4 minute read
Romantikler (Percy Bysshe Shelley & Lord Byron
“En hoş şarkılarımız en acıklı düşünceyi anlatanlardır.” -Percy Bysshe Shelley
Marry Wollstonecraft Shelley (1797-1851) ve Percy Bysshe Shelley (1792-1822) Byron’ın arkadaş olarak gördüğü bir avuç çağdaşı arasındaydı. Lord Byron bir keresinde “Şairlerin arkadaşı olmaz” demiş. “Bazen aramızda şiddet dolu bir arkadaşlık olması konusunda anlaşırız ama birbirimizi kandırmayız.” Tıpkı Byron gibi Percy de çocukluğunda aksi davranışlar sergiliyordu. İçine kapanık bir kitap kurdu olmasına rağmen Percy kışkırtıldığında öfke nöbetleri geçirmeye eğilimliydi. Okul arkadaşları yüzüne çamur atarak, adını tezahürat eder gibi tekrarlayarak ve en affedilmez olanı, elindeki kitapları düşürerek ona eziyet etmeye bayılırdı. Bir gün içlerinden birinin alayıyla karşılasan ergen Percy, ona eziyet eden çocuğun eline çatal sapladı. Şiddetli tavırları “Deli Shelley” lakabını almasına yol açtı. Arazi zengini bir babanın oğlu olan Shelley’nin Oxford Üniversitesi’nde okuyacak parası elbette vardı, Shelley burada okurken iki Gotik roman ve bir şiir kitabı yazıp bastırdı. Ardından da bir başka yazarla birlikte The Necessity of Atheism / Ateizmin Gerekliliği adında bir kitapçık kaleme alıp dağıttı. Kendi bastırdığı bildiri üniversite idarecileri tarafından pek de iyi karşılanmadı. Kitapçığı yazdığını inkar etmesinin hemen ardından Shelley okuldan atıldı. Shelley’nin babasıyla yapılan sert görüşmelerin ardından idare Shelley’nin kampüse dönmesine izin verdi ama bir şartları vardı; ateistlikten vazgeçecekti. Shelley uzlaşmaya yanaşmadı ve bu, baba-oğlun arasının açılmasına neden oldu. Kısa üniversite hayatının ardından 19 yaşındaki Percy kaçıp, kız kardeşi aracılığıyla tanıştığı, alt tabakadan 16 yaşındaki Harriet Westbrook’la evlendi. Shelley’nin babası oğlunun alt tabakadan bir kızla evlenmesine daha da öfkelenip oğlunun harçlığını kesti. Yeni evlilier yoksuldu ama Shelley bir mektubunda “karnımı aşkla doyuracağım” diye yazmıştı. Gerçekte ise tefecilerden aldığı borçlarla geçiniyordu. Tefeciler ya babanın oğluyla bağlarını kopardığını bilmiyordu ya da babası öldükten sonra alacağı mirasın borcunu karşılayacağına inanıyorlardı. Shelley siyasi içerikli kitaplar yazmaya ve bastırmaya devam etti. Kitapçıkları şişelerin, kağıttan kayıkların içine koyup yüzdürmek ve balonların içine koyup uçurmak gibi sıradışı yöntemlerle dağıtıyordu. Aynı dönemlerde panik ataklarını kontrol altına almak için afyon tentürü kullanmaya başladı. Afyona başlayan ve hiç parası olmayan Percy herkesçe bilinen, dehşet verici bir aç sanatçı klişesine dönüşmüştü. Bu sahneye
Advertisement
bir de ilk çocuğunu eklediğimizde “Deli Shelley” lakabını yeniden alması kimseye şaşırtıcı gelmemeye başladı. İlk çocuklarını yetiştiren ve ikincisine hamile kalan eşi ailesinin yanına döndü. Shelley karısını o kadar çok özledi ki (!) başka bir kadına aşık oldu. Evet, tam da böyle oldu. Kalbinin yeni arzu objesi Londralı romancı William Godwin’in 16 yaşındaki kızı Mary Godwin’di. Mary’nin babasının evi genç bir edebiyatçı için ideal ortamdı. Mary Godwin henüz çocukken kanepenin arkasına saklanıp Samuel Coleridge’in afyonun etkisinde yazdığı şiirleri anne-babasına okumasını dinlemişti. Mary’nin annesi kehanet eder gibi şu sözleri yazmıştı: “Pek çok masum kız candan, tutkulu bir kalbe aldanır ve faziletle ahlaksızlık arasındaki farkı öğrenemeden mahvolur.” Sözlerinin bir gün, Shelley’ye çabucak gönlünü kaptıran öz kızının durumunu anlatacağını nereden bilecekti? Godwin kızının Shelley’yle görüşmesini yasakladı ama hiçbir güç onları ayırmayacaktı. Shelley 28 Temmuz 1814’te elinde afyon tentürü şişesi ve tabancayla genç kızın kapısına dayandı. İyi zamanlarında “vahşi ve doğaüstü; yerin altından o an çıkmış bir iblis gibi” görünürdü -o akşam ise şeytanın ta kendisi gibi görünmüş olmalıydı. Gök gürültülü fırtınanın ortasında Shelley birlikte olamayacaklarsa kendi canını alacağı tehdidini savurdu. Yumuşayan Mary intihara meyilli aşığıyla kaçtı. Mary’nin üvey kız kardeşi Claire Clairmont da yanlarındaydı. Üçü gemiye atlayıp İngiltere’den Kıta Avrupası’na geçti. Shelley derelerde çırılçıplak yüzerken üvey kız kardeşler hayranlıkla onu izliyordu. Hayat ne güzeldi. Claire başta kalabalık ediyor gibi görünüyordu ama onu yanlarına aldıkları iyi olmuştu; Fransa’yı yaya olarak geçiyorlardı ve aralarında sadece Mary’nin üvey kız kardeşi Fransızca biliyordu. Sonunda üçlünün yolculuğu İsvriçre’de parasızlıktan dolayı son bulmuştu. Ve bir de İngiltere’yi özlemişlerdi. Bu yüzden, altı haftanın sonunda, evlerine geri döndüler. Shelley hemen Mary’yle ikinci ailesini kurmaya girişti - Shelley eski eşiyle barışmak için hiçbir girişimde bulunmadı. “Ölene dek aynı kadını seveceğine dair söz vermek, söz konusu öğretiye inanacağına dair söz vermekten daha az anlamsız değil” diye yazdı bir keresinde. Ayrıldığı eşi çocuklarını yetiştirmeyi sürdürdü ama İngiliz yargı sistemine boşanmak için başvuruda bulunmadı. Mayıs 1816’da Shelley, Mary ve çocukları İngiltere’den kaçıp kendi isteğiyle sürgün hayatı yaşayan Lord Byron’la buluşmak üzere İsviçre’ye gitti. Shelley’ler Byron’ın Leman Gölü kıyısındaki evinin bitişinde bir yer tuttu. Claire bir kez daha peşlerine takıldı. Gelişi Byron için nahoş bir haberdi, çünkü birkaç ay önceki tesadüfi karşılaşmalarında Claire hamile kalmıştı. Byron, Claire’i bir daha görmeyi beklemiyor ve istemiyordu. Leman Gölü kıyısındaki yeniden buluşmaları çoğu zaman olaysız geçti ancak esas bomba o yılın sonunda Claire doğum yapınca patladı. Claire’in itirazlarına rağmen Byron kızlarını koruyucu aileye bıraktı ve kız beş yıl sonra ateşli bir hastalıktan dolayı öldü. Claire, Byron’ı hiç affetmedi. Daha sonrasında ise Byron’ın ona on dakikalık bir zevk karşılığında ömür boyu süren bir acı verdiğini söyledi. Haksız değildi. Göl kenarındaki huzurlu hayatları -göründüğü üzere- çok geçmeden gerçekler tarafından bozuldu. Byron İsviçre’de rahat edemiyordu: hala halkın göz hapsi altındaydı -kelimenin tam anlamıyla, çünkü meraklı gözler skandal şairi görmek için dürbünle bakıyor, onun her hareketini takip ediyordu. Arkadaşlarıyla vedalaşan Byron çantasını toplayıp İtalya’ya hareket etti. Daha sonra Mary 22 yaşındaki üvey kız kardeşi Fanny Godwin’in bir otel odasına yerleşip afyon tentürü aşırı dozundan öldüğünü öğrenecekti. 1816’nın Aralık ayında bir kötü haber daha aldılar: Shelley’nin ayrı yaşadığı eşi Harriet başka birinden hamile kalmış ve bu ilişkinin de kötü gitmesi üzerine kendini Londra Hyde Park’taki Serpentine göletinin dondurucu sularına atıp intihar etmişti. Bunun üzerine Shelley, çocuklarının vekaletini istiyor ve (Marry ile) evli bir çift olarak düzenli ev hayatlarının olmasının mahkemeyi ikna etmesini umuyordu. Fakat mahkeme Shelley’nin ateist olduğunu açıkca beyan etmesinden dolayı çocukların velayetini koruyucu aileye verdi. 1818’de Shelley’ler İtalya’ya taşındı. Shelley orada başdestekçileri Leigh Hunt ve Byron’la birlikte The Liberal adında radikal bir gazete çıkarmayı planlıyordu. Ancak 1820’de Shelley’nin sağlık problemleri baş gösterince planlar suya düştü. Baştan beri hastalık hastalığı ve halüsinasyon eğilimleri vardı ama bu kez psikolojisinde ani bir bozulma görülüyordu. Shelley bir akşam evlerinin terasında “doppelganger” yani kendi eş ruhunu taşıyan hayaleti gördüğüne inanıyordu. Hayalet ikizi ona “Olanla yetinmeye daha ne kadar devam edeceksin?” diye sormuştu.