Saudade

Page 1



Selam, Malum karantina günlerindeyiz… Okuyacak bir şeyler bulma derdinde olduğumuz şu günlerde, ben de yeni bir şey hazırlamak istedim. Normalde Yere Düşen Travma’nın yeni sayısını hazırlayacaktım fakat farklı bir şey yapmak istedim. Yıllar önce duyduğum bir kelime olan “Saudade” anlam olarak beni çok etkilemişti. Portekiz’ce bir kelime ve anlamı ise “bir kimsenin yokluğunda hissedilen derin özlemi ve bir zamanlar kaybettiğin bir şeyin bir daha asla senin olamayacağını anladığın an yaşadığın his”. Zaten bunalımda olduğumuz bir günde böyle bunalımlı bir fanzin çıkarmakta bana yakışırdı. Kafama sıçayım. Kusura bakmayın. Her neyse; Özlediğiniz insanlara kavuşmanız dileğiyle… Hepinizi seviyorum, sen hariç… Selametle Hayri Saraç



Devlet Hastanesinde İki Çay ve Ömürlük Yalanlar İçimden şehirlerarası otobüsler geçiyor. Muavin bayat umut dağıtıyor yolculara. Karanlığı ikiye bölen farları düşünüyorum. Bir cesede otopsi yapılırmışçasına narin ve huzur verici. Beni devlet hastanesinin bahçesinde içtiğimiz iki çay ile hatırla. Yolumuzun üzerinde çay içilecek bir yer yoktu. Ki biz zaten kesici alet bulamayınca balkondan atlayarak ölürdük. Yani istediğimiz bir şeyi farklı yollarla da olsa yapardık.


Seni öykülerime alet edeceğimden korkardın. Ben de o günlerde hiçbir şey yazmadım. Satırlara adın karışmasın, tanrı bana kızmasın, sen de beni yanlış anlama diye. Sonra sen kayboldun. Kum fırtınasına maruz bir bedevi gibi insanların sahip çıkmadığı bir kutsal gibi kuma ve tarihe gömüldün. Senden cevap gelmeyen ilk dakikalar merak ettim seni. Sonra bir yalana dönüşen farklı bir kadın oldun benim için. Sıradan bir zaman kaybıydın. Ertesi gün yüzünü de unuttum. Pişman değilim. Birkaç gün sonra doğuda öldürülen bir çocuğa halkımın verdiği değer kadar yalan oldun. Ben kaldığım yerden ölmeye devam ediyorum. Bazı geceler alnıma cinnetler indiriyorum. Yanıyorum. Bir yalandan ibaretsin, demiştim. Ama sen beni devlet hastanesinde içtiğimiz iki çayla hatırla.


Evrimden Kızıl Simya Tanrının okyanusları kirleten yavrularının, dünyayı yok etmek için karaya vurdukları kıyılar kadar masum tenin. Üzerinde evrimleşen tetrapod’lardan habersiz, parmak uçlarından big bang’den kalan meteorları temizliyorsun. Bana biraz Satürn dök avuçlarından. Biraz da Jüpiter. Gezegenlerin nizami dizilişlerini kıskandıran saçlarının ucundan dökülür yıldız tozları ve bu yıldız tozlarının sonucu müptezel âdemoğlu. Şimdi dudaklarımda sana dokunma isteği ay tutulmasına sebep, saçlarını okşamaksa güneş tutulması kızılı. Yavaşla. Bu meteor yağmurundan sağ çıkamayacağız ne de olsa. Hafifmeşrep nisan yağmuruna teslim et kendini. Teninde gezinsin tanrının gözyaşları, kurtul yabani tetrapod’lardan.


Dudaklarının değdiği her yerimde travmatik solucan deliği. Cehennem inişi bu saatten sonra simya satırlarından odamıza yatay geçiş yapar. Mumları yak, şarabı çıkar zuladan. Gramofona çizik bir plak koy Müzeyyen Abla’dan. Kormik tortularını mezarlığa bağışla. En sade hâlinle sarıl bana. Antidepresanlardan gökkuşağı. Hayallerin kadar güzel yüzün hürmetine kurban verilir sakallarım. Anlaşılması güç satırlara bahşettim seni. Affet. Fakat sen de kolay anlaşılacak kadar güzel değilsin. Selametle.


Otogarda Sabaha Karşılar Soğuk bir kış günüydü. Ellerim soğuktan morarmış, sigaram tek dal kalmış ve gülüşlerin otogarın otuz ikinci peronunda asılı kalmış. Seni götüren otobüsün yollarına ruhumu serdim biraz da özledim. Gittiğin saatlerde camiler salalar okumaya başladı. Cesedimi yıkamak için okyanuslar getirdi babam. Bazı şeyler yarım kaldı, sağ elimde yanağın yok mesela. Mesela laleler tek yaprak eksik açıyor artık. ve buna benzeyen binlerce olay yaşanıyor bu cahîmi andıran şehirde. Biraz alkole buladım seni ilk öptüğüm parkı. Dilim sürçüyor seni özlediğimi söylerken. Ağzımdan kanla karışık beddualar çıkıyor. Affet.


Kızıl Plankton Ağzı Kırık bir travma doğurur Şubat. Çatlaklardan soğuk girer üşürsün. Bu yazıda da sen varsın. Sana bu satırları bir planktonun ağzından yazıyorum. Sayfalar ıslak. Biraz gözyaşı biraz denizkızı kokuyor kelimeler. Kimsesizlikten ölen müntehirleri atlas okyanusuna gömüyorlar. Kusura bakma. Kelime dağarcığı kıt bir şairin unutamadığı bir kadınsın.


Kırılmış Bir Kadına Güzellemeler Kırılmış değil kırık bir kadındı. Yeni kesilmiş bir gırtlaktan akan kanlar kadar sıcaktı gülümsemesi. O bana bir kanepe kadar uzaktı, ben ise ona asırlar kadar geç kalmıştım. Sıcağı ile belli olmayan yaralar gibi sevmiştim onu. Farkımda değildi. Farkımda olsa giderdi. Fark etse başka kasıkların günah şehri olurdu. Bazı geceler beni yanaklarımdan öperdi. O öpünce kaburgamdan gemiler kalkardı. Kara bayraklı korsan gemileriyle savaşırdım. O öpünce siktir olup gitmelerim azalırdı. Mutlu olacağımı sanırdım. Salaktım. Kırılmış değil kırık bir kadındı. Saçları yeni sevişilmiş bir yatak gibi dağınıktı. Beni sevmezdi. Nedenini bilmiyorum. Farklı yolların aynı şarampolüydük. Yüksek hız mağduru binlerce kurbanımız oldu. Birçok kurbanımızda parçalarımız kaldı. Aynı resimdeki zıt renklerdik. Bütünü tamamlıyorduk, birbirimize karşıydık. Bazen sarılır, alaca olurduk. Tüm resmi bozardık. Tanrı bize kızardı.


O bana sarılınca kırık kaburgam iyileşirdi. Her şeyin iyi olacağını sanırdım. Salaktım. Kırılmış değil kırık bir kadındı. Kesik bir adamdım. Salaktım. Gitse belki her şey daha güzel olacak. Gitse belki hüznüm azalacak. Gitse belki başka bir kesiğin kabuğu olacak. Ben kendimden gittiğim gün ona kan kaybetmemiş şiirler yazacağım. Büyürken kırılmış ormanlar, ham erozyonlu topraklar götüreceğim. Tanrı şahittir ki elbet bir gün ona gideceğim ya siyah bir poşette ya cevizden bir tabutta…


İdam Mangasında Kıyamet Bir doğa faciasıydı göz göze gelmemiz. İçimde toprak kayması, içimde tarifi imkânsız bir yıkıntı. Sen ve gözlerin kilise yakan bir pagan gibi saldırdın kutsallarıma. İncindim. Sevdim. Annem tırnak uçlarıyla seller taşıdı beni kurtarmak için. Ama yanmıştım artık. Üçüncü derece yanıklar ile doldu kalbim. Acı hissetmiyorum. Ağrı ise sadece bir dağ ismi benim için. Bir köşe başında idam edeceğim bu yazıyı, ya kurşuna dizerim ya da üstüne işerim. Kentler getirdim sana kesik avuçlarımla. Kırılmadığın bir kenti seç orada yaşayalım. Zaten kentler sadece beton değil mi? Onları kötü yapan içindeki insanlar. Zaten içinde insan olan her şey zamanla çürür, bozulur, sevgilim. O yüzden cennet için uğraşmayalım. Günahlarımla sev beni. Biraz da saçımı okşa. Kaybedişlerimi tanıtsam sana ağlarsın bir müddet sonra ölürsün zaten. Kaybedişler doğurma bana.


Bir köşe başında idam edeceğim bu yazıyı, ya kurşuna dizerim ya da üstüne işerim. Bir köşe başında idam etmeden bu yazıyı, sana söylemek istediklerim var, sevgilim. Beni tekrar kırma lütfen. Artık kırıklarım kanatmaya başladı. Çaresizliğimi anlatsam sana üç dinden dualar edersin beni kurtarmak için. Sadece yanımda kal. Saçımı okşa. Beni sev, beni bırakma. Şimdi bir köşe başında idam edeceğim bu yazıyı, ya kurşuna dizeceğim ya da üstüne işeyeceğim.


Ä°nstagram: hayrisarac_ & yeredusentravma



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.