5 minute read
Nusret Özcan’la Geçen Yıllarımİsmail YEŞİLBAĞ
Nusret Özcan’la Geçen Yıllarım
İsmail YEŞİLBAĞ
Advertisement
Benim tiyatrocu olmama ve 1975’lerden beri tiyatro yapmama en fazla vesile olan kişi rahmetli Nusret Özcan’dır. Nusret’le 1973-1974 yıllarında İstanbul Fatih İmam-Hatip Lisesi’nde tanıştım. Ben orta okul 3. sınıfa giderken Nusret lise 1’e gidiyordu. Milli Türk Talebe Birliği orta öğretim komitesine ikimiz de üyeydik ve hafta sonu etkinliklerine katılıyorduk. Nusret aynı anda sinema kulübünün etkinliklerine öncülerden biri olarak katılıyordu ve beni de bu alana yönlendirdi. Sinema kulübü ağırlıklı olarak tiyatro çalışmaları yapıyordu.
O yıllarda Çarşamba Fatih Kitabevi vardı ve kitabevinin sahibi Abdurrahman Şen’i ziyarete gidiyorduk. Tiyatro ve edebiyat başta olmak üzere pek çok konuda Abdurrahman Ağabeye sorular sorar, cevaplar alırdık. Abdurrahman Abi 1970’li yıllardan itibaren yıllarca tiyatro yapmış ve hayatını millî edebiyata adamıştı, bazen cevapları biraz sert olsa da bizler bilgi dağarcığımıza yeni bilgiler doldurarak oradan ayrılırdık. Okulumuzun ve Millî Türk Talebe Birliği’nin tiyatro başta olmak üzere kültürel etkinliklerdeki önemli öncüleri Abdurrahman Şen, R. Tayyip Erdoğan, Süleyman Güzey, Hasan Hilmi Öksüz, Atila Aydıner, Abdurrahman Esmerer, Şevket Demirkaya, Mehmet Birgül, Metin Külünk, İsmail
Bilgi, Ahmet Fadıl Güç’tür. Özellikle Maskomyah oyunu ile İstanbul’un ve ülkemizin pek çok yerinde gösteriler yaptılar. Bir de en önemli tiyatroculardan Hüseyin Goncagül, Mustafa Uysal, Kenan Yabanigül, Mukadder Başeğmez ve İlhan Güryüz’ü yazmazsak vefasızlık etmiş oluruz. Bunların içinde bir iki kişi İmam Hatip Lisesi öğrencisi olmasa da en az diğerleri kadar bu ruha sahiptiler. Yine münazaralarda okulumuzun tezlerinin çoğunu hazırlayan ve hep kazanan Numan Güzey, R. Tayyip Erdoğan, Abdurrahman Şen, Süleyman Güzey, Hayrettin Şanlı, Mehmet Ali Şahin, Ali Rıza Demircan ve Hasan Can’ın başarılarını hatırlıyorum.
O yıllarda okulumuzun yurdunda “biz bize geceleri” sürekli yapılırdı ve Nusret de hep en çok çalışanlardandı. Hem sahnede hem sahne öncesi yönetim çalışmaları başta olmak üzere her işte vardı. Zaman zaman birlikte sahneye çıkıyorduk. Üstad Necip Fazıl’a çok bağlıydık. Tiyatro, sinema, edebiyat ve tarihi çok seviyor, cebir, geometri ve fizikten nefret ediyorduk. Sonradan matematik ve fiziği sevenler öne geçince keşke daha terazili davransaydık demişizdir.
Ama o yılların önemli tiyatrocuları Şevket Demirkaya, Salih Efiloğlu, Ayhan Yılmaz, Ahmet Demirel, Ali Vanlıoğlu, Yaşar Şadoğlu, Hilmi Yıldız, Rıdvan Konak ve diğer arkadaşlardan işin doğrusu bana küçük roller kalıyordu. Aynı yıllarda Şevket Demirkaya ve Yaşar Şadoğlu sinemaya yönelmeye başladı. Hilmi Yıldız, Sakarya’ya gitmek zorunda kaldı. Ahmet akşamları çalışmaya başladı. Ayhan da yazarlığa özenince Nusret çok öne geçti. Nusret’in öne geçmesi benim şansımı artırdı. İlk büyük oyunumuz Şeyh Mirza idi. Oyun hazırlıkları süresince Nusret çok çalıştı, ayrıca kendisi oyunun baş oyuncusu ve yönetmeni idi. Bana da oyunun başrollerinden birini vermişti ve yönetmen yardımcılığı yaptırmıştı. Yeni Tepebaşı Gazinosu’nda binlerce kişiye oyunumuzu başarıyla oynadık.
Onur konuğumuz rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı. Oyun sonunda bizi tebrik edenlerin bir kısmının gözleri yaşlı idi. Rahmetli annem ve babam da seyirciler
arasında idi. Rus çarı rolünü oynayan Mustafa arkadaşımız, Nusret’e rol gereği işkence ettikçe annem başta olmak üzere çok sayıda insan hüngür hüngür ağlamıştı. Benim Rusları sevemememin ve başta Çeçenler olmak üzere Kafkas milletlerini sevmemin nedenlerinden biri de oyunun mesajının üzerimde bıraktığı etki olsa gerektir. Şeyh Mirza oyuncularından rahmetli Reşat Şadoğlu, Ahmet Sarıkurt ve Salih Şadoğlu’nu mutlaka anmalıyım. Bu oyunu MTTB salonunda ve başka salonlarda da oynadık.
Yine o yıllarda tamamen ücretsiz olarak ve cebimizden harcayarak tiyatro yapmaya devam ettik. Bu arada Ahmet Kara arkadaşımızla Hak-İş için yaptığımız çalışmayı anmak zorundayım. 1980 İhtilali herkesin çalışmalarına olduğu gibi bizim de çalışmalarımıza engel oldu. Sonra Nusret başka işlerde çalışmaya yöneldi ve başka bir mesleğe yani gazeteciliğe başladı. Ben ondan çok kere “işini ve eşini çok seven adam” diye bahsedildiğini duymuşumdur ama keşke tiyatro yapmaya devam etseydi.
Bana ve pek çok insana göre o, tiyatro alanında çok yetenekli idi ama şartlar onu gazeteciliğe yönlendirmişti. 1980 sonrası bütün arkadaşlarımız tiyatroyu bırakıp başka alanlara yönelmek zorunda kaldılar. Ben 1980 sonrası profesyonel olarak çocuk tiyatrosu yapmaya ve bu işten ekmeğimi çıkarmaya başladım. Sonra kötü alışkanlıkların topluma verdiği zararı işlemek için Yıkım – Hata isimli oyunumla büyüklere yönelik tiyatro çalışmalarına devam ettim. Sonra Herşeyim Öğretmenim, Yıkılan Yuva, Hem Deli Hem Akıllı, Ayvayı Yedik, İbiş Öğreniyor, Karagöz Görevli, Karagöz Çevreci, En Büyük Değer (Dürüst Tüccar), Karagöz Köy Muhtarı gibi çocuk oyunlarıyla İstanbul ve Türkiye’yi defalarca dolaştım. Bu arada Bosna mücadelesine katkı sunmak için Haydin Bosna’ya isimli gençlik oyunumu ve Çeçenistan mücadelesine katkı sunmak için de Şeyh Şamil-Kafkas Kartalları isimli büyüklere yönelik oyunumu sahneye koyarak İstanbul’da ve ülkemizin pek çok yerinde oynadım. En son yazıp yönettiğim Şehirde Yaşama Sanatı isimli oyunumla gösterilere de-
vam ediyorum ve yazdığım İmam Mansur isimli oyunumu sahneye koymaya çalışıyorum.
Nusret 1980 sonrası millî değerlere bağlı kesimlerin yetiştirdiği en büyük tiyatro ustası rahmetli Hasan Nail Canat’la beni tanıştırdı, Hasan Abi’nin ve pek çok ustanın oyunlarını birlikte seyrettik. Hasan Nail Canat’la 25 yıl kadar sohbet ettik. Bir kere de ben Hasan Abi’nin 1990’lı yıllarda yönettiği İstanbul’un Fethi isimli oyunda yönetmen yardımcılığı yaptım ve Akşemsettin rolünü oynadım. Fatih Sultan Mehmet rolünü de Abdurrahman Şen oynamıştı. Hasan Abi’yle birlikte yaptığımız tek çalışma budur. 1986’da Nusret’le yeniden birlikte tiyatro yapmaya niyetlendik. Ben yapımcı yönetmen olacaktım. Ayhan Yılmaz’a Elma Armut isimli kabare oyunu yazdırdık ama bir türlü sahneye koyamadık, bu onunla ilk kez önemli bir anlaşmazlığa düşmeme neden oldu. Bir süre küs kaldık, birbirimizi üzdük, sonra tabii ki barıştık. Uzun yıllar doyumsuz sohbetler yaptık.
Hastalığı süresince eskisinden daha samimi olduk. Sağlığına zarar verdiği için birkaç kez sigara içmesini engellediğimden dolayı zaman zaman bana kızsa da ben o dönemde yanından ayrılmayanlardan biri olduğum için şükrediyorum. Son kez Fatih’teki okulumuzun çatı katındaki kahvaltılardan birine onu zorla getirdim. (Kahvaltıyı büyük organizatörümüz Sadi Yılmaz organize etmişti.) Zorla getirdim derken uzun uzun rica ederek. İyi ki getirmişim. Nusret orada arkadaşlarımızın çoğuyla hasret giderdi ve belki de orada bulunan insanlardan bazıları Nusret’i dünya gözüyle son kez görmüş oldu. 1980 sonrası, bütün eski tiyatrocular tiyatroyu bırakıp başka alanlara yönelmek zorunda kaldılar. 1980 sonrası okulumuzdan ve MTTB’den sadece ben ve Goncagül tiyatroyu devam ettirdik ve sonuna kadar da devam ettirmeye kararlıyız, keşke başta Nusret olmak üzere çoğu tiyatrocular tiyatroya devam etseydi. Bu arada isimlerini hatırlayamadıklarımdan özür diliyorum.
Son olarak Nusret’in herkese söylediği bir dua vardı ve insanlar bunu pek anlamıyordu; ben de bu duayla seslenmek istiyorum. Allah seni fenâ eylesin (fenâfillah). Mekânın cennet olsun. Sana ve vefat eden tüm yakınlarımıza Allah rahmet eylesin.