Başka Dilde Aşk Özgün Adı | Archer’s Voice Mia Sheridan Yayın Koordinatörü | Tuğçe Nida Sevin Editör | Berke Kılıç Düzelti | Gizem Sert Kapak Tasarım | Aslıhan Kopuz Grafik Uygulama | Kübra Tekeli Kapak Görseli | Mia Sheridan 1. Baskı, Mayıs 2015, İstanbul ISBN: 978-605-5016-35-7 Türkçe Çeviri © Hanife Albayrak, 2015 © Yabancı Yayınları, 2015 © Mia Sheridan, 2014 Sertifika No: 11407 Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz. Bu eser Nurcihan Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır.
YabancıTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Bahariye Cad. Dr. İhsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15 Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 www.yabanciyayinlari.com – www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 30 06 - Faks: (0212) 613 51 97 Sertifika No: 29652
Mia Sheridan
B A ŞK A D İL D E A ŞK Çeviren
Hanife Albayrak
Bu kitabı oğullarım Jack, Cade ve Tyler’a ithaf ediyorum. Bu dünyanın olabildiğince iyi erkeklere ihtiyacı var. Üç tanesini yetiştirdiğim için gurur duyuyorum. Sonuna kadar kardeşler!
Sentor Chiron’un Efsanesi Sentorlar sarhoşluklarına, taşkınlıklarına, şehvetli tavırlarına göre gürültücü bir kalabalık olarak bilinirler. Ama Chiron diğerleri gibi değildir. ‘İyi Sentor’ ve ‘Yaralı Şifacı’ olarak adlandırılmıştır. Daha akıllı, nazik, soyundan çok daha fazlasıdır. Ne yazık ki, diğer sentorlar ile savaşırken arkadaşı Herkül tarafından zehirli bir okla vurulmuştur. Chiron ölümsüz olduğu için, tedavi edilemez yarasına bir türlü çare bulamadıklarından hayatını tarif edilemez bir acıyla yaşamıştır. En sonunda ise Chiron aynı dertten mustarip Prometheus ile karşılaşır. Prometheus, Tanrılar tarafından sonsuz bir işkenceye mahkûm edilmiştir. Bir taşa bağlanılmış olan Prometheus’a ciğerini yemesi için her sabah bir karga gönderiliyor, akşamına ise ciğeri tekrar büyüyordur. Chiron, gönüllü olarak Prometheus için hayatını vermeyi teklif ederek ikisini de sonsuz bir işkenceden kurtarmıştır. Chiron, Prometheus’un ayağının dibine çökerek ölmüştür. Ama iyiliği ve hizmetleri yüzünden, Zeus gü.
zelliğine her zaman bakılabilsin diye, Chiron’u Sagittarius takımyıldızlarının bir parçası yapmıştır. Chiron’un yarası acının gücünün ne kadar değişken olduğunu, şahsi, fiziksel veya duygusal olsa da nasıl ahlaki ve manevi bir güce dönüşebileceğini sembolize eder.
1. BÖLÜM
Archer Yedi Yaşındayken, Nisan Ayı “Elimi tut! Seni yakaladım,” dedim yumuşak bir şekilde. Helikopter yerden kalkarken Duke, Snake Eyes’ın* elini yakaladı. Elimden geldiği kadar sessizce oyun oynuyordum. Annem yine mahvolmuş haldeydi. Odasında uyurken onu uyandırmak istemiyordum. Onunla yatakta çizgi film izlememi söylemişti. Bir süre izledim ama uykuya dalınca G.I. Joe oyuncaklarımla oynamak için alt kata indim. Helikopter yere inince adamlarım, içinden atlayıp sandalyenin üzerine havlu koyarak yer altı sığınağı gibi yaptığım yere doğru koştular. Helikopteri alıp tekrar vup vup sesiyle zeminden kaldırdım. Keşke parmağımı şaklatarak bu helikopteri gerçek hale getirebilseydim. Sonra annemi içine koyarak uzaklara uçurabilirdim. Ondan, morarmış gözlerden, annemin gözyaşlarından uzaklaşırdık. Çok çok uzaklarda olduğumuz sürece nereye gittiğimiz umurumda olmazdı. Sığınağa yerde sürünerek girdikten birkaç dakika sonra ön kapının açılıp kapandığını, ayak seslerinin holün benim * G.I. Joe çizgi romanlarındaki karakterlerinden biri. –çn 11
oynadığım kısmına kadar geldiğini duydum. Hafifçe başımı çıkarınca bir çift parlak siyah ayakkabıyı, üniforma pantolonunun parçası olduğunu bildiğim kelepçeleri gördüm. “Connor amca!” derken olabildiğince hızlı bir şekilde emekleyerek yerimden çıkmaya çalışıyordum. Connor amca yere eğilmişti. Ben de kollarımı ona dolayarak, silahı ile polis fenerinin olduğu tarafından olabildiğince uzak kalmaya çalışıyordum. “Merhaba, küçük adam,” derken bana sarılıyordu. “Benim kurtarıcı kahramanım nasılmış?” “İyiyim. İnşa ettiğim yeraltı kalesini görüyor musun?” deyip eğilerek omzumun arkasındaki masanın altında battaniye ve havlular kullanarak yaptığım kaleyi gururla gösterdim. Oldukça havalıydı. Connor amca gülümseyerek bana baktı. “Kesinlikle gördüm. Oldukça iyi iş çıkarmışsın, Archer. Seninki kadar aşılamaz bir kale daha görmemiştim.” Bana göz kırparken gülümsemesi daha da büyümüştü. Ben de sırıttım. “Benimle oynayacak mısın?” Saçımı karıştırırken gülümsüyordu. “Şu anda olmaz ufaklık. Sonra, tamam mı? Annen nerede?” Yüzümün asıldığını hissettim. “Şey, kendini pek iyi hissetmiyor. Biraz uzandı.” Connor amcamın yüzüne, bal rengi gözlerine baktım. Aklıma ilk gelen resim fırtına öncesi gökyüzüydü. Karanlık ve kısmen korkutucuydu. Hafifçe geri çekildim ama hemencecik Connor amcanın gözleri düzelmişti. Bana tekrar sıkıca sarıldı. “Tamam, Archer. Tamam,” dedi. Beni hafifçe geri çekerek kollarımı tutarken gözleri yüzümde dolanıyordu. Ben gülümseyince o da bana gülümseyerek karşılık verdi. “Aynı annen gibi gülümsediğini biliyorsun, değil mi?” Gülümsememi daha da genişlettim. Annemin gülüm12
semesini seviyordum. Sıcak ve güzeldi. Kendimi seviliyor gibi hissetmemi sağlıyordu. “Ama babama benziyorum,” dedim yere bakarak. Herkes bende bir Hale görünüşü olduğunu söylüyordu. Bana bir dakikalığına sanki daha fazla şey söyleyecekmiş gibi bakmıştı ama sonra fikrini değiştirdi. “Eh, bu da güzel bir şey, ufaklık. Baban oldukça yakışıklı bir şeytan.” Bana gülümsedi ama gözlerine ulaşmamıştı. Ona bakınca Connor amcam gibi görünmeyi diledim. Annem bir keresinde onun hayatında gördüğü en yakışıklı adam olduğunu söylemişti. Ama sonra bunu söylediği için pişman olmuş gibi görünmüştü. Büyük ihtimalle babam olmadığı için, diye tahmin ettim. Connor amcam aynı zamanda bir polis memuru ve kahramandı. Büyüdüğümde aynı onun gibi olacaktım. Connor amcam ayağa kalktı. “Annen uyanmış mı diye gidip bakacağım. Sen aksiyon figürlerinle oyna. Ben hemen döneceğim, tamam mı ufaklık?” “Tamam,” diyerek başımla onayladım. Tekrar saçımı karıştırarak merdivenlere doğru gitti. Birkaç dakika bekledikten sonra arkasından sessizce takip ettim. Her gıcırtı çıkaran yere dikkat ederek ilerlemek için korkuluğa tutundum. Bu evde nasıl sessiz olabileceğimi biliyordum. Bu evde nasıl sessiz olunacağını bilmem önemliydi. Merdivenlerin başına ulaştığımda annemin odasının önünde durup dinledim. Kapı aralık bırakılmıştı ama yeterliydi. “Ben iyiyim Connor, gerçekten,” dedi annem yumuşak bir ses tonuyla. “İyi değilsin, Alyssa,” diye tısladı amcam, sesi sonunda öylesine kesiliyordu ki beni korkutmuştu. “Tanrım. Onu öldürmek istiyorum. Benden bu kadar, Lys. Mağdur durumundan bıktım. Bunu hak ettiğini düşünebilirsin ama 13
Archer. Hak. Etmiyor,” derken son üç kelimeyi daha önce gördüğüm gibi çenesi kasılmışken tükürürmüşçesine söylemişti. Genellikle babam etraftayken böyle konuşurdu. Annemin hafif ağlama sesinden başka bir şey duymazken birkaç dakika sonra Connor amcam tekrar konuştu. Bu sefer sesi tuhaf, duygusuz geliyordu. “Şu anda nerede olduğunu bilmek ister misin? Bardan çıkıp Patty Nelson ile eve gitti. Şu anda Patty’yi karavanında tahmin edebileceğin şekilde beceriyordur. Karavanın yanından geçerken arabamdan bile seslerini duyabiliyordum.” “Tanrım, Connor,” derken annemin sesi boğazı düğümlenmiş gibi çıkmıştı. “Bunu daha kötü hale mi getirmeye çalışıyorsun–” “Hayır!” diyerek gürleyince hafifçe yerimden zıpladım. “Hayır,” derken bu sefer sesi daha sakindi. “Sadece bu kadarının yeterli olduğunu görmeni sağlıyorum. Yeter artık. Eğer bir kefaret ödemen gerektiğini düşünüyorsan, ödendi. Bunu göremiyor musun? Bu konuda asla haklı değildin ama diyelim ki öyleydin, kefaretin ödendi, Lys. Çoktan ödenmişti. Şimdi ise hepimiz ödüyoruz. Tanrım, o karavandan gelen sesleri duyunca neler hissettiğimi biliyor musun? Seni böyle aşağıladığı, sana saygısızlık ettiği için oraya dalıp onu iyice bir pataklamak istedim. İşin acı tarafı ise senden başkasıyla olduğu için mutlu olmalıydım. Tenime matkapla bile söküp atamayacak kadar derine işlemiş kadın dışında herkesle hem de. Ama onun yerine bu durumdan iğrendim. İğrendim, Lys. Sana düzgün davranması, seni tekrar elde edemeyeceğim anlamına gelse bile sana kötü davranmasından bıktım.” İçerisi birkaç dakikalığına sessizleşince ufak bir bakış atmak istesem de yapmadım. Tek duyabildiğim annemin yumuşak ağlaması ile biraz hışırtıydı. 14
Sonunda Connor amcam konuşmaya devam etti. Bu sefer sesi alçak ve nazikti. “Seni buradan götürmeme izin ver bebeğim. Lütfen, Lys. Sen ve Archer’ı korumama izin ver. Lütfen.” Sesi adlandıramadığım bir şeyle doluydu. Keskin bir nefes aldım. Bizi buradan götürmek mi istiyordu? “Tori’ye ne olacak?” diye sessizce sordu annem. Connor amcamın cevap vermesi birkaç dakika almıştı. “Tori’ye ayrıldığımı söylerim. Bilmesi lazım. Yıllardır gerçek bir evliliğimiz yok zaten. Anlaması lazım.” “Anlamayacak, Connor,” derken annemin sesi korkulu çıkıyordu. “Anlamayacak. Bizden intikam alacak bir şey yapacak. Benden hep nefret etti.” “Alyssa, artık çocuk değiliz. Bu saçma sapan bir rekabet değil. Bu mesele, gerçek hayat ve seni sevmemle alakalı. Bu, beraber bir hayat geçirmeyi hak etmemiz ile alakalı. Bu konu ben, sen ve Archer hakkında.” “Ya Travis?” diye sessizce sordu. Bir duraklama olmuştu. “Tori’yle bir şeyler ayarlamaya çalışırım,” dedi. “Bu konuda endişelenmene gerek yok.” Daha fazla sessizlik olduktan sonra annem konuştu, “İşin, kasaba…” “Alyssa,” dedi Connor amca, sesi nazikti. “Hiçbiri umurumda değil. Eğer sen yoksan, hiçbirinin manası yok. Bunu şimdiye kadar anlamadın mı? İşimden istifa ederek araziyi satarım. Beraber bir hayat yaşarız bebeğim. Biraz mutluluk buluruz. Buradan, bu yerden uzakta oluruz. Bizim diyeceğimiz bir yerimiz olur. Bebeğim, bunu istemez misin? Bana istediğini söyle.” Daha fazla sessizlik oldu ve sanki öpüşüyorlarmış gibi yumuşak sesler duyuyordum. Daha önce de annem gözetlediğimi bilmezken öpüştüklerini görmüştüm. Yanlış olduğunu, annelerin diğer erkekleri öpmemesi gerektiğini biliyordum. Ama aynı zamanda babaların eve sürekli sar15
hoş gelip eşlerini tokatlamaması da gerekirdi. Annelerin de, ne zaman Connor amcam gelse annemin yüzünde oluşan yumuşak ifadeyle ona baktığı gibi bakmaması gerektiğini biliyordum. Bu yüzden onları gizlice izliyor, anlamaya çalışıyordum. Sonunda, uzun gibi gelen bir süreden sonra annem fısıldadı. O yüzden zorlukla duyabildim. “Tamam, Connor. Bizi buradan götür. Çok ama çok uzağa götür. Ben, sen, Archer hep beraber gidelim. Biraz mutluluk bulalım. Bunu istiyorum. Seni istiyorum. Tek istediğim sensin.” Connor amcamın zorlukla nefes alırken, “Lys… Lys… Lys’im…” diye söylendiğini duydum. Oradan kaçıp gıcırdayan noktalara dikkat edip, ses çıkarmadan sessizce hareket ederek alt kata indim.
16
2. BÖLÜM
Bree Sırt çantamı omzuma atıp ufak köpek taşıyıcısını yolcu koltuğundan alarak arabayı arkamdan kapattım. Bir anlığına durarak cırcır böceklerinin etrafta yankılanan seslerini dinledim. Neredeyse rüzgârla salınan ağaçların seslerini bastırıyorlardı. Gökyüzü canlı bir mavi rengindeydi. Önümdeki kulübenin etrafından parıldayan gölün birazını seçebiliyordum. Ön camında hâlâ ufak ‘Kiralık’ yazısı olan beyaz kulübeye gözlerimi kısarak baktım. Eskiydi, kısmen dökülmek üzere gibiydi ama hemen beni kendine çeken bir cazibesi vardı. Ufak verandasında akşamları oturup çam ile göl kokusu eşliğinde ay arkamdaki gölden yükselirken, ağaçların rüzgârla sallanışını izlediğimi gözümde canlandırabiliyordum. Kendi kendime gülümsedim. Umarım içerisi de dışı gibi çekici veya en azından temizdir. “Ne düşünüyorsun, Phoebs?” diye yumuşak bir tonda sordum. Phoebe taşıyıcısından onaylar bir şekilde havlamıştı. “Evet, ben de öyle düşünüyorum.” Ufak Vosvos’umun yanına eski bir Sedan çekilip için17
den yaşlı, kelleşmeye başlamış bir adam çıkarak bana doğru geldi. “Bree Prescott siz misiniz?” “Evet, benim.” Gülümseyerek ona doğru birkaç adım ilerleyip elini sıktım. “Benimle kısa sürede buluştuğunuz için teşekkürler Bay Connick.” “Lütfen bana George de,” derken bana gülümsüyordu. Kulübeye doğru ilerlerken ikimiz de her adımda toz ile solmuş çam iğnelerini savuruyorduk. “Buluşmak benim için sorun olmadı. Artık emekliyim, o yüzden uymam gereken bir takvim yok. Bu benim için de iyi oldu.” Üç tahta basamaktan çıkıp verandaya varınca adam cebinden anahtar çemberini çıkararak aramaya koyuldu. “Ah, işte burada,” derken anahtarı kilide sokup ön kapıyı açtı. İçeri girip etrafa baktığımda toz ve hafif küf kokusu beni karşıladı. “Karım olabildiğince sık buraya gelip biraz toz alır ve kaba temizliği yapar ama gördüğün üzere üzerinden biraz geçilmesi gerekiyor. Norma, kalçasındaki eklem iltihabından beri eskisi kadar dışarı çıkamıyor. Burası bütün yaz boştu.” “Önemli değil.” Ona gülümseyerek Phoebe’nin taşıyıcısını kapının kenarına koyup mutfak olarak gördüğüm yere doğru yürüdüm. İçerisi basit bir temizlikten ötesini, yani komple fırçalanmayı gerektiriyordu. Ama ortama hemen içim ısınmıştı. Antika ve çekiciydi. Zemin, geniş tahtalardan oluşuyor ve eve çok güzel bir taşra havası veriyordu. Duvar boyalarının hepsi hoş, huzur verici tonlardaydı. Mutfak teçhizatları eskiydi ama mutfak konusunda pek bir şeye ihtiyacım da yoktu. Tekrar bir şey pişirmek istediğimden bile emin değildim. “Yatak odası ile banyo arka tarafta–” demeye başlamıştı Bay Connick. 18
“Kiralıyorum,” diyerek araya girdim. Sonra kahkaha atarak hafifçe başımı salladım. “Yani eğer hâlâ müsait ve sizin için de sorun değilse kiralamak istiyorum.” Adam hafifçe güldü. “Ah, elbette. Harika olur. Arabamdan kira sözleşmesini almama izin ver, beraber işlemleri tamamlayalım. Depozitoyu ilk ve son ayın kirası olarak ayarladım ama eğer sorunsa bir ayarlama yapabilirim.” Başımı iki yana salladım. “Hayır, sorun değil. Bana uyar.” “Tamam o zaman. Hemen döneceğim,” dedi kapıya doğru ilerlerken. Dışarıdayken ben de hole gidip yatak odası ile banyoya bir bakış attım. İkisi de ufaktı ama tam da düşündüğüm gibi yeterli olurlardı. İlgimi çeken ise yatak odasındaki göle bakan büyük camdı. Parlak güneş ışığında parlayan eşsiz, sakin, mavi renkteki cam gibi suya uzanan ufak rıhtımı görünce gülümsemeden edemedim. Ufukta nokta gibi görünen iki tane bot vardı. Birden suya bakınca tuhaf bir şekilde ağlamak istedim ama hüzünden değil de daha çok mutluluktandı. Birden o his gitti ve gerisinde tarif edemeyeceğim tuhaf bir özlem hissi bıraktı. “İşte geldim,” diye seslendi Bay Connick. Kapının arkasından kapandığını duydum. Bir süreliğine evim diyeceğim yer için kâğıtları imzalamak üzere odadan çıktım. Sonunda huzuru bulacağım yerin burası olmasını umut ediyordum.
y Norma Connick bütün temizleme malzemelerini kulübede bırakmıştı. O yüzden valizlerimi arabadan çıkarıp yatak odasına koyduktan sonra işe koyuldum. Üç saat sonra nemli bir saç telini gözümün önünden çekip doğrularak 19