SUA S’DEİ Yere Düşen Travma’nın sezon finaline hoş geldiniz. Bildiğin ve ya bilmediğiniz üzere Yere Düşen Travma Fanzin olarak fanzinlerimi ve etkinliklerimi Mayıs ve Eylül tarihleri arasında çıkartıyor ve yapıyoruz. Bu sene de malum virüs olaylarından ötürü Şubat ayından sonra etkinlik yapma gibi bir durumum olmadı. Fanzinleri de pdf olarak sundum. Çok uzun şeyler yazmak istiyorum lakin bunlarla ne sizin başınızı ağrıtmak ne de kendimi sinirlendirmek istiyorum. Canımı sıkan, beni yarı yolda bırakan herkese varsa bir hakkım helal olsun. Eylül ayında bu virüs olayları biterse Şiirini Al Gel etkinliğine ve fanzinlere devam edeceğim. Şu an hali hazırda 2 sinema 1 müzik fanzimin hazır. Tadım yerine gelince iki müzik fanzini ve bir sinema fanzini daha yapacağım. Onların dökümanları da hazır. Yere Düşen Travma Fanzin ne zaman çıkacak bunca işin arasında derseniz… Sonuç olarak bu fanzin “tek kişilik” bir oluşum. Sadece benim şiirlerimden oluşan araya bir iki playlist sıkıştırdığım bir iş. Bundan dolayı hazırlama kısmı en kolay olan işim bu fanzin diyebiliriz. Bunun yanı sinema, müzik fanzinleri Yere Düşen Travma Fanzin’in sadece bir edebiyat fanzini olmadığını sanatın her dalından işler barındırmaya çalışan bir fanzin olduğunu anlatmak için yapılan işler. Ki acayip derecede hazırlarken keyif aldığım işlerdir kendileri. Mümkün mertebe devam etmeye çalışacağım. Bunların dışında diyeceğim çok şey var ama yukarıda da bahsettiğim gibi şimdilik gerek yok. Hepinizi seviyorum, sen hariç. / Selametle Hayri Saraç
Usturadan Gün Doğumu Gün doğumu muydu yoksa saçlarından bir perde mi vardı gözlerimin önünde, bilmiyorum. Sadece, kızıl bir sabaha uyandım. Bileklerimde kilise kokusu. Dinî bir ritüele kurban verilen bir bakire gibi korkakça titriyor ellerim. Seninle çaldığımız ilkbaharları kurşuna dizdim. Balkona astım, kurumalarını bekliyorum. Hüzünle yıkanmış derimi soyuyorum öğle molasında. Mesaiye yeni bir deriyle başlayacağım. Bana bir ustura bir havlu uzatır mısın? Farkında olmadan çiğnediğin kaldırımların söylediği şarkılarla ölüler diriliyor şehirde. Her yer et kokusu. Ölüler kadar kimsesiz olduğumu fark ediyorum. Bir dua edenim bile yok. Sana kelimelerden ırmaklar yaptım. Uzat yüzünü, şiir koksun yanakların.
Beni Ortadoğu’da recmediyorlar, sevdiğim. Seni yalnızlıkla aldattığım için. Bağışla beni. İslami usullere aykırı acılarım oldu, hepsi gözyaşı ve yaralarla sonuçlandı. Son damlalarıma geldim gene bir yazımda. Hiçliğimi anlatacak kelimeler doğurmadı insanlık. Savaşlar doğurdu, ölümler doğurdu ama sevgi için bir kelime doğurmadı. Gün gelince dudaklarına asılı tebessümlerle gideceksin. Saçlarını keseceksin. Umarım yanılırım, sevgilim. Bana bir ustura, bir havlu uzatır mısın?
Kırılmış Bir Kadına Güzellemeler Kırılmış değil kırık bir kadındı. Yeni kesilmiş bir gırtlaktan akan kanlar kadar sıcaktı gülümsemesi. O bana bir kanepe kadar uzaktı, ben ise ona asırlar kadar geç kalmıştım. Sıcağı ile belli olmayan yaralar gibi sevmiştim onu. Farkımda değildi. Farkımda olsa giderdi. Fark etse başka kasıkların günah şehri olurdu. Bazı geceler beni yanaklarımdan öperdi. O öpünce kaburgamdan gemiler kalkardı. Kara bayraklı korsan gemileriyle savaşırdım. O öpünce siktir olup gitmelerim azalırdı. Mutlu olacağımı sanırdım. Salaktım. Kırılmış değil kırık bir kadındı. Saçları yeni sevişilmiş bir yatak gibi dağınıktı. Beni sevmezdi. Nedenini bilmiyorum. Farklı yolların aynı şarampolüydük. Yüksek hız mağduru binlerce kurbanımız oldu. Birçok kurbanımızda parçalarımız kaldı. Aynı resimdeki zıt renklerdik.
Bütünü tamamlıyorduk, birbirimize karşıydık. Bazen sarılır, alaca olurduk. Tüm resmi bozardık. Tanrı bize kızardı. O bana sarılınca kırık kaburgam iyileşirdi. Her şeyin iyi olacağını sanırdım. Salaktım. Kırılmış değil kırık bir kadındı. Kesik bir adamdım. Salaktım. Gitse belki her şey daha güzel olacak. Gitse belki hüznüm azalacak. Gitse belki başka bir kesiğin kabuğu olacak. Ben kendimden gittiğim gün ona kan kaybetmemiş şiirler yazacağım. Büyürken kırılmış ormanlar, ham erozyonlu topraklar götüreceğim. Tanrı şahittir ki elbet bir gün ona gideceğim ya siyah bir poşette ya cevizden bir tabutta…
mİde bulantisi playlİst Farazi V Kayra – Bir Eve Hangi Gün Gidilmez Otonom Piyade – Gönlümün Locasındaki Ceset Lalalar – Hata Benim Göbek Adım Barış Akarsu – Kimdir O Müslüm Gürses – Silinmeyen Hatıralar Craft – Fuck The Universe Scarlxrd – RIPSAW Lil Happy Lil Sad – Let Me Die Contra – Kan Sahibi
Bitik Bir Hikâye Kaybedişlerin nemli sokaklarında kutsalını kaybetmiş bir peygamber gibi çaresizce duruyordu aklım. Haziran ayıydı sevmenin ve ölmenin zor olduğu günlerdi. Vatikan’da gizli tutulan güzelliğin beni o sokakta iki yerimden vurdu. Gözlerin alnıma gülüşün kalbime çakılı barut kokulu bir mermiydi. Çaresizliğim sokak köpeklerinin şükür sebebiydi. O gece içtim, çektim, enjekte ettim. Yüksek doz seni unutma ayini için tüm paramı harcadım. Çaresizdim, çirkindim… Sen ise insanoğlunun tarif edemeyeceği güzellikte bir lütuftun. Tükenmişlik kokan bir sabaha yedi kesikle uyandım. Annem babamı sevdiği için kanser olmuştu. Yedi kesiğime güller taktım. Sikeyim papatyaları.
Kötü Anlam Terk edilişlerin yara yaptığı kalbimi bitpazarında iki şişe şaraba sattım. Bugün kötü adam oldum. Bir kadına sadece kasıkları için seni seviyorum, dedim. Kendimden nefret ettim. yetmedi ağladım. Güzel bir kadının göğüs kafesinden atladım. Ruhum kırıldı. Abstract gecelerde kullanılan uyuşturucuların kafası kente darbe yapar, sevgilim. Beni boş ver şimdi, kimsesizliğinden bahset. Beni boş ver bu gece gene bir yerlerim kanıyor. Gecelerden aforoz edilen yıldızların aydınlattığı yolumun sonunda hüzün var. Haritalara sığmayan kentlere gideceğim. Bir yere varmak için değil ya da geçmişten kaçmak için de değil. Tanrı’ya yakın olmak için. Ölü peygamberleri tanıyacağım. Adı kadar dinleri de unutulan orta çağ tanrılarına üzüleceğim. Beni anlama bu gece gene bir yerlerim kanıyor. Beni anlama bu gece gene babam annemi dövüyor.
Bir Sanrı İçin Gözlerimi kapayıp deftere birkaç kelime karaladım. Bu gece de tanrı katında günahkârım. Bilmiyorum şu an ne yazıyorum. Sana bir şey anlatmak istiyordum, olmayan, sevgilim. Bana biraz kokain, sana biraz sülfürik asit. Kezzapla eritilmiş bir deri parçası gibi acı içinde aklım. Bana karısını bıçaklayan bir adam gibi dokun, sevgilim. Pazarları sevmezsin, kahvaltıda yiyecek bir ömür olmadığı için. Bir bunu unutamıyorum bir de doğum lekesi gibi duran yalnızlığını. Beyaz önlüklülerin yazdığı ilaçları içmemi istemezdin. “Sesler boşluktan geliyorsa bir sebebi vardır.” derdin. Bana doğum günümde papazı ölü kiliseler alırdın. İsa’yı kıskanır avuçlarına çiviler çakardın. Bir sabah gideceksin ve ben o sabah iyileşeceğim. O sabah gelince olmayan sevgilim, sana söz, acımı hüznünle emzireceğim.
Bazen Çöp Aşka Denktir “Çöpü atıp geliyorum.” diye çıkmıştı evden. Sonra da geri gelmedi. Yasaklı bir albüm gibi duruyordu dünyada. Birçok kişiye yasak lakin merakına yenik düşüp ona ulaşan kişilere büyük bir lütuf gibi. İsa’yı çarmıhtan indirdikleri zamanki üzüntü vardı yüzümde. Kutsala zarar veren ön üçüncü havari gibi beklemediğim anda vurmuştu beni. Kırgındım. Kırık değildim. Gidişini mavi poşetlere gizleyen bir yabancıydı. Belki bir ara sokakta içindeki pisliği kusup dönecekti. Bekledim. Şubat iki kere yirmi dokuz gün oldu, gelmedi. O gittiğinde Kemal Sunal’ın ölümünün onuncu yılıydı, şimdi ise on sekizinci yılındayız. Başımız sağ olsun güzel adamdı.
Ama o hâlâ gelmedi. Birkaç mevsim, birkaç yıl ve birkaç güzel insan daha geldi geçti yeryüzünden. Ondan hâlâ haber yok. Çöpü atıp geliyorum, demişti ve hâlâ gelmedi.
Bitti, Eylül ayında görüşme umuduyla.
Ulaşim Spotify’ın çarprazında bir meyhane var. O meyhaneye sırtını ver, bir yüz metre yürü karşına bir dört yol çıkacak. Sağ tarafa sap. Karşında İnstagram diye bir bina çıkacak. Binaya gir danışmaya “hayrisarac_” ve ya “yeredusentravma” yı arıyorum dersen sana gösterirler
To Be Continued