DÜŞÜNCE
Güncel Mimarlık Sorunsalları: Ekoloji
87
Son yılların en sansasyonel tartışma başlıklarından biri de ekoloji- mimarlık ilişkisi. Doğanın tehlikede olduğu savını eksen alan ve mimarlığı, dünyayı premodern koşullardaki o çok idealize edilmiş denge durumunu iade etmenin aracı olarak düşleyen bir kavrayış ortama egemen. Gökhan Kodalak bu yaklaşıma kapsamlı bir eleştiri getiriyor, anadamar ekolojizmin düşünsel ve ekonomik altyapısını tartışıyor ve alternatif bir ekoloji kavrayışı ortaya koyuyor. Gökhan Kodalak n Moderniteyle birlikte, bir yandan doğal çevreye hangi şartlar altında müdahele edileceği, diğer yandansa doğal çevrenin hangi kriterler dahilinde müdafaa edileceği üzerine doğan yeni tartışmalar, doğayla kurulacak yeni ilişki biçimlerini tarifleyen ekoloji kavramını ortaya çıkarır. Bu yeni anlayışın tarihiyse, temelde doğal ile yapay ve aşkın ile içkin kavramları arasındaki gerilimler üzerine inşa edilir. Metnin ilk iki altbaşlığında, ekolojiyi hayali bir bütünlüğe sahip olduğu varsayılan nostaljik bir Doğa Ana’ya dönüş olarak tariflemenin ve piyasa aparatlarını kullanarak sömürmenin çıkmazlarından bahsedilecek. Son iki altbaşlığındaysa ekolojinin heterarşik ve eşitlikçi düzlemlerde, küresel ölçekten mahalli ölçeğe dek tüm aktörlerle iletişim kurarak ve hızla değişen kentsel yaşam koşullarıyla çaprazlanarak, nasıl örgütlenebileceğine dair bazı naif önerilerde bulunulacak.
Nostaljik ekoloji 1
1 Doğa Ana: Anselm Feuerbach, Gaia (1875).
“Gaia, herşeyin Anası, en kadimi, kuruluşu, Yeryüzüne dair bir şarkı söyleyeceğim.” Gaia için Homeros İlahisi
Doğa Ana kavramıyla yazılı bir metinde ilk kez, MÖ 13. yüzyılda Miken Uygarlığı’nın Doğrusal B alfabesindeki “ma-ka” (Anne Gaia) terimi üzerinden karşılaşılır. Doğanın besleyici ve yaratıcı tarafının dişi tanrıçalar üzerinden kişileştirilmesinin izi,
ARREDAMENTO
Nostaljik Ekoloji, geleneksel evrenin bütünlüklü olduğu varsayılan dünyasına ve doğanın kutsallıkla bezendiği “Doğa Ana” inancına duyulan özlemle, güncel ekolojik sorunları çözme arayışıdır. Geleneksel dünyada sahip olunduğu düşünülen uyumlu, dengeli ve sağlıklı çevrenin, moderniteyle birlikte kaybedildiğine inanıldığından, amaç daha çok harap haldeki bu yeni çevreyi tedavi etmek ve organizmalar ile çevreleri arasındaki etkileşimin premodern vasıflarına yeniden kavuşmaktır. Nostaljik Ekoloji’ye göre
ekolojik problemlerin temel sebebi ya modern teknolojidir ya da doğayı manipüle ya da domine edebileceğine inanan insanın Kartezyen öznelliğidir1. Dolayısıyla yapılması icap eden doğayı yeniden keşfetmek, doğanın bağrına çıkıp onu hissetmek ve içimize çekmektir. Bu romantik eğilimli pitoresk tutku, kolayca farkedilebileceği üzere, ideolojik mistifikasyonları içerisinde barındırır, hızla premodern paradigmaları öven bir tür neoPaganist pozisyona meyleder ve kaşla göz arasında Yeni Çağ spiritüalizmi sözcülüğüne soyunuverir. Oysa ki daha en başta, modernitenin hastalıktan, geleneksel evreninse uyumlu ve dengeli bir bütünlükten ibaret olduğu iddiası safsatadır. Sorun doğayı kişileştiren, doğayı Doğa Ana yapan ve böylece doğanın kaynaklarının sömürülebildiğini veya doğaya ihanet edilebildiğini savunan düşüncenin ta kendisindedir. Bu yüzden sınırsız bir kutsallığı barındırdığı varsayımıyla, Doğa Ana’ya saygıyla yaklaşmamız talep edilir. Doğa Ana, bilinmezlikleri çözülmekten çok, sonsuza kadar bir gizem olarak kalması gereken, domine etmememiz, fakat kalbimizi açarak güvenmemiz ve heybetini bir adım geriye çekilip izlememiz gereken engin bir güç olarak sunulur. Özetle Doğa Ana inancı, reaksiyoner bir metafizik tevhit arayışıdır, Nostaljik Ekoloji de postmodern evreyle birlikte inanç sistemlerindeki çözülmeleri fırsat bilip, kitlelerin yeni afyonu olmanın hesabını yapar.