Gökhan Kodalak, "Züppe, Avare ve Parçalanmaz Akış" Betonart (2015)

Page 1


16 imparatorluğun biricik “nadire kabinesi” topkapı sarayı

18 geçiş bölgesi Marina Otero Verzier

Ümit Mesci

22 amerika birleşik devletleri’nde bir le corbusier

24 züppe, avare ve parçalanmaz akış Gökhan Kodalak

Nil Tuzcu

44

42 yayınlar, sergiler ve dikkat eksikliği bozukluğu

48

50

“mimarlığın peşinde”

mutasyon

değişken objeler

Cynthia Davidson

Isaac Michan

Kutan Ayata

Beatriz Colomina

68 inşa etmemek la tour bois le prêtre Hayrettin Günç

70 mimarlık da öğretilebilir bir şey Tayfun Gürkaş

72 “iyi” yapmaya yönelik bir niyet, ya da yapmaya yönelik bir “iyi niyet” Kerem Piker

76 han tümertekin neden mimar oldu? ahmet zorlu neden henry ford olmadı? İhsan Bilgin


30

32

kentsel yıkım mı, kültürel katalizör mü? otel neustadt

kendimize ait sözler: disiplinsiz, özgür, muğlak, ikircikli ve çelişkili

Dicle Uzunyayla

Adnan Aksu

54 Pelin Tan

58

yayın tanıtım

80 haberler

Alper Derinboğaz

yapının konuşmaya başladığı anlar münih olimpiyat parkı

60 geriye doğru okumak Peter Eisenman

Sina Özbudun

78

çirkinlik demokratiktir

40 Mihriban Duman

eriyen mekân şah çerağ türbesi

müşterekleşme

36

64 müelliflik Sevgi Türkkan


züppe, avare ve parçalanmaz akış Mimarlık pratiğinin içinde Aboutblank ile bulunsanız da, yazdığınız yazılar, geliştirdiğiniz düşünceler ve şu an içinde olduğununuz akademik ortam, mimari pratiğinin dışında da açılımlar getiriyor. En son TAK’ta yaptığınız Açık-Kaynak Mimarlık isimli sunumunuzu mimarlığın temellerini sarsmak argümanıyla genişletiyordunuz. Açık kaynak olma halini tartışarak başlamak istiyoruz. Genel bir soruyla başlamak gerekirse açık kaynaklı mimarlıktan ne anlamamız gerekiyor, hangi temellerden bahsediyorsunuz? Gökhan Kodalak | Mimarlığa dair açılımlar Mimarlığın hâlâ salt yapı yapma sanatı olarak tanımlandığı bir yerel mimarlık ortamımız var. Mimarlık düşüncesinin -biçim, bağlam, kimlik ve hafıza gibi kısıtlı konulara dair- basmakalıp söylemlerin asgari düzeydeki tekrarından ibaret olduğunu varsayıyoruz. Sedad Hakkı Eldem’in “Mimarlar konuşmaz değil mi efendim, çizer,” adlı özlü sözünün hala geçerli ol-

24 | şimdi +

duğu, yeterince yıpratılmadığı bir ortam söz konusu olan. Bu ortamının mevcut çorak halini değişmez bir alın yazısı olarak kabullenmek yerine, bu ortamla etkileşimde olan her aktörün açabileceği ve zenginleştirebileceği birçok güzergâhın olduğunu düşünüyorum. Benim mimarlık tasarımı, kuramı ve tarihini melez bir gövde olarak felsefe, politika, ekoloji ve sanat gibi diğer kulvarlarla çaprazlama denemelerim bu arayış doğrultusunda şekilleniyor. Mimarlık üretiminin başta kendisini doğurgan kılabilmek için, mimarlığın kendinden menkul disipliner sınırlarını zorlayacak kadar yatayda genişlememiz ve çürük temellerini sarsacak kadar derinlere inmemiz gerektiğini düşünüyorum. Mimarlığın Temellerini Sarsmak Geçen yıl hem uluslararası platformlarda, hem de İstanbul’da verdiğim “Açık-Kaynak Mimarlık” adlı konferansın alt başlığı tam da bu yüzden “Mimarlığın Temellerini Sarsmak”tı.


Bahsini ettiğim mimarlığın temelleri, geçtiğimiz yıl Rem Koolhaas’ın 14. Venedik Mimarlık Bienali’nde iddia ettiğinin aksine, kapı, pencere ve çatı gibi maddi yapı bileşenlerinden ibaret değil. Bahsini ettiklerim daha çok mimarlık kanonunda verili kabul edilen, dolayısıyla tartışılmaları talep dahi edilmeyen, fakat tüm mimarlık kültürünün onların üzerine oturduğu varsayılan bir dizi gayri-maddi kavramsal temelden ibaret. Bunlardan ilki mimarlığın zamandışılık yanılsaması. Yani, mimarlık üretiminin değişimi öngörülmeyen donmuş bir obje olarak kurgulanma durumu. Tartışmaya açtığım sorularsa şunlar; mimarlık aktivitelerine sinmiş olan bu zamandışılık talebi, yani bu mimarlık ürününü ebediyen sabit ve değişmez kılma isteği mimarlığın fıtratında olan doğal bir koşul mudur? Yoksa mimarlığın bu miadı çoktan geçmiş Kartezyen mekân algısını sarsmak mümkün mü? Yani, mimarlığın zamansallıkla ilişkisi değişimin olağanlığı ve dönüşümün bilakis teşviki doğrultusunda bir nesne olmaktan çok bir yüklem olarak pekâlâ kurulabilir mi? Bir diğer konu, mimarlığın bağlamıyla, daha doğrusu sabitlenmek istenen yerleşim ve kimlik ilişkileriyle ilişkisi. Bu kez sorulan soru mimari konstrüksiyonların bağlamlarıyla ilişkilerinin sabit olduğu ön kabulünü sarsmanın mümkün olup olmadığı. Yani, mimarlık ürününün eklemlendiği çevrenin kültürüyle ve tarihiyle kurduğu ilişkinin tikelliğini göz ardı etmeden, bu bağlamı durmaksızın değiştirme ve yeniden tanımlayabilme kıvraklığını beraberinde getirip getiremeyeceği sorusu. Son konuysa mimarlığın aktörleri arasındaki yapılı çevreyi şekillendirme iktidarının dağılımına dair. Burada sorulan soruysa şu, bazı aktörlerin kodlar, normlar ve yatırımlar eşliğinde karar verdiği, bazı uzmanların tasarladığı ve inşa ettiği, kullanıcılarınsa ancak tüm bu kararlar yürürlüğe koyulduktan ve inşaat tamamlandıktan sonra yüz yüze gelebildiği yapılı çevrenin mevcut kurulum sistemine dair rol dağılımı değişmez bir kanun mudur? Yoksa bu rollerin farklı şekillerde paylaşıldığı deneyler yapmak ve bu rolleri daha demokratik karar alma mekanizmaları doğrultusunda tartışmaya açmak mümkün mü? Kısa kesmek gerekirse, mimarlığın temellerini sarsmaktaki esas amaç, mimarlık kültürünün üzerine inşa edildiği varsayılan bu temellerin taşıyıcı olmadıklarını açığa çıkartmaktan ve bunca süredir onlara boş yere bu denli sıkı sıkıya tutunduğumuzu ortaya koymaktan başka bir şey değil aslında.

Açık-Kaynak Mimarlık Bu bağlamda açık-kaynak sistemi, üretilen ürünün tasarım kodlarını kullanıcıya açan ve böylece sabitliği vazedilen bir son ürünü değil, kullanıcılar tarafından kendi arzu ve ihtiyaçlarına göre değişimi ve gelişimi teşvik edilen bir dönüşüm sürecini ön planda tutan bir üretim ve geliştirme modeli. Açık-kaynak modelini mimari üretimle üst üste bindirmenin hem mimarlığın hantal temellerini sarsmak, hem de değişime açık yeni üretim ve gelişim kurguları oluşturmak adına umut vadeden yeni imkânlar sunduğunu söyleyebilirim. Bilhassa bu topraklarda tasarım müellifliğinin resmi olarak zaten pek de önemsenmediği ön kabulüyle, mülk edindiği apartmanın dairesine değişiklik yapan kullanıcı var olan mekânın potansiyelini tekrar yaratmıyor mu? Buna yeniden işlevlendirilen yapıları da ekleyebiliriz. şimdi + | 25


Fiziksel bir mekânı açık kaynak olması iddiası ile tasarlayabilir miyiz? GK | Strüktür ve Eyleyenlik Kullanıcıların kendilerine ne sunulursa sunulsun, etken aktörler olarak yapısal düzenlemeleri esnetebilmeleri başka bir olgu; karar verici mekanizmaların ki buna mimarlar da dâhil, kullanıcıları evcilleştirilmiş güzergâhlara kanalize ederek içinde bulundukları yapılı çevreyle ilişkilerini mümkün olduğunca değişime kapalı bir kurguda düzenlemeleri başka bir olgu. Bu ilişki sosyal bilimlerde “strüktür ile eyleyenlik” olarak ifade edilen esaslı bir tartışma güzergâhının yapılı çevredeki tezahürü aslında. Burada dikkat edilmesi gereken iki tuzak var. Birincisi, mimarların aracılık yaptıkları devlet aparatları ve piyasa mekanizmaları gibi strüktürel kurguları yapılı çevreyi değiştiren başat aktörler olarak varsaymak kaydıyla mimarların ve kullanıcıların etkinliklerini ikinci plana itme ve hatta yok sayma tuzağı. Ki bu tuzağa Adorno ve Tafuri gibi değerli figürler dahi zaman zaman düştüler. İkincisiyse, gündelik aktörlerin üzerlerine ne dayatılırsa dayatılsın, bunları nasıl olsa bir ölçüde eğip bükme kapasitesine sahip olmalarından ötürü, bu strüktürel dayatmaların problemlerini tartışmaya açmaya ve daha açık düzenekler

26 | şimdi +

üzerine kafa yormaya gerek olmadığını varsayma tuzağı. Bana, yapılı çevreyi değiştirebilme iktidarına sahip tüm toplumsal aktörler ve aparatlar arasındaki ilişkiyi değişken güç vektörlerinden oluşan yaygın bir ağ kurulumu şeklinde değerlendirmek ve kapatıcı tahakküm kanallarına karşı demokratik örgütlenmelerin peşine düşmek daha anlamlı geliyor. Mimarlık tarihinde Uğur Tanyeli’nin Mimarlığın Aktörleri kitabıyla yapmaya çalıştığı gibi yapılı çevrenin gündelik kullanıcılarının etken rollerini vurgulayıcı historiyografik bir anlatı kurgulamak bu yüzden kıymetli. Mimarlık tasarımındaysa yapılı çevreye dair açık-kaynak ve katılımcı mimarlık deneyleri üzerine kafa yormak bu yüzden değerli. Bu yaklaşım asimetrik iktidar ilişkilerini tek başına çözebileceği için değil -hiçbir eylemin tek başına çözemeyeceği karmaşıklıkta bir ilişkiler bütününden söz ediyoruz- fakat toplumsal aktörlerin etkileşime girdikleri yapılı çevrelerini kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda değiştirme ehliyetlerini olumladığı ve genişlettiği için anlamlı.

Yazılım alanından örnek vermek gerekirse, bir yazılımın açık kaynak olması aslında yazılımın ilk geliştiricinin koyduğu sınırları ortadan kaldırıp, farklı yazılımcıların bu potansiyelleri ge-


liştirmesi olarak yorumlayabiliriz. Yani yazılım bilgisi olmayan bir kullanıcının müdahil olabildiği değil de meyvesini yediği bir süreç gibi okunabilir. Mimarlık da bu tarz bir uzmanlık alanı mı? Açık kaynak olma hali mimarlık bilgisini geliştirmek için mimarlar arasında yeni bir paylaşım ara yüzüyle yaratılabilir mi? GK | Kullanıcı Etkileşimli Açık-Kaynak Mimarlık Benim açık-kaynak yorumum, uzmanların -bunlar yazılımcılar olur, mimarlar olur, farketmez- kendi aralarında paylaştıkları kaynak kodlar vasıtasıyla kullanıcılara tali olarak daha çeşitli ürünler sunabilmesiyle ilgili değil. Bunun açık-kaynak sisteminin potansiyellerini sınırlarına kadar zorlamak yerine evcil bir ara katmana razı olmak anlamına gelebileceğinden endişeleniyorum. Benim yorumum uzmanların kendi tasarımlarına dair kaynak kodlarını doğrudan kullanıcılara açması üzerine kurulu. Bana mimarlıkta Cedric Price’ın Eğlence Sarayı projesi (1961), müzikte John Cage’in 4’33”ü (1951), tiyatroda Antonin Artaud’nun Vahşet Tiyatrosu (1938) bu yaklaşımın nüvelerini barındıran erken örnekler gibi geliyor. Hatırlatmak gerekirse, John Cage’in eseri dört dakika otuz üç saniye süren pozitif bir sessizliğin bestesiydi, dinleyicilerin kendi gürültüleriyle doldurduğu bir müzik deneyimi vaat ediyordu. Artaud’nun deneysel tiyatrosu sahnenin dördüncü duvarını yıkan ve teatral kodları izleyicilerin etkileşimine açan bir tiyatro önerisiydi. Price’ın mimari projesiyse kullanıcıların kendi aktiviteleriyle hem işlevsel hem de yapısal olarak değiştirebildikleri açık bir mimarlık öngörüyordu. Bunlar mimar ve sanatçıların tasarımın kaynak kodunu açarak başlattığı, kullanıcılarınsa deneyim sürecinde dâhil olduğu deneyler. Bu süreçleri, politik sahnede Gezi hareketinde tanık olduğumuz üzere, kullanıcılar kendileri de başlatabilir veya katılımcı tasarım modelleriyle sürece en başından itibaren davet edilebilirler. Ben mekânsal deneyim sürecini kullanıcıların kendileri tarafından değişen arzu ve ihtiyaçlarına göre yoğurabilmeleri için açık tutan her sistemi açık-kaynak mimarlık olarak değerlendiriyorum. Açık-Küp Ofisim Aboutblank’le birlikte 2013 yazında 2. Uluslararası Antalya Mimarlık Bienali için gerçekleştirmiş olduğumuz küçük ölçekli bir açık-kaynak mimarlık deneyinden bahsetmem belki açıklayıcı olabilir. Deney, Antalya’nın kentsel matrisi içinde Karaalioğlu Parkı ve

Üçkapılar’a yerleştirdiğimiz ve bir ay boyunca kentsel aktörlerin kullanımına açılan içi boş bir dizi kübik strüktürden ibaretti. Biçimsel olarak oldukça sade, 2,5mx2,5mx2,5m boyutlarında, iki yanı açık ve geçirgen olan bu kübik strüktürler, tekerlekler üzerinde hareket edebilme kapasitesiyle donatıldılar. Küplerin içlerinin boş olmasının nedeni, işlevlerinin kentsel aktörlerin kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda kendileri tarafından doldurulabilmesiydi. Hareket kapasitelerinin sebebiyse, kentsel yerleşim ilişkilerinin kullanıcıların arzularına göre belirlenebilmesiydi. Böylece Antalyalı kullanıcılar program, konum ve hareket kaynak kodları onlara açılan bir tasarımla karşı karşıya kaldılar. Küpler bu bir ay boyunca çocukların oynadığı, konserlerin verildiği, marjinal ticari aktivitelerin yapıldığı, içlerinde öpüşülen, kavga edilen, dinlenilen ve daha birçok aktiviteye fırsat veren doğurgan mimarlık örüntüleri işlevi gördüler. Hareket kabiliyetleri çevreleriyle ilişkilerinin en baştan sabitlenmediği değişime açık bir kentsel ilişkilenme biçimi ortaya çıkardı. Böylece kentsel aktörler, örneğin öpüşmek isteyenlerin küpleri akşamüstü parkın kuytu köşelerine çektiği, konser vermek isteyenlerin ilgiyi üzerlerinde toplamak adına küpleri meydanların merkezine taşıdığı bir mekânsal ilişki belirleme iktidarı edinmiş oldular. Bir başlangıç deneyi olarak açılan sınırlı parametrelere ve sade altyapısına rağmen zengin deneyimsel etkileşimlere gebe oldu bu süreç, hem biz mimarlar için, hem de Antalya’da bu küpleri deneyimleyen kentsel aktörler için. Bu deneyin sonuçlarından da cesaret alarak, yapılı çevrenin tepeden inme kararlar ve kısır mekânsal kurgular etrafında sabitlenmesi yerine, toplumsal aktörlerin arzu ve ihtiyaçlarına göre farklılaşabilen ve değişebilen doğurgan mekânsal deneyimler sunması doğrultusunda mimarların hâlâ yapabileceği birçok şey olduğunu düşünüyorum. Betonart’ı hazırlarken temayı Şimdi+ olarak belirledik, şimdi konusunu mimarlık ve felsefe kesişiminde de konuşmak istiyoruz. Foucault’nun Baudelaire modernliği eleştirisinden başlayıp soruyu kuralım. Foucault Özne ve İktidar – Seçme Yazılar 2 kitabının “Aydınlanma Nedir” başlıklı bölümünde, “Baudelaire’ci modernlik, gerçek olan şeye gösterilen aşırı dikkatin, aynı zamanda hem bu gerçekliğe saygı gösterip hem de onu ihlal eden bir özgürlük pratiğiyle karşı karşıya geldiği bir uygulamadır.” diyor, aslında şimdi + | 27


bu tartışmayı şimdi üzerinden de kuruyor, Baudelaire’in modernliğinin şimdiyi kahramanlaştırma isteği olduğunu söylüyor. Baudelaire’in modernliği ile mimarlıkta kanıksanmış durumun çoğu zaman örtüştüğünü ve Foucault’nun eleştirisinin mimarlık düşüncesi içinde kısmi olarak geçerli olabileceğini, bununla beraber mimarlığın inşası, oluşu sırasında kendi tarihselliği ile kurduğu ilişki kendini konumlandırmasının, mimarın kendini özne olarak tanımlamasının şimdiye dair olan farkındalığını gösterdiğini düşünüyorum. Mimarlığın şimdi ile olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Mimarlığın sık kullanılanlar argümanlarından biridir ebediyete kadar kalacak yapılar yapmak, peki şimdi ile olan hesaplaşma nasıl şekil alacak?

28 | şimdi +

Vasari’yle birlikte Rönesans’a dek uzanan bir geleneğin devamı aslında. Baudelaire’in katkısı, sanatçıyı on dokuzuncu yüzyıl modern kültürüyle birlikte artık üretici gücünü önce kendi üzerinde uygulayan bir figür olarak güncellemesi. Bu çerçeve içerisinden, örneğin Le Corbusier ve Sedad Hakkı Eldem, kendilerini erken yaştan itibaren bilinçli bir şekilde modern birer özne olarak icat ve inşa etmeyi kafalarına koymuş züppe mimarlar olarak tanımlanabilirler. Fakat aynı çerçeve içerisinden güncel mimarlık ortamını değerlendirmenin aynı ölçüde ikna edici olacağından emin değilim.

GK | Züppe, Avare ve Parçalanmaz Akış Foucault’nun Baudelaire’in modern öznele-

Bugün şimdiki zamana müdahale edebilme kapasitesini kadir-i mutlak bir deha özü üzerinden tanımlamaya çalışan bir sanatçı veya mimarın ciddiye alınması mümkün değil. Ne değişti derseniz, her aktörün zaten var oldu-

ri arasında yaptığı züppe (dandy) ve avare (flâneur) ayrımı incelikli bir ayrım. Avareyi modernitenin akışkan ve değişken niteliğine yönelik özel hassasiyet geliştiren birisi olarak tanımlıyor. Züppeyi ise bu hassasiyetle yetinmeyip, anı olduğundan farklı şekilde hayal edebilme ve dönüştürebilme kapasitesine sahip üretici bir başkası olarak betimliyor. Bu anlamda avare modernitenin akışında kendisini keşfetmeye çalışırken, züppe kendisini icat etmeye çalışıyor. Yalnız Baudelaire’in kurucu bir rol biçtiği züppeyi toplum üstü gördüğünü ve sadece sanatçılara yakıştırdığını da hatırlamakta fayda var. Bu yaratıcı deha sahibi seçkin sanatçı mitolojisi Batı sanat tarihinde

ğu ölçüde şimdiki zamana müdahale ettiğinin ve bu müdahalenin sanatçılar gibi bazı seçkinlere açık, diğerlerineyse kapalı olacak şekilde mahiyet farkları barındırmadığının farkına varmaya başladık diyebilirim. Bu mimarlar olarak şimdiyle ilişkimizi nasıl etkiler? Öncelikle mekânın efendisi yüce varlıklar olduğumuz yanılsamasını geride bırakırız. Üretimimizin salt kendimize referans veren öznel bir yaratım olmadığı, hayatın doğal ve kültürel etkileşim akışlarını kendi süzgecimizden geçirerek oluşturduğumuz çok bileşenli bir örüntü olduğu gerçeğiyle hareket ederiz. Böylece, yapılı çevreye yapacağımız her müdahaleyi toplumsal, tarihsel ve çevresel aktörlerin etkileşim


imkânlarını göz önünde bulundurarak örgütlemeye başlarız. Bu şimdiyi, özgün bir “şimdi+” yorumu üzerinden, geçmişe ve geleceğe doğru genişletilmiş bir süreklilik olarak ele almak demek. Belki Bergson ve Whitehead’in süreç felsefelerine referans vermek yerine, kısaca, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın “ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında / yekpare, geniş bir anın, parçalanmaz akışında” dizelerini hatırlamak yeterli olabilir. Mimarlık bilgisi ne kadar birikir? Veya mimarlık biriken bilgiyle var olabilir mi? GK I Biriktirerek Üretmek veya Kubrick, Polanski, Hitchcock Her bilgi türü gibi mimarlık bilgisi de biriktirildiği ölçüde birikir. Mimarlık bilgisini arşivleme ve örgütleme etkinliği sadece mimarlık tarihinin erişebildiği esoterik bir eylem alanı değildir, mekânla bedenin kurduğu ilişki ontolojik bir ilişki türü olduğundan ötürü, bu bilgi birikimiyle ilişkiye girmeden ne tasarım yapmak, ne kuram üretmek, ne de herhangi bir konuda iki çift laf etmek mümkündür. Dolayısıyla mimarlık bilgisi sadece kapalı kapılar ardındaki arşivlerde birikmez, pekâlâ içinde bulunduğumuz çevrenin gündelik değişimleri üzerinden de birikir. Mimarlık yazını üzerinden de, internet siteleri üzerinden de, edebi bir eserdeki veya popüler bir filmdeki yapılı çevre tahayyülleri üzerinden de durmaksızın yığılır ve genişler. Biraz geniş açılı bir lensle bakılırsa, mimarlık diskurunun pek ilgi göstermediği korku sinemasında dahi yapılı çevrenin oldukça etken bir rol üstlendiğini ve arka plan dekoru olmak bir tarafa, her daim filmin başrol aktörlerinden biri görevini üstlendiği fark edilebilir. Stanley Kubrick’in Cinnet (1980) filmindeki izole otel yapısının ve labirent şeklindeki bahçenin hayati etkinliğini düşünün, Roman Polanski’nin Rosemary’nin Bebeği (1968) filmindeki modern apartman yapısının komşuluklar arasında türettiği tekinsiz geçirgenlik etkinliğini hatırlayın veya Alfred Hitchcock’un Sapık (1960) filmindeki düşeyde yükselen Viktoryen konut yapısıyla, yatayda genişleyen modern motel yapısının vaat ettiği farklı etkinlikleri anımsayın. Bu ne anlama geliyor? Mimarlık bilgisinin popüler bir filmle de, komşu yapılara bakılarak inşa edilen bir gecekondu yapısıyla da, Sanford Kwinter’ın yazdığı bir mimarlık kuramı metniyle de biriktiği anlamına geliyor. Mimarlık biriken bilgiyle var olabilir mi? Bu birikimle kurduğumuz ilişki olmaksızın var olamaz, fa-

kat birikimle ilişkimiz, sadece geçmişi barındıran bir ilişki biçimi değil. Tarihsel birikimle kurulan her ilişkiyi, kendi tikel etkileşim ağımızın bir getirisi olarak, aynı zamanda bize yeni ve farklı olanı şu anda üretme kapasitesini sunan bir ilişki olarak değerlendirmek gerekiyor. Biriktirmek ve üretmek birbirlerinden ayrı düşünülebilecek eylemler değil. 1960 sonrası paradigma çözülmesinin bir benzerinden günümüzde de bahsedebilir miyiz? İletişimin artması, teknolojideki kırılmalar, mimarlık pratiğinin çeşitlenmesi yeni çözülmeler yaratıyor mu? GK | Majör Paradigmalar ve Minör Değişimler Yakın dönemde Thomas Kuhn’un bahsettiği ölçekte bir epistemolojik paradigma değişimiyle karşı karşıya olduğumuzu ilan etmek için henüz erken. Devasa paradigma değişimlerine yoğunlaşmak yerine farklı ölçeklerdeki sayısız farklılaşma, çözülme ve kurulum ilişkilerine odaklanmak daha anlamlı olabilir. Hangi ilişkiler bunlar? Mimarlığın yeni dijital ve materyal teknolojilerin beraberinde getirdiği yeni olasılıklarla ilişkisi. Hâlâ metropolitan kültürle melezlemeyi başaramadığı doğal çevre ve ekolojiyle ilişkisi. Dünya nüfusunun bir milyarını sağlıksız koşullarda barındırmak zorunda kalan gecekondulaşmayla ilişkisi. Yeni fırsat ve problemleri beraberinde getiren küreselleşme ve dönüşen ekonomik modellerle ilişkisi. Yapılı çevreyi değiştirme iktidarını müşterek paylaşımlara açan organizasyonel örüntülerle ilişkisi. Deha mitosunun yerini alan star ve şöhret kültürüyle ilişkisi. Steril içe kapanma hülyaları çerçevesinde etkisini artıran banliyöleşme ve kapalı siteleşmeyle ilişkisi. Benzeri görülmemiş hızdaki koruma, yıkım ve değişim etkinlikleriyle şekillenen yeni yüzyılın kent kültürüyle ilişkisi. Kendi kabuğuna sıkışmayı marifet saymadığı ölçüde interdisipliner yönelimlerle ilişkisi. Son olarak kendi pratiği, tarihi ve düşüncesiyle ilişkisi. Kendimize sormamız gereken asıl sorular belki de şunlar: Mimarlığın çürük temellerini yeterince sarsabiliyor muyuz ve yerlerine daha esnek ve doğurgan yeni ilişki ağlarını yeterince örebiliyor muyuz? Bana daha iyisini yapabiliriz gibi geliyor.

Fotoğraf ve çizimler Açık-kaynak mimarlık deneyi: Aboutblank, Açık-Küp (2013) Antalya.

şimdi + | 29


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.