Hazırlayan: Hande BÜYÜKKEMAHLI ~ hande@6gendergi.com SONY’ den Amatörler İçin Profesyonel Çözüm: NEX-3 ve NEX-5 Optik bakaç ve ayna barındırmayan kompakt gövde, APS-C boyutlu algılayıcı, değişebilir objektif sistemi, amaca uygun objektifler ve aksesuarlardan oluşan NEX karşınızda!
NEX-5’in boyutu NEX-3’e göre daha ince ve küçük ayrıca daha kullanışlı bir tutacağa da yer verilmiş. NEX-3 benzer çizgileri taşısa da küçük kardeş olmanın verdiği dezavantajla bazı tasarım farklılıklarına uğramış. Yine de her iki gövdenin de birbirinden oldukça uzak olmadıklarını söyleyebiliriz.
H
A
B
E
R
L
E
R
Değişebilir objektifli kompakt makineler olan NEX-3 ve NEX-5, optik bakaç, perde ve ayna barındırmamaları sayesinde oldukça küçük boyutlarda. Perde ve aynanın yokluğu her ne kadar fotoğraf çekerken meydana gelen sarsıntıları ortadan kaldırmış olsa da, serinin boyutlarını küçük tutmak adına sarsıntıyı giderme işi objektife devredilmiş. Gövde tasarımında magnezyumun kullanılması hafiflik sağlarken sağlamlık hissini de artırmakta.
DSLR kullanıcıları ya da kompakt gövdelerden daha fazlasını bekleyenlerden yola çıkılarak üretilen NEX serisinde, Sony’nin Exmor APS HD olarak adlandırdığı 23,4 x 15,6 mm{APS-C} boyuta sahip, 14,2 milyon piksel kayıt kapasiteli CMOS algılayıcı kullanılmış. Video kaydı ve hazır çekim seçenekleri dışında teknik bir farklılık barındırmayan gövdelerden NEX-5, AVCHD ile 1920 x 1080i 60/50fps (17Mbps) video kaydını, NEX-3 ise MP4 1280 x 720p 29.97fps (9 or 6 Mbps) video kaydını olanaklı kılmakta.Gövde boyutlarının küçüklüğü Alpha yerine E-Mount adı verilen yeni objektif yuvasının kullanılmasına ve ona uygun objektiflerin tasarlanmasına neden olmuş ve bu nedenle Alpha objektif yuvasının desteklediği Konica, Konica-Minolta ve Alpha serisi objektifler “NEX” üzerinde kullanılmak istenildiğinde LA-EA1 adlı çeviriciye ihtiyaç duyulmakta. Bir DSLR gövdeye veya sınıfındaki benzer makinelere göre oldukça az kontrol öğesi bulunduran tasarımına karşı makineyi tamamen “manuel” olarak kullanmak mümkün. Tasarımdan kaynaklanan yer darlığı nedeniyle aynı anda harici mikrofon, optik bakaç ve flaş kullanımına imkan vermemektedir.
1
3 inç büyüklüğünde tasarlanmış, 80 derece yukarı / 45 derece aşağı dönebilen LCD ekran ise elektronik bakaç eksikliğini bir nebze de olsa azaltmakta. NEX serisi küçük olsa da üst seviye kompakt makine almak isteyenlerin tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla yerine getirebilecek nitelikte.
2
Alpha NEX-3: • • • • • • • • • • • • • •
Exmor APS HD Cmos (23.4x15.6mm) algılayıcı ile 14.2 milyon piksel kayıt Bionz imaj işlemcisi E objektif yuvası ISO 200 - 12800 algılayıcı ışık duyarlılığı 1280 x 720p 29.97fps (9 veya 6 Mbps), 640x480 29.97fps MP4 video kayıt 2.3fps ardıl kayıt 10x dijital yakınlaştırma yetisi 25 noktalı otomatik netlik sistemi 49 noktalı ışık ölçüm sistemi 3 inç büyüklüğünde, 921000 piksel, 800 yukarı/450 aşağı hareket edebilen XtraFine TruBlack LCD Usb 2.0, HDMI Siyah, gümüş ve kırmızı renk seçenekleri 17.2 × 62.6 × 33.4 mm boyutlar 239gr ağırlık
Alpha NEX-5: • • • • • • • • • • • • • •
3
Exmor APS HD Cmos (23.4x15.6mm) algılayıcı ile 14.2 milyon piksel kayıt Bionz imaj işlemcisi E objektif yuvası ISO 200 - 12800 algılayıcı ışık duyarlılığı 1920 x 1080i 60/50fps (17Mbps) AVCHD, 1440 x 1080p 30/25fps (12Mbps) MP4 video kayıt 2.3fps ardıl kayıt 10x dijital yakınlaştırma 25 noktalı otomatik netlik sistemi 49 noktalı ışık ölçüm sistemi 3 inç büyüklüğünde, 921000 piksel, 800 yukarı/450 aşağı hareket edebilen XtraFine TruBlack LCD Usb 2.0, HDMI Siyah ve gümüş renk seçenekleri 110.8× 58.8 × 38.2 mm boyutlar 229gr ağırlık
NEX Serisi İle Uyumlu Lensler Sony E 18-200mm F3.5-6.3 OSS: • • • • • • •
35mm”de 27-300mm”ye eşdeğer odak aralığı 76-8 ° görüş açısı f3.5-6.3, f22-f40 7 bıçaklı diyafram 0.3-0.5m min. netlik mesafesi 75.5mm × 99mm 524gr
Sony E 18-55mm F3.5-5.6 OSS: • • • • • • •
35mm”de 27-82.5mm”ye eşdeğer odak aralığı 76-29 ° görüş açısı f3.5-5.6, f22-f32 7 bıçaklı diyafram 0.25m min. netlik mesafesi 62.0mm × 60mm 194gr
Sony E 16mm f 2.8: • • • • • • •
35mm”de 24mm”ye eşdeğer odak aralığı 83 ° görüş açısı f2.8-22 7 bıçaklı diyafram 0.24m min. netlik mesafesi 62.0mm × 22.5mm 67gr
4
Samsung NX100 İle Rekabet Sürüyor “Ayna barındırmayan objektifi değişebilir makineler arasında NX serisiyle yeralan Samsung, yola bakaç barındırmayan bir modelle devam ediyor.” Sony’nin NEX serisi ile katıldığı ve gün geçtikçe rekabetin arttığı ayna barındırmayan fakat DSLR gövdeler gibi objektifi değişebilen kompakt gövdelerde bu kez bayrağı Samsung NX100 ile devralıyor. Kompakt makinelerin çoğunda ve özellikle de SLR benzeri kompaktlarda görmeye alışık olduğumuza yakın bir fonksiyon sunan i-Function, üzerinde İFN düğmesi barındıran objektiflerle örtücü hızı, diya objektifin diyafram ve pozlama telafisni, netlik halkası üzerinden kontrol etmeye olanak tanıyor. Makineyle birlikte duyurulan iFN düğmesine sahip 20mm F2.8 ve 20-50 mm F3.5-5.6 ED dışında 2011’in ilk çeyreğinde 60 mm Macro ve 18200 mm odak aralıklı objektiflerin, ikinci çeyreğinde ise 16mm, 85mm ve 16-80mm odak aralıklarına sahip objektiflerin duyurulması bekleniyor. APS-C boyutlu CMOS algılayıcısıyla 14,6 milyon piksellik fotoğraf çekebilen NX100, 720p videoları H.264 olarak kayıt edebiliyor, harici flaş yuvasına GPS ve elektronik bakaç aparatları takmaya olanak sağlıyor. 3 inç boyutlu AMOLED ekran barındıran gövde, kullanıcıya maksimum ISO 6400 seviyesinde fotoğraf çekmesine izin veriyor.
Teknik Özellikler: •APS-C boyutlu{23.4 x 15.6mm} CMOS algılayıcı ile 14,6 milyon piksel • 720p, H.264 video kayıt • NX objektif yuvası • ISO 100-6400 algılayıcı ışık hassasiyeti • 3 inç, VGA AMOLED ekran • SD/SDHC kart desteği • Opsiyonel GPS10 ile birlikte coğrafi etiket desteği • 120 x 71 x 35mm • 282gr
5
Standard Zoom 20-50mm F3.5-5.6 ED
GPS10
• 35mm eşleniği 30,8-77mm olan odak aralığı • 8 grupta 9 optik eleman • 1 asferik, 1 ED mercek • Maksimum F3.5-5.6, minimum F22 • 0,28mt minimum netlik mesafesi • 40,5mm filtre çapı • 64 x 39,8mm • 119gr
• 2 AAA pil ile yaklaşık 13 saat çalışabilme • 128MB dahili hafıza • 53 x 66 x 31,8 mm • 61,7gr
Pancake 20mm F2.8 • 35mm eşleniği 30,8mm olan odak aralığı • 4 grupta 6 optik eleman • 1 asferik mercek • Maksimum F2.8, minimum F22 • 0,17mt minimum netlik mesafesi • 43mm filtre çapı • 62,2 x 24,5mm • 89gr
EVF Vizör • 49,7 x 29,7 x 38,5 mm • 23gr • 300 x 224 piksel • 0,83x büyütme • %98 görüş alanı • 17mm göz mesafesi SEF15A Flash • 55 x 45,5 x 73,6 mm • 80,4gr • Gn. 15 • A-TTL • 35mm”de 28mm odak uzaklığı
6
İFSAK 22. Fotoğraf Günleri Başlıyor İFSAK’ ın 1984 yılından bu yana her yıl, 2004’ten bu yana ise iki yılda bir düzenlediği uluslararası organizasyonu İFSAK Fotoğraf Günleri, 1 Kasım - 12 Aralık 2010 tarihleri arasında fotoğraf severlerle buluşmaya hazırlanıyor. Temasının ‘Buluşmalar’ olarak belirlendiği ve bu yıl 22’ncisi yapılacak olan Fotoğraf Günleri, yine yurtiçi ve yurtdışından pek çok sanatçıya ev sahipliği yapacak. Organizasyon kapsamında 14 sergi, 3 gösteri ve 4 söyleşi gerçekleştirilecek.
Yurtdışından gelecek sanatçılar arasında İranlı fotoğraf sanatçısı Peyman Hooshmandzadeh, Ermeni fotoğraf sanatçısı German Avagyan, Ermeni fotoğraf sanatçısı German Avagyan, Danimarkalı fotoğrafçı Birger Bentsen ve Gürcü fotoğrafçı Yuri Mechitov yer alacak. Türkiye’den de Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Beyhan Özdemir’in danışmanlığında 9 öğrencinin kendi buluşmalarının yer aldığı sergi, Sema Özevin’ in ‘Pişmaniye’ sergisi, Yücel Zorlu’nun ‘Bekleyiş’ sergisi ve Çanakkale Üniversitesi’nden Onur Özen’in sergisi, Fotoğraf Günleri’ne renk katacak. Bahçeşehir Üniversitesi öğrencilerinin ‘Mekân ve Sonsuzluk’ sergisi Fotoğraf Günleri’nde yer alacak. Ayrıca Fotoğraf Günleri içerisinde İFSAK’ ın geleneksel etkinliklerinden “Fotomaraton” un 16’ncısı ve “Fotoğrafınla Gel” in 12’ncisi, yer alacak. Program için ayrıntılı bilgi: http://www.ifsak.org.tr/index.php?mid=479 İFOD “Kadın” Fotoğraf Sergisi Ethem Onur Parlar ve Mete Okumuş’ un ortak projesi olan “Kadın” isimli fotoğraf sergisi Avrupa Başkenti İstanbul 2010 bünyesinde düzenlenmekte olan Uluslararası İstanbul Kadın Buluşması kapsamında İstanbul’da. Sergi 5 Kasım 2010 tarihinden itibaren organizasyon süresinde İstanbul Kongre Merkezinde gezilebilir. Program için ayrıntılı bilgi: http://www.ifod.org/ifod/haberler/fotograf-sergileri/kadin-fotograf-sergisi. html
7
Yarışma: Aşk… Her Yerde! Boyner Holding’in bu yıl 5.sini düzenleyeceği ulusal fotoğraf yarışmasının konusu“Aşk”. Aşkı en güzel yorumlayanları ödüller bekliyor. Son katılım 1 Mart 2010. Ayrıntılı bilgi için: www.boyner.com.tr
Bornovanın Belleğine Fotoğraflarla Yolculuk İzmir’in en güzel ilçelerinden olan Bornova’nın fotoğraf sanatının görsel gücü ile tanıtılmasına katkı sağlamak amacıyla Bornova Belediyesi tarafından düzenlenen “Bornova-Kentin Belleğine Yolculuk” isimli fotoğraf yarışması için son başvuru tarihi 26 Kasım 2010. Bornova’nın doğal güzellikleri, geçmişten geleceğe kentsel dokusu ve modern yapısı, fotoğraf sanatı ile yansıtılacak ve seçilen fotoğraflarla Bornova’nın tanıtılması için bir de özel arşiv oluşturulacak.
“Sariyer” Fotoğraf Yarışması Sarı Platform tarafından İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Sarıyer Belediyesi’nin destekleri ile düzenlenen “Sarıyer” konulu fotoğraf yarışması, Sarıyer’in yaşamını ve doğal, kültürel değerlerini tanıtmayı, katılımcıların fotoğraf sanatı yoluyla farklı izlenimler sunarak Sarıyer’in geçmişiyle, bugünüyle, tüm mevsimleriyle, yaşamıyla, kültürüyle geleceğe kalması için arşivleme ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen yarışmaya katılan fotoğraflardan albüm yapılacaktır. Son katılım 26 Kasım 2010. Ayrıntılı bilgi için: www.sariplatform.com www.tulaycellek.com
Doğada Özgürlük Fotoğraf Yarışması Bu yıl Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü tarafından 2.si düzenlenecek olan çiçeği burnunda fotoğraf yarışmasının konusu “Doğada Özgürlük”. Tüm doğa severler fotoğraf makinalarını yanından ayırmasın.Son katılım: 10 Kasım 2010. Ayrıntılı bilgi için: www.zirvedagcilik.net
8
1. Kula Foto Maratonu 1.Kula Foto Maratonu 15-17 Ekim 2010 tarihleri arasında Kula Belediyesi ve Anadolu Fotoğraf Dergisi iş birliği ile Manisa’nın Kula ilçesinde gerçekleşmiştir. 16 Ekim’de güne birlikte kahvaltı yaparak başlayan fotoğrafçılar Kula sokaklarında ve Kula’nın köylerinde zaman geçirerek bütün bir günü fotoğraflamışlardır. Sanatla iç içe olan Kula insanı yaklaşık 200 foto maratoncunun en iyi fotoğrafı elde etmesi için ellerinden geleni yapmışlar ve onlara ikramlarda bulunarak misafirperverliklerini göstermişlerdir. Üç gün boyunca çeşitli aktiviteler eğlenceler düzenlenerek katılımcıların eğlenceli zaman geçirmesi sağlanmıştır. Günümüzde kültürel doku yavaş yavaş kaybolurken Kula tarihi mirasına sahip çıkmış ve bunu adım attığınız her sokakta size hissettirmektedir. Kula’da günümüzde artık yavaş yavaş kaybolan zanaatlara rastlamak mümkündür. Semercilik, kalaycılık, demircilik, bakırcılık, bunlardan yalnızca bir kaçıdır. Bu işlerle uğraşan zanaatkarlar, artık çırak yetişmemesini ve modern gereksinimleri karşılayamaması nedeni ile mesleklerinin yavaş yavaş kaybolduğunu belirtmektedirler. Kula Evleri “Türk Evi” olarak tabir edilen mimarisi ve süslemeleriyle Osmanlı Sanatı’nın başarılı örnekleri arasındadır. Bu evler genellikle iki katlı olup ahşap olarak inşa edilmişlerdir. Sokakların ise ancak bir yük hayvanının geçebileceği kadar dar oluşu evlerin sokak kenarında sıralar halinde yer alması karakteristik bir kale içi dokusunun oluşmasına neden olmuştur. Bu kadar kültürel mirasın içerisinde kalan fotoğrafçılar neredeyse gördükleri her kareyi fotoğraflamışlar ve yarışmaya sunmak için 5 fotoğraf seçmekte bir hayli zorlanmışlardır. Jüri üyesi olarak Selim ASKIN – Kula Belediye Başkanı, Ömer Lütfü BAKAN – Profesyonel fotoğrafçı ve Fotoğraf Sanatçısı, Ecz. Memduh EKİCİ – Fotoğraf Sanatçısı, A.Beyhan ÖZDEMİR – İFOD Başkanı D.E.Ü Fotoğraf Bölüm Başkanı, Hamit YALÇIN – Profesyonel fotoğrafçı ve Fotoğraf Sanatçısı, Levent YAVUZ – Fotoğraf Sanatçısı - Kula Belediyesi Kültür ve Sanat Koordinatörü, Özge AKBULUT iPEKÇi – Yüksek Mimar - Restorasyon Uzmanı bulunduğu foto maratonda birbirinden değerli onlarca fotoğrafın içerisinden dereceye giren fotoğrafları seçmekte büyük dikkat göstermişlerdir. Kula’da baktığınız her yerde fotoğraf adına güzel bir kare çıkarmanız mümkündür. Emin olun Kula halkı da size bu konuda yardımcı olacaktır. Eğer şimdiye kadar bu güzide ilçeyi ziyaret etme fırsatı bulamadıysanız en yakın zamanda görmenizi tavsiye ederim. Gerek kaplıcaları, gerek peri bacaları, gerekse Kula sokakları ile sizi kucaklayacaktır. Kula Fotomaratonunda ki etkinlik karelerini bizimle paylaşan fotoğraf sanatçısı Hamit YALÇIN’a çok teşekkür ederiz. Hazırlayan: Okan METİN okan@6gendergi.com
9
10
Birincilik: İbrahim DUMAN - Mersin
11
İkincilik: Refik KARACAOĞLU - Aydın
Üçüncülük: Osman ÖNDER - Bursa
12
J R T A O P Ö R
ALİ ÖZ Fotoğrafa 1979 yılında başlayan foto muhabir Ali Öz, 30 yılı aşkın bir süredir hayatı ve olayları fotoğraflamaya devam ediyor. “İnsan açlığa katlanabiliyor ama sevgisizliğe, tutkusuzluğa ve amaçsızlığa katlanamıyor. Benim de insan sevgimin odaklandığı en dolaysız ve somut bir sesleniş aracı oldu fotoğraf sanatı.” diyen Ali Bey, fotoğrafa ve insana olan sevgini, tutkusunu bu sözleriyle dile getiriyor.
13
Güzel bir kahvaltı sonrasında, keyifli bir şekilde gerçekleştirdiğimiz röportajımızı okurken: üstadın hayata bakış açısına ve fotoğraflarının arkasındaki hayatlara tanık olacaksınız...
Haber fotoğrafçısı, üstat Ali Öz sözlerine şöyle başlıyor; İnsanın bir şeyi değiştirmek, düzeltmek gibi bir derdi olması lazım. “İnsan” kavramına ben böyle bir anlam yüklüyorum. Bu aslında bir yaşam kültürü; sokağa ağaç dikmek, haksızlıklara itiraz etmek, yanlışlıklara sessiz kalmamak... Kişisel bakış açım fotoğraflarıma aynen yansıyor. Fotoğraflarımda; itiraz eden, bir şeyleri düzeltmeye, insanın bir derdini anlatmaya çalışan ve bunları gösteren, gösterirken de estetik kaygısı gözeten bir anlayışım var. İyi bir içerik, iyi bir estetikle daha da anlam kazanmış olur. Bu da anlatmak istediğimi en etkili biçimde anlatmamı sağlar. Dolayısıyla benim fotoğraflarıma bakan kişi, okuma yazması olmasa da, entelektüel bir insan olsa da hemen etkileniyor ve anlatılmak istenileni hemen anlıyor. Kısacası; fotoğrafın bir derdi olmalı, düşündürmeli, eğitmeli ve aynı zamanda gülümsetmeli, o ironi hep var olmalı. Topluma karşı olan bu duyarlılığınızı yaşadığınız bir olayın veya bir dönemin etkisiyle mi oldu? Temelinde aileden aldığım yoğun bir sevgi anlayışı var. Bu sevgi anlayışının, bilinç altında yaptığı etkiler var. Bunların yanında bir de 78 kuşağı olmak var. Bu kuşağın etkilenmeleri çok fazla. Şu anda bunca iletişim aracı varken, Beyoğlu’nda eylemler onar kişilik gruplar halinde yapılıyor. Oysa biz iletişim araçlarının bu kadar çok olmadığı günlerde bile organize olarak Kızılay’da on bin kişi ile eylem yapabiliyorduk. Çünkü insanların birbirlerine karşı güveni, birbirleriyle ilişkisi daha farklıydı. Dostluk farklıydı, idealler farklıydı, yaklaşımlar farklıydı, idealist bir kesim vardı. İletişim araçlarının fazlalığı insanları birbirinden uzaklaştırdı diyebilir miyiz? Başka türlü açıklaması olabilir mi bilmiyorum. Mesela internet ile o kadar çok fotoğraf izleniyor ama izleyenlerden bir dönüş, bir tepki olmuyor. 10-15 kişinin geri dönüşüne sevinir hale gelindi. Bir tepkisizlik, bir zamansızlık var. Ama kimseyi suçlamıyorum, eleştirmiyorum. Çünkü bilgi çağındayız o kadar çok bilgi bombardımanı var ki hangi birine tepki gösterilecek. Eskiden idealler vardı, dostluklar vardı ve o ortamda kolayca birleşebiliyorlardı. Şimdi ise on
binlerce ideal oldu, fikir oldu insanlar çok parçalandı. Çözümünü bilmiyorum ama çağımızın sorunu bu bence. Neden anlatmak istediklerinizi fotoğraf yoluyla anlatmak istediniz? Ankara Basın Yayın’da iyi bir eğitim aldım ben. Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, Bahri Savcı, Turan Erol gibi hocalardan eğitim aldım. Üniversite yıllarında fotoğraf dersi alıyorduk, o derslerde fotoğrafla tanıştım. Fotoğrafı çok sevmiştim, çok hevesliydim. Mesela o dönemde daha fotoğraf yaygın değilken fotoğraf yarışmalarına katılmıştım. Katıldıklarımdan hep ödüller almıştım. Ankara Basın Yayın duvarlarında ilk fotoğraf sergisini ben açtım, ikincisini de ben açtım. O dönemdeki Vietnam Savaşı fotoğraflarının, Japonya’da bir havaalanı direnişindeki kadınların fotoğraflarının insanlar üzerinde yaptığı etki beni fotoğrafın gücü konusunda etkiledi. Çünkü bizim gibi az gelişmiş ülkelerde görsel eğitim, görsel iletişim çok önemli. Bu bağlamda fotoğraf benim için en yalansız dolansız, doğrudan söylemek istediğimi aktardığım bir alan olarak karşıma çıktı. “Savaşa karşı olduğum için savaş fotoğrafı çekiyorum, açlığa karşı durabilmek için de açlığın fotoğraflarını çekiyorum, ezilmişlerin haksızlığa uğramışların fotoğrafını çekiyorum” demişsiniz. Bu açıdan fotoğraf sizin için bir protesto aracı mı? Dediğim gibi benim bir derdim var fotoğrafla. İyi bir dünya, insancıl bir hayat olsun istiyorum ve hayatı olumlulaştırabilmek için fotoğrafı bir araç olarak görüyorum. Bazıları dünyaya geliyor ne olduğu belirsiz yaratıklar olarak öbür dünyaya gidiyor, ben ise becerebildiğim kadar o insanlaşma sürecini yaşamaya çalışıyorum. Burada da benim elimden gelen en iyi iş fotoğraf ve bu insanlaşmayla fotoğrafı birleştirmiş durumdayım. Fotoğrafla becerebildiğim kadar, yapabildiğim kadar insanların sorunlarını yansıtmaya, göstermeye, toplumun gözüne sokmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bir insan düşünün ki 30 yıl çizgisinden sapmadan, değişmeden tek başına inandığı gibi fotoğraf anlayışını uygulamaya çalışıyor…
14
Vehbi KOÇ Cenazesi 1996
15
16
Pahal覺l覺k Mitingi 2008
17
18
Bülent ECEVİT Cenazesi 2006
19
20
Esnaf Eylemi 2001
21
22
Haber fotoğrafçılığının şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ondan önce şunu konuşmak gerekli; benim serüvenim niye böyle oldu? Biz, Aziz Nesin’ in deyimiyle, hafızasız bırakılmış bir toplumuz. Geçmişle yüzleştirilmeyen bir toplumuz. Ben şunu gördüm; 80’lerden sonra bizim 78 kuşağındakilerin hiçbir belgeseli, fotoğrafı yok. Yaşadıklarımızın hiçbir anısı, kanıtı kalmamış. Çünkü o dönemde çekilen fotoğrafların, filmlerin çoğu kaybedilmiş veya yakılmış. Ben buradan yola çıkarak şuna inandım; gücümün yettiği kadar, becerebildiğim kadar bu güzel ülkemin yaşadıklarını doğru bir temelde nesnel olarak, slogan atmadan, her yönüyle, her boyutuyla belgelemeye çalışacağım dedim. Bu inanç uğruna çok ağır bedeller ödedim, çok zor bir mücadele verdim. Defalarca ölümden döndüm, vücudumun her yerinde bu ıstırapların izini taşıyorum. Bana herhangi bir gazete şunu yapacaksın dediği vakit, ben istifamı verip çeker giderdim. Benim her zaman dediğim gibi gazetelerin yarısı yazıyla, yarısı fotoğrafla çıkar. Biz eskiden fotoğrafımız gazetede yayınlandığı zaman ilk önce imzamız var mı diye bakardık. Çünkü bir foto muhabir için bu çok değerlidir. Eskiden imzamızın olmadığını gördüğümüzde hemen itirazımızı eder, düzelttirirdik. Ama şimdi fotoğraflar gazetede bir süs unsuru olarak kullanılıyor. Fotoğraflarda, fotoğrafı çeken foto muhabirinin imzasını göremiyoruz. Bunun nedeni nedir? Bunun asıl nedeni geçimin çok zorlaşmasıdır. Ayrıca dijital teknolojiyle herkesin fotoğraf çekmesi de var. Örnek olarak, şimdi bir gazete hiçbir foto muhabir kullanmadan sadece ajanslardan gelen fotoğraflarla çıkabiliyor. Benim yıllarca anlatmaya çalıştığım meslektaşlarımın meslek onurlarına sahip çıkmamasından dolayı bu noktadayız, bir sebebi bu. İkinci sebep ise dediğim gibi teknolojiyle günümüzde görüntü bombardımanı yaşıyoruz. Bu sebeplerden fotoğraf muhabirliği günümüzde çok tehlike altında. Bu bağlamda “doğru fotoğraf ” üzerine de konuşmak gerek. Örnek olarak bir foto muhabiri, Özal’ın ya da Ecevit’ in cenazesini takip ediyor. Bütün odaklandığı nokta o cenaze ve çevresinde dönen olaylar. Ama fotoğrafın temel görevi, insanların göremedi-
23
ğini göstermek olmalıdır. Ancak şimdi internetin de sayesinde birbirine benzer o kadar çok fotoğraf görmeye başladık ki; mide bulandırıcı bir hale geldi. Dolayısıyla fotoğrafçının; hınzır olması, biraz yırtıcı, zeki olması lazım. Çok hızlı karar verebilmeli. Ara Güler’in de dediği gibi “Beyoğlu’nda gezerken bile hemen 500 tane fotoğraf görüyorum”… Günümüzde taklit fotoğraflarla, benzer fotoğraflarla fotoğrafçılık bir gün tıkanacak, tıkandı da zaten. Bir çok önemli fotoğrafçı, fotoğraf çekmeyi bırakıp projecilik veya kursiyerlik yaparak hayatlarını kazanmaya çalışıyorlar. Ama bizim işimiz fotoğraf çekmek, bizim gibi insanlar fotoğraf çekmeli ve gençlere bu şekilde yol göstermeliyiz. Hayatın bir parçası olmayı değil, yanlışlara karşı durabilmeyi göstermeliyiz. Kalıcı güzel işler bu şekilde oluşur. Benim gençlere her zaman dediğim; “Seviyorum, seviyorum diyorsun ama neyi seviyorsun, onun için ne yapıyorsun? Emek, özveri, çaba; bu unsurlardır sizi ve yaptıklarınızı değerli kılan.” Savaş anı gibi can güvenliğinizin tehlikeli olduğu durumlarda can güvenliğini nasıl sağlıyordunuz? Bu konuda tek sığınağımız Allah’ tı. Çünkü maalesef ne bir kurumumuz, ne bir cemiyetimiz, ne de bir derneğimiz yanımızda oldu. Gazetecinin, fotoğrafçının o anlarda reflekslerinden, korunma duygusundan başka bir şeyi yok. 92’de İzzet Kezer öldürüldüğünde, Metin Göktepe 96’da öldürüldüğünde ne sigortaları vardı ne de başka bir şeyleri, öldükleriyle kaldı. Görevinizi yerine getirirken olaylar içinde fotoğrafçı kimliğinizin dışına çıkıp yaralı birine yardım etmek gibi bir durumda kaldınız mı? Gazetecilik kamusal bir iş ve biz de kamuya çalışan insanlarız. Dolayısıyla yaptığımız işi çok önemsiyorum, binlerce insanın gözü kulağı oluyoruz. Örnek vermek gerekirse; biri köprüde intihar etmek istiyor ve orada bir tek ben varsam, fotoğraf makinemi bırakır o adamı kurtarmak için elimden geleni yaparım. Ancak eğer orada ben başka bir çok gazeteci, fotoğrafçı, polis, kurtarmaya gelen insan varsa; ben orada mümkün olduğunca flaş kullanmadan, olayı provoke etmeden işimi yapmaya, fotoğraf çekmeye çalışırım.
Irakl覺 Kad覺n
24
Tekel İşçilerinin Direnişi 2010
25
26
Cumhuriyet Mitingi 2007
27
28
96 Kadıköy 1 Mayıs’ ında yanımdaki biri çatıdan nokta atışı ile vuruldu. Cankurtaran falan geldi ama yapılacak bir şey yoktu, adam ölmüştü. O anki ruh halimi siz düşünün... O sırada akılsız kızın biri, her şeyi bırakıp laleleri, çiçekleri dövmeye başladı. Dedim “Senin aklın başında mı, iyi misin! Niye çiçekler? Git başka bir şeye saldır! niye çiçekler?” dedim. O anda foto muhabirlerden biri laleleri döven kızı çekti ve o fotoğraf 1 Mayıs 96’nın simgesel fotoğrafı oldu. Bunu şunun için anlatıyorum; bırakın insan hayatını, çiçeklerin hayatını kurtarmaya çalışan salak bir gazeteci konumunda kaldım. Ama bunda hiç pişmanlık duymuyorum ve yüksünmüyorum. Ancak tabii ön planda olması gereken insan hayatı. İşiniz gereği birçok anınız olduğunu biliyoruz, bize bunlardan birini anlatabilir misiniz?
da her türlü şeyi karşıladılar. Trabzon’daki arkadaşlarımızın özverisi ile güzel sergiler oldu. Alanya’da 130 fotoğrafla, Alanya tarihinin en büyük sergisi oldu. Ama bütün bunlar tabii çok yorucu. Bir gözlemimi paylaşayım. Bu sergi bir yüzleşme sergisi. Herkes kendini görüyor bir kere, kendi meselesini, yanındakinin meselesini görüyor. Herkes karşısındakinin meselesini görüyor. Yani dövüştüğü, karşı olduğu, karşıt olduğu insanın problemlerini görüyor. Bu anlamda, bu sergi bunca geniş izleyici kitlesine rağmen olumsuz hiçbir tepki almadı. Bütün kesimler bu projeye olumlu baktılar. Ama maalesef bu ülkede ben bu serginin kitabını ya da daha da kaliteli sergisini yapamıyorum. Bu da bizim ülkemizin çıkmazı. Üzüldüğüm yegane konu bu. Ben insanlık adına yapabilecek olduğumun çok fazlasını yaptım. İnsanın iyiliğine, insanın problemlerini anlatmak ve göstermek anlamında vicdanen çok huzurluyum. Ama maalesef öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; sanat gelişmemiş, doğru sanat algılaması yok. Kimsenin böyle iyi şeyleri önemsemek gibi bir derdi yok...
Biz canlı kalkanlarla Bağdat’ a gittik. O anda genç arkadaşlarımdan biri dedi ki “Ali Abi sen slogan atmıyorsun, sadece fotoğraf çekiyorsun”. Ben de “Yıllarca Aydın Doğan fotoğraf çek dedi diye fotoğraf çekmedim ki, fotoğrafın gücüne inandığım için fotoğraf çektim” dedim. Çünkü oraya fotoğraf çekHaber fotoğrafçılığı dışında çektiğiniz fotoğraflar meye gitmiştim. Nitekim orada çektiğim fotoğraflar, da var. Bale üzerine örneğin. Onlar hakkında neler 1 Mart teskeresinde döviz olarak taşındı, o fotoğraflar söyleyebilirsiniz? savaş karşıtı hareketin bir parçası olarak kullanıldı. İyi bir basın fotoğrafçısının çektiği fotoğrafın, Demek istediğim, bizim sözümüz fotoğrafla düz gazete fotoğrafından biraz farklılık yaratabilmeolmalı. Slogan atmak istiyorsan git sloganını at, ona si için iyi bir içeriğin ve iyi bir estetik anlatımının saygı duyarım. Ama biz derdimizi, anlatmak istediolması lazım. Biz gazetecilerin elinde bir sürü olanak ğimiz hikayeyi fotoğrafla anlatmalı, onu fotoğrafla var. Mesela ben neredeyse 25 yıldır İstanbul Film insanlara ulaştırmalıyız. Festivali’ni izliyorum. Tiyatro festivalini, dans festivalini izliyorum. Onca acı olayı çektikten sonra gidip Karşı Sanatın desteği ile geçen sene açtığınız 1982- dans fotoğrafı çekiyorum. 2010 Türkiye politik belgeselini içeren serginizden bahseder misiniz? Bu sergiye olan ilgiyi nasıl bulduBurada iki şey benim için önemli. Birincisi onca nuz? stresi yaşadıktan sonra ruhumun dinlenmesi ve tedavisi çok önemli çünkü o stresin altından başka Muhteşem bir sergiydi. 6 saat televizyon yayını türlü kalkılmaz. İkincisi ise o sahnedeki ışık, kompooldu, en az yazan gazete yarım sayfa yazdı. Günlük zisyon, renk, hareket, ahenk, benim basın fotoğrafımı izleyici sayısı 100-150 kişiydi. Sergi defteri son yapra- da etkiliyor. Estetiğimi güçlendiriyor. Bunca zaman ğına kadar doldu. Bir anlamda rekor kırdı diyebiliriz. zarfında, bu kadar yoğun çalışmanın altında ben bir Ama biz bu sergiyi desteksiz yaptık. Maalesef kendi de bu ülkenin kültürünü çektim, belgeledim. İstanimkanlarımızla, arkadaşlarımızın yardımı ve Karşı bul’ a gelen dünyanın belki yüzlerce ülkesinin dans Sanat’tan Feyyaz Yaman’ ın Don Kişotça, yürekli özgrubunu fotoğrafladım. Bu az bir şey değil. Küba verisi ile yaptık. Kokteyli bile yardımla yaptık düşüdevlet balesiyle başlayan 83’teki serüvenim bugüne nün yani. Daha sonra Anadolu’yu dolaşmaya başladı. kadar devam ediyor. Çünkü sanat, kültür çok önemli Olağanüstü zor koşullarda, az desteklerle işi kotardık. hayatımızda. Çanakkale tarihinde çok güzel bir sergi oldu. Onlar
29
Şeker Bayramı Gözaltı 1997
30
Güneydoğu 1991
31
32
Kurt Kad覺n 1994
33
34
Canlı Kalkan Otobüsü Bağdat 2003
35
36
Tekel İşçilerinin Direnişi 2010
37
38
Fatih Çarşamba Seçimler 1996
39
40
UÄ&#x;ur MUMCU Cenazesi 1994
41
42
43
Herkes Giyecek 1996
Almanya İşçileri 1982 Son olarak bize söylemek istedikleriniz nelerdir? Geldiğim noktada kendimle çok barışığım. Kendimi çok seviyorum. Bu ego anlamında değil, yaptığı işe, kendine inanmak; vicdanına, kendi gücüne inanmak anlamında... Ama tabii umutsuzluklarım, karamsarlıklarım da var. Toplum her gün iyiye mi gidiyor, kötüye mi gidiyor bu tartışılır. Evet insanların yaşı uzuyor, nispi olarak zenginleşiyorlar. Ama insanlar eskiye göre daha mı mutlu, daha mı mutsuz? Bilmiyorum... Herhalde daha mutsuzlar. Bu dünyada biz de geldik, yaşayıp gideceğiz. Yaptıklarımız; bizim vicdanımız, sesimiz, gözümüz, yaptığımız işler de; insanların belleği olacak. Zaten benim fotoğrafa bu kadar inanmamın sebebi bu. Toplumu değiştiremeyeceğimizi ve düzeltemeyeceğimizi de biliyorum artık. Bunun için de böyle yaparak kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum. Çünkü yapabilecek olduğumun azamisini yapmış sayıyorum kendimi. Hayat bugünde başlamıyor. İnsanlar fotoğrafla ilgili bugün bizim yaptığımız tartışmaları 1900’lü yıllarda yapmışlar. Biz hala küçük gruplar halinde yapmaya çalışıyoruz ya da herkes köşesine çekilmiş, birbirine küsmüş. Ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Bizim yaptığımız işin bir sonucu olmalı, bir etkilenme, bir değiştirme gücü olmalı. Herkes kendi kümesinde bir şey yaptığı vakit tabii etki gücümüz azalıyor. Tarih bilinci, bilgisi çok önemli. Bugün bir Ara Güler’i bilmemek, bir dünya fotoğraf tarihini bilmemek, gelişmeleri bilmemek... Bu belki ağır bir eleştiri ama özellikle genç kuşakta gördüğümüz şey; fotoğraf tarihinin, fotoğrafın kendileri ile başladığını sanıyorlar. Bu iş bu kadar kolay mı? Picasso neden o zaman “40 yıl artı 1 dakika” diye o sözü kullanmış. Dolayısıyla bizden önce de fotoğraf çekildiğini bilmek durumundayız. Hiçbir şey bizimle başlamadı. Sınıf mücadelesi, insanlık mücadelesi bugün başlamadı. İnsanlık mücadelesi binlerce yıldır yaşanılan bir olgudur. Başarılı olmak için nesnel olmak lazımdır. Tarih bilinci lazım, geçmişle yüzleşmek, geçmişteki olan olayları algılayıp bugün üzerine düşünmek lazım. Üç beş tane insanın popüler kültür içerisinde birbirinin arkasını sıvazlaması sanat değil. Gerçek sanat toplumun, kitlelerin kabul etmesidir. Gerçek sanat yaptığın işle insanlardan aldığın tepkidir. Eğer ki insanlar bir şeye bakıp unutup geçiyorsa, etkilenmiyorsa, ben onu fotoğraf saymıyorum. Yani fotoğraf iz bırakmalı, düşündürmeli, değiştirmeli, eğitmeli, gülümsetmeli. Fotoğraf tokat atmalı. Fotoğrafın bir derdi olmalı, bir konuya parmak basmalı. Ali ÖZ internet sitesi: www.alioz.net
Hazırlayanlar: Osman ŞAHİN osman@6gendergi.com İrem KARACİN irem@6gendergi.com
44
J R T A O P Ö R
BARIŞ KOCA
Doğayı ve onun en güzel parçalarından biri olan vahşi yaşamı, fotoğraflarıyla ölümsüzleştiren Barış KOCA; içindeki doğa sevgisini fotoğraf sanatıyla başarıyla birleştirebilenlerden.Barış Beyle doğa ve doğa fotoğrafçılığından, gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmek istediği projelere kadar bir çok konudan bahsettiğimiz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
45
Her fotoğrafçının fotoğrafla tanışması bir açıdan hep geçmişi ile ilgilidir. Sizin hikayeniz nedir? Henüz küçük bir çocukken her fırsatta Büyük Dünya Atlası’ndaki fotoğrafları izlediğimi hatırlarım. Farklı coğrafyalara ve sıra dışı canlılara ait kareler beni hep cezbetmiştir. Görselliğe olan ilgime dair ilk belirtiler bunlar. Sonrasında ilk ve ortaokul yıllarında pastel ve karakalem resim çalışmalarına ilgi duymaya başladım. Ancak, bu ilgim lise yıllarında üniversiteye hazırlık çalışmaları arasında maalesef kendine yeterince yer bulamadı. Sonunda, 2001 yılında fotoğrafla tanışma fırsatım oldu. O dönemlerde her fırsatta arkadaşlarla doğaya çıkıp, pratik kazanmaya çalışıyordum. Özellikle hem gezmeye hem de görselliği bir arada sunduğu için bu uğraşının resme göre bana daha çok hitap ettiğini fark ettim. Özetle hayata dair benim için yeni bir pencere açtığını söyleyebilirim. Doğa fotoğraflarına olan ilginiz doğaya olan ilginizden dolayı mı gelişti yoksa başka etkenlerde var mıydı veya bu alanda uzmanlaşmaya nasıl karar verdiniz? Öncelikle geçmişe şöyle bir göz attığımda, fotoğrafla beraber görselliğe olan ilgim tekrar depreşti diyebilirim. Öte yandan, iş yıllarındaki stresi atmak için başladığım gezilerin içeriği gitgide doğaya kaymaya başladı. Zamanla daha çok doğada olmak adına kendime bazı doğa sporlarını uğraş edindim. Ama ne zaman ki fotoğrafla doğayı birleştirdim işte o zaman hayatım daha bir anlam kazandı diyebilirim. Bu andan sonra doğa fotoğrafçılığı benim için bir tutkuya dönüştü. Konunun içine girdikçe ve pratik kazandıkça beni daha çok içine çekti. Doğa fotoğrafçılığını kariyer olarak seçmemde etkin olan diğer unsurlarsa; ülkemizin tüm Avrupa ve Ortadoğu’daki en zengin içerikli doğal yaşama sahip olmasına rağmen, tanıtım adına yeterince görsel kaynak olmaması ve olanların da büyük oranda yabancı fotoğrafçıların kareleriyle hazırlanmış olması oldu. FSK’ de aldığınız doğa fotoğrafçılığı atölyesi gibi fotoğraf ile ilgilenmek isteyenlerin belli bir programda eğitim alması sizce gerekli mi? Fotoğraf, ama gerçekten iyi bir fotoğraf, elde etmek dışarıdan zannedildiği gibi kolay bir iş değildir,
ilgi ve sabır ister. İşin teorisi ve kullanılan teknikler konunun uzmanlarından özel olarak ya da dernekler aracılığıyla edinilebilir. Öte yandan ilgi alanınızı belirlemeniz ve özellikle o konuda çekimler yapmanız gelişmeyi hızlandırıcı bir unsurdur. Öyle ki; ilgi duyduğunuz bir konuda fotoğraf oluşturmak için zihniniz size gereken ilhamı verme eğilimindeyken, zoraki bir konuda fotoğraf oluşturmaya çalışırsanız sıra dışı bir görüntü elde etmeniz çok zor olacak ve maalesef büyük olasılıkla iyi bir kopyadan öteye geçemeyecektir. Siz neden bu tip bir eğitim tercih ettiniz? Benim doğa fotoğrafçılığı atölyesine katılmamda iki unsur söz konusuydu; ilk olarak doğaya ve doğa fotoğraflarına olan tutkum nedeniyle bu konuya dair daha detaylı bilgi almak, ikincisi ise atölyeyi veren hocam Tansu Gürpınar’ın doğayı tanımaya dair ders almak isteyeceğim kişilerin başında gelmesi. Birer doğasever olarak doğa fotoğrafı çekerken hangi önceliklere yer vermemiz gerektiği hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Çok güzel bir saptama, doğa fotoğrafı çekecek kişinin öncelikle bir doğa sever olması gerekir. Eğer gerekli bilgiye ve hassasiyete sahip değilseniz, hırsınıza yenik düştüğünüz bir anda çekeceğiniz bir fotoğraf bir cana bile mal olabilir. Örneğin; bazı kuş türleri yuvasının etrafında insan kokusu alırlarsa yuvaya bir daha uğramayıp, yavruyu ölüme terk edebilirler. Bu nedenle çekim yaparken bu tip tehlikeleri akıldan çıkarmamak gerekir. Sonuçta çalışma alanınız olan doğada olması gereken en son varlık sizsiniz. Doğa fotoğrafçılığında, makro çekimlerde hep ekipmanın önde olduğu söylenir. Siz bu fikre ne derece katılıyorsunuz? Bana göre, iyi bir fotoğraf için gereken başlıca unsurlar olan estetik, ışık, kompozisyon ve verilmek istenen mesaj sadece ve sadece fotoğrafı çeken kişi tarafından olması gerektiği gibi derlenebilir. Donanımınızın ne kadar iyi olduğunun bununla hiçbir ilgilisi yoktur. Bir de, vahşi yaşam fotoğrafçılığından bahsediyorsak, az da olsa, şansın da bir faktör olduğunu unutmamak gerekir…
46
Öte yandan, iyi bir lens özellikle “keskin” bir görüntü için önemlidir. Elinizde iyi bir donanım varsa ve siz de bunu iyi kullanabiliyorsanız; mesela iyi bir makro objektifle bazı konuların çekimini, az ışık altında bile, “daha yakından” yapabilir veya iyi bir gövde ve tele objektifle bazı konuların çekiminde başarıya “daha çabuk” ulaşabilirsiniz. Doğa fotoğrafçılığında temel etik kurallardan birisi, görüntülenecek olan canlının rahatının, çekeceğiniz fotoğraftan daha önemli olduğudur, görüşü hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir önceki sorunun cevabında da belirttiğim gibi öncelik her daim canlılardadır. Ancak bazı istisnai durumlar söz konusu olabilir. Günümüzde yaban hayatın karşısındaki en büyük tehlike, avcılıktan da öte, yaşam alanlarının daralmasıdır. Durum böyle olunca eskiden olduğu gibi canlıların yaşam alanlarıyla ilgili bilgilerin gizli tutulması yarardan çok zarar getirmeye başlamıştır. Çünkü bir doğal yaşam alanındaki canlıların varlığını kamuoyuna gösteremezseniz, alanın her an rant uğruna yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirsiniz ki bu durum o alanda yaşayan canlıların yurtlarını terk etmesine ve hatta endemik türlerin yok olmasına kadar sürecek bir süreç başlatır. Mesela bir doğal yaşam alanın varlığı ve buna bağlı olarak biyo-çeşitlilik tehlike altındaysa, yapılacak çekim de bu konuda olumlu bir etki oluşturma imkanına sahipse, bireylerin rahatı arka planda kalabilir. Yine de, mümkün olan en az rahatsızlıkla çekimleri yapmak önemli. Fotoğraflanacak canlının önceden tanınmasını, biyolojik döngülerini, davranışlarını ve yaklaşabileceğiniz mesafelerle ilgili araştırma yapılmasını hatta eğitim alınması gerekliliğine katılıyor musunuz? Tüm bu söyledikleriniz başarılı bir çekim ve doğa etiği açısından çok önemli. Bu işi yapan veya yeni başlayacak kişilerin bu bilgileri bilerek alana gitmesi hem yaptığı işten daha fazla zevk almasını sağlayacak hem de kendisinin ve canlıların güvenliği açısından olumlu olacaktır. Eğer fotoğraflamayı düşündüğünüz hayvanın nerede görülebileceğini, günün hangi saatinde daha rahat izlenebileceğini, hangi mevsimlerde ne gibi özelikler gösterdiğini ve güvenlik mesafeleri hakkında bilgi sahibi olmazsanız, yukarıda bahsettiğim iyi fotoğraf için gereken unsurlardan sadece “şansa” güvenmeniz gerekir…
47
Doğa fotoğrafçılığının değişik coğrafyaları tanıtmak gibi bir misyonu da olduğundan fotoğraf için yaptığınız gezilerden ve bunların zorluklarından bahseder misiniz? Evet, doğa fotoğrafçılığı yeri gelince uzun mesafeler kat etmeyi, yeri gelince de uzun süreler doğada olmayı gerektiriyor. Bu durumla ilgili olarak, benim yaşadığım en büyük zorluksa ailemden, özellikle de kızımdan uzak kalmak oluyor... Genel olarak ele alırsak; gidilecek coğrafyanın dağlık, ormanlık veya sulak arazi olması gibi kendine has özellikleri, yılın hangi döneminde çekim yapılacağı, görülmesi gereken yerler ve türler hakkında ön bilgi olup olmaması gibi faktörler lojistik destek açısından, mesela yanınıza alacağınız kıyafetlerin özelliği gibi farklı hazırlıkların gereksinimini önemli kılıyor. Bir de, özellikle arazi çekimlerinde çekim noktasına yürüyerek gitme zorunluluğu varsa, her ihtimale karşı tüm donanımınızı yanınızda taşımanız söz konusu ki, bu da geniş açıdan tele objektife kadar olan lensler, gövdeler, tripod, sırt çantası ve flaş vs. gibi diğer yardımcı donanımlarla beraber yaklaşık 25 kg’lık bir ağırlıkla yürümeniz anlamına geliyor. En çok karşılaşılan sıkıntılardan biri de, arazide kamuflaj altındayken başkaları tarafından özellikle de çevrede avcı, asker gibi silahlı kişiler varsa, fark edildiğinizde tanımlanamayan bir cisim muamelesi görme tehlikesiyle karşı kaşıya olmanızdır. O anda karşıdaki kişinin soğukkanlılığı hayatınızı kurtaran unsur olabilir. Bir de, her ne kadar çekim öncesinde hava tahminleri alınıyorsa da, tahminlerdeki yanılgılara bağlı olarak artan çekim sürelerini ve bunun getirdiği ekstra çekim maliyetlerini ekleyebiliriz. Doğa fotoğrafı çekmek, müdahale edilebilen sınırlı bir alana denk geldiğinden zamanla tekrara düşmeyi beraberinde getirir mi? Müdahalede bir sınırlılık söz konusu olsa da işin cezp edici yanı da burada saklı. Konuya ve ışığa müdahale edemediğiniz sürece farklı konuları ve ışık koşullarını bulabileceğiniz yerleri ve dönemleri kollarsınız ve bu durum sizi doğanın ve hayatın döngüsüne daha yakınlaştıracağı gibi, işin zenginliğini ve heyecanını da katlayan bir etken oluşturur. Bu bağlamda doğadan daha uygun bir çalışma alanı bulamazsınız bence.
48
49
50
51
52
53
54
Sığırcık Cini
55
En çok hangi bölgelerde/şehirlerde çekim yapmayı seviyorsunuz? Dediğim gibi Anadolu doğası dünyada eşine az rastlanır güzellikler içeriyor ve doğal yaşam çeşitliliği bakımından da hem Avrupa’nın hem de Ortadoğu’nun lideri konumunda. Her bölge çok değerli. Şahsen, şu ana kadar yaptığım çekimlerin belli bölgelerde yoğunlaşıyor olması daha çok fırsat ve imkanlarla ilgili olsa da uzun vadede tüm Anadolu’ yu çalışmak var hedefimde. Ancak, uzakta veya yakında olsun, yaptığım işin iyi bir amaca hizmet etmesine dikkat ediyorum. Bu nedenle ana çalışma bölgem yaşadığım kent olan Ankara ve çevresini içeriyor. Çekim için şehir dışına gitmediğim zamanlarda buradaki canlı çeşitliliğini ve doğal güzellikleri görüntüleyebilmek ve insanları haberdar edebilmek benim için ayrı bir öneme sahip. Küresel ısınma sonucu dünyada meydana gelen doğa olaylarından hangisi sizi derinden etkiledi? Biraz anlatır mısınız? Küresel ısınma bir süreç ve oluşmasında etkili olan çok fazla zincirleme unsur söz konusu. O nedenle tek bir olaydan ziyade konuya olan genel yaklaşımımı ifade etmek isterim izninizle. Küresel ısınma zincirin en büyük parçalarından biri hiç kuşkusuz ki kontrolsüz sanayileşme. Hayatı kolaylaştırmak adına yapılan hatalı seçimlerin böyle bir tehlikeye sebep olacağı o dönemlerde bilinemezdi belki ama tehlikenin varlığı netleştikten sonra bile aynı hataları sürdürerek, zincirin tüm halkalarını kendi üzerimize aldık diyebilirim. Kişisel çıkarları ön planda tuttuğumuz ve toplumsal bir bilinç geliştirmediğimiz sürece de cehennemi dünya gözüyle yaşamaya mahkum olacağız kanaatindeyim. Fotoğrafçılar olarak bu (küresel ısınma) konusunda ne gibi bir misyonumuz olabilir/olmalıdır? Bana göre, bu konu ele alınırken, öncelikle insanlarda yaratabileceği umutsuzluk ve buna bağlı psikolojik çöküşü dikkate alarak, sadece yok edici özelliklerinden bahsedilmesi yerine nasıl önüne geçebileceğimiz konusunda bilgilendirmelerde bulunulması gerekir. Olası çözümler sadece teoride kalmamalı toplumun uygulayabileceği ve bir yaşam şekli haline getirebileceği şekilde ifade edilmelidir. Eğer atık piller bir tehlikeyse yerel yönetimler bunların
toplanmasına yardımcı olacak çözümler üretebilmeli ve uygulayabilmeli, hatta bu tutum ülkeler bazında genel bir politika haline gelmelidir. Sadece fotoğrafçılar olarak değil toplumun her kesimindeki imkan sahibi kişiler de belirlenecek bu politikaya uygun çalışmalar içinde olursa bu konuda başarı sağlama olasılığının artacağına inanıyorum. Doğayı yaşamın özü olarak kabul etmiş birisiniz. Gerçekleştirmeyi düşündüğünüz doğa projelerinizden bahseder misiniz? Anadolu doğası müthiş bir potansiyele sahip. Kesinlikle ilgilenilmesi lazım. Uzun vadede Anadolu’daki doğal mirasımızın korunması ve tanıtımına yönelik faydalı olacağını düşündüğüm, görsel ağırlıklı projelerim de mevcut. Ancak bunların gerçekleşmesi, gerekli ve yeterli imkanları bulabilmeye bağlı. Mesela ilk albüm-kitap çalışmamı geçen aylarda tamamladım ancak basımı için halen destek bekliyorum. National Geographic, GEO gibi dergilere fotoğraf gönderirken nasıl bir seçim yapıyorsunuz? Bahis geçen dergiler tüm dünyada kendini ispatlamış dergiler. Kullandıkları fotoların üst seviyede olmasına özellikle dikkat ediyorlar. Her dergi bu kadar titiz davranmıyorsa da fotoğraf seçerken herhangi bir ayrım yapmamaya çalışıyorum. Sonuçta yayınlanan tüm fotoğraflar sizin referansınız konumunda. Durum böyle olunca seçim aşaması da oldukça zorlu geçiyor diyebilirim. Bazen çekim için harcadığım zamandan bile uzun sürebiliyor. Bu aşamada özellikle dikkat etmeye çalıştığım şey insanların haberi olmadığını düşündüğüm görüntüleri sunmaya çalışmak oluyor. Ancak bunu yaparken dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, çekim sırasında ne kadar zorlanılırsa elde edilen karenin de o kadar güzel olduğu gibi bir hataya düşmemek. Çünkü o aşamadaki zorlukların yansıması karede görülmüyorsa, izleyenlerin bunu anlaması mümkün olmayacak ve sıradan bir görüntü gibi değerlendirilecektir.
56
57
58
59
60
61
62
Fotoğraflarınız birçok uluslararası arenada ödül sahibi olmuşlar. Bu ödüller sizi nasıl teşvik etti? Yurt dışındaki bazı doğa fotoğrafçılığı yarışmaları çok aşamalı yapılmakta ve yarışma sonunda her katılımcıya, eğer elendiyse, hangi seviyede elendiğine dair geri dönüş yapılmakta. Bu bilgi birçok ulustan, farklı bakış açılarına sahip kişiler arasında kendi teknik ve sanatsal yönünüzü değerlendirebilmeniz açısından önemli. Sanırım herkes için, fotoğraflarının ulus ötesi yarışmalarda, çok farklı değerlerle yaşayan ve farklı bakış açılarına sahip onlarca millete ait katılımcıya ait fotoğraf arasından seçildiğini görmek heyecan vericidir. Öte yandan, yarışmalardan, doğa fotoğraflarındaki sanatsal ifadelerin gelişimini ve doğa fotoğrafçılığının dünyadaki gidişatını izleyebilme noktasında da faydalanabiliyorum. Tansu Gürpınar’ ın Eymir ve Mogan göllerinin, doğal varlıklarının tanınması açısından yararlı ve değerli bir yapıt olarak söz ettiği kitabınızdan bahseder misiniz? Doğa fotoğrafçılığıyla uğraşınca, insan bir süre sonra fotoğrafların belli bir amaca hizmet etmesi gerektiğini düşünmeye başlıyor. Bu fotoğrafların paylaşıldıkça değerlenmesi gibi bir gereksinim. 2008 yılında böyle bir hissiyatla kitabın çalışmasına başladım ben de. Konu olarak da yaşadığım kent Ankara’nın en değerli doğal yaşam alanı olan Mogan Gölü, Eymir Gölü ve bunların çevresindeki sulak alanlardaki doğal yaşamı seçtim. 2010 yılının “Biyoçeşitlilik Yılı” ilan edilmesiyle kitabı bu yıl içerisinde bastırmayı planladım. İki buçuk senelik çalışma sonunda, bu alanlarda yaşayan kuş, memeli, sürüngen, çift yaşamlı, böcek, çiçek türlerine ait örneklerle, doğa manzaralarından oluşan 110 karelik bir görsel albüm-kitap hazırladım. Türkiye’nin ilk kuş gözlemcilerinden ve yaban hayat uzmanı olan Tansu Gürpınar hocam da, sağ olsun, kitapla ilgili görüşünü bu şekilde belirtme nezaketini göstermiş. Bu kitabı hazırlamanıza neden olan etmenler nelerdir? Bunun başlıca üç sebebi vardı; ilki, bir kent merkezine bu kadar yakın olup da bu kadar canlı çeşitliliğini bünyesinde barındıran, dünya çapındaki ender
63
yerlerden biri olmasına rağmen, hakkında henüz geniş içerikli bir görsel kitap hazırlanmamış olması; ikincisi, Mogan, Eymir ve sulak alanların bir su sitemi oluşturuyor olması ve biyolojik denge açısından hepsinin bir arada ele alınmasın daha doğru olacağını düşünmem; üçüncüsü de, alanın rantiyeye kurban edilme tehlikesine karşı duyarlı bir vatandaş olarak bir şeyler yapmak istememdi. Günbatımındaki sığırcıkları görüntülediğiniz “Sığırcık cini” adlı fotoğrafınızın hikayesini bizimle paylaşır mısınız? Mogan’da her kış görsel bir ritüel yaşanır. Belki milyonlarca sığırcığın her akşam gün batımına doğru Mogan’daki sazlıklara tünemeye gelmesiyle başlayan bir şölendir bu. Herkesin izleyebileceği bir ortamda gerçekleşmesi ise Ankaralılar için büyük bir şanstır bence… 2008 Şubat’ında, fırsat bulduğum bir ara sığırcıkları çekmek üzere yine Mogan’a gitmiştim. Ancak istediğim gibi bir kareyi çekmem çok soğuk bir günde Mogan’ın sularının donmasıyla gerçekleşti. Çünkü ancak o zaman donmuş göl üzerinde ilerleyip, bu şöleni farklı açılardan çekme imkanı yakalayabildim. “Sığırcık Cini” de böyle bir ana denk geldi. Gölün donmuş olması sayesinde sazlıkların yaklaşabildim ve kadrajda onlara da yer vererek, gökyüzünde yeni bir şekil oluşmasını bekledim. Tam o sırada binlerce sığırcık bir araya gelip bir kuş figürü oluşturmaya başladılar. Kesinlikle hayatta bir defa denk gelinebilecek bir andı ve ben de bunu fotoğraflama imkanı bulmuştum. Ancak, o gün istediğim gibi bir kare elde etmenin yanında beni en çok etkileyen şey, bir ara üzerimden milyonlarca kuş geçiyor olmasına rağmen, kanatlarından çıkan sesten başka bir gürültü olmaması olmuştu. Tam bu sırada fotoğraf çekmeyi bir yana bırakıp, insanı rahatlatan o ana konsantre olmaktan kendimi alamadım. İnsanların doğaya karşı bu kadar duyarsız olması veya elindeki güzelliklerin farkına varmaması çok üzüntü verici. Bizim aracılığımızla onlara ne söylemek isterdiniz? İnsanlarda, maalesef, doğayla ilgili bazı yanlış ve eksik düşünceler ve bilgiler söz konusu. Bunlardan
bir tanesi doğada ne tür bir yıkım yapılırsa yapılsın doğanın kendini tamir edebileceği şeklindeki düşüncedir. Bu düşünce bir noktaya kadar doğru olmakla beraber bir eşik değeri olduğunu da bilmemiz gerekir. Bu eşik değeri geçildiği zaman doğanın yaptığı şey bozulan düzeni onarmak yerine, yeni düzeni koruyacak şekilde hareket etmek oluyor. Yani olması gereken düzen daha çok bozuluyor. İkinci bir düşünceyse; kentleşmenin artmasıyla beraber kendini daha çok gösteren rantiye ve insanın diğer canlılar üzerindeki üstünlüğünü ilkel bir şekilde kullanarak, doğayı istediği gibi tüketebileceği şeklinde olanıdır. Evet, insan üstün varlıksa ilkel dürtülerinden kurtulabilmeli ve kendinden da zayıf olanı koruma ve kollama sorumluluğunun kendine ait olduğunu unutmamalıdır. Üstünlüğünü, tüm canlıların yaşam hakkına saygı gösterme ve ortak yaşam çözümleri üretmek üzerine kullanmalıdır.
Son olarak da, bilinmeyene karşı duyulan korkunun doğada da kendini göstermesi sonucu zararsız pek çok canlının görüldüğü yerde öldürülmesidir. Bu korku daha çocukluk döneminde ebeveynler veya aile büyükleri tarafından sokak hayvanlarına veya yabani hayvanla karşı verilen tepkilerle başlamaktadır. Bu sorunu gidermede en büyük görev yine ebeveynlere düşmektedir bence. Kendileri de büyükleri tarafından öyle yetiştirilmişse bile, yetişkinliğin kendilerine kazandırdığı mantık sayesinde canlılara daha farklı bir gözle yaklaşabilme olgunluğunu gösterip, en azından çocuklarını bu gereksiz korkulardan uzak tutarak, doğayla barışık yetişmelerini sağlayabilirler. Böylece, yabanıl karşılaşmalarda bile hem kendileri hem de çocukları korku yerine heyecan duyarak, hayatı daha zengin yaşayabilirler...
Barış KOCA internet sitesi: www.bariskoca.com Hazırlayan: İrem KARACİN irem@6gendergi.com
64
J R T A O P Ö R
CİHAN ÖNCÜ Çok küçük yaşlarda fotoğraf ile tanışanlardan biri olan Cihan Öncü, fotoğraf ile olan bağını hiç koparmadan geldiği bugünlerde, çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. Yeni taşındığı stüdyosunda da başarılarının devamını diliyoruz.
65
1986 yılında Adıyaman’da doğdum. Küçük yaşlardan itibaren babamın doğaya, antikaya olan ilgisi bende sanata ilgiyi doğurdu. Ben henüz 10-11 yaşlarında iken dayımın fotoğraf stüdyosu açması ile benim onun yanında çalışmaya başlamam içimde ki fotoğraf tutkusu ile tanışabilmemi sağladı. Yaşım ilerledikçe dayımdan yavaş yavaş fotoğrafın teknik kısımlarını alıyordum. Ben o yaşlarda karanlık odayı izler, oradaki teknikleri gözlemler, fotoğraf çekmeyi, baskı yapmayı gözlemlerdim. Ancak dayım fotoğrafın sınırı olduğunu, belirli kuralları olduğunu düşünürdü. Benim de o yıllarda fotoğraf konusundaki tek örnek aldığım kişi o olduğu için fotoğrafın sınırları olduğuna inandım. Liseyi bitirdiğimde stüdyoda fotoğraf çekmeye aynı zamanda kendimi bulmaya, farklı tekniklerde ve ışıklarda fotoğraf çekmeye başlamıştım. Üniversite eğitimim ise sonradan çok pişman olacağım üzere o yaşın vermiş olduğu rehavetle sınıf öğretmenliği bölümünde oldu.Her ne kadar fotoğraf sanatında bi takım şeylerin eğitim ile kazanılmayacağını düşünsem de eğitimimin, gönül verdiğim ve meslek olarak devam ettirdiğim fotoğraf sanatı alanında olmasını isterdim. Üniversite yıllarında çevreme farklı bakmam, farklı yorumlamam, farklı şeyler görmem beni zenginleştirdi. Tekrar fotoğraf makinası aldım ve otellerde fotoğraf çekmeye başladım. Oradaki çalışmaların da bir sınırı vardı. Bu sınırlar sebebiyle otellerde çalışmayı bırakıp araştırmalara başladım. Sürekli fotoğrafla ilgili seminerlere, sergilere katıldım. Sürekli ışık çalışmaya başladım. O zamanlarda Hedi SLIMANE’ nin fotoğraflarını görme fırsatı buldum. Çalışmalarıyla çok yakından ilgilenmeye başladım. Bu süre zarfında hep fotoğraf çekiyordum, sürekli çalışıyordum. Çevremde modellikle ilgilenen arkadaşlarımla kafamda kurguladığım çekimleri gerçekleştirmeyi denemeye başladım. Daha sonra bu fotoğrafları nasıl değerlendireceğimi düşünmeye başladım ve bir sergi açmaya karar verdim. Sergimi Adıyaman Üniversitesi’ nde açtım. Sergiye vali, belediye başkanı, rektör olmak üzere 5000 e yakın kişi izledi. İnternet kanalları dışında ilk defa izleyicimle buluştum. Çok fazla eleştiri aldım. Bu sergi hevesimi ve merakımı artırdı. Beni fotoğrafa daha çok bağladı, daha çok çekmeliyim dedim.
Moda fotoğrafçılığına geçişiniz nasıl oldu? Üniversite yıllarında araştırma dönemimde Karl LAGERFELD çalışmalarını tanıma fırsatı buldum. Onun modaya bakış açısını, yaptığı her işi beğenmeye başlamıştım. Onun renkleri benim renklerim olmuştu. Sonra onun fotoğrafları ile kendi fotoğraflarımı karşılaştırmaya başladım. Moda fotoğrafı alanında çalışma isteği duydum. Bende moda fotoğrafçılığına doğru bir geçiş başladı. Ancak İzmir’de bulunmam benim için büyük bir engeldi. Çünkü moda İstanbul’ da yapılıyor İzmir’ de sergileniyordu. İstanbul’ a gelmeyi istedim çünkü; fotoğraf konusunda daha çok beslenebilmek, daha çok fırsat bulmak, ilerlemek ve bu işi layıkıyla yapmak istiyordum. İstanbul’a gelişim ve çalışmalarıma başlamam böyle oldu. İstanbul’ da birçok fotoğrafçıyla tanıştım. Bunlardan özellikle bahsetmek gerekirse Yaşar SARAÇOĞLU’ ndan bahsetmek isterim. Kendisiyle tanışıp tecrübelerinden yararlanma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı sayıyorum. Kendisinin söylediği her kelimeyi kendime katıp yolumda öyle ilerledim. Bu şekilde hayranlık duyduğum severek izlediğim bir başka sanatçı ise tabiki Ara Güler’ dir. Moda fotoğrafçılığı denince sizin için önemli olan unsur nedir? Benim için önemli olan unsur ışık ve renktir. Bence bir moda fotoğrafçısının kendine ait bir rengi ve ışığı olmalıdır. Moda fotoğrafçılığı dışında başka bir alanda sizi görebilecek miyiz? Şimdilik sanmıyorum, çünkü ben bu işi yaptığım için çok mutluyum. Ama belki çok ileriki bir dönemde kurgusal fotoğraflarıma devam edip moda ötesinde göstermek, yansıtmak istediklerimi çekebilirim. Ama moda fotoğrafçılığına bir süre daha devam etmek istiyorum çünkü bu alanda yapacaklarım daha bitmedi, aksine daha yeni başladım, yapmak istediğim bir çok şey var. Çünkü moda sürekli gelişiyor, moda geliştikçe de sizin fotoğraflarınız gelişiyor.
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
İleride yapmak istediğiniz işler nelerdir? Yakın zamanda gerçekleştireceğim bir proje var. Bu proje üç ayaktan oluşuyor ve bu üç ayak birbirinin devamı niteliğinde. Her bir ayakta bulunan fotoğraflar da bir seri şeklinde olacak. . Türkiye ve dünyada unutulmaya başlanmış benim için özel bir ilgi kaynağı olan Roman kültürünü ve yaşayışını ele alacağım.Toplum olarak romanların o şaşalı yaşamlarının arka planında kalan zorlukları yansıtacağım İkinci ayakta ise Türkiye’ de yaşayan farklı kültürleri anlatan bir proje yapmak istiyorum. Üçüncü ayağın içeriğini ve ismini vermek istemiyorum çünkü eğer ilk iki ayak başarılı olur ve beğenilirse üçüncü ayağı yapacağım. Bunun dışında senaryolar yazıyorum ve ileride bu senaryolarımı sinemaya uyarlamak isterim. Tabii bu tam kararlaştırılmış bir şey değil ama zaman ne gösterecek belli olmaz.
Cihan ÖNCÜ internet sitesi: www.cihanoncu.com
Hazırlayan: Osman ŞAHİN osman@6gendergi.com
76
77
78
79
80
J R T A O P Ö R
ESMAHAN ÖZKAN
Fotoğrafla bazen küçük yaşlarda tanışılır. Bazen de zaman geçer, fotoğraflama tutkusu esir alır sizi. Esmahan Özkan’ da içindeki fotoğraf tutkusuna kapılanlardan... Her karesiyle kendisini tanımaya, anlamaya çalışan ve “en büyük eleştirmenim kendimim” diyen Esmahan’ a fotoğraf hayatında başarılar diliyoruz...
81
Kendini biraz tanıtabilir misin? Ben Esmahan ÖZKAN, 23 yaşındayım ve Ankara’da yaşıyorum. Gazi Üniversitesi’ nin İktisat bölümünden yeni mezun oldum. Fotoğraf ile tanışman nasıl oldu? Evde kompakt filmli bir makine vardı. Ailemde anı fotoğrafı dışında kimse fotoğrafla ilgili değildi, hatta ben bile. Üniversiteye yeni başlamıştım, hazırlık sınıfıydı. Bir şey dürttü beni; fotoğraf çekmelisin dedi. Kimseden etkilenmedim. İçten gelen bir şey oldu bu. İnternette gördüğüm fotoğraflardan etkilendim belki de. O yıllarda doğru düzgün bir fotoğraf makinası yoktu elimizde. Ablam sürekli bilgisayar dergileri alırdı, görsel tasarımcı kendisi. O dergilerin arkasında makine reklamları olurdu, fotoğraflar. Bakar bakar iç geçirirdim:) Belki de bunlar etkilidir. Dediğim gibi tam adını koyamadığım bir şey dürttü beni. Sonrasında dijital kompakt makinam, ablamdan ısrarcı bir şekilde istememle oldu. Sonra dslr makinam oldu. Onu da öğrenci kredilerimi biriktirerek ve yine ablamın desteği ile aldım. Sonrasında ne oldu peki? Aslında başlarda makro mu soyut mu belli olmayan bir tarzın içinde yüzüyordum. Karamsar bir yapı vardı, sürekli siyah-beyaz. Evde odaya kapanır. Kendi düzeneğimi oluşturur, ışığımı tutar; makara, iğne, zımba çekerdim:) O zamanlar kelimeler yada çağrışımlar üzerine yoğunlaşırdım. Kendimi tanıma ve fotoğraf nedir onu anlamaya çalışma çalışmalarımdı onlar, hala da öyleyim aslında. Tubitak’ ın sitesinde 2006 ve 2007 yıllarında fotoğrafların yer alıyor. Fotoğrafa başlar başlamaz büyük bir heves oluşmuş gibi? O şöyle bir şey oldu; her ay sanal sergi yapılıyordu, ben de oraya yollamıştım. Neredeyim onu görmek içindi bunlar. Yani bir çok paylaşım sitesine koymam da bu amaç doğrultusunda. Seçilip yayınlandı birkaç tanesi. Yoruma her zaman açık oldun yani? Kesinlikle, hala da öyleyim. En büyük eleştirmenim de kendim oldum. Ben hep kendimi aşmak için
uğraşıyorum. Birisi ya da birilerine benzemeye çalışmadım. Hep fotoğraflardan, tonlamalardan, biraz ondan biraz bundan esinlendim. Fotoğraf başladığında yararlandığın neler vardı? O başlangıcı nasıl değerlendirdin? Dslr makinamı aldığım yer; fotoğraf makine alanlara 1 aylık ücretsiz eğitim veriyordu. Ben ona iki hafta katıldım. En temel başlangıcım bu olmuştur. Photoshop’ u ise tamamen kendim öğrendim. Sordum, araştırdım, ne yapmak istediğime karar verdim ve o doğrultuda gittim. Karar verdim derken; şu anki tarzını ne zaman, nasıl belirledin? Portre çekmek istiyordum. Bu bana daha yakın geliyor. Dslr makinamı aldıktan sonra bundan haz aldım. Sonra çok fazla fotoğraf izliyorsun, Photoshop’ ta tonlamaları deniyorsun, izlediğin fotoğrafın hangi lens ile çekildiğine dikkat ediyorsun. Yakın gelmesini açıklayabilir misin? Bu kadın portresi ilk portresini çektiğim insandı. O gün bu ninemden çok etkilendim. O gün sarılmıştı bana, konuşmuştuk, hikayesini anlatmıştı. Hikayesi çok etkilemişti beni. Birilerinin hikayelerini anlatmak, onlara ortak olmak ya da sadece kendi hikayelerimizi anlatabilmekti istediğim. Bunu sadece ifadelerde yakalayabilirdim. Bu yüzden portre bana en yakın olan olmuştur. Fotoğraf benim hayal defterim. Ona hikayelerimi, görmek istediklerimi çekiyorum, yapıştırıyorum belki de. Bazen bir melodi aklıma geliyor onun fotoğrafını çekiyorum bazen de başka bir şey. Ben zihnimde kadrajlar ve yüzler oluşturuyorum ve tek istediğim o görüntüye ulaşabilme çabası. Sonra müzikler ve kelimeler, okuduğum romanlarda geçen bir paragraf. Bazen o bir paragrafın betimlemenin fotoğrafını çekebilme kaygısı, arzusu, bazen de bir melodi oluyor. Duygu, his, her bakanın zihninde farklı farklı hikayeler belirmeli bence. Teknik kaygılara takılmıyorum fotoğrafta. Tabii bu olmamalı mı demek, hayır.
82
Fotoğrafların neden genellikle siyah-beyaz tonlar-
Hangi fotoğraf sanatçılarını beğendiğini öğrenebilir miyiz?
Siyah-beyazı seviyorum:) Ben hiçbir zaman renkli biri olmadım, melankoliğim. Biraz hüzün vardır kadınlarda, fotoğraflarımda.
Şöyle başlamak gerekirse; çok iyi iş çıkaranlar var bunun yanında hiçbir değeri olmayan işi çıkaranlar da var. Ben iyiye bakar, kötüyü geçerim. Özellikle yurtdışında gerçekten çok iyi iş çıkaranlar var. Türkiye’ de de belli bir tarzı oturtmaya ya da benimsemeye çalışıyorlar.
da?
Modellerini nasıl seçiyorsun, kimler oluyor? Arkadaşlarım, arkadaşlarımın arkadaşları ama herkesi çekmem. Çekmek istediğim hikayeye uygun bir yüz olmalı, seçiciyim bu konuda. Üniversitedeyken okulunda bulunan fotoğraf kulübüne dahil oldun mu?
Francesca Woodman, Annie Leibovitz, Niki Eliara çalışmlarını beğendiğim sanatçılar. Türkiye’de ise Erdal Kınacı, Elif Karakoç çalışmalarını beğendiğim sanatçılardan birkaçı.
Evet dahil olduğum bir tane vardı. Okul boyunca oraya üyeydim. Aktivitelerimiz olurdu ancak ben fazla katılmazdım:)
Francesca Woodman’ ın fotoğraflarında; modellerini kullanış dilini, soyut öğeler olması, iç dünyasını sakınmadan anlatması, bunun için bedenini kullanması beğendiğim unsurlar olmuştur.
Peki okul kulüpleri ve dışarıdaki kulüpleri nasıl buluyorsun? Gelişmeye yardımcı mı?
Son olarak ileride gerçekleştirmeyi düşündüğün proje veya sergileri öğrenebilir miyiz?
Katkı sağlamıyor desem yalan olur. Çok bilgili gerçekten gönül veren insanlar var. Kulüpler dışında internet ortamında oluşturulan gruplar da öyle. Ama buraların faydalı olması, karşıdaki kişinin ne almak istediğine ya da o ortamı nasıl kullandığına bağlı. Ben bu tür gruplardan çok faydalandım, ama faydalanmayıp amacından sapan kişiler de vardı.
Difot’ un bu sene Mayıs ayında”yakın” teması ile yapmış olduğu etkinliğe; küçük bir sergi ile katılmıştım. Belki bunun devamı niteliğinde daha geniş düşündüğüm bir sergi projesi var aklımda. Ellerin, ayakların olduğu; dokunmayı, hissetmeyi konu alan detaya dair bir sergi düşünüyorum.
İnternet demişken, internet sayesinde çok fazla fotoğraf çeken kişi ve fotoğraf görür olduk. Bunu nasıl değerlendiriyorsun? Fotoğrafın marjinal faydası düşüyor. Artık herkes fotoğrafçı kimliğine bürünüyor, zamanında gerçekten iş yapanların kıymeti biliniyordu, şimdi ise gerçekten iş yapanları da ayırt edemez olduk. Ama ben hiçbir zaman fotoğrafçıyım demedim, kendimi yolun başında biri olarak görüyorum. Buna nasıl bir çözüm bulunabilir? Aslında internetlik bir şey yok. Sergi olayı daha mantıklı. Türkiye’de sergi, baskı mantığı pek yok. İnternetin coşkusu bunu biraz engelliyor sanırım. Ben sevdiğim bir sanatçının internette hiç yayınlanmamış fotoğraflarının olduğu bir sergiye katılmayı çok isterim.
83
Esmahan ÖZKAN internet sitesi: ekhoz.deviantart.com nahamse.deviantart.com www.flickr.com/esmahan
Hazırlayan: Osman ŞAHİN osman@6gendergi.com
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
L Y O O F R T P
O
TUNCAY ÇETİN 1987 Antalya doğumlu olan Tuncay ÇETİN Süleyman Demirel Üniversitesi Endüstriyel Otomasyon bölümünü bitirdikten sonra Akdeniz Üniversitesi Fotoğraf bölümünü kazanmıştır. Şuanda da orda öğrenimini devam ettiren yetenekli arkadaşımız ayrıca ANFAD üyesi olmaktadır. Birçok sergileme ve dernek işi ödüllere sahip olan arkadaşımıza fotoğraf yolunda daha nice başarılar diliyoruz.
101
Merhaba, ben Tuncay ÇETİN. 1987 Antalya doğumluyum. Size kendim hakkında ‘şu kadar yıldır fotoğrafçılıkla uğraşıyorum’ gibi bir tanım sunamayacağım ancak fotoğraf ile tanışmamın çocukken; babama ait Nikon F-601 sayesinde gerçekleştiğini söyleyebilirim. Hatta sık sık filmi yaktığım için azar işitirdim. Ancak bu babamın fotoğrafçı olduğu ve baba mesleği olarak kendime fotoğrafçılığı seçtiğim anlamına gelmiyor. Fotoğrafın nasıl ve ne zaman hayatım haline geldiğini hatırlamıyorum. Profesyonel olarak kendime fotoğrafçılığı seçtiğimi anladığımdan beri farklı dallarda fotoğrafçılıkla ilgilenmeye çalıştım. Bana ilk dijital makinemi alma fırsatı sunan ve lise yıllarıma tekabül eden asistanlık döneminde ilk çekimim, bir kuyumcu firması içindi. Bir dönem basın fotoğrafçılığı yaptım. Stüdyo fotoğrafçılığı, doğa fotoğrafçılığı, profil çekimleri ve daha bir çok alanda kendimi geliştirmeye tecrübe kazanmaya çalıştım ki hala gelişecek çok yönüm olduğunu düşünüyorum. Mümkün olduğu kadar sergilere katılmaya, kendi fotoğraflarımı diğer fotoğraflarla kıyaslamaya, başarısız bulduğum yönlerimi ortaya çıkarmaya çalışıyorum. İlk sergime katıldığımda henüz liseden mezun bile olmamıştım. Tabii bu sergilerde en büyük desteği Antalya’da Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’na bağlı tek kurum olan Anfad’ tan aldım. Fotoğraflarım Türkiye dışında A.B.D, İspanya ve Avusturya’da sergilendi. Sadece TFSF destekli yarışmalara katılıyorum. FIAP patronajına sahip 30’un üzerinde sergileme ve ödülüm mevcut. Kendimi ‘Ben şunu anlatmak istiyorum’ gibi belli kurallara hapsetmeyi sevmiyorum. Yani fotoğraflarımın ne anlatacakları deklanşöre bastığım o an belirleniyor. Kendini sınırların, belirli kuralların ardına hapsetmemeli insan. Kurallar bir yere kadar. Sanat yaparken bile kendimizi hapsedeceksek ne anlamı kalıyor ki anlatmak istediklerimizin? Tuncay ÇETİN internet sitesi: www.tuncaycetin.com/ tuncaycetin.deviantart.com/ www.facebook.com/birfotograf Hazırlayan: Nihan UTKAN nihan@6gendergi.com
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
L Y O O F R T P
O
MERVECAN SARAL
1991 İstanbul doğumlu olan Mervecan Saral Şükran Ülgen Meslek Lisesi Grafik ve Fotoğrafçılık mezunudur. Bu yıl Güzel Sanatlara hazırlanan genç arkadaşımızın umarız her şey gönlünce olur ve eminiz ki adını çok iyi yerlerde duyacağız.
117
Hani hep annem babam sanatla uğraşır, ya da küçüklükten beri fotoğraf çekiyorum derler ya benim ki öyle değil, ben fotoğraf ile lise de tanıştım. Aslında tüm hayalim resim üzerine okumaktı. Fotoğraf, anlık ve çok yalın bana göre. Çok farklı, duyguları gösterebilmek açısından fırından yeni çıkmış kocaman bir kek gibi. Çoğu zaman soğuk. Renkler, duygular soğuk, ölü. Soğuk hava, donuk insanlar kurguyu tadından yenmez hale getiriyor bence. Ve fazla amatör olmak çok eğlenceli. Farklı insanlar tanımak, öğrenmek, genç olmak. Konuşmamak, hep dinlemek. Fotoğraf benim için tam anlamıyla bir duygu. Bu yüzden insanların gerçek hayatta gizledikleri duygularını fotoğraflarda görebiliyorum. Amatör olmayı seviyorum ve hep amatör kalacağım duygusuna kapılmak beni korkutmuyor. Çektiğim fotoğrafların beğenilmesi 35, 50, 65 her yaşımı hissetmeme neden oluyor, büyüyorum. Ben kesinlikle fotoğrafçı değilim. Yalnız olmayı çoğu zaman seviyorum ve fotoğraf çekerken bu duygu çok yoğun hissettiriyor kendini. Bu nedenle fotoğraf çekiyorum. Kimse beğenmese, ilgilenmese, hiç bir şey hissetmese bile yine fotoğraf çekerdim kesinlikle. Çok fazla fotoğraf izliyorum. Amatör fotoğrafçılar aslında o kadar mükemmel işler yapıyorlar ki, “Ya falanca yine ne güzel işler yapmış.” dediğim çok oluyor. Fakat hiç bir zaman kimseyi örnek alamıyorum. Bilinçaltımda saklanmış kareleri çıkarmak için savaştığım çok oluyor. “Şöyle bir dışarıya çıkıp fotoğraf çekeyim.” deyince de kendimi kaybediyorum. “Olmuyor işte, ben o değilim.” deyip üzülüyorum bu sefer. Mervecan SARAL: mervecan.deviantart.com www.flickr.com/photos/mervecan Hazırlayan: Nihan UTKAN nihan@6gendergi.com
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
L Y O O F R T O P 129
PETER KEMP
Dergimizin bu ayki portfolyo konuğu Hollanda’dan serbest fotoğrafçı Peter Kemp. Peter Kemp bir taşla iki kuş vuruyor: yüzler tebessüm, hafızalar hikayelerle doluyor onun fotoğraflarıyla. Gün boyunca aklına gelen -ya da meşgul olduğu- sanatsal fikirleri önceden resimle somutlaştıran Kemp, bugünlerde dijital fotoğrafçılığın nimetlerinden yararlanıyor.
His Master’s Voice KLASİK ATMOSFER... 1960’lı yıllarda doğan Kemp’ in; 1930 ile 1970 arasındaki dönem ilgisini çekmiş ve bu dönem ile çalışmak için kolları sıvamış. Bu süreçte, o dönemin insanlarını, mobilyalarını, kıyafetlerini, renkleri, sahne elbiselerini ve müzikleri mercek altına almış ve çalışmalarında dönemin ruhunu doğru şekilde yansıtmaya çalışmış.
130
82... My Best Friend
Sanatçı, Vintage Atmosphere serisi ile ilgili olarak şunları fısıldadı kulağımıza: “Klasik hava, fotoğraflarıma büyüleyici ve tutkulu dokunuşlar katmamı sağladı. Eserlerimde biraz tutku biraz da gizem barınmalı bana göre.. Bunu gerçekleştirmek içinse çalışmalarıma Hollandalı usta ressamların -Johannes Vermeer gibi- eserlerinde görülen “eski ışık” etkisini vermeye çalıştım.”
131
Pearls
Hem Vermeer’ in hem de Peter Kemp’ in yaşadığı şehrin aynı olduğunu hatırlayınca ister istemez bir çıkarımda bulunuyorum: Belki de Delft şehrinin ‘klasik atmosferi’ nden kaynaklanıyor bu tarz.
132
At Sigmunds
133
134
His Emperor’s Wife
TAKIM ÇALIŞMASI.. CİDDİ BİR ÖNHAZIRLIK.. Kemp’in fotoğraflarında ilk bakışta renkler ve dekorlar dikkat çekici. Aslında fotoğrafa daha uzun ve derinden bakarsanız; bunların aslında başka yolculuklara açılmış kapılar olduğunu göreceksiniz. Detaylara odaklanmayı seven sanatçının eserlerinde gelişigüzel konulmuş bir şey bulamazsınız. Nelerin kullanılacağı, nereye konulacağı deklanşöre basılmadan önce en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştür...
135
Russian Spy
Peter Kemp hikaye anlatma sürecinde modellerinin ona çok yardımcı olduğunun altını özellikle çiziyor. Öncelikle modelliği kabul etmeleri, bunun yanı sıra çalışmalara katkıları ve içten dostlukları için minnettar olduğunu belirtiyor sanatçımız modellerine.
136
Fu.. Them All
Asıl büyü bulunduğun yerde değil ona giderkenki yolculuğundur” diyen Kemp, modeller ve makyözlerle kavramlar hakkında konuşup, ortak karara varmayı ve çalışmalarını takım işine dönüştürmeyi tercih eder.
137
Nude Photography
138
Happy Easter
ABUR CUBUR HAYATLAR... Bu serisinde Kemp, bugünlerde hayatımızın hızlı ve çabuk tükenen alışkanlıklar ve davranışlardan oluştuğunu vurgulamak ve çalışmalarında bunun tersini vermek istiyor. Peki ama nasıl mı? Zamanı durdurmak gibi… Fotoğraflarına bakanları ‘kendi dünyasına’ çekmek ve orada tutsak etmek gibi ya da…
139
Sunlight Ve insanların fotoğraflarından kendi hikayelerini yaratabilmelerini umuyor. “Eğer yaparlarsa.. İşte o zaman amacıma ulaşmış olurum... ”diyor sanatçı. İşte siz de Peter Kemp’ in fotoğraflarıyla kendi hikayenizi yaratmak için minik bir yolculuğa çıkın: Peter KEMP’ in internet sitesi www.peterkemp.nl Hazırlayan: Cansu BAYRAM cansubayram@6gendergi.com
140
Yazar: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com
6
G
E
N
’
D
E
N
Topraktan Gelen Mucize Elimde makinam, içimde fotoğraflama arzusu, yanımda bana eşlik eden arkadaşlarımla şehrin arka sokaklarına doğru çıkılan bir yolculuk daha başlamaktaydı. Acaba bugün neleri göreceğim, nasıl kareler yakalayacağım sorularıyla, bir şehrin saklı kalmış köşelerini, sokaklarını keşfetmek, daha önce sürekli görülen ancak farkedilmeyen ayrıntılarını fotoğraflayarak belirgin kılmak, hep tatlı bir heyecan yaratmıştır içimde. O gün de böyle hissettiğim günlerden biriydi. Tatlı bir sohbetin eşlik ettiği telaşsız adımlarımızla ilerlerken , o şehirde öğrencilik dönemlerini geçiren arkadaşlarımla ancak ilk o gün, birlikte keşfettiğimiz sokaklar, hafif bir tebessümle hatırlanacak anılar arasına girmekteydi. Uzun bir yürüyüşün ve çekilen kurgu fotoğraflarının ardından yorgunluğun vermiş olduğu mayışıklıkla ilerlerken, 2 katlı bir evin bahçe duvarından sokağa doğru uzanan, meyve ağacının dalındaki davetkar nar dikkatimi çekti. Tanelerinin güzelliğini vurgulamak ister gibi ayrılıvermişti kabukları. Birisinin gelip kendisini toplamasına ve ağız sulandıran güzelliğini keşfetmesini bekleyememiş gibi bir acelecilikle tüm güzelliğini gözler önüne sunmuştu. Bu güzelliği kaçırmak istemedim ben de ve onun bu davetkar pozunu yakalayıverdim. İşte güzelliklerini ve doğallıklarını gözler önüne sermeye hevesli meyve ve sebzelerin çağrısını anlayıp, fotoğraflamaya ilk o gün başladım. Sonrasında arkadaş ziyareti için gidilen Gökçeler Köyü’nü gezerken, geniş bir alanda birkaç tane Ayva ağacı olarak sürdürdükleri mücadeleyi anlattı ayvalardan bir tanesi tüm ihtişamıyla... Olgunlaşmayı büyük bir sabırsızlıkla bekleyen cevizler, ham çağlarının olağanca güzelliğinin keyfini sürmekteydiler. Doğanın çağrısına kayıtsız kalamayan herkesin, bir zamanda, bir şekilde hayal ettiği kendi bahçesinde, kendi ürünlerinin yetiştirildiği bir hayal bahçesindeydim bu sefer de... Sihirli değnekle dokunsanız muhteşem bir arabaya dönüşecekmiş gibi duran bal kabağını, daha henüz büyümeye fırsat bulamamış, görenleri kıskandıran güzellikteki çiçeğinin arkasına saklanan küçük bamyaları, mısırın iç içe geçmiş o güzel kıvrımları ve daha niceleri yansıdı karelerime... Her kare ile daha da bir hayran kaldığım doğanın bu muhteşem mucizelerine sevgilerimle... :)
141
Bal Kabağı
142
143
Bamya Ve Çiçeği
144
M覺s覺r
145
146
147
Ayva
148
149
Ceviz
150
Nar
151
152
ve değişim
6
G
E
N
’
D
E
N
Yazar: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com
153
Değişim! Değişimi hepimiz sorgulamışızdır. Olduğumuz, olmadıklarımız. Yaşadıklarımız, yitirdiklerimiz bazen bizleri farklı yerlere sürükler. Hiç düşünemediğimiz kendimizi koyamadığımız bir yola girmiş buluruz kendimizi. Amacımız neydi? Neredeydik? Bir değişim bir arayış… Nereden başlanmalı? Soru işaretleri, nedenler başlar ve en basit gerçeklerden kaçış yöntemi kendini gizlemek, farklılaştırmak değiştirmektir bazen. Bu değişim bazen yüzümüze kondurduğumuz yalancı bir tebessüm şeklinde olur için kan ağlarken bazense yüzüne sürdüğün bir parça boyayla işte sana yeni bir maske daha... Uzun bir analog serüveninden sonra aldığım dijital makinamla oluşturduğum ilk seri çalışmam olan değişim başlar dediğim gibi bir başlangıçtı sadece. Bu serilerin devamının önümüzdeki aylarda geleceğini belirtmek istiyorum. Zaten tüm parçaların birleşmesiyle asıl anlatılmak istenilen de ortaya çıkmış olacaktır. Yardımlarından dolayı arkadaşlarım Ecem Gürdaş ve Emre Soykan’a çok teşekkür ediyorum.
m baĹ&#x;lar...
154
155
156
157
158
159
160
161
162
B
İ
L
G
İ
L
E
R
Hazırlayan: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com
ALAN DERİNLİĞİ Alan derinliği, fotoğrafın ön planındaki en net nokta ile geri plandaki en net nokta arasındaki mesafeye denir.Yani, netliğin ayarlanmış olduğu yüzeyin berisinde ve ötesinde uzanan netlik bölgesidir. Net alan derinliğinin kontrolü fotoğrafçının vazgeçilmez olanaklarından biridir. Başlangıçta önemsiz gibi düşünülse de fotoğraf çekimi sırasında sık sık varlığını hissettiren bir kavramdır. Alan derinliği, bir lens sisteminin obje üzerine odaklanırken net olarak görüntü oluşturabildiği uzaklık dilimidir. Sonuçta fotoğrafta bu dilim içinde kalan nesneler net, arkada veya önde olan nesneler ise bulanık görülür. Örneğin fotoğraf makinesine üç ayrı uzaklıkta bulunan ve arka arkaya duran üç objenin sadece biri net diğerleri flu ise bu fotoğrafta alan derinliği dar demektir. Objelerin üçü de net ise; alan derinliği geniş demektir. İstediğimiz alan derinliğini diyafram ayarını kullanarak sağlayabiliriz. Diyafram açık ise alan derinliği az, diyafram kısık ise alan derinliği çoktur. Az açık diyafram (f:16, f:22 vb.) değerlerinde çekilen fotoğrafta net olan kısımlar daha çoktur. Geniş açılı objektifler, dar açılı objektiflere göre daha büyük alan derinliği mesafesine sahiptirler. 450 mm’lik bir objektif kullanılıyorsa, diyafram 5,6’ya, metraj bileziği 3 metreye ayarlandığında, sadece 3 metre ötedeki nesneler net çıkmayıp 2,5 metre ile 3,8 metre arasındaki nesnelerin net çıktığı görülür.
T
E M
E L
Alan derinliği kontrolünü etkileyen faktörler üçe ayrılır. Bunlar:
163
1. Diyafram açıklığı, 2. Netlik mesafesi, 3. Objektifin odak uzaklığıdır.
1. Diyaframla Kontrolü: Diyafram açıklarının, objektiften geçen filme etki eden ışık miktarını ayarlamasıyla gerçekleşir. Diyafram açıklığı küçüldükçe alan derinliği de artar. Diğer bir deyişle diyafram rakamları büyüdükçe alan derinliği artar. Tersi durumda ise objenin önündeki ve arkasındaki objeler netsiz olarak filme yansır.
2. Netlik Mesafesiyle Kontrolü: Objenin makineye olan uzaklığının ayarlanmasıdır. Netliği yapılan obje makineden ne kadar uzaksa alan derinliği de o kadar fazlalaşır. Ne kadar yakınlaşırsa da o kadar azalır.
3. Objektifin Odak Uzaklığıyla Kontrolü: Alan derinliğini kontrol etmek için, objektif odak uzaklıklarından da faydalanılır. Kısa odak uzaklığına sahip objektifler kullanıldığında alan derinliği artar. Uzun odaklı objektifler kullanıldığında ise alan derinliği azalır.
164
165
166