Düşün(ü)Yorum Yıl: 1
AYLIK LİSE BÜLTENİ
Sayı: 2
dusun_u_yorum@hotmail.com
KASIM 2012
75 Kr.
içindekiler
03
Düşün(ü)Yorum’dan
04
4+4+4 ve Piyasacı Eğitim’e Hayır, Yeni Demokratik Eğitim’e Evet!
07
Eğitimin Niteliği ve Dershaneler
09
Geleceksizliğe Karşı Örgütlenmeye!
11
Ez Ji Livirim Hewal
13
‘‘Dinde Zorlama Yoktur’’
15 17
Umut (Yılmaz Güney) Toprağın Sesi
facebook sayfamız : Liseli Demokratik Gençlik Hareketi Adana ÖZGÜR DÜŞÜN DERGİSİ Özel sayı: 1 Kasım 2012, Yönetim Yeri: İstasyon Cad. Pınar İşhanı Kat : 2 Daire : 38 Kartal/ İstanbul. Tel- Fax 0 (216) 389 65 63
2
Liseli Demokratik Gençlik Hareketi www.demokratikgenclikhareketi.org
Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne - üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının... Yeni ‘eğitim-öğretim’ yılına girerken tüm liseli halk gençliğine sıcak ve coşkulu bir Merhaba diyoruz! Emperyalist-kapitalist dünya gerçekliğinde emekçi milyonlar ezilmeye sömürülmeye devam ederken liseli halk gençliği de bu sömürü çarkından payına düşeni almaya devam ediyor. Bu yıl da okullar açıldı ve her yılki gibi sıralarımızdaki yerlerimizi aldık. Ama bu yıl değişen bir şey vardı; 4+4+4 uygulamasının müfredata geçirilmesiydi. Geçen sayımızda da 4+4+4’e vurgu yapmıştık. Fakat bu sayımızda genellikle yazılarımız bu konu ekseninde gelişmekte, bu uygulamanın liseli halk gençliğine getirisi nedir? Bizleri neler beklemektedir gibi sorulara cevap olmaktadır. Bu uygulamaların amacı liselilerin geleceksizliğine geleceksizlik katmaktır. Okulları ticarethane, öğrencileri müşteri yapmaktır. Ama biz liseliler bunlar karşısında susacak değiliz, öfkemiz bir gün elbet zalimlerin tezgâhını bozacaktır. Bu saldırılara karşı Liseli Demokratik Gençlik Hareketi olarak, liseli halk gençliğinin emeğini ve geleceğini kazanmasının yegâne yolu örgütlü mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir. Bu anlamda Adana liseli halk gençliğini Liseli Demokratik Gençlik Hareketi’nde örgütlenmeye, mücadelemizi yükseltmeye ve yepyeni yarınları kazanmaya çağırıyoruz!
LİSELİ
DEMOKRATİK GENÇLİK HAREKETİ www.demokratikgenclikhareketi.org
3
4+4+4 ve Piyasacı Eğitim’e Hayır, Yeni Demokratik Eğitim’e Evet! Ülkemiz eğitim sistemi son dönemde türlü değişikliklerle, liseli halk gençliğinin sırtındaki kamburu fazlalaştırmak için cebelleşmektedir. 4+4+4 düzenlemesiyle girilen tablo, liseli halk gençliğinin geleceği için ürkütücü bir hal almıştır. 4+4+4 İle Hedeflenen Nedir? Akp hükümetinin yapımında başrolünü oynadığı bu uygulamanın esas amacı, zengin-fakir arasındaki uçurumu derinleştirmek ve halk gençliğinin bu düzen içerisinde benliklerinin kaybolmasını, birer köle olmalarını sağlamaktır. Bu uygulama son dönemde farklı alanlarda hayata geçirilen özelleştirme politikalarının bir parçası olmakla birlikte, eğitim alanını da sermayenin insafına bırakarak, okulları birer ticarethane, öğretmenleri tahsildar ve öğrencileri de birer müşteri konumuna gelmesini sağlamaktadır. Egemenlerin, düşünmesini, araştırmasını, sorgulamasını istemediği liseli halk gençliği ve öğrenci gençlik bu düzenlemeyle ucuz işgücü olacak, daha fazla ezberci olacak, çocuk gelin olacak, dindar ve kindar olacaktır. Bu düzenlemeyle birlikte özellikle meslek liselerinde olan pratik eğitim süreçlerinde(staj v.b) liselilerin ucuz işgücünden yararlanılması daha da fazlalaşacaktır. Meslek liselerindeki öğrenciler, öğrencilikten çok işin hamallığı boyutunda kullanılacaktır. Bunu Sanayi Strateji Belgesi’ndeki şu ifadeler çok iyi açıklıyor: ‘’ Eğitim sektörünün iş gücü talebine olan duyarlılığı arttırılacak, işletmelerin talep ettiği alanlarda insan sermayesinin güçlendirilmesi ve eğitim ile iş gücü piyasasının daha esnek bir yapıya kavuşturulması sağlanacaktır.’’ Bu düzenlemeyle birlikte bu ucuz iş gücü potansiyeli olan öğrencilerin çıraklık yaşı da 14’den 11’e inecektir. Açıklamada da okumuş olduğunuz gibi sermayedarların hangi alana ihtiyacı varsa bizler de oralara yönlendirilecekmişiz. Yani önümüzdeki dönemde velilerin, öğrencilerin fikri alınmadan atanacağımız bölümler de bizi
4
şaşırtmamalıdır. Diğer bir durum ise sıkça vurgulanan ve kulak aşinası olduğumuz çocuk gelinler meselesidir. Hepimizin bildiği gibi ülkemizin özellikle ekonomik olarak geri kaldığı bölgelerdeki cinsiyet ayrımı bellidir. Buralar da erkek istediği kadar okuyabilirken, kızlar ise çoğunlukla liseye kadar okutuluyor ve sonrasında bildiğimiz küçük yaşta evlilik tablosuyla karşı karşıya bırakılıyor. Hal böyleyken 4+4+4 uygulamasıyla birlikte böyle bir zorunluluk da ortadan kalkmış oluyor. Yani bazı ailelere göre 4 yıllık öğrenim bir kız için yeterli olacaktır. Bu da o çocuğun yaklaşık 9-10 yaşlarında okuldan alınabilmesi gerçeğine tekabül etmektedir. Böylelikle de çocuk gelinlerin artması da kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Düzenlemenin bir diğer amacı da başta liseli halk gençliğini olmak üzere öğrenci gençliği derinden etkileyecek olan dindar nesil tartışmalarıyla da duymuş olduğumuz yeni nesilin nasıl bir ideolojik gıdayla yetiştirileceği konusudur. Özellikle 1980’li yıllara kadar sistemin ihtiyaç duyduğu gençlik profili, milli duygularının yoğun olduğu bireyci, araştırmayan, sorgulamayan bir nesil yaratmaktı. Fakat ta ki 1980’li yıllardan bugüne, özellikle de bu 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte yaratılmak istenen nesil, dindar ve kindar bir nesildir. Bu düzenlemeyle hakkını aramayan, hak, hukuk, adalet arayışına girmeyen itaatkar ve kendilerini sömürenlere, yönetenlere sorun çıkarmayan kuşaklar yetiştirilmek isteniyor. Bütün okulların ikinci kademesine seçmeli Arapça, Fıkıh ve Kur’an dersleri konularak, eğitimde fiilen imam hatip modelinin oluşturulması hedeflenmekte; bununla, teknik eğitimden geçilerek sermayeye sunulacak vasıflı işgücünün aynı zamanda dincileştirerek, patronu karşısında suskun, itaatkar ve hak aramaz nitelikte olmasının sağlanması istenmektedir. Bu uygulamanın bir parçası da ‘ağaç yaş iken eğilir’ mantığının daha da ötesinde olan 60-66 aylık olan çocukların zorunlu olarak okula başlama durumudur. Bu o kadar ilginç ve çarpıcıdır ki, bilimsel açıklamaların dahi çiğnenerek, düzenleme arasına konulması, egemenlerin vahşi planlarını
5
ortaya koymaktadır. Ne Yapmalıyız? Gördüğümüz üzere 4+4+4 düzenlemesinin öğrenci gençliğe verebileceği hiçbirşey yoktur ve anti-demokratiktir. Dolayısıyla yapmamız gereken Yeni Demokratik Eğitim modelini hayata geçirebilmek için üzerimize düşeni yapmaktır. Yeni Demokratik Eğitim bir avuç burjuva-feodalin değil, halkın çıkarlarını gözetir. YDE eğitimde ezbercilik yerine, araştırma, inceleme, deney ve tartışmaya dayalı bir modeldir. YDE öğrencilerin sosyal, sportif, sanatsal, kültürel ilgi alanlarına göre eğitim vermeyi ve kadrolaşmayı hedefler. YDE gerici ideolojilerin etkilerine karşı mücadele eder, ‘’yüz çiçek yan yana açsın, yüz fikir yarışsın’’ anlayışıyla hareket ederek özgür bir tartışma ortamı sağlar. YDE parasız eğitimi esas alırken, öğrencilerin gelişimi için onlara düzenli maaş ödenmesini sağlar. YDE ırk, renk, dil, dini inanç, cinsiyet ayrımına karşı çıkarken, tüm halk gençliğinin eğitim hakkını garantiye alır. Kısacası Yeni Demokratik Eğitim halk gençliğinin kendi geleceğini yaratabileceği, herhangi bir baskı altında kalmayacağı en yakın eğitim modelidir. Dolayısıyla başta liseli halk gençliği olmak üzere, öğrenci gençliğe düşen görev 4+4+4 gibi halk gençliğinin çıkarlarını düşünmeyen düzenlemelere karşı durarak, kendi geleceğini yaratabilmektir. Bu anlamda tüm liseli halk gençliğini Liseli Demokratik Gençlik Hareketi’nde örgütlenmeye, emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz! 4+4+4’e ve piyasacı eğitime hayır! Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim! Yaşasın Demokratik Halk Liseleri Mücadelemiz! Yaşasın Liseli Demokratik Gençlik Hareketimiz!
6
Eğitimin Niteliği ve Dershaneler Merhaba arkadaşlar... Bu yıl da yeni eğitim ve öğretim yılına başladık. Kimimiz 1. sınıfa kimimiz sonunca sınıfa v.s başladı. Yorucu bir eğitim-öğretim yılına daha girmiş bulunmaktayız. Bu yıl da önceki yıllarda olduğu gibi, türlü sıkıntılarla karşılaşacağız. Hepimizin bildiği ve bu yıldan başlamak üzere müfredata geçirilmiş olan 4+4+4 uygulamasıyla karşılaşıyoruz. Bu uygulamanın esas amacı egemenlerin, ‘eğitim’ gören gençliği daha fazla sömürmesidir. Çocuklarımızı erken yaşta okula göndererek devlet kendi resmi ideolojisini ‘ağaç yaş iken eğilir’ mantalitesiyle çocuklara yedirmek istiyor. Böylelikle daha fazla itaatkâr daha fazla düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan bir nesil yetiştirilmek isteniliyor. Bu uygulamanın diğer bir amacı da ucuz işgücünü arttırmaktır. Meslek liselerinde bulunan öğrencilerin ‘mesleğe yönlendirme’ adı altında fikirleri alınmadan ilgi alanları dışında olan mesleklerde ucuz işgücü olarak kullanılmak istenmektedir. Aynı zamanda önümüzdeki dönemde özellikle ekonomik-sosyal durumun daha geri olduğu bölgelerde 13-14 yaşında çocuk gelinler görmemiz bizi hiç şaşırtmamalıdır. Çünkü bu uygulamayla amaçlanan diğer bir şey de cins ayrımcılığının arttırılmasıdır. Tüm bu uygulamalar görüyoruz ki, biz liseli halk gençliğinin yararına değil, zararınadır. Bu amaçlar doğrultusunda köleleştirilmek istenen düşüncelerimiz ve bedenlerimizdir. Bunun bilincinde olmalıyız. Bu sene karşılaşacağımız bir başka sıkıntımız da dershanelerin özelleştirilmesi düşüncesidir. Sizce güzel bir sistem olacak mı? Bence (bizce) güzel olmayacaktır. Çünkü dershaneler kapatıldığında okullarımızdaki niteliksiz eğitim bizi üniversite sürecine tam olarak hazırlayamayacak. Dershaneden başka bir alternatifimiz yok. Oysaki zengin çocukları için değişen bişey yok. Çünkü onlar özel dersler
7
alarak da bu süreci karşılayabilirler. Ama bizim maddi durumumuz dershaneye bile anca yeterken özel derslere hiç yetmeyecektir. Biz emekçi çocukları, bize verilen yaz dönemi sürecini dahi çalışmadan geçiremiyoruz. Sorarım size; hanginiz bu yazı çalışmadan geçirdi? Veya hanginiz tatil yaptı, yan gelip yattı? Tabiki hiçbirimiz. Çünkü bizden istenilen ömrümüz boyunca bizim omuzlarımızdan rant sağlanılmasıdır. Evet arkadaşlar tüm gerçekliğimiz bunlar. Hiç de güzel bir geleceğimiz yok ama buna karşı çıkıp değiştirebilecek olanlar da yine bizleriz. Nerde direniş varsa orda gelecek vardır, nerde suskunluk varsa orda ölüm vardır. Dolayısıyla bu suskunluğu bozalım, kendi geleceğimizi kendimiz yaratalım. Emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak örgütlenelim, örgütlü mücadeleye destek olalım... Orhan Çobanoğlu Lisesi’nden bir öğrenci
8
Geleceksizliğe Karşı Örgütlenmeye! Merhaba arkadaşlar, Sizlere Düşünüyorum’un 2. sayısında bana ayrılan sayfaya hepimizin bildiği sorunları ve bu sorunlarla nasıl çözüme ulaşacağımızı elimden geldikçe anlatmaya çalışacağım. Hepimizin bilmiş olduğu gibi yakın dönemde uygulanan 4+4+4 düzenlemesi liseye yeni başlayan öğrencilerin çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmasını sağlamaktadır. Öğlen 12’de okula giden öğrenci 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte günde 8 saat ders görmekte akşam eve geldiğinde saat 9 olmaktadır, yemek, dersler derken, bu liseli dinlenecek vakti bulamamakta ve yaşı gereğince sağlıklı bir uyku düzeni olmamaktadır. Ve bu nedenle liseli öğrenci okula gittiğinde yorgun ve halsiz şekilde ders dinleyememekte bu da o liselinin eğitim hayatını etkilemektedir. Liseli gencin aslında başarılı olamama sebebi kendisi değil, bu eğitim sistemidir. Derslerinde başarılı olamayınca sınıf içerisinde farklı gözle bakılması, en başta öğretmeninden başlamıştır.
9
‘Eğitimci’ o öğrencinin sorununa çare bulması gerekirken onu boşlamış ve sınıfının en arka sırasında oturmasına sebep olmuştur. Derslerinde başarılı olamayan liseli kendini kanıtlamak açısından başka yollara başvurmaktadır. Bunlar, kendisi gibi olan arkadaşlarıyla beraber okul arkasında sigara içmek, hatta bu iş böyle ilerledikçe uyuşturucuya kadar gitmekte ve ondan sonra o kişi artık kaybedilmiştir… Günümüzde adını sıkça duyduğunuz facebook özellikle liselilerin ilgisini aşırı bir şekilde çekmiştir. Aslında bu facebook insanlığın 1 numaralı düşmanıdır. Saatlerce bilgisayarın başına oturup bu sitede boş boş şekilde aslında çok önemli olan zamanlarını harcamaktadır. Bu da liseli halk gençliğinin üzerinde oyun oynanmasını oldukça kolaylaştırmaktadır. Size bahsetmiş olduğum bu sorunlar nedeniyle gençlerimiz yozlaşmakta ve düşünmesi, araştırması ve sorgulaması engellenmektedir. Tüm bunlar tesadüfi veya kader olarak karşımıza çıkmış olan gerçekler değildir. Bunlar devletin, liseli halk gençliğinin enerjisini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için hedeflediği planlar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Biz liseliler, bu sorunlar karşısında umutsuzluğa kapılmadan, aydınlığa doğru yelken açalım. Bunun yolu, birlik olmaktan, örgütlenmekten geçmektedir. Bunun için Liseli Demokratik Gençlik Hareketi’nde örgütlü mücadele bizi beklemektedir!
Yeşilevler End. Meslek Lisesi’nden bir öğrenci
10
Ez Ji Livirim Hewal (Ben de Burdayım Arkadaş) Merhaba Arkadaşlar, Adana’nın liseli bülteni olan Düşün(ü)Yorum’a yazdığım ilk yazımdır bu. İlgimi çektiği ve kendimi burda hissettiğim için yazı yazıp, sorunlarımızı paylaşmak istedim. Bence Düşün(ü)Yorum Adana’da olan tüm liseli halk gençliğinin bültenidir. Benim gibi herkes sorunlarını dile getirmelidir. Ben aslen Amed’li olan bir liseliyim. Ailem ben küçükken sosyal-ekonomik sebeplerden kaynaklı Adana’ya gelmek zorunda kaldı. Bu olay hayatımın dönüm noktalarından biri oldu. Çünkü farklı bir yaşamın ve farklı kültürlerin ortasında buldum kendimi. Yabancılık çektim, hep kendi kültürümden olan gençlerle paylaşıma girebildim. Çünkü 6 yaşıma kadar türkçenin varlığını bile bilmiyordum. Adana’ya geldiğimden belli bir süre sonra türkçeyi öğrendim. Bu eğitim sürecime de yansıdı. Okula başladım ve herkesin farklı bir dili konuştuğunu gördüm. Anlamıyordum onları. Sıraya dizildik ve herkes coşkulu bir şekilde marş okuyordu ama ben yine anlamıyordum. Bundan
11
kaynaklı arkadaş çevrem ve öğretmenim de bana farklı davranıyorlardı. İstiklal Marşı’nı okuyamadığım zamanlarda öğretmenlerimden azar işitiyordum. Farklı bir dilde yaşam çok zor geliyordu bana. Ama arkadaş çevrem ve hocalar bunu anlamaya çalışmadan beni tecrit ediyorlardı. Ve bu durum zamanla bende bir alışkanlık yaratmakla birlikte bir kine de dönüşüyordu. Çünkü ilkokuldan ta ki günümüze kadar hocalar ve arkadaşlar kürt arkadaşlarımla anadilde konuştuğumuzda ‘niye türkçe konuşmuyorsunuz’ demeseler bile bakışlarından ve mimiklerinden bize bunu hissettirebiliyorlardı. Oysaki bu bizim anadilimiz ve bunu konuşup eğitimini görmek en doğal hakkımızdır. Bizim durumumuzda olmayanlar bizim ne zorluk çektiğimizi bilemezler. Düşünsenize Kürtçe düşünüp türkçe konuşmayı. Yani yaşamsal bir gereksinimdir anadilimizi konuşmak ve eğitimini görmek. Bu durum ırkçılığın gelişkin olduğu yerdeki kürt öğrenciler içinse muammadır zaten. Hatırlayalım; Fırat Üniversitesi’nde Kürtçe konuştukları için linç edilen öğrencileri veya anadilini isteyen Şerzan Kurt’u. Bunlar belleğimizden silinmeyecektir. Sonuç olarak, anadil hakkımız engellenemez. Çünkü bu sorun sadece benim sorunum değil tüm liselilerin sorunudur, dolayısıyla çözüme gebedir. Bu anlamda tüm liseliler sesini yükseltmeli, haklarına sahip çıkmalı ve örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir!
İsmet İnönü End. ve Tek. Meslek Lisesi’nden bir öğrenci
12
“Dinde Zorlama Yoktur...” Yıllardır konuşulan bir konudur zorunlu din dersi. Özellikle alevilere ve farklı inanç gruplarını asimile etmeye dönük olan bir olay bütünüdür bu uygulama. Ermenilerin, Süryanilerin, Alevilerin yaşadıklarını herkes az çok biliyor. Devleti yönetenlerin hazırladığı tertiplere halkı da alet ederek, onca cana kıyıldığı, onca yağmanın yapıldığı sır değil, açıkça ortadadır. Hiç kimseye veya hiç kimsenin çocuğuna, razı olmadığı halde sünni-islam dini empoze edilemez.Bu dersin verilme tarzı bile daha baştan islam ahlakının en temel ilkesini ihlal ediyor: Dinde zorlama yok, zorlama en büyük ahlaksızlık. Gelgelelim (lafta) seçmeli olarak gösterilen din dersi, öğrencilere seçilmesi için dayatılan bir ders olmuştur ki örnekleri çokça mümkün.. Bahaneleri hazır, “vay efendim diğer dersleri verebilecek
13
öğretmen kadromuz yok..” Türkiye’nin kendine özgü bu modeli toplumu dindarlaşmayı ve gericileştirmeyi hedefleyen bir yerde duruyor. Dünyanın hiçbir yerinde din eğitiminde devlet dayatması yok. Din eğitimi talebi ise farklı şekillerde karşılanabiliyor. Fransa gibi laik ülkelerde kilise güçlü bir ‘eğitim’ kurumu olarak bu ihtiyacı karşılıyor. Kilise okullarına devam edince din eğitimi ihtiyacınızı da karşılamış oluyorsunuz. Mecburî din eğitimi uygulayan Avusturya gibi ülkelerde ise öğrenciler dinlerine göre bu derste ayrılıyorlar. Zaten Dini eğitim almak isteyenler için yapılmamış mıydı İmam Hatipler ? Tüm derslerinde başarılı olan, ancak “zorunlu din dersi”ne girmek istemediği için karnesini alamayan, sınıf geçemeyen öğrencilerimiz var. Alevi ailelerin çocuklarının karşı karşıya bulunduğu bu duruma bir de son günlerde eklenen bir skandal ise İstanbul Sultangazi’de lise kayıt sonuçlarına bakmaya giden öğrencilerin kayıtlarının İmam Hatip Lisesi’ne kaydırıldığını görmesidir. Bu tamamiyle devletin işi ne kadar ciddiye aldığının göstergesidir. Cemevleri’ne cümbüş evi diyebilen zihniyetin yapacağı da budur zaten. Tüm bu yapılanlar ülkemiz eğitim sistemindeki farklı inanç gruplarına yaklaşımını gösteren bir yerde durmaktadır. Bu anlamda tüm liseli arkadaşlar ayrımcılığa geçit vermemek için çaba harcamalı ve haklarına sahip çıkmalıdır. Liselileri ezberi bozmaya, sesimizi yükseltmeye çağırıyorum! Zorunlu din dersine geçit vermeyeceğiz!
İMKB Meslek Lisesi’nden bir öğrenci
14
Umut Yılmaz Güney yapımı olan bu film 1970 yılında Adana’da çekilmiştir. Bu anlamıyla öğretici olan film Adana’nın o dönem itibariyle sosyalekonomik durumunu gözler önüne sererek, emekçi halkın çektiği çileleri ve bu çilelere karşı çözüm yollarını traji-komik bir şekilde anlatıyor. Film Cabbar’ın (Yılmaz Güney) ailesini geçindirmek için giriştiği icraatları anlatmaktadır. Cabbar normal koşullarda at arabacılığı yaparak evine ekmek götüren birisidir. 5 çocuğu, bir eşi ve bir de yaşlı anası vardır. Dolayısıyla at arabacılığından kazandığı para ailesinin karnını doyurmaya anca yetmektedir. Atı ölene kadar tek umudu milli piyangodan para ödülü kazanmasıdır. Cabbar’ın tüm macerası atına arabanın çarpmasıyla başlar. Tabi atına çarpan arabanın sahibinin zengin olmasından kaynaklıdır ki kanun ondan yana işlemiş ve Cabbar atının ölmesiyle kalmıştır.
15
Atının ölmesiyle birlikte yeni bir at almak için çaldığı tüm kapılar yüzüne kapanmıştır. Bu gelişen ekonomik hayat içerisinde sosyal ilişkilerin zayıfladığını öğretmiştir Cabbar’a. Kendisine yardımcı olacak birini bulamayan Cabbar yeni arayışlara girecektir. Fakat hayat tecrübesi buna yeterli olmadığından kaynaklı hep birilerinden medet ummuş ve umudunu diri tutmuştur. Çünkü bakmakla yükümlü olduğu ailesi vardır. At arabacılığından arkadaşı olan Hasan’la(Tuncel Kurtiz) girdiği maceralarla film son evrelerine yaklaşmakta ve Cabbar’ın sonunu hazırlamaktadır. Hasan’la birlikte zengin bölgesinde yaşayanlardan yankesicilik yaparak köşeyi dönmeyi planlamalarıyla, yanlış kayaya çarparak hüsrana uğramaları bir olur. En sonunda Hasan, Cabbar’ı yaşadıkları bölgede hazine olduğuna ikna eder ve hazine arayışlarına girerler. Kendi başlarına bunu yapamayacaklarına kanaat getirirlerken, meşhur bir hocaya başvururlar. Filmin bundan sonrası dinin insan üzerindeki baskısını traji-komik bir şekilde anlatır. Cabbar’ın beslediği bilinçsiz umut kendisini psikolojik travmaya sürüklemesiyle film biter. İşte arkadaşlar yıllar öncesinde çekilmiş bu film aslında bugüne ışık tutmaktadır. Çünkü herkesin bu sistem içerisinde bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde beslediği bir umut vardır. Fakat bu umut kapıları sürekli yüzümüze kapanır-kapatırlar. Bir taraftan dini baskı, bir taraftan milli baskı, bir taraftan ise ekonomik baskı ülkemizde milyonların hayatını zindana çevirmektedir. Çünkü bu düzen milyonları sömürmek için kuruludur. Bu düzeni kuranlar dostumuz olamazlar. Bizim yapmamız gereken ise eşitliğin, özgürlüğün ve adaletin olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu yapacak gücümüz var, bunu yapabiliriz. Ama örgütlenirsek yapabiliriz, bu umudu içimizde saklayarak değil. Son olarak şunu vurgulamak istiyorum: ‘Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez!’
Abdulkadir Paksoy Lisesi’nden bir öğrenci
16
Toprağın Sesi Dinle beni ey zalim Tarihe söylenmemiş sözün hükmünü Vermeye geldim Dinle beni ey düşman Dicle gibi suskun Fırat gibi asi yüreğimle geldim Kavrulan toprağını yok sayılan insanlarını Dinle Fırat'ın asi çocuğu Toprağın intikamını Ve göklere çekilmiş isyan bayrağını Dinle beni ey zalim Almaya geldim Kaybolan toprağımı özgürlüğümü Ve de şerefimi!.. Abdulkadir Paksoy Lisesi'nden bir öğrenci
17