Kapak Fotoğrafı: GMB Akash
www.6gendergi.com Yıl:3 Özel Sayı 2 Seyahat Fotoğrafçılığı
6GEN Fotoğrafa Dair
Gezginlerin Hikayesi
Yayın Ekibi
Osman Şahin Genel Yayın Yönetmeni
İrem Karacin Editör
Seyahat Fotoğrafçılığı İlkbahara veda edip yaz mevsimine "merhaba" dediğimiz bu zamanlarda, tatil planları yapılmaya başlanmışken, bu yıl nereleri görmeli, nerelere gidilmeli diye düşünürken, "gitmek duygusu" açmayı bekleyen çiçekler gibi içimizde tomurcuklanmaya başlamışken, 6GEN Fotoğraf Dergisi'nin ikinci özel sayısını Seyahat Fotoğrafçılığına ayırmaya karar verdik. Değerli fotoğraf sanatçısı konuklarımızdan gelen çalışmaları görünce ne kadar doğru bir karar verdiğimizi mutlulukla fark ettik. Meğer içimizde saklı kalan göçebe ruhlarımızı bir nebze olsun doyurmak için bu sayıyı hazırlamaya ihtiyacımız varmış. Seyahat Fotoğrafçılığı; bana göre seyahat etmeye ve yeni yerler keşfetmeye gönül vermiş olanların, bir yabancı olarak gittikleri yerlerde, her çektikleri fotoğrafla birlikte gittikleri yerlere ait olmalarının, o yerlere ruhsal olarak uyum sağlamalarının, hayatlarını farklılıklarla zenginleştirmelerinin, an'a ve zamana tanıklık etmelerinin, fotoğrafların arkasındakileri keşfetmelerinin, belgelemelerinin hikâyesidir. GMB Akash için, "Fotoğrafçılık, haksızlıklara ve çekilen acılara erişmek, onları tanımak ve en çok da duyurmak için kullandığı lisandır. Fotoğrafçı olmanın en güzel tarafı, sesleri duyulmayanların kimliklerini ön plana çıkarabilmesi ve dolayısıyla kendi hayatına bir anlam ve amaç yüklemesidir." Faruk Akbaş için, "Fotoğraf, size pek çok insanın yapmak isteyip beceremediği şeyleri yaşatır. Gezip görüp tanıklık ettirir. Pek çok söz yerine gördüklerini bir solukta anlattır. Yerinizde rahat bırakmaz, gezme
duyularınızı acımasızca kaşıyarak yeni yerlere, bilinmeyen dünyalara kışkırtır." Dario Endara için, "Fotoğraf her zaman, yolculuklarını artistik bir şekilde anlattığı ve zamanla geliştirdiği bir tutkudur. Farklı ülkelerde ki deneyimlerini yorumlama şeklidir." Ali Aydın için, "Asıl hedef birbirini besleyen iki kadim medeniyetin, İran ve Türkiye'nin ortak değerlerini fotoğrafla belgelemektir. Aynı zamanda İran ve Türkiye ’deki tüm illeri fotoğraflayarak bu iki ülkenin en güzel yerlerini dünyaya tanıtmak istemektedir." Marcelo Salvador, "Yalnız seyahat etmeyi sevmektedir ve fotoğraflarının da bunu yansıttığını ummaktadır. Bir tür yalnızlık hissi veren, genellikle tek kişiyi içeren fotoğraflar peşindedir. Sakin, utangaç veya içine kapanık özneleri tercih etmektedir." Ümit Alper Tümen için, "Fotoğrafçı, olaylara ve konulara kimsenin bakmadığı açılardan görerek kaydedebilen kişidir. Bir anlamda zamana ve olaylara tanıklık etmektedir." Svetlana Eremina, "Yalnız seyahat eden biri olarak yaşadığı deneyimleri ve duyguları paylaşma şansına sahip olamayacağı için gittiği ülkeler hakkındaki izlenimlerini fotoğraflar yoluyla anlatmayı tercih etmektedir." Kadir İrkin için, "Fotoğrafta en önemli kavram belgelemektir. Seyahat fotoğrafları da bir şekilde o ortamı, o bölgeyi, o beldeyi, o kasabayı o an diliminde belgelemek anlamına gelmektedir." Dünya'nın birbirinden güzel ülkelerine gitmiş, gitmekle kalmayıp yaşadıkları o güzel yolculukları fotoğraflayıp bizlerle paylaşan, hikâyelerini anlatan, farklı kültürlerle ve insanlarla tanışıp onların hayatlarını bizlere sunan, seyahat etmek benliklerine işlemiş olan hem Türkiye'den hem de yurtdışından fotoğraf sanatçısı konuklarımıza emekleri ve dergimize katkıları için çok teşekkür ederiz. İşte bu yüzden Sevgili Okur, Bu sayı gezginlere, seyahatkoliklere, ruhu göçebelere, bütün Dünya'yı kendi vatanı sayanlara, bilinmeyene yolculuk etmekten korkmayanlara, yeni yerler keşfetmenin mutluluğunu yaşayanlara ve tüm fotoğraf severlere adanmıştır. Keyifle okuman dileğiyle… İrem KARACİN 6GEN Fotoğraf Dergisi Editörü Yabancı konuklarımızın çevirilerini yapan Murat AKALIN'a emeği ve desteği için sonsuz teşekkürler...
GMB Akash Yaşamlarımızı ve farkındalığımızı vurgulamak amacıyla, yaşama değer vermeye ve “Dünya’nın omuriliğini” kurcalamaya, acıları fotoğraflara dönüştürerek devam ediyorum. Benim için, fotoğrafçılık, haksızlıklara ve çekilen acılara erişmek, onları tanımak ve en çok da duyurmak için kullandığım lisanım. Fotoğrafçılık sayesinde sadece kalbimin anlatmak istediklerini not alıyorum. Fotoğrafçı olmanın en güzel tarafı, sesleri duyulmayanların kimliklerini ön plana çıkarabiliyor. Bu da kendi hayatıma bir anlam ve amaç yüklüyor.
Bir multimedya gazetecisi olarak, yoğun bir şekilde 22 ülkeyi gezdim, 70’ten fazla uluslararası ödüle layık görüldüm ve çalışmalarım içlerinde National Geographic, Vogue, Time, New York Times, International Herald Tribune, Sunday Times, Newsweek, Geo, Stern, Der Spiegel, The Fader, Brand Ein, The Guardian, Marie Claire, Colors, The Economist, The New Internationalist, Kontinente, Amnesty Journal, Courier International, PDN, Die Zeit, Days Japan, Hello, and Sunday Telegraph of London gibi yayınların de bulunduğu 80’den fazla önemli uluslararası yayında yer aldı. 2002’de Hollanda’da World Press Photo’nun düzenlediği Joop Swart Masterclass için seçilen ilk Bangladeş’li oldum. 2004’te yine bu onura hak kazanan ilk Bangladeş’li olarak Paris’teki Scope Fotoğraf Festivali’nde Genç Muhabirler Ödülü’ne layık görüldüm. 2005’te Colorado, A.B.D.’deki Center For Fine Arts Photography’nin uluslararası yarışmasında “Best of Show” ödülünü aldım. 2006’da World Press Photo ödülünü alarak ilk kitabım “İlk Işık”’ı çıkarttım. 2007’de A.B.D.’deki Photo District News Magazine’in sponsor olduğu 30 Yükselen Fotoğrafçı(PDN 30) arasında seçilen ilk Bangledeş’li oldum. 2009’da İsviçre’de 7’inci Vevey Uluslararası Fotoğrafçılık Bursu’nu kazandım ve aynı yıl, seyahat fotoğrafçılığı alanında en prestijli ödül olan, İngiltere’deki Yılın Seyahat Fotoğrafçısı Yarışması’nda (TPOY 2009) Yılın Seyahat Fotoğrafçısı ünvanını evime götürdüm. 2008’de Lillehammer, Norveç’te düzenlenen Küresel Araştırmacı Gazetecilik Konferansı’ndaki konuşmacılardan biri olmakla birlikte Portekiz’deki TedxOporto 2011’deki ilk Bangledeş’li konuşmacıydım. 2011’de Yogyakarta / Endonezya’daki “7’inci Asya Haberciliğinde Yükselen Öncüler Forumu’ndaki konuşmacılardan biriydim. Nikon beni Asya Pasifik (APAC) bölgesindeki en etkili kişiden biri seçti. 2012’de dünya çapındaki prestijli GEO dergisi tarafından incelemesi yapılan ikinci kitabım “Kazazedeler”’i çıkarttım. Amsterdam’da UNICEF Hollanda kanalındaki UNICEF Gecesi 2012’de konuşmacılardan biri olarak çalışmamı sundum. Mart 2013’te Almanya’daki “Fotğrafların Gücü” adlı konferansta açılış konuşmacısı olarak ve Cenevre’deki Webster Üniversitesi’nde Medya Trendleri 2012 adlı önemli konferansta açlış konuşmacılarından biriydim.
Bir Gezginin Hikayesi, GMB Akash Çocukluğumda “Bütün Dünya benim vatanım” adlı bir resim yapmıştım ve o günden beri dünyadaki insanlar hayatlarını nasıl sürdürürler, neye benzerler, onlarla nasıl tanışabilirm merak ederim. Zaman geçtikçe bu rüyam da büyüdü. Zaman geçti ve ben “fotoğrafçı” kimliğimle ünlü oldum. Hayatım boyunca, şu an dahi seyahatkoliğim. Çingene zihniyetliyim sürekli fotoğraf makinemle geziyorum. Fotoğraf çekmeden, başka bir deyişle bilinmeyene adım atmadan neredeyse tek bir günüm bile geçmiyor. Seyahat etmek benliğime işlemiş. Bu, bana merakımı doyurma fırsatı sunuyor. 24’ten fazla ülkeyi birkaç kez dolaştım. Her kültürün ayrı bir nabzı vardır, bunları paylaşmak ve birbirinden öğrenmek büyük bir gelişim fırsatıdır. Bu, kendime aşıladığım süregelen bir iştir. Fotoğrafçılık sayesinde yalnızca kalbimin söylemek istediklerini not alıyorum. Deklanşöre her basışım benim için çok önemli, fotoğrafı kimin göreceğini ve özümseyeceğini kestirmek imkansız. Ancak bildiğim şey, gözlerden uzak olan dünyayı kapatan perdeyi aralayarak hepimizi aydınlatacak olan ışığı göstermek zorundayım. Seyahat, ruhumda ve kalbimde herkese ayırabileceğim ve hayatta istediklerimi gerçekleştirmeme yardımcı olacak boş bir yer bırakmamı sağladı. Bir yabancıyla tanışıyorum ve kayda değer bir anda o yabancı hayatımın bir parçası oluveriyor. İnsan yüzlerini ve o yüzlerin ardındaki hikayeleri seviyorum. Yaşlı bir ninenin gözlerindeki
kırışıklıklardan yola çıkarak geçmiş hayatının gidişatına dair yorumlar yapmayı seviyorum. İnsanlar ve hikayeleri benim için çok önemlidir. Fotoğraf makinamla tanıştığım yüzlerden birşeyler öğreniyorum. Bir yabancı olarak insanlarla veya topluluklarla kaynaşmak zaman alıyor. Bir fotoğrafçı olarak bu, aşmam gereken en büyük engeldir. Fotoğraf makinam sayesinde aramızdaki boşluğu kapatıyor ve dünyanın duyması gereken anlatılmayan hikayeleri yakalayabiliyorum. Bir seyahat fotoğrafçısının yolu belirsizliklerle dolu. Bilinmeyen bir yeri öğrenmek ve insanları daha fazla tanımaya çalışmak oldukça zordur. Asıl zorluk, insanların tanımadıkları bir fotoğrafçının ve kamerasının önünde rahat olmalarını sağlamaktır.
Dünyanın birçok farklı yerini gezdim ve iklime ayak uydurmaktan çok, ruhsal açıdan uyum sağlamaya çalıştım. Sokak lezzetlerini sıkça tadarım, yabancılara çok kolay açılırım ve sıkça karşımda haritasız bir dünya bulmuşumdur. Farklı insanların, yiyeceklerin ve dilin olduğu bir ülkeye gitmek için yeterince cesur olmalısınız. Farklılıkları yok etmeye çalışarak gittiğiniz yerdeki insanlara benzemeye çalışmak yolculuğun eğlenceli bir kısmıdır. Bilinmeyene yolculuk adeta bir macera romanı okumaya benzer. Her yeni bölüm, bilinmeyen bir dünya karşısında kendinizin daha önce bilmediğiniz bir yönünü keşfetmek gibidir. İnanın bana bu keşif hayatınızı daha da zenginleştirecek. Bildiğim bir yere veya bildiğim bir yüze rastlayıncaya kadar kameramla yürümeye devam ediyorum. Böylece her gün yeni bir dünya keşfediyorum ve her yeni gün bir gezginin hikayesini yaşıyorum.
Bir çekçek sürücüsü müşterisini Kolkata’da bekliyor. Kolkata, Hindistan
İki işçi Gaddani Tersanesinde bir gemi gövdesini lehimlerken kısa bir mola veriyorlar. Gaddani, Lasbela, Pakistan
Her gün trenler birileri korkusuzca asılırken hareket ediyor. Kalabalık trenler ve tasarruf etme arzusu, günün sonunda nefes kesen bir yolculukla hayatını tehlikeye atmanın başlıca nedenleri. Kazalar yaşansa da bu şartlar altında halen insanların yolculuk etmek için başka seçenekleri yok. Dhaka, Bangladeş
Günübirlikçiler Patenga Kumsalında bir kafenin ve eğlence amaçlı binek olarak kullanılan bir atın yanında sığ yerde duruyorlar. Chittagong, Bangladeş
İp cambazı bir kız, sirkte seyirciye gösterisini yapıyor. Bu sanatçılar yılın on bir ayı çalışıp bir ay tatil yapıyorlar. Kumpanyalar onları bir yıllığına işe alıyor, bitince kontratları yenileniyor. İşverenler bütün sanatçılara günde iki kez yemek vermekten sorumlu. Yemekler haftanın altı günü mercimek, pirinç ve patates püresi, bir günü sebze ve balık. Bir kumpanyadan diğerine taşınırken göstericiler evlerini kendileri topluyor, gittikleri yerde de kendileri inşa ediyorlar. Bangladeş
Islak toprağın kokusu, yağmurun tenindeki hissi, sonrasında gelen yerdeki ritmik patırtılar – yağmur bize minnettar olmak dışında birşey hissetmek için çok uzun süredir yazdan şikayet ettiğimizi hatırlatır.
Elkaduwa köyünün çay işçileri, yağmurdan plastik(muşamba) poşetlerle korunmaya çalışarak tarlalara gitmeye çalışıyorlar. Sri Lanka, Matale Bölgesi
Çamurun üzerinden geçişi sağlamak adına konulan tahtaların üzerinden yürüyen bir çocuk. Gelgitlere ve sellere neden olan Aila Kasırgasının 25/05/2009’da Bangladeşi vurmasından sonra binlerce insan Shyamnagar Upazila, Sathkira bölgesine yerleştirildi. Khulna, Sathkira Bölgesi, Bangladeş
Budist bir rahip renkli şemsiyesiyle Boudhanath Stupa’yı geçiyor. Nepal, Katmandu
Faruk Akbaş Fotoğrafın en sevdiğim yanı öğretici ve eğlendirici olması. Hem çekilirken, hem izlenirken. İsteseniz de istemeseniz de öğretiyor. Çekim yaparken sizi alıp başka dünyalara çekiyor ve zamanla zamansızlık arasında gidip geliyorsunuz. Fotoğraf, size pek çok insanın yapmak isteyip beceremediği şeyleri yaşatıyor. Gezip görüp tanıklık ettiriyor. Pek çok söz yerine bir solukta anlattırıyor gördüklerini. Yerinizde rahat bırakmıyor, gezme duyularınızı acımasızca kaşıyarak yeni yerlere, bilinmeyen dünyalara kışkırtıyor. Gezi fotoğrafçısı için dinlenmek hayaldir. Huzursuzdur ve yerinde duramaz. En küçük bir ışık bile onu tahrik etmek için yeterlidir.
Binlerce yıllık tarihi birikim, üç farklı iklimin getirdiği doğal zenginlik; yüksek dağlar, vadiler, göller ve denizlerin oluşturduğu coğrafi güzellik, çok sayıdaki etnik kültürün yarattığı çeşitlilik, ülkemizi fotoğraf açısından dünyanın özel ülkeleri arasına sokuyor. Tabii bu gidişle hep birlikte bu değerleri yok etmezsek. HES, 2B, kentsel dönüşüm, 4+4+4, AVM ve benzeri felaketler malum. Doğa, tarih ve kültür üçlemesinin böyle renkli ve zengin olduğu nadir ülkelerden biri acımasızca talan ediliyor. Her şey gibi bu azgın gidişin de bir sonu olduğu avuntusunu elden bırakmadan fotoğrafçılığı sürdürüp gidiyoruz biz de. Yolculuklara yalnız çıkanlardansanız yoğun bir ön araştırma yapmanız şart. Tarzınız, deneysel ya da doğaçlama değilse rezervasyonlarınızı önceden yaptırmanız önemli. Tersi durumda sınırdan geri çevrilmeniz riski bile var. Tur firmasını tercih ediyorsanız rehber konusunda titizlenin. Doğru rehber sağlam fotoğraf demektir. Arkadaşlarınızla gidiyorsanız seçici olun. Gezi arkadaşları oldukça önemli, baştan anlaşın ve çekimde size modellik yapmayacaksa, bir dahaki sefere başka arkadaşlar bulun. Şaka bir yana, Gezi Fotoğrafçılığı kitabımız çeşitli yol arkadaşlıkları ve yöntemlerle yapılan yolcukların deneyimi sonucu oluştuğunu söylemek isteriz. 25 yılı aşkın süredir fotoğrafçı dostlarla yollardayız. Kurucusu olduğum Fotoğrafevi/Fujifilm ile başlattığımız Karayolu Asya gezileri (Sarı Otobüs) en renkli yolculuklardı. Bunun için ağır vasıta sürücü belgesi alarak uzun yol otobüs şoförü olmuştum. Burada ISUZU’nun katkılarını anmadan geçemeyeceğim. Yoldaki fotoğraf maceralarımızdan TRT için “Uzaklara Yolculuk” adında belgeseller yapmıştık. Yol hastalığı bulaşmaya görsün. Bir arkadaş dürtüsü, herhangi bir şehrin ya da ülkenin sergi, gösteri, sunum, festival daveti, profesyonel çekim işi ya da benzeri bir çağrı sizi hemen harekete geçiriyor. Aslında amaç, davetin olanaklarından yararlanıp yeni coğrafyanın fotoğraflarını tatmak. Görsel yönetmenliğini ve çekimlerini yaptığım Yolculuk dergisi bize, yıllardır Anadolu’yu karış karış gezme ve fotoğraflama fırsatı yarattı. Bir fotoğrafçı dünyanın en ilginç ülkelerine yapılacak fotoğraf gezilerinde tur liderliği teklifini nasıl geri çevirebilir? Gazella foto safari ile ilişkimiz böyle başladı ve arşivimizi zenginleştirmeye ve diğer fotoğrafçı dostlarımızla deneyimlerimizi paylaşmamıza olanaklar sağladı. Birlikte yola çıktığımız arkadaşlardan çok şey öğrendik ve. Tüm bu yolculukların ve birikimlerin özeti olan Gezi Fotoğrafçılığı kitabı uzun yol fotoğrafçılarına biraz olsun yararlı olursa ortak üretmenin keyfini yaşamayı sürdüreceğiz.
Etiyopya
Malatya
Erzurum
EskiĹ&#x;ehir
Hindistan
Kenya
MoÄ&#x;olistan
Rize
Srilanka
Vietnam
Dario Endara
Şu anda Hollanda'da yaşayan Amerikalı bir fotoğrafçıyım. Son sekiz yılımı, 30 ülkeyi gezerek değişik insanları, manzaraları ve kültürleri fotoğraf yoluyla yakalamaya adadım. Fotoğraf benim için her zaman, yolculuklarımı artistik bir şekilde anlattığım ve zamanla geliştirdiğim bir tutku olmuştur. Benim farklı ülkelerde ki deneyimlerimi yorumlama şeklim olmuştur. Yolculuklarımda, belirli bir bölgeyi en iyi şekilde temsil edecek şekilde yakaladığımdan emin olurum. Daha önce kat edilmiş yollardan ve turist tuzaklarından uzak durmaya çalışırım. Bu, sıkça ziyaret edilmeyen yerleri ziyaret etmemi ve yerlilerle yakınlaşmamı sağlar. Yerlilerle etkileşim kurmak bana büyüleyici ve ilham verici gelmekle birlikte her fotoğrafın arkasındaki hikayeyi öğrenmeme yardımcı olur. Bu benim için mükemmel kareyi yakalamak kadar önemlidir. Eğer bir hikayeyi fotoğraflarınızla anlatabiliyorsanız o zaman başarılı olmuşsunuz demektir.
Çin
K端ba
Ekvator
Fransa
İzlanda
Hindistan
Kenya
MoÄ&#x;olistan
Slovenya
Amerika BirleĹ&#x;ik Devletleri
Ali Aydın İstanbul fotoğraf kitabı için yaklaşık iki yıldır çalışmalar yapmakta olan Aydın, asıl hedefinin birbirini besleyen iki kadim medeniyetin ortak değerlerini fotoğrafla belgelemek olduğunu belirtiyor. İran’da küçük yaşlarda filmli makinelerle başlayan fotoğraf tutkusu Türkiye’de de peşini bırakmadı.
1985 yılında Iğdır’da doğdu. 1991 yılında ailesi iş dolayısıyla İran'a taşındı. İran’da 5 yıl ikamet ettikten sonra 1996 yılında yeniden Türkiye’ye döndüler. İstanbul’a yerleştikten sonra 6. sınıftan eğitim hayatına devam etti. 2000-2003 yılları arasında lise öğrenimini Avcılar İnsa Lisesinde tamamladı. İnsa Lisesi’nden mezun olduktan sonra 2004 yılında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi fizik bölümünü kazandı. 2009 yılında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi fizik bölümünü bitirdikten sonra kısa bir süre öğretmenlik yaptı. Şu anda özel bir TV kanalında çalışmakta olan Aydın, aynı zamanda İran ve Türkiye ’deki tüm illeri fotoğraflayarak bu iki ülkenin en güzel yerlerini dünyaya tanıtmak istemektedir. Bunun için her yıl İran ve Türkiye’nin 3-4 şehrini gezerek arşiv çalışmasına devam etmektedir. Güller ve Şairler Şehri Şiraz Şiraz, İran İslam Cumhuriyeti'nin güney batısında yer alan ve Fars Eyaleti’nin merkezi olan şehirdir. İran'ın 6. Büyük kenti olan Şiraz, Pers İmparatorluğu'nun ve Safavi Devleti’nin başkenti olduğundan bünyesinde birçok tarihi eser ve mekân barındırmaktadır. Yahya Kemal’in “her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter..." dediği şehir Şiraz’ın tarihi 2500 yıl öncesine dayanır. Şiraz aynı zamanda, tarihi eserler, şairler, filozoflar, savaşçılar, krallar, orkideler, portakallar ve güller şehridir. Bunu Şiraz’ın tüm sokaklarında, caddelerinde ve meşhur bağlarında görebilirsiniz. Şiraz’da ve İran’ın diğer tarihi kentlerinde bulunan bağların içerisindeki tarihi saraylar mekâna özel bir hava katıyor. Bu sarayları inşa ettiren dönemin devlet adamları sarayın etrafını da doğa harikası ağaçlar ile süslemişler. Özellikle bahar döneminde Şiraz’a has olan güllerin ve narenciye kokularının birbirine karıştığı havada kadim medeniyetin izlerini sürmek insanı çağlar öncesine götürüyor. Şiraz’a gidecek olanlara yaz aylarındaki bunaltıcı sıcaklık sebebiyle, bahar ve güz dönemlerinde gitmelerini tavsiye ederim. Şiraz’ın ana caddesi olan Kerim Han Zend Bulvarı, şehri boydan boya ikiye böler. Şehirde görülecek birçok tarihi ve turistik yer, bu cadde boyunca sıralanmıştır. Birçok otel, restoran ve alışveriş merkezi de buradadır. Bizim Şiraz’da hayran kaldığımız yerlerin başında Şah Çerağ türbesi, Persepolis antik kenti, Hafız ve Sadi Şirazi anıt mezarları, Kur’an kapısı ile bağları geliyor. Şiraz’da gezilecek yerlerin sayısı bunlarla da kalmıyor. Tarihi yerlerin büyük, ilginç ve güzel olması sebebiyle bu şehri tadında gezebilmek için uzun bir zaman ayırmanız gerekiyor.
1773 yılında Kerim Han tarafından yapılan vekil camii’nin sadece mihrab bölümü mozaiklerle işlenmiştir. Camii, her biri tek parça taştan kesilmiş olan 48 sütunla desteklenmiştir. Vekil Camii
Kacarlar döneminde 1876 yılında yapımına başlanan Nasir-el Mülk Camii’nin vitrayları ve çini işçiliği oldukça dikkat çekici. Özellikle vitraylardan ışığın yansıması muhteşem görüntülerin oluşmasına neden oluyor. Camii, dünyanın en güzel camileri arasında yer alıyor. Bu ışık yansımalarını en iyi şekilde fotoğraflayabilmek için ise ışığın eğik geldiği sabahın erken saatleirinde ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Nasir-El Mülk Camii
Vekil Camii’nin hemen yanında bulunan bu tarihi Vekil Pazarı yine Kerim Han tarafından yaptırılmıştır. Kerim Han’ın bu pazarı yaptırmasındaki amacı, Şiraz’ı bölgenin ticaret merkezi haline getirmek istemesiydi. Pazarı gezerken, İran’ın öteki pazarları gibi buranın da labirent yapısı içinde rastgele dolaşabilirsiniz. Vekil Pazarı’ndan şiraz yöresine ait elbiselerden, İran’ın ünlü halıları ve el sanatlarından almadan dönmeyin derim... Vekil Pazarı
İranlılar mezarlarının bir türbenin avlusuna defnedilmesine değer verirler. Türbeyi ziyaret edenin iyi bir insan olduğunu ve bu insanın ayaklarının altında bulunmayı şeref sayarlar. Peygamber efendimizin torunlarından olan Ali Bin Hamza Türbesi avlusunda da bunu görebilirsiniz.. Ali Bin Hamza Türbesi
Şiraz’ın kutsal mekanlarının başında Şah Çerağ Türbesi gelir. Burada İmam Rıza’nın kardeşi olan Emir Ahmed Bin Musa Kazım’ın mübarek kabri bulunuyor. Şah Çerağ ismi, İmam Rıza’nın kardeşine verdiği lakaptır. “Işıkların Şahı” anlamında olan bu türbenin iç duvarları milyonlarca küçük ayna ile mozayik şeklinde işlenmiştir. İnsanların akın ettiği bu mübarek yerde birçok kişinin namaza durması, ağlayarak dua etmesi duygu dolu anların yaşanmasına sebep oluyor. Şah Çerağ Türbesi
Tarihi Saray, İranlı gençlerin yoğun ilgi gösterdiği yerler arasında. Sarayın üst katında bulunan restorantta yemeğinizi yedikten sonra alt katına inip canlı müzik eşliğinde çayınızı yudumlayabilirsizin. Şapuri Sarayı
Persepolis antik kentinde insanın dikkatini çeken bir diğer bölüm ise tüm milletler kapısıdır. Bu kapı 1. Heşayarşa zamanında yapılmış ve büyük kütleli yapısıyla çok etkileyicidir. Bu girişin iki tarafına dev boyutlarda boğa heykelleri yerleştirilmiş. Boğa sembolü, o dönemlerde kralı ve kralın gücünü temsil ederdi. Persepolis-Tüm Milletler Kapısı
Şiraz şehrinin eski fotoğraflarının da sergilendiği kalenin iç bölümünde bulunan camların rengi muhteşem görüntülerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Kerim Han Kalesi İçi
Kerim Han Kalesi’nin kulelerinden birinin içerisinde İran’ın en önemli el sanatı ustalarının çalışmaları ve atolyeleri bulunuyor. Burada ustalar hem sanatlarını icra ediyor, hem öğrenci yetiştiriyor hem de yaptıkları ürünlerin satışını gerçekleştiriyor. Hatem Sanatı
Atik Camii yaklaşık 1200 yaşında. Caminin avlusunun ortasında yer alan dörtgen yapı. Oldukça dikkat çekici. Bu yapı ise 14. Yüzyıl’da yapılmış olup değerli Kuran-ı Kerim’leri saklamak için kullanılmış. Antik Camii
Marcelo Salvador Grafik tasarım mezunuyum ve birkaç firmada tasarımcı olarak çalıştım. Fakat fotoğrafa olan tutkum Brezilya Vogue dergisinin sanat editörlüğüne getirilmem ile başladı ve büyüdü. Bu işi ciddiye almaya ve başkalarının çalışmalarının editörlüğünü yapmaktansa kendi fotoğraflarımı çekmeye yoğunlaşmaya karar verdim. 2012’den beri serbest fotoğrafçı olarak, kişisel vizyonumu geliştirmeye uğraşmaktayım. 29 yaşındayım ve büyüdüğüm yer olan São Paulo, Brezilya’da yaşamaktayım. Sanatçının tüm fotoğrafları Myanmar ülkesinde çekilmiştir.
Her Fotoğraf Bir Hikaye Anlatır Ocak ayında, fotoğraf amaçlı bir gezi ile Myanmar’a gittim. Benim için aklımı başımdan alan türden bir tecrübeydi, bu geziye ait bazı fotoğrafları, en beğendiğim üç tanesinin ardındaki hikayeleri ve öğrendiğim birkaç şeyi paylaşmak istiyorum… Fotoğraflarının Kendini Yansıtması Yalnız seyahat etmeyi seviyorum ve fotoğraflarımın da bunu yansıttığını umuyorum. Sıkça, bir tür yalnızlık hissi veren, genellikle tek kişiyi içeren fotoğraflar peşindeyim. Sakin, utangaç veya içine kapanık özneleri tercih ediyorum.
Görüntü Üzerinde Uğraşmak Bagan’da turistler tarafından nadiren ziyaret edilen küçük bir köye gittim. Elbette ki orda hediyelik eşya satan dükkanlar yoktu. Onun yerine bir nehir, ufukta bir günbatımı ve tarlalarda günlük işlerini yapmakta olan köylüler vardı yani bir fotoğrafçının isteyebileceği her şey! Orada su dolduran bütün kadınların içinde bu kadın, giysilerinin rengi yüzünden bu kadın beni daha çok çekmişti. Su tenekeleri çabuk boşalmaktaydı bu yüzden tekrar tekrar küçük bir tepeyi inerek nehirden su doldurmak zorunda kalıyordu. Hareketlerini sabırla izleme ve fotoğraf karesi üzerinde çeşitli açılarda deneme yapma fırsatım oldu. Genellikle fotoğraflarımda arka planı da dahil etmeyi severim ancak bu fotoğrafta ufku ve nehir sırasındaki diğer dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldırarak daha evrensel, hatta belki de daha gizemli bir fotoğraf elde etmeyi düşündüm. Daha çok vücut diline odaklanmak istedim. Bu işin gerektirdiği kuvvete karşın oldukça narin bir şekilde, yumuşak ve şiirsel şekilde hareket edişi beni son derece şaşırtmıştı. Vücudunun silueti suyun rengiyle açık bir şekilde kontrast oluştursun diye fotoğrafı yukarıdan çektim. En nihayetinde simetrik bir komposizyona ulaşmayı amaçladım ve güneşin sudaki yansıması, sudaki dalgalanmalar, kadının silueti ve vücut dili gibi unsurların ahengi sayesinde iyi bir kare elde ettiğimi düşünüyorum.
Beklenmeyene Hazır Olmak Bir gün Mandalay sokaklarında gezinirken, keşişlerin girip çıktığı mütevazi bir kapı aralığı gördüm. Güzel bir fotoğraf olacağını düşünerek beklemeye karar verdim. Dakikalar geçti ancak hiçbir şey olmadı. Diğer tarafta ne olduğunu görmek için kapıdan geçtim. Şaşkınlık içinde, kendimi güzel bir manastırın önünde buldum. Görüntü hayranlık uyandırıcı olmasına rağmen, ışık uygun değildi (öğleden sonra üç civarıydı) ve geçen birkaç keşiş haricinde olan biten fazla birşey yoktu. Ertesi gün, bu kez ışık konusunda şansımı arttırmak adına günbatımı saatlerinde geri döndüm ve şansıma ortam daha hareketliydi. Az sonrasında binaya girmek üzere olan oralı biri bana daha iyi fotoğraflar için içeri girmem gerektiğini söyledi. Dışarıdaki harikulade ışığı bırakıp bırakmamak adına kararsızca, önerisini dinleyerek beni ikinci kata götürecek merdivenleri çıkmaya başladım. Daha beş basamak çıkmıştım ki, genç bir keşişin “filmvari” bir bahçe avlusunu giysilerini havada savurarak bir akrobat gibi geçtiğine şahit oldum. Hemen fotoğraf makinemle birkaç kare fotoğraf çekerek tekrar elde edilemeyecek bir anı yakalamış oldum. Bütün yolculuğumun en güzel görüntülerinden biriydi.
Küçük bir çocuk, Bagan’da keşiş olma yolundaki seremonide.
Kendiliğinden Olanı Aramak Manastırdan çıkarken oyun oynayan küçük keşişlerle karşılaştım. İçlerinden oldukça utangaç ve aynı zamanda meraklı olan bir tanesi kısa zamanda favori konum haline geldi. Fotoğrafını çekmek istediğim için arkadaşları ona takılmaya başladı, o da şakayla karışık bir şekilde yüzünü giysileriyle kapadı, ortaya gülünç bir kare çıktı. Durumdan giderek keyif almaya ve rahat hissetmeye başladı. Çekime devam ettim, giderek yaklaşmaya başladım… Sonunda gözlerini örtmeyi bıraktı ve objektife baktı. Çocuğun, insanın içine işleyen bakışları ve giysilerini elleriyle hafif şekilde tutuşu beni hayretler içinde bırakmıştı. İnsanlar bunun önceden ayarlanmış bir portre olduğunu sanıyor fakat kısa karşılaşmamız sırasında kendiliğinden meydana geldi.
Yaşlı bir keşiş, Mandalay’deki bir Pagoda içerisinde dua ediyor.
Genç bir keşiş, Mandalay’de yaşadığı manastırın bahçesini süpürüyor.
Mandalay’deki manastır girişinde küçük bir keşiş.
Altı keşiş, günbatımını izlemek için Bagan’da tuğladan bir Pagoda üzerinde toplanmış.
Ananda Festival, her yıl binlerce insanı Bagan’da toplamakta. Yiyecek, giysi, eşyalar ve oyuncaklar büyük bir Alana yayılmış tezgahlarda satılmakta.
Bir balıkçı, Inle Gölü’ndeki günlük yolculuğuna başlıyor.
Ümit Alper Tümen 1970 Yılında Konya Ereğli’de doğdum. 1989 Yılında girdiğim Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinde lisans eğitimimin yanı sıra Güzel sanatlar fotoğraf bölümünü de 4 yıl (Cumartesi ders-Çarşamba öğleden sonra uygulama) okudum. 1989 yılından bu yana sanat fotoğrafı çekiyorum ve fotoğrafın bir yaşam biçimi olduğunu düşünüyorum. En sevdiğim fotoğraf türü; İçinde insan olan her türden fotoğraflardır. Fotoğrafçı, olaylara ve konulara kimsenin bakmadığı açılardan görerek kaydedebilen kişidir. Bir anlamda zamana ve olaylara tanıklık etmektedir. Fotoğrafçı, Bir fotoğrafın aynısının milyarlarca kare çekilse bile kesinlikle ilk çekilen fotoğrafla aynı olmayacağının bilinciyle fotoğraf çeker. Çünkü fotoğraf çektiği o an eşsizdir...
Gezi fotoğrafçılığı; Yeni yerler keşfetmek, gezmek, seyahat etmek, farklı kültürleri farklı coğrafyalarda görüp, tanıma imkânı veren fotoğrafçılığın çok güzel ama bir o kadar da zorluklarla dolu bir alanıdır. Çünkü çıkacağınız yolculuklarda, yolda veya gittiğiniz coğrafyada birçok problem sıklıkla karşınıza çıkacaktır. Gezi fotoğrafçılığı, yapacak kişilerin bulunduğu ortama uyum yeteneği mükemmel olmalıdır. Uzun bir fotoğraf yolculuğuna çıktığınızda; Evinizden, ailenizden, ülkenizden, alıştığınız o lezzetli yemeklerinizden uzakta kalacaksınız. Buna herkes katlanamaz. Gezi fotoğrafçılığının diğer bir boyutu da para ve zamandır. Para ve zaman kavramı, tıpkı perde hızı ile diyafram arasındaki bağlantı gibi ters orantılıdır. Genelde parası olanın zamanı ve zamanı olanın parası yoktur. Para elbette her şey değildir. Eğer farklı ülkelere yolculuk ve gezme tutkunuz varsa, para bile sizin için bir engel teşkil etmeyecektir. Ne yapıp, edip bir yolunu bulur, gidersiniz. Gezi Fotoğrafçılarına tavsiyeler; 1-) Uzun yolculuklarda kötü koşullara dayanıklı fotoğraf ekipmanları götürmeye çalışın. 2-) Gideceğiniz ülkedeki mevsim, saat farkı gibi konular hakkında önceden bilgi sahibi olun ve gideceğiniz mevsime göre kıyafet ve rahat bir ayakkabı götürün. 3-) Sürekli kullandığınız ilaçlar varsa, onları alın ve bunlara ilave olarak genel olarak kullanılan ağrı kesici, yara bandı vs. gibi şeyler alın. 4-) Gideceğiniz ülkenin kendi dilinde en azından Merhaba, günaydın, iyi günler gibi basit kelimeleri öğrenin. Bu sizin onlarla iletişiminizi güçlendirerek, fotoğraf çekmek için izin almanızda büyük kolaylık sağlayacaktır. 5-) Özellikle doğu ülkelerinde günlük 20 dolar bütçe ile gezip, ana amacınız fotoğraf çekmek olacaksa o zaman kalacağınız otellerin temizlik seviyeleri kötü olacağından yanınızda uyku tulumu götürmeniz faydalı olacaktır. 6-) Gündelik yaşam kareleri çekmek istiyorsanız, halk ile aynı koşullarda yemek yiyin ve seyahat edin. 7-) Gideceğiniz ülkelerdeki bulaşıcı ve tehlikeli hastalıklara karşı aşı yaptırmaya çalışın. Yaptırmaya çalışın diyorum çünkü aşıların birçoğu ülkemizde yok.
Pashupatinath kutsal alanının varlıklı insanların ölülerinin yakıldığı kısmı. Solda yakılmaya hazır, karanfillerle süslenmiş bir kişi ve sağda kefene sarma öncesi işlemleri yapılan bir kadın. Bu fotoğrafı sadece bir siteye belgesel fotoğraf olması nedeniyle yüklediğim de bazı kullanıcılar; Fotoğrafın Hinduların inançlarına saygısızlık ettiğini ve kaldırılması gerektiğini bildiren mesajlar göndermişlerdi. Kendilerine karşılık olarak her dine saygım olduğunu ve bu fotoğrafı belgesel olarak çektiğimi ve fotoğrafın sanatsal değerinden çok belgesel değerinin olduğunu belirttim. Bizim gibi ölüleri toprağa gömme adetlerimizle kıyasladığımızda ölülerin yakılması, alışılmadık ve insanın kanını donduran bir olaydır. 2007 Yılında Hindistan’ın Varanasi kentinde ilk izlediğimde çok kötü olmuştum. Hindistan’da ölü yakma törenini direkt olarak fotoğraflamak yasak ama yüksek bir binanın çatısına çıkıp orada bu olayı organize edenlere 100, 200, 400 rupi (1 dolar 65 rupi) daha doğrusu tipinize göre sizden istedikleri parayı öderseniz çekebiliyormuşsunuz. Hemde istediğiniz kadar. Nepal’de ise böyle bir durum yok. Yani ölü yakma törenini fotoğraflamak serbest. Hindistan’daki yasaktan sonra insan çekerken acaba biri bir şey mi diyecek diye çekiniyor ama sorun yok. Pashupatinath Tapınağı, Katmandu Nepal
Turistlerin en çok rağbet ettikleri yerlerin başında Thamel geliyor. Oteller, turistik eşya satan dükkanlar, dünya mutfaklarının en nefis yemeklerinin sunulduğu lokantalar, Himalaya gezginleri için çanta, giyecek, kamp malzemeleri, kuru et ve diğer ekipman satan dükkanlar, Katmandu ve çevresindeki gezilecek yerler için çeşitli turizm acentaları vs. Bu fotoğrafta, Kırmızı sari adlı kıyafetlerini giymiş kadınlar; Kocalarımız uzun ömürlü olsun ve birlikte uzun yıllar birlikte yaşayalım diye geleneksel bir yürüyüş yapıyorlar. Fotoğraf PAN tekniği ile çekilmiştir. Thamel, Katmandu Nepal
Thamel’deki lokantalardan bir görünüm. Bana sorarsanız böyle yerlerde yemek yemek biraz cesaret istiyor. Karar sizin... Thamel, Katmandu Nepal
Seyyar Pazar yerlerinden bir görüntü. Satıcılar bisikletlerinin arkasına yerleştirdikleri sepetlerde meyve ve sebze satıyorlar. Bazı sebzeleri sadece orada görebilirsiniz. Thamel, Katmandu Nepal
Swayambhu tapınağında dua çarklarını çeviren Budist bir kadın. Budist kadınların kıyafetleri bu şekilde. Sanki önlerine bir önlük takmışlar gibi. Desenleri ve renkleri çok güzel. Swayambhu, Katmandu Nepal
Bhaktapur (Dindarlar Şehri) Katmandu’nun 35 km doğusunda yer almaktadır. Katmandu’dan 45 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile ulaşılabilen Bhaktapur şehrinin tümü, UNESCO tarafından Nepal içerisinde seçilen dünya miras alanları içerisindedir. Katmandu başkent olmadan önce, 14. ve 16. yüzyıllar arasında Katmandu Vadisi’nin başkenti konumunda bulunmuş olan Bhaktapur şehri, orta çağ havasını yansıtan bir atmosfere sahiptir. Burası bir lokanta. Bir şeyler içmek için fotoğraf molası verdiğimiz bir sıra. Bhaktapur, Nepal
Bhaktapur’dan kadın manzaraları. Giydikleri kıyafetin adı SARİ (renk olan sarı değil). Kıyafetleri rengârenk ve genelde kadın fotoğrafı çekmek sorun olabiliyor. Eşiniz veya kız arkadaşınızla seyahat ederseniz; genelde o fotoğraf için izin alıyor ve sizde bundan faydalanıyorsunuz.. Bhaktapur, Nepal
Bhaktapur’dan bu yaşlı teyzemizin fotoğrafının çekim öyküsünün arka planında yatan düşünce, planlama ve geçmiş deneyimlerden gelen tebrübelerin, bir fotoğraf çekme sürecindeki olayları gözler önüne sermek için sizinle paylaşmak istiyorum. Nagarkot’ dan bindiğimiz otobüsten Bhaktapur da inerek dönmek üzere Katmandu’ya kalkan otobüslerin bulunduğu durağına giderken bu teyzeyi gördük. Bir ayakkabıcı dükkanının önünde oturuyordu. Aşkımla, kadının ne kadar tatlı bir teyze ve çok güzel portre fotoğraflar çekebileceğimizi düşünmüşüz. Yalnız, bir sorun vardı. Bu güzel çehreye sahip tatlı teyze; Aksi ve fotoğrafının çekilmesine hoş bakmayıp bize izin vermeyebilirdi. Ne yapıp edip bu kadının fotoğrafını çekmeliyiz. Aşkımı bilmem ama fotoğrafı çekemezsem gözüm açık giderdi. Bu düşünceler içinde aşkımla fotoğrafını çekmek için hemen planlar yapmaya başladık. Ne desek de izin almayı kolaylaştırsak diye kıvranıyorduk. Teyzeden izin almayı, şahsen benim gözümüz kesmedi. Çünkü geçmiş deneyimlerimin çoğunda kadınlar, “hayır” deyip kestirip atmışlardı. Hatta 1992 yılında Amasya'da yaşlı bir teyzemizden izin istediğimde bana "Zaten yeterince günahım var. Öbür dünyada bir de fotoğraf günahıyla mı uğraşayım" dedi. Kendi kendime dedim ki; Bu teyzeye; 13 milyar yıl önce kainatta sadece gaz ve toz bulutları vardı. Henüz, bing-bang patlaması gerçekleşmemişti diyerek başlayıp, fotoğrafın günah olmadığı kısma kadar geleyim dedim ama okul gezileri biraz kısa oluyor. Anlayacağınız anlatmaya vaktim yetmedi. Şimdi bu Nepal’li kadın da bana Hindu dilinde benzer bir şey söyleyerek izin vermese ne olacaktı?. Geçmiş deneyimler insanı nasıl etkiliyor değil mi? Neyse, Beşbin küsür kilometre gelip de bu kadının fotoğrafını çekemeden gitmek istemiyorduk. Bir ihtimal, ayakkabıcı dükkanındaki çocuklar mutlaka onun torunu veya yakın akrabası olmalıydılar. Yoksa kadın ne diye otursun dükkanın önünde. Yani bu tatlı teyzemiz onların hatırını kıramazdı. Bu fikir üzerine ayakkabıcı dükkanındaki çocuklarla sohbet etmeye başladık. İnsan daha önceden tanışmayınca sohbet edecek çok fazla şey bulamıyor.:) Evirdik, çevirdik konuyu bu tatlı teyzenin fotoğrafını çekmeye getirdik. Gençler, hiç tereddütsüz “Tabii ki çekebilirsiniz“ dediler. Aşkımla avına yaklaşan iki aslan gibi kadına kameralarımızı yavaşça doğrultup, fotoğrafı çekmeden önce bir tepki var mı diye deneme yaptık. Bu sefer, gözümde başka bir geçmiş olumsuz deneyim canladı. Kapadokya’ya 1991 yılında yaptığımız başka bir fotoğraf gezisi sırasında, eşeğin üzerinde giden bir kadına arkadaşlar kameralarını doğrultup, izin almadan ve kadından gelebilecek olumsuz bir
hareketi beklemeden şakır şakır fotoğraf çekmeye başladıklarında; Kadın, hem “Durun, çekmeyin, oğluma söyler sizi öldürtürüm” diye tehditler savurarak hemde eşeği daha hızlı sürerek gruptan uzaklaşmaya çalışıyordu. Geçmiş insanın peşini nasıl da bırakmıyor, değil mi?. Baktık, Nepal’li teyzemiz, kameralarımızı ona yönlendirmemizden bir rahatsızlık duymadan huzur içinde oturuyor ve “Durun, çekmeyin. Torunlarıma söyler sizi pişman ederim” türünden bir tepki vermiyor. Biz de bastık deklanşörlerimize. İlk kareden sonra çektiğimiz bir sürü kareye teyzemizden hiç bir itiraz gelmedi. Hatta
aşkım kendi çektiği karelerden gösterdiğinde kadının çok hoşuna gitti ve gülümsemeye başladı. Belki şimdi diyeceksiniz ki; “Direkt olarak sorsanız da izin verecekmiş, bu kadar zahmete neden girdiniz?”. Çünkü direkt sormak çoğu zaman ters tepebilir ve o zaman bu fotoğrafı çekemezdim. Eğer siz de insan fotoğrafı çekmeyi seviyorsanız, önce biraz havadan, sudan sohbet edip, fotoğraf için ortam yaratmaya çalışın. Bhaktapur, Nepal
Thamel’ de konakladığımız otel’in sahibi, Himalaya dağlarının mükemmel manzaraları ve dağ havasının insanlara çok iyi geleceğini ve bunların ise Katmandu’ ya 2 saat uzaklıktaki 2000 m yüksekliğindeki Nagarkot isimle yerleşim yerinde olduğunu söyledi. Bunun üzerine Nagarkot’a gitmek üzere otobüslerin kalktığı yeri bulmak üzere yola çıktık. Zahmetli bir arayıştan sonra bulduk ama otobüsler çalışmıyor. Grev yapıyorlarmış. Daha doğrusu işi yavaşlatma desek daha doğru. Bunun üzerine otel’ e dönerek otel sahibinden bir taksi ayarlamasını rica ettik ve Nagarkot’ta gece konaklamak üzere akşam üzeri yola çıktık. Hava karardığında ulaştık Nagarkot’a. Gece otele yerleşip, akşam yemeğini yiyerek, Himalaya dağlarının manzarasını göremeden uyduk. Sabah kalktığımızda heyecanla ilk baktığımız yer Himalaya dağları idi. Ancak karşımızda sisten kapanmış, bizim karadeniz gibi çay yetiştirilen bu manzara vardı. Sonradan öğrendik ki; Gittiğimiz Temmuz ayı yağışlı ve sisli olduğu için Himalaya manzaralarını çok nadiren görebilirmişiz. Siz ve çay manzaraları ile idare ettik. Nagarkot, Nepal
Himayalaya manzarası fotoğraflayamadan Nagarkot’tan Katmandu’ya gidecek olan otobüs durağına gitmek üzere yolda fotoğraf çekerken yürürken bir eve rast geldim. Açık olan kapıdan içeri girerek bir kaç kare fotoğraf çektim. Nagarkot, Nepal
Svetlana Eremina Eremina Svetlana. Sibirya, Rusya'da yaşıyorum. 2008'de fotoğrafa ilgi duymaya başladım. Rus Fotoğraf Sanatçıları Birliği üyesiyim. Hindistan çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Bir yandan, Maharaja da halen güzel sarayların olduğu, sokaklarda yürüyen fillerin ve koşuşturan maymunların görülebileceği bir masallar ülkesi, diğer yandan, nüfusun çeyreğinin yoksulluk sınırının altında olduğu son derece fakir bir ülkedir. Ülkeye ilk ayak bastığınız da yaşadığınız şokun yerini, ülkeyi gezdikçe ve burada yaşayan insanları tanıdıkça gittikçe artan bir aşk alıyor. Hindistan'a yapılan bir yolculuk, kelimenin alışılmış kullanımının aksine, kendi benliğinize doğru çıktığınız bir yolculuk. Birçok insan, Hindistan'a yaptıkları ziyaret sonrasında kendilerini bulmakta, daha yaratıcı ve yeni fikirlere daha açık hale gelmektedir. Bu, şaşırtıcı değil çünkü Hindistan'ın zengin kültürel mirası kimseyi değişikliğe uğratmadan bırakmayacak niteliktedir.
Hindistan'da belki de hayatımda ilk kez bir fotoğrafçı olmak istediğimin farkına vardım. Yalnız seyahat eden biri olarak yaşadığım deneyimleri ve duyguları paylaşma şansına sahip olamayacaktım. Bunun sonucu olarak, Hindistan hakkındaki izlenimlerimi fotoğraflar yoluyla anlatmaya başladım.Tayland'a ülkeyi gezmek amacıyla geldim, ancak iki gün Bangkok'ta kaldıktan sonra bu şehri çok sevdiğime ve yolculuğum boyunca burada kalmak istediğime karar verdim. Tayland'a ülkeyi gezmek amacıyla geldim, ancak iki gün Bangkok'ta kaldıktan sonra bu şehri çok sevdiğime ve yolculuğum boyunca burada kalmak istediğime karar verdim. Bangkok hayranlık vericidir. Bir yandan gökdelenleri, bankaları ve butikleriyle modern bir şehir, öte yandan, perişan haldeki bambudan ya da suntadan yapılmış evleriyle, çok az bir para ödeyerek istediğiniz erkek ya da kadınla birlikte olabileceğiniz gece marketleri ve fuarlarıyla sefil bir yerleşimdir. Bangkok'ta yaşam gece gündüz hareketli, bütün şehir, keskin baharat kokularıyla, taksilerin ve insanların sesleriyle sarılı haldedir. Bangkok seyahat için ideal bir yerdir. Burada tarih meraklılarından pervasız maceracılara kadar herkes aradığı her şeyi bulabilir. Bangkok'ta yaşam gece gündüz hareketli, bütün şehir, keskin baharat kokularıyla, taksilerin ve insanların sesleriyle sarılı haldedir. Bangkok seyahat için ideal bir yerdir. Burada tarih meraklılarından pervasız maceracılara kadar herkes aradığı her şeyi bulabilir. Vietnam bende karışık duygular uyandırdı. Ben Sovyetler Birliği zamanında büyüdüm ve Vietnam'a geldiğimde, büyüdüğüm yıllardaki Sovyetler Birliğine geldiğimi hissettim. Her yerde sosyalist posterler asılı, çocuklar okula kırmızı kravatlar ve mavi üniformalarla gidiyor. Ancak bu sadece ilk izlenimdi... Ülkeyi gezdikçe, Vietnam'ın ne kadar farklı olduğuna daha çok kanaat getirdim. Sömürgecilik yıllarından kalma harikulade mimarisi, imparatorların Yasak Şehir'i döneminden kalma eski tapınaklar, alabildiğine geniş pirinç tarlaları, dağlar ve göller. Vietnam, zorlu bir geçmişe sahip, yüzyıllar süren Çin boyunduruğu, Fransız sömürgesi ve Amerika'yla yapılan savaş bu zorlu geçmişin ilk akla gelen dönüm noktaları... Vietnam halen yakın zamandaki savaşın izlerini taşıyor ve savaş zamanında yaşanan korkunç olayları dinledikçe Vietnam insanlarına olan saygınız da artıyor. Ülkeyi gezdikçe, Vietnam'ın ne kadar farklı olduğuna daha çok kanaat getirdim. Sömürgecilik yıllarından kalma harikulade mimarisi, imparatorların Yasak Şehir'i döneminden kalma eski tapınaklar, alabildiğine geniş pirinç tarlaları, dağlar ve göller. Vietnam, zorlu bir geçmişe sahip, yüzyıllar süren Çin boyunduruğu, Fransız sömürgesi ve Amerika'yla yapılan savaş bu zorlu geçmişin ilk akla gelen dönüm noktaları... Vietnam halen yakın zamandaki savaşın izlerini taşıyor ve savaş zamanında yaşanan korkunç olayları dinledikçe Vietnam insanlarına olan saygınız da artıyor.
Sonsuz Ĺ&#x;ehir Varanasi, Hindistan
Mavi Ĺ&#x;ehir, Hindistan
Kerala’daki balıkçılar, Hindistan
Geleneksel duvar resimleri Hindistan
Sokak panay覺r覺, Bankok
Çin Mahallesi, Bankok
Sokak Panayırı’ndaki Korku Odası Bankok
Şehir Pazarı, Vietnam
G端zellik Salonu, Vietnam
Bir kadın kırmızı boyalı düdükler satıyor, Vietnam
Kadir İrkin 1972 Adana doğumluyum. Üniversite eğitimi için geldiğim İzmir’e yerleştim. Asıl ve tek mesleğim Tekstil Mühendisliğidir. Fotoğrafa başlama yılını Dslr ile foto çekme ile bir tutmayı daha doğru buluyorum, bu yüzden 7 yıldır fotoğraf çekiyorum diyebilirim. Belgesel-SeyahatDoğa ve içinde insan olan fotoğrafları izlemek ve çekmek bana keyif verir. Çoğunlukla geniş açı kullanıyorum, fırsat bulup doğa ve kuş fotoğrafları çekmek isterim. Evliyim ve 9 yaşında kızım var. Fotoğraf çekme zamanlarım onlara ayırmam gereken vakitlerden çalarak oluyor mecburen. Ne kadar fotoğraf o kadar ayrı kalmak anlamına da geliyor çoğu zaman. Sadece ailemle yaptığım tatillerimde bu zaman dilimi ortak hale geliyor.
Seyahat Fotoğrafçılığı Fotoğrafta benim için en önemli kavram belgelemek, gezi fotoğrafları da bir şekilde o ortamı, o bölgeyi, o beldeyi, o kasabayı o an diliminde belgelemek anlamına geliyor. En büyük farkı duygu-düşünce anlatma konusunda çok kaygısı olmamasıdır. Fotoğrafçıları klasik bazı takıntıları olur, aman elektrik telleri girmesin kadraja, aman şu nesne orada olmasın gibi. Mesela 2007 yılında cunda da elektrik telleri kadrajın içerisinde yer alıyorsa, fotoda da yer almalıdır. İleride bu fotoya bakıldığında, o zaman diliminde oraya ait bu gerçeğin görünmesi, en doğrusudur. Bu tarz için fotolar hdr veya diğer teknik işlemelere tabi tutulabilir ama manipülasyon kesinlikle olmamalıdır, burada manipülasyondan kasıt; var olan bir şeyi ortadan kaldırmak veya olmayan bir şeyi kompozisyona eklemek gibi. Seyahatlere çıkmadan önce mutlaka ama mutlaka internetten ve yazılı kaynaklardan araştırma yaparım, tek tip kaynak kullanmamaya özen gösteririm. Katılır mısınız bilmem ama tecrübelerime göre söylüyorum, gittiğim yerde yaşayan yerel halkın yorumlarına genellikle şüpheci bakarım, göz aşinalığından mı, alışkanlıktan mıdır bilmem ama genelde yerel halkın sizin görmek istediğiniz şeyler ile ilgili yorumları yanıltıcıdır. Kekova’da balıkçı Abbas amcaya soruyorum, aman be altı üstü çanak çömlek ne yapacaksın batık kenti diyebiliyor. Fotoğraf gözüyle bakmak tabii bambaşka bir şey, ama siz yine de internetten bilgi toplayıp gideceğiniz yerleri liste yapın, yerel halk ile dialog mutlaka gerekli ama görmeye değer mi kısmını riske atmayın, mutlaka gidin. Yerel halk ile dialog demişken, fotoğraf gezilerimde olmazsa olmaz konulardan biri insan diyaloglarıdır, orayı tanımamda en önemli adımlardan biridir. Kahvehaneler bu konuda ilk adımı atacağınız en güzel mekandır, siz çekingen olsanız bile Anadolu insanımız meraklıdır, o size mutlaka sorar, soru hep benzerdir ama sorarlar mutlaka. Gazeteci misin, niye çekeceksiniz gibi. İnsanları ve kültürlerini tanımak ayrı bir merak konusudur, herkesin bu yönde bir merakı var mıdır bilmiyorum, benim için gittiğim yerdeki bir anıtsal bir yapı kadar önemlidir. Bu tabi ki oldukça yorucu bir eylemdir, dinlenme amaçlı gittiğim tatillerde bile bu girişimlerde bulunan biri olarak, yorucu olsa da keyif alarak sürdürmeye devam edeceğim. Kaldığım otelin/pansiyonunun şezlongunda keyif yapmak varken, oranın yerli halkı ile kaynaşmak için, tanımak için oranın bakkalıyla, kahvecisiyle, balıkçısı ile daha çok vakit geçirdiğim olmuştur. Eğer seyahatlerinizi yazıya dökmek istiyorsanız mutlaka ya seyahat esnasında not tutun, ya da döner dönmez o ruh ve duygu hali ile yazınızı yazın, sakın ertelemeyin, erteledikçe içine katacağınız duygu azalacaktır. Daha sonra tekrar giderim derseniz ilk seferdeki aynı heyecanı alamayabilirsiniz. Cunda ya ilk gittiğimde herhalde 10 sayfa yazabilirdim, sonra defalarca gittim o ilk duygu ve düşüncemi şu an yakalayamam. Bu da aşinalık, alışkanlık duygusuna bizim de kapılmamızdan kaynaklanıyor sanırım.
Seyahatlerde en büyük handikap ağır makine ve ekipman taşıma sıkıntısıdır, sıcak ve nemli bir günde ekipmanınıza lanet bile edebilirsiniz. Ama yılmayın devam edin, fotoğraftan zevk alıyorsanız ilk olarak bilgisayarda bakarken o sıkıntıların hepsi gidecek. Bir de o fotoğraflara kışın soğuk bir günde bakın. Makine olarak oldukça ağır bir ff bir makine kullanıyorum, geniş açı ve 35 mm ile foto çekmeye çabalıyorum, tabi bir de tripod olabiliyor yük olarak. Seyahat lensi denilen zoom aralığı fazla olan lensleri kişilerin kalite beklentilerine bırakıyorum, tatmin edici sonuç alabiliyorlarsa neden olmasın. En eziyet verici ekipman tripod’tur benim için, farklı kompozisyonlar üretmek için çoğu zaman gerekiyor. Peki, gittiğimiz yerlerde nelerin fotosunu çekmeliyiz, öncelikle şunu unutmayın eğer orada çok bilinen bir yer var ise mutlaka sizden önce belki binlerce kişi oranın en önemli görsellerini kaydetmiştir. O görsellerin üzerine pek katılacak bir şey yoktur, sadece arşivinize katkı olacaktır. Bir yerdeki popüler ziyaret noktasını binlerce, on binlerce kişi çekmiştir, normal standart fotonuzu çekin eğer yaratıcı farklı kompozisyonlar oluşturabiliyorsanız o konulara ağırlık verin, ya da bölgedeki diğer belgelenmesi gereken yerlere geçin. Bir yeri anlatmak için tek foto yetmeyecektir, keşfedileni, bilineni tekrarlamaktansa yeni yerler keşfetmek, az bilinenleri aktarmak daha önemlidir. Fotoğraflarınızda mümkün ise insan öğesi kullanmaya gayret edin, özellikle yerel halktan birilerin olması daha da iyi olacaktır. Giyimiyle, kuşamıyla, duruşuyla fotoya ayrı bir renk katacağı kesindir. Ayrıca boyutsal ifadeyi verebilmek için mimari yapıların boyutlandırılması için insan veya boyutlarını tahmin edebileceğimiz şeylerin kompozisyonda kullanılması artı değerdir. Kompozisyonu zengin tutmak her zaman iyidir, mesela Dalyan’da kaya mezarlarının fotoğrafını çekerken kanal üzerinde ilerleyen bir teknenin kadrajda olması kompozisyona hareket katacaktır. Binalara boğulmuş büyük şehirleri anlatmak zordur, daha spesiyal özelliklere inip anlatmak ,o konuları odak haline getirmek önemlidir. Gaziantep'i şehir olarak anlatırken bakırcılar çarşısını, baklava imalatçılarını gibi. Bu gibi yerlerde izleyiciye cazibe noktaları üretmek gerekiyor. Buraya niye gitmeliyim sorusuna fotoğraflar ile güzel yanıtlar vermeliyiz. İnsanlar artık kültür,tarih veya gurme üzerine daha çok seyahat etmeye başladı, bizlerde konularımızda izleyiciye bunu göstermeliyiz. Son olarak içinizde her zaman keşfetme ve keşfettiğinizi paylaşma tutkusu olsun. Marko Polo’nun hikayelerini okuyan İspanyol denizcilerde keşfetme tutkusu olmasa belki şu an dünya tarihi bambaşka olacaktı.
Çanakkale
Kekova
Diyarbak覺r
Cunda
BeyĹ&#x;ehir
Adrasan
Sığacık
Datรงa
Gaziantep
6GEN Fotoğrafa Dair
Gelecek sayı görüşmek üzere