Yedikıta Dergisi

Page 1


-

_..,,,

Aylık

Çocuk Dergisi

arJ@a www.camllcacocukdarglsl.com

j

. l

Abone Merkezi I!] •~ I!] fit 0212 657 88 00 Di hlll: 7102 ~ ~ WhatsApp Abone Hattı: 0530 285 38 04 [!l ~


••

..

••

TURK(E'NIN ESKIMfflN LUGATI ~

~

~

"Bir Lügatin, ait olduğu dilin kelime servetini gerçek bir surette gösterebilmesi için o dilin aslı kelimeleriyle birlikte kullandığı yabancı kelimeleri de göstermesi şarttır ... " Ş. Sami PKIBASI

Kiimüs-1 TOrki Semseddln Sami Sayfa: 1608 Ebat: 16x23 70 gr. Ivory kiigıt Termo Deri

~ NADIR ~S~RL~R KİTAPLIGI

Nadır Eserler Kitaplığı

bir "Camlıca

Basım Yayın " markasıdır.

www.camllcabaslm.com


Yedikıta'dan

loganımız, "Geçmişe

bakarak geleceğ'i görmek için". Bu ifadeler elbette tarihe ve ondan alınacak ibrete matuf. Tarih ilmi, insanlara hem geçmiş ini hem de gelecegini öğ'retiyor. Geçmişin tecrübesinden istifadeyle benzer hatalara düşmemeyi ve lüzumlu tedbirleri almayı da. Bugün, tarih penceresinden geçmişe ve geleceğ'e bakabiliyoruz. Ama ya sadece geçmişten geleceğ'e bakabilmek, hatta hayal edilen o geleceğ'i resme dökebilmek nas ıl bir şey? Bu ayki kapak konumuz Tu nahan Kanıcı tarafından hazırlandı ve tam da b u meseleye dair. Mevzu un başla ngıcı 1850'lere kadar gidiyor. Dosyam ızı okuyunca umumiyetle içinde yaşad ıgımız yıllara dair tahminlerin yapıldıgını öğ'renecek, geçmiş in çizgilerinde bugünün nasıl hayal edildigini göreceksiniz. 1972'de yapılmış bir röportaj da konuya dair ilginç bilgiler sunuyor. Bir Sultan Abdülhamid müdafii olarak Ali Emiri Efendi ve Levami'u'l-Hamidiye isimli eserini, Hasan Dogan; Amerikalı ilk Müslüman ve Osmanlı'nın New York fahrı konsolosu Muhammed Alexander Russel Web Efendi'yi, Harun Tuncer; paylaş ılamayan asırlık lezzetimiz baklavayı, Melih Uslu; Askeri Müze' nin kuruluş hikayesini, Doç. Dr. Ahmet Köç yazd ılar. Prof. Dr. Ali Öngül Bey ile Çamlıca Araştırma Kütüphanesi'nde yaptıgımız sohbeti Tecrübe Konuşuyor bölümünde okuyabilirsiniz. Yeni bölümlerimizden, ilgiyle takip edilen Kitap Kritik'te ise Doç. Dr. Mustafa Gündüz, Muallim Naci'nin Edeb Mektebi isimli eserini ele alıyor. Gelecek sayımızda bu luşmak üzere ... SA'ı198/EKİM2016 YEDİKJTA 3


1

1

1

. l\1A1J~~ÇI ~UH'UN 7 MINYATURU iLE DUNYA TURU

··

Tunahan Kanıcı

.

GEÇMiŞTE.

HAYAL EDiLEN GELECEK

Harun Tuncer

MUHAMMED ALEXANDER RUSSELL WEBB 4

YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


62 Prof. Dr. Ali Öngül

.-..:!111111 "İLİM İÇİN

GAYRET,

FEDAKı\RLIK,

~

FERAGATVE TEVAZU LAZIM!"

SOSYAL DERGİ 6 EKİM'DE

7

NE OLDU? HABERLER 8 ALİ EMİRİ EFENDİ VE LE\lj\MİlPL­

20

DİKİZ AYNASI

35 36

HAMİDİYYE 'Sİ

Melih Uslu

ANIN ~YESİ TARiH AMBARI 46 BERCESTE 53

PAYIAŞIIAMAYAN

TURK TATLISI '" BAKlAVA

İSİMDEN

MÜSEMMA)}\ EDEP EGİTİMİ, "MEKfEB-İ EDEB" VESİKAIAR ARASINDA OSMANLI BASININDAN BULMAO\

54

68 72 74

78

Doç. Dr. Ahmet Köç

ASKERİ ..

.

MUZE'NIN

I<I)l\ULU§ H!Kı\YESI SA'ı198/EKİM2016 YEDİKITA

5


Sosyal Dergi Facebook Hatice Tuna Yedikıta

dergisi gerçekten h er kesimden insa nların okuyup b ilgilenmesi gereken mükemmel bir dergi ama etrafta çok tanınmıyor. Bu derginin reklamını yapmış olsanız veya belli başlı üniversitelerde dağıtılmış o lsa inanın çok fazla talep o lur. Bence herkes bu dergi ile tanışmalı. Bütün Yedikıta ekibine başarılar diliyorum ...

Veli Ahmet Çevik Çok güzel, dört dörtlük bir tarih dergisi. Osmanlı'da lojistik konusunu işlerseniz seviniriz. Teşekkürler. Yedikıta Dergisi: Osmanlı'nın

sefer organizasyonu ve lojistik konusunu çalıştığımız bir kapak dosyamız için bakabilirsiniz: Ömer İşbilir, "Osmanlı Sefere Nasıl G iderdi?", Sayı:5 7, sayfa 20. İlginiz için teşekkürler.

Oguzhan Çalışkan Geçmişe

ait sayıları satın aldığımızda geçmişte verdiğiniz ekler de yanında gönderiliyor mu? Yedikıta Dergisi:

Dergi eklerimiz, dergiyle beraber gönderilmektedir. İlginiz için teşekkürler.

Bu Sayfa Sizin.. Siz de yorum ve fotoğraflarınızı Yedikıta

Dergisi'nin face book, twitter ve instagram hesaplarına mesaj atarak veya #yedikita etiketiyle pay lasabilirsi niz.

6 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98

Twitter @AslankayaBilal @Yed ikita Birisi d eğil, sayıların h epsi de çok güzel. İnce titizliklerle hazırlanmış ve hazırlanıyor. Emeği geçen herkese selam olsun ...

@abdulhamid_l 1 Tarih ilmini siyaset ve farklı mecralara karıştırmad an aktaran @Yedikita dergisi gerçek tarihi yaz ıyor; bize de itinayla takip etmek düşer.


VEYSE L SEKMEN

EKİM'DE

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Vefat Etti

Tercüınan-ı Ahval Çıkmaya

Basladı İlk h ususi gazete olan Tercüman-ı A hval, Agah

Efendi ve

Anadolu'da yetişen evliyanın büyüklerinden Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri 1541 senesinde Şereflikoçhisar' da dogdu . Manevi terbiyesini Bursa'da Üftade Hazretleri'nden ald ı. Sekiz padişah devri gören Aziz Mahmud H üdayi Hazretleri İstanbul'a yerleşerek irşad faaliyetlerine burada devam etti. Dördüncü Murad Han'a saltanat kılıcını o kuşatmış, Sultanahmed Camii'nin temeline ilk kazmayı o vurmuştur. Kabri Üsküdar'daki dergahının ve camiinin bitişigindeki türbesindedir.

Ş inas i tarafından

çıkarılmaya başlandı. İlk

zamanlar sadece Pazar günleri çıkarılan gazete 25. sayıdan sonra haftada üç gün çıkmaya başladı. G azete zamanla Ceride-i Havadis ile rekabet edebilmek için yayınını beş güne çıkardı. 792 sayı yayınlanan gazeten in yayın hayatı 11 Mart 1866' da son buldu.

( 21 Ekim 1860)

( 2 Ekim 1628)

Kudüs Yeniden Fethedildi İlk defa H z. Ö mer (r.a.)

döneminde fethedilen Kudüs 1099 senesinde Haçl ılar tarafından işgal edild i. Şehirde büyük bir katliam yapan Haçlılar genç yaşlı demeden Müslüman ve Yahud ileri katletti. 88 yıllık işgalden sonra Hıttin Zaferi ile Selahaddin Eyyubi kumandasındaki muzaffer İslam ordusu bir Miraç Kand ili günü Kudüs'ü yeniden fethetti. (2

Ekim 1187)

Doğu

ve

Batı

Almanya Birleşti İkinci Dünya Savaşı' ndan maglup ayrılan Almanya; Amerikan, İngiliz, Frans ız

ve Sovyet bölgesi olarak dörde bölündü. Kısa süre sonra B atı ittifakı (Amerika, İngiltere, Fransa) yönet im birimler i b irleşti ve batıda Almanya Federal C umhuriyeti kuruld u. Doguda ise Sovyet güdümünde Demokratik Alman Cumhuriyet i kuruldu. 1989 yılında Berlin Duvarı' nın yıkılmas ıyla b irleşme

için en büyük ad ım atılm ış old u. Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin ilhak olmas ıyla Federal Almanya Cumh uriyeti çatıs ı altında b irleşme saglandı. ( 3 Ekim 1990) SA'ı198/ EKİM 2016 YEDİKITA 7


EMRE

BOYAC I

TÜRKİYE'DE KAÇ

KÜTÜPHANE VAR? ürkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2015 ytlı kütüphane istatistiklerine göre 1 milli kütüphane, 1130 halk kütüphanesi, 555 üniversite kütüphanesi ve 27.836 örgün ve yaygm egitim kurumu kütüphanesi olmak üzere toplam 29522 kütüphane mevcut. Halk kütüphanelerinde bir önceki ytla göre yüzde 0.8'lik bir arttş gözlendi. Bu kütüphanelerdeki kitap sayts t ise yüzde 5.8 artarak 18 milyon 97 bin lOl'e ulaştt. Üniversite kütüphanelerinin sayıs t 2014 ytlma göre yüzde O.7 azalarak 555 oldu. Bu kütüphanelerin kitap saytst ise yüzde 6.2 artarak 15 milyon 265 bin 746'ya ulaştt.

T

OKUL BAHÇESiNDEKi SAVA$ ARTIGI lmanya'nm Köln şehrinde bir okul bahçesinde İkinci Dünya Savaşt'ndan kalma 250 kilogramlık patlamamtş bomba bulundu. Bölgede yaklaştk 600 kişi evlerinden tahliye edildi. İnsanlık tarihinin en zayiatlt savaş t olan İkinci Dünya Savaşt'nm en etkili güçlerinden Almanya'da her ytl çeşitli yerlerde savaştan kalma çok saytda bomba bulunuyor.

A

8 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


• •

FILISTIN'DE OSMANLI • • DEVRi HASTANESi RESTORE EDİLECEK att Şeria'nın Nablus şehrinde bulunan ve Osmanlı izleri taşıyan devlet hastanesi Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı' nın (TİKA) desteğiyle restore edilecek. Nablus'un ileri gelenleri tarafından 1888 yılında yaptırılan hastane mimarisi, ana giriş kapısındaki tuğra ve eski büyük taşlarıyla Osmanlı dönemini yansıtıyor. 1976 yılına kadar iç hastalıkları ve cerrahi alanında hizmet veren hastane, Rafidiya Hastanesi kurulduğundan beri sadece iç hastalıkları hastanesi olarak kullanılıyor.

B

1157YIL SONRA

YENİDEN

AÇILAN KÜTÜPHANE

as'ın Fes şehrinde, 859 yılında kurulan ve günümüzde hala eğitim veren el-Karaviyyin Üniversitesi'ne bağlı olan kütüphane 1157 yıl sonra restore edilerek tekrar halka açıldı. Dünyanın günümüze kadar varlığını koruyabilmiş en eski kütüphanesi olma ünvanına sahip kütüphanede İbn-i Haldun'un Mukaddime'sinin orijinal bir kopyası ile 9. yüzyıldan kalma Kufi hattıyla yazılmış Kur' an-ı Kerim' in de olduğu 4000 yazmalık nadide bir koleksiyon yer alıyor.

F

SA'ı198/ EKİM2016 YEDİKITA 9


.-

. .

TARiHi DEMiRCiLER KONAGI RESTORE • • EDiLiYOR ultan İkinci Mahmud za man ında Süleym aniye Müderrisi Süleym an Şerif Efendi tarafından 1825 yılında K~ca.eli'ne bağlı, Dilovas ı ilçesinde yaptırılan Demırcıler Konağında restorasyon çalış maları başladı. Konakta saray nakkaşbaş ısı tarafından yapılan kalem işlerinden başka, sofa üzerinde yer alan celi sülüs hattıyla Al-i İmran suresinin 37. ayetinden bir bölüm bulunmaktadır. Odaların tavanı pasalı ahşap tavan, döşemeleri de ahşap kaplamadır. Gü neybatı duvarı üzerinde yer alan m ihrab içinde hayalı İstanbul manzaralı duvar resmi olduğu düşünülen ve kapakları kalem iş i süslemeli bir dolap bulunmaktadır.

S

1 OYEDİKITA EKİM 2016 / SAYl 98


NESiH VE SÜLÜSHATLI MÜHÜRLER • YENiDEN REVAÇTA

ULUSLARARASI INTERNATIONAL ISTANBUL

KITA1 FELSEFE

VE

iNSAN

FUARI BOOKFAIR --PH/L OSOPHY & HUMANITY

devlet adamları, alimler ve halk mühür oldukça yaygındı. Mühür hakkakligi başlı başına bir meslekti. Ustalar sülüs, ta'lik ve nesih gibi yazı çeşitlerini kullanarak mühürler kazırlardı. Herkes yanında mührünü taşır, imza yerine bunu basardı. Günümüzde de meraklılarınca, mühürler sahip olunan kitaplara, kitabın sahibinin kim oldugunu gösteren bir n evi kitap etiketi (ekslibris) niyetine kullanılıyor.

O

smanlı' da arasında

NOVEMBER 12 • 20 KASIM 2016

GELECEK PROGRAMLAR 35. İstanbul Kitap Fuarı Düzenleyen: TÜYAP Fuarcılık Tarih: 12-20 Kasım 2016 İrtibat: http://www.istanbulkitapfuari. com Yer: TÜYAP İstanbul Fuar ve Kongre Merkezi Konu: Felsefe ve İnsan Uluslararası Fethinin 500. Yılında Cezayir, Barbaros Hayreddin Paşa ve Osmanlı

SÜLEYMANİYE'NİN

• • • • DEHLiZLERi KEŞFEDiLMEYi •

BEKLiYOR

imar Sinan'ın kalfalık eseri olan ve yedi yılda tamamlanan Süleymaniye Camii, ihtişamıyla görenleri kendine hayran bırakırken sahip oldugu özelliklerle de şaşırtıyor. Mimarlık şaheseri caminin zemini ıs ıtma--sogutma, havalandırma ve su kanalı olmak üzere iki ayrı tünelden oluşuyor. Daha derindeki tünellerin yerin kaç metre altında oldugu ise bilinmiyor. Yetkililer bu tünellerin yerin altındaki kuyulara baglı oldugunu ve yagmur yagd ıgında bu tünellerdeki suların deşarj boruları ile tahliye edildigini söylüyor.

M

Denizciligi Sempozyumu Düzenleyen: Manisa Celal Bayar Ü niversitesi Tarih: 1-3 Aralık 2016 İrtibat: cezayirsempozyumu@cbu.edu. tr Yer: Manisa Konu: Cezayir' deki tarihi mirasın, tarih ve disiplinler arası bir bakış açısıyla yapılan araştırmaların sunulması ve tartışılması.

SAYIOO/AGUSTOS2016YEDİKITA

11


.

..... . ... ... ... ... ...

... ... ...

.

MATRAKÇI NASUH'UN 7 MINY ATURU iLE •

... ... ... ...

1.

••

Dünya

. ..... . ..... ..

. . . . . . . . . Turu . . . . . . . . ··.......

12YEDİKITA EKİM2016/SAYl98

.. ..

···························

... ..·· .. ....

. ..... ...


"16. Yüzyıl Dahisi" Matrakçı Nasuh'un tarihçilik ve silahşorluk gibi birçok meziyetinin yanında ressamlık ciheti de kültür tarihimizde ayrı bir ehemmiyete sahiptir. Onun minyatürleriyle Topkapı Sarayı'nın farklı bir çehresine şahitlik ederken Halep şehrini tüm ayrıntılarıyla müşahede imkanı bulmaktayız. Geçmiş zamanların az bilinen seyyahı ve ressamı Matrakçı Nasuh'un 7 minyatürü ile dünya turuna çıkmaya ne dersiniz? TUNA SER

....

...................... ..... ... .. ,• '

.. . . . ... . . .. .... Belgrad .. . . (Macaristan) .: . Matrakçı Nasuh'un .... külliyatlı eseri .... Süleymanname' nin .... 1542-43 yılları arasındaki bölümü Tarih-i Feth-i .... .. Şikloş, Estergon ve .. İstol-Belgrad ismini ... ... taşımaktadır. Eserde yer alan minyatürler ... arasında Os manlıların ... "İstol-Belgrad" dedikleri, ... bugü n Macaristan'daki ... .... Stuhlweissenburg şehri .... de yer alıyor. .. ·· .. ... ........................... ..

istol-

,

SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA

13


'

'

.......... ....

İstanbul (Türkiye) Matrakçı Nasuh'un Anadolu,

Irak ve İran' da bulunan şehirleri ve güzergahını tasvir ettiği Beyan-ı Menazil-i Sefer-i lrakeyn adlı eserinin ilk tasvirinde tafsilatlı bir İstanbul minyatürü yer almaktadır. İki sayfalı bu minyatürde sağda tam sayfa sur içi İstanbul'u tasvir edilirken sol tarafta Galata ve Haliç görülüyor. İstanbul'un surları ve kapılan ile Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Meydanı, Kapalıçarşı

İstanbul tasvirinde

yer alan mekanlar arasında.

.......... .·····

...

14YEDİKITA EKİM 2016 / SAYl 98


SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

15


........... ...... .....

····... .......

Tebriz (İran)

Kanuni Sultan Süleyman' ın Irak ve İran üzerine 1534'te yaptığı seferlerin bir durağı da Tebriz idi. Sefere katılan Matrakçı Nasuh Tebriz' i yuvarlak bir sur içinde tasvir etmişti. Ayrıca minyatürdeki h ayvan tasvirleri dikkat çekicidir.

.........······

.... . . . .. ..

. . . ....

Halep

(Suriye)

Suriye'nin içinde bulunduğU iç karışıklıklar sebebiyle günümüzde büyük zarar gören H alep Kalesi'nin ayrıntılı bir çizimine yer vermiş Matrakçı Nasuh. Tasvirde yer alan H alep'teki iç kale şehrin tam ortas ına oturtulmuş ve etrafı bir hendekle çevrili olarak tasvir edilmiş. Kalenin estetik yuvarlak yapısının ön plana çıktığı minyatürde ayrıca tarihi Halep şehrini ayrıntılı temaşa etmek de mümkün. 16YEDİKITA EKİM 2016 / SAYl 98


Cenova (İtalya)

Nasuh, Barbaros H ayreddin Paşa'yla çıktıkları Fransa seferi sıras ında yol üzerinde bulunan İtalyan şehirlerini resmetmeyi de ihmal etmemişti. Reggio (Rice) Kalesi'nin yanında Cenova gibi İtalya' nın mimari ve san at açısından büyük öneme sahip şehri Matrakçı' nın ellerinde yeniden şekillenmiştir.

....·················.... .... ···

····....

Marsilya (Fransa) Matrakçı Nasuh, Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki donanmayla Fransa'ya yaptıgı seferde yol boyunca yer alan liman şehirlerini de resmetmişti. Yolculuk sırasında başta Marsilya olmak üzere N ice, Toulon gibi Akdeniz limanlarının ayrıntılı tasvirleri yer .. almaktadır.

·····.....

················· SAYl 98/EKİM201BYEDİKITA

17

··. ',


·w

E

<CO C C

co

E

>-

Q)

:S C/)

-~ Cll Q)

~

18YEDİKITA EKİM2016/SAYl98


...

..

....

Bağdat {Irak) Tıpkı

Halep gibi birçok yıkıma maruz kalan İslam coğrafyasının kadim şehri Bağdat' ın 16. yüzyıldaki tasviri. Nasuh'un kendine has üslup ve renkleriyle resmettiği Bağdat

minyatürü tarihi coğrafyamıza ışık

tutacak ayrıntıları içinde saklıyor.

·... •,

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

... ...

19



azdığı

Sahip olduğu ilim ve kitap aşkıyla yıllarca topladığı kitapları

milletine hediye ederek Millet Kütüphanesi'nin temellerini atan Ali Emiri Efendi'nin ismi hep bu kütüphane ile anılsa da o aynı zamanda divan sahibi bir şairdir. Onun hem divanında hem de Levamiul Hamıdiyye isimli müstakil eserinde yer verdiği Sultan İkinci Abdülhamid 'e dair şiirleri, tam manasıyla sultana tazim ve hürmetini gösterir...

.,

JJ; $!> ~..,_ı. ..,.._ .S,r ~

... .S,:, j,

- -..

J,,:ı: ı

,ı,.,~-·-.,.-,.

,n,

nizam-1 ka'inatm melce'i Bir elinde sulh-1 alem bir elinde kar-zar

Emiri Efendi, bir beytinde onu dünyayı fetheden ve süsleyen padişah olarak an arken; onun fazilet bakımından bütün dünya hükümdarlarından daha üstün olduğunu belirtir: Sen ol şahenşeh-i giti-sitan ü kişver-arasm Ki ferr ü şevketin şahan-1 alemden füzun-terdir Sultanın vas ıflarından olmas ıd ır.

birisi de, adil ve vicdanlı b ir hükümdar O, adaletle hükmetmiş, onun gibi bir pad işah aleme

daha gelmemiştir: $ahenşeh-i

derya-kerem Sultan Hamid-i a'delin Vicdan-1 ali 'l-alidir, ayine-i feyz-i Kadir Padişah-1

a'delidir alemin Taht-1 hilafetde ferid ü necib Bir manzumesinde de tahta çıkan pad işahın adalet ve cömertlik sultanı olduğunu; onun sayesinde milletin gam, tasa ve hüzün çekmeyeceğini belir tirken "cömertlerin göz bebeği" ifades ini kullanır:

sıfatıyla

,,

1~ . j'ı_.l,....,,.ı,J>

oı şehenşahdır

İkinci Abdülhamid Han hem h alife hem de padişah

~~

..,;c- .,-_ t.\..>."' ~ _;,..,

Emiri Efendi, sultana "şehenşah" şeklinde seslenerek onun; "bir elinde dünya barışı, bir elinde savaş ile kainat düzeninin kurtuluş kaynağı" olduğunu söyler ve barışsever yönüne dikkat çeker:

Bu gelen taht üstüne adl ü kerem sultanıdır Kalmaz artık sine-i milLetde ahzan ü hümum

.~.~.'\!-=~. ,,ı:._

eserlerle Osmanlı hanedanına olan bağlılığını ve sevgisini her fırsatta d ile getiren Ali Emiri Efendi, devlet memuru kimliği yanında, yazar ve şa ir olarak da dikkatleri çeken bir şahs iyettir. Emiri Efendi, Sultan İkinci Abdülhamid' e çeş itli iftiraların atıld ığı ve karalama kampanyanlarının yapıldığı bir dönemde; D ivan' ında yer alan kasidelerde ve Leva miu'l-Hamıd iyye isimli müstakil eserinde Sultan Abdülhamid'i medhederek padişah düşmanlarına karş ı adeta onu m üdafaa yoluna girişmiştir.

Ali Emin Efendi'nin Levamiu'IHamıdiyye

devletin başında bu lu nduğu için hutbeler onun ad ına okunuyordu. Şairlerin dikkatinden kaçmayan, devlet yapısındaki bu hukukı ve örfı gelenek, şiirlere de yans ımıştır. Nitekim Emiri Efendi de, Abdülhamid Han'ın vasıflarının hatipler tarafından kıyamet gününe dek yad ed ileceğini söyler:

isimli eserinin

Vasfım

minberde o şahenşehin kadar yad ide her bir hatib

giriş sayfası

Haşre

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

21


Sultanın

medhiyelerde zikredilen vas ıflarından birisi de ayrımcılık yapmayıp herkese eş it davranmasıdır. Nitekim Emiri Efe ndi, onun aşırı derece yardımsever oldugunu ve bu yardımseverliginin toplumun her kesimine yans ıdıgını belirtir:

o şahenşeh ki fart-ı himmeti siyyan Ü yeksandır Fakir ü

ağniyaya

bi-kes ü eytam ü sıbyana

Bir manzumede de, "O müttakiler ki, bollukta ve darlıkta infak ederler ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affedicidirler, Allah da muhsinleri sever. " (Aı-i İmran, 134) mealindeki ayet-i kerimeden iktibas yapılarak; onun öfkesini dizginlemesine, affediciliğine ve yoksullara karşı yardımsever kiş iligine deginilir:

Ayet-i "Ve'l-kazımine 'l-ğayza ve'ıafin" ile Hasletin teZYin eder ol padişah-ı nükte-dan Sultan Abdülhamid, dini yönden methedilirken ilk olarak onun halifeligi ö ne çıkarılmaktadır. Emiri Efendi bunu yaparken de kalıplaşmış bazı hitaplarda bulunur. Bu hitaplar daha çok Arapça " z ıll" ile Farsça kökenli "saye" kelimeleri ile yapılır. " zıll" ve "saye" kelimelerinin esas anlamları her ne kadar "gölge" olsa da bu kelimeler, mecaz yoluyla "himaye etmek, korumak, muhafaza etmek, sahip çıkmak" anlamlarında kullanılmış ve Allah ism-i şerifine izafe edilerek "halife" anlamı kazanmıştır. Şairlerin padişahlara bu tür hitaplarda bulu nmas ı, "Sultan, yeryüzünde Allah'ın gölgesidir.", "Sultan, her mazlumun kend ine s ığındıgı Allah' ın gölges idir.", "Sultan, yeryüzünde Allah'ın gölgesi ve kuwetidir.", "Adil ve mütevazı sultan, yeryüzünde Allah'ın gölgesi ve mızragıdır. " anlamlarında olan ve birçogu "Es-sultanü zıllullahi... " şeklinde başlayan hadis-i şeriflerden dolayıdır:

Odur taht-ı hilafet üzre zı llullah-ı bi-sani "$ems-i fazl" oldı o zıllullah içün tarih-i sal Emiri Efendi Sultan Abdülhamid'in Allah' ın gölgesi oldugunu tekrarlayarak o nun Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) halifes i oldugu nu belirtir: Zı l~ı

Huda halife-i Mahbub-ı Kibriya $ahan-ı dehre dergehidir kı ble-i niyaz Aşagıdaki

beyitte ise Hz. Süleyman' ın yüzügüne telmih yap ılmış ve adil yönüne dikkat çekilerek padişah; "adalet

22 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


yüzügünün sah ibi", "yüzüğe nail olan adalet şeklinde takdim edilmiştir:

Sü leyman'ı"

$imdi fass-1gevherin buldı nigin-i ma'delet Bir Süleyman-1 adalet na'il oldu ha.teme Sultan Abdülhamid; vefada H z. Ebubekir' e, adalette Hz. Ö mer ' e, hayada Hz. Osman' a, şecaatte ise H z. Ali'ye (radıyallahü anhüm) benzer: Vefa-yı

Hazret-i Sıddık u adl-i Hazret-i Faruk Haya-yı Hazret-i Osman, seha-yı Hazret-i Hayder Fazilet, kemalat, cömertlik ve ihsan h ususunda Harun Reşid ile onun vezirleri, Bermekilerden Fazl ve Cafer' e benzer:

O sahenseh ki agaz-1 kitab-1 rüşd ü ihsanı Hitam-1 bahs-i Harunü 'r-Reşıd ü Fazl ü Ca'fer'dir İffet ve takvada C üneyd-i Bağdadi ve Bayezid-i Bestami

hazretlerine benzeyen, temiz yaratılışlı bir Kayn aklar: Ali Emiri Efend i, Leva miu'l-Hamidiyye, Alem Matbaası, İstanbul 1312; Hasan Doğan , Döneminin Şairlerinin Kaleminden 11. Abdülhamid Medhiyeleri, Ordu Ünv., SBE, Basılmamış YLT, Ordu 20 14; İ. Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, İ stanbul 1988; Ahmet Talat Onay, Açıkl amalı Divan Şiiri Sözlüğü/ Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İ za h ı, (Haz.: Prof. Dr. Cemal Kurnaz), İstanbul 2009; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.3, M.E.B., İstan bul 1983; Şemseddin Sami, KfımCts-ı Türk!, Dersaadet 1317; Mustafa Ugurlu A rslan, A li Emiri Efendi ve Divanı, Fatih Ü., SBE, Basılmamış YLT, İstanbul 2008.

Maşaallah

padişahtır:

bir şe henşah ki cenab-1 pakidir

İffet ü takvada manend-i Cüneyd ü Bayezid

Hiç şüphesiz Sultan Abdülham id' e medhiye yazmak bir gelenek değildir. Fakat, sadece bir şair tarafından bu kadar fazla medhiye yazılmas ı, dö neminde onu çok ağır bir şekilde eleştire nlere karşı pad işaha muhabbet besleyen b ir şahs iyetin yapmış olduğu bir savunma olarak düşü nülebilse de bunu bilimsel olarak açıklamak ve ispatlamak şu aşamada mümkü n görünmemektedir. Dönemlerinin canlı şahitleri kabul edilmesi gereken şa irler, çoğU zaman "toplumun sesi" mesabesinded irler. Emiri Efendi de şair hüviyetiyle bu kapsamda değerlendirilmelidir. Levamiu'l-H amidiyye içerik olarak değerlendirild iğinde, pad işahın daha çok d ini yönleriyle ele alındığı görülmektedir. Zira, Sultan Abdülhamid sadece bir padişah olmayıp aynı zamanda "haltfe-i müslimtn" sıfatını da taşımaktadır. Uzun yıllar tarih kitaplarında Sultan H amid' in kend i tebaas ınca hiç sevilmediği telkin edilmesine rağme n; son yıllarda yapılan objektif b ilimsel çalışmalarda görülüyor ki; aslında durum sanılanın aksinedir. Her ne kadar çalış mamızın başlığında "Bir Abdülhamid Müdafii" tabirini kullansak da belki de Emiri Efendi'nin böyle bir kaygısı yoktur ve sadece toplumun duygularına tercüman olmuştur.

11 SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

23



GEÇMİŞİN ÖZLEMİYLE YASARKEN GELECEGİN MEÇHULÜNDE KAYBOLAN İNSAN, SU ANKİ HALİNİ DEGERLENDİRMEKTEN ACİZDİR ÇOGU ZAMAN. GELECEKTE UÇAN ARABALARA BİNİP KİTAPLARI HAP HALİNDE YUTACAK MIYIZ BİLİNMEZ AMA GEÇMİŞTE YASA YANLARIN GÜNÜMÜZE DAİR TAHMİNLERİNE BERABER GÖZ ATABİLİRİZ.

G E C M i 5 T E H A y A L E D i L E N

TUNAHAN KAN I CI

"Nihayet kalabalığın arasında üç yolcu topun ağzına doğru ilerlemeye başladılar. Milyonlarca göz bu üç cesur yolcunun en ufak hareketlerini bile dikkatle takip ediyordu. Asılmak üzere sehpaya götürülen mahkumları seyreden kalabalıklara nası l bir sessizlik, nasıl bir hüzün çökerse, buradaki kalabalığa da öyle bir sessizlik, öyle bir hüzün çöktü. Herkes bu adamların birkaç dakika sonra Dünya'dan ayrılacaklarını ve Dünya'ya geri dönmeleri için hiçbir tertibat alınmadığım düşünüyordu. Tam saat onda yolcular, arkadaşlarına ve akrabalarına veda ettiler. Barbicane topu ateşleyecek adamı çağırdı ve kendi saatini topu ateşleyecek adamın saati ile ayarladı. Her geçen saniye halka bir dakika, her dakikada bir saat gibi uzun geliyordu. 5 milyon insan saatlerini ellerine almışlar, korkak ve tesirli bir sesle saniyeleri sayıyorlardı. Bütün bu kalabalık içinde yüksek sesli bir adam inliyormuş gibi kalın bir sesle saniyeleri sayıyordu: "Otuz beş! otuz altı! otuz yedi! otuz sekiz! otuz dokuz! kırk! ateş!"

111


. ,,.

-·,._,;

_,,,.,._.

t

-

"


u cümleler insanoğlunun Ay' ın yüzeyine ayak basmasından 104 yıl önce Jules Verne'in kaleminden dökülen Ay'a Seyahat (1865) eserine ait. Bilim kurgu türünün öncülerinden sayılan Jules Yeme bu kitabında kahramanlarını Ay'a ulaştıramasa da yaptığı tasvirlerle yaşadığı zamana göre hayal gücünün zenginliğini gözler önüne seriyor. Geçmişten günümüze Jules Verne'in dışında birçok yazar, çizer veya düşünür de bulunduğu noktadan geleceğin tasvirini yapmaya çalışmıştı. Bu tasvirler bazen bir romanın cümlelerinde kendine yer bulurken bazen de bir resmin çizimlerine konu olur. Geçmişteki bu tasavvurlar günümüzde çoğu zaman vücud bulamasa da insanların mazideki hayal dünyasını keşfetmek için önem arz etmektedir. Zira geçmişin izleri geleceğin ayak sesleridir.

Mazide Ati Hayali Bulundukları noktadan gelecek tasavvurlarını

resmeden birçok çizer vardı. Yazılan veya dillendirilen tahminlere nazaran bu çizimler daha gerçekçi ve çarpıcıydı. Farklı yıllara ait çalışmalarda özellikle yeni bir bin yılın başlangıcı olması hasebiyle 2000'li yıllara ithaf edilen tasvirler ekseriyetteydi. Fakat bu tahminler günümüzdeki bilimsel verilere dayanarak yap ılanlara -hava ve çevresel tahminler- nazaran çok kurguda ve yayan kalmış düşüncelerdir.

Bu çizerlerden birisi çizimleri Fransa Kongre Kütüphanesi belgelerinde yer alan Fransız illüstratör Albert Robida' dır. 2000'li yılları resmeden çizer aynı zamanda Denizler Altında 20 bin Fersah gibi Jules Verne'in kitaplarını resimleyen kişi olarak da bilinir. Robida'nın 2000'lerdeki ulaşım üzerine yaptığı çizimleri dikkat çekicidir. Havada yol alan farklı evsafta arabalar, gökyüzüne kurulan duraklardan kalkarken arkadaki Eyfel Kulesi, çizime gerçeklik duygusu katmakla vazifelendirilmiş gibi yer alıyor.

.,.. Fransız illüstratör Albert Robida'nın Fransa Kongre Kütüphanesi'nde yer alan 1800'lü yılların sonuna ait 2000'li yıllardaki Paris çizimi

Bir başka örnekte, gelecek tasvirlerini pazarlama kampanyası amacıyla kullanan bir ş irket var. Bir Alman çikolata fırması olan Hildebrands, 1900'de düzenlenen Paris Dünya Fuarı'nda farklı bir uygulamaya imza atmış ve çikolatalarını 2000 yılında olabilecekleri gösteren kutularda satışa sunmuştu. O zaman için hazırlanan 12 çikolata kutusunda yer alan 2000 yılına ait tahminlerden bazıları ise günümüze aksetmiş durumda. Raylar üzerinde yol alan hareketli evler istedikleri yerde ikamet etmek isteyenleri taşıyor izlenimi veriyor. "Şehir çatısı" çiziminde yer alan ilginç tahmine göre ise şehirler hava hareketlerinden etkilenmeyecek şekilde üstleri çatıyla kaplanmış vaziyette. Bir diğer tahminde günümüz x-ray cihazlarına nazaran daha ilkel araçlarla suçlulara aman verilmezken farklı bir çizimde yer alan gemi, denizdeki yolculuğu bitince yoluna raylarda tren olarak devam eder şekilde tasarlanmıştı. Çift fonksiyonlu bu araç, çizimden yüzlerce yıl önce gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmed Han'ı hatırlatıyor bizlere ...

~ Jules Verne'in birçok

dile çevrilen "Ay'a Seyahat" adlı kitabının kapak çizimi (Hasbahçe Yayınları) T Isaac Asimov'un, Jean-Marc Cotte'ta ait 2000'li yılları tasvir ettigi çizimleriyle 1986'da yayınladıgı "Futuredays" adlı kitap

l ·aac

Aı;;imo

FUTUREDAYS

\

c'\ ıııı·tr,·ııılı -C,•nıu '1

\

ı-•~I tıfı l •• , ,,ııı

rıı,

..!IMMl


20. yüzyılın başlarında Frans ız ressam Jean-Marc Cotte ve arkadaşları da yüz yıl sonras ını hayal etmeye koyulurlar. Günümüzde bile uçuk sayılabilecek çizimlerin yer aldığı çalışmalar sınırları zorlar cinsten. Bu çizimlerin en dikkat çekeni ise beyne doğrudan aktarılan kitaplar. Günümüzde farklı formlarda çalışmaları yapılan bu teknolojinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise meçhul. (Belki bu tahmin de çuvallayan tahminler aras ında yerini alacak). Birbirinden farklı tasvirleri barındıran Jean-Marc Cotte'un bu çizimleri Isaac Asimov'un yorumlarıyla beraber Futuredays ad ıyla 1986' da kitap halini aldı.

Çuvallayan Tahminler Tarih, alanında uzman kişi veya kurumların çuvallayan tahminlerini kaydetmeyi de ihmal etmemişti. Her ne kadar bilgi sahibi olunsa da bazı şeyleri idrakten ve tahminden aciz oldugu muz gerçeği unutulmaması gereken bir hakikattir. Geçmişte yaşananlar bize bu hakikati tasdik edecek malzemeler sunar. Wright Kardeşler' in gerçekleştirdiği ilk pilotla motorlu uçuştan kısa süre evvel ABD basınına yön veren New York Times gazetesi "Uçan makineler vakit kaybıdır" yazmış fakat daha sonra bu yazıs ına düzeltme yayınlamak zorunda kalmıştı. Diğer taraftan 1899 yılında ABD Patent ve Marka Ofisi

Başkanı iken " İcat edilebilecek her şey icat edilmiştir" dediği rivayet edilen C harles H. Dell'in bu sözü günümüz teknolojik hızı düşünülürse duvara en sert toslayan tahminlerden biri olarak ifade edilebilir. Yine alanında uzman ve Ethernet'in de mucidi Robert Metcalfe "İnternet hızla şişecek ve bir yıl geçmeden kendi üzerine çökecek" sözünü söylediğinde yıl 1995 idi. Ne talihsiz bir açıklama değil mi?

50 Yıl Sonraki Türkiye Osmanlı

devlet teşkilatında, önemli bir yere sahip müneccimbaşılar, günümüzde kullanılan yanlış tabirden çok farklı olarak Os manlı devrinde yıldız ilmini, gök cisimlerinin hal ve hareketlerini ve bunlara dair ilimleri iyi bilen ve bu

28 YEDİKITA EKİM 2016/ SAYI 98

.A. Fransız ressam Jean-Marc Cotte'un gelecekteki bir okul ortamı çizimi

T Jean-Marc Cotte'un bir başka çizimindeki tavuk çiftligi ve kuluçka makinesi tasviri


Geleceğe Acılan

Dünya Fuarı Osmanlı

Devleti'nin de iştirak ettigi 1900 Paris Dünya Fuarı; sanayi ve tarım ürünlerinin, sanat eserlerinin, bilimsel buluşların tanıtıldıgı ve sergilendigi son büyük uluslararası fuar olarak bilinmektedir. Birçok mucit, zanaatkar ve girişimciye ev sahipligi yapan fuarı 14 Nisan-12 Kasım 1900 tarihleri arasında yaklaşık 50 milyon kişi ziyaret etmişti. Gelecekte kullanılabilecek ürünler hakkında malumat sunan ve gelecek teknolojisine pencere açan fuar için birçok çizer de atiye dair tasavvurlarını nakletmişti.

A Alman çikolata firması Hildebrands'ın 1900'de düzenlenen Paris Dünya Fuarı için hazırlattıgı çikolata kutuları üzerindeki gelecek tasavvurları ~ 1900 yılı Paris Fuarı'nda şehirle sembolleşmiş Eyfel Kulesi ve Champ de Mars alanının görünümü


\

I

"

,r;- ~ ,: ,,. p • ı~ ,ı .,-,ır ,.

- ~~ R,ıllM ~~ ·-, tı :.. ---

(J ı'A. ~,· f1~, 1

~

uıı

Torquie de nemaio

/'

ır; .ı::- ~ jll


Simdinin Gelecek Tahminleri Geçmişi müşahede ettiğimiz kadarıyla insanoğlu

gelecekle ilgili birçok tahmininde yanılsa da fıtratından olsa gerek meçhulü bilme arzusundan geri durmayarak geleceğe dair bilimsel veya farazi tahminler yapmaya devam ediyor. Başta bilim insanları olmak üzere günümüzde de birçok kesimin geleceğe dair tahminleri mevcut. Bu tahminlerden bir kaçı şöyle: -2050 yılında dünya nüfusunun 9,7 milyara ulaşması öngörülüyor. 2100' de ise 11,2 milyar insan dünyaya sığmak durumunda kalabilir. Türkiye nüfusu ise 2050'de 95 milyona çıkarken 2100'de 87 milyona gerilemesi bekleniyor. (BM) -Üretim, makineler yerine 3D yazıcılarla yapılmaya başlanacak. Birbirine benzer makineler farklı programlanarak istenilen ürünü kat kat çıkış halinde basabilecek. (BBC Focus) -2020'li yıllarda maliyeti kuruşlarla konuşulacak cipler artık her yerde olacak ve bu da bilgisayarlar ve internetin görünmez olmasını sağlayacak. Bugün nasıl elektriğin varlığını sorgulamıyorsak, yakında

ilimlere göre resmi takvim yapan, çeşitli tahminlerde bulunan görevli kişilerdir. Kati haber veren kişi olmadığı gibi müneccimlerin işi gelecekten haber vermek de değildir. Böyle olunca müneccimlik, bugün anlaş ıldığı gibi kesinlikle falcılık değildir. Falcılık tamamen farklı olup İslam esaslarına aykırıdır. Osmanlı basını da gelecek tasavvurlarına kayıtsız kalmamıştı.

Eski gazete ve dergiler karıştırıldığında Avrupa' da çıkan muadillerini aratmayacak tasvirlerle karşılaşıyoruz. Mesela, haftalık mizah dergisi Kalem'de yayınlanan bir karikatür 50 yıl sonranın Türkiye'sin i resmetmiş. 1908 yılına ait bu karikatürde yabancı çizimlerden aşina olduğumuz uçan arabalar hava trafiğinde yerini alırken sanki günümüze nazire yapar gibi dükkan tabelalarını yabancı kelimeler istila etmiş durumda.

bilgisayarların varlığını da fark etmeyeceğiz. (Michio

Kaku - Teorik Fizikçi)

Yine başka bir Osmanlı dergisi olan Şehbal'in 28 Mayıs 1912'de çıkan 53. sayıs ında ise o günden kırk sene sonraki semaların tasviri dergi ressamınca yap ılmış ve yayınlanmıştı. Bu ve benzeri çizimlerden görüldügü kadarıyla özellikle uçma ve havayla alakalı temaların insanların ortak hayal dünyasını süsled iği müşahede edilmektedir. Hülasa bu yaz ımızda mazideki insanların ati hayalleri üzerinde duruldu. Bugün de birçok bilim çevresi, sanatkar ve düşünürün gelecekle ilgili tahminlerine şahitlik etmekteyiz. Bu bağlamda seküler (dünyevi) düşünce yapısının beslediği, geçmişi yok sayan ve teknolojiyi bir meydan okuma aracı olarak kullanan fütürizm (gelecekçilik) akımının hezeyanlarına kapılmamak gerekiyor. Yine günümüz insanına dayatılan carpe d iem (anı yaşa) anlayışının yerine geçmişimizden ilham alarak tasavvur edilen ve uygulamak için çaba gösterilen şu anki anımız, geleceğimiz i inşa etme noktasında büyük önem arz etmektedir. il Kaynaklar: Jules Yem e, Ay'a Seyahat, H asbahce, İstanbul 2015; Kalem Dergisi, S.13 (25 Aralık 1908); Şehbal D ergisi, S. 53 (28 Mayıs 1912); Adem İpek, "Teknolojik Sapkınlık", insan ve Hayat Dergisi, sayı 78, Ağus tos 2016, s. 60-63; Salih Zoroğlu, "Os manlı B asınından", Yedikıta

Dergisi, say ı 37, Eylül 2011, s. 73; Salih Zo roğl u , "Os ma n lı B as ınınd an", Ye dik ıta Dergisi, say ı 65, Ocak 2014, s. 74; http://allday.com/ post/ 8001-when-french,artists-tried-topred ict-thefut u re-in-1900-they-h ad-some-wei rd-ideas/

SAYl 98/EKİM201BYEDİKITA 31


S

GECMİSTE;:.._:=~ BİR

RÖPORTAJ


OKUDUCUNUZ RÖPORTAJLARDA TECRÜBELERİNİ GELECEK NESİLLERE AKTARAN BİRÇOK KİSİYLE KARSILASMISSINIZDIR. PEKİ, GEÇMİŞTE İÇİNDE BULUNDUCUMUZ ZAMANA AİT TAHMİNLERDE BULUNAN BİRİSİYLE TANIŞMAK İSTER MİSİNİZ? 1972 YILINDA YAYINLANAN BİR RÖPORTAJDA GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ULASAN BAZISI İSABET ETMİŞ BAZISI ÇOK GERİDE VEYA İLERİDE KALMIŞ TAHMİNLERLE SİZLERİ BAS BASA BIRAKIYORUZ ...

ugünün yeni yetişen gençleri, önümüzdeki yüzyılın başlarında orta yaşlı olacaklar. O zamanki hayatı şimdiden tahmin edebilen ünlü Fransız bilim yazarı François de C losets, kendisiyle yapılan bir konuşmada, zihinleri kurcalayan bütün soruları s ırasıyla şöyle

B

cevaplandırd ı:

Yirmi birinci yüzyılın baslarında... Bir adam düşünelim, evinde karısı ve çocuklarıyla birlikte... Bize bu evi tarif edebilir misiniz? Önce bu insanın şehir içinde mi, şehir dış ında mı oturacagını bilmeliyiz. Ç ünkü büyük bir ihtimalle geçen yü zyıllarda oldugu gibi o zaman da bu iki yerleş me şekli kendini göstermiş olacak. Şehirdeki evler tabii ki birçok aileyi barındıracak. Mimarisi ve kullanışı da çok ilgi çekici olacak; ama insanların b u tip evleri tercih etmesinde düşük fi.yatların d aha çok tesiri görülecek ve bu yüzden müstakil evler pek tutulmayacak. ..

Hangi vasıtalarla gezeceğiz? Bu konuda düşünemeyeceginiz kadar fazla

imkanımız

olacak. H er gün gideceginiz kısa mesafeler için çeş itli elektrikli otomobiller bulunacak, bunlar da özel jeneratörlerle sessiz ve çabuk hareket edecekler. Eger orta uzunlukta bir yolculuga çıkacaksanız, yer altında veya üstünde çalışan trenlerden birine bineceksiniz. B unların hızları h emen h emen sesin hızına yakın olacak, şehirden şehre kısa zaman da varılacak. Eger kıtalar aras ı bir seyahat düşünüyorsanız, yüksek kapasiteli u çakların birinden

faydalanacaksın ız, bunların baz ısı atom enerjisinden yararlanarak idare edilecek. Yani seyahatlerinizde hiçbir vasıta derd iniz olmayacagı gibi, bu çok ucuz imkanlar kesenize de uygun düşecektir.

O halde uzak bir yolculuğa çıkma gayet basit ve her an yapılabilen bir şey olacak.

SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA 33


Zevk için evet, is için hayır. Çünkü o zaman yalnız yolculuk degil, telekomünikasyon da çok kolay olacak. Ve eğer bir Meksikalı, bir Avusturyalı ya da bir Hollandalıyla ticari b ir görüşmeniz varsa onların ülkelerine gitmeniz veya h er hangi bir yerde randevulaşmanız gerekmeyecek. Yalnız belirli bir zaman vermeniz kafı gelecek, o saatte evinizde video telefonunuzun başına geçip, onlarla görüşebilecek, hatta evrak gösterip kontrat imzalayabileceksiniz...

Yiyeceklerimiz eskilerin yediklerinden pek az farklı olacak. Gerçi tabiattan elde edilen yeni gıdalar olacak; ama dedelerimizden beri öne sürülen yemek hapları çok özel durumların haricinde kullanılmayacak. Yalnız yiyecekler bütün milletlerde hemen hemen aynı tipte yapılacak. Yani mahalli yemekler kısmen ortadan kalkacak...

Size son bir soru! Acaba ailemizin, bizim ve dolayısıyla bütün insanlığın mutlu olup olmayacağını söyleyebilir misiniz? Uzun süredir insanlar teknik gelişmelerin mutluluk getirmeyeceğini bilirler. Fennin ilerlemesi yalnızca bazı felaketleri önler ve bazı imkanlar sağlar; ama bunun yanında birçok kötülükleri de olabilir.

İnsanlar, dünya nüfusunun çok artacağı o devirde nasıl ortak bir hayat sürebilecekler?

Gerçekten de bu çok güç ve incelenmesi gereken bir durumdur. Çünkü 2000 yılından sonra dünyada, ilgililerin şimdiden yaptıkları hesaplara göre altı milyar insan bulunacak. Buna rağmen büyük savaş veya benzeri felaketler olmayacağı için her otuz yılda, nüfus iki katına çıkacak yani 2010 yılında on iki milyar, 2060 yılında ise yirmi dört milyar insan olacak. İnsanların birbirlerini öldürmeyecekleri düşünülürse, yer bulma sıkıntıs ı başlayacak, bu yüzden de gökdelen sayısı gittikçe artacak.

Ya uzay çalışmaları? Bu konuda gittikçe gelişen bir bilgiye ve teknik disipline sahip o lunacağından, uzay birçok mesleğin dogmasına yardım edecek. Fakat aya ilk gidenlerin düşüncelerinin aksine astronot olmak öyle pek de ilgi çekmeyecek... Gezegenlere yapılacak turistik geziler ise tatlı birer şaka olarak kalacaklar ... Şimdi yüzyılda

de çok basit bir soru. Yirmi birinci neyle besleneceğiz?

Bütün bilimlerin içinde en güç ilerleyen, mutluluk bilimidir. Çünkü saadet, elektronik beyinler, haplar ve kanunlarla idare edilemez. Mutluluk kuralları, geçm iş yüzyıllardan beri bilinmektedir, bu da insanların kendi mutluluk ya da mutsuzluklarını, kendilerinin haz ırlad ıklarını öne sürer. Gelişmelerin gerçek mutluluk üzerinde hiçbir tesiri yoktur; ama çok kimse bunu bilmez. il Kaynak: Hayat Ayna Dergisi, S. 1 (Ara l ık 1972) s. 15-19.


Di'/dz Aynası atının

gölgesi ve sömüren elleri 1480'lerden beri Afrika'nın üzerinde. Geçen her asır, bu gölgeyi daha da koyulaştırdı ve eller artık Afrika'nın ciğerlerinde.

İngilizceye yerleşmiş "Afrika'ya

Afrika'ya Hücum!

hücum" tabiri bu gerçeği ne kadar yansıtıyorsa bu çizim de aynı derecede, Avrupa'nın ve özellikle de İngiltere'nin Afrika'daki durusunu gösteriyor.

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 35


36 YEDİKJTA EKİM 2016/SAYI 98


SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 37



890'larda nüfusu 65 milyon civarındaki Amerika' da biri, Hıristiyanlıgı terk edip din olarak İslam' ı seçtigini ve kendi memleketinde "İslam misyonerligi" yapacagını söyledi. Hadise, hem vatandaşı oldugu ülke insanları hem de dünyanın sair beldelerindeki Müslümanlar için elbette dikkat çekiciydi. Zira bu isim ABD' de İslam'ı kabul eden ilk din kardeşimiz degildi sadece; aynı zamanda kendi vatandaşlarını da İslam' a davet eden öncü bir aktivistti.

HARUN TUNCER

ABD vatandaş ı olan Muhammed Alexander Russell W ebb (9 Kas ım 1846 New York- 1 Ekim 1916 New Jersey) kısaca özetlenecek olursa gazeteci-yazar, yayıncı ve 1887-92 yıllan aras ında Amerika'nın Filipinler konsoloslugu yapmış önemli bir diplomattı. Babas ı A. Nelson Webb devrinin önemli gazetecilerindendi ve muhtemelen bu durum oglunun da bu sektörde elde ettiği başarılarda önemli bir rol oynadı.

İlk ve orta ögrenimini s ırasıyla Massachusetts ve New York'ta tamamladı. U nionville Republican isimli gazetede editör oldu. Gazetecilikteki kabiliyeti kısa sürede fark edilince Missouri' de yayınlanan St. Joseph Gazetta'nın şehir editörlüğü teklif edildi. Missouri Morning Journal' m yardımcı editörü ve ardından Missouri Republican isimli gazetenin editörlerinden biri oldu. Zikredilen bu son yayın, ikinci en eski ve devrinin bir numaralı gazetesiydi. Missouri Republican gazetesi için çalışıyorken Eylül 1887' de Amerikan Başkanı Cleveland tarafından Filipinler' in başkenti Manila'ya konsolos tayin edildi. SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA 39


The Three Lectures (Üç Konferans) baslıklı kitabının editörüne göre bu tarihten en az 15 yıl önce din mefhumunu tamamen unutmuştu. Yıllardır devam eden bir arayış içerisindeydi; "hakikat midir acaba" diye pek çok batılı yokladı. Manila'ya geldigi ilk yıl Kadiyanlı Mirza Gulam Ahmed'le yazışmaya basladı. Esasen Ehl-i Sünnet olmayan ve hatta (hasa!) mehdilik iddiasında bulunan böyle bir isimle irtibatı kendi hesabına talihsizlik olsa da Webb'in İslam'a attıgı ilk adım bu yazışmalarda ifadesini buluyordu. Uzun zamandır süregiden ciddi ve yogun bir okuma/ düşünme faaliyetinden sonra 1888'de İslam'la müşerref oldu.

"Dünyanın ihyası Ancak

Bu Dava ile Mümkünl" Webb'in muhataplarına ilettiği mektuplardan basın yoluyla haberdar olan Hintli işadamı Hacı Abdullah kendisiyle tanışmak için Manila'ya gitti. Bu ziyaretin ardından Webb Hindistan'a bir gezi düzenlemeyi ve ardından Amerika'ya gidip İslam'ı orada teblig etmeyi düşündü. Bu sırada eşi Ella G. Webb ve üç çocugu da İslam'ı benimsemişti. Hacı Abdullah Hindistan' a döndü ve Webb' in söz konusu ziyareti için para topladı. Ardından konsolosluk görevini bıraktığını ilan eden Muhammed A. R. Webb Pune, Bombay, Kalküta, H aydarabat ve Medres'e giderek bir dizi konferanslar verdi ve ABD' de İslam'ı teblig faaliyetlerinde kullanmak üzere nakdi yardım topladı. Gazetelerin haber verdigine göre bu çalışmalar oldukça da başarılıydı. Toplayabildiği meblağdan başka kendisine verilen yardım sözleri de cesaretini artırmıştı. O s ırada İslam' ı resmen ve en üst düzeyde temsil eden devlet şüphesiz Osmanlı'ydı. Haliyle Webb ileriye dönük "propaganda" projelerinden bahseden bir mektup yazıp Osmanlı Sultanı Abdülhamid Han'a göndermişti. Amacı, gerçekleştirmeyi düşündüğü faaliyetler için sultanın onay ve destegini almak ve ondan teşvik görmekti. Bitirirken, "lütfen bu davaya olan adanmıslıg ıma inanın; zira dünyanın ihyası ancak bu dava ile mümkündür!" diyordu. Muhammed Alexander Russell Webb, Hindistan seferinden sonra 1893 yılı Şubat ayının ortasında Amerika'ya döndü. "Amacım katiyen maddi bir şeyler elde etmek degil; sadece İslam' ı anlatmak ve ögretmek istiyorum" demişti. Merkezi olması münasebetiyle zihninde iki eyalet vardı: New York ve Boston. O New York'u tercih etti ve oraya yerleşti; ilk işi

40 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


l .,

,.

...

/

.,

oturdugu evi teblig faaliyetleri için bir "karargah " h aline getirmek oldu. Teblig faaliyetlerine şifahi olarak girişti ; şehrin muhtelif noktalarında ve genelde tanıdıgı insa nların evinde ya da müsaade ettikleri salonlarda konferanslar vermeye başladı. Bu meyanda Webb hemen hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Nitekim C hicago'da çıkan bir gazete, ABD'nin (sözde) Columbus tarafından keşfinin 400. yılı münasebetiyle 1893'ün Mayıs-Ekim ayları arasında gerçekleştirilecek C h icago Fu arı'nda Webb' in b ir cami inşa edip hatip kürsüsünde her gün İslam' ı a nlatacagını haber veriyordu. Bu çapta aleni b ir İslam propagandas ıyla daha ö nce karşılaşmamış olan ABD'liler ve tabii ABD basını oldukça meraklıydı. Her bir ko nferans ın haberi yapılıyor, hatta kimi gazetelerde konferans ın metni oldugu gibi veriliyordu.

öncelik, islim'ı Batı•ya Doğru Anlatmak Muhammed Webb özellikle ABD bas ını tarafından kendisine yöneltilen sorulara cevaben tasavvurlarını açıklarken, "İslam hakkında muhtelif dillerde neşriyatın b ulundugu bir okuma ve İslam'ın anlatılabilecegi belli çapta bir ko nferans salonu, umuma açık bir kütüphane, başta Kur' an-ı Kerim'in hem Arapça metnini hem de tercümesini, muhtelif dillerde İslam ' a dair yazılan birtakım eserleri basabilecek bir matbaa (Osmanlı sefirinin ifadesiyle bir "Matbaa-i İslamiye") ve elbette bir süreli yayın neşretmek" d iyordu. Nitekim yine dönemin gazetelerinin verd igi haberlere SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA 41


göre New York'ta iki ve az daha güneyde Woodbridge'te (Virginia) bir cemiyet açm ıştı. Bahsettiği faaliyetleri bu cemiyetler aracılığıyla yürütüyor ve devam ettirmeyi planlıyordu. Her fırsatta öncelikli hedefinin "Amerikalıları İslam' a kazandırmak değil, İslam hakkında zihinlere yerleştirilen olumsuz imajı düzeltmek" oldugunu ifade ediyordu. "Maddiyatın zehirlediği insanların kalplerine ve ruhlarına hitap etmek ve onları bu cendereden kurtarmak" emelindeydi. Yaptığı çalışmalar

ve gösterdiği gayret elbette dikkat çekiyordu; ama Hint Müslümanlarından umduğu ve söz aldığı kadar destek göremedi. Muhtelif mercilere müracaat etmekte buldu çareyi. Dünyanın farklı noktalarında yüzlerce isme ve kuruma beyannameler gönderip faaliyet ve fikirlerini anlatmak suretiyle yardım ricasında bulunuyordu. Hatta bu gayreti gerek Hindistan' da ve gerekse kendi memleketinde aleyhte pek çok söylentinin çıkmasına sebep old u.

. Webb'eAtılan iftiralar

Basın, Webb'in İslam'ı seçtikten sonraki hareket ve

faaliyetlerini yakından takip ediyor, hatta müslüman olmadan önceki hayatını dahi didik didik ediyordu. Mesela 1894 Eylülünde bir gazete Webb'in önceden çalıştığı gazetelerde parasını almadan hiçbir iş yapmad ığını, bir hayli tutumlu oldugunu, sahada haber için çırpınan muhabirler parasızlıktan kıvranırken onun günlük ücretini almadan gelmiş olan habere bile editörlük yapmadığını yazıyordu. Bir başka gazeteyse Webb'in Hindistan'dayken Haydarabad N izamı' nd an borç diye aldığı "hatırı sayılır" meblağı iade etmediğini iddia ediyor ve Nizam'ın da Webb'in peşinden Basoda Nüwabı M. Ömer Ali Han'ı Chicago'ya gönderdiğini bildiriyordu. Daha da vahimi New York'taki cemiyette yanında çalışan Bayan Nefise Keep, muhtelif yerlerden ve isimlerden "cemiyet adına ve yararına" kullanılsın diye gönderilen paraları Webb'in kendi zimmetine geçirdiğini, hatta o paralarla kendisine arazi, ev vs. aldığını ileri sürmüştü. Bayan Keep, "Ben deliyi kokusundan tanırım; Webb hiç de hoş kokmuyor!" diyordu. ABD basını için elbette kaçırılmayacak malzemeydi bütün bunlar. Nitekim Webb ve Nefise Hanım arasındaki atışma basını uzun süre meşgul etti.

42 YEDİKITA EKİM 2016/ SAYI 98

.,


ISLAM IN.. AMERICA

Muhammed A. R. Webb'in İslam'ı tebliğ için tevessül ettiği araçlardan en önemlisi şüphes iz yayıncılıktı. ABD halkı okumaya istekliydi ve bu insanlara "kitabı" araçlarla ulaşmak ehemmiyet ve ciddiyet arz ediyordu. Webb Oriental Publishing Company'yi kurdu. Yayına hazırladığı ve bizzat yazd ığı eserleri kurduğu bu yayınevi aracılığıyla bastı ve neşretti. İlk yapılan yayınsa "Neden Müslüman O ld um?" diye başlayan Islam in America (Amerika' da İslamiyet) isimli çalışmas ıydı.

Webb Efendi'ye Osmanlılardan Te3ekkür American Muslim Propagation Movement isimli teşkilatın yayın olan Moslem W orld dergisi de (daha sonra "Moslem World and The Voice of Islam") onun eseriydi. 1893 Mayısında yayın hayatına başlayan ve "Amerika'da İslam'ın neşrine" adanan bu yayın 7 ay boyunca devam edebildi. Önce ayda b ir çıkarmayı ve ardından birkaç ay içerisinde haftalık yayına başlamayı düş ü ndüğü bu dergide Osmanlı Devleti ve sultanı lehine çıkan yazılar sefaretin dikkatini çekmişti. Webb' i ve faaliyetlerini takip edip İstanbul' a haber veren W ashington sefırimiz Mavroyeni Bey, Alexander Webb' i sefarete d avet etmiş ve hükümet adına kendisine teşekkür etmişti. Böylece W ebb'in faaliyetlerine dair kendisinden bizzat bilgi alan sefaret, merkeze gönderdiği raporlarda Webb' den yana olumlu bir tavır ortaya koymuş ve faaliyetlerinin "mahrem" bir surette desteklenmesi gerektiğini bildirmişti. Muhammed Webb'in samimiyet ve ciddiyetine ikna olan Sultan İkinci A bdülhamid, Webb'in "şimdiki meslek-i müstaktminde" sebat eylediği müddetçe maddt bakımdan desteklenmesini, "b irtakım harekat ve muzır neşriyata cüret eylediği takdirde" de yap ılacak yardımın kesilmesini emretti. organı

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 43


Bu da Garp Kurnazlığıl Muhammed A. R. Webb, yine 46 ülkenin dev pavyonlar kurarak katıldığı Chicago Fuarı vesilesiyle 11-27 Eylül 1893 tarihleri arasında düzenlenen Dünya Dinler Parlamentosu'nda da (World Parliament of Religions) bulundu ve "Sosyal $artlar Üzerinde İslam'ın Tesiri" ve "İslam'ın Ruhu" baslıklı iki konuş ma yaptı. Konuş manın en dikkat çekici bölümlerinden biri şu ifadelerd i: "Herhangi biri İslam'ı kabul ettiğinde o artık Müslüman'dır ve Avrupa ve Amerikalıların gözünde milliyetinden tamamen s ıyrılmış olur. Türk, Mıs ırlı, Suriyeli yahut Afrikalı bir Müslüman bir suç işlediğinde gazeteler suçlunun bir Türk, Mısırlı, Suriyeli yahut Afrikalı o lduğunu yazmaz; bir Müslüman işledi derler. Fakat Amerika' da bir İrlandalı, İtalyan, İspanyol yahut Alman bir cürüm işlerse Amerikalılar bunun bir Katolik, bir Metodist ya da b ir Baptist tarafından işlendiğini söylemez; mücrimin milliyeti neyse o nu öyle tarif ederler. " Webb Efendi hakkında çıkan olumsuz haberler elbette Türk sefareti tarafından da yakinen takip ediliyor ve her bir detay hakkında merkeze rapor gönderiliyordu. Şahsına isnat edilen onca kabahate rağmen adli boyuta taşınmış ve Webb'in mahkumiyetine yol açacak herhangi bir olumsuzluğa rastlayamadık; zaten sefaret de her defasında Webb'in açığa çıkarılmış ve ispat edilebilmiş bir suçu olmadığını belirtiyordu. Haliyle akla bütün bu isnatların bir "karalama kampanyası" olab ileceği geliyor. Nitekim İslam olduğunu alenen ifade ettiği tarihten itibaren hakkında yapılan hemen her haber eleştirel ve hatta alaycı bir h ava taşıyordu.

Webb'in yukarıda bahsedilen propaganda gayretleri yanında hayli ilginç bir tasarısı daha vardı: ABD'nin Georgia ve Florida gibi güney eyaletlerinde bir İsla m Kolonisi kurmak ve basta Hindistan' dan ABD'ye göç etmek isteyen Müslümanlar olmak üzere dünyanın muhtelif noktalarından gelecek Müslümanları orada toplamak. Bu amaçla söz

44 YEDİKITA EKİM 2016/ SAYI 98

• Muhammed Alexander Russell Webb merhumun medfun bulu nduğ u meza rlık Hillside Cemetery, Ruhterfort. New Jersey


İhtiyar Hıristiyan, Taze Türk! Muhammed A. R. Webb henüz Manila' da konsolosken İslam' ı benimsediğini açıklayınca haber elbette Amerika' da da yankılanmıştı. Fikir ve inanç özgürlügü(!) ile şöhret bulan "Yeni Dünya" basını, eline geçen bu fırsatı elbette kaçırmadı. Webb'e bir paragraf ayıran Philipsburg Herald gazetesi şunları yazıyordu:

"ABD'nin Manila konsolosu Alexander R.Webb'in İslam'ı benimsediği ve memuriyeti bırakıp yurda döndüğünde İslam'ı tebliğ ile meşgul olacağı söyleniyor. Eğer haberler dogruysa Başkan Harrison, ABD'ye dönmesi için Webb'e hitaben kaleme alacağı çağrıyı "Manila kağıdı"na (bir tür kalın, saman renginde ve ucuz kağıt, "Manila" ibaresini zikrederek yapılan "cinas"a dikkat!) ve Arap harfleriyle yazıp bir an önce postalamalı." (Phillipsburg Herald, 10 Kasım 1892) Bir başka gazetedeki ifadeler bize "Hıristiyan taassubunun" ve Türklere yani Müslümanlara bakışın ne derece rezil boyutlara ulaşabildiğini daha açık bir biçimde gösteriyor: "Mahomet, Mohammed ya da Muhammad Alexander Webb; -nasıl telaffuz ederseniz edin- bu "ihtiyar Hıristiyan ve 'taze' Türk" Birgham Young'ın (Hıristiyan bir mezhep kurucusu) yarısı kadar dahi olamaz. Söylentiye göre 'hem aklı hem de eğitimi' oldukça mahdutmuş. Birinin Hıristiyan olacak kadar aklı yoksa bırakın ister Türk (Müslüman) olsun, isterse mutasawıf!" (The Daily Morning Astorian, 12 Mart 1893)

konusu eyaletlere gidip büyük arazi sahipleriyle görüşmeler yaptığı yazılmıştı. Fakat yukarıda da değinildiği gibi, arzu edilen maddi destek sağlanamayınca proje akamete uğradı.

Artık Webb Beyi Hayatının geri kalan kısmında Amerika'da İslam'ın

muteber sözcülerindendi Webb Bey. Dogu-Batı arasındaki sosyal, kültürel ve ticari münasebetler üzerine çeşitli yayın organlarında makaleler yazıyor ve eskiye nazaran daha pasif olsa da tebliğ faaliyetini sürdürmeye çalışıyordu . Bu gayretlerine bir cemile kabilinden olsa gerek, Sultan Abdülhamid onu New York'a fahri konsolos atadı. İlaveten liyakat ve Mecidiye nişanlarıyla da kendisini taltif etmişti. Böylece Muhammed Alexander Russell Webb' e artık Webb Bey diye hitap edilecekti. Webb Bey ayrıca Broadway üzerinde Manhattan' da bir mescit inşa etmişti; ömrü nispeten kısa olan bu mescit de muhtemelen finans yetersizliğinden kapanmıştı. Yine Webb Bey sözde Ermeni Soykırımı'nı Müslüman penceresinden değerlendirdiği iki kitapçık kaleme almıştı: "Ermeni Meselesi ve Sorumluluk Kimde?" ve "Sultan İkinci Abdülhamid İdaresindeki Türkiye Hakkında Bazı Hakikatler". Sultana bir Müslüman Mezarlığı ve bir de mescit projesi de takdim eden W ebb, sultanın takdirine ve mükafatına mazhar olmuştu; fakat söz konusu projeler hayata geçirilemedi. Muhammed A. R. Webb'in ya da başka bir ifadeyle "Amerika'nın ilk İslam misyoneri"nin memleketinde tutuşturmaya çalıştığı İslam çerağı maalesef arzu ettiği aydınlığa kavuşmadı. 1890'larda sefaretin yaptığı tahkikata göre İslam olan yahut öyle söyleyen kişi sayısı 60 kadardı. Webb Bey 1916'da New Jersey'de vefat etti. Naaşı da Ruhterford' da "Hillside Kabristanı" na defnedildi. Kendisi de bir mühtedi olan Michael Knight' ın yazdıklarına bakılırsa Webb' in adı ve eseri maalesef çok yaşamadı; ayrıca "kabrinde de hiçbir hususi alamet yoktu, A. R. WEBB, 1846-1916" ibaresinden başka ... il Kaynaklar: BOA, Y.MTV., 75/89; BOA, İ.HR 343/ 1311/B-02; BOA, Y.A. HUS 276/ 50; BOA, Y.PRK. NMH., 5/56; Melton, J. Gordon, Biograph ical Dictionary of American Cult and Sect Leaders; Emory H. Tunison, "Mohammed Webb, First American Muslim", The Arab World, Yol. 1, No. 3, pp. 13-18; The Sun, 30 Nisan 1893, s. 6; Evening Capital Journal, 20 A ra lık 1892 s. 2; Cezmi ERASLAN, Muha mmed A. R. Webb'in Amerika'da İslam Propaga ndası ve Osmanlı Devleti'yle İlişkileri (1893-1896)", İlmi Araştırmalar, yıl 1996, S. 2, s. 86, 89; T he Sun, 30 Nisan 1893, 3. Kı s ı m, s. 6; T he Pacific Commercial Advertiser, 13 Eylül 1894, s. 4; The Topeka Stace Journal, 25 Kas ı m 1895, s. 4; T he Daily Herald, 3 Haziran 1893, s. l ; The Washi ngton Times, 29 Eylül 1901, s. 7; A few facts about Turkey u nder ehe reign of Abdu l Ha mid II, by an American observer, New York 1895; Celal Emanet, Amerika'da Bir Os m a nlı : Muha mmed A. R. Webb, İstan bul 2014; Michael Knight, Blue-Eyed Devi!: A Road Odyssey Through Islamic America, Brooklyn 2006, s. 85; The Sun, 19 Şubat 1893, s. 6.

SAYl98/EKİM201 BYEDİKITA 45


Tarih Ambarı İMAM MALİK •

HAZRETLERiNiN KITABINA • • • NiÇiN 'MUVATTA' DENDi? marn Şafü rahimehullah anlattı: Medine-i Münewere' de, İmam Malik rahmetullahi aleyhin kapısında bağlanmış ve ewelce daha güzelini hiç görmediğim Horasan atlan ve Mısır katırları gördüm. İmam'a:

- Ne güzel hayvanlar, dedim. Bana: - Ey Ebu Abdullah! Bunlar benden sana hediye olsun, dedi. - Bari birisini olsun kendiniz binmek için yanınızda alıkoysanız, dedim. - Resulullah Efendimiz sallallahü aleyhi vesellem'in medfu n bulu nduğU şehrin toprağına, üzerine bindiğim hayvanın ayak basmasından Allahü Teala'dan haya ederim, dedi. İmam Malik merhumu Medine' de asla binek üzerinde görmemişlerdir. Abbasi H alifesi Harun Reşid, haccettikten sonra Medine-i Münewere'ye geldi. İmam Malik'e adam gönderip: - Kitabıyla huzurumuza gelsin de ondan ders dinleyelim, dedi. Lakin İmam: - İlmin ayağına gid ilir, ilim kendisi gelmez, dedi.

Halife: - Öyleyse evinde ders yaparız, d iyerek evine gitti. İmam, şu Hadis-i Şerifi rivayet etti: "Bir alim, ilmi sadece havassa, seçkin insanlara öğretir, avamı ilimden mahrum ederse, kendisinden ne havas ne de avam istifade edebilir." Bunun üzerine halife, halka ilim meclisi olduğUnu ilan ettirdi, dileyenler geldi. İmam sonra "Kim ilim için tevazu gösterirse, Allahü Teala onu yükseltir." hadis-i şerifini rivayet etti. Halife, bulunduğu yüksek makamdan inip hadis talebelerinin arasına oturdu. Ondan sonra İmam M alik'in tedvin ettiği kitabı okudular. Bu sebepten İmam Malik'in kitabına "tevazu göstermek, eğilmek, inmek" gibi manalara gelen 'Muvatta' denmiştir. (FaziletTakvimi)

Ankara'daki Esenboga Havaalanı'nın ismini Emir Timur'un kumandanlarından 'İsen Buga'dan (İsen: Esenlik içinde - Buga: Boga) aldıgını; Cengiz Han'ın soyundan gelen İsen Buga'nın, 1402'de Yıldırım Bayezid ile Emir Timur'un karsı karsıya geldigi Ankara Savası'nda karargahını bugün kendi adıyla anılan yerde kurmuş oldugunu ... 46 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


İpe Un Sermek İstenilen işi yapmamak için birtakım

bahaneler ileri sürmek, güçlük çıkarmak manasında kullanılan

bu

tabir Nasreddin Hoca'nın bir fıkrasına dayanır. Rivayet odur ki, komşusu bir gün hocadan ip ister. Hoca, içeri girip çıkar, "İpe un sermişler." der. Komşu "Hiç ipe un serilir mi hocam?" diye sorunca hoca "İşte, gönlüm olmayınca ipe un serilir." der. Bu cevap halk arasında yayılarak, günümüze ulaşmıştır. Hikmet sahipleri ise fıkrayı şöyle açıklamışlardır: İnsan ömrünün ipi çürüktür; bu dünya ve masivanın ipe takılacak bir şeyi yoktur. $eytan, hile ile ipe un serer, aldatır; uyanık olun.

"SONUNDA BUNU DA YAPTILAR, MEZAR TA$1MI ÇALDILAR!" İbrahim Hakkı Konyalı'nm titiz çalışmalan, kütüphanesi ve gün yüzüne çıkardıgı eserlerin kıymeti başlı başma bir araştırma konusudur. Marmara Denizi'ne dökülen eski eserleri fark etmesi veya arşivlerimizin Bulgaristan'a satılması

vehametini gazete köşesinden haykırması, devri için önemli kültür hizmetlerinden sayılabilir. Konyalı'nm keşiflerinden birisi de meşhur şair Nedim'in kabrini bulmasıdır. Prof. Fuat Köprülü'nün şair Nedim ile ilgili bir yazısmda mezar yerinden bahsetmeyişi Konyalı'nm dikkatini çeker. Karacaahmet'te günlerce araştırarak nihayet Nedim'in kabrini bulan Konyalı, mezann hemen bitişigindeki boş alanı da kendisi için satm alır. Yakın dostlarına "Bu benim için bir mazhariyettir. Nedim'in başucunda yatmak benim kısmetimmiş" diye heyecanla anlatır. Bununla da kalmayan İ.Hakkı Konyalı kendi mezarını da yaptırarak mezar taşını koydurur, zaman zaman kendi mezannı ziyaret ederek tefekküre dalar. Ne var ki, bir gün kabrine vardıgında mezar taşının yerinde yeller esmektedir. Bunun üzerine Yeni Asya'daki köşes inde "Sonunda bunu da yaptılar, mezar taşımı çaldılar!" başlıgıyla b ir yazı kaleme alır. Konyalı'nın mezar taşını kimin çald ıgı bilinmez, ama b iraz geçimsiz mizaçlı oldugu için taşı, kendisiyle çatışan birilerinin götürmüş oldugu o günlerde konuşulurmuş.

OKU BiRKAÇ Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi,

Sultan Dördüncü Mehmed Han'ın şehzadelerinden Şehzade Mustafa'nın hocalığını yapıyordu.

Küçük şehzade dersi okuduktan ve bir miktar da tekrar ettikten sonra izin verirdi. Bir gün, yine ders tekrarı esnasında, şehzade, hocasına:

"Kaç kere okuyayım?" diye sorunca, şeyhülislam:

"Oku bir kaç" gibi kısa bir cevap verdi. Bunun üzerine şehzade: "Öyleyse bir kere okuyup kaçayım" dedi.

"'C Q)

E

~

Q)

:::ıE :::ı

(.J

C:

:::,

"E :o cı

C:

s::, (/)

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 47



Osmanlı

döneminde savaşlarda kazanılan zaferlerden sonra halka bedava dağıtılan baklava, tarih boyunca birçok millet tarafından sahiplenildi, sahiplenilmeye de devam ediyor. Ancak bütün deliller onun bir Türk tatlısı olduğunu gösteriyor... MELİH USLU

ar gibi kızarmış görüntüsüyle görenlerin iştahın ı kabartan baklava, hiçbir tatlıya benzemez. Çünkü o, eski kuşak ustaların tabiriyle beş duyuya hitap eden tek tatlıdır. Bu yüzden geçmişte n günümüze Türk mutfağının baş tacı olmuştur. Baklava; sofralarımızın tadı, kendi hikayesini yazdırmış bir kültür ürünüdür. Önemini Türkler tarafından benimsenmiş olmasından alır. Türk coğrafyas ındaki gelenek ve görenekler vas ıtasıyla zenginleştirilmiştir. Yüzyıllar boyunca bölge bölge yayılarak çeş itlendirilmiştir. Asırlardır Anadolu'da yap ılan b u tatlının kökeni çok eskilere, günümüzden dört bin yıl önceye uzanır. Günü müze gelirsek ... Bu lezzetli ve doyurucu yiyecek, gelişim tarihi kayıt altına alınmad ığından b ugün birçok millet tarafından sahipleniliyor. Ancak baklavanın kronolojisi, onun Türkler tarafından keşfed ilip geliştirildiğini ispatlıyor.

Tescilli Lezzetimiz Baklavayı

"baklavas" olarak adlandıran Yunanistan, bu tatlı konusunda sahiplenme savaş ı yaşadığımız ülkelerden sadece biri. Rumlar, eskiden bu yan a baklavanın Bizans kökenli bir yiyecek olduğunu iddia ediyor. Baklavayı Yunanlılara ait b ir dünya kültür mirası olarak tescil ettirmek isteyen Rumların uzun soluklu çabaları üç yıl kadar önce boşa çıktı. Avrupa Birliği Komisyonu, nihayet 8 Agustos 2013 tarihinde baklavayı has bir ürk tatlısı olarak tescil etti. Halbuki baklavaya sahip çıkan sadece Rumlar -il. Suriyeli gastronomlar baklavanın Asurlular tarafından bulunduğunu, ·· · müzdeki şekline en yakın örneklerin Şam ve çevresinde yapıldığını

~

enzeri iddialar, Süryaniler tarafından da ileri sürülüyo~~"'i""'110l6fEDİIIIA

49


Baklavayı

kendi kültürlerinin bir parçası olarak kabul ettirmek isteyen bir diger millet ise Çinliler. Onlar iddialarını 14. yüzyıldaki Yuan H anedanlıgı döneminde yazılmış bir yemek kitabına dayandırıyor. Derinlikli araştırmalarıyla tanınan dünyaca ünlü Amerikalı Yemek Tarihçisi Charles Perry' nin tespitleri ise bu iddiaları çürütüyor. "Orta Dogu Yiyecek Tarihi" (Middle Eastern Food History) kitabının yazarı olan Perry, bu tatlıların baklava olmadıgını, çünkü hamur içermediklerini söylüyor. Bu tatlılar, fındık ve balın karıştırılmas ıyla yapılıyordu ve helvaya benziyorlardı. Perry, geçmişte ince ekmeklerin arasına kuru meyve ve çeşitli yemişler koyularak yap ılan bu tatlının Türk kökenli oldugunu belirtiyor.

Baklava Alayı Baklava kelimesinin etimolojik kökeni de bu yiyecegin Türklere ait oldugunu ispatlıyor. Türkçe kökenli olan baklava kelimesinin eski kaynaklarda "baklagu" ve "baklagı" şeklinde geçtigine rastlanabiliyor. Kelimenin Arapçadaki "bakla" ile ilgisi bulunmasa da "baklava" isminin Mogolca "baglamak, sarmak" anlamına gelen "bayla" kökünün üzerine Türkçe fi.il eki "-v" getirilerek türetilmiş olabilecegi söyleniyor. Zamanla Türkçeye yerleşen baklava kelimesi diger dillere de geçmiş : Somalice "baqlawad"; Arnavutça "bakllava"; Rumence "baclava"; İngilizce, Boşnakça, Çekçe, Macarca, Hırvatça · "ba klava " ; Le h çe "b akl awa" ; R usça "pahlava " ; ve F ı·1·ıpınce Azerice "paxlava" olarak biliniyor. Günümüzdeki formuna Osmanlı döneminde kavuştugu bilinen baklava, Topkap ı Sarayı'nın gözde lezzetlerinden biriydi. Bir zamanlar Osma nlı Devleti' nde, savaşlardan sonra halka bedava baklava dagıtan askeri taburlar bulunurdu. Ayrıca Osmanlı sultanları, her yıl mübarek Ram azan ayının 15'inde yeniçerilere tepsi tepsi baklava gönderiyorlardı. Bu gelenege "Baklava Alayı" ad ı veriliyordu. 17. yüzyılın sonları yahut 18. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olan Baklava Alayı adeti, padişahın askere yaptıgı bir iltifat mahiyetindeydi. Her on askere bir sini baklava haz ırlanır ve saray mutfagı önünde dizilirdi. Silahtar Aga, bir numaralı yeniçeri olan padişah adına ilk siniyi teslim aldıktan sonra diger sinilerin her birini ikişer asker nizami olarak yüklenirdi. H er bölügün amirleri önde, baklava sinilerini

50 YEDİKITA EKİM 2016/ SAYI 98


taş ıyanlar

arkada, açılan kap ılardan dışarı çıkarak kışlalara doğru yürüyüşe geçerlerdi. Yeniçeri, padişahın bu teveccühünü memnuniyetle karşılar; Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye'ye hizmetlerini daha d a yükseltmek için yeminler ederlerd i.

Oklavası Armuttan,

Odunu Meşeden ... Osmanlı

devrinde Anadolu' dan beş kıtaya dağılmış olan baklava, günümüzde Balkan ülkelerinden H indistan 'a, Amerika'dan Arap Yarımadas ı'na kadar dünyanın dört bir tarafında sevilerek yeniliyor. Eski çağlarda Çatalhöyük'ün yer aldığı Orta Anadolu'da keşfedilen baklavanın ad ı günümüzde en çok Antep şehri ile anılıyor. Baklava sayesinde çok önemli bir ekonomik gelir elde eden Antep'te bu tatlının yapımı, güzel sanatların bir dalı gibi değerlendiriliyor. Hazırlayanlar ne kadar sanatçıysa tadına bakanlar da o kadar sanatsever kabul ediliyor. Antepli baklava ustalarının söylediklerine bakılırsa yerken "hırş" sesi çıkaran iyi; " mıck" eden kötü bir baklava olarak bilinmeli! Peki nasıl oluyor da un, yağ ve şekerden yapılan bir tatlının kalitesi, bu kadar değişebiliyor? Sorunun cevabı basit: Baklavanın değeri; ona verilen emek, hüner ve Merasim elbiseleri içinde bir yeniçeri (Van Mour) tecrübeyle ölçülüyor. Bir de yapımınd a kullanılan kaliteli ve bol malzemeyle elbette. Tecrübeli ustaların sözlerine bakılırsa iyi bir baklavanın beş duyu organına hitap etmesi gerekiyor. Beş duyu organı arasında dokunma h issi mideye bırakılmış . Rivayete göre erkeklerin açtığı baklava hamuru daha iyi oluyor. Yoğun güç sarf etmeyi gerektiren hamur açm a işinin armut ağacından yap ılmış oklava ile gerçekleştirilmesinin daha iyi sonuç verdiği söyleniyor. Ayrıca baklavanın meşe odunu ateş inde pişirilmesi daha makbul görülüyor. Baklava ziyafetinin üzerine gül ve nane ile tatlandırılmış su veya ayran içilmesi ise Os manlı' dan bizlere miras kalmış . SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 51


Hurmalı,

Güllü, Karanfilli ...

kaymaklı, sütlü, diyabetik, güllü , çikolatalı, Antep frsnklı, cevizli, hurmalı, vişneli, portakallı, havudu, karanfilli, ıspanaklı, biberli, kavunlu, baharatlı, aloe veralı baklava... Hatta çok daha fazlas ı bulunuyor. Yapılan istatistikler erkeklerin fıstıklı, kadınların ise cevizli baklavayı daha çok sevdigini gösterse de pazarlama teknikleri sayesinde günümüzde 30'dan fazla baklava çeşidinin tadına bakmak mümkün olabiliyor. Baklavanın ismi ise içine konulan ya da konulmayan malzemeye ve kesim biçimine göre belirleniyor. Baklavaya fıstık konursa "fıstıklı", kaymak konmazsa "kuru" olarak adlandırılıyor. Kesim şekline göre ise fincan agzı, oklava, kamış ve havuç dilimi

Sade,

elmalı,

adını alıyor. Dünyanın

dört bir köşesinde yap ılan benzerleri ile Türk baklavası arasındaki en önemli fark, hamurunun inceliginde yatıyor. Türkiye' deki baklava yufkası o kadar ince açılıyor ki havaya kaldırıp baktıgınızda arkasındakileri neredeyse tam anlamıyla görebiliyorsunuz. Diger ülkelerde börek

"Baklava Alayı" sırasında baklava tepsisini yeniçeri bölüğüne taş ıyan yeniçeriler

yufkasına yakın kalınlıkta

olan hamur tabakası kullanılıyor. Türkiye' de iyi bir baklava için hamurun tazeligi ve zar inceliginde açılması şart kabul ediliyor. Hamuru ne kadar ince açılırsa baklava o kadar lezzetli oluyor ve agızda eriyor. Kaliteli bir baklava için önerilen ideal hamur kalınlıgının 0,3 milimetre olması tavsiye ediliyor. Anadolu'nun bazı yörelerinde baklava hamurunun 80 kat açılması ise Osmanlı döneminden kalma eski bir gelenek. Maharetli ellerde incecik açılıp tepsiye döşenen Türk usulü baklavalar, onlarca ülkeye ihraç edilerek milyon dolarlık bir kaynak biçiminde Türk ekonomisine önemli katkılar saglıyor. Ne demiştik? Hurmalı, güllü, karanfilli... Sahi, sizin favori baklavanız hangisi? il

52 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

53


MEHMED BAG

BİR KUMA$ il

il

SUNOUS Sündüs, Anadolu irfanının epey aşina oldugu bir kelimedir. Süleyman Çelebi'nin muazzam eseri Vesiletü'n-Necat'ın Veladet bahrinde geçer:

İndiler gökten melekler saf saf

Kabe gibi

kıldılar

evim tavaf

Geldi huriler bölük bölük buğur Yüzleri nurundan evim doldu nur Hem hava üzre döşendi bir döşek Adı

sündüs döşeyen anı melek

Sündüs, aslen Farsça bir kelime olup Hazret-i Kur'an'da dahi birkaç yerde, hususiyle cenneti tasvir ederken kullanılır. Sündüs, altın yahut gümüş tellerle nakşedilen, müzeyyen ve mutena bir kumaş türüdür. Süleyman Çelebi, yukarıda zikrettiğimiz beyitte bu kelimeyi öyle ku llanmıştır ki bundan döşeğin adının sündüs olduğu manas ı çıkarılabildiği gibi, meleğin isminin sündüs olduğu da anlaşılabilmektedir. Bu sebeple halkımız uzun yıllar kızlarına Sündüs adını vermiştir. Halen nadiren de olsa kullanılmaktadır.

Bir kumaş adı da olsa, melek ad ı da olsa, döşek adı da olsa Sündüs, Mevlid'de geçtiği şekliyle bizler için bir "ümid" kelimesidir. Ve alemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) yadigarıdır.

54 YEDİKJTA EKİM 2016/SAYI 98


BİR KIYAFET il

CUBB[ Cübbe, Arapça bir kelimedir. Ve tüm dünyaya bu dilden yayılmıştır. İspanyolların "jupa" ve "aljupa" kelimeleri, İtalyanların "giuppa" ve "giuppone"si ve Fransızların

"jupe" ve "jüpon"u, "cübbe"den

çıkmadır.

Günümüzde hukukçuların mahkeme akademisyenlerin törenlerde giydiği cübbe yakın geçmişe kadar, Osmanlı halkının giydiği umumi bir kıyafetti. Rengi, şekli, desenleri, yenleri ve yakaları cemiyetin dağılımını gösterir birer şablondu adeta. salonlarında,

BİR ZAMAN MEFHUMU

"

[ZANI SAAT Ezani saat, akıp giden zamana Müslümanca bakabilmenin adıdır. Ezani saat, zamanın peşinden madde için değil mana için koştugumuz zamanların mefhumudur. $öyle ki her akşam, güneş batarken saat tam 12.00'ye ayarlanır. Ve gün (aslında gece) başlamış olur. Ertesi akşam güneş yeniden batana kadar takip edilir bu saat. Güneş battığında saat geri kalmış ise (yani gün uzamış ise) yeniden 12.00'ye ayarlanır. İleri gitmişse geri alınır. Hasılı ezani saat, akşam ezanına endeksli bir zaman ayarlama biçimidir. Osmanlı devleti, bu konudaki görüş ayrılıklarını gidermek için camilerin dibine birer muvakkithane kurardı. İnsanlar, saatlerini camilerin büyük saatlerine bakarak ortak h ale getirirdi. Akşam ezanı her gün bu muvakkitlerin hesaplarına göre okunur ve Müslümanlar da saatlerini 12.00'ye ayarlarlardı. İlm-i hey' et derslerinde namaz vakitleri hesaplarını öğrenen imamlar, muvakkitlerin olmadığı ücra yerlerde vakitleri hesaplarlardı. Ezanlar bunların yaptığı hesaplara göre okunur ve saatler akşam ezanı ile 12.00'ye ayarlanırdı. Ne oldu, neden icap etti de bu saat anlayış ından vazgeçtik acaba? Bizce modernleşme hikayemizin en derin noktas ı bu zaman anlayışını yitirmemizdedir. H albuki vaktin, ibadetin emrinde oldugu bu zaman anlayışına ne kadar muhtacız.

'ü; (1)

"S

....cu

.>,<

cu

"' cu C:

o "' .o >cu

ffi

U) C:

cu

!!?'

cu '-"' (1)

:O

Ol

(1)

C:

g

,:::,

...."'cu :::,

cu

~ ~ <"' c:

_

.;;;::o,_ _ _ _

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 55

cu N

u.ı


Ferik Ahmed Muhtar Paşa,

Askerı Müze'de

muhafaza edilen askerı kıyafetleri giydirdiğ i askerler ile Topkapı

Sarayı

ikinci

kapısı

önünde

U'I

O)

;:;;i

=~ ~

> m

~

---'~" 83

e s~) '-U)

~

~-C= N ı ı ı

>tTj

~i tTj I

I•

Fflı.2


Günümüzün en kıymetli eserlerinin bulunduğu Askeri Müze'nin kuruluş hikayesi 1908'de başlamış; asker, öğretmen, besteci ve mütefekkir sıfatlarını taşıyan Ferik Ahmed Muhtar Paşa'nın gayretleriyle büyük mesafeler kat edilmişti ... DOÇ. DR. AHMET KÖÇ Balıkesir Üniversitesi - Fen Edebiyat Fakültesi smanlı devrinde ilk müzecilik

O

çalış malarımız

1845-46 yıllarında

İstanbul'da H arbiye Ambarı' nda başlar.

Eski s ilahların, çeşitli tarihi nesnelerin, insan ve hayvan suretlerinin tasvir edildigi, eski eserlerin düzenlenerek yerleştirildigi bu müze, Ahmed Fethi Paşa' nın eski b ir kilise olan Aya İrini'nin alanını ikiye bölerek koleksiyonları bu bölmelere yerleştirmesiyle daha profesyonel b ir hal alır. Askerı Müze'nin temeli işte bu çalışma üzerine bina ed ilmiştir.

İlk Askeri Müze Aya İrini'de Saglam ve güvenli bir b inada kalıcı bir askeri müze kurulmas ı fikri ilk defa Tophane-i Amire müşiri

olan Ahmed Fethi Paşa ile hayat bulmuştur. Fakat, Topkapı Sarayı bahçesindeki Aya İrini'nin askeri bir müzeye dönüştürülmes iyle başlayan Osmanlı Devleti'nin müzecilik macerası hayli inişli çıkışlı seyretmiştir.

Mecma-ı

Esliha-i Atika yani Eski Silahlar ve

Mecma-ı Asar-ı Atıka yani Eski Eserler o lmak üzere

iki bölümden oluşan bu ilk müze, temel olarak bundan sonra kurulacak müzelere örnek teşkil etmiştir. N itekim bu ilk askeri müzenin Asar-ı Atika kısmındaki eserler, Arkeoloji Müzesi'nin ilk demirbaşları olmu ştur.

19. yüzyılda yaşanan agır savaş şartları ve ülkenin içinde bulundugu iktisadi vaziyet sebebiyle düzenli bir müzenin iş letilebilmesi uzun müddet mümkün olmamıştır. Zira aynı yıllarda başlayan Kırım Savaşı (1853-56) sıras ında Harbiye Nezareti için depo arand ıgından öncelikle eski askeri müzenin bulundugu Aya İrini'nin ambar olarak kullanılmas ına karar verilmiştir. Bu sırada binada b ulunan tarihi eserlerin toplanarak farklı yerlere nakledildigi görülmektedir. Bir ara askeri müze SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 57


binası

için Sultanahmet semtinde bulunan Mehterhane binası adres gösterilmiş, fakat küçük olduğu düşünülerek müze malzemesinin Mekteb-i Sanayi ile Maden ve Ziraat Nezareti salonlarına taşınmasına karar verilmiştir. Görüldüğü üzere, Osmanlı Devleti'nde Avrupai tarzda askeri müze fikri çok önceleri ortaya atılmış olmasına rağmen, bir türlü

Asken Müze'de sergilenen zırhlı yeniçeri askeri

kalıcı olmayı başaramamıştır.

Eserlerinin Birçoğu Bilinmiyor Ferik Ahmed Muhtar Paşa'nın eserleri üç başlık altında toplanabilir. Birincisi askeri okullarda okuttuğU ders kitaplarıdır. İkinci kısımda, Fransızca

ve Almanca'yı iyi derecede okuyup yazabilen paşanın, bu d illerden yaptığı tercümeler yer alır. Üçüncü tür eserler ise gazete ve mecmualarda yazdığı makalelerden oluşmaktadır. Makale ve kitaplarının birçogu günümüzde basılmamıştır:

Osmanlı Topçuları

(1315/1897), Feth-i Celil-i Konstantiniyye (H.1316), Eski Osmanlı Silahlan, Eski Osmanlılarda Top Dökme Sanatı, Viyana Ö nünde Osmanlılar, Devlet-i Osmaniyye Tarih-i Askeriyyesi, Asya-yı Osmani' de Bir Cevelan, Ü mmü'l- Fesad, Semmü'l- İbad Bir Meşrüb-i Memnu' Hamr (1330/1911), Fenn-i Coğrafya (1286/1870), Fenn-i Remy yahud Balistik 1- II (1307/1889), Muhtereat-ı Cedide'den Çapı Büyük Seri Ateşli Toplar (1309/1891), Deniz ve Sahil Muharebelerinin Vesait ve Kavaid-i Esasiyyesi yahud Rehber-i Muzafferiyat-ı Bahriyye (1316/1898), Seri Ateşli Sahra Toplan (1317/1899), Avrupa'da Erkan-ı Harblik(1319/1901), Muharebat-ı Meşhure-i Osmaniyye Albümü (1323/1905), Silistre Müdafaa-i Kahramananesi (1338/1919), Sultan İkinci Abdülhamid' e takdim ettiği üç ciltlik İnzibat-ı Askeriyye (1328/1910), oğlu Sermet Muhtar Alus'la birlikte hazırladığı 1920 ve 1922 yıllarında yayımlanan üç ciltlik Musee Militaire Ottoman Guide isimli Fransızca-Türkçe Askeri Müze Rehberi, eserlerinden bazılarıdır.

58 YEDİKITA EKİM 2016 / SAYI 98

Müzeler Bir Milletin Canlı Hafızasıdır

Askeri Müze'nin kuruluş hikayesinin her sahnesinde asker, öğretmen, müzeci, besteci ve mütefekkir s ıfatlarını taşıyan Ferik Ahmed Muhtar Paşa vardır. İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) birkaç sene ewel Mühendishane-i Berri-i Hümayun'da hocalık yapan Ahmed Muhtar Paşa, Frankfurt'ta bir sergiye gönderilmiş ve orada devletlerin eski silah, mühimmat ve askeri malzeme ile ciddi bir propaganda yaptığını fark etm iştir. $öyle ki gezi s ırasında Ahmed Muhtar Paşa, Türk halkının gözünde devletin itibarının artırılması, halk nezdinde vatan bilincinin şuurlu bir şekilde yerleştirilmesi ve insanların atalarını daha iyi tanıyabilmesi için müzelerin önemini fark etmiştir. Nihayetinde müzede sergilenen her eşya, aynı zamanda görsel malzeme oldugundan, geçm iş in canlı şahitleri sayılıyordu. Ahmed Muhtar Paşa bu sebeple Avrupa gezileri dönüşünde, kurulacak bir askeri müzenin Osmanlı Devleti'nde çok önemli görevler ifa edeceğini fark etmiştir. Paşaya göre, kurulacak müzelerle birlikte hem milletin teveccühü kazanılacak hem de halkın hoşça vakit geçirebileceği mekanlar meydana çıkarılmış olacaktı. Ahmed Muhtar Paşa'nın, bir milletin canlı hafızası o larak kabul edilen müzecilik hakkındaki ısrarları, Tophane-i Amire müşiri Zeki Paşa'nın da meseleye s ıcak bakmaya başlamasıyla hedefini b ulmuş, Sultan İkinci Abdülhamid'in de olumlu tavır ve himayeleri ile yeniden harekete geçilm iştir. Sultanın

Emriyle Çalışma Başlıyor

Sultan İkinci Abdülhamid'in görüşleri askeri müzecilik yolunda harekete

doğrultusunda


geçen Ferik Ahmed Muhtar Paşa bu teşebbüsünde yalnız degildir. Onun askeri müze kurma ekibinde Avrupalı komutanların bulunmast, Avrupa müzelerinin bir benzerinin İstanbul' da kurulmast için attlmtş önemli bir adtmdtr. Askeri müze komisyonunda müzecilikten anlayan Alman topçu feriki Gramakov Paşa ve Hendese-i Mülkiye Mektebi hocalarından Alman mühendis Jasmund da bulunuyordu. Müzenin kurulmast için özel olarak Sultan İkinci Abdülhamid tarafından görevlendirilen komisyon başka nı Ahmed Muhtar Paşa ekibiyle meselenin çerçevesini belirlemiş, müze için yeni bir binanın yaptlmast veya eski bir binanın onarılarak tefriş edilebilmesini talep etmiştir. Kurulacak müzenin komisyon başkanı ve müdürü olmayt kabul eden Ahmed Muhtar Paşa yaptığ'ı ilk toplantıda, müze için geniş bir alana ihtiyaç duyuldugunu ve bunun için en uygun mekanın Ytldtz Sarayt oldugunu dile getirmiştir. Neticede, Ytldtz Sarayt'nda Silahhane adtyla bilinen yerde küçük de olsa bir silah müzesi oluşturulmu ştur. Sultan İkinci Abdülhamid burada sergilenen tarihi malzemeyi görünce oldukça etkilenmiş ve müzenin, yine Ytldtz Sarayt bünyesinde daha geniş bir mekana taş ınmasını emretmiştir. Bu arada müze komisyonu Harbiye, Tophane, Maçka ve Tersane'deki silah ambarlarını dolaşarak, saglam malzemeleri resmi yaztlarla Askeri Müze için talep etmiştir.

Müze İçin Eserler Toplanıyor Osmanlı Devleti'nin son döneminde yaşanan siyasi, askeri ve sosyal çalkantılar nedeniyle askeri müze fikri belirli aralıklarla rafa kaldmlmtştır. Devletin çözmesi gereken acil sorunları varken, masraflı bir iş olan müzecilige para tahsis edilmes i tabii olarak mümkün degildir. Bu yüzden müzecilik fikri stk stk asktya

alınmtştır.

Fakat, askeri müze oluşturma konusunda böyle küçük aksaklıklar yaşansa da Ferik Ahmed Muhtar Paşa'nın müze kurma hayali hiçbir zaman bitmemiştir. İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Sultan İkinci Abdülhamid, Tophane-i Amire Müş iri Ali Rtza Paşa'ya askeri mü zenin yeniden açtlmast konusunda talimat vermiştir. O strada Mühe ndishane-i Berri-i Hümayun nazm olan

~

Asker, Müze'de sergilenen Amerikan yapımı kapsüllü toplu tabanca

T Harbiye'de bulunan Asken Müze'nin d ışarıdan

ve içeriden fotoğrafları

Mehter'de Ahmed Muhtar Paşa imzası 1926 yılında vefat eden Ferik Ahmed Muhtar Paşa'nın Türk musikisi ile yakından ilgilendigi, kurucusu oldugu müzede 1911'de verdigi mehter konserinden anlaştlmaktadtr. Ferik Ahmed Muhtar Paşa, 1914 yılında müzede tam teşekküllü bir mehter taktmı kurdurarak bir anlamda Osmanlı seferlerinin moral ve cesaret kaynağ't olan mehter musikisini ihya etmiştir. Kendisi, "Türk kavminin beş bin ytlltk yuvast" mtsrat ile başlayan rast makamında bir mehter marşı da bestelemiştir. Aynt şekilde Ahmed Muhtar Paşa, muallim İsmail Hakkt Bey' in mahur makamında besteledigi, "gafil ne bilir neşve-i pürşevk-i vegayt" sözleri ile başlayan marşın güftesini yapmtştır.

Gafil ne bilir neşve-i pür-şevk-i vegayı Meydan-ı celadetteki envar-ı sefayı Merdan-ı gaza ask ile tekbirler alınca Titretti yine ruy-ı zemin, arş-ı semayı Allah yoluna cenk edelim şan alalım şan Kur'an'da zafer va'd ediyor Hazret-i Yezdan

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

59


<111111

Tarih, öneme sahip asker, eşyaları n Aya

İ rini'de muhafaza edi ld iği, Asker, Müze'nin

temellerinin atıldığı

yıllarda çekilmiş

bir

fotoğraf

..,.. Asker, Müze'nin ilk müdürü, asker, besteci ve mütefekkir Ferik Ahmed Muhtar Paşa

öğretmen,

zenginleştirildiği

ve böylece verilmek istenen mesaj ın d aha anlamlı hale geldiği görülmektedir. Ayrıca bina içerisinde oluşturulan kütüphane ve eski yeniçeri kıyafetlerinin mankenler üzerinde sergilenmesi gibi önemli ayrıntılar, gerçekçi objelerle verilmek istenen mesaj ı d aha anlamlı kılmıştır. Kurulan müzede son olarak, İstanbul'u ziyaret eden devlet adamlarının ve ziyaretçilerin canlı olarak mehter marşlarını dinleyebilecekleri bir alan oluşturulmuştur. Müzede canlı icra edilen mehter marşları, toplumun Ahmed Muhtar Paşa başka nlığında yenide n bir Türk kültürünü görsel yollarla komisyo n olu şturulmuştur. Bu komisyon, ö ncelikli anlamasına yardımcı olmuştur. Böylece 1908olarak müze için eskiden beri Harbiye Ambarı olarak 1923 yılları aras ında başşehir İstanbul'un en ilgi bilinen ve eski s ilahların muhafaza edildiği Aya çekici yerlerinden biri haline gelen Askeri Müze, İrini'yi müze binası olarak seçmiştir. ziyaretçilerini geçmiş yü zyıllara götürmüştü r. Eski eserler müzesi böylece Aya İrini' de açılmış o ldu. Ahmed Muhtar Paşa daha sonra Os manlı Askeri Müze'nin Eserleri Nigde'de askeri müzeciliğinin başlangıcını oluşturan antika Ahmed Muhtar Paşa' nın 1923 'te müze eserlerin ve eski silahların toplanmas ı için gerek müdürlüğünden ayrılmas ından sonra, Askeri Anad olu ve gerekse Balkan şehirlerine resmi yaz ılar Müze'yi yakından ilgilend iren en önemli geliş me, göndermiştir. İkinci Dünya Savaş ı' dır. O yıllarda muhtemel bir Bu seferki askeri müze çalış maları d a ortaya çıkan saldırıdan korkulduğu için, Topkap ı Sarayı ve idari prosedürler sebebiyle bir süre sonra yeniden Askeri Müze'deki malzemelerin nas ıl ko runacağı sekteye uğramıştır. Ancak Harbiye N azırı M ahmud müzakere edilmiştir. Neticede, milletin hafızas ı Şevket Paşa'nın göreve gelmesiyle Ahmed Muhtar mahiyetindeki bu eserlerin savaş başlamadan ö nce Paşa, Os manlı Devleti'nin ilk askeri müzesi o lan Niğde'ye taş ınmas ına karar verilmiştir (1940). İkinci Esliha-i Askeriyye müdürü olarak yeniden göreve Dünya Savaşı yıllarında Niğde'de uzu n bir süre kalan başla mıştır. Askeri Müze'ye ait malzemeler, savaş tehlikesinin geçmesinden sonra, 1949 yılında tekrar İstanbul'a Müzede Sinema ve Mehter nakled ilmiştir. Askeri Müze'ye ait malzemelerin H arbiye N azırı' nın desteğiyle Askeri Müze İstanbul' a getirild ikten sonra b u seferki hamisi Milli olu şturulmuş olmas ına rağmen, ilk dönemde Eğitim Bakanlığı olmuş ve 1955 yılına kadar müze müzenin bütçesi yoktur. Müze ilk zamanlarda malzemeleri bu bakanlığın kon trolünde tutulmuştur. ziyaretçilerden aldığı giriş paralarıyla kendi Nihayet 1964 yılına gelindiğinde, günü müzde ihtiyadarını karş ılamaya çalışmıştır. Yine bu H arbiye' d e, Askeri Müze ve Kültü r Sitesi paralarla binada tad ilatlar yapıldığı gibi, bina Ko mutanlığı ad ı ile ziyaretçilerini ağırlayan tarihi içerisinde bir sinema kurularak görsel malzemenin

60 YEDİKITA EKİM 2016 / SAYI 98


binanın

askeri müze olarak kullanılmas ına karar verilmiştir. O gün bugündür de sergilenen envai çeşit askeri tarih malzemesi, Çanakkale dioraması ve Mehteran konserleriyle geçmiş, hal ve gelecek arasında köprü olmaya devam etmektedir. Esliha-i Askeriyye Müzesi ad ıyla yola çıkan Askeri Müze'nin ilk kurucu müdürü olan Ferik Ahmed Muhtar Paşa' nın en büyük arzusu, milletin asırlardır sahip olduğu kültür miraslarının gün yüzüne çıkarılmasıd ır. Fakat bunun kadar, bu miras ın korunması ve meraklılarına su nulmas ı da oldukça önemlidir. Bugün de müzelerimiz, taşıdıkları değerlerin ağırlığına uygun olarak hizmet kalitelerini dünya müzeleri seviyesine yükseltmelidirler. il

Askeri Müze'de sergilenen tarihi objelerden harp madalyası ve zafer ku rdelası

Başlangıçta

Kaynaklar: BOA, Y.MTV. 180/ 50-136/39; İ. DH.992/ 783501015/80107; İ.TPH. 5/ 26; DH.MKT. 45/ 154-2474/33; DH.MKT. 2509/81; ŞD. 638/ 37; İ.TAL. 306/56, 323/ 53, 218/ 15, 218/ 95, 144/ 76, 45/87; Y.PRK.KOM. 13/ 25; BEO. 3665/274856; Y.EE. 144/ 9, 144/ 9; Sermet Muhtar Alus, "Bir Ziya-ı Müessif", Cumhuriyet Gazetesi (17 Mart 1926), s.3 ve "Muhtar Paşa Merhum", Cumhuriyet Gazetesi (18 Mart 1926), s.3; Cenap Çürük, "Askeri Müze", DİA III, İ stanbu l 1991 s. 492-493; Tülin Çoruhlu, "Ferik Ahmed Muhtar Paşa", DİA ll, İstanbul 1989, s.106; Erdoğan Merçil, "Türkiye Askeri Müzeleri", Türk Kültürü, XXII, 1964, s.98; Sermed Moukhtar, Musee Militaire Ottoman Guide, İstanbul 1920.

Asker, Besteci, Muallim, Müzeci, Mütefekkir Bir Şahsiyet: FerikAhmed Muhtar Paşa Osmanlı

ordusunda ferik yani topçu generali olarak görev yapmış olan Ahmed Muhtar Paşa, 1861 yılında İstanbul' da d ünyaya gelmiştir. Babası b inbaşı rütbesinde Osmanlı ordusuna uzun yıllar hizmet etmiş Kolağası Hasan Ağa' dır. Ahmed Muhtar Paşa, ilk eğitimini tamamladıktan sonra Mühendishane-i Berri-i Hümayun'dan, fazladan bir yıl daha okumak suretiyle de Erkan-ı Harbiye' den başarıyla mezun olmuştur. Erkan-ı Harbiye' de iyi bir Almanca ve Fransızca d il eğitiminin ardından Osmanlı askeri sisteminde kolağası/yüzbaşı rütbesiyle devlete olan hizmetine başlamıştır (H.1298/ 1881). Bu tarihten itibaren Ahmed Muhtar, kolağası ve kaymakam rütbeleriyle Mekteb-i Fün(m-ı Harbiye'de, Mühendishane-i Berri-i Hümayun'da ve Mekteb-i Mülkiye-i Şahane' de topçulukla ilgili dersler vermiştir. Askeri okullarda ders verdiği yıllarda miralay/ albay rütbesine terfı ettirilmesinin (21 Şaban 1311/27 Şubat 1894) ardından Umum Topçu ve İstihkam Komisyonu azalığına da seçilmiştir. Ahmed Muhtar'ın,

paşalık

rütbesine ne zaman tam olarak tespit edilemese de emrine verilmiş bir yaverinin olması, 20. yüzyılın ilk yıllarında bu göreve getirildiğini ortaya koymaktadır. Paşa, yazdığı eserler ve yaptığı çalışmalar sebebiyle çeşitli nişan ve madalyalarla ödüllendirilmiş, başarıları tadandırılmıştır. Ferik Al1med Muhtar, 16 Mart 1926 tarihinde vefat etmiştir. terfı ettiği arş iv kaynaklarından

SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 61


" inı ~in ~a~rnt, re~a~~r ı~, rera~at VB IBV8l~ lalını!"

Hayat gailesinde yegane ugraşı ilim olan hocalarımızdan Selçuklu tarihi uzmanı Prof. Dr. Ali Öngül 'le Camlıca Araştırma Kütüphanesi'nde bereketli bir sohbet gerçekleştirdik. ..

PROF. DR. ALİ ÖNGÜL RÖPORTAJ: HARUN TUNCER - SONER DEMİRSOY

ıymetli hocam, sorulara geçmeden

önce kısaca kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz? 1943'te Yozgat'a baglı Akdagmadeni'nde dogdum. Altı kardeşiz. Üç erkek, üç kız. İlk tahsilimi memleketimde gördüm. İlkögretimden sonra köyümüze -demek ki köyümüz çok ileri görüşlüymüş- ilçeden çok güzel Arapça b ilen bir hoca getirdiler, imam olarak tuttular ve çocuklara da Arapça okumılar. H aliyle ben ve emsallerim ilkokulu bitirir bitirmez Arapçaya başladık.

Zaten Kur'an-ı Kerim okumayı biliyordunuz... İlkokul 3'te ve 4'te, eskiden caminin bitişiginde bir mektep olurdu, ona 'hoca mektebi' derlerd i. Öbürüne de 'yeni mektep' derlerdi. H atta bu yeni mektebe 'gavur mektebi' de derlerd i. Ben 4 ve 5. sınıflarda, Allah'ın lütfu ve nasibi olarak, hiç


kimsenin yönlendirmesi olmadan hafta sonları o hoca mektebine devam ederek Kur' an-ı Kerım' i hatmetmiştim. İlkokulu bitirince de Arapçaya başladık. Eski medrese usulüyle, "nasara-yensuru" diye okuduk. Hocamız hala yaşıyor, ziyaret ediyorum. Yaklaşık 15-20 talebe vardı, diğer köylerden gelenler de vardı. Emsile, Bina, Maksud, derken Nahiv'e geçtik. Ava.mil, İzhar, Kafiye; öylece devam ettik. Bütün bu bahsettiklerim 1956' dan 1959'a üç yıl sürdü. Ortaokulu ben sonradan okudum. 1959'da İstanbul'a geldim. İstanbul' da o zaman yatılı Kur' an kursları vardı. Arapça da okunuyordu içinde, hafızlık da yapılıyordu. Anadolu' da okuyan çocuklar birikimlerini artırmak için İstanbul'a gelirlerdi. Mecidiyeköy' de bir kurs vardı. Ben de orada Arapça dersleri aldım. Gittiğimde hoca bana baktı ve benim Arapçada ilerlemiş oldugumu anlayınca başka bir hocaya gönderdi. Bu hoca da Arap kökenli bir Siirtli ve çok güzel Arapça biliyor. Gittim, yaklaşık 2 sene Arapça okudum ve Arapçada belli bir seviyeye yükseldim. Gaziosmanpaşa' da okurken, Bağlarbaşı Camii'nde yaşlı bir hoca imamlık yaparmış. Fakat Arapçası falan yokmuş, eski tabirle "molla" imiş. Cemaat de bundan ne zaman kurtuluruz diye düşünürmüş. Derken Ramazan'ın başlangıcında hastalanmış. Bizim kursa geldiler. Tabii o zamanlar vaaz eden hoca çok az var. Yayınlanmış kitap da yok. Bizim hoca benimle beraber bir arkadaşı daha gönderdi o Bağlarbaşı Camii'ne. Ben vaaz edecektim, arkadaşım da namaz kıldıracaktı. Gittik. Ben de zaten hazırdım. Ben vaaz ettim, o da namaz kıldırdı. Cemaat bizi beğendi, görevinize devam edin dedi. Orada iki Ramazan daha vaaz ettim. Vaazlara çok çalışırdım. Kitaplardan okurdum, örnekler bulurdum... Bir süre böyle devam ettim. Fakat baktım ki, diplomam yok. İmam hatibe gittim, o zaman İstanbul'da tek imam hatip Fatih Çarşamba' daydı. Liseyi dışarıdan verdim. Kadrom yoktu. Bir camide fahri imamlık yapıyordum. Ben kadro beklerken cemaatten biri -ki Süleymaniye Kütüphanesi'nde çalışıyordu- bana, gel seni memur yapalım dedi. Nasıl olacak? Atıf Efendi Kütüphanesi'nin müdürü buna, "Sizin gibi bir adam bulun bana. Özellikle Osmanlıcası iyi olsun." demiş. 1967' deydi. Gittim Atıf Efendi 'ye, görüştüm. Kütüphaneye girdim, giriş o giriş. Orada

yaşlı bir memur vardı, "Hiç boş durma," dedi.

Vefa' daki akşam lisesine gitmemi söyledi. 4 yıl oraya gittim geldim. Lojman da verdiler bana. Lise, mahalle kahvesi gibi geldi bana. Çok kolay geçti. Ondan sonra, o yaşlı memur lise mezunu olarak kalmış İstanbul' da; bana "Sakın lise mezunu olarak kalma, devam et." dedi. Sonra üniversiteye girdim. O kütüphane benim için bir mektep oldu. Nevzat Kaya'yı bilirsiniz. O, 1973'teAtıfEfendi'ye geldi, ArapFars Edebiyatını bitirmiş. Biz kütüphanede Mehmet Zeki Pakalın'ın bize bağışlanmış kitaplarını tasnif ediyoruz. 7 bin küsur kitap, 460 çeşit dergi vardı. Hepimiz birden kitapları tasnife giriştik, hepsini yerleştirdik. Şu an ne durumdadır bilmiyorum. Nevzat Bey'le 3 yıl çalıştık. 1976' da onu yazma kütüphanelere başmüdür yaptılar. Ragıb Paşa, Köprülü, Hacı Selim Ağa, Atıf Efendi. .. Neyse, ben de 1978' de üniversiteyi bitirdim. Hemen gidip rahmetli Hakkı Dursun Yıldız'a doktora yapmak istediğimi söyledim. Yüksek lisans yoktu o zaman. Hakkı Dursun Yıldız İslam tarihçisi, Arapçası çok iyi. Kalın bir kitap çıkardı ortaya, okumamı istedi. Okudum. "İyi, biz hocaya söyleriz." dedi. H oca da Fikret lşıltan. Söylemişler. İkinci hafta gittim. Bu arada ben üniversiteyi bitirir bitirmez beni Nuruosmaniye'ye başmemur olarak verdiler. O sırada Fikret lşıltan dilden sınava girmemi istedi. D il de İngilizce. O zaman Arapça falan yok. Sınavdan geçtim veya geçirdiler. O zamanlar İngilizce hocaları yapardı sınavı. Bölüm hocalarına sorarlar, eğer talebeyi almak istiyorlarsa geçer not verirlerdi; öyleydi. lşıltan'm kafasına yattı. Bana doktorayı verdi. Kasım ayında başladım ve yaptım. Selçuklular Tarihi alanında. Doktora biraz uzun sürdü. 1983'te Fikret Hoca emekli olunca beni Erdoğan Merçil'e aktardılar. O da o zaman dekan yardımcısı oldu. İşleri çoktu. Yazdıklarımı okusun diye gidiyordum ona, bazen beni görmezden geliyordu. Ahmet Ağırakça ile beraber yapıyorduk. Onunkini okudular, ardından Abdülkerim Özaydın'mkini okudular. Onlar 83'te bitirdi, benimki taa 86'ya kaldı. Neyse geç de olsa bitirdik. Çok büyük bir nimet oldu benim için. Doktorayı bitirdikten sonra üniversitede kadro aradım. Edirne'ye, Bursa'ya baktım. Kadro yoktu

veya vermediler. Kütüphanede boşuna oturdum 7 SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA 63


sene. 87' de okul bitti, 1994'te M anisa Üniversitesi'ne geçtim. O arada boş durmadım tabii; doçentligimi hazırladım, yabancı dili verdim, Arapçadan. Arapça o zaman işime yaradı. O zaman bu imkan daha yeni dogmuştu. 1996'd a doçent oldum. 2002' de profesör oldum ama kadromu daha sonra aldım.

Bir söyleşinizde "İlim insanın kendi gayretiyle elde ettiği bir rütbedir" diyorsunuz. Bu ifade dogrultusunda sizi iyi bir tarihçi yapan unsurlar neler? Yahut sizce tarihçiligin a-b-c'si nedir? ogru, ilim veya zanaat kişinin kendi kabiliyetiyle kazandıgı bir şeydir, diye düşünürüm. Bir milletvekili, çok kabiliyetli olabilir, olmayadabilir. H atta bir zamanlar ortaokul mezunu milletvekilleri vardı. Partinin peşinde koşar milletvekili olursun. Ama ilim adamı belli bir seviyeye geldiyse, doçent, profesör olduysa, bu kişinin kendi kabiliyetiyle ve gayretiyle olmuştur. Veya bir sanatçı ya da zanaatçı bir eser meydana getirmişse, agacı oymuş, taşı yontmuşsa, bu kişinin kendi kabiliyetidir. "Bunu torpille yapmış." diyemezsiniz bu adama. İlme çok kıymet veririm. Birisi bir köşede çok para kazanabilir, benim için çok önemli degil. Ama kendi meslegimle ilgili kazanıyorsam ne ala. Eskilerin bir sözü vardır; "Cenab-ı Allah malı istedigine, ilmi ise isteyene verir." İnsan ne kadar çalışırsa çalışsın, Allah'ın ona verdigi kadar para kazanır. Ama ilim? Demek ki Allah onu sınırlamıyor. Ne kadar çalışırsan o kadar veriyor. İlim de ne istiyor? Gayret istiyor. Azim, sabır, feragat istiyor. Bazı şeylerden feragat etmen lazım. Bazı ilim adamları, "Çoluk çocugumu çok ihmal ettim." der. Onları istedikleri zaman gezmeye götürmüyor, istedikleri kadar ilgilenmiyor. Yani feragat gerekiyor. Bunlar varsa vardır ilim, yoksa yoktur.

Tarihçi kiınliginizin dışında bir gününüz nasıl geçiyor? Muhafazakar bir kişiyim. Allah öyle nasip etti. Babam adını zor yazardı, onu da askerde ögrenmiş. Ama bizi yetiştirdi. O ne eski yazıyı bilirdi, ne de yeni

64 YEDİKJTA EKİM 2016/ SAYI 98

yazıyı. Müslüman bir terbiyeden gelen biri oldugum

için günüm sabah namazıyla başlar. Okul zamanı kütüphanede ilmi çalışmalar yapardım. Dersimi hazırlar, çalışırdım. Sabah kalkınca bilgisayarın başına oturur çalışırdım. Sonra kahvaltı yapar, ardından tekrar bilgisayar başında çalışırdım. Hep oturmak olmaz diye çıkar, camiye gider, dolaşırdım. Akşam da aynı şekilde yapardım. Yani günde üç defa otururdum. Her oturuşumda bir-iki saat çalışırdım, emekli olana kadar. Ama şimdiki hayatım hiç öyle degil. Eşimi yakında kaybettim; yalnız kaldım. Hanımınıza Allah'tan rahmet, sizlere de sabr-ı cemil niyaz ederiz. Hocam, özellikle

telif çalışmalarınızda hem düzen, hem dil ve üslup bakımından belli bir hassasiyet var. Türkçeyi hakikaten seviyorsunuz. Dilin özünü muhafaza etmeye çalışıyorsunuz. Fakat bugün, -sel'lerin -sal'ların cirit attığı bir Türkçe var. Bu durumda, Türkçe karşısında tarihçilerin tavrı sizce ne olmalı? Türk d ilinin sadeleştirilmesi merhale merhale olmuş; bazen de maalesef aşırıya gidilerek d ilin agırlıgı kaybedilmiş. Dilin özgül agırlıgını ve haysiyetini kaybetmesine meydan verilmemeli. Ben bunun üzerinde çok duruyordum. Hiçbir zaman "yanıt" kelimesini kullanmadım. Camideki imam hutbede "yanıt" kelimesini kullanıyor. Allah'ın kulu, sen yanıtı kullanırsan başkası ne desin! "Cevap" gibi güzel ve munis bir kelime varken! Ali Sevim Hoca hep "tutsak" derdi. Ben de "esir" derdim. Esir, esirdir. Vatandaş bile esir diyor sokakta. Eski kelimelerin agırlıgını korumakla birlikte Türkçenin de akıcılıgına önem vermek lazım. Eski kelimelerin varlıgını korumasına destek olmalı tarihçi. Hatta bazı meslek dallarında -askeriye, hukuk gibi- hala eski kelimeleri kullanıyorlar. Eski kelimelerin yerinde durması dilde zenginliktir. Türkçeyi sadeleştirecegim diye bir kelimeyi çok farklı manada kullanmak çok büyük hata! Çalışmayı azalttınız ama kısmen de olsa yine

üretiyorsunuz. Nasıl çalışırsınız?


Evimde yazarım, ama malzemeyi elde etmek için kütüphaneye giderim. Eskiden daha çok yazma eser kütüphanelerinde çalışırdık. Nuruosmaniye vs... Şimdi daha modern araştırma merkezlerinde, İslam ve Arap dünyası başta olmak üzere yayınlanmış pek çok eseri bulmak mümkün.

Evinizde mütevazı ama muhteva bakımından zengin bir kütüphane gördük. İlk kitaplıgınızın ne zaman teşekkül ettigini ve ne zaman kitap toplamaya başladıgınızı merak ediyoruz. Kitap toplamaya üniversite yıllarında basladım. Üniversitede tarih okudum, doktoramı da Selçuklular üzerine yaptım, dolayısıyla malzemeyi de buna göre topladım. Türk Dil Kurumu'nun, Tarih Kurumu'nun, Kültür Bakanlığı'nın yayınlarını izlerdim, kitaplarını alırdım. Böylece zaten kendiliğinden bir kitaplık ortaya çıkıyor. Malzemenizi bulmaya uğraşıyorsunuz. Üniversite öğrencilerine de muhakkak bir kitaplık sahibi olmalarını, okudukları kitapların kenarını kıvırıp da bir köşeye atmamalarını söylerdim. Bu bakımdan Süheyl Ünver' in ne kadar metodik bir ilim adamı olduğunu örnek verirdim. 1974'te Ali Emıri'nin yıldönümü için Millet Kütüphanesi'nde toplanmıştık. Süheyl Ünver de vardı. Çantasından defterini çıkardı ve "1918' de ben Tıbbiye'nin falan

sınıfındaydım. Ali Emırı şurada

oturuyordu, filan şurada oturuyordu. $unlar söylendi, bunlar anlatıldı. .." demiş ve hepimizi hayret ve hayranlığa gark etmişti. Ne kadar metodik bir insan ki daha talebeyken böyle notlar almış, elli sene sonra kullanıyor. Her öğrenci böyle olmayabilir. Ben Süheyl Ünver' i merak ederdim, neden genç yaşlarda makale yazmış diye. Anladım ki hep metodik çalışmış. Öğrencilere bunu örnek verirdim. Kütüphane oluşturun, kitabı okuyup bir kenara atmayın diye. Kendi kitabımı gösterir, sizde bundan bir tane var, bendeyse yüzlerce var ama ben bunu eskimesin diye ciltlettirmişim, sahip çıkıyorum...

Hocam uzun yıllar kütüphanecilik ve katalog yayınlan yaptınız. Türkiye'deki kütüphaneler ve kütüphane kültürü hakkındaki fikirlerinizi

merak ediyoruz. Bir de özellikle klasik

eserlerin yer aldıgı kitaplıklar şu anda yeterince kullanılıyor mu? Şimdi

internet farklı bir hava ve ortam doğurdu. Eskiden ilim adamı dediğin zaman, muhakkak kütüphaneye gelen, bir yazma eser gören adam anlaşılırdı. Ben Nuruosmaniye' de 16 yıl çalıştım. Fakültelerle iç içeydik. Onlar beni tanır, ben onları tanırdım. Yazma eserlerden çok istifade edilirdi. Bugün internet bunun önüne geçti.

SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA 65


Şimdi o kitaplıklarda eleman sıkıntısı da var; geliştirmek için gayret ediyorlar. Belli bir süre ihmal edilmişlik oldu,

onu toparlamaya uğraşıyorlar. Ben gidip bunları yakından izleyeceğim. Bu sene de mayıs ayında Kütüphaneler Haftası dolayısıyla şu kütüphaneleri bir dolaşayım dedim. Gittiğim yerlere de kendi kitaplarımdan bir takım veriyordum. Atıf Efendi kapalı dediler diye gitmedim. N uruosmaniye ile Köprülü 'yü de tamir edeceğiz diye Süleymaniye'ye almışlar herhalde. Faal değiller. Benim çalıştığım yıllarda yazma eser kütüph aneleri şakır şakır işlerdi. Nuruosmaniye'ye akademisyenler gelir, oturur sohbet ederdik. Gelen giden çok olurdu. Sonradan gittim, çok pasif hale gelmiş. Oraya bir sorumlu koymuşlar, irtibatım kesilmesin diye ara sıra gider sohbet ederdim. Ona kendi çalışmalarımı, kütüphaneleri nasıl değerlendirdiğ'imi anlatınca diyordu ki "Benim Osmanlıcam o kadar iyi değil." Nuruosmaniye' de çalışıyorsun, Osmanlıcam iyi değil demek ne demek?! Burada oturup duruyorsun Allah'ın kulu! Çalış, iyi olsun.

eki yazma eserlerin Süleymaniye'ye toplanmasını siz nasıl degerlendiriyorsunuz? Kitapların muhtelif mekanlarda tutulması, insanların oraları da doldurması, şenlendirmesi dogru degil mi? Süleymaniye bütün yazmaların kopyalarını alıp asıllarını

kütüphanelerine geri gönderse daha iyi olmaz mı? Kütüphaneler Süleymaniye' de toplanırken bakmışlar ki İstanbul' da 30-40 tane kütüphane var. Demişler ki, yerli veya yabancı okuyucu bunları her semtte veya mahallede gidip bulması zordur. Kütüphanelerin binaları belki uygun değildir, rutubetlidir, hırsızlık olur. Bazıları cami odalarındaydı. Bunları Süleymaniye'ye toplayalım demişler. Bu iyi bir fikir. Nereye kadar toplamışlar? İşte, Nuruosmaniye, Atıf Efend i, Köprülü, Selim Ağa, Ragıb Paşa gibileri yerinde kalsın, diğerlerini

66 YEDİKJTA EKİM 2016/ SAYI 98

alalım demişler. Dediğiniz gibi yapsalardı iyi olurdu. Bugün ne düşünüyorlar bilmiyorum. Bakarsın belki Nuruosmaniye'yi de kapatırlar, Köprülü'yü de. Bir zamanlar Ankara' da toplamak istediler.

Memuriyet hayatınızın hemen hemen yarısını akademide geçirdiniz. Akademik camianın haU hazırdaki ilmi seviyesi hakkındaki görüşünüz nedir? Sizce kaliteli akademik üretim oluyor mu? İstediğimiz seviyede değil d iyebiliriz. D ünya üniversiteleri ile mukayese ettiğimiz zaman, çıkan kitap-makale bakımından çok geride olduğumuz anlaşılıyor. En çok yakındığım şey, akademik kişilerin kendi aralarında bir irtibat, sohbetin olmayışıdır. İki hoca yan yana odalarda otururlar, ikisi de dersine gider, herkes kendi aleminde. Diğerine ihtiyacım yok d iye düşü nür. Ben de diyorum ki, gelin böyle düşünmeyelim. Bir gün benim odamda, b ir gün senin odanda 3-5 kişi toplanalım, anlatalım, dinleyelim. Sen benden istifade edersin, ben de senden. Ramazan $eşen benim hocamdır. Derya bir hocadır. Ban a profesör dend iğinde kendimi o nunla kıyaslarım ve 'bizim profesörlüğümüzden ne olacak' derim. Bizim 10-20 katımız kadar kitap yazmış adam. Bir gün IRC ICA'da sohbet ederken ona Peygamber Efendimiz' in (s.a.v.) bir hadis-i şerifini söyledim: "Cahilin yaşlılığı kış mevsimidir, alimin yaşlılığı ise hasat mevsimidir." İrkildi. Alim adam ama bu h adisi duymamış. $unu demek istiyorum; benden kat kat ileride bir hoca, fakat benim bildiğim bir şeyi duymamış. Benim bildiğimden o, onun bildiğinden ben istifade ederim. Fakat bugün herkes kendini alim kabul eder. Başkasıyla sohbet etmez.

Gerek meslektaşlarınız, gerekse ögrencileriniz arasında tevazuunuz, gayretiniz, titiz bir ilim adamı olmanız dikkat çekmiş. Tarihçi adayı arkadaşlara bu meyanda, kişilik ve insanı manada neler tavsiye edersiniz? Tevazu vazgeçilmez şart! Şimdi gözetmenler


öğrenciye, şuradan

kalk da şuraya otur, dediği zaman öğrenci dikleniyor. Bir gün bir öğrencinin gözetmene diklendiğini gördüm. Ona dedim ki: "Bak sen daha yolun başmdasm. Benim hocam Erdoğan Merçil bir gün bana yanlış yazmışım diye kızdı, kalemi yere fırlattı. Ben ona darılsaydım, kalemi niye atıyorsun deseydim ne olurdu? Tavşan dağa küsmüş de dağm h aberi olmamış. Ama bir bak. Çilesine katlanmışım, sabretmişim, şu yaştayım, ama hocayım. Bir kere mütevazı olacaksm. Bu yaşta dikleşirsen hiçbir şey olamazsm. Hedefin ileri olacak. İlmin sonuna kadar gideceksin." İlmi konularda kesinlikle herkesten istifade

etmeye çalışırım.

Birçoklarınm yaptığı

gibi, sabah

hemen apar topar giderlerdi. Hiç esnafa yardım etmez, bir şeyler öğretmezlerdi. Bazen derdim ki, bu müezzinler 30 senedir Allahuekber diyorlar ama belki Allahuekber' in manasını bilmiyorlardır. Öğrenmeye çalışmamıştır...

Hocam vakit

ayırdınız, teşekkür

ederiz.

Ben teşekkür ederim... il

Selçuklular Tarihi 1-2

Ali Öngül Çamlıca Basım Yayın

İstanbul 2014

öğrendiğimi öğleden sonra satayım düşüncesinde

değilim. Bunu Ahmet söylediydi, öğleden sonra anlatırken Ahmet'ten ald ığımı

söylerim. Bazıları öyle demez. Ahmet'ten alır, sonra başkasma satar ama Ahmet'ten aldığmı söylemez. Başarımda; mütevazılığımm, ilmi herkesten almanım olduğUnu düşünüyorum. İlmin sonuna kadar okuyacağız. Dersleri hep ezbere anlatırdım. Hiç kitaptan bakmışlığım yoktur. Yürürken de, gidip gelirken de derste anlatacağım şeyi düşünürüm.

Hocam emekli oldunuz; ama hala çalışmaya devam ediyorsunuz. Masanızdaki son çalışmalarınızdan okurlarınızı haberdar eder misiniz? Masamda sadece Malazgirt ve Alparslan ile alakalı bir çalışma var. Akademik de popüler de olabilir.

Az önce de bahsettiniz, kütüphaneleri gezecektiniz bugünkü durumlarını degerlendirmek için. Tespitlerinizi rapor şeklinde yazmayı planlıyor musunuz? Evet, olabilir. Ben bu kütüphanelerde 28 sene çalıştım. O günkü haliyle bugünkü halini, elamanların durumu nasıl, kıyaslayabilirim. Eskiden kütüphanecilik mezunu çok azdı. Çalışanlar daha çok Arapça-Farsça filoloji mezunlarıydı. $imdi kütüphanecilik mezunları çok. Bu yüzden çoklarının, az önce bahsettiğim gibi, Osmanlıcaları dahi bir hayli zayıf. Arapçaları zaten yok. Künhüne vakıf olmuyorlar. Beyazıt çevresinde çok yıllarım geçti. Orada müezzinler ezanı okur, namazı kılar

Prof. Dr. Ali Öngül kimdir? Prof. Dr. Ali Öngül, 1943'te Yozgat, Akdagmadeni'nde dogdu. İlk tahsilini memleketinde gördü . İlkokulu bitirdi, hatta henüz ilkokuldayken sırf kendi arzu ve gayretiyle köy camisi bitişigindeki "hoca mektebi"nde Kur'an-ı Kerım ögrendi. Ardından ilçede ortaokula gitmek yerine köyüne gelen imam efendinin önünde Arapçaya başlad ı. Bu klasik egitimi 1959' da tamamladı. Dini tedrisatını ikmal için İstanbul'a geldi. İmamlık için kad ro bekledigi sırada cemaatten birinin delaletiyle 1967'de Atıf Efendi Kütüphanesi'ne memur oluverdi. 4 yıl boyunca hem çalıştı hem de akşa m lisesine devam etti. 1978'de de üniversiteyi bitirdi ve hemen o yıl İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü doktora programına başvurdu. 1987' de doktor unvanı aldı. Kütüphanecilikten bir anda kopamadı. Nihayet 1994 yılında Manisa Üniversitesi'ne geçti. Doçentlik dosyasını üniversiteye geçmeden önce hazırlamış; doçentlik için şart koşulan yabancı dilini (Arapça) de vermişti. 1996' da doçent ve 2002' de profesör oldu. En son Kırklareli Ü niversitesi'nde h izmet eden ve 2015'te yaş haddinden emekli olan Ali Hoca, halen İstanbul' da çalışmalarına devam ediyor... SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 67


"Gezdim Halep ile $am'ı eyledim ilmi talep; Meğer ilim bir hiç imiş, illa edep illa edep ... der Yunus Emre. Ondan asırlar sonra Muallim Naci de aynı yerdedir. Ve yazdıgı eser de, bu cografyayı beslemiş nice ahlak eserinin devamı niteliginde ...

EDEP EGiTiMi, ''MEKTEB-İ

EDEB'' DO Ç. DR . M USTA FA GÜNDÜ Z YILDIZ TEKN İ K Ü N İVERSİTES İ

68 YEDİKITA EKİM 2016/ SAYI 98


•.. ..

1

1

mekteplerin ve devlet okulların ın her seviyesi için ahlak kitapları yaz ılmıştır. ilkaten bir arada yaşamaya mecbur olan insanlıgın kadim meselelerinden biri ahlaktır. Zira temelde medeni/şehir hayatı,

genelde bütün toplum hayatı ancak belli kaidelerin tatbikiyle mümkün olabilir. Ahlakın kaynagı,

ögretilmesi ve degişimi tarih boyunca en çok üzerinde durulan konulardan biri

olmuştur. Toplumların degişen şartlar karşısında

bir arada ve saglıklı bir şekilde yaşayabilmeleri için ahlaki davranışlarının da belli bir düzene konulması gerekmiştir. Ahlak egitim ve ögretiminde ilahi kitaplara baglı olarak çogu kere hikmet sahibi, alim, fazıl vb. kişilerin hayatları, ögütleri, sözleri, şiirleri de gelecek nesillere kaynak olarak sunulmuştur.

İslam Toplumunda Ahlak Kitapları Kutadgu Bilig, nesir türünde olmasına ragmen Müslüman-Türk cografyasının en yaygın ahlak kitaplarından biri olmuştur. Keza Gülistan, Bostan, Kabusname yüzy ıllarca bu cografyayı beslemiş ahlak eserleridir. Onuncu yüzyıldan itibaren, Tehzibü'lAhlak, Ahlak-ı Nasıri, Ahlak-ı Celali, Ahlak-ı Alai gibi yüksek seviyeli ahlak kitapları medeniyetimizin seçkin ürünleri olmuştur. Tanzimat devrine geldigimizde artık karşımızda yeni bir dünya vardır. Dolayısıyla hayat, alışkanlıklar ve dünyaya bakış da degişmeye başlam ıştır. Artık ahlak eğ' itimi sadece anne babanın yahut medrese ve tekkenin degil, aynı zamanda devletin de bizatihi görevi arasındadır. Yeni açılan okullarda okutulmak üzere ahlak kitapları hazırlanmaya başlamıştır.

Tam Batıcı Tanzimat bürokrat ve aydınlarının toplum bünyesine verdikleri zararı bir nebze olsun tazmin edebilmek için Sultan İkinci Abdülhamid döneminde ahlak egitimine ziyade önem ver ilmiştir. Burada Ahmed Cevdet Paşa'nın gayretlerini unutmamak gerekir. Onun da telkinleriyle hususi

il. Meşrutiyet devri ahlak kitaplarının Batı materyalizmi ve milliyetçiliginin etkisiyle belirgin krizler içinde oldugu görü lebilir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Osmanlı bakiyesi alimler ahlak konusunda kitaplar yazmaya devam ettilerse de kısa süre sonra bu mesele inanılmaz biçimde toplum ve akademi gündeminden çıkmıştır. Neredeyse iki binli yıllara kadar ahlak hakkında ciddi kitapların yazılması bir tarafa, araştırmaların yapıldıgından bile bahsedilemez. Bu durum her ne kadar farkına varmasak da zihin ve ahlak dünyamızın büyük bir dönüşüm yaşamasına sebep olmuştur. Son on beş-yirmi yılda ahlak konusunda gerek araştırmaların gerekse kadim kitaplarımızın yeniden yayına hazırlanması sevindirici bir gelişmedir. Bu yazıda ele alacag ımız kitap da bu gelişmenin ürünlerinden biridir.

"Edep Gibi Güzel Miras Yoktur" Necip Yılmaz, Muallim Naci'nin ilk olarak 1886'da yayımlanan ve daha sonra birçok defa basılan Mekteb-i Edeb adlı eserini "Büyüyen Ay" yayınevi Edep Egitimi başlıgıyla Haziran 2016' da yayıma hazırlamış. Kitap, aslına halel gelmeyecek şekilde kısmen sadeleştirilmiş. Akıcı ve zengin bir dil var. Yılmaz'ın kitaba en büyük katkısı, metinde geçen kişiler hakkında dipnotlarda zengin bilgiler vermesidir. Mekteb-i Edeb, tıpkı Gülistan ve Bostan örneklerinde oldugu gibi tarihin en eski zamanlarından bugüne peygamberler (aleyhimüsselam), alim, abid, edib, şair, fazıl, zahit, hikmet sahibi, kral, padişa h vb. kimselerin tecrübe, söz ve tavsiyelerini bir araya getirmiştir. Kitap yayınlandıgı tarihten kısa süre sonra beş baskı yaptığına göre geniş toplum kesimlerine ulaşmış ve hayli ilgi görmüş olmalı. Kitabın önsözü ahlak meselesinin insanlık için önemine dikkat çekiyor ve tarihin bir anlamda tecrübeler hazinesi oldugunu hatırlatıyor. Mutlu bir hayat için bu tecrübeden istifade etmenin geregine

Muallim Naci, Mekteb-i Edep (Edep Eğitimi adıyla hazırlayan M. Necip Yılmaz), İstanbul 2016 SAYl 98/EKİM201BYEDİKITA 69


değiniyor. Ardından,

hayat için nasıl birtakım fiziki kurallar varsa ayn ı zamanda ve ondan daha çok uyulması gereken baz ı manevi düsturların varlığına değinerek bunların "ahlaki düsturlar" olduğu belirtiliyor. Kitap, Efendimiz'in (s.a.v.) "güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmesi"ne atıfta bulunulduktan sonra, dibacede (önsöz) "Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakamaz." hadis-i şerifine yer veriyor. Ardından Hz. Ali'nin "akıl gibi zenginlik, cehalet gibi fakirlik, edep gibi güzel miras ve danışmak gibi yardım yoktur" sözü hatırlatılıyor. Ahlakın insanlık için önemi Sokrates, Platon, Montesquieu ve Kant'a varıncaya kadar Batılı fılozofların söz ve tecrübeleriyle destekleniyor. 502 sayfalık derlemede tam bir Doğu-Batı sentezi görülüyor. Muallim Naci'ye göre, "fi.kir bozukluğu ahlaksızlığı doğurur, ahlak bozukluğu ise kalbi ve ruhu ifsat eder." Yazar derlemesini bir anlamda bu hastalıkların tedavisine yardımcı bir ilaç gibi sunuyor.

;;...!lıı tıı~., J )\l" u\(~

~,1}14*-~• .!.l.;-/ ı.!lr.: , .!,\;\ tJ/i .ıııı... ..;.:_.ı• .fı- •>?J ..1. ~J!.:(" .,.,~., ...ı~ .!li"J)l;..ı ~ • .ı...:. •.ıj.,ı ._a.,ı J.!.ı_.,_,Jı j ),,,1. ~~~Wi ı.!W'"_ıa ,.ıJ..!l.>._1.'-;'f jJ e; ':'~y~ .:ı~.:r,.::....ıı.t. ,.:...U:..ı ,.;:.ilJ.. ,J.ı.1 ~:t; 4ll.l.i , ~ j ı).ı.llliJ J W I .i).1 o•\İI ~.ıli.J ~~ Jo"! i:,'ij', J....!,. 4-1· ~}1...1 ~le J,"WJ ·ıf .:.il.le. .:.fi.., ':'l l ~.Jf.i ~l} I ~ J ~ll <!X\s'.i ":'~•.ıl r-İU..ı, uı:J.f.,hı"' .ıl..ı.. j~. ._ ~~~".e ı_;)l.;..I ~.l.41 : ~ ) I,;.. ,.ı~JI...J Jı.. ı,;}Lı-1 i:,'i_,I

~ ·, ~.:. ~.,, eı:

İkinci kısımda ise, teşvik ve mükafat, kavgadan

uzak durmak, istişare etmek, iyi huy ve ahlak, borçlulara merhamet, cömertlik ve iyilik, lütuf ve kerem, efendilik vazifeleri, iyi geçinme, iyi öğrenme ve olgunluk üzere düşünme, dostlarla ilişkide tedbir, insanlara mutluluk vermek, Allah'tan ilim ve hikmet istemek, hademe ve amelelere muamele, karı kocanın karşılıklı vazife ve sorumlulukları, dost seçimi, kötülüğe iyilik, içki içmemek, vazife, istihza, latife, tariz, hor görme, af dileme, affetme, sır saklama, tevazu, namus, düello, aşk ve alaka, barış ve esenlik,

70 YEDİKJTA EKİM 2016/ SAYI 98

..,.1..:(,, ~ı.:. LJ•.,li.,

t..._., J~ r.

,.ıJJı_'j ~,~

.

.;~.ı.,, l

'="'

..:.....-ı:3•E*-

J<ıX t?..ı:S' : &-_;..

Edep Mektebi'nin Muhtevası Mekteb-i Edeb iki kıs ımdan oluşsa da ayrım yapmaya gerek duyulmayacak şekilde konu başlıkları birbirinin devamı. İlk kısımda, ana-babaya hürmet, doğruyu söylemek, vaadinde durmak, iyilik etmek, ikiyüzlülük ve yalancılıktan sakınmak, yumuşak huyluluk ve gazap, şiddet, ilim tahsili, zamanı doğru kullanmak, dile hakim olmak, zarafet ve nezaket, kendini beğenmek, bilgiçlik taslayanlardan kendini sakınmak, minnettarlık ve nankörlük, az söylemek, çalışmak, yemek ve uyumak hakkında, bedeni riyazet, istikamet, iyi düşünmek, ayıplama, kınama, israf ve tutum başlıkları yer almıştır.

rwU...,

~ -6r.:ı.,, ..J•l..ı. •JJf'J, €-" ,.ı,½-1 J•.t. ı .u,..ı..,, ,:;.;,-_ı .ııjı Ji w~ ~ı.. (Ş...z_r)

JJI r

'(l .JJ'

~

.

J

J#

a:...,.ı1,..1....:,u.;.

. .

'J

t...

ı.>J

Jr.~'

· ır'·~ J\; ':'~. - ıs"~ ~il' .:/.,J, (V")

,r,r

• • • • • • • • • • • • • •

H-~=-----=============-- =====YI nifak ve ihtilaf, başarı için tiyatro ve oyun yer a lıyor.

arzularını sınırla,

balo,

Oldukça akıcı bir lisana sahip kitabın her bir başlığ ı hakkında farklı yazı yazılabilir. Son derece ilginç anekdotlar, hayat hikayeleri, hazır cevaplar, tartışmalar, meselelere çözüm metotları ve ibretlik haller meraklı okuyucularını bekliyor. Kitabın her bir paragrafı özgün vecizelerden oluş muş. Yazar güzel ahlak ve iyi insanı tanımlarken doğunun ve batının bütü n medeniyetlerine, akademilerine, dergahlarına ve saraylarına uğrar. Sonunda nerede olursa olsun hikmetin kaynağının tekliği ve ulviliği gösterilir. Hz. Süleyman (a.s.): ''Asıl yiğ itlik sabırdır." derken, Nuşirevan-ı Adil "Soyluluk alameti ikidir: Gazap halinde hilm sahibi olmak, kudret

• •• • • • • • • • •


----------------

il

zamanında

affetmek." der. Aynı konuda Grek filozof Theophrastus ise ''Asıl galip, hiddetine galip gelendir." diyerek nefsani hastalıkların farklı zaman ve iklimlerdeki aynılıgına dikkat çeker.

Hikmet Sahibi İnsan Kimdir?

özeti hükmündeki son kısım "H ikmetin başı Allah korkusudur." ihtarıyla başlar. Ardından da hikmet sahibi, ahlaklı, akıll ı ve iyi insanın vasıfları "Katmerli Cahil" Olma! ardı ard ına sıralanır: Akıllı, ahlaklı ve hikmet sahibi insan, dinini aslı ve öncelikli bir vazife olarak tanır Kitabın konu başlıklarından birine dikkat çekelim. ve zaruri ilimleri öğrenir. Yalandan kaçınır, hiddetine Okumak hususunda klasikleşmiş tavsiyelere kulak verelim: "Okumalı ama neyi ve nasıl okumalı? Kemal-i sahiptir. Şöhret ve menfaat için iyilik etmez. Keremle ihsan eder. Hırs ve haset onun kalbine giremez. Gücü zevk ve şevk ile oku. Kıymetli ve faydalı şeylerd en yettigince muhtadara yardım eder. Geçici nimetleri layıkıyla faydalanacak şekilde, lezzet alarak oku. Çok kalıcı degerlere çevirir. Çok söylemez, dinlemeyi kitap okumak için insan ömrü kısad ır. Bunun için sever, yerinde ve zamanında söyler. Başkalarının dünya ve ahirette insanın selamet ve saadetine kefil sözlerini takdir eder. Alnı açık, ağzı kapalıdır. olacak yararlı kitapları oku! Yalnız okuyup geçmek Nefsini övmez. Takdir-i İlahi'ye boyun eğer, onu kifayet etmez, dikkat ve itina ile oku! Okuduğun nimet kabul eder. İnsanların haksızlıklarına ne şeyleri güzelce anlamak için tekrar bir daha oku! üzülür ne de şaşar. Yalnız Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve Fakat anlamak yetmez, anlad ıktan sonra geniş ve inayetine s ığınır. Başkalarının hoşnutsuzluğuna sebep derin bir şekilde düşün ve muhakeme et. Kabule olabilecek kusurlarını düzeltmeye çalışır. Dokunaklı layık olanlarını al, onların verdiği bilgiler gereğince sözlerden ve küçük düşürmelerden müteessir olmaz. amel et. U nutmamak için bunları yine vakit vakit Kalbini bozacak, zihnini kurcalayacak, tehlikeli işler etraflıca düşün, tetkik et, fikrine ve hafızana güzelce yaptıracak cemiyetlere girmez. Dostlarını seçmede yerleşsin. Bir şeyi öğrenmek için çok kitap okumak son derece dikkatlidir. Dostlarının kusurlarını mazur gerekmez, bir kitabı iyi okumak şartıyla birkaç görür. Çokbilmişlik yapmaz. Uyku ve yemeği orta defa tekrar etmek yeter. Her şeyle ilgili işlerden ve konulardan az çok malumat kazanmak arzusu kendini hallidir. Vazifelerini yapmada tit izdir. Makam ve rütbe düşkünü degildir. Servet ve azamet, gözlerini begenmişlik vehimlerinden ve asrımızın gönül ka maştırmaz. aldatan hayallerinden kayna klanıp doğan bir haldir. Bu hal insanın katmerli cahillikle vasıflanmasına Netice olarak, özellikle genç neslin mutlaka okuması sebep olur ki, insan hiçbir şey hakkında doğru bilgiye gereken bu klasik eserin yeniden yayımlanmas ı kültür sahip olmad ığı halde her şeyi bilirim zanneder. Her ve ahlak dünyamıza degerli bir katkıdır. Kitap bir vakit okumayıp bazı vakit de senden ziyade alim ve döneme sözcülük de etmesi bakımından önemli bir akil biriyle oku ve fikir teatisinde bulun. Konuyu akademik kaynaktır. Eserin dikkat çeken yönlerinden mütalaa et ki böylece okumaktan ziyade faydalanm ış biri anekdot ve hikayelerde Müslüman dünyasından ve lezzet almış olursun." ziyade Batı dünyasının filozof ve diğer öncü kişilerine Kitabın

sonundaki konu başlıklarından üçü dikkat çekici: Balo, tiyatro ve oyun. Yazar bir Tanzimat hastalığı olan baloya şiddetle karşı çıkar ve bunu ahlaki hastalık olarak sunar. Tiyatroyu bir mekteb-i edeb olarak gören Ahmed Midhat Efendi'nin aksine Muallim Naci, bu yeni adeti "bir zillet ve dalalet mektebi" olarak tasvir eder. Hayır ve menfaatten ziyade şer ve zararı malum olan bir şeyin aklen ve şer'an terki gereklidir diyerek makul bulmaz. Oyun konusunda ise, şans ve menfaat için oynananlar hariç, zeka, dostluk, arkadaşlık ve bir meseleyi daha iyi öğrenmeye hizmet eden türlerine müspet bakar.

Kitabın

öncelik verilmesid ir. Neredeyse beşte üç oranında, hatta daha fazla bir kısım Batılı örneklerden oluşuyor. Her ne kadar "Hikmet mü'minin yitigidir." zaviyesinden yaklaşsak da bu tercih bize, son devir Osmanlı ediplerinin ilgi yönleri konusunda bir işaret veriyor. Muallim Naci'nin önsözüyle, yayıma hazırlayanın yazdıgı metin iç içe girmiş görünümünde. Daha da önemlisi bu kitap yayına hazırlanırken, dönemin ruhu, değişim dinamikleri ve sosyolojisi dikkate alınarak metnin var olma hikayesinin (sebeb-i telifinin) anlatılmamas ı, eksiklerden biri olarak görülebilir. il SAYl98/EKİM201BYEDİKITA

71


Vesikalar Arasında

HAcı MEHMET özsEK

OSMANLI'DAN AMERIKA'YA YARDIM ELi 1

1

Osmanlı

Devleti, kuruldugu tarihten bu yana mazlumun ve kazazedenin yanında yer almış, bu asil davranış onun hem milli hem de manevi degerlerinden geldiginden, kendisini unutulmaz kılmıştır. Bundan dolayı birçok millet, Osmanlı'yı hayırla yad etmiş, hatta özellikle yabancı devletlere yapılan bu tür yardımlar uluslararası platformlarda konuşulmuştur. Bu ayki vesikamız, Osmanlı' dan Amerika'ya uzanan yardım eli. ..

er bakımdan üstün vasıflara sahip olan Osmanlı Devleti çevresinde olup bitenlere sessiz kalmayıp , uzak dahi olsa pek çok devlete yardım elini uzatmıştır. Osmanlı' da devamlı surette yaşanan yard ım etme hadiselerinden bir tanesini sizlerin gözü önüne getirdik ki, tarihte yaşanan bu asil yardımlaşmaya hep beraber şahit olalım. Bu vesikada Osmanlı Oevleti'nin, coğrafı olarak uzak bir ülkeye, Amerika'ya yardım ettiği ve duyulan memnuniyet anlatılmaktadır. Malumunuz Amerika' da sık sık orman yangınları ve şiddetli rüzgarlar, kasırgalar zuhur etmekte, pek çok ev ve iş yeri zarar görmekte, bunun yanı sıra can kaybı da olmaktadır. Vesikada Sultan İkinci Abdülhamid Han' m Amerika' da

72 YEDİKJTA EKİM 2016/ SAYI 98


gerçekleşen

orman yangınlarında zarar görenlere yardım ettiği, New York Belediye Müdürünün bu yardımlara karşı teşekkürde bulunduğU, Osmanlı

Devleti' nin Washington' daki büyükelçiliğinin bu teşekkürü Osmanlı Dışişleri Bakanlığı'na arz ettiği ifade edilmektedir. Amerikan gazeteleri de bu yardımı sütunlarına taşımışlardır.

Günümüz Türkçesiyle: Babıali Sadaret Dairesi Divan-ı Hümayun Kalemi Amerika ormanlarının yanmış olmasından dolayı zarar görenlere yardım olarak üç yüz lira verilmesi hakkında çıkan padişah iradesi Washington büyükelçiliğine tebliğ edilmiştir. Bunun üzerine padişahımız tarafından yapılan bu yardımdan dolayı teşekkürlerinin padişahımıza arz edilmesi New York Belediye Müdürü tarafından rica olunduğu ve bütün Amerika gazetelerinin bu yardımdan bahsederek sayfalarını bu haberle süsledikleri hakkında Dışişleri Bakanlığı'nın yazısı ekleriyle beraber tarafınıza takdim kılındı efendim. 18 Rebiülewel 1312 [19 Eylül 1894] Sadrazam Cevad

Metnin Transkripsiyonu: Babıali

Daire-i Sadaret Amedi-i Dıvan-ı Hümayun Amerika ormanlarının muhterik olmasından dolayı duçar-ı mesa'ib olanlara i'aneten üç yüz lira i 'tası hakkında şerefsadır olan irade-i merhamet-ade-i hazret-i Hilafet-penaht mukteza-yı celili Washington Sefaret-i Seniyyesi'ne bi't-teblığ tarafı bahiru'ş-şerefi Hazret-i padişahıden bu vechile bı-dirfğ buyurulan inayet-i seniyyeden dolayı teşekkürat-ı fa'ikasının atebe-i ulya-yı mülukaneye arzı New York Belediye Müdürü canibinden rica olunduğunu ve bi 'l-cümle Amerika gazetelerinin bu atiyye-i celıle-i cenab-ı mülukaneden bahisle teZYfn-i sahtfe-i mahmedet ve şükran eylediklerini havı Hariciye Nezaret-i Celtlesi'nin tezkiresi manzur-ı alt buyrulmak için melfufuyla ma'an arz u takdim kılındı efendim. Ff 18 Rebıülevvel sene [1)312, ft 6 Eylül sene [1)310 [19 Eylül 1894] Sadrazam ve Yaver-i Ekrem Cevad

SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA

73


Osmanlı Basınından

SELMAN sovoEMiR

Padişah hazretlerinin sayesinde

Hanya'da açılan Iclaliye adlı kız mektebi ögrencilerinin maharetlerini gösteren el işleri (Malumat, numara: 35-36, 2 Zilhicce 1313 [15 Mayıs 1896])

İntihara Teşebbüs Selanik'te Tuzluçeşme Mahallesi sakinlerinden ve Rum cemaatinden Ergir kızı Katine intihar kastıyla evinin avlusunda on metre derinliginde bulunan su kuyusuna kendini atmışsa da sag olarak kurtarılmıştır.

-·-

~..\ı.}SL._y~~.:.ı:,Jj.,J,,.~~­

._~.,...ai

; \i 'I ~ \ ..:...~. ~\i ~.>.::d'!' rJ;J

~ll .,,_ •..,.:.Cı:-:;.> • ;..\.:.l;L";

(Servet, numara: 1845, 5 Cemaziyelevvel 1321 [30 Temmuz 19031) 74 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98

J;..a~J\ • ..,.;~ .,~ ~-~\,;.

.,;u\-•.>~-~'J'\;_~;_ ,! , ..

-·-


adişah

hazretlerinin isimlendirilen Hamidiye Zırhlı adıyla

Fırkateyni, Osmanlı

Deniz Kuvvetlerini teşkil eden harp gemilerinin en büyüklerindendir.

~ll'-1"'4.ı 411,r

J ,.,,•• ~~,..

J~:,, ~) .x'" ~•...,,-,~,.:.. ...~~ :...,. µ , jl.. ,\ ,..,,,.

Padi şah

1301 (1883-84) senesinde inşaatı tamamlanarak denize indirilmiştir. Hamidiye Zırhlı Fırkateyni 'nin maimahreç tonas ı 6700 olup u zunluğu 292 ayak, genişliği 55 ayak 9 pus, zırh tabyası 7 ve kuşağı 9 pustur. Çektiği su yirmi dört ayak on pustur. Makinesi 6800 beygir kuvvetindedir. Pervanesi bir tane olup sürati on üç mildir.

•• u,,ı.

.ı,.u.ı,, ·ıı

hazretlerinin adıyla isimlendirilen Hamidiye Zırhlı Fı rkateyni

(Malumat, numara: 1, 28 Zilkade 1312 [23 Mayıs 18951)

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

ozahane İskelesi'nde kayıtlı Bartınlı Hasan Reis' in bindiği boş mavna evvelki gece saat dokuz b uçuk kararlarında limandan h areketle Bostancı'ya giderken Sarayburnu önünde kendisine bir vapurun çarpması sonucu batmıştır. Mavnanın batmasını müteakip içinde bulunan Kaptan Hasan ile Emin feryat ederek vapurun kaptanından yardım istemişlerse de kaptan hiç ehemmiyet vermeyerek yoluna devamla limana girmiştir. Reis Hasan ile tayfa diğer Hasan mavnanın bir parça tahtası üzerinde kalmışlar, Emin ise batmıştır. Kazazedeler üç buçuk saat kadar deniz üzerinde kalıp feryat ederek yardım istemişlerse de kendilerine hiçbir kayık ve gemi tesadüf etmemiştir. N ihayet gündüz Kumkapı balık kayıklarından biri kazazedelerin üzerine gelerek biçareleri kurtarmış ve liman dairesine

Deniz Kazası (İkdam,

numara: 2797, 24 Zilhicce 1319 [3 Nisan 19021)

ulaştırmıştır.

Liman dairesince yapılan tahkikat neticesinde mavnayı batıran vapurun O lga isminde ve Marmara Kumpanyası'na mensup olduğu tahakkuk etmiştir. Vapur kaptanı hakkında lazım gelen muamelenin icra edileceği tabiidir. Böyle insanlıktan uzak kaptanlara ne denmek laz ım geleceğini vicdan ve insaf sahipleri tayin etsin. SAYl98/EKİM201BYEDİKITA 75


Osmanlı Basınından

MAARİF HABERLERİ

~a~~at ~u~u~ Me~e~i Tale~esi Bağdat

Hukuk Mektebi'nden geçenlerde kovulan talebenin kovulma sebepleri Maarif Nezareti'nce haklı görülemediğinden yeniden mektebe kabulleri Bağdat Hukuk Mektebi Müdüriyeti'ne yazılmış olduğu haber alınmıştır.

İstan~ul lisesi Tale~esinin bBlisi Bugün İstanbul Lisesi talebesi, refakatlerinde öğretmenleri olduğu halde saat sekiz buçukta Sirkeci İskelesi'nden Şirket-i Hayriye vapurlarından biriyle Beykoz'a giderek geziden sonra akşam saat onda geriye döneceklerdir. Beykoz' da talebe arasında muhtelif beden eğitimi müsabakaları icra kılınacaktır.

~ususi Me~te~lern İbanıi~e Derslerini resmi programa uygun olarak yürüten ve iyi talim ve tedris ettiği sabit olan hususi mekteplere Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından münasip ikramiye verileceği işitilmiştir.

ri~iril~n A~urn~~n ra~i~a~ınıı ıa ~a bön~~ril~i Bahçekapı' da bulunan

Hamidiye İmareti'nde Evkaf-ı Hümayun Hazinesi tarafından pişirtildiğini yazdığımız aşureden,

dün sabah imareti teşrif eden Evkaf..ı Hümayun Nazırı Turhan Paşa'nın nezaretiyle padişahımıza da gönderilmiştir. $öyle ki Çini Fabrikası mamulatından tezhipli kaselere konulup etrafı çiçekler ve Üzerleri de Hereke Fabrikası mamulatından tüller ile süslenip Turhan Paşa tarafından mühürlenen aşureler, mefruşat memuru ve hademe müdürü Salih Efendi'ye verilerek padişah hazretlerine arz edilmek üzere Mabeyn-i Hümayun'a gönderilmiştir.

(Peyam, numara: 191, 7 Receb 1332 [1 Haziran 19141)

(Sabah, numara: 6257, 21 Muharrem 1325 [6 Mart 19071)

• ~ '-". .JFı .ıı-1

_.,._

.~4°'L-" • ,;J...,.,J,ııı_

.:.>WııA

~1- ,,. <tı.t,t • .ı:;.. ~ - - -

..... .>•.' ..... .,ı.,ı.•

• 1, ~ • , , Hı 4:L.. • $-,.ı; ,.., -

• r,c.• ..,,..,. .rt .Jn

76 YEDİKITA EKİM 2016/SAYI 98


LS) ~\..

t ·, • J >t. <<

»

).,....s::; ) J:<- .!.\.._J J

~ !lJ~;

.ı.,ı..-J<.,-, ,.,_;!~':-.~ : ~ o .. •..ı:c.L ,~1 ..sJ..:f't. ,Jj,..

;~.> .>y;-y •

.l.J...[°L. .J~. ı.5.ı /!":" !l)ı;~ J..>.'.):lı

. js:~"°J;1.J~:ş'ı.. . J')\,., J.. •. :: J,' ..;..ı:..~l:· 1,$"'..:f't. ~L.

Hilal Müstensih Makineleri {Teksir Makinesi, Sapirograf) Hilal makineleri mevcut mü sten sihlerin en mükemmelidir. H ilal makineleri ile kağıdı ü zerine kalemiyle yazılan b ir esastan 800-1000 adet kopya çıkarılır. Hilal makinelerinde kullanılan mürekkep matbaa mürekkebi old ugundan elde edilen kopyaların hepsi b irbirinin aynı renktedir. Hilal m akineleri ile saatte 500 n üsh a basılabilir. Zira mürekkepli silindirini bir defa ü zerinden geçir mek b ir kopya elde etmek için kafidir. İşe yarayacak ancak 50 nüsh a çıkaran ve ışığa m aruz kalınca az zam an da yazıları solup okunmaz b ir h ale gelen muşambalı müsten sih aletlerindeki mahzurların h içbiri H ilal m akinelerinde m evcut değildir. Müstensih m akinesi satın almadan evvel mutlaka Hilal m akinelerini görmelisiniz. Taşradan talep vukuunda gerekli izahat derha l bild irilir. Sela nik Bonmarşesi İpekçi Kardeşler - Köprübaşı

(Sehbal, numara: 99, 15 Haziran 1330 [28 Haziran 19141) SAYl 98/EKİM201 BYEDİKITA

77


Bulmaca SELMAN ASLAN Osmanlı'da

Zaman , husüsunda ço1<

ilk özel gazele

Olçülü olan Su ••

Mıikemmelik, larriık,

0

+

yayınlanan

olgunluk

,ov

T

J Yabani hayvan yakalama

Hatıı1ama t,eiııı, IJı,,

S

:·=':' Osmanlı

arada yazjmll

Beyaz

ıel<i

T

Yazık anlamında IJı,, soylenenbırsoz

Gazete vb inde yayımlanan yazılaı, makaleler

o

Sayılaıı gösle- ....

ren~ Aktınyuroon simgesı

Allah'a ınanma, dini inanç

IJı,,

Ouşunutenı

Çokür1<en, IJı,, konruya çabuk kapılan

o

Şaka

o

Matrakçı

hattal tarilı­

o

Anne,

Mayalı

o

IJı,,

saniye

Temiz.

konuşmacıların

o

IJı,,

Kaplamada yaygınolaral<

ve

verilen genel ad

hayır

lspırto

....

....

sındı

ônce.

T

Kelam,laf, kavi 1Jı,,

o

olmayan, hoşa gıtmeyen,

o

DaQlardan vadilere doQru

IJı,,

Sır yapım elo

!~:.;: . . şeklı

Döteryumun sembolü

Mescid-i Aksa'nın da

lçınde

yer aldıgı, ..._ ,...

dunyanın

en eskı

şehıılerindenbıri

t@ı,1 1a,,ıı!itOüüOOOüüOOOCOOCJ Geçen ayki bulmacamıza doğru cevap vererek ·3 Kıtada 4 Yıl" isimli eseri kazanan okuyucularımız isimlerini www.bulmacam.org adresinden öğrenebilirler.

78 YEDİKITAEKM 2016/SAYl 98

fena

esen rüzgar

geçen asi

o

mukaddem, evvel

lstenılen, beğe· nilen nrtefikle

Kamyon kutlanabılen sıınicü belgesı

1Jı,,

oagı,

T

'+

çavuşlara

IIİfaz bıldiır,

masalardakı

lptıdal

Er.onbaşı

camı

efsanevldaQ

mektep

o

Mıkıoskop

Ordunun er sınıh

....

....

Fakat, ama

element

Sır tür getıncik ba!ıO,

T

Şaşma,

şaşkınlık bildıren bırsoz

sinüsü

T

üzerine yanlan

o

demir yol

Tıimleraçının

....

eşya, döşek

lek

Tema

melaJef gırubundan bor

T

iplik

Trenın ıizerinde hareket ettığı

uygurluk

Yasa

T

....

yljecek

Lilyıkolma,

Rönlgerı

taşıma donablmış kıta veya blrtık

En büyük nah•

kullanılan

Çevrelerine gôre çukurda kaimi} düzlük

o

SaV"}V8 gereçleriyle

12

pak, arı

Seçimış

ana

D

yapılarak Qzerine ,... hamurdan

kıyma, peynır vb -.ı,.piştıien

Kısaca lstanbul IJı,,

ilk Mes· mektep,

... , Usküdar'da medfun bırV1!1ı

maınıltç,

Paı1ak,

....

Ton

AzJl.Mahmud

Mal alım sawnı

Kısaca

Sır hayvan

Soy, baba soyu

ı,. matemaııkçl,

Kısa zaman blrwnı, lahza

Hidrojen

o

se,lcnme ı6zü Uçurum

Osınarlı nwıya­

pamuklu kumaş

Zelo ve yaramaz çocuk

manalanndabır

s:;rfrı:;:,r3 1Jı,,

luıai,

....

Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme

Azotun Simgesi

ka(lıdık

belirti konuyu toplanb

ter.

Evlilik akdi

Teıslik, zıdık, IJı,,

tartıştıgı

Aykın,

yana olma, aleyh tezadı

yazılan ınce ceyta,,densı

Dolaylı

+

bal<sana"

anlalan söz

Ozenneyazı

anlanm

IJı,,

dolaylı olarak

ÜÇ yaşına kadar \ olan at )'8'IMU "Hey, bana balı.

Uranyum

işi

Anahtar kelımey,

bu ayın sonuna kadar www bulmacam.org adresıne gondeıenle<den 15 kışıye kura ie bu kitabımız hediye edılecektır


Issız enir ~dada <9tuz eneş Yıf Babasının bütün nasihatlerine rağmen macera peşinde koşmayı kafasına koyan Robinson, ailesini ve bütün sevdiklerini geride bırakarak yeni maceralara yelken açar. Karşılaştığı zorluklar zaman zaman pişman olmasına sebep olsa da kararlarından vazgeçmez. Evden kaçıp ilk maceraya atıldıgı zaman on dokuz yaşında olan Robinson, tekrar İngiltere'ye döndüğünde aradan otuz beş yıl geçmiştir•

....,


··~~ .. .

..

~

l!l

.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.