ŞİİRİN İZİNDE

Page 1

ŞİİRİN İZİNDE

Zigana Yayıncılık

a


Zigana Yayıcılık-3 Deneme-2 ISBN XXXXXXXXXXXXX Kitabın Adı Şiirin İzinde Yazarı Niyazi Karabulut Tashih Mustafa Fevzi AKÇAY Kapak Abdurrahman SELVİ Baskı ve Cilt Gündüz Ofset 0462 321 61 00 Yayınevi Zigana Yayıncılık Cumhuriyet Cad. Nu: 72 GÜMÜŞHANE

b


ŞİİRİN İZİNDE

Niyazi Karabulut

Mayıs-2017

c


Niyazi Karabulut 1963 Yılı Torul-GümüĢhane doğumlu. Ġlköğrenimini Yücebelen köyünde, Orta Öğrenimini GümüĢhane‟de tamamladı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesinden Yüksek Lisans derecesinde mezun olarak HatayReyhanlı Ticaret Lisesinde öğretmen olarak göreve baĢladı. Öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. ġiir ve yazıları Yeni Devir, Mor Taka, Dil Ve Edebiyat, Ġslami Edebiyat, Ayvakti, Değirmen, Herfene, HarĢit, Cümle, Poyraz, Ġcmal, Derkenar, Kardelen, Mavi YeĢil, Çınar, Taka, GümüĢ Ufuklar, Dört Mevsim Karadeniz gibi gazete ve dergilerde yayınlandı. YayınlanmıĢ Eserleri:

            

Münzevi Sevdalar Yirmidokuzuncu ġehir Ahmet Ziyaüddin GümüĢhanevi Size Katılıyorum Ama Gülmekten GümüĢhane‟nin Renkleri Siyah Beyaz GümüĢhane Çam Yarası Çölün ġiiri Kırk Hadis Ebeveyn Risalesi GümüĢhane ġehrengizi Kitabul Abir Tercümesi Teamüller ve Temayüller

d


İÇİNDEKİLER ĠÇĠNDEKĠLER .........................................................................5 YAZMAK ÜZERĠNE ................................................................ 11 SANAT ADAMI ...................................................................... 15 SANAT ESERĠ ....................................................................... 17 ġĠĠR HAYATIN NERESĠNDE.................................................... 19 ġĠĠR SANATININ SIRRI ......................................................... 21 ġĠĠR NEDĠR? ........................................................................ 24 ġĠĠRĠN NELĠĞĠ ÜZERĠNE ....................................................... 26 ġAĠR VE ġĠĠR ....................................................................... 28 ġĠĠR ÜZERĠNE ...................................................................... 30 KELĠMELERĠN RÜYASI .......................................................... 34 ġĠĠR HAKKINDA.................................................................... 37 SAHĠH ġĠĠR .......................................................................... 40 ġĠĠRĠN SERÜVENĠ ................................................................. 42 POETĠKA ............................................................................. 45 ġĠĠRĠN ġUURU ..................................................................... 48 ġĠĠRDE YENĠ SOLUK ............................................................. 52 ġĠĠRĠN DĠLĠ ......................................................................... 55 DĠL VE AHENK ..................................................................... 57 ġĠĠR VE MÂNÂ ...................................................................... 59 5


ġĠĠRDE ĠMGE ....................................................................... 61 ġĠĠRDE ĠLHAM...................................................................... 65 ġĠĠR KUTSAL MI? ................................................................. 70 ġĠĠR VE ZAMAN .................................................................... 73 ġĠĠRĠN ZAMANI .................................................................... 75 ġĠĠR CĠDDĠ BĠR UĞRAġI ........................................................ 77 ġĠĠR VE ĠDEOLOJĠ ................................................................ 80 ġĠĠR VE FELSEFE .................................................................. 82 ġĠĠR VE MÜZĠK ..................................................................... 85 MĠTOSLAR VE ġĠĠR ............................................................... 88 ġĠĠR VE SEZGĠ ..................................................................... 90 KĠMLĠK VE TAKLĠT ARASINDA ġĠĠR ........................................ 92 ġAĠRĠN MĠSYONU ................................................................. 94 ġĠĠRDE METAFOR ................................................................. 98 ġĠĠR VE NESĠR ................................................................... 100 MENSUR ġĠĠR..................................................................... 103 ġAĠR VE ÖLÜM ................................................................... 105 ġĠĠR VE ĠNTĠHAR................................................................ 108 ġĠĠR ÖLDÜ MÜ?.................................................................. 110 ġAĠR VE DELĠLĠK ................................................................ 112 ġĠĠR VE DĠRENĠġ ................................................................ 115 ġĠĠRĠN KONUSU AġK .......................................................... 118 SANAT ĠDEOLOJĠ ĠLĠġKĠSĠ .................................................. 122 6


ġAĠR OLMANIN DAYANILAMAZ AĞIRLIĞI ............................. 125 TÜRKÜLER ......................................................................... 127 ġĠĠRĠ NASIL DEĞERLENDĠRĠYORUM? ................................... 131 ġĠĠR SANATI ÜZERĠNE DÜġÜNCELER ................................... 134 SERBEST ġĠĠR .................................................................... 136 ġĠĠR VE GÜL ...................................................................... 138 ġĠĠR VE GĠZEM ................................................................... 141 ġAĠRDEN ġĠĠRE .................................................................. 143 ġAĠRĠN KELĠMELERDE ANLAM ARAYIġI ................................ 145 ġĠĠRĠ ANLAMAK .................................................................. 148 ġĠĠRĠN TARĠFĠ .................................................................... 150 ġĠĠRĠN KADRAJI ................................................................. 152 BAZI ġĠĠRLERĠ NEDEN ANLAYAMIYORUZ.............................. 154 BĠR ġAĠRĠ BAġKA BĠR ġAĠR ANLAR ...................................... 156 ġĠĠR VE ÜTOPYA ................................................................ 158 ġĠĠRDE HAYAL VE GERÇEKLĠK ............................................. 161 ġĠĠR KALABALIĞA GELMEZ .................................................. 163 DÜġÜNCENĠN ġĠĠRĠ ............................................................ 165 ġĠĠRDE ġEKĠL VE GÖRSELLĠK .............................................. 167 ġĠĠRĠN OLUġTURDUĞU ATMOSFER ...................................... 171 DOĞU VE BATI ġĠĠRĠ .......................................................... 173 ġĠĠRLERDE ġĠĠR ................................................................. 176

7


8


ÖNSÖZ

Şiir, neredeyse dilin doğuşuyla beraber ortaya çıkan bir tür. İnsanlıkla yaşıt. İnsan, günlük konuşma dilinin yanı sıra özel duygularını yansıtabileceğini düşündüğü büyülü bir dili oluşturmuş. Sıradan insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları güzel ve farklı bir dil kullanarak gündeme getirmek ve böylece toplumun sözü olmak gibi işlevleri vardır şiirin. Şiire aşina bir milletiz. Büyük şairler yetiştirmişiz. Hayatımızın “olmazsa olmazı” dediğimiz şiir, herkesin gözdesi... Şiirle ilgilenmediğini söyleyenlerin bile mutlaka bir dörtlük karalamışlığı vardır. Duygularımızı şiirle ifade geleneğimiz bugün de yoğun olarak devam ediyor. Özellikle gençlerimiz çokça yazıyorlar. Sosyal medyanın gelişmesi yazacak kanalların artmasını sağladı. Yazılan şiirlerin bir yerlerde yayınlanmasını isteyenler ise gazetelerin sanat sayfalarında, edebiyat dergilerinde kendilerine yer bulmaya çalışıyor. Bir gazetenin sanat sayfası editörlüğünü yaptığım iki yıl içerisinde yüzlerce mektup aldım. Gönderilen şiirlerin bir kısmını yayınladım, bir kısmına eleştiriler yazarak gönderdim. Özellikle genç şairlerimiz şiirlerinin hemen yayınlanmasını istiyorlar. Bana gönderilen şiirlerin çoğunluğu genç nesilden geliyordu. Yayınladığım yazılar bir nevi gelen bu şiirlere cevap niteliğindeydi. Bu kitaptaki yazılar gazetenin sanat sayfasını yürüttüğüm iki yıl içerisinde yazdığım yazılardan oluşuyor. Ancak yazıları tekrar 9


gözden geçirdim, eklemeler, çıkarmalar yaptım. Kısaca yazıları biraz makyaja tabi tuttum. Şiir konusunda iddialı yazılar değil bunlar. Kendi şiir anlayışımı ortaya koyan denemelerim. Ancak şiirle uğraşanlara, kendisini şair olarak tanımlayan gençlere ufuk açacak yazılar olarak görülebilir. Turgut Uyar şöyle der: “Şiir, matematik gibi kolaydan başlanılıp öğrenilmez. Kolaylık, bir beğeni olarak yerleşiverir insanın kişiliğine, sonra da kolay kolay değiştirilemez.” Montaigne ise şu şekilde bakar olaya “Şiirin orta hallisi veya kötüsü için kurallar, ustalıklar bir ölçü olabilir; ama iyisi, yükseği, harikuladesi aklın kurallarını aşar. Onun güzelliğini tam olarak görenler, bir şimşeğin ihtişamına benzer bir pırıltı görmekle kalırlar. Büyük şiir muhakememizi tatmin etmez, allak bullak eder. “ Kısaca kendimizi otorite yerine koyup şunlar şiirdir, şunlar şiir değildir diye bir yaklaşım değil; sadece şiiri anlamak için bir çaba. Şiirin izini sürmek için bir bahane. Mayıs-2017 Gümüşhane

10


YAZMAK ÜZERİNE Ġnsanın diğer eylemlerinden farklı bir eylemdir yazmak. Yazmak, zamana Ģahitlik yapmak. ġahit olmak demek, kendi varlık nedenini idrak etmek. ġahidi olduğumuz zamanın bize Ģahitlik etmesi de yazıyla oluyor. Fâni bir bedenin içine sıkıĢıp kalmıĢ ruhun özgürlüğe olan arzusu ve feveranıdır yazmak. Bu nedenle genel olarak sanatçıyı özel olarakta yazarları hep bir aktivist olarak kabul etmek gerekir. Bir nevi insanlığın sözcülüğünü yapmaktır yazmak. Yazar, yazarken insanlık adına ne yapabilirim kaygısının egemen olduğu bir haleti ruhiye içerisindedir. Bu manada yazmak kemal bulmak demektir. Yazarlar içinde Ģairlere ayrı bir parantez açmak gerek. ġair, herkesin göremediğini gören, bunu da Ģiirlerinde gösteren bir sezgi ustası. Bir nevi farkındalık, bilinç hali. Bu duruma ister sezgi denilsin, ister kalp gözü, ister ilham, ne denirse denilsin, sözcü olmak elbette kolay değil. ġairin yüreğinin bir yerlerinde tefekkürün de bulunduğu derin bir yer olmalı. Hakikatin göründüğü, özne ile nesnenin iç içe geçtiği o manevi yer. “ġiir, büyük zekâların rüyalarıdır.” diyor, Lamartine. Hayatı yazmak, Yazmak, yazmak, yazmak… Mütemadiyen yazmak inatla… Her kiĢi çağının Ģahidi. ġair çağın Ģahidi olmayı hak eden sanatçı. Hani, "Yazmasaydım deli olurdum" diyor ya yazar. Bu bağlamda Ģiir yazmak ciddi bir iĢ. ġiirle uğraĢmanın, Ģiir okumanın ve yazmanın insana bir güzellik, derinlik ve ahenk kattığını ifade edebiliriz. ġiirin bizi bir yere 11


götürmediğini fakat bir iĢaret fiĢeği gibi gidilecek yerleri gösterdiğini söylemek de mümkün. Bir çoban yıldızı. Canetti‟ye kulak verelim: “Gerçekte bugün yazar olma hakkından ciddi olarak kuĢku duymayan kimse yazar sayılmaz. Ġçinde yaĢadığımız dünyanın durumunu göremeyenin, o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir Ģeyi yoktur.” Kafesteki kuĢ gibi beden parmaklıkları arasında kalmıĢ ruhun kanat çırpıĢı... Yazmak bir tutku. Bu tutkunun alev aldığı yanıp tutuĢtuğu yürekler günün birinde bir volkanın ansızın patlamasına benzer bir biçimde bir anda yazı dünyasında bulur kendini. Kalbini kâğıtlara ekmektir yazmak, hasadını ise baĢkaları okurken yapar. Mihail Nuayma “Ne acayip iĢ kalbimi kâğıtlara ekiyorum; insanların kalbinde büyüyor,” diyor. Kalemin derunundaki ateĢ, kelamın özüne girip kâğıda iĢlenebilmiĢse asırlara meydan okur. Üzeri küllense de bir kutlu nefes değince, Anka misali küllerinden doğar yeniden. Yazının icadıyla baĢlayan bir serüven yazarınki. Söz uçup gitmiĢ ama yazı hep kalmıĢ. Yazının kalıcı olması da kalemin ve kelamın birlikteliğinin oluĢturduğu güçten. Kalemin gücü, kelamın gücüyle birleĢince kılıcı alt etmiĢ. Âdem‟den beri söz sultanlarının, cihan sultanlarına galebe çalması da buna bağlı bir durum. Arap hatip Eksem b. Sayfi‟nin Kisra‟ya: “Sözün ustası senin saltanatının altından girip üstünden çıkar.” diyerek mukabelede bulunması bunun en güzel misali. Nefi‟nin söz erbabını öven Ģiirini alıntılayarak konuyu açalım:

İltifat et sühan erbabına kim anlardır Medh-i şâhân-ı cihân-bâna veren unvanı Kim bilirdi şuarâ olmasa ger sâbıkda Dehre devletle gelip yine giden sultânı 12


Haşre dek âb-ı hayât-ı sühan-ı Bakî’dir Andırıp zinde kılan nâm-ı Süleyman Hân’ı “Söz (sanat) sahiplerine iltifatta bulunup himayeni göster ki cihanı avucunda tutan hükümdarların adlarını onlar yaĢatır. Nitekim Sultan Süleyman'ın adını kıyamete kadar andırıp tazeleyen de Baki gibi bir sanatçının ab-ı hayat değerindeki Ģiirleridir.” Medyanın geliĢmesiyle yazıp çizenlerimizin sayısı oldukça fazla. ġiir edebiyatın en fazla üretilen dalı. Ülkemizde hangi yaĢta olursa olsun, eli kalem tutan, gönlünde sevda olan, gurbet yaĢayan kiĢilerin mutlaka denediği çileli bir uğraĢ. “Her Türk, onsekizinde mutlaka Ģiir yazar,” cümlesi bu yüzden meĢhur olmuĢ. ġiir, geçici heveslerle yazanlar dıĢında, bir özel alan olarak çıkıyor karĢımıza. Buradaki konumuz eli kalem tutanlardır. Yani kendisini Ģiire adamıĢ, Ģiiri dert edinen, derdini Ģiire döken kimseler… ġiir bu güne kadar herkes tarafından kabul görmüĢ bir tarife ulaĢamamıĢtır. Tarifi olmayan bir konudan söz ettiğimize göre kimsenin yazdığına „bu Ģiir değil‟ deme ukalalığında bulunamayız. Ancak asgari kelimelerle Ģiir yazılamayacağını da bilmek gerekiyor. ġiir dile hâkim olunamadan yazılamaz Ģüphesiz. ġiirin ana maddesi kelimeler çünkü. “ġiir, sanat için mi, toplum için mi?” çok tartıĢılan bir konu. Belki Ģiir bir psikoterapi. Belki herkesin anlayamadığı duyguların, sözlerin, mısraların anlayabilene ulaĢması için yazılan özel bir mektup. Birçok Ģiirin zamanları aĢarak gelecekte hüküm sürmesi bundan. Meçhul muhataba söylenen bir söz. BoĢ zamanların eğlenceli uğraĢı asla değil, sevgiliye ilanı aĢk hiç değil. Belki duyguların terennümü ama her terennüm Ģiir değil. ġiir, kendisini yazana “Ģair”den baĢka bir vasıf vermeyen, 13


maddi kazanç sağlamayan bir tür. AĢka karĢılık vermeyen bir sevgili. Hem süreç, hem sonuç... Mükâfatı da, karĢılığı da kendisi. ġiir yazmanın ağır sorumluluğunu bilerek Ģiir okumanın ve dinlemenin zevksizliğine muhatabımızı sevketmeden yazdığımız Ģiirler bizi Ģair diye isimlendirmeye muvaffak olabilir. Yazmak, bir nevi kiramen kâtibin meleklerine benzemektir. ġahit olduklarınızı yazıya dökerken meleklere öykünür yazar. Öyleyse kelamın doğrusunu ve güzelini yazmalı kalem. Veyl olsun o kaleme ki yanlıĢı yazarak kendini kırar. Veyl olsun o kalemi tutan ele ve o elin sahibi yazara.

14


SANAT ADAMI Bazıları için hayat karmakarıĢık bir iklimde vuku bulan amansız bir mücadele. Yazmak, bu mücadelede gücü elinde tutma gayreti. Sanatçı, bu dünya ile bağları en zayıf olan kiĢi. Filozoflarla sanatçılar, kâinatı ve hayatı anlamak isteyen fikir iĢçileri… Belkide hayata anlam katmak için çalıĢan kahramanlar. DüĢünce sahibi olmak demek bir medeniyete sahip olmak demek. Medeniyetin inĢa ustalarıdır onlar. Ġnsan bir oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya hayatının eksik yaratığı, kusurlu benliği... O, kendi iç dünyasında kurguladığı gerçekliği ustalıkla sürdürebilir. Bu duruma kendisini inandırabilir. O boyutta gördüğünü, duyduğunu ve hissettiğini ortaya koyduğu eser vasıtasıyla insanlara aktarır. ĠĢte sanatçı dediğimiz… Kendi inandığı dünyanın gerçek olduğuna inanan bir Don KiĢot, "Sanatçı; inanmıĢ adamdır." der, Nâzım Hikmet. Eflatunun ideler âleminde dediği gibi hakikatte kendisi bile gerçek değil belki de. Sanatçı mümkün olanların dünyasından kaçan bir meczup, Bir Hayy b. Yekzan, bir Robinson Crouse… Kendi dünyasının hükümdarı. Kendisi için oluĢturduğu sınırları belirsiz ülkenin aynı zamanda sözcüsü. Haremine kimsenin girmesine müsaade etmeyen, kendi istediği kadarını kendi uslubuyla aktaran kimse. Bu anlayıĢın karĢılığı kendine has sanal bir dünyadır. Sanatçı, içindeki dünya ile maddi dünya arasında bir tür elçi gibi faaliyette bulunan adam. Ruhundan yani doğuĢtan gelen yetenekleri ürünlerine kaynaklık eder ve eforu eserin kemalâtını belirler. Yoksa ilham denilen Ģey gizli bir süflör gibi sanatçıya yapacaklarını fısıldamaz. O, ruhunu kâğıda, tuvale yahut da enstrümana aktarırken öz ağzından kafatasını kusan insan. Bir nevi illüzyonist.

15


Acaba sanatçı kendisinin var olduğunu ve özel olduğunu kendisine inandırmıĢ bir yalancı mı? Kendi hayal dünyasında yaĢayan bir divane mi? Ġnsan bunu düĢünmeden edemiyor. Bir duruĢu olan, kiĢiliği ile de bütünleĢmiĢ insandır sanatçı. Sanatçının kendi toplumundaki yansıması bizi biraz bu sonuca taĢıyor. Ġnsan daima aynı insan, duyuları beĢ ile sınırlı. Evreni algılamamız sınırlı bu yüzden. Fakat sanatçının kendi kurguladığı evren çok farklı. Sanatçıların istisnai olarak, içinde yaĢadıkları toplumun aksine uçuk bir görüntü çizmeleri bu yüzden. Ġfrat derecesindeki fikirleri yüzünden zamanlarında değil de sonradan kıymetleri bilinmiĢ genellikle. Hayatını genelin aksine gerçek zaman diliminde değil de ruhunda oluĢturduğu düĢler ülkesinde yaĢayan, böylelikle sıradan bir hayat yaĢamayıp, yaĢamını eserler içerisinde eriten, “ruh adam”ı genel geçer normalin içinde değerlendirebilir miyiz? Sanatçı fark edici, farkındalık gösteren… Bir vecd, bir cezbe hali ve inĢirah… Acuna salınan heybetli haykırıĢ… Kâinat musikisi. Çığlık, nota, melodi, ritim, ahenk, nâra, feryat, ağlama… Bir senfoni… Kendi ekseninde dönen Mevlevi… Saf ve özgün bir ses. Sanat adamının nitelikleri net bir Ģekilde tanımlanamadığından kimin sanat adamı olduğuna karar vermek biraz da toplumun sanat anlayıĢıyla ilgili bir durum. Sanat adamı hayatın merkezinde oturan kiĢidir. Bu durum çoğu zaman onu yalnızlığa iter. Bilinçli yanlızlığın bilinçli hükümdarı. Sanat adamının kimliği kendi ömür sınırlarını taĢan özgün bir kimliktir.

16


SANAT ESERİ Sanatsal estetiği hazla açıklayamayız. Sanatsal ürünlerden estetik bir haz aldığımız doğru. Ancak haz duymadığımız sanat eserleri de var ve bunları yok sayamayız. HerĢeyi “hazza” indirgemek asrımızın büyük sorunu. Aynı sorun sanatta da söz konusu. Sanatçı esere yönelmeden önce dıĢ dünyaya yönelir, orada estetik gördüğünü iç dünyasındaki algıyla eserine aktarır. Bu yönüyle eserin estetik tarafı subjektiftir. O yüzden insanın deruni tarafını sergilediği bir düzlemdir sanat eseri. BaĢka bir söyleyiĢle sanatçının kendini bir Ģekilde ifadesi, kendini anlatımıdır. Sanatçının duygularını haricileĢtirmesi, yani üretime yönelmesi heyecanın doğurduğu bir sonuç. Buffon: “Sanatla ilgili tüm fikirler doğanın ürünlerini örnek alır. Tanrı yarattı, insan öykünüyor.” der. Güzellik görünmek ister, kendini izhar etme bu yüzden sanatın olmazsa olmazı. Sanat bu yönüyle bir manzara olarak karĢımızda durur. Bunu görmek için bakacak kimseler ve bilinçli bakıĢ olması gerekir. Aynı manzara ya da obje karĢısında her insanın farklı duygular hissetmesi gayet tabii. Sanat ya da özel olarak Ģiir, sanatçının duyduğu derin heyecan veya ilhamla açıklanamaz. Aynı zamanda sanatkârın kendini ifade etme ve sergileme biçimi. Sanatçı, sırf kendisi için eser vermez. O diğer kiĢilerin bunu görmesini ve takdir etmesini de ister. Ġzleyicisi olmadığı zaman en yetkin eser bile dilsizdir. Burada sanatçı ile izleyicinin iliĢkisi, zorunlu bir iliĢki olarak karĢımıza çıkar. Bu iliĢkiyi kuvvetlendiren bağ da estetik. Bu iliĢkiler ağının üzerinde konumlandığı mekan ise eserin kendisi. Sanatsal üretim, bütün içeriğiyle bir “yorum”dur. Felsefî anlamda, estetiğin herkese göre farklı bir Ģey olduğunu biliyoruz. Bunun dıĢında, bir de sanatsal anlamda estetik var. Bunun ayırdına varmak için o sanatta ehil olmak gereklidir sanırım.

17


Her sanat eserinin kendi iç ahengi içinde, sanatçının bize onu verme kabiliyeti ile o estetiği yakalayabiliriz. Hepimiz birer sanatçı olamayız belki ama hepimiz bir Ģekilde birer “sanatseveriz”. Aradığımız güzelliği, estetiği ve armoniyi bir sanat eserinde bulduğumuzda onu içselleĢtirip kendimizle özdeĢleĢtiririz. Zevk anlayıĢımıza uygun olarak o eseri beğeniriz, severiz. Bazen bir Ģiiri, bir Ģarkıyı, bir resmi veya öyküyü beğeniriz. Doğrusu Ģu ki izleyici, o sanat eserinde biraz kendisini bulduğu için ona yönelir. Aslında estetik dediğimiz Ģey beğendiğimiz ama Ģahsen yapamadığımız veya ulaĢamadığımız Ģey. Estetik olan, bulduğumuz olandan çok, aradığımız olan. ĠĢte sanat bize bu gerçeği verir. Bu yüzden estetik bakıĢ ucu açık olan bir alan olarak kalır her zaman. Ġnsanoğlu doğruyu ve iyiyi ararken güzeli de arar, bu fıtrî bir duygudur. Bu bakımdan güzel karĢısında takındığımız tavır itibarîdir. Sanatın kaynağında hayret vardır. Sanatçı hayret ettiğini sunmak, izleyici ise hayret ettiğini izlemek ister. Hayret, varlığın mahiyetini kavradıkça dimağın kamaĢması olarak yorumlanabilir. Bu sebeple sanatçı eĢyadaki harikuladelikleri gözlemler, eserini bu duygularla meydana getirir ve diğer insanların da görmesine kapı aralar. Sanatçı, güzelliği yaratan değil, keĢfeden adam. Sanat eseri ise sanatçının iç dünyasında oluĢturduğu izlek üzre ürettiği ve estetik bulduğu bir ürün olarak kabul edilebilir. Bu ürün temaĢa eden insanların zevklerine yakın ya da onları etkilediği ölçüde baĢarılıdır. Bir sanat eserinin en önemli özelliği, izleyicide estetik tepki meydana getirmesidir. Her hangi bir sanat eserini anlayan/kavrayan kimseler olmadığı sürece sanat eserinin varlığı bir anlam ifade etmez. Sanat eserini izleyen kiĢi sanat eserine değer atfetme, değer biçme gibi eylemlerde bulunduğu zaman sanat eserinin varlığı anlam kazanır.

18


ŞİİR HAYATIN NERESİNDE Genç Ģairlerin beklentisi yüksek. ġiirlerinin hemen yayınlanmasını arzu ediyorlar. Tenkide ise tahammülleri yok. Halbuki zaman Ģiiri demlendiren unsur, tenkit ise Ģiirin geliĢmesi için elzem. Çiçeklere konan kelebek gibi ilk yayınlanan eser Ģairin gözlerine bir hayat öpücüğü konduruveriyor. Gençliğini hatırlamak ve yeni baĢtan yaĢamaya durmak gibi bir Ģey! Temmuz sıcağında pınardan su içmek gibi bir duygu… Bir Ģiiri beklemek, ölesiye beklemek, matbaa kokusunu almak, sayfaların arasında ismini görünce mutluluktan uçmak!.. Sonra yağmurda yürürken, sokağı bir Ģiir gibi duyumsamak… YaĢamayı Ģiirden ibaret saymak. BaĢrolde daima Ģiir, hayat Ģiir, Ģiir hayat. YaĢanan her Ģey Ģiirin bahanesi. Sohbetler, aĢklar, gezmeler... Tenha zamanlarda birikmiĢ Ģiirler alıp demlendirir Ģairi mısralarında. ġiir, hayatın her anını güzelleĢtirmeye yetip artar. Hayata “Ģair” baĢlayanların, hayatlarının bir yerinde Ģiirden uzak kalacaklarını tahmin edemezsiniz. ġiir, daima, her çağda, herkesten aynı bedeli istiyor. Tükene tükene yaĢamayı… Genelde sanatla iĢtigal edenlerin özelde Ģairlerin ayrı bir dünyası olduğu muhakkak. EĢyaya ve dünyaya bakıĢlarında farklılıklar var elbette. Ancak hiçbir sanatçı veya Ģair insanüstü değil. Kendilerini sanatının arkasına saklanarak büyütmek isteyenlerle benim ayrıldığım kavĢak burası. ġiir bir üretim. Yeryüzü tutanağına bir kayıt düĢürmek… Ġyi bir Ģairin Ģarkısı hiç bitmez bu yüzden. Seramikçinin tabağına verdiği değer kadar değeri var. Fırıncının ürettiği ekmekten daha değerli değil. ġiirle iĢtigal ederken Ģiiri iĢgal etmek gerekmiyor. BaĢka bir ifadeyle Ģairliği tekelimize al19


mak. Hayatımızda Ģiirin önemli bir yeri var fakat hayat tamamen Ģiirden ibaret değil. ġiirine tapanlardan; “Ģiir yazmasaydım ölürdüm”, “varlığımı Ģiire borçluyum” diyenlerden de olmadım. Ömrün bize verilmiĢ bir emanet hayatın ise bir imtihan süreci olduğuna inanıyoruz. ġiir bu yolda güzel bir arkadaĢ. Tanıklığımızın hakkını vermek. Bir yönden, faniliği durdurma çabası olarak da görülebilir bu. Ölümlülüğün, geçiciliğin, unutuluĢun burcuna bir çentik atmak, göz alıcı bir fener dikmek. Sanatçı olduğunu söyleyerek üst perdeden konuĢmayı âdet edinen; “Ben annem öldüğünde bile sahneyi terk etmedim.” diyerek sanata ne kadar değer verdiğini zannedenlerin illetli ruh hali. Ġnsani görevini terk ederek sanata ne kadar değer verdiğini vurgulamak isteyen bu kimseler için Koca Ragıp PaĢa‟nın beyti ne kadar yerinde: “ġecaat arz ederken merdi kıptî sirkatin söyler.'' Sanatçı olmak insanüstü bir varlık anlamına gelmiyor. Hatta insanlığın dıĢında bir varlık hiç değil. Orta çağda Ģairlerin cinlerle irtibatlı olduğuna inanılırdı. Ġlham denilen olguyu manevi bir suflör gibi anlamak isteyenler belki böyle bir arka planın önünde duruyorlar. ġair bir duvar ustası gibi; iĢini iyi yapan bir usta. ĠĢin iyisini üretmek için malzemenin iyisini seçen akıllı usta gibi. ġairliği tahakküm aracı gören Ģairleri görünce içimdeki Ģair yavaĢ yavaĢ ölüyor.

20


ŞİİR SANATININ SIRRI

“Onlar ki kelâma can verirler” ġeyh Galip ġiirden maksad nedir? Kendimizi mi anlatıyoruz, duygularımızı mı? AĢkımızın serenadı mı, yoksa nasihat mi? Hüznün, sevincin, yalnızlığın, hasretin, melalin, elemin dile geliĢi mi; yoksa hakikatin terennümü mü? Bazılarına göre ruhun acunda seyahati. Sılaya dönmek için gösterilen çaba. Vatana eriĢmek için feveran eden kalbimizin sesi. Çekilen sızının kelimelerden örülmüĢ görüntüsü. Hangi halde ve vasatta yazılırsa yazılsın, Ģairin maksadı ne olursa olsun sahih bir dil, Ģiirin olmazsa olmazı. Dili bilmeden Ģiir yazılamaz. ġiirin gücü ve etkisi burada saklı. Toplumu muhafaza etmekte harç görevi üstlenen dil insanın tezahür ettiği mekândır. Bizi bize hatırlatan bir ses. ġiirin kendisi insan gerçeği. Ġnsanın kendisi, insanın içindeki sesin ince melodisi. ġiirin hası kendisini ifĢa eder. Muhayyilemizde demlenen imajların dil aynasındaki temsili görüntüsü. ġiirin zorluğu da burada saklı. Aynadaki görüntü gerçek nesnenin hem kendisi hem değil. Bu görüntüyü muhataba en kısa yoldan en güzel anlatma çabası hem Ģairi titiz bir dil iĢçisi olarak efor sarfetmeye zorluyor. ġiiri yazarken “demlenme” kavramı sahih Ģiiri bulma adına önemlidir. Hayatımız boyunca, yaĢanmıĢlıklarımız birikir, bu birikim içimizdeki ifĢa yeteneğiyle ortaya çıkarak Ģiir olur. Ġnsanın muhayyilesindeki deveran hiç bitmez ki… Bu deveranın feverana dönüĢüdür Ģiir. Demlenme tamam olunca ortaya çıkan Ģaheser bir nevi bizim hayat anlayıĢımızdır. Bazen bir ömrün hulasası. Netice21


de sürekli yaĢanan bir ruh devinimi... ġiir, varlığın özünü anlama çabası ve sabrı. ġiire varmak için yola çıkan insanın yaĢadığı çile değil midir? Bu çilenin taĢıyıcısına Ģair demiyor muyuz? Üstad Necip fazıl Ģöyle tarif ediyor bu duyguyu: Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan, Kime ne, aĢılmaz duvar bendedir, SüslenmiĢ gemiler geçse açıktan, Sanırım gittiği diyar bendedir. Yaram var, havanlar dövemez merhem; Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem. Ne çıkar, bir yola düĢmemiĢ gölgem; Yollar ki, Allah'a çıkar, bendedir. (NFK, Çile) Bir inci avcılığı, bir maden iĢçiliği, bir elmas iĢleyiciliği… Karanlık dehlizlerde belli belirsiz hayat süren görüntüleri söz âleminde var kılma çabası. Ġçimizde yankılanıp duran sese bir aksiseda. Bu ses binlerce yıl insanlığın biriktirdiği ses. ġair bu seslerin duyanı ve duyuranı. O toplumun sözcüsüdür, silahsız podasıdır. Kalemiyle ve kelamıyla önder olmak yakıĢandır Ģaire. ġairin duygu hassasiyeti yazarken kelime hassasiyetine dönüĢür. Akifin deyimiyle “ruhunun vahyini duyarak” yazmak eylemidir Ģairlik. Ġnsani yanımızı Ģiirde keĢfetmek; Ģiirin imkânları ile mümkün. Yine üstada kulak verelim: Ben artık ne Ģairim, ne fıkra muharriri Sadece beyni zonklayanlardan biri Bakmayın tozduğuma meĢhur Babıalide 22


BulmuĢum rahatımı ben bir tesellide. ġairler daha çok hayatı ve dünyayı anlama ve anlamlandırma peĢinde. Hayat dediğimiz bu serüven de eĢyanın, zamanın ve varlığımızın hakikati nedir? BaĢkasının Ģiirlerini okurken aslında kendimizi de okuruz. Orada kendi sorularımıza cevap buluruz. Beğeni dediğimiz Ģey de budur. ġiirlerde tanımak kendimizi, Ģiirlerde derinliğine kendimizi keĢfetmek… Oktay Akbal‟ın sözleriyle: "ġair değilseniz, ne yaparsanız yapın olamazsınız. EleĢtirmeci, inceleyici, hatta öykücü, romancı olabilirsiniz. Büyük bir çaba belki yeterlidir bunlar için, ama Ģair olmaya bir yaĢam süresince didinmek yetmiyor." Gücünü hayattan alır edebiyat. Ġnsanın içinde saklı Ģiir bir kıvılcıma bakar Ģiir. Tıpkı Mikelanjo‟nun, “mermere sıkıĢmıĢ bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuĢturuncaya dek mermeri oydum.” demesi gibi insanın içindeki Ģiiri ortaya çıkarana Ģair diyoruz. Kim ne derse desin, zaman mütehassıs bir hâkim. Kimin iyi Ģair olduğuna o karar veriyor.

23


ŞİİR NEDİR? Aylardan ağustos, günlerdir yere bir damla yağmur düĢmemiĢ, toprak çatlamıĢtır. Ekinler su ister, börtü böcek suya hasret, Ģağmal hayvanlar kuraklık yüzünden sütten kesilmiĢtir. Yağmur duasına çıkılır. Ġlk damla düĢer yere. ġiir budur. Soğuk haĢindir, kıĢ çetin. Kar yolları kapamıĢtır, kürtükler belleri. Zemheri ayazı Moğol ordusu gibi çullanır üstünüze. Bir umut, bir özlem taĢımaktasınız bahara dair… GüneĢ göz kırpar kurĢuni bulutlar arasından. Karların eridiği yerlerde çuha çiçekleri açar. ġiir budur. Yokluğun ve yoksulluğun kol gezdiği bir kulübede gece vaktidir. Sabah sofraya ne koyacağını düĢünen ana dertli bir türküyü terennüm etmektedir. Baba geçim sıkıntısından dolayı baĢını iki eli arasına alıp düĢünürken ta ciğerlerine kadar çektiği kaçak tütünden sarılmıĢ sigaranın dumanını derin bir of ile karıĢık atmosfere bırakır. Duman havada garip Ģekiller oluĢturur. ġiir budur. Doktorlar ameliyat yapıyordur. Polis trafik keĢmekeĢini çözmeye çalıĢır. Klakson sesleri arasında bir ambulans acı acı siren çalarak geçer. Ardından bilmem hangi son model arabanın içinde yeni yetme delikanlılar teybi son ses açarak çevredekilerin kulaklarını iğfal eden gürültüyle cıs tak… cıss tak… Bütün bu hay huy içerisinde kaldırıma konuvermiĢ bir sonbahar yaprağı üzerine düĢmüĢ yağmur tanesine bakıp baĢka dünyalara yol alırsınız. ĠĢte Ģiir budur. Evde namaz kılıyorsunuz, henüz konuĢmaya baĢlamıĢ çocuğunuz yanınıza gelip dikilir. Size bakarak aynı hareketleri yapar. Sağa sola selam verirsiniz, duaya durursunuz. Çocukta sizin gibi

24


ellerini rahmeti rahmana açar ve dudaklarından acemi bir âmin dökülür. ġiir budur. Herkesin ağzından çıkan sözdür elbette. Vaiz kürsüden konuĢur, sözler havada asılı kalır. Hiçbir gönle akmaz. Evlerde konuĢulan sözdür; ağızlarda ölü eti çiğnemek gibi. Nutuklar atılır kürsülerden, söz ola… Karanlıkları aydınlatmaz sözler, hiçbir söz bir müĢkülümüzü çözmez. Bütün frekansların taĢıdığı sözler iki kelimeye sığar: lafü güzaf. Bunların arasında bir söz vardır ki çığ gibi, çığlık gibi, çığır gibi gelip yüreğimize otağ kurar. ġiir budur. Söz laf mesabesinden çıkıp kelam haline gelir. Söz bizi göksel bir Ģölene davet eder. Söz, bir kelimenin taĢıdığından daha fazlasını taĢıdığında ĢiirleĢir. Sözler tesiri olduğunda anlam kazanır, eylemler söze dayandığında… ġiire emek verdikçe, gerçek Ģiir ortaya çıkmaktadır. Yunus der ki:

Sözü bilen kiĢinin, yüzünü ak ede bir söz Sözü piĢirip diyenin iĢini sağ ede bir söz Söz ola kese savaĢı, söz ola kestire baĢı Söz ola ağulu aĢı, yağ ile bal ede bir söz KiĢi bile söz demini, demeye sözün kemini Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz Yunus Ģimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden Pek sakın o Ģah katından, seni ırak ede bir söz ġiir budur. “ġiir sanatı, kendi hareketlerini tabiatın hareketlerine uydurduğu zaman en yüksek derecesini bulur; o zaman, tabiata öyle yaklaĢır ki ikisini birbirinden ayırt edemeyiz." der, Nicolas Boileau Despéaux. Kâinatın ritmine ayak uydurursunuz. ġiir budur.

25


ŞİİRİN NELİĞİ ÜZERİNE "ġiir hikmettir." Dünyanın en güzeli onu böyle tarif etmiĢ. ġiir bir sır yumağı, bir selsebil pınarı, Ģeffaf bir billur veya koza gibi örülmüĢ bir duygu... Bazen pusula, bazen Ģakul, bazen parola, bazen yaldızlı bir terennüm, bazen kadifemsi bir dokunuĢ, bazen çiğ tanesi, bazen da füze hızı ile yol alan dua... ġiir dünyaya savrulan ilk çığlık, toprağa düĢen ilk alın teri, hamur mayası. Gönülden geçen müseccem duyguların ve beynin hücreleri arasında mekik dokuyan fikirlerin sevdalı bir Ģekilde dile yansıması ve kâğıt üzerine aktarılması. Ve patlayan ilk goncası gönlümüzün... Hissedilen, fakat anlatılmasında güçlük çekilen, anlatabilmek için Ģaire ecel terleri döktüren, kısaca Ģairi hummalı hastaya çeviren duygu ki özdür, özlü anlatımdır. Gerçeği duymakduyurmak, anlamak-anlatmak, bilmek-bildirmek sanatı. Kelamların özü. ġiir; bize her çiçekten koku, balözü bahĢeden bir el, bazen bizi zamanın derinliklerine sürükleyen zaman tüneli, çoğunlukla istikbalimizi gözleyen çetrefilli bir Ģifre. Aslan kükremesi kadar heybetli, bülbül nağmesi kadar yanık, kalbi yaralamadan delip geçen bir ok misali... ġiir aksiyondur. Duymanın, düĢünmenin ve bunlarla dopdolu olmanın, dolup taĢmanın semeresi... Nesir durgundur; Ģiirde her an hareket vardır. Nesir deniz, Ģiir akarsudur. ġiir, bence küstümotuna benziyor, yâd el dokununca küsüyor, pörsüyor. Bir kelimenin Ģiirdeki yerini değiĢtirmek Ģiirdeki sihirli nağmeyi yok ediyor, ahenk bozuluyor mânâ bozulmazsa bile. Kelimeler rengârenk çiçekler üzerinde çiğleĢmiĢ saf su zerrecikleri, mısralar değerli bir zincir, Ģiir ise yükte hafif, pahada ağır mü26


cevher... ġiir, en sert kelimelere yeni bir biçim, yeni bir anlam ve yumuĢaklık kazandırmak sanatı... ġiirde fikir zeytin içindeki zeytinyağı gibi gizli ve yaygın, iç içe sır Ģeklinde. ġiir muallâkta olduğu müddetçe ham, belirli bir mesnede dayandığı müddetçe de hikmet parıltısıdır ki o mesnet inançtır. ġiirin Ģairle olan irtibatı; duygu, Ģiirin sanatla olan irtibatı; ahenk, Ģiirin ideal, akide ile olan irtibatı ruh ve fikir aynı potada eritilip meczedilmedikçe o Ģiir ham ve yavan olarak kalacaktır. ġiirde esas Ģair, Ģiir için, her Ģey Allah için sanatının uygulanması. ġair heybesinde sevgi taĢıyan bir tebliğci. Bu sebeple Ģair kelimelerini bir detektif titizliğiyle seçer. ġair, kelimelerden duvar ören, idealinin kalesini oluĢturan usta. ġiir, O'na götüren yollardan biri olduğu müddetçe değerli, aksi halde lafü güzaftır.

27


ŞAİR VE ŞİİR ġair, içimizden biri. Bizim kullandığımız kelimeleri kullanır. Ancak hislerini duygularını bizden farklı ifade eder. ġair kelimelere duygu katar, ruh katar. ġair kelimelerin kuyumcusudur. Bu yüzden “darası alınmıĢ sözdür” Ģiir. ġair sırf yürektir. Topluma kendinden bir Ģeyler katabilmek için tükenendir. O toplumun sözcüsüdür. ġair, göz kırpmadan Hacı Bayramı Veli‟nin çadırına giren sofu… ġair kelimelerden Ģiir örer, tıpkı ressamın boyalardan tablo meydana getirdiği gibi. ġair bir rençpere benzer; tarlaya ekeceği tohumun en iyisini seçer, ürünün iyisini alabilmek için. ġiir içinde umman saklı su damlası… O bir kıvılcım, büyük yangınların tutuĢturucusu… ġiir ayaklanma, Ģiir baĢkaldırı. ġimĢektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür Ģiir. ġiiri, hiçbir paratoner durduramaz. Hiçbir set, hiçbir duvar önünde duramaz. ġiir bir seldir, ezer geçer. ġiir özgürlüğün sembolü. ġiire ne boyunduruk, ne tasma takılır. ġiir, zincire vurulamaz. ġiire kelepçe takılamaz. ġiir özgürdür, özgürlüktür. ġair Ģiiriyle meydan okur. ġairin diline pelesenk vurulmaz. Onun gücü en güçlüye boyun eğdirir. Engel tanımaz. Engelleri yıkar. Hem bir kalkan hem de bir saldırı silahı. ġiir keĢfetmektir. Onun için Ģair iyi Ģiiri arayan bir kâĢiftir. ġair bir kargının tutucusu, bir okun atıcısı. ġair güzellik avcısı. ġair gönlündeki sesleri biriktirip bayrak bayrak asumana salan. O bir Yusuf‟tur, rüya yorumcusu...

28


Her Ģiir orijinaldir. ġiir tüm diğer ifade biçimlerinden farklı, tek, söylenemeyenin sınırlarını zorlar, insanı özetler. ġiir nüvedir, özün özüdür. Bu yüzden bir mısra ile Ģair olmak mümkün. ġairin asıl amacı asla beğenilmek değil, onun asıl ve asil amacı yüreğindekini kâğıtlara ekmek ve diğer kiĢilerin yüreğinde yeĢermesini beklemek. ġiir tarihten kalma antik bir tablet gibi. Onu ancak uzmanları okuyabilir. Bu manada Ģiir sübjektiftir. Önce kendisi için yazar insan. ġiir, rüyada olup olmadığımızı anlamak için kendimize attığımız bir tokattır.

29


ŞİİR ÜZERİNE ġiir tartıĢıla gelmiĢ yıllardan beri. Eski dünyalıdır Ģiir, ama hep yenidir. Antik kalp ağrımız o. ġiire düĢkünlüğümüzün kaynağı bundan. Kendisi için vardır, kalıcı olmayı hak eder ve yaĢar. Ġçtendir, geleceğini omuzlarında taĢımaya yazgılıdır; yenilenmekle yükümlüdür. Binlerce tarifi yapılmıĢ. Baktığımız objeler aynı olsa da algıların değiĢkenliği insanın iç âlemine göre Ģekilleniyor. ġiiri de bu cümleden kabul etmek gerekir; çünkü herkesin anladığı farklı Ģiirden. Bu sebeple yüzlerce tarifi var ve üzerinde ittifak edilen bir tarifi yapılamadı bu güne kadar. ġiirde özel teknikle yazılan bir tür olarak kabul edilince, Ģiir de pek tarif edilemez olarak karĢımıza çıkmakta. ġiirin birçok tarifinin olması ve hiç birisinin Ģiiri tam olarak anlatamaması bu yüzden. Sanki düĢle düĢüncenin mezcedilmesi… Mezcedilme fiili varsa ortaya bir halita çıkacaktır. Bu halita kendini meydana getiren bütün öğelerden baĢka bir Ģeydir elbette. Bir konunun çok tarifi yapılmıĢsa tam olarak anlaĢılamamıĢtır. Halâ muğlaktır. ġiir, Ģairin yürek ağrısı. ġair, söz saraylarını hurufattan inĢa eden mimar. Hüzünle sevinci aynı potada buluĢturan usta. ġiir bizi kendi sihirli dünyasına çekerken oradaki çağrıĢımlar bizim ruh aynamızda karĢılık buluyorsa o Ģiirden zevk alıyoruz. Demek ki Ģiirden zevk almak ancak bizim kabullerimizle, iç âlemimizle ilgili bir durum. Ġnsanın bütün Ģiirlerden zevk alması mümkün değil… Bu durum Ģiirin kalitesini düĢüren bir unsur da değil. Evet, Ģiir okuyanı varsa Ģiirdir. Toplumsal kabul görmeyenleri ise kısa hevesler dıĢında zamana karĢı direnemiyor. ġiir, Ģairi tarafından hangi amaçla yazılırsa yazılsın artık o her edebi eser gibi 30


Ģairin malı olmaktan çıkar ve okuyucunun malı olarak arzı endam eder. Bazılarının savunduğu gibi “okur ile sanatçı arasında kurulan bir iliĢki” olarak görmekten öte, Ģiirin okuyucu tarafından yeniden yazıldığı kanaatini taĢıyorum. Okuyucu okuduğu Ģiiri kendi iç dünyasında bir yerlere oturtarak yeniden yazar. Aslında Ģiirden okuyucunun anladığıyla Ģairin kastettiğinin farklı olması bu sebeple. ġiir, hiçbir yere sığmayan dert yumağı. Yürek sesinin yankılandığı ayna. Gönül tenhasında açan çiçek. Engin denizlerden doğup dağ doruklarında soluklanan imbat. Ġnce ruhların limanı. Sükutun hurufata bürünüp yeniden inĢası. “Gül ıtrıyla selâmlar sabahı, Ģair yaratır. Pınar hangi susuzlukları giderdiğinin farkında mı? GüneĢ sarayları da aydınlatır, kulübeleri de. Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raksedecekler. Kelimeler de bütün sevgiler gibi kıskanç. Senin olmalarını istiyorsan, onların olacaksın, yalnız onların.” der, Cemil Meriç. Çünkü Ģiirin mihenk taĢı yok. Ancak Ģu kadarını söylemek gerekir ki Ģiir yükte hafif, pahada ağır bir mücevher gibi ağırlıklarından kurtulmalıdır. Bir dadaist Ģiir de, bir romantik ya da klasik Ģiir de Ģairine göre güzeldir, beğeniyi hak eder. Söylediğimiz gibi: fazlalıkları olmadan. Çünkü fazlalığı olmayan metindir. Bir Ģiirin mana katmanlarının sadece birini anlayabiliyor olmamız o Ģiir hakkında kötü Ģiir damgasını vurmamızı ilzam etmiyor. “ġiir okuyucunun çoğunluğu tarafından anlaĢılır olmalıdır.” görüĢü Ģiir üzerine serdedilen tezlerden birisi. Belki de Ģiir Ģairler arasında biliniyor olan bir jargondan ibaret. Ġnsanların farklı olarak bir didaktik, bir lirik ve bir dadaist Ģiirden zevk alıyor olmaları bundan.

31


ġiir; tanımsız bir evren... Antik çağlardan günümüze bir meltem. Gülistanları ziyaret edip gelen bir badı saba. Ruhani ve nurani bir yüzden bize yönelen yakıcı ve yıkıcı nefes. Çiçeklerin üsaresi, nektar, polen… KuĢların havada kanat çırpıĢları, erenlerden bize ulaĢan kutlu bir nefes… ġiir; varoluĢ, Ģiir; intihar, Ģiir; yok oluĢ, ġiir, bir tohum, Ģiir bir yürek, ġiir, sessiz çığlık, bir patlama, ġiir, anlık bir Ģehrayin, yeri ve zamanı belli olmayan. Gökyüzünün boĢluğu, dağların uğultusu, Denizin dalgası, kıble rüzgârı, balkar, gümrah bir orman, Ağaçları yalayan seher esintisi, Bulutun beyazı, göğün maviliği, ġiir, bir yıldız kayması, ġiir, kelimelerle hemhal olmak, ġiir, bir gerilimden doğan enerji, ġiir, hicran, Ģiir vuslat, ġiir, antik bir hüzün, modern zaman derdi. ġiir mutluluğun üvey evladı olabilir; ancak hüznün öz evladı, ġiir, ritimdir, tabiatın ritmi, kainatın ritmi, Anafor, girdap, çağlayan, ġiir, kelimelerin dildeki raksı, Ģiirde kelimeler kordur, surdur, nefesi Ġsa, Tenha bir güzellik, mehtapta ağır bir gölge, ġiir, görülebilecek en güzel düĢ, ġiir, asıl sevgiliye olan iĢtiyakın bir ifadesi… ġiir bala benzer, Ģiirin ana maddesi kelimeler, balın ki nektar. Her arı aynı çiçeklere konduğu halde her kovanın balı kalite olarak, tat olarak farklılık göstermekte. 32


ġiir dilden zevk almanın zirve noktası. Zevk, herhangi bir Ģeyden hoĢlanma durumu. Beğeni duygusunu bu kelimeyle ifade ederiz. Güzellik ve çirkinliklere karĢı tutumumuzu zevk kelimesiyle karĢılarız. Fıtratın hilafına iĢleyen zevklerin sahibinin tutumunu ruh hastalığı olarak kabul ederiz. Ancak Ģiir zevki diğer zevklerden farklı olarak terbiye edilmeye, eğitilmeye muhtaç. Duygulu fakat eğitimsiz bir insan bir musiki eserindeki notaları ayırt edemez, bir Ģiirdeki sanatları kavrayamaz. Güzel sanatlar kategorisinin dıĢında zevkler değiĢebilir. Zevkin bu nev‟ine fantezi diyebiliriz. Zevklerin ve renklerin tartıĢılmaz olduğu kabulü ise bu durumlarda geçerli. Toplumun zevki toptan bozulabilir mi? Bir toplum sanatta zirveye ulaĢtığı mükemmellik asırlarından sonra böyle bir durum oluĢabilir. Tekrara düĢmemek, taklit mertebesinde olmamak için sanatçılar geçmiĢin güzelliklerini bertaraf edebilir. Basite ve yeniye meyilli olan halk onların ardına düĢer. Domino etkisi gibi her yenilik estetikten uzaklaĢtırır. Böylece estetik zevk kaybolur. Oğuz Kâzım Atok Ģöyle der: “Çağın Ģiiri, bunalımlar geçiren bir çağın, insan gerçeğinin Ģiiridir. Köklü bir düĢünüye yaslanır. Ozan, karmaĢık bir düĢünüyü ya da bilinçaltını bunaltan düĢünüleri Ģiir çağrıĢımları kaynağına atarak, oradan duygusallıkla belenik bir görünümde dipdiri çıkarır. KuĢkusuz bu en güç sanat uğraĢısında çok derin bir bilgi, çağı yorumlayan bir görüĢ, soluklu bir yaratı, bir baĢka ustalık ister.”

33


KELİMELERİN RÜYASI ġiir, sözcüklerin dinidir. Mallarmé ġiir, kelimelerle inĢa edilen bir söz sanatı, dolayısıyla Ģiirde kullanılan malzeme Ģiirin değerini belirler. Bir kelimenin rüyası samimi bir cümlede kendine yer bulabilmektir. Bu cümle bir beyit olabileceği gibi bir dua cümlesi de olabilir. Zalime karĢı hakkı söyleyen bir serdengeçtinin ağzında ki cümleye girmek ister her kelime. Cüzamlı sokakların pespaye ağızlarında dolaĢmak üzer kelimeleri. Bir mısrada bir yazıtta yer bulmak ister kendine. OrtaklaĢa düĢünmenin, düĢüncelerimizi ifade etmenin en önemli ve etkili aracı dil. ġairin ve okurun üzerinde buluĢtuğu coğrafya kelimelerden oluĢur. Kelimeler… Mutlaka müsta‟mel. Müsta‟mel kelimesini eskici dükkânlarındaki yarı kullanılmıĢ eĢyalara verilen sıfat anlamında kullanmıyorum. Ama her kelime kullanılmıĢ, kalemlerde, kelamlarda yer almıĢ. Hepimiz kelimelere anlamlar yüklüyoruz ve kelimelerle konuĢuyoruz. Kelimeler herkesin malı, ortak kullanım hakkına sahip. Ama cümleler öyle mi? Cümleler bizim. Herkesin kullandığı kelimeleri kullanarak kendimize ait cümleler kuruyoruz. Müsta‟mel parçalardan orijinal bir yapı oluĢturuyoruz. Tıpkı aynı malzemelerden yapılan binaların birbirinden farklı olması gibi. Mısra ise tamamen orijinal. ġiirin doruklarına bir efsunla uçan Ģairin kanatlarıdır kelimeler. Kanatları dolduran havaysa ilham. Kelimeler Yaratanın Âdem‟e hediyesi; bu ilahi hediyeyi en güzel Ģekilde kullanmaya çalıĢan ise Ģair. “KuĢlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akĢam. Nerden gelirler bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar, kâh sesleri iĢitilmez. Çiçeğe benzer kelimeler: turuncu, erguvan, beyaz… Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz.” diyor Cemil Meriç.

34


Dil yalnızca bir ses olayı değil, dil aynı zamanda bizim dünyayı anlamak, anlamlandırmak ve anladıklarımızı aktarmak için kullandığımız bir araç. Dil, bir labirent oyunundan çok, satranç oyununa benzer. Gramerciler, baĢlangıç ve bitiĢ noktası arasındaki tek yol gibi kurallar koyarak cümlenin nasıl dizileceğini, öğelerinin nerelere yerleĢtirileceğini bize söylüyor. Ama Ģairler, bir satranç oyuncusu gibi kelimeleri kendine göre konumlandırır. Kendisine özgü üslubu oluĢturur. Kalemle yazmak kolaydır. Ceffel kalem birkaç kelam döktürüveririz. Ama kalemin ağırlığını taĢımak zordur. Kalemin ağırlığı Seyyid OnbaĢı‟nın Çanakkale‟de sırtladığı top mermisinin ağırlığı gibi çöker üzerimize. Kalemi taĢımak sorumluluk ister. Kalem tutmak alelade bir iĢ değildir. Yürek ister, basiret ister. Çünkü kalem kelamın taĢıyıcısıdır, kelimenin mimarı. Her kelime, Ģiirin diğer kelimelerine anlam kazandıracak Ģekilde yerini bulur. ġiirde kelimeler, ne hak ettiklerinden az, ne hak ettiklerinden çok yer iĢgal ederler. Yeni ve eski kelimeler, hiçbir zorlama olmaksızın birbirleriyle anlam alıĢveriĢindedirler; günlük kelimeler kabalaĢmadan, resmî kelimeler gösteriĢsiz ve eksiksiz bir Ģekilde anlamlarını bulur ve tam bir âhenk içinde ortak bir musikinin temposuna ayak uydururlar. ġiirde her kelime grubu ve her cümle, hem bir baĢlangıç, hem de bir sondur. Her Ģiir bir âbide, zaman ve mekân içinde bir ölüĢ ve diriliĢtir, der T. S. Eliot. Cahit Sıtkı Tarancı ise Ģöyle der: ġiir, kelimelerle güzel Ģekiller kurmak sanatıdır, baĢka bir Ģey değildir. Ama kelime nedir? Annedir, dosttur, hasrettir, hayaldir, yani bir manası, bir çağrıĢımı, bir gölgesi, hatta bir rengi ve tadı olan nesnedir. Kelime, insanoğlundan haber verir, insanoğlunu iĢlemek her sanatkârın boynunun borcudur. Ġnsanoğlu, dünyanın en zengin madenidir. Kelime dedik ama kelime boĢ bir kalıp değil ki… ġairin hisleri, fikirleri, hayalleri, dünya görüĢü, felsefesi, Ģahsiyeti, her Ģeyi Ģiirde belli olur. ġu var ki kelimeleri tanımak, sevmek, okĢamasını bilmek lâzım. Hangi kelime hangi keli-

35


meyle yan yana geldiğinde nasıl bir ıĢık peyda olur? Bunu bilmek lâzım. Kalem hata kabul etmez. O hassastır. O yazdıkça kendini bitirir. Etrafını tenvir etmek için kendini tüketen mum misali kendini tüketir. Her ne kadar ismine tükenmez denilse de tükenir kalem. Yüreklere tohum ekmek için. Onu tutan el yanlıĢa sürükledikçe kalemi, kalem utanır kalemliğinden. Dalâletle delâleti, Ģahâdetle Ģehâdeti, abdalla aptalı, mütevazı ile mütevaziyi, inkilapla inkılâbı, karakterle karekteri, aĢıkla âĢıkı, hakimle hâkimi ayırt edemeyen yazar elinde olmaktan hicap duyar kalem. Kalemle yazmak, kayda geçirmek bir nevi Ģahitlik yapmaktır. Bu sebeple ciddi iĢtir yazı yazmak. Cesaret ister, yürek ister. Kelimelerin günlük kullanılan anlamıyla değil, bunların derinindeki anlamıyla, anlam katmanlarıyla uğraĢır. Gelip geçici coĢkudan, köksüz hayranlıktan çok bir sezgi gücü, bin zihin çalıĢması, bir entelektüel çaba içine girerek. Kalemi tutan el bu sebeple övgüye layıktır. Çünkü toplumun sözcüsüdür o. Topluma sözcülük yapmak zor iĢtir elbette. Kalemi ele almadan önce okumak gerek. Bir Fransız atasözünde olduğu gibi: “Okumak cennettir, yazmak cehennem.” ġiir yazmak daha bir dikkat ister. Çünkü Ģiir kelamın özüdür. Ve her Ģiir bir intihar olmak zorundadır Ģairin elinde. ġiir böyle yaĢamak zorunda. Ama kelimeleri vurmadan, öldürmeden. ġair, dünyanın en ağır iĢçisi; Mayakovski‟nin dediği gibi, Ģair, ırmakta altın arayan bir iĢçiye benzer. Sonuçta ikisi de saflığın, güzelliğin peĢinde koĢar. ġiir, gizli sözlerin açıklanmasının bir yoludur, diyor Victor Hugo. Sonuçta malzemesi kelimeler olan bir mimardır Ģair. Kurulan Ģiir binasında bir tuğla olmak her kelimenin rüyasıdır.

36


ŞİİR HAKKINDA Edebi türler arasında Ģiirin yeri baĢka. ġiirdeki anlatım biçimi, onun yapısal bir özelliği, çünkü Ģiir, sade bir tanımla, Ģairin, beyninden sudur eden fikirlerin, gönül süzgecinden geçerek dıĢa vurumu. Ġnsanın duyguları dil yoluyla açığa çıkar. Yazılı bir metne Ģiirsellik kazandıran da, günümüz genel kabulüyle onun ölçülü, kafiyeli, sanatlı söylemi değil, aksine özgün imgeli ve duyumsamalı söyleyiĢ biçimi, denilebilir. ġiir, içinde kendimizi bulduğumuzdan dolayı değer kazanan bir üretim değil; Ģiir, içinde kendimizi kaybettiğimiz bir arayıĢın ta kendisi... Gerçekle rüya arasındaki uçuruma köprü kurmaktır Ģiir. ġiir, çığlık ve hırçınlık… Dünya girdabında garip ve içinden çıkarıldığı cennetin özlemiyle bir türlü huzur bulamayan insanın çığlığı Ģiir... ĠĢtiyakını, var olan hiçbir Ģeyle gideremeyen Âdemoğlunun, dünya üzerindeki macerasıdır Ģiir... Bir serencam, bir yol hikâyesi… Malzemesi herkeste bulunduğundan kolaylıkla hakkında yorum yapılan bir mevzu. Muhatabının zihninde yüce bir seyyah halinde yeni dünyalara yelken açtıran. Öyle bir söz ki söyleyenini kendinden geçirir, okuyanına kendini buldurur. ġeyh Galib‟in söyleyiĢiyle: “zannetme ki Ģöyle böyle bir söz / gel sen dahi söyle böyle bir söz.” Baktığınız pencerenin ufuk alanına, boyutlarına göre değiĢiklik arzeden manzaralar vardır. ġiirde böyle bir Ģey. Her okuyanda, dinleyen her muhatapta farklı çağrıĢımlar meydana getirir. ġiir, delinin kuyuya attığı taĢ. Bir söyleyiĢ… ġiir vezin değil, konu değil, ritim değil, kafiye değil. ġiir, Ģiire ait her Ģeyin toplamı. ġiir sadece kendisine benzeyen, nadirattan. 37


Devasız derde düĢmüĢ mecnunların mehtaplı gecelerdeki sayıklaması... Bir Ģizofren hastasının sayıklamaları… Bir anda gönle düĢer ve kâğıtlarda yeĢerir. Bir bahar muĢtusudur Ģiir. Bir çiçeğin yeryüzüne çıkması, kâğıt üzerine düĢmesi… Her Ģiir, tecelli edeceği kalıbı kendisine seçer. Bazen vezin, bazen serbest… Lirik, dadaist, epik, didaktik… Ama her zaman özel. Daima tenha, daima yalnız; asla yığınlara uymaz. Yalnızca kendisi için vardır. Kendisini arayanlara yolunu gösterir. Fakat tek baĢına yürür. Ortaya çıkıĢı aniden olur, terkibini, Ģeklini kendi hazırlar. ġair, söz değirmenine su taĢıyan iĢçi. ġair, gönül örsünde kelimeleri Ģekillendiren usta. Bir nevi Ģiir, kendisini Ģairine yazdırır. Yazılacağı zamanı da kendisi belirler. Tenha zamanları, yalnız iklimleri seçer. Belki de Ģiirin en önemli özelliği samimiyettir. Mehmet Akif'e kulak verelim:

“Bana sor sevgili kâri‟ sana ben söyleyeyim, Ne hüviyette Ģu karĢında duran eĢ‟ârım; Bir yığın söz ki samîmiyyeti ancak hüneri; Ne tasannu‟ bilirim, çünkü ne sanatkârım. ġiir için “göz yaĢı” derler; onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir bence bütün âsârım ! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım ! Oku, Ģâyed sana bir hisli yürek lazımsa; Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa.” Ahmet Hamdi Tanpınar ise Ģöyle der: “ġiir söylemekten ziyade bir susma iĢidir." ġiir, bir direnç alanı olarak da anılır. ġiirin zorlu38


ğu da burada. Popülerin cazibesine kapılmadan; kendi iç izleğinde, yeni Ģeyler söyleme çabası Ģiiri okunur kılmakta. “ġiir sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır. Ama sözcük nedir? Bir anlamı, bir çağrıĢımı, bir gölgesi, hattâ bir rengi ve tadı olan nesnedir. Sözcük insanoğlundan haber verir. Sözcük boĢ bir kalıp değildir. Ozanın duyguları, düĢünceleri, hayalleri, dünya görüĢü, felsefesi, kiĢiliği, her Ģeyi Ģiirde belli olur. Sözcükleri tanımak, sevmek, okĢamasını bilmek gerek. Hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ıĢık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek,” der Cahit Sıtkı Tarancı.

39


SAHİH ŞİİR Her Ģairin kendine göre bir Ģiir tanımı ve anlayıĢı olduğu malum. Bu durum Ģiirin yapısıyla alakalı, yani Ģiirin duygu, fikir ve gönül zaviyesinden gelen ürpermelerle oluĢmasıyla ilgili. ġiir karĢılaĢtığımız olağanüstü durumlarda beynin kamaĢması sonucu dudaktan dökülen sözler olabilir ancak bu çarpılma anında söylenen hezeyanların rötuĢlarla Ģiirin diline aktarılması gerek. ġiir duygularla harekete geçen bir sanat olsa da, ilham dediğimiz Ģeyle gelen malzeme sonradan estetik bir anlayıĢla, ses, ahenk ve mânâ yönünden en güzel Ģekle sokulmazsa, sahih Ģiir meydana gelmemiĢ olur. Ġnsanların, olaylar, durumlar ve konular karĢısında tepkileri, birbirinden farklıdır. ġairin hissettiği ile anlattığı da elbette baĢkalarınınkinden farklı olacaktır. Sahih Ģiir, bir anlamda özgün olarak ortaya çıkan eserde kendini bulur. ġairin eseri ile onu okuyarak çoğaltan baĢka kalplerin anladığı farklı oldukça, Ģiir yeniden yazılmıĢ olacaktır. Bir nevi hücrenin mitoz bölünmesi gibi. Bu Ģekilde beğenilen Ģiirlerin çoğu sonraki zaman içersinde de okunan, üzerinde çokça tartıĢılan Ģiirlerdir ki bunlar kalıcı olma yolunda ilerler. ġiirin kelimelerle yazıldığı gerçeğini anlayamamıĢ Ģairlerin söyledikleri Ģekil itibariyle Ģiire benzese de kelimeleri dolayısıyla mısraları tesadüfün ya da rutinin kollarına bırakmıĢ nice Ģair, Ģiirin bir söyleyiĢ ve nağme olduğu gerçeğini kavrayamamıĢtır. ġiir, her Ģeyden önce bir ses ve ahenk. ġiir, konuya, temaya ve mesaja uygun kelimelerin bir araya gelmesiyle oluĢan bir nağme. Bu nağmede, mânânın olmasını söylemek gereksizdir; çünkü mana Ģiirde tabii ki olması gerekendir. ġiiri sadece mânâdan ibaret görmek, onu fikirlere teslim etmek demektir ki bu da Ģiirin tam 40


olarak ne olduğunu anlayamamıĢ, Ģiirin doğasını sezememiĢ olmakla eĢ anlamlı. Bülent Özcan Ģöyle der: “ġiiri Ģiirle tartın, Ģairi Ģiirle tartın; Ģaire değil, Ģiire bakın!” ġiir hakkındaki tartıĢmaların bugün ve gelecekte de geçerliliğini koruyacağı muhakkak. Dilin imkânlarından yararlanmayı bilen, biçimi ve ses birlikteliğini sağlayan, söyleyiĢte orijinalliği ve estetiği yakalayabilen Ģairlerin geleceğe isim bırakacağı düĢüncesindeyim. Bu Ģekilde meydana gelen Ģiir de sahih Ģiir olacaktır. ġiir, sahih Ģiirse Ģairden sonra da yaĢayıĢına devam edecektir. Devirlere göre estetik anlayıĢı değiĢse de gerçek Ģiirin alıcısı her zaman olacaktır. Nasıl bu gün Arap Ģiirinin klasiklerini zevkle okuyorsak, divan Ģiirinden zevk alıyorsak gelecekte de böyle olacaktır. ġiir, zor olduğu kadar, dinleyenin ruhunu yanına alıp onu baĢka bir âleme götürecek kadar kuvvetli bir sanat dalıdır. Gerçek Ģairlerin arzuladığı tek Ģey, çok Ģiir yazmak değil, hafızalarda yer edebilecek birkaç Ģiir yazarak geleceğe seslenebilmektir. Yazdığımız Ģiirler tekrardan uzak olduğu, kendi bünyelerinde ve söylemde özgünlüğü yakaladığı ölçüde zaman karĢısında dayanma gücüne sahip olacaktır. “Gerçek Ģiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından baĢka bir amacı yoktur. Kendisinde baĢlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir.” der Valéry. ġiir konusunda söylememiz gereken Ģey Ģiir kendi adına kavuĢmadıkça kültürün taĢıyıcısı da olmayacak. Edebiyat ve Ģiir olmadıkça kültür de zamanla yok olacaktır. Buradan anlaĢılacağı üzere Ģiir bir milleti ayakta tutan en yegâne değer. Biz sahih Ģiiri aradığımız, bu uğurda çalıĢtığımız sürece Ģiir ve onun taĢıdığı değerler de var olacaktır.

41


ŞİİRİN SERÜVENİ Ġnsan, kelimeleri kullanmaya baĢladığı an, kelimelerle cümlelerde yer alması akabinde, duygularını bilinçle ifade ettiğinde Ģiir de oluĢtu. Söz, boy attı, derunundaki sesler Ģiirleri, Ģarkılarını oluĢturdu ve söz sınır tanımaz oldu. ġiir, insan denen meçhulün gizeminden bir parça olduğu için her yerde kabul gördü. ġiirle Ģairin iliĢkisi üzerine birçok varsayımlar var. GeçmiĢ dönemlerde Ģair biraz da insanüstü bir varlık olarak kabul edilir. Bizim kültürümüzdeki ġaman böyle bir yerde oturur. Sözün tılsımına en yakın insan, ozandır, büyücüdür, otacıdır, Ģamandır, kamdır… Ozan, o görkemli, gizemi çözülmez evrenin, yeryüzündeki izdüĢümü ve kutsal. En iĢe yarar söz ondan çıkar. Canlar ve ölüler ve ölümler ondan sorulur. O, zanaatkâr ve sanatkârdı, Ģarkıcı ve çalgıcıydı, seçilmiĢti ve seçkindi. Kabilesinde, oymağında tekti. Günümüz dünyasında Ģiirin o büyülü atmosferine bir anda kendini kaptıran kiĢi, o gizil eserin, kendisi gibi bir insanın o sözcükleri söyleyen kiĢi olduğuna inanamıyor ancak insanüstü bir varlığın bunları yazabileceğine inanmak istiyor. Bunun için ilham dediğimiz Ģeye derin anlamlar yüklüyor. Ya da genlerimiz bizi bir Ģaman-ozan aramaya yönlendiriyor. Birçok Ģairin karĢılaĢtığı bir sorudur: “bunları sen mi yazdın?” sorusu. ġiirin Ģairle olan derin iliĢkisini bilmeyenler normal kiĢinin Ģiir yazabileceğine ihtimal vermiyor. ġiirin normal bir üretim olmadığını biz de söylüyoruz. ġair, bir testi ustası gibi nasıl ki testi ustası alelade bir çamurdan fevkalade bir eser meydana getiriyor, Ģair de herkesin kullandığı kelimelerden müthiĢ kombinezonlar yaparak eserini meydana getiriyor. Birdenbire bastıran yağmur gibi 42


boran gibi sessiz adımlarla gelip; ĢimĢek gibi gözümüzü alarak görsel bir Ģölen sunuyor, bir alaimi sema gibi orada duruyor, sonra da kaybolup gidiyor. Eğer Ģair, kelimelerini ustaca kullanırsa, Ataol Behramoğlu‟nun dediği gibi: “ġairin Ģiiri, onun kiĢiliğidir, bütün hayatıdır. Bu anlamda Ģiirsel yapının, neredeyse organik bir Ģey olduğunu düĢünüyorum. YaĢayan, kımıldayan, soluk alıp veren canlı bir organizma...” haline gelen Ģiir uzun süre hayat sürecektir. Ġnsan olarak duygu ve düĢüncelerimizi, ümitlerimizi, elemlerimizi, kederlerimizi, sırlarımızı, ruhumuzun derinliklerindeki medcezirlerimizi bazen coĢturan, bazen sakinleĢtiren olgudur, Ģiir. YumuĢak, ılık bir imbat gibi okĢar yüreklerimizi kimi zaman. Bazen bir tufan gibi gelir dayanır ruhumuzun çeperlerine. ġiir, Ģairi etkilemekle kalmaz, etrafındaki insanları da etkiler. Montaigne Ģiir için Ģöyle der: “Onun güzelliğini sağlam ve olgun bir görüĢle fark eden, gök gürültüsünün verdiği aydınlık kadar görebilir ancak onu. O güzellik aklımızı baĢımızdan alır, karmakarıĢık eder.” Buna beyin kamaĢması diyebiliriz. Kimi zaman da bir ermiĢin dilinden dökülen dua gibi dilimize dolanır. ġiir, insanın özüyle yoğurulmuĢ ilginç bir karıĢım. Bu karıĢımı hazırlamak için biraz büyücü olmak gerekir. Biraz kahin, biraz simyacı… Nazım Hikmet Ran Ģöyle diyor: "Ben kendi payıma bir iki iyice Ģiir yazdımsa, bunların tümünün içeriğini önceden iyice piĢirdim. Sonra en uygun biçimlerini, ne çeĢit uyakla (kafiye ile), ne çeĢit ölçü ile yazılabileceğini, boyutunun aĢağı yukarı ne olabileceğini, dilinin edasını, çeĢnisini, peĢinen kestirmeye çalıĢtım. Yani çok zahmetli bir çalıĢmadan sonra iĢe koyuldum."

43


Orhan Veli: “Kolayca okunabilen bir Ģiirin kolayca yazıldığını mı sanıyorsunuz?” der. Araplarda Ģairlerin cinlerle irtibatlandırılması tesadüfî değildir. Günümüzde Ģair, olağanüstü bir varlık olarak görülmese de olağanüstü bir çabayla Ģiir yazdığını söyleyebiliriz. ġairin tarihi bir misyonu var. Ġnsanlıktan uzaklaĢan dünyanın düzelmesi, Ģuurumuzun açılması, ruhumuzun eĢsiz derinliklerde gezintiye çıkması için ve hayatın anlamını kavramak için iki mısra Ģiir gerekli sadece… Tarihten akıp gelen bu çığırda günümüz Ģairinin sorumluluğu büyük.

44


POETİKA “Poetika” sözcüğünün kökeninin, eski Yunanca‟daki “poesis” sözcüğüne dayandığı varsayılıyor. Poesis, “Yapma, kurma” anlamına geliyor. Poetika Aristo‟dan günümüze gelen bir edebî kavram. Biz de ise poetika üzerine düĢünce üretme Tanzimat‟tan sonra baĢlar. Namık Kemal, Ziya PaĢa, Muallim Naci, daha sonra Servet-i Fünun, Milli Edebiyat dönemlerinde de kimi sanatçılar, çeĢitli yazılarıyla görüĢlerini dillendirdiler. Her Ģairin poetikasından söz edilebileceği gibi, milletlerin, dönemlerin poetikasından da söz edilebilir. Poetikanın anlamı yorumcular ve eleĢtirmenler tarafından farklı kabul edilse bile biz poetikayı “Ģiir sanatı” karĢılığı olarak kullanıyoruz. Ansiklopedik kaynaklara baktığımızda bu kelimenin genelde “Ģiir bilgisi” olarak tanımlandığını görürüz. ġiir baĢka bir âleme kapı aralamak ve oradan ötesi uzun bir yolculuk… ġair hayal eder. Bu hayallerini belli bir sistem içerisinde varlık dünyasına çıkarır. "ġiir bir yaratmadır; evet, ama yüz bin yıllık araçlarla bir yaratma. Bir ozan her dizesine kendi yaptığı dilden kendi yaptığı dilbilgisinden kata kata en sonunda hem büyük dilini, büyük dilbilgisini yaratır; hem okuyucusunu oralara ulaĢtırır." diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca. ġiir bir noktada insanın ruh tarafını açığa çıkaran bir iĢlev görür. ĠĢte bu ruhun Ģiir olarak müĢahhaslaĢmıĢ ve belli bir izlek oluĢturmuĢ hali o Ģairin poetikasını oluĢturuyor. Tahsin Saraç Ģöyle der: “ġiirsel denklemle matematiksel denklem, çeliĢkili bir benzerlik gösterir. Matematikte, belli bir kuralla bütün denklemler

45


aynı biçimde çözülür; oysa Ģiirde, her denklemin çözümü, kendine özgü yeni bir kuralı bulgulamayı gerektirir.” “Serüven” kavramını kullanırsak bizim için açıklayıcı olabilir. ġairin bir ömür yaĢadıkları, tanık oldukları birikir, birikir de gün olur dıĢa yansır. ġairin iç dünyasındaki konuĢma hiç bitmez ki… ġair Yunus Emrenin "Bir ben vardır benden içeru" dediği ben ile sürekli diyalog halindedir. Bu deruni konuĢmalar bazen isyan, bazen teslimiyet… Neticede sürekli yaĢanan bir ruh devinimi. ĠĢte bu devinimin dıĢ âlemdeki izleğidir poetika. Ataol Behramoğlu “ġairin Ģiiri, onun kiĢiliğidir, bütün hayatıdır. Bu anlamda Ģiirsel yapının, neredeyse organik bir Ģey olduğunu düĢünüyorum. YaĢayan, kımıldayan, soluk alıp veren canlı bir organizma...” Bu organizmanın hayat süreci. Ġmgesel dünya ile soyut iliĢkiler kurup, onu sanatın mana ve sembol dünyasına taĢıyabilmek ve bu imtiyazın izleğini oluĢturmak olarak bakacağımız bir alan. Kısaca Ģiirin teorisi. ġiir yazmak dünyayı okumaktır. Bu okumada eĢya ve sıfatları kelimelere yüklenir. Yeni bir dünya kurulur. Mecaz kullanarak eĢyaya yeni bir isim verilir. Aslında Ģiir yeni bir Ģey ihdas etmektir. Bu bağlamda Ģairin Ģiirlerine bakarak Ģiirin içeriğine, biçimine, güncelle ve felsefeyle olan iliĢkisine dair bilgiler ediniriz. ġirinin üslup özelliklerine, geleneğe yaklaĢımına, özgün oluĢuna, fikir boyutuna; kısacası içeriğine ve biçimine dair düĢünceleri poetika kavramının içinde değerlendiririz. ġiirde estetik etkinin gizemini sağlayan tarafı olarak görebileceğimiz poetika her Ģair için üretim sırasındaki bunalım, sancı sürecini ifade edebilir. Sözün tılsımını kurgulamak, belirli kurallara uyarak gerçekleĢmiyor. Zaten Ģiir dilin kurallarını altüst ederek yazılmıyor mu? Bu manada Ģiirin kendisi modern bir metindir. Her 46


Ģiir bir öncesinden daha farklı ve daya yeni olmak gibi bir iddiayı barındırır içinde. Öyleyse her Ģair için farklı poetikalardan bahsetmek olası. Ġnsan, ses‟ten söze/kelama geçtiğinde, kelamın sihrini de keĢfetti. ġiir böyle oluĢtu. Söz, boy attı, neĢvü nema buldu. Sınır tanımaz oldu. Söz, insanın bizzat kendisini ve eĢyayı kavramasının yolunu açtı. Sözün geniĢ evreni kaotik bir duruma iĢaret ediyordu. Bu kaotik gibi görünen durum her insanın kelamında bir düzeni iĢaret ediyordu. Aynı Ģekilde de bir söz sanatı olan Ģiirde kaotik gibi görünen durum aslında bir nizamı, bir sistemi, bir uyumu barındırıyor. Poetika dediğimiz de Ģiirin bu arka planı hakkında bize ipuçları veren ve Ģiiri daha iyi anlamamızı sağlayan bir iĢlev görüyor.

47


ŞİİRİN ŞUURU Bulanık akıyor Ģuur ırmağı, bulanık. Derinlikleri seçilemiyor. Aksettirdiği, gökte soluk bir kaç yıldız. (Cemi Meriç/Jurnal) ġuurumuzdaki bulanıklık hayatımızın bütün alanlarına sirayet etmiĢ. Günümüz insanı konfüzyonla malul. Bu durum Ģiirimize nasıl yansımıĢ. Bunu anlamak için niçin Ģiir sorusuna cevap bulmak gerekir. ġiirin varoluĢ sebebine dair alacağımız cevap bu soruda gizli. Niçin Ģiir? ġiir, Ģair için mi, sanat için mi, yoksa toplum için mi? Yoksa Necip Fazıl‟ın deyimiyle “Allah‟ı aramak sanatı mı?” Kısaca Ģiirin varoluĢ sürecinde Ģairde derunî bir Ģuur hali mi hâkim, yoksa Ģiir Ģizofrenik mırıldanmalar Ģeklinde mi sudur eder? ĠĢte bu durum Ģiirin hedefini belirlemesi bakımından da önemli. Derdini Ģiir, Ģiirini dert edinmeyen Ģair niçin sorusuna cevap da veremez. Bu sebeple “niçin Ģiir?” sorusuna alacağımız cevap Ģiirin misyonunu belirleyecektir. Varlıkla, acunla, hakikatle ve Allah‟la olan iliĢkilerimizde problemler var ve düĢüncelerimizde, Ģuurumuzda bulanıklıklar mevcut. Bütün bu kargaĢadan Ģiirimiz de nasipdar. Hoyrat iklimlerde vücut bulmaya çalıĢan Ģiirimiz vecde eriĢememiĢ; bu yüzden de kadük ve güdük. Özden uzaklaĢan söz, sadece söz olarak kalmıĢ, etik ve estetik tarafı törpülenen; hatta ihmal edilen Ģiir laf-u güzaf olarak arzı endam etme gayretinde. ġiir, kök itibariyle “Ģuur” kelimesiyle iliĢkili. ġiiri Ģuurlu olarak söylenen söz diye ifade edebiliriz. ġiir, mısralarında bilincimizi yenileme görevini barındırır. ġiir, sürekli farkında olma hali, insan olmanın bilinç hali. ġiirin bu görevi yerine getirmesi, bir Ģiirin Ģai-

48


rin muhayyilesinde oluĢmaya baĢladığı andan itibaren kendini gösterir. Ġnsan yaratıldığından beri güzelin peĢindedir. Güzelin peĢinde olan, insan onun ne olup olmadığını da düĢünmüĢtür, iĢte estetik bu kaygıdan doğmuĢtur. Güzelin peĢinden koĢan sanatçı, beynin, yüreğin, düĢüncenin ve duygunun gösterdiği yoldadır. Yolda olmak ve istikamet tutmak bir Ģuur hali değil midir? ġiir, benliğimizi diri tutan, hayatın kötü Ģartları karĢısında bizi sürekli zinde tutan enerji. Kadim büyülü bir ses gibi. Sevgiden söz eder, kardeĢlikten, yücelikten, estetik yaĢamdan, doyumdan ve ruhun yükselmesinden… ġiir kelamın ĢuurlaĢmıĢ hali. Kısaca, Ģuurla söylenen söz Ģiir. Aynı Ģekilde Ģiir, bir idea ve iddiadır. Ġdeası ve iddiası olmayan Ģiirin varoluĢ, duyuĢ, seziĢ, düĢünüĢ, his ve tefekkür sergilemesi düĢünülemez. His ve tefekkürden uzak sözlerin Ģiire katacağı fazla bir Ģey de yoktur ve oluĢturdukları anafor içinde ruhlarımızı allak bullak ederler. ġiir üzerine düĢünen her Ģair; Ģiirde dil, biçim, anlam, gerçek, ruh, ahenk, form üzerine sürekli kafa yorar; bu manada Ģiir; bir Ģuur hali. ġuursuz ve Ģiarsız Ģair olunamıyor. “ġiâr” kelimesi, “Ģiir” ile aynı kökten. “Sıklık, incelik, farkındalık” manalarını içeren bir kelime… Kısa, sık ve incelikli söz, yani Ģiir, inceliklerin farkında olan, yani Ģair, inceliklerin farkında olma hali, yani Ģuur… Hepsi aynı noktada birleĢiyor. Hayatla irtibatı olmayan bir Ģiirin yeri tabiatıyla hayatın dıĢı. Aslında Ģiir, eĢya ve olayların, mantık kurallarına rağmen en mahrem, en tenha ve en bilinmeyen yerlerinden tutarak mutlak hakikati aramak. Aramak Ģuursuz yapılan bir eylem değil. ġiir, hakikati aramakta en zor, en sarp; ama en kestirme olan bir keçi yolu,

49


cılga... Honore de Balzac “ġiir, zeka ülkelerinde uzun ve üzücü yolculuklardan sonra doğan Ģeydir.” der. Ġnsanlar Ģiirin, insanı arıtan yanını kavrayıp hayatlarında ona yer açtıklarında hayatın bir anlamı oluyor. ġiirin iklimlerine açarak yüreklerimizi Ģiirin bize ilka ettiği iklimlerde dolaĢabilirsek insan olmanın Ģuuruna da varmıĢ oluruz. ġiir bu manada medeniyetin derinliklerindeki Ģuura ulaĢmak için bir kanal. ġiir, bilinç dozu yüksek kompoze bir ürün. Bir mısra, bir beyit okurda bilinç oluĢturmuyorsa, duruĢ sergileme, ümitlendirme, karĢı koyma refleksi meydana getirmiyorsa Ģiirin Ģuurundan bahsedemeyiz. ġair sadece bir sanatkâr değil; çağını okuyan bir münevver olarak durur karĢımızda. ġair, Ģair olma kimliğinin gereklerini kuĢanan bir sipahi olarak varlığını devam ettirir. Bu durum Ģairi alesta kılar. Sanatçı kendini ve kiĢiliğini aramak için üretmekte ve üretirken kiĢiliğini bulmaktadır. ġiir “logos spermatikos” tur. “Zihni dölleyen söz” yani. Bunun için Mihail Nuayma Ģöyle der: “Ne acaip iĢ! Kalbimi kağıtlara ekiyorum; insanların kalbinde büyüyor.” Sanatçı eserini Ģuur halinde üretecek. Ġnsana insan olduğunu fark ettirmek, insanı ruhen terakki ettirmek, maksat bu, yoksa sırf ürün vermek değil. “Eğer maksud eserse, mısra-ı berceste kâfidir!” Böyle diyor Koca Ragıp PaĢa. Richard Sheriden ise Ģöyle der: “ġiir, uyuyan ruhları uyandırır ve beynin çalıĢması için yardımcı olur.” ġiir yüreklerimizde demlenen, sonra da yüreklerimize güç veren üretim. ġiir insanı harekete geçiren muharrik, sadece yazanını değil okuyanını da… Bir bakarız ki hayatımıza müdahale eden bir Ģiir var hafızamızda. ġiirin içinde bir kinetik enerji var, Bir bakarız ki gönlümüze birden bire sihirli bir değnek dokunmuĢ. Bu sihirli 50


değnek, biz her Ģiir okuduğumuzda ve bu Ģiirleri bir baĢkasından dinlediğimizde görevini yapar. Hayatımızın güzelleĢmesini istiyorsak tek kaygımız Ģiirsizlik olmalı. Ġnsanlar arasında bir köprü inĢa etmektir Ģiir. TaĢları kelimeler olan, harcını musiki ile kardığımız... Valery, düz yazıyı yürüyüĢe, Ģiiri raksa benzetir. Hilmi Yavuz Ģöyle der: “babam düzyazıdır, annem Ģiir.” Düz yazı her insanı çemberinin içine alamaz belki ama Ģiir mutlak bir bütünlük oluĢturur. Ancak Ģuursuz Ģiirin bunu baĢarması mümkün görünmüyor. “ġiir, sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır. Ama sözcük nedir? Bir anlamı, bir çağrıĢımı, bir gölgesi, hatta bir rengi ve tadı olan nesnedir. Sözcük insanoğlundan haber verir. Sözcük boĢ bir kalıp değildir. Ozanın duyguları, düĢünceleri, hayalleri, dünya görüĢü, felsefesi, kiĢiliği, her Ģeyi Ģiirde belli olur. Sözcükleri tanımak, sevmek, okĢamasını bilmek gerek. Hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ıĢık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek.” diyor Cahit Sıtkı Tarancı. ġiir, bir çarpılma, bir Ģok olma hali. BaĢka bir ifadeyle estetik olanla buluĢma hali. Bir eserin dıĢ dünyaya çıkmasına sebep olan ilk nüve... Ġlham, amacını kendi bünyesinde barındıran tohum gibi. Aslında her Ģiir zaten bir mesajdır. Ansızın dökülür duygular kalemden kelama… ġiir sözden kelama dönüĢünce anlam kazanır. Bizi Ģuura davet eden bir mesaj halini alır.

51


ŞİİRDE YENİ SOLUK Sanat, edebiyat, Ģiir ve düĢünce sahibi olmak demek bir medeniyete sahip olmak demek. Medeniyet, varlık hakkında söyleyecek sözümüzün olması. Sanat ve edebiyat medeniyeti oluĢturan ana unsurlardan… Sanat türleri içinde Ģiir farklı bir yere sahip. ġiirin toplumun tamamına yakını tarafından kabul görmesi bunun bir niĢanesi. SöyleyiĢ kolaylığı olsa bile; üretim süreci zor ve yorucu. Nedir Ģiir yazarının malzemesi? Dil, yani kelimeler... Çünkü Ģiiri oluĢturacak sözcükler, sözcüklerden oluĢacak olan mısralar ve bütün olarak baĢlı baĢına Ģiir, dili kullanma ustalığına bağlı. Yani Ģiirde kullanılan imge ve metafor okuyanda ĢaĢırtıcı, ürpertici bir etki bırakmalı. Bu mânâda dile hâkim olan yazar, Ģair olma yolunda en önemli adımı atmıĢ olacaktır. ġiirde dilin kullanımı ne kadar önemliyse orijinallik de o derecede önemlidir. ġiirin konusu ne olursa olsun yeni bir Ģeyler söylemek adına oluĢturulmalı. Yeni bir söyleyiĢ tarzı… Yüzyıllardır iĢlenen “aĢk“, Ģiirin ana malzemesi. Ancak bu konuda yeni imgeler, yeni metaforlar Ģairin yeteneğine bağlı. Yoksa eskilerin tekrarından baĢka bir Ģey yapmamıĢ oluruz. ġiir sözcüklerle kurulan yeni bir dil, dil de bizim anlam dünyamızın yansımasını gösteren, nesneleri, olayları ve fikir dünyamızı ifade etmeye yarayan canlı bir bütünlüğe sahip. ġiir bir karĢı dil oluĢturmalı, Ģiirini ürettiği bu karĢı dille yazmalı. ġair de herkes gibi duyguları olan, kızan, üzülen, ağlayan, isyan eden ve hayatın bizzat içinde birey olarak yer alan kiĢi. Böyle olunca Ģiirlerdeki tema birbirinden çok farklı olmayacak. ġair de Ģiirini yazarken yaĢadıklarından etkilenir. Bazen de kendi düĢ 52


dünyasını döker yazıya. ġiir, sözcükleri alt alta sıralamak değildir elbette. SöyleyiĢteki kolaylığı ve ahengi yakalarken yeni Ģeyler söylemek de Ģairin görevidir. Mevlana‟nın dediği gibi: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi Bulanmadan donmadan akmak ne hoĢ Her gün bir yere konmak ne güzel Bulanmadan donmadan akmak ne hoĢ Dünle beraber gitti cancağızım ġimdi yeni Ģeyler söylemek lazım Ne kadar söz varsa düne ait ġimdi yeni Ģeyler söylemek lazım.” ġiir insanın kendini bulması, kendine gelmesi… Kendini bulmak demek varlık nedenini idrak etmektir. Allah kelimeleri Âdem‟e öğretirken, nasıl kullanacağını, kullanması gerektiğini de öğretmiĢ olmalıdır ki bizler de kullanmayı sürdürmekteyiz. Kelimelerin en güzelini en güzel Ģekilde kullanmak; Ģiir budur iĢte. Bu nedenledir ki Ģiirin ve edebiyatın bir düĢünceyi oluĢturduğunu, bir idraki geliĢtirdiğini ve kelimelerin zengin sofrasından en asil olanları arayarak estetik ölçüler oluĢturmaya zemin oluĢturduğunu söyleyebiliriz. Her kelimeyi kullanma yerine en uygun kelimeyi arayıp bularak yerine koyma melekesidir Ģiir yazma ameliyesi. Dilin terbiye edilmesi, edebiyatın gereği. Edebiyatın edeb kökünden gelmesi de bundandır. Burada edebin kelimelerin belirli kurallar dâhilinde tanzim edilmesi manasında olduğunu da vurgulamak isterim. Duygular Ģiirin kanatlarıyla, bütün hudutları aĢarak her iklimde uçabilir. ġiirlerde bulunan anlatım biçimi nesir türünden yazılara hep üstünlük sağlamıĢ bu yüzden. Ġnsani öz üzerine oturmuĢ sağ-

53


lam bir Ģiire gelince o; insanî olanı idrak ettiği sürece, evrenselliği yakalamıĢtır. Hiç bir yorum yapmaksızın Ataol BEHRAMOĞLU'nun ağzından Ģiir yorumu: "Bazı Ģiirler birden geliyor. Yoğun bir yaĢantı birikimi sonucunda nerdeyse fıĢkırıyor. Böyle durumlar için Ģiire "hazırlamak" sözü anlamsız kalıyor. Çünkü Ģiir hazırlanmıĢ olarak geliyor. YaĢamaların, okumaların, düĢünmelerin, söz konusu Ģiirle ilgisi olmayan çeĢitli biçim denemelerinin, bilinçli ya da bilinçaltı birçok süreçlerin sonucunda... Neredeyse organik bir patlama ile ortaya çıkan Ģiirler üzerinde sonradan değiĢiklikler yapmakta güç. O Ģiiri oluĢturan duygunun "organikliği", "kendiliğindenliği" zedelenecekmiĢ gibi oluyor.” Vladimir Mayakovski‟nin bir tespitini paylaĢmak istiyorum: “ġiir çalıĢması yapmak, yalnızca eskiden saptanmıĢ ve sınırlanmıĢ Ģiirsel yapıt örneklerini incelemek değil, üretim süreçlerini incelemek, yeni Ģeyler yaratmamızı sağlayacak bir çalıĢma yapmak demektir.” Sanatçının baĢarısı, estetik kavrayıĢlar, yakalayıĢlar ve tercihleri göstermesinde. ġiir ve edebiyat bu estetik bakıĢın ortaya çıkması durumu. Hayata estetik bakan insan, insanca yani fıtrî bakmıĢ olur. Bu da kiĢinin âlemle uyum içerisinde olmasının bir yolu. Medeniyet aynı zamanda varlıkla uyum içinde olmamızı anlatan bir kavram. Düzyazı ile Ģiiri ayıran bir unsur; Ģiirin sözcüklerle, düzyazının ise cümlelerle yazılıyor olması. ġiir yazarının sözcüklerle oluĢturduğu imgesel dünyada kendini bulur Ģiir. Bu imge dünyası Ģiire yeni soluk katan en önemli unsur. ġair, her dizenin ses yapısını, imge oluĢumunu teker teker çalıĢarak ortaya yeni söyleyiĢler çıkararak Ģiire dinamizm katar. Ġnsanın doğal yapısında var olan Ģiirin, insanla ayrılmaz bir parça olarak var olduğunu bunu da Ģairin idrakiyle baĢardığını söylemeliyiz.

54


ŞİİRİN DİLİ Dil, insanın diğer varlıklara olan üstünlüğünün de göstergesi. Dil, kültürün taĢıyıcısı, medeniyetin yapı taĢı. Ġnsan, dil ile insan olur. Ġnsana ait bir özelliktir dili kullanma. Ünlü düĢünür Wittgenstein: “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” ifadesi, dilin sadece düĢünceyi aktaran kuru bir ifade unsuru olmadığını, aynı zamanda dilin, kiĢinin dünyayı algılama biçimi olduğunu ifade etmektedir. Dil, varlığın kendi var oluĢunu ifade etmesi açısından olmazsa olmaz unsurlarından biri. Dil, toplumun inĢası ve muhafazası için vazgeçilmezdir. Ait olduğu toplumun vazgeçilmezlerinden. ġiir dilin en üst seviyede ifade biçimi olması sebebiyledir ki insanın diliyle ve kendisiyle özdeĢ durumda. ġiir, insanlara ait olan bir çizgiyi, bir kültür ve irfanı fısıldar. Bu nedenle Ģiirin, aynı zaman da bir irfan iĢi olduğunu da söyleyebiliriz. Kültür ve medeniyet için vazgeçilmesi mümkün olmayan Ģah damarı niteliğinde bir unsur. ġiirin normal konuĢma dilinin üzerinde bir yapısı olduğu herkesçe bilinir. Bir üst-dildir Ģiir. ġiir dili estetik yanı ağır basan güzel bir "dil" dir. Samimidir ve yüreğin dilidir. Gönülden geçen müseccem duyguların ve beynin hücreleri arasında mekik dokuyan fikirlerin sevdalı bir Ģekilde dile yansıması ve kâğıt üzerine aktarılmasıdır. Ve parlayan ilk goncası gönlümüzün. Bir yanardağ, bir volkan… ġiir dili iĢte budur. ġairin Ģiirle olan irtibatı; duygu, Ģairin sanatla olan irtibatı; estetik, Ģiirin ideal ile olan irtibatı ruh ve fikir aynı potada mezcedilmedikçe o Ģiir ham ve yavan olarak kalacaktır. Yüreğin potasında erimeyen hiçbir çalıĢma Ģiir olma Ģerefine eriĢemez. Günlük konuĢma dilinin sınırlarını aĢarak yeni bir dil kurma görevi üstlenen Ģair kullandığı kelimelerin anlam katmanlarını iyice düĢünerek mısraları oluĢturur. Sözcükler Ģiir olmak için, önce Ģairin eleğinden geçecek sonra duyguları ifade etmek için en güzel tamlamalar

55


ya da imgeler halinde mısraları oluĢturacak. Burada kelimelerin birlikteliği yepyeni anlamlara yol açar. Her kelime Ģiirin bütünü içerisinde bir anlam ifade eder. Bu bütünlük çok özel bir durumdur ve Ģiiri oluĢturan sözcükler bu bütünün bir parçası değilse hiçbir Ģeydir. Her bir kelime bütünün oluĢturduğu anlam içerisinde değerlidir. Dil, insanın diğer varlıklara olan üstünlüğünün de göstergesi. Musikinin, resmin, mimarinin, güzel sanatlardaki diğer unsurların da insanla ayrılmaz birer parça gibi var olduklarını, bunu da ilk kez Ģiirle, kelimeyle, dil ile ortaya koyduklarını da söylemeliyiz. Dil ile insan, insan olur. ġiir bu sebepledir ki insanın diliyle özdeĢ durumdadır.“ġiir, sözcükler dinidir.” der Mallarmé. ġimdi durum böyle olunca bir Ģairin neredeyse bütün yaĢamını içine koyduğu ve bir estetik malzeme olarak ürettiği bir Ģiiri kitlelerle paylaĢması dil sayesinde gerçekleĢir. Neden kimseler anlamasın diye kuĢdiline çevirsin ki Ģair eserini. Ve neden geniĢ halk kitlelerine değil de çok küçük bir elit tabakanın hizmetine sunmak istesin ki? Aslında Ģairin yaptığı kelimelerin çağrıĢım değerlerini en üst seviyede kurgulamaktır. Bu anlamda kullanılan imgelerin Ģaire has, orijinal oluĢu Ģairin anlaĢılmamasının en önemli sebebidir. Ünlü yazar Tolstoy Ģöyle diyor: "Bir eserin, bütün insanlık için yararlı olması için iyi ve kötüyü ayırması, güzel ve anlaĢılır olması gerekmektedir. Sanat ancak belli bir sınıf için değil, büyük kitleler için yarar sağladığı zaman sözü edilebilir bir değere ulaĢır.” Büyük kitlelere ulaĢacak Ģiirin dili bunun için çok önemli. Her kelimeyi kullanma yerine en uygun kelimeyi arayıp bularak yerine koyma melekesidir Ģiir yazma ameliyesi. Dilin terbiye edilmesiyle sahih Ģiire ulaĢabilir Ģair.

56


DİL VE AHENK Diller, doğadan ve musiki âletlerinden çıkan sesi; zamanla, kendi kelimelerine iĢlemiĢler. Yansıma veya yansıma ses, doğadaki seslerin taklit edilmesidir. Sesler, tasvir etmeye yarayan bir söz sanatı olarak düzyazı ve Ģiirlerde kullanılabilir. Müzik aletlerinden çıkan sesleri ise ritim ve ahenk olarak konuĢmaya yansıtmak ancak Ģiirle olur. Asırlar ilerledikçe dil, bu nağmeleĢmiĢ kelimelerin yardımıyla, birer "musiki cümlesi" haline gelir. Kelimelerin bizi etkileyen tarafında sadece mânâsı yoktur. Ayrıca telaffuz Ģekillerinin, kulağa saldığı hoĢ ahengin, hâyâle verdiği imajın da kelimelere kazandırdığı bir sihri var. Mesela Farsça, Ġtalyanca, Rumca Ģiirsel diller grubundan kabul edilir. Tonlama da konuĢmayı tekdüze halden çıkararak ahenkli bir hale getirir. Dillerin bir musiki gücü kazanması kısa zaman içerisinde olmuyor. Dillerde kelimeler, uzun asırlar içinde nağmeleĢir. Asırlar içerisinde ses ve mânâ ahengi kazanmıĢ kelimelerin, Ģiir içinde ayrı bir yeri ve önemi var. Her kelime Ģiirsel olmayabilir. ġair ahenkli kelimeleri seçerek mısralarına taĢıyarak en güzel söyleniĢ biçimini oluĢturur. Türkçe kelimelerdeki bu ahengi sağlayan ve büyük ünlü uyumu ve küçük ünlü uyumu dediğimiz kurallar var. Türkçedeki bütün kelimeler bu kurala uymasa da söyleyiĢe bir ahenk katar bu tür kelimeler. Türk dili, dile ses katan âhenk unsurlarının en mühimlerinden olan kâfiyeyi keĢfeden lisan. Türkçenin ilk dönem Ģiirlerinde var olan âhenkli ses tekrarları mânâsındaki "alliterasyon"lar Ģiirin ahenkli olmasını sağlamıĢtır. ġiiri, herhangi bir müzik aleti eĢliğinde değil yalın olarak okumak bile bize bir musiki tadı verir. Kafiye, Ģiirde duygusal yoğunluktan daha az 57


önemli görülebilir ama duygu aktarımına bir estetik, bir güzellik katar. Kafiyenin bir diğer yanı Ģiirin kolay akılda kalmasına ve kolay hatırlanmasına sebep olur. Türkçe gibi sözlü edebiyat geleneğinin bulunduğu bir dilde bu önemli bir özelliktir. Kafiyesiz Ģiir olur ama kendi iç ahengini sağlamayan Ģiir kalıcı olmaz. Bunun yanında ölçü, Ģiire müzik katar. Türkçenin kullandığı hece ölçüsü, bir ritm oluĢturur Ģiirin içinde. Türkçenin musikileĢmesi ve dilimizdeki fonetik sistemlerin geliĢmesinde, yaĢadığımız geniĢ coğrafyadan yükselen sihirli seslerin; iklim ve coğrafya hususiyetlerinin de büyük tesiri var. Biz yaĢadığımız geniĢ coğrafyanın güzelliklerini dile aksettirerek bir Ģiir dili oluĢturduk. Birçok milletle temas ederek yaĢadığımız toprakların neresinde güzel bir ses bulmuĢsak, onu kendi söz varlığımıza almakta büyük kabiliyet göstermiĢiz. Türkçe, Arapça gibi cevamiul kelim bir dil ile Farsça gibi ahenk içeren bir dilden kelimeler alarak Ģiirselliğini artırmıĢ. Bunun dıĢında sayıca az olmakla beraber baĢka dillerden de kelime alarak dünyanın Ģiire yatkın dillerinden biri olmuĢtur. Bu yüzden çok Ģair yetiĢtirmemize ĢaĢmamak lazım.

58


ŞİİR VE MÂNÂ ġiirin sezmek, farkına varmak ve bilmek anlamlarındaki “Ģeara” fiilinden türediği kabul edilmektedir. Bu kelimeden türeyen iĢ‟ar: haber verme, bildirme, Ģuur, bilinç, idrak, sezgi, Ģair: hisseden, algılayan, bilgi ve haber veren, Ģiir: Ģuurlu olarak edinilen bilgi. “Hakikat metinde gizlidir,” bu anlayıĢ araĢtırma ve soruĢturmayı arka plana itmiĢtir. “Mânâ aruza ve kafiyeye sığmaz, mânâ öyle bir kaba sığmaz. Mânâlar asla harfe giremez, engin deniz bir kap içine sığmaz ki…” diyor Sebusteri GülĢen-i Raz‟da. Araplar Kur‟an ayetlerini bildikleri Ģiir formlarından birisine sokamamanın ĢaĢkınlığını yaĢıyorlardı. Onlara göre insanlara tesir edebilecek tek söz Ģiirdi. Bu sebeple Kur‟an‟a Ģiir, Hz. Muhammed‟e de Ģair deme yolunu seçtiler. ġair de herkes gibi âĢık olan, kızan, üzülen, ağlayan, isyan eden ve yaĢamın bizzat içinde birey olarak yer alan kiĢi. Öyleyse Ģiirini yazarken de yaĢadıklarından etkilenir. Bazen de kendi düĢ dünyasında ürettiği ütopyaları döker yazıya. Bu, bizi Ģiirde anlam konusuna götürüyor. ġiirde mânâ bütünlüğü olmalı mı? Bazı Ģairlerimiz Ģiirdeki çağrıĢımların yeterli olduğunu savunmakta. Oysa bu, imgelere gömülmekten baĢka bir Ģey değil. ġiiri bir iletiĢim aracı kabul edenler için bir mânâ taĢıması elzem elbette. ġiirle düzyazının farkını belirleyen müziktir. Sadece müzik ve ritim bir Ģiiri Ģiir yapmaya yetmiyor. ġair Ģiiri oluĢtururken yegâne aracı olan dili kullanarak bir Ģeyler anlatmak ister. Belki anlatılmak istenen direk olarak aktarılmaz. ġiir bu açıdan düzyazıdan ayrılır ve içinde barındırdığı imge örgüsüyle ve anlatım tekniğiyle bir manzara ortaya koyar. Yazarının sözcüklerle oluĢturduğu imgesel dünyada kendini bulur Ģiir.

59


Ancak Ģiirin imgelerle yazılıyor olması Ģiirin mânâ yönünü ıskalamamızı gerektirmiyor. Evet, Ģiir düz yazı gibi bir mânâ dünyası içermez; ancak Ģiir tamamen mânâsız sözler bütünü de değil. ġiirde oluĢan mânâ imgeler vasıtasıyla belki her insanda farklı çağrıĢımlar meydana getirebilir. Bu Ģiir için gayet doğal. ġiirin doğasında bu var. Düz yazı gibi herkesin aynı Ģekilde anlayacağı mânâyı vermez. Bu yüzden: “ġiirin manası Ģairin karnındadır,” denilmiĢ. ġiir imgeler ve duygular yumağı. Ġmgelerin duygularımızı kamçılayarak okuyucuyu götürdüğü yer Ģairin istediği veya düĢündüğü yer olmayabilir. Fakat biz Ģairin çok uzağına düĢmeyen alanlarda dolaĢırız. ġiirde mânâ olmazsa olmazlardandır. ġiirlerde imgeler, çağrıĢımlar zamanla değiĢebilir. ġiirlerimizi yarına taĢıyacak olan mânâlardır. Anlam yoğunluğu Ģiirin özünü oluĢturur. Söylenmek, duyurulmak, sezdirilmek istenenler imgeler yoluyla iletilir okuyuculara. Ġmge (hayal), Ģiirin en temel öğelerinden biridir. Ġmgeler, günlük yaĢamda kullandığımız dilden öte anlamları içinde barındıran gizemli bir anlatım biçimidir. ġiirin mânâsı sır olsa da her Ģiir okuyucusu bu sırrı çözmeye talip olandır. Öyleyse bir Ģiiri okurken bir mânâ dedektifliği de yapmıĢ oluruz. Bulduğumuz her mânâ Ģairinkiyle örtüĢmese de mânâsız Ģiir olmayacağının kanıtı. “ġiirde anlam, bir çam ağacının kabuğuna sızmıĢ bir çam sakızına benzer. O, ozanın yoğurduğu, bir yoğun damlacık haline getirdiği ve tatlandırdığı bir Ģeydir… ġiir alıĢılmıĢın bardağını taĢıran son damladır; onun rolü bu taĢırıcı niteliğindedir…”diyor, Sedat Umran. ġiirin evrensel olması gerektiğinden sık sık söz edilir. Bir metnin evrensel olması anlam katlarının zenginliğiyle ilgili bir durum. Bir metnin anlam katmanlarındaki zenginlik metnin bütün zamanlarda okuyucuya hitap etmesi, yeni Ģeyler anlatması durumu. Bu tarz Ģiirler evrenseli yakalayacak olanlardır.

60


ŞİİRDE İMGE ġiir sanatının en önemli farklarından birisi muhatabına sunduğu sonsuz hayal imkânıdır. ġiiri diğer sanat alanlarından ayıran en önemli özellikte budur. Edebi eserler içerisinde Ģiirin insanı cezbeden girift, özgün tarafı içerisinde kullanılan imgeler sayesinde oluĢturulur. Ġmge kavramı Latince imago sözcüğünden türemiĢ. Batı dillerinde kullanılan “image”den gelir. Ġmage sözcüğü taklit, öykünme, kopya anlamlarına geliyor. Zaman içinde anlam geniĢlemesiyle daha farklı bir anlam kazanmıĢ. Ġnsanın zihninde beliren resim, kavram, fikir, izlenim gibi anlamlar kazanmıĢ. Daha sonra da edebiyattaki söz sanatları, eğretileme ya da benzetme için kullanılır olmuĢ. Meydan Larousse‟ta ise imge “gerçekte var olmayan Ģeylere zihinde istenen Ģekli vererek canlandırma yetisi” olarak geçer. Ġmge, çok basit bir Ģekilde söylenecek olursa, bir kelime veya kelime gurubunun kendi anlamı dıĢında bir veya birden fazla anlamı çağrıĢtırmasıdır. Kleber Haedens, “ġiir tarif edilseydi, yüz türlü değil; bir türlü tarifi olurdu.” diyor. ġiir, doğası gereği üzerinde kesin kanaatler belirtmeye gelmeyen bir alan. Ama Ģiirin özünün imgeyle oluĢtuğu ve imgenin de sözcükler aracılığıyla, yani dil ile var olduğu bilinen bir gerçek. Ġmge ile dil, Ģiirin öz ve biçimidir. Ġmge ile imgeyi dizelere dönüĢtüren ritimli bir dilin bileĢimi Ģiir. Ġmgenin muğlâk oluĢu Ģiiri de tarifsiz yapıyor. Ġmge, Ģiirde belki de en fazla kullanılan öğe. Ġddialı bir söz olur belki ama imgesiz Ģiir olmaz. ġiirin olmazsa olmazlarından ve Ģiiri Ģiir yapma özelliğine sahip olan bu öğe o derecede muğlâk. Ġmge

61


bir çağrıĢım olarak Ģiiri okuyucunun yeniden yazmasını, anlamlandırmasını sağlıyor. Ġmge hem çağrıĢım ve hem de Ģiirin özü. Ġmge için, “Sözcüklerle oluĢturulmuĢ bir resimdir.” deniliyor. Ġmge, görüntünün sözcükler yoluyla okuyucunun zihninde canlanması. Yani hayalin bir nevi birden maddi dünyaya girivermesi durumu. ġiirdeki tamlamaların, kelimelerin, belki de Ģiirin bir bütün olarak bizde oluĢturduğu görsel his. Bu manada Ģiir herkeste farklı çağrıĢımlar yaptıran görüntüler gibidir. Ġmgenin olduğu yerde gizli bir görüntünün aranması gerek. Ġmge, kaçınılmaz olarak Ģiiri fulü hale getirme kabiliyetine sahip. Sisler arasından bir manzaraya bakıyorsunuz gibi. Ġmge, doğası gereği yeniden üretmeye meyyal. ġiiri okuduğumuzda ya da dinlediğimizde bir anda zihnimizde canlanan bir resmi görürüz, yani oradaki hissi bir anda tadarız; ancak bu resmin bizim açımızdan görünen kadrajıdır. Bir Ģiir için bazen noktalar, Ģekiller bile bir imge olabilir; görsel Ģiir bunun üzerine kurulu. Okuyucu bir resim görür, yani bir duyguyu aniden hisseder. Bu durum beynimizde bir anda çakıveren bir ĢimĢek, aniden kıyılarımıza vuran bir dalga gibidir. Gece karanlığında bir flaĢ patlaması. Muhayyilemizde oluĢan görüntü. Muhayyilenin olması hafızanın olmasını zorunlu kılıyor. Muhayyilemizde oluĢan görüntülerin sağlamasını hafızamızla yaparak anlamlandırırız. Ġmge, kavram olmayan, tanımlandığı anda o olmaktan çıkan bir öğe. Simge ise, bir sözcüğü bir baĢka sözcüğe taĢımak durumu. Yani bir sözcüğün bir baĢka sözcük kullanılarak perdelenmesi durumu. Ġmge, dediğimiz Ģey hayalimizi inĢa eden bir yapı taĢı. Bir Ģiirde sayısız kullanılabilirsiniz. Ama Ģiirin bütününe baktığınızda, bir Ģiirde tek bir imge görürsünüz. Bu da Ģiirin özünü oluĢtu62


rur. Ġmge düĢsel bir patlamadır. Beynimizde bir flaĢ gibi aniden patlar, daha sonra da kâğıda geçirilir. Bu patlama, yıldırım hızıyla gelir ve yakalar okuyucuyu. Bazı Ģiirler vardır ki imge örgüsü alıp bizi baĢka dünyalara götürür. Ġmge bizi hayal dünyasında gezdiren bir rehber vazifesi görür. Günümüz Ģiirinde en önemli unsurun imge olarak algılandığını kabul edebiliriz. Ġmge; okurun düĢlerindeki resimlere benzetip oradan anılarına doğru yol aldığı bir yolculuğun baĢlangıcı olabilir. Ġmge; zihinde tasarlanan Ģey olarak kabul edilir. DüĢ, hayal, hülya; gibi kelimelerle irtibatlandırabiliriz imgeyi. ġiirin mısraları arasından çıkarak hafızamızda beliren nesne, olaylar, hayal, imaj. Türk Dil Kurumu Ģöyle diyor: Duyu organlarının dıĢtan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj. Bir Ģiirin kalıcı olması için, genelde duygu patlaması sağlayan; derin sözcükleri barındırması değil, onları havaî fiĢeklere benzeten görselliği ve imgeleri olması gerekir. Ġmgelerle sağlanan derinlik, yaĢamın çeliĢkilerini baĢarılı bir örgü ile veren bir kurgudur ve zekâ iĢidir. ġiirin yapısında imgenin önemli bir yeri vardır. Ġmge okuyucuyu yakalamıĢsa, ya da okuyucu imgeyi yakalamıĢsa okuyucu Ģiirden estetik bir haz alır. Ġmgenin çok kullanılması Ģiirin değerini, duygu yükünü aynı oranda artırmaz. Belki konunun muğlâklaĢmasına, flulaĢmasına zemin hazırlar. Bir Ģiirin kalıcı olması için, genelde duygu patlaması sağlayan; derin sözcükleri barındırması değil, onları havaî fiĢeklere benzeten görselliği ve imgeleri olması gerekir. ġiirdeki çağrıĢımları karĢılamak üzere, baĢvurulan estetik araçlardan biri de mazmundur. Bizim geleneksel Ģiirimizde bulunan 63


mazmun, değiĢik dönemlerde abartılı bir Ģekilde örtülü bir anlatıma yönelmiĢtir. Divan Ģairini kapalı, hatta girift bir hale getiren mazmun son dönem Ģiirimizde imgeyle yer değiĢtirmiĢtir. Mazmun Arapça bir kelimedir ve “dolaylı bir anlatım aracı” olarak divan Ģiirinin anlam boyutuyla ilgili en önemli unsurlarından biridir. Batı dillerinden aldığımız imge kelimesi de mazmun gibi bir yönüyle dolaylı anlatım aracı olduğu kabul edilir. Ġmge ile mazmun konusunda bir alıntı ile bitirelim: “…modern mazmun olarak değerlendirilebilecek imgenin, tıpkı mazmun gibi olmazsa olmazı ilk kez söylenilmiĢ olması veya Ģairine özgü oluĢudur. Divan Ģiirinde benzer mazmunların, Ģairlerce farklı kelime, hayâl ve çağrıĢımlar aracılığıyla gerçekleĢtirildiği ve hiç de garipsenmediği bilinir. Aynı durum imge için de geçerlidir. (ġener Demirel, Mazmundan Ġmgeye Bir Yolculuk)

64


ŞİİRDE İLHAM Hayaller… Onsuz yaĢayamıyor insanoğlu. Ġnsanların en önemli yaĢam kaynaklarından birisi hayal. Hayaller, ilhamın beyaz atlı prensi. Ġlham Ģiirin projesi, Ģair Ģiirin mimarı. Ġlhamın elbette Ģiir yazmada bir yeri var fakat ilham gelip Ģairi bulmaz, Ģaire gizlice bir Ģeyler mırıldanan bir suflör gibi davranmaz. ġair ilhamın peĢinden gider. ġiirle iç içe olmanın adıdır ilham, mısralar üzerinde günlerce çalıĢmanın adı. ġiir bilgi ister, teknik ister, biraz müzik ister, konu, bakıĢ açısı, hepsi gerekli. Belki ilham bunların bütününü içine alıyor. Sanatçı olarak doğulmaz, insan melekelerini geliĢtirdikçe ustalaĢır, ilgimize göre bilgimiz de geliĢir. Mesela bir fotoğrafçı baktığı her manzaraya bir vizörden bakıyormuĢ gibi bakar. Bu yüzden sanatçı özel yetenekleri varolan insan diye düĢünülür. ġair de çalıĢarak ustalaĢır. ġiir yaza yaza Ģair olur. Sonra Ģairlik veya Ģiirsellik içini kaplar ve Ģiir yazmak için her Ģey bahane olur. Her sanatın sanatçıya kazandırdığı özel bir duyarlılık, özel bir seziĢ, özel bir bakıĢ biçimi var. Hugo Ģöyle der: “Esrarlı bir ses yükselir içimden, dıĢımdan esrarlı bir ses gelir. Kimin sesi bu, ne söyler bilmem.” Ġlhamı sadece bizi harekete geçiren bir ses olarak tanımlayabiliriz belki. Abdurrahim Karakoç Ģöyle diyor: “ġiirde ilham vardır. ġiir ilhamsız olmaz. Cenab-ı Allah bir ilham veriyor. O ilham bana yazmayı emrediyor. Bakın yağmur yağarken bulutların geldiği gibi, Allah bulutsuz yağdıramaz mı yağmuru? Ama bir vesile ihdas etmiĢ. Ġnsana da bazı Ģeylere görerek, duyarak ihsas ettirdiği için yazdırıyor. Gece vakti yazıyorum; bazıları “romantik” falan diyor...”

65


ġairin eĢyaya bakıĢı Ģaircedir. Ġlham dediğimiz Ģey de budur. Yoksa manevi bir suflör olarak algılayamayız ilhamı. ġair ilhamı yaĢamıĢtır, bir çarpılma, bir beyin kamaĢması; ancak Ģair bundan sonra Ģiirini daha da Ģiir kılabilmek için çaba gösterecektir. Bunun için Valery: "Ġlk mısra Tanrı vergisi, sonrası çalıĢma," der. Edebiyatta; önce hayaller ziyarete gelir yazarı, sonra bu hayaller ilham perisiyle bize seslenir. Dilden dökülen kelimeler mısralara, mısralar Ģiire evrilir ve eser ortaya çıkar. ġiir; ilhamın mayalanmasıdır. ġiirin büyük kısmı alın teridir. Yeteneğin olmadığını söylemeyeceğim elbette; Ģiir yeteneğin üzerine bir çaba ürünü olarak ortaya çıkar. ġair duyarlılığı kazanmak için oldukça fazla ter dökmek gerek. ġair de diğer sanatçılar da hayatlarını sanatlarına adadıkları, sürekli sanatın alanı içinde bulundukları sürece geliĢirler. ġiir bayramdan bayrama ziyaret edilen bir yâren değildir. Yukarıda dediğimiz gibi ilham hayali bir Ģey değil; Ģairin hayatı içinde yaĢadıklarının yanı sıra okudukları da yer alır ilham kavramının içerisinde. Tek bir olayın bir Ģiire ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlıĢ olur. Çevresinde gördüğü her olay Ģairin iç dünyasında bir etki bırakır. Bazı olaylar heyecanları taĢırıcı bir konumda olur Ģair için. Bardağı taĢıran son damla misali. Ġlham denilen Ģey, Ģairin iç dünyasında birikip zamanla cevhere dönüĢen Ģiiri yeryüzüne çıkarmak ameliyesi olarak tanımlanabilir. ġiire katkıda bulunmayan ne var! Yalnız tabiat ve olaylar değil, kitaplar da ruhumuzun denizini kıpırdatır. ÇağrıĢımın manivelası yeni Ģiirleri ortaya çıkarır. Bir mısra, bir Ģiir, bir kitap baĢka bir Ģiirin tohumlarını atmaz mı kalbimize. ġiir; duygu heyecanıdır, Ģairse heyecan tufanı. Bu tufanı harekete geçiren kelebek kanadı ise ilham. Ġlham bazen bir ustanın 66


çekicinden, bazen bir çocuğun kirli ellerinden seslenir bize. ġiir hayattır. Hayatın her alanından bize göz kırpan bir dilber olarak en olmadık anlarda ve alanlarda karĢılar bizi. Her zaman aynı duygu ve ritim trendinde olmayabilir Ģiir. Aslolan Ģiirin güzellik destanı olmasıdır. O güzellik de hayatı bize yansıttığı ve hayata Ģahitlik ettiği nispette var olacaktır. Bilincimiz bir Ģair bilinci olduğu zaman Ģiirimiz gerçek Ģiir olacaktır. EĢyaya Ģairce baktığımız anda her Ģeyin bize ilham verdiğini görürüz. Daha doğrusu Ģiir bir hayat felsefesi olarak Ģairin hayatını yönlendiriyorsa ilham dediğimiz Ģey Ģairin bakıĢlarına sinmiĢtir. ġair, Ģairce hisseden, her baktığı manzaraya Ģiir diye bakan kimse demektir. Ġlham dediğimiz çarpılma durumu zamana, mekâna, Ģairin içinde bulunduğu atmosfere, gönül duyarlılığına göre Ģairi yakalar. ġair, gayri ihtiyari ruhunda Ģekillenen mısraları mırıldanmaya baĢlar. Sonra bu mısralar çabayla ve zamanla olgunlaĢır. ĠĢte bu halis Ģiirin göstergesidir. ġair, bilincini estetik bakabilme ve estetiği ifade etme yönünde geliĢtirmiĢ kiĢidir diyebiliriz. Demek ki Ģairin ilk iĢi Ģair olmaya çalıĢmak olacaktır. Yoksa ben yazdığıma Ģiir diyorum, baĢkalarının ne dediği beni ilgilendirmez diyorsak Ģairliğimizin tartıĢılır olacağı muhakkak. Her ne kadar Ģiir ilham iĢi gibi görünse de, yalnızca ilhamın bir Ģiiri meydana çıkarmada yeterli olmadığını söylemeye gerek yok. ġiirde yerinde kelimeler kullanmanın, özellikle de basmakalıp ifadeler kullanmaktan kaçınmanın gerekliliği herkes tarafından dile getiriliyor. ġiirin düz yazıdan bir farkı olmalı. ġiir sembolizmin sessizliğine tam anlamıyla tekabül etmeli. Anlatılmak istenen sembolleĢtirilerek, musikiye dayanarak ve alegorik bir Ģekilde sunulmalı. Nitekim Ģiir sessizliğin sesinden müteĢekkil olmalı.

67


Çağlara meydan okuyan metinler sadece yatay değil; dikey eksende de etki bırakan metinler. Günübirlik yazılar ve metinler yalnızca yatay düzlemde var olur. Bundan kasıt kendi dönemi içerisinde etkisi sınırlıdır. Daha sonraki dönemlerde unutulur gider. Dikey zamanlarda değerini yitirmeyen metinler anlam katmanları fazla olan, derinlik içeren metinlerdir. Yazıldıktan sonraki her dönemde tazeliğini korur. ĠĢte içinde ter bulunan metinler ya da Ģiirler böyle Ģiirlerdir. ġiiri yazmak için Ģairin elindeki araç dilden baĢka bir Ģey değil. Dilin yapısı Ģair tarafından en iyi Ģekilde kavranmıĢsa üretilen eser kalıcı olacaktır. ġiir yazarken dilin nasıl kullanılacağı, o Ģiiri üreten Ģairin üslubunu oluĢturur. ġair ustalığa eriĢmiĢse, Ģiirin özü ne yolda gerektiriyorsa Ģair o yolda kullanır dili. ġiirin içyapısı belki de Ģairin iç dünyasından baĢka bir Ģey değil belki çocukluğumuzdan itibaren hayallerimiz, acılarımız, umutlarımız, kısaca içimizde oluĢan dünya. Derunumuzda biriken duyguların dıĢavurumu değil mi Ģiir? ġair de, Ģiirin doğumunu gerçekleĢtiren kiĢi. Böylesi bir güzelliğe aracı olmaktan; Ģiiri elimize ve yüreğimize tutuĢturmaktan ve bahtiyarlığa aracı olmaktan mutludur Ģair. Belki de bizim ilham perimiz Ģairin kendisidir. Ġçimizde yeterince yoğun ve kaynayan bir Ģiir izleği yoksa yani yeterince derinden ve yoğun olarak yaĢamamıĢsak ve Ģiir yazdığımızdan habersizsek, yani yazdıklarımızı öylesine yazıyorsak, duygularımızı alt alta sıralıyorsak, Ģiir denen Ģeyin belki kıyısından geçebiliriz ama ulaĢamayız ona. Yazdığımız Ģiir asla sahih Ģiir olamaz. Ġlham, sürekli bekleyiĢte olan, gelmesi için hayat Ģartlarını hazırlayan Ģairin rüzgârdan kanatlarıdır. Yazmaya baĢlamak için 68


ilham gelmesini beklemek gerekmez; Ģair ilhama zemin hazırlamak suretiyle yolun yarısından fazlasını katetmiĢ olur. ġiir içimize doğsun diye günlük rastgele gürültüyü kesmek için bu kadarı yeter de artar. Ġlham perisinin bir Ģaire Ģiir yazdırdığı görülmemiĢtir. Ġlham bize Ģiiri zorla yazdırmaz. Ġlham eskilerin deyimiyle „muharriki evvel‟dir; yani ilk nüve. Bu bakımdan ilhamın arkasından yapılacak çalıĢmayla Ģiir ortaya konulabilir. Belirli bir çabanın sonucu olduğu için de değer kazanıyor. ġiir perilerin değil; insanın ürünü. ġiir, insan elinden çıkması hasebiyle çaba ve ter istiyor.

69


ŞİİR KUTSAL MI? ġiirin kaynağına baktığımızda insanın Tanrıya yalvarıĢının Ģiir(ilahi) Ģeklinde olduğunu görürüz. Allahu Tealayı insan aklının kavraması mümkün değil; Allahu Teala müteal (aĢkın) bir varlık. AĢkın olması sebebiyle ancak remiz yoluyla anlatılabilir. Bu anlatım biçimi Ģiirin esasında var. Bu durumda Ģunu söyleyebiliriz teoloji Ģiirsel bir dille yapılır ya da dini metinlerin Ģiirsel bir dili vardır. Tarihte bilinen ilk Ģair Enheduanna, bir rahibedir. Bir rahibenin söyledikleri de kutsal olacaktır elbette. ġaman dinsel tören, bayram Ģöleni, kurban töreni, dua okuma v.b. görevleri yerine getiren bir Ģairdir aslında. ġamanların terennümü Ģiirin ta kendisi. Trans halindeki Ģamandan baĢkasının söyleyemeyeceği bir söz olarak Ģiirin kutsal bir vechesi var. Araplarda Ģair; cinler, kâhinler dünyasının bir elemanı. Bu sebeple Araplar Ģairlere olağanüstü varlıklar olarak bakmıĢlar. Bir Ģairin lakabı “Diku'l-Cinn”dir; yani cin horozu. ġairler insanüstü bir konumda görülmüĢler her zaman. El Mütenebbi, "peygamberlik taslayan, geleceği haber veren" anlamına gelmekte. Asıl adı Ebu Tayyib olan Mütenebbi'nin bu lakabı almasına "ben Ģiirle geleceği haber veren ilk kiĢiyim" Ģeklindeki mısrasının sebep olduğu söylenmekte. Arapların değer verdiği bir Ģair Mütenebbi. Bu anlatılanlardan sonra Ģunu söyleyebiliriz ki Ģiir ve Ģair kutsallar arasında yerini almıĢtır. N. Fazıl Kısakürek: "Bizce Ģiir, mutlak hakikati arama iĢidir. EĢya ve hadiselerin, bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetle70


rini bularak mutlak hakikati arama iĢi..." diyerek Ģiire kutsal bir hedef belirliyor. Hilmi HaĢal ise Ģöyle diyor: ġiirin sunduğu kutsanmıĢ (yüceltilmiĢ) duygularsa, kutsayan (yücelten) kiĢi de Ģairdir mi diyeceğiz? Yalvaç (Peygamber)ve bilici (kâhin) sayıldığına göre, mitolojik kaynaklardaki bazı karĢılıkları... Çok ta abartılı kaçmaz umarım bu niteleme. Eskilere uzanan yaĢanmıĢlar yolu, Ģiir ve Ģair için sonsuz yakıĢtırmalar öğretiyor insana. Duygu cambazı, bilgi cambazı, göz boyamacı, serseri, sahtekâr, meczup, sihirbaz, Ģeytan v.b. tanımlara maruz kalmıĢtır Ģair. (ġiirin Lav Ġzleri, 44) ġiirin yaratılma süreci kaçınılmaz bir ritüeldir dense yanlıĢ olmaz. Yazmaya geçiĢten önceki deprem sıkıntısı, ruhsal çökelti zaten biliniyor. ġiire çalıĢmak, ibadet gibi ciddiyet gerektirir. ġiir okumak da öyle... Tek baĢına yapılır. Nasıl ki tanrıyla mümin arasında hiçbir perde, hiçbir kimse duramazsa, Ģiirle Ģair arasında, Ģiirle okur arasında da hiç kimse ve hiçbir perde duramaz. (ġiirin Lav Ġzleri, 64) ġiir evrenin en keskin çeliĢkilerinden beslenir yerine göre, kabul. ÇeliĢkideki enerjiyi sindirir içine, kabul. Buna rağmen içsel, dıĢsal iklimiyle barıĢı öncelemesi mucize sayılır. ġiir mucizedir dememiĢ miydik? Sadece mucize olan ürperticidir. (ġiirin Lav Ġzleri, 105) AnlaĢılıyor ki günümüz Ģairi de Ģiiri kutsuyor. Geçen zaman içinde Ģiir mevzi kaybetti, hatta kalabalıklar nezdinde itibarı kalmadı. ġiiri ayakta tutan gençler Ģiirle olan bağlarını kopardılar. O artık popülerlik tahtından indi. Vakarını kaybetmemek için köĢesine çekildi. Meraklısının ilgilendiği bir konumda.

71


Bazıları bu durum için “Ģiir öldü” derken bazıları buna 'Ģiir kendine döndü' diyor. ġiir, her zamanki gibi; o tarif edilemeyen yapısıyla ruhumuzu ayakta tutuyor. ġiirini kaybeden ruhunu da kaybeder. ġiir hayatın anlamı, insana insanlığını hatırlatan sanat dalı. Bütün bunlardan sonra bizim de Ģiiri kutsal bir yere oturttuğumuz söylenebilir. Her ne kadar dini bir metin gibi görmesek de Ģiirin özel bir yeri olduğunu, Ģairin ise özel bir insan olduğunu söylüyoruz sıklıkla.

72


ŞİİR VE ZAMAN Her Ģey değiĢir; çünkü zamanla sınırlı... Bizzat zamanın kendisi değiĢimin simgesi. Mimari, resim, Ģiir hepsinin anlayıĢı değiĢiyor. Fotoğraflar bile bulunduğu anın gerçeğini yansıtıyor; bütün zamanların değil. Her eser yazarın yazdığı andaki duygu ve düĢüncelerinin sonucu. Ancak her yazılanı an ile sınırlamak mümkün değil. Her eser geçmiĢin tecrübesini ve geleceğin okunmasını içinde barındırıyor. Bir kaç dakikada yapılan resim, kısa sürede yazılan Ģiir hayat artı eserin yazıldığı zaman anlamına gelmez mi? Malzemesi herkeste bulunduğundan kolaylıkla hakkında konuĢulan bir alandır Ģiir. Aslında Ģiir ciddi bir iĢtir. ġiir, kendisiyle uğraĢana “Ģair”den baĢka bir vasıf vermeyen ve menfaat sağlamayan bir uğraĢ. Rüzgârın taĢıdığı tohum gibi küçük bir Ģey düĢer önce Ģairin aklına... Bir söz, bir usare... Sonra münbit arazide geliĢen filizler gibi geliĢir. OlgunlaĢmasını bekler Ģair. Bu dönemde Ģair sabır taĢıdır. Sonra kâğıda dökülür olgunlaĢan dizeler. Kâğıda aktarılanın üzerinden de günler, aylar, hatta yıllar geçer. ġairin Ģiirini yazdığı zamanı bile unuttuğu olur. Bu süreye Ģiirin mayalanması diyebiliriz. ġiir yazmak bir hayat tarzı... Sanat ve edebiyatın vazgeçilmez alanlarından biri. Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın deyimiyle “ġiir, dilin çiçeğidir.” ġiirin dilin çiçeği olmasının nedeni, yarattığı duygu çağlayanı ya da zihnimizde sarsıcı bir Ģekilde yeni anlam alanları açabilmesi. Yeni çağrıĢımlara kapı aralamak. Yeni anlamlar ve çağrıĢımlara bizi sevkedecek Ģiirin zamandan azade olması gerek. Zamana düĢen her Ģey eskir, Ģiir de öyle. Ancak zamana yenilmeyen Ģiirler anlam katmanlarının fazla olmasıyla orantılı. ġiir her devrin dilberi ama her devirde okunan bir Ģiir olmak her Ģiire nasip olmuyor. ġiir kâğıtlarda açan çiçek. Ancak çiçekler açtıracak bahar iklimini yaĢatmalı bize Ģair. ġiir hayatın imbiğinden süzülerek zamanın koy-

73


nunda demlenir. Eski Ģiir diyoruz, çağdaĢ Ģiir diyoruz, yeni Ģiir diyoruz; oysa Ģiir ne eskidir ne yeni. Sahih olan Ģiir var, bir de zamanla yok olan sıradan Ģiir. Her Ģiir kendi zamanını yaĢıyor. ġiir okuyucusuyla buluĢtuktan sonra da serüven devam eder. Bir Ģiir yorumlamaya müsait olunca her okuyucu Ģiire kendi iç dünyasında içselleĢtirdiği bir anlam verir. Böylece Ģiir Ģair ile okuyucu arasında bir duygulanma dili olur. Tolstoy, Ģiirle söylenen her Ģeyin nesirle daha iyi anlatılacağını söylese de Ģiirin daha geniĢ kitlelere ulaĢmadaki baĢarısı bizi Tolstoy‟dan farklı düĢünmeye zorluyor. ġiirin zamana hükmetmesi nesirden daha fazla. ġiirin varlığı, insanlığın tekâmül serüvenine, uygarlığın geliĢmesine, özündeki yaratıcılık ve karĢı çıkma niteliğini yitirmeden katılmasıyla mümkün. ġiirdeki bu karĢı çıkma, muhalif olma özelliği, bugün de varoluĢ gerekçesi. Bu baĢkaldırının temelinde insanı insan yapan düĢünmenin bulunması. Bu tür Ģiirler de zamana yenik düĢmeden hayatiyetini devam ettiriyor. ġiirin mânâ yönünden okuyucuda oluĢturduğu hayalî dünya zaman içinde farklılıklar gösterebilir. En derin, en zengin, en etkili Ģiir her okuyucunun kendi altyapısına göre farklı anlayacağı, dolayısıyla çok farklı duygu ve duyarlılıkları barındıracak geniĢliğe sahip olan. Buna anlam katmanları diyoruz. Anlam katmanları fazla olan Ģiirler kendi zamanındaki yatay tesirinden daha çok gelecek zamanlara dikey tesir ederler. ġiir, o kadar özeldir ki daima peĢinden sürükler, asla yığınlara uymaz. Kendisine uyanları kendi mayasıyla yoğurur ama terbiye etmek gibi bir derdi yok. Yalnızca kendisi için var, yalnızca kendisini arayanlara yolunu kaybettirir. Böylece zaman içindeki yoluna devam eder. DeğiĢen her Ģey gibi Ģiir de yeniden yazılır her okunuĢta ama zamana en çok hükmeden de odur.

74


ŞİİRİN ZAMANI Herkes Ģair olabilir mi? Ben herkesin Ģair olamayacağına inananlardanım. Herkes, her Ģey olamadığı gibi neden Ģair olsun? ġiirin çalıĢmakla olan bir tarafı olduğu gibi yeteneğe dönük bir tarafı da var elbette. Ama her insanın da açığa çıksın çıkmasın, minnacık da olsa bir Ģair yanı var. Bunu söylerken, Ģunu önemsiyorum; Ģairden çok önce Ģiire bakmalı. „ġiir nedir‟i kurcalamalı. ġiirin ne olduğunu anlamaya gayret edersek bu Ģiiri yazanın Ģair olup olmadığı konusunda da hüküm verebiliriz. ġiirin diğer edebiyat ürünlerinden farklı bir Ģey olduğunu herkes söylüyor. ġiirin özel üreticisi ve özel alıcısı var. Demek her kalemden çıkmıyor Ģiir. Çıktığı kalemden de istenildiği anda çıkmıyor. Bu anlamda Ģiirin biraz hâl iĢi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü her bulunduğumuz halde yazabildiğimiz bir Ģey değil Ģiir. ġiir her iklimde yazılamıyor. Belki kendisi istediği zaman kendisini yazdırıyor. ġöyle de söyleyebiliriz; Ģiir Ģairini ortaya çıkarıyor. Her edebiyatçı Ģair olur mu? Tabii ki iĢin metodunu çok iyi bilen kimseler iyi Ģiir yazar anlamına gelmiyor. Aslında dünyada da, bizde de Ģairlerin kahir ekseriyeti edebiyatçılar dıĢından çıkmıĢtır. Edebiyat bir ilmi disiplindir, edebiyatçı dediklerimiz iĢin teorisiyle uğraĢırlar. Onlar Ģiirin necesini bilir, ama nasılını ancak Ģair anlayabilir. Bir Ģiirin ne olduğunu, eleĢtirisini bir edebiyatçı en güzel Ģekilde yapar; ama yazmaya geldi mi bunun bir yetenek olduğunu görür. Ġnsanlar kelimelerle konuĢur. Edebiyatçı da kelimelerle uğraĢır. ġiir de kelimelerle yazılır. Ancak Ģiir yazmak öyle kolay bir eylem değil. ġairin ilk edineceği Ģey kelimedir. Kelimeleri tanımayan Ģair mefhumlara, varlıklara nasıl ad verip de değerlendirecek ki, hele 75


bu birazda ruhumuzla ilgili halleri içeriyorsa. Hicranı, vuslatı, elemi, kederi, firakı, gamı, ıstırabı, kahrı bilmeyen; bu duyguları nasıl anlatabilir. Ġnsan ancak bildiği kelimeler kadar düĢünebilir. DüĢünce olmadan neyi, nasıl üreteceksiniz. ġiir kâinatı farklı bir algılama biçimi; insanı, dünyayı, eĢyayı, her Ģeyi... Bu farklılığı elde edemeyenin Ģiirle iĢi olmaz. Bu nasıl bir algılamadır? Hayali olan, düĢüncesi olan, belki müziği olan bir algılama biçimi. ġair bu algılamayı baĢardığında onu kalıplara dökmek ardından gelir. Hece, aruz veya serbest yazmak sonraki iĢtir. Önemli olan bu algılamayı baĢarmak. Zaten her Ģiir aynı zamanda kendi kalıbını da oluĢturur. ġiirin farklı bir Ģey olduğunu ve zaman zaman bazı mısralarda, beyitlerde, belki dörtlüklerde Ģiire yaklaĢtığımızı, o tadı alabildiğimizi söyleyebiliriz. ġu dört dörtlük Ģiirdir dediğimiz zaman sahih Ģiire ulaĢmıĢ oluruz. ġiire yaklaĢtığımız anlar olabilir. Ama Ģiiri bulmak çok kolay ve sıradan bir iĢ değil. Herkes Ģiir yazıyor ama Ģair olmak herkese nasip olmuyor. ġiirle ilgili bütün altyapıyı oluĢturduk, peki Ģiir yazmanın özel bir zamanı var mı? Evet Ģiir yazmanın özel bir zaman aralığı var ancak bu zamanı Ģair belirlemiyor. O zaman dilimini günlerin, ayların hesabı gibi önceden belirleme imkânımız yok. Bir yıldız kayması gibi aniden ortaya çıkıyor. Bir hırsız misali meçhul bir kimlikle, meçhul bir zamanda iĢini görüyor. Sonuç olarak diyeceğimiz Ģiiri yazacağımız özel bir zaman ya da mekân yok. Onu yazacağımız zamanı da mekânı da kendisi belirliyor.

76


ŞİİR CİDDİ BİR UĞRAŞI

Bir demir dağı deli boynuna almak gibidir Her biri âşık olurdu eğer âsân olsa Yahya Bey ġiir, dilin doğuĢuyla beraber ortaya çıkan bir sanat türü. Ancak, kendine ait bir dil ya da söylem kullanması, müzik ve sesle yakın iliĢki içinde bulunması ve estetik bir etkileme gücünün olması herkes tarafından kabul edilebilecek özellikler. GeçmiĢten günümüze Ģiirle uğraĢanların hemfikir olduğu bir Ģiir tarifinin olmaması, Ģiiri bilinmezler arasına koyuyor diyebiliriz. Doğal olarak tarifi yapılamayan bir uğraĢının zor olması gerek. Herkes duygularını istediği Ģekilde dile getirebilir. Bunun yadsınacak bir tarafı da yok. Ancak herkes her söylediğini Ģiir olarak adlandırması “Ģiir öldü” tezini canlı tutuyor. Bir iĢin erbabı olmak hiç de sanıldığı kadar kolay değildir; hele Ģair olmak, kanaatimce en zor uğraĢlardan biri. Üç-beĢ Ģiir yazmakla olacak, sıradan bir iĢ değil. Eskilerin tabiriyle dirsek çürütmek gerekiyor. Dilin yapısını bilmeden, belli baĢlı Ģairleri okumadan Ģair olmak zor elbette... ġiir gönül iĢi, Ģair olmak için Ģiire sevdalı olmalı ama bu tek baĢına yeterli değil. ġiirde ter olmalı, alın teri… ġair, Ģiirin peĢinde yılmadan, yorulmadan mütemadiyen koĢan adam. Yazdığı hem ses hem de mânâ itibariyle kulağa ve akla hoĢ gelen. ġair, ilkçağlardan günümüze kadar toplumun ileri gelenlerinden, bilge ve hikmet sahibi olduğu için toplumun kutsadığı, toplumun ortak duygu ve duyarlıklarının sözcüsü olarak görülen ka77


rizmatik ve dönüĢtürücü bir kiĢi. Ġstisnalar dıĢında her dönemde Ģair kendi toplumunda düĢünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen bir kiĢi olarak kabul ve saygı görmüĢ. Toplumun elitlerinden kabul edilmiĢ. ġair dünyayı, olayları farklı perspektiften değerlendirir. ġairlerin davranıĢ biçimleri de toplum ortalamasının yani normalin dıĢında. ġairler, toplumdan farklı davranan, olaylar karĢısında farklı tepki gösteren insanlar. EĢyaya bakıĢları baĢka bir zaviyeden. Tabiatın inceliklerine bakmak ve eĢyayı farklı yorumlamak özelliğine sahipler. Duygu yoğunlukları nedeniyle anlaĢılmaz girift bir ruh yapıları var. Bu sebeple Ģairler anlaĢılamayan insanlardır dersek abartı olmaz. Bazen kadife kadar yumuĢak, bazen elmas kadar sert… Ama her zaman bir Ģair duyarlılığı içindedirler. Ġzlenimlerini halka aktarırken diğer sanatçılar kadar rahat değil çünkü ne günlük konuĢma dilini kullanabilir ne de düzyazı tekdüzeliğini. ġairin dili diğer tüm yazın türlerinin dilinden farklı bir tekniğe sahip. Bu sebeple Ģiiri ciddi bir iĢ olarak görmek lazım. ġiiri, duygulandığımızda veya duygularımızı anlatma ihtiyacı hissettiğimiz zamanlarda sarfettiğimiz sözler olarak görmemeli. ġiiri estetik bir biçimde kendi kalıbına dökmeli ve orada Ģekillendirmeli. Aklımıza geldiği gibi söylediğimiz sözlerin, ancak güçlü bir iĢçilikle Ģiir olabileceği bilincine varmalıyız. ġiir, emek iĢi. Kolay mı ciltler dolusu sayfalarda söyleyemediğini birkaç dizeye sığdırmak? ġair içimizden biri. Bizim kullandığımız kelimeleri kullanır. Ancak hislerini duygularını bizden farklı ifade eder. ġair kelimelere duygu katar, ruh katar. ġair laf üretmez, Ģiir oluĢturur. ġair kelimelerin kuyumcusudur. Bu yüzden “darası alınmıĢ söz”dür Ģiir. Bu yüzden Ģair zorlukların adamıdır. Bir baĢına çıkar yola. Ġnce iĢcilik 78


ister Ģiir. Hakan Kalkan Ģöyle der: “ġairin görevi vicdan rahatlatmak değil, zihinleri çatlatmaktır.” Bunu baĢarabilmek için fazlaca efor sarfetmeli Ģair. Kelimeler, birer semboldür Ģairde. Dolayısıyla karĢıladıkları varlık ve nesnelerin kendisi değildir. Bir de bunlara Ģairin Ģahsi tasarruflarını ekleyecek olursak, Ģairi anlamamız zor olacak demektir. Bu durum ise, bize Ģiirin oldukça muğlâk ve müphem bir yazı türü olduğunu gösteriyor. Bu yüzden ciddi uğraĢıdır Ģiir yazmak. Hz. Mevlana„ya ithaf edilen “Hamdım, piĢtim, yandım” sözündeki piĢmeden, yanmadan söylenen söz, yazılan Ģiir; suya çizilen resime benzer; silinir, unutulur gider. Sözcüklerin sözlük anlamlarından öte anlam sınırlarını zorlayan, hatta aĢan uğraĢılardır Ģairi üstün kılan. ġiir, bir dolup taĢma iĢidir.

79


ŞİİR VE İDEOLOJİ Günümüzde Ģiir hayatımızın ne kadarını iĢgal ediyor? Buna kolay cevap veremeyiz; Ģu kadarını söyleyebiliriz ki Ģiir tahtını kaybetmiĢ gibi görünse de tenha iklimlerde her zaman varlığını sürdürüyor. Çünkü Ģiir hep var ve Ģiir hayatın bir parçası, anlamı… Bunun için düĢünce dünyamızın Ģekillenmesinde de Ģiir ön planda. Bir Ģiire ideolojik zaviyeden ziyade Ģiiri "Ģiir" yapan unsurlar ekseninden bakmak yerine 'estetik kaygı' gözeterek Ģiire bakmanın çok daha 'sahih' bir davranıĢ olduğunu düĢünüyorum. Bir Ģiirin Ģiir değerinin Ģairinin dünya görüĢü veya ideolojisinden kaynaklanamayacağı, Ģiirin estetik açıdan algılanması gerektiğini birçok Ģiir sever kabul eder. ġiire estetik açıdan bakarken Ģairinin dünya görüĢünden de, ideolojik yaklaĢımından da yalıtılması gerek. Böyle bir bakıĢ açısı Ģiiri yerli yerine oturtabilir. ġiiri 'Ģiir' olarak algılamak ve Ģiire 'Ģiir' olarak bakmak Ģiiri daha iyi anlamamızı sağlar. Bütün bunlar, Ģiirin bir dünya görüĢü, bir misyon, farklı bir hayat anlayıĢı taĢıdığı gerçeğini değiĢtirmez. ġairin dünya görüĢü, elbette ve ister istemez Ģiire sirayet edecektir. Ancak, zeytin içindeki yağ gibi... ġiirin estetik kıvamını bozmadan, Ģiirle yoğrulacaktır fikir. Her Ģair kendi dünyasını veya dünya görüĢünü Ģiirine yansıtacak. Bundan daha doğal bir Ģey olamaz. Öte yandan, Ģiirin varlık bulduğu yegâne alan dil olduğuna göre, bir Ģairin dili en güzel Ģekilde kullanması, dile hâkimiyeti ve güzeli güzellikle anlatmadaki hassasiyeti, ideolojik kimliğinden de, dünya görüĢünden de, yazdığı dergilerden de çok daha önemli. Bir Ģairin ideolojisini paylaĢmayabilir, dünya görüĢünü veya hayat 80


tarzını benimsemiyor olabilirsiniz. Ama bu durum size bir Ģairin Ģiirlerini tamamen silip atmak yetkisi vermez, vermemelidir. Bu konudaki yanlıĢ tutumumuz Türkiye‟nin yetiĢtirdiği iki büyük Ģair Necip fazıl ve Nazım Hikmet‟i okumayan nesillerin yetiĢmesine sebep oldu. Farklı bakıĢ açılarına sahip okuyuculardan bir kısmı Necip Fazıl‟ı, bir kısmı da Nazım Hikmet‟i okumadı. Bu ise hem Ģiir için hem de Ģiire meraklı gençlerimiz için bir kayıptı. Bazı dergilerin yaptığı gibi, Ģairlerin ideolojilerine, dünya görüĢlerine göre değerlendirilip dergilerde yer verilip verilmemesi bizim ayıplarımızdan birisi. ġairlerin diğerini görmezden geldiği ve dolayısıyla yok saydığı; hani, Ģiirin estetik kulvarlar dıĢında ideolojik içeriğine göre algılanıp değer bulduğu, benimsendiği ortamlar bizim Ģiirimize vurulan en büyük darbedir. Ġçerisinde ideoloji bulunmayan Ģiirlerin bile sırf altındaki imzadan dolayı yok sayılması ne kadar esef verici bir durum. ġiirin poetik sorunlarından ziyade, ideolojik ĢartlanmıĢlıkla ele alınması Ģiirden uzaklaĢmamızı sağladı. ġiire sadece sanat penceresinden bakmak en doğrusu. Bekir Sıtkı Erdoğan, "ġiire ideoloji girdi mi Ģiir kezzap dökülmüĢ gibi kesilir. ġiirde ideoloji olmaz, Ģiir bir zümrenin malı olmaz." demekte. Kısaca Ģiirde kıstasımız estetik yan olmalı. Son olarak Ġsmet Özel‟in Esenlik Bildirisinden alıntı Ģu mısralar ile yazıyı noktalamak istiyorum: “Duygular paketlenmiĢ, tecime elveriĢli gövdede gökyüzünü kıĢkırtan Ģiir sahtedir gazeteler tutuklamıĢ dünya kelimesini o dünyadan, o Ģiirden öç almalı demektir”

81


ŞİİR VE FELSEFE ġiir edebiyat türlerinin içerisinde haklı bir üne sahip. Eli kalem tutan herkes tarafından en az bir kez denenmiĢ. Bir bakıma kültürün, medeniyetin, kısaca hayatın kaynaklarından birisi Ģiir. Kültür, bir anlamda, Ģiir ve Ģiirsellik üzerine kurulu. ġiirini yitiren kültürler, aynı zamanda dilini yitirerek kendisine yabancılaĢan kültürler. ġiirsizlik kültürel bunalımın iĢareti. Ġnsanın fıtrattan uzaklaĢmaya baĢladığının da bir göstergesi. ġiirin ve Ģiirselliğin düĢmanları, aynı zamanda insanın ve onu insan kılan değerlerin de düĢmanları. Bu nedenle Ģiirin tarihi insanın tarihiyle baĢlar. Ġlk insanın Ģiirsel yakarıĢıdır onu Rabbine yaklaĢtıran. Uygarlık tarihi içinde Ģiir hep var olmuĢ. ġiirsiz bir döneme rastlamak imkânsız. ġiirin zirve yapıp taçlandığı dönemler olmuĢ. Gazel, haiku, mani, epigram, destan olmuĢ, ama hep var olmuĢ. Kendi küllerinden doğmuĢ her zaman. “Logos spermaticos” diyor Kayserling, yani, gebe bırakan söz, ruhları dölleyen söz. ġiir gibi felsefe de insanların ilgilendiği alanların baĢında bulunmakta. Günümüzde Ģiir ve felsefe, diğer bilim ve sanat dalları gibi, birbirinden farklı uğraĢlar ve disiplinler durumunda. Ancak Ģiir ve felsefe arasındaki bağıntı her zaman var olmuĢ. Kadim Ġslam geleneğindeki hikmetli söz söyleme anlayıĢı da Ģiirle felsefenin beraberliğini göstermesi açısından önemli. Ġbnu Hazm‟ın Güvercin gerdanlığı, Ebul ala el-Maarri‟nin divanı, Ömer Hayyam‟ın rubaileri. Bu listeyi istediğimiz kadar uzatabiliriz. Yukarıda saydığımız örneklerde ve saymadığımız birçok Ģairde felsefenin Ģiir biçiminde, Ģiirin diliyle ortaya konulması söz konusu. Ancak bir de felsefi yapıtların içinde yer alan Ģiirler ve Ģiirsellikler de söz konusu ki bu durum konumuzun dıĢında. Ġdeolojik ifadelerin Ģiiri güdük bir haberleĢme alanı durumuna soktuğunu biliyoruz. Ġsmet Özel‟in de savunduğu görüĢe göre “Ģiir-

82


ler, bir dünya görüĢünün metinleri değildir”. “Benimsediği düĢüncelerin Ģiirlerde terennüm edilmesini özleyen insan ne zavallıdır!” ġair bunları söylerken düĢünceden ve felsefeden beri olan bir Ģiiri kastetmiyor. Bunu Ģu ifadesinden anlıyoruz: “Ģiirde alttan akan bir düĢüncenin varlığını kabul ediyorum.” Felsefenin, fikrin Ģiire kazandırabileceği derinlik kadar, Ģiirin felsefeye kazandıracağı pek çok imkân söz konusu. DüĢüncenin Ģiire yedirilmesi, Ģiiri tahakkümü altına almaması Ģiirin Ģiir olarak hayat bulmasını sağlar. ġiirle uğraĢı bir açıdan bir yaĢam biçimi. ġiir, bir düĢünme faaliyeti. Bu anlamda Ģiirle felsefenin yolları kesiĢir. Tefekkürün beslemediği Ģiir ham ve yavan olacaktır. DüĢünmenin her kültürde, her toplumda ve her medeniyette farklı formları var. Bizde Ģiir bir düĢünme ve düĢündüğünü ifade etme biçimi… Felsefenin düĢünceyle olan alakası bizim konumuzun dıĢındadır. ġiirin felsefeyle olan irtibatı ise sanatın bütün alanlarında olduğu gibi karmaĢık bağlar içerir. Sanat alanı kültürel bir saha olarak üretmeyle ilgili. Sanat içerisinde üretilen her Ģey tefekkür mahsulü. ġiir üretiminde de ülküler ve idealler önemli rol oynar. Üretim esnasında kalıp ve kurallar zorlanır, ifadeler çeĢitli formlarda ortaya konulur. ġair duygu, his, fikir üzerinden yola çıkarak kafasında kurduğu dünyayı Ģiire aktarır. ġiir bir mefkurenin arayıĢıdır; iĢte bu arayıĢta felsefenin payı oldukça büyük. Tefekkür edilen Ģeyi aktarmak, ifade etmek ortam iĢi. ġiir Ģaire bu ortamı sağlıyor. ġiirde insani duygularımız dile geliyorsa, orada hikmete ve bilgeliğe ulaĢmıĢtır Ģair. Filozofların kâinat hakkında belirli bir görüĢ elde etmeye çalıĢan, insanların etik duygularını inceleyen, bu manada iyi insanı önceleyen Ģahıslar olması; felsefenin bilgeliği seven bir disiplin olması, islam literatüründe “insan-ı kâmil” diye ifadesini bulan mükemmel insana ulaĢmayı hedefleyen görüĢe karĢılık gelebilir.

83


Ġslam düĢünce sisteminde önemli yere sahip olan Ġbnu Arabî, Ġbnu Hazm, Mevalana, Yunus, Ġkbal, Mehmet Akif gibi Ģahsiyetlerin hem tefekkür, hem de Ģiir alanında üstad olmaları tesadüfî değildir. ġiir ve tefekkür boĢlukta yuvarlanan insanın gerçeğe attığı bir kancadır. Yani Ģairin aynı zamanda arif bir kimse olması elzemdir. Belkide Ģairin olmazsa olmaz Ģartı. Felsefenin hayata ve kâinata karĢı ferdi bir tavır olduğunu söyleyenler için filozoflar ne ise Ģair de o. ġairin topluma sözcülük yaptığı kabulünden hareket edersek ġair Nefi ile Sokrates arasında fark yoktur. ġiirin yapısında bir gerçeği arayıĢ bir gerçeğe ulaĢma ve gerçeği haykırma arzusu var. Çünkü Ģair; toplumda meydana gelen haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, çarpıklığa baĢkaldırıda bulunan insan. ġair özellikle toplum vicdanının sözcülüğünü yapan militan bir yapıya sahip. ġair, bir Ģey söyleyebilmenin dinamizmiyle dolu olan, söylemin eylem kadar kendisinde bütünleĢtiği insan. ĠĢte bu militan ve sarsıcı yapı, kendi içerisinde insanı, toplumu eleĢtiren, kendince bir hayat kurgulayan, yapıp bozan bir felsefi derinlik içerir. Sıradanlığın dünyasında, tefekkür ve Ģiir bir sıradıĢılık olmuĢtur her zaman. Ancak tefekkür gibi Ģiir de bir tılsımlı değnek gibi bizi doğruya yöneltemez, sadece gösterir. Her ikisi de doğruyu nerede bulacağımızı, nerelerde aramamız gerektiğini söyler. Eğer filozof ve Ģairler gibi toplumun düĢünen kesimi olmasa yığın hale hükmeder. Burada Ģair ile filozofu aynı kategoriye koyarak Ģaire paye vermek istediğim sanılmasın. Yunancada Ģair ile dahi kelimelerinin aynı kökten geldiğini aktarmam ne anlatmak istediğimi ortaya koyar sanırım. ġiir insanın iç dünyasının dıĢa yansımasıdır. Ġnsandan uzak bir felsefe olamayacağı gibi insandan uzak bir Ģiir de mümkün olamaz.

84


ŞİİR VE MÜZİK "Müzik, her yerde anlaĢılabilen, gerçek anlamda ortak olan dildir” diyor, A. Schopehauer. Ne tür Ģiir yazılırsa yazılsın müzik, yani ses ve uyak Ģiirin vazgeçilmez öğelerinden. Geleneksel Ģiirimizdeki kafiye, vezin gibi ses benzeĢmeleri Ģiiri müzikal bir forma koymak için gerekli. ġiirde kullanılan redif, zengin kafiye, tam kafiye ve yarım kafiye ile nakaratlar Ģiirin hem kulağa hoĢ gelmesini sağlıyor, hem de daha akılda kalıcı olmasına sebep oluyor. Dini kitaplar ilk teganniyi Hz. Davut‟un söylediğini, ilk mersiyeyi ise Hz. Âdem‟in, oğlu Habil için söylediğini yazar. Fakat mersiyenin müzikal olmadığını söyleyebilir miyiz? Sonuç olarak ikisinin de aynı kaynaktan beslendiğinde Ģüphe yok. Çünkü ikisi de insan ruhunun ürünü. Ancak melodinin dili kelimeler kullanmaz. Bu nedenle beyinlerimizden çok kalbimize seslenir. ġiir iç ritimlerle bir melodi oluĢturuyorsa Ģiirselliğe daha çok yaklaĢıyor. Aslında Ģiir kendi içinde bir musikiyi barındırır; buna ahenk diyoruz. Bu durum da bize müzikle Ģiirin ne kadar iç içe olduğunu gösterir. En azından bizim geleneğimizde. Daha gerilere gidersek bizde Ģiir kopuz eĢliğinde söylenir. Eski Yunan edebiyatında ozanlar Ģiirlerini lir denen telli bir sazla söyledikleri için, bu türlü Ģiirlere lirik denmiĢtir. Günümüz Türk edebiyatında da âĢık, ya da saz Ģairi adı verilen halk ozanları Ģiirlerini hâlâ sazla söylemekte. Ahmet HaĢim Ģiiri “musiki ile söz arasında, sözden ziyâde musikiye yakın, ortaklaĢa bir dil” olarak görür. Müziğin oluĢturduğu atmosferde hiçbir Ģey ona karĢı koyamaz. Verdiği duyguyla birlikte daha da cazip hale gelir. Ama o hiçbir zaman ete kemiğe bürünemez. BoĢluk müziğin zeminidir, bazen sizi bir bulut gibi boĢlukta asılı bırakır. ġiir, yoluna sessiz devam 85


edebilir ama sözsüz devam edemez; çünkü söz Ģiirin hammaddesidir. Müzik ise sözsüz olabilir ama sessiz olamaz. ġiir, sözcüklerin müzikal tınısına aĢina olanların, onun ses değerlerini, müziğini ve ritmini anlayabilenlerin tılsımlı sesi. ġair olanlar her sözcüğün kendine özgü bir müziği olduğunu çok iyi bilir. Mısralar arasındaki müzikalite, Ģiirin teneffüs etmesi olarak kabul edilebilir. Alliterasyon, asonans gibi sanatlar kullanılarak Ģiir, melodik tarafıyla kendini kalıcı kılmanın imkânını arar. ġiir, sayfalarda suskunluğa bırakılmıĢ karalamalar olmak yerine, melodik yanıyla, beğenilmesi ve okunması amacıyla yazılmaz mı? Okunurken de bir müzik tadı vermez mi bize? Paul Verlaine, Ģiir için “her Ģeyden önce musiki” der. Ahmet HaĢim, “ġiirde kelime, manasıyla değil telaffuzuyla bir değer ifade eder,” der. Yahya Kemal, Ģiiri notası ve durakları belirli, nağmesi olan bestelenmiĢ bir musiki parçası ile eĢ değer tutar. ġöyle der: “ġiir, nesirden bambaĢka bir hüviyettedir. Musikiden baĢka bir musikidir, diyeceğim. Yazılan ve okunan Ģiir çok iyi olsa bile, hâlis Ģiir olamaz. ġiirde nefes ve ses iki esaslı unsurdur. Mısranın ayakları yerden kopmazsa ve uçmazsa yahut da ister en hafif perdeden olsun, ister Ġsrâfil‟in Sûr‟u kadar gür olsun, kulağı bir ses gibi doldurmazsa hâlis Ģiir değildir.” Aslında Ģiir okunur, söylenmez. ġiiri okuyup anlamak gerekir. Dinlediğimiz zaman ise Ģiiri derinlemesine kavrayamayız. ġiiri dinlediğimizde daha çok müzikalitesine dikkat ediyoruz. Dinleyicisini müzikal dünyanın içine çekebilen Ģiir baĢarılı olabiliyor. Ancak Ģiiri anlamak için okumak gerekiyor. Dinleyici olarak Ģiirle karĢılaĢtığımızda müzik devreye giriyor; Ģiirin kendisinde var olan müzik... O özünde musikiden ayrılmaz. Bir Ģiirdeki içerik, düĢünce ne kadar

86


Ģiirsel olursa olsun, musiki öğesi eksikse insan o Ģiirin tadını pek alamıyor. ġair Edgar Allan Poe Ģöyle der: “ġiir, zarif bir düĢünceyle kaynaĢmıĢ müziktir. DüĢüncesiz müzik, sadece müziktir. Müziksiz düĢünce de yalnızca düzyazıdır.” ġiirle düzyazının farkını belirleyen müziktir. Buna Ģiirin ahengi diyebiliriz. ġair Ģiiri oluĢtururken yegâne aracı olan dili kullanarak müziği yakalamaya çalıĢır. ĠĢte, Ģiir bu açıdan düzyazıdan ayrılır ve içindeki ahenkle Ģiirselliğini ve müzikle olan iliĢkisini ortaya koyar.

87


MİTOSLAR VE ŞİİR Kaynağı ne olursa olsun; mitoslar, bugün de sanatın yararlandığı bir ilham kaynağı. Sözlü ya da yazılı edebiyat ve sanat kollarının hepsinde yer bulması, mitosların Ģiiri besleyen önemli kaynaklardan olduğunun da göstergesi. ġiiri besleyen kaynaklardan biri de mitler. Mistik ve gizemli tarafıyla mitos elbette ki en çok Ģiire yakın duruyor. Mitoloji‟nin ilk kaynaklarına dair eserleri kaleme alanların Ģairler olması ve kullandıkları dilin Ģiir dili olması bir tesadüf olabilir mi? Bu benzerlik bizi ister istemez Ģiirle mitoloji arasında bir bağ kurmaya zorluyor. Bu konuda Köprülü Ģöyle der: “ „Güzel sanatlar‟ ismi altında toplanan Ģiir, musikî, heykeltıraĢî, resim, mimarî, raks‟ önce dinden yani dinî ayinlerden doğmuĢ, uzun müddet tamamıyla dinî bir mahiyette kalmıĢtır. Ġnsan cemiyetlerinde insanlığın zihnî faaliyeti yavaĢ yavaĢ „dinî Ģekiller‟den „Lâdinî=dindıĢı‟ Ģekillere geçerek „dinî ayinler‟ daha sonra „dindıĢı oyunlar‟ mahiyetini alır ve itikadları doğuran faaliyet, san„at eserlerini de vücûda getirir.” Ancak Ģiir mitolojiden bağımsız olarak kendi serüveni içinde yalnızca statükoya değil, kendi dönüĢtürdüğüne ve ürettiğine de karĢı çıkarak bir bakıma kendisiyle çeliĢir ya da Simurg gibi kendi küllerinden yeniden doğar. Mitoloji ve mitolojik öğeler, Ģiirin serüveni içinde sık sık karĢılaĢtığımız temalar haline gelmiĢtir. GeçmiĢe dair mitolojinin modern çağın insanı tarafından kabul görmemesi sonunun geldiği anlamına gelmez. Mitlerin bizi cezbeden, düĢündüren yönü, ilgimizi çekmeye devam edecek insanlar yeni bir mitoloji oluĢturmayı sürdürecektir. Çünkü insan beyni üretmeye her zaman teĢne. Belki de Joseph

88


Champbell‟in dediği gibi: “GeçmiĢe dair mitoloji sona ermiĢtir. Bize yeni mitolojiler lazım” Bir durumu, bir olayı bir Ģeyi yeniden adlandırma ve anlamlandırma unsuru, Ģiirin ve mitolojinin aynı kaynaktan beslendiklerini gösterir. Yani hayal gücünden, üretimden, imgelemeden, kurgudan… BaĢka bir deyiĢle Ģiir de, mitoloji de bizi yeni hayaller deryasında gezdirir. Var olanı olduğu gibi kabul etmeyip onu yeniden üretmek Ģiirin ve mitolojinin ortak yanı. Mitoloji, varlık karĢısında hayrete düĢen insanın, yaĢadıklarını kendince anlamlandırarak kurguladığı, ortaya koyduğu hikâyelerdir. ġiir ise Ģairin var olan dili yadsıyarak o dilin dıĢında baĢka bir dil arayıĢının ürünü. Bir nevi beyin kamaĢması olarak adlandıracağımız bu durum eĢyayı yeniden yorumlamanın bir biçimi. Bu bakımdan Ģiire “çağdaĢ mitoloji” de denebilir. Bilhassa, ilkel seviyede ontolojik ve teolojik yorumlar, kaynağından saparak mitolojik unsurlara dönüĢmüĢtür. Mitolojik bakıĢ, nesneleri, direkt veya dolaylı yoldan Tanrıya irca eder. Bu olgunun kolayca yaygınlık kazanabilmesinin sebeplerinden birisi, hitap ettiği katmanlarda, hüsnü kabulle karĢılanmaya müsait bir fıtratın varolmasıdır. YaradılıĢa dair hayranlığı terennüm etmenin, yaratıcı hikmete mestane bir hayranlıkla meftun olmanın, temaĢa edilen manzaralar hakkında teolojik yorumlar oluĢturmanın sonu olmayacak. Dünyanın maddi sırlarını anlamaya müteveccih metodolojik yaklaĢımlar yanında teolojik yaklaĢımlarda fıtrat gereği yeni aktarımlarla varlığını sürdürmeye devam edecektir. Ġnsan zihninin algı ve aktarma seviyesinin de buna zemin olacağını düĢünmekteyim. Ġnsan zihninin üreteceği mitler, Ģairin Ģiirinde de her zaman kendine yer bulacaktır. 89


ŞİİR VE SEZGİ Ġçine doğduğu çevrenin kiĢiye öğrettiği bir hayat tarzı vardır. Sonradan öğrenilen ve tercih edilen davranıĢ ve düĢünüĢ biçimleriyle Ģahsiyet kazanırız. ġahsiyet dediğimiz, sürekli değiĢim potansiyelini içinde barındırır. Ġnsanın en önemli içgüdülerinden olan “arayıĢ” saikinin Ģahıstaki somut tezahürlerinden biri de Ģiir. Modern çağ ve eğitim sistemleri insanı tek tipleĢtirmenin peĢinde. Daha açık bir ifadeyle fabrikadan çıkan ürünler gibi benzeĢen insanların olduğu bir dünyada yaĢıyoruz. Artık nasıl düĢünmesi gerektiğini bile insana sistem söyler hale gelmiĢtir. Bu hayli dramatik bir süreçtir. Kendisi olamayan insan bir baĢkası olarak hayat yaĢamaktadır. Sezgi ise kiĢiye özel bir durum. Sezgi, maddi dünyaya, aklın öngördüğünün tersine mutlak hükümlerden kaçınarak bakar. Böylece birey, duygularla kavranılan ve çoğu kez acı veren, kısıtlayan gerçekliği yadsımanın, giderek aĢmanın yolunu arar ve kendince bulur da. Ġslam sezgiyi de bilgi kaynakları arasına koyar. Gazzali‟de sezgi Tanrının insana bilgi ve bilgelik verdiği bir yetenektir,” der. Sezgiyi Ģu ayetlere dayandırır Müslüman sanatçılar: “Kervan (Mısır‟dan) ayrılınca babaları: “Doğrusu, ben Yusuf‟un kokusunu alıyorum. Sakın bana bunadı demeyin!” dedi. (Oradakiler:) “Vallâhi, sen hâlâ eski (sayıklama) ĢaĢkınlığındasın.” dediler.” (Yusuf, 94-95) Bilim kavram ve terimlerle düĢünür, belgeye dayalı bilgi üretir ve öğretir. Oysa sanatın ürettiği Ģiir, somut bilgi değil; imgelere, insanî sezgiye dayanan farklı türden bir üründür. O nedenle de yalnızca sezdirir, yaĢatır. Sanat, gerçekliği sezgi yoluyla yeniden üreterek yeni bir biçime dönüĢtürür. Ġdeal olanın bilgisine sezgi yoluyla ulaĢmaya çalıĢır. Sanatsal üretim, bu güdünün ortaya çıkıĢ biçimidir. Ġdeal olan henüz

90


çok uzaktadır ve gerçekliğin andaki Ģekliyle çeliĢki içindedir. Sanatsal üretimin en yoğun biçimi olan Ģiir, sezgi yoluyla kendini var kılar. Yazıdaki teĢbihi, Ģiirdeki mazmun ve imgeyi bu anlamda kabul edebiliriz. Sezgi bir anlamda bireydeki ben‟in harekete geçirilmesidir. ġair, bu mücadelenin insanıdır. O farklı bir kiĢi olarak karĢımızdadır. Toplum adına konuĢur ama toplumdan farklı bir izlekte ilerler. ġair sezgilerin çocuğudur.

“Bilmezdim Ģarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düĢmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her Ģeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaĢmıĢım, duyuyorum; Anlatamıyorum.” Doğu Ģiirinde öne çıkan mistik taraf Ģiirin sezgi yanını besler. ġair, Ģiire özgü olan sezgi gücüne sahip. Bu güçlü taraf Ģiiri besleyen önemli kaynaklardan biri. Önemli Ģairlerin doğu toplumlarından çıkması da bana göre doğu Ģiirindeki bu gizil gücün yansıması. ġiirsel öz, her Ģeyden önce Ģair bilincinin aĢkın bir yöneliĢidir. Bu anlamda sezgiyi hassas radarlara benzetebiliriz. ġair toplanan sinyalleri iĢleyen, dönüĢtüren ve hatta yeniden üretebilen insan. Belki de Ģair Ģiirini sezgi yoluyla üreten çağdaĢ Ģamandır. Sanat gerçekliği değil ütopyayı rehber edinir. Sanatçının her zaman bir „kızıl elma‟sı vardır. Ġdeal olan henüz çok uzaktadır ve gerçekliğin andaki Ģekliyle çeliĢki içindedir. Sanatsal üretimin en yoğun biçimi olan Ģiir, sezgi yoluyla okuyucusunu bu hedefe yöneltir. Ġster mazmun olsun ister imge bunlar Ģiiri Ģiir yapan öğeler olarak karĢımıza çıkar. Çünkü Ģiir düzyazıdan farklı bir Ģekilde ifade etme biçimidir. Mazmun ve imge Ģaire bu ifade biçimini sağlar.

91


KİMLİK VE TAKLİT ARASINDA ŞİİR Aidiyetlerimiz bize kendimizi güvende hissettirir. Zahmetsiz, çabasız, uyar mı uymaz mı bana diye düĢünmeye gerek duymadan üstleniveririz çünkü. Aidiyetlerimiz, hayata ve olaylara bakıĢımızın belirlenmesinde önemli etken. Böylece yalnızlık duygusunun üstesinden de geliveririz. Kendini ifade etmekte zorlanan insanın kendini kalıplarla ifade edilmiĢ bulması aidiyetin en anlaĢılır tarafı. Bir üst kimliği kendi kimliğinin yerine koyarak sahiplenmek insana güven duygusu da verir. Kimlik dediğimiz Ģey dünyaya, hayata ve olaylara bakıĢımızı inĢa eder. KiĢilik ya da Ģahsiyet bireydeki özün varlığını bilmesidir. Kimlik ise Ģahsiyetin bilinç hali. ya da Ģahsiyet içinde bulunduğumuz medeniyetin bizi inĢa etmesi. Sanata bakıĢımızda da kimliğimizin önemli tesiri var. Ġnsandaki kimlik yazıda üslup gibidir. Ġçinde yaĢadığımız coğrafyanın kiĢiliğimizin oluĢmasına tesir ettiğini Ġbnu Haldun söylemiĢ yıllar önce. Ġnsani mantalite geliĢtikçe, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler arttıkça bize yeni anlayıĢlar empoze edilse de fakat içinde yaĢadığımız medeniyetin etkisini inkâr edemeyiz. Her ne kadar batılı fenomenlerle iç içe yaĢıyorsak da, bizim de içinde bulunduğumuz doğu toplumlarına has özellikler taĢımıyor değiliz. Ġçinde yaĢadığımız topluma aidiyetimiz kimliğimizi de inĢa ediyor. EleĢtirel akıldan uzak kalan ve içine kapanarak katlanmayı, yetinmeyi ve itaat etmeyi yaĢam biçimine dönüĢtüren çile toplumlarında Ģahıs özgün eser veremez. Çünkü kiĢi Ģahsiyetini tamamlamamıĢtır. Bulunduğu konumda zamanı ve kendi kimliğini algılamanın uzağına düĢen yazar özgün olmayı baĢaramaz. Sonuçta hayranlık kültürünün yönlendirdiği bir birey çıkar karĢımıza. Öz92


gün olmanın varlık sebebi olduğunu kabul ettiğimiz Ģiirin böyle bir kiĢi tarafından yazılmasını beklemek zor. Yazılan Ģiir mutlaka taklit nevinden olacaktır. ġiirsel öz, insanlık tarihinin bilinç halidir. ġiirin hamulesi, tarihsel varlıkla anlamlı bir iliĢki içindeki insani özdür. ġiir, özde olanı açığa çıkarmaya vesile olan bir araç. ġair ise bunu kendine görev edinen, toplumu güdülemeye çalıĢan Ģahıs. Bu arayıĢın sözcülüğünü ezelden beri üstlenen Ģiir, söylenmesi gereken ne varsa söylemeye devam edecek. Bunu söylerken de özgün olmanın Ģiirin temel Ģartı olduğunu bilerek davranacak. Özgür olmayan bireyden özgünlük bekleyemeyiz. Özgür olmanın önemli Ģartı kimlik sahibi olmaktır. Taklit beynin esaret durumudur. Hâlbuki beynimiz, doğru kullanıldığında bizim yolumuzu aydınlatacak ve bizi üst enerji boyutuna taĢıyacak varlığımız.

93


ŞAİRİN MİSYONU Baskıya, egemenliğe, paranın ve mülkün hayatımızın her karıĢında baĢvurduğu ve baĢardığı anlayıĢa karĢı koyuĢtur Ģiir. ġairin ruh imbiğinden rafine bir damıtmadır Ģiir. Ġnsanda uç veren tomurcuk. ġair Sisifos gibi duyduğunu Ģiirle insani bütüne katma özleminin öznesi. ġiir bu acıya dayanamayanı terk eder. O, kendisi uğrundaki sonsuz çilenin, karĢılıksız adanıĢın, mutlu acılara ödenen sonsuz övgünün armağanıdır. ġiir, direneni, savaĢanı, yılmayanı korur, yorulmadan taĢır sırtında. ġair dıĢ dünyadan edindiği bilgileri kendi süzgecinden geçirerek öznele dönüĢtürür. Öznel olanı tekrar toplumla paylaĢarak sürekli toplumla iletiĢim halinde olur. O halde Ģiirin bir toplumsal boyutu var ve toplumsal gerçeklikten bağımsız değil Ģiir. ġair, her cenaze evine mendiliyle koĢan ağıtcı. ġiir baĢlangıçta sözlü ifade sanatıdır ki yazıya geçirilmesi mutlaka sonradan olmuĢtur. Her bir coğrafyada veya kültürde farklılaĢmalar bu yüzden normal. Her kültür Ģiire kendinden bir Ģeyler kattı. Arab‟ın gazeli, Türk‟ün manisi, Japon‟un haikusu… ġiir sanatı, çirkini güzele, kötüyü iyiye, karamsarlığı iyimserliğe, umutsuzluğu umuda dönüĢtürebilen bir çeĢit büyücülük. Bu iĢi yapan büyücü sihirli değneğiyle toplumu içten içe dönüĢtürmeye, geliĢtirmeye talip. DeğiĢtirmek istediği toplum ise çevresinden baĢlayarak evrensel bir boyut kazanabilir. ġiir üreten Ģairler de yaĢadıklarını, duyduklarını, düĢündüklerini Ģiir yoluyla diğer insanlarla paylaĢmak isterler. Yunan Ģairi Ritsos "ġarkımız insanları birleĢtirmek içindir" der. Fransız düĢünürü Sartre, "Sanat ancak baĢkası için ve onun aracılığıyla vardır" der. Burada sanatın toplumsallığından bahsedebiliriz. Yani Ģiir, baĢka94


ları için yazıldığında Ģiirdir. Sadece kendileri için yazdıklarını söyleyenler bile içlerinden baĢkaları tarafından okunulmak ve beğenilmek ister. ġair Ģiirle birlikte kendisini olduğu kadar okuru da yeni anlamlara, düĢüncelere, düĢlere taĢıyan rehber. ġiir aslında tarihsel, toplumsal, kültürel ve estetik bir ürün olarak toplum adına üretilir. ġair toplumun vicdanıdır. Aynı zamanda çağının tanığı olmak zorundadır. Ruhunda hep baĢkaldırı vardır. Ucuz, kuru, sığ ve kör bir bakıĢ onun üslûbu değildir. Sanatın toplumsal boyutu sanatçıya bazı görevler, sorumluluklar yükler. Sanatın hedefi insanların kendi kültürel kodlarına has ürünler vermektir. ġair bu görevini en iyi biçimde, toplum adına yapar. Bu bağlamda Ģiir onu meydana getiren toplumun aynı zamanda hem aynası hem de insanlık kültürüne olan katkısı. Kültürel, alanda kendimizi var kılmanın yolu Ģiire daha çok sarılmaktan geçmekte. Geleneğimizden kopmadan evrenseli yakalayabilmek her alanda olduğu gibi Ģiir ve sanatta da geçerli bir durum. ġair, insanlığın sözcüsü; bir insanın yüreğini kabartan bütün duygular onun kendi öz alanıdır. Ġnsani bütün duyguları en güçlü Ģekilde yaĢar. Ġnsanların gönlünde zayıf bir Ģekilde var olan bütün izlenimler Ģairde güçlü bir Ģekilde tezahür eder. ġair ister yerel ölçekte, ister evrensel ölçekte ürün versin her ikisinde de içinde bulunduğu topluma karĢı bir sorumluluk taĢır. Edebiyatın konusu yaĢanılan çağdır; o zaman bulunduğumuz dönemin gerçeklikleri içinde yerel ve evrensel ölçekte sorumluluğu vardır Ģairin. Kendini bilmeden baĢkalarını tanımaya kalkmak insanı taklide götürür. Bu yüzden bilinçli gözlemler yaparak insanî çizgide, evrensel bir edebi oluĢum yakalamak gayet mümkün. Ta ki insanlı95


ğın önündeki taĢları çoğaltmaktan ziyade temizleme gayreti içinde olsun Ģair. ġiirden yeni bir dünya kurabiliriz. Bunu baĢaracak olanlar ise Ģairlerdir. YaĢadığımız çağa ve topluma karĢı sorumluluğu budur Ģairin. Öncelikle çağımızın farklılıklarını tespit etmek ve bunu kendi medeniyetimiz içerisinde nasıl kullanabileceğimizi iyi öğrenmek zorundayız. Bireysel arayıĢların marjinal yaĢandığı bu çağda yeni Ģeyler üreterek kendi medeniyetimiz ve yerelliğimiz içinde yeni bir dünya keĢfetmelidir Ģiir. ġair, evrenin zihnini okumayı öğrenmeli; yeni bir dünya sunamasa da özlem ile kavrulan yürekleri yeni bir dünyanın haberiyle serinletmeli. Umut nüveleri barındırmalıdır içinde insanlığa karĢı. Sanal dünya ve gerçek dünyanın iç içe olmasından dolayı bugünün Ģairinin kafa karıĢıklığı olabilir. Ancak dıĢımızdaki bu dünyanın içimizdeki insanı nasıl yönlendirdiği ve hangi rotalara evirdiği düĢünüldüğünde gerçeklik ve algıdaki doğru her zaman örtüĢmeyebiliyor maalesef. Bu konuda liderlikte Ģaire düĢüyor. GeçmiĢte yaĢayan insanlarla günümüz modern dünyasında yaĢayan insanların hayatları elbette çok farklı; ancak ilk insanla modern çağın insanında var olan duygular hiç değiĢmedi. Vicdan, sevgi, nefret, umut, elem, keder tezahürleri farklı olsa da her insanda mevcut. Bu yönüyle edebiyat adına üretilen her Ģey evrensel. Yakaladığımız bu evrensel damar bütün insanları muhatabımız yapabilir. Silahların oldukça geliĢtiği bu çağda silahlar insanı öldürmek için icat edilebilir. Ġnsan öldürülürken farkında olmadan insanlık da ölüyor yavaĢ yavaĢ. Toplumun dinamiğini sağlayan aydın kesimdir ki özellikle yazar ve Ģair bunların baĢını çekmekte. Bu zümre eğer insana ve insanlığa dair değerlerden uzak bir duruĢ içinde 96


ve evrenselliğinin temelini oluĢturamadıysa, toplumların ne yapması beklenebilir ki. Öncelikle Ģair, insani duyguları kabullenmeli ve sindirmeli. Ġnsanlık yeni bir dünyada, kendisine yol gösterecek kandilleri bilmek istiyor. Yeni bir dönüĢüm süreci yaĢanıyor ve insanlık önünde yürüyen sağlam ayaklar görmek istiyor. ġair toplumun sözcüsü olduğuna göre insanlığa ait duyguların bayraktarı, fedaisi de o olmalı. Çok sesliliğin hüküm sürdüğü, insanlık adına dezenformasyonun yaĢandığı bu hareketliliğin içinde zıtlıklar arasında Ģair, Mevlana‟nın mum metaforunda olduğu gibi kendisi erimek ve yok olmak pahasına baĢkalarının yolunu aydınlatmalı. Bu tefessühten kurtulmak istiyor insanlık. Burada asıl ve en önemli görev Ģairlere düĢüyor Ģüphesiz. Diğer taraftan uluslararası bilgisayar ağı, yani internet sayesinde Ģiirin yaygınlaĢmasına vesile oldu. Haiku, epigram, aforizma, beyit, rubai sınır tanımaksızın dünya Ģairleri tarafından kullanılıyor. Buna bağlı olarak Ģiirin evrensel manada bir misyon yüklenmiĢ olduğunu söyleyebiliriz.

97


ŞİİRDE METAFOR Metafor terimi, Latince ve Grekçe “metafora” kökünden yani “öteye taĢımak” anlamında bir birleĢik ad. Bizdeki karĢılığı istiare olan söz sanatı. ġiir geçmiĢinin belki de en kadim sanatlarından birisi olan deyim aktarmaları, eski ismiyle “istiare”, “aralarında uzak, yakın ilgi bulunan iki Ģey arasında bir benzetme yoluyla iliĢki kurarak birinin adını ötekine aktarma eğilimi sonucunda oluĢan dil olayı”. Eğretileme, söz sanatları arasında benzetme türlerinden biri olarak kabul edilir ama dinleyenin ya da okuyanın iç dünyasına geniĢleyen, onu farklı alanlara taĢıyan bir benzetme. Bu durum aslında Ģair ile okuyucu arasında en üst düzeyde sezgisel, duygusal ve derinlikli iletiĢim demektir. ġiir zaten yazanla okuyanın özel bir iletiĢim kurduğu bir üst dil değil midir? Benzetmeler, deyim aktarmalarının ilk aĢaması olarak kabul edilir. Bir benzetmeye baĢvurulurken dört öğenin varlığı söz konusu: Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme öğesi ve benzetme yönü. Örneğin “gül gibi güzel kız” dendiğinde kız benzeyen, gül benzetilen, güzellik benzetme yönü, gibi ise benzetme edatıdır. “Gül edalı” denecek olursa benzetme, deyim aktarmasına dönüĢür. Deyim aktarmalarının Ģiir dilindeki birçok örneği, divan Ģiirinden bize miras kalan birikimin içinde mevcut. Klasik Ģiirimizdeki istiare anlayıĢı daha çok Arap belagati üzerine kurulu. Günümüz Ģiirinde istiare, klasik Ģiirimizdekinden biraz daha farklıdır. Özellikle divan Ģiirinde her ne kadar iyi bir istiare için az kullanılmıĢ özelliği aransa da divan Ģiirinde kullanılan istiarelerin birbirine benze-

98


diği görülür. Mazmun dediğimiz kalıplaĢmıĢ ifadeler, bu kanıya örnek olarak gösterilebilir. Deyim aktarmasının günümüz dilinde karĢılığı “eğretileme” ve “metafor”dur. Modern Ģiirimizde eğretileme dediğimiz istiareye, bazı edebiyatçılar “deyim aktarması” der. Deyim aktarması terimini kullanırken eğretileme, metafor gibi kelimeleri de kullanır. Eğretilemeler, yaratıcıdır. Metaforla anlatmak “sihir yapmak” gibidir. Çünkü dikkatimizi zaten var olan bir benzetmenin ötesine çekerek yepyeni bir benzetme meydana getirir. Eğretilemelerde, bir sözcüğün anlamında, tek baĢına olduğu zaman o sözcüğün taĢıyamayacağı bir anlam yönünü keĢfederiz. Bizim aklımız somut olanı anlamaya programlanmıĢtır. Metafordaki soyut durum sözcüğün daha önce fark edilmemiĢ bir anlamına ulaĢmak biçiminde karĢımıza çıkar. Bunun anlaĢılması Ģiire aĢinalık gerektirir. Eğretilemenin Batı edebiyatındaki kullanımının bizdekinden değiĢik olduğunu söyleyebiliriz. Batı edebiyatında eğretileme, bizim klasik manasıyla bildiğimiz “istiare” kavramından farklıdır. Daha çok “mecaz” kelimesiyle karĢılayabileceğimiz bir tondadır. Günümüz edebiyatında eğretilemenin mecazî bir anlam ifade ettiği rahatlıkla dile getirilebilir. Hatta eğretilemeyi belki de en iyi açıklayacak ifade Ģu olacaktır: Ġmgenin tek kelimelik durumu. Metaforların sihirli gücü hem günlük hayatımızda hem de Ģiir dünyasında büyük bir hazine olarak durur. Hepimiz bu hazineden yararlanmalıyız.

99


ŞİİR VE NESİR ġiir her Ģeyden önce bir dil olayıdır. Nesir için de aynı Ģeyi söyleyebiliriz. O zaman Ģiiri nesirden nasıl aryacağız. ġiir dili ritmi ve harmoniyi kullanan bir dildir. ġiir sanatçının duygulanımlarından ve etkilenimlerinden doğar. Ses ve musikiyle direkt ilgisi vardır ve dinleyici ya da okuyucuda estetik bir etkilenme, haz alma durumu meydana getirir. Duygu ve düĢünce değiĢimine yol açar. ġunu belirtelim ki Ģiirin, daha çok muhatabımızda çarpıcı etki meydana getirmek için kullanılan vezin veya kafiyeli bir yazı biçimi; düzyazının ise fikrin emrinde ve ikna etmeye yönelik bir tür olduğu ifade edile gelmiĢ. Nesir genellikle Ģiirsel bir sanat kaygısı gütmeksizin, bir his veya düĢünceyi, değiĢik yorum ve değerlendirmelere meydan vermeyecek Ģekilde ifade ediĢ biçimi. Ġnsanın aklına ve idrakine hitap eden bir yönü var. Günlük konuĢma dilini kullanır genellikle. Nesir, neyi savunduğu belli olan bir düĢüncenin, bir gaye gözeterek ifadesi, imkânları belli ve Ģiire göre farklı. Nesir, ifadeye çalıĢtığı Ģeyin “efradını câmi, ağyârını mâni” olması kaygısında. Bir kiĢiyi, durumu, olayı ya da olguyu anlatmak gayesi güder ve bu durumuyla Ģiirden tamamen ayrılır. Zira Ģiir veya Ģiirsel ifade, tek ve biricik anlamın, herkeste aynı hissi ve düĢünceyi uyandıracak kısır söyleyiĢin tamamen zıddında yer alır. Anlam katmanlarının birden fazla olduğu bir yapısı vardır. Nesir bir Ģeyi anlatma derdindedir, tanım ve tarif yapar. ġiir duygulara hitap eder. ġiir insanın duygu tarafına seslenir bunu yaparken günlük konuĢma dilini bozmak, değiĢtirmek ve deforme etmek ister. Çünkü Ģiir, değiĢik anlamları, imajları barındırdığı ve bilinen anlamı bozduğu ve çoğalttığı oranda baĢarılı olur. ġiir de nesir de konuĢma dilindeki kelimeleri kullanır fakat ikisinin hedef100


leri farklıdır. ġiir, nesir olarak ifade ve izahı mümkün olmayan bir içeriği bünyesinde barındırır. Bu yüzden Ģiir nesre çevrilemeyen, nesirleĢmeyen söz olarak kabul edilir. Melih Cevdet Anday Ģiiri Ģöyle anlatır: “Biz bir görüntüyü tam olarak algıladığımızı sanıyoruz; oysa bu görüntü çeĢitli öğelerden kurulmuĢtur. Bu öğelerden biri değiĢirse, bütün görüntü değiĢebilir. Satranç tahtası gibi. Herhangi bir hamle bile, oyunu değiĢtiriyor. Yağmur yağmadan önceki görünü ile yağmur yağdıktan sonraki görünü bütün öğeleriyle değiĢmiĢtir. Öyleyse kurulan yapı, Ģiirsel yapı, bir matematik iĢidir. ġiirle matematiği yan yana düĢünmek hiç de yadırgatıcı gelmemelidir.” Yukarıdaki cümleleri nesir için de söyleyebiliriz. Bütün duygularımızı Ģiirle anlatacağız diye bir söz söyleyemeyiz. ġiirle olduğu gibi düz yazıyla da baĢarılı bir Ģekilde duygularımızı ifade edebiliriz. ġiiri yoğun olarak kullanan Ģairlerin nesre yüz vermeyip bu alanda kalem oynatmadığını söyleyebilir miyiz? ġair Tanpınar bu konuda Ģöyle söyler: “ġiir, söylemekten ziyade bir susma iĢidir. ĠĢte o sustuğum Ģeyleri hikâye ve romanlarımda anlatırım. Onun için mümkün olduğu kadar kapalı âlemler olmasını istediğim Ģiirlerimin ana hatlarını roman ve hikâyelerim verir.” Her iki türün farklı alanları var. Burada Ģiirle nesri yarıĢtırmıyoruz. Çünkü yapıları farklı, hitap ettikleri kesim farklı. Baudelaire Ģöyle der: “ġair ol nesirde bile.” ġiirselliğin nesre akıcılık kattığını burada ifade edebiliriz. Söz uçar yazı kalır. Kalıcı olmak için Ģiirin de nesrin de yazıya geçirilmesi gerekiyor. Yazının birçok nevi var. Fransız Ģair Saint-John Perse‟in, Ġsveç Kralı VI. Gustave Adolf‟un elinden 1960 Nobel Edebiyat ödülünü aldığı törende yaptığı konuĢmadaki ilk cümleleri: “Burada Ģiire karĢı gösterilen saygı ve yapılan övgüyü, bir an önce kendisine yetiĢtirmek istiyorum. ġiir, 101


her zaman öyle pek bir saygı görmüyor. ġiirle, maddenin tutsağı olmuĢ bir toplumun uğraĢıları arasındaki mesafe, gün geçtikçe artıyor da ondan.” Bence Ģiir de nesir de; yaĢamın renklerinin armoniyle, kelimelere yansıması... Ütopyanın gerçeğe dönüĢtüğü gönül evinde büyür ve çoğalır... Ne kadar samimi ve içtense yazılanlar o derece etkilidir ikisi de... Okuyanları sarhoĢ eden de bu sıcak ve ıĢıklı yoldur... Ne Ģiir nesirin alternatifi ne de nesir Ģiirin. Ġkisi de kendi yolunun yolcusu. ġu kadarını söyleyebilirim ki Ģiir daha az kelime kullandığı için çağlar içinde taĢınması daha kolay oluyor.

102


MENSUR ŞİİR Söz gümüĢse, Ģiir altındır. (Mehmet H.Doğan) ġiir, edebiyat türlerinin en eskisi olarak bilinir. ġiir, insandan insana, ve zaman aralıklarına göre değiĢiklik gösteren bir tür olduğundan, Ģiirin değiĢik tanımları yapılmıĢ. ġiir dilini günlük dilden ayıran semboller ve imgeler. ġiir, eski çağların sanatı, büyüye ve dine en yakın olanı. Ġki alanda da sembolizm hâkim. Ġnsanın kendini dile getirme araçlarının, belkide ilklerinden biri. ġiiri anlatmak sanıldığı kadar hiç de kolay değil. ġiirin genel geçer bir tarifini yapma çabaları hiçbir zaman baĢarılı olmadı. ġair kelimelerle, mısralar oluĢturmanın Ģiir olmadığını bilen kiĢidir. ġair günlük konuĢma dilinden özenle kaçınır. ġair imgeler kullanır maksadını bu Ģekilde anlatmayı sever. Yeni söz dizimleri ve deyimler üretir. Az sözle çok Ģey anlatmayı bilir. O, kimsenin dilendirmeye cesaret edemediği biçimde dili kullanmaktan çekinmez, olmayacak sözcükleri yan yana getirip onlarla bir anlam bütünlüğü oluĢturur. Kendine has bir melodi ve ritim oluĢturur. Ġlkçağlardan günümüze kadar Ģiirin formundaki değiĢiklikler Ģiirin içeriğini de etkiledi. Mensur Ģiir gibi, serbest Ģiir gibi türler revaç buldu. Mensur Ģiir; ölçü, uyak, dize, nazım biçimi gibi nazım öğelerine bağlı kalınmadan, Ģiirsel söyleyiĢin düz yazı cümleleriyle kurulduğu yazılara denilir. Mensure diye de söylenir. Ġç ahenk, seci, Ģairane benzetmeler, duygu yüklü ifadeler mensur Ģiiri besleyen unsurlar. Arap edebiyatındaki meĢhur nutukları, Kuss bin Saide‟nin hutbesini, Eksem b. Sayfi‟nin konuĢmalarını mensur Ģiirin ilk örnekleri sayabiliriz. Mensur Ģiirin Batı edebiyatındaki ilk örneklerini Baudelaire, “Küçük Mensur Ģiirler” adlı eseriyle vermiĢ. “ġiir, insanın duygularını dıĢa vurmasını sağlayan bir yoldur.” Der, Immanuel Kant. Bunun nedeni, yarattığı duygu çağlayanı ya da zih-

103


nimizde sarsıcı bir Ģekilde yeni anlam alanları açabilmesidir. ġiir dilini günlük dilden ayrılan en önemli noktalarından biri, kelimeleri kendi üslubumuzla bir araya getirebilmek ve bu Ģekilde yeni ifade Ģekilleri bulabilmektir. Ġster mensur Ģiir olsun, ister manzum olsun Ģiirdeki duyguyu verebilmek en önemli yeteneklerden biridir Ģair için. Birçok yazılı metin, Ģiirin sözlük anlamı olan "Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebî anlatım biçimi." tanımlamasına uyar. Bu yazılı metinleri yazanlar Ģairliği kabul etmeseler de edebiyatçılar buna mensur Ģiir diyor. ġiir duyguların, düĢüncelerin anlatımı, mensur olsa da. Cocteau‟nun sözlerine kulak verebiliriz: “Ne masayı anlatacağım diye masa sözcüğünü kullanacaksınız, ne kuĢu anlatacağım diye kuĢ sözcüğünü; ne de aĢkı anlatacağım diye aĢk sözcüğünü…” ġiir dememiz gerekmiyor Ģiirin Ģiir olması için. Hatta değiĢen anlayıĢa göre vezinli ve kafiyeli olması da gerekmiyor. Mensur Ģiir türünde, Halit Ziya UĢaklıgil‟in “Mensur ġiirler” adlı eserinden baĢka Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Milli Edebiyat dönemlerinde birçok eser yazılmıĢ. Daha gerilere gidersek Makalat türü eserlerde mensur Ģiirin izlerine rastlayabiliriz. Halit Ziya UĢaklıgil‟in „Mensur ġiirler‟inden bir kesit: “Yer altlarında hayat geçirmek, zehirli havayı solumak, rutubette ömür sürmek, güneĢ görmemek, insanken bir yılan gibi yaĢamak, verem olmak, ölmek… Ne için? Ölmemek için…” Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟nun mensur Ģiirinden bir kesitle bitirelim. “Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baĢ döndürücü iĢ? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası…”

104


ŞAİR VE ÖLÜM

Ölüm hayatın gizemi, bir bilmece… Ġçimize sinmeyen büyük boĢluk. Ġnsanların çoğunda ölümsüzlük özlemi var, tüm maddecilerin ütopyası... Hayatın sırrını çözmeye çalıĢan sanatçılar ölüm için neler taĢır yüreğinde? YaĢamının sırlarının bileydin, ölümün sırlarını da çözerdin der Hayyam. Ölüm duygusu bizi alıp baĢka diyarlara, bilinmedik iklimlere götüren… Ovidius: “Nereye baksak ölümün görüntüleri var,” diyerek hayatı ve eĢyayı ölümün habercisi yapar. Dilleri ile Ģakıyan, kalemleri ile varlıklarını ilan eden sanat adamları ölüm karĢısında dik durabilmenin, ölümü sıradan bir hale çevirmenin kahramanları. Ölüm denilince ilk akla gelen kiĢi Ģüphesiz Mevlana. Mevlânâ Celaleddin ölüm gününü “Hakk‟a vuslat”, “Düğün günü” saymıĢtır. Mevlânâ‟nın ölüm anlayıĢı; “Bir devir sistemi içinde hayatın anlamı, ruhun ölümsüzlüğü ve Allah‟a, vuslatın yolu ölümden geçmektedir” tarifiyle anlam kazanır ve Mevlânâ‟da ölüm, “Mutlak ve ölümsüz Varlık‟a veya diğer ifadeyle “asla” bir rücû hareketi ile zirveye ulaĢır. Mevlânâ, ölümü “Allah‟a dönüĢ” olarak telâkki eder. Bir baĢka ifadeyle ölüm, “Cismin ortadan kalkması değil, Allah‟a doğru uçmasıdır.” Mevlânâ bu hususu Ģöyle ifade eder: “Hele ölümden bir kurtulsun, kurtuluĢa ulaĢın; çünkü sevgiliyi görmek âb-ı hayattır.” (Mevlânâ, Mesnevî, Beyit 4607).

105


“Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan kalkarsa o ölüm, ölüm değildir ki. GörünüĢte ölümdür, gerçekteyse göçüĢ” (Mevlânâ, Mesnevî Beyit 4613). Ġranlı Ģair Firdevsi, “Yeryüzünün mezardan baĢka beĢiği yok” diyerek hayata farklı bir açıdan bakmayı yeğliyor. Gogol ise; her Ģey ölüm için yaĢıyor. Diyerek hayata baĢka bir anlam veriyor. “Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını” Ölümü en yakınında hisseden Ümit YaĢar, sevdikleriyle var olmak istemiĢti; ama cam kırıkları yüreğini incitiyordu. Bedri Rahmi'ye bir kulak verelim: “Adamın canı dostlara /Güzel haberler götürmek ister/ Aksi gibi ne dost var meydanda / Ne de güzel haber” Bir baĢka Ģair ölüme Ģöyle yaklaĢıyor: “Hayat kısadır, kuzucuklarım / Gene de çok uzundur kuzucuklarım. / Hayat binecek dalınıza, ufacıklarım; / Dalınızdan alacaklar hayatı, miniciklerim...” Ölüm kaçınılmaz olarak geliyor. Bu gerçek. Peki ne yapmalı? Hayat hızdır, kalbimiz bu yarıĢın zaten içinde. Cebimizdeki saat, biz ıĢığı gördüğümüzden beri çalıĢıyor. Doğan her çocuk adımını sona doğru atıyor. Peki, bu durumda insanların ruhlarını, morallerini, yüreklerini kimler rahatlatacak? Tabii ki hızlı giden bu hayatın karĢısında duracak olan, toplumun nefes alan kalemleri. Arada bir nefes almak istiyorsanız, kalem pınarından bir bardak ölümsüzlük iksiri içmelisiniz. Yunus Emre diliyle: Bir garip ölmüĢ diyeler /Üç günden sonra duyalar /Soğuk su ile yuyalar /ġöyle garip bencileyin 106


Cahit Sıtkı; Ölüm herkesin baĢında… Ayrılığın burukluğudur ölümü bize soğuk gösteren. Kim meydan okuyabilir ölümün hayatı anlamlı kılan ahengine? Hayat ve ölüm bir elmanın iki yarısı… Ölüm ne bir son ne bir yok oluĢ, ölüm aslında bir varoluĢ… Ne bir son durak, ne dönülmez bir liman… Gölgelendiğimiz bir ağaç gölgesi. Ölüm, hayatın sırlarından. Sırrın peĢinen koĢan Ģair ölümü Ģiir ülkesine taĢıyarak ölüm gerçeğini irdeleyecektir.

107


ŞİİR VE İNTİHAR ġairlerin yaĢama dört elle sarıldıkları sanılsa da, intihar eden Ģairlerin fazlalığı Ģiir üretiminin ne kadar zor bir süreç olduğunu fısıldar bize. Mayakovski‟nin intiharının ardından hayatı sevmeye dair onca söylemine karĢın bu yolu seçmesi nasıl izah edilebilir? O da, tüm Ģairler gibi aynı topraktan yoğrulmuĢ değil mi? Ruhsal bozukluklar, sanatsal yaratıcılığı kıĢkırtıyor mu? Bu soruya cevap vermek zor. Ġngiliz yazar Robert Burton Melankolinin Anatomisi adlı kitabında “Bütün Ģairler delidir” diyor. Mircae Eliade “ġiir bir çılgının hezeyanlarıdır” derken Ģair hakkındaki düĢüncelerini açıklamıĢ oluyor. Bu aykırı kiĢilik hiçlikle yüzleĢerek mi sanatı üretiyor? Prof. Jamison‟ın depresyonel ve bipolar hastalıklar geçirmiĢ bazı Ģair ve sanatçıları ve bu hastalıkların nedenlerini araĢtırdığı “AteĢe Dokunanlar; Manik-Depresif Hastalığı ve Sanatsal Mizaç” adlı kitabında “Ģairliğin aklî hastalıklara açık, klinik tedaviye en fazla baĢvuran mesleklerden biri olduğunu belirtilmiĢ. Nuri el-Cerrah bir makalesinde Ģöyle diyor: “ġairler intihara meyledici ve intihar etmiĢ olarak doğarlar. Çünkü onlar gizlinin kâĢifidir. Bulduğuyla yetinmeyip karanlıklara dalan bir dalgıçtır onlar.” ġairlerin belirli bir yörüngeye oturamadıklarını görüyoruz. Bu durum Ģairlerin beyinlerinin farklı çalıĢmasından kaynaklanan bir sonuç mudur bilemiyoruz; ancak farklı olanların Ģair olabildiği kesin. Modern zamanlarda intihar olgusu, daha çok Ģairler üzerinde hükümranlık kurmuĢ. Sanatçının zihninde yaĢadığı duygusaldüĢünsel karmaĢa, onu toplumun geçerli ölçütleriyle "normal"in 108


dıĢına itebiliyor. Bu durum hiçte istenmeyen sonuçlara taĢıyor Ģairi: intihar. Ölümle yüzleĢmek için fazlasıyla cesur olmayı gerektiren intihar, Ģairler için genelde kötülerin hâkim olduğu hayattan en kolay çıkıĢ yolu, çoğu kez mecbur hissedilen bir kurtuluĢ olmuĢ. Modern toplumda bencil(egoist) eğilimlerin çoğalması ve diğergâmlık duygularının kaybolmaya yüz tutması gibi geliĢmeler özellikle Ģairler gibi duyarlı olan insanlarda intihar sıklığını artırmakta. ġair, seçtiği bu yolla ve geride bıraktığı intihar notlarıyla ölümsüzleĢmek mi ister? Yoksa insanlara bir mesaj mı iletmek ister bunu tam olarak anlamıĢ değiliz. Ruhsal hastalıklar arasında en sık intihara yol açan hastalık depresyon olarak görülmekte. Bazı belirtiler belki depresyonla Ģairlerin ortak özellikleri arasında zikredilebilir. Kendini üzgün ya da boĢlukta hissetme, hayattan zevk alamama, kendini değersiz bulma, ölüm korkusu… Ölüm Ģiir için çok bereketli bir alan. Ölüm konusu, Ģiire daha derin ifade gücü kazandırıyor. Hayatın kaçınılmaz sonu, Ģairlerin ölümü daha derin sorgulamasına neden oluyor olabilir. Bu manada ölüm konusunun Ģiire dâhil olması, Ģiir ve ölüm arasındaki iliĢki normal olarak kabul edilir; ancak ürkütücü olan, Ģairin ölümle randevulaĢarak intihara meydan vermesi. DüĢünmesi bile insana soğuk terler döktüren bir duygunun düĢünceden eylem ortamına geçmesi garip. Hassasiyet ve zekânın birleĢtiği Ģairlerde parası olanın değerli olması derin travmalara neden olabilir. ġairleri etkileyen bu eĢitsizlik duygusu intihar eğilimini körükleyebilir. Sonuç olarak normalin dıĢında bir beyne ve algıya sahip olma durumu Ģairi toplumdan soyutlayarak yaĢamın dıĢına itebiliyor diyebiliriz. 109


ŞİİR ÖLDÜ MÜ? Konu Ģiir olunca ahkâm kesmek kolay oluyor. Biz yazılarımızda bilimsel bilgi vermiyoruz sadece kendi düĢüncelerimizi aktarmaya, Ģiir “nasıl olmalıdır”a cevap bulmaya çalıĢıyoruz ki bu da, olması gereken Ģey. Sanat, toplumun üst yapı kurumlarında biri; Ģiir de bunun içinde. Bütün Ģairler, tekkeciler, gelenekçiler, modernistler, dadaistler, “Ģiir makineleri” kendi Ģiirlerini yaza dursunlar; sonuçta hepimiz Ģiir diyoruz. BuluĢtuğumuz ortak nokta Ģiir. Hepimiz aynı paydada birleĢiyoruz. Son yıllarda herkes Ģiirin tıkandığı görüĢünde. Aslınsa nicelik olarak çok fazla Ģiir üretiliyor. Buna rağmen “Ģiir öldü” diyenlerin sayısı az değil. ġiir üzerine söz söyleyenler bunun derdine düĢmüĢ. Yalnız bütün tartıĢmalar, kavgalar, tarih sayfalarındaki bir ironiyi canlandırmakta: Nuh‟un gemisine zeytin dalı getiren güvercinin cinsiyeti... Evet. Bugün tüm yaĢamımız gibi Ģiir de sığlaĢmıĢ. ġiiri bilen de bilmeyen de yazıyor. ġiirin sürekli tekrarlandığını dile getirenler var. Bunun dıĢına çıkabilmek adına Ģeklen yenileĢmeler göze çarpıyor; ancak Ģiirin özünde bir değiĢim, bir yenilenme, bir terakki göremiyoruz. ġiir baĢkaldırıdır. Peki, kime, neye karĢı? ġiirin Ģiire karĢı olması düĢünülemez elbette. Dikkat edilecek olursa, Ģiiri Ģiir yapan hiçbir Ģey kalmıyor. Bugün var olan Ģiir post-modernizmin gösterdiği yolda ilerlemekte. Ġçerik olarak da biçim olarak da. Hatta bazen her Ģey tersten gitmekte, içeriği biçim belirlemekte. Biz burada aruza dönelim, hece ölçüsünü kullanalım demiyoruz. Biz konunuz ne olursa olsun ama insana ait olsun diyoruz. Alt 110


alta yazılan her yazının, kelimenin Ģiir olmadığını söylüyoruz. ġiirin içerikle ilgili bir sorununun olduğu kesin. Ġ. Karaca Ģöyle dile getirir bu durumu: “ġiir, süslü sözler söyleme sanatı değildir. ġairin yaĢama dair söyleyeceği sözler vardır. Ve bunu Ģiirle daha iyi anlatacağını düĢünerek yazmıĢtır Ģiirini.” ġiirin hayata bir katkı olduğunu düĢünürsek bu anlamda Ģiirin hayatta karĢılığını bulmasıdır esas. Ġnsani olana, insana dair Ģiirin söyleyecekleri olmalı elbette. Bu da bizi daha duyarlı olmaya, insana dair yazmaya itiyor. YozlaĢmanın olduğu, insana ait bütün güzel değerlerin saldırıya uğradığı bir dönemde, Ģair toplumun duyarlı yanına seslenmek durumunda. Bunu seçtikten sonra yapacağı tek Ģey anlatmak istediklerini nasıl ifade edebileceğini ortaya koymak olacak. Ġnsanlara karĢı sorumluluğu olmayan, insanlığın geleceğine dair derdi olamayan bir kimsenin üreteceği Ģiir nasıl olabilir. Bizim söz üzerine olan geleneğimiz bize elbette yeni ufuklar açacaktır. ġiir tarihimiz bize zengin hazineler sunmakta. GeçmiĢin bütün olumlu özelliklerini alıp bunları içeriğin sunumunda bir araç olarak kullanabiliriz. Bu yaklaĢım Ģiiri yeniden ayağa kaldırabilir. ġiirin hisli, duygulu sözlerden ibaret olduğu vehmine kapılan kiĢi, Ģiirin aslında dil aracılığıyla bir tür yapı kurma iĢi olduğunu duygunun, ritmin, ahengin, mananın bu yapının malzemeleri olduğunu bilen Ģairler Ģiiri yeniden ayağa kaldıracak. ġiirin ölmediğini, bilakis derinden bir ilerleyiĢle yol aldığını düĢünüyorum. En kötümser bakıĢ açısıyla Ģiirin bir Zümrüdüanka misali küllerinden tekrar doğacağına inanıyorum.

111


ŞAİR VE DELİLİK

Olmayan gavvâs-ı bahr-i ma'rifet ârif degül Kim sadef terkîb-i tendür lü'lü-i Ģehvâr söz Fuzûlî ġair kelimelerle iĢ görür. Fakat Ģairde kelimeler, birer semboldür. Mısralar kimi kez kurĢun ağırlığındadır. Aslında Ģiir, içinde bir enerji saklar. Her sözcük, kendi titreĢimlerini de barındırır. O titreĢimler ki, okunan her Ģiirde sihirli bir senfoni olur. Ve siz yeniden o Ģiiri yazarsınız. Yüreğinizin kıpır kıpır oluĢuna engel olamazsınız. ġiirde kelimeler varlık ve nesnelerin kendisi değildir. Bazen Ģair kelimelere kendine has anlamlar yükler. ġiir okurken baĢka iklimlerin sakini, sanal bir dünyanın vatandaĢısınız. Edgar Allan Poe gerçek Ģiirin ruhumuzun derinliklerinde olduğunu söylüyor. Eğer Ģiir ruhumuzun derinliklerinde bir yerde durmasaydı, inci avcısı dalgıçlar gibi sahih Ģiiri bulmaya çalıĢan Ģairlerin aksine herkes Ģiir yazardı. Ruhun derinliklerine dalmak için cesur olmak gerek; çünkü iĢin sonunda vurgun yemek vardır. Yiğidin cesuruna deli denildiği malum. Bütün bunların yanında Ģiir ne tarafa düĢer derseniz; o, deliliğin zirve noktası olsa gerek.(!) Sait Faik'in “Yazmasam deli olacaktım” sözünü nasıl anlamak gerekir? Yazmadığınızda sizi delirten, yazınca da sizi deliler kategorisinde gösteren bir yazın alanı bu. Mevlana “Ģeb-i arus” der ölüm gününe ki birçok kiĢiye göre delilik. Yazdıkları beyitler uğruna yağlı ilmeği boynunda gören; Molla Lütfî, Adnî, Hayâtî, Figânî, Nef‟î, Nesimî gibi onlarca Ģairin gözü kara tavırları…

112


ġair EĢref:

“PadiĢahım bir dirahta döndü kim güya vatan, Her gün bir baltadan bir sahı hâli kalmıyor. Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi, Git gide zulmetmeye elde ahâli kalmıyor.” Derken toplumun kahir ekseriyetine göre delilik yapmıyor muydu? Medine‟ye giderken ayağını Ravza-yı Mutahhara‟ya doğru uzatan veziri, hiç çekinmeden edebe davet eden ve Ģu beyti söyleyen Nabi bir deli değil miydi?

“ġahım sakın terk-i edepten kûy-ı mahbûb-ı hüdadır bu Nazargâh-ı ilâhidir makam-ı Muhammed Mustafa‟dır bu” “Mende Mecnûn‟dan füzûn „âĢıklık isti‟dadı var „ÂĢık-ı sâdık menem Mecnûn‟un ancak adı var” Fuzuli gerçek mecnun(deli)un kendisi olduğunu söylüyor. Mecnunun deliliğine gıpta eden kaç akıllı vardır. Onun yerinde olmak isteyen kaç kiĢi.

“Dönülmez akĢamın ufkundayız vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç” Yahya Kemal Beyatlı‟nın dizelerinde aynı duyguları görmek mümkün. Hayata karĢı bu kadar vurdumduymazlık. Daha on dört yaĢındayken evli olan Refika Hanım‟a ithafen Ģiirler yazan sonra da bu Ģiirleri Refika hanımın kocasına yorumlatan Yahya Kemal, sizce de deli değil mi?

“Eylemem ölsem de kizb-i ihtiyar Doğruyu söyler gezer bir Ģairim Bir güzel mazmun bulunca EĢrefa Kendimi hicveylemezsem kafirim” 113


Kendini hicvetmeyi göze alacak kadar rind ġair EĢref‟e ne demeli. Birçok Ģair delilik ülkesinin vazgeçilmez sakinidir. Kimilerinin sanatçı yaratılıĢı, kimilerinin Ģair mizacı dediği bu duygu her Ģairim diyende bulunmuyor. Necip Fazıl:

“Ben artık ne Ģairim ne fıkra muharriri Sadece beyni zonk zonk zonklayanlardan biri.” derken deliler ülkesinin ferdi olduğunu ilan eder herkese. “Çıktım erik dalına / Anda yedim üzümü” beytine deli saçması diyen az mıdır? “Çektiğim cevr ü cefanın sebebinden sorma Deme kim: “Bâdıhavâ menkabe dellâlı budur Habs ile nefy ile iĢkence ile ömrü geçer ĠĢte Türkiye‟de Ģâir olanın hâli budur” ġairin Türkiye‟deki konumunu böyle anlatıyor ġair eĢref. BaĢka söze ne hacet. “ġiir, ruhun hezeyanıdır.” der, Tuckerman. ġair anlaĢılmaz, marjinaldir, uçuktur, biraz bencil, biraz egoisttir. Sivri dillidir. Bütün bunlar Ģairi normalin dıĢına taĢıyor. Sonuç olarak Ģunu söyleyebiliriz. ġiiri anlamak için yürek gerek ama yazmak için biraz delilik gerekiyor.

114


ŞİİR VE DİRENİŞ ġiirin direniĢle beraber tamlama yapıldığı yerde mutlaka akla Filistin gelir. Filistin, bir zamanlar Lübnan ve Suriye ile birlikte Bilâdu‟Ģ-ġâm‟ın bir parçasıydı. Emperyalizm ve Siyonizm önce para, sonra terör, sonra savaĢ ve diplomasi yoluyla bütün Ortadoğu‟yla birlikte Filistin‟i de paramparça etmeyi baĢardı. Filistin halkı için Ġsrail‟in kurulduğundan beri sadece uykusuzluk, yoksulluk, acı, ölüm var. Zorla yurtlarından sürgün edilen bu halk direniĢin Ģairlerini de yetiĢtirdi. O gün bugündür Filistin‟in Ģairleri hep özgürlük çığlığı attı. Köklü bir halkın özgürlüğünün elinden alınması, batı diye tanımladığımız hristiyan-yahudi birlikteliğinin sonucu. Kundağındayken kanlar içinde bırakılan bebekler var. Bir halkın katledilmesi, varlığının yağmalanması var. Barut kokularını solumak var. Bu fiili durum Filistinde dünya çapında Ģairler yetiĢmesine sebep oldu. Filistin Ģairleri sürgün edildi, yurtlarından kovuldu ama asla susmadılar, pes etmediler. Örneğin, 1905‟ta Nablus‟ta doğan Ġbrahim Tukan, seçkin bir ailenin çocuğuydu. 36 yaĢında öldü ama “Mavtınî / Yurdum” Ģiiri, Filistin halkının gayriresmî marĢı oldu. Ġbrahim‟in kız kardeĢi ve bir bakıma öğrencisi olan Fadva Tukan, 1917‟de Nablus‟ta doğdu, pek çok sanatçı ve yazarla yakınlığı vardı, verimli bir hayat sürdü. 2003‟te ölen Fadva‟ya Mahmud DerviĢ, “Filistin ġiirinin Annesi” adını vermiĢti. Mezar taĢına yurdunun toprağında ölmeyi, orada gömülmeyi, orada bir ot, bir çiçek olarak dirilmeyi dileyen dizeleri yazıldı. Ġbrahim Nasrullah 1948‟de Kudüs‟ü terk etmek zorunda kalan bir ailenin çocuğu olarak Ürdün‟de sürgünde doğdu. Hoca, gaze-

115


teci, örgütçü ve sanatçı kimliğiyle Arap dünyasında önemli bir yer edindi. 2012‟de Kudüs ödülüne layık görüldü. Ortodoks Süryani asıllı Cebra Ġbrahim Cebra, az Ģiir yazmıĢ olmasına rağmen Filistin ve Arap edebiyatına önemli katkılarda bulundu. “Tûr‟un ve zeytinin Ģehri Kudüs‟ün zamanını” yaĢadı; Kudüs onun için hem miracın Ģehriydi hem çanın. 28 Ağustos 1920‟de Beytüllahm‟da doğan Cebra, Irak‟a giderken çıkarttığı pasaportta nedense doğum yerini “Türkiye” yazmıĢtı. 1994‟te Bağdat‟ta öldü. Ramallah yakınlarında bir köyde doğan Mürid el-Bargusî de yurdunu terk etmek zorunda kalanlardan. Mısır‟da Radva AĢur ile evlendi; çocukları Temim el-Bargusi de, Filistin ve Arap Ģiirinin prenslerinden sayılıyor. Ġlk Ģiir kitabı Tufan ve YaratılıĢın YenileniĢi 1972‟de yayımlandı. Bütün Ģiirleri 2013‟te Kahire‟de iki cilt hâlinde kitaplaĢtı. Türkçeye ġairin Filistin‟i adıyla çevrilen otobiyografisi çok ilginç ve öğretici bir kitaptır. Geceyarısı ve Öteki ġiirler Ġngilizceye de çevrildi. “Ey düĢmanlar, bize karĢı zaferinizin zirvesindeyken sizi korkak kılan nedir?” diye soracak kadar rahat ve esprili bir Ģair Mürid. Filistin Ģiirinin en önemli Ģairlerinden biri olan Mahmud DerviĢ, Filistin davasının da sesiydi. O vatan olarak Ģiiri seçmiĢti. ġiiri vatan belleyen DerviĢ, 1948 yılında henüz çocukken, doğduğu köy Ġsrail tarafından iĢgal edilerek yıkılınca, ailesiyle Lübnan'a göç etmek zorunda kaldı. Çocuk yaĢta yazmaya baĢladığı Ģiirleri 20'den fazla dile çevrildi. 1982 yılı Eylül ayında Sabra ve ġatilla'da yaĢanan katliamın ardından yazdığı Beyrut Kasidesi ile 1984'te te Sovyetler Birliği'nde Lenin ödülünü aldı.

116


Filistin Ģairleri Ģiirlerinde Filistinlilerin direniĢini, karamsarlığını, hüznünü, aĢkını, yurt sevgisini, ümitlerini toplumcu duyarlılığıyla iç içe aktarır. “Yurdumda ölmek bana yeter/ gömülmek yurdumun toprağına/ toprakta dağılmak karıĢmak toprağa, yok olmak/ sonra dönmek bir gün yeryüzüne tekrar/ bir yeĢil ot olarak, dönmek bir gün/ ülkemde büyüyen bir çocuğun elinde/ bir demet çiçek olarak / yeryüzüne tekrar/ Yeter bana yurdumun bağrında olmak/ toprak, ot, çiçek.”(Fetva Tukan, Yeter Bana) Bir Ģiirinde “Ve ekin/ SavaĢan halk için filizlenir./ Bu toprağın ağzında yücelir ve ölürüm.” der. Direnir ömrü boyunca, çünkü çok sevdiği ülkesinden öğrenmiĢtir direnmeyi: “Yaramın üstünde yürümeyi öğretti/ bana celladın bıçağı./ Yürümeyi, hem de yorulmadan yürümeyi./ Direnmeyi öğretti./ Direnmeyi...” Direnen Filistinli Ģairlere, direnen Filistin‟e saygıyla. Direnmeyen Ģiir ve direnmeyen Ģair yarının çocuklarının gönlünde taht kuramaz.

117


ŞİİRİN KONUSU AŞK Fütursuzca kullandığımız, her olur olmaz yerde dile getirmekten hiç mi hiç çekinmediğimiz ve çoğu zaman gerçek anlamının dıĢında kullandığımız aĢk, sevgi, sevda, âĢık, maĢuk, muhabbet... Bu kelimelerin kirletilmiĢ, yetim kelimeler olduğunu düĢünüyorum. Sevgi kelimesini Arapçada “hubb” kelimesiyle ifade edildiğini bunun “habbe” kelimesiyle aynı kökten olduğunu ve tohum manasına geldiğini ifade ederek konuya yeni bir bakıĢ açısı getirmek istiyorum. Sevgi, bireyin içindeki kin, hile ve yalanı yok ederek kiĢiyi; dünyaya daha yeni merhaba diyen bir çocuk kadar saf, temiz ve iyi niyetli duruma getirir; kiĢinin nüvesidir, insan olmanın tohumu… AĢk, bir mecradır, bu mecrada yaĢadığımız maceradır. ÂĢık kendisi için seçtiği yolda her Ģeyini feda edecek kadar o yolun sevdalısı olan kiĢi… ġiir iĢte bu çığırdan neĢet ediyor. Hubb ve habbe kelimelerinden yola çıkarak dünyanın ve mahlûkatın yaradılıĢ sebebi de aĢktır dersek doğru bir tespit yapmıĢ oluruz. Bilinmek, sevilmek ve muhabbet beslenmek amacıyla yüce yaratıcı biz insanları da aĢk sebebiyle yaratmıĢ. Sırf bu yüzdendir ki aĢk dünyanın temeli sayıldığı gibi yaratıcının sevgisini kazanmanın da tek çıkar yolu olarak görülmüĢ. Leyla ile Mecnun hikâyesinin temel teması da bize bu gerçeği öğretmek içindir. Kays kendisini deliler gibi sevdiği Leyla‟yı gördüğünde sen kimsin diyecek kadar aĢkı baĢka bir mecraya taĢımıĢtır. Bu mecra tasavvuf dilinde ilahi aĢktır. Dünya ahretin tarlasıdır, o bakımdan ne ekersek onu biçeriz diye düĢünen, bu dünyayı yaratıcının güzelliğinin bir yansımasın118


dan ibaret sayan insanlara göre, bunlardan bihaber yaĢamamak, gerçekleri görmek ancak tasavvuf yolunun yolcusu olmakla kabil. Tasavvufun beslendiği tek kaynak yine aĢk. Tasavvufa göre aĢk, ruhu Allah‟a kavuĢturmaktır. Tasavvuf edebiyatının ana teması bu yüzden aĢk. Divan edebiyatı Türk edebiyatını oluĢturan edebiyatımızın en uzun halkasıdır. Divan edebiyatında aĢka bulaĢmayan hiçbir Ģair gösteremeyiz. “Ġlm kesbiyle paye-i rifat arzu-yu muhal imiĢ ancak/AĢk imiĢ her ne var âlemde ilm bir kıyl-ü kaal imiĢ ancak”(ilim kazanmak amacıyla yapılan her Ģey boĢ hayaldir; çünkü dünyada her Ģey aĢktan ibarettir ilim sadece dedi kodudur.)diyen Fuzuli, aĢkı- ilahi aĢkı- en güzel ifade eden Ģairlerimizden. AĢk uğruna dağları delen Ferhat‟ın ġirin‟i, Kerem‟in uğruna bütün diĢlerini çektirdiği Aslı‟sıdır. Romeo ve Juliet, HurĢit ile Mahimihri, Tahir ile Zühre, Yusuf ile Züleyha, Artemis ve Orion, Leyla ile Mecnun, Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis, Asuman ile Zeycan, Arzu ile Kamber, Kleopatra ve Antonius… Fuzuli aĢk yolunda belalara mübtela kılınmak için dua eder. AĢk belasına aĢina olmak ister, dinleyelim:

Yâ Rab bela-yı aĢk ile kıl âĢîna beni Bir dem bela-yı aĢktan kılma cüdâ beni (Ya Rab aĢk belasıyla içli dıĢlı kıl beni, bir an bile ayırma aĢk belasından beni)

Az eyleme inayetini ehl-i dertten Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni (Az eyleme yardımını dertlilerden, Yani çok aĢk belaları ver bana)

119


Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın Geldikçe derdine beter et müptelâ beni (Gittikçe artır sevgilimin güzelliğini, Bana gelince onun derdine daha çok müptela et beni)

Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni (Onun ayrılığında öyle zayıflat beni ki Saba yeli beni ona ulaĢtırabilsin)

Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni (Ya Rabbi bana Fuzuli gibi gurur verme beni bana asla bırakma) Divan Ģiiri aĢk konusu üzerine kurulmuĢ. Merkezde sadece aĢk var. AĢk temi aradan kaldırılacak olsa hemen hemen bütün divanlar boĢalır. “AĢk” teması bu devrin Ģiirine damgasını vurmuĢtur. Divan geleneğinde münacat, naat gibi Ģiirlerde aĢk teması içindedir. Zaten varılmak istenen nokta ilahi aĢk değil midir? Divan Ģiirindeki aĢk temasının bize vereceği çok Ģey vardır Ģiir adına. Sultanları bile dize getiren aĢka örnek Yavuz Sultan Selim‟in aĢağıdaki mısralarında dile gelir:

"Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kıldı hûn eĢkimi füzûn etti felek ġîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek " Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki 120


Gözümü kan içinde bıraktı, aĢkımı artırdı Benim pençemin(gücümün) korkusundan aslanlar(bile) titrerken Felek beni bir ahu gözlüye esir etti. Divan Ģiiri sevgilinin cevrine rağmen bunu bir lütuf gibi karĢılayan aĢıkın ruh halini ve aĢk imajını aksettirir. Bütün eziyet ve mihnetler karĢısında aĢığın sabır göstermesi aĢkın nihai hedefi içindir. AĢk derdiyle hoĢem el çek ilâcımdan tabîb Kılma dermân kim helâkim zehri dermandadır AĢkta en korkulan durum ise sevgilinin eziyet ve cefadan vazgeçmesidir. Bu onun âĢıktan yüz çevirmesi ve artık her Ģeyin bitmesi demektir. Bu cevrü cefa bittiğinde aĢıklıkta, Ģiirde bitecektir. ÂĢık bu derdi giderecek derman istemez.

121


SANAT İDEOLOJİ İLİŞKİSİ Sanat bize bir ideoloji tasavvuru ilham eder mi? Yoksa sanat sadece kendi gerçekliği içinde kendisi için var olan bir alan mıdır? "Ġdeolojisiz sanat" düĢüncesine günümüzde öncülük edenlerin baĢında Post-modernistler geliyor. Ġdeolojilerin anlamsızlaĢtığını, fonksiyonunu yitirdiğini, hatta ortadan kalktığını, öne süren, postmodernistler sanatta estetiği, imgeyi, insanı, insan ruh ve güzelliğini dıĢlamakta, her Ģeyin merkezine simgeyi koymakta. Ancak idealizm, ülkü ya da mefkûre ne dersek diyelim sanatın hamuruna bir maya gibi kendisini koyarak sanata ruh katmanın derdinde. “Her Ģeyin evveli ahiri hiç” felsefesi sanat ve edebiyat alanında her ne kadar denenmiĢ olsa da baĢarılı olamadı. Ġdeoloji günümüzde farklı biçim ve görüntüler arz etse de, sürekli varlığını korumuĢ ve insan hayatına nüfuz etmiĢ. Burada hem beĢeri ideolojileri, hem de ilahi dinleri kastediyorum. Ġnsanların yaĢam değerleri, felsefi görüĢleri, dinsel ya da din dıĢı inançları oldukça ideolojiler de var olacak. Ġdeolojilerin var olduğu dünyada sanat da ideolojilerden beslenecek. Belki sanata renk vermeyecek ama onda kokusunu hissettirecektir. Ġdeoloji bir gelecek tasarımıdır. Hülyaları, umutları, istekleri ihtiva eder. Misyonu ve vizyonu vardır. Ve sadece bir fikir olarak kalmakla yetinmez, gerçekliği doğrudan doğruya belirlemek ister. Hayata müdahale eder. EĢyayı yorumlar. Sanatın yaptığına benzer bir iĢlev üstlenir. EĢyayı ve hayatı yorumlamak. Böyle olunca da sanatla ideolojinin yolları bir yerlerde kesiĢir. Ġdealsiz bir hayatın anlamsız olacağını, bırakın sanatı üretmeyi, hayatın kendisini bile yok hükmünde kabul edeceğini düĢünürüm.

122


Bir bakıĢ açısı, bir yaĢam biçimi, bir düĢünüĢ tarzı, bir amaçlar örgüsü ve bir değiĢtirme-dönüĢtürme talebi olan ideoloji; insana, hayata ait her oluĢa, her eğilime, her eyleme damgasını vurur. Ġnsanda, insan hayatında ideolojik olmayan hiçbir durum, tutum, iliĢki yoktur. Farkında olsun veya olmasın ideoloji insanların tüm davranıĢ, tercih, istek ve eylemine etki eder, hatta belirleyici rol oynar. Hal böyle olunca sanatçının ideolojisinden ayrı düĢünülmesi yanlıĢ olur. Sanat, insan hayatının bir parçası olması bakımından siyasi, ahlaki, estetik ve felsefi görüĢlerinin taĢıyıcısı olarak bir fonksiyon üstlenir. Tarih boyunca ideolojileri gelecek nesillere sanat taĢımıĢtır. Ġkinci olarak sanat, öz doğası bakımından ideolojiktir. Gerçekten de sanat gerçekliği sadece yansıtmakla kalmaz, onu değerlendirir ve ona karĢı benimsenen belli bir tavrı dile getirir. Ġnsanların, sanat eserlerine yaklaĢırlarken aldıkları duyum farklı farklı. Çünkü insanlar değiĢik çevrelerde yaĢar ve düĢüncelerini buna göre Ģekillendirir. Her insan, ait olduğu gruba, yaĢadığı ortama, gördüğü eğitimin niteliğine, içinde bulunduğu psikolojik ve fiziksel duruma göre bakar ve algılar. KiĢinin algısı subjektif olması bakımından bulunduğu ortamın düĢünce yapısından beslenir. Sanatçının da aynı Ģekilde ideolojisinden ayrıĢtırılması mümkün olmayacaktır. Kültürler, medeniyetler kendi mensuplarının sanatına yön vermekte. Ġdeoloji gibi sanat da bir ihtiyaçtan ötürü var. Sanat toplumun insani ihtiyaçlarından doğmuĢ. Sanat bütün çeliĢkileri, iyi, kötü, güzel ve çirkin yanlarıyla hayatı yansıtır. Hayat dinamiktir, hayattaki dinamizmi sağlayan unsurlardan birisi de ideolojidir, kısaca ideoloji hayata hâkim. Sanat toplumsal çeliĢki ve çatıĢmalar karĢı-

123


sında kayıtsız ve tarafsız kalamaz. Böyle olunca da sanatın içerisinde ideolojiyi mündemiç buluruz. Sanat mutlaka bir bilinç ve perspektife sahip olmalı. Ama bu asla sanatın estetiğini, etkileme gücünü zedelememeli. Bilakis, onu daha bir zenginleĢtirmeli ve daha da güçlendirmeli. Sanatı ideolojinin çeĢitli kalıpları arasına sıkıĢtırmak, onu sınırlandırmak ve daraltmak olduğu gibi, sanatı ideolojiden kopuk ele almak da onu yozlaĢtırır diye düĢünüyorum. Bir sanat dalı olarak Ģiiri aynı Ģekilde değerlendiriyorum.

124


ŞAİR OLMANIN DAYANILAMAZ AĞIRLIĞI ġair, dünyanın en ağır iĢçisi. Her Ģair hayatın dalgalarıyla boğuĢarak yaĢar. ġairlik bir meslek, bir unvan değil; sadece derdi olmak ve derdinin farkında olmak durumu. Derdini Ģiir, Ģiirini dert edinenlerin sıfatı Ģairlik. ġiir yoğunluktur. Eğer Ģair Ģiirde yoğunlaĢamıyorsa, Ģiir ondan uzaklaĢır. Aslında yoğunlaĢma bütün çalıĢmalar için geçerli. Her ne kadar Ģairler, Ģiirle iç içe bir hayat sürüyorlarsa da zaman zaman Ģiirden uzaklaĢma söz konusudur. Yoğunluk arasında kısa bir soluklanma… ġair, iç dünyasında yaĢadığı devinimi bütün dillerde ifade edebilmeyi ister. ġair kendini sürekli bir cenderede hisseder. YaĢamın gerçeğini inkârda beceriksizdir ve sürekli kendi hayalindeki yel değirmenlerine karĢı savaĢır. ġiir bir bakıma kelimelerle duyguları ifade etme sanatı. ġiirde önemli olan, kelimelerle bir ifadeyi inĢa etmektir. Bunun için kelimeleri tanımak, kelimeler arası iliĢkileri iyi bilmek gerekir. Mallarme'nin "ġiir kelimeler dinidir." demesi bundandır. Bu durum Ģairi çok çalıĢan bir iĢçi yapıyor. Ona ağır bir sorumluluk yüklüyor. ġiir, Ģairin içindeki deprem, bir enerji boĢalması... En güzel Ģiir; Ģairin merkezinden büyük dalgalarla yayılarak çevresini etkileyebilen Ģiirdir. Her Ģairin en büyük özlemi, günün birinde 7,5 Richter ölçeğinde bir depremle uyanmaktır. ĠĢte bu deprem Ģairin iç dünyasını harabeye çevirir; ancak dıĢ dünyanın algısı farklıdır.

Sanki hiç doğmamıĢ, yaĢamamıĢım Renksiz bir hayalim ya da düĢüm ben Semtimden geçenler ilkbahar sanır Ġçimi görseler karakıĢım ben 125


ġiiri zor bir sanat dalı olarak kabul etmeyenlerin ve Ģiiri ciddi bir iĢ olarak görmeyenlerin yazdıkları, uyuyan bir insanın sayıklamalarına benzer. Necip Fazıl‟ın deyimiyle “mide gurultusu.” “Söz az ve öz gerektirir vesselâm” diyen Mevlâna, haklıdır. ġiiri meydana getiren en küçük birim mısradır; ama küçüklüğüne bakmayın, iyi bir Ģairin elinde bir mısra hem ses hem de mana itibariyle içine bir umman sığdırılacak büyüklüğe eriĢebilir. Bu da titiz bir iĢçilik gerektiriyor. “BaĢarının onda biri yetenek, onda dokuzu terdir,” deniliyor, aynı durum Ģiir için de geçerli. Dağlarca nasıl Ģiir yazdığını Ģöyle anlatıyor: “ġiir yazarken gömleğim o kadar ıslanır ki kan ter içinde kalırım. Sıksanız çamaĢır gibi suyu akar. Allahım. Ne olur bana iyi bir Ģiir yazdır diye dua ederim.” ÇalıĢmak Ģiir için gerekli dedik; öyleyse çalıĢmaya nerden baĢlamalı. Divan Ģiirini, Halk Ģiirini, günümüz Ģiirini okumamız bilmemiz gerekiyor. Attila Ġlhan, “Divan Ģiirini bilmeyen, oradan beslenmeyen Ģairin, kendi Ģiirini oluĢtursa da Türk Ģiirinde kalıcı bir yer edinmesinin mümkün olmadığını” söyler. Dede Korkut‟u, Ahmet Yesevi‟yi, Yunus‟u, Mevlana‟yı, Pir Sultan Abdal‟ı, Karacaoğlan‟ı, Baki‟yi, Süleyman Çelebi‟yi, Mehmet Akif‟i, Koca Sinan‟ı, Dede Efendi‟yi, Itrı‟yi bilmeden, okumadan kendi çizgimizi belirleyemeyiz. Dünya Ģiirinden, Ģairlerinden Mallarme‟yi, Poe‟yi, Rilke‟yi, Goethe,‟yi, Nerduda‟yı, Baudelaire‟i, Mayakowski‟yi, Rimbaud‟u bilmek gerekli. Sadiyi, Firdevsi‟yi, Ġbnu Hazm‟ı, Mütenebbi‟yi, Adonisi, Mahmut DerviĢ‟i, Halil Cibran‟ı tanımadan evrenselliği yakalayamayız.

126


TÜRKÜLER Türkülerimiz “süt be süt Ģiirdir” diyor Eflatun Cem Güney. Türküler, söz ve ezgiden meydana gelen halk edebiyatı ürünleri; halkın bağrından kopan ve bağrında yaĢaya gelip, yaĢaya giden ürünler. Bedri Rahmi Eyüboğlu Ģöyle diyor:

“ġairim, Zifiri karanlıkta gelse Ģiirin hası, Ayak seslerinden tanırım. Ne zaman bir köy türküsü duysam, ġairliğimden utanırım.” Kültürü ayakta tutan edebiyat, dün ile bugün; bugün ile yarın arasında köprü konumunda. Bunun en güzel örneği türküler. Orta Asya‟dan, Anadolu‟ya, hatta Viyana‟ya kadar Türklerle birlikte yolculuk etmiĢ. Türküler millet olarak sevinçlerimiz, heyecanlarımız, acılarımız, kederlerimiz, sıkıntılarımız gittiğimiz her coğrafyaya türkülerle taĢınmıĢ, kültürümüzün günümüze taĢınmasında önemli bir rol oynamıĢtır. Eski Ģiir örneklerine baktığımızda, bunların tamamı halkın kendi duygularından doğan irticalen söylenen mısralar… Ġlk Ģekilleriyle saz eĢliğinde terennüm edilerek söylenen bu Ģiirler, zamanla hususileĢerek, koĢma, ağıt, ninni, mani Ģeklinde ortaya çıkmıĢ. Halk muhayyilesinin ürettiği bu geniĢ imkânı baĢarıyla kullananlar yalnızca kendilerinin ve kendi dönemlerinin değil, daha sonraki dönemlerin de müĢterek dili olmuĢlar. Türkülerin binlerce yıllık tarih içerisinde milletin gönlünde demlenerek gelecek nesillere aktarılması, Ģiirin gelenekten nasıl beslendiğini göstermesi bakımından önemlidir… Biz Ģiirselliği önce türkülerden öğreniriz. Dilimize dolarız türküleri. ġiir, yazılı bir me127


tindir her Ģeyden önce, fakat bu yazılı metin, Ģiirselliğini dokusundaki ölçüye, kafiyeye ve ritim duygusuna borçlu. ĠĢte bu ritmi, bu ölçüyü türkülere veren asıl unsur ezgidir. O nedenle biz bir türküyü mırıldanmakla, bir Ģiirden beklenen rahatlama, dile getirilme ve boĢalma ihtiyacımızı karĢılamıĢ oluruz. Estetik söyleyiĢ biçimi, Ģiire Ģiirsellik kazandıran temel unsur. Peki ezgi olmaz ise türkünün Ģiir alanındaki yeri neresi? Türkü bestesi olmasa da güftesiyle de Ģiir. Türkünün metni her Ģeyden önce dıĢarıdan bakılınca, ölçülü, kafiyeli ve vurgulu bir metin. ġiirin ana unsurlarını kendisinde barındırıyor. Bu haliyle türkü sağlam dokulu bir Ģiirdir. Türkülerimiz, bu nedenle edebiyat türü olarak, söylendikçe, dinlendikçe, insanların içindeki duyguları, ses-söz ve ezgi ile ortaya koyan, böylece insanı rahatlatan bir Ģiir olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak türküler; neresinden bakılırsa bakılsın öz be öz Ģiiridir. Her insanın dudağına yapıĢan bir türkü, bir melodi var. Bazen acılı Doğu türküleri takılır dilimize bazen gurbet türküleri… “Gönül gurbet ele varma ya gelinir ya gelinmez.” Gurbete yolu düĢen herkesin bir kez mırıldandığı bir türküdür. Ġç paralayan bir feryadı umarsız bir iniltiye dönüĢtüren 'Sarı Gelin'i dinlemeyen var mıdır? Kızlarımızın bir vesileyle terk ettiği, doğduğu yerleri hatırlatan türküler hangimizin içini kıpırdatmaz, gözlerimizi harekete geçirmez. “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar/AĢrı aĢrı memlekete kız vermesinler.” Bizi derin hülyalara salan o ilk aĢkımızı hatırlatan zihne çivi gibi çakılan, paralayıcı bir hüzün, kahredici bir gam sağanağına bizi gark eden o türkü: “Beni Ağlatırsan Doyma YaĢına” Kasabanın pazarına gidecek köylüleri taĢıyacak kamyonun köyün giriĢinden 'daat' diye kornaya basarak köylüyü uyarması ve Ģoför mahallinin özel bir yer olarak konumlanması ve Ģoför ma128


hallindeki teypten cızırtılar arasında “derelerde kuĢburnu” türküsünün hâlâ kulaklarımızda yankılanan melodisini kim silebilir. Kırmızı BMC kamyonun nice hatırlarını türküler eĢliğinde saklamaz mıyız hafızamızda? Nisan olmadan daha, derslerimizi bir pikniğe dönüĢtüren, alıp bizi meralara, bahar sellerinin iyice azgınlaĢtırdığı dere kenarına götüren öğretmenin bize öğrettiği “dağlar gibi dalgaları ben aĢarım, aĢarım.” türküsü. Dere boyu kıvrılarak giden patika yolun hatıralarını andıkça “Dereler akar gider, taĢları yıkar gider, bu dünya bir pencere, her gelen bakar gider.” türküsünü kim diline dolamaz ki? Anadolu‟nun bir köyünde, bozkırın ortasında “Oy Bizim Eller, Ne Güzel Eller” türküsü kimin diline dolanmaz ırgatlar tarlada çapa yaparken. Veya bir yağmur sonrası toprak kokularına karıĢan yeĢil soğanı bir eline tutup diğer elinde çavdar ekmeği ile karnını doyurmaya çalıĢırken aklından “bir fındığın içini yar senden ayrı yemem” türküsünü geçirmeyen var mıdır? Sonrası Anadolu‟da bir okulun öğretmen odasında mahmur gözlerle sabah kahvaltısı niyetine simit ısırıp çay yudumlayan öğretmenlerin radyodan dinledikleri yurttan sesler korosu “GümüĢ Kemer Ġnce Bele Dar Gele, Dar Gele”, ya da “Mavi Yelek Mor Düğme” türküsüne kim eĢlik etmemiĢtir. Türküler Dolusu ......

Yerliyim yerli olmasına ilmik ilmik, damar damar Yerliyim. Bir dilim Trabzon peyniri Bir avuç tiftik 129


Bir çimdik çavdar Bir tutam ġile bezi gibi DiĢimden tırnağıma kadar Ressamım. .......... Ah bu türküler Türkülerimiz Ana sütü gibi candan Ana sütü gibi temiz Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla Köyümüz, köylümüz, memleketimiz. Ah bu türküler, Koy türküleri Dilimizin tuzu biberi Memleket ahvalini onlardan sor Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni... Ben türkülerden aldım haberi. Bedri Rahmi Eyüboğlu

130


ŞİİRİ NASIL DEĞERLENDİRİYORUM? Tüketim toplumlarında üretilen her değer metâ olarak görülür, satıĢa uygun hale geldiğinde uygun pazarlama teknikleriyle satılır. Maalesef sanat alanında da bu durum hâkim olmaya baĢladı. Hele gazete gibi günlük periyotla çıkan yayın organlarında Ģiir daha hızlı tüketilmekte. Ne yazık ki ülkemizde, her alanda oluĢan statükoculuk, edebiyat alanında da var. Dergilerin editörleri ve gazetelerin sanat sayfalarını yönetenlerin tavırları yeni Ģairleri “Nasıl yazarsam yayınlatabilirim?”i düĢünmeye zorlamakta. Hiçbir Ģey birilerinin tekelinde olamaz. Bizler, bizim gibi yazmayan Ģairleri görmezden gelirsek, yeniye kapı aralamak mümkün olmayacaktır. Ġnsanlar yaĢadıkları özlemleri, gel-gitleri duymak istemektedirler ve bunda haklıdırlar da. Ancak Ģiirleri değerlendirme konumunda olanların görevi, Ģiirleri belirli kıstaslar eĢliğinde değerlendirmeye tabi tutarak yayınlamaktır. Bu konumda olanların kendi Ģiir anlayıĢları, bir noktada kendilerine. Neden bizim yazdığımız Ģekilde Ģiir yazmıyorlar diye ahkâm kesmek doğru değil. Bize gelen Ģairlerin Ģiirlerini değerlendirirken dikkat ettiğimiz kıstaslar nedir? ġiirlerin Ģiir olarak bir değer ifade edip etmediği mi? Yoksa Ģiir dünyamıza yeni bir soluk getirip getirmedikleri mi? Ya da bizim gibi yazıp yazmadıkları mı? Yeni bir soluk getiremiyor diye yeni yazmaya baĢlayan Ģairi görmezden gelmek haksızlık olur. ġöhret bulmuĢ hiç bir Ģair ilk eserlerinde yeni bir çığır açmamıĢtır. Bu zamanla geliĢen bir durum. Hatta birçok Ģair tekdüzeleĢmiĢ, mekanikleĢmiĢ ve her yazdığını Ģiir olarak görme eğilimine girmiĢtir.

131


ġiir, yazmıĢ olmak için değil; Ģiirde hayatımızın anlamını bulduğumuz için yazılmalı. ġiir, insanın kalbinde baĢlayıp, beyninde demlenen ve dile yansıyan kutsi bir faaliyet. Sevda kuyusunda çile. Sabır ve tevekkülle beslenen manolya. Bir kaĢık suda fırtına. Hayır, bir kaĢık suda fırtına değil bir damla suda tufan. Yürek kabarması, beyin kamaĢması, duygu yoğunluğu... ġiiri Ģiir yapan nüve, yürekleri harekete geçirmesidir. BaĢka yüreklerde karĢılık bulmayan, oralarda çoğalmayan Ģiir, prematüre Ģiirler mezarlığına defnedilecektir. Edebi sanatların en zor alanının Ģiir olduğunu düĢünüyorum. Elbette her insanın duygularını dile getirmesi ve hatta bunları Ģiir formuna sokup aktarması güzel bir Ģey, ama bunların hepsi sahih Ģiir olmuyor. Bir Ģiirin içinde taĢıması gereken öğelerin bütünlüğü öğrenilmeden de Ģiir yazılmıyor. ġiir için duygu gerekli ama bilgi de gerekiyor. Ancak Ģiirdeki Ģu hususlara bakarak objektif olmaya çalıĢıyorum. Birincisi, Ģiirdeki imgesel örgünün nasıl Ģekillendiği; ikincisi, Ģairin Ģiirsel bir dil kullanıp kullanmadığı. Üçüncü olarak Ģiirin akıcılığı... ġairin neyi anlattığını değil, nasıl anlattığını anlamaya çalıĢıyorum. Bu konuda kesin ölçülerim var diyemem elbette. Benim beğenilerimi her Ģairin beğenmesi de gerekmiyor. Ancak bana gelen hiç bir Ģiire bu Ģiir değildir demiyorum. Benim beğeni kıstaslarıma uymadığı için yayın sırasına almıyorum. Beni bu yazıyı yazmaya sevkeden en önemli faktör, sık sık sorulan "hangi kıstaslara göre Ģiirleri seçiyorsun?" sorusudur. Benim kıstaslarım Ģiir dünyasında genel geçer kıstaslar da değildir elbette. Ben kendi birikimim ve estetik anlayıĢıma göre seçim yapıyorum. Bu konuda objektif olduğumu da iddia etmiyorum.

132


Herkes bilir ki, her yayının kendi bakıĢı, anlayıĢı ve tavrı var. ĠĢin bu yanı düĢündürücü olduğu kadar ürkütücüdür de. Ancak bir gazete sayfasında bu durum öne çıkmaz, bahsettiğim durum ekol olmuĢ dergiler içindir. Burada seçilen Ģiirlere gelince kendi estetik anlayıĢımın iĢin içine girdiğini söylemeliyim. Burada yayınlanan Ģiirlerin Ģairine büyük bir paye vermediği de bilinmeli.

133


ŞİİR SANATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER ġiirin kökeni gizli bir düĢtür belki de. Bu düĢü beslemekten zevk alıyorum. ġiir, kulağa, göze, ruha hitap eden bedii bir güzelliğe sahip. ġiirin asıl anlamı, sihri, güzelliği burada. Bu güzelliğin yani estetik tarafın olması ise bilgiye bağlı. ġiiri, Ģiir geleneğini ve baĢka kültürlere ait Ģiiri bilmek gerekiyor. Duygusal ruh haliyle yaĢamın her tezahürünü dizelerimizde yansıtabiliriz. Ancak duygu Ģiir için yeterli bir kaynak olamaz, duyguyla beraber bilgi de gereklidir. DüĢ görmek bir dünya hayali kurmak, umutları belli anlamda içte eritmek demek. Belki de Ģairin her zaman Ģiire hazır oluĢunun esprisi burada yatıyor. ġair gördüğü Ģeyi biraz olsun hayal ederek onun arka planına bakar. DüĢ olsun, hayal olsun insanın etkisinde kaldığı bir Ģeydir. DüĢten uyanınca görülenler hayal meyal bir durum alır ama bir tatlı huzur bizi sarmalar. ĠĢte Ģiir dediğimiz Ģey biraz böyle bir Ģey. EĢya karĢısındaki hayretimiz alıĢkanlığımız sonucunda sıradanlaĢır. Hâlbuki bulutun baĢımızın üzerinden geçip gitmesi, yağmurun yağması hayret edilecek durumlardır. Bu, bizim eĢyanın aslına dair algımızla ilgilidir. Daha doğrusu her gün tekrarlanan olayları kanıksarız. ġair olmak farklı bir bakıĢ açısı gerektirir, bu eĢyayı farklı bir biçimde algılayıp aynı zamanda farklı bir yere oturtmakla ilgili bir durum. Bu fark bize kutsal kitapların talim ettirdiği bir bakıĢ açısıdır. Kutsal metinler eĢyanın güzelliğine değil; eĢyanın hikmetli yapısına bakmamızı öğütler. Ama en büyük zorluk iĢte buradadır. ġair bu zoru baĢarabilen kiĢidir bence. Sadece bu bakıĢ yetmez aynı

134


Ģekilde bu bakıĢı Ģiirsel bir Ģekilde ifade etmek gerekir. Burası da iĢin ustalık kısmıdır, dile sahip olmayı gerektirir. Her Ģiirsel üretimde mutlaka beynin kamaĢmasının payı var ama bu duygunun ifadedeki fazlalık ağırlıklardan kurtulması gerekir hem de çok mütehassıs bir müdahaleyi gerektiren büyük bir titizlikle. Bazı Ģairler sık sık duygularının esiri olur. Kendilerini saran duygusal atmosfer içinde hiçbir süzgece tabi tutmadan duygularını ifadeye yeltenirler Ģiirin güzelliği için hiç özen göstermezler. Bu da Ģiiri tekrara düĢürür, sıradanlaĢtırır. Sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle iĢlemeyi beceren Ģairlerin mükemmel örnekleri yanında duyguyu dile geldiği gibi ifade eden Ģairlere rastlıyoruz. ġiirde çok fazla yük olmamalı. Bir mücevher titizliğiyle iĢlenmeli Ģiir. Yükte hafif pahada ağır olmalı. Bunun için uzun Ģiirler, Ģiirin ruhuna ters düĢüyor bence. Peki, Ģiirin bir formülü var mı, sahih Ģiirin bir sırrı? Her Ģairin kendi sırları var. Buna üslup diyebiliriz. Benimkiler gölgede saklanmıĢ Ģeyler değil her Ģairde bulunan ve kendini ondan hiçbir zaman tamamen ayıramadığı mistik hüzünden bahsedebilirim. Bu atmosfer içinde olduğum zamanlarda daha iyi yazdığımı düĢünüyorum. YaĢadığım o dünya hayatımı daha anlamlı kılıyor. Bunun için Ģiire ilgim var. Okuduğum ve yazdığım her Ģiir beni düĢ dünyasında gezdiriyor.

135


SERBEST ŞİİR Son dönemde serbest Ģiir yazılıyor daha çok. Bazı Ģairler buna serbest Ģiir değil; serbest vezinli Ģiir diyor. Serbest Ģiir sanıldığı kadar kolay yazılan bir Ģiir değil. „Nasıl olsa serbest, istediğim gibi yazarım‟ düĢüncesi özellikle Ģiire yeni baĢlayan genç kuĢakta yaygın bir görüĢ. Serbest Ģiir, her Ģeyden önce zannedildiği kadar serbest bir tarz değil. Bilakis tarzların en zoru. Çünkü vezin ve kafiyenin olmadığı bir eserde ritim, akıcılık, ahenk buluĢmasını sağlamak zordur. Tanpınar bir makalesinde „Serbest Ģiir kabına sığmayan usta Ģairlerin iĢidir‟ diyor. Serbest Ģiir o kadar kolay yazılmıyor bana göre. Serbest yazan Ģairlerin Ģiirlerinde birçok aruz kalıbını bulabilirsiniz mesela. Bir Ģiirin serbest olması içinde aruz, hece gibi unsurlar kullanılmadığı anlamına gelmiyor elbette. Belki de her unsuru içinde barındırdığı için serbest Ģiir diye adlandırılıyor. Serbest Ģiir yazarken dilin yapısının bozulduğu Ģiirler de çıkıyor ortaya. Dilin bir millet için ne kadar önemli olduğunu bilmeden Ģiir yazmak abes bir durum. ġair dili bozmak için değil güzelleĢtirmek, zenginleĢtirmek üzere iĢ görür. Dili güzelleĢtirmek, mevcut kelimelere yeni anlamlar yüklemek, yeni söyleyiĢler bulmak Ģairin birinci önceliğidir. Kelimeler bir dilin hazineleridir. Dilin kendisine has bir melodisi, bu melodiyi yakalamak lazım. Kelimelerin iç sesiyle kelimeler arasındaki ses uyumunu, ses akıĢını duyamayanlar Ģiir yazamazlar. Ölçülü Ģiirden çok daha zor olan serbest Ģiiri yazmak ise gerçekten ustalık iĢidir; çünkü serbest Ģiirde Ģair ölçü, kafiye gibi önemli öğelerden mahrum. Eldeki

136


malzemenin eksik olduğu durumlarda gerçekten iyi eser ortaya çıkarmak zor bir iĢtir. Serbest Ģiir, biçimiyle olduğu kadar içeriğiyle de bir hayat algısının Ģiiridir. ġiirin serbest Ģiir diye tanımlanması Ģairi serbest davranmaya yöneltmemeli. Serbest Ģiirin de bazı kuralları var. Sezai Karakoç Ģöyle der: “Serbest nâzım ya da Ģiir dediğimiz zaman, akla düz yazının bir türü, ya da bütün koĢullardan bağımsız bir Ģiir türü gelmemelidir. Serbest nazım ya da Ģiir, vezni ve kafiyesi Ģairi tarafından aranıp bulunan, sonra da Ģiirde kaybedilen Ģiir demektir.” Geleneksel Ģiir yapısı içinde vezin ve kafiye Ģiirin en önemli öğeleridir. Kafiye ve vezin olmadan Ģiir inĢa edilemez. Serbest Ģiir, Ģiirin yaygınlaĢmasını sağlamıĢtır. Aslında serbest Ģiir içerisine sindirilen ahenk Ģiirselliği sağlayan en önemli unsurdur. Serbest Ģiir, Ģiir dilini nesire yaklaĢtırırken söyleyiĢ yönünden bir rahatlık sağlamıĢtır.

137


ŞİİR VE GÜL Gülün, kadim bir kültürel arka planı olduğunu biliyoruz. Edebiyatımızdaki gül temasını çıkarmaya kalksak Ģiirlerin içi boĢalır. Gülün Ģiirdeki saltanatı bir baĢka. Nerdeyse gül temasını kullanmayan Ģair yok gibidir. Gül, Ģairlerin Ģiirlerinde çok özel ve seçkin bir yer edinmiĢtir kendine.

Dağlarda tenha bir ağaçtı gül Bülbül düĢsün diye bir ağ açtı gül Gül temalı Ģiirler, Ģarkılar, ilahiler ve maniler ciltler dolusu kitaplara sığmaz bile. Sadece bizde ve doğu edebiyatlarında değil, bütün dünya ülkelerinin edebiyatlarında gülün hâkimiyeti var. Eski lügatler güle “çiçek‟‟ anlamı vermiĢler, Farsça bir isim olan gül, çiçek cinsinin genel adıdır. Yani bütün çiçeklerin adıdır gül ama çiçeklerin en gözdesi, en seçkinine biz özel ad olarak vermiĢiz onu. Gül denilince kırmızısı, pembesiyle; yedivereni, katmerlisiyle, beyazı sarısı ile o malum çiçeği anlarız. Gül, günlük hayatımızda her zaman özel bir yere sahip olmasına rağmen “Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz.” mısraı gülün ne kadar bizim hayatımızla, dilimizle içli dıĢlı bir çiçek olduğunun göstergesi. Güle dair yazılanların elbette eser sahibinin içinden çıktığı kültür ve medeniyet dairesiyle yakından ilgisi var. Batıda hangi unsurlara sembol olur bilemem ama doğuda gül sevgilinin simgesi. ġairin zihninde sevgilinin yüzü, yanağı, ağzı ve kulağı ile gülün mutlak bir münasebeti var. Gülün anlamı kendisi gibi çok katman138


lı bizim Ģiirimizde. Kendisiyle birçok Ģey kastedilebilir. Ancak bizim kültürümüzde aĢkını gülle anlatan sanatçı, aslında insanı ilahi aĢka hazırlayan bir merhaleden söz ediyordur. “Gül Muhammed teridir” diyen Yunus Emre, “Terlese güller olurdu her teri” diyen Süleyman Çelebi‟de de gül Hz. Muhammed‟in sembolüdür. Gül, aĢkın her çeĢidinde sevgiliyi veya sevgilinin bir unsurunu temsil eder; efsaneye göre, gülün rengi önceleri kırmızı değilmiĢ; bülbüle hiç yüz vermiyormuĢ. Gülün bu kayıtsızlığına dayanamayan bülbül, gidip onun dalına konmuĢ. Gülün dikenleri bülbülün göğsüne batınca akan kan gülün rengini kırmızıya boyamıĢ. Gül, iĢte o günden sonra kırmızı açmaya baĢlamıĢ. Gül önce goncadır. Gonca olmak onun için baĢlangıç aĢaması. Bu haliyle de o güzeldir ve genç sevgilinin simgesi olmuĢtur. Hele yaprakları üzerine de çiğ taneleri, Ģebnemler düĢerse ayrı bir güzelliğe bürünür. Dikeni, dalı, yaprağı dikildiği toprak bile güzeldir artık. Bizzat kendine mahsus gülistan, gülĢen ve gülzârlar bulunması, dikildiği toprağın da hürmete layık olduğunu gösterir. Bataklıkta gül yetiĢmeyeceği için güzellikler sultanı muamelesi gören gülün yetiĢtiği ortam da saray mesabesindedir. Tazelik, naiflik, incelik, narinlik, nazlılık hepsi gül ile anlatılır. Bunlar aynı zamanda sevgilinin boyu, yüzü, yanağı ve tabiatıyla tefsir edilmeye baĢlar Ģairlerin dilinde. Bir gül için o kadar dikene katlanmak, acıya sabretmek bir sevgili uğruna çekilen çilelere tahammül etmek değil midir? Divan Ģairlerinin yüzlerce gül Ģiiri yazmalarına rağmen içinde gül geçen hiçbir gazel bizi bıkkınlığa sevk etmez. 139


Modern Ģiirimizde gül eski yoğunlukta kullanılmasa da gülden bütünüyle vazgeçen Ģair yoktur, mutlaka Ģairlerimiz gülü Ģiirlerinde kullanıyor. Belki dünyanın hiçbir kültüründe olmadığı kadar bizde yaygın bir sembol olarak kullanılan gülün Ģiirselliğini görmezden gelemez hiçbir Ģair. Yoksa Ģöyle demeğe mecbur kalırız: “Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin Bülbül hamûĢ havz tehî gülsitân harâb”

140


ŞİİR VE GİZEM Belagat kitapları, Ģiirde sözü hakikî manasıyla söylemekten ziyade mecaz manasıyla söylemeyi, teĢbihten ziyade istiareyi kullanmayı, doğrudan söylemek yerine kinayeli söylemeyi makbul sayar. Konuya Ģiir penceresinden bakacak olursak, Ģiirin bünyesinde diğer söz sanatlarına oranla daha fazla “sır” olduğunu görürüz. Çünkü Ģiir, örtülü söylemeye, diğer sanat dallarından daha yatkın. ġairin Ģiirlerle meydana getirdiği dünya yaĢadığı dünyadır. Sanal ve indî. ġairlerin muhayyilesinde bir dünya vardır, kendilerine ait bir dünya. Bu dünya baĢkaları için gizemli bir alan. ġiir bir hikâye değil sessiz bir Ģarkıdır. Ahmet HaĢim, “Bilâ mübalâğa denilebilir ki herkesin anlayabileceği Ģiir, münhasıran dûn Ģairlerin iĢidir. Büyük Ģiirlerin medhalleri, tunç kanatlı müstahkem Ģehir kapıları gibi sımsıkı kapalıdır.” diye söyler. ġiirde bazı kısımların örtülü kalması bir kusur değil Ģiir sanatı açısından gereklidir. Örtülü söyleme bu sebeple bazı Ģairlerin bilinçli tercihidir. Burada Ģair dikey bir dil kullanır. Yatay dil iletiĢim içindir. ġiir dikey boyutların dilini kullanarak bize yeni bir dünya sunar. ġiir dil içerisinde maceralı bir yolculuktur. ġiir dilin miracıdır. ġiir kelimelere kanat takmaktır. ġiir kuĢların havada takip ettiği bizim için meçhul bir rotadır. Platon ve Aristotales‟e göre sanat, yapma ve yaratma iĢidir ancak bu yoktan var etme değil, var olanı taklid ve yansıtma (mimesis)dir. TeĢbih, mecaz, istiare Ģiirin bu yönünü besleyen sanatlar. Doğu Ģiir sanatında oluĢan bu üslup, Ġslamiyetten sonra geliĢmiĢtir. Artık devenin güzelliğine bakmak değil, devenin yaratılıĢına bakmak esastır. NakıĢtan NakkaĢ‟a, kesretten vahdete, fizikten metafiziğe, mecazdan hakikate doğru gerçekleĢen bu gizemli yolculuğu ifadeye dökmenin adıdır Ģiir. ġair de bunun için çalıĢır durur. Yegâne gayesi bu sırları, sırlara vakıf olmayanlara anlatmaya çalıĢmaktır.

141


Ġnsan yaĢadığı evreni kapsamlı bir Ģekilde anlayıp yorumlaması kolay değil. Fakat bazı zamanlar insan birtakım iĢaretler alabilir. Ġnsan muhayyilesinin engin yapısı içinde yaĢadığı evreni kavramaya teĢnedir. Ġnsan hisleriyle birtakım Ģeyleri hissedebilir ve fakat hissettikleri buğuludur, sisler arkasındadır, çoğu zamanda anlamsız bir hal alır. Ancak anlamlandırmaya çalıĢtığımız eĢya konusundaki tecrübelerimizin artması bizi bu konuda bir Ģeyler söylemeye davet eder. Her Ģairin Ģiirinde bilinmezlerle dolu bir Kaf Dağı vardır. Doğu edebiyatındaki bu imge sırlı söylemenin kapısını aralar. ġiir söylenmeyeni söylemektir bir bakıma, el değmemiĢ mânâ, saklı hayal ve deyiĢler… Zihne gelen iham perisine belagat elbisesini giydirmekten ibaret. ġiirin doruklarına bir efsunla uçan Ģairin yaslandığı dayanak burasıdır. Gerçekle rüya arasındaki uçurumda bir köprü, hayal meyal bir görüntü. Menbaı sır, üretim serüveni sır elbette bu sır esere de yansıyacaktır. ġiir ve hayalin meçhul tarafları iç içe, çünkü Ģiirde netlik ve aklîlik tam anlamıyla söz konusu değildir. ġair üretici değildir, o etkilenir ve söyler. Sevgiyi, hüznü, nefreti, umudu, yenilgiyi, kederi, zaferi, acıları, zevkleri yansıtır. Hayatın Ģaire sunduklarının karĢısında Ģairin hayata cevabıdır Ģiir. ġiir bir iniltidir. Bu bağlamda Ģairin sırrı feryadında saklıdır, ancak bu feryadı sırra vakıf olmadan anlamak mümkün görünmez. Okuyucu mısralarda kendisini görür. Yani Ģiir bir aynadır. Okuyucu Ģiiri kendisine ayna yapar. ġiirde Ģairin Ģemaili bulanık olmamalıdır. Fluluk ile gizemin aynı Ģeyler olmadığını da söylemeliyim. ġiirin içinde gizem var. Bunu sır kelimesiyle açıklayabiliriz.

142


ŞAİRDEN ŞİİRE ġiiri doğrudan anlatmanın güçlüğünden dolayı Ģiirin ne olduğunu anlatmak yerine, neyin Ģiir olmadığını anlatma yoluna dahi gidilmiĢ. Eskilerin tabiriyle “efradını cami ağyarını mani” bir tarif yapılamamıĢ. Buna rağmen Ģiirin çok tarifi var. ġiiri anlamak için Ģairin kim olduğunu anlamamız yardımcı olabilir. ġairin kim olduğunu tanımladığımızda, yazdığının da Ģiir olduğunu kabul etmiĢ oluruz. ġiirin ana maddesi kelimeler. ġair var olan dili kullanarak Ģiiri yazar. ġiirin kısa ve öz olması gerektiği göz önüne alındığında, dile çok iyi hâkim olmanın, dilin tüm inceliklerini bilmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Bu bir nevi Ģiirin cevamiu'l-kelim olması demek. ġairin ruhsal dünyası sıradan insanınkinden çok farklı. ġair kimsenin görmediğini gören ve söyleyen. Sıradan insan için önemli olmayan olaylar bir Ģairi çok derinden etkileyebilir. ġair çevresinde yaĢanan olay ve olgulara karĢı duyarlı biridir. O herkesin yaptığını yapan, söyleyen değil kimsenin yapmaya cesaret edemediğini yapandır. Bu yüzden militan bir tarafı vardır Ģairin. ġair sıradan olmadığı içindir ki kullandığı dil ve üslubu ile kendine özgü ve özgün. Çoğu zaman gündelik dili kullanmaz, kullanırsa da ona olduğundan farklı bir anlam ve içerik kazandırır. Kendine ait imgeleri vardır. Söylemi ritmik ve melodilidir. Okuyucuyu etkileyecek söylemi hemen fark edilir. ġairi çok okuyan, baĢkalarının nasıl ifade ettiğinden haberi olan, hatta yabancı Ģairlerin neyi nasıl ifade ettiğini bilen kiĢi olarak görebiliriz. „Dünyada söylenmemiĢ söz yoktur‟ diye bir cümle kuruluyor. Doğruya çok yakın bir söz olarak kabul edebiliriz bunu.

143


Ancak her Ģairin kendine has bir üslubu olduğu da muhakkak. ĠĢte Ģairlik dediğimiz özellik burada kendini gösteriyor. ġiir bir anlamıyla kuralsızlık. Bu kuralsızlık sadece dil alanındaki bir kuralsızlık değil zamanın yanlıĢlarına karĢı bir duruĢ olarak da kuralsızlık. Daha doğrusu dayatılan sisteme bir kuralsızlık olarak görülebilir. ġair bunu hayatıyla da bütünleĢtiren kimsedir. Büyük Ģairlere bakınız mutlaka muhalif bir yanlarının olduğunu göreceksiniz. ġair gelecekten haber veren kâhin gibidir, olmadık Ģeylerden bahseden simyacıya benzer. O hep bu günün değil yarının söylemini kullanır. ġiirin kalıcılığı da, günün sınırları içinde kalmamasından kaynaklı. Bu sebeple yazdıkları, zamanda, yataydan çok dikey olarak etkisini gösterir. Popüler Ģiirlere bakarak bir değerlendirme yapmak yanıltıcı olabilmekte. Bütün bunlardan sonra Ģairin ve Ģiirin muhalif bir tarafının olduğunu söylemek mümkün. ġiir bir derdin, bir isyanın bir rahatsızlığın dıĢa vurumu. Bu yüzden günlük konuĢma diline de muhalif davranır Ģiir. ġairler yaĢadığı çağı ve içinde yaĢadığı toplumu iyi tanır. Çünkü Ģair toplumun sözcülüğüne soyunan kiĢi. Böyle olunca yazdıklarının anlam kazanması ve yarına kalması da mümkün olacaktır. Bir Ģiirin sanat değerini yanında; toplumsal, sosyolojik ve tarihsel değeri olmalı. Burada Ģaire düĢen ağır bir sorumluluk var.

144


ŞAİRİN KELİMELERDE ANLAM ARAYIŞI Allahu Teâlâ Âdem(as)a bütün isimleri öğretti, yani kelimeleri. Kelimelerin bir anlamı vardı, karĢılıkları vardı. Her eĢyaya ve fiile denk düĢen bir kelime, her kelimeye denk düĢen bir eĢya ya da fiil… Dillerin kaynağıyla ilgili anlatılan bir efsane vardır: Babilliler güçlerini ve medeniyetlerini kanıtlamak amacıyla, göğe dek eriĢen bir kule yapmak istediler. Ancak Tanrı "tepesi cennete ulaĢacak" bu yapıya izin vermedi ve iĢçilerin birbirleriyle anlaĢamaması için farklı diller konuĢmalarını sağladı. Bu nedenle anlaĢamayan iĢçiler Babil Kulesi'ni yarım bırakarak dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Babilden Yakut el-Hamevi‟nin yazmalarında ve Lisan el-Arab‟da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgârın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil‟de insanlara Allah tarafından değiĢik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgârla geldikleri yerlere dağıtılırlar. 9. yy Ġslam tarihçilerinden Taberi‟nin “Peygamberler ve Krallar Tarihi” adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil‟de bir kule inĢa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuĢan insanların dilini 72′ye ayırır. 13. yy. Ġslam tarihçilerinden Ebu‟l-Fida da aynı öyküden bahseder ve Ġbrahim‟in atası Hud‟un kendi dilini (Ġbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inĢasına katılmamıĢtır. Aslında diller anlam üzerinde anlaĢmıĢ oldu. Her kelime kendine bir anlam edindi. Mesela ağaç dediğimizde kökü yerde, dalları ve yaprakları olan, gölge yapan bir bitkiyi anlatmıĢ oluyoruz. Buna Türkler ağaç, Ġngilizler tree, Araplar Ģecer, Ruslar Деревья, 145


Fransızlar arbres, Farslar dıraht, Almanlar bäume, Romenler copaci dediler. Sonra Ģairler ortaya çıktı. ġairler kelimelerin anlamlarına yeni anlamlar kattılar. Belki bazılarının anlamlarına itiraz ettiler. Ağaç dediler ama onuru kastettiler, çınar dediler fakat geleneği, kıdemi kastettiler, kelebek dediler ama nahifliği kastettiler, kuĢ dediler ama özgürlüğü kastettiler. Okumaya yolculuk, anlaĢılmamaya gurbet dediler. Lügatler Ģairlerin kelimelere verdiği anlamları yazmıyordu. ġairler kendi anlamlarıyla yeni bir dil ürettiler ve adına Ģiir dediler, imge dediler… Bir kelimeye birçok anlam yükleyerek Ģiiri meydana getirdiler. ġairler kendi aralarında anlaĢtılar. Anlam yüklendikçe ağırlaĢtı kelimeler. Kelimelerin taĢıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denildi. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır bu. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamı yani. Buna "temel anlam" da denilir. Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değiĢik anlamlara yan anlam denildi. Sözcüğün gerçek anlamının dıĢında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taĢıyan yeni anlamlar kazanması yani. Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaĢarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denildi. BaĢka bir deyiĢle bir kelimenin, gerçek anlamı dıĢında, baĢka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlam. Bir de Ģairlerin kelimelere verdiği anlam. ġiirde "hikâyeyi asgariye indirmek", Hilmi Yavuz'un ifadesiyle "standart dil"den ötede ama mutlaka üzerinde bir üst-dil kullanarak okuyucuyu zihnî derinliğe, çok yönlü düĢünmeye yöneltmek denilen Ģey. Necatigil'e göre" her kelimede, hele Ģiirlerden geliyorsa, bir çağrıĢım gücü, bir hatıra zenginliği vardır." 146


Anlam itibariyle Ģairlerin yücelttiği kelimeler vardır: Uzak, sonsuz, acı, su, mavi, hicran, gül, kalem, yay, keman, derya, ok… Özdemir Asaf: “Bir kelimeye / Bin anlam yüklediğim zaman / Sana sesleneceğim” der. Her Ģey sözcüklere yüklenen anlamlar kadar, onu kullananların becerilerine ve dinleyenlerin algılama güçlerine göre önem kazanıyor. ġiir dediğimiz Ģey birazda bu anlamları bilmek ve Ģairin duygularına ortak olmaktır. ġairin anlamlarını bilmeyen, hissetmeyen Ģiirinden de bir Ģey anlayamaz.

147


ŞİİRİ ANLAMAK “-ġiir nedir Esther, biliyor musun? -Hayır nedir? -Bir parça toz -Sanırım öyle…”(SIRÇA FANUS –Sylvia Plath) Yukarıdaki alıntıya benzer birçok alıntı bulunabilir. ġiirin tarifsizliği bu tür alıntıları çoğaltıyor. ġiirin tam bir tanımını yapmak güç bunu hemen hemen her yazıda vurguluyorum. Söz sanatları içinde büyük bir yeri olan Ģiir, sınırlandırmayı da kabul etmediği için üzerinde anlaĢılan bir tarife henüz ulaĢılamadı. Çünkü Ģiir anlayıĢları çağlara, toplumlara, felsefe temellerine, yaĢanılan hayata ve insanlara göre farklılık göstermekte. Akılda kalıcı olması, insanların duygularına hitap ederek onları etkileme gücüne sahip olması dolayısıyla Ģiir her zaman nesirden çok sevilmiĢtir. Nesrin çaresiz kaldığı yerde Ģiir imdadımıza yetiĢir. Bu yönüyle Ģiire, dilin en son anlatım yeteneği diyebiliriz. Hatta dilin zirve noktası... ġiir bir bakıma kelimelerle ünsiyet kurma sanatı. Bunun için kelimeleri tanımak, kelimeler arası iliĢkileri iyi bilmek lazım. Dilin yapısını çok iyi bilmek, dile hâkim olmak lazım. Ayrıca Ģiir, duygulandırmalı, ürpertip düĢündürmeli... ġiir bizi bulunduğumuz ruh hâlinden alıp baĢka bir ruh hâline götürebilmeli, bizi düĢündürmeli ve hatta zihnimizi allak bullak edebilmeli. Bizi nadide iklimlerde gezdirebilmeli. Bir zihin kamaĢması olarak söyleyebiliriz Ģiirin etkisini. Ruhumuzu doyurmalı, tamamen kaplamalı… Aslında, Ģiir çağlar boyunca insanoğlunun kendini ifade etme isteğinin bir sonucu. ġiirle daha güzel iletiĢim kurulabilir. ġiirin 148


sonsuz etkileme gücü duygularımızı uyararak, karĢımızdakiyle duygusal bütünlük yaĢamamıza kapı aralar. Bunu yapamasa da Ģahane bir yalnızlığı, tutunamamıĢlığı yontup durur. Ġnsanın kalmak, kalıcı olmak, sonsuzluğa sokulmak isteğiyle fanilik, yok oluĢ arasındaki gel-gitleri, yüzleĢmesi yahut teslimiyetidir genel olarak Ģiirin soluklandığı alan. Yadırgamadır, sancıdır, örtüĢemezliktir biraz. Elbette ki iyi Ģiir yazmak için elimizde hazır formüller yok. Çünkü her Ģairin bakıĢı, duyguları farklı; her biri ayrı bir “poetika” üretir. Her insanın duygu dünyası, kelimelerle olan irtibatı farklı çünkü. ġiirin bir yetenek iĢi olduğunu elbette kabul ediyoruz; ancak çalıĢmanın Ģiir yazmada yabana atılır tarafı yok. Rober Suares Ģöyle der: “Her isteyen Ģair olamaz. ġair olmak için mısralar sıralamak yetmez. ġairlik az kimsenin nasibine düĢen bir altıncı duygudur.” Gerçek Ģair tüm insanlığın yükünü omuzlarında hisseden ve toplumun sözcüsü olan kiĢidir. O, bize hayatın nabzını Ģiir diliyle duyurmaya çalıĢır. Bütün bu sözlerden sonra yazının baĢına dönelim Ģiir belki de bir toz, üfleyince yok olan; fakat unutmamalı ki toz kıdemdir. ġiiri ne ilk yazan biziz, ne de son Ģiir yazan bizler olacağız.

149


ŞİİRİN TARİFİ ġiir yazmak duygu iĢi. KiĢinin içinde biriktirdiği duygularının bir tür dıĢa aktarımı. Kağıtlara ekilmesi… Duygusuz insan Ģiir yazamaz. Duygu ne kadar yoğunsa kalem o kadar özgürce coĢar. Duygu yoğunluğu, güçlü bir dil ile ancak baĢkalarına aktarılabilir. ġiir için bilgi ve konsantrasyon gerekli… “ġiir öylesine ayrı, öylesine apayrı bir dildir ki baĢka herhangi bir dile çevrilemez hatta yazılmıĢ olduğu kendi diline bile.” der Jean Cocteau. Çünkü mısranın içine sinmiĢ duyguyu baĢka kelime terkipleriyle vermek zor. Aslında Ģiir sözün özüne denilir; fazlalık kabul etmeyen öz nüve. Bilginin, felsefenin, sanatın, mananın ve duygunun özü. ġair, baĢkaldırır, sever, nefret eder, isyan eder, sözcü olur. Ama sözü yerli yerinde söyler, kelimeleri yerli yerinde kullanır. ġiir yazmak hayatın kendisini yazmaktır. ġiir yazabilmek okuyucunun derununda soru iĢaretleri oluĢturmak. DüĢüncelerin, hislerin, algıların, kalemle kâğıdın birleĢtiği yerdir Ģiir. Ancak karĢı tarafa etki edip orada yeniden yorumlanmayan Ģiir kısa ömürlü olacaktır. Hayatımızı anlamlı kılan aĢka, ayrılığa, hüzne Ģiir yazılır. Bunu yaparken Ģair kelimelere ruh katar. ġiirde var olan bu ruh sayesinde Ģiir muhatapta kıpırdanıĢlara vesile olur. Okuyan kiĢide bir etki bırakmaktır asıl olan. ġiirin de düzyazının da maksadı budur. ġiir, her Ģeyden önce bir ses ve ahenk birlikteliği. ġiirin içinde düĢünce vardır, his vardır, çoğu zaman alın teri vardır. Ġlham ile gelen mısralar sonradan Ģair tarafından kuyumcu titizliğiyle, ses, ahenk ve mânâ bütünlüğü sağlanamazsa sahih bir Ģiir ortaya 150


çıkmaz. “Bir Ģiir yalnız o Ģiire giren değil, bir de girmeyen sözcüklerden meydana gelir.” diyor Salâh Birsel. ġiir, konuya, temaya ve verilecek mesaja uygun kelimelerin oluĢturduğu bir nağme. ġiiri mana, söyleyiĢ ve duygu birlikteliğini bir ses ve nağme halinde ortaya koyduğumuz kelimelerin yekûnu olarak tanımlayabiliriz. ġiiri Ģiir yapan kelam ve ahenk ikilisinin uygun bir Ģekilde birlikteliği. Duyguları kelimeler yardımıyla kâğıtlara sığdırmaya çalıĢma çabası. Duygular bu kâğıtlar üzerinden baĢka gönüllere aktarılır. Katre‟den deryaya uzanan muhabbet… SöyleyiĢte orijinalliği ve estetiği yakalayabilen Ģairlerin geleceğe isim bırakacağını söylemek kehanet değil. ġairlerin her birisi, Ģiire değiĢik açılardan bakar fakat Ģurası da bir hakikattir ki Ģiiri anlamak isteyen; her bakıĢı, her yorumu dikkate almaya mecbur. Ġnsanların kalpleri aynı fakat insanların, kendilerini etkileyen olaylar, durumlar ve konular karĢısında takındıkları tavır, birbirinden farklı. Bu yüzden Ģiirin ortak tarifi yapılamıyor. “ġiir, nesirden bambaĢka bir kimliktedir. Musikiden baĢka türlü bir musikidir. ġiirde "nefes" ve "ses" iki temel öğedir. Dizenin ayakları yerden kopmazsa ve uçmazsa ya da ister en hafif perdeden olsun, ister Ġsrafil'in sûru (borusu) kadar gür olsun, kulağı bir ses gibi doldurmazsa halis Ģiir değildir.” diyor Yahya Kemal Beyatlı. “Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz”, Ģiir için böyle diyemiyoruz ne yazık ki.

151


ŞİİRİN KADRAJI Poetique kelimesinin bir anlamının “göstermek, bir Ģeyi görünür kılmak” olduğu düĢünülürse hafızamızda biriktirdiğimiz anların ve anıların –ki hepsi birer manzara olarak kayıtlıdır- zamanla sınırlı konumdan zaman üstü konuma çıkarılması Ģiir. ġiir zamanın içerisinde insanın eksik yanlarını tamamlayan bir öğe gibidir. Ġç manzaraların kelimelerin ahengiyle oluĢturulan dantelsi görünüĢü, ruha nahif bir dokunuĢ… ġiir bir siluet olarak durur karĢımızda, ona bakanlar kendi bakıĢlarıyla, zevkleriyle ve anlayıĢlarıyla onun içini doldururlar. ġiir buluta benzer… Bulutu nasıl tarif edebiliriz. Ama görünce bu buluttur deriz. DüĢ salıncağında beleyip büyüttüğümüz yediveren, gökkuĢağının yedi rengi. Bengisu pınarı, harfsiz hecesiz bir çığlık… Fırçasız çizilen gönül haritası. Yoklukta dirilmek, varlıkta yok olmak, kelimelerin ördüğü arabesklerde kaybolmak. Sözün altın parıltısıdır Ģiir. Gönülle, gönül dostuyla yarenlik etmektir. ġiir kuyularda sarayı, saraylarda zindanı, zindanlarda dostu arama sürecidir. EĢyanın ardındaki gerçek, insanın içindeki sır, gönül terazisi… Umutla realitenin, hüzünle huzurun, akılla gönlün, çatıĢma ve sulh alanı olarak görebiliriz Ģiiri. Bu anlamda paradoksal bir bulanıklığa iĢaret etmiĢ oluruz. ġiir karıĢık rüyalar halinde gelir, hafakanlar, kâbuslar… ġair bu karıĢık rüyaları yorumlayabilendir.

152


ġiir kuralları yıkar, geride bir harabe bırakır; define avcıları bilirler ki hazineler harabelerde saklıdır. ġair kalbinin muhbiri, kalbindeki sırrı fâĢ eder, Bir ifĢâcıdır Ģair. ġiir bir yolculuk hali. „Ben‟den baĢlayıp „ben‟e ulaĢma serüveni, insanın kendi özüne doğru yaptığı yolculuk. Bu yolculukta vuslat Ģiirin zirve hali. Ruhun yitik iklimlerini yâd etme makamında ses ve anlam arasında kısa bir es‟den, duraksamadan ibaret Ģiir. Bir matematik denklemini eĢitlediğinizde de Ģiirsel bir Ģey yapmıĢ olursunuz. Bilinmezliğin kodlarını çözmek hali, çok bilinmeyenli bir denklem Ģiir. EĢyanın ardındaki gerçek, insanın içindeki sır, gönül terazisi… ġiir okuyucuya bir Ģeyler anlatmak için yazılmaz; okuyucuyu belli bir atmosfere çekmek içindir Ģiir. Poetique kelimesinin bir anlamının “göstermek, bir Ģeyi görünür kılmak” olduğu yukarıda söylemiĢtik bu manada Ģiir bir gösterim ameliyesidir. Umutla realitenin, hüzünle huzurun, akılla gönlün çatıĢma ve anlaĢma alanı olarak görebiliriz Ģiiri. Bu anlamda paradoksal bir bulanıklığa iĢaret etmiĢ oluruz. Ġnsanlığın binlerce yıllık çilesi Ģiir. Oralı buralı değil, bizzat insanca ve insanın olduğu her yerde. ġiirin kadraja aldığı insanın kendisidir.

153


BAZI ŞİİRLERİ NEDEN ANLAYAMIYORUZ Varlığı ve duyguları anlamlandırmakta kullandığımız dil bezen ifade etmekte yetersiz kalır. ĠĢin içine duygular girince durumun daha da zor olacağı aĢikâr. Duyguları anlatmak nesneleri anlatmaktan daha zor. Burada devreye dilin kapasitesi ve yeteneği girer. Ġnsan duygu ve düĢüncelerini aktarabildiği ölçüde sosyalleĢir. Sosyal alanda yaĢadığımız problemlerin en önemlisi ve en sık karĢılaĢılanı iletiĢim problemi. Varlıkla, nesnelerle ilgili olarak konuĢurken yaĢadığımız problemlerden daha fazlasını duygularımızı ifade ederken yaĢarız. Mesela „kalem‟ dediğimizde herkesin kafasında farklı bir kalem canlanır. Bu kelimeyi duyan her insanın aynı dili konuĢmalarına rağmen kafasında tasavvur ettiği kalem bir diğerininkinden farklı. Duygu ve düĢüncelerin aktarımında bu durum daha karmaĢık bir hal alır. Bütün bunlara rağmen dil; toplumsal anlaĢmanın, aynileĢmenin, anlamlandırmanın, sembolize etmenin ortak platformudur. Dil, kültür denen koca bir mirası kelimelerle taĢır. DüĢünceye zemin teĢkil eder. Bunun için Leibniz “dil zihnin aynasıdır” der. Her dil farklı bir aynadır ve kâinatı farklı Ģekilde yansıtır. Haliyle aynı dili konuĢanlar bile dil dıĢı gerçekliği farklı Ģekilde anlar ve anlatır. Her kelimenin yüklendiği anlam zihinde farklı çağrıĢımlar oluĢturur. Aslında dil, varlık âleminin bir katmanını oluĢturur. Varlık âlemindeki her Ģeyi ifadeye kavuĢturarak kelimelere varlık kazandırır. Ancak ifade dediğimiz Ģey dıĢ dünyaya tekabül eden, nesnelere karĢılık gelen kelimelerle değil, kelimeler arası iliĢkilerle oluĢur. 154


Ġfadenin anlaĢılır olması kelimeler üzerinde anlam birlikteliğini kabul etmekle gerçekleĢir. Ġbnu RüĢd, kesinliğinden emin olmadığımız kavramlar ve terimler olmadıkça insanların birbirleriyle anlaĢmalarının mümkün olamayacağını söyler. Tam bu noktada Ģiirin dil içindeki yeri için bir Ģeyler söyleyebiliriz. ġiirin Ģairler arasında kullanılan bir üst dil olduğu kabulünden hareket edersek, Ģiirin hem anlaĢılır, hem de anlaĢılamaz olduğu ikilemine kapı aralamıĢ oluruz. Her iki sonucu destekleyici fikirler söyleyebiliriz. Ancak Ģiiri anlamak adına bu iki görüĢün telif edilmesi gerek. Dilin uzun bir tarihe sahip olması, genel geçer kullanım geleneğine malik olması bir dille yazılan Ģiirin o dili bilen herkes tarafından anlaĢılır olmasını gerektirir. Bunun yanında kelimelere yüklediğimiz anlamların farklı olması, kelimelerin zihnimizdeki çağrıĢımlarının farklı olması tam bir anlaĢılmayı da mümkün kılmıyor. Sonuç olarak; Ģiirin dilin bir ürünü olarak anlaĢılır olduğunu; Ģairler arasında kullanılan bir üst dil olarak kabul edilmesinden dolayı tam olarak anlaĢılmasının mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Bu noktada eskilerin “ma‟na Ģ-Ģiir fi batnı‟Ģ-Ģair” (=Ģiirin manası, Ģairin karnındadır) sözünü hatırlatarak konuyu bitirmek istiyorum.

155


BİR ŞAİRİ BAŞKA BİR ŞAİR ANLAR ġiir eleĢtirmeninin Ģiir hakkındaki söyledikleri bir ifade Ģudur: ġiir, Ģairi tarafından yazıldıktan sonra Ģairin malı olmaktan çıkar ve okuyucunun malı olarak arz-ı endam eder. ġiir düĢtüğü gönülde yeniden hayat bulur, yeniden yazılır. Her bireyin ruh aynasında Ģiir yeniden oluĢturulur. ġiirin Ģair ile okuyucu arasında bir üst dil olduğunu ifade edebiliriz. Mesela divan edebiyatındaki ya da tasavvuf edebiyatındaki Ģarap, aĢk, meyhane imgelerini olduğu gibi algılayan normal okuyucu ile bu Ģiirler hakkında edebî bilgiye sahip olanların anladıkları arasında çok farklar var. Buradan Ģiirin okur merkezli olduğunu söylememiz mümkün. Ancak okuyucunun bütün Ģiirlerden aynı zevki alması mümkün değil. Zira herkes Ģairin yazdığı kelimelere ve Ģiirdeki terimlere vakıf olamamakta. Ya da herkes aynı hayal gücü derinliğine sahip değil. Herkesin altyapısı farklı farklıdır. Bu durumda okuyucunun da belirli bir Ģiir altyapısına sahip olması gerek Ģairi anlamak için. Zaten Ģiirin herkes tarafından kabul gören bir tanımının yapılmamıĢ olması Ģiirin farklı anlaĢılabileceğinin de bir göstergesi. Soyut bir kavram olarak kabul edilen Ģiirin içeriğinde de elbette anlaĢılmazlık bulunabilecek. Seyfettin BaĢcıllar Ģöyle diyor: “ġiir, gerçeklerin dilde yoğunlaĢmıĢ düĢsel yansımasıdır." DüĢsellik biraz bulanık bir alan değil midir? ġiirin hemen anlaĢılmıyor ya da o Ģiirin mânâ katmanlarının sadece birinin anlaĢılıyor olması Ģiirin kendisine halel getirmez. Bu da Ģairin özgün seçimidir elbette. Valery düzyazıyı yürüyüĢe, Ģiiri raksa benzetir. Herkesin yürümeyi bildiği fakat raksın ehli tarafından bilindiğini bilmemiz gerekiyor. ġiir; duygu, düĢünce ve hayal156


den oluĢuyor. Yani Ģiirin mihenk taĢları bunlar. Bu üçlünün herkesteki yansıması ve karĢılığı farklı olduğuna göre Ģiirin algısında da farklılıklar olacaktır. ġunu da söylemeliyiz Ģiir, içinde kendimizi bulduğumuzdan dolayı değer kazanan bir eser değildir. ġiir, içinde kendimizi kaybettiğimiz bir arayıĢın ta kendisidir. ġiir, Ģiire ait her Ģeyin toplamıdır. Yılların birikiminin usaresi, özü… Ne bir eksik ne bir fazla... ġiir, bugünün malı değildir. Asırlarca söylenen bir duadır. Zaten asırlara hitap etmeyen, anlam katmanları fazla olmayan Ģiirin yaĢama Ģansı yoktur. Anlamı ve formu kendindedir, kendine hastır. ġiir içerisinde kendine has bir gizem saklar. Kendi kendine mayalanır, ancak Ģairin dilinden dökülür. Ve Ģair ruhlu olanların ruhlarında tesir meydana getirir. Buradan Ģunu söyleyebiliriz ki Ģiirin okuyucusu da biraz Ģairdir. ġunu da hatırlatmak istiyorum; Ģiir yazmak kolay gibi görünebilir, ya da herkes her yazdığını Ģiir olarak görebilir, fakat okuyucuda karĢılığı olmayan Ģiir neye yarar. ġiir yazmak emek ister, bilgi ister, yürek ister; bütün bunlarda yetmeyebilir bunları harmanlayacak analitik bir gönül dünyası ister. Bu da yetmez yazılan Ģiiri gönül dünyasına kabul edecek okuyucular ister. Varlığın girdabına düĢmüĢ ve vatanını arayan gurbetteki ruhun ahenkli çığlığıdır Ģiir. Ġnsanoğlunun, gurbetteki tedirginliğini ve hüznünü terennüm eden bir musikidir ki bu musikiyi ancak Ģiire yatkın ruh sahipleri iĢitebilir.

157


ŞİİR VE ÜTOPYA Ġnsan hayal eden bir varlıktır. Ġnsan hayal ettiği müddetçe yaĢar. Geleceğe dönük tasavvurlar kurar, ütopyaları vardır. Ütopyalar “gerçekleĢmesi güç görünen veya imkânsız olan tasarılar” Ģeklinde tanımlansalar da, insanın ruhen huzur bulmalarını sağlayabilir. Ütopyalar, insanların daha iyi ve güzel bir gelecek için yapmıĢ oldukları zihni faaliyet. Bu açıdan bakıldığında Ģiir eĢittir ütopya diyebiliriz. Ġnsana sınırsız özgürlüğü vaat eden ütopya ile sınırsız bir ülke olan Ģiir alanı bir yerde birleĢerek düĢlenen ve özlenenin terennümü olarak karĢımıza çıkar. ġiir, Ģairin kendini gerçekleĢtirmek istediği özel bir eylem alanıdır. Ütopya bunun zihin faaliyetidir belki de. Ütopya, insan zihninin bir ürünü. ġiirin de zihni bir faaliyet olması Ģiirle ütopyanın yollarını kesiĢtiriyor. ġiir aslında olmasını istediğimizin, gönlümüzden geçenlerin bir ifadesi değil mi? ġair, kurgulayan insandır; sevmediği bir hayatı baĢka bir hayatla değiĢtirmenin düĢünü kurmak, o düĢ ülkesinde yaĢamak ister. O düĢ ülkesini anlatırken malzeme bellidir. Dil, kurgu ve hayal. Yazar rahat nefes alabileceği atmosferi sözle, kelimelerle üretir; yani ütopyasını... Cennetten kovulan insanın cennete özlem duymasının bir diğer adıdır ütopya. GeliĢen teknolojinin insanı yalnızlaĢtırması, modern hayatın her zaman olumlu sonuçlar vermemesi, bilimin ve teknolojinin insanlığa yarardan çok zarar getirmesi Ģairi modern zamanlarda ütopik düĢünmeye daha çok zorlamıĢtır. Ütopya Ģairler için vazgeçilmez olmuĢtur. YaĢadığı hayatta karĢısına çıkan imkânsızlıklar onu hayalinde, cennet vari bir hayata özlemle doldurur. ġairin Ģiire ve 158


hayata bağlanmasını da sağlayan bu duygudur. Biz bu sanal ülkeye "düĢ ülke" diyebiliriz. Ġnsanın kurguladığı düĢlerle daha iyi bir hayata kavuĢma umudu tamamen ruhsal bir durum. Burada, kurgu iĢin içine girer, çünkü kurgulanan dünya kiĢinin istekleri doğrultusunda gerçekleĢir. Bu sebeple orada fazlalığa, haksızlığa, kötüye yer yok. Bu kurgu Ģairin kendisi ve yaĢadığı toplum için düĢlediği ve olmasını istediği bir mekân olarak karĢımıza çıkar. Ancak bu mekân dünyada tamamen sanal bir mekân, Kaf Dağı gibi... Ütopya, hayal içerisinde hangi yoğunlukta olursa olsun, hep daha iyi bir dünyanın arayıĢı olarak çıkar karĢımıza. Hasan Sabbah‟ın yalancı cenneti böyle bir ütopya değil midir? Farabi‟nin Medinetü‟l Fazıla'sı düĢlenen bir ülke özleminin ürünü değil midir? Ġbn-i Tufeyl‟in Hayy Bin Yakzan adlı romanı, Rasim Özdenören'in Gül YetiĢtiren Adam'ı benim okuduğum en güzel örnekler. Ahmet HâĢim‟in “O Belde”si Ģiir formundaki ütopyanın güzel örneklerinden. Ziya Gökalp ayrıca “Kızıl Elma” adlı Ģiirinde yine bir hayal ülke, bir ütopya söz konusudur. “Kızılelma yok mu? ġüphesiz vardır; Fakat onun semti baĢka diyardır… Zemini mefkûre, seması hayâl… Bir gün gerçek, fakat Ģimdilik masal…" Ütopyayı biraz kurmacaya benzetebiliriz ancak kurmaca, eserin kendi içerisinde bir gerçeklik duygusu veren ve dıĢ dünyadan alınan yapılarla birlikte yeni bir dünya oluĢturma iĢidir. Ütopyanın kurmaca ve kurgu ile birleĢtiği nokta da tam olarak burasıdır. Ütopyalarda dıĢ dünyadan veya Ģairin muhayyilesinden yeni unsurlar alınır ve ütopya denilen yapıyı oluĢturmak için kullanılır.

159


Ġnsana sonsuz mutluluk getireceği düĢünülen ütopyanın gerçek dünyada karĢılığı olmadığı bilinmesine rağmen, insanı mutlu ediyor olması, en azından psikolojik bir rahatlama sağlaması hikâye, roman ve Ģiir gibi alanlarda karĢımıza sıkça çıkıyor. Çünkü insan hayal eden bir varlık ve hayal ettiği müddetçe yaĢar.

160


ŞİİRDE HAYAL VE GERÇEKLİK Sanatçı yeteneği olan kiĢi. Yeteneğiyle baĢkalarına üstünlük kuran değil; diğer insanlardan farklı yeteneği olan. Bu mânâda sanat; baĢkalarının yapamadığını yapabilme üstünlüğü değil, yeteneğini en iyi Ģekilde kullanma durumu. Ġnsanın yeteneğini kullanması bir nevi yaradılıĢına uygun olarak hareket etmesi anlamını taĢır. Hayal kurmak da kiĢiden kiĢiye farklılık gösterir. Sanat bir nevi hayalin içinden çıkar. Özellikle Ģiirin inĢasında hayalin önemli bir yeri var. Hayal, gerçekliğin zihnimizdeki aksi ya da tezahürü. Bir ceylanın gözlerini sevgilisinin gözlerine benzeten, ya da bir kekliğin sekiĢini sevgilisinin yürüyüĢüne benzeten sanatçı gerçekliğin iç dünyasındaki tezahürünü seyreder. Gerçekliğin sanatçıda oluĢturduğu duygu hayalin vuku bulmasıdır. Hayal gerçekliği, gerçeklikte hayali tamamlar bu mânâda. YaĢadığımız her hal ve fiil an‟ında geçmiĢe karıĢtığı ve gelecek olanda bir hükmümüz bulunmadığı için biz ancak „Ģimdiki zaman‟da yaĢarız. ġimdiki zamanı hayalle değiĢime tabi tutarak iç dünyamızda sanatsal üretimler yaparız. ġiir gerçeklikten doğan hayalin bir meyvesi bu anlamda. ġimdinin geçmiĢten aparıp ruhumuza üfürdüğü bir meltemdir hayal. Dünya hayatının geçiciliğini düĢündüğümüzde gerçeklikte hayalin ta kendisi değil mi? Hayali „fantastika‟ yani beynin platonik davranıĢı olarak nitelemek suretiyle gerçekçilikle olan bağını kopardığımız zaman hayali sanatla iliĢkilendirmekten kaçınıyoruz. KoĢan bir atın ön ayaklarını karnına doğru çekmesini ilk erkek çocuğu ölen bir annenin göğsünü dövmesine benzetme durumu, atın gerçekliğinden annenin göğsünü dövmesi hayaline taĢır sanatçıyı. ĠĢte tam bu noktada gerçeklik hayale, hayal gerçekliğe kavuĢur. Bu durumdan Ģiir de teĢbih (benzetme) dediğimiz sanat ortaya çıkar. Bu

161


örnekten hayalin Ģiir sanatında ne kadar önemli olduğunu çıkarmıĢ oluyoruz. Hayal bir ilahi vergidir ki bu yetenek sanatçıdan sanatçıya farklılık gösterdiğini söyledik. ġiir, sanatsal gerçekliğin asli unsurları olan hayal ve gerçekliğin ortaklık kurduğu yer. Bir sanatçının eser verme süreci olarak tanımlayabileceğimiz „kurgulama ve üretim‟ de hayalin gerçeklikten doğuĢuyla vücut buluyor. Gerçekliğin en önemli baĢlangıcı da onun ilk önce hayalden geçmesiyle meydana geliyor olması; böylece hayal gerçekliği, gerçeklikte hayali üretiyor. Her insan hayatında pek çok Ģeye tanıklık eder; beynin kaydettiği manzaraları her insan sanatsal bir dille ortaya koyamaz. Bunu ancak Ģairler ifade edebilir. Çünkü Ģair farkında olduğu gerçekliği hayalle yoğurarak dilin inceliklerini kullanarak aktarır. ġiir bir anlamda gözlemleme yeteneğine ve bunları sanatsal bir dille anlatma becerisine bağlıdır diyebiliriz. ġairin Ģiiri yazdıktan sonraki hedefi bunu okura ulaĢtırarak okurda farklı duygular uyandırmaktır. ġair okuyucuyu hayal âlemine çekmek ister. Bundan dolayı Ģair, sözcüklere yeni anlamlar yüklemeye dikkat eder. Kelimelerinin yan anlamlarının olması Ģaire kolaylık sağlar. Fakat bu anlamlar sözlüklerde yer almaz. ġiirin bütününün yada bir mısranın zihinde oluĢturduğu hayali okur sezer, hisseder. ġiirde hayalle karıĢık bir gerçeklik arzı endam eder. ġair, kelimelerin gücünü kullanarak bir hayal atmosferi oluĢturmuĢtur. ġairler, çocuklar gibi hayallerle eğlenir. Diyor, Anatole France. Cahit Sıtkı Tarancı ise Ģöyle der: “Sözcük boĢ bir kalıp değildir. Ozanın duyguları, düĢünceleri, hayalleri, dünya görüĢü, felsefesi, kiĢiliği, her Ģeyi Ģiirde belli olur. Sözcükleri tanımak, sevmek, okĢamasını bilmek gerek. Hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ıĢık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek.”

162


ŞİİR KALABALIĞA GELMEZ

“ġiir, sözcüklerin dinidir.” Stephane Mallarme Picasso, sanatın hakikat olmadığını fakat sanatın, bize hakikati anlamayı öğreten bir yalan olduğunu söyler. Sanatın gerçeği göstermek gibi bir misyonunun olduğunu iddia etmiyoruz. Baudelaire Ģöyle söyler: “ġiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coĢkunlukla, bir ruh taĢkınlığında kendini gösterir. Bu coĢkunluk, aklın yoğurduğu gerçeğin dıĢındadır.” Valéry ise, “Gerçek Ģiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından baĢka bir amacı yoktur. Kendisinde baĢlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir.” der Sanat, özelde Ģiir; insani bir duruĢ bir yaĢama ve ikamet biçimidir. Ġnsanlık dediğimiz Ģey bir bütünün, kendisini oluĢturan unsurların toplamından fazla bir Ģey olduğunu kavrayarak elde ettiğimiz bir durumdur. ġiir de buna benzer. ġiir kendisini oluĢturan kelimelerden daha fazlasıdır. ġiir, bize kendimizden haber verir ve kendimizden haber almak, hatırlamaktır Ģiirin istediği. ġiirlerde aradığımız nedir? Hüznün, kederin, yalnızlığın, hasretin, melalin, hakikatin mısra mısra dile geliĢi. Ġç dünyamıza yapılan bir seyahat. Bir iç yangını. “ġiir, zekâ ülkelerinde uzun ve üzücü yolculuklardan sonra doğan Ģeydir.” diyor Honore de Balzac. Tagore Ģöyle der: “ġairin kullandığı sözcüklerde insanlar için çeĢitli anlamlar vardır; herkes beğendiğini seçer.” “Ne masayı anlatacağım diye masa sözcüğünü kullanacaksınız, ne kuĢu anlatacağım diye kuĢ sözcüğünü; ne de aĢkı anlatacağım diye aĢk sözcüğünü.” der Cocteau. 163


ġiire ihtiyaç duymak, insanlık durumumuzu onaylayan bir durum ve fakat durum sadece budur. Ötesi lafü güzaf… “ġiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz. Ġnsanı insana ancak Ģiir sevdirir. ġiir, insanı insana yaklaĢtıran Ģeydir.” diyor Sait Faik. ġiir fazla söze, kalabalığa gelmez; o sözün son derece de cevher halini almıĢ Ģeklidir. Dolayısıyla nesir türlerinde, lüzumsuz bir kalabalıktan söz edebiliriz ve bu durum Ģiirde tasfiye olur. ġiirin büyüsü de, buradadır zaten. ġiir, kalbimizdeki çatlakları, kırıkları sağaltan bir araç belki. Gerçeğin yaralarını unutmak kapatabilir, bir de Ģiir. ġiir sanatının, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimi olduğunu söylüyor Aragon. Sanat, insanın neden hayatta olduğu sorusunu cevaplayamaz ama hayatın içini doldurabilir. Sanat, sadece sanattır ve sanatsal üretimi tetikleyen Ģeyler genelde olumsuzluktur. “ġiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaĢam o kadar değiĢik manzaralı ki... Hiçbir gerçek konu yoktur ki Ģair onu gereği gibi iĢlemesini bildiği andan itibaren Ģiirden yoksun olsun.” der Goethe. ġiir ve sanat konusunda yazmak veya konuĢmak netameli bir alanda dolanmak gibi. Çünkü herkesin Ģiir ve sanat anlayıĢı farklılıklar gösteriyor. ġiir, yaĢanan durumu bütün derinliği ve Ģiddeti ile hissetme, duyurma noktasında bir imkân. ġiirde, ilham, hikmet, duygu vardır. ġiirde mana diyebildiğimiz Ģey, esas olarak duygudur. Shelley Ģöyle diyor: “Ġçinizde olmayan Ģiiri hiçbir yerde bulamazsınız.”

164


DÜŞÜNCENİN ŞİİRİ ġiir düĢünmekle baĢlıyor. Valéry Ģiirin fikirlerle yapılamayacağını söyler. Ama doğunun Ģiire bakıĢı farklı. Bizde "Ģiirin içinde fikir, elmanın içindeki gıda kadar saklı olmalıdır" sözü oldukça ün kazanmıĢ. Doğu geleneğinde Ģiir mutlaka didaktik unsurlar içerir. Mehmet Âkif bir düĢünceyi anlatmak istemiĢtir. Necip Fazıl, Nazım Hikmet… Ama bu Ģairler Ģiirimizin en nadide ürünlerini vermiĢ, burası da yabana atılamaz bir gerçek. Kısaca Ģiir düĢünceden azade olamıyor. Ancak düĢünceyi Ģiire yedirdiğimiz ölçüde Ģairliğimiz öne çıkıyor. ġair duygusallığına fikirlerini katmadan edemiyor; bir Ģekilde Ģiirin içine fikir kırıntıları serpiĢtiriliyor. Doğu geleneğinde Ģiirin bir mesajı var elbette. ġair muhatabına bir Ģeyler anlatmak ister. Didaktiktir. Bu geleneği tamamen bir tarafa atamayız. ġimdilerde Ģiirde yenilik adı altında anlamsız, bir mesaj vermeyen Ģiirlerle karĢı karĢıyayız. Kendi dünyamızı, kendi alıĢkanlıklarımızı terk ederek taklit yolunu tutuyoruz. Üstelik bu alıĢkanlıklar da Ģiir geleneğimizden süzülerek gelen alıĢkanlıklar. Batı Ģiirinin taklit edildiğini söylemek istiyorum. Oysa her toplumun gerçekleri baĢka. ġiirleri de kendi iç dünyalarının, halet-i ruhiyelerinin bir ürünü. ĠĢte bu çeĢitlilik içindeki her davranıĢ da toplum katında bir anlam kazanıyor. Fakat bizim gerçeklerimiz, hayat tarzımız batınınkinden farklı. ġiirin bir mesaj vermesi Ģiir adına eleĢtiri konusu olacak bir durum değil; mesaj Ģiirin önüne geçmesin yeter. ġunu da söyleyebiliriz: politik kaygılar, Ģiiri mesaj vermekten arındırmayı öncelemiĢ olabilir ama bunun ifrat ölçülerinde olması Ģiirimizi iğdiĢleĢtirir.

165


Melih Cevdet'in de bir yazısında belirttiği gibi, Ģiirimiz, Doğunun etkisinden kurtulmuĢ, bu kez de Batı Ģiirine sığınmıĢtır. Oysa yazar, kendi toplumunun gerçekleriyle bağdaĢmasını da bilmeli. Biz ne dersek diyelim, Ģiirimizde batı hayranlığı dönemi Ģiirimizi kısırlaĢtırmıĢ. Belki Ģekil form olarak Ģiirimize katkısı olmuĢ ama birçok Ģeyi de alıp götürmüĢ. Sebepleri ne olursa olsun, bu gerçeği görmemezlikten gelemeyiz. Nesrin Cansever Ģöyle diyor: “ġiir, düĢünceye kavuĢmak için cesaretli bir yolculuğa çıkmak zorunda; hem kültürel yaĢam alanında hem de insan tarafından bozulan doğada. Bu yolculukta tarafsız kalması imkânsız.” Mallarmé ise kelimelerle değil fikirlerle yazılan Ģiirden bahsederek bizi düĢüncenin Ģiirine yöneltir. ġunu söylemek istiyorum; Ģairlerin dünya görüĢlerini Ģiirlerinde bir Ģekilde hissettirmeleri normal. Ancak baĢkalarına hakaret içermemeli Ģiir. ġiir düĢünce aktarımı yapmak isterken Ģiirsel özden taviz vermemeli. ġiirin düĢünce taĢıyor olması emperyalist olduğu anlamına gelmez. ġiirin emperyalist olabileceğini düĢünmüyorum. Yeter ki düĢünceler en genel anlamda insanlığı küçültecek söylemler içermesin.

166


ŞİİRDE ŞEKİL VE GÖRSELLİK Sanat türlerinin diğer dallarında olduğu gibi Ģiirde de Ģekil üzerinde değiĢik yaklaĢımlar var. ġiirin klasik Ģekli ve günümüzde denenen görselliği aslında içindeki manayı vermek içindir. Bir Ģiirden ilk beklenenin, okurunu içerdiği atmosfere dâhil etmesi. ġiirin görsel olmasını isteyenler aynı zamanda Ģiirin göze hitap ederek etkisini artırmasını düĢünmüĢ olabilir. Çünkü insan, gördüğünü okuduğundan çok daha çabuk algılar. Günümüz Ģiirinin içeriği, kadim Ģiir geleneğiyle aynı değil. ġairin, hayat karĢısında aldığı tavır, burada etkili olmakta. ġiir, kelimelerin, imgelerin, metinsel bütünlük oluĢturacak Ģekilde bir araya getirilmesi iĢte Ģiirin formülü burada saklı. Biçimi özden ayırmak elbette zor. Bu sebeple her özün farklı formda olmasını doğal karĢılayabiliriz. Her form bir ortamın, bir anlayıĢın ürünü. Esas olan öz, yani ruh Ģiirin Ģiir olarak var olması. ġiir, Ģiir olarak var olduğu zaman kendi Ģeklini belirlemeyi de sürdürecektir. ġiiri duyguların terennümü olarak alırsak duyguların Ģekilden azâde olduğunu söyleyebiliriz. Hiçbir duyguyu belirli bir forma hapsedemeyiz. Bazen kelimeler bile yetersiz kalabilir duyguyu aktarmakta. Duygunun Ģeklini zaman ve mekân belirler. Çünkü Ģiir “yapılan” bir Ģeydir, amorf bir yapısı vardır. ġiir sözün özü, özün sözüdür. Neyzen Tevfik‟in ifadesiyle “darası alınmıĢ söz”dür Ģiir. Eğer Ģiirde bir Ģekil aranacaksa bu açıdan bakmalı Ģiire. Fazlalığın olmadığı her söz Ģiirselliğe daha yakın. ġiir eğer, yaĢayacak güçteyse, kalıcı bir tarafı varsa, zaten yaĢar ve en güçlü kasırgalara bile dayanır. ġeklin bir Ģiiri iyi Ģiir yapmayacağı gibi, tek bir iyi mısra da Ģiiri iyi Ģiir yapmaz. 167


ġekil değiĢkendir, ses ahenginden, ritimden, özden uzaklaĢmadığımız sürece Ģiir ikliminin içerisinde olduğumuz söylenebilir. Sadece Ģeklin Ģiir olmadığı, Ģiirin bir Ģuurunun olduğu da bilinen bir durum. ġuuru olmayan bir Ģiirin kalıcılığından bahsedemeyiz. ġiir bu manada kültürün, hatta medeniyetin derinliklerindeki Ģuura ulaĢmak için bir kanal. ġair bir derviĢ sabrı, bir aktivist dinamizmi ile yaĢadığı zaman ve zemini en iyi görebilen, Ģiirini de bu ortama göre Ģekillendiren üstad. ġiirin Ģairden vücud bulması bir vicdan ve vecd hali. Buna ilham diyebiliriz, trans hali diyebiliriz fark etmez. Bu durum Ģiirin Ģeklini belirler. YaĢadığı atmosferin durumuna göre duygularını ifade ederken, Ģair, Ģekli düĢünmeyebilir. Ancak Ģiir iĢlenirken duygu hassasiyeti kelime hassasiyetine dönüĢür. Bu arada da Ģekil ortaya çıkar. Bu anlamda Ģeklin önemi de kalmaz zaten. ġiirin görsel alanda göze hitap eden resim, heykel gibi sanatlar yanında oldukça yavaĢ kaldığını biliriz. ġekil, Ģiirin okurda yarattığı algıya katkıda bulunacak bir iĢleve sahip. Bu nitelik bir bakıma anlama ulaĢmanın argümanı olarak kullanılmakta. Ancak Ģeklin bir metni Ģiir yapmaya tek baĢına güç yetiremeyeceği aĢikâr. “Görsel Ģiir”; Ģiirde geometrik bir tasarım ve resim ustalığı olarak anlaĢılabilir. Orada “düz” Ģiirde pek az kullanılan görsellikten yararlanarak okurun zihnine yeni çağrıĢımlar meydana getirilmeye çalıĢılır. Bir nevi Ģiiri Ģiir yapan unsurlar görselliğin arkasına itilir. Akif‟in dediği gibi Ģair, “ruhunun vahyini duyarak” yazar. Bir Ģiir bazen çok çabuk yazılır, bazen de uzun çalıĢmalar gerektirir. ĠĢte burada kuyumcu hassasiyeti gerekli. ġiirin baĢarısı, duygu ve aklın eksiksiz uyumuna bağlı. ġekli de bu belirliyor zaten. Görsellik deyince akla önce resim, heykel, sinema geliyor. ġiirin görsellik tarafı zayıf. Bu yüzden Ģiiri resme yaklaĢtırmak Ģiirin 168


Ģiirselliğini zaafa uğratıyor. Resim, elle dokunulabilen bir obje olarak karĢımızda dururken, Ģiir var olmayan hayalî bir görüntüyü okura göre biçimlendirip yeni hayaller üreten, bir yapıya sahip. Buradan bakılınca Ģiirin kiĢisellik ya da mahremiyet olarak nitelendirilebilecek bir özelliğinden söz edilebilir. Görsel sanatlarda obje göz aracılığıyla izleyiciye ulaĢırken Ģiir okura dil/kulak kanalıyla dokunur ve karĢı tarafta yeniden inĢa edilerek kiĢiye has bir görsellik oluĢturur. Okuyucu bir “ayna” görevi üstlenir, Ģiiri olduğu gibi görür. Sonra atmosferin onu taĢıdığı sanal ortama kendinden de bir Ģeyler katarak oluĢan yeni görüntüye özgünlük kazandırır. Sonuçta her birey kendi fotoğrafını çeker. ġiir bu görüntünün oluĢmasını sağlayan ıĢık. Bu görüntünün metafizik olduğunu söyleyebiliriz. ġiirin doğası itibariyle bu alanda oldukça yavaĢ kaldığını yukarıda söyledik. Ancak Ģiirdeki mazmun ve imge kültürel altyapımıza göre hayalimizde değiĢik manzaralar canlandırır. Bunu aynı yerin fotoğrafını değiĢik açılardan kadraja almaya benzetebiliriz. ġiirin görsel tarafı zaman ve mekânın iç içe geçtiği; Ģiirdeki ritim ve ahengin tasarım ustalığına dönüĢtürüldüğü arena. Orada eser, teknik bilginin de yardımıyla, kadim geleneğin dıĢına taĢarak Ģiirde pek az kullanılan yazı dıĢı araçlardan da yararlanarak okurun zihnine yeni anlamlar yüklemeyi hedefliyor. ġiirsel metin gündelik dilden farklı bir dil kurgusu ve teknik kullanır. Bu öğelerin seçimi bazen zorunlu, bazen de ihtiyaridir. Yazarın imge kullanmaktaki kabiliyeti okurun çağrıĢım-canlandırma yeteneğiyle buluĢtuğu zaman Ģiir kendi görselliğini inĢa eder. Okuyucunun ya da dinleyicinin çağrıĢım yeteneğine bağlı olarak manzara yeniden oluĢturulur.

169


Bu anlamda Ģiiri tuvalsiz resim olarak tarif edebiliriz. Okurun gözüne bir flu resim bırakılarak belirli ipuçları verilerek resmin detayları kendisine bırakılır. Öyle Ģiirler vardır ki hayal gücünü bir hayli zorlayarak nadide tablolar halinde hafızamıza çakılı kalır. Muallâka Ģiirlerinde ilk çocuğunu kaybeden ananın göğsünü yumruklamasına benzetilen at yürüyüĢü böyle bir tablodur. Okuru yönlendirmek, hayaline müdahale etmek, ancak imge altyapısını oluĢturabilmiĢ; Ģair tarafından kodlanan mısra Ģifrelerinin okuyucu tarafından çözülmesi Ģiirin gerçek anlamda manzaralar üretmesine zemin hazırlayacaktır. ġiirin oluĢturduğu atmosfer içine giremeyen ve Ģiirin oluĢturduğu resmi tam olarak göremeyen okur üzerinde görsel Ģiirin oluĢturduğu etki de sınırlı kalacaktır.

170


ŞİİRİN OLUŞTURDUĞU ATMOSFER Bir Ģiirden beklenen, okurunu kendi atmosferine çekmesidir. Okuyucu Ģiirin atmosferi içinde kaybolduğu sürece o Ģiir okuyucuda tesir meydana getirecektir. ġiirde bir mantık örgüsü aramak boĢuna. Böyle bir çaba içerisine girmek Ģiirle makaleyi karıĢtırmak olur. ġiiri zevke bağlı bir sanat olarak anlamamız ya da kabul etmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Çünkü etkilenme dediğimiz durumu otaya çıkaran argümanlar son derece belirsiz, tümüyle zevke bağlı olduğu düĢünülüyor, zevk de bireysel, bu nedenle de tartıĢma kabul etmiyor. Büyük Ģairlerin üretim süreçlerini konu alan yazılardan bilindiği üzere, onların Ģiir yazarken içine girdikleri atmosfer hiçbir zaman, çabucak geçecek bir ruh durumuna benzemiyor. Mehmet Âkif Ersoy‟un “Çanakkale ġehitlerine” Ģiirini yazarken yaĢadığı ruh hali buna örnek olarak verilebilir. ġiirin baĢarısı, belki de Ģairin yaĢadığı bu vecd haline bağlı. ġiirin ele alınıp incelenmesi Ģairin ne söylemek istediğinin anlaĢılmaya çalıĢılması bu anlamda beyhude bir uğraĢ gibi görünüyor. Daha çok duyguların yüklendiği sözcük ve imgelere getirilen düz mantık Ģiiri anlama konusunda bizi sınırlayabilir. ġairi ya da Ģiiri anlamak adına yapılan Ģiir incelemelerinin Ģiir sanatına katkı sağladığını düĢünmüyorum. ġiir, okuyucunun iç dünyasında karĢılık buluyorsa zaten yaĢar ve muhkem bir kale gibi zamana karĢı direnir. “ġiir, sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır. Ama sözcük nedir? Bir anlamı, bir çağrıĢımı, bir gölgesi, hattâ bir rengi ve tadı olan nesnedir. Sözcük insanoğlundan haber verir. Sözcük boĢ bir 171


kalıp değildir. Ozanın duyguları, düĢünceleri, hayalleri, dünya görüĢü, felsefesi, kiĢiliği, her Ģeyi Ģiirde belli olur. Sözcükleri tanımak, sevmek, okĢamasını bilmek gerek. Hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ıĢık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek.” der, Cahit Sıtkı Tarancı Montaigne; “ġiirin orta hallisi veya kötüsü için kurallar, ustalıklar bir ölçü olabilir; ama iyisi, yükseği, harikuladesi aklın kurallarını aĢar. Onun güzelliğini tam olarak görenler, bir ĢimĢeğin ihtiĢamına benzer bir pırıltı görmekle kalırlar. Büyük Ģiir muhakememizi tatmin etmez, allak bullak eder." “ġiirsel denklemle matematiksel denklem, çeliĢkili bir benzerlik gösterir. Matematikte, belli bir kuralla bütün denklemler aynı biçimde çözülür; oysa Ģiirde, her denklemin çözümü, kendine özgü yeni bir kuralı bulgulamayı gerektirir.” diye söyler Tahsin Saraç. ġairin görevi insandan yola çıkarak, sanattan yana tavır koymak. Bu özellikleriyle Ģiir, bizi kendi atmosferine çekerek bir okuyucu ya da dinleyici olarak o atmosfer içinde eritecektir. Octavio Paz, “ġiir, üzerimizdeki örtüyü kaldırıp bize ne olduğumuzu gösterir ve bizi gerçekte olduğumuz Ģey olmaya çağırır.” der. ġiir biraz da “oluĢ”un serencamıdır. OluĢturduğu atmosfer içine okuyucusunu çekebilen Ģiire gerçek Ģiir diyoruz.

172


DOĞU VE BATI ŞİİRİ ġiir, yazarın düĢünce ve duygularını, aktarmak amacıyla yazdığı eser yazılan bu eser okuyucuda bir tad oluĢturuyorsa okuduğundan haz almasını sağlıyorsa görevini yapmıĢ oluyor. Müslüman toplumlarında Ģiir kelimesi ortak olarak kullanılmakta. Edebiyat içerisinde bir alan olarak kabul görmekte. 'Edeb', Arapça bir kelimedir ve umumiyetle 'sünnet' ve 'terbiye' manasında kullanılmıĢtır. MenĢei hangi kelime olursa olsun 'edeb', Ġslâm coğrafyasında olduğu gibi dilimizde de birden fazla ve zaman içinde geniĢleyen manalarda kullanılmıĢtır. Sözü edeble söylemek gibi bir anlamı da içerir. Buradan islami edebiyatın gayesini anlamıĢ oluruz. Batıdaki edebiyat algısı ile doğudaki edebiyat algısı arasında fark var. Batıda estetik, haz ve biçim ön plana çıkarken, Ġslam edebiyatında anlatım, ahlaki bir yapının etrafında oluĢan en güzel ifade biçimi olarak kendini gösterir. ĠĢte bütün bu iklim içinde bir tasavvur haritası çizerken Ģiir, kelimelerin çetin savaĢımıyla süslenir, büyülenir ve muhatabına hikmeti aktarmayı ilke edinir. Ġslam edebiyatı, belagati ön planda tutarak bir anlam bütünlüğü oluĢturur. Sözü en iyi Ģekilde söyleme sanatı olan belagat, Ģiirin tanımı yapılırken, bu tanımın dıĢında tutulamayacak kadar edebiyat ile iç içe bir kelime. ġiirin farkı sözün vezinli olmasıyla anlaĢılır. Sözün edeb dıĢı olmaması ve beliğ olması Ģiirde de söz konusu. Kuran, cenneti tanımlarken “Orada ne bir boĢ söz ne de yalan iĢitmezsiniz.”(35/78) diyerek, gereksiz hedefi olmayan cümlelerin kiĢide bir zaman israfı, beyin meĢguliyeti olacağını ifade eder. Buna karĢılık kiĢiye dünya ve ahiret mutluğu verebilecek olan 173


sözün “ĠĢte bu sana okuduğumuz ayetlerden ve hikmetli Kurandandır”(3/58) diyerek, müminlerin hikmetin ve faydanın peĢinden gitmeleri gerektiğini telkin eder. Her Müslüman düĢünür ve yazarın da bir bakıma bu gaye ile hareket etmesi gerektiği mesajını verir. Ġslamiyet, inananlarını söylemlerinden de sorumlu tutar. Söylenilen her söz kayda geçen bir belgedir. Bunun bir sonucu olarak bir ifade biçimi olan Ģiirin, ancak edep sınırlarına riayet edildiği takdirde yapılmasını teĢvik etmiĢ ve bu Ģekilde ifade biçimini hikmetin bir gereği olarak görmüĢtür. Batıda Ģairler sadece kendi ruh dünyalarının yansımalarını ifadeye yeltenmiĢlerdir. Bizzat tecrübe ettiği Ģeylerin Ģiirde yer bulması değiĢik akımların da doğmasına sebep olmuĢtur. Bunun neticesinde hümanizm, klasizm, realizm, romantizm, natüralizm, dadaizm en son olarak da postmodernizm dediğimiz daha ismine yer vermediğimiz onlarca edebi düĢünce akımı ortaya çıkmıĢtır. Ġslam edebiyatında Ģiir daha çok hikmetli söz söyleme geleneği üzerine kurulmuĢtur. ġair, Allah‟ın yarattıklarına bakarak gördüğü manzarayı en beliğ Ģekilde ifade eder. Bunun dıĢında eli kalem tutanların hikmeti en edibane ve edebe uygun tarzda verme çabası edebiyatın ana mihverini oluĢturmuĢtur. Müslüman yazar edebiyatın her türünü hikmeti ifade etme noktasında bir araç olarak kullanırken, batılı yazar, edebiyatın kendisini bir gaye olarak seçer. Müslüman yazar tüm yazı serüveninde hikmetin aktarıcısı olduğu sürece sufistik bir kimlik kazanırken batılı yazar daha çok sekülerleĢme eğilimi gösterir. Yukarıda karĢılaĢtırmasını yaptığımız batı Hıristiyan edebî söylemi ile doğu Müslüman söylemi arasındaki bu ciddi fark kendini

174


geçmiĢte hissettirse de son dönemlerde farkın ortadan kalktığını söyleyebiliriz. Özveri toplumları olarak da adlandırılan doğulu toplumlarda tanrı kelamı dıĢına taĢan Ģair, çareyi hikmet söylemekte bulmuĢtur. Bu durum günümüzde kendini aforizma Ģeklinde yeniden inĢa etmektedir. Doğu toplumlarında bu tür sözün alıcısı da çoktur.

175


ŞİİRLERDE ŞİİR ġiirin ortak bir tarifi yok. Her Ģairin, hatta her edebiyatçının Ģiir tarifi farklı olabiliyor. Her tarif sınırlara iĢaret eder, sınırlandırma yapar. Oysa Ģiir, sınırları aĢan bir yapıya sahip. Ama Ģiir Ģiirlerde nasıl tarif edilmiĢ ona bakalım. Mehmet Âkif Ģiir, Ģair ve sanat hakkındaki düĢüncelerini Ģöyle aktarmıĢ bize:

“Bana sor sevgili kâri‟ sana ben söyliyeyim, Ne hüviyette Ģu karĢında duran eĢ‟ârım; Bir yığın söz ki samîmiyyeti ancak hüneri; Ne tasannu‟ bilirim çünkü ne san‟atkârım. ġiir için “gözyaĢı” derler; onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir bence bütün âsârım! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyliyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!” Necip Fazıl Kısakürek Ģiir hakkında “Çile” isimli eserinde Ģöyle der:

“Anladım iĢi sanat Allah‟ı aramakmıĢ. Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmıĢ” Nazım Hikmet Ģiirini Ģöyle anlatıyor:

"Ne maveradan ses duymak, ne satırların nescine koymak o "anlaĢılmayan Ģeyi", ne bir kuyumcu merakıyla iĢlemek kafiyeyi, ne güzel laf, ne derin kelam... Çok Ģükür hepsinin hepsinin üstündeyim bu akĢam." 176


Ġsmet Özel “ġiir Okuma Kılavuzu”nda der ki: “ġiir hayatiyeti korumak için ortaya atılır. YaĢanılan bütün çirkinliklere, kötülüklere, haksızlıklara rağmen insanda savunulmaya değer, canlılığı korunmaya değer bir Ģeyler olduğuna içten içe ve kesinlikle inanıldığı zaman Ģiir serpilir ve çiçek açar.” ġiirin ayırıcı vasfı üzerine de Ģu tespitte bulunur: “ġiir baĢka anlatım yollarıyla varılamayan bir beĢeri alanın sanatıdır. Düzyazıdan beklenen hiçbir görev Ģiire yüklenemez. Dil birinde ne ise, ötekinde o değildir.” Sezai Karakoç “Taha‟nın Kitabı”nda Ģiiri Ģöyle anlatır:

“Evet yine Ģiirdir beni ara sıra dinlendiren Acıma aralıklar verdiren Ufuklardan ufuklara taĢıyarak kelimeleri Ne yapılar kurdum eleğimsağma gibi Ġçimdeki buluttan yağıĢtan ĢimĢekten ıĢıklardan Gizli bir yapı taĢından ders okudum ben ġiirin birden kaçıĢını denizlerden ġiir içimizdeki zindanların mahkûmu” Sezai Karakoç Ģiiri Ģöyle anlatır baĢka bir Ģiirinde:

“ġiirin yazanı yoktur Vardır yalnız okuyanı ġair de bir okurdur Kendi Ģiirinin okuyanı” Mehmet Âkif‟in Ģiire dair bir dörtlüğüyle Ģiirden maksadının ne olduğunu, Ģiirin hakikatin aracı olduğunu aktarır bize.

“-Hayır, hayâl ile yoktur benim alıĢveriĢim… Ġnan ki her ne demiĢsem görüp de söylemiĢim. ġudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözün odun gibi olsun; hakikat olsun tek ! “ 177


Bu yazımızda Ģiirlerde Ģiiri aramaya çalıĢtık. ġair ve onun varlık zemini Ģiir var olduğu sürece Ģiire dair anlamlandırmalar devam edecek. Yazımızı Ufuk Fidan'ın Ģiiriyle bitirelim:

Ġmgelem bir deniz gibi tutuĢtukça TutuĢan söz zamanda yankılandıkça Yankılanan her ses halka mal oldukça “ġiir boĢuna yazılmamıĢ olacak”

178


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.