Karınca Kararınca Kültür Sanat Edebiyat
GENEL YAYIN YÖNETMENİ EBRU BEKTAŞOĞLU KAPAK TASARIM TAHİR KESKİN KONSEPT SAYFA TASARIMI BÜŞRA ASLAN SPONSORLUK BURAK YANANLI SOSYAL MEDYA YÖNETİCİSİ EBRU BEKTAŞOĞLU EMEKÇİLER ALİ TONUÇ AYSU UĞUR BARAN KARADELİ BURAK YANANLI BÜŞRA ASLAN CAN KILINÇ CANSU UĞUR EBRU BEKTAŞOĞLU GİZEM ARI HAMDİ OĞULHAN TÜNAY İBRAHİM YILMAZ KEMAL SAYAR MUSTAFA SARP PAKER MELİH TANSUĞ NURBAHAR YILDIZ R’ULAŞ KARAKUŞ SERPİL KAYA SEVİM NUR TOPCU ŞERİF TEZGÖRENLER TAHİR KESKİN UĞUR HAKAN HACIOĞLU VEYSEL OĞULCAN TÜNAY VOLKAN ŞENGEL ve ÖZGÜR AKSUNA, HİKMET AKSOY, ÖZGÜR BATUHAN’a röportajlarıyla dergimizi taçlandırdıkları için kalpten teşekkür ederiz. REKLAM, İŞ BİRLİĞİ, İLETİŞİM İÇİN ankararinca@gmail.com YAYIN TÜRÜ : 2 AYLIK YAYIN TARİHİ : KASIM-ARALIK 2017
facebook.com/ankararinca
twitter.com/ankararinca
instagram.com/dergi_ankararinca
DİZELERİMİZ ANKARA’YA ÇIKTI Sonbaharın etkisini hissettirdiği, sararan yaprakların kalemlerimize ilham olduğu, güneşin bedenimizi, dostlukların içimizi ısıttığı gül renginde bir Ankara gününde, kültür, sanat ve edebiyat üzerine emek veren tüm insanlara kalpten bir merhaba… İsim annesi olduğum, ekip arkadaşlarımızla el bebek gül bebek büyüttüğümüz Ankararınca’nın 6. sayısını yayınlamış olmanın haklı mutluluğunu ve coşkusunu yaşıyoruz. Elbette ilkler özeldir lakin Ankara sayımızın bizdeki yeri apayrı. Siz değerli okuyucularımız için sayfaları Ankara’ya açılan, dizeleri Ankara’ya çıkan dolu dolu bir sayı hazırladık. Eserlerinizde Ankara’nın dostluğuna, sokaklarına, parklarına, aşklarına, Aşti’deki kavuşmalara, ayrılıklara, grisine ve daha nicesine rastlamak bizi çok sevindirdi. İyi ki Ankara’yı seçmişiz, iyi ki onu yazmışız dedik hep bir ağızdan. Onu bu kadar iyi tanımak, şairlerini, yazarlarını okumak, ondan izler taşımak ve onu böylesine sahiplenmek gurur verici. ‘’İnsan Ankara’da düş kurmadan yaşayamaz.’’ diyen Ali Cengizkan’ı bir kere daha hatırladık. Çünkü bir düşü yeniden ete kemiğe büründürdük. Evvela, canla başla çalışan bütün Ankararınca ekibine, yeni sayımız için eserlerini bizimle paylaşan şair ve yazarlara, röportajlarıyla dergimizi taçlandıran değerli Özgür Aksuna, Hikmet Aksoy ve Özgür Batuhan’a ve Tarz2’ye kalpten teşekkürlerimi sunuyor, keyifli okumalar ve daha nice güzel, güneşli, aydınlık sayılar diliyorum. Bizi issuu.com/ankararincadergi adresimizden de okumayı, eserlerinizi göndermek isterseniz ankararinca@gmail.com mail adresimizin kapısını çalmayı unutmayın. Sevgiyle ve şiirce kalın. Ebru BEKTAŞOĞLU Genel Yayın Yönetmeni
3
Ankararınca | KÜLTÜR
TÜRKİYE’Yİ UYANDIRAN ADAM
ÖZGÜR AKSUNA
Röportaj: Ebru Bektaşoğlu – Ayça Sezer – Cansu Uğur – Baran Karadeli 1.Radyoculuk serüveniniz nasıl başladı? Çocukluğumdan beri müzikle ilgili isteğim ve yeteneğim vardı. Başlangıç noktası TRT Ankara Radyosu’nun ses yarışmasına katılmamdı. Yarışmaya katılıp TRT Ankara Radyosu Gençlik Korosu’na girdikten sonra hayatımda birçok şey değişti. TRT’nin o atmosferinin içerisinde bulunmak, beni çok etkiledi ve büyüledi. Bir süre sonra ses sanatçılığı değil de teknik tarafı, yapım tarafı, sunum tarafı olan bölümleri benim ilgimi çekmeye başladı. İlgilendikçe daha fazla çaba sarf etmeye başladım. Süreç de yıllar içerisinde ilerledi ve bugünlere kadar geldi. Yaklaşık 20 yıllık bir serüven.
nirken, ders çalışırken, yemek yaparken, her yerde… Bu yüzden güçlüdür diğerlerinden. 4. Yayın hayatınızda unutamadığınız bir tecrübeniz oldu mu? Bizimle paylaşır mısınız? Canlı yayında doğum yaptırmıştık. Doğumhaneye kadar telefonu kapatmadan doğum yapacak hanımefendiye eşlik ettik. Nefes egzersizleri yaparak doğumhaneye kadar gittik ambulansla. Yani böyle durumlar olabiliyor. Evlilik teklifleri oluyor. O ölümsüz ana tanıklık etmek ve belki de vesile olmak çok büyük keyif.
5. İleriye dönük hedeflerinizde neler var? 2. Birçok işi bir arada başarılı bir şekilde yapıyorsunuz. Bunları yaparken en büyük motivasyon kaynağınız ne- Yeni hedeflerle ilgili olarak, değişim okulu açmak. İndir? Nelerden ilham alırsınız? sanların kendilerini tanıyabileceği, kendilerini keşfedebileceği, hayallerini gerçekleştirebileceği ya da hayali Burada beni besleyen, insanların hayatına dokunmak. olmayan insanların hayal edinebileceği, eğitimlerin, İnsanların hayatına dokundukça onlardaki değişim ya uzmanların olduğu büyük bir okul açmak isteğim var. da onlara kattıklarımı gördükçe bu beni motive ediyor. Yeni hedef bu. Şimdi küçük bir akademiyle bunu sürDaha iyi hissetmemi sağlıyor. Daha fazlasını yapma is- dürüyoruz ama daha büyük, geniş kapsamlıları için de teği oluşturuyor. Başarı elde ettikçe, ödül kazandıkça çalışmalara devam ediyoruz. ya da yaşadığın bir mutluluğun hazzını aldıkça daha fazlasını yapma isteği oluşuyor insanda. Bu, kendi ken- 6. Sektöre yeni adım atan çiçeği burnunda radyo progdini şarj eden bir makineye dönüştürüyor sizi. Kendi je- ramcılarına neler söylemek istersiniz? neratörün olabiliyorsun bir süre sonra. Multidisipliner bir hayata sahip olmaları gerekiyor. Birden fazla konuda konuşabilecek malzemeleri ve kültür3. Sizce radyonun amacı ve onu diğer iletişim kanalla- leri olmalı. Çok okumayı gerektiriyor bu. Beraberinde rından ayıran nedir? insanı çok iyi bilmeli ve tanımalılar. Konuşmayla ilgili çok fazla egzersiz yapmaları, kelime konusunda birer Radyo, diğer iletişim kanallarından çok daha hızlı ve es- usta olmaları gerekiyor. Her şeyin özü çalışmak. Ben nektir. Örneğin; bir deprem olduğunda haberi radyodan, 20 yıl önce bu işe başladığımda şu an olduğumun çok internet vb. olmadığı için, telefon hatları çalışmadığı çok uzağında bir noktadaydım. Bugün sesimi çok ileri için her şeyi FM radyodan dinliyorsunuz. Radyo, hep- seviyede kullanabiliyorum. Seslendirmeler yapıyorum, sinden daha güçlü ve daha esnektir. Radyoda anında belgesel, film, reklam… Ses ve konuşma yeteneği geiletebilirim ama televizyonda ya da diğer yayın organ- liştirilebilir. Mesleği de sevmeliler. Ülkemizde medya larında bu daha geç olur. Örneğin; gazete günün habe- içerisinde radyoculuğun hak ettiği yeri bulduğunu dürini verir. Dergi, daha eskilerin haberini verir. Televizyon şünmüyoruz. Zorlukları var, mücadele etmeleri gerekir. görsel anlamda bazı hazırlıklar yapmalıdır ama radyo Belki işin ehli olmayan insanlarla savaşmak zorunda bu konuda çok hızlı ve esnektir. Her yerde dinleyebi- kalabilirler. Vazgeçmesinler. Muhakkak hedeflerine lirsin radyoyu. Banyo yaparken, araba sürerken, dinle- ulaşacaklardır.
5
BİR DURAK ‘SESSİZLİK’ İstanbul’da 5 sene kalmış. Anadolu’dan Avrupa’ya her bir karışa adımını atmış, kalabalığa doyamamış. Nerelisin? dedim. Çukur kent dedi. Başladı anlatmaya… Yaşamayan bilmez! Ankara çukur, Ankara girdap. Girdabı boğar, ölüdür sokakları dedi. Derin bir ah! çekti. Camdaki yağmur damlasına ilişti gözleri. Bakışları boşluğa sarılıverdi. Sonra devam etti. ‘Bir sınav sabahı, geceden kalma uykusuzluk… Abla benimle geleceksin değil mi? diye sormuştu, o uykusuz geçen gecede. Öylesine geçiştirilerek verilen bir sözle daldık rüyalara. Pazar sabahının rehaveti üzerime çökmüş, ben çoktan verdiğim sözü unutmuştum. Saat 10.25 evde kimse kalmamış ve ben geç kalmıştım. Bütün gün evde pinekledim. Ne gelen oldu, ne giden. Akşamüstü annemin telefonu ile uyandım. -Alışveriş yapıyoruz. Sınava kardeşini götürmedin. Hadi arabayla bizi almaya gel, gönlünü al! Trafik yoğun, malum pazar günü… Radyoyu açtım, Haluk Levent! Bu parçayı çok severim. “Dil söyler, kalbim ağlar yürek çeker özlemini Kulağımdan sesini, gözlerimden hayalini, Atamam ah atamam…” Mırıldanırken bir sesle irkildim. Kaza oldu sanırım diye düşünmeye kalmadan parça yarıda kesildi. ‘SON DAKİKA! Güvenpark’ta bomba patladı.’ Kızılay’da buldum kendimi. Hayalet oluvermişti birden bedenim. Sonra anımsadığım; kardeşimin gülen gözleri ve kulağımda çınlayan siren sesleri… Tek bir noktaya odaklanmış anlattıklarını dinliyordum. Birden duraksadı. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Yutkunamadı. Uzun bir sessizlik oldu sonra dilinden sadece şu cümleler döküldü: “Ankara’ya değil dargınlığım. Tutamadığım sözümden utanırım. Anıttepe şahit olsun. Ailemin gözbebeği, ‘Ruhun şad olsun’ ” Bazen tanımadığınız insanlara daha kolay açarsınız yüreğinizi. Bir durakta gerçekleşen kısacık sohbette bir yabancının acılarına farkında bile olmadan ortak oluverirsiniz.
SEVİM NUR TOPCU
6
Ankararınca | SANAT
HİKMET AKSOY Röportaj: Ebru Bektaşoğlu 1. Çizim yeteneğinizi ne zaman keşfettiniz? İlkokulda kâğıt ve kalemle tanıştığımda alfabedeki resimleri gördüğüm zaman kafamda bunların nasıl yapıldığı/çizildiği sorusu doğdu sanıyorum. Kurşun kalem ve silgiyle başlayan arkadaşlığımda çizdim-çizdim, sildim ya da yırtıp attım. Arkadaşlarım arsalarda çaputtan yapma topa şut atıp futbol oynarken ben de oynamak istedim ama babamın fırın tezgâhında durup ekmek satmak durumum buna mani oldu. Ekmek sardığım eski gazetelerde gördüğüm Cemal Nadir’in, Turhan Selçuk, Nehar Tüblek, Orhan Ural, Sururi Gümen, Semiz Balcıoğlu’nun karikatürleri içimde hep “Ben de çizerim” dürtüsünü yarattı. Önce gördüğüm karikatürleri aynen kopya ettim. Onların neyi anlatmak istediğini anlamaya çalıştım. Karikatürler güncel olaylarla ilgili olduğu için olayları da izlemek için önce rahmetli babacığımın aldığı Cumhuriyet, Yeni Sabah, Karagöz ve Karikatür gazete ve dergilerine yöneldim. Haber ve karikatür ikilisini izleye izleye kafamda karikatürün ne olup olmadığı konusunda bilgi sahibi oldum. Bu ilgim; ortaokul sıralarında resim öğretmenim -Yüce Rabb’im uzun ömür versin- Sadıka Tetiker Engez’in de teşvik ve önerileriyle yoğunlaştı. Ticaret Lisesi’nde okurken dersler yanında karikatür de düşünüp çiziyordum. Zaten karikatüre olan ilgim nedeniyle 1953 yılında VEFA spor dergisinin Trabzon muhabiri olarak gazetecilik yaşamıma da başladım. 2. Karikatürcülük serüveniniz nasıl başladı? Bilindiği gibi karikatür çizip bunu gazetelerde yayımlatmak eskiden zor bir işti. Hele de benim gibi Anadolu’da oturan çocuk yaşta biri için daha zordu. Anadolu’daki gazetelerin karikatürün basılması için gerekli teknik donanımı yoktu ve çok pahalıydı. 1953-1959 sürecinde karikatürlerimi resim defterlerine, bulduğum kâğıtlara, duvarlara çizdim. 1959 yılında yükseköğrenim için gittiğim İstanbul’da günümüz spor gazetelerinin benzeri “Günlük SPOR” gazetesinde çalışmaya başladım. Spor haberleri, maç yazıları yazarken karikatür de çizdim. Basında ilk karikatürüm bu gazetede yayımlandı. Daha sonraları İstanbul’da; ŞAKA, TEF, FORUM dergileriyle Büyük Gazete, DÜNYA, Son HAVADİS, Yeni İSTANBUL
8
gazetelerine karikatür çizdim. İstanbul’da bulunduğum dönemde Trabzon’da günlük yayımlanan HİZMET gazetesinin İstanbul temsilciliğini yaparken bu gazetede 15 günlük TAŞLAMA mizah sayfası düzenleyip burada da karikatürler yayımladım. Vatani görevimi yedek subay öğretmen olarak (1963-1965) yaparken Kütahya/ Simav ilçesine bağlı Pazarlar köyünde (Şimdi ilçe) çıkardığım köycü, eğitici KÖY RAPORU gazetemde de ilk kez karikatüre yer ayırmıştım. Bu gazetemden o tarihlerde basın çevreleri övgüyle söz etmişti. Askerlik dönüşü Trabzon’da KARADENİZ gazetesinde 1981 yılında başlattığım TAKA mizah kültürü sayfasında kendimin ve sanatçı arkadaşlarımın karikatürlerine yer verdim. TAKA sayfası Türk mizah basını tarihinde kendi örnekleri yanında 30 yıl boyunca her hafta yayımlanan en uzun soluklu sayfa oldu. Aynı dönemde Trabzon’da Kuzey HABER gazetesini yönetirken il basınında ilk kez günlük karikatür çizip yayımlayan sanatçı oldum. Sonrasında basın kuruluşlarından karikatür dalında verilen ödüller, ödüller... Sayıları 50’ye ulaşan ödüllerim içinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin layık görüp verdikleri “Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü”nü ve İstanbul Gazeteciler Derneği’nin karikatür sanatına verdiğim emeğimin karşılığı olarak layık gördükleri “Medya Işıkları Ödülleri” var. Karikatür sanatına verdiğim emeğimin serüveni böyle... 3. Yazılarınızı yazarken nelerden ilham alırsınız? Gazetecilik mesleğine sıfırdan başlamış, mesleğin her alanında çalışmış ve halen (64 yıldır) çalışan, yazıp/ çizen bir kişi olarak yaşanan olaylara her zaman dışarıdan dikkatle bakarım. Böylece olayları bağımsız yorumlamış olurum. Karikatür çizerken, köşe yazısı yazarken birincil güven kaynağım, okul dönemimde ve diğer dönemlerde okuduğum Doğu ve Batı klasiklerinden edindiğim bilgilerdir. Bu bilgi birikimiyle olayları yorumlamada bağımsız düşünceyle kendime özgürlük alanı yaratmaya çalışırım. O zaman hem ilham kaynağı bulmada hem yazıp-çizmede bir sorunla karşılaşmıyor, üstelik neşeli bir dünyada kendimi buluyorum. Yazıp-çizdiğim anlar benim en çok keyif aldığım dakikalardır.
4. Hayatınızda mesleki anlamda sizi en çok mutlu eden deneyim hangisiydi?
önerileriniz nelerdir?
Karikatür çizmeye özenen genç arkadaşlarımın önceKarikatürcülük/çizerlik yaşamımda en çok 2014 yılında likle yaşanan olayları sağlıklı yorumlayabilmeleri için Paris’te açtığım karikatür sergim sırasında mutlu ol- genel kültür konusunda birikim sahibi olmaları gerekir. dum, heyecanlandım. Sergi açtığım galeride daha önce Doğu ve Batı klasiklerini okumalılar. Türk ve dünya miDünya ve Türk karikatür sanatının en önemli sanatçı- zah dünyasını aynı yoldan tanımaları gerekir. Biz, hepilarından Turhan Selçuk’un sergi açtığını öğrenince bir miz Nasreddin Hocamızın torunlarıyız. Bu açıdan Hoheyecanlandım, pir mutlu oldum. Sergime Türk Kon- ca’nın ve diğer mizah değerlerimizin fıkralarını araştırıp solosluğu’ndan, diğer ülke elçiliklerinden, Paris sanat yorumlamalılar. Artı, Batı’da da var olan böyle değerleçevrelerinden ve bu kentte yaşayan Türklerden çok sa- rin dünyaya mizahi bakışlarını bilmekte yarar vardır, deyıda sanatseverlerin geldiğini görerek mutlu oldum. Bir rim. Mizah bilgisini artırma açısından önce Türk çizeryıl sonra Avrupa’nın, Belçika’nın, NATO’nun ve AB’nin lerin eserlerini dünden bugüne araştırıp yorumlamalı... Başkenti olarak değerlendirilen Brüksel’de dış ülkelerBu çalışmaları yaparken bir yandan da; durmadan kadeki ikinci sergimi aynı duygularla yaşadım. rikatür çizimleri yaparak, çizgide bağımsız bir kimlik 5. Son olarak; karikatür çizmeye yeni başlayanlara yaratmanın heyecanını yaşamalı.
9
ANKARALILAR VATOZFEST’TE BULUŞTU Vatoz Film tarafından düzenlenen Vatoz Fest, ‘’İyi Müzik, Özgün Tasarım’’ mottosundan yola çıkarak birçok tasarımcıyı ve müzisyeni bir araya getirdi. 14-15 Ekim’de Noxus’ta düzenlenen festivalde birbirinden farklı tasarım ürünlerinin olduğu Tasarım Pazarı kuruldu. Tasarım pazarında kartpostallardan takı tasarımına, heykellerden el yapımı tişörtlere, çantalardan defterlere kadar birçok farklı tasarımlar sanatseverlerle buluştu. Gecede sahne alan Heavy Sky, Silverliners, Bam Bam Bam, 163, Onurcan Polat, İyi, Akis, Temiz İş, Maça, Noctis, Alperen Bektaş gibi müzisyenler şarkılarıyla festivale destek oldular. Vatoz Fest’in yaratıcıları Özgür Batuhan, Mehmet Balcı ve Mustafa Gönen festivalin müzik ve yaratıcılık açısından önem taşıdığını, amaçlarının müzikseverlere iyi ve kaliteli vakit geçirebilecekleri bir etkinlik oluşturmak olduğunu vurguladılar. Vatoz Fest’in yaratıcısı Özgür Batuhan ile bu güzel etkinliğin ortaya çıkışını ve Vatoz Film’i konuştuk.
Vatoz Film’in çalışma alanları nedir? Vatoz ismi aklınıza nereden geldi? -Öncelikle vatoz isminin nereden geldiğinden bahsedeyim. Vatoz balığı okyanusta kumun hemen üzerinde yaşar yani en dipte. Bazı dönemlerde aynı yunus balıkları gibi suyun üstüne sıçradığı gözlemlenmiş. Biz de bir belgeselde bunu izlemiştik ve çok etkilendik. Vatoz’un dipten zirveye olan çıkışını kendimize benzettik ve biz de hedefimizi zirveye koyduk. Vatoz Film isimli bir prodüksiyon şirketimiz var. 3 yıldır müzik gruplarına video ve fotoğraf desteği veriyoruz. Müzik gruplarıyla turnelere gidiyoruz, klip ve canlı performans çekimleri gerçekleştiriyoruz. Geçen seneye kadar sadece Ankaralı gruplarla çalışırken bu yıl İstanbul ve çevre illerden birçok grupla çalışma imkânı bulduk. Vatoz Fest’i yapma amacınız neydi? -Çalıştığımız Ankaralı müzik gruplarıyla bir etkinlik oluşturmak istedik. Biz de Ankaralı bir prodüksiyon ekibiyiz. Birbirimize destek olmak çok önemliydi. Ankara büyük bir şehir ama aynı zevklere sahip, sanatı seven insanlar ortak bir noktada birleşiyor. Buna ek olarak tasarımcılarımızın da etkinliğe katılması ortaya güzel bir şey çıkardı. Amacımız kaliteli müzik ve özgün tasarımlarla alternatif eğlence oluşumları yaratmaktı. Noxus da böyle alternatif müzik gruplarını destekleyen bir işletme olduğu için bize de kapılarını açtılar. Buradan sponsorlarımız Noxus’a, Bizbize Stüdyo’ya, Lavarla’ya, Afratafra Medya’ya, IF Performance’a ve eksi2’ye teşekkür ederiz. Özgür Batuhan’a keyifli röportajı için teşekkür ederiz.
AYSU UĞUR
10
1970 yılının Ocak ayı temel alınarak oluşturulan ve o dönem en çok ilgi gören şarkılardan oluşan liste sizlerle. Plakların satış ve ilgi durumları Mini Lady (Fitaş Pasajı-Beyoğlu), Cümbüş (Karaköy), Tansel (Ankara), Philips (Kızılay-Ankara), Eko (Fındıkzade), Ufuk (Beyazıt), Gali (Harbiye), İstanbul Plak (Kadıköy), Çelik (Beylerbeyi), Ses (Yeşilyurt), Serap Plak (Ulus-Ankara), Zühal (Çarşıkapı) plakevlerinin aracılığıyla oluşturulduğunu da ayrıca belirtelim.
1-) Rain – Jose Feliciano (RCA) 2-) Looky Looky – Giorgio (AZ) 3-) Sugar Sugar – Archies (RCA) 4-) Kördüğüm – Hümeyra (Yonca) 5-) Come Together – Beatles (Apple) 6-) Saved By The Bell – Robin Gibb (Polydor) 7-) Artık Sevmeyeceğim – Neşe Karaböcek (Alp) 8-) Yoh Yoh – Esin Afşar (Disco) 9-) Berduş – Erol Büyükburç (Saner) 10-) Vole Vole Farandole –Nana Mouskouri (Philips) 11-) Olmaz Bu İş Olamaz – Semiramis Pekkan (Columbia) 12-) Bad Moon Rising - Creedence Clearwater Revival (Liberty) 13-) Que Je T’aime - Johnny Hallyday (Philips) 14-) Take My Heart - Engelbert Humperdinck (Decca) 15-) In The Ghetto – Elvis Presley (RCA) 16-) Je T’aime Moi Non Plus - Paul Mauriat (Philips) 17-) I Take It Back – Sandy Posey (MGM) 18-) The Man Who Knows Too Much / Without Love – Tom Jones (Decca) 19-) Duyduk Duymadık Demeyin – Özdemir Erdoğan (S. Sesi) 20-) Ağlama Değmez Hayat – Barış Manço (Sayan) 21-) Gel Şarkı Söyle – Nesrin Sipahi (Odeon) 22-) Don’t Cry Daddy / Rubberneckin – Elvis Presley (RCA) 23-) Manuella / Le Sable De L’amour – Dalida (Barclay) 24-) Suspicious Minds – Elvis Presley (RCA) 25-) Susadım Sana – Alpay (Disco) 26-) Beethoven “Für Elise” – Gershon Kingsley And The Moog (Melodi) 27-) Cuore Innamorato – Isabella Iannetti (Odeon) 28-) I’ll Never Fall In Love Again - Bobbie Gentry (Capitol) 29-) Love’s Been Good To Me – Frank Sinatra (Reprise) 30-) Love Is Blue – The Dells (Chess) Kaynak: Milliyet
Düzenleyen: UĞUR HAKAN HACIOĞLU 11
Ankararınca | EDEBİYAT
BENİ TANIMAKTA GECİKİYORSUNUZ siz ki beni tanımakta gecikiyorsunuz utançlığınız büyüyor bir duygudan taşarak sevginiz desem bir leylak büyütür koynunuzda bir duygunun bu en can alıcı sorumsuzluğundan bu okunmamış şiirlerden bu kargaşadan, kavgalardan, savaşlardan utanıyorsanız bende olan da tam olarak bu siz beni tanırsanız yeniden adlandırırsınız mevsimlerin uyumsuzluğunu gökkuşakları devşirirsiniz tek renkli çiçeklerinizden kasım patılar yeşertirsiniz ilkbaharlarda sonbaharları seviyorduysanız da sevmezsiniz beni seversiniz tereddüt etmeyin elbette ekim çiçekleri gibi kokmaz parkam umut kokar, hüzün kokar biraz da kırılgandır gökyüzüm kurak arazilere benzetirim çatlaklarını siz bunlara aldırmayın kuşlardan uçurtmalar yapmayı öğreteceğim size uyandığınızda günaydın uyuduğunuzda yanağınızın düştüğü yastık kadar yakınımdır öyle ki uzansanız kalbimi tutacak olursunuz yani kim miyim ben? durgunluk muyum dersiniz? öyle olsa, sahillerin en ücra köşelerinde bulurdunuz beni ama ben buradayım sizin gibi ben sizim siz kendinize geldiniz bana geldikçe hatırlayınız siz beni tanırsanız eksik olmaz kafeste kuşunuz bir duyguyu ezberler durursunuz heceleyerek okunan sözcükler kadar yabancı yazları hüzünlü kışları umutlu ya da yazları gibi hüzünlü olgunlaşmamış bir duygudur bu anlayacaksınız ellerimi tuttukça elleriniz uyuşur uyuşacaktır cumartesileriniz ziyan olacaktır mutlaka beni tanırsanız mutlaka kuşlarınız öğrenecektir uçmayı
MELİH TANSUĞ 13
ANKARA GRİSİ Beyaz düş taneleri gibi Lapa lapa kar yağan bir öğle üzeri.. Kim bilir üşüyen ceplerimde Hangi körpe umutlar gizli.. Ah, şurası Cebeci’de kuytu bir tren garı Kim bilir vagonlarında ne hikâyeler saklı. Kasım’da bir keskin bıçak Buz ayazında Kızılay meydanı. İçimde buz tutmuş hikâyeler, Bu şehre “Gri Şehir” derler. Caddeleri denize bakmaz ama, Yağmur bulutları gökkuşağını müjdeler. Ruhuma eşlik eder yağmurları Caddeler boyu gri gölge duvarları, Bu şehir ekmek kavgası oldum olası, Bu şehir Atamızın bize yadigârı.
SERPİL KAYA
14
“EROTİZM İÇİN PARADOKS” Merhaba Müjgân Uykusuz atlar devşiriyor geceyi Avuçlarımda kırık bir kanser parçası Parmak uçlarımdan mideme kadar yayılıyor zehir Libertango! Sanatsal bir hastalık karışmış düzenimize Tanrı’nın eteklerinde ipliğiz artık Günah boğumu kasıklarımıza dolanmış Seninle vals yapıyoruz hayata Bir sokağın yalnızlığına dönüyoruz -dışımıza Islak medeniyetler topuklarımızı kemirir Madrabazlar kendini toplumla çarpar Her bencillik biraz da dürüstlüktür Müjgân Kızamıyorum Kekik kokan halkım Kan kustukça Avuçlarımı açmaktan başka çare bırakmıyor Tanrı Biz Hiç işlenmeyecek suçların iki ortağı Sevişmelerimiz bir cahili doğurur Müjgân Öpmesini bilir fakiri bileklerinden İçimizde şahlanan putlara iman eder gece Kelimeler cinsel melodileri çağrıştırır Yetersiz kafiyelerimiz Sansürlü şiirlerinizi dansa kaldırır Bir fısıldaşmaya dönüştü şarkımız Erotizm için paradoks!
HAMDİ OĞULHAN TÜNAY
15
ASRIN ÇİRKİN KIZI GELİN OLUYOR İki ilmek ördüm beş vaktin üçünde Hava ha karardı ha kararacak Rengi öyle mayhoş günün Rengi öyle buz gibi Tepeden seyrediyorum bu alacasını şehrin Bu mahiyetin gölgesini Ben ki hiç habersiz, umarsız Asrın en çirkin kızında doğdum Hiç bilmezken ayazın lafını sözünü Kışı sazın tellerine koydum Karşımda düze çıkmaz yollar Karşımda bin neslin toprağı Ayaklarım ıslak, sokağım dar Asfaltın postu boydan boya kar Yine sürgünlerde sabah Yine yazması kör kömür güneşin Yine göğe dağlardan uzanmış ervah Ankara’dan gelincikler Yine leyla düşmüş bahara Eyvah!
GİZEM ARI
16
ÇOCUKSAMA alnımın eşiğinden aşağı kayıp giden yaralarının soyu tükenmiş bir o kadar kaydırak müptelası sırma saçlı umut benizli bir çocuk taşıyorum içimde bir yerlerde. içimde, zihnimde açın bakın; defterinden masmavi uçurtmalar kaldıran -düşük notlarave soluk soluğa sınıf atlayan -hayat olimpiyatındahep büyümeye parmak kaldıran bir çocukla uyanırım her gün ayımında. âh o çocuk çocuk… şarkılarını üfler durur diz(e)lerime neşesini akıta akıta… ve ben hep saç saça baş başayım çocukluğumla.
R’Ulaş KARAKUŞ
17
UYANIŞ Ne diyordu üstat: ‘Şairler, müezzinlerden evvel uyanmalıdır…’ İki gündür dinmeyen yağmur ve şiddetli rüzgar sebebiyle camlarda şaklayan su ve uğultu sesleriyle, gün henüz aydınlanmaya yeni meylediyorken, hafif karanlık odamda açtım gözlerimi. Aslında tek gözümü… Mahmurluğumla, ellerimle yoklayarak buldum sigara paketimi. İçinde birkaç dal sigara kalmış olmasını temenni ederek salladım paketi. Ve, o bilindik ses… Kendimi takdir ettim, birkaç dal bırakmayı akıl edebilmişim geceden. Sabah yakılan ilk sigara mühimdir, geceye yakılan son türkü gibi… Kibrit iki kez sürtündü kızıl kahve zemine. Yanmadı. Üçüncüsünde yakabildim. O halka halka çıkan ilk dumanla, odaya yayılan koku babamı hatırlattı bana. Zaten sigara kokusu daima babamı hatırlatır bana. Her sabah onu hatırlayarak uyanacağım gerçeği, bir ömür yakamda duracak. Aynı onun tuttuğu gibi tutuyorum sigarayı da, baş ve işaret parmaklarımın arasında, kalem gibi… Kalktım, kahvaltısını kendi hazırlayan adamların hüznüyle mutfağa yöneldim. Önce uyku sersemliği nedeniyle birkaç tur attım buzdolabının çevresinde. Yiyecek tek parça bayat ekmek bile bulamadım. Sonra çay demlemek istedi içimdeki diğer ben. Demledim… Elime, üstünde ‘Yaşa Kemal Paşa’ yazan çay bardağımı aldım ve odama geldim. Her sabah aksatmadan, hep aynı saatte oturduğum sandalyeme oturup, mesaime başladım. Hazırdım. Açtım dünden kalan şiir yarımlarını. Başladım çalışmaya. …ne diyordu üstat: ‘İlk dize tanrıdandır. Gerisi, matematik becerisi!’
VEYSEL OĞULCAN TÜNAY
18
ÂH Yine beyazları çekmişsin üstüne Havan ayaz, kaldırımların buz tutmuş Sokak lambalarına tutunuyorum, ışıl ışıl... Toparlanmış gidiyorken senden, Hatta koşuyorken dört nala Kalbimde bir yer bıraktın, hâlâ sıcak... Eksileri gösteren termometrene aykırı Âh Ankara... Zifiri karanlığında kenara çökmüş, Göğüne söylenmemiş kelimeler asıyorum Üstüme yağıyorsun Ankara... Çaresi bile ayrı derttir, Soğuğunda gönül yangınının... Ve sen... Hasretleri biriktiriyorsun kuytunda... Âh Ankara... Kıyın olsa, denizleri taşıracak hasretler... El değmemiş sevgilere yuvadır için... Sığan kadarını bıraktım avuçlarına Gülümse Ankara...
NURBAHAR YILDIZ
19
ADI SONSUZUN Saçların uzun ve pürüzsüz siyah Dudaklarının kıvrımı keyifli Ansızın bir gün ışığı avuçlarında sahipli Ve yokuş yukarı çıkan su kalpte Seni söylüyor tüm kelimeler Fısıldadığın yerde Gözlerin alabildiğine yıldız kümesi Ardı okyanus ve köpük Ansızın düşen bir çiy İpeğinde yapraklarının Tarifsiz bir eylem aşk Adı sonsuzun
ŞERİF TEZGÖRENLER
20
VİŞNE ayağımın altında şehir karanlığı var durup durup yağan bir orman yeşilliği kedi inceliğinde geçti önümden bütün gezegenler ilk önce gri bir meydan geçti sonra şeftali büyüklüğünde kokular portakal ağaçlarında intihar mektupları yaramdan kurtulan kabuk ölüleri zaman gözlerinin büyüklüğü hürriyet dudaklarının ıslaklığı cumhuriyet aşınmış zaman örgüleri tel tel kopuyor anne diyorum; etimin altından turunç nehirler akar bilmezsin sen toprak kokuyor memleketin göğsü ki yağmur ıslatıyor ölüleri sonra kan sızıyor şakağıma kan vişneçürüğü akşam ezanı
CAN KILINÇ
21
sevdAnkara Karşı kaldırımda bağdaş kurarak izliyorum seni sağ kanadından sola doğru diyagonal bir mucize oluyor bu. Şiddetli ayaz yanığıma rağmen balkonunun altından ense köküne deyin serenat icra ediyorum Memur Bey. Bırakın kıskançlık kullara mahsus kalsın. Arşiv kayıtlarınıza göre olası göç alacak bölgeler, Bir-Kalbimin Güneydoğusu İki-Ankara şeklinde sıralanmış. İşin aslı benim de yerim yurdum kalmadı parasız yatılı okuldan da atıldım sesinden sokağa atıldığım gibi. Ruhum ülkenin başkentinden taşraya Tetkik-i Mezalim üyeleri arasında iltica eder. Bu asırda yoksulluk aşktan daha gerçekçi desem ki parmak uçlarım paçası ıslak imzamdır ve gazete kupürlerinden elmacık kemiklerine nasıl terfi alır? Hep bir ağızdan el cevap: Küresel ısınma hareketleriyle mevkiinde tutunamazsın, yalnızca Allah kalpleri birbirine ısındırandır. Şimdi kızılca bir kıyamet kopartırım dalından sonbahar çekirdekleri taze çekilmiştir değirmende ve sen karanfil sokağından göğsüme giden bir metrodasındır birdenbire böyle mümkün olur yüreğimi ellemen. Yaramaz bir çocukluk geçirmeme rağmen seviyorsan beni sarıl bana ve yeniden hayata geleyim annemin kolları gibi kollarında. Annemin ve senin tedrisatından mezun olmamın ahirinde diplomalarımın bir işlevi olur Allah katında. İşte ben şimdi günahsız sayılırım son nüfus sayımında bereket ki dünya bir günahkârın sevdasına kurban gitmez bu kez. Sınıf huzurunda cezası kesilir yalnızlığımın yirmi dört kez ağırlaştırılmış müebbet verdi Hâkim Bey yaşadığım her bir senenin yüzü suyu hürmetine. Bilmiyor ki ben Ankara’yım, kafa tutarım cebren ve hileyle kalbimi zapt etmeye çalışan tüm işgal kuvvetlerine.
MUSTAFA SARP PAKER 22
KENDİM GİBİ Arıyorum seni küçük Dehlizlerinde gri bi’ kentin Unutulmaya yüz tutmuş Yüzükoyun yatan yırtık Çarpık, anlık anımsamalarla Oysa karalıyorum adını Gördüğüm sokak tabelasından Haykırıyorum Küfürler tükürüyorum Ve haykırıyorum avazım çıktığınca Her anı anımsanmaz! Oysa arıyorum seni küçük Anımsıyorum her sahnesini Eski bir film gibi Unutulmuş bir din gibi kendim gibi...
ALİ TONUÇ
23
OYSA Saçındaki sarılıkta Bir Kuş Taşıyorsun Boynunda Bir kuş. / Oysa ben Kuşları soğuk ve Ölü bilirdim. Sen yaşıyorsun.
VOLKAN ŞENGEL
24
BİRDENBİRE Ey huzurun su misali aktığı duru ırmaklar, Yıkayın bedenimi de kirim pasım kalmasın. Bir elbise giydirin ki bana üzerimde olsun yoncalar, Uzanayım kıyınıza da derdim tasam kalmasın. Gür meşeye salıncak kuracağım sarmaşıklardan, Gözlerimi kapatıp bulutlara değeceğim. Koşacağım çocuksu vur telaşla ağaçların arasından, Bir yamaca oturup kuşları seyredeceğim. Yalnızlık yok biliyorum, bülbüller fısıldadı kulaklarıma, Ateş böcekleri ışık demetleri sunacak her gece karanlığıma. Umuttan tütsü yaptım, kıskandırır çiçekleri kokusu ile, Sabahları kalkacağım artık en içten tebessümümle...
KEMAL SAYAR
25
BAYKUŞLAR DA ÖLÜR KALBİMİZDE her gidiş içimde oyuklar açar paslı prangalar ayak bileklerimde bilenir gün yüzü görmemiş zülüflerin arasına gizlenmiştir aşk al aklımı, kuş besle, düş kur, ağaç dik, çiçek ek, gittiğin sokaklar sencileyin şenlensin dağıt zülüflerini ver ateşe, yakarken pişirsin aşk seni için için yandığım göğüs kafesimde sesin yankılanır küllenirken zaman ağrılarımın gamzesinde sev ama yalın sev dinledim ruhundaki müziği, aklım yitti ben bir sığınak, dingin bir liman ararken fırtınalar içinde buldum kendimi kalbimin ses tellerine dokunurken notalar öğrendim ki bir kez daha hüzündür aşk kara kışta bahar tadıdır, gizildir aşk birazcık Yasmin Levy’den “yo en la prizion” dur aşk birazcık Fahri Kayahan’dan “ayrılık ateşten ok”, birazcık Veysel’dir “güzelliğin on para etmez şu bendeki aşk olmasa” dır ruhum depremlere gebeyken birazcık sen birazcık bendir aşk. al aklımı, çıkalım sokağa, üleştir ruhunu benimle çocuk tarafımız hiç büyümesin değerken ellerimiz birbirine uzayan karanlık ırmaklarda ayinlere katılalım su yıkasın bizi, ruhumuzu, arınalım benlikten özlem denilen korkunç yalnızlığımla ağır ağır hesaplaşırken kendimle seni severken papatyalar gecenin ilk ışıkları ile boyun büker kendi yalnızlığına heybesinde mavzer taşıyan atlılar zamanın söküğü gibi dikilirken ömrümüze ay ışığında türküler söyleriz usulca, namlunun karanlığına biraz şiir, biraz öykü, biraz müzik doldur yüreğime senden başka kim anlatabilir ateş böceklerinin hikayesini ışığı görmezse, baykuşlar da ölür kalbimizde çiçekler de...
İBRAHİM YILMAZ 26
Kıyafet ve aksesuarların en pratik, güvenilir kazançlı alış ve satış deneyimiyle ikinci el algınızı değiştirmeye hazır mısınız? Tarz2 ile tanışın. www.tarz2.com Sitemize üye olun, ücretsiz satış kitinizi isteyin, kullanılabilir durumda olan (Yırtığı, söküğü, lekesi vb. olmayan) kıyafet, çanta, ayakkabı ve aksesuarlarınızı Tarz2 ile satın, hem gardırobunuzu ferahlatın hem de kazanç sağlayın. @tarz2com @tarz2com @tarz2com 0 (850) 302 0912