Görüş Dijitalleşme Demokratikleşme için
Araç Olabilir mi?
Sayfa 7
Haber ARKIMEET
Pecha Kucha Night’ta Kimler Olacak?
Sayfa 30
Kimimiz Sim City’de geleceğin kentlerini tasarladığımızdan Japonca “ fiskos” anlamına gelen Pecha Kucha, her bir slaytın 20 saniyede anlatılmaya çalışıldığı, alaylı plancı, kimimiz Sims’te kendi evimizi tasarladığımızdan toplam 400 saniyede 20 slayttan oluşan bir sunum tekniği. Pecha Kucha etkinliği, slaytların çocukluğumuzda mimar ve ergenliğimizde sosyal ilişkilerde hızla akmasıyla konuşmacıları zorlarken, izleyicilere keyifli dakikalar yaşatıyor. uzman olduk.
KASIM 2014
Etkinlik özel yayınıdır ÜCRETSİZDİR
Görüyorum ve Arttırıyorum! Çok yakın geçmişte tartışılan kavramlar bugün karşılığını bulamıyor. Sınırları aşıp küreselleştik; kazandık mı yoksa kaybettik mi? Sosyal medya ile “sosyalleştik” mi yoksa! Peki ya tüm bunlar kentleri, binaları, kullandığımız ürünleri nasıl değiştiriyor? Önümüzdeki bir iki yılı bile öngöremezken bu belirsizlik ortamı tasarımcıları nasıl etkiliyor? Bu algı ortamının kentlerin gelişmesindeki belirleyici gücü ne? Mimarlık bu hızlı ve inovatif süreç içinde kendisine nasıl yön çizecek? Tasarımcılar mevcut ortamı bir fırsat ve trend olarak değerlendirebilecek mi? Ve en önemlisi insanlığı ve çevreyi nasıl bir gelecek bekliyor... Bulanık bu süreçte belirginleşen bazı detaylar da var. Gelişen teknoloji ile birlikte tasarımın daha katılım odaklı bir sürece dönüştüğü argümanı, uygulamalar ve stratejilere dayanan tasarım pratiklerinin artışını açıklar nitelikte. Bu süreci iyi anlayabilmek adına bugünlerde hayatımızı hızla değiştiren ya da değiştirme potansiyeli
Yarım Asırdır Dünyadan Haberiniz Olmasa Sayfa 12 Geleceği Nasıl Hayal Ederdiniz? Akbilimi Kendim Aldım Tek Başıma Kendim Taktım! Arkitera Ödülleri 2013’te Neler Oldu?
Kentsel Tarımla Ne Üretmeli? Sadece Marul mu? Londra’daki EcoLogicStudio tasarımcıları, kentsel tarım konusunda, balkonlarda yetiştirilen domates salatalıklardan daha farklı yaklaşımlara gidilmesini gerektiğine inanıyor ve su yosunu yetiştirilebilen yapay sistemler üzerinde çalışıyor. Atölyenin kurucusu Marco Poletto, “Su yosunları vahşi ortamda olduğu kadar
kentsel çevrelerde de bulunuyor. Yine de değerli ya da tasarlanıp, işlenip sonra da toplanabilecek bir kentsel katman olarak görülmüyorlar. Bu katmanı işleyen bir hale getirmenin, bize kentsel çevrede üretilip kullanılabilecek enerji, yiyecek, hatta tıbbi ürün sayısında büyük bir artış sağlayabileceğine inanıyoruz.” diyor. Sayfa 6
Sayfa 14
Sayfa 20
olan bazı kavram ve teknolojileri mercek altına alarak başlayalım.
Paylaşım Ekonomisi #SharingEconomy
etkinliğidir event event
Zamanla değişen ekonomik şartların ve gelişen internet teknolojisinin sonuhizmetidir cunda oluşmaya başlamış bir kavram. service Ekonomik krizin zirve yapıp toplumu sarstığı anlar olsa da, dünyada genele yayılmış bir ekonomik kriz ortamı hakim. Bu ortam insanları ister istemez kapitalist sistemin getirdiği ihtiyacından fazla tüketme düşüncesinden uzaklaşıp tekrar kullanma, beraber kullanma fikirlerine itmeye başlamıştır. Paylaşım ekonomisi kavramıyla bir anlamda kapitalist düzenden kaçmak isteyerek kurulmuş şirketlerin bugünkü ve gelecek yıllarda beklenen piyasa değerleri düşünülünce, ister istemez yine sistemin bir parçası oldukları düşünüledebilir. Buna rağmen değişen şartlar ve teknolojiyle, paylaşım ekonomisi hem tasarruf etmek için bir yöntem hem de kiralayarak paylaşabildiğiniz zamanlarda para kazanmak için bir yöntem olmuştur. Sayfa 2
Karbon “0”lıyoruz! ARKIMEET 2014 hazırlık çalışmaları sırasında oluşan ve etkinlik süresince oluşacak karbon ayak izini hesaplıyor ve aynı miktarı, yenilenebilir enerjiye yatırım yapan firmalardan karbon kredisi olarak satın alıyoruz. Karbon ayak izi hesaplanırken, konuşmacıların ve katılımcıların etkinliğe ulaşımları ve konaklamalarından, etkinlik için üretilen her türlü malzemeye, etkinlik sırasında tüketilecek yiyeceklerin hazırlık sürecine kadar, karbon salınımı yapan her türlü eylem ayrı ayrı göz önünde bulunduruluyor.
2
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Görüyorum ve Arttırıyorum! Çok yakın geçmişte tartışılan kavramlar bugün karşılığını bulamıyor. Sınırları aşıp küreselleştik; kazandık mı yoksa kaybettik mi? Sosyal medya ile “sosyalleştik” mi yoksa! Peki ya tüm bunlar kentleri, binaları, kullandığımız ürünleri nasıl değiştiriyor?
Yazan: ÖMER YILMAZ Önümüzdeki bir iki yılı bile öngöremezken bu belirsizlik ortamı tasarımcıları nasıl etkiliyor? Bu algı ortamının kentlerin gelişmesindeki belirleyici gücü ne? Mimarlık bu hızlı ve inovatif süreç içinde kendisine nasıl yön çizecek? Tasarımcılar mevcut ortamı bir fırsat ve trend olarak değerlendirebilecek mi? Ve en önemlisi insanlığı ve çevreyi nasıl bir gelecek bekliyor... Bulanık bu süreçte belirginleşen bazı detaylar da var. Gelişen teknoloji ile birlikte tasarımın daha katılım odaklı bir sürece dönüştüğü argümanı, uygulamalar ve stratejilere dayanan tasarım pratiklerinin artışını açıklar nitelikte. Bu süreci iyi anlayabilmek adına bugünlerde hayatımızı hızla değiştiren ya da değiştirme potansiyeli olan bazı kavram ve teknolojileri mercek altına alarak başlayalım.
Paylaşım Ekonomisi #SharingEconomy
Zamanla değişen ekonomik şartların ve gelişen internet teknolojisinin sonucunda oluşmaya başlamış bir kavram. Ekonomik krizin zirve yapıp toplumu sarstığı anlar olsa da, dünyada genele yayılmış bir ekonomik kriz ortamı hakim. Bu ortam insanları ister istemez kapitalist sistemin getirdiği ihtiyacından fazla tüketme düşüncesinden uzaklaşıp tekrar kullanma, beraber kullanma fikirlerine itmeye başlamıştır. Paylaşım ekonomisi kavramıyla bir anlamda kapitalist düzenden kaçmak isteyerek kurulmuş şirketlerin bugünkü ve gelecek yıllarda beklenen piyasa değerleri düşünülünce, ister istemez yine sistemin bir parçası oldukları düşünüledebilir. Buna rağmen değişen şartlar ve teknolojiyle, paylaşım ekonomisi hem tasarruf etmek için bir yöntem hem de kiralayarak paylaşabildiğiniz zamanlarda para kazanmak için bir yöntem olmuştur.
Ev Paylaşımı
Airbnb, Housetrip, 9flats, Wimdu gibi sitelerin ev paylaşımı konusunda benzer amaçları var. Otellere alternatif olan bu sitelerde, çoğu zaman bütün evi bazen de sadece evin bir odasını kiralayabiliyorsunuz. Böylece isteklerinize ve fiyat aralığınıza uygun bir yer bulmak kolaylaşırıyor. Kullanmadığınız zamanlarda evinizi siz de site üzerinden kiralayarak para kazanabiliyorsunuz. Güvenirlilik konusunda ise farklı yaklaşımlar var, kullanıcı yorumlarıyla, sosyal ağlardaki bilgilerinizle güvenirlilik kazanıyor, güvenilirliği sorgulayabiliyorsunuz. Couchsurfing ise evinizi açıp, kanepenizde tanımadığınız birini ücretsiz ağırladığınız yeni nesil sosyalleşme ve yardımlaşma şekli. Taraflar arasında mutual sayılabilecek bir ilişki var, iki taraf da yeni insanlarla tanışıp, kültür alışverişinde bulunup bir sonraki konaklamaları ya da ağırlamaları için güvenilirlik kazanıyor. Ücretsiz olduğu için, birçok insan için seyahat kolaylaşıyor.
Araç Paylaşımı
Bla Bla Car, Go Car Share, Ride Joy gibi araç paylaşımı yaptığınız, yolculuğunuzun masraflarınızı düşürdüğünüz, sosyalleştiğiniz bu yöntemle, çoğunluğunu Sahibi Arkitera Mimarlık Merkezi Editörler Fulya Aksu Bahar Bayhan Başak Çelik Derya Gürsel
Özüm İtez Nilüfer Karakoç İlknur Sudaş Damla Özgü Yıldız Grafik Tasarım Fırat Seymen
Pazarlama Yöneticisi Burcu Göncüoğlu Satış Cüheyda Başık Mehmet Eriş Bengü Gökçe
Yayın İdare Merkezi Arkitera Mimarlık Merkezi Cemil Topuzlu Cad. İş Bankası Blokları A8 Dalyan 34726 Kadıköy İstanbul - Türkiye T: +90 216 355 07 22 F: +90 212 310 29 05
sadece sürücelerden oluşan arabaların oluşturduğu trafiği azaltıp, çevreci bir yaklaşım da izliyorsunuz ve herkes kazanmış oluyor. LEED’in sürdürülebilir yeşil bina sertifikasını alabilmek için oluşturulmuş puan sisteminde, bu tarz araba paylaşımı için ayrılan park alanları, artı puan olarak sayılıyor. Arabası olmayanlar için ise toplu taşımaya alternatif bir ulaşım çözümü oluyor. Monkey Parking gibi uygulamalarda ise park yeri arayanlar ve park yerini boşaltacaklar arasında bir bilgi paylaşım ağı kurararak zaman ve paradan tasarruf sağlıyor. Side Car, Lyft, Uber gibi uygulamalar taksilere alternatif olarak, sürücülerin kendi arabalarıyla ve kendi fiyatlandırmalarıyla para kazanabildiği, kullanıcıların da kendilerine yakın olan araçlardan isteklerine göre seçim yapabildiği bir sistem. Relay Rides, Get Around, sahip olduğunuz arabayı kiralayıp para kazanabildiğiniz sitelerden bir kaçı. Arabanızı sadece işe gidip gelirken kullanıyorsanız haftasonları için, ya da arabasız çıktığınız tatil süresince kiralamanız size alternatif gelir kaynağı olabilir. Paylaşım ekonomisi sadece ev veya araba paylaşımından oluşmuyor. Kıyafet takasından, 3 boyutlu yazıcıların paylaşıldığı ağlara kadar farklı türleri de var.
İnternet Erişimi
Ahumanright.org’a göre 4,6 milyar kişi, yani dünyanın %68’i internetsiz yaşıyor. Peki internet erişimi bir hak değil mi? İnternet erişimi sadece insanların fırsatlara daha kolay ulaşmasını sağlamaz, aynı zamanda yeni fırsatlar da oluşturur. Ekonomiyi büyük ölçüde geliştirir, demokrasi kavramının daha iyi öğrenilmesi, uçsuz bucaksız bir bilgi kaynağı. İnternet iletişim demek. İnternet erişimiyle, Baskı Portakal Basım Huzur Mh. Tomurcuk Sk. No: 5/1 4. Levent - Şişli / İstanbul T: +90 212 332 28 01 F: +90 212 332 02 08 Basım Tarihi Kasım 2014
Ücretsizdir
www.arkimeet.com arkimeet@arkitera.com
ARKIMEET Gazetesi’nde yayınlanan yazılardan alıntı yapmak kaynak belirtmek koşuluyla serbesttir.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor dünyanın en iyi doktorları yüzlerce kilometre uzaktan bir hastalığa tanı koyabilir. Afet anında gönderilen yardımlar için iyi iletişim kurulmadığında, kaynaklar boş yere harcanıp verimlilik düşüyor, sağlık ve güvenlik riske atılıyor.
Sanal gerçeklik yaratmak için tasarlanmış başlıklar ise, başta oyun sektörü için geliştiriliyor. Geniş görüş açıları, hareket sensörleriyle kendinizi mümkün olduğunca mekanın içinde hissetmenizi sağlıyor.
internet.org ve ahumanright.org internet erişiminin bir hak olduğunu düşünüyor ve dünya üstündeki herkesin internete erişebilmesi için çalışıyor. ahumanright. org bunu bir uydu alarak, ya da var olup da kullanılmayan sistemleri tekrar konumlandırarak başarmaya çalışırken. internet.org ise internetin maliyetini nasıl düşürürüz sorusuna cevap arayarak, çeşitli teknolojileri araştırıp geliştiriyor. Gökyüzünde sürekli uçan Drone’lardan internet erişimi olmayan yerlere kablosuz teknojilerle yayın yapılması bu yaratıcı çözümlerden.
Akıllı Saatler (Smart Watch)
3
Akıllı telefonlarla uyumlu tasarlanan saatlerle, telefonun önemli uygulamaları saattin ekranından takip edilebiliyor. Gelen aramaların, mesajların, maillerin önizlemeleri, hava durumu takipi, sesli arama özelliğiyle ara motorlarında arama yapabilme ya da navigasyon yardımı alabilme gibi özellikleri var. Toplantı, hatırlatma bildirimlerini görüntülüyor ve sesli olarak yeni hatırlatma, not girebiliyorsunuz. Nabız monitörlerleme özellikleri olanlar da var.
Ev Otomasyonu #ConnectedHome
Yeni akıllı ev sistemleri, evinizin güvenlik sistemini, ışıklarınızı ya da elektronik ev aletlerinizi açıp kapamayı, ısıtma sisteminizi ayarlamayı, müzik sisteminizi kontrol etmeyi bir tablet ya da akıllı telefonunuza taşıyarak yaşamınızı kolaylaştırmanın dışında, enerjiyi daha verimli kullanıp tasarruf etmenizi de sağlıyor. Kişilerin alışkanlıklarını kaydederek, evi tercih edildiği gibi, otomatik olarak kontrol edebiliyor.
Hareket Kontrol Cihazları
Hareket sensörleri çok uzun zamandır hayatımızın her yerinde, otomatik kapılardan, tuvaletlerdeki el kurutma makinelerine kadar. Peki, hareket sensörleri günümüz teknolojisiyle birleşince hangi noktaya geldi? Artık kullanıcının en hassas haraketlerini bile takip edebilen cihazlar, elektronik aletleri, ilgili yazılımları, hiçbir şeye dokunmadan sadece hareketlerimizle kontrol etmenizi sağlıyor. Bu da oyun oynarken sanal gerçekliğin kalitesini artıyor, ya da birçok açıdan hayatımızı kolaylaştırabiliyor. 3 boyutlu bir yaklaşım kullanarak programları kontrol edilebilmek, tasarım yapmak için de bir fırsat. Tasarım 2 boyuta indirgenmediği için daha doğal bir tasarım süreci yaratıyor. Gözlerin hareketini inceleyerek, nereye bakıldığı, göz kırpılması gibi farklı durumları algılayabilen sensörler sayesinde, bakışlarla da elektronik aletler kontrol edilebiliyor.
3 Boyutlu Yazıcılar
İlk 3D yazıcılar bundan 30 yıl önce üretilmesine rağmen, son yıllara kadar bu kadar hayatımıza girip gerçek olmamıştı. Eskiden ulaşılması zor, hantal, pahalı, verimsiz ve yavaş olan bu 30 yıllık teknoloji, şimdi neredeyse ayakkabı kutusu boyutunda, satın alınabilir fiyatıyla evlerimize giriyor. 3 boyutlu tarama yapabileceğiniz yan ürünleriyle, taradığınız bir cismi isteğinize göre yeniden şekillendirip tekrar üretebiliyorsunuz. Sağlık alanında, 3 boyutlu baskılama yöntemi ile protezler, yapay insan kemiği, hatta yapay insan derisi bile üretildi. Yaraları onarmak için direkt insan bedeni üstüne 3 boyutlu baskılama yapılan prototipler var. Organ nakli için yeterli organ olmaması, nakil teknolojisi ne kadar gelişmiş olursa olsun bi kısıtlama yaratıyor. Hala deneme aşamasında olsa da, organlar da 3boyutlu baskı yöntemiyle üretilmeye başladı. İnsanın kendi organından alınan hücreler çoğaltılarak, malzeme olarak kullanılıyor, böylece kişiye özel uyumlu yeni organ üretilmiş oluyor.
Giyilebilir hareket sensörlerinden bazıları farklı hareketlerde farklı kaslarımızı kullandığımız için, kas hareketlerini sınıflandırarak kontrole izin veriyor. Basit bir hareket sensörlü bileklik farklı teknolojilerle birleşince, kişiye özel kalp ritmine göre kimlik tanımlaması yapıp, çevredeki elektronikleri sadece sizin kontrol edebileceğiniz güvenli yöntemler yaratabiliyor.
Peki mimarlık için 3 boyutlu yazıcılar ne demek? 3 boyutlu baskılama yöntemiyle bina yapmak istiyorsanız, sadece daha büyük 3 boyutlu yazıcılar üretmeniz her zaman yeterli değil. 3 boyutlu baskılama yöntemiyle deneysel yapılar yapılmaya başlandı, ama harcanan para zaman gibi paremetreler üzerinden yapı yöntemi olarak ne kadar verimli olduğu tartışılıyor. Bu yöntem hangi eksiklikleri karşılamalı ki 3 boyutlu yazıcılarla evler üretmek mantıklı olsun? Bir yapıyı 3 boyutlu baskılama yöntemi ile yapmak her zaman daha maliyetli değil. Yapının şekli ne kadar karmaşıklaşırsa, geleneksel yöntemle yapım maliyeti de o kadar artıyor. Ama 3 boyutlu yazıcılar için basit ya da karmaşık bir şekli yapmanın farkı yok. İnşaat atıklarının malzeme girdisi olarak kullanıldığı, 3 boyutlu yazıcıyla prefabrike parçalarının üretilip birleştirildiği yapılar yapılıyor. Bu sürdürülebilirlik için de büyük bir adım. Ya da gelişmiş yazıcılar, malzemenin yoğunluğunu ayarlayarak, kemiğin yapısı gibi dıştan içe yoğunluğu azalan yapı elemanları üretilebiliyor. Bu da malzemenin en sağlam olabilecek formuyla kullanılabilirliği demek oluyor. Yeni teknolojik gelişmeler, zaman ya da çevre şartlarıyla etkileşebilen malzemelerle, 3 boyutlu baskı teknolojisinin birleştirildiği, 4 boyutlu baskı olarak adlandırılan farklı sistemlerin de yavaştan hayatımıza girmesine izin veriyor. Şartlara göre büyüyüp küçülebilen, rijitliği değişebilen elemanlar üretebilmek 3 boyutlu yazıcıların da paylaşım ekonomisi kavramına dahil edildiği bilgi ağları kurulmuş. Yazıcınızı başkalarıyla paylaşabiliyorsunuz, ya da yakınınızda 3 boyutlu yazıcısı olup paylaşmak isteyen birini kolaylıkla bulabiliyorsunuz. 3 boyutlu yazıcıların sunduğu kendin tasarla, kendin yap kavramı, mimarları nasıl bir konumda bırakıyor? Eğer herkes kendi evini tasarlayıp üretebilirse, mimar olmanın anlamı değişecek mi?
Giyilebilir Cihazlar #WearableTech Sağlık-Fitness Bileklikleri (Fitness Band)
Kalp atış hızına göre stres ve uyku düzeninizi analiz edebilen bu cihazlar, gün içinde ya da spor yaparken ne kadar kalori harcandığını hesaplayabiliyor. Daha kaliteli bir yaşam sürebilmenizi hedefliyorlar. Gönderdiği sinyallerle kanınızı analiz edebilenleri ise aldığınız kaloriyi hesaplayıp, kan basıncınızı ölçebiliyor. Bu ürünlerin hepsi şimdilik kendilerinden daha akıllı bir cihaza ihtiyaç duyuyor.
Akıllı Gözlükler (Smart Glasses)
Akıllı telefonla yapılabilen çoğu şey, gözlerimizin önüne geliyor. Ses ile kontrol edebildiğiniz gözlükler ellerinizi kullanmadan aldığınız navigasyon, arama motoru gibi yardımları gözlerinizin önüne getiriyor. Gelen mesajları görüntüleyip, cevap verebilir, müziklerinizi kontrol edip, elleriniz doluyken fotoğraf veya video çekebilirsiniz. Benzer bir ürün olan motosiklet kaskları da akıllı gözlüklerin kaska entegre edilmiş hali denebilir. Sürücünün güvenliği düşünülerek, kaskın içinden arkayı görmek gibi farklı özellikler de eklenmiş.
İnsansız Hava Araçları #Drone
İnsansız hava araçları denildiğinde, askeri alanda kullanımı dışında bir şey düşünmekte zorlanıyoruz ama hava araçlarının potansiyeli çok daha fazla. Yaratılan yeni kullanım alanlarıyla, kötü imajından kurtulup tekrar hayatımıza giriyor. Tarım, eğlence dünyası, kargo gibi alanlar için tekrar tasarlanmış cihazlar var. Hava araçlarına yerleştirilen yüksek kalite kameralarla tarım alanlarının analizini, ya da film çekimlerini kolaylaştırıyor. Gps takip sistemiyle, kullanıcısını takip edip video kaydedebildiği örnekleri özellikle sporcular tarafından kullanılabiliyor. Kargo teslim sektörünün insansız hava araçlarını kullanarak geliştirdiği kargo sistemiyle, 1-2 günlük kargo süresine alternatif yarım saatlik bir süre içinde, neredeyse anında teslim diye adlandırılabilecek, yeni bir sürecin çalışmaları yapılıyor.
Hayvan Bakımı
Gelişen teknolojiyle, insan sağlığını gözlemleyebilen cihazlardan sonra evcil hayvanların konforu için de cihazlar üretilmeye başlandı. Özel tasmalardaki sensörler yardımıyla evcil hayvanların aktivite düzenleri kontrol edilebiliyor. gps takip sistemleriyle kaybolmaların önüne geçilebiliyor. Akıllı ev sistemleriyle uyumlu cihazlar, evcil hayvanınızı beslenme çizelgesine göre otomatik olarak besleyerek, sizi bilgilendirebiliyor. Programlanabilen gelişmiş evcil hayvan kapıları istediğiniz sadece istediğiniz hayvanın kapıyı kullanmasına izin veriyor. Köpekleri yalnız kaldıkları zamanlarda da eğitmek ve eğlendirmek için tasarlanmış akıllı aletler de var. Uygulamaların genel özelliği ise arayüzleriyle yalnızlaşan toplumda, kendiliğinden gelişebilecek arkadaşlıklar vadetmesi.
Bulanık bu süreçte belirginleşen bazı detaylar da var. Gelişen teknoloji ile birlikte tasarımın daha katılım odaklı bir sürece dönüştüğü argümanı, uygulamalar ve stratejilere dayanan tasarım pratiklerinin artışını açıklar nitelikte.
4
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
PLAYA DE PALMA 2008, Mallorca, İspanya
MADRID RIO, 2006-2011, Madrid, İspanya
GOVERNORS ISLAND: PHASE 2 THE HILLS, 2007-2015, New York, ABD
PARK PERGOLA - MÁXIMAPARK, 2009-devam ediyor, Vleuten, de Meern, Hollanda
TORONTO CENTRAL WATERFRONT, 2006, Toronto, Kanada
GUANGZHOU HUADI SÜRDÜRÜLEBİLİR MASTER PLANI, 2012, Liwan, Guangzhou, Çin
West 8’in Ortaklarından Martin Biewenga Delft’te Kentsel Tasarım üzerine Master yapan, West 8’in ortaklarından Martin Biewenga 2003’ten beri West 8’in büyük ölçekli projelerinde, proje yöneticisi olarak çalışıyor. Birçok üniversitede eğitmen olarak da görev alan Biewenga, Tokyo Üniversitesi, Mexico City Üniversitesi ve Oxford gibi üniversitelerde de dersler verdi.
Martin Biewenga ARKIMEET 2014’te
Kentsel tasarımının bugünkü durumuna kısa bir bakıştan sonra, yeni sosyal etkileşim biçimlerinin kentsel mekanları nasıl dönüştürdüğü, teknoloji mimarlık ilişkisiyle beraber kentsel tasarımın geleceği üzerine fikirlerini ARKIMEET 2014’te paylaşacak.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor gin kesimi Elysium isimli insan yapımı bir uzay istasyonuna taşınıyor, geri kalan nufus ise uçsuz bucaksız yapılaşmış, kirlenmiş şehirlerden oluşan yeryüzünde yaşıyor. Filmde iç mekanlarda ise uyum aranmaksızın sadece ihtiyaca dayalı, eski mobilyalar var.
5
pencerelere takılmış gibi duran vale hizmetleri gibi. Gökyüzündeki yoğun araba trafiğine ek olarak, restoranların araba servisleri de yapıların üst katlarına taşınmış.
Bay Hiçkimse / Mr. Nobody (2009)
2092 yılında New York, artık yeni adıyla “New New York”. Şehrin kendisi gibi iç mekanlar da olduça aydınlık, şehirdeki açık gri hava iç mekanlarda mümkün olduğunca sade ve beyaz.
Bizi “Yersiz” Sehirler mi Bekliyor? Yazan: BAŞAK ÇELİK Dünya nufusunun %50’den fazlası şehirlerde yaşıyor. 2050 olmadan bu oranın %70 olması bekleniyor. Peki aşırı şehirleşme ve beklenen bu yoğunluk artışıyla geleceğimizin şehirleri nasıl olacak? Gelecek tahminleri her zaman popüler bir konu oldu. Filmler hayatımıza girdikten sonra, gelecek tahminlerinin filmler üzerinden yapılmaya başlaması da çok uzun sürmedi. Son dönemlerde bilim kurgu filmlerini izleyen çoğu izleyici teknolojinin ne kadar gelişeceğinin, robotların, yapay zekanın, uçan arabaların izlerini arıyor. Peki bilim kurgu filmleri geleceği hayal ederken mimarlığı, şehirleri, şehirdeki hayatı nasıl hayal ediyor?
Oblivion (2013) Aşk - Her (2013)
Filmin hangi yılda geçtiğini bilmesek de Spike Jonze (filmin yazar ve yönetmeni), filmi zamansız olduğunu ve yakın gelecekte geçtiğini söylüyor. Günümüzden çok da farklı görünmeyen şehirde asıl dikkat çeken yapılar değil. Alıştığımız yoğun şehir sesi yerine filme daha sakin bir arka plan sesi hakim. Aynı şekilde gelecekten beklediğimiz nufustaki yoğunluk yerine, daha az insan, daha fazla sakinlik var. Şehirde hayat ise bazı açılardan günümüze benzese de, filmde acele eden, işe yetişmeye çalışan birini görmek zor.
2077’de geçen filmde, Ay’da oluşan hasardan sonra ortaya çıkan deprem, tsunami gibi doğal afet zinciriyle dünya nufusunun neredeyse tamamını ve mimarisini kaybeder. Filmde harabe olmayan tek yapı ise yeryüzünden kilometrelerce yükseklikte, 2 kişi için tasarlanmış, kendi havaalanı olan bir konut.
Son Umut / Children of Men (2006)
2027 yılında geçen film de, şehirlerde kaos hakim. İnsanlardaki boşvermişlik duygusuyla oluşmuş kirli bir şehir görüyoruz. Mülteci kampları, terkedilmiş görünümlü yapıları, asker ve polislerle filmde savaş alanı denebilecek mekanlar oldukça fazla.
Bulut Atlası / Cloud Atlas (2012)
Elysium: Yeni Cennet / Elysium (2013)
2154 yılında, artan nufus, hastalık ve kaynakların azlığıyla, toplumun zen-
Film neredeyse 600 yılı kapsasa da, şehir görüntüsü 2144 yılından. Yoğun, yüksek yapılı ve hala yapılaşmaya devam eden bir şehir görüyoruz. Ama her şeye rağmen arada sıkışıp kalmış, değişime uğrasa da geleneksel kimliğini korumaya çalışmış yapılar görmek de mümkün.
Beşinci Element / The Fifth Element (1997)
23. yüzyılın binaları yükseldikçe, gökyüzünde ayrı katmanlar oluşmaya başlamış, yapılar arasındaki geçitler,
Bıçak Sırtı / Blade Runner (1982)
2019 yılında Los Angeles’ta geçen filmde devasa bir şehirle karşılaşıyoruz. Reklam panolarının çokluğuyla günümüzün gelişmiş Uzak Doğu şehirlerini andırıyor. Çoğunlukla yağmurlu geceleriyle ve suç oranıyla oldukça kasvetli bir şehir. Senaryoları ne kadar farklı olursa olsun, şehirler birbirlerinden çok da farklı durmuyor. Şehirler ve Sinema kitabının yazarı Barbara Mennel “Şehirlerin artık neredeyse ikonografik anlamları yok. Şehirlerin adının, karakterinin veya hikayeyle ilgisinin olmadığı filmleri daha çok görmeye başladık. Bir bakıma, yapımcı nerede olduklarının önemli olmadığını söylüyor,” diyor. Dünyayı “yersiz” gibi gösteren filmler, Hollywood’daki yazar ve yönetmenlerin klişelerin daha güvenli olduğunu düşünüp risk almak istememelerinden, daha kolay yoldan para kazanma heveslerinden olabilir. Ama bu tek düzelik küreselleşmenin de bir çok etkisinden biri. Gün geçtikçe tarihinden ve kültüründen kopan şehirlerimiz yavaş yavaş birbirlerine benzemeye, “yersiz” olmaya başlıyor.
İskandinavya’da Fütürist Bir Mega Sehir
Yazan: BAŞAK ÇELİK
Mega şehir kavramı hepimize her şeyin iç içe geçtiği Delhi’yi, gelişi güzel yayılmış Mexico City’yi ya da gökdelenleriyle ünlü New York’u anımsatabilir. Ama kimsenin aklına İskandinavya kentleri gelmez.
İskandinavya’da “mega” olarak adlandırılabilecek büyüklükte bir şehir olmamasına rağmen “8 Million City” projesi, varmış gibi davranıyor ve birbirlerine 600 km (7,5 saatlik bir tren yolculuğu) mesafesinde olan Oslo (Norveç), Goteborg (İsveç) ve Kopenhag (Danimarka) şehirlerini bir anlamda birleştirmeyi planlıyor. Proje kapsamında 2025 yılına kadar yapılması planlanan hızlı tren hattıyla, bir uçtan bir uca gitmenin sadece 2,5 saat
olacağı bir koridor yaratılacak. Proje raporları “İşgücünün ve rekabetin cazibesiyle nüfusu yoğun şehir merkezlerinde yaşamanın popüler olduğu zamanlardan sonra, kentlerin küresel rekabet için daha da genişleyerek ilgiyi çekmeye çalıştığı bir dünyada bu proje bir anlamda meydan okumadır.” diye belirtiyor ve devam ediyor: “Dünyadaki ve Avrupa’daki diğer ekonomik merkezlerle karşılaştırıldığında, listelerde skoru en yükseklerde olmasına rağmen İskandinavya nüfusu, Oslo, Goteborg ve Kopenhag/Malmö gibi metropoliten kentlerin çevrelerinde oluşturduğu yoğunluk dışında, yayılmış kentlerden oluşuyor.” Transit bir ulaşım yaratmak sadece bir başlangıç, 3 ülke arasında büyük bir işbirliği gerekiyor. Mega-bölge diye yeniden adlandırılmaya çalışılan alanın İskandinavya’nın nüfusunun yarısını, hava alanlarından en geniş ikisini, en geniş limanı, 29 kolej ve üniversiteyi ve en az 4 opera binasını barındırması bekleniyor.
Sürdürülebilir Ekolojik Bir Kasaba Hayali Yazan: BAŞAK ÇELİK
çek oluyor.
Sanatçı Damien Hirst’ün İngiltere’deki IIfracombe kasabası için tasarladığı ekolojik kasaba projesi ger-
Devon’daki yerel yetkililer, Damien Hirst’ün sahip olduğu arazide inşa edilecek ekolojik kasabanın planlarını onayladılar. Bölgede ekonomik büyümeyi teşvik etmek için tasarlanan 750 evlik bu gelişim projesiyle, kasaba mevcut halinin %20’si kadar genişleyecek. MRJ Rundell + Associates’in mimarları ve David Lock Associates’in kentsel tasarım uzmanları tarafından çizilen imar planı, son zamanlarda bazı yerel sakinlerin bu sessiz sahil kasabasının büyümesinin etkileri üzerindeki endişeleri sebebiyle sıkça tartışıldı.
Çatılara gizlenmiş rüzgar türbinleri, fotovoltaik güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji çözümleri ile 750 ev, mağazalar, okul, sağlık merkezi, ofisler,
spor ve oyun alanları, bisiklet yollarını kapsayan projenin tahmini olarak 1015 yıl içerisinde tamamlanması bekleniyor.
6
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Kentin Gürültüsünden Kaçmak İsteyenler için Bir Uygulama Yazan: BAŞAK ÇELİK Stereopublic şehirde sakin mekanlar bulmanıza yardım eden bir uygulama. Büyük şehirlerde yaşayan herkes kentsel çevrenin bitmek bilmeyen sesine alışkındır. Kent sakinlerinin sürekli maruz kaldığı araba kornaları, bağrışmalar, uğultu.. Ama bu ses yığınından kaçmak her zaman kolay değildir. Şehrin gürültüsü bazıları için cezbedici olsa da, hepimiz arada bu kaos ortamından kaçmak isteriz.
katkıda bulunabildiği şehir haritasıyla, diğer kullanıcıların şehrin karmaşasından kaçıp, rahatlayıp dinlenebilecekleri, ya da çalışabilecekleri mekanlar bulmasını kolaylaştırıyor.
Uygulamayı kullananlar, şehirde ses turlarına katılabiliyor aynı zamanda ses sanatçısı Jason Sweeney’in bestelediği sakinleştirici, dinlendirici kompozisyonlarla da şehrin gürültüsünden kaçabiliyorlar.
Kentsel Tarımla Ne Üretmeli? Sadece Marul mu? Yazan: BAŞAK ÇELİK
Londra’daki EcoLogicStudio tasarımcıları, kentsel tarım konusunda, balkonlarda yetiştirilen domates salatalıklardan daha farklı yaklaşımlara gidilmesini gerektiğine inanıyor ve su yosunu yetiştirilebilen yapay sistemler üzerinde çalışıyor.
alanlarda su yosunu ürütmek için değil, şehir sakinlerinin kentsel tarımla etkileşim içinde olabilecekleri yeni yollar önermek içindi.
takıntıları sadece üretilebilen yiyecek ve diğer ürünlerle ilgili değil su yosunlarının aynı zamanda havayı bitki ve ağaçlara göre 10 kat daha verimli temizleyebilmesi ile de ilgili... Ticari
Stereopublic bunun için düşünülmüş, şehirdeki sakin mekanlar hakkında kitlesel bilgi akışı sağlayan, internet sitesi ve telefon uygulamasıyla beraber bir sanat projesi. Kullanıcıların keşfettikleri sakin, huzurlu mekanları, mekanların anlık görüntülerini, ses kayıtlarını ekleyerek
“Sonik Sağlık Servisi” diye de adlandırılan Stereopublic, insanların zaman zaman da olsa teknolojiye daha az bağımlı oldukları bir yaşam tarzı aramaya başladığını anlayarak, şehir yaşamına yönelik “new sublimity” anlayışını tamamen benimsemişe benziyor. Kenttin gürültüsünden biraz da olsa kaçmak isteyenlere tavsiye edilir...
Atölyenin kurucusu Marco Poletto, “Su yosunları vahşi ortamda olduğu kadar kentsel çevrelerde de bulunuyor. Yine de değerli ya da tasarlanıp, işlenip sonra da toplanabilecek bir kentsel katman olarak görülmüyorlar. Bu katmanı işleyen bir hale getirmenin, bize kentsel çevrede üretilip kullanılabilecek enerji, yiyecek, hatta tıbbi ürün sayısında büyük bir artış sağlayabileceğine inanıyoruz,” diyor. Geçtiğimiz 10 yılda İsveç, Londra ve Paris’te kurulan prototip bahçelerde mimarlar, içlerinde su yosunları olan, mekanda ışıktan avantaj sağlayabilmek adına dikkatle düzenlenmiş asılı strüktürler tasarladı. Mikro-organizmanın büyüyebilmesi için ziyaretçiler konteynerleri ışığı takip etmek adına oynatıp, karbondioksit sağlamak adına tüplere hava üfleyebiliyorlar. Mimarlarının “cyber-gardening” dediklerleri Paris’teki projede su yosunları büyüdükçe: tweetlerle büyümeleri takip edilebiliyor, ışık seviyeleri hakkında durum raporları alınabiliyor. Böylelikle insanlar su yosunlarını uzak
Mahallemde Kim, Nerede, Ne Yapıyor? Londra veya New York gibi şehirlerde bulunan kişilere ya da ailelere bölünmüş küçük bahçe parçalarını da sevdiğini söyleyen Poletto, “Bu kentli çiftçi kavramına bir nevi meydan okumalıyız ve biyoteknoloji ile dijital tasarımın potansiyelleri birleştirerek, çağdaş şehirlerdeki, doğal ve yapay sınırları tekrardan yaratmalıyız.” diye ekliyor.
bir yapının 1.000 m 2’lik çatısını su yosunlarıyla kapladığınızda, 40 dönümlük bir ormanlık alanın şehre sağlayabileceği kadar oksijen sağlayabiliyor. Poletto “Şehirler yoğun ve kirlenmiş halde, bizimse enerji sağlamamız gerekiyor. Büyük ağaçlarla dolu bir park çevresindeki binaları besleyecek kadar oksijen üretmiyor. Ama aynı alan su yosunlarıyla dolu olunca, 10 kat daha fazlasını yapabilir.” diyor.
Yazan: DERYA GÜRSEL Kentsel dönüşümün kol gezdiği şehirlerde gözünüz kulağınız olabilecek bir uygulama; Building Eye, San Fransisko’da da kullanılmaya başlandı. “Mahallemde neler olup bitiyor bilmek
Yerel yönetimin şeffaflaşması önünde büyük bir adım olan uygulama aynı zamanda çevrede olup bitenler konusunda habersiz kalmak istemeyen kentlileri bilgilendirmede de aracı oluyor. Kentliler isterlerse yeni bir proje uygulanmaya başladığında bildirim de alabiliyor.
istiyorum, birçok inşaat var ama benim haberim yok” diyorsanız yeni bir uygulama gözünüz kulağınız olması için tasarlandı.
İlk olarak İrlanda için yapılan uygulama şu an San Fransisko’da uygulanıyor ve 200 yeni kent için hazırlıkları devam ediyor.
İnşaat mühendisi bir grup tarafından geliştirilen Building Eye uygulaması çevrede geliştirilen master planları, devam eden inşaat projeleri ile ilgili detayları yerel hükümet destekli bir program ile vatandaşa açıyor.
Hani her gün “dün burada böyle bir inşaat yoktu, nasıl takip edeceğiz bu dönüşümü,” dediğimiz noktada, ilham olur vesilesiyle...
Gelecek yıl EXPO Milano’da sergilenecek olan su yosunlarıyla kaplı yapı ise su yosunu dondurması yapabiliyor.
bir mesafeden de gerçek zamanlı takip edebiliyor. Ziyaretçiler ise yazdıkları tweetlerle, su yosunlarının beslenmesine yardım edebiliyor. Proje, büyük
Tasarlanan bahçeler dışında mimarlar su yosunlarını direkt olarak bina cephelerine ya da çatılara da ekleyebiliyor. Mimarların su yosunlarına olan
Urban Algae Canopy Prototipi: ecoLogicStudio (Marco Poletto & Claudia Pasquero) ve Carlo Ratti Associati takımı tarafından tasarlanmıştır.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
7
Carlo Ratti, SENSEable City Lab Mimarlık ve mühendislik eğitimi alan Carlo Ratti, İtalya’da çalışıyor ve eğitim verdiği Massachusetts Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT), SENSEable City Lab’ın da yürütücülüğünü yapıyor.
Pek çok patente sahip Carlo, aynı zamanda 250’den fazla yayında da eş-yazarlığı sahip. Domus mimarlık dergisine ve İtalyan gazetesi Il Sole 24 Ore’de düzenli olarak yazan Ratti’nin, BBC, La Stampa, Scientific American ve The New York Times’ta ise yayınlanmış yazıları bulunuyor. İşleri dünya çapında, Venedik Bienali, Barcelona Tasarım Müzesi, Londra Bilim Müzesi, San Fransisko / GAFTA ve New York / MoMA gibi yerlerde sergilendi. 2010’da Blueprint Dergisi’nin “Tasarım Dünyasını Değiştirecek 25 İsim”, 2011’de Forbes’un “Bilmeniz Gereken İsimler” ve Fast Company’nin “Amerika’nın 50 En Etkileyici Tasarımcısı” listelerine ve 2012’de Wired Dergisi’nin “Dünyayı Değiştirecek 50 İnsan” listesine girdi. 2008 Dünya Expo’da Dijital Su Pavyonu ise TIME Dergisi tarafından “Yılın En İyi Buluşu” diye adlandırıldı.
Carlo Ratti ARKIMEET 2014’te
Şehirlerimizi daha verimli yapmanın önemine inanan Ratti, yapılı çevremizi iyileştirmede teknoloji - mimarlık ilişkisini, teknolojinin geleceğimizin şehirlerindeki etkisini araştırdıkları ve sorguladıkları projeler üzerinden anlatacak. MIT’de yürüyücülüğünü yaptığı SENSEable city Lab’e adını veren “SENSEable city” kavramının, şehrin, sakinleriyle etkileşime geçebilmesi, kullanıcısının alışkanlıklarına odaklanıp, ihtiyaçlarına cevap verebilmesi üzerine kurulduğunu belirtten Ratti, teknolojinin istediğimizi yapmada bize ne şekilde yardımcı olabildiğini aktaracak.
Ülkeler Politik Değil de Sosyal Sınırlara Sahip Olsaydı? Sosyal iletişim ağları ile belirlenmiş sınırlar sizce daha mı doğal olurdu?
Dijitalleşme Demokratikleşme için Araç Olabilir mi? BLOCK isimli oyun, fiziksel ile dijital arasındaki sınırları ihlal ediyor. Yazan: DERYA GÜRSEL Kimimiz Sim City’de geleceğin kentlerini tasarladığımızdan alaylı plancı, kimimiz Sims’te kendi evimizi tasarladığımızdan çocukluğumuzda mimar ve ergenliğimizde sosyal ilişkilerde uzman olduk. Fakat BLOCK isimli oyun, kullanıcılarını Los Angeles’ın gelecekteki tasarımda söz sahibi yapacak olmasıyla tüm bu oyunlardan biraz farklılaşıyor. Kentliyi bir anlamda eğitime amacı da güden oyun, kullanıcıların oyundaki hamlelerini birer data olarak kullanarak 2050 kent dokusu için taslak oluşturmayı hedefliyor. Oyun temelde kullanıcısına, kentsel kaynak kullanımına ilişkin ipuçları
sunarak, alışkın olduğumuz futuristik oyunlardan daha gerçekçi sonuçlar elde etmeyi planlıyor. Dolayısıyla oyunda sadece mimarlık ve estetik değil, fonskiyonel yer seçimleri, üretim ve inovasyon, maliyet gibi değerlerin de göz önüne alınmasını bekleniyor. Projenin tasarımcılarından Jose Sanchez, oyun mekanlarının, kentsel mekanı demokratikleştirme yolunda önemli bir adım attığını belirtiyor. University of Southern California School of Architecture tarafından geliştirilen oyun ücretsiz olarak erişime açık. Tasarımcıların, kullanıcı ile buluşmasını ve gerçek veri ile tasarım yapmasını hedefleyen oyunun, yerelde yapacağı geliştirme çalışmaları için ise biraz daha bütçeye ihtiyaçı olduğu belirtiliyor. Teknolojinin kentsel mekanı demokratikleştirme yolunda ne denli başarılı olacağı hala tartışmalı. Fakat katılımcılığın kent yönetiminde etkisinin gitgide arttığını söylemek mümkün.
Yazan: DERYA GÜRSEL “Politik geçmişe bağlı çizilmiş sınırlar ne denli geçerli, gerçek sınırları sosyal ilişkiler mi belirleyecek? Peki Ya Sonra?” sorusu Carlo Ratti’nin çalışmasına esin kaynağı oluyor.
MIT, SENSEable City Lab’in yöntecisi olan Ratti’nin çalışması, İngiltere’de yapılan telefon görüşmelerini baz alarak yakın ilişkilerden ortaya çıkan ağları bir haritaya dönüştürmüş. Ortaya çıkan yeni harita mevcut harita ile benzerlikler gösteriyor. Ratti için ortaya çıkan sonuç ise “İnsanların mekan ile ilişkisini ortaya koyan çok daha doğal bir sınırın betimlemesi” oluyor.
Buenos Aires’in Yeni LED Işıklandırma Sistemi Bilgisayarla kontrol edilebilecek bu yeni LED ışıklandırma sistemiyle şehir enerji tüketiminden %50 tasarruf ederken daha güvenli kamusal alanlara sahip olabilecek.
Yazan: BAŞAK ÇELİK
2013 yılında, Arjentina’nın Buenos Aires şehri, 91.000 sokak lambasını Philips’in LED ışıklandırmalarıyla değiştireceğini duyurmuştu. Sokak lambalarında yapılacak bu değişime ek olarak Philips, daha önceki citytouch projesinden örnek aldığı, Buenos Aires için özel yeni bir uzaktan yönetim sistemi geliştirdi. Tam
kullanıcıya eşsiz, esnek, sürdürülebilir ve entegre ışıklandırma çözümleri sunuyor.” diye ekliyor.
kontrol ve veri kullanımına izin veren bu altyapı, temelde elektrik şebekesindeki her lambayı ayrı ayrı izleyebilme özelliği ile, her lambanın optimum işleyişine ve gelecekteki bakım işlemleri sırasında olabilecek değişimleri programlayabilmeye olanak sağlıyor. Ayrıca ışıkların kısılabildiği ya da kapatılabildiği bu sistemle, şehrin genelindeki enerji tüketimini önemli ölçüde (%50ye kadar) azaltıyor. “Hızlı nufus artışı ve kentsel alanın genişlemesi ile, dünya daha iyi ve etkili ışığa ihtiyaç duyuyor.” diyen Philips Argentina’nın CEO’su Gustavo Verna, “Yenilikçi LED ışıklandırmalar sektöre radikal değişiklikler getirdi. Enerji tasarrufu dışında, bir kaç yıl önceye kadar öngörülemeyen nitelikleriyle,
Beyaz LED Işıklandırması, suçla mücadelenin iyileştirilmesinde, sadece insan gözü için değil, aynı zamanda güvenlik kameraları için de daha iyi yüz tanıması ve uygun renk algısı sağlıyor. Philips’in LED ışıklandırmalarıyla geliştirilmiş görüş kalitesi ve güvenlik, insanların Buenos Aires’teki kamu alanlarını daha keyifli kullanmasını sağlayacak. Arjantin’in başkentindeki bu LED ışıklandırma yerleştirmesinin 2016 yılında tamamlanması bekleniyor.
8
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Geçmişin Geleceğini mi Yaşıyoruz? Apple Watch’ın tanıtılmasıyla kafamda, “Biz tüm bunları nerede görmüştük?” sorusu belirdi. Cevabı çocukluğumuzda yatıyor. Yazan: DERYA GÜRSEL Apple’in beklenen ürünlerini açıklaması teknoloji meraklılarını heyecanlandırdı. Özellikle size mesajlarınızı okuyacak, sağlık ve fiziksel durumunuz ile ilgili asistan olacak Apple Watch olumlu eleştiriler aldı. Fakat işin ilginç tarafı, sır gibi saklanan tüm bu ürünleri aslında geçtiğimiz yüzyıl içerisinde görmüş ve tanıyor gibiyiz... Sadece gerçekleşme ihtimalini, ısırılmış elma logolu bir teknoloji devi ortaya çıkana dek kabul etmemiştik. Nerede mi gördük?
Apple Watch’ın tanıtımını izlediğim anda ilk olarak “Bu yeni bir şey değil ki” dedim. Ama 10 yıllık bir tahminden söz etmiyorduk. Tüm bunlar 1962 yapımı bir filmde hayal edilmişti.
önemli parçalarından olan kimisi içinse sadece popüler kültürün bir parçası olan Jetgiller’i, manifesto olarak yücelterek değil de zamansız bir gelecek öngörüsü sunduğundan ve çağını doğru analiz ettiğinden değerlendirilmesini önemli buldum. Bir de tabii şu iWatch meselesi... Jetgiller’in fütüristik bakış açısını değerlendirirken, 60’ların gelecek vizyonu ile sınırlı olduğunu, fakat dönemin, uzayın keşfi ile bir devrim yaşadığına inanılan tekno-ütopist bir dönem olduğunu, dolayısıyla zihinlerin oldukça açık olduğunu hatırlayarak başlıyorum. Her ne kadar şimdi küçümser gibi başlasam da biz de onların bazı öngörülerini o denli hızlı gerçekleştirdiğimizi, uzay araştırmalarına yapılan yatırımlarını araştırınca yavaştan kavrıyorum. İnternet konusuna gelir isek, yapımın, internetin hayatımıza girişindeki rolünü daha az analiz edebildiğini söylemek mümkün. Bu anlamda serinin 60’lar ile 80’lerdeki versiyonunun farklılıklar gösterdiğini belirtmekte de fayda var. Aslında modernin eleştirisi olarak da okunabilecek çizgi film serisi, bitmeyen bir yaratım olan kentte insanoğlunun her zaman farklı sorunları olacağına dair önemli ipuçları sunuyor. Her ne kadar gündelik hayata ilişkin çözümler getirilmiş olsa da yine kent ile başınız belada, ev işleri sizi yormakta ve çocuklarınızı merak içerisinde bir hayat geçirmektesinizdir. Dolayısıyla tahayyül edilen geleceğin, bireyin kaygılarına yönelik bir değişim getirmeyeceğine dair de karamsar bir bakış açısı barındırdığını da belirtmek gerek.
Bu anlamda kente doku anlamında girmek istemesem de kentte yaşayan insanların sorunlarının çözelemeyeceğinin temsili bunlardan biridir. Trafik sorunu 2062’de de devam edecektir... Gelecek, kentsel ulaşıma çözüm bulamamıştır... Tutturulan başka tahminler ile devam ediyorum...
Evet belki Robotlar konusunda o kadar ileri gidemedik ve Rosey kadar sosyalleşebilen teknoloji henüz yok. Ama Siri başta olmak üzere (Bizim dilden pek anlamadığını ve kendisiyle iletişim zor kurduğumuzu kabul ediyorum) tek fonksiyonlu çalışan robotlar da piyasaya sürülmeye başlandı. Yada söz konusu ev kadınlarının en büyük yüklerinden yemek hazırlamak oldu mu Jane Jetson’ı örnek almakta fayda var. Jane’in mutfak robotu herkesinkinden biraz farklıydı. Kişiye özel yemek yapan sistemini bugün Nestlé Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün gerçeğe çevirmek istediği biliniyor.
Eğitim Akıllı Evler
1950’de Associated Press, 2000 yılında Amerikan evlerinin zirve yapacağını ve her şeyin otomatikleşeceğine dair şu ifadelere yer vermişti; İnsanlar, parmak izi ve sesleri ile kontrol edilen evlerde yaşıyor olacak. Şimdilik sadece bir düğme ile cam açıp kapıyor yada kahve yapabiliyoruz. İleride ise sadece parmak izi ile çalışan asansörlere sahip ofis binalarımız olacak. Dönemin yaşanan gelişmelerinden etkilenen Jetgiller’de de rutin işleri otomasyona bağlayan sistemler en çok öne çıkan mekansal önermelerden biriydi. Evin temizlenmesi, sesli komut sistemi ile çamaşırların yıkanması bunlara dahil.
Eğitim yapılarının geleceği ve daha da sosyalleşeceği üzerine birçok tartışma yapılıyor. Arkitera.com’da Şebnem Çinici ile bu konu üzerine yaptığımız söyleşi sayfa 17’dedir. Jetgiller’in bu konudaki öngörüsü de bir anlamda tutarlı. Eğitim sisteminin 2062’de teknolojik cihazlara bağlı olarak değişeceği öngörülüyor. Fakat bugün eğitim yapılarının yok olacağı argümanlarının aksine Jetgiller’de halen bir okula gitme öngörüsü olduğunu görmek mümkün.
kaynaklarının kıtlığı gibi konulara çözüm olarak, farklı besin maddelerini bir arada bulunduran formların insana verilmesi çözüm olarak görülüyor.
Çalışma Sistemi
2062 yılında hala 09:00-18:00 çalışan George Jetson’ın, bugünün beyaz yakalısından bir farkı yok. Tek farkı düğmelere basmak ki sanırım artık bizim de elimizde kalem değil klavye ve mouse var. Tabii değişmeyeceği öngörülen bir gerçek de kapitalist sistem ve çalışan-patron ilişkisi. Yeni yüzyıl gelecek ama sömürü düzeni devam edecek diyor Jetgiller. Tabii ki amacım Jetgiller ve 21. yy arasındaki 10 farkı bulun değildi. Aslında Jetgiller’den öteye geçebildik mi, merak ediyorum. Yada “Yeni ne keşfediyoruz, geçmişin, geleceğini mi yaşıyoruz, hala neden bazı şeyler beni şaşırtamıyor?”un cevaplarını arıyorum. Jetgiller, ee peki YaSonra diyorum ve ARKIMEET ekibine meydan okuyorum...
Bugün de sesli komut sistemi yada akıllı telefonunuz ile evinizin size itaat etmesi mümkün.
Fiziksel Bakım
Moleküler gastronominin, geçmişte fütürizmin bir ögesi olması konusuna gelelim. Bugün hala, moleküler besin alımının insan hayatı için nasıl yararlı olacağı tartışılıyor. Özellikle besin
1960’larda yayına başlayan ve 2062’ye dair tahayyüllerde bulunan Jetgiller’i ve içerisinden bazı detayları konuşalım. Kimisi için 20. yy fütürizminin
Not: Justin Bieber’in geleceğini bile öngörmüşler daha ne diyeyim...
Google’ın Ev Otomasyonuna olan İlgisi Nasıl Açıklanabilir? iPod’un mucidi Tony Fadell’in kurduğu ev otomasyon sistemi cihazı üreticisi Nest Labs’ı, sene başında Google satın alacağını açıklamıştı. Peki Nest nedir ve Google’ın Nest’e olan ilgisi nasıl açıklanabilir? Yazan: FULYA AKSU
Ayrıca Nest Thermostat sizin ev dışında olduğunuzu anlayarak, çamaşır makinesindeki kıyafetlerinizi yenileme moduna alıp, yeni ve kırışıksız kalmasına yardım ediyor.
Nest Google
Nest’in sonbahar’da uygulamaya koyulacak olan son projesi Google ile birlikte çalışacak. Böylece “Google sıcaklığı 25 dereceye ayarla” diyerek, evinize dışarıdan komut verebileceksiniz.
Nest, ilk ürünleri programlanabilen termostatlar ve duman dedektörleriyken, halihazırda yeni sistemlerle koordinasyonuna devam ediyor. İşte Nest’in birlikte çalıştığı teknolojilerden bazıları:
Nest Protect
Dropcam
Nest, sizin hangi sıcaklıkta rahat ettiğinizi öğreniyor ve siz uyanmadan evi o sıcaklığa getirmek için ısınmasını ya da soğumasını sağlıyor.
Duman dedektörünüz devreye girerse evinizde neler olup bittiğini Dropcam’la takip edebiliyorsunuz, böylece geriye dönüp neyin yanlış gittiğini görebiliyorsunuz.
Nest Protect, eğer evinizde duman ya da karbonmonoksit belirlerse, kırmızı ampüllerin yanmasını sağlayarak, sorunun nereden kaynaklandığını bilmenizi sağlıyor.
Nest Thermostat
Basit komutlarla yönetim Nest ile mümkün “Eğer buysa o zaman şunu yap” şeklinde kendi komutlarınızı oluşturabiliyorsunuz. Örneğin: “Eğer Nest Protect duman algılarsa, komşularıma haber versin”
MarketsandMarkets isimli piyasa araştırma firmasına göre ev otomasyonu piyasasının değeri 2018’e gelindiğinde 48 Milyar Doları bulacak. Google’ın Nest’e olan ilgisinin açıklaması firmanın ürünlerinin öne çıkan değerleri bilgisayar ve iletişim teknolojisiyle ortaklaşa çalışması olabilir.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
9
Gürültü de Neymiş, Sono’yu Takıyorum Keyfime Bakıyorum Yazan: İLKNUR SUDAŞ Özellikle büyük şehirlerin en büyük problemi gürültü. Eve gitsek de, duvarlara sığınsak da kurtulamıyoruz gürültüden. Artık bunun için üzülmeye gerek yok: çaresi bulundu, karşınızda Sono!
Siz Karışmayın Işıklar Ne Yapılacağını Bilir Işıklandırmanızın her zaman mükemmel olduğunu, hiçbir zaman fazla karanlık ya da fazla aydınlık olmadığını, kendi kendini açıp kapayabilecek kadar akıllı olduğunu hayal edin. Yazan: BAŞAK ÇELİK
Stack Lighting’in duyurduğu Alba Bulb size bu hayali gerçekleştirmeyi vadediyor. Dünyanın ilk karşılık verebilen lambası olarak kabul edilen Alba Bulb, tasarımdaki hareket sensörleriyle, abajurun arkasından bile kusursuz etkileşim sağlayabiliyor. Akıllı lamba sadece odaya girdiğinizde açılıp, çıktığınızda kapanmıyor. Çevresindeki ışığa duyarlı olarak ışığı kısıp ortamı loşlaştırabiliyor. Işığın sadece parlaklığını ayarlamıyor , aynı zamanda rengini de değiştirerek renk sıcaklığını da ayarlayabiliyor. Bu sayede ışığın tonunu değiştirerek pencereden giren, sabah saatlerinde daha turuncu, akşam saatlerinde ise daha mavi tonlarında olan ışıkla daha uyumlu olabi-
liyor.
Adreslenebilir nesnelerin, internete ve birbirlerine kablosuz bağlanıp, sürekli bilgi paylaşarak akıılı bir ağ oluşturdukları, Nesnelerin İnterneti (Internet of Things) ürünlerinden biri olan lamba, evdeki diğer akıllı lambalarla konuşup, algoritmalar kullanarak kullanıcı alışkanlıklarını takip edip, kendini ayarlayabilecek. Uyandığınız saati öğrenerek, uyanacağınız saatte ışıkları açmak gibi.
Eğer “akıllı evler” teker teker akıllanan ev aletlerinin birleşmesiyle gerçek olacaksa, hayatımızı kolaylaştırmak için geliştirilen bu sistemlerin, sayısı artıkça, sürekli daha fazla bildirimle bizi bilgilendirmeye çalışan onlarca alete dönüşüp, hayat kalitemizi arttırdığından daha çok düşürmemesi için, sürekli müdahale etmemizin gerekmediği, kendi kendilerine bağımsız olarak çalışabilen, işi bilen akıllı tasarımlara ihtiyacımız var.
Aileniz Genişledikçe Eviniz de Büyüsün İster misiniz?
Fiziksel ya da mental yorgunluğun en büyük nedenlerinden biri gürültü. İş yerinde, sokakta veya evde dur durak bilmeden karşı karşıya kaldığımız bir problem. Bazen öyle ki: yanı başımızda olan inşaattan ya da trafikte korna seslerinden kurtulmak için kulak tıpası takıyor, yetmiyor müziğe sığınıyoruz. Gürültü arttıkça, biz de müziğin sesini açıyor, olabildiğince bastırmaya çalışıyoruz. Müzik bile dinleyemiyoruz.
En azından evimizde, iş yerimizde, kısaca camı kapısı olan bir mekanda; bu problemden kurtulmanın yolunu bulmuş Avusturyalı tasarımcı Rudolf Stefanich. Geliştirdiği teknolojik alet ile dışarıdaki sesleri emiyor, hatta o sesleri doğadan seslerle değiştiriyor. Gürültüyü filtrelemek ve istenilen seslere ulaşmanın bir aracı olacak bu alet ne yazık ki henüz piyasaya sürülmedi. Beklentimiz Stefanich’in projesi için mali destek bulması yönünde.
Bu ev, büyüyen ailenize göre yeniden şekilleniyor. Yazan: BAHAR BAYHAN Esnek duvarları, sürgülü kapıları ve hareketli çıkışları sayesinde bu ev, ailenizdeki tüm değişimlere ayak uydurabilecek. Danimarka’da tasarlanan “adaptable house” değişen koşullara göre kendini yenileyebiliyor. Ailenin artan nüfusuna göre yeniden tasarlanabilen bu eve rahatlıkla yeni bir oda ekleyebilir veya oturma odasını genişletebilirsiniz.
MiniCO2 evleri olarak isimlendirilen projede esneklik ve değişimin önemine vurgu yapılırken her bir evde karbondioksit emisyonunun azaltılarak inşaat sektöründe karbon ayak izinin düşürülebileceği kanıtlanmaya çalışılıyor. İki katlı evin içinde esnek duvarlar odaların değişmesini sağlıyor. Alt katta yer alan mutfak ve iki oturma odası üç ayrı oda oluşturabiliyor veya tek bir büyük oda yaratılabiliyor. Üst katta ise taşınabilir duvarlar, başka bir büyük alan, yatak odası, oyun odası, ofis veya geniş bir dolap yaratılmasına
imkan sağlıyor. Yapıştırıabilir kapılar sayesindeyse duvarlardan herhangi bir geçiş yaratılılabiliyor. Evin geometrisi ve modüler tasarımı ile enerji verimliliğinin sağlanması projenin amaçlarından biri. Standart bir evle karşılaştırıldığında bu projeyle bir yılda elektrikten 26 ton, ısıtmadan ise 22 ton karbondioksit kazanılmış oluyor.
10
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
GL EVENTS HEADQUARTERS Lyon, Fransa, 2014
Çeviren: ÖZÜM İTEZ
Rhone ve Saône arasında kalan yeni pavyon havadaki çelik yapılara dikkat çekiyor.
lar avlu etrafındaki açık alanlarda kesintiler yaratarak, kesintisiz mekansallığın içinde ara bölmeler oluşturuyor.
Avluda bulunan üç güçlü kolonun üstünde yer alan dördüncü kattaki devasa ikili çapraz kirişlerle asılı duran paralel yüzlü hacimler 86° açıyla yerkeşmiş. İç avlu tüm yapıdaki hareketi koreografisini oluşturuyor. 28 metre yükseklikteki sundurmanın altındaki nehirden geçerken, yapı, cam tavandan keşfedilebiliyor.
İkinci temel özellik ise mekandaki tekil kırmızı nesneler: 1 ve 3. kattaki kafeteryalar, 4. katta bulunan şefin mutfağı, çatıdaki bar... Bu mekanlar, örneğin avlunun köşelerindeki açık bank şeklindeki buluşma noktalarında olduğu gibi, çalışma alanlarındaki sosyal alanlara katkı sağlıyor.
Binanın dört cephesi Felice Varini’nin orijinal sanatı ile Odile Decq’in mimarisinin birleşimi. Bu birleşim yapı tarafından dört yönde yok edilen peyzajın temsili. Bu siyah ve beyaz fotoğraflar, temsiliyet, geçirmezlik ve geçirgenlik ile oyun oynuyor. İç mekan tasarımının temel prensibini işverenin tamamen transparanlık talebi oluşturmuş. Toplantı odaları ve kapalı ofis alanlarına duyulan ihtiyaç mimara tamamen cam duvarlardan oluşan mekanlar yaratma fırsatı sunmuş. Bu mekan-
İç mekanlardaki baskın renk kırmızı. Kırmızı aynı zamanda GL Events şirketinin logosunun rengi ancak bu renk, masa üstlerinde, çalışma komforu düşünülerek beyaz bırakılmış. Pavailion 8’de çalışan insanlar tüm mekanın enerji veren, dinamik bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorlar. Yarışma: 2005 Açılış: 2014
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 11
Odile Decq Ödüllü fransız mimar ve akademisyen Odile Decq, Studio Odile Decq isimli mimarlık ofisinin (eski adıyla ODBC) yöneticisi. 1978 yılında mimarlık bölümünden mezun olan Decq, Institut d’Études Politiques Paris’ten şehircilik ve planlama diploması aldı. 1992’den beri Ecole Spéciale d’Architecture Paris profesör olan Odile Decq, 2007’den beri de Mimarlık Bölümü başkanlığını yapıyor.
PHANTOM RESTAURANT - GARNIER OPERA BİNASI Paris, Fransa, 2011
Asma katın yumuşak kıvrımları, tıpkı bir “hayalet” gibi restoran ziyaretçilerinin üzerinde yüzüyor. Garnier Operası’nın doğu cephesindeki kolonlar arkasında restoran öyle bir lokasyona yerleştirilmiş ki, atlı arabalarıyla bir gösteri izlemeye gelenler kapılar açıldığında ellerindeki bileti yere düşürüyorlar. Operanın içerisinde yeni bir mekan yaratmak, bu anıtın tarihsel karakteri ile ilgili sıkı kuralları takip etmek anlamına geliyordu: restoran projesinde, kaldırılırken mevcut yapıya hiçbir şekilde zarar verilmemesi için, duvarlara, tavanlara ya da kolonlara dokunulmasına izin verilmedi. Restoranın cephesi, sütunlar arasında kaydırılarak açılan, adeta dalgalanan bir camdan oluşuyor. Bu cam, tavanın kemerli eğrisi boyunca bükülmüş çelik bir şerit tarafından taşınıyor ve çelik şerit, paslanmaz çelik bağlantı çubukları ile yerden 6 metre yükseklikteki kolonların üst kornişlerine sabitlenmiş durumda. Bu görünmez strüktür sayesinde, cam sanki sihirle yerinde duruyormuş gibi görünüyor. Böylelikle bu cam cephe, temiz, açık bir görüş sağlıyor. Bu kısıtlı mekanda 90 kişilik oturma alanının yerleştirilmesi bir asma kat yardımı ile sağlanıyor. İnce sütunlar, asma katta küpeşteleri oluşturması için yukarı kadar uzatılmış.
Yumuşak kavisleri ile asma kat, kemerlerin, dalgalanan camın ve misafirlerin bulunduğu hacmin üzerinde dalgalanıyor. Üst mekan açık ve dışa dönük tasarlanmış. Mevcut kubbe zemin kat seviyesinde hala görülebilirken, asma katta ziyaretçilere yaklaşıyor. Tavanın kilit taşlarına bu kadar yaklaşınca, kubbenin simetrisi görme mesafesinden uzaklaşırken referans noktaları değişiyor, mekan algısı yenileniyor. Kırmızı tonlarında tasarlanan mekan üst katta samimi ve özel bir alan oluşturuyor. Ana merdivenden dramatik bir şekilde inen kırmızı halı ise siyah zemin üzerinde masaların altından geçerken cam cepheye kadar ilerliyor. Operanın girişine yakın olan odanın arka kısmında mekan daha korunaklı olurken, restoranın geri kalan kısmı ile bir tezat oluşturuyor. Uzun kırmızı kabinlerin bulunduğu bu alan ziyaretçiler için dinlenme alanı oluştururken, bu alanın hemen yanındaki kolonda uzun siyah bir bar yer alıyor. Proje, içinde bulunduğu tarihi binayı taklit etmeden, barındırdığı çağdaş karakterini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Yapım Tarihi: 2008 – 2011 Açılış: Temmuz 2011
Çeviren: İLKNUR SUDAŞ
12
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Frank Lloyd Wright’ın Kurtuluşu 3Boyutlu Yazıcılara mı Bağlı?
Yazan: DERYA GÜRSEL
Mimarın Florida’da bulunan ve bilinen en büyük araziye sahip yapısı Child of the Sun’ın restorasyonu için 3D printer ile üretilmiş materyaller kullanılıyor.
1938-1941 yılları arasında öğrenciler tarafından tasarlanan, 46 farklı biçimde olmak üzere toplam 6.000 bloktan
oluşan, ve öğrenciler tarafından inşaa edilen, Annie Pfeiffer Chapel olarak da bilinen yapı tortulu bir kaya ve beton karışımından oluşmakta. Bu özel yapım süreci yapının bir mücevher kutusu olarak görülmesinin sebeplerinden biri. Ayrıca Wright’ın tasarım esnasında “bir bina değil bir toplum inşaa etmek” istediğini belirtmesi de yapıyı özel kılan sebepler arasında.
ması ile parçaların restaorasyonu ve üretimi sürecine girildi.
Fakat ne yazıkki tuğlalar hava koşullarından zarar gördü ve yeniden el işçiliği ile üretimi maliyet sebebi ile mümkün değildi. Ta ki 3D printer üretilene dek.
Restorasyon alanına da başka bir boyut getiren çalışma aynı zamanda ünlü mimarın eserine birebir uygun parçaların üretilecek olması ile de Wright severlerin yüzünü güldürdü.
Florida Division of Historical Resources’dan alınan yaklaşık 50.000 Dolar ile başlatılan 3D üretim çalış
Mesick Cohen Wilson Baker Architects’in yürüttüğü çalışmanın 12 ay sürmesi bekleniyor.
Yarım Asırdır Dünyadan Haberiniz Olmasa Geleceği Nasıl Hayal Ederdiniz?
Yazan: BAŞAK ÇELİK
Bilgiye ulaşmak ve paylaşmak tasarımcı için ne kadar önemli, yaratıcılığı nasıl ve ne kadar etkiliyor? 1948’den beri dünyanın geri kalanından izole edilmiş bir yerde yaşayan biri, geleceği nasıl hayal eder? Kuzey Kore dünyanın en az ziyaret edilen ülkesi. Ülkeye turist getiren tek
şirket Koryo Tours, bunu değiştirmek için yeni bir projeye başlayıp, Kuzey Koreli mimarları geleceğin turizm yapılarını hayal etmeye davet etmiş. Kuzey Kore’deki her mimar, internet veya diğer evrensel kitle iletişim araçlarına erişimi olmayan devlet okullarında, olan bitenler hakkında çok az fikre sahip olarak eğitim görüyor.
Mimarlık alanında ülkede özel sektör yok, mimarlık yapan herkes devlet için çalışıyor. Kuzey Kore’deki mimarlık öğrencilerinden çok azına yurt dışında eğitim için izin veriliyor. Bu projede çalışan mimarlarsa Kuzey Kore’den dışarı hiç çıkmamışlar. Uçan otel odaları, kayak yollarıyla bağlanmış koni biçimli dağ evleri ile tasarımlar 1950’lerdeki bir dergiden fırlamış gibi gözüküyor. Bunlar 1948’den beri dünyanın geri kalanından izole edilmiş bir yerde yaşayan mimarların tasarımları.
Tasarımların sürdürülebilirlik ilkesi ile yapılması istenmiş. Koryo Tours’un kurucusu, Nick Bonner “Mimarların
son teknolojilerden haberdar olmamaları tasarımların bazılarında açıkça görülüyor. Ama ahşap ve geleneksel yapım metodlarını kullanarak tasarlanmış yapılar, doğal soğutma sistemleri gibi ayrıntılar düşünülünce, doğal malzemelerin geleneksel yöntemle kullanmasında büyük bir hayal gücünün göstergesi,” diyor.
Kendi içinde bu kadar kapalı bir sistemin tasarımcıya kattıkları ve kaybettikleri neler? Bilgi ve paylaşımının tasarım üzerindeki etkisini basit bir kontrollü deney yaparak açıklamak imkansız ama büyük bir etkisi olduğu kesin. Tasarımlar şu anda, 1950’lerde mimarlığın toplumdaki önemi için ha-
zırlanmış posterlerle yanyana Venedik Mimarlık Bienali’nde, Kore Pavyonunun “Ütopya Turları” bölümünde sergileniyor. Toplamda 4 farklı bölümden oluşan ve bu seneki Altın Aslan Ödülü’nün sahibi olan Kore Pavyonu hakkında daha fazla bilgi için şu habere bakabilirsiniz.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 13
Jetgiller’in Uçan Arabaları Hala Hayal Olabilir, Ama Akıllı Evleri Değil
Nesnelerin İnterneti Olur mu? Yazan: BAŞAK ÇELİK İnsanlara ihtiyaç duymadan birbirleriyle haberleşebilen cihazlar, birlik olup sizin mutluluğunuz için çalışıyor.
Jetgiller’in bundan 50 yıl önce öngördüğü akıllı ev sistemi, temizlik robotları, uçan arabalar ve bir çok gelecek tahmininden bazıları gündelik hayatımıza çoktan girdi.
görüp, bir süre sizin tercih ettiğiniz ısı değerlerini gözlemleyip kaydederek, size uygun sıcaklığı ayarlayabiliyor; doğru sıcaklığı bulana kadar bir alçaltıp bir yükselttiğiniz derecenin yarattığı enerji kaybının önüne geçebiliyor. Sıcaklığın pik yaptığı saatlerden önce evi soğutup, sıcak saatlerde sıcaklığı sabit tutmaya çalışarak yine enerji tasarrufu sağlıyor. Duman dedektörleriyle beraber çalışıp, karbonmonoksitin yükseldiği anlarda ısıtma sisteminize giden gazı kesebiliyor. Böylelikle yangın anında evinizi koruyabiliyor.
Yazan: BAŞAK ÇELİK
Baba Jetgil’in sadece gazete okuyabildiği bilgisayar ekranı yerine internetimiz, lcd ekranlı televizyonlarımız, görüntülü konuşabildiğimiz telefonlarımız var. Belki henüz ailenin robot hizmetçisi gibi bir temizlik robotumuz yok ama yerleri silmek gibi tek bir işlev için üretilmiş robotlarımız var. Bir de bunlara ek olarak, her gün daha da gelişen akıllı ev sistemlerimiz var.
Yeni akıllı ev sistemleri, evinizin güvenlik sistemini, ışıklarınızı ya da elektronik ev aletlerinizi açıp kapamayı, ısıtma sisteminizi ayarlamayı, müzik sisteminizi kontrol etmeyi bir tablet ya da akıllı telefonunuza taşıyarak yaşamınızı kolaylaştırmanın dışında enerjiyi daha verimli kullanıp tasarruf yapmamızı da sağlıyor.
Yeni sistemler evinizin ısısını akıllı telefonunuzdan manuel olarak değiştirmenin yanında termostat görevi de
Peki ısıtma sisteminizin dışındaki elektronik aletlerinizi sadece akıllı telefonunuzdan ya da tabletinizden kontrol etmek zorunda mısınız? Gözlerinizin hareketini takip edebilen sensörlerle ya da hareket kontrol kollukları ve hareket sensörlerinde olduğu gibi sadece el hareketlerinizle, önceden tanımlı ya da sizin özel tanımladığınız komutlarla, hiçbir şeye dokunmadan evdeki aletleri kontrol edebildiğiniz seçenekler de var.
Şu ana kadar akıllı ev konseptiyle üretilen ürünlerin çoğu evinizi akıllı telefonunuzdaki uygulamayla kontrol edebilmenizden oluşuyor. Peki bu evinizin akıllı olması için yeterli mi? Telefonunuzdaki uygulamadan kapınızın kilidini ya da ışıkları açmanız, klimanızı istediğiniz dereceye ayarlamanız, müziğin sesini yükseltmeniz mümkün ama eviniz yeteri kadar akıllıysa, odaya girdiğinizde ışıkları sizin için açması, klimayı tam istediğiniz dereceye ayarlaması, evden çıktığınızda kapıyı sizin için kilitlemesi, ütüyü hiçbir zaman açık unutmamanızı sağlaması gerekmez mi?
Geliştirilen yeni sistemler akıllı telefonunuzdaki GPS sistemi ile evde kimin hangi odada olduğuna göre farklı kullanıcıların farklı isteklerini öğrenip, evinizi bu verilere göre kontrol ediyor. Siz odanızın birkaç derece daha sıcak olmasını, yatarken gece lambasıyla uyumayı tercih ediyor olabilirsiniz; evdeki başka biri ise televizyon izlerken ışıkların kısık olmasını seviyor olabilir. Ya da evde yalnızsanız televizyon izlediğiniz kanepeden kalkıp mutfağa yürürken televizyonun sesi artıp, geri döndüğünüzde eski sesine dönebilir. Yeni nesil akıllı ev sistemleri kişilerin ihtiyaçlarına bireysel yaklaşıyor ve sizin yerinize, sizin tercih ettiğiniz gibi her şeyi kontrol ediyor. Bir çeşit uzaktan kumanda gibi kullandığınız akıllı telefonunuzla bunları siz yapmak zorunda değilsiniz.
Şu an piyasada farklı amaçlarla tasarlanmış, farklı arayüzleri olan birçok ürün var, hepsi de farklı özellikleri biraraya getiriyor. Her yeni ürün ile yeni özellikler eklenirken, bir yandan da tüm özelliklerin beraber çalışabildiği bir sistem üretilmeye çalışılıyor. Birleştirilmiş bir sistemin, hem ihtiyaçlarımızı gözlemleyip, kişisel verilerimizle bize en uygun ortamı biz komut vermeden yaratması, hem evdeki tüm elektronikleri vucut hareketlerimizle ve akıllı telefonumuzla kontrol etmemize olanak vermesi, izinli izinsiz eve girip çıkan kişileri takip etmemiz, yangın ve benzeri güvenlik sorunlarında bizden önce davranması gibi konularda hayatımızı kolaylaştırması gibi özelliklerin bir arada olması ve uygun fiyatlı olması çok da uzak bir gelecek gibi gözükmüyor. Akıllı ev sistemleri için bir çok öngörü var, bir gün yapay zeka ile birleştirilebileceğine inanılan ev sistemlerinin, bir sonraki versiyonu ne olacak? “Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor” sloganı ve “Ya Sonra/ What’s Next?” teması ile ARKIMEET 2014 etkinliğinde belki aradığınız cevapları bulabilirsiniz.
Hayatımızın kolaylaşması için üretilmiş akıllı cihazların ve uygulamaların sayısı arttıkça artıyor. Peki bunların hepsi nasıl birbiriyle bağlanacak? Hepsi tek tek akıllı cihazlar olup, kontrol etmemiz gereken milyonlarca nesneye mi dönüşecek? Etrafımız bizim müdahalemize gerek kalmadan ihtiyaçlarımızı otomatik olarak karşılayacak nesnelerle mi dolacak? Ve belki de en merak ettiğimiz soru, “bütün bunlar olacaksa ne zaman olacak?” “Nesnelerin İnterneti” tam olarak ne demek? Nesnelerin İnterneti “adreslenebilir nesnelerin kendi aralarında bir ağ oluşturması ve bu ağdaki nesnelerin birbirleriyle iletişim içinde olmaları” olarak tanımlanabilir. Birbirleriyle genellikle Radyo Frekansı ile Tanımlama (RFID) teknolojisi ve kablosuz internet yoluyla haberleşen nesneler, ek olarak NFC etiketlerinden, QR kodlardan ya da barkodlardan da yardım alıyor. Nesnelerin İnterneti’ni daha insancıl yapan MEMS (Mikro Elektro Mekanik Sistemler) teknolojisi diyebiliriz. Bu teknoloji, sensörlerde olduğu gibi, bilgisayarları küçük mekanik cihazlarla bağlıyor. Nesnelerde bulunan sıcaklık, ışık, basınç, ses veya hareketleri gözlemleyebilen sensörler böylece insanların alışkanlıklarını da takip edebiliyor. Nesneler, takip ettikleri uyuma düzenlerini, tercih edilen sıcaklıklığı, vücut istatistiklerini sadece kendilerine bilgi olarak saklamayıp, çevresindeki nesnelere de aktarıyor. Senaryo aslında basit; evinize doğru yaklaştığınızda, arabanız, telefonunuz ya da herhangi bir nesne kapınıza sinyal gönderiyor, kilit sisteminiz sizin için kapınızı açıyor. Kapınızın gönderdiği mesaj ile giriş holünüzde ışığa ihtiyaç varsa ışıklar açılıyor. Termostatınız siz evi terkettiğinizde ısısını belirli ölçüde düşürmüştü, şimdi siz evinize yeteri kadar yaklaştığınızda hemen ideal sıcaklığınıza göre evi ayarlamış bile... Peki her nesne birbiriyle konuşabiliyor mu? Samsung marka buzdolabınız, sırf markası Sony diye televizyonunuzla konuşmak istese de konuşamayabilir çünkü her firma kendilerine özel teknolojiyi kullanmak istiyor. Samsung, Dell ve Intel gibi bir kaç firmanın, üretilen cihazların birbirleriyle sorunsuz konuşabilmesi adına bir standart yaratmak için güçlerini birleştirmesi, ileride her nesnenin sorunsuz iletişime geçebileceğini vadediyor. Nesnelerin İnterneti’ni bu kadar özel yapan ise özel olarak adreslenen nesnelerin, herhangi bir insan-insan ya da insan-bilgisayar arasında etkileşim gerektirmeden birbirleriyle iletişim içinde olabilmesi. Ama Nesnelerin İnterneti çevremizdeki nesnelerin
akıllanmasından daha fazla şey ifade ediyor. “Internet of Things” (Nesnelerin İnterneti) kavramını ilk kez 1999’da dile getiren Kevin Ashton, 2009 yılında “Bugünün bilgisayarları, bilgisayarlarla beraber internet de, bilgiye ulaşmak için neredeyse tamamen insanlara bağımlı. İnsanların yazarak, ses cihazının başlat butonuna basarak ya da fotoğraf çekerek kaydettiği, yarattığı bilgiler dolu. Problem ise, insanların zamanları, ilgileri kısıtlı ve hassas değiller, yani insanlar gerçek hayat hakkında bilgiyi kaydetmede iyi değiller.. Yine de günümüz bilişim teknolojisi insanlar tarafından üretilmiş bilgiye bağımlı. Eğer bilgiyi toplarken bize hiç gereksinimi olmayan, bilinmesi gereken her şeyi bilen bilgisayarlarımız olsaydı, her şeyi takip edebilir, yapılan israfları, zararları ya da maliyeti önemli ölçüde düşürebilirdik,” diye belirtmişti. Nesnelerin internetindeki bir “nesne”, kalbine monitör takılmış bir insan olabileceği gibi, lastik basıncı düştündüğünde sürücüyü uyarmak üzere sensör takılmış bir araba da olabilir. Aslında kendisine IP adresi tanımlanabilen ve bir ağ üzerinden bilgi aktarabilen her hangi bir doğal ya da insan yapımı nesne olabilir. Herhangi bir nesne “Nesnelerin İnterneti” diye adlandırılmak için internete bağlı olmak zorunda değil, ama diğer nesnelerle konuşabilmesi için bir IP adresine ihtiyacı var. IPv4’ün IPv6’ya dönüştürülmesi Nesnelerin İnterneti’nin gelişmesinde en önemli faktörlerden biri. Peki bu değişim ne? Temel olarak IP adreslerinin 32bit’ten 128bit’e çıkarılmış olması. Bu sayede IP adresleri rakam olarak uzamış oluyor, ve daha çok IP adresi tanımlanabiliyor. Bu dönüşüm, gelecekte beklenen büyümeyi desteklemiş, ağ adreslerinde yaşanacak eksikliği rahatlatmış oluyor ve daha çok cihazın IP adresine sahip olup birbirleriyle konuşmasına imkan veriyor. İnsanları Nesnelerin İnterneti’nden uzaklaştıran bazı düşünceler de var, bir nesneyi bozulduğunda nasıl tamir edeceklerini bilememek, ya da teknolojiye tam anlamıyla güvenemeyen bir kesim olması gibi. HP Security Research’ün raporuna göre, Nesnelerin İnterneti’ndeki nesnelerin %70’i şifrelenmemiş ağ hizmetleri kullanıyor, %80’i yeterli karmaşıklıkta şifre istemiyor, %90’ı en az 1 kişisel bilgi barındırıyor. Bu bulgular, kişisel bilgilerin kolay ele geçirilmesi anlamına gelirken, tam anlamıyla oluşamayan güveni de desteklemiş oluyor. Nesnelerin İnterneti’nin önümüzdeki yıllarda hayatımıza git gide daha fazla gireceği kaçınılmaz olarak öngörülüyor. Hatta bir süre sonra vazgeçilmezimiz olacağını bile söyleyebiliriz. Nesnelerin İnterneti kavramının bir sonraki adımı ise “Her Şeyin İnterneti”. Bilginin, nesnelerin, insanların kısaca her şeyin birbirine bağlanması, birbiriyle kusursuz bir şekilde iletişim kurması ile yeni bir dönem başlayacak.
14
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Helsinki Arabasız Bir Gelecek için Hazırlıklara Başladı Yazan: DERYA GÜRSEL Finlandiya’nın başkenti, “talebe bağlı hareketlilik” esasına dayalı bir ulaşım sistemi kurmayı hedefliyor. Gelişen teknoloji ile kentler her geçen gün farklı boyutlar ile değişmeye devam ediyor. Teknolojinin faydalarını ne ölçüde kullanıp, kentsel mekanda ne ölçüde bir faydaya dönüştürülebildiği ise toplumsal farklılıklar gösterebiliyor. Buna bir örnek Helsinki’nin son zamanlarda oldukça hırslı bir şekilde çalışmalara devam ettiği toplu taşıma sistemi. Kent yönetiminin “araba kullanmayı 10 yıl içerisinde anlamsız kılacak” bir sisteme geçmek istediğini açıklaması, ve bu anlamda mobil iletişim cihazları üzerinden kuracağı bir networkten faydalanacağını belirtmesi heyecan yarattı.
Trafik talep yönetimi sayesinde akıllı telefon uygulaması “route planner” ile tüm ulaşım seçeneklerini birleştirerek tek bir seferde gerçek zamanlı olarak satın alabilecek. Taksi, tren, vapur, bisiklet gibi pekçok ulaşım seçeneğinin bulunacağı sistemde ücret ise kilometre başına belirlenecek.
Yapılan açıklamalarda Helsinki yönetimi, kurgulanan sistemin A ve B noktaları arasında bir yolculuk yapmak isteyen kimseye, tüm yolculuğunu planlayan bir uygulama sunacağını
belirtti. Uygulama, hava koşulları, trafik, ücret gibi koşullara göre kullanıcıya hem en uygun yolu gösterecek hem de bu yolculuk için ödemesi gereken tüm ücreti yapabileceği bir platform sunarak kolaylık sağlayacak. Eğer hava güneşli ise sizi bisiklete yönlendirecek, eğer hava yağmurlu ve sizinle aynı yönde gidecek birileri var ise, sizin için bir yolcu almış taksi çağıracak. Amaç ise kendi aracınıza ihtiyaç duymamanız. Tabi ki şu an piyasada tüm bu işlevleri tek tek sağlayan uygulamalar da mevcut. Fakat kentin resmi toplu taşıma uygulaması olması ve herbirinin toplandığı bir ölçekte olacak oluşu, ne kadar hırslı bir girişim olduğu ortaya koyuyor. Fakat halen kentin çeperlerinde sistemin nasıl çalışacağı sorusu muallak, belki “arabasız” bir kent hala mümkün değil ama iddialı bir girişim olduğu kesin.
Geleneksel Taksi Sektörü vs Mobil Ulaşım Uygulamaları Sehrin Popüler Noktalarını Taksi Söförlerinden Öğrenin İsveçli taksi şirketi Taxi Stockholm turistler için Taxi Trails projesiyle, milyonlarca taksiden veri toplayıp şehrin en gözde yerlerini harita üzerinde aydınlatarak turistler için yeni bir şehir rehberi yaratıyor.
bölgesinden) insanların hangi popüler noktaları tercih ettiklerini görebiliyorsunuz. Sıcak ya da soğuk bir nokta seçip bu noktayı keşfet butonuyla yakın çevresindeki mekanlar hakkında, alışveriş yapabileceğiniz ya da yemek yiyebileceğiniz noktalar gibi daha detaylı bilgi alabilyorsunuz. İsterseniz seçtiğiniz noktaya gitmek için taksi de ayırabiliyorsunuz.
San Fransisco’da geleneksel taksi kullanımı %65 düştü.
Yazan: İLKNUR SUDAŞ
Gezintiye çıkmak hiç bu kadar kolay olmamıştı: Telefonunu çıkar, bir tuşa dokun ve şoför ayağına gelsin.
Uber ve Lyft gibi şirketler taşımacılık sektöründe yeni girişimler ve geleneksel taksi sektörü de bunun farkında. San Fransisco Belediyesi Ulaşım Ajansı Müdürü Kate Troan’a göre iki
yıl önce bir taksi ayda 1.424 sefer yaparken şu anda bu sayı 504’e düşmüş durumda. Ulaşım mobil uygulamalarından gerekli veriler alınmadan, bu düşüşün tek nedeni olarak onları göstermek çok da doğru değil. Her iki durumda da, belediye geleneksel taksi kullanımını yeniden çekici kılmak için renk sakalasında yenilikler, ücrette düşüş, taksi sürücü uygulamaları gibi bazı yöntemler planlıyor. Ayrıca sürücülere, taksilerinde reklam kullanımı için izin vermeyi dahi düşünüyorlar.
Arama seçeneğinde geçen hafta, geçen ay gibi seçenekler var. Ayrıca şehrin belirli alanlarından binilmiş taksileri de filtreleyebiliyorsunuz böylece daha sosyete (Östermalm bölgesinden) ya da daha modayı takip eden (Södermalm
Peki siz İstanbul’da ulaşımınızı nasıl sağlıyorsunuz? Örneğin, BiTaksi uygulamasının ayrıcalıklarını biliyor musunuz? Yoksa ben sokaktan taksimi çeviririm mi diyorsunuz ya da bambaşka bir yönteminiz mi var?
Akbilimi Kendim Aldım Tek Başıma Kendim Taktım! The Sesame Ring, 3D printer ile üretilmiş bir toplu taşıma geçiş sistemi.
Yazan: BAŞAK ÇELİK İsveçli reklam ajansı King tarafından tasarlanan site turistlere alıştığımız yorum ve eleştiriler üzerinden hazırlanmış rehberler yerine, şehir sakinlerinin gerçekten nerelere gittiklerini gösteren bir rehber oluşturmak istemiş. Site daha çok ziyaret edilen alanları daha sıcak ışıklandırarak bir harita oluşturuyor. Böylelikle bir nokta ne kadar popülerse o kadar turuncu oluyor.
En azından bu gelişmeler ve rekabet taksi endüstrisini gelişmesine neden oluyor. Geleneksel taksi servislerinde artık daha fazla sürücü kredi kartı kabul ediyor veya bu taksiler hala havaalanlarında bulunmak gibi özel izinlere sahipler. Tabii bunlar sayesinde Uber etkisinden kurtulabilecekler mi belli değil.
Bu keyifli proje şehir rehberi konseptine başka bir bakış açısı getiriyor. Taxi Trails’ın Stockholm’deki yerel kullanıcılar tarafından ziyaret edilen yerleri ne kadar doğru haritaladığını bilmiyorum ama site inanırlık sunuyormuş gibi görünüyor. Yazan: DERYA GÜRSEL
İncelemek isterseniz bir de New York taksilerinin bir gününü haritalayan “NYC Taxis: A Day in the Life” projesi var. Bir taksinin 24 saat boyunca yolcuyu nereden alıp nerede bıraktığı, hangi yolu kullandığı, aldığı tarife ücretleri ve bahşişlere kadar inceleyebiliyorsunuz. İstediğiniz zaman taksiyi değiştirip başka bir taksiyi incelemeye başlayabilirsiniz.
Her geçen gün 3D printer ile üretilmiş farklı bir ürünün nasıl hayatımıza dahil olduğuna şahit oluyoruz. Maketler, kıyafetler binalar derken iki MIT öğrencisi 3D printer kullanarak toplu taşıma sistemlerinde hızlı geçiş olanağı sağlayacak bir yüzük tasarladı. Akbilimizi cüzdanımızda ya da çantanın diblerinde ararken verdiğimiz mü-
cadeleyi gözönüne alan tasarımcıların yaptığı yüzükler geçiş sistemi olarak kullanılan ilk 3 boyutlu tasarım örneği değil. Daha önce Walt Disney’de de çeşitli bileklikler ile oyun alanına giriş için bazı tasarımlar yapılmıştı. Fakat The Sesame Ring toplu taşıma için kurgulanan ilk örnek. Yüzüğün ortalama 17 Dolar’a geldiğini söylemek mümkün. Ne diyelim gün gelecek aylık dolu akbili kaybetmenin verdiği hüzün son bulacak gibi!
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 15
Tam Olması Gereken Yere Bisiklet Yolu Çizen Robot Yazan: BAŞAK ÇELİK Bisiklet kullanıcılarının şehirdeki rotalarını takip eden “Radwende” projesiyle, şehir sakinleri Wiesbaden’in kentsel peyzajının tasarımına katkıda bulunurken, enstalasyonun da bir parçası oldu. Arabaların kaldırımları işgal etmediği, sonunda çevrenizdeki mimarlığın tadını çıkarabildiğiniz bir şehir düşünün ya da büyük bir caddenin araba ve bisiklet kullanıcılarına eşit derecede ulaşılabilir olduğunu. Trafik belki daha yavaş olabilirdi ama aynı zamanda daha verimli de olurdu. Hava daha temiz olurken, aileler çocuklarını okula bisikletle göndermekten endişe duymazlardı. Çok mu ütopik? Zürih, Kopenhag gibi şehirler bu gibi senaryoların gerçek olabileceğini çoktan kanıtladı. Almanya’nın Wiesbaden şehri de “Radwende” kampanyası ile bu hayali gerçekleştirmeyi deniyor. Wiesbaden Almanya’nın en az bisiklet kullanan şehri. Nedeni ise şehrin bisiklet
düşmanı altyapısı olduğu kadar, bisiklet kullanıcılarına olan saygının azlığı da. Wiesbaden şehrinin bu algıyı değiştirmek için, bisikletlerin şehrin sokaklarındaki gerçek hareketlerini takip etmenin, daha çok kullanılan, ya da hiç kullanılmayan yolları belirleyip, bisiklet yollarını barındıracak altyapıyı planlamada bir kriter olarak kullanılabileceğini düşünmüş ve bunu bir sanat projesine dönüştürmüş. “Radwende” enstalasyonu 22 Mayıs - 10 Ağustos tarihleri arasında Wiesbaden Güzel Sanatlar Müzesindeydi. Bu tarihler arasında Wiesbaden’daki bisiklet kullanıcıları bu sanat çalışmasının bir parçası olabildi. Tek yapmaları gereken “Radwende” uygulamasını indirmek ve bisiklet sürerken uygulamayı kullanmaktı. Uygulamayı kullandıklarının ertesi günü, bir çizim robotu, kullanılan bisiklet yollarını görselleştirerek daha bisiklet dostu bir şehir yapmak için bir harita oluşturuyordu. Ayrıca enstalasyonu bir günlük ayırtarak, günün sonunda oluşan çizimi satın almak da mümkündü.
Bisiklet kullanıcılarının şehirdeki rotalarını takip eden “Radwende” projesiyle, şehir sakinleri Wiesbaden’in kentsel peyzajının tasarımına katkıda bulunurken, enstalasyonun da bir parçası oldu.
16
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Çocukların Gözünden Geleceğin Arabaları Yazan: BAŞAK ÇELİK
Toyota’nın her sene düzenlediği, çocukların gelecek için hayal ettikleri arabaları çizdikleri ulusal yarışmaya bu sene 600.000’den fazla çocuk katıldı. Otomobil sektöründen birine gelecekte arabalar nasıl görünecek diye sorduğunuzda, kendi kendine gidebilen arabalardan konuşmaya başlayabilir ama aynı soruyu 10 yaşında bir çocuğa sorduğunuzda sonuç oldukça farklı oluyor... İşte Toyota bu soruya cevap veren, 90 finalistin tasarımlarından birini her gün kısa bir canlandırmayla beraber yayımlıyor. 6 yaşındaki bir çocuğun tasarladığı muzdan uzay aracı kimisi için çok ciddi olmayabilir fakat bazı tasarımların sorunları çözmek adına yaratıcı yaklaşımlarda bulunduğunu da itiraf etmek gerek. Arabalardan bazıları geçtikleri yollardan geri dönüştürülebilir çöpleri
toplayıp, geri dönüştürürken, bir diğeri topladığı plastik parçaları konutlar için düşük maliyetli tuğlalara dönüşütürüyor. 11 yaşındaki başka bir tasarımcı ise, evleri 3 boyutlu yazabilen bir araba düşünmüş. Bir başkası ise ayrı arabaların belirli bir noktada bir araya gelmeye programlanıp, okul otobüslerini oluşturarak trafiği azaltabileceğini düşünmüş. Fikirlerden bir kaçı ise kısmen uygulanabilir tasarımlar, 14 yaşındaki bir tasarımcının, havadaki nemi toplayıp, bitkileri sulamak ya da içmek için suya dönüştürebilen arabası gibi... Bazı tasarımlar ise belki pek de yakın olmayan gelecek için ilginç fikirler sunuyor, cebimize girebilecek kadar küçülüp park sorununu ortadan kaldıran arabalar ya da zihin kontrolüyle şekil değiştirebilen arabalar gibi.
Mobil Uygulamalar Eğitim Mekanlarını Değiştirebilir mi? Değişim teknoloji ile kişiselleşen eğitim süreçleri, bireyin etrafında yeni bir eğitim mekanı mı oluşturacak sorularını da gündeme getiriyor.
Yazan: DERYA GÜRSEL Konnektid adlı uygulama “çevreden öğrenme” mantığı ile mahallenizi hatta dünyayı koca bir eğitim alanına çeviriyor. “Bir şey biliyor ve bir şey öğrenmek istiyorsanız” mottosuyla yola çıkan ekip için paylaşım ekonomisinin son ve en değerli örneği “bilgi paylaşımı”. “Araçlar paylaşılabiliyor, bisikletler hatta evlerimizi bile paylaşabiliyoruz o zaman bilgimizi de paylaşabiliriz”
diyen Benita Matofska, bu şekilde teknolojinin insanları izole etmeyeceğini tam tersi birbiriyle yakınlaştırabileceğini belirtiyor. Bu çalışma ile akıllarda beliren bir diğer soru ise eğitimin mekansızlaşması oluyor. Bir zincir gibi eriyen tüm birimler -kağıt, defter, kitap yerine gelen mobil cihazlar, ardından sanal eğitim kitleri- şimdi yerinden ayrılmadan bilgiye ulaşmak için başka bir mekana ihtiyaç duyulmaması argümanlarını düşündürtüyor.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 17
Geleceğin Okullarını Kişilerin Özgürce Kendilerini Keşfedebildikleri Yerler Olarak Hayal Ediyorum Bu biraz “birey” tanımının anlamına da ilişkin bir süreç. Toplumsal olarak çocukları anlamak adına henüz yeni yeni adımlar attığımızı düşünüyorum. Onları birey olarak benimsemek, dediğim gibi birey tanımını yeniden ele almak bu anlamda önem kazanıyor.
VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: HAYALLERDEN GERÇEKLER Eğitim Üzerine Projeksiyonlar sergisinin küratörü Şebnem Yalınay Çinici ile hem tasarımcı hem de eğitimci gözünden eğitim yapılarını konuştuk. Özellikle MEB yarışmaları ile son dönemin en tartışmalı konuları arasına giren eğitim yapıları üzerine konuştuğumuz Şebnem Yalınay Çinici, bir tasarımcının eğitim kavramına nasıl bakması gerektiği, olmak istenen yer kavramı ve geleceğin olası eğitim yapıları ile ilgili sorularımızı cevapladı. Keyifli okumalar. Derya Gürsel: Bugünlerde mimarlık camiası için en güncel konulardan biri eğitim yapıları. O sebeple sergi de tam yerini buldu aslında. Bu noktadan başlarsak sizden hem bir eğitimci olarak hem de bir tasarımcı olarak Türkiye’de eğitim yapılarını ve eğitime bakışı yorumlamanızı isteyeceğim. Şebnem Çinici Yalınay: Eğitim yapılarında geriye dönük üretimimize baktığımızda pek çok iyi örnek var. Benim aklıma her zaman öncelikle ODTÜ Kampüsü gelir. Hem dönemindeki çağdaş yorumu hem de öngördüğü özgürleştirici eğitimin çevresini kurabilmiş olması dolayısıyla. Ama tabii bu soru için biraz daha geri çekilip daha büyük resme bakmak gerekir. Eğitimle ilişki çok daha küçük yaşlarda ilkokullarda başlıyor. Evden ve aileden ilk kopuşun mekanları olarak. Bence yapı olarak en büyük titizliği gerektiren binalar ve çevreler. Ama maalesef ki ülkemizde ilkokullar tip projeler ile üretilmekte. Yani önden geliştirilmiş tip projeler yer vs. değişkenleri fazla gözetilmeden birçok farklı yerde uygulanmakta. Şimdilerde ise Haydar Karabey’in öncülük ettiği MEB ile yapılan görüşmeler ve ortak çalışmalar sayesinde artık farklı bir noktaya gelindi. MEB’in düzenlediği Eğitim Kampüsleri Yarışmalarını mutlaka duymuşsunuzdur. Okulların mimarlar tarafından tasarlanmasını sağlamaya başlayan önemli bir adım elbette. Ama diğer taraftan yine mutlaka takip etmişsinizdir ki orada şöyle büyük bir sıkıntı var; bu yarışmalar 10.000 kişilik eğitim kampüslerinin tasarlanması için açıldı maalesef . Şimdi bu rakamın 5.000’e düşürüldüğü söyleniyor ama hala çok büyük bir sayı. İşte tam bu noktada en önemli soru ortaya çıkıyor. Mekan ve eğitim ilişkisi nasıl olmalı? Mekan eğitimi, eğitim mekanı nasıl etkilemeli? Bir eğitim yapısı ve çevresi tasarlanırken nasıl bir eğitim için yapıldığının sorulmasının; eğitim ve mekanın birbirini nasıl şekillendirmesi gerektiği probleminin tüm aktörleriyle ele alınması gerekliliği. Yani mutlaka eğitimcilerle beraber düşünülmesi ve tasarlanması gereken yapılar olduğunun gerçekten ciddiyetle ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki böyle bir mimari yarışmanın açılması önemli. Yarışmaya ise “Eğitim yapıları bari tasarlanmış yapılar olsun!” düşüncesiyle geniş bir katılım da oldu ama “Bunu ne için yapıyoruz?”, “21. yüzyılda ülkemizde nasıl bir eğitim istiyoruz?” ve “Nasıl bir eğitim için bu mekanları nasıl tasarlıyoruz?” gibi sorular bu aşamada atlandı diye düşünüyorum. Aslında söylemek istediğim, ki sergiyle de ifade etmek istediğimiz buydu, eğitim yapılarının müfredatlar ve eğitimciler ile birlikte tasarlanması gerektiği. Ve tabiki bunları bu kadar kitlesel kampüslere dönüştürmemek; çünkü okul birey için vardır. Her bir bireyin özel olduğu, kendine has becerileri olduğu düşüncesiyle varolur. Ve her bir bireyle tek tek ilgilenerek ondaki potansiyeli açığa çıkarma hedefindedir. Böylesi kitlesel bir eğitim anlayışı ve yaklaşımı hem müfredatı hem de yapısı ne olmalı diye sorgulanmalı ve her iki konu açısından da ciddi bir araştırmaya girişilmeli.
Cevabını Araştırdığımız bir Soruya Hemen Mekansal Bir Karşılık Verebiliriz Demek Bana Pek Doğru Gelmiyor
Ki sergi “Nasıl bir eğitim?” kurgusu ile de örtüşüyor. Yani bu kadar bireyselleşen bir sistemde böylesine kitlesel bir bakış açısı ile herkese aynı davranmak ne kadar gerçekçi... Evet aslında maalesef gerçekçi değil çünkü kişiler kitleler olarak algılanamayacak kadar nitelikli, değerli, farklı varlıklar. Dolayısıyla bu kadar ayrı özelliklerdeki kişilerdeki potansiyelleri ortaya çıkarabilecek eğitim sistemlerinin devamlı araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda Finlandiya, Kuzey Avrupa ülkeleri eğitim sistemleriyle dünyada en iyi diye kabul edilenler... Ki o ülkelerdeki eğitim araştırmacıları da “Nasıl bir eğitim?” sorusunun tekrar tekrar düşünülüp araştırılmaya devam edilmesi gerektiğini vurgulamakta. Dolayısıyla henüz cevabını araştırdığımız bir soruya hemen mekansal bir karşılık verebiliriz demek bana pek doğru gelmiyor.
Belki başka yapı tipolojileri AVM, konut vs gibi hem tanımlı kullanıcılara sahip olduğundan, onların tanımlı alışkanlıkları, istek ve ihtiyaçları doğrultusunda tasarlanıyor. Fakat daha yeni yeni anlamaya başladığımız ve birey olarak kabul ettiğimiz çocukların ihtiyaç ve düşüncelerini yeni yeni mekana yansıtabiliyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu daha var. Çocukların evin dışındaki dünyayla ilk tanıştıkları yer okullar. Bir diğer deyişle okullar çocuğun mekansal algısına ve görgüsüne en çok katkıda bulunabilecek yerler. Dolayısıyla belki ilk adım olarak çocukların içinde bulunmak istediği mekanları kurmak önem kazanıyor. Bu konuyla ilgili Dorte Mandrup çok ilginç bir sunum yapmıştı; çocuklar nasıl ortamlarda daha rahat ediyorlar, nasıl daha yaratıcı ve üretken olabiliyorlar ve en önemlisi kendilerini mutlu hissediyorlar. Serginin alt temalarından biri de o yüzden buydu: “orada olmayı istemek”. Çünkü eğitimle ilgili pekçok konunun yanı sıra şöyle de bir durum var ki çocukların günlerinin büyük bir kısmı okulda geçiyor, neredeyse 5 veya 8 saat. Bir gün içinde evlerinde okulda geçirdikleri vakit kadar zaman geçiremeyen çokca çocuk var . Sürekli ertelenen, “5 dakika daha” diye ötelenen bir rutin haline geliyor.
“Bize başlık ver biz kendi işimizi yapalım”
Bunun yolu onlara çekici bir rutin sunmaktan geçiyor sanırım dediğiniz gibi... Buradan yola çıkarak biraz da sergiden konuşmak istiyorum. Sergide verilen küçük mesajlar çok hoşuma gidiyor; yaklaştıkça duyulan sesler, yine o bahsettiğimiz bireysel potansiyeller için harika bir yansıma... Ya da kalabalık içerisinde kaybolan istekler... Diğer yanda ise serginin kurgusunun bir rutin oluşu. Kendimi Türkçe’den matematiğe geçer gibi hissettim. Ki bu rutin çok zevkli bir kurgu ile yakalanmış. Bence son dönem mimarlık sergilerinde yaşanan sorunlardan sıyrılıp çıkıyor. Ama işlerin hepsi yine kendi içinde özel ve önemli isimler tarafından yapıldı. Biraz hazırlık aşamasından bahsedebilir misiniz? Öncelikle teşekkürler olumlu görüşler için, çok mutlu oldum. Sergi kurgusu ile ilgili ise şunu söyleyebilirim; bana ilk küratörlük teklifi geldiğinde “Bu sergiyi her işi farklı katmanlar olarak yerleştirebileceğimiz ama sonunda bir bütün olarak okunabilecek bir yaklaşımla ele alabilir miyiz?” sorusu beni sergileme biçimi olarak en çok heyecanlandıran kısmı oldu. Çünkü sergileri gezerken hep bir tükenmişlik olur ya insanlarda, müthiş bir emek ve çaba sarf edilip hazırlanmış işlerdeki bilgi yoğunluğu yorar biraz ve bir noktadan sonra ziyaretçi de uzaklaşmak ister. Amacımız bunun biraz daha ötesinde bir şeyleri yapabilmek oldu bizler için.Çünkü bu, bir taraftan bir mekan sorusu, diğer taraftan işlerin birbiriyle ilişkili olması halinde daha güçlü olması durumu. Bir de benim yıllardır çok önemsediğim, iş birliği ve beraber üretmek. Ki bu konuda çok şanslıydım ekipte bulunan herkes harika kişilerdi bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Hiçbir zaman parçalara ayırıp, temalara ayırıp “Siz şunu, siz şunu yapın” gibi bir yol izlemedik. Çalışmaya başladığımız andan itibaren çok düzenli toplantılar yaptık. Ana düşünceyi nasıl kurgulayacağımız, o düşünce içerisinde herkesin kendine yer bulması, “ben bu noktadan bir şey söylemek istiyorum” diyebilmesi için bir şeyi hep beraber olgunlaştırmak gerekiyor. Bu süreç hem riskli hem de bazı kişiler için yabancıydı. Yani benden “Bana başlık ver biz işimizi yapalım” diye talep edenler de oldu. Ama bu daha büyük bir söz söyleme nieyetimiz, arada doğal olarak daha iyi bağlantıların kurulmasını ve işlerin katmanlar olarak yerleşmesini sağladı. Tabii çok fazla bilgi toplamak, o bilgileri düzenli ve sıkıcı olmadan sunmak da önemliydi. Bunun için veriyi katılımcıya aktarırken de arttırmak için ileri interaktif teknolojiler kullandık. Bunların hepsi en başında da olan düşüncelerdi. Fazla materyali kapsayabilecek, ve bunları kullanıcıların da deneyimleyebileceği bir sergi olması, biraz o gerçeklik hissini yerinden etmesi, hayallerden gerçeklere başlığına öyle bir geçiş yapması, yani gerçek diye algıladığımız şeylerin belki de o kadar somut ve real olmadığını düşündürmesi... Yani hepsi bir yarı yumuşak realite kurgusu oluşturmak.
Kişilerin Çok Mutlu Olabilecekleri, Özgür Hissedebilecekleri Bir Dünya
Şimdiki sorumu aslında en başta da sorabilirdim, son soru olarak da... Yani sergide yaratılan bu teknolojik temsil aynı zamanda herkesin de kafasında olan geleceğin eğitim yapılarına dair soruları pekiştirir nitelikte. O fütüristik imajlar yavaş yavaş gerçeğe mi dönüşür yoksa tabletler yeni öğretmenler mi olur bilemiyoruz ama... Yani belki eğitim, binalar da bile yapılmayacak. Kısa ya da uzun. Geleceğin eğitim yapıları ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Tabii... Şimdiden bir sürü teori var. Eğitim yapılarının tamamen ortadan kalkacağına dair ya da eğitimin tamamen bireyselleşeceğine ve networkler üzerinden olacağına dair. Hatta Kuzey Avrupa okullarını gezerken bir okulun tamamen iPad ile eğitim yaptığını gördük. Kitap yok, not yok, materyal yok... Zaten mekansal kurgu da çok farklı, çok şeffaf ve en önemlisi öğrencilerin sabit sınıfları yok. Derslerin sınıfları var. Öğrenciler ise okul içinde hareketli ve her yer onlara ait. Dolayısıyla bizdeki derslik sayısı ile okulun büyüklüğünün ifade edilme hali oradaki okullar için geçerli değil. Bir derslik veya sınıf değil tüm ortak alanlarıyla bütün okul tamamen öğrencilere ait. Beraber çalışabilmeleri, vakit geçirebilmeleri, oyun oynayabilmeler vs. için.
Geleceğe dair bu sergiyle somut bir resim çizmektense ne kadar hayal edilebiliyorsa oraya kadar götürmek bence önemli... Ama bunu da yaparken kişiye “hayal kurmak hem büyük bir güç, hem de realize olmaya da çok yakın bir durum” demek kendi gücünü hatırlaması için de ayrı bir öneme sahip. Geleceğin okulları ne olacak bilemiyorum ama kişilerin çok mutlu olabilecekleri, en özgürce kendilerini keşfedebilecekleri koşulların oluşturulduğu yerler olarak hayal ediyorum..
18
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Venedik Mimarlık Bienali ARKIMEET 2014’te Konuşulacak Mimarlığa dair en önemli etkinliklerden biri olan Venedik Mimarlık Bienali bu yıl 14. kez kapılarını açtı. Bu yıl ilk kez Türkiye’nin de kalıcı bir pavyona sahip olduğu, Arkitera.com yayın ekibinin de VitrA Türkiye sponsorluğunda 1 hafta boyunca yakından takip ettiği bienalin tüm detayları ARKIMEET 2014’te masaya yatırılacak. Her geçen gün mimarlığın sergilenmesi alanında yeni girişimler ortaya çıkarken artık köklü organizasyonlar haline gelen mimarlık bienalleri de önemini arttırıyor. Mimarların uluslararası arenada işlerini sergileyebilmeleri, vizyonlarını genişletebilmelerinin imkanı olan mimarlık bienallerinin en önemlilerinden biri kuşkusuz Venedik Mimarlık Bienali. Bu yıl 14. kez düzenlenen bienalin küratörlüğünü Rem Koolhaas yaparken usta mimar temayı da Fundamentals olarak belirlenmişti. Koolhaas, “Bu tema mimarlarla değil, mimarlıkla ilgili olacak” diyerek bu yıl da ilginç projelerin ortaya çıkacağı konusunda umut vermişti.
Ulusal pavyonların temasını “Absorbing Modernity: 1914-2014” olarak belirleyen Koolhaas bienalin açılış konuşmasında bu dönemleştirme ile ilgili ortaya çıkan çelişkilere de değinmişti. “100 yılllık dönemi ele alalım derken bir arşiv çalışması yapılmasını, geçmişinizde ne var, süreci anlatın demek istemedim” diyen Koolhaas bu bienalin genel olarak modernizmin mimarlık pratiğine etkisi olarak yorumlanması gerektiğini de vurgulamıştı. Bu yıl Türkiye’nin de aralarında olduğu toplam 10 ülkenin ilk kez yer aldığı bienalde 66 ulusal katılmın yanı sıra birçok bağımsız sergi de bulunuyor. 23 Kasım’da sonra erecek olan Venedik Mimarlık Bienali’ne dair keyifli bir toplantı ARKIMEET 2014’te sizleri bekliyor.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 19
Üsküdar’a Gider İken, Kim Benimle Semsiyesini Paylaşır? Yazan: DERYA GÜRSEL
Araba paylaşımı kent gündemine girdi. Bisiklet de öyle. Peki şemsiyeyi neden paylaşmayalım?
Biraz paylaşımcı olmanın kimseye zararı olmaz. Özellikle söz konusu son zamanların en kafası karışık havasına sahip İstanbul’da her yağmur yağdığında alınan ve en ufak bir rüzgarda parçalanan 5 TL’lik şemsiyeleri paylaşmaksa belki de tüketim çılgınlığına bir nebze de olsa faydamız bile olabilir.
Aynı zamanda eğer hava yağmurluysa şemsiyenizi almanızı için, yada şemsiyenizi bir yerde unuttuysanız geri dönmeniz için bildirimlerde bulunuyor. Adeta bir kentli bir dost...
Kampanyaya destek olmak için tasarımcıların sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Peki kimler sizinle şemsiyesini paylaşmak ister? “Umbrella Here” ışığı size, paylaşıma açık kentlilerin şemsiyelerini gösteren bir uygulama.
Dipnot: Ama eğer ben tek takılmaktan hoşlanırım, yağmurda yalnız başıma yürümekten keyif alırım diyenlerdenseniz, size Ayça Dündar’ın “Drop Umbrella’larını öneririz...
Hong-Kong’lu ekip tasarladıkları akıllı telefon uygulaması ile hem paylaşıma açık şemsiyeleri bulabiliyor hem de sizi bu gönlü bol şemsiye sahibine doğru yönlendirilebiliyor. Ayrıca paylaşımcılar birbirini arkadaş olarak ekleyebiliyor. Aynı zamanda bu akıllı eklenti bir hava tahmin aracı olarak da kullanılabiliyor. Siz ne kadar çok arkadaş eklerseniz o kadar çok veri toplayarak telefonunuza o günki hava durumunu dışarıdakilerin eklentisi sayesinde bildiriyor.
20
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Arkitera Ödülleri 2013’te Neler Oldu? Yapı Sektörü, RAF Yapı Malzemesi Ödülü ile Laboratuvarlar Binası ile Namık Kemal Üniversitesi ödüle layık görüldü. Namık İlk defa 2008 Kemal Üniversitesi adına binayı tasarlayan ofislerden İTÜ MardİNT adına YükOnurlandırıldı İlk defa 2008 yılında dağıtılmaya başlanan ve 2013’te beşincisi verisel Demir ile PAB Mimarlık’tan Ali Eray, Burçin Yıldırım ve Pınar Gökbayrak’a yılında verilmeye len RAF Yapı Malzemesi Ödülü’nün temel amacı performansı, üre- ödüllerini Yavuz Selim Sepin takdim etti. timinde kullanılan malzemelerin özellikleri, standartlara uygunluğu, zamana ve başlanan ve 2013’te çevre koşullarına dayanımı ve çevre etkisi ile fiziksel çevreye değer katan yapı Özel sektör kategorisinde ise Tekfen Bomonti Apartmanları projesi ile Tekbeşincisi verilen RAF dış malzemelerinin üreticilerinin onurlandırılması. Yapı Malzemesi Ödülü geçen fen Emlak Geliştirme ödüllendirildi. Tekfen Emlak Geliştirme Genel Müyıl, Taşıyıcı Sistemler, Altyapı Bileşenleri ve Kaba Yapı Bileşenleri, İnce Yapı dürü Ömer Egesel ile binanın mimarı Bünyamin Derman ödüllerini Mutlu Yapı Malzemesi Bileşenleri ile Kullanıcı Konforunu Sağlamaya ve Gereksinimlerini Karşılamaya Çilingiroğlu’nun elinden aldı. Yönelik Sistemler olmak üzere 3 kategoride verildi. Ödülü’nün temel Seçici Kurul Teşvik Ödülü’nün ilki 2P Evleri ile Bürgehan Postalcıoğlu ve Berrin amacı performansı, Durmuş Dilekçi, Bülent Ergin Güngör ve Mehpare Evrenol’un oluşturduğu jüri- Postalcıoğlu’na verildi. Bürgehan Postalcıoğlu’na ödülünü Lale Özgenel takdim üretiminde kullanılan nin değerlendirilmesi sonucunda 3 ayrı firma ve 3 ayrı ürün ödüle layık görüldü. etti. Gecenin ilk ödülü,Altyapı Bileşenleri ve Kaba Yapı Bileşenleri kategorisinde Teşvik Ödülü’nü kazanan ikinci isim ise Logipark Lojistik Tesisleri ile Access malzemelerin ACO Fuga Polimer Beton Drenaj Sistemleri ürünü ile ACO Yapı’ya verildi. Capital Turkey oldu. Access Capital Turkey adına katılan Access Capital Turkey ACO Yapı adına ödülü almak üzere sahneye davet edilen ACO Türkiye Genel Yönetim Kurulu Üyesi Altuğ İnan ve binanın mimari Zafer Karoğlu ödüllerini özellikleri, Cem Sorguç’tan aldı. Müdürü Ender Özatay’a ödülü Bülent Ergin Güngör takdim etti. standartlara Yapı Malzemesi Ödülü’nün ikincisi, İnce Yapı Bileşenleri Kategorisinde AC730 Genç Mimar Ödülü 7. Kez Sahibini Buldu uygunluğu, GRC ürünü ile İngiliz firma Jesmonite Limited’ın oldu. Ödülü almak üzere Genç mimarları desteklemeyi ve nitelikli mimarlık üretimine katkı sağlamayı sahneye davet edilen Jesmonite Genel Müdürü Simon Pearson ile ürünün Tür- amaçlayarak Türkiye’de ilk kez 2004 yılında verilmeye başlanan Genç Mimar zamana ve dış kiye distribütörü Kutlar Ltd firmasından Burak Uluşahin ödüllerini, Ömer Ödülü 7. kez sahibini buldu. çevre koşullarına Yılmaz’dan aldı. Cem Sorguç, Emin Balkış, Deniz Güner ve Nurbin Paker’in oluşturduğu seçici dayanımı ve çevre Gecenin son Yapı Malzemesi Ödülü’nü ise Lotus Lavabo ürünü ile Bien kurulun değerlendirmesi sonucunda kazanan isim belirlendi. Seramik’e verildi. Ödül almak üzere törene katılan Bien Seramik İş Geliştirme etkisi ile fiziksel Gecenin son ödülü olan Genç Mimar Ödülü 2013’ün sahibi Arman Akdoğan ve Projeler Müdürü İlkay Oskay’a ödülü Emin Balkış’ın elinden aldı. oldu. Arman Akdoğan ödülünü Nurbin Paker’in elinden aldı. çevreye değer katan Arkitera İşveren Ödülü İlk Kez Bir Üniversiteye Verildi yapı malzemelerinin Mimar ve işverenin kamusal sorumluluklarını göz önünde bulundurarak, nitelikli mimari uygulamaların ortaya çıkarılmasına destek olan işverenleri onurlan- Ödül töreni, kazanan isimlerin belirlenmesinde büyük emeği geçen jüri üyeleriüreticilerinin dırmak amacıyla ilk kez 2005 yılında verilen, kamu ve özel sektör olmak üzere ne teşekkür sertifikalarının dağıtılmasıyla son buldu. Ödül töreninin ardından iki kategoride sunulan ödüllerin yanında 2 adet de Seçici Kurul Teşvik Ödülü Mimarlar Siyah Giyer paritisyle ARKIMEET 2013, eğlenceli bir kapanış yaptı. onurlandırılması. verildi.
Can Çinici, Yavuz Selim Sepin, Mutlu Çilingiroğlu, Lale Özgenel ve Kerem Yazgan’ın bir araya gelerek oluşturduğu seçici kurulun değerlendirmeleri sonucunda kazanan isimler belli oldu. Kamu kategorisinde Namık Kemal Üniversitesi Ortak Derslikler ve Merkezi
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 21
Christophe Pillet Tasarım yelpazesi ve çalışmalarının kalitesiyle uluslarası alanda takdir gören Christophe Pillet, mimarlık, ürün, mobilya, iç mekân ve sahne tasarımı, sanat yönetmenliği gibi birçok alanda çalışan multidisipliner bir tasarımcı. Arts Décoratifs de Nice ve Milano’daki Domus Academy’de öğrenim gören Christophe Pillet, Martine Bedin, Michele De Lucchi ve Philippe Starck gibi ünlü tasarımcılarla birlikte çalıştı. 1993 yılında kendi tasarım ve mimarlık ofisini kurdu. Çalıştığı dünyaca ünlü markalardan bazıları: Bernardaud, Cacharel, Cappellini, Ceccotti, Daum, Driade, Ecart, Emu, Givenchy, JC Decaux, Kartell, Lacoste, Lancel, L’Oréal, Moroso, Perrier, Porro, Rémy Martin, Renault, Rip Curl, Serralunga, Shiseido, Shu Uemura, Trussardi, VitrA, Veuve Clicquot Ponsardin, Whirlpool, Zanetti.
22
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
“Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor” sloganıyla yola çıkılan ARKIMEET 2014’ün oturumları belli oluyor. ARKIMEET kapsamında tekrarlanan ve gelenekselleşen oturumlardan biri de “ARKIMEET Zaman Tüneli”
Zaman Tüneli Türkiye’de ve dünyanın farklı yerlerinde pek çok yapı inşa ediliyor. Mikro ölçekten makro ölçeğe kadar farklı tipoloji ve yaklaşımlar bütününde yatırımlar yapılıyor. Mimarlar olarak genellikle bu tür yapı faaliyetlerini mimari ve mekansal özellikler bağlamında inceliyor ve irdeliyoruz. Peki ya süreç? Sadece bazı mimarlık okullarında, kimi gruplar tarafından projenin üretim süreci hakkıyla öne çıkarılıyor. Ama ya kenti etkileyen büyük projeler? Her sene ARKIMEET kapsamında tekrarlanması düşünülen ve gelenekselleşmesi beklenen oturumlardan biri olan “Zaman Tüneli”nin bu sene ikincisi yapılacak. Her sene kentsel ölçekte etkili bir projenin ilk adımlarından projenin uygulama aşamalarına kadar doğrusal tarih akışı takip edilerek ele alınması bekleniyor. Özellikle de proje süreci anlaşılamadan mimari ve mekansal problematikleri ile kent içindeki anlamı öne çıkan ve bu yüzden biraz da gerçekten kopuk değerlendirmelere mahkum projeler bu oturumda masaya yatırılacak. Geçen sene Zorlu Center’ın anlatıldığı “Zaman Tüneli”nde, ARKIMEET 2014’te İstanbloom projesine karar verildi. Projenin mimarı Bünyamin Derman ve Esin Yapı’dan Aslı Esin İstanbloom’un “Zaman Tüneli”ni anlatacak.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 23
İstanbloom
O, kenti anlatmak ve anlamak için yapılmış bir yapıdır. Kentin üst üste yığılmış kütlesel ifadesidir. İstanbul’un zengin tarihi geçmişi ve dünden bugüne süregelen kültürel çeşitliliği, yapının katları boyunca katman katman yükselir ve İstanbul sahne alır. Yapı, konumu itibariyle Karadeniz’den Marmara’ya, Tarihi Yarımada’dan Üsküdar’a dek geniş bir panoramaya açılıyor. İstanbloom sunduğu eşsiz İstanbul panoraması kadar, bu eşsiz peyzaj içinde, nasıl bir siluet etkisi bıraktığı ile de ilgileniyor. Kütlesel biçimleniş özelliğiyle, çevresindeki mevcut yapı ve dokularla da ölçekli bir ilişki kurabiliyor. Kule yükselirken, çevre yapılar arasından sıyrıldığı noktada, gökyüzünde, boşlukta salınıyormuş duygusu veriyor. Çift cidarlı tasarlanan yapı fasadı, içerdeki kullanıma ve günışığının mevsime ve günün saatlerine göre değişen efektlerine bağlı olarak sürekli bir devinim içeriyor.
Proje Yeri: İstanbul Proje Tipi: Konut Sitesi / Grubu, Ofis İşveren: Esin Yapı Danışman: Erbay Alüminyum İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Elektrik Projesi: Öneren Proje Mühendislik Mekanik Projesi: Dinamik Proje Mühendislik Müteahhit: Esin Yapı Statik Projesi: Balkar İnşaat Mühendisliği ve Müşavirlik Ltd. Şti. Peyzaj Projesi: Spiga Peyzaj İç Mekan Projesi: Geomim Design Studio Proje Yöneticisi: Bilge Altuğ Fotoğraf: Bünyamin Derman Proje Başlangıç Yılı: 2009 Proje Bitiş Yılı: 2011 İnşaat Başlangıç Yılı: 2010 Arsa Alanı: 14.760 m² Toplam İnşaat Alanı: 79.571 m²
24
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
ARKIMEET’te Kimler Olacak?
Prof. Dr. Celal Abdi Güzer & Emin Çapa (Mimar, Akademisyen) (Gazeteci)
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde mimari tasarım ve mimarlık teorisi alanlarında ders veren Prof. Dr. Celal Abdi Güzer, aynı zamanda profesyonel olarak çalıştığı CAG Mimarlık Atölyesi’nin kurucusu. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik mezunu Emin Çapa, uzmanlığını Avrupa Birliği üzerine yaptı. Şu anda CNN TÜRK Ekonomi Müdürü olarak görev yapıyor. Aynı zamanda amatör olarak bahçıvanlık ve para almamak kaydıyla sanat tarihiarkeoloji rehberliği yapıyor.
Prof. Dr. Celal Abdi Güzer ve Emin Çapa ARKIMEET 2014’te
Karşılıklı sohbet şeklinde geçecek “Bir Tüketim Nesnesi Olarak Kent ve Mimarlığın Yarını” isimli konuşmada ikili, kent-üretim ilişkisinin geleceğini bazı sorular üzerinden tartışacaklar. Dünyadaki diğer kentlerden örnekler vererek İstanbul’u ekonomik, kültürel ve mekansal olarak tanımlayarak geleceğe dair öngörülerde bulunacaklar.
Reklamcı, Pazarlama Uzmanı ve Akademisyen Levent Erden
Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu Levent Erden, Bilgi Üniversitesi MBA Yüksek Lisans Programı’nda “Marka Yönetimi” ve “Tüketici Davranışları” derslerini veriyor. Reklamcı olarak başladığı kariyerinde, McCann, L’Oreal, Pepsi gibi firmalarda çalıştı ve pazarlama ile iletişim konusunda üst düzey makamlarda, görevler yürüttü. NTV’de yayınlanan “Şehrin Şifreleri”, “İstanbul Kafası” isimli programlarında İstanbul’a ve İstanbul’un tarihine odaklanan Erden, kentteki değişim ve dönüşümü irdeledi.
Levent Erden ARKIMEET 2014’te
Levent Erden, “Dönüşüm” adını verdiği konuşmasında İstanbul’un değişim ve dönüşüm süreçlerini “Ya Sonra?” teması altında ARKIMEET 2014’te paylaşacak.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 25
Sehir Plancısı, FAB City Proje Yöneticisi Tomas Diez
Akıllı kentler üzerine çalışmalarını sürdüren şehir plancısı ve teknoloji uzmanı olan; geleceğin kentlerinin sorunlarını çözmek, kent yaşamını kolaylaştırmak amacıyla dijital teknolojilerin kullanımına odaklanıyor. Araştırma ve üretim aşamasında, bilgisayar kontrollü aletlerle değişik ölçeklerde ve değişik malzemelerden çeşitli projelerin gerçekleştirilmesi için oluşturulmuş bir üretim laboratuvarı ağı olan FabLab*’ın Barselona ayağının yürütücülüğünü yapıyor. Aynı zamanda Barselona’da faaliyet gösteren Smart Citizen projesi ve StudioP52’nin kurucusu olan Diez, yeni teknolojilerin insanların tüketim ve üretim biçimini nasıl değiştirebileceği ve kentlilerin birbirleriyle ilişki kurmalarına nasıl yardım edebileceği üzerine araştırmalarını yoğunlaştırıyor. *FabLab’ın İstanbul birimi Haziran ayında Kadir Has Üniversitesi’nde kuruldu.
Tomas Diez ARKIMEET 2014’te
“Daha Akıllı Şehirler için Dağıtılmış Zeka” başlığı ile kentlerin bugününü ve geleceğini konuşmak üzere ARKIMEET 2014’te yer alacak.
26
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Sagrada Família’nın YaSonra’sını, Tamamlama Projesinin Baş Mimarı Mark Burry ARKIMEET’te anlatıyor. Mimar Antoni Gaudí’nin hayatı işleri ve teorileri, ve bu teoriyi pratiğe dökerken mimarlığa meydan okumasıyla uluslararası üne sahip olan Mark Burry, RMIT Üniversitesitesi bünyesinde 2008 yılında kurulmuş Tasarım Araştırma Enstitüsü’nünde kurucu yönetici ve yine RMIT’de 2001 yılında Mekansal Bilgi Mimarlık Laboratuvarı’nın kurucusu. Sagrada Família’yı Tamamlamak
1926 yılında Antoni Gaudí’nin hayatını kaybetmesiyle yapımı bir süre duran Bazilika’nın, kurulan vakıf yardımıyla inşasına devam edildi. İnşaatın bitiş tarihi, kesin olmamakla birlikte Gaudi’nin ölümünün 100. yılı yani 2026 olarak hesaplandı. Katalan mimar - mühendis Antoni Gaudí 1926 yılında öldüğünde yapının dörtte biri bile tamamlanmamıştı. Sagrada Família için 1979 yılından beri projede baş mimar olarak çalışan Mark Burry, Gaudi’nin mimari dilini çözümlemek için kullandığı parametrik tasarım tekniklerini, tasarımdan yapım sürecine, ekibiyle nasıl bir yol izlediklediklerini detaylarıyla 19 Kasım’da ARKIMEET’te anlatacak.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 27
Arkitera Kampüsleri Dolaşmaya Başladı! Kampüs elçisi seçilen, Azize Yıldız Türkiye’deki tüm mimarlık okullarını geziyor! Kampüs elçisi, adım adım neler yaptığını, hangi okulları ziyaret ettiğini, kimlerle söyleşi yaptığını sosyal medyadan detaylı bir şekilde paylaşıyor. Twitter’da @ArkiteraKampus adıyla paylaşımlar yapan Azize, ayrıca günlük blog yazıları da yazıyor. Toplamda 92 mimarlık okulunu gezecek olan Azize, 29 Eylül’de çıktığı yolculuğuna devam ediyor.
Arkitera Kampüste ARKIMEET 2014 kapsamında “Kampüste Neler Oluyor?” isimli bir ön etkinlik düzenleniyor. Seçilen Kampüs Elçisi, Türkiye’deki tüm mimarlık okullarına giderek okulun iç ve dış mekan fotoğraflarını çekiyor ve akademik yönetici ile 30 dakikayı geçmeyecek bir söyleşi yaparak mimarlık eğitiminin geleceğini tartışmak için mevcut durumu tespit etmeye çalışıyor. Kampüs elçisi, seyahatini, söyleşilerini ve tespitlerini, 19-20 Kasım tarihlerinde ARKIMEET 2014’te anlatacak.
Kampüs Elçisi Azize
Azize Yıldız, 1990’da Denizli’de doğdu. 2008’de Denizli TEV Anadolu Lisesi’nden mezun olup Hacettepe Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümüne girdi.
Üniversite yıllarında 4 sene Türkiye Basketbol Federasyonu’na bağlı Ulusal Masa Hakemi olarak çalıştı. Aynı dönem World Children’s Games 2011, FIBA World Championship 2010, Efes Pilsen World Cup 9 gibi bir çok resmi turnuvada görev aldı. Bir dönem TBF’ye bağlı İstatistik Görevlisi olarak da çalıştı. Voleybol ve Halk Oyunlarına amatör olarak halen devam etmekte olan Azize, 2013 yılında üniversiteden mezun oldu ve ilk toplu sergi olarak AnkaraCerModern’de mezuniyet sergisine katıldı. Mezuniyet sonrası İstanbul’a yerleşti. Eylül 2013’ten bu yana ZKLD Studio’da Aydınlatma Tasarımcısı olarak çalışmakta ve aynı zamanda freelance işler yapmaktadır.
28
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
Karikatürist Cem Dinlenmiş ile Mimar ve Grafik Sanatçısı Taha Alkan “Ya Sonra?”yı ARKIMEET İçin Yorumladı
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 29
Arkitera Gezgini Merhaba! Ben Elif Yılmaz. 1991 yılında İstanbul’da doğdum. 2013 yılında İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum. 2014’te ise İTÜ Mimarlık (tezsiz) bölümünde yüksek lisans programına kabul edildim. Lisans hayatım boyunca Hollanda (Technical University of Eindhoven)’da erasmus öğrenim programı ve Portekiz (Portimao)’de erasmus staj programına katıldım. Bu sayede oldukça seyahat etme fırsatım oldu. Seyahat etmek ve fotoğraf çekmek zevk alarak yaptığım şeyler. Arkitera’nın bu seneki gezgini olmaktan mutluluk duyuyorum. Görüşmek üzere!
Arkitera’nın Bu Seneki Gezgini Akıllı Kent Uygulamasının Kente ve Kentliye Ne Derece Etki Ettiğini Araştırıyor Arkitera Mimarlık Merkezi tarafından verilen Arkitera Seyahat Bursu’nun bu seneki sahibi 1 hafta boyunca Amsterdam’da “YaSonra?”nın peşine düşüyor.
Arkitera Seyahat Bursu’nun bu seneki teması “Ya Sonra?”ya en uygun konsept’i geliştiren, kullanacağı aplikasyonları, şehrin şu anını ve ya sonrasını nasıl deneyimleyeceğini detaylı şekilde anlatan Elif seyahat bursunun sahibi oldu. 1 haftalık seyahati için
Amsterdam şehrini seçen Elif, akıllı kent uygulamasının kente ve kentliye ne derece etki ettiğini araştıyor. Seyahati boyunca yazdığı blog, ve kullandığı sosyal medya araçlarıyla deneyimlerini anında, detaylı bir şekilde aktarıyor.
Gezginin seyahati ile ilgili tüm gelişmeler, sosyal medya hesaplardan takip edilebileceği gibi, Arkitera.com ve ARKIMEET hesaplarından da takip edilebiliyor. 19 – 20 Kasım tarihlerinde ARKIMEET 2014’te yeni Arkitera
Gezgini Elif, seyahatini ayrıntılarıyla aktardığı bir sunum yapacak.
Arkitera Seyahat Bursu Nedir?
2011 Arkitera Seyahat Bursu / Yelta Köm Arkitera’nın onuncu yılı dolayısıyla ilk defa verdiği, zamanla gelenekselleşen Arkitera Seyahat Bursu’nu kazanan Yelta, üretimin peşine düştü. Rotasına Mumbai’den başlayan Yelta, hazırladığı tema ile, Mumbai, Jakarta, Guangzhou, Pekin, New York, San Francisco, Mexico City, Buenos Aires
ve Sao Paulo’da farklı üretim şekillerinin yarattığı mekanlar üzerinde odaklandı. Elektronik, çöp, sermaye, bilgi, kültür, sanat, teknoloji, tarım, konut ve gecekondu üretimi çerçevesinde mekan üretimini sorguladığı bu gezi, şehirlerdeki kitleler halindeki üretimi ve buna bağlı tüketimi mekanlarıyla birlikte irdeleme fırsatı sundu. Mumbai, Jakarta, Guangzhou, Pekin, New York, San Francisco, Mexico City, Buenos Aires ve Sao Paulo’ya gitti. Bu mega kentleri 2-3 gün içerisinde hem anlamaya hem aktarmaya çalıştı. Bu süreç içerisinde insanlarla konuştu, arka mahallelere girdi, sesler kaydedip, video-fotoğraflar çekti.
2012 Arkitera Seyahat Bursu / Düşük CO2 Salımı / Ferhat Zeycan Ferhat Zeycan Arkitera Seyahat Bursunun 2012’deki teması olan “düşük CO2 salımı”na uygun olarak hazırladığı rotasını, sadece bisiklet kullanarak tamamlayacak şekilde hazırladı. Ferhat bu seyahati boyunca ulaşımında sıfır karbon salımı yaptı. Ferhat Zeycan’ın seyahat teması Roman mahallelerinin oluşturduğu “Getto”ları mimari ve sosyal açıdan deneyimlemekti. Bu temaya yönelik İstanbul’dan başlayarak, Sakarya, İznik, Bursa, Bandırma, Çanakkale,
Ayvalık, Dikili, İzmir olmak üzere 9 şehri bisiklet ile gezdi. Sosyal medya paylaşımları ve yazdığı blog yazılarının yanı sıra, bisiklet seyahati boyunca kullandığı HELMET CAM ile izlenimlerini video olarak da aktardı. Gezginimizin İstanbul’da 1 Eylül 2012’de başlayan seyahat serüveni 18 gün boyunca durmaksızın pedal çevirerek, İzmir’de son buldu. İzmir’in farklı bölgelerini gözlemleyen Zeycan’a Ali Arman eşlik etti.
Arkitera Mimarlık Merkezi tarafından ilk kez 2011 yılında verilen ve “Türkiye’nin mimarlık alanındaki ilk seyahat bursu” olma özelliğini de taşıyan Arkitera Seyahat Bursu ile mimarlık kültürüne katkı sağlamak, gençleri teşvik etmek, fiziksel çevre ve gayrimenkul konularını Türkiye’de iyi bir noktaya getirmek amaçlanıyor.
30
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor
ARKIMEET Pecha Kucha Night Japonca “fiskos” anlamına gelen Pecha Kucha, her bir slaytın 20 saniyede anlatılmaya çalışıldığı, toplam 400 saniyede 20 slayttan oluşan bir sunum tekniği. Pecha Kucha etkinliği, slaytların hızla akmasıyla konuşmacıları zorlarken, izleyicilere keyifli dakikalar yaşatıyor. ARKIMEET 2013’te olduğu gibi ilk günün son oturumu olarak düzenlenecek Pecha Kucha Night etkinliğinde sunumlar bu senenin teması “Ya Sonra?” ile yapılacak. Geçen sene ByPass temasıyla, Yaşar Adanalı, Ali Taptık, Ertuğ Uçar, Koray Çalışkan, Ömer Selçuk Baz ve Arman Akdoğan keyifli sunumlar gerçekleştirmişti. Pecha Kucha Night, ARKIMEET 2013’ü en çok konuşulan etkinliklerinden biriydi.
Derin Sarıyer
Ortaokul ve lise eğitimini Saint Joseph Lisesinde tamamladı. Bilkent Üniversitesi İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. Milano’da Cappellini firmasında bir yıl çalıştıktan sonra 1999 yılında halen sürdürdüğü Derin Design’daki tasarımcı ve yöneticilik görevine başladı. Derin Sarıyer 2010’da Fek isimli oturma ünitesi ile, Chicago Mimarlık ve Tasarım Müzesi’nin verdiği dünyanın en prestijli tasarım ödüllerinden Good Design Award kazandı. Avrupa’nın 40 yaşın altındaki 40 mimar ve tasarımcısına verilen ‘’Europe 40 Under 40’’ ödülünün 2012 yılında sahibi oldu.
Elif İnce
ARKIMEET Pecha Kucha Night’ta Bu Sene Kimler Olacak?
2010’dan 2014 Kasım ayına kadar Radikal gazetesinde muhabir olarak çalıştı. Kent ve çevre haberleri TMMOB Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Halkevleri ve Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından ödüle değer görüldü. Brown Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu mezunu.
Cem Dinlenmiş
Harun Tekin
2005 yılının başlarında Bant dergisi için aylık illüstrasyonlar yapmaya başladı. Aynı yıl karikatüre yöneldi ve PENGUEN’in orta sayfasındaki köşesini çizmeye başladı 2006 yılında PENGUEN’in ilk sayfasında haftalık Türkiye ve dünya hallerini anlatan “Her Şey Olur” ilk defa yayınlandı. 18 Şubat 2010’da x-ist’de ilk solo sergisini açtı. 2010 Ekim’de ilk kitabı “Her Şey Olur” yayınlandı.
Boğaziçi Ümiversitesi Felsefe ve Psikoloji bölümlerinden 2001’de mezun oldu. Grubu Mor ve Ötesi’yle 7 stüdyo albümü ve 1000’in üzerinde konser yaptı. 20112013 yılları arasında Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde “Songwriting” dersi verdi. 2013 Ekim ayından beri Birgün gazetesinde haftada bir yazan Tekin, son olarak “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” filminin müziklerine imza attı.
Mimarlar İstanbul’da Buluşuyor 31
Nevzat Sayın
Yurtiçi ve yurtdışı mimarlık ödüllerine aday gösterildi ve ödüller aldı. NSMH adı altında süren çalışmalarının yanı sıra, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans Programı kurucu üyesi ve stüdyo yöneticisi olarak sürdürüyor. Mimarlık öğrencileri için yaz okulları, konferanslar, jüriler, atölye çalışmaları da mimarlık eğitimi ile ilişkisinin önemli parçaları olmaya devam ediyor. Çalışmalarının bir bölümünü mimarlık yazıları, röportajları, sergileri ve yayınları oluşturuyor.
Özgür Mumcu
1977’de doğan Özgür Mumcu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinden sonra Paris I Panthéon Sorbonne Üniversitesi’nde Kendi kaderini tayin etme hakkının azınlıkların korunmasındaki rolü üzerine yüksek lisans tezini ve yine aynı üniversitede İşgal hukukunun güncel sorunları hakkında doktora tezini tamamladı. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalışmaktadır. Mumcu, aynı zamanda 2009 senesinden itibaren Birgün gazetesinde başladığı ve Radikal gazetesinde devam ettiği köşe yazarlığını Cumhuriyet’te devam ettirmektedir.
Sedat Bayrak
Mimarlık lisans eğitimini, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 2007 yılında dekanlık özel başarı ödülü ile tamamladı. Bilgisayarlı tasarım konusunda çeşitli seminerler verdi, ödüller kazandı. 2005 yılında aktif mimarlık mesleğine başla-
dıktan sonra yazarlık ve eğitmenlik çalışmalarına devam etti. Çalıştığı dönemlerde serbest mimarlık ve tasarım çalışmaları yapmayı sürdürdü. 2011 yılından itibaren M. Ferhan Çelebi ile birlikte kurduğu FS Mimarlık bünyesinde mimarlık çalışmalarına devam ediyor.
Hakan Evkaya
1979 yılında Ankara’da doğdu. GÜMMF Mimarlık bölümünden 2002 yılında mezun oldu. 2002 yılından itibaren tasarım şefi ve ardından şantiye şefi olarak çalıştı. 2010 yılında Kutlu Bal ile “ikikerebir” in kurucularından biri oldu.2010 yılından beri girilen ulusal mimari proje yarışmalarından birçok ödül alan Hakan Evkaya’nın yazılı ve görsel medyada kısa yazıları, söyleşi ve röportajları, ulusal ve uluslararası yayınlarda projeleri yayınlandı. Profesyonel iş yaşamına ek olarak GÜMF ve ESOGÜ’de yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak görev aldı. 2012 yılı itibariyle TSMD, 2013 yılı itibariyle MD1927 üyesidir.
19 Kasım Çarşamba
20 Kasım Perşembe
09:30 Hoşgeldiniz Ömer Yılmaz
10:00 Daha Akıllı Kentler için Dağıtılan Zeka Tomas Diez
10:00 Hisseden ve Tepki Veren Mimari Carlo Ratti
10:30 Yeni Bir Bakış Martin Biewenga
10:30
ir Ömrün Ötesini Tasarlamak: Antoni Gaudi ve Barselona’nın B Sagrada Familia Bazilikası’nın Devam Eden İnşası için Oluşturduğu ‘Tasarım Şeması’ Mark Burry
11:00 Şehirlerin Geleceği Halil Aksu 11:15 Kent içi Ulaşımın Geleceği: Kent içi Ulaşım 2.0 Kaan Yıldızgöz 11:30 Etkileşim Planlaması Damiano Cerrone 11:45 Tasarımsal Düşünce Kerem Alper 12:00 Çalışmanın Şekli Değişiyor Gökhan Beydoğan 12:15 Medenileşme Modeli Olarak Kentsel Dönüşüm Levent Soysal 12:30 Bir Tüketim Nesnesi Olarak Kentin Yarını Emin Çapa & Celal Abdi Güzer 13:00 Öğle Yemeği 14:30 Peki ya Gelecek ? Deniz Ova & Alexandra Daisy Ginsberg 15:00 Mimarın Değişen Rolü Engin Ayaz 15:15 Sürekli Çeşitlenmeyi İçselleştirmek Kas Oosterhuis 15:30 Dürüst Mimarlık Sinan Logie 15:45 Eskiz Mimarlık ve Ötesi: Doğu, Batı, Kuzey, Güney Hüseyin Yanar 16:00 Herkes Birgün Mimar Olacak Melike Altınışık 16:15 Mimaride İleri Dijital Üretim Teknikleri ve Potansiyelleri Gamze Gündüz, Deniz Tümerdem 16:30 Kentleşmenin Geleceği için Okul / Eğitimde Yeni Modellere Doğru Anastassia Smirnova 16:45 Yeni Fenomenoloji: Kentsel Mekanda Sinestezik bir Arayüz olarak Sınır Ercüment Görgül
11:00 Yitik Alanın Peyzajı Seda Kurt Şengün 11:15 Biyo-kentsellik Stefano Serafini 11:30 Çevresel Grafik Tasarım ve Kentte Grafik Kirlilik Melike Taşçıoğlu 11:45 İçinde Ne Olacak? Deniz Ünsal 12:00 On Numara Kübistim Ayşegül Sönmez 12:15 İnsanlığın İlk Ütopyaları Olarak Binbir Gece Masalları’nın Şehirleri ve Adalet ve Eşitlik ve İyilik Anlatıları Özcan Yüksek 12:30 Özel Konuşmacı Christophe Pillet 13:00 Öğle Yemeği 14:30 Dönüştürebildiklerimizden misiniz? Hakan Kodal 14:45 Dönüşemeyen İstanbul Ali Güvenç Kiraz 15:00 Herşey Olur [mu]? Alper Derinboğaz & Salih Küçüktuna 15:15 Edimsel Tasarım Mirco Becker 15:30 Mimari Tasarımda Artı Değer Johan Bettum 15:45 Geleneği Varsa, Geleceği de Var! Alim Arlı & Celaleddin Çelik 16:15 Al Caribe: Kitle Turizmi Şehre Karşı Felix Madrazo 16:30 Kent, Mekan, Tasarım, Seyahat Gökşin Ilıcalı 16:45 Dönüşüm Levent Erden 17:15 Yarışma Modelleri Ömer Yılmaz, Ömer Selçuk Baz, Ayhan Gider, Onat Öktem, Hasan Özbay
17:00 Toplu Konut, Perakende, Komşuluk Gökhan Avcıoğlu
18:00 Kahve Arası
17:15 Özel Konuşmacı Odile Decq
18:30 Zaman Tüneli: İstanbloom Bünyamin Derman, Aslı Esin
17:45 XIV. Venedik Mimarlık Bienali Üzerine Saitali Köknar, Alişan Çırakoğlu, Cevdet Erek, Gökhan Karakuş,
18:30 Kahve Arası 19:30 Pecha Kucha Night “Ya Sonra?” Sedat Bayrak, Cem Dinlenmiş, Hakan Evkaya, Elif İnce,
Özgür Mumcu, Derin Sarıyer, Nevzat Sayın, Harun Tekin
21:00 Pecha Kucha Kokteyli
19:30 Blush 20:30 Yaşını Başını Almadan Mimarlık (2013 Genç Mimarı) Arman Akdoğan 20:40 Arkitera Ödülleri Töreni Öykü Yarışması Yapı Malzemesi Ödülü İşveren Ödülü Genç Mimar Ödülü