AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
12-18 YAŞ ARALIĞINDAKİ GENÇ KIZLARIN TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNİ ŞEKİLLENDİREN FAKTÖRLER
Hazırlayan: Tanyel SÜZER
Ders Sorumlusu: Prof. Dr. Nurşen ADAK
Antalya Mayıs, 2016
1
2
12-18 YAŞ ARALIĞINDAKİ GENÇ KIZLARIN TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNİ OLUŞTURAN ETKENLER Gençlik dönemi fiziksel, psikolojik, sosyal değişimlerin yaşandığı çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olarak tanımlanmaktadır (Görgün, 2013). Psikoloji ve eğitim bilimleri bu geçiş dönemini 12-18 yaşlarla sınırlayarak “ergenlik” olarak tanımlarken, Birleşmiş Milletler Örgütü gençlik dönemini 12-24 yaş arası olarak kabul etmektedir. Cinsiyet gelişimi gelişim basamaklarının en kritik dönüm noktalarından biridir. Cinsiyet kimliğini benimseyen birey hayatının geri kalanında bu kimliğe uygun becerileri / davranışları öğrenecek ve uygulayacaktır. Yetişkinliğe geçiş dönemi olarak kabul edilen gençlik dönemi ile birlikte, bireysel ayrılıklar ve sorgulamalar olmasına karşın, toplumun cinsiyet rollerine ilişkin gençlerden beklentisi ve gençler üzerinde kurduğu baskı artmaktadır. Kim olduğu, yaşamdan neler beklediği, ilgilerinin ve yeteneklerinin neler olduğu sorularına yanıt arayan gencin sağlıklı bir yetişkin kimliği edinmesi toplumsal açıdan büyük önem taşımaktadır. Gençler, yaşadıkları toplumun parçası olabilmek için belli bir öğrenmeyi gerçekleştirmek durumundadır ve bu sosyolojik öğrenme süreci taklit ve rekabetle gerçekleştiğinde sosyalleşme gerçekleşmiş olur (Derman, 2008). Genç birey soyut kavramları düşünmeye, karmaşık problemler çözmeye, başka insanların bakış açılarını anlamaya başlar. Bununla birlikte ahlaki değerleri de gelişmeye devam etmektedir (Gül ve Güneş, 2009). Gençlik döneminde gençlerin benlik saygılarının daha yüksek olması, sağlıklı arkadaşlık ilişkileri kurmaları, sosyal olarak daha aktif ve hatta fiziksel olarak sağlıklı olmaları, genç ile anne baba arasında güvenli bir bağın olmasıyla yakından ilişkilidir (Deniz, 2006). Gençlerin yaşadıkları fiziksel değişimlere uyum sağlamaya çalışmaları ve aynı zamanda hem ailelerinin talep ettikleri hem de akademik sorumlulukları yerine getirmekle ilgili yaşadıkları gerilimler gençlerin olumsuz duygular yaşamalarına neden olmaktadır (Tümkaya, Çelik, ve Aybek, 2011). Bireylerin gelişim süreçleri aynı zamanda başlayıp, tamamlanmaz. Bu durum gencin ergenlik dönemine erken ya da geç girmesine bağlı olarak problem davranışlarda bulunma, sosyal ve duygusal gelişimde problem yaşama riski gibi bir takım olumsuz etkilere sahiptir (Derman, 2008; Gül ve Güneş, 2009).
3
Kızlar büyüme ve cinsel gelişimi erkeklere oranla daha erken ve hızlı yaşamaktadırlar. Ergenliğe erken girmek erkekler üzerinde olumlu bir etki yaratırken fiziksel değişimlere karşı gösterilen tepkiler kızları olumsuz etkilemektedir (Derman, 2008). Kızların sosyal ilişkilerine bakıldığında bir taraftan geç ergenliğe giren kızların karşı cins tarafından ilgi görmemesi olumsuz bir etki yaratabilirken regl dönemi ve göğüslerin erken büyümesi durumunda da pek çok kızda kaygı bozukluğu, depresyon ve düşük benlik saygısı görülebilmektedir. Fiziksel gelişimle birlikte beden görünümünde ortaya çıkan değişimler ve dürtülerin artması gençlik dönemine giren bireyin toplumsal cinsiyet rollerini öğrenmesini zorunlu kılmaktadır (Derman, 2008; Gül ve Güneş, 2009). Bireyler yaşamları boyunca gerçekleştirdikleri her türlü günlük eylemde toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmektedir (Giddens, 2000:104). Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek olmayı sosyal olarak yapılandıran özelliklerdir. Anne karnında cinsiyetin belirlendiği andan itibaren kız ve erkek çocuk olarak bir yetiştirme tarzı benimsenir ve kadın ve erkek rolleri kazandırılmış olur (Kılıç, 2013; Set, Dağdeviren ve Aktürk, 2006; Vatandaş, 2007). Kız ve erkek olmak biyolojik özelliklerken, toplumsal cinsiyet rolleri gençlik döneminde bireyin ne kadar “erkeksi” ya da “kadınsı”
göründüğüyle belirlenmektedir. Genç bireylerin cinsiyet rollerine
yüklediği anlam çok büyüktür ve uygun sosyal durumlara ilişkin kaygılı düşünceleri vardır (Varga, 2003). Toplumsallaşma ile birlikte kadın ve erkeklere farklı işler ve sorumluluklar yüklenirken, iki tarafın da bu ayrımı doğal olarak algılaması yani içselleştirmesi sağlanmaktadır. Bu içselleştirme süreci, özellikle kadın üzerinde erkeğin kurduğu tahakküm, ilk olarak aile kurumunda benimsenmektedir (Güngör, 2013; Kılıç, 2013; Vatandaş, 2007). Bu bağlamda sonraki bölümde aile kurumundan başlayarak genç kızların cinsiyet rolleri oluşumunda etkili olan eğitim, arkadaşlık, medya / sosyal medya kurumları ve boş zaman etkinlikleri ele alınacaktır. Aile Kurumu Kız ve erkek çocukların aile yapısı, sosyal çevresi ve aldıkları eğitim cinsiyetlerine uygun görülen rolleri öğrenmelerini ve toplumsal cinsiyet rollerini kazanmalarını etkilemektedir. Biyolojik farklılıklar tüm toplumlarda aynı olsa da
4
toplumun kültürel alışkanlıkları ve bakış açısı kadına ve erkeğe hangi rolleri ve sorumlulukları vereceklerini belirlemektedir (Günay ve Bener, 2001). Doğumdan itibaren aileler genellikle çocuklarının geleneksel cinsiyet rollerine göre yetişmesini istemektedir. Dolayısıyla cinsiyet ayrımı aile içinde başlamaktadır. Çocukların sadece giyimleri, oyuncakları değil çocuğa karşı sergilenen sevme biçimleri dahil olmak üzere çocuk ve ebeveyn arasındaki etkileşimin de cinsiyetlere göre ayrım göstermektedir (Kahraman, 2010; Martin, 1990; Peirce, 1990; Vatandaş, 2007). Ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumlarına bakıldığında biyolojik farkların temel alınarak erkeklerin daha güçlü olmasından dolayı kadın ve erkeğin eşit olamayacağı inanışı yaygındır. Kız çocuklarını korumaya çalışan ve erkek çocukların koruyucuyu olarak
görmek
isteyen
anne
babaların
toplumsal
cinsiyet
stereotipilerini
içselleştirdikleri görülmektedir. Ne yazık ki ebeveynler çocuklarına karşı bir cinsiyet ayrımı yaptıklarının çoğu zaman farkında değildirler (Giddens, 2000:99; Kılıç, 2013). Erkeklerin güçlü, korumacı, aktif olmaları ile kadınların sabırlı, anlayışlı, pasif olmaları pek çok toplumda kabul edilmiş olan toplumsal cinsiyet rolleridir (Günay ve Bener, 2001). Ailelerin kız çocuklar “erkeksi” olarak tanımlanan davranışlara sahipken çok fazla tepki göstermezken, erkek çocuklar “kadınsı” olarak tanımlanan davranışlara sahip olduğunda daha fazla endişelendikleri görülmektedir. Aileler karşıt cinse ait davranışları sergileyen erkek çocukların, kızlardan daha yüksek oranda, yetişkinliklerinde
de
aynı
davranışları
sergileyerek
sorun
yaşayacağına
inanmaktadırlar. Buradan da anlaşılacağı üzere erkek çocukların geleneksel cinsiyet rollerine sahip olması daha fazla önemsenmektedir (Kılıç, 2013; Martin, 1990). Aile yapısı ve desteği ile akran etkileşimi gençlerin özgüvenlerini etkileyen unsurlardır. Belli bir alanda gençlerin etkileşimde bulunduğu kişiler olumlu olduğunda, genç bireyin özgüveni yükselmekte, çevresinde yargılayıcı kişiler olduğunda ise bireyin özgüveni düşmektedir. Geleneksel toplumlarda aile ve daha geniş sosyal çevrenin kızlara erkeklerden daha az değer verdiği görülmekte ve kız çocuğuna oranla erkeklerin ilgi, ihtiyaç ve istekleri ile geleceğe dair hedefleri daha ön planda tutulmaktadır. Erkekler fiziksel cezalarla karşı karşıya kalsalar bile kızlar sevdikleri şeylerden
mahrum
bırakılma
ve
toplumdan
soyutlanma
ile
karşı
karşıya
kaldıklarından daha itaatkar yetiştirilmektedir (Ahmad, Imran, Khanam ve Riaz, 2013; Cruz da Silva vd., 2014; Dinç Kahraman, 2010; Şanlı ve Öztürk, 2012; Yavuzer,
5
2003). Aile reisi kabul edilen babaların kızlarına karşı erkek çocuklarından daha koruyucu davrandıkları, erkek çocuklar daha küçük yaştan itibaren bir takım özgürlükler kazanırken kızların başta karşı cinsle arkadaşlık yapması olmak üzere pek çok sınırlamaya maruz kaldıkları görülmektedir (Cruz de Silva vd., 2014). Ne yazık ki geleneklerin ağır bastığı toplumlarda kızlardan beklenen cinsiyet rolleri kızların özgüvenini olumsuz etkilemektedir (Ahmad vd., 2013; Dinç Kahraman, 2010). Türkiye’deki geleneksel aile yapısında çocuk bakımından anne sorumludur. Genç yaşta anne olan ve / veya eğitim durumu düşük olan annelerin aşırı koruyucu ve disiplinli oldukları görülmüştür (Şanlı ve Öztürk, 2012) Anneler kızlarının terbiyeli ve edepli davranmalarını beklemekte, okula giden ve sosyal hayata katılan kızların çevre tarafından kınanacağı konusunda endişe yaşamaktadırlar. Ayrıca kızların sadece okuma yazma bilmelerinin yeterli görülmekte, evlendiklerinde evin geçiminin erkekler tarafından sağlanması beklenmektedir (İlhan Tunç, 2009). Ataerkil yapının pek çok haktan mahrum bıraktığı annelerin toplumsal cinsiyet rollerini, tüm bu eşitsizliğin doğal olduğu düşüncesiyle içselleştirmesine bağlı olarak kız çocuklarının okuma haklarının ellerinden alınmasında etkilerinin olması oldukça acı bir gerçektir. Diğer taraftan pek çok ebeveyn kız çocuklarının okumasını istemekle birlikte çalışmalarının zorunlu olmadığını düşünmektedir. Meslek seçimi erkek çocuğun para kazanması ve geleceğini garanti alması açısından değerlendirilmekte ancak kız çocukların ihtiyaç duyulduğu takdirde çalışması uygun görülmektedir. Kız çocukların yetişkin olup kendi ailelerini kurduklarında evi, eşi ve çocuklarıyla ilgilenmesi beklenmektedir (Kılıç, 2013). Buna bağlı olarak ebeveynlerin geliri yüksek ve toplumda sayınlığı daha fazla olan meslekleri erkek çocuklar için istedikleri görülmektedir (Yapıcı, 2010). İleride kadınların üstlenmeleri beklenen bu aile içi rollerin bir hazırlığı olarak da kız çocuklar evde annelerinin yardımcısı olarak görülmekte, kendisi çocuk olan pek çok kızın kardeşlerinin yetiştirilmesinde önemli bir rol
üstlendiği
bilinmektedir.
Küçük
kardeşin
beslenmesi,
giydirilmesi,
okul
ihtiyaçlarının karşılanması ve hatta karşılaştığı tehlikeli durumlardan dahi genç ablalar sorumlu tutulmaktadır. Eğitim Kurumu Bireyin kimlik gelişimi fiziksel, sosyal ve kültürel çevredeki değişimlerden etkilenmektedir. Okul, aileden sonra toplumun değer yargılarını, kültürünü gençlere 6
aktaran en etkin yapıdır ve eğitim ekonomik ve sosyal gelişme için değişmez unsurlardan biridir. (Güt ve Bayraktar, 2008; Yumuşak, Bilen ve Ateş, 2013). Bir toplumun ekonomik ve sosyal gelişmişliği özellikle kadın nüfusun eğitime ne kadar katıldığıyla ve hangi nitelikte eğitim aldığıyla doğrudan ilişkilidir. Kadınların eğitime katılmaları bireysel ve toplumsal gelişimi etkilerken, kadının annelik rolüyle birlikte gelecek nesillerin şekillenmesine de katkı sağlamaktadır (Yumuşak, Bilen ve Ateş, 2013). Eğitim sistemi kızlar ve erkekler için eşit imkanlar sunmamaktadır (Kambarami, 2006). Türkiye’de 6-14 yaş aralığında ilköğretime gitmesi gerekip okul dışında kalan çocukların sayısı 1012000’dir ve çoğunluğunu kız çocuklar (%15.9; erkekler %9) oluşturmaktadır. Nüfusun geneline bakıldığında okuryazar olmayan kadınların oranı %30.7 iken erkeklerin oranı %10.1’dir. Van’da yapılan araştırmada aileler kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında eğitimin belirleyici faktör olduğunu belirtmekle birlikte karma eğitimin kız çocuklarını okula gönderme kararını olumsuz etkilediği ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak gelir durumu düşük olan ailelerde okula gönderilmeyen kız çocukların bir kısmının çalıştığı görülmektedir (İlhan Tunç, 2009). Lise dönemindeki gençlerde depresyon yaygınlığını ve etki eden değişkenleri inceleyen bir araştırmada kızların erkeklere oranla daha fazla depresyona girdiği belirlenmiştir. Bununla birlikte erkekler ve kızlar arasında depresyona etki eden değişkenler açısından farklılık vardır. Erkeklerde düşük öz saygı, düşük not ortalaması ve zayıf arkadaş desteği depresyona neden olurken kızlarda iki değişken aynı kalmakla birlikte düşük not ortalamasının yerini düşük baba eğitimi almıştır. Bu durum, toplumumuzda gençlerin ne kadar bağımsız hareket edebileceğini babaların karar vermesi ve özellikle babanın eğitim seviyesinin düşük olduğu ailelerde kızların daha az özgürlüğe sahip olmasıyla ilişkilendirilmiştir. Erkek çocukların geleneksel ailelerin başarı noktası olarak görülmesi toplumsal cinsiyet rolleri açısından kızlar için bir dezavantaj oluşturmakla birlikte, erkek çocuklardan beklenen yüksek başarının da genç erkekleri olumsuz etkilediğini göstermektedir (Dinç Kahraman, 2010; Eskin, Ertekin, Harlak ve Dereboy, 2008). Türkiye’deki eğitim sisteminde oluşturulan materyallerde aile gibi sosyal temalar ele alınırken, kitap içerikleri kızları ve erkekleri birbirinden farklı karakterize etmektedir. Hazırlanan müfredat cinsiyet rolleri ve eşitliği konusunda duyarsız ve erkekleri idealize eden bir içeriğe sahiptir. Erkeğin akılcılığı ön plana çıkartılmakta,
7
kadınlara ise duygusal, zayıf ve kendini ev yaşantısına adayan bireyler olmaları öğretilmektedir (Kambarami, 2006). Bilime dayalı eğitim sistemlerinde (Cumhuriyet’in ilk yıllarında incelenen eğitim materyallerinde
kullanılan
ifadeler
esas
alınmıştır)
devlet
kadın
ve
erkek
vatandaşlarından aynı sorumlulukları beklemektedir. Dogmatik bilgilere dayandırılan eğitim sistemlerinde ise (1945 yılından sonra hazırlanan Milli Eğitim kitaplarındaki içeriklerin değiştiği belirlenmiştir) devletin beklentisi, cinsiyet ayrımı da yapılarak (kadınlar daha fazla olmak üzere) vatandaşların devlete boyun eğmesi olmuştur (Gümüşoğlu, 2008). Yeni ilköğretim programı incelendiğinde de, çocukların yetişkin birer birey olma yolunda en hızlı ve kalıcı gelişim gösterdikleri dönem olan ilköğretim yıllarında sunulan eğitim programında, öğrenciler başta olmak üzere, eğitimciler, denetleyiciler ve ailelere yönelik toplumsal cinsiyet farkındalığı oluşturmayı amaçlayan ifadelere rastlanmamıştır (Tan, 2005). Arkadaşlık Kurumu Gençlik döneminde cinsiyet rollerinin daha önemli hale geldiği görülmektedir. Kimlik oluşumunun en kritik dönemi olarak kabul edilen ergenlikte akranlar tarafından kabul edilme, popülerlik oldukça önemlidir. Erkekler atletik olma ve akademik olarak sayısal alanlarla ilgilenme eğiliminde iken, kızlar ise güzel ve popüler olmaya yönlendirilmektedirler. Atletik görünüm erkeklerin sosyal çevrelerindeki popülerliğini önemli ölçüde belirlerken, atletik erkekler kendilerinden zayıf olanlara kaba davrandıklarında dahi popülerlikleri azalmamaktadır. Kızların popülerlik durumunu belirleyen etkenler ise bazı küçük ortaklıklar olsa da erkeklerden farklıdır. Ebeveynlerin sosyo-ekonomik durumu ve kızlarına sağladıkları özgürlük kızların popülerliğini etkileyen en temel etkenler olarak göze çarpmaktadır. Pahalı elbiseler, markalı eşyalara sahip olmak ve alternatif etkinlikler yapmak ilişkili diğer değişkenlerdir. Genç kızlar paranın sosyal hiyerarşiyi belirlediğine inanmaktadır. Benzer ekonomik şartlara sahip aileleri olan kızlar benzer muhitlerde yaşayıp, okul dışında katıldıkları alternatif etkinliklerde bir araya gelerek gruplar oluşturmaktadırlar (Adler, Kless ve Adler, 1992). İlköğretim çağındaki erkekler hoşlandıkları bir kız olsa da bunun anlaşılmasını istememekte, alay konusu olacağından korktukları için hoşlandıkları kızlarla fazla vakit geçirmemektedirler. Erken ergenlikte karşı cinsle oynanan oyunlar romantik 8
olarak algılanmaktadır. Yaş ilerledikçe karşıt cinslerden oluşan gruplar daha fazla kabul görmektedir. Kız arkadaşı olan erkeklerin popülerlikleri artmakta, her bir kız arkadaş ise skor olarak görülmektedir. Bu dönemde kızların geleneksel cinsiyet rollerinin dışına çıkarak erkeklere çıkma teklif ettikleri görülmektedir. Kızlar çıktıkları erkeklerin popülerliğine bağlı olarak statü kazanmakta, yüksek statülü bir kızın popüler olmayan bir erkekle çıkması ise dışlanmasına neden olmaktadır (Adler, Kless ve Adler, 1992). Kızların duygusal ilişkilerinde erkeklere göre daha romantik / duygusal oldukları, aynı zamanda da depresyona daha yatkın oldukları görülmektedir (Bayhan ve Işıtan, 2010). Gençler biyolojik, psikolojik ve sosyal değişimlerin yarattığı yeni sorunlarla mücadele etmek durumunda kalır. Bu sorunlarla başa çıkmak kişisel özelliklerle ilişkilidir (Eskin vd., 2008). Özellikle genç bireylerin öfkelerini kontrol etme ve/veya öfkelerini doğru biçimde ifade etme konularında sorun yaşadıkları bilinmektedir. Genç kızların bulundukları sosyal ortamlarda gruplaşmaları ve gruplar arasında rekabet / çekişme yaşamaları farklı sosyo-kültürel çevrelerde görülmektedir. Kızlar hoşlanmadıkları akranlarına ters ters bakarak, karşıt gruptan kişi ya da kişilere abartılı şekilde gülerek, bazı durumlarda ise akranlarını gruptan dışlayarak ya da görmezden gelerek öfkelerini ifade etmektedirler. Böylesine tepkilerle karşılaşan bazı gençlerin bulundukları sosyal ortamdan uzaklaşmak için okul değiştirdikleri, depresyona girdikleri ve hatta intihar ettikleri belirlenmiştir. Ayrıca fiziksel ya da sözel saldırı olmasa dahi sosyal manipülasyonun travma sonrası stres bozukluğuna neden olduğu saptanmıştır (Shute, Owens, ve Slee, 2002). Duygusal olarak böylesine hassas bir dönemde gençlerin duygularını doğru tanımlamaları ve uygun bir şekilde ifade etmeleri öğretilmeli, öfkelerini kendilerine ya da başkalarına zarar vermeyecek şekilde yaşamalarına yol gösterecek eğitimler düzenlenmelidir. Medya / Sosyal Medya Kurumu Filmler, diziler, reklamlar, kitaplar gibi kitle iletişim araçları toplumda var olan değer yargılarına göre şekillenirken, aynı zamanda bu değer yargılarını daha da fazla pekiştirmektedir (Kan, 2012; Yılmaz ve Uluyağcı, 2007). Basılı yayınlar bireylerin ilgi alanlarını, giyim kuşamlarını, nerede vakit geçirip hangi davranışların popülerlik kazandırdığını belirlemektedir. Kadın erkek ilişkilerinin
9
ya da kadınların iş yaşamının ele alındığı hikayelerde erkeklerin daha yüksek statülere sahip olduğu dikkat çekmektedir. Bu hikayeler ile kadınlar için uygun olduğu düşünülen imaj oluşturulmaya çalışılmaktadır. Feminist akımın daha etkili olduğu 1980li yıllarda ise kadınların güzel görünmesi ve en önemli hedeflerinin iyi bir eş bulup çocuk sahibi olması gibi geleneksel söylemlere karşı çıkılmıştır. Medyanın kızlara kendilerini erkeklere beğendirmeleri ve kendilerini geliştirmelerindeki en büyük amacın evleriyle daha iyi ilgilenmeleri konusundaki yönlendirmeleri genç kızları pasif konuma getirmekte
ve erkek arkadaşlarına
bağımlı davranmalarına
neden
olmaktadır. Kızlara nasıl düşündüklerinden çok nasıl göründüklerinin önemli olduğu öğretilmektedir (Cruz da Silva vd., 2014; Peirce, 1990). Yine televizyonlarda yayınlanan çizgi film ve diziler de cinsiyet ayrımcılığıyla dikkat çekmektedir. Çizgi filmlerde yer alan başrol karakterleri erkektir ve süper güçleriyle her zaman aktif, koruyucu ve güçlüdür (Giddens, 2000). Toplumumuzda ailelerin en fazla zaman ayırdıkları televizyon dizilerinde de kadınları ikincilleştiren roller yer almaktadır. Başroldeki erkekler mertlik, dürüstlük, cesaret gibi tanımlamalara sahipken, başrol kadınları her zaman korunmaya muhtaç konumda tutulmaktadır. Kadınların hayattan beklentileri aşık olmak ve evlenip çocuk sahibi olmak iken, kendi kariyerlerine dair fazla bir beklentileri yoktur. Oysa erkek karakterler her zaman iş hayatında başarılı ve sevdikleri kadının namusunu tüm değerlerin üzerinde tutan kişiler olarak modellenmektedir. Model, oyuncu gibi ünlü insanlarla fiziksel özelliklerin güven yarattığı kişiler, yani güzel kadınlar ve çekici erkekler, medya tarafından ön plana çıkartılarak gelişim dönemindeki genç kızlar için geleneksel roller desteklenmektedir (Peirce, 1990; Yılma ve Uluyağcı, 2007). Günümüzde sosyal medyanın çocuk ve gençlerin hayatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Teknolojinin günlük hayatın parçası haline gelmesine karşın kadınlar teknolojinin tüketicisi, erkekler ise teknolojiyi üreten olarak görülmektedir. Teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının içerisinde kadın bedeni cinselliği temsil ederken, erkekler bu araçlarda yer alan imgeleri tasarlayan konumundadır (Kan, 2012). Boş Zaman Etkinlikleri
10
Gençler toplumsal sorunlardan çeşitli şekillerde etkilenmektedir. Sosyo-politik ve ekonomik değişkenlere bağlı olarak gençlerin hangi aktivitelere katıldıkları, hangi sporla ilgilendikleri, eğlence biçimleri ve günlük harcama limitleri belirlenmektedir (Görgün, 2013). Ebeveynlerin doğru tutumuyla edinilen davranışlar ile bireyin bağımsız kişilik geliştirmesi, kendini ifade edebilmesi, seçim yapabilmesi ve yaratıcılığını geliştirmesi sağlanmış olur. Ancak batı toplumlarında bireylerin boş zamanlarını geçirmeleri konusunda daha serbest bırakıldıkları görülürken, daha gelenekçi toplumlarda gençler çevresel baskılara maruz kalmaktadırlar. Türkiye’de akademik başarı, statü ve prestijli kabul edilen mesleklere sahip olunması konusundaki yüksek beklenti gençlerin ders çalışma ve test çözmeyi boş zamanların değerlendirme etkinlikleri olarak tanımlamalarına neden olmaktadır. Bu tip toplumlarda birey pasif ve başkalarına
bağımlıdır,
bireysel
olarak
seçimler
yapamaz
ve
başkalarının
beklentilerine göre davranışlarını şekillendirmektedir. Kızların boş zamanlarını geçirmek için etkinlik belirlemede erkeklere oranla daha fazla çevresel baskıya maruz kaldıkları ve daha az sosyal etkinlik yapabildikleri görülmektedir (Aslan ve Cansever, 2012; Cruz da Silva vd., 2014). Ayrıca kızlar kötü bir davranışta bulunmasalar dahi dışarıda vakit geçirdiklerinde yargılanmakta ve hatta damgalanmaktadır (Cruz da Silva vd., 2014). Spora az zaman ayırıp, pasif ve boş zaman aktiviteleriyle ilgilenmek gençlerin vakitlerini verimsiz harcamalarına neden olmaktadır. Özellikle gençlik dönemindeki kızlar erkeklere göre daha az spor yapmakta, bu durumun da kızların fiziksel görünüşlerine yapılan vurguyla ilgili olduğu var sayılmaktadır. Kızlar daha feminen (kadınsı / pasif) görünmeyi önemsemekte ancak kilo verme gereksinimi hissettiğinde sporla ilgilenmektedirler. Diş fırçalamak gibi öz bakım davranışlarının ve diyet yapmanın da genç kızlarda daha yüksek oranda görülmesi, kızların erkeklere göre çok daha fazla estetik kaygı yaşadığını ifade etmektedir (Ercan, 2001). Genç kızların spor yapma konusundaki motivasyon kaynaklarının vücutlarını şekillendirmek, kilolarını dengelemek, yeni sosyal çevre edinmek, aile ve akran desteği olduğu görülmektedir. Buna karşın genç kızların spor yapmasını durduran ya da spora başlamasını engelleyen bir takım unsurlar da söz konusudur. Bu unsurlar okulda yaşanılan olumsuz tecrübeler, akranların baskısı, kişilik çatışması, spor
11
kıyafetleri, yapılan spor dalındaki erkek egemenliği, yarışmalar ve eğitimcilerin yeterince destek olmamasıdır. Bulundukları sınıfta erkekler tarafından baskı altında kalmak genç kızların sporu bırakmalarına neden olmaktadır. Genç kızlar fiziksel olarak aktif olmayı istemekle birlikte daha feminen ve çekici olmakla hafif maskülen (erkeksi / baskın) bir imaja sahip olmak arasında seçim yapmak durumunda kalmaktadırlar. Bununla birlikte kızların her iki özelliği de sahip olma isteği söz konusudur. Cinsiyetlere ilişkin yaygın sosyal beklentiler, kızların erkek arkadaşları tarafından “erkek gibi” sıfatıyla tanımlanmalarına neden olmaktadır (Allender, Cowburn ve Foster, 2006). Değerlendirme Gençlerin yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda kendilerini geliştirmeleri, özgürce seçim yapabilmeleri, inisiyatif kullanabilmeleri, hem kendilerine hem de başkalarına karşı olumlu duygular hissetmeleri ve sağlıklı bir çevrede yaşamaları hem ailelerin hem de toplumun sorumluluğudur (Görgün, 2013). Genç kızların toplumsal cinsiyet rollerinin oluşturulmasını etkileyen faktörler değerlendirildiğinde, yaşadığımız geleneksel toplum yapısında kadın ve erkeğin eşit biçimde yaşaması için oldukça uzun sürecek bir mücadeleye gereksinim olduğu görülmektedir. Bu mücadelede bireylerin kimlik gelişimlerinin en yoğun olduğu gençlik dönemi, pek çok davranış kalıbının içselleştirildiği ve yetişkinliğe aktarıldığı bir süreçtir.
Bu
bağlamda
toplumsal
cinsiyet
rollerinin
dayatılmasına
baş
kaldırabilecekleri bu geçiş döneminde gençlerin doğru yönlendirilmesi önem taşımaktadır. Uluslararası örgütler son yıllarda feminizm hareketini tekrar canlandırarak kadınların sosyal, ekonomik ve sağlık koşullarını iyileştirerek cinsiyet eşitliğinin sağlanması için güçlendirme programları oluşturmakta ya da bu programları desteklemektedirler (Arnoff, 2011). Feminist hareket sosyal olguları analiz ederken eşitlikçi bir yaklaşımla toplumsal cinsiyet kavramını dikkate almaktadır. Sosyal desteğe ihtiyaç duyulan toplumsal olgularda geleneksel cinsiyet rollerinin ön plana çıkartıldığı çözümler feminist yaklaşım tarafından benimsenmemektedir. Kadın ve erkek arasındaki fiziksel güç farkını öne sürerek kadını korunmaya muhtaç ve erkeği koruyan konumuna getiren anlayış, kadınların özel alanlarla sınırlı işleri yapmasını uygun görmektedir. Bu cinsiyetçi yaklaşımlar her ne kadar çözüm üretmek için 12
gündeme gelse de ataerkil yapının yoğun olarak varlığını sürdürdüğü toplumlarda kadını pasifleştirmeye devam ettirmektedir. Sosyal desteğin amacının uyumlandırma değil güçlendirme olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenle geleneksel cinsiyet rollerine ait sterotipik davranışlar bir çözüm olarak kabul edilmemektedir (Buz. 2009). Kadınlar pek çok beceriye ve değere sahiptir. Kadınların, bu güçlerini kullanmalarını engelleyen mekanizmanın, ideoloji ve sosyal yapının
farkına
varmaları, engelleyici bu güçleri ortadan kaldırmak için toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirdiği pasif kimlikten kurtulmaları oldukça önemlidir. Kadınların sadece kendilerine ait olduklarını düşündükleri cinsiyet temelli sorunların topluma ait olduğunu görmesi ve bunu değiştirmek adına öncelikle kendi ailelerinde eşitlikçi bir cinsiyet rolü benimsemeleri sağlanmalıdır (Buz. 2009). Türkiye’de gençlere yönelik koruyucu, müdahale edici ve geliştirici sosyal programların
toplum
içinde
yaygınlaştırılması
ve
geliştirilmesine
gereksinim
duyulmaktadır (Ercan, 2001). Nitekim okula gitmemiş olsalar dahi genç kızların eğitim konusunda haklarını savunmaları ve kendilerini erkeklerden geride tutan gelenek ve töreleri eleştirmeleri, eşit haklara sahip olmak için mücadele etme isteğinde oldukları görülmektedir (İlhan Tunç, 2009). Genç kızların sınıf davranışlarında, becerilerde,
sosyal
dikkat, organizasyon ve liderlik gibi okul başarısını olumlu etkilecek
becerilerde erkeklere göre avantajlı olmaları (Buchmann, DiPrete ve McDaniel, 2008) geleneksel toplum yapısının meydana getirdiği eşitsizliğin giderilmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca kadınlar erkeklere göre toplumsal cinsiyet eşitliğini daha fazla benimsemektedirler (Dinç Kahraman, 2010).Bu bağlamda yukarıda söz edilen tüm kurumlarda cinsiyet eşitliğinin sağlanması için hem kadınlar hem de erkekler için güçlendirme yaklaşımları gündeme getirilmelidir. Güçlendirme kavramı karar verme süreçlerinin dışında bırakılan bireylerin seçim yapma kapasitelerinin arttırılarak, kendi yaşamlarını şekillendirme özgürlüğüne sahip hale gelmesi olarak tanımlanmaktadır. Güçlendirme çok boyutludur ve farklı durumlarda, farklı derecelerde etki oluşturabilir (Manuh, 2006). Gençlerin sosyal, sanatsal ve sportif faaliyetlere katılarak daha fazla iletişim kuracakları hem kamu hem de sivil toplum desteğinin olduğu sosyal projelerin geliştirilmesi sağlanırken,
seçilen etkinlikler cinsiyetsiz kabul edilmelidir. Sporun
gençler üzerinde pozitif etkisinin olduğu anlaşılmalı, özellikle sosyal etkinliklere 13
katılmak için yeterli fırsat bulamayan dezavantajlı gençlerin spor yapmalarının sağlanması gerekmektedir (Anderson-Butcher, Riley, Amorose, Iachini ve WadeMdivaniam, 2014). Sosyal dışlanmaya maruz kalan dezavantajlı gruplar arasında kadınların da yer aldığı unutulmamalı (Şahin, 2009), maruz kaldıkları eşitsizliğin ortadan kaldırılması için güçlendirme programları çocukluk ve gençlik dönemilerinde yaygın ve genel öğretimin içerisinde yer almalıdır. Gençlerin kendi sorunlarını değerlendirip çözüm üretmelerine olanak sağlayacak çalışmalara dahil edilmesi ve gerçekçi sosyal politikaların üretilmesi oldukça önemlidir (Görgün, 2013).
14
Kaynakça Adler, P. A., Kless, S. J., ve Adler, P. (1992). Socialization to gender roles: Popularity among elmentary school boys and girls. Sociology of Education, 65, 169187. Ahmad, R., Imran, H., Khanam, S. J., ve Riaz, Z. (2013). Gender differences in domain specific self-esteem of edolescents. Asian Journal of Social Sciences & Humanities, 2, 432-440. Allender, S., Cowburn, G., ve Foster, C. E. (2006). Understanding participation in sport and physical activity among children and adults: A review of qualitative studies. Health Education Research, 21, 826-835. Anderson-Butcher, D., Riley, A., Amorose, A., Iachini, A., ve Wade-Mdivanian, R. (2014). Maximizing youth experiences in community sport settings: The design and impact of the Life sports camp. Journal of Sport Management, 28, 236-249. Arnoff, E. (2011). A literatüre review on the conceptualization of women’s empowerment. Department of Maternal and Child Health, The University of North Carolina: Chapel Hill, N.C. Aslan, N., ve
Arslan
Cansever, B. (2012). Ergenlerin
boş zaman
değerlendirme algısı. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 42, 23-35. Buchmann, C., DiPrete, T. A., ve McDaniel, A. (2008). Gender inequalities in education. Annual Review of Sociology, 34, 319-337. Bayhan, P., ve Işıtan, S. (2010). Ergenlik döneminde ilişkiler: Akran ve romantik ilişkilere genel bakış. Aile ve Toplum, 5, 33-44. Buz. S. (2009). Feminist sosyal hizmet uygulaması. Toplum ve Sosyal Hizmet, 20, 53-65. Cruz da Silva, S., Ressel, L. B., Rubim Pedro, E. N., Alves, C. N., Stumm, K., ve Wilhelm, L. A. (2014). Perceptions of adolescent women regarding gender differences: a descriptive study. Online braz j nurs (internet), 13, 255-263.
15
Deniz, M. E. (2006). Ergenlerde bağlanma stilleri ile çocukluk istismarları ve suçluluk-utanç arasındaki ilişki. Eurasion Journal of Educational Research, 22, 88-99. Derman, O. (2008). Ergenlerde psikososyal gelişim. İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Etkinlikleri, 63, 19-21. Ercan, O. (2001). İstanbul lise gençlerinde riskli davranışların sıklığı ve cinsiyete göre dağılımı. Türk Pediatri Arşivi, 36, 199-211. Eskin, M., Ertekin, K., Harlak, H., ve Dereboy, Ç. (2008). Lise öğrencisi ergenlerde depresyonun yaygınlığı ve ilişkili olduğu etmenler. Türk Psikiyatri Dergisi, 19, 382-389. Giddens, A. (2000). Sosyoloji. Ayraç Yayıneci: Ankara. Görgün Baran, A. (2013). Genç ve gençlik: Sosyolojik bakış. Gençlik Araştırmaları Dergisi, 1, 7-25. Gül, S. K., ve Güneş, İ. D. (2009). Ergenlik dönemi sorunları ve şiddet. Sosyal Bilimler Dergisi, 11, 79-101. Gümüşoğlu, F. (2008). Ders kitaplarında toplumsal cinsiyet. Toplum ve Demokrasi, 2, 39-50. Güt, Z., ve Bayraktar, F. (2008). Türkiye’de iç göçün ergenlerin uyumundaki rolü. Türk Psikiyatri Dergisi, 19, 167-176. İlhan Tunç, A. (2009). Kız çocuklarının okula gitmeme nedenleri Van ili örneği. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1, 237-269. Dinç Kahraman, S. (2010). Kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik görüşlerinin belirlenmesi. DEUHYO ED, 3, 30-35. Kambarami, M. (2006). Feminity, sexuality and culture: Patriarchy and female subordination in Zimbabwe. Understanding Human Sexuality Seminar Series: Africa Regional Sexuality Resource Centre: South Africa. Kan, D. (2012). Yeni medya aracı bilgisayar oyunlarında toplumsal cinsiyetin inşası. The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 2, 52-60.
16
Kılıç, A. Z. (2013). Ebeveynlerin toplumsal cinsiyet algısı ve çocuk yetiştirmeye etkileri. Araştırma Raporu, İstanbul Bilgi Üniversitesi. Manuh, T. (2006). Conceptualizing Women’s Empowerment. Pathways of Women’s Empowerment Research Programme Consortium. Martin, C. L., (1990). Attitudes and expectations about children with nontraditional and traditional gender roles. Sex Roles, 22, 151-165. Peirce, K. (1990). A feminist theoretical perspective on the socialization of teenage girls through seventeen magazine. Sex Roles, 23, 491-500. Set, E., Dağdeviren, N., ve Aktürk, Z. (2006). Ergenlerde cinsellik. Genel Tıp Dergisi, 16, 137-141. Shute, R., Owens, L., ve Slee, P. (2002). “You just stare at them and give them daggers”: Nonverbal expressions of social aggression in Teenage girls. International Journal of Adolescence and Youth, 10, 353-372. Şahin,
T.
(2014).
Sosyal
dışlanma
ve
yoksulluk
http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423938559.pdf.
ilişkisi. (Erişim
Tarihi: Nisan, 2016). Şanlı, D., ve Öztürk, C. (2012). Annelerin çocuk yetiştirme tutumlarını etkileyen etmenler. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 32, 31-48. Tan, M. (2005). Yeni ilköğretim programları ve toplumsal cinsiyet. Bilim, Eğitim, Toplum, 3, 68-77. Tümkaya, S., Çelik, M., ve Aybek, B. (2011). Lise öğrencilerinde boyun eğici davranışlar, otomatik düşünceler, umutsuzluk ve yaşam doyumunun incelenmesi. Ç.U. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 20, 77-94. Varga, C. A. (2003). How gender roles influence sexual and reproductive health among South African adolescents. Studies in Family Planning, 34, 160-172. Vatandaş, C. (2007). Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rollerinin algılanışı. Sosyoloji konferansları, http://www.journals.istanbul.edu.tr/iusoskon/article/viewFile/1023006015/1023005539 , (Erişim Tarihi: Mayıs, 2016).
17
Yavuzer, H. (2003), Çocuk Psikolojisi. Remzi Kitapevi: İstanbul. Yapıcı, Ş. (2010). Türk toplumunda aile ve eğitim ilişkisi. International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish, 5, 1544-1570. Yılmaz, R. A. ve Uluyağcı, C. (2007), “Televizyon Reklâmlarında Çocuğa İlişkin Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Sunumu”, İst. G.Ü. İletişim Fak. Yayını, Sayı:6, S.141-157. Yumusak, İ. G., Bilen, M., ve Ates, H. (2013). The impect of gender inequality in education on economic growth in Turkey. Procedia- Social and Behavioral Sciences, 103, 1093-1103.
18