Editör: Osman Berat GÜNER ~ obg@6gendergi.com
Tek renk makinelerden sıkılanlar için Pentax’ın K-X modeli ile başlayan renkli body jenerasyonu K-r ile devam ediyor. Resmi sitesine göre şimdilik 4 rengi piyasada. K-x in şu anda 11 rengi mevcut, buna göre K-r’nin yeni renklileri her an gelebilir. Pentax Türkiye disbiritörü Nar Teknoloji k-r‘ leri ne zaman Türkiye piyasasına sürer bilinmiyor. Pentax K-r’nin Amerika’daki piyasa fiyatı yaklaşık 850$.
B
E
R
L
E
R
L
E
R
Rengarenk Pentax K-r Ellerinize Çok Yakışacak
K-r özellikleri bakımından orta sınıf bir makine ve menüleri karışık değil. Pentax K-r yeni başlayan ve ev kullanıcıları için geliştirilmiş olsa da birçok kişinin severek kullanabileceği bir makine. K-r’ nin göze çarpan özelliklerinden biri yüksek ISO performansı. Genişletilebilir ISO değerleri 100-25600 değerleri arasında. Ayrıca bataryalı makinemi, pilli makinemi derdine son vermiş K-r. Hem bataryalı hem de pilli çalışabiliyor. Kızılötesi veri transferi sayesinde fotoğraflarını bilgisayara kablosuz ve anında atabilmeniz mümkün.
H
A
Pentax K-r teknik özellikleri:
1
• 23,6 x 15,8 CMOS algılayıcı ile 12,4mp • 1280 x 720 piksel, 25fps video kayıt • PENTAX KAF3, KAF2, KAF, KA K yuvası • 11 noktalı otomatik netlik sistemi • ISO 100-25600 algılayıcı duyarlılık aralığı • 30-1/6000sn perde hızı • 3 inç TFT COLOR LCD • SD/SDHC kart desteği • USB 2.0, A/V çıkış • 125 x 97 x 68 mm
Pentax SMC DA 35mm f2.4 AL Pentax’ın APS-C algılayıcı barındıran dijital gövdeler için özelleştirilmiş objektifi SMC DA 35mm f2.4 AL, 250$ fiyatla Amerika’ da satışa sunulması bekleniyor. Teknik özellikleri: • • • • • • • • •
35mm odak aralığı 44º görüş aralığı f2.4-22 5 grupta 6 optik eleman, 1 hibrit asferik eleman 0,3mt min. netlik mesafesi 0,17x büyütme oranı 49mm filtre çapı 63mm x 45mm 124gr
2
Nikon D7000
Dslr makinelerde video furyasını başlatan Nikon’ dan yeni bir HDSLR makine daha piyasada. Nikon D7000, video furyasında önemli rol oynayan D90 modeli ile D3000S modeli arasında bir model. D7000’ nin algılayıcısı ise yeni geliştirilen 16.2 megapixel efektif çözünürlüklü Nikon Dx format CMOS sensörü. Nikon D7000 DSLR fotoğraf makinesinin standart ISO 100 - 6400 ışık hassasiyet değerleri ISO 25,600 seviyesine kadar arttırılabiliyor. Nikon D7000 fotoğraf makinesinin 39 noktaya odaklama yapabilen geliştirilmiş yeni AF otomatik netleme sistemi merkezindeki cross-tip sensörleriyle çekimi yapılan nesne fotoğraf karesinin neresinde olursa olsun en keskin netlikte görüntüler elde edilmesini sağlıyor. Nikon D7000 fotoğraf makinesinin 1/8000 saniye çekim hızına sahip deklanşörü, testlerde 150,000 kullanım sayısına ulaşmış. Cihazın üst ve arka kısımlarında magnezyum alaşımlı malzeme kullanılmış ve toz ile rutubete karşı ek yerlerinde koruma sağlanmış. Nikon D7000 dijital SLR özellikleri: • Geliştirilmiş yeni Nikon DX-format 16.2 megapiksel çözünürlüklü CMOS sensör • EXPEED 2 görüntü işlemci • 25,600 değerine yükseltilebilen ISO 100-6400 ışık hassasiyeti • Yeni 2,016-piksel RGB ölçümleme sensörü • 39 alana netleme yapabilen yeni AF otomatik odaklama • Görüntüyü yaklaşık %100 yansıtan Cam Pentaprizma Vizör • Magnezyum alaşımlı malzeme kullanılan sağlam gövde yapısı • Full HD High Definition kalitesinde stereo sesli video kayıt • HDMI bağlantı • Live View canlı ön izleme • Yüz tanıma
3
Olympus E-5 Olympus’un profesyonel gövdesi E-3 yerini alacak olan Olympus E-5’ i duyurdu. Hi-Speed Live MOS algılayıcı ile 12,3 milyon piksel kayıt edebilen makine, yüksek performans ve detay için Yüksek Detay İşleme adlı algoritmaya sahip TruePic V+ adı verilen yeni bir imaj algılayıcısı kullanıyor. Yalıtımlı gövdeye sahip E-5’ in rakipleri ise; Canon EOS 7D, Nikon D300s ve Pentax K-7. Yaklaşık 1,700 $ fiyatla Amerika’da satışa sunulacak olan makine, hava ve ortam koşullarına karşı yüksek dayanımı, geniş objektif ailesi, video kayıt seçeneği ve gövde içi sarsıntı önleme sistemine sahip. Olympus E-5 teknik özellikleri: • Magnezyum gövde • Toz ve suya karşı dayanım gösterebilen kaplama • 4/3 Hi-Speed Live MOS{17.3 x 13.0 mm} algılayıcı ile 12,3 milyon piksel • Supersonic Wave toz filtresi • Dahili sensor shift sarsıntı önleme sistemi • TruePic V+ imaj işlemcisi • 1280 x 720 @ 30fps, avi motion jpeg video kayıt yetisi • 11 noktalı faz farklılığı algılayabilen otomatik netlik sistemi • ISO 100-6400 algılayıcı ışık duyarlılığı • 49 bölgede çok noktalı ışık ölçüm • 60-1/8000sn örtücü hızı • 3 inç, 920,000 piksele sahip 270 derece hareket edebilen HyperCyrstal lcd • SD/SDHC/SDXC ve CF kart desteği • %100 görüş, 1,15x büyütmeye sahip optik bakaç • 143 x 117 x 75 mm boyutlar • Pil hariç 813gr ağırlık
4
SONY‘ den Yarı Saydam Aynalı SLT gövdeler: Sony A33 ve A55 SLT olarak adlandırılan yeni gövdeler A33 ve A55, DSLR gövdelerden farklı olarak optik bakaç yerine sayısal bir bakaç kullanıyorlar. Canon Pellix, F-1 HS, EOS RT ve Nikon F2H gibi gövdelerde daha önce de kullanılmış olan yarı saydam ayna teknolojisini, sayısal gövdelerde ilk defa kullanıma sunan Sony, SLT (Single Lens Translucent) olarak adlandırmış.
DSLR gövdelerdeki hareketli ayna sistemi yerine sabit ayna kullanan sistemde, görüntünün %70’i aynanın arkasına sensöre giderken %30’ u da otomatik netleme sistemine yansıtılıyor. Bu yeni ayna sistemi sayesinde sürekli güncel önizlemeyi ister elektronik vizörden, isterseniz hareketli LCD’ den izleyebilirsiniz. Yeni nesil APS-C Exmor APS HD CMOS adlı bir algılayıcının kullanıldığı gövdeleri birbirinden ayıran farklar ise aşağıdaki gibi sıralamak mümkün: • Aynı algılayıcının kullanıldığı gövdelerden A55, 16,2 milyon piksel kayıt edebilirken, bu rakam A33 için 14,2 milyon piksel olarak kalmış • Ardıl kayıt hızı otomatik netlik kullanıldığında A55 için 10fps iken A33’ de 7fps • A55 dahili yönlendirme sistemiyle çekilen karelerin dikeyde veya düşeyde kayıt edildiği bilgisini ekleyebilmekte • A55’ de pil sayısal bakaçla 330, LCD ile 380 kare çekmeye olanak tanırken bu rakamlar, A33’ de sayısal bakaçla 270, LCD ile 340 karede kalmakta.
5
SLT A33: • APS-C Exmor APS HD Cmos ile 14,2 milyon kayıt edilebilir piksel • 1920 x 1080, 59.94i AVCHD; 1440 x 1080, 29.97p veya 25p Motion Jpeg video kaydı • 15 noktalı otomatik netlik sistemi • Sweep Panorama • SuperSteadyshot Inside sarsıntı önleme sistemi • Sony Alpha, Konica-Minolta AF objektif yuvası • ISO 100-25600 algılayıcı hassasiyet aralığı • 1200 bölgeye sahip ışık ölçüm sistemi • 60-1/4000sn örtücü hızı • 1,440,000 piksel, %100 kapsama alanına sahip, 1,1x büyütme yapabilen sayısal bakaç • 3 inç, 921,600 piksel, 180 derece yatay, 180 derece düşey hareketli TruBlack LCD ekran • 124.4 x 92 x 84.7 mm • 433 gr SLT A55: • APS-C Exmor APS HD Cmos ile 16,2 milyon kayıt edilebilir piksel • 1920 x 1080, 59.94i AVCHD; 1440 x 1080, 29.97p veya 25p Motion Jpeg video kaydı • 15 noktalı otomatik netlik sistemi • Sweep Panorama • SuperSteadyshot Inside sarsıntı önleme sistemi • Sony Alpha, Konica-Minolta AF objektif yuvası • ISO 100-25600 algılayıcı hassasiyet aralığı • 1200 bölgeye sahip ışık ölçüm sistemi • 60-1/4000sn örtücü hızı • 1/160sn flaş senkronizasyon hızı • 2sn, 10sn gecikmeli çekim • 1,440,000 piksel, %100 kapsama alanına sahip, 1,1x büyütme yapabilen sayısal bakaç • USB 2.0, Hdmi c • Memory Stick PRO Duo, SDHC/SDXC kart desteği • 3 inç, 921,600 piksel, 180 derece yatay, 180 derece düşey hareketli TruBlack LCD ekran • 124.4 x 92 x 84.7 mm • 441 gr
6
1. Kula Fotomaratonu Kula özellikle tarihi evleri, kaybolmaya yüz tutmuş el sanatları, tarihi arastası, türbe, cami, kaplıca ve hamamları, hemen yakınındaki Kapadokya’yı andıran peri bacaları ve volkanik oluşumları ile fotoğrafçılar için çok zengin ve etkileyici bir ilçedir. Bu etkinlik sayesinde; tarihsel, kültürel ve doğal zenginlikleri ile ülkemizin en güzel köşelerinden biri olan Kula’nın tanıtılmasını ve Türkiye’nin dört bir yanından gelecek fotoğrafçılar ile Kula halkının kucaklaşmasını, kaynaşmasını sağlamak, fotoğraf sanatının görsel güzelliği ve gücü ile ilçemizin yurdumuzda ve dünyada daha iyi tanıtılmasını sağlamak, fotoğraf sanatına katkıda bulunmak hedeflenmiştir. Fotomaratona katılacak yarışmacılar, Kula Belediyesi fotoğraf arşivine bırakacakları fotoğraflar ile bugünümüzü yarına taşıyacaktır. Etkinlikle ilgili daha fazla bilgi için: www.kula.bel.tr/duyuru.aspx?id=24# www.anafot.com
1. Edirne Fotoğraf Günleri Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği (EFOD), 5-11 Kasım 2010 tarihleri arasında 1. Edirne Fotoğraf Günleri etkinliği düzenliyor. Ana teması `SU` olan etkinlikte, sergiler, gösteriler, paneller, söyleşiler, poster sunumları ve kitap imza günleri yer alacak. Etkinliğe yapıtlarıyla katılmak isteyenlerin en geç 1 Ekim 2010 tarihine kadar, başvuru formuyla birlikte Düzenleme Kurulu`na başvurmaları gerekiyor. Detaylar ve başvuru için www.efod.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz. Etkinlikle ilgili daha fazla bilgi için: www.efod.org.tr
7
Fotoğraf Sergisi 21 Eylül - 8 Ekim 2010 tarihleri arasında daha önce İsviçre ve Çin’ de açılan, çok büyük bir ilgiyle karşılanmış olan fotoğraf sergisinin üçüncü ayağı İstanbul’ da Galatea Sanat Galerisi’nde açılıyor. Fotoğrafa birbirlerinden farklı anlayışlarla yaklaşan; *İbrahim Zaman’ ın* “Canım Türkiye’m” serisi, *Haluk Uygur’ un “Fotografik Öyküler” serisi, *Reha Bilir’ in “Tek Nefeşte Aşk” serisi, ve *Sadık Demiröz’ ün “gerçeküstü” serisi, Birbirilerini farklılaştırırken dengeleyen 4 sanatçının eserlerinden şiirsel bir Türkiye portresi ortaya çıkıyor.
Hahnemühle Kağıdının Hayat Verdiği Fotoğraflar “Hahnemühle Güzel Sanatlar” kuruluşunun 425. yılı anısına gerçekleştirilen “Hahnemühle Yıldönümü Fotoğraf Yarışması” nda dereceye giren eserler dünyanın önemli başkentlerinin ardından şimdi Galeri Işık İstanbul’da sergileniyor. Meraklıları için 9 Ekim Cumartesi günü kapılarını açan sergide, pürüzsüz dokusu ile sanatçıların yaratıcılığını bir adım öteye taşıyan özel Hahnemühle sanatsal kağıtlarına basılan fotoğraflar yer alıyor. 45 ülkeden yaklaşık 1.800 profesyonel ve amatör fotoğrafçının paylaştığı 7100’ün üzerinde çalışma arasından jürinin seçtiği 43 fotoğraf çalışması, 28 Ekim 2010 tarihine kadar Galeri Işık İstanbul’da görülebilir. Galeri Işık İstanbul: Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Maslak Kampüsü / Büyükdere Cad. Maslak - İstanbul Başlangıç Tarihi : 09 Ekim 2010 - Cumartesi Bitiş Tarihi
: 29 Ekim 2010 - Cuma
8
Editör: Begüm DOYURAN ~ begüm@6gendergi.com
R
Ö
P
O
R T A
J
İkinci sayımızda; son projesi “Darülaceze” projesi ile gündemde olan Bahadır KUYUCU ve Mardin’ de öğretmenliğinin yanında fotoğraf sanatıyla ilgilenen Zafer BUNA ile keyifle yaptığımız röportajlarımızı sizlere sunuyoruz.
BAHADIR KUYUCU Bu ayki ilk röportajımız gerek albüm kapakları, gerek moda fotoğrafları, gerekse son günlerde hazırladığı “İçimizdeki İçinizdeki Işık Olsun” projesiyle dikkatleri üzerine çeken Bahadır Kuyucu ile. 1980 - İzmir doğumlu olan Kuyucu, 1992 yılından beri fotoğrafla ilgilenmekte. Son 6-7 aydır çalışmalarına İstanbul’da devam eden fotoğrafçı, bizi kendi stüdyosunda ortağı Ahmet Bey ile karşılıyor. Eylül ayının son günlerini yaşadığımız günlerde yapılan röportaj Bahadır Bey ve ortağı Ahmet Bey’in enerjisi ile tam yazı noktalamaya yakışır bir biçimde gerçekleşti.
9
“Her çektiğim kare birbirinden farklı olmalıdır.” anlayışıyla objektifin arkasına geçtiğinizi söylüyorsunuz, bunun dışına çıkmak zorunda olduğunuz zamanlar oluyor mu ? Bunu başarmak için nasıl bir yol izliyorsunuz? Tabii ki kimi zaman dışına çıktığım oluyor; ama genelde kendi bireysel çekimlerimde, kendi kurgularımda ya da editorial çekimlerde hiçbir zaman birbirinin aynısını çektiğim fotoğraflarım olmuyor.Bu tamamen yaptığınız işi bitirmekle alakalı bir şey. Fotoğrafı çekip, sonra baktıktan sonra eksik gördüğüm yerlerine müdahale ediyorum, fotoğrafı hayalimdekine uydurana dek devam ediyorum; o fotoğrafla ilgili bir düşüncem dahi kalmayana dek. Kimi zaman aceleci davransam da artık bu işi profesyonel anlamda yaptığım için kafamdakini tam olarak o fotoğrafa oturtmam gerekiyor Onu içime sindirdikten sonra sıra, hayalimdeki, kurguladığım diğer fotoğrafa geliyor ve o bambaşka, yepyeni bir fotoğraf oluyor. Ruh haliniz neyi yansıtıyorsa o an, onu fotoğraflayabilme alışkanlığınız sizi bir gün hiç alışık olmadığınız bir türe yönlendirebilir mi ? Bir anda haber fotoğrafçılığına merak salabilir misiniz ? Genel anlamda ruh halim nasılsa öyle fotoğraflar çekmeyi seviyorum. Örneğin çok sıkıntılı, çok bohem bir ruh halindeysem; daha karanlık, daha sert kurgulu fotoğraflar çekmek daha kolay oluyor. Daha neşeli, mutlu olduğum zamanlar ise daha sempatik, daha yumuşak ışıklarla daha yumuşak fotoğraflar çekiyorum. Ama tarzımda bir değişikliğe gideceğimi sanmıyorum, ben yine haber değeri taşıyan olayları modellerimin ifadelerinde, bağırış çağırışlarında, çığlıklarında yansıtırım. Moda fotoğraflarınızı elbette ticari anlamda çekiyorsunuz, sipariş üzerine çalışmak yaratıcılığını etkiliyor mu ? Mekan, model, kıyafet, konsept seçimlerinde ne gibi yol izliyorsunuz? Moda fotoğrafında sanattan ziyade bir arz-
talep durumu söz konusu olduğu için, en azından kıyafet konusunda sınırlandırılmış oluyoruz. Müşteri elinde ürünüyle sizi geldiği için, ne istediğini biliyor. Çıkan fotoğrafı az çok o da biliyor, biz de. Çünkü fotoğraf bittikten sonra, her iki taraf da sonuçtan tatmin olmak zorunda. Biz bu anlamda onların amacına hizmet etmiş olurken kendi işimizi yaptığımız için elbette zaman zaman yaratıcılığımız sınırlandırılıyor. Fotoğrafa başlamadan önce gözlerimi kapatıyorum ve fotoğrafı hayal ediyorum; bu fotoğrafta hangi modeli, hangi ışığı, hangi zemini, hani makyajı kullanmam gerektiğini tasarlıyorum. Ondan sonra iş, fotoğrafta olması gerekenleri bir yapbozun parçaları gibi bir araya getirmeye kalıyor. Siz de fotoğrafta dijital müdahaleleri oldukça kullananlardansınız. Bu bir tercih mi, yoksa önceki çalışmalarınız dolayısıyla sürdürmek zorunda hissettiğiniz bir çizgi mi ? Dijital müdahaleleri bugün hepimiz ister istemez, sıklıkla kullanıyoruz. Bu şu demek değildir; ben fotoğrafımın eksik kalan yanlarını photoshop’la dolduruyorum. Müdahaleleri kişinin gözünü, burnunu, sözkonusu karakteristik özelliklerini bozmadan sadece desteklemek amaçlı kullanmak gerekiyor. 1992’den beri fotoğraf çektiğini söylüyorsunuz. Şimdiki teknolojiyi göz önünde bulundurduğumuzda; geçmişteki fotoğraflarınızla şimdiki fotoğraflarınız arasında nasıl bir farklılık göze çarpıyor? Çizgim değişmese de, teknik anlamda kendimi yetiştirdiğim için ışık, kompozisyon gibi konulara daha hakimim şimdi. Eskiden modele sağa dön, sola dön gibi basit direktifler verirken, şimdi istediğim ifadeleri bulma konusunda kendimi daha rahat hissediyorum. Teknolojiyi kullanmamızla beraber gördüklerimiz, öğrendik lerimiz, paylaştıklarımız bizi hep bir adım ilerisine götürüyor.
10
11
12
Fotoğrafa yeni başlayan kimseler profesyonel sentezleyerek, kurguda onlara bir yer açmaya çekimlerin mutfağını hep merak etmektedirler, siz çalışarak kişiye uygun fotoğraflar çekmeye özen de bunları paylaşmayı düşünür müsünüz ? gösteriyorum. Bireysel çekimlerde öncelikle ne çekmem gerektiğini toparlıyorum. Onun üzerine fon, makyaj, kıyafet seçimine karar veriyorum. Makyaj çalışmasında özellikle bizzat işin başında bulunmaya dikkat ediyorum; makyöze bunu detaylıca tarif ediyorum ya da elimde örnek fotoğraflar varsa, kendi göz zevkime göre benzer bir makyaj istiyorum. Model konusunda da, kafamdaki fotoğrafa uygun model arıyorum. İfade fotoğraflarında da o duyguyu yansıtabilecek, biraz tiyatral yeteneği bulunan, biraz daha dışavurumu kuvvetli insanlar işimi kolaylaştırıyor. İfade fotoğraflarınızda çok cesur kareler görüyoruz. Kafanızda kurguladığınız kare ile çektiğiniz kare arasında içinize sinmeyen fotoğraflar oluyor mu ? İşimiz insanla olduğu için, fotoğrafı çekerken ya da sonrasında ambianstan ya da başka herhangi bir sebepten dolayı illa ki beğenmediğimiz fotoğraflar oluyor. Yayınladığımız fotoğraflar, çektiğim fotoğrafların yüzde onudur diyebilirim bu anlamda. Çünkü bitmiş bir fotoğrafta bizi hala memnun etmeyen bir şey varsa onu ne paylaşmanın, ne saklamanın bir önemi vardır. İşin en üzücü boyutu da o oluyor zaten; o kadar çalışılan, emek verilen bir fotoğrafı insanlarla paylaşamamak.
Konseptlerin belli bir hikayeleri oluyor mu, yoksa tamamen spontane mi? Genelde belli hikayeler oluyor tabii. Aşk ve ilişkiler üzerine çektiğim fotoğrafları daha çok beğeniyorum. Seri halde fotoğraf çekmekten çok hoşlanmıyorum yalnız. Çünkü zaman içerisinde fotoğrafları işlemekten sıkılabiliyorum. Bazen seri değil de, birkaç fotoğraf ya da tek bir fotoğraf dahi bütün seriyi tek başına ifade edebilmeye yetiyor. Amacı; kamuoyuna 115 yıllık böyle köklü bir kurumun, insan hayatı için vazgeçilmez nitelikte bir huzur yuvası olduğunu bir kez daha anımsatmak ve orada yaşayan sakinlerin maddi manevi tüm ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanıyor olmasına dikkat çekmek olduğunu söylediğiniz Darülaceze projeniz çok başarılı. Bu projeyle ilgili söylemek istedikleriniz nelerdir ?
Bu projenin anıları o kadar güzel ki… Ortağım Ahmet Bey’in de, benim de çok isteyerek, keyif alarak çalıştığımız bir projeydi. Çünkü gerçekten yalnız olan insanların, mutlu olmasını istediğimiz ya da mutlu görünmesini istediğimiz fotoğrafları çektik biz. Orda yaşayan herkesin hiç şüphesiz farklı hayat hikayeleri var. Ama ben özellikle birinin hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum: Dominik Abi. Dominik Abi’nin değiFotoğrafa başladığınız dönemlerdeki modelle- şik bir hikayesi vardı. Kendisi Vatikan’dan gelmiş. riniz kimlerdi, onları sizin için özel yapan detaylar Önceleri kendi dininden, kendi mezhebinden nelerdi? olan bir kuruma gidiyor, kabul edilmiyor; sonra diğer mezhebin tarafına gidiyor, yine kabul edilGenelde iş, arkadaş çevremdeki insanlardı miyor. Kabul edilmeme sebepleri ise hep maddi hep. Tanıdığım insanlarla çalışmama rağmen, sebepler. Sonra buraya geliyor ve Darülaceze kaistediğim ifadeleri alabilmem için en az iki, üç pılarını açıyor… Yurtdışında kardeşleri olmasına deneme çekimi yapmamız gerekiyordu. Yeni rağmen, kendini buraya öylesine ait hissediyor tanıştığım insanların fotoğrafını çekerken de ve orada o kadar mutlu ki, “ben ait olduğum yeri öncelikle bir sohbet etmeyi tercih ediyorum ben. buldum” diyerek bize sevincini anlatıyor. Dış görünüşü, ruhu, öne çıkarmak, saklamak istediği özelliklerini öğrenip, bunları kafamda
13
Mesleki bir kazadan dolayı sağ elinin işaret ve orta parmağını kaybeden Dominik Abi’nin fotoğraf çekimlerinde, Metin Uca kendi parmaklarıyla Dominik Abi’yi tamamlayıp o güzel karelerin çıkmasına yardım etmişti. Peki bu projeye nasıl karar verdiniz ? Yeni projenin başlangıç aşamasında yaşlı insanları çekme fikri hep aklımızdaydı. Daha sonra yaşlı insanlarla ünlülerimizi çekmeyi düşündük, bu fikir son olarak Gülşen’in de konseriyle bir yardım kampanyasına dönüştü. İşin böylesine bir organizasyon halini almasında Hakan Topçuoğlu’nun büyük emeği vardır. Projeye başlama fikrimiz her ne kadar yaşlı insanları fotoğraflamak olsa da biz, bizden sonrakilere bir kimlik bırakabilmek amacıyla bu çekimleri yaptık. Şahsım adına şunu söyleyebilirim ki; ileride sadece çocuğum bana bakmıyor diye, onun evinde bana ait bir şeyin olmaması çok üzücü olurdu. Torunum ona “Senin baban kim?“ dediğinde, hiç olmazsa bir fotoğrafımı gösterebilsin fikri, kıvılcım fikriydi. Bu fikirle bu insanlarımızın fotoğraflarını ailelerine yollamayı bile düşündük Projenin yürütülmesinde size maddi anlamda yardımcı olan kurum ve kuruluşlar var mıydı yoksa tamamen bağımsız bir proje miydi bu? Her iki türlü deyim de yanlış olur. Biz bu projeye bağımsız olarak başlamıştık, bu konuyla ilgili maddi bir kaygımız yoktu zaten. Öyle olsaydı amacımızdan sapabilirdik. Darülaceze İç İşleri Bakanlığı’na bağlı bir kurum zaten. Vali yardımcı tarafından yönetiliyor. Kendisine başvurduğumuzda Türk Hava Kurumu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi sponsorumuz oldu; biri billboardları asmada, diğeri kendi bünyesi içerisinde tanıtım yapmada. Maddi anlamda desteğimiz hiç olmadı yani. Şunu belirtmeden geçmek istemiyorum ama: bu çekimler esnasında televizyonda gördüğünüz herkese ama herkese teklif götürdük. Çok candan geri dönüşlerin yanı sıra telefonlarına cevap vermeyen, randevularına gelmeyen nice ünlü insana,iş adamına, oyuncuya da tanık
olduk. Telefonlarını “biz ilgilenmiyoruz” deyip kapayanlar da vardı, yoğun programı içerisinde sadece 5 dakikasını bize ayırıp, sonra işine dönenler de vardı. Bu anlamda televizyonda gördüğünüz ünlü insanlarla, fotoğraflarını gördüğünüz ünlüler arasındaki uçurumu görüyorsunuz işte. Konuşmalarınızdan bu projeden epey keyif aldığınız göze çarpıyor, yanılıyor muyuz ? Kesinlikle öyle. Çünkü orada daha manevi bir haz var. O insanların ihtiyaçları halk tarafından gerçekten çok iyi bir şekilde karşılanıyor, onların tek ihtiyaçları: paylaşmak. Yaşadıklarını, gördüklerini anlatmak istiyorlar. Bu anlamda ben o insanların varlığını, topluma bir kez daha hatırlattığımı düşündüğüm için mutluyum. Albüm tanıtımı yaparken yapılan müzik tarzı mı fotoğrafların şekillenmesinde etken rol oynuyor? Bu süreç nasıl işliyor ? Önce albümü tamamen dinleyip, hakim konuları belirlememiz gerekiyor, sonra müzisyenle bir araya gelip onun da kişisel özelliklerini öğreniyoruz. Bunları harmanlayıp kişiye özel fotoğraflar çekmeyi tercih ediyorum. Tabii ki daha sert müzik tarzlarında, o hissi verebilmek için daha sert kurgulu fotoğraflar üretiyoruz. Röportaj bitiminde sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı ? Ben her ne kadar bu röportajı kişisel olarak yapıyor olsam da ortağım Ahmet ile bu işi yürütüyoruz. Gün içerisinde sürekli mail yoluyla benimle irtibata geçen; fotoğraf çekimi, düzenlemesi konusunda benden yardım isteyen arkadaşlar oluyor. Mümkün mertebe hepsine mantıklı, düzgün cevap vermeye çalışıyorum; ama elbette yetemiyorum. Oysa paylaşmayı çok seviyorum. Çünkü yaptığım iş görsel, ben paylaştıkça, insanlardan gördükçe, insanlar beni gördükçe gelişiyorum. Bu sayede bugün buraya gelebildim. Bahadır Kuyucu: www.bakfotograf.com
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
J R T A O P Ö R
ZAFER BUNA Bu ayki bir diğer röportajımız Zafer BUNA ile, 1983 yılında Çanakkale’ nin Ezine ilçesi, Geyikli beldesinde doğan Buna, gittiği her yere fotoğraf tutkusunu da beraberinde götürenlerden. Mesleğinin kendisine kazandırdığı olanakları, içindeki fotoğraflama tutkusuyla başarıyla birleştirmekle kalmayıp ayrıca ülkemizde yeni yeni gelişmekte olan havacılıkla ilgili etkinlikleri fotoğraflamakta ve bu alanın gelişimine katkıda bulunmaktadır.
29
Fotoğraf hayatınızı nasıl tamamlamakta? Vakit geçirmek için keyifle yaptığınız bir şey mi, çekmeden yapamayacağınız bir şey mi yoksa bir iş mi?
Manzara ve insan-mekan fotoğraflarınızın yanında uçak fotoğraflarınız dikkat çekiyor, bu alana karşı özel bir ilginiz mi var?
Fotoğraf tutkusu ile birlikte bir de havacılık Her ikisini de içeriyor diyebilirim. Yer mekan tutkusu var. Havacılıkla ilgili etkinlikleri fotoğfark etmeksizin keyifle yaptığım bir hobinin yanı raflamak paha biçilemez bir değerde benim için. sıra, çekmediğim zamanlarda sıkıntıya düştüğüm Özellikle askeri havacılık. Yurtdışında oldukça ciddi bir iştir fotoğraf… yaygın bir alan. Sadece bu iş ile ilgilenen fotoğraf tutkunlarına “Spotter” denmekte. Ülkemizde Öğretmenlik yapmayıp sadece fotoğraf sanatı- yeni yeni gelişim gösteriyor. Askeri alanlardaki nı icra etmek ister miydiniz? çekim yasakları olumsuz etkiliyor tabi. Yapılan etkinliklerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Elbette işe başından başlayarak, üniversitede Bu sebeple tamamına katılmaya çalışıyorum. eğitimini alıp kalan sürede hayatımı buna göre yönlendirmek daha uygun olabilirdi. Tabi bunun Uçak fotoğraflarınızı paylaştığınız özel bir site olabilmesi için en geç lisede bu durumun fark var mı? edilerek gerekli yönlendirmenin yapılması gerekiyor. İlk makinemi askerden gelince aldığımı Gençlere havacılığı sevdirebilmek, bu konuda göz önüne alırsak ne kadar geç başladığım daha kaynak olmak amacıyla kurulmuş olan Tayyaiyi anlaşılır. Öğretmenlik yapmasaydım bu dere- reci.com sitesinde 4 yıldır fotoğraf editörlüğünü ce gezme imkânını bulmam daha zor olabilirdi, yapmaktayım.Bir yıl önce de aynı siteye özel bir sonuçta daha kısır bir portfolyo oluşurdu. Fotoğ- galeri hazırlayarak Tayyarecigaleri.com ismi ile rafçıların 2-3 günlük kısa geziler yaptığı noktaziyarete açtık. Az önce bahsettiğim gibi ülkemizlarda daha uzun zaman kalıyorum. Bu durum de bu konuda çekim alanları oldukça sınırlı. Sabölge coğrafyasını daha detaylı fotoğraflamama dece halka açık havacılık gösterileri. Bu sebeple imkan kılıyor. kendi fotoğraflarımın yanı sıra çoğunluğu yurtdışında yabancı fotoğrafçılar tarafından çekilmiş Öğrencilerinizi fotoğraf sanatına teşvik edifotoğrafları gerekli izinleri aldıktan sonra yayımyor musunuz? Ediyorsanız sizce bunun gerekçesi lamaktayım. nedir? Uçak fotoğraflarını çekmek kolay olmasa geÇalıştığım yerlerde çoğu zaman elde makine rek bu konuda zorluk çekiyor musunuz? ile okula giderim. Benimle beraber çocuklar da çekim yaparlar. Daha sonra baskı alarak hediye Elbette zorlukları mevcut. Modelinizle birederim. Oldukça keyifli zamanlardır. Bir parlikte çekim yaparken kontrol sizdedir. Işığa göre ça fotoğraf sevgisi verebilsek ne mutlu bizlere. konumlandırabilirsiniz, en uygun mekânları seçBireysel çabaların yanı sıra çoğu okulda kulüp me şansınız vardır. İstediğiniz sonucu alamadıçalışmaları kapsamında fotoğraf kulüpleri bulun- ğınızda defalarca deneyebilirsiniz. Uçak fotoğrafı makta. Öğrenciler yıl boyu temel eğitimleri bu çekerken ne yazık ki bu imkanları bulamıyorsukulüplerde alabilmekteler. Fotoğrafın hayatımnuz. Sadece uygun bir yer tespit etme şansınız da kapladığı yeri, kazandırdığı dostlukları, tüm var. Lenslerin performansları yetersiz kalabiliyor. pozitif etkisini göz önüne alınca fotoğraf veya Örneğin Hava Kuvvetlerinin akrobasi timi Türk benzer sanat dalları küçük yaşlarda sevdirilmeye Yıldızları’nın gösterileri. 8 tane sesten hızlı uçma başlanmalı. kabiliyetine sahip jet üzerinize gelmekte. Birkaç saniyeden fazla zamanınız yok.
30
31
32
33
34
Kaçırdığınızda sonraki gösteri bir veya iki ay sonra olabiliyor. En verimli sonuçları almak için biraz keşif yapmak, en uygun noktada durmak, hızlı netleme özelliği olan bir tele lens, biraz da şans gerekli… Fotoğrafçının mesleğinin çektiği fotoğraflara yansıdığını düşünüyor musunuz sizin “okul” isimli bir de portfolyonuz var fotoğraf çekmeye insan en yakınından mı başlamalı sizce? Profesyonel olarak bu işi yapanların dışında farklı mesleklere sahip olup fotoğrafta çok ciddi yol almış ustalar da var. Meslekler ille de yansımalı denemez ancak herkes kendi çevresini fotoğraflamaya başlayarak bu işe başlar. Şanslı olduğum nokta çalıştığım iş ortamının fotoğrafa ne kadar müsait olduğudur. Okul portfolyosu ömürlük bir proje. Okul benim çalışma alanım. Üstelik şehirlerdeki beton yığınları yerine yeşillikler arasında köy okulları genellikle… Doğal olarak çalışmalarım bu noktadan başladı. Zaman geçtikçe çerçeve genişledi. Ben de çevremden yola çıkarak bu işe başladım. Önceleri okul ortamında ne çekebilirim derken bugün Türkiye’de hangi coğrafyayı fotoğraflamalıyım diyorum. Fransız fotoğrafçı Elliott Erwitt, “Bana göre fotoğraf, bir gözlem sanatıdır” diyor ve ekliyor; “Fotoğraf, sıradan bir mekânda ilginç şeyler bulabilmektir.” Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çeşitli eğitimler, güçlü ekipmanlar, eşsiz güzellikteki coğrafyalara yapılan geziler… Hiç biri güçlü bir fotoğraf gözü ve yaratıcılığın yerini tutamaz. Gezmedikçe fotoğraf üretilmez denir ancak öyle çalışmalarla karşılaşıyoruz ki dört duvar arasında yaratıcılığın sınırları zorlanmış… Mesleğiniz öğretmenlik. Sürekli duyduğunuz belki de duymaktan sıkıldığınız bir soruyu farklı biçimde yönelteceğim: Öğrencileriniz arasında ayrım yapmak imkansızdır. Fotoğrafın öğrencileriniz kadar hayatınızda değerli olduğunu tahmin ederek su soruyu yöneltmek istiyoruz; en “gözde” fotoğrafınız hangisi?
35
Portfolyomda tel örgü arkasından okulda oynayan arkadaşlarını izleyen bir kız çocuğunun Çare-Siz isimli fotoğraf diğerlerine nazaran daha farklı benim gözümde… Sorulan ilk soru şu; Kurgu mu ? Elbette kurgu. Hem orada çalışıp hem de böyle bir duruma göz yummak imkansız. Tabi bu durum ülkemizde bazı kesimlerde okula gönderilmeyen kız çocukları gerçeğini değiştirmiyor.Son yıllarda çok ciddi ilerlemeler kaydedilmiş olsa da yine de kanayan bir yara.Ben de kendi gözümden bunu yansıtmaya çalıştım. Bir fotoğrafta olmazsa olmaz dediğiniz bir öğe var mı? Varsa nedir? İnsan tabi ki… Her ne kadar manzara ile başladıysam da zamanla insanın fotoğraftaki yerini daha iyi gördüm. Artık bir kompozisyon oluştururken mutlaka insan eklemeye çalışırım. İnsansız kareler daha sıradan, kısır gelmekte. Güzide memleketlerimizden Mardin’de öğretmenlik yapıyorsunuz. Fotoğraf açısından çok değerli, çok güzel bir yerdesiniz. Bize Mardin’i fotoğrafçı gözüyle anlatır mısınız? Buraya gelirken yüzümü en çok güldüren nokta bir fotoğraf cennetine geliyor olmamdı. Sıradan bir Gap turu ile 7-10 günde bitirilemeyecek kadar zengin. Öncelile farklı inanışların beşiği. Kilise ve camileri aynı karelere sığdırmak mümkün.Uzun yıllar boyu halk bu şekilde yaşamış.Paskalya bayramında Müslümanlar Süryanileri ziyaret ederek bayramlarını kutlamakta. Halen aktif manastırlar var. Henüz üniversite eğitimi yokken, buradaki medreselerde pozitif bilimler ile ilgili dersler verilmekteymiş.Diğer yandan eşsiz mimari yapıları görmeniz mümkün. Dokusunu beğendiğiniz bir ev önünde çekim yaparken eve davet edilerek kendinizi yemek masasında bulabilirsiniz.Tarihi Mardin evlerinden Mezopotamya üzerinde günbatımını izlemek eşsiz. Sokak araları sizlere ilgi çekici portreler vermekte. Mardin esnafı gelen misafirleri tüm sıcaklığı ile karşılamakta. İkram edilen mırra ve kaçak çaylarınızı içerken bakır, telkari ustalarını
dilediğiniz gibi fotoğraflayabilirsiniz. Mardin’le ilgili yürüttüğünüz bir fotoğraf projesi var mıdır? Başlangıç olarak bölgeyi genel olarak yansıtan bir dia gösterisi hazırlamaktayım. Bitme aşamasına geldi, yakın bir zamanda fotoğraf severlerle paylaşacağım. Burada kalacağım zamana bağlı olarak mimari, el sanatları ve inanış konularında çalışmayı planlıyorum. Oradaki eğitimin zorluğu ile ilgili bazı fotoğraflarınız dikkat çekiyor. Değişik anılarınız olduğu da kesin, Küçük Seyfo ile ilgili anınız başta olmak üzere bizle anılarınızı,yaşadığınız zorlukları paylaşır mısınız? Zaman zaman zorluklarla karşılaşıyorum. Ailenin bakış açısı çok önemli. Bazıları okutmak için canını dişine takmakta, bazıları ise ev, tar-
la, hayvancılık işlerini ön planda tutarak kendi işlerini yaptırdıktan sonra okula göndermekte. Bunun yanı sıra çoğu zaman yüzümü güldüren küçük anekdotlar da yaşanmakta. Bahsettiğiniz Küçük Seyfo ile ilgili anım unutulmazlar arasında. Ömrümde bu kadar yüreği sevgi dolu bir çocuk görmedim.En basitinden bir örnek; önceki yıl Seyfettin’in ailesi hacca gidip gelmiş.Döndükten sonra bana getirdiği hediye vcd, tesbih, koku vb aksesuarlarla umreye gitmiş kadar oldum… Geçen yıl birinci sınıfa başlayan Seyfettin vakti zamanında bana bir selpak hediye eder. Masanın üzerinde aylarca bekleyen selpak unutulmaya yüz tutar. Gün gelir şiddetli bir hapşırma krizi ile mendildeki tüm yapraklar kullanılır. Tüm sınıfla birlikte Seyfettin de olanları şaşkınlıkla izler. Akabinde yüzünde gurur dolu bir gülümseme görülür ve yanında oturan arkadaşına şunları fısıldar : “Oh be ! İyi ki şu mendili getirmişim. Yoksa öğretmen ölecekti.” Ertesi gün masada yeni bir mendil beni beklemektedir.
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
P
O
R T
F
O
L Y O
Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com
47
BARBAROS CANGÜRGEL Barbaros CANGÜRGEL 1992 yılında İzmir’de doğdu. Karşıyaka Necip Demir Anadolu İletişim Meslek Lisesi son sınıf öğrencisi olan arkadaşımız Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Sinema bölümüne hazırlanıyor. Hayatım Sanat ( My life is Art ) Hoşgörü konulu fotoğraf yarışmasında birinciliğe layık görülmüştür. Ayrıca okulunda düzenlenen kısa metrajlı film yarışmalarında da ödülleri olan genç arkadaşımızı gelecek vadeden bir fotoğrafçı olarak görüyor başarılarının devamını diliyoruz.
Merhaba 6GEN Ailesi, ben Barbaros CANGÜRGEL. İzmir’ de yaşıyorum. Sinemaya olan büyük ilgim, fotoğraf ile tanışmama aracı oldu. Çok da memnun oldum tanıştığıma. Kısa zaman içerisinde sıkı bir dost olduk. Her zaman yanımda oldu ve hala yanımda. Lise son sınıf radyotelevizyon bölümü öğrencisiyim. Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü’ne hazırlanıyorum. Benim için fotoğraf makinesi sadece bir araç, ben çalışmalarımı yaparken hissediyorum, o anda beynimin içinde resmen bir mahkeme yaşanıyor. Özellikle Melis Cantürk ile yaptığım çalışmalardan daha çok keyif alıyorum. Çünkü
vermek istediğim mesajları veya eleştirilerimi, Melis’in verdiği jest ve mimikler, aynı şekilde duruşu, konuyu daha iyi betimliyor. Bunun bir örneğini daha ‘ Muhakemesiz bir ritüel , öznel körebe ‘ isimli portfolyo çalışmamda birlikte yaşadık. Ne kadar ülkemizin batı bölgelerindeki kadınlarımız bunu yıkmış olsalar da, doğu bölgesinde yaşayan kadınlar her gün yaptığı rutin işler dışında sosyalleşemiyorlar veya sosyalleşmiyorlar. Bu duvarı yıkarak, kadınların içinde bulundukları duruma artık bir ket vurması; toplum hakkında daha bilinçli olması, bilhassa söz sahibi olması gerekiyor.
48
49
50
51
52
53
54
Bu tür çalışmalarımda sinematografik ögelere ve kadrajlara çok yer veriyorum. Soyut kavramları somutlaştırarak, imgesel anlam kazandırmak veya metaforlar kullanarak konunun anlatımını güçlendirmek , izleyicinin de düşünmesini sağlıyor. Bireyin de yaşadıklarını düşünerek, kendisini o fotoğrafın içinde bulması, daha açık bir dil ile kendini özleştirmesi beni mutlu eden başka bir etken.
55
Ne kadar kötü bir şey olsa da ben yaşadıklarımı, izlenimlerimi veya çevremden topladığım materyalleri içselleştiririm. Tabii ki bu kural hep işlemez; ancak yeri geldiğinde içselleştirmek iyi bir kaynak, hatta bir hazine oluyor. Daha sonra bu materyaller fotoğrafa, üzerinde çalıştığım kısa filmlerime, zaman zaman karaladığım senaryo çalışmalarına yansıyor. İlk başta da dediğim gibi bir aracımın olması, beni bir şeyler yapmam için güdüleyen en büyük faktör. Bir video kameram olsa kısa metraj filmler yaparak, üzerinde durduğum konuları işlemek daha çok isterim.
56
57
58
59
60
Retro modasını çok seviyorum ve sadece tarz olarak değil eleştirisel anlamda da çok güçlü buluyorum. Postmodern’e karşı bir eleştiri olarak değer kazanabilir.
61
62
L Y O O F R T
1984 yılı İzmir doğumlu, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü bitiren Alper Dutkin şu an Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yüksek lisansını sürdürmektedir.
P
O
ALPER DUTKİN
63
Fotoğrafa olan ilgisi üniversitede başlayan Dutkin 2009 Microsoft Future Pro Photographer yarışmasında insan&portre kategorisinde birinciliğe sahiptir. Ayrıca Arel Üniversitesi Uluslar arası Fotoğraf Yarışması’nda (2009) 1, Haliç Üniversitesi Uluslar arası Fotoğraf Yarışması’ nda (2008) 5 fotoğrafı ve İ.Ü. Toplum Gönüllüleri “ Farkında mısın “ Ulusal Fotoğraf Yarışması’ nda (2007) Mansiyon ödülü kazanmış ve fotoğrafları sergilenmiştir.
İlk fotoğraf makinem olan Pentax K100D 27 Kasım 2006’da babamın emeklilik ikramiyesi sonucu oldu. İlla ki Digital Slr istediğim için bu kadar bekledim; ancak şimdi bu kadar geç fotoğraf çekmeye başladığıma pişmanım. Çünkü bugün daha çok orta format filmli makine ile fotoğraf çekiyorum. Yine de dijital’ in ekonomikliği, pratikliği tartışılmaz. Eğer en baştan film ile başlasaydım bu kadar rahat olamazdım. Makinem gelmeden önce okulun yemekhanesinde günde 4 öğün tabldot yiyerek 74kiloya kadar çıkmış ve spor yapıyordum ancak Pentax sonrası ne spor ne yemek kaldı ve bugün 68 kilodayım ( Diyet yapacak arkadaşlara da fotoğraf tavsiye edilir ) İlk zamanlarda, herkes gibi ben de google street view gibi önüme gelen her şeyi fotoğraflıyor, hiçbir şeyi kaçırmıyordum. Seçicilik tabanda, fotoğraf sayısı tavanda olan bir süreçti ve hala sonlanamadı; ama şiddeti azaldı. Fotoğrafla
birlikte öğrenmeye başladığım seçicilik, hayatımın geneline yayılmaya başladı. Alışveriş yapmayı bile öğretti. İlkokulda fotokopi gazete çıkarma teşebbüsünde bulunmuş biri olarak daha çok belgesel, seri fotoğraf izlemek ve çekmek istiyorum. İlk seri çalışmam Çanakkale Fevzipaşa Mahallesi oldu ve hala bitmedi. 6GEN ile paylaştığım “Çanakkale’ de Kar” portfolyosu Fevzipaşa ağırlıklı. Çünkü “Bu çalışma 4 mevsim olmadan bitmeyecek” diyor ve kar bekliyordum. Sonunda bu sene yağdı ve fotoğraf çekebildim. Bu yazıyı yazarken inanın çok zorlandım daha fazla devam edemeyeceğim. 6GEN’ in dergisinde bana yer vermek istediğiniz için çok teşekkür ederim. İzmir’ e iyi bakın. ÇOMÜFOT’ tan selamlar.
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
Alper DUTKİN’in 2009 Microsoft Future Pro Photographer yarışmasında birinciliğe sahip olan fotoğrafı.
76
6
G
E
N
’
D
E
N
Yazar: Cansu AKDUT ~ cansuakdut@6gendergi.com
77
Brasov Campina‘ daki kamp haftamızı bitirmemizin ardından yeni haftanın ilk gününe çok erken saatlerde başladık. Campina-Brasov trenini yakalamak ve kalacağımız pansiyona giriş saati öğlene kadar olduğundan zamanımız azdı. Birkaç saat süren tren yolculuğumuzun ardından Campina’nın kuzeyinde yer alan Brasov’ a varıp, şehiriçi halk otobüslerinden bizi kalacağımız yere götürecek olana bindik. İnmemiz gereken yerde indik; fakat pansiyonu verilen yer tarifine göre indiğimiz durağın tam karşısında bulamayınca yakın yerlerde aramaya başladık. Kaybolduğumuzu zannettiğimiz sırada az da olsa gittiğimiz yerin civarlarını gezmiş olduk. Daha sonra pansiyonu gizlenmiş bir şekilde, durağın tam karşısında bulmamızın ve eşyalarımızı yerleştirmenin verdiği rahatlıkla Brasov turumuza başladık… Brasov Romanya’nın en çok turist çeken şehri olmasının yanı sıra, kışın kayak merkezi olarak da ün salmış. Pansiyondaki görevli bayanın “Brasov’ da yapmazsanız olmaz” dediklerinden dağ yürüyüşünü ve Bran Kalesi gezisini maalesef kısıtlı zaman sebebiyle yapamadık. Ancak Brasov’ un merkezini gezmiş olmak bile çok güzeldi. Açıkçası sevimli, samimi, sakin tarzıyla ve eski yapılarıyla sonraki gün gideceğimiz yer olan Bükreş’ ten daha güzel bir yer olarak aklımda kaldı.
Brasov turumuza basladığımızda yemek yemek için bir yer ararken, Avrupa’ nın en dar sokağı olarak bilinen 17. yüzyıldan kalma “Rope street” in fotoğrafını çekmeden edemedik. Poarta Schei sokağından geçtikten sonra yemek için bir yer bulduk. Yemek yedikten sonra da Black Church ve Brasov ana meydanını gezmek için yola koyulduk. Black Church 14. yüzyılda inşa edilmiş, 15. yüzyılda Türkler’in istilasına uğramış ve hasar görmüş. 100 yıllık restorasyonun ardından günümüzdeki halini alan Black Church, kendine has tarihi biçimiyle ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. Kilisenin içinde fotoğraf çekmek yasak olduğu için bu büyük kiliseyi sadece dıştan bölüm bölüm çekmekle yetinebildik. Merkezde yer alan dükkanları gezdikten sonra gençler tarafından çok beğenilen ve önerilen Mado Cafe’ de oturup birer kahve içtik. Son bir tur attıktan sonra akşam yemeğini yedik ve pansiyona geri döndük. Ertesi gün yine birkaç saatlik uyku sonrası Brasov-Bükreş trenine yetişmek için yola koyulduk…
Poarta Schei Street
79
Poarta Schei Street
80
81
Brasov Main Center
82
Brasov Main Center
83
84
87
Black Church
88
Brasov Mado Cafe
89
Brasov Main Center
90
6
G
E
N
’
D
E
N
Yazar: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com
91
ilk
Küçükken hep yazar olmak isterdim. İlk şiirimi yazdığımda 9-10 yaşlarındaydım sanırım. Hiç tasarlamadan, uzun uzadıya düşünmeden, sadece sözcüklerin içimden geçmesine izin vererek yazmıştım. Sonrasında daha önce hiç tatmadığı bir duyguyla tanışmıştım; katıksız bir mutluluktu bu. Tüm gün boyunca yüzümde hafif bir tebessümle dolaşmıştım… Yıllar sonra lise zamanlarımda gazetede yazımın ilk kez yayınlanmasıyla hissettiğim ve elime fotoğraf makinemi (Nikon’ umu) aldığımda yaşadığım duyguyla aynıydı bu. O zamanlar nedenini çok iyi kavrayamamıştım şimdi daha iyi anlıyorum; ‘üretebilmek’. Bir şeyin sadece ve sadece sana ait olduğunu, senin eserin olduğunu hissetme, bir şeyin ortaya çıkmasını sağlama dolayısıyla ‘ben varım’ olgusuna yaklaşma… İçimdeki fotoğraf tutkusunun nereden geldiği konusuna gelirsek yine çocukluğuma dönmemiz gerekecek sanırım. Bütün çocukluğum boyunca ne zaman kendimi hüzünlü hissetsem, salonumuzun bir köşesinde duran, bakılmayı bekleyen fotoğrafların yanında bulurdum kendimi. Her bakışımda içimdeki hüzün bulutları ve anlamsız sıkıntılar ortadan kaybolurdu. Fotoğrafların çoğunu ablamın ve benim çocukluk fotoğraflarımız, annemin ve babamın gençlik fotoğrafları oluştururdu. En çok da annemin ve babamın gençlik fotoğraflarına bakarken heyecanlanırdım. Çünkü zamana tanıklık ediyormuş gibi hissederdim.
t a n ı şma hey e ca n
O fotoğraflar geçmişe açılan bir kapı gibiydi benim için. Sanki orada çiçeklerin ve ağaçların bulunduğu o güzel bahçede gülümseyerek fotoğraf çektiren genç kızı uzaktan izliyormuş gibi ya da mesleğinin de getirdiği şefkat ve sevgiyle kuzuyla ilgilenen genç adama fark ettirmeden fotoğraflıyormuşum gibi hissederdim kendimi. Çoğu kez salıncakta sallanmaya çalışan küçük kızı sallardım yükseklere hep daha yükseklere, yürümeyi yeni öğrenmiş olan küçük kızın elinden tutardım :) İşte böyle fotoğrafı yaşadım ve ona bağlandım. Yıllar sonra içimdeki fotoğraf tutkusu fotoğraflama tutkusunu doğurdu. Casio marka dijital fotoğraf makinesine sahip oldum. Ancak hayalini kurduğum kareleri yakalayamayınca bir çıkış yolu olmalı diye düşündüm ve içimdeki fotoğraf tutkusunu gören ailem sayesiyle Nikon’ uma kavuştum. Arkadaşımla beraber dağ, çayır, bağ demeden yollara düştük. Kimi zaman kaybolduk, kilometrelerce yol yürüdük, kimi zaman her gördüğümüz kişiye potansiyel model gözüyle baktık ve fotoğraf çekmenin keyfine vardık. Üniversitede katıldığım fotoğraf gezisi sayesine 6GEN fotoğraf kulübüyle tanıştım. Üstüne üstlük Osman fotoğraf dergisi çıkarma fikirden bahsetti, heyecanla kabul ettim. Ve ilk sayımızı çıkarmayı başardık. Bu kez yine aynı katıksız mutluluk içimde, üretebiliyor olmanın zevki de eşlik ediyor yanında:) Umarım nice güzel sayılara…
Annem
Babam
Ablam ve Ben
92
Duman’ ın Işık’ la Son Dansı Öyle fotoğraflar vardır ki, çekebilmek için çok çaba sarf etmeniz gerekir. Önce her şey küçük bir fikirle başlar. Çekmek istediğiniz kareyi yavaş yavaş kafanızda canlandırmaya başlarsınız sonra. İnce ince düşünürsünüz ayrıntılarını; ışığın geliş açısını, modelin veya nesnenin duruşunu… Kendi ellerinizle hazırlarsınız hatta. Bazı fotoğraflar da adeta size sunulmuşçasına bir anda beliriverir karşınızda. Çok da hazırlıklı olmadığınız bir zamanda, birdenbire karşınıza çıkmasıyla fark etmeden gider eliniz fotoğraf makinenize. Öyle ayarlanmıştır ki her şey size sadece deklanşöre basmak kalır. Benim de yaptığım tam olarak buydu işte. Fotoğraflarımın öyküsünü anlatacağım şimdi sizlere...
Hiçbir sahnesini ve konuşmayı kaçırmak istemem. Ancak böyle zevk alırım filmden. Tam bütün dikkatimi vermiş filmi izlerken, birden gözlerimi ekrandan ayırıp karşıya baktım. İşte o anda tepedeki pencereden bir yol şeklinde yayılan ışık huzmesini fark ettim. İşin asıl ilginç yanı sigara dumanın oluşturduğu görüntülerdi. Bir iki dakika sadece seyrettim. Arkadaşlarımın da fark etmesiyle bütün ilgimizi ışık huzmesine ve oluşan görüntülere verdik. Çok da uzağımda olmayan makinemi kaptım ben de hemen, deklanşörüme bastım. Işık huzmesinin içinde yoğun duman, az duman, yandan verilen duman, alttan verilen duman derken bayağı bir eğlendik. Sonrası mı? Sonrasında arkadaşlarımda hafif bir baş dönmesi ( anlayan anlamıştır :)), unutulan ve hala ilerlemeye devam eden bir film, günün gecesinde bütün arkadaşlarımızla beraber fotoğraflar üzerine yaptığımız yorumlar, benzetilmeye çalışılan şekiller, Rorschach testini aratmayan çıkarımlar ve bol eğlence, sohbet. Sizler de fotoğraflara yakından bir bakın. Bakalım sizlere neler gösterecek, endişeye kapılmayın, hayal gücünüzün tadını çıkarın :)
5 katlı bir apartmanın çatı katında geçiyor hikayemiz. 2 oda, salonla birleşik açık mutfak ve banyodan oluşan şirin, sakin bir dairecik. Çatı katı tamlamasını birebir anlatan üçgen bir çatıya sahip olmakla beraber, alışkın olmayanların 3-4 defa kafalarını çarpmalarına sebebiyet vermektedir. Toplam 3 adet pencereye sahiptir. Pencereler, yani hikayemizin kahramanları tavanda bulunmaktadır. Daireyi gördüğüm ilk anda bana Dipnot : Sıla’ ma katkıları için çok teşekkürgeometri sorularını anımsatmakla kalmayıp bir ler... dikme inip alanını hesaplama isteği doğurmuştur içimde :) Ben de sizin fotoğraflarıma baktığınızda neler gördüğünüzü çok merak ediyorum. GördükTemmuz ayının en sıcak günlerinden bilerinizi mail yoluyla benimle paylaşınız. rinde, dışarı çıkmak için havanın serinlemesini beklerken yapılabilecek en güzel şeylerden biri; vantilatörünüzü çalıştırıp, kocaman bir bardak soğuk içeceğinizle beraber film izlemektir. Biz de bu hevesle kurulmuştuk bilgisayarın başına. “Ne izlesek acaba?” sorularıyla geçen kararsızlık anlarından sonra filmimize karar verip izlemeye koyulduk. Film izlerken hep çok ciddiyimdir.
93
94
6
G
E
N
’
D
E
N
Yazar: Okan METİN ~ okan@6gendergi.com
107
DEVE . GÜRESLERI .
Bu ay sizlere izlediğim bir deve güreşi müsabakasından gözüme takılanları anlatacağım. İzleyicilerin daha rahat seyredebilmesi için dağ yamacında yapılan deve güreşi müsabakaları, etrafı demir tellerle çevrili bir arenada yapılıyor. Sabah saat 9 gibi başlayan güreşleri izlemeye gelenler mangallarını yakıyor, rakı masalarını hazırlıyor ve günün keyfini çıkarıyorlar. Burada ki insanları görünce aslında deve güreşlerinin biraz bahane olduğunu, daha çok sohbetin ön plana çıktığını görebiliyoruz. Deve güreşlerinin geçmişine biraz göz atacak olursak; Başlangıç tarihi tam olarak bilinmemektedir. Bunun yanında kervancılığın ve göçebe yaşam tarzının egemen olduğu dönemlerden itibaren yapıldığı sanılmaktadır. Günümüzde deve güreşleri; Ege Bölgesi’nin İzmir, Manisa, Muğla, Denizli gibi birçok ilinde yapıldığı gibi, Marmara Bölgesi’nde Balıkesir’de ve Çanakkale’de, Akdeniz Bölgesi’nde ise Burdur, Isparta ve Antalya gibi diğer bazı illerimizde de yapılmaktadır. Deve güreşleri, tek hörgüçlü dişi ‘yoz’ develer ile ‘buhur’ adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin çiftleşmesinden meydana gelen ve ‘Tülü’ adı verilen erkek develer arasında yapılır. Bu develer güreş devesidir. Güreş develeri soydan gelir; yani güreş yapan develerin ataları da güreşçi develerdendir. Güreşen her devenin mutlaka bir adı vardır. Bu adlar sahipleri tarafından verildiği gibi, güreş anında yaptığı hareketlerden ve oyunlarından dolayı seyirciler tarafından da verilebilir. Bir kaç deve ismini örnek verecek olursak; Kolombo, Dozer, Şahintepesi, Sarızeybek, Karka Kartalı, Karamurat, Yarımdünya, Şoför, Civan gibi isimlerdir.Güreş develerinin ismi ‘Havut’ denilen semerin arkasına konulan süslü bir beze yazılır. Bu beze ‘Peş’ denir. Bu yazıların altına mutlaka ‘Maşallah’ yazısı yazılır. Güreşten önce ki akşam ise deve sahipleri ile misafirlerin katıldığı, dostlukların pekiştirildiği bir “Halı Gecesi” düzenlenir. Bu bir nevi tanışma gecesidir. Bu gecede yenilir, içilir, yöre türküleri söylenir, zeybek oynanır, misafirler ağırlanır ve açık artırma ile halı satılır. Bu gece güreşlerden bir gün önce mutlaka yapılır. Güreş günü geldiğinde cazgır develerin isimlerini anons ederler. Deve Güreşleri; Ayak, Orta, Başaltı ve Baş olmak üzere dört katagori de yapılır. Galibiyetler ; 1) Kaçırtarak 2) Bağırtarak 3) Yıkarak elde edilir. Kaçırtarak yapılan galibiyette, deve heybetiyle diğer deveyi kaçırarak galip gelir. Bağırtarak taktiğinde ise, deve zor bir oyun yaparak diğer devenin hareket etmesini zorlaştırır ve diğer devenin gücüne dayanamayan deve bağırır. Diğer bir galibiyet şekli olan yıkarak taktiğinde ise, deve oyun yaparak diğer deveyi yere düşürür ve üzerine çöker. Develerin güreşlerde yaptıkları oyun adlarından bazıları şunlardır: Bağ, Çengel, Çatal, Makas, Kol Atması, Muşat Çengel, Tam Bağ, Yarım Bağ, Düz Çengel, Tekçi, Kol Kaldırmadır. Her deve kendi sınıfındaki tülüyle güreşir. Sağdan güreşen develere sağcı, soldan güreşen develere solcu, ayak oyunları yaparak rakiplerinin ayağına çelme atarak oturan develere çengelci, rakiplerinin başını göğüsünün altına alıp oturan deveye bağcı, rakibini yıkmak ve kaçırmak için yan yana gelip ittiren ve başıyla ayaklarını yoklayan develere tekçi denmektedir.
108
109
Artık yetiştiricisinden son taktikleri alan deve güreşe hazır gözüküyor. En önemlisi ise yetiştiricisinin kağıda çizdiği taktiklerle, devesiyle anlaşabilmesi gibi gözüküyor. Bizim ünlü ata sözlerimizden bir tanesi “Deveye sormuşlar boynun niye eğri diye o da nerem doğru ki” demiş. Her halde deveyle bu şekilde anlaşabilen başka bir millet yoktur.
110
Bu fotoğrafta ki deve de sahibinden şans öpücüğü alıyor. Güreşler esnasında öpücük işe yaramış mı takip edemedim ama deve pek bir mutlu gözüküyordu.
111
112
113
114
115
116
117
118
119
Önce arenada gösteri turu atan develer, izleyicilerin ıslıkları eşliğinde geçerek güreşecekleri sırayı bekliyorlar. Ardından önceki sayfalarda bahsettiğim oyunlara göre develerden biri galip geliyor ve arenada zafer turu atıyor. Kazanan develer ödüllerini alıyorlar. Ödülleri ise bir adet halı ve belli bir miktarda para olarak sahiplerini buluyor. Sahipleri onlarlar gurur duyarak yanı başlarından bir an olsun ayrılmıyorlar. Kazanan develerin halılarını üstlerine serilerek, bütün izleyicilerle zaferlerini paylaşmış oluyorlar.
120
Kaybeden develerin ise sonu malum. Artık o meşhur deve sucuğu olmak için sıraya girmişler bile. İşin şakası bir tarafa tabi, geleneksel olarak devam eden deve güreşleri, bu yılda devam edecek güzel bir hafta sonu etkinliği olabilir. Fotoğraf açısından da bir çok portre elde etme olanağı tanıyor, kaçırmayın derim.
121
122
127
Hepimiz ruhsal ucubelerden oluşan ve uzun süredir rüya gören dünya vatandaşlarıyız. Freud’a göre kişi arzusunu gerçekleştirdiği sürece rüyasından uyanmaz.. Ne zaman Fred Madison gibi gerçek suratımıza tokat gibi çarpacak, işte o zaman kendimiz olacak ve aynaya baktıkça bedeninden uzaklaşan John Merrick’in hissettiklerini anlayacağız. Sonumuz Fred’le aynı olacak: metamorfoz sonrası gerçek hayata -idam sandalyesine- döneceğiz. Ruhsal olaraksa Merrick’den daha korkunç bir gelecek bekliyor bizi: Aynaya baktıkça ruhlarımızdan uzaklaşacağız…
128
T
E M
E L
B
İ
L
G
İ
L
E
R
Editör: Okan METİN ~ okan@6gendergi.com
129
Temel Bilgiler bölümümüz yeni konularla bu ay da sizlerle buluşuyor. Geçen ay ki sayımızda ‘kompozisyon’ konusuna giriş yapmıştık. Bütünlük, bakış yönü, sadelik, 1/3 kuralı, ufuk çizgisi gibi kompozisyonun temel unsurlarını dergimizin yazarlarından; Begüm DOYURAN ele almıştı. Bu ay da kompozisyonun temel öğelerinden olan perspektif, derinlik ve ritim konularını da dergimizin yazarlarından Büşra UĞUR ele alacak. Bu ay anlatacağımız konular fotoğrafta etkileyiciliği, çarpıcılığı artıran unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir konumuz olan ‘enstantane’yi yine dergimiz yazarlarından; İrem KARACİN, kendi çektiği örnek fotoğraflarıyla bizlere sunmuştu. Bu ay da ‘pozlama’ konusunun başka bir unsuru olan ‘diyafram’ konusunu ve enstantane ile diyaframın birbiriyle olan dengesini belirleyen ‘eşdeğerlilik kanunu’ hakkında bilgi veriyor.
Temel Bilgiler bölümümüzde şu ana kadar işlediğimiz konular, bir çok fotoğrafçının çok iyi bilmesi gereken ve bildiği konulardı. Temel konulardan başlamamızın sebebi; fotoğrafa yeni ilgi duyan kişilere biraz da olsa yol gösterebilmekti. Gösterebilirsek ne mutlu bizlere. İlerleyen sayılarda daha yeni teknikleri sizlere sunmaktan onur duyacağız.
KOMPOZİSYON
(Perspektif, Derinlik, Ritim) Hazırlayan: Büşra UĞUR
Fotoğrafta kompozisyon pek çok farklı unsurun kullanılmasıyla sağlanır. Bu öğeleri kullanarak daha etkili, gerçekçi, estetik anlatımlar sağlayabiliriz. Bu unsurlardan perspektif, derinlik ve ritim konularına bu sayımızda yer vereceğiz. Bu konular birbirlerine çok bağlı olarak iç içe geçmiş durumdadır. Ritim oluşturduğumuzda perspektif de oluşabilirken, perspektif varken derinlik duygusu da hissedilebilir. Burada ilk olarak perspektif ve derinlik öğelerinin aynı başlık altında, birbirinden ayırmadan üzerinde duracağız. Sonra ise ritim konusuna değineceğiz. Perspektif ve Derinlik Fotoğraf bilindiği gibi iki boyutludur. Genişlik ve yüksekliği vardır. Üç boyutlu cisimleri iki boyutlu bir zeminde gösterirken perspektif ve derinlik hissini oluşturduğumuzda üçüncü boyut da ortaya çıkacaktır. En temel anlamıyla perspektif; bize yakın cismin büyük, uzak cismin küçük görülmesi olayına denir. Başka bir açıdan ise perspektif; dizi halinde giden cisimlerin, çizgilerin ilerde birleşiyormuş hissi yaratarak göz aldatmacası oluşturmasıdır. Konuyu vurgulamaya, ön plana çıkarmaya, derinlik hissini oluşturmaya yarar. İki boyuta sahip fotoğrafta, perspektif ve derinlik çeşitli şekillerde algılanır. Fotoğrafa baktığımızda objeyle geri planı birbirinden ayırt edebiliyorsak fotoğraf derinlik hissi verir, öndeki objeyle arkadaki fon birbirine yapışmamış ve iç içe geçmemiştir. Fotoğraf karesindeki öndeki cisimlerin abartılı büyüklükleri ya da arka planın önünü kapaması da fotoğrafa derinlik kazandırır.Fotoğraflarda, insanın gözünü çeken ilk şey, genellikle derinlik hissi yaratan yerlerdir. Bir deniz manzarasında ufuk, giderek uzaklaşan tren rayları, bir koridorun sonundaki kapı... Bunun, gözün adapte olma becerisiyle ilgisi vardır. Herhangi bir yere baktığınızda, beyniniz, etraftaki objeleri en kolay sıraya koyabileceği şekilde algılar. Bu da perspektif algısıyla alakalıdır; uzaklaştıkça küçülen, birbirine yaklaşan nesneler, beyindeki algılama ve gördüklerinize anlam verme işlemi sırasında öncelik kazanır.
130
Perspektifin en belirgin ve anlaşılabilir ortaya çıktığı görüntü tren raylarıdır. Tren raylarından baktığımız zaman ileriye doğru birleşme ortaya çıkar ve derinlik hissi fotoğraftan algılanabilir. Hande Büyükkemahlı’nın bu fotoğrafında tren raylarının birleşiyormuş hissi yaratması perspektifin oluşturduğu bir algılamadır. Tren raylarının birleşmeyeceği gerçeği herkes tarafından biliniyorken, çekilen fotoğraflardaki birleşme hissi sadece bir göz aldatmacasıdır. Fotoğrafta giderek birbirine yaklaşan çizgiler ya da giderek küçülen cisimler fotoğrafa 3.boyut kazandırır. Fotoğrafta, perspektif ile derinlik hissi belirginlik kazanır.
131
Ön planda çektiğimiz objeyi vurgulayarak derinliği sağlayabiliriz. Osman Berat Güner’ in bu fotoğrafında arka planla öndeki obje birbirine yapışmamış, çiçeğimiz 3. boyutu yani derinlik etkisini kazanmıştır.
133
134
Derinlik hissi uyandıran fotoğraflar çok çarpıcıdır. Bu his ile gözümüz fotoğraflarda ana objeyi kolayca seçebilir. Örneğin Hande Büyükkemahlı birkaç papatyayı çektiği bu fotoğrafta öndeki iki papatyaya objektifi odaklayarak derinlik hissi katmıştır.bu sayede daha ilginç bir kompozisyon oluşturmuştur.
135
136
Çekeceğimiz fotoğraflarda perspektif öğesini vurgulamak istiyorsak nesnelerin konumuna dikkat etmemiz gerekir. Paralel nesnelerin birleşiyormuş gibi göründükleri kaçış noktaları, bunların en başında gelir. Aynı hizada sıralanmış kubbeler, sütunlar, bir dizin halde oluşumunu sağlamış ağaçlar bize hep derinlik ve perspektif etkisi verir Kullanılan objektifin odak uzunluğu perspektifin biçimlenmesinde etkilidir. Kısa odak uzunlukları yani kısa aralıklı objektifler (10-20mm,20-35mm…gibi) kullanılırsa perspektif vurgusu daha iyi olur. Bu tip objektifler konuları birbirinden uzaklaştırarak derinlik duygusunu daha etkili oluşturur. Uzun odaklı objektifler (100mm ve üzeri) ise nesneleri üst üste bindirdiği için derinlik duygusu daha da azalacaktır. Diyafram açıklığı da fotoğraftaki derinliği etkiler. Diyafram net alan derinliğini ilgilendiren bir kavramdır.Kısık diyafram açıklığı alan derinliğini arttıracağı için, göz konuyu derinlemesine izleyebilir. Açık diyafram da gözün gezineceği alan da daralacağı için derinlik azalacaktır. Geniş diyafram kullanırsak uzaktaki objeye odaklanamayız, öndeki obje ortaya çıkacaktır ve uzağa doğru o derinliği hissedemeyiz. Bu yüzden kısık bir diyafram kullanmalıyız. Perspektifin algılanmasında renklerin de etkisi vardır. Saf, canlı renkler her zaman dikkat çekicidir. Sıcak ve canlı renkli nesneler fotoğrafta ön planda, soğuk renkli nesneler ise uzakta algılanır. Bulunduğumuz konumun değişmesine bağlı olarak da perspektifin etkisi ve vurgusu farklılaşır. Konuya yaklaştıkça derinlik etkisi perspektif artar, planlar arasındaki mesafeler büyür ve planlar birbirinden ayrılır. Bakış noktası uzaklaştığında derinlik etkisi gittikçe kaybolur. Sonsuzda bakıldığında perspektiften söz edilemez. Çünkü planlar üst üste binmiş, kaçma noktası ve boyutlar arasındaki farklar yok olmuştur. Üçüncü boyutu ortaya çıkardığımız zaman daha etkili ve sıradan olamayan fotoğraflar elde etmiş oluruz. Bu da fotoğrafı estetik olarak zenginleştirir. Ritim Benzer cisimlerin birbirini tekrar etmesi, anlamlı bir şekilde sıralı olması fotoğrafın etkisini arttırmak, anlatılmak isteneni güçlendirmek için kullanılan bir tekniktir. Bu şekilde bir zenginlik ifade etmesi sağlanabilir. Ritim oluşturabilmek için yani anlamlı olabilmesi için en az 3 öğesi bulunmalıdır. Birbirini takip eden 2 cisim ritim oluşturmuş diyemeyiz. Ritim çoğunlukla farklı tekniklerle birlikte kullanılarak sağlanmaktadır. Bunlardan en çok kullanılanlar; ritim ve perspektif, ritim ve ışık, ritim ve keskinlik, ritim ve şema, ritim ve hareket izlenimi. Son olarak şunu da eklememiz gerekirse fotoğrafçılık kesin kuralları olmayan yaratıcılık gerektiren bir sanattır. Bizim verdiğimiz ipuçlarıyla daha etkili fotoğraflar çekebilirsiniz. En önemli noktalardan birisi de fotoğraf çekmek için zaman ayırmak ve bol bol çekim yapmamız gerektiğidir. Bir daha ki sayımızda farklı konularla devam edeceğimizi hatırlatıp size etkili kompozisyonlu bol fotoğraflar diliyorum. Hazırlayan: Büşra UĞUR busra@6gendergi.com
137
Zafer Buna’nın bu fotoğrafında V şeklinde dizilmiş uçaklarla ritim ve şema teknikleri kullanılarak fotoğrafın anlatılmak isteneni güçlendirilmiştir.
138
139
Hande Büyükkemahlı’nın bu fotoğrafında şemsiyelerin peşpeşe sıralanmasından yararlanılarak ritim ve perspektif tekniklerinin aynı anda kullanılmasına örnek oluşturulmuştur.
140
Hazırlayan: İrem KARACİN
R T
E M
E L
B
İ
L
G
İ
L
E
Diyafram ve Eşdeğerlik Kanunu
141
Diyafram Pozlama için gerekli miktarda ışığın film yüzeyine düşürülmesini sağlamak üzere, objektifin arka iç kısmında konumlandırılan açılıp kapanır metal bir düzeneğin standart değerlerinden birinin belirlenmesine diyafram ayarı denir. Işığın yoğunluğunu kontrol edilebilmesini sağlayan, büyütülebilen yada küçültülebilen bir delikten ibarettir. İki fonksiyonu vardır. 1. Işığın yoğunluğunu kontrol eder 2. Net alan derinliğini kontrol eder. Diyaframın en önemli görevi film üzerine düşecek ışık miktarını ayarlamaktır. Film üzerine duyarlığından fazla ışık düşürürseniz görüntü açık, az ışık düşürürseniz görüntü koyu çıkar. O hâlde belirli duyarlıktaki filmi az ya da fazla ışıkta kullanabilmeniz için ışık oranını filmin duyarlığına ve belirlediğiniz enstantane değerine göre denetlemeniz, ayarlamanız gerekir. Diyaframın ikinci önemi, fotoğrafta istenilen genişlikte ve darlıkta net alan oluşturmayı sağlayan etkenlerden biri olmasıdır. Diyafram açıklığı küçüldükçe alan derinliği de artar. Diğer bir deyişle diyafram rakamları büyüdükçe alan derinliği artar. Tersi durumda ise objenin önündeki ve arkasındaki objeler netsiz olarak filme yansır. Diyaframın üçüncü önemi ise, görüntünün merkezi ile kenarları arasındaki ışık farklılığını eşitlemesidir. Aksi taktirde fotoğrafların orta kısmı çok açık kenarları ise çok koyu çıkar.
(Küçük açıklık (sol) f:22, büyük açıklık ise (sağdaki) f:2 değerini göstermektedir. )
f/1.4 f/2 f/2.8 f/4
f/5.6 f/8 f/11 f/16
(Diyafram Aralıkları) Diyafram ayarı objektif içerisindeki diyaframin veya iris’in hangi dereceye kadar açık kalacağının belirlenmesidir. Objektifler en fazla düzeyde ışık toplayabilmek için dizayn edilmişlerdir. Diyafram gözümüzdeki iris gibidir; güçlü ya da parlak ışık altında kısılır, az ışık altında ise genişler. Gözümüzü ışıktan korumanın yanında, asıl işlevi, ışık azaldıkça büyüyüp artıkça küçülerek üzerinde görüntü oluşan retinaya gerekli miktarda ışık geçmesini sağlamaktır. Bu işlevini ise ancak gözün görme eşiğinin sınırı içinde gerçekleştirebilir. Işık miktarı görme eşiğinden az olduğunda göz bebeği maksimum sınıra kadar açıldığı hâlde retinanın görüntü oluşturmak için ihtiyaç duyduğu oranda ışığı geçirmede yetersiz kalır.
142
f/4.2
f/5.6
f/7.1
f/10
Bu örneklerde diyaframın ışık yoğunluğu üzerindeki etkisini görmekteyiz.
f/4.8
f/11
Bu örneklerde diyaframın net alan derinliği üzerindeki etkisini görmekteyiz.
143
Işık miktarı eşik sınırından fazla olduğunda ise, bu kez maksimum sınıra kadar miktarı görme eşiğinden az olduğunda göz bebeği maksimum sınıra kadar açıldığı hâlde retinanın görüntü oluşturmak için ihtiyaç duyduğu oranda ışığı geçirmede yetersiz kalır. Işık miktarı eşik sınırından fazla olduğunda ise, bu kez maksimum sınıra kadar küçüldüğü hâlde, retinanın ihtiyacından fazla olan ışığı azaltmakta yine yetersiz kalır. Her iki durumda da göremeyiz. Aynı durum diyafram içinde geçerlidir. Diyafram, ışık çok arttığında kısılarak hem filmi fazla ışıktan korur, hem de çekilen objenin görünmesini sağlar.
Fotoğraf makinesi ile gözün karşılaştırılması Dünya genelinde kabul gören İngiliz sisteminde diyafram açıklık değerleri şu şekilde sıralanır: Uluslararası diyafram birimi f / stop’tur. f / 1.1 - 1.2 - 1.4 -1.8 - 2 - 2.8 - 4 - 5.6 - 8 - 11 -16 - 22 - 32 - 45 – 64 Yukarıda sıralanan ana değerler diyafram açıklık oranını ifade eder. Kısaca f / 1.1 en geniş açıklık değeri iken f/64 en dar açıklık değeridir. Ana değerler arasında orantılı bir genişlik darlık ilişkisi vardır. Bir değer bir önceki değerden iki kat dar, bir sonraki değerdense iki kat geniştir. Örneğin f/ 8 f/5.6’ dan iki kat daha dar bir açıklığa f/ 11’ den ise iki kat daha geniş açıklığa sahiptir. Unutmayın, rakam küçüldükçe açıklık genişler ve genişleyen açıklıktan daha çok ışık geçer. Eşdeğerlik Kanunu Filmi doğru şekilde pozlandırmak için diyafram ne kadar açıksa o kadar az süre yani o kadar hızlı bir çekim hızı gerekir. Tersi durumda ise, diyafram kısıldığında, obtüratör daha uzun süre açık kalmak zorundadır. Her farklı, fakat eş değer olan enstantane/diyafram kombinasyonunda gerçekleşen pozlama aynıdır. Maksimum diyafram açıklıkları daha geniş olan objektifler “hızlı” olarak nitelendirilir ve daha hızlı çekimlere olanak tanır. Örneğin: f/16 gibi küçük bir diyafram açıklığı 1/15 gibi uzunca bir enstantaneye ihtiyaç duyarken, aynı pozlama f/ 11 açıldığında 1/30 enstantane ile gerçekleşebilir. Böylece çekim süresini azaltmak için ışığın gireceği açıklığı iki katına çıkarmış oluruz. Bu da Eş Değerlik Kanunu olarak adlandırılmaktadır. Hazırlayan: İrem KARACİN irem@6gendergi.com
144