6GEN Haziran 2011

Page 1

6 GEN

FOTOĞRAFA DAİR

RÖPORTAJ

PORTFOLYO

HAZİRAN - TEMMUZ 2011 SAYI: 7 www.6gendergi.com

Samet GÜLER 6GEN’ DEN TEMEL BİLGİLER Aykan ÖZENER Ziya ÇANKAL İrem KARACİN Ters Işık Timurtaş ONAN Pelle LANNEFORS






Hazırlayan: Özge KARZAN ~ ozge@6gendergi.com

Yüksek çekim performansını kompakt bir gövdede sunan Nikon Coolpix P500 büyük beğeni ile karşılanan ve köprü görevi gören P100 modelinin devamı niteliğinde ancak daha fazla megazum performansı sağlıyor. Her türlü çekim ortamında keskin netlikte görüntüler vermesi için arka aydınlatmalı cmos görüntü sensörü kullanılan dijital fotoğraf makinesi düşük ışıklı ortamlarda dahi zengin detaylı parlak fotoğraflar üretiyor. Nikon yetkililerinin çok yönlü kullanım özellikleri eşliğinde uzun odak uzaklık mesafeleri ile toplam 36x optik zum yeteneği ve 22,5 mm ultra geniş açı sunluyor.

H

A

B

E

R

L

E

R

Nikon Coolpix P500

1

Full HD (1080p) kalitesinde sesli video kaydederken optik zum ve otomatik netleme kullanımına da olanak tanıyan Nikon Coolpix P500 dijital fotoğraf makinesi saniyede 240 kare çekim hızı ile ağır çekim ve yüksek hızda çekim imkânı sunuyor. Yüksek odak uzaklık mesafelerine sahip kompakt boyutlardaki Nikon Coolpix P500 dijital fotoğraf makinesi 36x optik zum yapabiliyor. Cihazın arka yüzünde 921k çözünürlüklü bir LCD ekran bulunuyor. 22,5 geniş açı çekim özellikli Nikon Coolpix P500 1080p çözünürlüğünde Full HD kalitesinde video kaydedebiliyor . Nikon Coolpix P500 dijital fotoğraf makinesinin hareketli LCD ekranı fotoğrafseverlerin farklı ve normalde zor olan açılardan çekim yapmalarını kolaylaştırıyor. Böylelikle kullanıcılar cihazı yukarı kaldırarak ya da daha farklı açılardan kolaylıkla fotoğraf çekebiliyorlar.


• Hibrit VR (Sensör kaydırmalı ve elektronik titreşim azaltma) • ISO 3200’e kadar yüksek ISO değeri • Hareket tespit teknolojisi • Best Shot Selector (BSS) ile 10 kareden en net olanın otomatik olarak seçme • Gece Portre Modu • Gece Manzara Modu • HDR arka aydınlatma modu

Panasonic Lumix DMC GH2 Conclusion Fuarlardaki tanıtımı ile birlikte Panasonic ortaya fotoğraf ve video çekimini birlikte kolaylıkla gerçekleştirebilen bir model koymuş oldu. Son dönemde kullanıcı deneyimini geliştiren Panasonic yeni ve yenilikçi görüntüleme çözümleri elde etmek için mevcut teknolojik olanakları bir araya getirdi. Bunu sonucunda da ortaya fotoğraf ve video çekim alanında ciddi olan kullanıcılara yönelik profesyonel beklentilere cevap verebilen çok yönlü bir model çıkmış. Panasonic Lumix GH2 kompakt bir gövde yapısında mükemmel esneklik sunan dikkat çekici bir dijital fotoğraf makinesi. Buna bir de kompakt boyutlardaki Lumix Micro Four Thirds objektifleri eklediğinizde büyük ve hantal profesyonel fotoğraf makinenizin yerini alabilecek daha küçük bir cihaz elde ediyorsunuz. Panasonic GH2 fotoğraf makinesinde pek çok yenilikçi çözüme yer verilmiş. Cihaz sadece fotoğraf ve video çekimi açısından değil aynı zamanda kulanım özellikleri bakımından da geliştirilmiş, hem de oldukça başarılı şekilde. Fotoğraf makinesinin programlanabilen butonları uygulamada çok kullanışlı. Lumix GH2’nin dokunmatik kullanım özelliği de artı bir değer katıyor. Cihazın otomatik netleme, tepki verme ve genel performans hızı çok ilgi çekici. Panasonic tüm bu açılardan övgüleri hak ediyor. Özellikle cihazın AF otomatik netleme hızı çok etkilyici.Çözünürlüğün 16 megapiksele yükseltilmesi Panasonic GH2 fotoğraf makinesinde herhangi bir olumsuzluğa neden olmamış. Bunun başlıca nedeni Panasonic’in yüksek ISO değerlerinde ortaya çıkabilecek noise etkisini bastırma konusunda etkili ölçümler yapmış olması ile tamamen yeni tasarım bir işlemci olan Venus Engine FHD ile yeni algoritmalara yatırım yapmış olması. Venus Engine FHD sahip olduğu üç işlemci sayesinde cihaza her alanda dikkat çekecek derecede gerçek anlamda bir güç artışı sağlamış.

2


3D video kayıt desteklenmiyor ve ISO 128,000 ve daha yüksek ışık hassasiyet değerleri gerçek manada kullanılabilir değiller. Fakat zaten bunlar daha çok daha pahalı ve özel fotoğraf makinelerinde ve dijital video kameralarda görülebilen özellikler. Cihazın tasarım açısından çok az değişmiş olan gövde yapısı çok heyecan verici olmayabilir ama ele oturuşu çok iyi ve fonksiyonel. Panasonic’in video alanında uzun yıllara dayanan deneyimi açıkça kendisini gösteriyor. Bu deneyim mevcut bir konsepte çok iyi bir şekilde entegre edilmiş. Fotoğraf çekimi ve video kayıt fonksiyonları Panasonic Lumix GH2 fotoğraf makinesinde uyumlu bir şekilde bir araya getirilerek rahatlıkla rekabet edebilecek bir model yaratılmış. Özellikle de bir sistem fotoğraf makinesinde video kaydetme özelliği dikkate alındığında cihazın fiyat/kalite performansı avantaj sağlıyor. Açıkçası, bu fiyat kategorisinde daha iyi bir fotoğraf çekimi / video kayıt kombinasyonu sunan cihaz bulunmuyor; fakat tüm dijital fotoğraf makineleri ürün yelpazesi için bile geçerli olabilir. Panasonic firmasını Panasonic Lumix DMC-GH2 dijital fotoğraf makinesi nedeniyle kutluyoruz!

Samsung NX10 Samsung NX10 sadece Samsung’un tamamen kendi ürettiği fotoğraf makinesi olmakla kalmıyor cihaz aynı zamanda APS-C görüntü sensörüne sahip olan değiştirilebilir objektifli ilk aynasız fotoğraf makinesi olma özelliği de taşıyor. Tüm bunların yanında Samsung NX10 hem Micro Four Thirds sistem modellere ve hem de geleneksel dijital SLR fotoğraf makinelerine karşı da bir atak başlatmış durumda. Özellikle Samsung’un daha önce Pentax klonu modeller ürettiği göz önüne alındığında bunun oldukça cesur bir hamle olduğu söylenebilir. Tek sorun NX10 fotoğraf makinesinde noise azaltma fonksiyonunda olduğu gibi ayar seçenekleri oldukça sınırlı. Ayar seçenekleri kontrolü eline almak isteyen kullanıcılar ve amatör kullanıcılar açısından son derece kısıtlı. Samsung NX10’un bu kullanıcı kesimine hitap etmediği açıkça ortada. Cihazın hedef kullanıcı kitlesi, kompakt bir fotoğraf makinesinden daha fazlasını isteyen ve aynı zamanda büyük ebatlarda bir fotoğraf makinesi taşımak istemeyen amatör fotoğrafcçılar için ideal. Samsung NX10 kesinlikle oldukça kompakt bir fotoğraf makinesi. Özellikle de cihazla birlikte bir yassı tip objektif kullandığınızda. Bu kombinasyonu küçümsememek ya da göz ardı etmemek gerek. Aksine, bu gibi objektiflerle fotoğraf makinenizin sunduğu olanaklardan sonuna kadar yararlanmış oluyorsunuz. Bu sayede zum objektiflerin ortalamanın üzerinde çekimler yapabildiğini görebilirsiniz. Konu özellikle görüntü keskinliği olduğunda bu objektiflerin şaşırtıcı bir performansa sahip.

3


Görüntü kalitesi oldukça ideal. Samsung NX10 fotoğraf makinesi kendisinden daha iyi DSLR modellerle görüntü kalitesi konusunda kolaylıkla rekabet edebilecek bir ürün. Samsung NX10’un renk sunumunun tüm ışık hassasiyet değerleri boyunca tutarlı olması son derece zekice bir yaklaşım. Samsung, görüntü sensörü üretmeyi ve görüntü işlemcilerinde veriş işlemeyi çok iyi bilen bir firma.

Samsung’un RAW görüntü formatında çekim olayına yaklaşımı yeterince profosyonel değil. Samsung’un Mac bilgisayarlar için neden bir RAW çevirici yazılım programına sahip değil.Bu açıdan oldukça rahatsız edici bir durum. RAW format konusundaki eksikliği cihazın en çok eleştiri getirilen yönü. Samsung NX10 dijital fotoğraf makinesinin fotoğrafları bellek kartına yazmada yavaş olması da çok büyük bir problem oluşturmuyor.Galiba çoğu kullanıcı açısından da bu durum problem yaratmayacaktır. Yalnız makinesinin geniş ve parlak ekranını da unutmamak gerek. Ekran gerçekten şaşırtılıcak derecede güzel .AMOLED ekranlar geleceğin monitörleri olacak. Samsung NX10 şaşırtıcı derecede iyi bir fotoğraf makinesi. Bazı ufak tefek kusurları Samsung NX10 ile fotoğraf çekme keyfinin eğlencesine gölge düşüremiyor. Bize sorarsanız Samsung NX10 ciddi anlamda sürpriz bir fotoğraf makinesi. Samsung NX10 kesinlikle tavsiye edebileceğimiz bir sistem fotoğraf makinesi.

4


ALBÜMLER FOTOTREK YAYINLARI’NDAN YENİ ALBÜMLER Fotoğraf ancak ve ancak basıldığında, bir dergi, bir kitap, bir albüm sayfalarında yer aldığında kalıcı bir eser haline dönüşebiliyor. Fotoğraf kültürü, görsel birikim ancak ve ancak sürekli, düzenli ve disiplinli bir fotoğraf izleyicisi olarak elde edilebiliyor. İşte bu bilinçle hareket eden FOTOTREK FOTOĞRAF MERKEZİ YAYINLARI Mayıs 2011’de 3 fotoğraf albümü birden yayınlıyor.

SEYAHATNAME - I JOURNEY DIARIES - I Fazıl H. YILDIRIM Bu albüm, farklı görünen aynılara; ayinleriyle, ölümleriyle, sokaklarıyla, doğasıyla koşturmacanın karmaşası içinde kaybolmuş sadeliklere uzanan seyahatlerin hikayesidir. Ebat : 21 x 21 cm Kağıt : 170 gr mat kuşe - sert kapak Sayfa : 120 Fiyat : 30 TL

11. YIL ALBÜMÜ- FOTOTREK KATILIMCILARI Fotoğraflar: Belkıs ESENTÜRK - Bilge KAN Buket ALTUĞ - Eda TUZCUOĞLU Emir ATAÇ - Güldehen YOĞURTÇU Hanife Özlem DUYAK - Hasan Ali ÖZ Işıl IŞIK - İsmail ELLEZ Kemal KA RABULUT - Mehmet Engin AKGÜN - Murat ÖZBEK Rana Günay HOFFMAN - Serap DEMİR - Serpil ERCİS - Tülin SAFİ Uğurtan GÜRKANER - Zeynep DEMİRKOL

5

Ebat : 21 x 21 cm Kağıt : 170 gr mat kuşe - sert kapak Sayfa : 48 Fiyat : 10 TL


YOLLARDA ( ON THE ROAD ) - FOTOTREK KATILIMCILARI Görsellik ve seyahatin akrabalığı fotoğrafın bulunuşundan çok uzun yüzyıllar öncesine dayanır. Resim, gravür vb yollarla, geride kalanlara, sonradan gideceklere ve hiç gitmeyenlere gidilen gezilen yerlerin tasvirleri ulaştırıldı. Çağımızın sanatı fotograf ile birlikte günümüz gezginleri çektikleri fotograflarla görsel seyahatnameler oluşturdular. Fotoğraflar: Bilge KAN - Buket ALTUĞ Ceyda ERDİNÇ - Devrimhan KAŞKAYA Fevziye AKSOY - Mehmet DAĞ Mehmet Naci DEMİRKOL - Murat Sertan SAĞMANLI - Sergül DEMİRKOL Seyit DOĞU - Zafer GÜLMEN Ebat : 21 x 21 cm Kağıt : 170 gr mat kuşe - sert kapak Sayfa : 48 Fiyat : 10 TL

1.OSMANCIK FOTOĞRAF, KÜLTÜR, SANAT VE TURİZM FESTİVALİ OSMANCIK FOTOĞRAF SİNEMA AMATÖRLERİ VE KÜLTÜR SANAT TURİZM ARAŞTIRMA DERNEĞİ (OFKAD) FOTO MARATONU ETKİNLİĞİN AMACI: Doğal ve kültürel açıdan ülkenin en güzel köşelerinden biri olan Tarih’in Şehri, Pirincin Başkenti Osmancık’ı Türkiye genelinde fotoğrafın gücünü kullanarak tanıtmak. Osmancık halkını fotoğraf sanatı hakkında bilgilendirerek, bilinçlendirmek. Ülkenin dört yanından gelecek yüzlerce fotoğraf tutkunu ile tanıştırmak, kaynaştırmak. Etkinlik aracılığı ile fotoğraf sanatının gelişmesine, Osmancık ve çevresine ait kültürel değerlerin tanıtılmasına katkı sağlamaktır. 6


Etkinliğe iştirak edecek olan fotoğraf tutkunu katılımcıların fotoğraflarından oluşan zengin bir arşivi OSMANCIK FOTOĞRAF SİNEMA AMATÖRLERİ VE KÜLTÜR SANAT TURİZM ARAŞTIRMA DERNEĞİ’ne kazandırmak, şehrin tanıtımına katkı sağlamaktır. Etkinlik 23/24/25/26 Haziran 2011 tarihleri arasında 4 gün sürecektir. Her katılımcı en çok 5 fotoğraf ile foto maratona katılabilir. ÖDÜLLER: 1.Birincilik Ödülü: 1500 TL / Plaket 2.İkincilik Ödülü: 1000 TL / Plaket 3.Üçüncülük ödülü: 500 TL / Plaket Mansiyon: 4 Adet (250 TL x 4) / Plaket

SERGİLER FOTOPYANIN YÜZLERİ FOTOĞRAF SERGİSİ 100’e yakın amatör ve profesyonel fotoğrafçı eserlerini AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) yararına bir sergi ile sizlerle paylaşıyor. Küratörlüğünü fotoğraf sanatı duayeni sn. Nadir Ede ve fotograf sanatı portali www.fotopya.com. tr ‘nin kurucularından sn. Akın Mısırlıoğlu’nun yaptığı sergi 18 Haziran’a kadar açık olacaktır. Maddi destekten öte bir farkındalık yaratmak isteyen Fotopya ve İstanbul Sanat Platformu yine AÇEV’le beraber bir sergi süresince workshop düzenleyerek anne, çocuk ve baba, çocuk için özel gösterimler sunacak. Sergi, Genel Yayın Yönetmenimiz ve değerli fotoğraf duayeni H. Nadir Ede Fotopya kurucusu Akın Mısırlıoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleştiriliyor. Açılış Kokteyli: 28 Mayıs 2011 Cumartesi - 18:00 Kapanış: 18 Haziran 2011 Cumartesi Yer: İstanbul Sanat Platformu – Nakiye Elgün Sk. Divan Palas Apt. No: 52 D: 5 Osmanbey Şişli www.istanbulartplatform.com 7


FOTOĞRAFLARLA TÜRKİYE SERGİSİ – ALİ ÖZ Haber fotoğrafçısı Ali Öz’ün sergisi, 6 Haziran 2011Pazartesi günü, saat 18.00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açılıyor. “Fotoğraflı Türkiye Sosyal Tarihi” olarak adlandırılabilecek sergi, son 30 yılın en önemli karelerinden oluşuyor. Siyasetin, toplumsal aktörlerin, sosyal değişimin kırılma noktalarının sinir uçlarında gezinen objektifi ile, yaşam riski altında bile insana dair en yalın sözü, acı bir tebessüm tadında donduran enstantenelerinden 72’ye yakın seçkiyi bu sergide bir arada görmek mümkün. Yıldırım Türker’in de yorumladığı fotoğraf sergisi 6 - 20Haziran 2011 tarihleri arasında gezilebilir.

YOSEMITE 07 Haziran 2011 Salı günü Can Yücel’in “YOSEMITE” adlı fotoğraf sergisi fotoğrafseverlerle buluşuyor. Sergi 07 Haziran – 30 Haziran 2011 tarihleri arasında gezilebilir. Sergi Açılışı : 07 Haziran 2011 Salı Saat : 19.30 da Yer : İFOD Olcayto Caneri Sergi Salonu

8


“EŞANLAMLILAR” - Karma resim ve fotoğraf sergisi 07 Haziran-2 Temmuz 2011- Galetea|art, Asmalımescit Beyoğlu İzzet Keribar “EŞ-AN-LAMLILAR” Yazılışları farklı anlamları aynı sözcükler gibi farklı yansımalarla aynı anlamlara yolculuk yapan eserler “Eşanlamlılar” karma resim ve fotoğraf sergisinde bir araya geliyor. Birbirlerinden tamamen bağımsız yaratılış süreçlerinden geçmiş ve aynışekilde ortaya çıkış amaçları da birbirlerinden bağımsız olarak düşünülmüşfotoğraf ve resimlerin eşleştirilmesiyle ortaya çıkan uyum ve ahenk; 7 Haziran- 2 Temmuz tarihleri arasında GaleteaArt’da sergileniyor. Ressamların fırçaları ile fotoğraf sanatçılarının deklanşörlerini buluşturan serginin küratörlüğü ve projenin tasarımı Neyran Günüçer’e ait. Türkiye’nin önemli resim sanatçıları Devrim Erbil, Muzaffer Akyol, Tülin Onat, AhmetGüneştekin, Vedat Örs, Ekrem Kahraman, Bahri Genç, Çiğdem Erbil, Berk Demirok tarafından resmedilen eserlerin Ozan Sağdıç, Coşkun Aral , İzzet Keribar, Çerkes Karadağ, Merih Akoğul,Reha Bilir, Ali İhsan Gökçen, Ekin Onat von Merhart ve Yusuf Sevinçli’nin fotoğrafları ile buluşması; aynı anlamların iki farklı sanat dalıyla ifade edilmesinden doğan bütünlüğü gözler önüne seriyor. Sergi Açılış Kokteyli: 07 Haziran saat: 18:00 - 21:00 İletişim,koordinasyon: Neyran Günüçer

9


YARIŞMA İMEAK Deniz Ticaret Odası Geleneksel 12. Fotoğraf Yarışması Son Katılım Tarihi: 25 Temmuz 2011 Sonuç Bildirim Tarihi: 29 Temmuz 2011 Deniz Ticaret Odası’nın 12. Geleneksel Fotoğraf Yarışması’nın bu yılki konusu “Deniz ve Çocuk. Sevgiler arasında en fazla öne çıkan “Çocuk Sevgisi” ni “Deniz Sevgisi” ile buluşturmanın amaçlandığı yarışma şartnamede şöyle özetleniyor: “... Hem çocuklarımız hem de denizlerimiz geleceğimizdir. Daha güzel, daha yaşanılır bir dünya istiyorsak, çocuklarımıza da denizlerimize de gözbebeğimiz gibi bakmak, onları koruyup kollamak zorundayız. Çocuklarımızın, denizle olan her türlü birliktelikleri, etkileşimleri, ilişkileri yarışmamıza katılan değerli fotoğraf sanatçılarımızın özgün bakışlarıyla gözler önüne serilecektir…” Renkli ve siyahbeyaz baskı dalında düzenlenen yarışmaya fotoğrafçılar en çok 5 eserle katılabilecek. Ödüller: DTO Başarı Ödülü: 2.000 TL (Üç Adet) Mansiyon Ödülü: 1.000 TL (Üç Adet) İDO Başarı Ödülleri Satın alınanlar arasından: 750 TL (Üç Adet) Satın Alma: 200 TL (En çok 40 Adet)

10


R Ö P O R T A J

Editör: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

11

Fotoğraf: Hüsnü ATASOY

AYKAN ÖZENER

1964 yılında Balıkesir’ de doğan Aykan ÖZENER, fotoğraf çalışmalarını 1983 yılından beri sürdürmektedir. 2000 yılından itibaren fotoğraf alanındaki birikimlerini Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi , Fotoğraf Programı ve Güzel Sanatlar Fakültesi; sinema - tv bölümlerinde verdiği derslerle öğrencilerine aktarmaktadır. Yine aynı üniversitenin, kurucusu olduğu fotoğraf topluluğunun (ÇOMUFOT), akademik danışmanlığını yürütmektedir. Aykan Bey’ le fotoğrafçılığa başladığı günlerden bu günlere fotoğrafçılık üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.


Her fotoğrafçının fotoğrafla tanışması bir açıdan hep geçmişi ile ilgilidir. Sizin hikayeniz nedir? Bunun iki açıklamasını düşünüyorum. Birincisini büyük bir torun sevgisiyle büyümüş olmam diye açıklayabilirim. O kadar çok çocukluk fotoğrafım var ki. Hepsi çocukluğumun hafıza taşlarını oluşturuyor. Hepsinde rahmetli büyükbabamın eli var. Sanırım kendisi öksüz ve yoksul bir çocukluk geçirdiğinden (ölmeden önce onunla yaptığım bir sohbette, kendi babasının o iki yaşındayken öldüğünü ve elinde yüzünün çok iyi seçilmediği silik bir fotoğrafın olduğundan bahsetmişti) kendi ailesini her fırsatta fotoğraflamış. Doğal olarak benim çocukluğum da hep bu fotoğraflara bakmakla geçti. Her fırsatta büyükbabama bunları ne zaman, nerede ve hangi makineyle çektiğini sordum durdum. O da masal gibi anlattı hep. Rahmetli hobileri olan bir insandı. Fotoğraf, meddahlık, kuşculuk vb. gibi konular onun büyük hobileriydi. Hatırlıyorum da tatillerde onun evine gittiğimde, makinelerini, ses kayıt cihazlarını, bana o zaman için ilginç gelen eşyalarını karıştırmakla geçerdi vaktim. İşte bu günlerden birisinde, benim de fotoğraflarımı çektiği fotoğraf makinesini, hediye ediverdi bana. Üsten bakmalı bir Lüpitel-II makineydi. Orta format film kullanılıyordu. Ama bana kullanması çok zor gelmişti. Bir iki çekim denemesinden sonra bir kenara koyuvermiştim. Ta ki; yine ilginçtir, aynı evde odanın orta yerinde asılı duran bir bebeklik fotoğrafımı çeken Ahmet Esmer’i farkedene kadar. O fotoğrafım kendimi bildim bileli hep büyükbabamın oturma odasında asılı durdu. Altında yıldızlı bir yazı karakteriyle stüdyo esmer yazardı. Bu anlattığım konuda ikinci açıklamam oluyor anlayacağınız. Lise 1 veya Orta sonda olacağım tam hatırlamıyorum. Bir arkadaşla beraber Ahmet Esmer’in stüdyosuna gittik. “Ahmet abi biz fotoğraf çekmeyi öğrenmek istiyoruz” dedik. Hiç tereddütsüz “şu gün gelin” dedi bize. Biz bir daha hiç gidemedik onun yanına. Çocukluk işte, bir şekilde başka şeylere kayıverdi gönlümüz. Ahmet Esmer Balıkesir’liler çok iyi bilir; fuar zamanında çok etkileyici, kendi bastığı siyah-beyaz fotoğraflarla sergiler açardı. Büyük bir hayranlık duyardım ona. Bir şey üretmiş ve onu halka açık bir yerde sergilemiş. Gizli bir heves duyardım işte. Bunlar bence benim fotoğraf yolculuğumun ilk emeklemeleri. Ama sonrasın-

da askerlik yaptığım dönemde, bir askerden satın aldığım ve ne yapacağımı bilemediğim Minolta SRT 101 ‘le başladı diyebilirim yürüyüşüm. 1983 yılında aldım o makineyi. Erzincan’daydım. O zamanlar halen çok iyi dostlarım olan Fırat Color’ın sahipleri Zeynel ve Abidin kardeşlerle tanıştım. Onların yanından hiç çıkmamaya, hatta onlarla birlikte fotoğraflar basmaya başladım. Bir gün bana AFSAD’ın çıkardığı Fotoğraf Dergisini gösterdiler. “Bak sen sanatsal bir şeyler yapmak istiyorsun, bu dergiyi takip edebilirsin” dediler. O yıllar belki de Türkiye’deki tek basılı fotoğraf materyaliydi. Birde Cumhuriyet Gazetesi’ni koyabilirim yanına. Erdoğan Köseoğlu, Rıza Ezer gibi çok önemli basın fotoğrafçılarının fotoğraflarına bakıyordum. Bu arada bir şeyi atladım; çocukluğumda beni etkileyen bir yayın organı daha vardı: Hayat Mecmuası. Evimizde yeşil ciltleriyle kütüphanede baş köşede dururdu onlar. Ne fotoğraflar vardı. Sonraları o fotoğrafların çoğunu, Ara Güler ve Ozan Sağdıç gibi ustaların çektiğini öğrenmiştim. AFSAD’ın dergisi hayatımda başka bir çığır açmıştı ama. Belki algım o zaman açılmaya başlamıştı ne bileyim. Oradaki yazılar, fotoğraflar beni gerçek anlamda fotoğraf yolculuğuna başlattı diyebilirim. Sonrası AFSAD’a üye olabilme hayalleri vb.sebeplerle geçiverdi işte. O zaman internet yok. Bana askerde olduğum süre içerisinde, hiç bıkmadan usanmadan, her soruma cevap veren Afsad yönetiminden Ahmet Tolungüç hocayı da hiç unutmam. Çok değerli insanlardı onlar. Benim her soruma mektupla üşenmeden cevap vermiştir. Minnet duyarım kendisine. İşte sonrası 1995 yılına kadar bir AFSAD üyeliği ve sonrasında dernek hayatıma son verip kişisel yolculuğuma başlayışım gelir. Arkeoloji fotoğrafçılığına nasıl başladınız? Buna cevap vermeden önce bir şeyi açıklamak isterim. Ben fotoğrafa yıllarca hep sanat olarak baktığım için, arkeoloji fotoğrafçısı kimliğinin üzerime yapışmasından hep korktum. Onca emeğimin boşa gitmesinden çekindim. Çünkü hala aynı şekilde fotoğraf benim için bir sanattır. Kişisel web sayfamı olsun, başka sitelere yüklediğim fotoğraflarda olsun portföyümü hep sanatsal bir iş olduğuna inandığım fotoğraflarla yarattım. Buralarda bilimsel bir çekim dalı olduğuna inandığım

12


arkeoloji fotoğrafları yer almaz. O yüzden cevap vermeden önce bunun bilinmesini istedim. Sonuçta onlarda benim fotoğraflarım ama sadece teknik yönden doğru çekilmiş, sanatsal olmayan fotoğraflardır. Çocukluğuma dair mesleki olarak aşk duyduğum ikinci bir işte arkeolojidir. Biraz geçte olsa okumaya doyamadığım bir daldır. Anadoluyu tanımak, sanatı anlamak, insan kültürlerine olan hayranlığımı taçlandırmaktı benim için arkeoloji okumak. Selçuk Üniversitesi Klasik Arkeoloji bölümünden mezun oldum. Okuduğum dönemde yaz aylarını kazılarda geçirmeye çalıştım hep. Kelenderis (Mersin’in Aydıncık kasabası) kazısında çalıştığım dönemde hocam Prof.Dr. Levent Zoroğlu yüzünden adım attım diyebilirim arkeoloji fotoğrafçılığına. Ben o zamanlar Türkiye’nin en önemli iki derneğinden birisi olan AFSAD’tan yetişmişim. 8 yıllık bir fotoğraf geçmişim var. Hoca bana güvenmeyip sağdan soldan benim gibi fotoğrafla uğraşan, amatör fotoğraf sanatçılarını getiriyor ve daha da ileriye gidip onların malzemelerini falan taşıttırıyor, merdivene çıkarsa ayağından falan tutturuyordu. “Hocam bana niye güvenmiyorsunuz” dediğimde de; “arkeoloji fotoğrafçılığı başka bir şeydir” falan benzeri sözler ediyordu. Ama sonuçlara bakıp bakıp sinirlenmeden de edemiyordu. “Ya nasıl fotoğrafçı bunlar, istediğim gibi olmamış” gibi. Bende fena halde hırs yapmıştım anlayacağınız. Arkeoloji Fotoğrafı’na olan ilgim böyle başladı işte.

Nurettin Aslan başkanlığında yürütülen Assos Kazı ekibinin bir parçasıyım. Her yıl kazı sonucunda çıkan objelerin çekimlerini yapıyorum. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Hem mesleki olarak, hem de kültürel yönden bana kattığı çok şey olduğunu düşünüyorum. Yeni şeyler öğrenmeyi hep sevdim. Zaten her şeyin başında öğrenmeden haz duymanın olduğuna inanıyorum. Fotoğraf çoğu insan için kendilerini ifade etme biçimidir. Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor?

Biraz şakayla karışık cevap vereyim bu soruya. Hani Cem Yılmaz şovunda “neden sanat” diye soranlara “ne bileyim neden” diyor ya kızarak. Aslında orada samimi bir cevap yattığını düşünüyorum hep. Belki bir takım kelimelerle anlatabilirim bunun cevabını ama inanın bende bilmiyorum. Çünkü ben neden fotoğraf çekiyorum sorusunu hiç düşünmedim. İnsanlara bir şeyler vereyim veya bir şeyler anlatayım derdinde de olmadım hiç. Fakat yaptığımız işin sonucu bu olduğundan, hep bir ifade biçimidir demeye alışmışız. Oysa bir çalışmayı gerçekleştirirken bir çok açıdan bakıyoruz. Ama en azından ben kendi adıma şunu söyleyebilirim; kendimi ifade aracıdır diyemem. Üretme eylemini seviyorum. Hiç bir zaman oturan, sakin birisi olamadım. Hayatı paylaşmayı çok seviyorum. O yüzden kendi kültürüm çerçevesinde farkettiklerimi, diğer insanlarla da paylaşıyorum. Bir de fotoğrafın doğası gereği etrafımdaki -yine kültürel süzgecimden geçen- konuları belgelemeye çalışıyorum. Zaten hayatın anlamını sorguladığın Arkeoloji eğitimi alıp yüksek lisansınızı “ Arke- zaman her şey boş hissine fazlasıyla kapılıyorum. oloji Fotoğrafçılığı “ teziyle bitirmişsiniz. Arkeoloji- O yüzden bunları düşünmeden, fotoğraf arcılığıyla nin fotoğrafçı kimliğinize etkisi nedir? hayatıma anlam katmaya çalışıyorum. Yani organik bir durum söz konusu bu açıdan baktığınızda. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji İşimi yaparken, dünyanın en önemli işini yapıyorBölümünde Yüksek Lisans’ımı tamamladım. Aslın- muşcasına davranıyorum ama sonunda baktığında da bunu akademik bir kariyer yapmaktan ziyade ne oldu yani kendini ifade ettin de. Kimin umusonunda gerçekleştireceğim “Arkeoloji Fotoğrafçı- runda tüm bunlar? sorusu da beraberinde hep var lığı” tezi için yaptım. Yukarıda bahsettiğim hırsla tabiki. yıllarca teknik olarak yaptığım okumaları, pratik uygulamaları yazılı bir hale getirmek istedim. Hem Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz? de sevdiğim iki alanı birleştirmiş oldum. Bundan iki yıl öncede “Aktuel Arkeoloji Dergisi”nin fotoğBir kere kesinlikle bir nostalji adamı olduğumu raf editörü oldum. İmkanlar dahilinde dergi için söyleyebiliriz. Çünkü eskiye, terkedilmişe, yaşançalışmalar yapmaktayım. Aynı zamanda Prof.Dr. mışlığa karşı büyük bir his duyuyorum. Salaşı

13


çok seviyorum. Salaş kültürü beraberinde samimiyeti de getirdiğindendir belki. İnsan sıcaklığı çok önemli benim için. Son dönemlerde bugüne kadar hiç olmadığı kadar insan kullanıyorum fotoğraflarımda. Belki büyümek, olgunlaşmak böyle bir şey. Hem cinslerimin yaşamlarına merak duymaya başladım. Kendi yaşamadığım, belki de içinde olsam yaşamak istemeyeceğim konular çekmeye çalışıyorum. Bu tür yaşamları sırf bu sayede yaşayıp tüketiyorum belki de. Birde öğrenme duygusu var tabiki. Yeni bir şeyler öğreten konuları seçiyorum. Bir Öykü etkinliğinde Behçet Necatigil’in kızı “babam her yaşın bir şiiri vardır derdi hep” demişti. O söz o kadar hoşuma gitti ki. Belki de her yaşın bir fotoğrafı vardır. Çünkü zaman içerisinde o kadar değişime uğradı ki çektiklerim. Geçmişte çektiğim ve bugün portföyümde yer alan tüm fotoğraflarımın arkasındayım bu yüzden. Hissetmeden, içimden gelmeden çektiğim, beni heyecanlandırmayan hiç bir görseli koymadım oraya. Ama şunu söyleyebilirim. Tekil fotoğraflar çekmeyi çoktan bıraktım. Şimdilerde ise içinde küçük, büyük hikayeler barındıran, Sait Faik tadında, insana dair öyküler çekiyorum. Her fotoğraf bir dünya anlatmalı, dünyayı anlatmalı... demişti Tahir Bey dergimiz için gerçekleştirdiğimiz röportajımızda, sizce iyi bir fotoğraf nasıl olmalıdır? Zaten yaptığımız o değil mi? İstesekte bunun dışında bir şey yapamayız. Çünkü etrafımızdaki, beynimizdeki her şey dünyayla ilgili. Biz başka bir şey görmedik ki. Gördüklerimiz kadarıyla hayal ediyoruz ve yaratıyoruz. Neyse sözcüklerle oynamayı bırakalım. Tahir Bey sanırım, kendi çalışma tarzı üzerinden bir şeyler söylemek istemiş. Ara Güler’de sanırım buna benzer şeyler söyler hep. İyi bir fotoğraf, teknik, içerik ve biçimsel yönden bizi etkileyen fotoğraftır diyebiliriz kısaca. Çünkü insanın bugün geldiği görme biçimine kavuşması öyle kolay olmadı. Kendinden önce yaşamışların eserleri üzerine bir şeyler koyarak geliyoruz. Bu da bir görme biçimi veya görme kalıpları oluşturuyor ister istemez. Kalıpların arasına sıkışmayı sevmeyen , daha deneysel işleri ne yapacağız o zaman. Sonuçta hepsi insan deneyimlerinden yola çıkarak

oluşuyor. Belki hani hep söyleriz ya. İki tür zeka vardır diye. Sosyal ve matematik zekası. Somut düşünen veya soyut düşünen diye de ayırırız. İşte sorunuza bu açıdan da cevaplar aramalı bence. O da çok uzun bir iş, altından kalkabilirmiyiz bilmiyorum. İyi fotoğraf kavramı görecelidir o yüzden. Görme eyleminin kotlarına indiğimizde, bir çok gizli kodla karşılaşırız. Algımız, farkındalıklarımız, yaşadığımız yaşam biçimi, o ana kadar edindiğimiz kültürle ilgilidir. Bu çerçeveden baktığımızda da iyi fotoğraf nedirin cevabını bulmak çok zor. Ama kısaca; sanat eserlerinin çoğu için geçerli olan, teknik,öz, biçim üçlüsünün bir arada olduğu fotoğraflar diyebiliriz. Ama bugün cevaplarsam bu soruyu ki öyle yapıyorum. İçerik çok önemli bence. Çünkü fotoğraf çok ilginçtir. İlk bakışta herkesi içerik açısından etkiler. Hep bir aile albümlerini karıştırıyormuşuz gibi davranırız. “Kadın ne kadar güzel”, “şimdi arkada görülen yerler hep ev doldu” vb. gibi sözlerle veririz ilk tepkimizi. O yüzden de bir şeyler anlatan fotoğraf mutlaka herkesi etkiler. Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz? Bir kere kesinlikle bir nostalji adamı olduğumu söyleyebiliriz. Çünkü eskiye, terkedilmişe, yaşanmışlığa karşı büyük bir his duyuyorum. Salaşı çok seviyorum. Salaş kültürü beraberinde samimiyeti de getirdiğindendir belki. İnsan sıcaklığı çok önemli benim için. Son dönemlerde bugüne kadar hiç olmadığı kadar insan kullanıyorum fotoğraflarımda. Belki büyümek, olgunlaşmak böyle bir şey. Hem cinslerimin yaşamlarına merak duymaya başladım. Kendi yaşamadığım, belki de içinde olsam yaşamak istemeyeceğim konular çekmeye çalışıyorum. Bu tür yaşamları sırf bu sayede yaşayıp tüketiyorum belki de. Birde öğrenme duygusu var tabiki. Yeni bir şeyler öğreten konuları seçiyorum. Bir Öykü etkinliğinde Behçet Necatigil’in kızı “babam her yaşın bir şiiri vardır derdi hep” demişti. O söz o kadar hoşuma gitti ki. Belki de her yaşın bir fotoğrafı vardır. Çünkü zaman içerisinde o kadar değişime uğradı ki çektiklerim. Geçmişte çektiğim ve bugün portföyümde yer alan tüm fotoğraflarımın arkasındayım bu yüzden. Hissetmeden, içimden gelmeden çektiğim, beni heyecanlandırmayan hiç bir görseli koymadım oraya. Ama

14


şunu söyleyebilirim. Tekil fotoğraflar çekmeyi çoktan bıraktım. Şimdilerde ise içinde küçük, büyük hikayeler barındıran, Sait Faik tadında, insana dair öyküler çekiyorum. Her fotoğraf bir dünya anlatmalı, dünyayı anlatmalı... demişti Tahir Bey dergimiz için gerçekleştirdiğimiz röportajımızda, sizce iyi bir fotoğraf nasıl olmalıdır? Zaten yaptığımız o değil mi? İstesekte bunun dışında bir şey yapamayız. Çünkü etrafımızdaki, beynimizdeki her şey dünyayla ilgili. Biz başka bir şey görmedik ki. Gördüklerimiz kadarıyla hayal ediyoruz ve yaratıyoruz. Neyse sözcüklerle oynamayı bırakalım. Tahir Bey sanırım, kendi çalışma tarzı üzerinden bir şeyler söylemek istemiş. Ara Güler’de sanırım buna benzer şeyler söyler hep. İyi bir fotoğraf, teknik, içerik ve biçimsel yönden bizi etkileyen fotoğraftır diyebiliriz kısaca. Çünkü insanın bugün geldiği görme biçimine kavuşması öyle kolay olmadı. Kendinden önce yaşamışların eserleri üzerine bir şeyler koyarak geliyoruz. Bu da bir görme biçimi veya görme kalıpları oluşturuyor ister istemez. Kalıpların arasına sıkışmayı sevmeyen , daha deneysel işleri ne yapacağız o zaman. Sonuçta hepsi insan deneyimlerinden yola çıkarak oluşuyor. Belki hani hep söyleriz ya. İki tür zeka vardır diye. Sosyal ve matematik zekası. Somut düşünen veya soyut düşünen diye de ayırırız. İşte sorunuza bu açıdan da cevaplar aramalı bence. O da çok uzun bir iş, altından kalkabilirmiyiz bilmiyorum. İyi fotoğraf kavramı görecelidir o yüzden. Görme eyleminin kotlarına indiğimizde, bir çok gizli kodla karşılaşırız. Algımız, farkındalıklarımız, yaşadığımız yaşam biçimi, o ana kadar edindiğimiz kültürle ilgilidir. Bu çerçeveden baktığımızda da iyi fotoğraf nedirin cevabını bulmak çok zor. Ama kısaca; sanat eserlerinin çoğu için geçerli olan, teknik,öz, biçim üçlüsünün bir arada olduğu fotoğraflar diyebiliriz. Ama bugün cevaplarsam bu soruyu ki öyle yapıyorum. İçerik çok önemli bence. Çünkü fotoğraf çok ilginçtir. İlk bakışta herkesi içerik açısından etkiler. Hep bir aile albümlerini karıştırıyormuşuz gibi davranırız. “Kadın ne kadar güzel”, “şimdi arkada görülen yerler hep ev doldu” vb. gibi sözlerle veririz ilk tepkimizi. O yüzden de bir şeyler anlatan fotoğraf mutlaka herkesi etkiler. Sizce sanat öğretilebilir mi? Akademik hayatınızda öğrencilerinizle paylaştığınız altın kuralınız var

15

mı? Varsa nedir? Bence sanatın temel unsurları öğretilebilir. Beraberinde özgün olmanın ne kadar önemli olduğu sıkça vurgulanmalıdır. Bunun dışında alet edavatı kullanım yöntemleri öğretilebilir. Bunlara Temel sanat eğitimi ve temel fotoğraf bilgisi dersleri diyebiliriz. Gerisi sosyal derslerle beslenen konulardan oluşmalı. Sanat tarihi, sosyoloji, felsefe, vb. temel kültür derslerinin çok daha öğretilebilir ve önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan baktığımızda Sabancı Üniversitesi’nin sanat eğitim yöntemini beğendiğimi söylemeliyim. Öğrencilerimle paylaştığım en önemli şey şu; gerçekten seviyorsan, bu işe karşı büyük bir aşk, merak vb. güzel hislerin varsa, ilerideki yaşama biçimini bunun üzerine kurmak istediğini hissediyorsan, doğru yoldasın. Ne yazık ki; deneyimlerim söylediklerimin çok çok ötesinde öğrencilerle oluştu. Bu da diğer branşlar içinde geçerli olan sınav ve eğitim sistemimizin genel sorunu. En büyük üzüntüm, sınıfın içerisindeki hevesli, öğrenmeye aç öğrencilerime geriye kalanlar yüzünden tam ilgilenememek. Öğrencilerinizi sizin etkinizde kalmadan , kendi tarzlarını yaratma hususunda nasıl motive ediyorsunuz? Özgün olmanın anlamını sık sık anlatarak. Eğitim görsellerimi kendi fotoğraflarımdan oluşturmadan veya sevdiğim tarzın da dışında fotoğraflarla besleyerek. Onun bana getirdiği işlere onun bakış açısından, kültürel altyapısına göre bakarak, kendimi frenlemeye çalışıyorum. Fotoğraf tarihindeki farklı ustaları tanıtıyorum. Hiç birisine de şu şundan daha iyidir demeden yaklaşıyorum. Çünkü bugün sanat eğitimi alan bir çok öğrencinin eğitim almadan önce çok daha özgün olduğuna inanıyorum. Eğitimden sonra hocasının kopyası olan bir çok öğrenci sergisine gittim, gidiyorum da. Hatta bu konuda ihtisas bile yaptığımı söyleyebilirim. Genç ve eğitimli bir sanatçının sergisine gittiğimde hangi okul mezunu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Bu çok kötü. Bazı eleştirmenler, hatta bazı ünlü fotoğrafçılar fotoğraf sanat değildir diyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu tartışmalar nedense sadece bizim ülkemizde


yapılıyor. O da iyi bir sanat tarihi eğitimi almamış olmaktan kaynaklanıyor. Aslında ülkemizde bu tartışma hep Ara Güler üzerinden gidilerek yapılıyor. Sizi bazı ünlü fotoğrafçılardan kastınız da o sanırım. Ara Güler’in yaptığı işi sanat görmemesine saygıyla katılıyorum.Çünkü o başka bir şeyin peşinde olmuş. “Ben gazeteciyim, benim işim insanla” demiş her röportajında. Ama fotoğraflarını o kadar sanatsal kalıplarla çekmiş ki, belki de insanlar onun fotoğraflarına bakınca “ vay be bunlar da sanat değilse” hissine kapılıyor ve onun söylediklerini kafasına takıyor. Oysa Ara Güler’in fotoğraf yaşamına geriye dönüp bakarsak, fotoğrafın sanat olarak kabul edildiği 1930’lu yıllar ve ikinci dünya savaşı sonrası yıllarının müthiş Amerikan fotoğrafçılarının etkisinde kaldığını, hatta bunlardan çoğunun zaman içerisinde arkadaşı olduğunu görürüz. Onlara öykünerek fotoğraf çekmiş başlar da. Onun fotoğraflarına baktığımızda söylediğim tarihler arasındaki Amerikan fotoğrafının izlerini çok rahatlıkla görürüz. Magnum tarzı dediğimiz fotoğraflardır bunlar. İçerisinde benim de olduğum bir çok fotoğrafçı, fotoğrafın sanatsal yönünü ve geçmişini ne yazık ki internet çağıyla birlikte öğreniyoruz. İnternet sayesinde haddimizi bilmeyi öğrendik bence. Onun sayesinde fotoğraf sanatı tarihinin kilometre taşlarını görme fırsatını yakaladık. Ama ben kendi adıma şunu söyleyebilirim. Fotoğraf diğer görsel sanatların da ortak değerlerine sahiptir. Yani bir temel sanat eğitiminde diğer disiplinlerde neler varsa aynısı fotoğrafta da vardır. Zaten fotoğrafı ressamların bulduğunu biliyoruz. Evet biraz daha tekniğe dayalıdır. Hatta bir çok sanat dalına kıyasla daha çok materyal kullanmayı öğrenmeliyiz. Ama bunların hiç birisi neyi, nasıl , neyle yaptığımıza göre değerlendirilemez. Bu konuda Geniş Açı Dergisinin tüm sayısını elimde bulundurmakla da ne kadar doğru bir iş yaptığımı düşünüyorum. Çünkü bakıyorumda internet üzerinde şimdilerde ulaşabildiğimiz bir çok konuyu sekiz yıllık yayın hayatı süresince bize ulaştırmış. Kafamızdaki bir çok soruyu cevaplayabilmemizi sağlamış. Kendi adıma onlara büyük bir teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Kendi kısır döngümüzden çıkmamızı sağlamış. Dünya fo-

toğraf sanatının nasıl bir yolda olduğunu göstermiş bize. Bu konudaki düşüncelerimi şu yazımda geniş olarak okuyabilirsiniz: http://aykanozener.com/yazilarim/005.php Dijital Fotoğraf hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda yazdığım geniş bir yazıya buradan ulaşabilirsiniz: http://aykanozener.com/yazilarim/002.php Fotoğrafçılık hayatınız boyunca unutamadığınız bir anınızı paylaşabilirmisiniz? Çok anım var ama en tazesi ve benim için en unutulmazlardan birisi olan anımı paylaşayım sizinle; 5.sini düzenlediğim Çanakkale Fotoğraf Festivali konuklarından Ozan Sağdıç ustayı üniversite adına bir onur ödülü vermek üzere davet etmiştim. Üç gün boyunca onunla birlikte olduk. Son gün sabahtan akşama kadar (onbir saat) onun bütün fotoğraflarına bakmak ve yorumlarını, çekim hikayelerini dinlemek kendi adıma en büyük kazançtır. Diyebilirim ki bir okul daha bitirmiş gibi hissettim kendimi. Keşke genç arkadaşlardan birisi yanımızda olsaydı da bunları filme alsaydı diye düşünürüm hep. Onun gibi bir fotoğrafçıyı tanımak, büyük bir insani öğretiydi benim için. Türkiye’de ve dünyada çalışmalarını beğeniyle izlediğiniz fotoğrafçılar kimlerdir? Sizce onları diğerlerinden ayıran özellikler nelerdir? Kendimden önceki tüm fotoğrafçılar bana bir şey katmıştır. O yüzden ben size şimdiki kuşağın önemsediğim bir Türk fotoğrafçının adını vereyim; İlker GÜRER. Çünkü o çok sorgulayan, yaptığı işten çok zevk alan ve gecesini gündüzünü fotoğrafla geçiren birisi. Ayrıca dünyaya entegre olmuş birisi olarak görüyorum onu hep. Çok iyi bir fotojurnalist bence. Ayrıca mütevazi ve kadirşinas bir insan. İyi insan olmanın iyi sanatçı olmakla eş değerde olduğunu düşündüm hep. Dünya’ dan ise kendime çok yakın bulduğum

16


bir fotoğrafçıdan bahsedebilirim. Alec SOTH. 2008 yılından beri Magnum fotoğraf ajansının asil üyesi. Onun çalışmalarındaki derin şiirselliği, hümanizmi ve yalınlığı çok seviyorum. Kendi sitesinde yayınlamış olduğu manifestnun ise çok önemli olduğunu düşünüyorum.

kariyerim olsun diye yapmadım. En çok popülist olmamaya özen gösterdim. Bu işi kendi iç yolculuğum olarak gördüm hep. Yarışım kendimle oldu. İmkanlarım doğrultusunda doğrular oluşturdum kendime. Maksimum ben olmaya ve haznemdekileri anlayanlarla paylaşmaya çalıştım. İlk yola çıktığım seneler dışında hiç bir yarışmaya katılmadım. Bugüne kadar kaç sergi açtınız? (Sergilerin yılla- Katılmamaya devam ediyorum. Bu yüzden sanatsal rı, sergiye verdiğiniz isim başlığı ve içeriği ile birlik- kariyer olarak çok şey de kaybettiğimi düşünürüm te) Sergi dışında kitap ya da belgesel veya başka bir hep. Çünkü yıllardır bir yarışmada aldığın dereceprojeniz var mı? lerle değerlendirilen bir ülkedesin. Ödül aldıysan haber oluyorsun, ya da işlerin izleniyor. Ama ben İlk kişisel sergisimi 1989 yılında “ Dünden bilinçli olarak kamplumbağa-tavşan hikayesinde bugüne”(2) adlı çalışmayla açtım. kaplumbağayı örnek aldım kendime. Böyle bir insanın da doğal olarak hedefleri bitmiyor. 1992 “Yalnızlık ve Dinginlik Üzerine “ (3) 1993 “ Sahnenin Arkasından ve İçinden “ Son olarak fotoğraf severlere söylemek istediği1996 “ Yalnızlık Üzerine “ (3) niz nedir? 2002 “ Zaman İçinde Yolculuk “ (2) 2005 “ Aynı Şehirde Aklar Düşemedi SaçlarıEğer fotoğrafı sanat olarak görüp yola çıktına” (6) larsa, fotoğraf tarihini çok iyi özümsemelerini ve 2005 “Gallipoli 2005 “ (3) en önemlisi kendileri olmaya çalışsınlar diyorum. 2006 “Monocrom Cumartesiler” (3) Çünkü onlardan yer yüzünde bir tane olduklarını 2007 “Ölü Ev” hatırlasınlar. 2007 “Den İZ Kıyısında” (2) 2010” Balık Sırtı Yaşamlar-II(Kepez Balıkçıları” adlı çalışmalarım ise diğer sergilerimdir. www.aykanozener.com Bunların dışında bir çok karma sergiye katıldım. “Doğunun Gizemleri”, “Yalnızlık Üzerine” , “Deliler Bayramı”, “Keşke”, “ Monochrome Cumartesiler”, “Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına”ve “Balık Sırtı Yaşamlar1” ve “Balık Sırtı Yaşamlar-II” adlı gösterilerim bir çok kentte gösterilmiştir. Bir çok Karma Sanat etkinliğinde yer aldım ve bir çok grup çalışmasına katkılar sundum. Son dönemde edit işlemlerini tamamladığım ve yayınlanmasını beklediğim bir çalışmam( Terkedilmiş Masumiyetler) ve urbanizm konusunu işlediğim, çalışmalarını halen sürdürdüğüm başka bir dökümanter çalışmam var. Kendinizi hedeflerini tamamlamış bir fotoğrafçı olarak görüyormusunuz? Böyle bir şeyi düşünmüyorum hiç. Çünkü severek kalpten bir yolculuğa çıktım ben. Bunu bir

17

www.aykanozener.deviantart.com www.aykanozener.wordpress.com


18


19


20


21


22


23


24


25


26


27


28


29


30


31


32


33


34


35


36


37


38


R Ö P O R T A J

Editör: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

39

TİMURTAŞ ONAN 1956 yılında İstanbul’da doğan Timurtaş ONAN, fotoğraf çalışmalarına 1980 yılında başlamıştır. Bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışında yüzden fazla etkinliğe katılmış, ulusal ve uluslararası yarışmalarda jüri üyesi olarak yer almıştır. Sokak Çocukları, Tarlabaşı’nda Neler Oluyor?, Hayali Tacettin Diker, Kramp ve Tarihi Yarımada/Yansımalar adlı kısa filmlerini çekmiştir. Fotoğraflarında daha çok insan ve mekan üzerinde yoğunlaştığı için öncelikle duygu arayan Timurtaş Bey’ le fotoğraf ve fotoğrafçılık üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.


Çocukluk yıllarının bir sanatçının yaşamındaki en önemli dönem olduğu söylenir. Geriye dönüp baktığınızda o yıllarla ilgili ne tür şeyler aklınıza geliyor, gözünüzde ne tür anılar canlanıyor? O yıllar fotoğrafçı kimliğinizi nasıl etkiledi? Çocukluğumu hiç sevmem. Hep sorunluydum. Gerek okuduğum okullarda gerek arkadaşlarımın arasında farklı ilgi alanları olan biriydim. Sanata aşırı ilgim vardı. Hatta ortaokul çağlarımda bir öğretmenimin bu çocuk ressam olacak deyip dalga geçtiğini ve sınıfı güldürdüğünü iyi hatırlarım. İyi aile çocuğu denebilecek biri olmama rağmen dışarıda başka hayatlar olduğunu fark etmiş ve toplumun genel değerlerine aykırı düşebilecek arkadaşlar edinmiştim. Birde müzik tutkum vardı. Bu yüzden 70’li yılların ikinci yarısında yani gençlik yıllarımda İstanbul’un tanınmış Dj’yiydim. Son olarak iki yıllık Londra’da ki eğitim maceram tam bir break down olarak noktayı koydu. Belki de fotoğrafçı kimliğimi bunlar etkilemiş olabilir. Fotoğrafa nasıl ilgi duydunuz? İlk makinenizi hatırlıyor musunuz? 13 yaşındaydım. Babamın Kodak Retinette 1A modeli makinesi ile fotoğraflar çekerdim. Herkes çok beğenirdi. 1971 yılında gördüğüm Antonioni’nin Blow Up adlı filminde ki fotoğrafçı karakteri hoşuma gitmişti. 80’li yıllarda bir tanıdığıma hediye ettiğim fotoğrafı Şahin Kaygun görüp çok beğenince daha da motive oldum. O yıllarda grafik alt yapımın etkisi ile daha çok estetik kaygıları ağır basan, içinde müdahaleler barındıran fotoğraflar yapıyordum. Daha sonraları sokaklarıda bir stüdyo gibi kabul edip, renkli ve siyah-beyaz birebir müdahalesiz seriler çalıştım. Bir süre profesyonel alanda endüstri fotoğrafçısı olarak usta profesyonel Yıldırım Altınok’un asistanlığını yaptım. Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz? Daha çok insan – mekan ilişkisini barındıran fotoğraflar çekmesini severim. Her defasında farklı projeler denediğim için kimi zaman insan hikayeleri kimi zamanda ışğın ve gölgenin kullanımıyla grafik anlatım ağır basar. Bazen kuralcıyımdır.

Bazen de tüm kuralları ihlal ederim. Ben foto muhabiri değilim. Sadece konuya odaklanmayıp farklı bir bakış açısıyla kendi süzgecimden geçiririm. Bu yüzden kendimi belgeselci olarak görmem. 1956 yılında İstanbulda dünyaya geldiniz. Fotoğraf çalışmalarınıza 1980 yılında başladınız. 30 yıllık profesyonel fotoğrafçılık yaşantınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendinizi hedeflerine ulaşmış biri olarak görüyor musunuz? Profesyonel olarak turizm ve endüstri sektöründe birçok iddalı projelere imza attım. Maddi açıdan tatmin edici oldu ama manevi açıdan hiç birşey vermedi. Hele son yıllarda bu mesleği şirketlerde ki patronlar ve satın almacılar elma-armut almakla aynı kefeye koymaya başladılar. Bu yüzden sadece proje bazlı işlere ve kadir kıymet bilen müşterilere hizmet vermeyi prensip edindim. 1990 – 2000 yılları arasında Antalya’da yaşamışsınız. Kentin kültürel yaşamına yaptığınız katkılardan dolayı Antalya Sanat Derneği tarafından ödüllendirilmişsiniz. Antalyada yaşadığınız yıllar fotoğrafçılık hayatınız nasıl etkiledi? Kayıp bir on yıl. Tamamen alan hiçbir şey vermeyen bir şehir. Sadece doğa güzelliği yetmiyor. 90’lı yılların başında Antalya’da sanat alanında birçok değerli insan yaşıyordu. Sonunda hepsi Ankara yada İstanbul’a döndü. On yıl içinde Kaleiçi Satılık, Elmalıda Yaşam, Akseki’de Sonsuzluk ve Toroslarda isimli projeler gerçekleştirdim. Zaman zaman bunları İstanbul, Adana gibi diğer şehirlerde paylaştım. Maalesef Antalya’da ki yerel yönetimlerin ve halkın ilgisizliği sonucu kitaplaşamadı. Dolaplar dolusu dia turşusu kurmuş oldum. Bunları kazanç sayabiliriz. Antalya Fotoğraf Günleri’ni başlattım. İstanbul’a döndükten sonra bu etkinlikte devam etmeyip, unutuldu gitti. Ayrıca bana ödül veren sanat derneğide kapandı. “İyi bir fotoğrafı” nasıl tanımlarsınız? Fotoğraflarınızda özellikle dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir? Fotoğrafçılığın farklı türleri var. Ben daha çok

40


insan ve mekan üzerinde yoğunlaştığım için öncelikle duygu ararım. Fotoğraf diğer sanat dallarında olduğu gibi kendini ifade etme biçimidir. Bunun yanısıra teknik bilgide gerektirir. Özellikle farklı bakış açıları sergileyen fotoğrafçılar daha çok ilgimi çeker. Fotoğraflarınızın çoğunda, insan figürünün ön planda olduğunu gözlemliyoruz. Neden insan ? İnsanları fotoğraflarken neler hissediyorsunuz? Her insan ayrı bir dosyadır. Sokaklarda ki insan hikayeleri çocukluğumdan beri ilgimi çekmiştir. Ben hep insan yaşantıları üzerinde yoğunlaştım. Belki de sinema ve edebiyata olan ilgim yüzündendir. Çehov, O’Henry, Panait Istrati gibi yazarlar, Vittorio de Sica, Federico Fellini, Sam Peckinpah gibi yönetmenler gençlik yıllarımda beni etkilemiş olabilir. Turizm ve endüstri fotoğrafçılığı da yapıyosunuz. Art Studio isminde turizm tanıtım ajansınız var. Biraz bahseder misiniz? Yaklaşık 25 yıldır Türizm ve Endüstri üzerine yoğun faaliyet göstermekteyiz. Türkiye’de bir çok prestijli otel zincirlerinin spa, F&B, golf ve outletlerinin imajlarını, hava fotoğraflarını, tanıtım filmlerini çekiyor, grafik tasarımlarını yapıyoruz. Son yıllarda sanatsal projeler üzerinde yoğunlaştık. Efsanevi Türk Rock grubu Kramp’ın hikayesini anlattığınız “Kramp”, Hayali Tacettin Diker’in yaşamı ve Karagöz sanatı üzerine kısa bir belgesel olan “Hayali Tacettin Diker” ve tinerciler çetesi gibi gösterilip toplumun kanayan bir yarası haline gelen sokak çocuklarının gerçek yaşamını anlattığınız “Sokak Çocukları” adında belgesel çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Sizi belgesel çalışmalarına yönlendiren nedir? Film yapmak aklımın köşesinde vardı. Fotoğraf çalışmalarım sırasında tanıştığım sokak çocukları ile yakınlaşmam sonucu konunun bize medyada yansıtıldığı gibi olmadığını anladım. Yüz yüze sorunları birde onlardan dinlemek arzusuyla “Sokak çocukları”belgeselini çektim. Daha sonra Tarlabaşı sakinleriyle birlikte Tarlabaşı projesiyle ilgili İroni dolu olan “Tarlabaşında neler oluyor?” belgeselini çektim. Unutulmaya yüz tutmuş Karagöz sanatına olan ilgim yüzünden bir Karagöz belgeseli çekmeye başladım. Cengiz Samsun adındaki genç Karagöz

41

ustasının vasıtasıyla Hayali Tacettin Dikerle tanıştım. Bütçesizlik nedeni ile büyük belgesele devam edemedim. Sadece Tacettin bey ile olan kısmı kurguladık. Tacettin diker 80’li yaşlarda hala gençlik heyecanlarını kaybetmemiş büyük bir üstad. Kramp belgeseli de; Eski bir Rocker olmamdan dolayı aklıma geldi zannedersem. Çok takdir ettiğim müzisyenler olan Kramp elemanları ile çalışmak çok güzeldi. Belgeseli çekerken grubun isim babası Nuri Kurtcebe, Aptülkadir Elçioğlu (Namı diğer Aptülica), Güven Erkin Erkal, Murat Beşer gibi isimlerle tanışmak heyecan vericiydi. Tarihi yarımada/Yansımalar adlı belgeselimide aynı isimde fotografik çalışmama paralel olarak gerçekleştirdim. “Tarihi Yarımada/Yansımalar”, “İstanbul Blues”, “Türk Fotoğrafçılar Kütüphanesi 30” ve “Beyoğlu Geceleri”, adında dört kitaba sahipsiniz. Bir çok fotoğraf sanatçısının kalıcı olabilmek adına arzu ettiği bir düşünce. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Fotoğrafın kalıcı olabilmesi için kitaplaşması çok önemli. Batıda fotoğrafın başlangıcından beri arşivcilik, kitaplaşma konusu ciddiye alınmış ve fotoğrafçıların eserleri tüm dünyaya yayılmıştır. Türkiye’de ise fotoğraf halen bir kritere oturmamıştır. Fotoğrafçıların kitapları basılmalı, eserleri yurtdışına açılmalı, fotoğraf vakıfları kurulup bir bellek oluşturulmalıdır. Fotoğrafçılık yaşantınızda bir çok insanla tanışmış ve fotoğraflamışsınızdır. Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? 2000’li yılların başında İstanbul’a döndüğümde Dolapderede ki romanlarla olan çalışmalarımı sürdürürken aynı mahallelerde 80’li yıllarda çektiğim fotoğrafları, bastırıp götürdüm. Fotoğraflarda ki çocuklar büyümüş, bazı yaşlılar vefat etmişti. Bu insanların o anda ki heyecanlarını ve duygusal tepkilerini unutamıyorum. Bugüne kadar kaç sergi açtınız? (Sergilerin yılları, sergiye verdiğiniz isim başlığı ve içeriği ile birlikte)


Seçme Sergileri Kişisel Sergiler Değişmeyen Yönleriyle İstanbul İFSAK 12.İstanbul Fotoğraf Günleri Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, İstanbul, 1996 Kaleiçi Satılık Koç Allianz Fotoğraf Evi, İstanbul, 2003 Uluslararası Kültürel Miras Çağdaş Sanat Etkinliği Kapsamında Antalya Kaleiçi Duvarları, 2003

Karma Sergiler Sonsuz Görüntüler: Timurtaş Onan - David Cregeen Heykel - Fotoğraf Sergisi The Royal Geographical Society, Londra, 2007 Positions – Directions: Küratör: Tamer Serbay Beyoğlu Geceleri Projeksiyon İşi Türk, Alman, Japon Sanatçılarla Brünsbüttel Stadt Gallery, Dithmarschen, Almanya, 2005

Türkiye Kavşağı : Kürasyon: Timurtaş Onan Sonsuz Görüntüler 7 Türk Fotoğraf Sanatçısı, Ville des Rennes, İzmir Sanat Merkezi, İzmir, 2004 Fransa, 2007 Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi, Ankara, 2004 Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Nekropolis (Enstalasyon) : Timurtaş Onan-TaMerkezi, Konya, 2004 mer Serbay İFSAK İbrahim Zaman Sergi Salonu, İstanbul, Charlotenburg Müzesi Berlin, 2007 2005 Tokyo Art Museum, Tokyo, 2009 Beyoğlu Geceleri – Enstalasyon Fransız Kültür Merkezi, İstanbul, 2006 Atina Fotoğraf Ayı Kapsamında Artower Clio Galeri, Atina, 2007 Dolapdere Zamansız : 8 Nisan Dünya Çingeneler Günü’ne İthafen Bulgaristan Kültür Bakanlığı Tarafından Düzenlenen “Focus on the Life of Roma in Europe” adlı Uluslararası Etkinlik Kapsamında Sofya, 2006 Beyoğlu’nda Kar Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi, İstanbul 2009 AFAD Sergi Salonu, Adana 2010 İstanbul Blues Fransa’da Türkiye Mevsimi Kapsamında Od’A Ouvroir’d Art Sanat Galerisi Sainte Pulcherie Fransız Lisesi, İstanbul, 2009 Beyoğlu Neoclassic Dortmund Kültür ve Sanat Tarihi Müzesi, Dortmund, Almanya, 2010

Balkanlarda Işık ve Gölgeler Helen Kültür Vakfının Düzenlediği 8 Balkan Fotoğrafçısının Eserlerinden Oluşan Sergi (Türkiye’yi Temsilen) Hellenic Foundation for Culture, Belgrad, 2009 Fundatia Culturala Greaca, Bükreş, 2009 Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi İstanbul, 2010 Galeri Kara, Ankara, 2010 Güzelyalı Kültür Merkezi Sanat Galerisi, İzmir, 2010 Fransa’nın Rennes şehrinde gerçekleştirilen yedi Türk fotoğraf sanatçısının eserlerinden oluşan “Türkiye Kavşağı” sergisi ve beş Türk, beş Yunanlı sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen ‘Birlikte Varoluş’ adlı sergilerden biraz bahseder misiniz? Ville des Rennes Belediyesi sponsorluğunda Türk Fotoğrafından bir kürasyon yapmam istendi. Bunun üzerine İbrahim Zaman, Yusuf Tuvi, İzzet Keribar, Nadir Ede, Haluk Uygur, Sadık Demiröz’ü biraraya getirerek sergiyi hazırladım. Şehrin metrosunda sergiyi açtık. Küratörlüğünü Magda Michailidou ile birlikte

42


yaptığım Birlikte Varoluş adlı fotoğraf sergisi Altınkoza’nın ve AFAD’ın desteği ile Türk ve Yunan fotoğrafçıları bir araya getirdi. Sergide Yunanlı fotoğraf sanatçıları; Georgios Depollas, Giannis Dimou, Periklis Alkidis, Stelios Efstathopoulos, Takis Roidakis ile Türkiye’den Maruf Şinik, Reha Bilir, Sadık Demiröz, Haluk Uygur ve benim fotoğralarım yer almaktaydı.

sosyete, talk showcular fotoğraf sanatçısı oldu derken türkücülere geldi sıra. Bu kadar yıldır nerdeydiler. Popüler kültür böyle birşey.

Magda Michailidou ile ilk tanışmam beni Bulgaristan’da Dünya Çingeneler Günü münasebetiyle yapılan “Roma Life in Europa” adlı etkinliğe davet etmesiyle oldu. Ayrıca 2009 yılında Helen Kültür Vakfının düzenlediği “Balkanlar’da Işık ve Gölgeler” adlı sergiye diğer Balkan ülkelerinden 7 fotoğrafçı ile Türkiye’yi temsilen katıldım.

Bu tür medyatik olaylara prim vermeyin. Sanat yolunda rekabetiniz kendinizle olsun.

Dijital fotoğraf teknolojisini ne sıklıkta kullanıyorsunuz?

Sanat uzun tanrım, hayat ne kadar kısa!

Dijital teknoloji çıktığından beri profesyonel işlerde ve sanat çalışmalarımda kullanıyorum. Bunun yanısıra birçok analog projede gerçekleştirdim. Son olarak bizim aracılığımızla fotoğraf severlere söylemek istedikleriniz nelerdir? Fotoğraf bir sanat dalıdır. Kolaycılığa kaçmamak lazım. Fotoğraf sitelerinde yapılan kimi eleştiriler kişilerin yanlış yönlendiriyor. Buralarda eleştiri yapan bazı kişilerin fotoğraf bilgisi ve sanatsal alt yapıları nedir? Bilinmemektedir. Fotoğraf yarışmaları fotoğraf sanatına destek gibi görünsede yarışma fotoğrafçılığı diye bir şey yaratılmış oldu. Yarışmalarda alınan para ödülleri yüzünden herkesi hırs basıyor galiba.Yarışma için fotoğraf çekilmez ,katılmayın demiyorum arşivinizde varsa gönderirsiniz sergilenirse hoş bir paylaşımdır.Ama sizin fotoğraf sanatındaki yerinizi belirlemez. Yarışmayla fotoğraf sanatçısı seçme saçmalığı var birde. Bu sanata ve sanatçıya hakarettir. Fotoğraf sanatçısı olabilmek için 5 – 6 fotoğraflık portfolyodan fazlası gerekir. Bunu seçebilmek içinde fazlası gerekir. Fotoğraf sanatı trend olduktan sonra bütün

43

Yıllarca Türk Fotoğrafını yurtiçi ve yurtdışında temsil etmiş bunun mücadelesini vermiş insanlar var. Bu kişilerin 25 yılda başaramadığını bir haftada başarıyorsun. PR’ın gözünü seveyim.

Goethe

http://timurtasonan.com/


44


45


46


47


48


49 51


50


51


52


53


54


55


56


57


58


59


60


61


62


P O R T F O L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

63

SAMET GÜLER

1978 İstanbul doğumlu olan Samet Güler Marmara Üniversitesi Spor Akademisi mezunudur. Fotoğraf hayatında’ Erkeklik İstisnai Bir Durum’ adlı yarışmada 5 ülkede değer bulan fotoğraf ödülüne layık görüldü. Ayrıca bir çok karma sergide de fotoğraflarını sergiledi. Biz de başarılarının devamını diliyoruz.


Hayatta insanların dönüm noktası denilen anları olduğuna en başından beri inanmışımdır. Dönüm noktası kimine göre iyi, kimine göre kötü olarak gercekleşir. Belki de siz nasıl görmek isterseniz öyle... ”Öncesi” ve “sonrası” ne kadar rahat yazılabiliyor değil mi? Halbuki içinde bir hayat taşıyan muhteşem kelimeler... Ben hayatımdaki bütün “önceleri” fotoğrafsız yaşadığım için birer hiç sayıyorum. Fotoğraf sayesinde edindiğim dostluklar ve bana fotoğrafın verdiği güzel duygular; unutmadığım anlardandır... Şimdi zamana attığım her MÜHÜR , hiç saydığım hayatın bana geri dönüşü olan bir yanıdır... Neden fotoğraf diye sorulduğunda, hemen aklıma küçüklüğümde geçen ufak hikayeler geliyor. Bunun sorumlusu devamlı hoş şakalar ve muziplikler yaptığım çocuk doktoru olan kardeşim... Doğadaki güzel renklerin sebebini bana her sorduğunda bende hep hayal gücüne yönlendirirdim onu. Halbuki böyle olmadığını ikimizde biliyorduk. Bir gün arkadaşı olan bir psikologla sohbet etmemi sağladı, bu sohbetin ardından fotoğraflarımın böyle oluş sebebi beni de çok etkiledi ve duygusal bir bağ olması beni biraz daha bu renklere ve fotoğraflara itti... Küçüklüğümde annem bel rahatsızlığından dolayı 2 kez operasyon geçirdi. Evimiz ufak olduğu için annemi televizyonlu odaya bakım için yatırdık. Bilirsiniz çizgi film saatleri o zamanlarda hep erken olurdu ve biz annemiz uyanmasın diye masal dünyamızdan ödün verdik... Bazen bunun için bile mutlu olabiliyorum çünkü o zaman izleyemediğim masalları şu anda kendim çevirebiliyorum ve bu benim çok hoşuma gidiyor... Çok konuşmasını severim. Ufak kelimeler ve ufak anlamlar her zaman okuyucuyu daha çok mutlu eder diye düşünüyorum ve sohbetimi merak edenlere açık kapı bırakıyorum... Sevgili okurlara şimdiden sevgiler , en kısa sürede görüşmek dileğiyle.. Samet Güler....

64


65


66


67


68


69


70


71


72


73


74


75


76


77


78


79


80


81


82


ZİYA ÇANKAL

P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

83

01.09.1981 Bekilli Denizli doğumlu olan Ziya Çankal Endüstri Meslek ve Teknik Meslek Lisesi mezunudur. Fotoğrafla ilgili herhangi bir topluluğun içinde bulunmamış kendi kendini geliştiren fotoğrafçı arkadaşımıza bundan sonraki hayatında başarılar diliyoruz.


Fotoğrafla ilk tanışmam; İlkokul döneminde, yaz ayında, vakit geçirmek için fotoğrafçı stüdyosuda çırak olduğum işyerinde başladı. Daha sonra o zamanlar mahallemizin bakkal amcasında hediye kazandıran kuralar olurdu. Kağıttan bir yer seçerdiniz, orayı bakkal amcamız kazırdı ve rakamın karşısında yazılı olan hediyeyi verirdi. İşte ilk fotoğraf makinemi o zaman edindim… Basit bir makineydi ve çok hoşuma gitmişti. Sonra yaşam telaşı beni fotoğraftan oldukça uzaklaştırdı. Okul, iş, güç, hayat planları, kariyer, vs... Derken tekrar digital compact makine ile çekmeye başladım. Zaman geçtikçe artık DSLR bir makine almaya kadar vermiştim ve Olympus marka ilk DSLR makinemi 2010 yılında aldım… Makinenin bütün tanıdığı imkanlarla çekmeye başladım. Çektikçe daha fazla sonuç istedim. 2. DSLR makinemi Canon 60D aldım… Bu sefer bırakmaya niyetim yok, uzun soluklu bir yol olduğu için emin ve sakin adımlarla ilerlemek istiyorum. Fotoğraf sayesinde detaylara çok takılmaya başladım. Aslında her şeyin göründüğü kadar basit olmadığının, olağanüstü bir gücün her şeyi kusursuz yarattığını gördüm. O vizörden bakıp başka bir dünyaya adım atmak gibi bir şey fotoğraf benim için... Fotoğrafın bir hikayesi olmalı, birilerin hikayesini anlatmalı. Çekenin, çekilenin... Anlamı olmalı. Çektiğim fotoğraf yüzümde parmaklarının izini çıkartacak kadar tokat gibi sert olmalı ve etkilemeli... Fotoğraflarda ayrım yapmıyorum ama zor şartlar altında çekilen fotoğraf hoşuma gidiyor. Emek ve zaman sarf edilen fotoğraflar benim için daha kıymetli oluyor ve daha çok beğeniyorum. Kendimi yorgun hissettiğim zamanlarda kendime bulduğum o küçük delikten başka bir dünyaya adım atıyorum... Daha çok fotoğraf için www.ziyacankal.com Fotoğrafçılık hakkında daha fazla bilgi için; www.ziyacankal.wordpress.com İlginize teşekkür ederim, saygılarımla...

84


85


86


87


88


89


90


91


92


93


94


95


96


97


98


PELLE LANNEFORS

P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Cansu BAYRAM ~ cansubayram@6gendergi.com

97

Ölmenin zor olduğu ayda, fotoğraflarıyla kolay kolay akıldan silinmeyecek Pelle Lannefors’a yer verdik. Västerås kasabası’ndaki çocukluğu, evlerin çatılarına çıkma ve yaramazlıkta kendini geliştirmenin yanı sıra ruhunu beyaz kağıda rengarenk boyalarla yansıtmakla geçti. On iki yıl sonra, Pelle, Stockholm’e taşındı ve itfaiyeci olarak çalışmaya başladı. Ancak ruhundaki dünyayı görme ateşini söndüremeyen Pelle, beş yılını dünyayı gezerek geçirdi. Fotoğraf tutkusu, işte bu yıllarda ortaya çıktı. Manzara, portre ve vahşi yaşam fotoğraflarını kapsayan geniş bir yelpazesi olduğunu belirtiyor..


98


Kendini geliştirmenin gerekliliğine inanan Pelle, çevresindekilerin de cesaretlendirmesi ile, Stockholm’de Kulturama Sanat Okulu’nda okumaya başladı. Başkentte bir yıl geçiren Pelle, Småland’daki Gamleby Fotoğraf Dergiciliği ve Reklamcılık Okulu’na geçiş yaptı. Teorik bilgisinin yanı sıra, bakış açısını da ilerletmek için serbest fotoğrafçı olarak çalışmalarına devam ediyor.

99


100


101


“Fotoğraf, kendimi ifade etme yolum, benim ilacım.. Aslında işim gücüm fotoğraftır benim.” diyen Pelle, hiçbir zaman kelimelere hükmedemediğini ancak imgeleme ve fotoğraflamanın doğal yeteneği olduğunu söylüyor. 102


103


104


“Işık, imgeye ulaşmak ve o duyguyu yansıtmak için bir kapı aralıyor insana. Fotoğraf makinenin önünde ne olduğu önemli değil... Eğer doğru ışığı elde edemiyorsan, istediğin duyguyu veremiyorsun fotoğrafa. Işığın verdiği duyguyu artırmak için siyah beyaz tercih ediyorum ya da renklerle oynuyorum. Fotoğraf çekerken sessiz bir ortamda çalışıyor ve sadece fotoğrafa odaklanıyorum. Bırakıyorum fotoğraflarıma bakan kişiler, kendi gözlemleri ve deneyimleri sonucunda yorumlamasın ve duygularına göre müziği uydursun.

105


106


Fotoğraflara baktığımızda, çekim esnasında fotoğrafçının gözünden görürüz fotoğrafı. Fotoğrafçının gördüğünü görürüz ancak hissettiklerimiz aynı olabilir mi? Bence her gözlemci, kendi hayat deneyimleri, değerleri ve inançlarına bağlı olarak yorumlar fotoğrafı. “ diyor Pelle Lannefors. www.lannefors.com sitesinden Pelle Lannefors’un çalışmalarına göz atıp, “hissi senetler”inize göre fotoğraflara değer verebilirsiniz. 107


108


6

G

E

N

D

E

N

Yazan: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

Görünen’ in Sonrası Yüzlerdeki hüznü yakalamak... Ya da içten bir gülüşü, umudu, doğallığı... Kalplerden geçenlerin yüzlerdeki yansımaları... Sanki o anda o yerde bulunması gerekiyormuş gibi, başka bir yerde olsa her şey bir anda tılsımını kaybedecekmiş gibi, kabullenmişlik içerisinde oturmak, büyüyü bozmamaya özen göstererek... Bir şeyleri beklemek neyi beklediğini bile bilmeden... Hafif bir tebessümün neden olduğu, dudağın kenarındaki küçük kıvrımı farketmek ya da... Umutsuzluğa düşmekten yorulmuş gözlerdeki umut parıltılarının arayışına çıkmak belki de... O kadar siyahın ve beyazın içinde renklerin de var olmasını dilemek, ummak... Belki de güzel anlar paylaşılmış, telaşsız, sevgi konusunda hiçbir endişenin duyulmadığı bir günün ardından gözlerdeki sıcacık mutluluğu an’a sabitlemek... Kendini denizle özdeşleştirmek... İçimizdeki fırtınanın aslında hiç de uzakta olmadığını anımsayarak sadece uygun anı bekliyormuş gibi zamanı beklemek bir deniz kıyısında... Doğanın muhteşem renklerine bırakıp kendini, renklerin o güzelim sıcaklığını duyumsamak... Güneşi sırtında hissetmek... Doğaya dokunmak, doğanın kendine dokunmasına izin vermek... Güneşin o güzelim ışıltılarının alıp götürmesi seni o andan ve kendinden çok uzaklara... Ve aynı anda rüzgarı hissetmek... Tek bir karenin anlatacağı bir çok şeyi kelimelere dökme uğraşında kaybolmak aslında... Hepsi bu... Not : Ayşe HORASAN’ a , Damla UYAR’ a, İlayda UYAR’ a ve Gizem KARACİN’ e sonsuz teşekkürlerimle...

109


110


111


112


113


114


115


116


117


118


119


120


T

E

M

E

L

B

İ

L

G

İ

L

E

R

Editör: Büşra UĞUR ~ busra@6gendergi.com

121

Herkese Merhaba, Güneşin kendini iyice ortaya çıkardığı şu günlerde yaşamsal telaşların arasından sıyrılıp fotoğraf konuşmak, düşünmek, çekmek, izlemek ve yazmak iyi geliyor insana; şimdi yazmaya başlayınca bunun daha çok farkına vardım. Yazılanların okunması, beğenilmesi, işe yaraması da başka iyi duygular getiriyor. Geçen sayımızda ışıkla boyama konusunu Fenay ULU’nun anlatımı ve fotoğrafları ile işlemiştik. Sizlerden gelen yorumlar ve beğeniler ile yaptığımız çalışmaya olan motivasyonumuz daha da arttı. Işıkla Boyama konusuna gösterdiğiniz ilgi sebebiyle bu ay bir başka fotoğrafçı konuğumuz; Nadire GÜNDAY, ışıkla boyama konusundaki birbirinden güzel çalışmalarını bizlerle paylaşacak. Kendisine buradan tekrar çok teşekkür ediyoruz. Bu ay ele alacağımız bir başka konu ise, yine fotoğrafın olmazsa olmazı, ışığın bir başka kullanım şekli ile oluşan bir teknik olan: “Ters Işık”. Işığın alışıla gelmişin dışında kullanılması ile oluşan bu teknik ile güzel silüet ve gölge fotoğrafları çekebiliriz. Ters ışık tekniğini küçük ayrıntılar ve bol fotoğraflar ile ele alalım. Fotoğraf çekme konusunda birçoğumuzun öğrendiği en temel şey, ışık kaynağının arkaya alınması kuralıdır. “Işığı arkana al, kadrajını ayarla ve düğmeye bas” sözleri fotoğrafla yeni tanışanların kulağına küpe edilmiştir. Aslında ışığın kullanımı çeşitlendirilerek etkileyici ve özgün kareler çekilebilir. Fransızcada “Contrejur” olarak “ışığa doğru” kavramı ışığı karşımıza alıp oluşturduğumuz konuları tanımlar. Bu çalışmalarında ışık kaynağı konunun arkasından objektifimize doğru gelmeli, konuyu arkadan aydınlatmalıdır. Arkadan ışık alan konumuzun objektifimize görünen kısmı karanlık bir görüntü oluşturur. Oluşturduğumuz konunun gölgesi objektife doğru düşer. Kompozisyonumuza bu gölgeyi kullanarak da zenginlik katabiliriz. Objenin arkasından gelen ters ışığın kullanımı, biraz zorlu olabilir ama ortaya çıkacak sonuçlar etkileyici olacaktır. Işık kaynağı karşımızda yaptığımız çekimlerde dış alanlarda patlama olmaması için pozlama ölçümüne dikkat etmek gerekir. Yani pozlama ölçümü ters ışıkta belirgin çıkması istenen alana göre yapılan enstantene ve diyafram değerini kullanmaktır. Silüet fotoğrafları için ışık doğrudan konunun arkasından gelmelidir ve konunun arkasında kalmalıdır. Pozlama ölçümünü doğrudan ışık kaynağından yaparak konu üzerindeki gölgelerin artmasını ve konunun büyük çoğunluğunun kararmasını sağlar. Yani pozlama ölçümünü ışıklı bölgeden alıp kilitleyecek ve sonra istediğimiz yerde netleme yaparak fotoğrafı çekmeliyiz. Böylece konunun dış hatları belirgin olur ve tam anlamıyla bir gölge gibi görünmesi sağlanır. Bu durumlarda dikkat etmemiz gereken şeylerden birisi de gölgelerin üst üste gelmesidir. Sade bir anlatımla etkileyici kareler oluşturmak için ters ışık kullanmak çok yerinde bir çekim tekniğidir. Seçtiğimiz fotoğraflarla bu teknik ile oluşturulmuş karanlık ama çarpıcı ve yalın fotoğraflara göz atalım.


122


123

Fotoğraf: Berat GÜNER


124

Fotoğraf: Berat GÜNER


125


126


127

Fotoğraf: Berat GÜNER


1961 yılında AYDIN- Karacasu’ da doğan Nadire Günday, Aydın Vergi Dairesi Başkanlığında görev yapmaktadır. Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Temel Eğitim kursu, İFOD ve NAFOD eğitim kurslarına katılmıştır. Şu an halen BUFSAD ve KUFSAD üyesidir. Çömlekçiler, Çingeneler ve Işıkla boyamadan oluşan projeleri bulunmaktadır. Bir çok karma fotoğraf sergilerinde yer almıştır. 2011 Sami Güner kupası elemesinde 3. tura atlamış olan Nadire Hanım’ ın ulusal ve uluslarası bir çok ödül ve sergilemeleri bulunmaktadır. 128


129


130


131


132


133


134


135


136


137


138


139


140


141


142



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.