UNUTULMUS KIZLAR - Ön Okuma

Page 1

3


Unutulmuş Kızlar Özgün Adı | The Forgotten Girls Sara Blaedel Yayın Yönetmeni | Tuğçe Nida Sevin Yayına Hazırlayan | Merve Özcan Düzelti | Su Akaydın Kapak Tasarımı ve Sayfa Düzeni | Aslıhan Kopuz 1. Baskı, Ekim 2017, İstanbul ISBN: 978-605-9585-75-0 Türkçe Çeviri © Nurcan Onaran, 2016 © Yabancı Yayınları, 2017 © Sara Blaedel, 2015 Sertifika No: 11407 Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz.

YabancıTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Caferağa Mah. Neşe Sok. 1907 Apt. No: 31 Moda, Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 www.yabanciyayinlari.com – www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 30 06 - Faks: (0212) 613 51 97 Sertifika No: 29652


Çeviren

Nurcan Onaran


.


Benim sevgili anneciğim Seni öyle özlüyorum ki Bir bilsen Bana nasıl kötü davranıyorlar Kemer ve eldivenlerle Tutsak edildim yatağa Sevgili anneciğim Seni öyle özlüyorum ki —Solborgs bog (Solborgs bataklığı), Solborg Ruth Kristensen


.


ÖNSÖZ

Öcü geliyor, Öcü geliyor! Koştuğu orman yolundaki taşlarla çalılar bacaklarını keserken kulağında bu sözler çınlıyordu. Başı dönüyor, korkudan kalbi sıkışıyordu. Görebildiği tek ışığa doğru ilerledi. Karanlıktaki bir kapı gibi onu ormanın derinliklerine çekiyordu. Kafası karışık ve korkmuş biçimde ağaçların arasında koşarken nefes alıp verişleri hızlıydı. Karanlık korkusu boynuna dolanmış bir kement gibiydi. Çocukluğunda ışığı kapatıp uyuması emredildiğinden beri, bu hep böyle olmuştu. Yoksa Öcü gelip onu alırdı. Öcü, Öcü, Öcü… Kelimeler kesilmek bilmiyordu. Bir dalın yüzüne çarpmasını engel olamadı. Nefesini tuttu. Her tarafını saran ağaçların oluşturduğu zifiri karanlıkta donup kaldı. Yorgunluktan bacakları titriyordu. Kendi ağlama sesinden ürkerek yavaşça öne doğru bir adım attı. Gözleri ilerideki ışığa kilitlenmişti. Doğrudan baktığında, ışık gözlerini alıyordu. Nasıl kaybolduğunu bilmiyordu. Aralık bırakılmış kapının önünde durduğunu fark etmemişlerdi. Sıcak güneşin onu çağırdığını hissedince nasıl da sevinmişti. Ancak bu, saatler önce olmuştu; şu an her şey buz gibi ve tedirgin ediciydi. 9


Bir süre sonra açlığa yenilerek yere oturdu. Aklından geçen parça parça görüntüleri anlamaya çalışırken alacakaranlık çökmüştü, orada ne kadar süredir oturduğunu bilemediği için huzursuz oldu. Hemen ayağa kalktı. Bir işi duraksayarak yapmaya alışık değildi. Üstelik yalnız olmakta da hiç iyi değildi, özellikle de arkada kalan kişi düşünülürse… Beyaz ışığa doğru yaklaştıkça hızını artırdı. Karşı koyulmaz bir güç gibi onu kendisine çekiyordu. Artık ustası olduğu bir yöntemle bütün acıyı ve sesleri susturdu. Ancak korku ile başa çıkmayı öğrenememişti. Karanlıktan kaçmalıydı, yoksa Öcü gelip onu alırdı. Yaklaşıyordu; sadece birkaç ağaç daha geçmesi gerekiyordu. Ay ışığının yansıdığı gölü gördüğünde, kalp atışları yavaşladı. Tam koşmayı kesecekken ayağının altındaki toprak birden kaydı.

10


1

Dört gün. Kadının cesedi ormanda tam dört gün önce bulunmuştu. Polis cesedin kimliğini henüz tespit edememişti. İlerleyebilmeleri için ufacık bir ipucu bile yoktu. Pazartesi öğlene doğru Louise Rick, Adli Tıp Kurumu’nun önüne arabasını park ederken çok gergindi. Otopsi, sabah 10’da başlamış ve bir süre sonra Soruşturma Şubesi’nin başı Ragner Rønholt, Louise’in ofisine girip ondan meslektaşı Eik Nordstrøm’a eşlik etmesini istemişti. Kısa bir süre önce Adli Tıp, otopsi işlemlerine DNA testlerini de ekleme kararı almıştı. Louise’in, Soruşturma Şubesi’nin yeni kurulan Özel Araştırma Birimi’nin teknik müdürü olarak ikinci haftasıydı. Danimarka’da her yıl bin altı yüz ile bin yedi yüz arası kayıp kişi bildirilirdi. Çoğu bulunsa da, bazılarının da cesetleriyle karşılaşılıyordu. Ulusal Emniyet’in değerlendirmesine göre, çözülemeyen her beş kayıp kişi vakasından birinin ardında bir suç yatıyordu. Biriminin görevi, bu olayların araştırılmasıydı. Louise arabadan indi ve kapıları kilitledi. Eik Nordstrøm zaten oradayken neden otopsiye çağrıldığını pek anlamamıştı. Eik, son dört haftadır izindeydi. Bu yüzden şubede tanışmadığı tek kişi oydu. 11


Cuma öğleden sonra Louise, kayıp kişi listesinin üzerinden geçmişti ve hiçbirinin tarifinin ormanda bulunan kadın cesediyle uyuşmadığını görmüştü. Belki Rønholt, maktulün muayenesinde onun da olmasını istemişti. Ya da sadece Cinayet Masası’ndan geldiği ve otopsilerle diğer meslektaşlarından daha iç içe olduğu içindi. Bölümünü değiştirerek Louise kesinlikle daha düşük bir rütbeye geçmiş oluyordu, fakat bu vermesi gerektiğini düşündüğü zor bir karar olmuştu. Elinden geleni yapacaktı ama burada olmaktan çok da memnun değildi. Aslında hiç bilmediği bir konu üzerinde bir hafta çalıştıktan sonra, nasıl idare edebileceğini bildiği bir görevle uğraşmak ona kendisini iyi hissettirmişti. Louise yeni bir işe başlamanın verdiği çaresizlik hissini öngörememişti. İnsanların isimlerini unutuyor, fotokopi makinesinin yerini bilmiyordu. İlk haftayı bu “Sıçandeliğini” organize ederek geçirmişti. Kahrolası bir isim, diye düşündü, yapışıp kalmayacağını ümit ederek. Zaten meslektaşlarının koridor sonundaki kullanılmayan odalar hakkındaki esprili yorumlarından bir parça bıkmıştı. İki kişilik ofis, mutfağın üzerindeydi ve geçen bahar Haşere Kontrol birimi önemli bir sıçan istilasıyla uğraştığından beri boştu. Fakat sıçanlar artık gitmişti ve o zamandan beri hiç kimse onları görmemişti. Yeni patronu ona bu konuda güvence vermişti. Ragner Rønholt yeni ofis koltukları, birkaç bitki ve pano satın alarak yeni birimi düzene sokmak için üzerine düşeni yapmıştı. Başmüfettişin kişisel tercihi orkidelerdi ve görünüşe göre kullanılmayan ofisi canlandırmak için biraz yeşilliğin gerekli olduğunu hissetmişti. Tüm bunlar çok iyi, diye düşündü Louise. Fakat onun için gerçekten önemli olan, adamın göreve bağlılığını hissetmiş olmasıydı. Ragner Rønholt bariz bir şekilde bu yeni birimi düzgün ve sorunsuz yürütmekte kararlıydı. Onlara bu özel birime ihtiyaç olduğunu kanıtlamaları için bir yıl verilmişti ve Louise’in kazanacak çok şeyi vardı. Eğer bu yeni iş kalıcı olmazsa kendisini herhangi bir bölgede yerel bir dedektif olarak bulabilirdi. 12


Özel Araştırma Birimi’ni yönetmesi fikrini ona söylediğinde, cömert bir şekilde, “Ekipte kimleri istediğine sen karar ver,” demişti Rønholt. O zamandan beri, bu işe kimlerin uygun olabileceğini uzun uzadıya düşünmüştü; listesindeki adayların hepsi daha önce çalışmış olduğu insanlardı. Deneyimli ve yetkindiler. Listedeki ilk kişi Mobil Görev Gücü’nden Soren Velin oldu. Kendisi ülkenin her yerinde çalışmaya alışıktı ve birçok yerel karakolla iyi bağlantılar kurmuştu. Fakat o mevcut konumunu seviyordu. Bu yüzden Louise onu nasıl kolayca transfer edebileceğini bilmiyordu; aynı zamanda Rønholt’ün ona şimdiki maaşıyla aynı miktarı verip veremeyeceği meselesi vardı. Sonra Dolandırıcılık Bürosu’ndan Sejr Gylling vardı. Olaylara farklı perspektiften yaklaşmada harikaydı. Ama o bir albinoydu. Parlak gün ışığına duyarlıydı ve Louise sürekli kapalı perdeler arkasında çalışmaya dayanabileceğinden emin değildi. Son olarak Lars Jørgensen vardı, Cinayet Masası’nda ortaktılar. Birbirilerinin içini dışını biliyorlardı ve onunla çalışırken kendisini rahat hissetmişti. Bolivyalı iki erkek çocuğuna bakan bekâr bir baba olmasının yanı sıra, bu tip bir işin onun mizacına uygun olmasından yana da hiçbir sorun yoktu. Yani birkaç tane gelecek vaat eden aday vardı. Louise gerçekten ilk olarak hangisini birime çekeceğine henüz karar vermemişti.

Morg kapısının dışında, Adli Tıp Kurumu’nda çalışan Åse’yı gördü. Zayıf yapılı kadın, evrak çantasının yanına çömelmişti, Louise’i görünce gülümseyerek ayağa kalktı. Merhaba dedikten sonra, “Gerçekten başlamadan önce sizin için birkaç fotoğraf çektik. Sadece yüzünü, eğer kimliğini teşhis etmek için halktan yardım istemeye karar verirseniz diye.” Böyle fotoğraflar her zaman bir sansasyon yaratsa bile, “Evet, gerekebilir,” diyerek kabullendi Louise. Bazı insanlar ölülerin yüzlerinin gösterilmesini dehşet verici buluyordu. 13


Adli tabip otopsi salonlarına işaret etti, yeşil gözleri ciddiydi. “Eğer yakın akrabası varsa, kadını teşhis etmeleri zor olmaz. Yüzünün sağ tarafı büyük bir yarayla kaplıydı, muhtemelen bir yanık. Omzunun üzerine kadar devam ediyor. Yani zaten kayıp olduğu bildirilmemişse, muhtemelen kimliğini en kolay bir fotoğrafla öğrenirsiniz.” Louise başıyla onayladı ama cevap verme şansı bulamadı, tam o sırada Flemming Larsen iki laboratuvar teknisyeniyle birlikte yukarı gelmişti. Uzun boylu doktor, Louise’i görünce gülümsedi. “Şey, ben… Sanırım seni son görüşümüz değil bu!” dedi ona sarılarak. “Aniden birim değiştirdiğinde, benden uzak kalmaya çalıştığından endişe etmiştim.” Louise, “Yalancı,” diyerek gülümsedi ve başını salladı. Louise, Flemming Larsen’ı Cinayet Masası’nda çalıştığı sekiz yıldan beri tanıyordu. İşinde mutluydu ve emekli olana kadar kalırım diye oraya bel bağlamıştı. Ancak Willumsen gittiğinde Michael Stig yeni grup lideri olarak tayin edilince, Rønholt’ün teklifini kabul etmeden önce düşünmek için zamana ihtiyaç duymadı. Louise otopsi odalarının kapılarına doğru çenesiyle işaret ederek, “Eik Nordstrøm içeride mi?” diye sordu. “Hangi Eik?” diyerek şaşkın biçimde ona baktı Flemming. “Soruşturma Şubesi’nden Eik Nordstrøm.” “Hiç böyle birini duymadım ama haydi oraya gidelim. Otopsinin dış kısmını tamamladık, bu yüzden size hemen özet geçebilirim.” Louise meslektaşının yokluğuna şaşırmıştı. Åse için kapıyı açtı, sonra kauçuk botlar ve montların dizili durduğu temizlik odasına girdi. Bir saç filesi ile laboratuvar önlüğü giyerken, “Bu kadınla ilgili ne biliyoruz?” diye sordu. Ona yeşil bir cerrah maskesi uzatıp, “Şimdiye kadar çok şey 14


öğrenemedik. Perşembe sabahı Orta Zealand’teki Avnsø Gölü’nde bir orman görevlisi tarafından bulunduğu dışında bir şey bilmiyoruz,” diye cevap verdi Flemming. “Adli tıp uzmanının incelemesine göre, çarşambayı perşembeye bağlayan gecenin erken saatlerinde ölmüş.” “Polis, dik bir yamaçtan kaydığını ya da düştüğünü düşünüyor, yaklaşık beş metreden kötü biçimde çakılmış,” diye devam etti. “Adli tıp uzmanı incelemesi cuma günü Holbæk’de yürütüldü ve orada bulunan doktor ile yerel polis otopsi yapılmasına karar verdi. Tabii ki yalnız öldüğünden ve bu kadının kim olduğuna dair hiçbir fikrimiz olmadığından, bu karara varıldı. DNA’yı almak için otopsiyi ilerletme kararı aldım.” Louise başını sallayıp onayladı. DNA ve diş kayıtları her zaman kimlik teşhisine giden ilk adımlardı. Eğer Eik Nordstrøm lütfedip gelseydi güzel olurdu, böylelikle onlardan biri diş hekimiyle hemen irtibata geçebilirdi. “Bunun sıradan bir kadın olmadığını neredeyse kesin olarak söyleyebilirim,” dedi Flemming ve bunun, otopsi öncesinde giydiği kıyafetlerden ve vücudunun durumundan belli olduğunu söyledi. “Ya da en azından sıradan bir hayat yaşamış bir kadın değil,” diyerek yorumunu düzeltti. “Sistemde parmak izlerini tarattık ama hiçbir eşleşme bulamadık,” diye ekledi Åse. “Yabancı biri olabilir diye düşünüyorum.” Flemming Larsen bunun bir olasılık olabileceğini kabul etti. “Yıllardır toplumun içine karışmadığı kesinlikle belliydi,” diye detaylandırdı. “Ne demek istediğimi göreceksiniz.” Doktor, beyaz fayanslı koridordan aşağıya yürümeye başlayınca sağ taraflarında otopsi odaları göründü. Her birinde, adli tabip doktorları, üzerlerinde ölü insan bedenleri olan çelik masalara eğilmiş haldeydi. Bakışları masaların birinde bir bebeğin vücudunu yakalayınca Louise hızla gözlerini kaçırdı. “Otopsiye başlamadan önce maktulün kafa tomografisini çektiğimizde, beynindeki derin oluklar açıkça görülüyordu,” 15


diye açıkladı Flemming. “Yani kısaca, başında büyük bir boşluk vardı, bu yüzden o kısımda pek fazla şey olduğu söylenemez.” “Onun zihinsel engelli olduğunu mu demek istiyorsunuz?” diye Louise sordu. “Kesinlikle bir sonraki Einstein değildi.”

16


2

Cinayet kurbanlarına ayrılan oda koridorun sonundaydı. Bu en arkadaki otopsi odası polise ve adli görevlilere yer sağlamak için diğer odaların iki katı büyüklükteydi ama eşyalar aynıydı: çelik bir masa, geniş bir lavabo ve parlak lambalar. Louise ses kayıt cihazını çıkarıp Flemming’in incelemesini kaydedebileceği bir yere yerleştirdi. Adli Bilim Merkezi’nde soruşturma için malzeme toplayan Åse tarafından tüm süreç fotoğraflandı. Flemming’in topladığı numuneler üst kattaki adli genetikçilere aktarılacaktı. Louise odanın ortasındaki masada yatan kadının, tam olarak ne kirli olduğunu ne de çok bakımlı olduğunu söyleyebilirdi. Aşırı uzun saçları karmakarışıktı, ayrıca tırnakları uzun ve sivriydi. Bir yanağını kaplayan ve gözünü biraz aşağı çeken, çarpıcı büyük yarası yüzüne üzgün bir ifade veriyordu. “Dişçi incelemesini bitirdiğinde, hayretler içinde kaldı,” dedi Åse kamerasını kaldırırken. “Böylesine ihmal edilmiş dişler görmenin kendisi için son derece nadir olduğunu söyledi. Çürüklerden harap olmuşlar ve çok çarpıklar.” 17


Flemming başıyla onayladı. “Görünüşe göre hiç ortodonti tedavisi görmemiş ve ağzının üst kısmında diş etlerine ilişkin ilerlemiş bir hastalık var. Zaten birkaç dişini de kaybetmiş.” Louise yüksek bir tabureyi kaptı, Flemming organları incelemeye hazırdı. Hepsi lavabonun yanındaki çelik tepsiye aktarılmıştı. “Yetişkin bir kadını inceliyoruz ama yaşı hesaplamada zorluk çekiyorum.” Vücudun üzerine doğru eğildi. “Yüzündeki yaranın hiç tedavi görmediğine eminim. Bu eskiden olmuş şiddetli bir yaralanma. Aynı zamanda aşındırıcı bir yanık da olabilir,” dedi. Ardından dalgın bir şekilde ekledi: “Herhangi bir doku nakli yapılmamış ve yaralandığında çok fena canı yanmış olmalı.” Louise başıyla onayladı. Onun da aklına ilk bu gelmişti. “Ayrıca kolayca çocukluğuna kadar uzanan eski bir yara izi var. Hayatının bir noktasında sol önkol kemiğini kırmış ve tedavi edilmemiş.” Adli tıp doktoru başını masadan kaldırdı ve onlara bakarak ilk çıkarımlarını söyledi. “Bütün bunlar bana, hayatı boyunca derinden ihmal edilmiş ve muhtemelen oldukça yalnız olduğunu söylüyor.” Louise kadının harap olmuş ayak tabanlarına ve bacaklarındaki kesiklere baktı. Tüm bunlar uzunca bir yolu çıplak ayakla gitmiş olduğunu açıkça gösteriyordu. Flemming bir kez daha gözlerini kadının vücuduna çevirip kısa bir süre sessizlik içinde otopsiye devam etti, ta ki yamaçtan düşen maktulün sol tarafındaki yedi kaburgasını kırdığını fark edene kadar. “Sol akciğer boşluğunda yaklaşık iki buçuk litre kan var,” diye bildirdi başını kaldırmadan. “Ve akciğerleri sönmüş.” İç organlarını duruladı, onları teker teker inceledikten sonra doğruldu ve Åse’ya bitirdiğini söyledi. “Kırık kaburgalar ve akciğer boşluğundaki kan dışında şiddete dair hiçbir belirti yok,” dedi, ardından daracık eldivenlerini 18


yuvarlayarak çıkarıp çöpe attı. “Benim ilk tahminim iç kanamadan dolayı öldüğü.” Durdu ve bir an düşündükten sonra ekledi: “İlginizi çekebilecek bir ayrıntı var; ölümünden kısa bir süre önce kadının cinsel ilişkiye girdiğine oldukça eminim.” Louise şaşkınlıkla ona baktı. “Vajinasında ve her iki baldırında meni kalıntıları olduğuna inanıyorum,” diye açıkladı. “Ama elbette, doğrulatmam gerekir, bu yüzden kesin olarak söylemeden önce test sonuçlarını beklemem gerekecek. Bu yaklaşık bir hafta sürebilir.” Başıyla onayladı. Ölümün cinayet olduğuna dair bir gösterge yoksa sürenin bu kadar uzaması normaldi. Sonra ayağa kalktı ve kadının biçimi bozulmuş yüzüne bakmaya gitti. “Eğer haklıysam bu, onun aslında o kadar da yalnız olmadığı anlamına gelir.” Flemming, teknisyenlerin yanlarına giderek onlara işinin bittiğini söyledi. “Yine de son derece yalnız, neredeyse bir hafta önce ölmüş olmasına rağmen kimse onun kaybolduğunu bildirmek için bir sebep görmemiş,” dedi Louise. Louise, Åse’nın ekipmanlarını bir kenara koymasını bekledi ve sonra birlikte, raporuna ayrıntıları eklemek için köşedeki bilgisayara geçmiş olan Flemming’e veda ettiler. Bodrum kattaki soğuk depoya geri götürülmeden önce cesedi kapatacak olan iki adli teknisyene başlarıyla selam vererek otopsi odasından çıktılar.

19


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.