bilgi birikimlerini bize de aktarırlar. SERAP YILDIRIM/ HARİTA KADASTRO( MUĞLA)
‘ÖĞRENCİLER İÇİN İDEAL BİR ŞEHİR’ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine kayıt yaptırdım. Samsun’da yaşıyorum. Çorum yakın ve ağabeyim de burada üniversite öğrencisi. Onunla aynı yerde olmak için Hitit Üniversitesini tercih ettim. Üniversite hakkında da fikir sahibiyim, Rektör Reha Metin Alkan’ı tanıyorum. Yeni kampus yapılıyormuş. Çorum öğrenciler için ideal bir şehir gibi görünüyor.İnşallah buradaki dört yılım güzel geçer. MUHAMMED ANIL ÇILDIR/SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (SAMSUN)
Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümünü kazandım. Biz yetenek sınavlarıyla girdiğimiz için birkaç yere başvuru yapıyoruz. Başvurduğum üniversiteleri kıyasladığımda burası en iyisi. Burada sporcuya değer veriliyor. Sınav anlamında da en düzenli olan üniversite. Ama kötü tarafı kampus yok, çok dağınık, öğrenciler için zor ve uğraştırıcı bir durum. Çorum’la ilgili çok bir şey bilmiyorum. Belediye başkanını falan tanımıyorum mesela. Ama benimle tanışmak isterse asla hayır demem. Üniversiteden özel bir isteğim var. Köydeki çocuklara spor yaptırmak, bildiklerimi onlara da öğretmek istiyorum. Okul bize bunun için imkan sağlarsa sevinirim. İZZETTİN GÜROCAK/ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEK OKULU (KİLİS) AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
55
HİKAYE
MISTIK Halit YILDIRIM
56
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Badallardan aarı tangır tungur bi ses geliyodu. Topluyu kıyıdıp öylecane dikkat kesildim. Baktım göbelin biri paldır kültür tuvalana tuvalana demir badallardan aşağa inmez mi? Peşinden ellam anası olacak bi garı, elinde koca bi tokacınan göründü. “Erkağsen gaçmasana gavur dölü, itin eniği seni, ciğeri, bödela deşilecce, kanı altına akaacca, gözü deşilecce, yüzü tahtıyaalecce gene kaçtın daalmi mektepten. Baban olacak sarhoş köpek ağşam eve gelince ben seni bu kerez demem mi, kanadını, gıçını gırdırmam mı? Sen kaç bakalım, dönüp dolaşıp gelecan kürkçü tükeni…” Gobel bi yandan dinelmeye çalırken bi yandan da: “Etme ana irezil ürüsva etti beni… Yeter bi daha töbe billah kaçmıyacam. Babama sakın deme, beni kelem gibi kıyım kıyım kıyar, kösnü gibi depeler, alimallah ezelerimi çürüdür” diye anasına yas yas yalvarıyodu. Neyse ki gobel, çodürüçüşe binmiş bebeler gibi bi ine bi gaka ayağa dilikip ediklerini eline alıp dabanı yağladı. Anası çaresiz durdu ve geri döndü. Badalları ağar ağar çıkarken ha bire söğüyor, sokranıp duruyordu. “Sıçandan olan kendir keser” diye de herifine epey bi sayıyodu. Bek de meymenetsiz bir garıydı. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Göbelin gaçtığı sokağa doğru yürüdüm. Baktım o göbel bi kaç maalleli bebanen deşenek oynuyolar. Vardım yanlarına dikildim. “Adın ne la senin” dedim. Sırıtarak yüzüme baktı “Mıstık” dedi. “Anan seni niye guvalıyodu” dedim. Şinnek şinnek “mektepten gaçtım” deyince ötaa göbeller de gülüştü. Üstü başı çar çamur içindeydi. “Lan oğlum eve get de anan seni çimdirsin, yeni gunnamış marsığa dönmüşün” dedim. “Yav sen ne diyon heri, eve gidersem anam beni köstavayınan geberdir. Aşama doğru nahal olsa ökesi diner. Zati eccik sona unudur” dedi. Eccik başlarında aleştikten sona üşüdüğüm için eve
gettim. Zobanın başına kuş gibi tünedim. Anam sıfrayı sermişti. Gumpir ve baldırcan kızartmıştı. Bi gözel yemağmı yeyip kannımı doyurdum. Eyice bi ısınıncı dışarıyı seyretmek için geri toplunun öğne otudum. Başladım dışarıdan gelen geçeni seyretmeye.. On dakka oldu olmadı bi de baktım bayakki Mıstık yanında öta göbeller bizim toplunun öğündenarı demir badallardan üst yola çıkıyorlar.. En gallede Mıstık vardı. Mıstığın suratı gapkara, kulakları da soğukdan börtlemiş gibi gıpgızıl olmuştu. Gocuğumu geyip tekrar dışarı fılladım. Demir badalları ikişer üçer çıkarak peşlerinde saarttim. Onlara yetiştiğimde gaba soluğa binmiştim. Aazımdan çıkan duman, fabrika bacası gibiydi. Dalaam şişmişti ellaam. Mıstıklarla iki sokak arkadaakı maalliye kadar yörümüştük. Orada elimize bi tenike geçti. Başladık tenikiye vurmaya. Davul çalar gibi vura vura yürüyoduk ki nerde var nerde yok Mıstığın anası karşımıza dikildi. Karı Mıstığı bi hamlede yakaladı. Zumzuğunu göbelin tepesine bi çaktı, Mıstığın tebdili şaştı, ağrık gelmiş tavuk gibi bi sağ bi sola döneledi. Anası hemen Mıstığı gücüğünün yakasından yakaladı ve itin gölbezini sürüttüğü gibi çekti evin çatal kapısından hayata soktu. Mıstığa elindaa zopaynına bi vuruyodu ki ödümüz koptu hemencane kaçtık oradan. Köşeyi döndüğümüzde hala Mıstığın “vay anam ölüyom” sesleri geliyodu. Nemrud garı göbeli eyi benzetmişti. İçimize heç sinmemişti. Mıstığı kurtarmamız gerekiyordu. Gobellerinen hemen bir plan yaptık ve işe goyulduk. İçimizden en hızlı koşan Cemo’yunan Irıza, Mıstıkgilin kapıyı hızlı hzılı çalmaya başlamıştı. Mıstığın anası kapıyı açıp karşısında Cemoyunan Irıza’yı görünce “sizi eniğin dölleri “deyi onları başladı kuvalamaya. Biz de erkete durduğumuz köşelerden çıkıp başladık garıyı daşlamaya... Gadıncağaz zor bela komşunun birinin evine girince hemen Mıstığı evden çıkardık ve gaçmaya başladık. Mıstığı şimdiki hal kurtarmıştık emme ağşam eve gidince olacakları düşünmek bile istemiyoduk.
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
57
LEZZET
58
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
59
Nuri Şahin
sı Semaver Usta
Semaveri okumuş-yazmış kesim daha çok tercih ediyor. Fırsatını bulan semaverini yakar, çayını içer. Bakır semaver çayının yerini başka çay tutamaz.
Damak tadını bilenler çayı semavarden içiyor Yaz geldi. Sıcaktan bunalıp da imkân bulanlar yaylalara, bulamayanlar ise mesire yerlerine akın ediyor. Yüksek bir yerde ağaç gölgesi bulunca da semaverini yakıveriyor. Bilenler için Çorum semaverinin başka bir anlamı var. Vazgeçemiyorlar. Bidergi okurları için semaver yapan 6 ustadan birisi olan Nuri Usta’yla çay ve semaver üzerinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Nuri Şahin 65 yaşında. 52 yıldır semaver yapıyor. Yetiştirdiği ustaların sayısını bilmiyor. Semaver çayının zahmetli ama damak tadını bilenlerin tercihi olduğunu söyleyen Nuri Usta, “Suyun tadı bile bakır kaptan içtiğinde değişiyor. Çayın tadını siz düşünün” diyor. Yaptığı semaverlerin Türkiye’nin dört bir tarafına ulaştığını büyük bir gururla bizlere söylüyor. Çorum semaverin mukavemet açısından da diğer semaverlere göre daha iyi olduğunu söyleyen Nuri Usta, yaptıkları semaverde lehim olmadığını, bakar kaynak kullandıklarını belirtiyor. Diğer mesleklerin aksine teknolojik gelişmelerin semaver yapımını olumsuz etkilemediğini, üretimi artırdığını, bunun yanında da kaliteyi
asla düşürmediğini tüm samimiyetiyle bizlere aktaran Nuri Usta, “Eskiden bir ustan günde en fazla 3 semaver yapabiliyordu. Bugün ise 20 semaveri bir usta hazır hale getirebiliyor. Bunu yaparken de kaliteden asla taviz vermiyoruz.” diyor. Semaverin daha çok okumuş-yazmış kesim, memurlar tarafından tercih edildiğini dile getiren Nuri Usta, “Çiftçisi-amelesi, esnafı da semaver yakıyor. Savcı, hakim, asker, polis de. Bunun meslekle, ekonomik durumla bir alakası yok. Çay tiryakisi olup olmamakla alakalı bir durum.” dedi. Sohbetimizin sonunda aklına her geldiğinde gülmekten kendini alamadığı bir anısını da bizlerle paylaşan Nuri Usta: “Bir Pazar günüydü. Birisi geldi semaver aldı. Akşama doğru beni aradı. Nuri Usta, bu semaver suyu ısıtmıyor. Geri getireceğim dedi. Ben de gelirken küçük paket çay ile şeker de getir dedim. Ertesi gün geldi. Semaveri yaktık, çayı demledik. Herhangi bir sorun da yoktu. Sonradan müşterinin semaveri nasıl yaktığını anlatınca suyun niçin kaynamadığı ortaya çıktı. Meğerse hayatında hiç semaver yakmamış. Piknikte önce ateşi yakmış. Ateşin üstüne de semaveri koymuş. Suyun kaynamasını öylece beklemiş. Tabii su da kaynamamış. Çayı da demleyememişler.”
ANALİZ
OLDU DA BİTTİ Çorum Belediyesi’nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği sünnet şöleni bu yıl da aileleri maddi-manevi rahatlatırken en çokta çocukları sevindirdi. Üzerine terör olaylarının gölgesi düşse de çocuklar sünnet şöleni kapsamında erkekliğe ilk adımlarını attılar. Sünnet çocuklarının aileleri ise en az çocuklar kadar heyecanlıydı. Bidergi aracılığı ile Çorum Belediyesi’ne teşekkürlerini ileten ailelerin mutluluğu görülmeye değerdi.
ARİF EFE(5) VE ANNESİ: Sünnet düğünüm olacağı için çok mutluyum, düğünler çok güzel oluyor. Annesi; Çok mutluyuz, gurur verici bir duygu Allah herkese yaşatsın. Çorum Belediyesine ve başkanımıza teşekkür ediyorum bize bu sevinci yaşattıkları için. YUSUF BERKE ÖZTÜRK(5) VE ANNESİ: Çok sevinçliyiz, çok mutluyuz. Bir de ilk defa yaşayacağız böyle bir şeyi ne nasıl olacak bilmiyoruz, onun heyecanı da var. Belediyeden arayıp çağırdıklarında çok sevindik. Allah herkese nasip etsin. ATAKAN EFE DÖLCÜ(9) VE BABAANNESİ: Belediye Başkanımızdan Allah razı olsun, bize bu güzel duyguyu tattırdı. Çok sevinçliyiz. Biraz korkuyoruz ama yine de mutluluk ağır basıyor. YAĞIZ(4) VE BABASI: Daha önce böyle bir duygu yaşamadığımız için çok heyecanlıyız. İlk çocuğumuz onun da etkisi var. Annesi; ben çok mutluyum Allah’ıma şükürler olsun bize de yaşattığı için. Biraz korkuyorum canı acıyacak diye ama sonuçta o geçiyor sevinci kalıyor.
62
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
63
ANALİZ
66
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
Atlı Cirit Takımı AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi
67
ANALİZ
68
AKTÜEL MAGAZiN HABER DERGiSi