2 minute read

Ölümüyle Bile Ders Veren Bilge ÇerkesSefer KAYAOĞLU

Next Article
Gazel

Gazel

Ölümüyle Bile Ders Veren Bilge Çerkes

Sefer KAYAOĞLU

Advertisement

İnsanın düşüncelerini kâğıda dökmesi çok zormuş. Bu düşünceler bir de içten sevilen ve içindeki bu sevgi kelimelerini olduğu gibi hak eden biriyse bu daha da zor. Günlerdir düşünüyorum “Acaba Nusret Ağabeyi hangi cümlelerle özetlemek doğru olurdu” diye. En sonunda anladım ki O’nu özetlemek mümkün değil. Hangi kısa cümle O’nun sıcaklığını, dostluğunu, bilgeliğini, birikimini, sevimliliğini, sempatikliğini, dobralığını, şefkatini, merhametini, doğallığını, sevgisini, güzelliğini ve en önemlisi yeri doldurulamaz “Nusret Ağabeyimiz” olmasını ifade edebilir.

Hayatıma artı bir değer katan Nusret Özcan’la gazetede tanışmıştım. Nusret Ağabey’in ırkının özelliklerini taşıyan yerinde duramayan fırtınalı düşünceleriyle de. Yüzünde o bitmek tükenmek bilmeyen nurlu ifadelerle bir şeyler anlatmasıyla da.

Ne kadar çok şey biliyordun Nusret Ağabey. Bir insan bu kadar bilgiyi nasıl muhafaza eder ve bunları insanlara anlatmak için bu enerjiyi nasıl bulurdu! Her olay karşısında anlatacak bir hikâyen hep olurdu. Bitmeyen ve tükenmeyen…

Gergin ortamlarda bile insanların ateşini söndürecek bir nükteyle ortalığı sütliman ederdin. Gazetede ne zaman tartışmalar hararetlense sen, o nur yüzlü bilge, yanımıza gelir “Yahu gürültü yapmayın da biraz uyuyalım, insan işyerinde uyumazsa nerede uyur” diyerek harareti alır ve giderdin. Bizlerin yüzünde de sadece tatlı bir tebessüm kalırdı. Tıpkı şu an bu satırları yazarken o günleri hatırlayıp yüzümde oluşan tebessüm gibi.

Özledim seni Nusret Ağabey. Bir insanın “ağabeyini” özlediği gibi özledim.

İtiraf etmeliyim ki seni konuk olarak aldığımız televizyon programlarını izleyici için yapmaz, kendim için yapardım. Senden bir iki bilgi daha alabilmek için. Hiç söze karışmaz, hiç soru sormazdım. Sen bilgi deryanda beni bir yerlerden bir yerlere sürüklerdin. Vakit dolduğunda sadece yüzüne bakar ve bu bilgileri benimle paylaştığın için içten içe teşekkürlerimi sunardım.

Bu satırları yazmak bana zor geliyor. Çünkü mahcubum, çünkü ıstırap içindeyim.

Seni her hatırladığımda ölürken bile verdiğin o ders aklıma geliyor.

Hani fani dünyada insanın işleri bitmez ya. Herkes gibi ben de sana ve dostlarıma yeteri kadar zaman ayıramıyordum. Çünkü bitmez tükenmez bir koşuşturmacanın içerisindeydim. Bir gün Nusret Ağabeyi ziyaret edelim kararı aldık Sevgili Saim Çelenli’yle beraber. Gün kararlaştırıldı: “Cumartesi”. O gün mutlaka Nusret Ağabey’i görmeye gidecektik. Hem ziyaret edecek hem de özlem giderecektik. Güya sürpriz yapıp “Nusrettin Baba, emrine amadeyiz” diyecektik. Taa ki Cuma günü o haberi alana kadar…

Olamazdı… Nasıl olurdu… Telefonlar … Telefonlar…

Sanki haberin yanlış olmasını duymak istercesine sağa sola telefonlar… Ama biz daha onu görecektik, sürpriz yapacaktık… Hani planlamıştık…

Planların bizim dışımızdaki bir kuvvet tarafından yapıldığını hiç hesaba katmamıştık. Dünya işleri bir anda durdu. Bitirilmesi gereken işler, tamamlanması gereken projeler bir anda yerinde saydı.

Zaman durdu…

Duran zaman Nusret Ağabeyinki miydi benimki miydi bilmiyorum. O aşamada zaten herşey anlamını yitirmişti.

Evet… Nusret Ağabeyi görmeye gittim. Gazetede değil Ama Eyüp Sultan Camii’nde. Birçok seveni ile birlikte son görevimizi yerine getirmeye…

Varlığında beni nasıl bilgilendirdiysen vefatınla da beni bilinçlendirdin. Artık dostlarıma daha çok zaman ayırıyorum. Onlarla daha fazla bir araya gelmeye gayret ediyorum. Senin cenazende yaşadığım ıstırabı başkalarında da yaşamak istemiyorum. Bana dâr’ül-bekâya irtihal ederken bile verdiğin bu dersten dolayı seni çok seviyorum.

İyi ki vardın ve iyi ki var olmaya devam edeceksin Nusret Ağabey…

This article is from: