6GEN Fotoğraf Dergisi Nisan 2011

Page 1






Hazırlayan: Özge KARZAN ~ ozge@6gendergi.com

Pentax K-7 dijital SLR fotoğraf makinesi Pentax K-7 dijital SLR fotoğraf makinesi kompakt ve hafif gövde yapısına rağmen çarpıcı derecede güvenilir ve kullanılabilir karakterdeki geniş bir dizi gelişmiş fonksiyonu ve özellikleri bünyesinde barındırıyor.Özellikle body görüntüsü ve büyüklüğü, video özelliğiyle direk Nikon ve Canon’un benzer makinelerini hedef almış görünüyor.

H

A

B

E

R

L

E

R

Pentax K-7 fotoğraf makinesi Pentax K dijital SLR serisinin üst seviye bir modeli olarak geliştirilmiş.

1

Tüm temel dijital SLR kamera bileşenlerini ve fonksiyonlarını baştan sona inceleyen Pentax, optik vizör, perde birimleri, seri çekim kapasitesi, pozlama ve otomatik netleme sistemleri gibi öğelerin çoğunu geliştirerek yenilemiş. Sağlam ve yüksek kalitede metal üretiliş bir gövde ile korunan yeni Pentax K-7 dijital SLR fotoğraf makinesi K serisindeki diğer tüm modellerde olduğu gibi, son derece kompakt ve fonksiyonel olarak tasarlanmış. Cihazda video kayıt, HDR ve ufuk çizgisini otomatik olarak düzeltme gibi kullanıcı dostu özelliklere yer verilmiş. 23.4 mm x 15.6 mm ölçülerindeki yeni geliştirilmiş CMOS görüntü sensörü bulunuyor. Yaklaşık 14.6 megapiksel efektif çözünürlüğe sahip olan bu görüntü sensörü son derece hassas ve zengin detaylara sahip üstün kalitede görüntüler sunuyor. Kameranın ışık hassasiyet değerleri ISO 100 ile ISO 6400 arasında tercih edilebiliyor. Pentax K7 fotoğraf makinesinde orijinal PRIME görüntüleme motorunun yükseltilmiş bir versiyonu olan yeni geliştirilen PRIME (Pentax Real Image Engine) II görüntü motoruna yer verilmiş. Yeni görüntüleme motoru daha yüksek bir veri işleme hızı ile daha zengin tonlamalara ve daha doğru renklere sahip daha kaliteli görüntüler sağlıyor. Aynı zamanda bu görüntüleme motoru sayesinde video görüntülerin veri iletimi de yüksek hızda gerçekleştirilebiliyor. 3.0 inç büyüklüğünde ve yaklaşık 920,000 piksel çözünürlüğünde bir LCD ekranı bulunuyor. LCD ekranın geniş tasarımı fotoğrafseverlerin ekrandaki görüntüyü dikey ve yatay 170 derece ile görebilmelerine olanak tanıyor. Düşük ve yüksek açılı çekimi kolaylaştıran yapıdaki LCD ekranın Live View canlı ön izleme özelliği de mevcut. Pentax K-7 fotoğraf makinesinin yüksek kapasitedeki şarj edilebilir lityum-iyon bataryası sayesinde yaklaşık 980 adet fotoğraf çekilebiliyor.


Pentax K-7 SLR fotoğraf makinesi özellikleri • 14.6 megapiksel efektif çözünürlük • JPEG formatta saniyede 5.2 kare ile 40 adede varan seri çekim sayısı • 1/8000 sn çekim hızı • 100,000 deklanşör basım ömrü • 77 noktada özel mühürlü metal gövde yapısı • 3.0 in büyüklüğünde, 920,000 piksel çözünürlüklü LCD ekran • Live View canlı ön izleme özelliği • PRIME II görüntü motoru • ISO 100 - 6400 • 77 noktaya poz ölçüm sistemi • Contrast AF modu • Face Recognition AF modu • DR (Dust Removal) II toz temizleme sistemi • SR (Shake Reduction) sarsıntı giderme sistemi • 1280 x 720 piksel (16:9) High Definition video kayıt • SAFOX VIIII+ 11 noktaya geniş çerçeve otomatik netleme sistemi • Işık hassasiyeti öncelikli çekim modu • Kayıtlı görüntülere telif hakkı bilgileri ekleme • 16 dijital filtre • Pentax Digital Camera Utility 4 yazılım paketi

Sony Alpha 900 dijital SLR fotoğraf makinesi Hepimizin bildiği elektronik devi olarak tanıdığı Sony uzun zamandır fotoğrafçılık dünyasında faaliyet gösteriyor.Sony de Mavica konseptine veda ederek ilgisini tamamen kompakt kamera sektörüne yöneltti. Birkaç nesildir piyasada olan Cybershot kompakt fotoğraf makineleri gerçek bir başarıydı. Sony 2006 yılında ilerlemesini sürdürdü ve tüketiciye yönelik dijital ürünler sektörüne girdi; ve böylece Alpha DSLR fotoğraf makinesi doğmuş oldu. Sony Alpha 900 dijital fotoğraf makinesi zengin sayıdaki ZEISS objektifleri kullanarak , 24.6 megapiksel çözünürlüğe Çift BIONZ görüntü işlemcisine, tam çözünürlükte saniyede 5 kare seri çekim hızına ve A900’ü şu anda Nikon ve Canon’un hakim olduğu bir ürün segmentinde pazardan pay alma konusunda ciddi bir aday haline getiren entegre SteadyShot görüntü sabitleme sistemine sahip. Cihazın gövdesi magnezyum alaşımlı yüksek kalitede alüminyumdan üretilmiş. Gövdede çeşitli bölümlere özel sızdırmazlık işlemi uygulanarak cihazın toza ve neme karşı korumalı olması sağlanmış. Bunlar sadece profesyonel modellerde görmeye alışkın olduğumuz özellikler.

2


Ayrıca kamerayı toz bulaşmasına karşı koruyan tek şey ek yerlerindeki bu sızdırmazlık da değil. Toz ve kir taneciklerinin kameraya bulaşma riski objektif değiştirme işlemleri esnasında en yüksek seviyeye ulaşır. A700 modelinden de tanıdığımız etkili bir toz temizleme sistemi maksimum korumayı sağlıyor. Sony Alpha 900, profesyonel özelliklere sahip olsa da tamamen profesyonel fotoğrafçılara yönelik bir model değil. Yarı profesyonel ya da tam profesyonel fotoğrafçılığa terfi etmek isteyen gelişmiş seviyedeki hobi fotoğrafçıları da Sony A900’ü değerlendireceklerdir. Sony Alpha 900, dışarıdan gelen tehditlere karşı korumaya ek olarak ayrıca SteadyShot olarak adlandırılan bir görüntü sabitleme sistemine de sahip. Gayet doğaldır ki bu tür sistemlere diğer Sony Alpha DSLR modellerinde de rastlıyoruz; ancak Sony Alpha 900 modeli, bu tür entegre görüntü sabitleyiciye sahip olan ilk full frame dijital SLR fotoğraf makinesi olmasıyla apayrı bir önem arz ediyor. Teorik olarak, sistemin kamera gövdesine entegre yöntemi sayesinde SteadyShot sisteminin 4 stop’a kadar daha yavaş çekim hızlarına olanak tanıdığı belirtiliyor. Pratik kullanımda bu, 4 stop’un genellikle ulaşılamadığı yavaş telefoto görüntülerin aksine daha çok geniş açı odak uzaklıklarında kullanılacaktır. Sony DSLR-A900 fotoğraf makinesinin ön yüzüne baktığımızda Minolta A-montaj olarak adlandırılan geniş bir objektif yuvası ile karşılaşıyoruz. Bu sayede, dijital fotoğraf çekimlerinde çok uygun olmasalar da eski, geleneksel Minolta objektiflerinizi bu fotoğraf makinesi ile kullanabiliyorsunuz Kameranın üst kısmında üzerinde ana çekim programların yer aldığı genel mod kadranını görüyoruz. Bu kadran çevrilirken yeterli bir direnç sergiliyor ve her bir mod değişiminde bir klik sesi ile değişim onaylanıyor. Küçük ölçülerdeki ekranda küçük bir gösterge ISO, beyaz dengesi, pozlama telafisi, batarya durumu vb gibi konularda bilgi sağlıyor. Ekran biraz küçük olsa da son derece kullanışlı bir yapıda. Deklanşörün mükemmel kontrol sağlayan dokunsal tepkisi reaksiyon olarak mükemmel bir performans sergiliyor. Çeşitli hızlı erişim butonları ve tekerlek kadran kameranın üst kısmındaki diğer öğeleri oluşturuyor. Cihazın 3 inç büyüklüğündeki LCD ekranı 921.600 nokta çözünürlüğü ile gayet güzel bir görüntü sunumuna sahip. Sony DSLR-A900 modelinde Live View canlı ön izleme özelliğine yer verilmemiş; bunun yerine ‘Intelligent Preview’ olarak adlandırılan akıllı ön izleme özelliği tercih edilmiş. Bu sistemde, önce görüntünün RAW formatta düşük çözünürlüklü bir versiyonu ekranda görüntüleniyor ve ardından pozlama telafisi, beyaz ayarı gibi ufak tefek ayarlar yapılıyor. Bununla beraber ayarı yapılan görüntünün, ön izleme düşük çözünürlükte yapıldığından dolayı kaydedilmesi mümkün değil. LCD ekranın çevresinde; AF, ALE, menü, monitör, görüntü sunumu gibi konularda görev yapan bir joystick’in yanı sıra çeşitli butonlar da bulunuyor. Sony Alpha 900 kamerada Live View ön izleme özelliği bulunmuyor. Bunu yerine, Intelligent Preview akıllı ön izleme fonksiyonuna yer verilmiş. Sony A900 fotoğraf makinesi kendisine bir DT objektif takıldığında bunu otomatik olarak algılayarak APS-C formatta çekim yapıyor ve ayrıca çekimlerde daha düşük (maksimum 11 megapiksel) çözünürlük kullanıyor. Örneğin Nikon D3 kameranın aksine A900’de APS-C kırpma vizörde açıkça gösterilmiyor.

3


Çekim hızı konusunda Alpha 900, çekim moduna 0.25 saniye süresinde geçiş de talepkar fotoğrafçılar açısından gayet iyi. Profesyonel bir DSLR fotoğraf makinesi olarak ortalama bir performans sergiliyor. Cihazın açılma ve kapanma süreleri hızlı, bu konuda herhangi bir problem yok ancak çekim modundan izleme moduna geçmek istediğinizde geçen süre oldukça uzun.

Sony A900 DSLR kamera ile odaklama Bu yüksek ve profesyonel segmentteki diğer rakip modellerle kıyaslandığında, Sony DSLR-A900 dijital fotoğraf makinesi ile odaklama işlemleri makul seviyelerde gerçekleştiriliyor. Tam bir otomatik odaklama işlemi 1/10 saniye sürüyor. Yarı profesyonel orta segmentteki Alpha 700 ile karşılaştırıldığında gerçekten hızlı bir değer. Nikon D3 veya Canon EOS 1D Mark III ile kıyaslandığında ise her iki modelin bu işlemi sadece yarı sürede yaptığını görüyoruz. Tüm bunlar, günlük kullanım koşullarında belki de hiç dikkatinizi çekmeyecek detaylar ancak beklentileri yüksek olan kullanıcılar asıl bu detaylara dikkat ediyorlar. Sony Alpha 900 kameranın noise konusundaki değerlerinin Canon EOS 5D Mark ll gibi modellere yakın olması beni olumlu yönde şaşırttı.

Sony Alpha 900 dijital SLR fotoğraf makinesi özellikleri • 24.6 Megapiksel etkin çözünürlük • Tam boyut (full frame) 35.9 x 24.0mm Exmor CMOS sensör • Gelişmiş yeni Çift BIONZ görüntü işlemcisi • Titreşim azaltıcı (SteadyShot) • ISO 200-3200 (100 -6400) ışık algılayıcısı • %100 alan kapsamına sahip ultra parlak optik penta prizma vizör • 3,0 inç Xtra Fine 921.000 nokta çözünürlüklü LCD ekran • Tam 24,6 megapiksel çözünürlükte 5 kare/s sürekli çekim • 10 odaklama yardımı noktasına ve F2.8 sensöre sahip hızlı, yüksek doğruluğa sahip 9 noktalı orta çapraz AF • Alüminyum alaşımlı şasiye sahip dayanıklı magnezyum gövde ve kontroller toz ve nem sızdırmaz • Bir kez şarj edildiğinde 880 çekim yapılmasına olanak sağlıyor.

4


Canon EOS 1100D dijital SLR fotoğraf makinesi Canon, EOS serisinin yeni üyesi Canon EOS 1100D fotoğraf makinesini tanıttı. ABD’de Canon EOS Rebel T3 adı ile piyasaya sürülecek olan yeni Canon EOS 1100D DSLR fotoğraf makinesi yüksek kalitede fotoğraflara ve HD kalitesinde video kayıt dünyasına ilk adımını atacak olan kullanıcılar için ideal bir model. Daha üst modeller için geliştirilmiş olan çekim özellikleri ve fonksiyonlarıyla Canon EOS 1100D dijital SLR fotoğraf makinesi kutusundan çıkar çıkmaz yüksek kalitede fotoğraf çekme imkânı sunuyor. 12,1 megapiksel çözünürlüklü Canon EOS 1100D DSLR fotoğraf makinesi 720p HD kalitesinde video kaydedebiliyor. Parlak optik vizörü ile görüntüyü yüzde 95 oranında yansıtan Canon EOS 1100D Live View canlı ön izlemeli LCD ekranı ile çekim işlemlerini keyifli hale getiriyor. Canon EOS 1100D fotoğraf makinesinin özellik Kılavuzu cihazın her bir özelliği hakkında kısa açıklamalar vererek özellikle fotoğrafçılığa yeni başlayan kullanıcılara büyük oranda yardımcı oluyor. Kullanıcılar bu özellik yardımıyla çok derin teknik özelliklerle uğraşmadan yüksek kalitede görüntüler elde edebiliyorlar. Canon EOS 1100D dijital SLR fotoğraf makinesinin Basic+ özelliği aracılığıyla dijital fotoğrafların pozlama, beyaz ayarı ve görüntü işleme ayarları önceden tanımlı seçeneklere göre kolaylıkla değiştirilebiliyor. Fotoğrafseverler ayrıca Creative Auto yaratıcı otomatik seçeneği sayesinde fotoğrafların karanlık ve aydınlık durumları ile bulanıklık seviyeleri otomatik olarak değiştirilebiliyor. Canon EOS 1100D DSLR fotoğraf makinesinde 2,7 inç (6,8 cm) büyüklüğünde 230k çözünürlüklü bir LCD ekrana yer verilmiş. LCD ekran yüksek çözünürlüklü dijital fotoğraf ve HD kalitesindeki video görüntülerin keyifle izlenmesini sağlıyor. Fotoğrafseverler Canon EOS 1100D DLSR fotoğraf makinesinin Eye-Fi kablosuz iletişim ve Canon iMAGE Gateway desteği sayesinde fotoğraf ve video görüntülerini kolayca paylaşabiliyorlar. Kullanıcıların 2 GB kişisel paylaşım kapasitesi elde ettikleri bu sistem cep telefonu üzerinden de kullanılabiliyor. Kullanıcı dostu özelliklerle donatılmış giriş seviyesi bir dijital SLR fotoğraf makinesi olarak tasarlanan Canon EOS 1100D 12,2 megapiksel çözünürlüklü APS-C CMOS görüntü sensörü ile A3 boyutunda poster baskı yapacak yüksek çözünürlükte fotoğraflar çekme imkânı sunuyor. Canon EOS 1100D’nin DIGIC 4 görüntü işlemcisi yüksek çözünürlüklü görüntü dosyaları ile ilgili işlemleri hızla gerçekleştirerek saniyede 3 kare çekim hızına ulaşıyor.

5


Loş ışıklı ortamlar ve az aydınlatma koşullarına sahip mekanlarda Canon EOS 1100D DSLR fotoğraf makinesinin ISO 100 - ISO 6400 ışık hassasiyet aralığı ve dokuz noktaya AF otomatik netleme performansı sayesinde keskin netlikte ve kaliteli fotoğraflar elde ediliyor. Canon 1000d’nin yerini alan eos 1100d, gerek tasarımı gerekse özellikleriyle, fotoğrafa yeni başlayacak amatörlere ve ilk kez dslr sahibi olacaklara oldukça iyi bir alternatif.

Canon EOS 1100D dijital SLR fotoğraf makinesi özellikleri • 12 megapiksel yüksek çözünürlük • Özellik Kılavuzu ile anında yardım • Creative Auto ve Basic+ görüntü düzeltme fonksiyonları • HD kalitesinde video kayıt • ISO 100-6400 ışık hassasiyeti • 9 noktaya AF otomatik netleme sistemi • 63 alana iFCL poz ölçümleme • 6.8 cm (2.7 inç), 230,000 nokta LCD ekran • Tüm EF ve EF-S serisi objektiflerle uyum

6


Hazırlayan: Hande BÜYÜKKEMAHLI ~ hande@6gendergi.com

Sergiler Fas “Ahlan wa Sahlan” Fotoğraf SergisiZeynep Orhon TARGAÇ Targaç’ın Marakeş, Atlas Dağları ve Sahara’ya farklı zamanlarda yaptığı seyahatlerde çektiği fotoğraflar sizi binlerce yıl öncesine götürerek size orada yaşanan öykülerin, efsanelerin, yaşanmışlıkların hissini veriyor. Kısacası sizi kısa bir Fas Sultanlığı gezintisine çıkarıyor. Sergi 15 - 30 Nisan 2011 tarihleri arasında gezilebilir. Yer: Caddebostan Kültür Merkezi / İstanbul

“Özgür Kadınlar” Fotoğraf Sergisi Sosyolog olan Fransız fotoğraf sanatçısı Marie Ozanne’ın Dünya Kadınlar Günü nedeniyle çağdaş Türk kadını üzerine gerçekleştirdiği fotoğraf sergisinde aktris Serra Yılmaz, sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez, gazeteci Zeynep Göğüş, doktor Oya Bayrı gibi isimlerin portreleri yer alıyor. Sergide yer alan portreler Fransa’da Sipa Presse arşivinde yer alıyor. Türkiye’nin modernleşme sürecinde kadının oynadığı rolün önemini vurgulayan sergi 15 Nisan 2011 tarihine kadar İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde gezip, görülebilir.

7


Die Ganze Stadt - Tüm Şehir IFA, Goethe Institut-İzmir ve K2 işbirliği ile hazırlanan ‘Tüm Şehir’ sergisi, belgesel niteliğindeki anların sanatsal yorumlanmasıyla öznel fotoğrafçılığı bir arada barındırıyor. Sergi, son zamanlarda kullanılan dijital rötuş yerine işlenmemiş, anı yalın bir şekilde, müdahale etmeden yansıtan altı sanatçının işlerinden oluşmaktadır. Sergi kapanış 10 Nisan 2011.

Yer: K2 Güncel Sanat Merkezi Cumhuriyet Blv. No: 54 Büyük Kardiçalı Han Kat:2 Konak-İzmir/Türkiye tel: 0 232 445 31 51 Galeri Saatleri Salı-Cuma: 14.00-18.00 Cumartesi: 13.00-18.00 Pazar ve Pazartesileri kapalıdır.

“Kentteki Yaban - Eymir & Mogan” Çalışmalarına 2008 yılında başlayan, başkent Ankara’nın ve ülkemizin önemli sulak alanlarından olan Mogan ve Eymir Gölleri’ndeki yaban hayatı görüntüleyen Barış Koca’nın ilk albümü olan “Kentteki Yaban - Eymir & Mogan” DevBelgesel yayınlarından çıktı. Albümü satın almak isteyenler; - TabSanat Sanat Akademisi’nden (Kentpark AVM Eskisehir Yolu 7.km. Kat 1 Cankaya/ANKARA) - Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği’nden (FSK Fevzi Çakmak 1 sk. 22/2 Kızılay - ANKARA) adreslerinden ya da ilgili linkteki http://bariskoca.com/ tr.56.Kitap-YENI.html bilgiler doğrultusunda kargoyla alabilirler.

8


YARIŞMALAR Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri Ülkemizdeki fotoğraf severlerin çalışmalarını desteklemek, eserlerini bir arada sergilemek, sanat ortamına seviye ve canlılık kazandırmak ve buna bağlı olarak da fotoğraf sanatının yaygınlaşmasını sağlamak, uluslar arası platformlarda ülkemizi temsil edebilecek fotoğraf sergileri oluşturmak amacı ile 7 mayıs da televizyondan canlı yayın ile gerçekleşecek. Ana jüri: Jüri Başkanı Ara GÜLER, Arif SAĞ,Ali ŞEN, Serdar BİLGİLİ,Nihat ODABAŞI,Arel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı Prof. Güler Ertan, Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü Başkanı Prof. Yusuf Murat Şen ve Kültür Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü uzman Derya Sarar dan oluşuyor.

1. Ulusal Aktüel Arkeoloji Fotoğraf Yarışması Yarışma, geçmişimizden geleceğimize miras kalan ve bugün, bizim sadece korumak ile görevli olduğumuz arkeolojik alanların var olan koşullarını, konumlarını, insan ve doğal çevre ile olan ilişkilerini ve en önemlisi ayakta kalabilen değerlerini görsel bir iletim aracı olan fotoğraf sanatı ile başka dünyalara taşımayı amaç edinmiştir. “Arkeoloji ve İnsan”’a odaklanan yarışma, iki önemli antik kentide -Sagalassos ve Troya- içine alarak antik kentlerinin sahip olduğu tarihsel ve kültürel mirası, yürütülen arkeolojik kazı çalışmalarını, ziyaretçisi olan turisti, etrafında yaşayan köylüsü ya da doğal güzellikleri ile birlikte anlatılması konu edilmiştir. Yarışma üç ayrı dalda yapılacaktır; Arkeoloji - İnsan ve Tahribat, AKTÜEL ARKEOLOJİ DERGİSİ Sagalassos Antik Kenti, AYGAZ Troya Antik Kenti, SIEMENS

9


En “Havalı” Kareler Fotoğraf Yarışması İstanbul’un havasını temizlemek için 25 yıl önce kurulan İGDAŞ, En “Havalı” Kareler fotoğraf yarışması düzenliyor. İGDAŞ abonesi olan tüm profesyonel ve amatör fotoğrafçıların, ücretsiz olarak katılabileceği “İstanbul Doğalgazla Nefes Alıyor” temalı yarışma ile İstanbul’u en güzel anlatan fotoğraflar seçilecek. Fotoğraf yarışmasında dereceye giren fotoğraflar, Dünya Çevre Günü’nde sergilenecek. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu danışmanlığında İGDAŞ tarafından düzenlenen, En “Havalı” Kareler fotoğraf yarışması başvuruları, 25 Mayıs 2011 tarihine kadar devam edecek. Ödüller: Birincilik Ödülü: 5.000 TL + Plaket İkincilik Ödülü: 3.000 TL + Plaket Üçüncülük Ödülü: 1.000 TL + Plaket İGDAŞ Özel Ödülü: 1.000 TL + Plaket Mansiyon (3 Adet): 500 TL + Plaket Sergileme (35 Adet): 200 TL

Ayrıntılı Bilgi İçin: http://www.igdas.com.tr/News/

Default.aspx?MI=5&CMI=100&NI=106 Yarışma şartnamesi: http://www.igdas.com.tr/Creator/MenuContent/Docs/FotoYarismaSartname.pdf Katılım Formu: http://www.igdas.com.tr/Creator/ MenuContent/Docs/FotoYarismaFormu.pdf

Zeytinburnu İstanbul Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği fotoğraf yarışmasının konusu Zeytinburnu’nun belirlenen caddelerini, sokaklarını fotoğraflayarak anlatmak. Yarışmaya son katılım 29 Nisan 2011. Seçici Kurul: Ara GÜLER Süleyman GÜNDÜZ Haluk ÇOBANOĞLU Uğur GÜNYÜZ İsmail KÜÇÜK Ödüller: Birinciye:5.000TL İkinciye:2.500TL Üçüncüye:1.250TL Yarışma Şartnamesi: http://www.zeytinburnu-bld.gov.tr/varliklar/Turkce/dosya/mevzuatlar/web_tv/yarismasartname.pdf

10


11

F: Gençer Yurttaş

R Ö P O R T A J

Editör: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

YÜCEL TUNCA 1966 yılında Diyarbakır’da doğan Yücel Tunca, İstanbul Üniversitesi’nde Gazetecilik eğitiminin ardından on yıl süreyle çeşitli gazete ve dergilerde basın fotoğrafçısı ve fotoğraf editörü olarak çalışmıştır. 1996-1997 yıllarından bu yana, reklam ve tanıtım fotoğrafçılığının yanı sıra çeşitli kurumlarda ve üniversitelerde fotoğraf eğitmenliği de yapan Tunca, son yıllarda Fotoğraf Vakfı, Galata Fotoğrafhanesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi’nde fotoğrafın farklı alanlarında dersler vermektedir. Ayrıca Fotoğraf Notları adında foto-röportaj dergisinin yanı sıra Fotoğrafsız adında fotoğraf üzerine düşünce dergisinin yayın yönetmenliğini yapmaktadır. Yücel Bey’ le fotoğrafçılığa başladığı günlerden bu günlere fotoğrafçılık üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.


Fotoğrafa olan ilginizi nasıl fark ettiniz? Fotoğrafçılığa başladığınız o günleri anlatır mısınız? Lise yıllarında gazeteci olmaya karar vermiştim. Bu yüzden İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’na girdim. Hayalim, isteğim, yazan bir gazeteci olmaktı ve böyle olunca da kendime model olarak Uğur Mumcu’yu seçmiştim tabii. Fakat okulun ilk yılında fotoğrafçılık hocamız basın fotoğrafçısı Özdemir Gürsoy’un fotoğraflarını gördüğüm gün birden tüm planlarımın değiştiğini hatırlıyorum. Gürsoy’un Zonguldak Kozlu’da yaşanan bir grizu patlamasında ölen işçilerin cenaze töreni sırasında çektiği fotoğrafları izlerken, fotoğrafın anlatım gücünü fark ettim. O ana kadar fotoğraf hakkında en ufak bir fikrim yoktu; bir fotoğraf makinem olmamıştı hiç. Dersin sonunda benim gibi etkilenmiş üç-dört arkadaşımla beraber hocamızın yanına gittik ve peş peşe birçok soru sorduk fotoğrafla ilgili. Özdemir hocamız da ilgimizi fark etmiş olmalı ki, “okul çıkışında yanıma gelin” dedi. Cağaloğlu’ndaki küçük dükkânında buluştuğumuz andan itibaren fotoğrafçılık hikâyem de başlamış oldu. Fotoğraf çoğu insan için kendilerini ifade etme biçimi. Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor? Sanırım benim için iki yönü var fotoğrafın: İlki, evet, kendimi ifade etmek, gözlemlerimi paylaşmak, görsel notlar tutmak. İkincisini ise kendimi onarmanın muhteşem bir yöntemi olarak özetleyebilirim. Yorgunluklarımı, öfkelerimi, kırgınlıklarımı fotoğraf çekerek onardığımı hissediyorum. İlki fotografik sonuçlar üzerinden anlaşılabilir, diğeri fotoğraf çekme süreci olarak… Daha çok ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz? Üzülerek de olsa açıkça söylemeliyim: Giderek daha az fotoğraf çeken bir fotoğrafçı haline geldim. Hatta bazen şakayla karışık “fotoğraf çekmeyen bir fotoğrafçıyım” diyorum çevremdekilere. Fotoğraf hayatımın merkezine yakın bir yere öylesine yerleşmiş durumdaki, hem çok kişisel, hem çok ticari, hem de sosyal gerekçelerim var üretimlerimde. Böyle olunca tek adres gösteremiyorum. Gezi fotoğrafları da, belgesel ve basın fotoğrafları

da, tanıtım fotoğrafları da çekiyorum. Özellikle bu üçüncüsü ilk fırsatta geçmişte kalmasını istediğim bir alan. Ancak pek çok çalışmamı hâlâ bununla finanse ettiğim için hayatımdan çıkarıp atamıyorum. Fotoğrafın dergicilikle birleşmesi sizin hayatınızda nasıl oldu? Hem “Fotoğraf Notları” hem de “Fotoğrafsız” dergilerini çıkarmanızdaki amacınız nedir? Galata Fotoğrafhanesi’nde, 2009 yılında Basın Fotoğrafçılığı ve Belgesel Fotoğraf Programları’nı başlattığımızda iki önemli ihtiyacı tespit etmiştik: Üretimlerin paylaşımı için yeni mecralar geliştirilmeli ve fotoğrafı bahane edip hayata dair derli toplu tartışmalar yaşamalıydık. Bu ikisi için de birer dergi yayımlamayı planladık. Ama basılı birer dergi! Ben kâğıda sadakatle bağlı bir kuşağın temsilcisi olduğum için mi bu böyle, bilmiyorum. Mürekkep kokusunu sever benim kuşağım. İnternetin tartışmasız çok güçlü bir alan oluşturduğunun farkındalığıyla, dokunulabilir, biriktirilebilir, kokusu olan, hışırtısı olan basılı dergi mecrasını kullanmayı önceledik. Fotoğraf Notları ve Fotoğrafsız dergileri böyle doğdu. Çok uzun yıllar önce köklü farkları bulunmasına karşın tür olarak benzer, fotoğraflarla hikâyeler anlatan dergiler yapılmıştı. Bugün sadece gezi-coğrafya dergilerinin sürdürdüğü bu geleneği foto-röportaj alanında yaşatmak amacıyla “bu bir fotoğraf dergisi değil” diyerek Fotoğraf Notları’nı yayımlamaya başladık ilk olarak. 2009 yılı sonunda çıkardığımız ilk sayıya gelen olumlu tepkiler, sürdürebileceğimize dair inancı güçlendirdi. Beyaz, parlak kâğıttan özellikle uzak durduk. Bu hem ekonomik olarak bağımsız biçimde sürdürülebilirliği kolaylaştıracaktı, hem de yalnızca içerikteki fotoğraflara değil metinlere ve toplamda hikâyelere odaklanmayı sağlayabilecekti. Doğru bir tespit yaptığımızı bugün görebiliyorum. Fotoğrafsız Dergisi ise “fotoğraf üzerine düşünce dergisi” alt başlığıyla 2010’un sonlarında yayımlandığında, bizim gibi fotoğraftan yola çıkarak tartışmaları yaygınlaştırmak, derinleştirmek isteyenlerin sayıca hayli çok olduğunu gördük. Bu gerçekten sevindiriciydi. Her iki dergi de ülke genelinde yalnızca 10 şehirde satışa sunuluyorsa ancak birçok şehirden talep mesajları alıyoruz ve oralara da abonelik sistemiyle, posta yoluyla ulaştırıyoruz.

12


Fotoğrafsız dergisinde daha çok “ siz sadece deklanşöre basın” mantığına karşı fotoğrafın düşünülmesine, anlaşılmasına yer verildiği görüyoruz. Sizin fotoğraf çekme amacınız, anlatmak istedikleriniz nelerdir? Türkiye’de fotoğrafçılar hakkındaki yaygın görüş, düşünmekten, okumaktan, yazmaktan, çizmekten pek hoşlanmayan insanlar oldukları yönünde. Bu yaygın görüşün dayanakları da yok değil elbette. Zaman zaman kimi fotoğrafçı buluşmalarında birilerinin ardından, “konuşması kolay, çek de görelim” denildiğini duymuşluğum vardır. Ya da fotoğraf üzerine, hayat üzerine okuyup, yazan fotoğrafçıların fotoğraftan uzaklaştıkları da sıklıkla dile getirilir. Ne yazık ki kimileri için fotoğraf amaç olmanın dışına çıkamıyor. Oysa ben fotoğrafı sadece bir araç olarak kabul ediyorum. Ve daha önce de söylediğim gibi benim için bazen bir kendimi iyileştirme aracı, bazen de sözümü söyleme, itirazımı dile getirme, muhalefetimi görünür kılmanın aracı… Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi kurucularındansınız. Fotoğraf Akademisi projesi nasıl başladı bize biraz anlatabilir misiniz? Galata Fotoğrafhanesi’ni, 2004 yılında Orhan Cem Çetin ile birlikte kurmuştuk. Yaklaşık iki yıl birlikte çalıştıktan sonra Cem, Bilgi Üniversitesi’nde tam zamanlı olarak akademik hayata dönünce 2009 yılına kadar amatör fotoğrafçılar için atölyeler düzenleyen bir kurum olarak Galata Fotoğrafhanesi’nin faaliyetlerini koordine etmeye tek başıma devam ettim. 2009 yılında Fotoğrafhane bünyesinde daha uzun süreli belgesel ve basın fotoğrafçılığı eğitimleri vermeye karar verince kadroyu genişletme ihtiyacı ortaya çıktı. Üç arkadaşımın katılımıyla başlayan bu yeni süreçte Galata Fotoğrafhanesi’nde Fotoğraf Akademisi başlığı altında epey kapsamlı programlar uygulamaya, yayınlar planlamaya başladık. Ancak bir yıl içinde çeşitli nedenlerle ayrılıklar yaşandı ve şimdi Vedat Ateş ile beraber sürdürüyoruz çalışmalarımızı. Kurucuları arasında yer aldığım ve halen yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğüm Fotoğraf Vakfı’nın 2000’li yılların başındaki kuruluş döneminde çok tartıştığımız, çok istediğimiz fotoğraf alanında

13

farklı bir akademik eğitimi hayata geçirmek için belli bir birikimin oluşması gerekiyordu. İşte bu birikimin benim için ikna edici bir düzeye geldiği tarih olan 2009 yılı, başlangıç yılımız oldu. Bugün Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nde amatörler ve profesyoneller için 20 civarında kısa süreli atölye yürütüyoruz. Bu atölyeler bizim lokomotifimiz. Aralarında, İtalyan, Hollandalı, Kanadalı ve İngiliz fotoğrafçıların da bulunduğu 20 kadar farklı atölye yürütücüsünün katkısıyla yapıyoruz çalışmalarımızı. Uzun süreli faaliyetlerimiz arasında ise 2001 Ekim’inden itibaren 18 aya indirerek uygulamaya devam edeceğimiz Basın Fotoğrafçılığı Programı ve 12 ay süren Belgesel Fotoğraf Programı var. 15’er katılımcının seçilerek alındığı bu programların içeriğini oluşturan seminer ve atölyeleri de yine yurt içinden ve dışından 30 fotoğrafçı ve akademisyen veriyor. Hafta sonları yapılan bu seminerler fotoğraf alanıyla sınırlı değil. Sosyal bilimler alanında çok sayıda seminer dizisinin yanı sıra internet kültürü ve ilk yardım gibi konulara ilişkin seminerler de yer alıyor programlarda. Fotoğrafa yeni başlayan kişilere temel fotoğraf eğitimleri verirken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Bu türden eğitimlerin teknik kısmı birbirine benzer aslında. Benim için ayırıcı özellik, fotoğrafa yeni başlayan insanlara fotoğrafik görüntünün bir anlama ve anlatma aracı olduğunu kapsamlı biçimde anlatmaktır, diyebilirim. Fotoğraflar bilgi, fikir ve tasarım içerir. İster fotoğrafçılık serüvenine yeni atılmış biri olsun, ister yol almış biri olsun, karşımdaki insanların fotoğrafı bir emek verme süreci ve etik derinliği olan bir disiplin olarak görmelerini önemsiyorum. Fotoğrafa konu edilenlerin ve fotoğraflara maruz kalanların yok sayıldığı fotoğraflama eğilimlerine son derece mesafeliyim. Bir marifet değil fotoğraf, bir iletişim aracı. Eğitim aşamasında bu noktaların ihmal edilmesi benim için kabul edilemez bir yöntem hatası. Günümüzde fotoğraf makinası sahibi herkes kendini iyi kötü fotoğrafçı olarak tanımlıyor. Fotoğraf akademisini kurmanızdaki amaç bu insanlara tepki göstermek istemenizden mi yoksa bunu bir


bir meslek olarak görmenizden mi kaynaklanıyor? Sorunuzun cevap seçenekleri karşısında “C: Hiçbiri” diyorum. Fotoğraf makinesi kullanıcılarının baş döndürücü bir hızla artması ve bu kullanıcıların kendilerini fotoğrafçı olarak tarif etme eğiliminde olmaları beni hiç rahatsız etmiyor. Tersine şöyle düşünüyorum: İnsanların yaşadıkları hayatlara bir yanılsamadan ibaret bile olsa seçenekler üretmeye çalışmaları son derece yapıcı. Mutsuzluklarının keşfi için mühim bir olanak. Sıkıştırılmış hayatlar yaşayan insanlar soluklanacakları “havalandırmalar”a gereksinim duyuyorlar. Bazıları bu kısa havalandırma molalarında gökyüzünü fark ediyorlar ki, bu hepimiz adına umut demek. Tersini söyleyenler de var biliyorsunuz. Hobilerin orta sınıfın en büyük afyonlarından biri olduğundan bahsediliyor. Oysa hobiler “boş zamanların değerlendirilmesi” olarak kabul edilebileceği gibi, mahkûm edildiğimiz hayatların dışına çıkabilmek için bazı kapıları aralama şansımız olarak da görülebilir, değerlendirilebilir, yararlanılabilir. Fotoğraf Akademisi’ni kurma amacımın mesleki bir sonuç olduğunu düşünmüyorum. Buradaki amaç fotoğraf alanında derinleşme, yoğunlaşma arayışında olanlara, otuza yakın deneyimli öğreticinin deneyimleriyle katkıda bulunmak ve bunu yaklaşık olarak ortaklaştığımız bir hayat algısıyla; tartışarak, gelişimi hep birlikte sürdürerek yapmak. Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’ni benim için heyecan verici kılan da bu. Fotoğraf akademisine başvuran öğrencilerin profilinden biraz bahseder misiniz? Daha çok hangi yaş gruplarında ya da hangi mesleklerden insanlar katılıyor? Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nde yürüttüğümüz Basın Fotoğrafçılığı ve Belgesel Fotoğraf programlarının katılımcı profilleri birbirinden kısmen farklı. Basın Fotoğrafçılığı Programı’na mesleki beklentilerle dâhil oluyor katılımcılar. Belgesel Fotoğraf Programı katılımcılarının yaş ortalamasından daha düşük bir yaş ortalamasına sahipler. Üniversiteyi bitirmiş ya da bitirmek üzere olan 20-30 yaş arasındaki bu grup basın fotoğrafçısı olma hedef ve bilincine sahip. Belgesel Fotoğraf Programı katılımcıları ise daha çok sosyal duyarlılıklarını fotoğraf aracılığı ile ifade etme ihtiyacı duyan daha geniş bir

yaş kategorisindeler. Aralarında liseyi henüz bitirmiş olanlar da, orta yaş seviyesinde olanlar da var. Mesleki olarak ise hiçbir ortak veri yok. Öğrenciler her iki programda da ağırlıklı grup. Öte yandan farklı iş kollarında çalışanlar, tıp ve sosyal bilimler alanında akademik çalışma hayatına sahip olanlar, finans sektöründe çalışanlar ve elbette çalışma hayatına ara vermiş insanlar da bulunuyor katılımcılar arasında. Fotoğraf bakmaktan çok görmeye dayanan, estetik, öznel bir sanat dalıdır. Akademi deyince aklımıza daha sistematik, öğretilen bir bütün geliyor. Bu anlamda düşündüğümüzde fotoğraf bir görüş müdür, yoksa kazanılan bir zevk midir? Fotoğrafın topyekûn sanat olarak gösterilmesi ya da görülmesini doğru bulmuyorum. Çok hatalı bir yaklaşım bu bizler için. Bir moda fotoğrafçısına, bir reklam fotoğrafçısına, bir basın ya da belgesel fotoğraf üreticisine “sanatçı” demek, iki yönlü bir hata. Hem sanat bakımından yapılmış bir hata, hem de sanatsal üretimle bir hayli farklı üretim biçim ve ilişkileri olan bu bağımsız alanlar bakımından hata. Moda fotoğrafçılığını da kapsayacak biçimde reklam ve tanıtım fotoğrafçılığı, sanatsal birikimlerle beslenebilen ancak üretimlerinin temel mantığı itibariyle sanatın özgünlük, estetik kurgu, yeni ve tek olma özelliklerini tam olarak barındırmayan ticari bir alandır. Basın fotoğrafı ve belgesel fotoğrafı da aynı noktalardan hareket ederek ve üstüne haber verme, bilgi aktarma, birikim oluşturma farklılıklarını ekleyerek sanatsal üretimlerden ayrı tutmak gerekir. Burjuva sanatının günümüzdeki had safhada ticarileşmiş görünümü sanırım reklam fotoğrafçılarına da kolayca sanatçı denmesine sebep olurken, basın fotoğrafının ve belgesel fotoğrafın sosyal etkisi ve giderek artan estetik kaygıları nedeniyle de üreticilerine sanatçı denilmesine sebep oluyor. Oysa sanat ve sanat fotoğrafı bu saydıklarımızdan çok daha farklı iç disiplini olan alanlar. Asıl sorunuza gelirsek… Bütün fotoğraflar bir görüş ürünüdür. Burada “fikir” anlamında kullanıyorum görüşü. Ve daha net söyleyecek olursam, bütün fotoğrafların –vesikalıklarımız ve hatıra fotoğraflarımız da dâhil olmak üzere- politik olduğunu düşünüyorum. Esasen hayatın kendisinin, her zerresinin politik olması nedeniyle fotoğrafları politik birer gösterge olarak ele alabiliyoruz. Bize neyi gösterdiği, nerede gösterildiği, neden gösterildiği, nasıl gösterildiği, kimin gösterdiği ve ne zaman gösterildiği sorularını sorarak bir balık fotoğrafına

14


bakmanızı öneririm. Bir balık fotoğrafının, salt bir balığı göstermesinin yanı sıra daha pek çok şeyi ifade ettiğini göreceğimizi sanıyorum. Sorunuzun“Fotoğrafın kazanılan bir zevk” olup olamayacağına ilişkin kısmında ise zevk yerine “beğeni” sözcüğünü koymayı tercih ederim. Böylece, fotoğraf alanında beğeninin geliştirilebileceğini, karşı karşıya kalınan fotoğraflardan alınacak tadın da buna bağlı olarak artabileceğini ya da öncesinde bazı fotoğraflardan alınan tadın beğeni geliştikçe yavanlaşabileceğini söyleyebilirim. Fotoğraf için akademik eğitimi zorunlu mu görüyorsunuz? Amatörce bu sanatla ilgilenenleri nasıl değerlendiriyorsunuz ? Dünya üzerindeki başarılı binlerce “alaylı fotoğrafçı”nın varlığı, fotoğraf çekmek için, fotoğrafçı olmak için akademik bir eğitimin şart olmadığını ispatlamaya yeter sanırım. Akademik eğitim, bir fotoğrafçının gereksinim duyduğu kişisel gelişim bakımından kolaylaştırıcı, hızlandırıcı ve derinleştirici bir etkendir yalnızca. Ancak kişisel gelişim, bilgiye ulaşmanın ve iletişim olanaklarının arttığı günümüzde farklı biçimlerde de sağlanabiliyor. Fotoğrafla amatörce ilgilenen insanlara karşı hiçbir negatif yaklaşımım olmadığını da söylemiştim. Şunu da ekleyeyim: Ne yaptığını, neden yaptığını bilen fotoğrafçılara saygı duyuyorum; amatör de olsalar, profesyonel de olsalar. Diğerleriyle aramda bir mesafe oluşuyor bu durumda da. Türkiye’nin ilk belgesel fotoğraf eğitimi projenizden; bir yandan geleneğin etkisindeki klasik belgesel fotoğrafın kilometre taşlarını öğrenip, bunlar üzerine tartışırken, bir yandan da dünyanın çeşitli ülkelerinde gelenekten kopmaya başlayan yeni bir belgesel rüzgârının ilk sonuçları masaya yatırılıp değerlendirilecek diye bahsedilmiş. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu projeyi gerçekleştirirken hedefleriniz nelerdi? Bu nokta bizim için çok önemli gerçekten. Yani gelenek ve geleneğin sarsılması meselesi… “Türkiye’de belgesel fotoğraf geleneği mi var ki?” diye sorulabilirse de dünya fotoğraf tarihi bakımından belgesel fotoğrafın köklü bir geleneği

15

olduğu kuşkusuzdur. Modernist bir anlayışın yansımalarıyla oluşan bu gelenek, modernizmin sorgulandığı bir çağda kaçınılmaz olarak sarsıntıya uğruyor. Postmodern anlayışlar karşısında tutunmaya çalışan modernizm tutuculaşıyor ve çağın gerekleriyle yüzleşemez hale geliyor. Toplumcu yaklaşımlarla, bireyci yaklaşımların hesaplaşma sürecinden yeni anlatım olanaklarının doğmakta olduğunu görmekte zorlanıyoruz. Daha geniş bakış açılarına gereksinimiz var, diye düşünüyorum. Bu nedenle klasik belgesel fotoğraf geleneğini sorgulamak, yeni belgesel fotoğrafın anlatıcıyı da görünür kılan yapısını desteklemek gerektiğine inanıyorum. Böylece belgesel fotoğraf gereksiz biçimde kendisine yakıştırdığı “gerçeklik aynası”nın sırlarını dökebilir ve büyük yalanından kurtulabilir. Büyük yalan dediğim de “her şeyin olduğu gibi gösterilmesi” yalanı. Bu kadar milyar insanın sanki tek bir doğrusu olabilirmiş gibi bakmaktan vazgeçmeliyiz artık. Benim çektiğim fotoğraf benden doğar, bana aittir ve olmayan bir mutlak gerçeği değil ancak ve ancak toplumsal olanın bendeki süzülmüş biçimini yansıtır. Bu hem yıkıcı hem de yapıcı bir tartışma bana kalırsa. Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nde farklı görüş ve bakış açılarının bulunmasına özen göstererek bu tartışmayı sürdürmek önemli hedeflerimizden birisi. Bir başka hedef ise fotoğrafı bir muhalefet aracı olarak kullanmak… İtirazın, dayatılanı olduğu gibi kabul etmeyip sorgulamanın bir aracı olarak fotoğrafı kullanmak… Katılımcılarımızda bu yönde bir bakış açısı olmasını önemsiyor ve bu bakış açısını güçlendirmek yönünde programlar yürütüyoruz. Fotoğraf Akademisi katılımcısı arkadaşlarımızın da dahil olduğu son çalışmamız buna iyi bir örnek: 13 Mart Pazar günü İstanbul’da basın özgürlüğü için yapılan yürüyüş öncesi ve sırasında geniş bir fotoğraflama çalışması gerçekleştirdik ve beşyüze yakın basın emekçisi ile basın özgürlüğünden yana tavır alan insanların ağzı bantlı fotoğraflarını çektik. Bu örnek, tehlikelerine karşın, olanaklarının da farkında olduğumuz fotoğrafın, bir söz söyleme aracı olarak kullanılabileceğini açık biçimde gösteriyor. “İnsanlar fotoğrafa çocuk yaşta başlar ve bunu severek sürdürürlerse, 5-10 yıl sonra gelecekleri nokta, fotoğrafta çok önemli bir nokta olacaktır.”


demişsiniz. Sizce fotoğrafa erken yaşta başlamanın ne gibi getirileri var?

mı yırtıp atmalı mıydım, yoksa, hayır hepsi benim birer parçam mıydı? Dediğim gibi 25 yıl geçti aradan… Son olarak 13 Mart’ta, muhalif kimlikleri Çocuk yaşta fotoğraf çekmeye başlayanların nedeniyle gözaltına alınan gazeteci arkadaşlarımıza fotoğrafları, büyüklerin kalıplara sıkıştırılmış bave basın yönelik baskıları protesto etmek amacıyla kışlarına kıyasla çok daha özgür bir gelişim çizgisi katıldığım, Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e izliyor. Üretim devamlılığını sağlayan bir çocuk kadar süren yürüyüşte fotoğraflar çektim. 200 kafotoğrafik karakterini bu özgür üretim döneminde dar fotoğraf vardı hafıza kartında. Üç-dört karede geliştirdiği için özgün bir görsel ifade biçimi oluşhatalı pozlama, beş-on karede de tatsız kompoturabiliyor çoğu zaman. İlerleyen yaşlarına kadar zisyonlar. Bunları hemen sildim. Gerisi? Yetersiz, fotoğrafla tanışmamış olanlar kötü bir eğitim döne- bunu da sil! Bu da yetersiz, sil! Geriye 30 fotoğraf mi geçirip, okullarda şablonlarla tektipleştiriliyor; o kaldı. Başarısız fotoğraflarımın ardından 25 yıl saatten sonra özgün tarzlar ortaya koymak zorlaşı- önce yaptığım gibi ağıt yakmıyorum artık. yor. Çok daha büyük bir dönüşüm yaşaması gerekiyor insanların. Bu dönüşümü gerçekleştiremeyen Dünyada veya Türkiye’de fotoğraflarını beğenpek çoğumuz stil oluşturmaktan uzak, birbirinin diğiniz veya kendinize örnek aldığınız fotoğrafçılar tekrarı görüntüler üretmeye mahkûm kalıyoruz. var mı? (Varsa çok kısa kendileri hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz)? Fotoğrafçılığın bir alanında uzmanlaşmak gerekli midir? Örnek almak değil belki ama çok beğenerek, heyecanla fotoğraflarını izlediğim fotoğrafçılarUzmanlaşmak değil de yektin hale gelmek dan söz edebilirim. Verdiği emek, estetik düzey ve diyelim… Yaptığınız işin bilgisine, görgüsüne entelektüel kapasitesi nedeniyle Arif Aşçı’yı, sonra sahip olmak önemli. Sadece yatayda değil dikey de Emine Ceylan, Tolga Sezgin, Tuncay Dersinlioğlu, olması gereken bir gelişim. Fotoğrafçılık çok geniş Cemil Batur Gökçeer, İsmail Gökçe, Ali Taptık, bir alan... Çok sayıda departmanı var. İyi bir portre Serkan Taycan, Mehtap Yücel, Gençer Yurttaş, fotoğrafçısı olmak için sahip olmanız gereken bilgi Ceyda Celepoğlu, Volkan Doğar, Eren Aytuğ’u ve deneyim, iyi bir spor fotoğrafçısı olmak için sayabilirim. Ara Güler’in siyah-beyaz İstanbul gerekenden epey farklı. Fotoğraflarına hayranlık fotoğraflarının nostaljik kıymetini de anmazsam duyduğunuz bir manzara fotoğrafçısını 1 Mayıs haksızlık etmiş olurum. Bir dönemin Cumhurimitinglerinden birine gönderin, 2 Mayıs’ta gazete- yet Gazetesi foto-muhabirleri Erdoğan Köseoğlu, niz büyük olasılıkla fotoğrafsız çıkacaktır! Rıza Ezer, Kadir Can ve Ender Erkek de öğrencilik yıllarımın belirleyici fotoğraflarını çeken insanlar İlk çektiğiniz fotoğrafta ve en son çektiğiniz foolarak bende yer etmişlerdir. toğrafta deklanşöre basarken neler hissettiniz. İkisi Yurt dışından kimleri saymak mümkün, bir arasındaki farkı nasıl tanımlarsınız? düşüneyim… Simon Norfolk, Raghu Rai, Peter Bialobrzeski, Trent Parke, Kadir von Lohuizen, Niİlk fotoğrafımı 25 yıl önce çektim! O ilk makos Economopulos, Paolo Pellegrin, Ami Vitale… karamın banyodan çıkmasını, hadi abartarak Fotoğraflarından ziyade kişisel hikâyesi itibariyle söyleyeyim, laboratuarın kapısında sabahlayarak Robert Capa, Rusya fotoğraflarıyla Margaret Bourbeklemiştim. Kağıda basılmış 36 kare fotoğrafa ke-White ve tabii ki her şeyiyle Nan Goldin. tek tek bakarken büyülenmişlik ve hayal kırıklığı bir aradaydı, iyi hatırlıyorum. Bir Canon AE-1 ile Bugüne kadar kaç sergi açtınız? (Sergilerin yıllaçekilmiş 36 kare fotoğraf! Beş-on doğru ışık, bir rı, sergiye verdiğiniz isim başlığı ve içeriği ile birlikhayli kötü kompozisyonlar, anlamsız bir-iki görün- te) Sergi dışında kitap ya da belgesel veya başka bir tü, çamur gibi üç-beş kare, kendimi bir usta gibi projeniz var mı? hissetmemi sağlayan başka iki fotoğraf… DuygulaDaha çok karma sergilere katıldığımı söyleyerım bir sönüyor, bir yükseliyordu. Kötü buldukları-

16


söyleyebilirim. Kolektif işler her zaman ilgimi çekti. Emeğin kolektif halini önemli buluyorum, çünkü çok öğretici benim için. Fotoğraf çekmeyi ne kadar bireysel bir üretim alanı olarak görsem de planlama ve sunum aşamalarında ortak çalışmalar yapmayı tercih ediyorum. Yalnızca üç bireysel sergim var yıllar içinde. İlki Vizontele filminin setinde çektiğim fotoğraflardan oluşuyordu. İkincisi PopMit adındaydı ve mitolojik karakterleri, popüler ve güncel tiplemeler üzerinde işlemiştik. Bu çalışmanın fotoğrafları her ne kadar benim tarafımdan çekildiyse de fikir, tasarım ve uygulama aşamalarında yine ekip çalışması yapılmıştı. Son sergim ise biraz iç hesaplaşmalarımdan doğan Manzaralar sergisiydi. 2007 yılında açtığım bu sergide gezi fotoğraflarımı sergiledim ve belirsiz bir dönem için gezi fotoğrafçılığı defterini kapattım. Son dört beş yıldır da belgesel ve basın fotoğrafının teorik yanıyla yoğun biçimde ilgileniyorum. Sık olmasa da bu alanlarda fotoğrafik üretimlerde bulunuyorum. Kolektif çalışmalar ilgimi daha çok çekiyor, demiştim. Bunun hayatımdaki en önemli karşılığı İstanbul Saydam Günleri’nin on yıl süren organizasyonuydu sanırım. 1996-2005 yılları arasında her yıl yapılan bu festival İstanbul’da hatırı sayılır bir fotoğraf hareketliliği yaratıyordu. 2007 yılında yaptığımız ancak devamını getiremediğimiz ULISfotoFEST de yine geçmişimde oldukça önemli bir yer tutuyor. Bu iki organizasyonun verdiği enerji öylesine büyüktü ki aradan yıllar geçse de hâlâ etkisini sürdürüyor ve benzer yeni adımlar atma isteğini ayakta tutuyor. Kim bilir belki yakın bir gelecekte farklı ve yeni bir festivalin tohumlarını yeşertmek üzere işe koyulabiliriz. Son olarak fotoğraf severlere söylemek istedikleriniz nelerdir? Fotoğrafçılığın son derece geniş bir üretim alanı olduğunu hep hatırımda tutmaya çalışıyorum. Elimizdeki makineyi kullanarak ürettiğimiz görüntüler nesne olarak zararsız gibi görünse de içerdikleri ve gösterdikleriyle son derece tehlikeliler. Agatha Cristie romanlarında ya da Alfred Hitchcock filmlerindeki konsol üzerinde duran bir vazo kadar masum görünüp, onlardan çok daha tehlikeli bir araca dönüşebilirler. Amatör ya da profesyonel fotoğrafçıların, sanat, moda, basın, gezi ya da belgesel fotoğraf üretimlerini

17

sorgulamadan yapmaları kadar tehlikeli az şey var bu dünyada. İçi boş trendler oluşturmak, toplumsal hayata zarar veren propagandalara alet olmak, çarpıtmak, gündem saptırmak, anlam kaymalarına ve anlamsızlaşmaya neden olmak, toplumsal ya da bireysel süreçlere yıkıcı etkilerde bulunmak, fotoğrafçının bilinçli-bilinçsiz üretimleriyle kolayca mümkün olabiliyor. Bu nedenle fotoğrafçının masumiyetini çağımızın en tartışmalı noktalarından biri olarak görüyorum. Her fotoğrafçının kendisiyle yüzleşmesini zorunlu kılan bir durumu işaret ediyor bu söylediğim.

http://www.yuceltunca.moonfruit.com/ http://www.fotografakademisi.org/


18


19


20


21


22


23


24


25


26


27


28


29


30


31


32


33


34


R Ö P O R T A J

Editör: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

35

TAHİR ÖZGÜR 1964 yılında Hatay’ da doğan Tahir Özgür, çocukluk hayali olan Gazetecilik mesleğinde 30 yılını geride bırakmıştır. Yıllarca fotoğrafı haberlerinde yan unsur olarak görmüş sonrasında fotoğrafın en gerçek haliyle yaşamın ta kendisi olduğunu keşfetmiş. Şimdilerde yaşamı, insanı ve öyküleri fotoğraflamaktadır. “Neden fotoğraf çekiyorsunuz?” diye soranlara hiç düşünmeden “Dünyayı değiştirmek için” diye cevap veren fotoğraf tutkunu Tahir Özgür’le keyifli aynı zamanda bir röportaj gerçekleştirdik.


Fotoğrafla tanışma hikayeniz nedir? Fotoğraf hayatımın her döneminde vardı aslında. Çocukken, “Ne olacaksın?” diye sorduklarında sürekli olarak, “Gazeteci olacağım” derdim. Annem doktor, Babam avukat olmamı istesede ben gazeteci oldum. Belki de fotoğraf makinası ile küçük yaşlarda tanışmam gazeteci olma isteğimi körüklemiştir. Fotoğraf çocukluğumda, iç dünyamda karşı konulamaz bir istek, gazeteci olduktan sonra ise mesleğimin bir parçası. Şimdi ise yaşamımın ta kendisi, dünyayı değiştirebilme çabamın kaynağı. Etnik, dinsel ve kültürel açıdan çok zengin bir kent olan Hatay doğumlusunuz. Bu çeşitliliğin fotoğrafçı kişiliğinize nasıl bir etkisi oldu? Hatay. Nasıl anlatılır bilmem ki… Hayatta hiç bir şeye sahip olduğum için övünmedim, zaten böyle bir tarzım da yok. Ama Hataylı olmak benim için övünç kaynağıdır. Hataylı olmak bambaşka bir duygudur. Düşünsenize, yıllarca evinizde namaz kılan büyüklerinizi görüyorsunuz, sabah uyanınca bir kilisenin bahçesinden geçip okulunuza gidiyor, Peder’e “Günaydın” diyorsunuz, bir Ermeni kız ile aynı sıraları paylaşıyorsunuz. Şimdi bütün bunları yaşayan birisinin fotoğrafı nasıl olur sizce, fotoğrafa bu nasıl yansır? Hem hayatıma, hem dünyaya bakış açıma, hem de fotoğrafıma Antakya’nın çok büyük etkisi olmuştur. İyi ki Antakyalı’yım.

eğer, yaşamı anlatan aslında fotoğrafın ta kendisiydi” demişsiniz 30 yıllık gazetecilik yaşantınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Evet yıllarca haber yazdım. Haber yazarken de fotoğraflarımı kendim çektim. Habere göre fotoğraf çektim. Hiç bir zaman fotoğrafı güzel çekme gayretinde değildim, haberi güzel yazma gayretindeydim. Sonra bir baktım ki, haberi yazıyor, sonra gidip karanlık odada yıkadığım veya yıkanan filmlere bakıyor, bir tanesini rastgele seçiyor ve haberime iliştiriyordum. Yanlış yapmışım, gerçek olan aslında fotoğrafmış... Ben yalan haber yazmadım hiç ama fotoğrafı haberin önüne taşıyabilecek kadar dikkatli davransaymışım, haberlerim daha etkili olurmuş. Gazetecilikte uzun bir dönemim fotoğrafa haksızlık ederek geçmiş, fotoğraftan özür diliyorum. Öyküleri fotoğraflamaya karar vermeniz nasıl ve ne zaman oldu?

Bunu isterseniz yıllar önce yazdığım bir yazımı buraya alarak cevaplayayım. O zamanlarda böyle bir soru almıştım ve bu cevabı vermiştim; O’nu, bir pasajın girişinde gördüm...Elinde şemsiye vardı... Ayağında ise sandelet... Üzerinde kısa kollu bir gömlek...Yanında boş bir tabure.... Arkasında yeşil bir duvar...Bir taburenin üzerinde uyukluyordu... Ve yüreğim ağladı o an...Bayramdan bir gün önceydi...Yani, “Arefe” günü... Yani herkesin karınca Fotoğraf hayatınızı nasıl tamamlıyor? Vakit kaderince bayram hazırlığı yaptığı, çarşıda, ‘iğne geçirmek için keyifle yaptığınız bir şey mi yoksa atsanız yere düşmez’ denilen günlerden bir gün... çekmeden yapamayacağınız bir şey mi? Alışverişten geliyor ve işyerime çıkıyordum... İşte öylece gördüm O’nu orada... Birden dudaklarımın Benim çocukluk yıllarım, okul yıllarım, gençlik kuruduğunu, gözlerimin ıslandığını farkettim... yıllarım, meslek yıllarım var. Aşklarım, sevdalarım, Boş tabureyle birlikte orada uyuklayan adam beni yürek çarpıntılarım, isyanlarım, başkaldırılarım alıp alıp duygu fırtınalarının içerisine attı... Çanvar. Bütün bunların hepsini tamamlayan kişiler var. tam da bulunan Coolpix makinamı çıkardım...Flaşı Düşünüyorum da şimdi hayatımda ne var? Fokapalı halde fotoğrafını çektim.... Ekrandan baktım toğraf ve fotoğraf arkadaşlarım... Ben geçmişimde flu... Çünkü ışık yetersizdi... Bir giyim mağazasıyaşadıklarımı unuttum mu? Hayır... Sevmiyor mu- nın boşalttığı karton kutuların üzerine makinayı yum? Seviyorum... Ama şimdi yaşamımda fotoğraf koydum ve fotoğrafını çektim... Sadece iki kare... ve fotoğraf dostlarım var. Her anım, herşeyim, Sonra döndüm arkamı gittim. İşyerine gelince hayat düzenim fotoğraf üzerine kurulu. fotoğrafları bilgisayarıma aktardım... Bir kaç satır yazar, gazeteye ‘fotoğrafaltı haber’ koyarız diye “Ben fotoğrafları yazdığım haberlere meze düşünüyordum... Bilgisayara aktardığım fotoğrafa yapmıştım tabiri yerindeyse... Ama haber yaşamsa dikkatlice baktım... Sadece baktım... Hiç birşey

36


yazamadım... Öylece baktım durdum... Tam 25 yıl gazetecilik yapmıştım... Bu ülkenin hemen hemen her yerinde haber fotoğrafı çekmiştim... Doğu’da, Güneydoğu’da...Yurt içinde yurt dışında... İdamlıklar koğuşuna gizlice girmiş, haklarında idam hükmü verilmiş mahkumlarla konuşmuş, GAP’ın temeli atılırken fotoğraflamış, Fırat’ın sularının sevdası Harran’a kavuşmasını belgelemiştim... Ve daha neler neler.... Hayatım haber fotoğrafı çekmekle geçmişti... Bir nehre düşen otomobilin içerisinde boğulan yavrusunun cesedini çıkaran babanın feryadını çekmiştim... Bir annenin en acı anlarına ve en tatlı anlarına şahitlik etmiştim... Bir damadın düğün gecesi kanlıları tarafından düğün evinde, halay da öldürülmesini fotoğraflamıştım... Ama beni hiç bir fotoğraf bu kadar etkilememişti... Öylece baktım durdum, O Amca’nın fotoğrafına... Yazamadım iki satır...Ve ben o fotoğrafa yazamadan, bayram tatiline gittim... Gittim gitmesine ama aklım hep O Amca’daydı...Yeşil bir duvarın önünde oturan, elinde şemsiyesi olan, yanında boş bir plastik sandalye, kirli bir pasaj girişi ve O Amca... İşte O Amca benim 25 yıllık fotoğrafa bakış açımı değiştirdi... Haber fotoğrafı çekerken aslında, yaşamın kıyısında oyalanmıştım... “Fotoğraf Yaşamın Ta Kendisi”ydi aslında... Ben bunu 25 yıl sonra farketmiştim... Ben fotoğrafları yazdığım haberlere meze yapmıştım tabiri yerindeyse... Ama haber yaşamsa eğer , yaşamı anlatan aslında fotoğrafın ta kendisiydi... Ben bundan sonra fotoğraf çekmeliydim... Yani yaşamı anlatmalıydım... Biraz geç kalmıştım belki ama olsun... Bundan sonra hiç olmazsa bu güzellik ile yaşamalıydım...O Amca, benim “Fotoğraf Sevdamın” başlangıcı olmuştu... O Amca sayesinde tanıştım ben fotoğraf ile... İşte böyleydi cevabım. Tabi ben uzun yıllardır fotoğraf çekiyordum. Ama O Amca beni öylesine etkilemişti ki. Fotoğrafın etkisine o zaman öylesine şahit olmuştum ki. O fotoğraf, “Fotoğrafı öğretti bana”.

yım. Zonguldak’ta ki maden emekçilerinin fotoğrafını çekmeye çok uzun yıllar önce karar vermiştim. Ancak bir türlü fırsat olmamıştı. Sonra Zonguldak’ ın güzel insanlarının yardımlarıyla maden ocaklarına indim. Açıkca söylemek gerekirse fiziksel olarak zorlandığım söylenemez. Ancak bir insan olarak çok zorlandım. Madenden her çıktığımda, bu nasıl bir yaşamdır diye düşünüyor insan. Sanki yerin altından yukarı çıkınca utanıyorsunuz. O insanları orada bırakıp dışarı çıkıyormuşsunuz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Ama birisi çıkmalı, orada çektiği fotoğrafları bize göstermeli ve o şartları iyileştirmeyenleri utandırmalı... Çalışma koşulları gerçekten zor, ışık az, madencilerin kafa lambalarını kullanarak fotoğraf üretmek zorunda kalıyorsunuz, hele bir de madenin en alt kısımları var. Yaklaşık bir metre yüksekliğinde ve bir metre eninde, sürünerek ilerliyorsunuz, buralarda fotoğraf çekmeyi bile aklınıza getiremiyorsunuz. Yerin 800 metre altında makinanın bu kadar derinde çalışması problem yarattı mı? Maden ocakları karanlık olduğndan ışık kaynağı olarak ne kullandınız? Yerin altına inip de o insanları, emekçileri görünce makinayı düşünecek zamanınız olmuyor, ne olursa olsun oradan fotoğraf çıkarmayı düşünüyorsunuz. Makina umrunda bile olmadı. İnanın makinamın durumunu bile düşünmedim. Ama soranlara şunu söylüyorum; “Ben makinamı sattığım zaman sakın benden makina almayın. Çünkü ya içerisinde deniz suyunun tuzu, ya maden ocağının tozu, ya da dağların çamuru vardır.” 1000 yıllık geleneğin son temsilcileri olan Sarıkeçililer’ i fotoğrafladığınız ve hikayelerini anlattığınız “Yarınsızlığa Göç” isimli çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?

Zonguldak’ taki maden işçilerini fotoğrafladığınız “Rakım –750 Maden Emekçileri” adındaki Sarıkeçililer. Benim kocaman bir akraba fotoğraf gösteriminiz çok beğenildi. Maden işçilerini topluluğumdur. Çocukları çocuklarımdır. Hayalim çekerken o ortama nasıl adapte oldunuz? Yerin 800 var onlarla ilgili, gerçekleşmesi zor hayallerim; metre altındaki çalışma koşullarınız nasıldı? “Sarıkeçililer’in yaşam kültürleri Dünya Mirası kabul edilsin.” Öyle değil mi, bir çok kalıntı, tarihi eser Ben öyküler çekmeliyim, sorunlar anlatmalıcansız olduğu halde Dünya Kültür Mirası olarak yım, muhalif olmalıyım, haksızlıkları haykırmalı-

37


kabul edilmiyor mu? Bir kilise, bir cami, bir höyük, bir eski sokak, konak... Bunlar hep Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmiyor mu? Peki yaşayan, nefes alan bir şey neden Dünya Kültür Mirası kabul edilmiyor? Bunu görmek istiyorum... Sarıkeçililer yaklaşık 1000 yıl önce Orta Asya’dan gelen göçerlerin hikayesi. 1000 yıl önce develeriyle, kıl çadırlarıyla ve keçileriyle gelmişler. Hala daha öyle yaşıyorlar. Hala yaşamlarını böyle sürdürüyorlar, hala doğaya, kadına aşıklar. Doğa onların en büyük yaşam kaynağı. Bu kültür artık bitiyor. Sanırım en çok 5 yıl sonra Sarıkeçililer’de göçmeyecekler artık. Orta Toroslar’da Sarıkeçililer’in develerinin çıngırak seslerini duymayacaksınız, o dağlarda kıl çadırları görmeyeceksiniz. Yazık... “Göç dağıtır Sarıkeçililerin yarınlarını. Çocukları büyürler analarının kucağında darmadağınık yarınlara koşarak. Gözler boş bakmaz ama baktığı yerde de yaşamı görmez hiçbir zaman.” demişsiniz. Sarıkeçilileri fotoğraflarken siz neler hissettiniz? Sarıkeçililer: Yarınsızlığa Göç projem National Geographic Fotoğraf Yarışması’nda ikincilik ödülü aldı. Ödülümü aldığım zaman benimle bir söyleşi yaptılar. Söyleşiyi yapan arkadaş tesadüfen benim yakından tanıdığım bir muhabir arkadaşımdı. Ona dedim ki: “Çok mutluyum. Gerçekten çok mutluyum hayatımda aldığım en güzel ödül budur.”Şaşırdı, “Tahir Abi sen yılın gazetecisi ödülü almış, çeşitli ödüller kazanmış bir kişisin. Buna neden bu kadar sevindin ki?” diye sordu.O akadaşıma aynen şunu söyledim: “Bu ödülden sonra bütün Türkiye’nin gözü Sarıkeçililer’in üzerinde olacak. Artık Sarıkeçililer köylerden, göç yollarından daha rahat geçecekler. Ormancılar onların çocuklarını dövmeyecek, köy muhtarları onlardan rüşvet istemeyecek, köylerden geçerken taşlanmayacaklar, Türkiye onların farkına varacak. Bu nedenle çok mutluyum.” Gerçekten de öyle oldu. Sarıkeçililer büyük bir ilgi gördü. Birbiri ardına taklit de olsa Sarıkeçililer ile ilgili fotoğraflar çekildi, projeler yapıldı. Kültür Bakanlığı bu konuda çalışma başlattı. Mersin ve Karaman Valiliği onların yaşamlarını kolaylaştırmak için elele verdiler. Panellerde ve söyleşiler de Sarıkeçililer’in sorunları

anlatıldı. Kısa filmler yapıldı. En son yapılan kısa film ise Antalya ‘da Altın Portakal kazandı. Her fotoğraf en az üç soruya cevap verebilmeli; “Ne anlatıyorsun? Niçin anlatıyorsun? Nasıl anlatıyorsun?” demişti Maruf Bey dergimiz için gerçekleştirdiğimiz röportajımızda, öykülerin fotoğraflarını çekmek istiyorum derken sizde bu görüşe katılıyor musunuz? Ben fotoğraf da çok daha fazlasını arıyorum. Maruf Dostum çok haklı, ama ben sanıyorum ki kadraja sığdırmak istediklerim konusunda daha açgözlüyüm. Her fotoğraf bir dünya anlatmalı, dünyayı anlatmalı... Afrika’da bir kara çocuğun açlığa isyanını anlatmalı, maden ocaklarında asgari ücret ile çalışan ve farelerle yemek yiyen işçinen haykırışı olmalı, dağlardaki bir çobanın gelecek kaygısını anlatmalı, bir köy odasında kuma üstüne kuma gelen ev de kadının yürek çarpıntıları olmalı, töre cinayetine kurban giden kızın gözyaşlarını getirmeli bize... Fotoğraf konusunda yakın dönemde hedefleriniz nelerdir? Sizi ne tür öykülerin içinde göreceğiz? Aklımda o kadar çok şey var ki. Bilmem bunları anlatabilecek kadar yaşayacak mıyım. Bir kaç proje var, örneğin cezaevlerinde çocuk mahkumlara fotoğraf eğitimi veriyor ve o çocukların fotoğraflarını çekiyorum. Bunu SIPA Press Eski Genel yayın Yönetmeni Sevgili Dostum Ahmet SEL ile birlikte geçekleştiriyoruz. Bir de beni büyüten, adam eden memleketime borcumu ödemek istiyorum, “ANTAKYA” diye bir proje yapıyoum. Başka daha çok var. Ama onlarıda zamanı gelince anlatayım... Hakan Yılmazer ile birlikte Akdeniz açıklarındaki balıkçıların yaşamını anlattığınız “Heyamola” isimli fotoğraf serginizden bahseder misiniz? Heyemola da bir şeyleri anlatma çabamızın bir ürünü. Bazı sorunları anlatmak için dağa çıkıyosunuz, bazılarını anlatmak için yer altına iniyorsunuz, bazılarını anlatmak için ise denize açılıyorsunuz. Heyamola; açık denizlerde balık avlayarak hayatlarını kazanan emekçilerin öyküsü.

38


Çok keyifli bir projeydi. Hala daha devam ediyor.

Günde bir iki gazete okumayan, ayda bir kitap bitirmeyen fotoğraf çekse ne olur ki? Sanatçı halka Bir çok karma ve kişisel sergiye katıldınız. karşı, ülkesine karşı, dünyaya karşı, çevreye karSergilere katılımı nasıl buluyorsunuz? İzleyicilerin şı sorumludur. Daha yaşanabilir bir dünya için tepkileri nasıldı? çalışmak zorundadır. Bu sorumluluk duygusu ile fotoğraf çekin. Bir sanatçı duyarlılığı ile fotoğraf Fotoğraf çekmek çok keyifli ama fotoğrafı çekin. Bana gittiğim yerlerde “ Neden fotoğraf çekerken aldığınız keyifin milyonlarca kat fazlası çekiyorsunuz?” diye soruyorlar. Ben hiç düşünaçtığınız sergilerden alınıyor. Sergi açmak, “Ben meden cevap veriyorum, “Dünyayı değiştirmek bunu yaptım” diye ilan etmekti.Sergilere katılıma için” diyorum.“Nasıl değiştireceksiniz dünyayı? Bu gelince, serginin açıldığı ilk gün her zaman katıkimin umrunda, kimin haberi oluyor sizin dünyayı lım muhteşem olur, adım atacak yer bulamazsınız. değiştirmek istemenizden? “ diyorlar. Ben de, “Hiç Ama ertesi gün ve sonra ki günlerde kimse sergiye umrumda değil. Kimin umrunda olursa olsun. Ben gelmez. Bunu aşmalıyız. Örneğin okullarda çocuk- sorumluluğumu yerine getiriyorum. Ben dünyayı lar toplanıp garip yerlere götürülürler. Neden sergi- değiştirmeye, daha yaşanabilir bir yer olmasına ye getirilmezler? Bunu hep merak etmişimdir... çalışıyorum, bunun için fotoğraf üretiyorum, fotoğrafla sesimi duyurmaya çalışıyorum” diye cevap Sanıyorum ki bu sorunu aşmanın yolu da; veriyorum. sergileri, sergi salonlarından çıkarıp halkın geçtiği yerlere taşımaktır. Örneğin alışveriş merkezlerine, Fotoğraflarınızı daha yaşanabilecek bir dünya kent meydanlarına, sinema salonlarının fuayeleyaratabilmenin sorumluluğu içinde çekin... rine, köy meydanlarına ve köy kahvehanelerine, kenar mahalle sokaklarına... Böylelikle fotoğraf ile halkı buluşturursunuz. Gazetecilik yaşantınız da bir çok anınız olmuştur. Bizimle unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz? Gazetecilik yaşamım boyunca hiç şüphesiz ki unutamadığım anım; 1980’li yılların sonunda, Ceyhan Cezaevi’nde yaşadıklarımdı. 141, 142 ve 163’den yargılanan ve idama mahkum edilen mahkumların kaldığı idamlıklar koğuşuna bir açık görüş günü gizlice girmiş ve fotoğraflar çekerek röportajlar yapmıştım. Orada çektiğim fotoğraflar ve yaptığım röportaj dünyanın bir çok dergisinde ve gazetesinde manşetlerden yayınlanmıştı. Son olarak fotoğraf severlere söylemek istedikleriniz nelerdir? Bir sanatçı duyarlılığı ile fotoğraf çekin.Unutmayın ki; fotoğraf makinanız olunca fotoğrafçı olmuyorsunuz. Vizörden bakmak ve deklanşöre basmak fotoğraf çekmek değildir. Okuyun, kendinizi geliştirin. Fotoğraf çekmek için dünyayı takip etmek, okumak, kendini geliştirmek gereklidir.

39

http://www.tahirozgur.com/


40


41


42


43


44


45


46


47


48


49


50


51


52


53


54


55


56


P O R T F O L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

57

CEMAL ŞAMLI 18 Aralık 1987 İzmir doğumlu olan arkadaşımız Dokuz Eylül Üniversitesi Maliye bölümünden mezundur.Genç yaşına rağmen fotoğraf alanında bir çok başarıya sahip olan arkadaşımız London International Creative Competition’ da iki fotoğrafı dereceye girdi, biri de Honorable Mention aldı.Ayrıca International Photography Awards’ da üç fotoğrafı Honorable Mention almıştır. Başarılarından dolayı onu tebrik ediyoruz. Daha nice başarı haberlerini almak dileğiyle.


Merhaba, Size fotoğrafa olan ilgimin nasıl başladığını anlatmak istiyorum. Okulda sinema kulübündeydim. Sürekli kısa film çekme, senaryo yazma derdindeydik. Benimse aklıma senaryodan ziyade, birbirinden kopuk sahneler veya tek sahneyle birşeyler anlatabileceğim şeyler geliyordu... Ve bunun fotoğrafla mümkün olabileceğini düşünüp, okulun fotoğraf kulübüne girmeye karar verdim.. Difot’tan aldığım fotoğraf eğitimi sayesinde fotoğraf çekmeyi öğrendim.. Fotoğraflarım bir süre sonra kimlik kazandı. Bu zaman içinde bana her zaman çekici gelenin fotoğrafta birşeyler anlatmak olduğunu anladım. Ama bununla ilgili kendimi zorlamadım ya da fotoğrafı o yönde şekillendirmeye çalışmadım ; dersem yalan olur. Bir süre sonra ‘bence bu çok sınırlayıcı birşey olsa da’ fotoğrafta birşeyler anlatmayı takıntı haline getirdim. Bu aralar bundan kurtulmaya çalışıyorum... Bana yer verdiğiniz için teşekkürler… http://cemalsamli.deviantart.com/

58


59


60


61


62


63


64


65


66


67


68


JASMIN TRAUB

P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

1975 Ankara doğumlu Jasmin Traub 1998 senesinde ODTÜ Ekonomi bölümünü bitirdi. 2003 senesinde Boğaziçi Üniversitesi Executive MBA programını tamamladı. 12 sene kurumsal şirketlerde orta ve üst düzey yönetici pozisyonlarında çalıştı. En son olarak dünyaca bilinen danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers’ta Kıdemli Danışman Müdür olarak çalışırken zaten hobisi olan fotoğrafçılık ile ilgili bir atölyeye gitti ve hayatı değişti... Şu an İstanbul’da profesyonel doğum ve düğün fotoğrafçılığı yapmaktadır.

69

Ayrıca kişisel olarak açacağı Vietnam-Kamboçya ve Venedik sergi hazırlıklarını sürdürmektedir.


Fotoğrafla tanışmam çok eskiye dayanıyor. Aslında tanışmadım diyebilirim, hep hayatımda vardı. Daha yürüyemezken bile oyuncağım dedemin eski analog makinesiymiş. Yani bildim bileli bir fotoğraf makinem vardı ve hep bir şekilde fotoğraf çekiyordum. Ancak bunu ailem bir meslek değil de hobi olarak görmesi sebebiyle eğitimim için farklı yönlendirildim. Ancak hamurunuz neyse odur. Mayanız bir müddet sonra ortaya çıkar. Kurumsal hayatın çarkları arasına sıkıştığım bir dönemde Muammer Yanmaz’ın fotoğraf atölyesine gitmeye karar verdim. Hem Temel hem de İleri Düzey fotoğraf atölyelerini tamamladım. Aynı zamanda Özcan Yurdalan, İlteriş Tezer gibi üstatlardan dersler aldım. Yılların birikimi de doğru kişilerin verdiği eğitimle tamamlanınca kendimi bu işi profesyonel olarak yapar buldum. 2009 yılından beri profesyonel doğum ve düğün fotoğrafçılığı yapıyorum. Ama doğum fotoğrafı çekmeyi çok daha fazla seviyorum. İnanılmaz bir an, bir bebeğin dünyaya gözlerini açtığı an... ilk nefes ve ilk çığlık... Çoğunlukla o bebeklerin doğum günlerinde de birlikte oluyorum ve birlikte büyüyoruz. Ayrıca Selamiçeşme’deki stüdyomda da konsept bebek fotoğrafları çekiyorum.

Jasmin Traub’un diğer fotoğraflarına ulaşabileceğiniz internet sitesi www.jasmintraub.com

70


71


72


73


74


75


76


77


78


79


80


81


82


83


84


BURCUM BAYGUT

P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

1992 Bursa doğumlu olan genç fotoğrafçı arkadaşımız geçen yıl Saime Salih Konca Lisesinden mezun olmuştur. Mayıs ayında karma kişisel sergisini Bursa’da açacaktır. Marmara Üniversitesi Fotoğraf bölümüne hazırlanan arkadaşımıza başarılar diliyoruz.

85


Fotoğraf için kurabileceğim milyonlarca cümle olmasına ramen yazıya nasıl dökerim gerçekten bilmiyorum.Fotoğrafın hayatımda ki yeri ve öneminden ziyade , nasıl geliştiğininde herzaman ilginç bir yanı olmuştur.Bende birçok fotoğrafçı arkadaşım gibi merak ve benzeri türevlerden dolayı fotoğrafa ilgi duymaya başlamayı isterdim tabi ama benimkisi daha ziyade inat yüzündendi.Her ne şekilde olursa olsun herhangi bir duygu tetiklemeden fotoğraf çekilemeyeceğine bir kanıttır benim gözümde ve yolumda. 19 yaşıma yeni girmek üzere olduğum bu dönemlerde fotoğrafla uğraşmamın 3. yılını karşılıyor olucağım.Birçok insanın aksine aileden gelen veya bir analog makinayla başlayan bir fotoğraf yaşantım yok.Direk ‘’dijital’’ olarak adım attığım bu dünyayı kendi dünyamla birleştirmem 16 yaşındayken fazla vaktimi almadı ne de olsa herşeyin büyük bir dilimi hayal gücünden ibaret.Hayatımda çok büyük bir yer edinip hep orada yer alacağını farkettiğimde ise eğitimimi de bu yönde yapma kararı aldım.2 yıldır da bu konuda bir nevi çaba sarfediyorum.İlk kişisel sergimi ise 9 yıldır hikamet ettiğim yer Antalya aksine önümüzde ki ay doğduğum yer olan Bursa’da açmayı planlıyorum. Herzaman daha iyisini yapabileceğime beni inandıran arkadaşlarımın yanımda olması ise benim için hep çok büyük bir artı olmuştur.Ailemin desteğide küçümsenmemeli tabi ki. Fakat daha ‘’tarz’’ dediğimiz kriter üzerinde ki çizgimi tam kestirebilmiş değilim.İstediğim ve yapabileceğim çizgiyi kafamda tam oturtmuş olsamda , yansıtma konusunda istediğim pozitiiflik daha şekil almış değil.Uzun yıllarda sürebilicek olması beni birçok insanın aksine çok mutlu ediyor.Birşeye kolay ulaşınca çabuk bıkan insanlardan olmam bu işte ki en büyük artımdır gözümde.Hedefimin nekadar ulaşılmaz olursa o kadar sağlam duracağına inanıyorum.

Derginizde yer ayırdığınız için çok teşekkür ederim. :) burcumbaygut.deviantart.com

86


87


88


89


90


91


92


93


94


95


96


97


98


99


100


İLAYDA TURGAY

P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

Bu ayın en genç portfolyo konuğu olan arkadaşımız İlayda Turgay 22 mart 1994 tarihinde İzmir’de doğdu. Çiğli İmka Anadolu Kız Meslek Lisesi Grafik Tasarım 3.sınıf öğrencisidir.

101

Okulunda açılan siyah beyaz fotoğraf sergisinde fotoğrafları yayınlanan arkadaşımız 8 Mart için düzenlenen Kadın Gözü konulu fotoğraf yarışmasında bu yıl birincilik almıştır. Genç yaşında fotoğraf tutkunu olan İlayda’ya gelecek fotoğraf hayatında da başarılar diliyoruz.


1994 yılında Karşıyaka‘da doğdum. Çiğli İMKB Anadolu Kız Teknik ve Meslek Lisesi, Grafik Tasarım ve Fotoğraf alanı , Grafik dalında eğitimime devam etmekteyim. Tekstil sektöründe çalışan annemin isteğiyle Grafik Tasarım ve Fotoğraf bölümünü seçtim. Grafik tasarım ve fotoğraf hakkında az bilgiye sahipken çok değerli öğretmenlerim Seray KOZ ve Berkin EDİZLER sayesinde grafik bölümüne ve hayata bakışım değişti. Grafik tasarım ve Fotoğrafın yaratıcı ve özgür bir alan olduğunu keşfettim, benim kişiliğime çok uygun olduğunu anladım. Sürekli fotoğraf çekmeye başladım ve fotoğraf makinam bedenimden bir parça oldu. Haftanın yedi günü tasarım ve fotoğraf üstünde bıkmadan çalışıyorum. Hedefim; üniversiteyi bitirip, İstanbul‘da reklam sektöründe çalışıp editör olmak.

Fotoğrafla tanışmam okul sayesinde oldu . İlk makinam digitaldi,okul için almıştım, fotoğrafa duyduğum ilgiyi bilmeden önce o makinanın yeterli olduğunu düşünmüştüm, zamanla fotoğrafta kendimi bulduğumu hissettim ve kendimi geliştirmeye karar verdim . Şuana kadar yaptığım çalışmalarla da ilk adımımı attım.

var.

Fotoğraf çekiyorum çünkü ; fotoğrafta sadece benim görüşüm, benim bakışım, benim renklerim

102


103


104


105


106


107


108


109


110


111


112


113


114


6

G

E

N

D

E

N

Yazar: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba; En son bizden gelenler köşemizde yayınladığım değişim başlar adlı seri çekimimden sonra bu ay karma fotoğraflarımı sizle paylaşmak istedim. Fotoğraf hayatın her anında. Fotoğrafçıyla bütünleşen fotoğraf makinesi ciddi anlamda fotoğrafçının bir parçası haline geliyormuş ben bunu anladım. Yolda yürürken, durakta beklerken, hatta evin içinde bile insanın gözüne öyle kareler çarpıyor ki illa onu fotoğraflaştırmak istiyor insan. Belli bir süre sonra her an her baktığın yerde bir kare görüyor oluyorsun. Örneğin bir gün okuldan dönüyordum. Deli gibi yağan yağmur yeni dinmişti ve bir anda fark ettim ki asfaltta biriken su birikintileri tam anlamıyla bir tersine dünya yaratmış. Makinem o an yanımda değildi ama eve gider gitmez kaptığım gibi tekrar yola çıktım. Ve asfaltları çekmeye başladım. Fotoğraf çekerken tanımadığınız insanların verdiği tepkiler ve onlarla iletişime geçmekte ayrı bir eğlenceli oluyor. Mesela ben asfaltları çekmekten kendimi kaybetmişken yoldan geçen bir amca belediyeye yolları mı şikayet edeceksin demişti. Açıklamaya çalıştım ama pek memnun olmadı sanırım. Son olarak Japonya’da meydana gelen felaketten sonra nikon üretimini durdurmuş. Bizler için zaten çok değerli olan fotoğraf makinalarımız artık altınla eş değer. Kısacası onlara da gözünüz gibi bakmanızı tavsiye ediyorum.

115

Diğer sayımızda daha güzel fotoğraflarla görüşmek dileğiyle.


116


117


118


119


120


121


122


123


124


Editör: Büşra UĞUR ~ busra@6gendergi.com

6gen ekibi olarak her yeni sayı için temel bilgiler bölümünü hazırlarken yeni yürümeye başlamış bir bebek gibi azimle, heyecanla atıyoruz adımlarımızı. Geçen sayımızda bokeh tekniğine değinmiştik. Bu sayımızda yine farklı ve bana göre muhteşem bir tekniği, Işıkla boyama tekniğini paylaşalım istedim. Uzun zamandır ilgimi çeken ve paylaşmak istediğim bu tekniği işin ustasından dinleyelim bu sefer. Birkaç zaman önce EFSA (Ege Sinema ve Fotoğraf Amatörleri)’da karşılaştım Fenay ULU ’nun ışıkla ince ince işlenmiş fotoğraflarıyla. Hayranlıkla izledim her kareyi. Fenay Hanım’ın fotoğraf serüveni hakkında bilgi edinmek ve ışıkla boyama tekniğinin incelikleri usta ellerden öğrenmek için keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. “1963 doğumluyum,1986 yılından beri kamu kuruluşunda çalışıyorum. Bir dönem dağcılık sporu yaptım ve doğaya tutkum nedeniyle, doğa fotoğrafları çekmekten keyif alırdım, ancak içimde fotoğraflarıma hep yeniden müdahalelerde bulunma isteği vardı, bu eksiklik ile kurgu çalışmalara yöneldim. Gerçekleri sunmak gibi bir kaygım olmadı hiç, o nedenle çekim sonrasında da yeni bir şeyler katmak beni mutlu ediyor.” Fotoğraf sanatıyla ilgilenen kişilerin makineyi ilk kez eline alıp, fotoğrafa ilk adım atışları merak konusudur. Siz ne zaman ve nasıl tanıştınız fotoğrafla?

E

Liseye giderken bireysel kollarda Fotoğraf Kolu açılmıştı. Arkadaşımla katıldım, genellikle bu tür kol etkinlikler pasif etkinliklerdi, ancak bizim öğretmenimiz okulumuzun hem resim öğretmeniydi hem de fotoğrafçılığını yapıyordu, onun sayesinde yaklaşık 10 kişi başladık, böylece o yıllarda kadraj, çekim gibi basit eğitimlerle başladık. Eski usul film yıkama ve karanlık oda deneyimini siyah-beyaz olarak ilk kez orada yaşadım ve agrandizörde baskı yapınca büyülendim. Sonraki yıllarda fotoğraf öğrenebileceğim bir topluluk ararken, tesadüf olarak kursa giden bir arkadaşımın sayesinde İFOD ile tanıştım, temel eğitim aldım ve böylece başladı. Fotoğraf sizin hayatınızın neresinde yer alıyor?

T

M

E

L

B

İ

L

G

İ

L

E

R

Yeni telaşlar, yeni heyecanlar içinde yeniden bu sayfalardan “MERHABA” diyorum.

Yıllar geçtikçe hayatımın her anın da, her an yer aldı ve almaya devam ediyor. Klişe olmuş sözler vardır, ancak ifade edilirken yine de bu cümleleri kullanırsınız, gerçektende bir yaşam

125

biçimi aslında, hani yaşamınızın vazgeçilmezleri vardır, olmazsa olmazdır. Belki bazı kişiler daha yoğun içindedir, bazıları da elinden geleni yapıyordur. Benim için kendiliğinden oluşan, kopamadığım, hep keyif aldığım, bazen de uzaklaşmak istediğim ama asla uzaklaşamadığım, doğa olayı gibi zaman zaman yağmurlu, fırtınalı, ama çoğu kez yağmur sonrası açan güneşin getirdiği bir gökkuşağı gibi renkli olan, ben mi onun, yoksa o mu benim içimde daima varlığını sürdürmeye devam eden bir tutku. Fotoğraf sanatında akademik eğitim almak veya alaylı olmak konusunda bakış açınız nasıl? Elbette ki ilgi duyduğumuz, içinde yer aldığımız yaşamımızın vazgeçilmezi olmuş bu sanat dalında akademik eğitim almayı sanırım herkes isterdi, ben de dahil. Bence en ayırt edici özelliği alaylı olmak, akademik olmaya göre, daha fazla heyecan duygusu ve öğrenmeye karşı içten açıklık, özveridir. Sakın yanlış yorumlanmasın bu öğrenme ve özveri bence bizlerin bu eksikliğini tamamlamaya çalışmamızdan geçiyor, üniversitedeki hocalarımız eğitim konusunda oldukça iyiler, ancak


fotoğraf çekmekten ziyade öğretim alanında daha etkin olduklarından, bununda fotoğraf çekme/yapma heyecanını azalttığını düşünüyorum. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada amatör ruhla bu işe soyunanların sayısı daha büyük ve hızla da artıyor. Amatör olarak fotoğraf sanatıyla ilgilenenler için eğitim gerekli mi? Fotoğraf konusunda gelişim sağlamak için neler yapılmalıyız? Eğitim almadan ne fotoğraf, ne de başla bir dalda ilerlemek mümkün değil, ülkemizde üniversitelerin akademik eğitimlerinin dışında amatör ruhla bu işe başlamak isteyenleri buluşturan en önemli eğitim merkezleri, derneklerdir. Maalesef fotoğrafa ilgi duyan herkesin akademik eğitim alması mümkün olamadığına göre, bu tür temel eğitim ve sonrasında kişinin yıllar süren ilgisi ve istikrarına bağlı olarak değişecektir. En önemlisi de sanat kitaplarından yararlanmalı, filmler izlemeli, fotoğraf albümleri ve sergileri takip etmeli. Siz fotoğraf konusunda kendinizi nasıl geliştirdiniz? Eğitim süreci sizin hayatınızda nasıl oldu? Bahsettiğim temel eğitim ardından dernekte etkinliklerde yer almaya çalıştım. Bu zaman içinde birçok fotoğraf gönüllüsü gibi sanat/fotoğraf kitapları okuyarak, fotoğraf albümlerini takip etmeye çalışıp, dergiler ve sergileri takip etmeye özen gösterdim. Ayrıca tüm derneklerde olduğu gibi fotoğraf okuma günleri olurdu, bu etkinliklerde birçok usta fotoğrafçı davet edildiğinden portfolyolarını izleme şansınız oluyor. İnternette de ulaşamayacağınız, her an gidip göremeyeceğiniz sergilerin, sanatçıların çalışmalarına ulaşmak çok güzel ve eğitici. Teknolojiyi seven biri olarak, fotoğrafa ek olarak Photoshop programının da öğrenilmesi gerektiğini düşünüyorum, özellikle dijital fotoğraf makineleri için görüntülerin renk düzeltme v.b.için şart oldu. Fotoğraf Çekerken genellikle hangi teknikleri kullanmayı tercih ediyorsunuz? Neden? Her ne kadar fotoğraf görsel bir sanat olsa da,

düşünerek yapılan, kurgulanan bir sanat dalıdır. Çünkü fotoğrafı belgesel tarz da bile çekerken, hiçbir müdahalede bulunmadığınızı düşünemezsiniz, aslında hep pasif düzenlemeler yaparsınız, bu nedir? Pasif düzenlemede konuya hangi açıdan yaklaşacağınız, hangi objektifi kıllanacağını, hangi kadrajı yapacağınız, diyafram-enstanteneyi nasıl ayarlayacağınızı düşünürsünüz. Ben genellikle fotoğraflarda manipülasyonlar yapıyorum, ne yapacağıma, hangi malzemelere -modelimin fiziğine kadar- nelere ihtiyacım olduğuna önceden karar veriyorum. Her zaman istediğim şartlara sahip olamıyorum, bazen de ortam kendiliğinden gelişiyor, o anda yeni fikirler oluşuyor ve karar verip çekiyorum veya dönem dönem tıkanıyorsunuz, üretemiyorsunuz. Çünkü kurgusal çalışmalar ister istemez önceden hazırlanmayı gerektiriyor. Neden kurgu; izleyicinin sadece fotoğraflarınıza bakıp geçmesi değil, görüntüler arasından sıyırmayı,kendine çekebilmeyi sağlayabilmesi, durdurma gücüne sahip olması ,düşündürmesi, sorgulaması, kendinden bir şeyler katarak paylaşabilme duygusu hoşuma gidiyor,fakat her fotoğrafın mutlaka düşündürmesi de şart değil, izleyiciye ve bana bir tat vermesi de yeterli.Fotoğraflara müdahale etmeyi seviyorum.İlk yıllarda ecolin boyalarla film ve fotoğraflarımı boyardım,son yıllarda Işıkla Boyama tekniğiyle portreler çekiyorum. Işıkla boyama tekniğiyle ilk nerede karşılaştınız? Bu teknik sizi nasıl etkiledi? Işıkla Boyama fotoğrafın ilk zamanlarından beri olan bir teknik. Zaman zaman bu tekniğe ait bilgiler ve fotoğraflar dergilerde yayınlanır, ancak çok sınırlı olarak fotoğrafları olurdu, çünkü o yıllarda dijital kameralar olmadığından, çekimleri uzun süreli ve tekrarları olan, emek gerektiren, daha sonra film yıkama, baskı yapma süreleri merak ve heyecanla beklenen ve ilgimi daima çeken bir teknikti. İFOD‘un 20.yıl nedeniyle 2006 yılında ‘’ üyeler ortak sergisi’’ kapsamında 3 kişilik karma bir sergide yer almam gerekiyordu, eski fotoğraflarımdan farklı, ilk kez sunmak istediğim yeni çalışmalar olsun düşüncesiyle bir arayışa girdim. Bir moda

126


Işıkla boyama yapmak için gerekli malzeme ve koşullar nelerdir? Bu tekniği kullanırken püf noktalarını ve yapılması gerekenleri adım adım bizimle paylaşır mısınız? Işıkla Boyama için fotoğraf makinesi dışında, en başta bir tripod, nokta ışıklı fener(led ışıklı olmayan), varsa uzaktan kumanda veya deklanşör kilidi, karanlık bir ortam, tercihen renkli jelatinler ve model. İnternette de birçok kaynak mevcut artık. Kendi çalışmamdan kısaca anlatayım. Kompozisyonumu hazırlayıp makinemi tripoda yerleştiriyor ve kadrajımı düzenliyorum. Eğer bir model ile çalışıyorsam, modelimizin çekim anında hiç kımıldamaması gerekir, çünkü en küçük bir hareket fotoğrafımızın netliğini bozacaktır. Makinemin ayarlarını Manuel moduna getiriyor, diyaframı yaklaşık 11-14 arası yapıyorum, farklı diyaframlarla da güzel sonuç alınabiliyor, tercihe bağlı. Enstantene ise Bulb ayarına gelmeli. Eğer uzaktan kumandanız varsa büyük kolaylık sağlar, bir asistana gerek kalmaz, makinemizi kumanda ayarına getirip tüm ışıkları kapatarak, karanlık bir ortamda makineyi kumandayla kilitliyoruz, sonrada kameranın önünü kapatmamaya özen göstererek, fenerimizle kadraj içine gelen yerleri aydınlatmaya başlıyoruz. Bu aydınlatma süresi kamera ile model arasındaki mesafeye göre değişiyor. Uzak mesafelerde daha fazla ışıklandırma, yakın mesafelerde ise az ışıklandırmak uygun olur. Çünkü kompozisyondaki aydınlık olan (beyaz renk gibi) yerler ışığı yansıttığından çok fazla aydınlatmaya gerek yok, koyu renkler ise ışığı emdiği için daha uzun süre aydınlatma yapmamız gerekiyor. Aydınlatma süresi, ışık kaynağının gücü ile her ortam ve şartlarda değişiklik gösterebilir. Dijital makinelerde hemen sonuç alındığından, biraz deneme yanılma ile hemen öğrenilebilir, renkli jelatin kullanmak istenir-

127

se, örneğin mavi renkli obje/giysi üzerine mavi jelatin kullanılmalıdır ki o rengi güçlendirsin. Modelli çekimde püf nokta, model uzun çekim süresinde gözlerini kırptığı için, ya çekime önce yüzden başlanıp modelimize gözlerini dinlendirebileceği ancak hiç kımıldamaması söylenir, ya da tersine tüm kadraj aydınlatıldıktan sonra modelin yüzü en sona bırakılır. Böylece modelimiz bu süre için gözlerini dinlendirmiş olur,diğer şekilde uzun süre gözler açık olarak zorlandığı, kızarma ve yaşarma meydana geldiğinden çekimin devamı zorlaşabilir. Mümkün olduğunca aynı kompozisyonu en az 2-3 kez çekmeye çalışıyorum ki en iyi olanı seçebilmek için. Çekim sonrası da eksikliklerimi photoshop ile düzeltmeye çalışıyorum. Portreyi çok seviyorum, bazen model olmadığında natürmort çalışıyorum. Fotoğraflarım kendi içlerinde küçük seri hikayelerden oluşuyor. Işıkla boyama resim tadında olup, karanlık ortamda çalışmayı ve tekrarları gerektiren çekimleri keyifli, birazda yorucu olan bir tekniktir. Ayrıca kompozisyon aynı olsa dahi bir kare diğeriyle asla aynı olamaz. Bu yanı ile özgündür. Her çekimde ışık değerleri ve süreleri farklı olacaktır. Karanlık ortamda çalıştığınız için yer sıkıntısı, zaman sıkıntısı olmakta, sürenizi doğru kullanmanız gerekmektedir.

Fenal ULU

dergisinde profesyonel bir fotoğrafçının bu teknikle çekilmiş, küçük bir fotoğrafını gördüm etkilendim, o teknik beni daha sonraki bu arayışımda harekete geçirdi, deneme cesareti gösterdim. Resme karşı ilgi duymam nedeniyle resim tadında fotoğraflara da ilgi duyuyorum, bu sebeple bu teknik ilgimi çekmiş olmalı. O yıl Nikon D70s dijital makinemi yeni almıştım ve evde istediğim sonuca ulaşıncaya kadar çalıştım. Daha sonra arkadaşlarımın portrelerini çalıştım, çok ilgi gördü. Bu teknik dijital makineler çoğaldığından beri de hızla gelişmekte.


“Atölye eğitim kapsamında 6 seri çalışmadan biri olup, grubun ortak sergisi amacıyla hazırlanmıştır. Genç sevgililerin bir akşam buluşup ayrılması teması üzerine kuruludur. Konu belirlendikten ve ortam sağlandıktan sonra ,çekim aşaması hızla gelişiyor. Yakın planda ışıklandırsanız, yer dokusunda olduğu gibi çizgiler oluşuyor. Bu tekniğin en güzel yanı, kadrajınızda istediğiniz yeri aydınlatıp, görünmesini istemediğiniz yeri aydınlatmayabilirsiniz.”

Odak uzaklığı: 18mm F değeri: F/9 Poz süresi: 336,1sn

128


“Fenerimizi aynı yerde süre olarak fazla ışıklandırdığımızda, fotoğrafta görüldüğü patlamalar oluşuyor. Burada beyaz elbisenin dikkati çekmesi için bu patlamalar tercih edilmiştir.”

129


Odak uzaklığı: 18mm F değeri: F/10 Poz süresi: 225,2sn

130


Odak uzaklığı: 31mm F değeri: F/13 Poz süresi: 77sn

131


“Küçük bir tiyo verelim; arka planda bulunan duvar görüntüsü aslında görüntüye girmemesi için çekim anında iki kişi tarafından tutulan ,beyaz bir pikedir. Renklerde düzenleme yapılmıştır,fakat göründüğü gibi arka planın rengi tercihe bağlı olarak beyaz olarak düzeltilmemiştir.Bu fotoğrafta istenilen sonuç alınabilmesi için yaklaşık 5-6 çekim yapılmıştır. Bazı fotoğraflarda çekim süresi 2-3 dakikaya kadar uzayabildiği için modelimiz ortamın ısısından üşüyebilir, bu nedenle çekim süremizde dinlenmesini sağlayabilmek için uzayabiliyor.”

132


Odak uzaklığı: 29mm F değeri: F/10 Poz süresi: 39,2sn

133

“Işıkla boyama tekniğinde en küçük bir hareket netsizliğe neden olmaktadır.Modelin yüzündeki ifadenin saniyeler içinde değişmesine fırsat vermeden çekimin tamamlanması gerektiğinden,daha önce bahsettiğim gibi önce veya sonra yüz çekimi yapılmalıdır,aksi takdirde gülen bir kişiyi fotoğraflamak bu teknikte biraz zor.Fotoğrafta renkler biraz soldurulmuştur.”


Odak uzaklığı: 27mm F değeri: F/11 Poz süresi: 63sn

“Şinasi Barutçu kupasını kazandığım seriden. Dar uzun bir koridorda gelin aynaya bakıyor ve ayna ilk bakışta anlaşılamıyor, bunun belirtilmesi, kısıtlı ortam için zor, ancak ayna çerçevesinin beyaz olması biraz daha avantajlı, ortaya çıkması için ışığı biraz abartmaya çalıştım. Koridorda açık renkli ışığı hemen yansıtıyor, süresi uzun olması gerekirken bir parça daha avantaja çevirdi. Arka plan istenmeyen bir boşluktu ve aydınlatmayarak dikkati modele çektim.”

134


135


“Ressam ve modeli: 20.Şinasi Barutçu kupası (2.tur) için hazırlanan 6 seri çalışmadan bir tanesi Makinamdan kaynaklanan ve fenerimin ışığı biraz sarıya yakın olduğundan kumaşların gerçek renkleri ortaya çıkamadığından ve çekimlerde ışık çizgileri hatalı olursa Photoshop ile düzeltme ve renklendirme yapıyorum.”

Odak uzaklığı: 25mm F değeri: F/11 Poz süresi: 84,6sn

136


“Bir proje kapsamında, modelimiz gerçekten bu şeffaf çanta içinde zorlukla durarak ve sıklıkla dinlendirilerek çekim tamamlanmıştır. Siyah-Beyaz ve sepya tonlandırılmıştır.” 137


Işıkla boyama tekniğini kullanırken yaşadığınız ilginç bir olay veya anınız varsa bizimle paylaşır mısınız? Çekimler eğlenceli oluyor, ancak dış çekimlerde karanlık yer sıkıntısı çekildiğinden genelde tenha yerler tercih ediliyor, çevrede konuya yabancı kişiler elinizde fenerle birilerinin veya bir mekanın aydınlatılmasına anlam veremediklerinden çok ilginç ve garip geliyor. Çekim sonucunda kamerada ne yaptığınıza baktıklarında hayran oluyorlar. Bu tekniği kullanan ve sizin takip ettiğiniz fotoğraf sanatçıları var mı? Varsa kimler? Işıkla Boyama tekniğini internette kullanan sayısız fotoğrafçı ve amatöre rastladım ama bir iki kişi dışında diğerleri hep grafiksel çizgiler üzerineydi, buda benim ilgi alanıma girmiyor. Takip ettiğim özel biri yok, bazen ilgimi çeken fotoğraflar görüyorum, birçok fotoğraf gördüm fakat kişileri takip edemiyorum ancak Hüsna Altın’ı çok başarılı buluyor ve beğeniyorum. Birde arkadaşım Nadire Günday son yıllarda bu tekniği güzel çalışanlardan. Işıkla boyama tekniğini kullanmak isteyen okurlarımız için son tavsiyeleriniz neler? Teknik denemeler çok keyiflidir, kişinin kendini yenilemesini sağladığı gibi fotoğrafa dair çok şeyler öğrenirsiniz. Denemekten vazgeçmesinler. Işıkları bol olsun.

Bu güzel ve pratik bilgileri, eşsiz fotoğrafları eşliğinde bizimle paylaştığı için Fenay Hanım’a çok teşekkür ediyorum. Fotoğrafın kökeni “ışıkla yazı yazma sanatı” olarak tanımlanır. İşte bu tanımlamayı en iyi örnekleyen teknik ışıkla boyama tekniği olsa gerek. Işığın oluşturduğu kıvrımların iyi bir kompozisyon ile görüntülenmesi ve şiir tadında fotoğraflar… Benim keyifle izlediğim bu fotoğrafların sizde de aynı tadı oluşturmuş olmasını umuyorum. Hayal ettiğiniz kareleri yakalayabilmeniz dileğiyle…

138


139

Odak uzaklığı: 18mm F değeri: F/9 Poz süresi: 77,4sn


Odak uzaklığı: 22mm F değeri: F/13 Poz süresi: 87,3sn

140


141


Odak uzaklığı: 18mm F değeri: F/10 Poz süresi: 169,2sn

142


143


144


145


Odak uzaklığı: 22mm F değeri: F/11 Poz süresi: 113,6sn

146



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.