6GEN Fotoğraf Dergisi Şubat 11

Page 1

6 GEN

FOTOĞRAFA DAİR

RÖPORTAJLAR KAZIM ÇAPACI KUBİLAY AKDEMİR PORTFOLYOLAR DARIA ENDRESEN UTKU ATALAY İRFAN ÇİL GÖNÜL KOÇAK 6GEN’DEN DUYGU YEŞİLKAYALI İREM KARACİN TEMEL BİLGİLER BOKEH

ŞUBAT 2011 SAYI: 5 www.6gendergi.com






Hazırlayan: Özge KARZAN ~ ozge@6gendergi.com

Panasonic Lumix DMC-FS37 Panasonic ince ve şık çizgilere sahip Lumix FH serisinin yeni üyesi Panasonic Lumix FS37 fotoğraf makinesini, 16,1 megapiksel çözünürlüklü, ultra kompakt Panasonic Lumix DMC-FS37 dijital fotoğraf makinesi kapandığında gövde içerisine tamamen giren yüksek kalitede 28mm geniş açı çekim özelikli Leica DC objektifi ile 8x optik zum yapabiliyor.

H

A

B

E

R

L

E

R

Kapaklı objektif yapısı sayesinde kendinden önceki modele kıyasla yüzde 20 oranında daha ince bir gövde yapısına sahip olan yeni Panasonic Lumix FS37 fotoğraf makinesi 1280 x 720p High Definition kalitesin de video kaydedebiliyor.

1

Yeni Venus Engine IV görüntü işlemcisiyle Panasonic Lumix DMC FS37 dijital fotoğraf makinesi çözünürlük, zoom, açılış hızı ve otomatik netleme gibi alanlardaki performansı ile dikkat çekiyor. Panasonic FS37’nin Akıllı Çözünürlük teknolojisi tüm görüntü alanına çarpıcı bir doğal görünüm kazandırmak amacıyla optimum sinyal işleme gücüne sahip. 1280 x 720p HD kalitesinde High Definition video kaydedebilen Panasonic FS37 dijital fotoğraf makinesi Panasonic’e özgü IA (Intelligent Auto) akıllı otomatik çekim özelliği sayesinde fotoğrafseverlerin çekim için gerekli ayarlarla uğraşmalarına gerek bırakmadan yüksek kalitede fotoğrafları otomatik olarak çekebiliyor. Panasonic Lumix FS37 modelinin IA çekim modunda AF takip otomatik netleme ve Akıllı Pozlama olarak adlandırılan iki yeni fonksiyona da yer verilmiş. Cihazın akıllı zum fonksiyonu mevcut 8x optik zum yeteneğinin 10x’e çıkmasını sağlarken görüntü kalitesinden hiç ödün vermiyor.


Panasonic Lumix FS37 - IA akıllı çekim özellikleri • MEGA O.I.S. optik görüntü sabitleme sistemi • Akıllı ISO kontrolü ile hareketli nesnelerde net çekimler • Yüz Algılama Teknolojisi • Akıllı Sahne Seçici • Özel iA butonu ile tek dokunuşta çekim • 28 adet hazır çekim sahne modları • Akıllı LCD teknoloji ile mevcut ortamın aydınlatma koşularına göre ekran parlaklığının otomatik olarak ayarlanması • 70 MB dâhili bellek Parlak metal gövde tasarımı ve zarif çizgilerinde siyah, kırmızı ve gümüş renk seçenekleriyle satışa sunulacak olan Panasonic Lumix FS37 dijital fotoğraf makinesinin satış fiyatı cihazın piyasaya sürülmesinden 30 gün önce belirlenecek.

Genius dijital fotoğraf makinesi Genius’ın G-Shot ailesine katılan son üyesi G-Shot 900 V2 dijital fotoğraf makinesi oldu. İnce ve zarif bir tasarıma sahip olan G-Shot 900 V2, yüksek çözünürlüklü bir model arayanlar için uygun bir fiyattan satılıyor. Gelişmiş 9.0 mega piksel CMOS görüntü sensörü ve 2.4’ TFT LCD ekranı ile yazılım interpolasyonu sayesinde, G-Shot 900 V2 ile 12 mega piksele kadar yüksek kalitede net fotoğraflar çekebilmeniz mümkün. Genius dijital fotoğraf makinesi 10 farklı çekim moduna sahip: Otomatik, Akıllı, Portre, Gece, Program, Manzara, Dönüşüm, Arka Işık, Arttırma, Spor ve Gülümseme Yakalayıcı. 5x dijital yakınlaştırma ile farklı koşullardaki her türlü durağan görüntüyü yakalamanız ve SD kart desteği ile 16 GB’a kadar depolamanız mümkün. Dahası, aralıksız çekim ve slâyt gösterisi oynatımları ile en önemli anılarınızı eğlenceli bir şekilde izleyebilirsiniz. Genius G-Shot 900 V2 dijital fotoğraf makinesinin satış fiyatı 110 TL.

2


Hazırlayan: Hande BÜYÜKKEMAHLI ~ hande@6gendergi.com

SERGİLER BİR BAKIŞTAN DİĞERİNE İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde 2 Şubat 2011- 4 Mart 2011 tarihleri arasında Türkiye’nin ve Fransa’nın önemli fotoğraf sanatçıları İzzet Keribar ve Laurence Aëgerter’in müzeleri işleyen çalışmalarını içeriyor. Louvre gibi önemli müzelerde çekilen fotoğrafları içeren sergi; sanat eserleri, müze ve ziyaretçi arasındaki dinamik ilişkiyi sanatçıların benzersiz bakış açılarıyla yakalayan eserler sunuyor.

Yer: İstanbul Fransız Kültür Merkezi İstiklal Caddesi No:4 – Taksim İletişim için: 0212 2490776

TÜM ŞEHİR 13 Ocak-28 Şubat 2011 tarihleri arasında İFA ve Goethe Institut-İstanbul işbirliğinde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde gerçekleşen, küratörlüğünü Matthias Flügge’nin yaptığı “Tüm Şehir” sergisi ismini, Max Ernst’in aynı adlı yapıt serisinden ödünç almaktadır. Bu sergi belgesel nitelikteki anların sanatsal yorumlarla karşılaştığı öznel fotoğrafçılığın örneklerini bir araya getirmete.

3

Yer: Milli Reasürans Sanat Galerisi Maçka Cad. No: 35 Teşvikiye – Şişli 34367 İstanbul. İletişim için: 0212 230 19 76


DOĞUDAN BATIYA 30 GÜNDE KÜBA “Yaşamımıza belli bir mesafeden bakmak, kendimizle ilgili şeyleri daha iyi görebilmek ve hayatımızda nelerin gerçekten önemli olduğunun bir kez daha farkına varmak, hatırlamak. Yollara düşmemizin bir sebebi de bu olsa gerek” diyen fotoğrafçı Cem Canbay, bu düşünceyle 2009 yılında gerçekleştirdiği ve Santiago de Cuba , Camuguey , Trinidad , Cienfuegos , Santa Clara , Remedios , Vinales , Havana şehirlerini kapsayan seyahatinde Küba’nın görsel haritasını çıkardığı çalışmasında Karayip kültürünü, kolonyal mimariyi, tütün tarlalarını ve Küba’nın sıcak insanlarını 5 Şubat - 3 Mart 2011 tarihleri arasında Fototrek Fotoğraf Merkezi’ndeki sergisinde izlemek mümkün. Küba, Meksika, Kiklad Adaları ve diğer çalışmalarına www.canbayimages.com adlı sitesinden ulaşılabilir. Yer: Fototrek Fotoğraf Merkezi İstiklal Caddesi Mısır Apt. No : 311 (163) Kat :1 Daire : 3 Beyoğlu, İSTANBUL İletişim için: 0212 251 90 14 - 245 78 57

FOTOĞRAF YARIŞMALARI KARABAĞLAR’DA YAŞAM

İzmir Karabağlar Belediyesi, İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) işbirliğiyle düzenlediği “Karabağlar’da Yaşam” konusunun işleneceği ulusal fotoğraf yarışmasına profesyonellerin yanı sıra fotoğrafla ilgilenen amatörlerin de katılabilmekte. Yarışmacılar, ilçenin sosyal, kültürel yaşamının fotoğraflayacak. Son Katılım Tarihi: 24 Mart 2011 Seçici Kurul Toplanması: 29 Mart 2011 Sonuç Bildirim Tarihi: 31 Mart 2011 Katılım Formu ve Şartname: http://www.tfsf.org/ images/stories/karabaglar/2010/1.pdf Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: 0 232 414 77 63-0 232 414 77 60/Ayşen HIDIROĞLU-Erdal inan SEVİN - kultursosyal@karabaglar.bel.tr

4


YOKSULLUĞA SESSİZ KALMA

İzmir Kent Konseyleri Birliği yoksullukla savaş amacıyla ‘Yoksulluğa Sessiz Kalma’ etkinliklerini başlattı. Bu etkinlikler kapsamında “Yoksulluk” temalı bir fotoğraf yarışması düzenleyerek yoksulluğa karşı toplumsal duyarlılığı artırmayı ve bu konuda bilinç yaratmayı hedeflemektedirler. Ödüller; birincilik ödülü 3000 TL, ikincilik ödülü 2000 TL, üçüncülük ödülü 1000 TL, mansiyon 500 TL, mansiyon 500 TL.

Son Katılma Tarihi: 15 Ocak 2011 Seçici Kurul Değerlendirmesi: 29 Ocak 2011 Sonuçların Açıklanması : 04 Şubat 2011 Fotoğrafların İadesi: 14 Şubat 2011 Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: http://www.sessizkalma.net/index.asp?PageID=25 http://www.facebook.com/pages/Yoksulluga-SessizKalma-fotograf-yarismasi/168011679897573?v=info Selçuk Dinçer ses@sessizkalma.net Fotoğraf teslim adresi: Yoksulluğa Sessiz Kalma’ fotoğraf yarışması Müzeyyen Kuduğ Cumhuriyet Bulvarı No:249/3 Park Apartmanı Alsancak/İzmir

HAYATA DAİR Anadolu Hayat Emeklilik tüm kadınları fotoğraf yarışmasına katılmaya davet ediyor.Anadolu Hayat Emeklilik tarafından düzenlenen Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması 5’inci yılında tüm kadınların hayata ışık tutan fotoğraflarını bekliyor. Fotoğraf sanatına ilgi duyan amatör-profesyonel tüm kadınlara açık olan yarışmanın başvuruları 3 Ocak–14 Mart 2011 tarihleri arasında gerçekleşecek. Her yıl olduğu gibi “Hayata dair” teması ile düzenlenen yarışma, kadınların kendilerini ve hayata bakışlarını özgürce ifade edebildikleri bir platform olarak, her geçen yıl daha da büyüyor.

5


“Hayata dair” temasıyla düzenlenen yarışmanın bu yılki seçici kurulu; İstanbul Kültür Üniversitesi İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Güler Ertan, fotoğraf sanatçıları Aramis Kalay, Laleper Aytek ve Timurtaş Onan ile Anadolu Hayat Emeklilik İletişim Müşaviri Nihan Güney’den oluşuyor. Kadın Gözüyle Hayattan Kareler ’11‘e katılmak isteyen amatör-profesyonel kadın fotoğrafçıların “Hayata dair” yakaladığı en fazla 5 fotoğrafı CD’ye kaydederek doldurmuş oldukları başvuru formu ile Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürlüğü’ne göndermesi yetiyor. Birinciye 5 bin TL, ikinciye 3 bin TL, üçüncüye bin TL ödül verilecek olan yarışmada, sergilenmeye değer bulunan eser sahiplerine ise 200’er TL telif ödenecek. Kadın Gözüyle Hayattan Kareler 2011 fotoğraf yarışmasının sergilenmeye değer bulunan eserleri 5-29 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Anadolu Yakası’nda Tepe Nautilus Alışveriş Merkezi’nde sergi açılacak . Son katılım : 14 Mart 2011 Sonuçlar 28 Mart’ta açıklanacak. İletişim için: http://www.anadoluhayat.com.tr/basin_odasi_guncel/kadin_gozuyle_hayattan_kareler11.aspx-0212 317 70 25 iletisim@anadoluhayat.com.tr Posta Adresi: Anadolu Hayat Emeklilik İş Kuleleri Kule 2 K:18 Levent- İstanbul Şartname ve katılım formu için: http://www.tfsf.org/images/stories/ahe/2010-44/ahe2010-44.pdf

6


R Ö P O R T A J

Editör: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

7

KAZIM ÇAPACI

Ege Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı’ nda öğretim üyesi olan, doğa ile yakın ilişkisine kuş gözlemciliği ile başlayan, her fırsatta kendisini kuşları fotoğraflarken bulan, doğaya olan tutkusu sayesinde böcekler, kelebekler, örümcekler ve çiçekleri de renkli yelpazesine katan Dr. Kazım ÇAPACI ile birlikte keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.


Fotoğrafla tanışma hikayeleri merak edilir hep. Siz fotoğrafla nasıl tanıştınız? Benim fotoğrafla tanışmam kuş gözlemciliğim dolayısıyla oldu. Yıllarca elimde dürbünle kuş gözledim. Bu da anlık bir sürü kareyi yakalamakla eşdeğerdi aslında. Dürbünüme takılan güzel kuşları başkalarıyla da paylaşmak amacıyla fotoğraflarını çekmeye başladım. Doğa fotoğraflarına olan ilginiz doğaya olan ilginizden dolayı mı gelişti yoksa başka etkenler de var mıydı veya bu alanda uzmanlaşmaya nasıl karar verdiniz? İlk soruda yanıtı kısmen verdim aslında. Uzun süre kuşlarla ilgilendim. Daha sonra baktım ki kuşlar zaman zaman azalıyor, özellikle yazın. Ben de böceklerle ilgilenmeye başladım, arkasından örümcekler, çiçekler, mantarlar derken şimdilerde yılın hangi dönemi olursa olsun fotoğraflayacak bir şeyler oluyor. Eskiden, bugün hava yağmurlu, kuş fotoğrafı çekilmez derken, şimdi yaşasın yağmur sonrası mantarlar pıtırak gibi bitmiştir deyip mantar arazisine çıkıyorum :). Birer doğasever olarak doğa fotoğrafı çekerken hangi önceliklere yer vermemiz gerektiği hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Doğada fotoğraf çekmenin birçok yararı var elbette. Çok keyifli bir uğraş sözgelimi. Tüm sıkıntılarımdan kurtuluyorum doğadayken. Hava ve gürültü kirliliğinden uzakta geçirilen zamanların tadına doyum olmaz. Ancak bize kısacık zamanda bile böylesine cömert davranan doğaya karşı sorumluluklarımızı da unutmamalıyız. Bunun da temelinde “zarar vermemek” yatıyor. “Ayak izlerinden başka bir şey bırakma; güzel anılardan başka bir şey alma” ilkesi temel olmalı. Bu nedenle tüm canlıların doğal döngüdeki yerlerini, birine verilecek zararın zincirleme etkilere yol açabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız (Kelebek etkisi dedikleri de işte aynen bu zaten). Hiçbir canlı, bizim çekeceğimiz en iyi fotoğraftan bile değersiz değil. Hekimlikte kullandığımız bir ilke burada da geçerli : “Primum nihil nocere – Önce zarar verme”. Doğa fotoğrafçılığında etik kurallara sıkı sıkıya uymak bu nedenle çok önemli.

http://www.kazimcapaci.com/etik.htm Kuş fotoğrafçılığı ve kuş gözlemciliği her ne kadar aynıymış gibi görünse de farklı kavramlar. İyi bir kuş fotoğrafçısı olabilmek için iyi bir kuş gözlemcisi olunması gerekliliğine katılıyor musunuz? Çok uzun zaman değil Türkiye’de kuş gözlemcilerinin ve fotoğrafçılarının sayısının hızla artması. Dijital fotoğraf makinelerinin sağladığı kolaylıklar fotoğrafçıların hızla artmasına neden oldu elbette ama iyi kuş fotoğrafı için gözlemciliğin payı yadsınamaz. İyi kuş fotoğrafı çekmek için nerede, ne zaman, hangi kuşların bulunacağını, kuşların davranış özelliklerini bilmek, o kuşu iyi tanımak gerekiyor kısaca. Ondan sonrası ekipmanınızın ne kadar iyi olduğuna bağlı bir parça da. Elbette yeterli zaman ayıramazsanız bunlar da yeterli olmayacaktır. Kuş gözlemciliği biraz da sabır işi gibi görülüyor. Fotoğrafçılıkta sabırla ilgili ne düşünüyorsunuz? Kuş fotoğrafcılığının en zor yönü nedir? Birazdan fazla sabır işi olduğunu söylemezsem tüm kuş fotoğrafçılarına haksızlık etmiş olurum. Sabırlı olacaksınız, saatlerce kımıldamadan yatacaksınız. Öyle iyi gizleneceksiniz ki, gözleri bizden çok daha iyi olan kuş sizi fark etmeyecek. O kadar hareketsiz kalacaksınız ki sizi tehdit olarak algılamayacak. Yemek yemeyi, su içmeyi bile unutacaksınız kimi zaman. Bu uğraşları kimi zaman “harika” dediğiniz bir fotoğrafla alacaksınız, kimi zamansa bir dahaki sefere bırakacaksınız çaresiz. Kuşların bulunduğu, konakladığı alanlar küresel ısınmayla birlikte ya azaldı ya da göç yolları değişti bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Son zamanlarda kuşların konakladığı en önemli yerler neresidir? Küresel ısınmanın yanısıra, hatta ondan daha da önemli faktör bence insan etkisiyle kuşların beslenme ve barınma alanlarının yok edilmesi. Sulak alanları öyle büyük bir hızla tükettik ki, parmakla sayılacak kadar az yerleri kaldı artık. Oysa bizden çok daha önce onlardı o alanların sahipleri. Tarlalar açmak için sulak alanları kuruttuk; barajlar yaptık, üredikleri alanları sular altında bıraktık. Bataklık (!) deyip ökaliptus dikerek kurutup, dev inşaatlar, çok şeritli yollar yaparak üreme alanlarına onarılmaz zararlar verdik, adına da medeniyet (!) dedik bu yaptığımızın. Sonra

8


da çocuklarımız hayvanları görebilsin diye sadece adında “doğa” kalmış olan parklar yaptık, içine de bizim doğal yaşam türlerimizle ilgisi olmayan tropikal ya da Afrika türlerini koyduk. Milli Park haline getirip korumak çıkarlarımıza ters düştüğü için hayvanat bahçesi haline getirip, gelecekteki gökdelenlere ve çok şeritli yollara yatırım yapar halde bulduk kendimizi …

çoğunun bataklık dediği sulak alanlarda, herkesin deniz, plaj dediği aylarda da dağlarda geçiriyorum. Kuşları ürkütmeden fotoğraflamak oldukça zor olmalı. Bu nedenle yaklaşıp fotoğrafı çekmek düşünülemez tabi. Siz ne tür ekipmanlar kullanıyorsunuz?

Pek çok türe yaklaşmak mümkün değil. Bu nedenle teleobjektiflerin kullanılması kaçınılmaz. Kızılırmak, Göksu, Gediz, Meriç deltaları ülkeKuşları avcılık faaliyetlerimizle öyle ürkütmüşüz ki, mizdeki en önemli sulak alanlar. Bunun dışında ülke- yüzlerce metreden bile insan silüetini gördüklerinde mizdeki irili ufaklı gölü, doğu ve güneydoğu Anahavalanıveriyorlar. Bu nedenle çeşitli yollarla gizlendolu bozkırlarını da unutmamak gerekir. Çöl orası, mek de olmazsa olmazlarımızdan. ağaç bile bitmez diye küçümsenen yerlerin öylesine zengin bir doğal yaşamı var ki. En çok hangi bölgelerde/şehirlerde çekim yapmayı seviyorsunuz?Neden? Kuşları fotoğraflarken her mevsimin kendine has güzelliği vardır elbette. Siz daha çok hangi mevsimde En çok sulak alanlarda çekim yapmayı seviyokuşları fotoğraflamaktan hoşlanıyorsunuz? Neden? rum. Dünyanın sayılı sulak alanlarından biri olan Gediz deltasının yaşadığım ilde hemen yanıbaşımda İlkbahar gibisi var mı :). Tüm doğanın canlansayılacak bir uzaklıkta olmasından kaynaklanıyor dığı mevsim. Kuşlar başta olmak üzere tüm canlılar sanırım. Bir de kıyı kuşlarının güzellikleri bir başka keyifli bir üreme telaşına girerler. En güzel renklerine geliyor bana her zaman. Elimde dürbün tanımlama bürünürler, en güzel sesleriyle öterler. Çiçeklerin yapmaktan hoşlanıyorum. kokusundan başınız dönmüş haldeyken, kuşların neşeli cıvıltısını işitirsiniz. O sırada yanı başınızdan İzmir kuş cennetinin yaban hayatı koruma sahası kaçıveren bir tavşan kocaman bir gülümseme yayar statüsünün kaldırılması hakkında ne düşünüyorsuyüzünüze. Saatlerce dolaşır, minicik bir yorgunluk nuz? bile hissetmezsiniz. Ne güzel bir gün geçirdim diye saatinize baktığınızda, o saatte daha pek çok insaGediz deltası barındırdığı kuş türleri ve kuş nın daha hafta sonu kahvaltı masasında olduklarını sayısıyla çok önemli bir alan. Hemen şehir merkezidüşünerek yeniden gülümsersiniz. nin yanıbaşında böyle bir alanın kalmış olması tam anlamıyla bir mucize. Bu mucizeyi de yok etmek için Kuşları uçtukları için kıskandığınızı söylemişsiyıllardır uğraşıyoruz. Çok şeritli yollar yapıyoruz, niz.Buradan özgürlüğünüze düşkün olduğunuzu çıka- alanın göbeğine gelip hayvanat bahçesi yerleştiriyorabilir miyiz ? Ayrıca bu özgürlük tutkunuz sayesinde ruz, içine de fil ve su aygırı. Elbette kocaman gökdebol bol geziyor ve başarılı kuş kareleri mi yakalıyorsu- lenler, iş merkezleri yapmak için ilk önce yapılması nuz? gereken de, zaten doğru dürüst çalışmayan koruma statülerini kaldırıvermek. Rant, rant… Sivil toplum Yıllar önce “neden kuşlar” diye sormuştu biri. kuruluşlarının yıllardır bunu engellemek için gösHemen aklıma gelen özelliklerinden biri buydu, beterdikleri çabalara karşın, çok değil üç beş yıl önce nim yapamadığım bir şeyi yapıyorlardı : uçmak. keyifle kuş gözlediğim alanların çok şeritli otoyollar haline geldiğini üzülerek izliyorum… Özgürlüğüme düşkünlüğüm konusunda pek ödün vermediğim açık. Dağlar, bayırlar, ille de sulak National geographic, Bilim ve Teknik gibi dergilealanlar benim :). Kuş gözlemciliğine başlamadan re fotoğraf gönderirken nasıl bir seçim yapıyorsunuz? önce kumru, serçe, karga, martıdan başka kuş bilmezdim, onları da yanlış bilirmişim ya o da başka. Genellikle onlar hedef türlerinin fotoğraflarını Herkesin gezdiği yerler dışında ülkemde gördüğüm istiyorlar. Bize şu türün fotoğrafı gerekli diye. Arşivyer pek azdı. Çok uzun zamandır yaz tatillerimi pek den çıkarıp veriyorum :). Zaman zaman da şu tür

9


tehdit altındadır, onu yayınlamayı düşünür müsünüz diye önerilerim oluyor. Kimi zaman da bir konuyla gelip o konuda fotoğraf istiyorlar. Fotoğraf seçiminde konuyu ve türü en iyi yansıtacak, iyi baskıya izin verecek fotoğraflardan yolluyorum seçmeleri için. Elbette bu dergilerde yayınlanması, insanların farkındalıklarını arttırmak için bir parçacık da olsa katkım olacağını düşünüp mutlu olmamı sağlıyor. Türkiye ve Ortadoğu’nun kuşları adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Kuş gözlemcinin en önemli ekipmanlarından biridir kaynak kitaplar. Bu nedenle elimizdeki kitapların ülkemizin kuş türlerini tam olarak karşılamadığı, özellikle güneydoğu türlerimizin eksik kaldığını gördük. Bu açığı kapatmak için çevirisini yaptığımız bir kitap Türkiye ve Ortadoğu’nun kuşları. Ondan önce de “Kuş Gözlemcisinin Cep Kitabı” adıyla başka bir çeviri kitabı kazandırmıştık ülkemiz kuşçularına.

bir araçtır sadece. Bu nedenle alınacak fotoğraf bile doğal yaşama olumsuz etki yapacaksa hiç alınmaması daha iyidir. Bu fotoğraflar çeşitli yollarla, daha çocukluktan itibaren doğa koruma bilincinin yerleşmesine yararlar. Yoksa bakın ben ne çektim diye dostlarımıza göstermek için gider hayvanat bahçelerinde çekeriz. Her eve bir kuş gözlemcisinin düştüğü gün, doğayı rant uğruna yok edenlere karşı çok daha güçlü olacağız. Sevgiyle… Kazım ÇAPACI www.kazimcapaci.com

İnsanların doğaya karşı bu kadar duyarsız olması veya elindeki güzelliklerin farkına varmaması çok üzüntü verici. Bizim aracılığımızla onlara ne söylemek isterdiniz? Aslında dünyanın bizden de önceki sahipleri onlar. Yaşam haklarını ellerinden almamız, onların yaşama, üreme alanlarını yok etmemiz çük üzücü. Diğer yandan kuşları yok etmemiz kendi kendimizin de sonunu getirdiğimizin göstergesi aslında. Kuşlar çevresel değişikliklere çok duyarlı hayvanlar. Bir alana uğramaz, orada beslenmez, orada üremez olmaya başladılar mı bilin ki o alanda çevresel bozulma için alarm çanları tüm şiddetiyle çalmaya başlamıştır. Doğayı korumamız gerektiğini en iyi biçimde anlatan cümlelerden biri; “Doğadan fotoğraftan başka bir şey alma, ayak izlerinden başka bir şey bırakma, zamandan başka bir şey öldürme” dir. Sizce fotoğrafçı olarak doğayı korumak için neler yapılabilir? Doğayı seven insan kişisel hırslarından arınmıştır. En güzel fotoğrafı ben çekmeliyim diye bir şey düşünmesi söz konusu bile olamaz. Çekilecek fotoğraflar, insanların farkındalıklarını arttırıp, doğanın korunmasına katkıda bulunabilmek için

10


11


12


13


14


15


16


17


18


19


20


21


22


23


24


25


26


27


28


29


30


31


32


33


34


R Ö P O R T A J

Editör: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

KUBİLAY AKDEMİR

“Tutulma Avcıları” adındaki belgesel projesiyle, 1996 yılından beri Gökyüzü fotoğrafçılığı ve belgesel çalışmalarının birleşiminde kendini tutulmaya adamış ve nerede olsa gidip bu heyecanı yaşayan, görünteleyen ve bilimsel çalışmalar yapan Kubilay AKDEMİR’ le kahve kokuları eşliğinde, gökyüzü fotoğrafçılığına dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. 35


Her fotoğrafçının fotoğrafla tanışması bir açıdan hep geçmişi ile ilgilidir. Sizin hikayeniz nedir? Babam amatör olarak güzel fotoğraf çekerdi. Aile albümlerimizde herşey set fotoğraflarında olduğu gibi, doğru ışıklar, doğru açılar, doğru kompozisyonlar vardı. Hala daha iyi bir fotoğrafçıdır. Biraz da gezmeyi seven bir insandır. Dünyanın birçok yerine gitmiştir. Gittiği her noktadan da çok güzel fotoğraflar getirmiştir. Böyle bir başlangıç, belki göz aşinalığı da denebilir. Doğru fotoğrafları göre göre büyüyorsunuz. Sonra ikinci olarak da ağabeyim, güzel sanatlar fakültesi sinema-televizyon bölümünü kazandı. Ağabeyim bölümde okuyup bir şeyler yapmaya başlayınca ister istemez her yaz döneminde Gaziantep’ ten İzmir’e gelip gidiyordum. Daha sonra reklam ajansı kurdu, reklam fotoğrafları üzerine çalışmalarda bulundu. Şu an beraber çalışıyoruz. Dolayısıyla lise bitmişti zaten ben buraya gelmiş oldum, asistanlık yapmaya başladım ağabeyimin yanında. Böylelikle fotoğrafa karşı ilgim arttı, işin inceliklerini görme şansı yakaladım. Sonra güzel sanatlar fakültesi fotoğraf bölümünü kazandım. Ülkemizde gökyüzü fotoğrafçılığı pek yaygın değil sizin ilgi alanınıza nasıl girdi? Çocukluğumdan beri gökyüzüne karşı ilgi duymuşumdur. Aydede hikayeleri ile başlayan bir çocukluk hevesi, merakı vardır. Sonrasında fotoğrafçılık başladı. Astronomi merağı da devam ediyordu. O sırada Ege Üniversitesi’nin amatörlere yönelik astronomi yaz okulu düzenlenmişti. Orada Ersay adında bir öğrenci arkadaşla tanıştım ki oda gökyüzü fotoğrafçısıdır. Ersay’la beraber ilk fotoğraf çalışmalarımız başladı. Çok uyumlu, enerjik bir arkadaştı. Onun verdiği heyecanla 2 günde bir rasathaneye çıkmaya başladık. Fotoğraflar çektik ve sürekli tecrübe ediniyorduk. Makine nasıl teleskoba adapte edilir. Yapılabilir mi, yapılamaz mı, bizim makinalarımızı nasıl teleskoba uydurabiliriz. Bununla ilgili sorup cevap alabileceğimiz kişi veya kurum yoktu. Bunların hepsini bizim çözmemiz gerekti. Ege Üniversitesi rasathanesinde ilk teleskopla çekimimizi yapacakken 4 tane makine götürmüştük, yanımızda bir sürü adaptör vardı ve uydurmaya çalışıyorduk. Uymadı artık pes ettik. En son elimde Zenit marka bir makine vardı. Zenit’in objektifini çıkardım şöyle bir bakıyorum. Teleskobun göz merceğini çıkardığımız yerdeki kıvrımlarla birbirine benzediğini farkettim. Getirdim, koydum hiçbir

adaptör kullanmadan Zenit teleskoba “tak” diye oturdu. Sonra bir şey farkettim ki Praktica ve Zenit markalar günümüzün en teknolojik yeni teleskoplarına bile hiçbir ara birim kullanmadan oturabiliyor. Okuyucularımızı bilgilendirmek adına tutulma nedir? Tutulma nasıl gözlenir? Nasıl görüntülenebilir? 3 tane oyuncumuz var Güneş, Dünya ve Ay. Ay, Dünya ile Güneş’in arasına girer ve Ay’ın gölgesi Dünya üzerine düşer, bunun sonucunda güneş tutulması oluşur. Güneş tutulması 3 şekilde görülmektedir. Birincisi parçalı güneş tutulmasıdır. Ay’ın Güneş’i tamamen örtmemesi anlamına gelmektedir. İkincisi tam güneş tutumasıdır. Ay’ın Güneş’i tamamen kapatması anlamına gelmektedir. Üçüncüsü de halkalı güneş tutulmasıdır. Bu tutulmada ise Ay Dünya’ya daha uzakta olup görünür büyüklüğü daha küçük olduğu için tam kapatamaz ve Ay’ın çevresinde Güneş’ten bir halka oluşur. Bazı tutulmalar daha ilginç olmaktadır. Bu tutulmalar halkalı ve tam tutulma arasındadır. Buna “melez” tutulma denmektedir. Dünya’nın birçok yerinde halkalı tutulma şeklinde başlar, Dünya’nın ve Ay’ın konumlarına göre o kadar hızlı bir şekilde açısı değişir ki belirli bir yerde tam tutulmaya dönüşür. Yani Ay Güneş’i tamamen kapatır sonra tekrar halkalı tutulmaya dönüşür. Bu epey ilginç bir tutulmadır ve çok nadir olan bir şeydir. Buna benzer bir tutulma geçtiğimiz on yıl içinde bir tane oldu; ama o zaman tutulma avcısı değildik. “Tutulma Avcıları” adını verdiğiniz belgesel projeniz nasıl başladı? Neden tutulmalar? İlk olarak gökyüzü fotoğrafçılığı çalışmalarım oldu. 99 yılının sonunda Türkiye’den görülebilen güneş tutulması olacaktı. Elazığ’da Ulusal Astronomi Kongresi gerçekleşecekti. Bunun için Ege Üniversitesi’nden bir ekip gidiyordu. Ben de onlara dahil oldum. Fırat Üniversitesi’nde 7-8 gün konferanslara katıldık. Gökyüzü fotoğrafı çekmek için bir teleskoba ihtiyacınız vardır. Bir teleskop satıcısı ile tanışmıştım. Uygun fiyata bana teleskobu verecekti. Teleskobun parasını, Foça’da bugünün parasıyla 25 kuruşa Ay’a teleskopla baktırarak kazandım. O kazandığım 25 kuruşlarla Elazığ’a gittim, orada kullanacağım filmleri aldım, teleskobun parasını çıkardım. İki ay boyunca tutulma çekimine hazırlandım, herkesten bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Eskiden insanlar tutulma anlarında Güneş’in

36


ışığının söndüğünü düşünürmüş. Yanan oklar atmışlar, kurban kesmişler. Anlamsız geliyor, neden böyle bir şey yapılır ki diyorsunuz. Ama tutulmayı görünceye kadar... Tutulmanın başladığını gördüğünüz anda tüyleriniz diken diken oluyor. Astronomi ile uğraşan profesör bir hocanızın ağladığına şahit oluyorsunuz. Gün ortasında sizin hayat enerjiniz olan Güneş’in bir anda karardığını görüyorsanız mutlaka bir tepki veriyorsunuz, heyecan duyuyorsunuz. Siz de bağırarak, çığlık atarak tepki veriyorsunuz veya tutulma bittiği zaman alkışladığınızı, teşekkür ettiğinizi duyuyorsunuz. Tutulmanın başladığı ilk saniyelerde çakılıp kaldım. Beni çok etkiledi. Tutulma olduktan sonra düşündüğüm ilk şey, eğer fırsatım olursa bir sonraki tutulmayı da görmek istiyorumdu. Dünya’nın neresinde olursa olsun tutulmaların hepsine gidip göreceğim, çekemesem de izleyeceğim dedim. Elazığ’da Japon bir astronomi grubu vardı. Bir sonraki tutulma nerede diye sordum onlara. Güney Afrika’da dediler. Bir sonraki tutulmada Güney Afrika’da görüşmek üzere dedim onlara. Sonra kendimi Güney Afrika’da buldum. Bu dönem içerisinde güneş tutulması fotoğraflarım Bilim ve Teknik Dergisi tarafından görüldü ve çok beğenildi. Birçok kişinin söylediği şey, senin çektiğin fotoğraflar bu zamana kadar Türkiye’de gördüğümüz en iyi çalışmalardan dediler ve Bilim ve Teknik Dergisi’nde yayınlandı. Bu benim için çok büyük bir onurdu, keyifti ve büyük bir heves verdi açıkçası. Böylelikle Güney Afrikaya’da gittim, yine tutulmayı çekecektim. Atlas Dergisi sponsordu. Güney Afrika’da tutulmanın görüleceği kentlerde çekimler yaptım. İnsanları, köyleri, her türlü aktiviteyi görüntüledim. En sonunda da tutulmayı görüntüledim. Bizim amacımız ilk olarak tutulmayı çekmek yani tutulma avcılığı, ikincisi de tutulmayı çekmeyi gelenler üzerine, tutulmanın olduğu noktalarda, kültürler üzerine çalışmalar yapmaktı. Bunun tamamı tutulma avcıları isminde birleşti. Resmi ilk adıyla “tutulma avcıları” 2006’da oluştu. Bunu Türkiye çapında epey tanınmış bir proje haline getirdik çünkü sponsorlar, destekler iyiydi. Bütün dünyaya canlı olarak yayınladık. Aralık 2002’de Güney Afrika’nın Messina Kenti’nde “ Tam güneş tutulmasını” görüntülediniz. Çok heyecan verici bir an olmalı. Neler yaşadınız? Atlas Dergisi daha çok insan üzerine çalışmalar yapan bir dergidir. Bundan yola çıkarak tutulma sırasında insanların nasıl tepki verecekleri, nasıl

37

heyecan yaşayacakları, hazırlıkları nedir, üzerine bir çalışma yapalım dediğimiz anda çok güzel bir fikir olduğunu düşündüm ve atladım, Güney Afrika’ya gittim. Güneş tutulması görsel anlamda çok zengin bir konudur. Afrika da öyle. İnsanlar dans ediyorlar, sesler var, müzik var bunları fotoğraflayamıyorsunuz. Bununla ilgili neden bir belgesel film çalışması yapmadık ki diye bir pişmanlığımız oldu. Böylece bir sonraki tutulma projesini belgesel film üzerine dayandırdık. Zaten orada bir oluşum süreci başlamıştı. Öncesinde de bir tutulma tecrübesi yaşadığım için nasıl fotoğraflayacağımı biliyordum. Sadece Afrika bilinmezi vardı. Onunla birleştirerek çalışma yaptım. Güneş tutulması, Dünya AIDS haftası ile aynı haftaya denk geldi. Bir yerde tutulmayla ilgili bir festival vardı. Bir baktım küçük küçük çocuklar girdi bir alana. Rengarenk giyinmişler. Sonra öğrendim ki o çocukların hepsi AIDS’liymiş. Orada tutulma festivaline gelen AIDS’li çocuklarla tanışıyorsun, tutulma fesitivalinde gösteri sergiliyorlar. Bunları belgeleme şansınız oluyor. Mart 2006’da Antalya’da “ Tam güneş tutulmasını” görüntülediniz. Bize hikayesini anlatır mısınız? Tutulmanın bir hat üzerinden geçtiğini düşündüğünüzde çok özel bir noktadan geçti. Tutulma için Side Apollon Tapınağı’ nda çekim yaptık. Hat, Antalya’da Side’de hemen onun yukarısında Konya’da, biraz daha üstte Kapadokya’dan geçti. Sonra da Tokat’tan geçti. Tokat’ ın çok ilginç bir hikayesi vardı. Birincisi 99’ daki tutulmaya da şahit olan ve 99’ dan sonra depremi de yaşamış bir kent. O yüzden tutulma olacak ve yine deprem olacak diye tayinlerini isteyenler bile vardı. Biz de böyle güneş tutulması amblemini taşıyan bir jeeple oraya gidince, insanlar garip garip bakmıştı. Bir de Tokat’ta Kerkenez Harabeleri vardır. Kerkenez’in özelliği şudur: M.Ö. 585 yılında Medler ve Lidyalılar arasında 5 yıl süregelen bir savaş yaşanmış. Bu savaş güneş tutulması sayesinde son bulmuş. Birbirleriyle barış imzalamışlar ve kızlarını, çocuklarını evlendirmişler. Böylece barış kalıcı hale gelmiş. Savaşın bir diğer adı Güneş Tutulması Savaşı. Tokat da böyle hem tarihsel hem güncel önemlere sahip bir kent. Biraz daha kuzeye çıkınca Ordu var. Ordu da zaten bir şenlik havasında tutulmaya hazırlanıyordu. Tutulma çok merkezi noktalardan geçti ve Mart 2006’da hava koşulları çok


iyiydi. Sorunsuz bir şekilde bütün kentlerde çekimler yapılabildi. O sırada CNN Türk’ten 5 ekip oluşturuldu, Atlas’tan da 3-4 ekip oluşturduk. 8-9 ayrı ekip bu tutulma hattında her noktaya yerleşip fotoğraflar çektik. Bunların da koordinasyonunu ben yaptım. Orada epey bir uğraşıyorsunuz. Zaten bulunduğunuz yerdeki koordinasyon da zor. 4-5 makina kullanıyorsunuz aynı anda. Bir de bunun yanı sıra 4-5 tane farklı ekiple eş zamanlı konuşuyorsunuz. Bana bağlı 3 tane canlı yayın arabası vardı Side’de. 3 canlı yayın arabasından o dakika canlı yayını yaptık ve sorunsuz oldu. Çok büyük bir tecrübe, çok büyük bir heyecandı. Tutulmanın heyecanını bastırdı adeta bende. Ama çok zevkli, çok doygun bir projeydi. Türkiye’den de gözlenebilen tam Ay tutulması 2007 yılının 3 Mart gecesi gerçekleşti ve siz bu muhteşem gök olayını fotoğraflamayı başardınız. Tam ay tutulmasını nasıl fotoğrafladınız? Neler hissettiniz? Ay tutulması daha uzun soluklu bir çekimdir. Güneş tutulması gibi bir iki dakikada tam tutulma sürecine geçen bir hikaye değildir. Tam tutulma süresi belki yarım saat sürüyor, belki de kırk dakika sürüyor. Bunun çekimini Ege Üniversitesi Rasathanesi’nde yaptım. Oradaki çekimde de yine 3 fotoğraf makinası, bir kamera kullanmıştım. Hepsi farklı tekniklerle çekildi. Birisinde uzun süreli pozlama yapıldı, birisinde teleskopla çekim yapıldı, birisinde daha geniş açılı bir lensle çekim yapıldı. Çekim sırasında çok iyi hava koşulları vardı fakat tam tutulma başladığı anda benim makinam bozuldu. Pes ettim, teleskobu kapattım, makinayı çıkardım, çantaya koydum, eşyalarımı topladım. Bir anda deklanşör sesi geldi çantamdan. Çekime kaldığım yerden devam ettim. Şu anda da Atlas Dergisi’nde posteri yapılan seri öyle çıkmıştı. Sadece birkaç dakika süren tam tutulmayı görüntüleyebilmek için çok iyi hazırlık gerekiyordur. Ne gibi aksaklıklarla karşılaşıyorsunuz? 2006’daki güneş tutulması sırasında bütün makinalar durdu. 5-10 saniye kadar çalışmadı. Birbirleriyle alakasız makinalar bunlar. İlk tutulma kayıtlarında da bir sürü espirili olay var. İlk defa görüntüsü çekilecek güneş tutulmasında, bilim adamları ve özel bir kameraman tutulmayı çekmeye gidiyorlar. O zamanlar bizim şu anda kullandığımız ekipmanlar yok. Tutulma zamanı kameraman

kamerayı çekime hazırlamayı unutuyor. Haliyle o sıra çekim yapılamıyor. İlk tutulma kaydının alınamayışı öyküsü. Böyle şey olur mu dediğimiz olay bizim başımıza da geldi. Arkadaşlarımızdan birisi kamerayı hazırlamayı unuttu. 5-6 kamerayla çekim yaptığımız için tutulmayı çekmeyi başardık. Rusya’da bir olay oldu. Tutulmayı ne kadar yukardan çekerseniz o kadar iyi görüntüleyebilirsiniz. Bu amaçla fotoğraflayanlardan biri balonla havalanıyor. Sonrasında balonun kontrolünü kaybediyor. Balonun kontrolüyle uğraştığından çekimi yapamıyor. Bunlar esprili hikayeler ama bunlar gibi birçok hikaye var. Tutulmalar kısa sürdüğü için çok hızlı hareket etmeniz gerekiyordur, bu kadar kısa sürede nasıl koordine oluyorsunuz? Daha öncesinden mutlaka 3-5 defa tutulma olmuş gibi test alıyorsunuz. Mesela tutulma 5 gün sonra saat ikide olacaksa saat ikide 5 gün öncesinden orada ekipmanlar hazır bulundurularak prova yapılır. Çünkü ekipmanların Güneş’i takip etmesini sağlayacak robot sistemi kullanılıyor. Bu sistem kamerayı Dünya’nın dönüş hızıyla aynı hıza denk gelen bir hızda ters yöne doğru çeviriyor. Böylelikle Güneş sizin objektifinizde sabit bir şekilde kalmış oluyor. Neden saat ikide çekmek önemli, çünkü saat ikide başınıza ne geleceğini bilmiyorsunuz. 2006’ daki tutulmada testlerimi bir gün önce gece almıştım. Her şey sorunsuz işliyordu. Ertesi gün sabah saat 9’da çekim başladı saat 12’ye doğru tam tutulma başlayacaktı. Ama saat 12 ‘ye geldiğinde kameraların sabitleme kolları, takip motorunun motor kısmıyla temas etti. Bunu daha önce fark etmemiştik. Tam tutulma anında takip işlemi durdu. Canlı yayından çıkmak zorunda kaldık. Her şeye rağmen takip sistemini yeniden kurduk tam o sırada tutulma başladı. O yüzden test aldığımız saat çok önemli. Makinelerin kaç tanesini eş zamanlı kullanabiliyorsun, sıralaması nasıl olmalı bunlar da çok önemli. Makinanın değerleri Güneş’in hangi bölgesini çekmek istiyorsan ona göre ayarlanmalı. O anda kaç dakika pozlama yapılacağı Güneş’in hangi açıda olduğuna göre ayarlanıyor. Tabi bunları düşününce çekimin biraz da şans olduğunu anlıyorsun. Tutulmaları en iyi nereden izleyeceğimize karar vermek için öncesinde keşif gezileri düzenliyorsunuz değil mi? Biraz bahsedebilir misiniz?

38


Aslında bunlar tam anlamıyla keşif gezileri sayılmaz. İlk önce tutulma ince ve büyük bir hattan geçer. Yani aynı hatta birkaç ülkeden izlenebilir. Böyle bir durumda ülkelerin hava koşulları son derece belirleyicidir. Havanın açık ya da kapalı olması, bulutlu ya da yağmurlu olması 10 ülke alternatifini 6-7 ülkeye düşürebilir. Bunun dışında ülke koşulları belirleyici bir etken. Sosyal, politik, etnik durum yine seçimlerde eleyici bir yöntem olacaktır. Örneğin bir tutulma eğer Amerika’da New York’tan izlenecek ve devamı Bağdat’tan izlenebilecekse, ben tabi ki tarihi dokusu ve yaşanmışlıkları açısından Bağdat’ı tercih ederim. Bunun dışında ulaşım ve ekonomik durumlar da bizim sınırlarımızı belirleyebiliyor. Fotoğraf uğruna dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna gidiyor, belki de daha önce hiç tanımadığınız kültürlerin içinde buluyorsunuz kendinizi. Size bu kadar yol katettiren tutulmayı siz nasıl yorumluyorsunuz? Macera Elazığ’da tam tutulmayı görmemle başladı. Orada aldığınız elektrikle bu işe gönül koyuyorsunuz. Bu tıpkı ilk görüşte aşk gibi. 1999 yıllarında birçok köşe yazarı “tutulmayı izlemeye ne gerek var, nasılsa televizyondan yayın yapılıyor, ülkenin o kadar sorunu varken tutulmaya mı odaklanacağız” gibi sözler söylemişti. İnsanlar olaylara yeterince evrensel bakamadıkları için daha yerel düzeyde sorunlar yaşıyorlar. Halbuki bu konu çok başka bir konu. 70 milyar tonluk bir kütle, saniyede 4 milyon ton kütle fışkırtan bir yıldızla, yaşam olduğu bilinen tek gezegenin arasına öyle bir şekilde giriyor ki o kütle Güneş’i tam olarak kapatıyor. Üstelik biz bu kozmik görüntüye şahit oluyoruz. Güneş’i görmemize engel olabilecek herhangi bir faktör psikolojimiz üzerinde ciddi sorunlar yaratabilir. 5 gün güneş görmeyecek şekilde dışarı çıkmazsak 6. gün rahatsızlığını hissetmeye başlarız. 5 ay sonra kemik erimeleri kendini gösterir. Yani genlerimize işlemiş bir Güneş faktörü var ve o Güneş en tepede olduğu noktada kararıyor. Dolayısıyla bu, bütün metabolizmamızı etkiliyor. Duyarlı bir insan, eğer elinde imkanı da varsa buna bir daha şahit olmak istiyor. Ülkelerin iç koşulları da son derece önemli bu noktada. Halkalı güneş tutulmasını izlemek amacıyla 3 ülke alternatifim vardı: Maldivler, Kenya ve Sri Lanka. Kenya’da iç savaş vardı.Bir grup beyazların

39

düşüncesini benimsediği, diğeri de benimsemediği için birbirlerini öldürdüler.Köyler yakıldı, evler yıkıldı. Ben o köylerin birinde tutulmayı çekmeyi planlıyordum. Bu durumların yaşandığı bir yere ben “beyaz insan” olarak gidecektim. Aynı zamanda Kenya hırsızlığın had safhalarda yaşandığı bir ülke. Canon’un sponsorluğunda yüz binlerce dolarlık ekipmanlarla gittiğim bu ülkede her türlü aksilikle karşılaşmam söz konusuydu. Maldivler’de de gecesi 1000 dolarlık otellerde konaklamam gerekebilirdi. Bu da epey maliyetli olacaktı benim için. Daha sonra Sri Lanka’da karar kıldık. Sri Lanka’yı başta iç savaş olması nedeniyle elemiştim; ama tutulmadan 3-4 ay önce savaşın bitmesi beni tekrar Sri Lanka’ya yönlendirdi. Son derece hevesli bir arkadaşımı da yanıma alıp Sri Lanka’ya gittik. Birbirleriyle savaşan Tamil ve Sinhani halklarıyla tanıştık. Ne onlarla ne de diğerleriyle bir sorun yaşamadan çekimlerimizi tamamladık. Sri Lanka yine de çok keyif aldığımız bir geziydi. Başlı başına bir heyecandı. Peki bu olaylar sizi hiç yıldırmadı mı, geriye dönmeyi düşünmediniz mi hiç? Öyle bir şansımız yoktu ki. Bahsettiğimiz aksaklıklar, sınırdan girememeler, polis engelleriyle karşılaşmalar, hava muhalefetleri gibi hep çekimden bir gün önce olan olaylar. Arkamızı dönüp gitmek ya da başka bir ülkeye geçmek gibi bir lüksümüz yoktu bizim. Bunun için yeterli hazırlık yapacak vaktimiz yoktu. Zaten oradaki savaş öyle bir savaştı ki olanı biteni görmemek için kör olmak gerekirdi. Yıllarca İngiltere’nin sömürdüğü bir ülke. Tam İngiltere çekilmişken ülkede terör baş gösteriyor. Belli ki halkların birbiri ile sorunları yok. İşgüzar devletler giderken ortalığı karıştırıp gidiyor ve olan yine hiçbir şeyden haberi olmayan halka oluyor. Yine de bu ülkede tutulma insanları birbirine bağlıyor ama. Çünkü farklı ırktan, inanıştan olan binlerce insan tutulma sırasında sevinç çığlıkları atarak birbirine sarılıyor ve insanların arasında olduğu söylenen farklılıklar ortadan kalkıyor. Al sana tutulma! Bir çok ülkede güneş ya da ay tutulmaları danslar ve eğlencelerle karşılanıyor, kutlanıyor hatta. Ülkemizde tutulmalara verilen tepkiyi anlatır mısınız? Türkiye, gerçekten coğrafi konumunda da olduğu gibi bir geçiş ülkesi. Asya ile Avrupa’daki kültürlerin yanında Afrika kültürlerinin de etkisinin gözlendiği


bir ülke. Halk arasında tutulma tencere, tava, davul,zurna çalınarak karşılanan bir olay. Bu geleneğin tarihine bakıldığında bizi 4000 yıl öncesinin Çin’ine götürüyor mesela. O zamanlarda Çin inanışlarına göre tutulma sırasında ejderha Güneş’i yermiş ve insanlar ejderhayı ürkütmek amacıyla ses çıkarırlarmış.

gibi klişe laflar söyleyebiliyor. Sergiden ziyade dia gösterilerini ben daha anlamlı ve sıcak buluyorum. Çünkü her fotoğrafın bir hikayesi var. Bunu diyalogla da ifade edince izleyicinin tepkisini sorular, yorumlar yoluyla ölçebiliyorum. Bazen ucunu açık bıraktığım anlatımlar oluyor, dinlenebilirliğimi anlayabilmek adına. Eğer o açık bıraktığım yerden bana soru geliyorsa biliyorum ki izleyici beni izliyor, dinliTürkiye’de ise biraz daha inanışa yönelik bir tepki yor. Hemen birkaç cümle daha ekleyerek merakını söz konusu. Kimisi orada tencere, tava çalarken kimi- gideriyorum. Ya da öyle anlar oluyor ki izleyiciden si tutulma sırasında ibadet yapıyor. Tutulma sırasınben bir şeyler alabiliyorum. Bu anlamda dia gösterida kılınan “küsuf ” ve “yusuf ” namazları var. Küsuf lerini daha paylaşıma yönelik görüyorum. Şu an bana güneş tutulmasında, yusuf ay tutulmasında kılınan sorsanız sergi açmayı düşünür müsünüz diye, düşünnamazlar. Bunlar Kuran’da da adı geçen özel namazmem. Çünkü sergiler çok daha maliyetli işler. Fotoğlar. Türkiye’de de tutulma sırasında insanlara ne yarafın baskısından tutun da kullanılan karta kadar her pacaklarını sorduğumda “namaz kılacağım” yanıtını şeyi çok ince eleyip sık dokumak, bir sürü test almak aldığım çok oluyor. Bunun dışında özellikle 1999 gerekiyor. Bunlar da epey pahalıya patlıyor tabi ki. Gölcük Depremi’nden sonra insanlar tutulmaya karşı Ama son sergimde sponsorum Canon’du. Bana sadekorkuyla yaklaşıyorlar. Birkaç ismin bu konudaki ce doğru kareyi oluşturmak ve seçmek kalıyordu. Bir beyanatları yüzünden tutulma felaket habercisiymiş tane sergi açmak yerine o bütçeyle ben 3 ülke daha gibi algılanıyor. Tabi ki şu da bir gerçektir ki tutulma- gezmeyi planlarım mesela. lar tarih boyunca hep önemli sonuçlar doğurmuştur. Bunlardan birisi de bizde olduğu gibi depremdir. Örnek aldığınız gökyüzü fotoğrafçıları var mı ? Hiç Güneş’e tapan insanların olduğu bir yerde güneş tutulması çekmeyi denediniz mi? Acaba o insanların tutulmaya karşı bakış açıları nelerdir diye düşündünüz mü?

Türkiye’de maalesef bu anlamda çalışan çok fazla arkadaşımız yok. Diğerleri de bizim gibi kendi imkanları dahilinde bu işi götüren insanlar. Maliyetli bir iş yapıyoruz, bu nedenle gerek maddi gerekse manevi anlamda desteklenmemiz şart. Biz burada filtre sıÖyle bir inanışın olduğu bir yerde çekim yapma kıntısı yaşarken yurtdışına çıktığımızda, diğer fotoğşansım olmadı. Ama hayallerimden biridir. Güneş rafçıların o filtreye, teleskoplara sahip olduğunu hatta kültürüyle iç içe birçok kültür var. Şamanlar var sponsorlarının o firmalar olduğunu görüyoruz. Üsteörneğin. Güneş üzerine yapılan danslarla ilgili bir lik o firmalar ana sponsor bile değiller. Ana sponsorçalışma da düşünüyorum. Ama insanlar gayrı cidlarını sorduğumuzda NASA cevabını alıyoruz. Bizim di birşeyle uğraşıyormuşsun gibi davranıyor. Gök açımızdan elbette üzücü bir durum. Çünkü yurtdıbilimiyle uğraşıyorsan eğer o kadar dünya meselesi şındaki fotoğrafçılar her anlamda ciddi kurumlar tavarken bununla mı uğraşıyorsun diye düşünüyorlar. rafından desteklenen insanlar. Bizim sponsorlarımız Halbuki astronomiyle uğraşınca, şu evrensel bakış sorulduğunda öğrenciyiz, okul destekliyor, ülke fon açısına sahip olunca, dünya meselesi denen şeyin ne yaratıyor gibi küçük yanıtlar verebiliyoruz sadece. kadar küçük kaldığını fark edebiliyorsun. Düşünseni- Sonra insanlar çıkan fotoğraflara baktıklarında “bak ze milyarlarca yıllık bir tarihi süreç var ve sen bunun yurtdışındaki insanlar nasıl çekiyor?” diyor. Tabi ki içinde nokta değilsin, toz bile değilsin. onlar öyle çeker, onların donanımı, imkanları daha fazla çünkü. Biz işimizle ilgili aldığımız makineye Bir çok karma ve kişisel sergiye katıldınız. Sergidahi dünyalar kadar ÖTV, KDV ödüyoruz. Ama yine lere katılımı nasıl buluyorsunuz? İzleyicilerin tepkileri de örnek aldığım isim Fred Espenak. nasıldı? Her ne kadar bunların maddi anlamda bize bir İzleyicinin tepkisini tabi ki siz orada bulunmadı- dönüşü olmasa da manevi anlamda müthiş haz aldığınız zaman ölçebiliyorsunuz. Çünkü açılış sırasında ğımız şeyler bunlar. Bu anlar bizim anılarımızda hep insanlar genel manada “aa çok güzel olmuş, tebrikler” “iyi” anlar olarak kalıyor. Yani ben on yıl sonra bir

40


yerde Filipinler ismini duyduğumda “evet, ben buraya gidip iki palmiye ağacının arasında okyanusa karşı bir hamakta uyumuştum” diyebiliyorum. Son olarak fotoğraf severlere söylemek istedikleriniz nelerdir? Bir işi ne kadar iyi yapıp yapmadığınızdan ziyade o işte ne kadar hevesli olduğunuz önemlidir. Hem hevesli hem iyi yapıyorsanız elbette bu en

41

iyisidir ama içinizdeki ateş zaten sizi bir şekilde en iyiyi yapmaya yönlendirecektir. Yapmak istediğiniz şeylerin çokluğuyla değil, yapmak istedikleriniz için ne kadar adım attığınızla övünün. Ben motorum için bisikletimi, tutulma için motorumu satmıştım. Bunlar benim attığım büyük adımlarım. Motor beni sadece tutulma çekmeye değil, bugünlerime kadar getirdi. Hala bir motor sesinde içim gitse de ben ilk sponsorlarım arasında bisikletimi, motorumu sayabilirim.


42


43


44


45


46


47


48


49


50


51


52


53


54


55


56


57


58


59


60


61


62


63


64


65


66


67


68


69


70


P O R T F O L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

71

GÖNÜL KOÇAK 1963 Zonguldak doğumlu olan Gönül Hanım seneler sonra üniversite sınavlarına tekrar girerek o sene açılan fotoğrafçılık ve kameramanlık bölümüne (AÖF) kayıt olmuştur. Ona göre olayların böyle gelişmesi bir şanstı ve şu anda 2. Sınıf öğrencisi. Birçok karma sergide fotoğrafları sergilenmiştir. Ayrıca Psikeart ve Memlekent dergilerinde birçok fotoğrafı yayınlanmıştır. Anadolu Hayat Emeklilik’in hazırlamış olduğu “Kadın Gözüyle Hayattan Kareler”, Üsküdar Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu ‘’Üsküdar’da Zaman” konulu fotoğraf yarışmasında yine Arel Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu yarışmada sergilemeleri bulunmaktadır. 6gen olarak Gönül Hanım’a sonsuz teşekkürler.


Fotoğrafla tanışmam 2005 yılında oldu. Bir kaza sonucu kolum kırıldı ve bir ay rapor almak zorunda kaldım. Bu dinlenme süresi içinde internette birçok fotoğraf sitesi keşfettim. Güzel fotoğraflar vardı ve hayranlıkla takip ediyordum. Zaman içerisinde fotoğraf, çok sevdiğim, amatörce uğraştığım resim sanatının önüne geçti ve böylece compact bir makine ile fotoğraf serüvenim başlamış oldu. O günden sonra küçük makinemle sürekli fotoğraflar çekiyor, beğendiğim fotoğrafçıların fotoğraflarını izliyor ve öğrenmeye çalışıyordum... Fotoğraf benim için bir tutkuya dönüşmüştü. Teknik, ışık, görmek... Fotoğrafla ilgili öğrendiğim ilk bilgilerdendi. Tekniği öğrenip geliştirdikçe çekilmemiş olanı çekmek, denenmemiş olanı denemek, sıradan olanın dışına çıkmak ve en önemlisi hissettiklerimi aktarabilmek amaç haline gelmişti. Fotoğraflarıma gelen yorum ve tepkilerden doğru yolda olduğumu anlıyordum. Birçoğumuz fotoğraf izlerken konunun duygusunu, sıcaklığını, hareketini ve hatta sesini hissettiğimiz çok olmustur. Hatta gerçeğinden daha etkili ve kalıcı bir şekilde. Bana göre fotoğrafçı sadece tekniği yönlendiren kişi olmamalıdır. O bütün duygularını filmin karesindeki görsel yapıya aktarabilmelidir. Henri-cartier Bresson’un dediği gibi “Fotoğraf çekmek insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir. Bu bir yaşam tarzıdır”. Fotoğraf çektiğim zaman içerisinde bu sözün doğruluğuna bir kez daha inandım... İstanbul... Dünyanın en güzel şehri, içinde yaşamayı ve fotoğraflamayı en çok sevdiğim şehir. İstanbul benim değişmeyen modelim. Bu şehri kendi bakış açımla ve hissetiklerimle yansıtabilmek bana ayrı bir keyif veriyor. Özellikle siyah beyazı İstanbul karelerine daha çok yakıştırıyorum ve belki de duygusunu daha çok bu iki renkte buluyorum. İstanbul hızlı bir şekilde değişiyor, gittikçe kalabalıklaşan bu şehir hüznü ve yalnızlığı da içinde barındırıyor. İstanbul ile birlikte bu yalnızlığı ve hüznü de fotoğraflarıma yansıtmaya çalışıyorum. Son olarak şunu söylemek istiyorum, fotoğraf kendimi ifade etmemde en büyük araç. Gördüklerimi, hissettiklerimi en doğal ve en yalın haliyle onunla anlatabiliyorum. Yaşamı anlamam için derin düşünmemi, önceleri bakıp da görmediğim birçok şeyin farkına varmamı sağlıyor ve sanırım o yüzden fotoğraf çekmeyi çok seviyorum....

Gönül Koçak’ın diğer fotoğraflarına ulaşabileceğiniz internet sitesi: http://lenagnl.deviantart.com

72


73


74


75


76


77


78


79


80


81


82


83


84


85


86


87


88


UTKU ATALAY

P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

1988 doğumlu Utku Atalay Celal Bayar Üniversitesi kimya bölümü öğrencisi. Fotoğraf eğitimini Türkiye’de hatrı sayılır fotoğrafçılarla çalışarak edinmiştir. Kendi deyimiyle alaylıdır. Katıldığı sergiler: Amerika’da Alaska Sanat müzesinde 2009 yazında sergileme Kapadokya Uluslararası Çağdaş Sanatlar festivalinde 2010 yazında sergileme 2011 şubat ayında da Fransa’da minik bir sergisi olacaktır. Cbülü arkadaşımıza fotoğraf hayatında başarılar diliyoruz.

89


Fotoğrafın bendeki yerinden bahsetmektense fotoğrafın günümüz dünyasındaki, özellikle de ülkemizdeki yerinden başlamayı tercih ederim. Günümüzde fotoğrafa bir omuz aşağıda, çene yukarıda ve gülümseyerek bakılıyor; 8 tanesi 10 liraya satılıyor. İnsanlar da doğal olarak fotoğraf sanatı ile pazarlama sanatı arasındaki uçurumsal farkı gözlemleyemiyor. Gerçi internetin bu kadar yaygınlaşması ile gayri safi milli fotoğraf sayımız oldukça yükselse de fotoğrafçıyım diye ortaya atılan birçoklarının dahi az önce bahsettiğim kavram kargaşasını yaşıyor olması malesef ki fotoğraf adına hüzünlü anlar yaşatıyor. Tabii bu durumda gelip de ‘ eh be kardeşim bu kadar konuşuyorsun da sen nesin?’ deme hakkına elbette sahipsiniz. Bu konuda inandığım şey ise benim fotoğrafçı olmadığım, belki de olamadığım(!) Olmama ya da olamama durumuna sebep olan temel neden ise: yaptığım işlerde kullandığım dijital müdahaleler. Ben -tabii ki tamamen şahsi olarak- fotoğrafın özellikle ingilizcesinde daha belli olan (photo-graphy) fotoğraf-grafik harmanını seviyorum.. Tamamen terim anlamından yola çıkılarak çekilmiş fotoğrafları da elbette seviyorum ama kimya laboratuvarlarında bolca kullandığımız saflaştırma tekniklerini (evet, kimya öğrencisiyim) düşüncelerime uygulayamadığım için birçok zaman ne anlatmak istediğimi bilmeden, sadece hissederek çekiyorum fotoğraflarımı. Bu durumda insan duyguları kadar karmaşık birçok görüntüden oluşan bir ‘post-production’ çıkıyor ortaya. Tabii bu ortaya çıkan sonuca kimse fotoğraf demek zorunda da değil ama ben ortaya çıkan sonuçlara fotoğraf adı altında bakılabiliceğini düşünüyorum. Bahsettiğim insan doğasını ve açıklamakta zorluk çekilen duyguları fotoğraflamaya çalışırken, hislerden yola çıkıyor olmamdan da belli olucağı gibi fotoğrafta mutlaka mesaj olması kuralına karşıyım. Benim de elbette kendince mesajları olan fotoğraflarım var ama belirgin bir mesaj kaygısı olmayan fotoğraflara ‘sanat böyle birşey değil’ deyip geçmek haksızlık gibi geliyor. Fotoğraf sanat mı değil mi bilmiyorum, sanat değil derseniz de kızmam fotoğraf yine fotoğraftır ama Ara Güler -ki pek hazetmem - gibi bir ikonun da fotoğraf çocuk oyuncağıdır, fotoğraf sanat değildir demesine tüm içtenliğimle kızıp, içerleyebilirim. Bu kadar da basite indirgenmemeli kesinlikle. Anı fotoğrafçılığı olsa gerek Ara Güler’in bahsettiği şey.. Neyse sonuç olarak sanat veya değil, fotoğraf veya başka birşey, konulu veya konusuz(!) kendimce işlerim var benim de sizlere sunmak istediğim. Bu görece gereksiz yazıyı okuduğunuz için de teşekkür ediyorum hepinize..

90


91


92


93


94


95


96


97


98


99


100


P

O

R

T

F

O

L Y O

Editör: Nihan UTKAN ~ nihan@6gendergi.com

101

İRFAN ÇİL 1984 Ankara doğumlu olan İrfan Çil için fotoğraf fotoğrafçının vizöründen görülen dünyadır. Hiç bir fotoğraf eğitimi almayan ama araştırmaya ve öğrenmeye meraklı arkadaşımız fotoğrafta her şeyin teknik olmadığını ,öğrenmeyi istemenin başarmak için yeterli olacağını bizlere gösteriyor. Yaratıcılık ve kabiliyetin de bu iş gerekli olduğunu bize gösteren arkadaşımız işaret parmağını kullanabileceği sürece fotoğrafa devam edeceğini söyledi. Fotoğraf yolunda İrfan’a başarılar diliyoruz.


1984`de Ankarada doğdu, 1989`da Babasının Zenith marka anolog makinasını kırdı. 1992`de Izmir`e yerleşti 1993`sonlarına doğru Ankaraya geri döndü, Amiga ve Commodore 64 ,arasında kaldı 1994`da 2x86 Pc ile tanıştı. Ve herşey çok hızlı ilerledi 1995`de Disketler ile Dos 6.22 ve Win 3.1 kurmaya başladı ve artık 486dx2 66 Pcler ayaktaydı 1996`da Izmire yerleşti . Coreldraw öğrendi. 1997`de Cd`lerden kendine Disko topu yaptı. 1998`e Kadar kendini bilişim sektöründe geliştirdi, Ankaraya geri döndü bir firmada çalışmaya başladı. 1999`da HTML, Java, Flash öğrendi. Izmire döndü , Linux`la tanıştı 2000`de. Ona yıllarca eşlik edecek Gitarını eline aldı. Tekrar Ankaraya döndü 2001`de Bir Sof(TR)ock grubu kurduktan sonra, kendini müzik konusunda geliştirmeye başladı 2003`de Cafe İşletti, Orda Fotoğraf sanatçısı Selin Demircioğlu ile tanıştı, Fotoğrafa merak sardı. 2004`de Konser Organizasyonlarıyla uğraştı, Fotoğraf çekimlerinde Selin`e Model oldu. 2004`de Baterisi yüzünden evden atıldı. 2005`de IzmiROCK Festival Organizatörlüğünü yaptı. Birkaç konser fotoğrafı çekti 2008`de Eline ilk D-SLR Makinasını aldı. 2009`da Patronu Analog Zenith hediye etti.

102


103


104


105


106


107 106


108


109


110


111


112


P O R T F O L Y O

Editör: Cansu BAYRAM ~ cansubayram@6gendergi.com

113

DARIA ENDERSEN Bu ay yabancı portfolyo konuğumuz soğuk Norveç’ten, sıcak kareler sunan Daria Enderssen. Sanatçımız ile sohbetimiz sırasında ‘Fotoğraflarının temelinde mutlaka bir hayat felsefesi yatıyordur’ dediğimde cevap şu idi: “Aslında evet. Benim için meşe ağaçlarının yeri farklıdır ve önemi büyüktür. Çünkü meşe ağaçları yüz yılda büyür.. Bir meşe ağacı ancak o zaman meşe palamudu üretebilir. Meşe palamutları oluşur.. Daha sonra düşerler, düşerler.. Ve yok olurlar.. İşte o zaman eskiden gözüme güzel görünen cennet bahçesinin aslında iğrençliklerle dolu olduğunu anlarım.. Daha önce duyamadığım bir şeyi duyarım şimdi; ölmek zorunda olan her şeyin çığlığını..”


Autumn

114


İki yıl önce fotoğraf ve çalışmalarına büyük katkı sağlayan Photoshop’la tanışan ve kendi kendini yetiştiren bir fotoğrafçı Daria.. Photoshop onun için büyük bir hobi. Amatör, ‘ruhlu’ sanatçımız; fotoğraflarını genellikle sade bir ortamda, pencereden süzülen sade ışıkta çekiyor. Fotoğraflarını zenginleştirmek için; hayal gücündeki sahneleri, ‘Photoshop fırçası’ ile hayata geçiriyor.

Sugar (2009)

115


COCOON

116


Hem fotoğrafçı hem de bir model olan Daria fotoğraflarının sıkı sıkıya kendisiyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Dergimizin ilk sayısında konuğumuz olan Peter Kemp’in “Klasik Atmosfer” portfolyosundaki birkaç fotoğrafta Daria modellik yaptı..

My Lover Will Go

117


Beautiful Things

118


119

Der Morgen Danach


120


Her kare hayatında bir olayı simgeliyor. Fotoğraflar kişisel olsa da, sanatçımız insanların kendinden bir şeyler bulmalarını, herkesin kendi hikayesini yaratmasını istiyor tüm kalbiyle. Böylece fotoğraflarında ‘ne anlatmaya çalıştığını’ insanlar daha kolay ve doğru biçimde anlayabilecekler.

Those Who Disappeared

121


Frida Kahlo, Gustav Klimt, Mikhail Vrubel, Zdzislaw Beksinski ve Odd Nerdrum, Daria’nın eserlerinin bilinçaltını oluşturan sanatçılar.. Etkilendiği fotoğrafçıları sorduğumda ise; Erlend Mork, Eric Lacombe, Anna Bodnar, Karina Marandjian, Katerina Belkina’yı sayıyor.

Frida und die Schmetterunge

122


Unravel (2009)

123


Have And Not To Hold

Daria’nın hayatındaki ve ruhundaki izlerin bulunduğu karelerin biraraya toplandığı diyar için size bir gidiş bileti: http://dariaendresen.com

124


6

G

E

N

D

E

N

Yazar: Duygu YEŞİLKAYALI

HAKLARA ODAKLAN

İzmir’de 1- 8 Kasım 2010 tarihleri arasında içinde benim de yer aldığım “haklara odaklan” isimli fotoğrafçılık projesi düzenlendi. İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Türkiye olmak üzere 5 farklı ülkeden yaş aralıkları 18-25 arasında değişen 38 genç İzmir’de bu proje için bir araya geldi. Projenin ilk amacı projeye katılan gençlerin insan haklarına bakış açısını fotoğraf sanatını kullanarak yansıtmalarıydı. Bunun yanı sıra organizasyonun çok kültürlü olması katılımcılara birbirlerinin kültürlerini ve yaşam stillerini öğrenme şansı da tanıyordu. Her akşam bir ülke kendi kültürünü anlatabilmek amacıyla “kültürel gece” kapsamında ülkesini tanıttı. Sunum sırası gelen ülke kendi kültürüne özgü tatları, kıyafetleri ve gelenekleri sunup getirdiği tanıtım cdleri ve broşürleri yardımıyla ülkesini anlattı. Proje sırasında “insan hakları” konulu atölye düzenlendi. Atölyenin içeriği insan haklarına dair ne kadar bilgimiz olduğuna göz atmaya yönelik küçük bir testten, insan hakları konusunu içeren güncel olaylarla ilgili çeşitli tartışma konularından ve konuya dair çeşitli oyunlardan oluşuyordu. Proje boyunca Agora, Kemeraltı, Asansör, Karşıyaka ve Konak gibi İzmir’in çeşitli yerlerine gidildi ve konuya dair fotoğraflar çekildi. Katılımcılar en çok Kemeraltı’nı sevdiler. Hem konuya dair en çok fotoğrafı orada çekebildiler hem de kültürümüzü tanımak ve alışveriş yapmak için en uygun yerin Kemeraltı olduğunu düşündüler. Katılımcılardan bazıları insan hakları konusuna ek olarak Türk kültürü ile ilgili fotoğraflar da çektiler

125


çünkü ülkelerine döndüklerinde çektikleri fotoğraflarla ilgili sergi açmak istiyorlardı. Proje sayesinde farklı ülkelerden ortak ilgi alanına sahip olduğum birçok arkadaş edindim. Bakış açımın gelişmesine katkı sağladığını düşündüğüm bu etkinlik aynı zamanda hiç unutmayacağım bir hafta geçirmemi sağladı. Ben sizinle çektiğim fotoğraflardan bazılarını paylaşmak istedim. Eğer katılımcılarımızın çektiği fotoğrafları da görmek isterseniz 30 fotoğraftan oluşan sergimizi Yakın Kitapevi 2. katında izleyebilirsiniz.

126


127


128


129


130


131


132


GÜNEŞ’İN ARDINDAN

6

G

E

N

D

E

N

Yazan: İrem KARACİN ~ irem@6gendergi.com

133

Günün en sevdiğim vakitleridir akşamüstleri... Güneş’ in tam kaybolmadığı ancak varlığını belli belirsiz hissettirdiği o vakitlerde, huzur damlacıkları yayılırken dört bir yana, etraf biraz daha sessizleşir sanki. Gün boyunca Güneş’ in de verdiği enerjiyle nedense kendilerini anlatamadıklarını düşünerek yüksek sesle konuşan insanlar, güneşin elveda dediği vakitlere yaklaştıkça, her şey birdenbire çözülmüş gibi suskunlaşırlar. Ve doğaya bırakırlar söylemleri... Ağaçlar hevesle kırpıştırırlar dallarını, yapraklarının huzur veren melodisi dolar insanın içine. Dalgalar, gün içinde şiddetle seslerini duyurmaya çabalarken, akşamüstleri sakinleşerek telaşsız vururlar kıyılara. Kuşlar da Güneş’i uğurlamak için bu senfoniye katılınca, yapılacak tek şey yavaşça adımlayarak sokakları, güne veda etmek ve hüzünü hissetmektir. Yahut da günün bu vaktini ve şaçtığı onlarca güzel rengi kaçırmak istemeyen bir doğa tutkunuysanız ve makinanız da size eşlik ediyorsa, kötü niyetli insanlardan saklanabilmiş ve doğal güzelliğini koruyabilmiş, gördüğünüz an “Yaşamak da ne güzel şey” diyebildiğiniz, saatlerce tek bir kelime etmeden hayran hayran doğayı seyredebildiniz bir yerde iseniz yapılacak bir şey daha vardır. Fotoğraflamak... Karaburun yarımadasının kuzeybatısında yer alan ve yarımadanın Ege Denizi’ne dönük yüzünde bulunan Küçükbahçe köyünün sahilinde, vakitlerden akşamüstüyse ve zaman kaygısı olmadan, arkadaşlarınızla hem yavaşça sohbet edip hem de deklanşöre basıyorsanız, zamanı unutup, hüzünü hissedebilir ve çektiğiniz fotoğraflara her baktığınızda kendinizi orada, o anda bulabilirsiniz...


134


135


136


137


138


139


140


141


142


143


144


Merhabalar. Yeni bir yılın kapısını henüz aralamışken, dergimiz için de daha uzun yıllar ilerleyebilme temennisinde bulunmak yerinde olacak sanırım. Paylaşımlarımızın sürekli arttığı güzel karelerle dolu güzel yıllar olsun önümüzde. Yeniden MERHABA… Bu bölümde fotoğrafçılıkla ilgili temel bilgileri dilimiz döndüğünce paylaşmak istiyoruz. Geçen sayımızda manzara fotoğrafları ve fotoğrafta doku konuları üzerinde durmuştuk. Bu sayımızda son zamanlarda çok rağbet gören farklı ve eğlenceli bir fotoğraf tekniğini ele almak istedik, Bokeh. 6gen Dergi ekibimizden Okan Metin, Cansu Akdut ve Osman Berat Güner bu eğlencenin içine atılarak bizim için çekimler yaptılar. Bu keyifli çekimlerin eşliğinde Bokeh tekniğinin püf noktaları sizlerle…

T

E

M

E

L

B

İ

L

G

İ

L

E

R

Editör: Okan METİN ~ okan@6gendergi.com Editör: Büşra UĞUR ~ busra@6gendergi.com

BOKEH Bokeh fotoğraf tekniği, son zamanlarda popüler hale gelen ve fotoğrafa uygulandığında sıra dışı bir güzellik katan farklı bir yöntemdir. Bokeh, Japonca “bulanık” anlamına gelen Boke kelimesinden gelmektedir. Fotoğraf çekilirken odak dışında kalan net olmayan bölümlerin fotoğraf teknikleri ve ekipmanları sayesinde oluşturulan bulanıklık efekti olarak bilinmektedir. Fotoğrafta konuyu anlatmada kullanılan bir tekniktir. Seçilen objektif, kullanılan diyafram ayarlarıyla daha güçlü bokeh etkiler oluşturulabilir. Objektif bokehin en önemli belirleyicilerindendir.35mm den daha büyük özellikle dar açılı objektiflerde daha kaliteli bokeh görünümüne ulaşılabilir. Bokehin oluşumunu etkileyen önemli diğer öğe ise diyaframdır. Daha açık diyaframlı lensler kullanılması yine bokeh kalitesini yükseltir. Her lensin sahip olduğu diyafram bıçağı bir birinden farklıdır. Lensler ne kadar diyafram bıçağına sahipse bokehin oluşumuda o derece farklılık gösterir. Sekiz bıçaklı diyaframa sahip bir lens altı bıçaklıya göre daha iyi sonuçlar verecektir. Her objektifin bokehi farklıdır ve seçilen diyafram değeri ile bokeh efekti ve derecesi değişebilir. Kullandığımız lensin odak uzaklığını, en açık diyaframa böldüğümüz de çıkan sayı ne kadar büyükse o derece iyi bokehler elde edebiliriz. Bu sayede hangi lensin nasıl bokeh etkisi verebileceğini anlayabiliriz. Örneğin; 300mm f 2,8 değerlerine sahip bir lens için 300/2,8=107 50 mm f 1.8 değerine sahip bir lens için 50/1,8= 27 Görüldüğü gibi çıkan sonuçlarda lensler arasında ki bokeh kalitesinin farkını anlayabiliriz.300mm lensimiz 50mm ye göre daha kaliteli bokeh oluşturur diyebiliriz. Bu arada sensörümüzün büyüklüğü de bokehi önemli ölçüde etkiler. Büyük sensör kullanmak işimizi kolaylaştıracaktır.

145


İyi bir bokeh için büyük diyafram açıklıklarına sahip dar açılı lensler ve büyük bir sensöre ihtiyacımız var. Unutmadan ihtiyaç listemizde bir tripod olması da işimize yarayacaktır. İşte bu bilgiler ışığında 6gen olarak bokeh çekim tekniğini uygulamak için bir akşam sokaklara çıktık. Yeni yıl nedeniyle bütün sokaklar noel süslemeleriyle ışıklandırılmıştı ve bokeh çekmek için çok iyi bir fırsat yakalamıştık. Hava ne kadar soğuk olsa da, modelimiz ne kadar üşümüş olsa da vazgeçmedik ve elimizden geldiğince bokeh örnekleri çektik. El emeğimiz ve eğlenceli deneyimlerimizi içeren kareleri sizlere sunmak istedik.

146


147


148


149


150


151


152


153


154


Sizde fotoğraflarınızda hem anlatımı güçlendirmek hem de görsel bir zenginlik oluşturmak için bokeh kullanabilirsiniz. Keyifli vakit geçireceğinizden emin olabilirsiniz. Eğer ilk denemelerinizde başarılı sonuçlar alamazsanız deneyim kazandıkça daha iyisini yapacağınızı unutmayın. :) Düşlediğiniz karelerde yaşamanızı diliyorum. Geçen sayıda da bahsettiğimiz gibi şimdiye kadar bu bölüm içinde anlattığımız konularla ilgili çektiğiniz fotoğrafları bize yollarsanız bizde o fotoğrafları bu bölümde yayınlar ve yorumlayabiliriz. Okurlarımızın aktif katılımını ve deneyimlerini paylaşmak ve daha çok bilgiye ulaşmak istiyoruz. Umarım sizde bu paylaşıma katılırsınız. (bursa@6gendergi.com)

155


156



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.