2 minute read
Beyaz AdamAbdülkerim CANTÜRK
Beyaz Adam
Abdülkerim CANTÜRK
Advertisement
“Büyükler müstesna, kaliteli bir müslüman tanıdın mı hiç?” diye sorsalar, hiç tereddüt etmeden göstereceğim ilk kişi rahmetli Nusret Ağabeyimdir.
Üstad’ın sesini birebir taklit ederek bana “Malkoçum” demesi, hep aynı tazeliğinde kulaklarımda çınlıyor. Sultan çay ocağında ilk karşılaşmamız, sürekli gittiğim bir yer lakin “beyaz adamı” ilk görüşüm, ben de o aralar yeni tornaya bağlanmışım, kafamdaki çatlaklar tamir edilmeye başlanmış :) ve genel olarak dinini yaşamaya çalışanlar için oldukça sıkıntılı zamanlar, yani yeni bir yüz gördüğümüzde “Mit mi lan bu” diye pimpiriklendiğimiz dönemler, neyse... Allah sevdiği için bize de hemen sevdirdi, bizim için hazine olduğunu hamdolsun kısa zamanda anladık.
Nusret Ağabey çok önemli bir özelliğe de sahipti, bildiklerini cömertçe insanlara aktarırdı hiç usanmadan, bununla birlikte duygusallığını da oldukça belli ederdi, sanki kristal bir kalbi vardı, bunun farkında olanlar çok dikkatli olurdu. Bir de o dönemde arkadaşların çoğunluğu dinî konularda çok eksiktiler, bu da Nusret ağabeyimiz için büyük bir dezavantajdı yani neyin nasıl sorulacağı pek bilinmezdi. Öyle sorularla muhatab olurdu ki, bazen zıvanadan çıktığı olurdu ve hemen bana dönerek “Malkoçum, bununla sen ilgilen” derdi !
Kısacası onun ilminden o kadar faydalandık ki yazmakla bitmez. Allah ondan razı olsun...
Kısa sürede o kadar samimi olmuştuk ki, artık o benim tartışılmaz bir numara ağabeyimdi, okumanın ve bilmenin en önemli tarafı olan “doğru kaynak” o idi benim için, hele ki tarihi konuları anlatırken çayımızı nerdeyse karıştırmak istemezdik ses olmasın diye, sanki orada imiş gibi anlatırdı bize konuları, akşamları mutad beraberliğimizin haricinde bazen gazeteye yanına giderdim...
O her gün evinden çıkıp Edirnekapı’daki Acıçeşme durağından taksiyle gazeteye giderdi, bir keresinde çok hoş bir anımız oldu. Benim taksicilik yaptığım bir dönemdi, sabah Fatih’ten Edirnekapı istikametine gidiyordum, bir an kalbimden şöyle geçti, “İster misin Nusret Ağabeyim Acıçeşme’de taksi bekliyor olsun ve içinden de desin ki ‘Bu sabah malkoçum denk gelse de onunla gazeteye gitsem’ , ben de sol şeritten hızla sağ şeride girerek önünde dursam ve ‘ne var kardeşim sabah sabah böyle çağırmalar’ falan deyip gülsem” Ve aynen öyle oldu :) Hani derler ya “kalpten kalbe yol vardır”, işte biz onu o an en net şekilde yaşadık, çünkü biz birbirimizi menfaatsiz seviyorduk (inşaallah), ona hep dua ettim ve nasip olduğu sürece devam edeceğim...
Leyla ile Mecnun kitabını yazmıştı, yine çay ocağında bir araya gelmiştik ki, bana ayırdığı kitabı uzatarak “Malkoçum bu senin” dedi, ben de hadi hayırlısı deyip hemen kitabın ön kapağını açtım ve “hani bunun yazısı” dedim gülümseyerek. Yazmaya başladı, bitirince tarihi attı, 20. 08. 2005; ve ne gariptir ki o gün benim doğum günümdü.
Bir gecede kitabı okuyup bitirdim, ertesi gün bir araya gelince asık bir suratla dedim ki “Ağabey sen bize kafayı mı yedircen!” Kısa bir sessizlikten sonra o güzel tebessümüyle “Hayırdır Malkoçum” dedi, dedim ki “Böyle kitap mı yazılır, bunalıma girdim, hiç tanımadığım bir kıza aşık oldum boşlukta dolanıyorum.” Tebessümü gülmeye dönüştü ve “Gel otur yanıma, yengenden de çok fırça yedim bu kitap yüzün-
den” dedi... Anlatacak çok şey var, dile kolay yılarca olan bir beraberlik.
Yine bir gün beni aradı “Malkoçum, yarın o Kamil’i de al gel, size bomba bir sohbet edeceğim!” Ertesi gün o bombalar bombası sohbetini bize, Merkezefendi gasilhanesinde yaptı! Kelimeler kifayetsiz, saçlarını yıkamak ve kabrine indiren iki kişiden biri olmak şerefine nail oldum... Makamı âli olsun, yine beraber olmak dileğiyle...