Bu Sayıda 6
Bültenler
12 Prag 18 Güzellik iksiri 22 Fit Karına sahip olmak
72
76 Selim Hüsrevoğlu 78 Mimar sinan’ın aşkı
82
44
Dünyadan Haberler
Türkiye eğitim vakfı
90
Mental Aritmetik
88 Kadınlar ve Erkekler
Korsanlar
46 Evlilik Türleri
50
Gelinliğin Öyküsü 54 Çiçekler 62 Mehmet Ö. Varaylı
120
Meditasyon
126 Sinema 128 Astroloji
Hem Editör’den Renklerin ruhumuzdaki dansı… Doğadaki renklerin tüm canlılığını içimizde hissedebildiğimiz bahar mevsiminin gelmesi ile birlikte canlı bir kimliğe bürünen Hem’ in 21. sayısından merhaba… Baharın arındırıcı ve canlandırıcı etkisinden yararlanarak yeni başlangıçlara adım atmak isteyenler; açın ruhunuzun pencerelerini sonuna kadar çekin içinize taze havayı, atın içinizde kıştan kalan küf kokusunu, olumsuzlukları ve yaşanmışlıkları. Bırakın pişmanlıklarınızı, canlanan doğa ile birlikte yeni bir soluk getirin hayatınıza. Dünyaya merhaba diyen bir bebek gibi sizde arının tüm negatif duygularınızdan ve merhaba deyin hayatınıza. Her merhabanın yeni bir başlangıç olduğunu, yeni umutları da beraberinde getirdiğini unutmayın. Hem 21’ de baharın canlandırıcı ve arındırıcı etkisi eşliğinde yeni konuları ile yazı serüvenine kaldığı yerden devam ediyor. Bu sayımızda sizleri keyiflendirecek ve bilgilendirecek güzellik, seyahat, spor, yaşam, sanat konularının yanında organ bağışı ve eğitime verilmesi gereken destek gibi toplumsal konularımız da yer alıyor. Kimi zaman ölümün soğukluğunu hissederek içinde bulunduğunuz zamanın kıymetini hatırlayacak kimi zaman da hayatınızda temiz bir sayfa çevirirken bir sembol olan gelinliğin öyküsüne ortak olacaksınız. 21. sayımızda da bizimle beraber farklılıkları ve bilinmeyen hikâyeleri keşfetmenin mutluluğunu yaşayacaksınız. Hayat bir oyun sahnesi ise bizlerde kendi hayatımızın başrol oyuncuları olarak yolumuza devam ediyoruz. Kimimiz rollerimizi o kadar sahipleniyoruz ki herşeyi bu dünyadan ibaret sanıp, öteki tarafı unutuyoruz. Oysa hayat dediğimiz şeyin ölümün doğum sancısından ibaret olduğunu unutmamak gerek. Bu yüzden bize emanet verilen her günü yeni bir başlangıç olarak kabul edip, hakkını vererek yaşamaya gayret edelim.
Medya Adına Mustafa BAYRAM
EDİTÖR Ayşegül KORKUT aysegul@atmmedya.com
YARATICI YÖNETMEN - TASARIM Sercan Melik ASLAN Osman ŞEKER
Candan Ofset
DAĞITIM KOORDİNASYON Atm Lojistik Uğur YILDIZHAN
Yaşamın farklı ve canlı renkleri ile Hem 22’ de yeniden bir arada olmak dileği ile… Ayşegül KORKUT
Fevzi Çakmak Mah. Bozantı Cad. No : 96 KAYSERİ
REKLAM REZERVASYON
Bize Yazın info@hemdergi.com
Mothercare Çocuk modasının öncü markası Mothercare, 23 Nisan’da da annelerin tercih ettiği ilk marka oluyor. Mothercare’in kaliteden ödün vermeyen, şık ve pratik ürünleri anneler ve çocukları tarafından beğenilerek kullanılıyor. 0-10 yaş arası çocuklar için en yüksek hassasiyet ve özenle tasarlanıp üretilmiş; çocukların güvenle oynayabilmesi için gerekli her türlü testten geçirilmiş oyuncaklar sunan ELC (Early Learning Center), Mothercare mağazalarında çocuğu ile birlikte keyifli anlar yaşamak isteyen ebeveynleri bekliyor.
Tarihin Soylu Esintisi Tavus Kuşu
Şimdi Loja's'ta
Bolluk, bereket ve refah... Anadolu kültüründe bolluğu, bereketi ve refahlığı simgeleyen tavus kuşu, tarih boyunca Anadolu kadınının aksesuarlarını süslemiş. Kadınların yüzyıllardır vazgeçemediği aksesuarlarının değişmeyen motifi tavus kuşu, şimdi ise Loja’s takıları ile yeniden canlanıyor. Muhteşem güzelliğini sergileyen tavus kuşlarından ilham alan Loja’s gümüş koleksiyonu, şık ve asaletli duruşuyla göze hitap ederken, canlı renkleriyle de dikkat çekiyor. Kötü enerjiyi yok eden mavi taşlar, tavus kuşu desenlerinin kuyruk kısmına işlenerek ihtişamlı görünüşünü sergiliyor.
Fransa’nın eski has dokuma atölyelerinde yapılan, espadril fikrinin orijinal çıkış noktasını günümüze getiren 80’li yıllara imzasını atmış ünlü bez ayakkabı Espadrij, 2012 Yaz Sezonu itibarı ile Bilstore Mağazaları'ndan satışa sunulacak. Hasır tabanı sayesinde terletmeme özelliğine sahip Espadrij, tamamıyla el yapımı modelleri ve rengarenk renk skalası ile bu yaza damgasını vuracak.
EMSAN, KIŞIN SON FIRSATLARI İLE SOFRALARINIZI DONATIYOR Mutfak gereçleri alanında öncü marka Emsan, “Son Kış fırsatları” kampanyası ile hem evlenmek isteyenlerin çeyizlerini süslüyor hem de mutfak ürünlerini değiştirmek isteyen kadınların mutfaklarını renklendiriyor. Düdüklüden çaydanlığa, çatal bıçak setinden tencere ve kahve setine kadar birçok üründe geçerli olan kampanya sofralarınızı donatıyor. Siz de bu kampanya ile sahip olacağınız Emsan çelik ve yanmaz yapışmaz tencereleriyle nefis yemekler yapabilir, çaydanlık takımlarıyla misafirlerinizin beğenisini kazanıp, kahve takımlarıyla da kalplerini fethedebilirsiniz.
Kadınlık ve zarafetin mükemmel uyumu
FLO
Dünya trendlerini, rahatlıktan ve şıklıktan ödün vermeyen kadınlar için yorumlayan FLO’nun 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonu ile kadınlar, yeni sezon trendlerini doyasıya yaşayacaklar.
Türkiye’nin 1 numaralı ayakkabı merkezi FLO’nun bu yazın vazgeçilmezleri arasında olacak sandaletleri, düz tabanlı, platformlu ve dolgu taban olmakla birlikte her koşulda oldukça rahat. FLO, rahatlığına önem veren kadınlar için bu sezon biraz daha gösterişli ve aksesuar detayı oldukça göze çarpan modellerini sandalet severlerin beğenisine sunacak.
smart T V
t TV’ler Şimdi Samsung Smar n lenize Daha Yakı Daha Akıllı ve Ai n oturma de ni aileleri ye r ’le TV t ar msung’un Samsung Sm televizyonlar, Sa ni Ye . or uy pl r dizi özel odasında to ği olan yeni bi ne ör ilk n nü uyla yapasektörde türü cının televizyon nı lla ku e, nd si nyasının hizmeti saye klu ekran dü ço ak ar tır ar bileceklerini luşuyor: toğraflarını olanaklarıyla bu yük ekranda fo bü ya cı nı lla ku nı çıkarma Family Story sterilerinin tadı gö t ay sl ve ndukları her düzenleme aile üyeleri bulu a rıc Ay r. yo nu PC’leri veya olanağını su et bilgisayarları, bl ta ı, ar nl fo le hatırlatmaları yerden cep te a not ve yl ğı ılı ac ar rı televizyonla r. paylaşabiliyorla
7
Favori ile gökyüzün d
eki ‘melekler’ sizinle …
Bazen bir yıldız kayar ve bir dilek tutarız hayallerimiz gerçekleşsin diye… Bazen ay ışığında en romantik anlarımızı yaşarız. Her zaman yenilikl eriyle sektörün öncüsü olan Favori’nin koleksiyonunda yer alan ay, yıldız ve melek en güzel anları ölümsüzleştiriyor… Kendinize bir iyilik yapmak, sevdiklerinizin gökyüzündeki yıldızla ra dokunmasını sağlamak, ay ışığını hediye etmek istiyorsanız Favori’nin koleksiyonund a yer alan ay, yıldız ve melek figüründen oluşan bu kolye tam size göre. Kolye ucu üzerindeki ay üzerinden sarkan yıldızlar mutluluğu yansıtırken, melek size tüm güzellikleri sunuyor… Eğer siz de yıldızlara dokunmak istiyorsanız en yakın Favori mağazamızı ziyaret etmeyi unutmayın…
Ampli5 denge bilekleri esinde kullandığı frekans teknolojisi say ar elde ediyor insan vücudunda olumlu sonuçl Frekans teknolojisinin öncülerinden ve bu alanda lider konumda olan Ampli5, hologram, miknatıs, germanyum, titanyum ve eski iyon ile tabir edilen teknolojileri kullanan denge bilekliklerinden farklı olarak insan vücudunda olumlu sonuçlar elde ediyor. Olumlu herhangi bir etki görülmemesi durumunda %100 para iadesi hakkı sunan Ampli5 denge bileklikleri, sadece insan bedenini olumlu etkileyecek frekanslar üzerine kurulmuş en son teknolojik Ampli5 denge bileklikleri, etkisi sadece insan bedenini olumlu etkileye cek frekanslar üzerine kurulmuş bir yüksek teknolojik ürünüdür, etkisi “çiftli gözü kapalı testler” (double blind test) ile kanıtlanmıştır. İnsanla rın %98 bir etki etki gösterdiği gözlenmiştir ve kullanıcılar tarafından rapor edilen, ağrılarında azalma gibi durumlarda ortalama %80 lik bir başarı oranı tesbit edilmiştir.
BEBEKLERİN NARİN CİLTLERİNE;
BABYNEO BAMBU PELERİN HAVLUSU
Bebeğinin kimyasallardan uzak sağlıklı bir şekilde büyümesini isteyen aileler BabyNEO’yu tercih ediyor. BabyNEO, suyu çok çabuk emen ve bambu kumaştan üretilen pelerin havlu ile banyo sonrası bebeğinizi doğallıkla sarıp sarmalıyor. Bebeğinizi yıkarken hem keyifli hem de doğal hijyenik bir banyo süreci tercih eder misiniz? BabyNEO bambu kumaştan oluşturduğu pelerin havluları ile bebeklere doğal bir kurulanma süreci sağlıyor.
FLO’nun yeni sezon çocuk ayakkabıları hayaller kadar renkli, kalpler kadar hassas... 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonu ile çocuklara modaya ayak uydurma imkanı sunan FLO’da çocuklar, konforla modanın iç içe girdiğine şahit olacaklar. Renkli babetler yeni sezonda da çocuklar için baharın vazgeçilmezi olacak. Güneş iyice etkisini göstermeye başladığında kemerli pastel ve renkli sandaletler, dolgu topuk keten ucu açık ayakkabılar kız çocukların, cırtcırtlı ve fermuar detaylı güçlü ayakkabılar ise erkek çocukların tercihi olacak. Bu sene çocuklar, FLO’nun rengarenk ayakkabıları ile adeta renge doyacaklar. Sarılar, morlar, toprak renkleri, narçiçeği ve tabii ki ışıklıayakkabılar sezonun olmazsa olmazları...
TEK TUŞLA 5 ÇEŞİT KAHVE KEYFİ Artık tek bir tuşla 5 çeşit kahve hazırlamak mümkün! De’Longhi PrimaDonna S De Luxe tam otomatik kahve makinesi, tek tuşla Espresso, Cappuccino, Caffe Latte ve Latte Machiato çeşitleri sunuyor. Artık sabah kahveleri ya da akşamüzeri yorgunluk kahveleri PrimaDonna S De Luxe ile en pratik şekilde hazırlanıyor. PrimaDonna S De Luxe, sessiz kahve çekirdeği öğütücüsü ile 13 farklı kahve incelik ayarında kahve çekirdeklerini çekip, her zaman taptaze kahveler hazırlıyor. Espresso, Cappuccino, Caffe Latte ve Latte Machiato kahve çeşitleri çok hafif, hafif, standart sert veya çok sert olarak sunuyor.
ERKEKLERİN CİLDİ DERMOKİL YÜZ TEMİZLEME JELİ İLE NEFES ALIYOR Uzmanlara göre, kirli hava ve çeşitli kimyasal ürünler kirlenen cilt, düzenli aralıklarla temizlenmediği sürece gözeneklerin kapanmasına ve cildin nefes alamamasına yol açıyor. Dermokil Yüz Temizleme Jeli, sabun içermeyen kil içerikli formülü ile gözeneklere derinlemesine nüfus ederek yüzde biriken kirlerden cildinizi derinlemesine arındırıyor. Cildi temizlerken içerdiği zengin protein ve bitki özleri ile besleyici bakım sağlıyor ve sivilce oluşumunun önüne geçiyor.
BOWLİNG ADASI
İLE HAYATINIZA EĞLENCELİ BİR MOLA VERİN 2005’te girdiği eğlence sektörünün zirvesinde yükselişini sürdürmeye devam eden Bowling Adası, Türkiye’nin en nezih lüks salonlarında Bowling sporunu sizlerle buluşturuyor. Bilardo-playstation-masa tenisinin yanı sıra çocuk oyun alanları ile de en uygun fiyatlarla eğlence severlere hizmet veriyor. Bowling Adası; anaokulları dâhil tüm eğitim kurumları, şirket turnuvaları, sosyal sorumluluk projeleri ve doğum günü gibi kişisel organizasyonlar için de eğlenceyi ayağınıza getiriyor. Güvenlik, eğlence ve konforun bir arada olduğu Kayseri Forumda ki Bowling Adası ile sizlerde hayatınızı eğlenceli bir hale getirin.
PELİKAN,
EŞİL ÜJDECİSİ Y
BAHARIN M
GELENEKLERİ DEVAM ET TİRİYOR
DE R E L E P Ü K ’S ŞİMDİ LOJA Baharın gelmesiyle canlanan renkler kadınların vazgeçilmez aksesuarlarında da kendini gösteriyor. Yılın modası, doğanın, güvenin ve huzurun rengi yeşil, Loja’s küpelerinde kadınların beğenisine sunuluyor.Baharın rengini aksesuarlarına yansıtmak isteyen kadınların tercihi küpeler ilkbaharın yeni trendi. Her zevke hitap eden yeşil küpeler, üzerine işlenen taşların ışıltısıyla göz dolduruyor. Hem gündüz hem gece şıklığından vazgeçmeyen kadınların kıyafetlerinin tamamlayıcısı küpeler yeşilin enerjisiyle de hayat buluyor.
Plastik ve metal kutularda üretilen ıstampalar bir diğer adıyla kaşeler, geçmişten beri kullanılan ofis araçlarının arasında yer alıyor. İsviçre’de bulunan Ar-Ge üssünün yoğun faaliyetleri de, kusursuz Pelikan kartuş, toner ve ıstampa mürekkeplerinin üretilmesinde en büyük rolü üstleniyor. İleri teknoloji standartlarında üretilen ve yüksek verimlilik gösteren Pelikan ıstampaları, uzun süreli kullanım için de oldukça uygun görünüyor. Yeniden dolum için ise sadece Pelikan ıstampa mürekkebini yerleştirmeniz yeterli oluyor. Uzun vadeli kullanım ömrü sunan Pelikan ıstampalar, uygun fiyatlarıyla da dikkat çekiyor.
TÜRKSOY ORGANİZASYONU İLE KAYSERİ HALKI BAHARA COŞKUYLA MERHABA DEDİ Kültür Bakanlığı'nın desteği ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Erciyes Üniversitesi, Türk Dünyası Belediyeler Birliği ve Türk Dünyası Kadınları Dostluk ve Dayanışma Derneği'nin ortaklaşa düzenlediği “Türk Dünyası Bahar Şöleni Gala Programı” 29 Mart 2012 tarihinde 16 ülkeden 60 sanatçının katılımı ile Kayseri Kadir Has Kongre Merkezi ve Spor Kompleksi’nde gerçekleştirildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin din, tarih ve kültür coğrafyasını paylaşmış olduğu ve genelde “Türk Dünyası” olarak tanımlanmakta olan bir büyük coğrafyanın altmış 60 sanat elçisi “Türk Dünyası Bahar Şöleni Gala Programı” ile Kayseri Kadir Has Kongre Merkezi ve Spor Kompleksi’nde bir araya gelerek ülkelerinin güzelliklerini ve özelliklerini Kayseri halkıyla paylaştı. Etkinlikte ülkelerini temsilen geleneksel dansları ile Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Altay (R.F),Başkurdistan (R.F),Gagavuz Yeri(Moldova), Hakas (R.F),Tataristan(R.F.), Kırım (Ukrayna), ve Dağıstan (R.F.) Halk Dansları Toplulukları da yer aldı. Ücretsiz olarak gerçekleştirilen etkinliğe Kayseri halkı yoğun ilgi gösterdi. Programda ayrıca etkinliğe katkılarından dolayı Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'ye bir teşekkür plaketi verildi. Başkan Özhaseki' nin plaketini TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Fırat Purtaş'ın elinden Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Oktay Durukan aldı. Daire Başkanı Durukan da etkinlikte emeği geçenleri tebrik ederek günün anısına programa katılan sanatçılara birer plaket takdim etti.
11
Masal Diyarı
Romantizmi ve tarihi yaşanmışlıkları bir arada barındırarak ziyaretçilerini geçmiş ile gelecek arasında keyifli bir yolculuğa çıkaran Prag, büyülü atmosferi ile herkesi etkilemeyi başarıyor.
Yaşanan dünya savaşlarından en az zararla kurtulan Prag, bu özelliğinden dolayı tarihi açık hava müzesini andırıyor. Mitolojik bilgilere göre kuruluşu 6. yy’ a kadar dayanan kent, 1918 yılına gelindiğinde Avusturya Macaristan İmparatorluğu’ ndan ayrılarak kurulan Çekoslavakya’ nın başkenti olur. Ülkenin ismi 1993 yılında Çek Cumhuriyeti olarak değiştirilerek bu tarihten itibaren Prag, Çek Cumhuriyeti’ nin başkenti olarak misafirlerini ağırlar. Ülke, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki döneminde iktidarda 40 yıl komünist parti tarafından yönetildiği için kentin yarıya yakın nüfusu ateist bir inanışa sahip, geri kalan çoğunluğun önemli bir kısmı da Katolik. Ülkede komünist rejim, 1989 yılında Prag’ ın Wenceslaus Meydanı'nda az kan dökülerek devrildiği için Kadife Devrim adını alır. Zamanında Almanlar, İsveçliler, Saksonlar, Ruslar gibi birçok medeniyetin hüküm sürdüğü kenti gezerken gotik ve barok tarzı tarihi binaları görmeniz mümkün. İçerisinde barındırdığı tarihi binalar ve değerler nedeni ile kent “Yüz Ruhun Kenti” ismi ile de anılmakta. Kent, birçok Avrupa şehrine göre hem daha ekonomik hem de masalsı bir güzelliğe sahip. Bütün kenti efsunlu havası içinde yürüyerek gezme şansınızın olması tarihi dokuyu ayrıntıları kaçırmadan görmenizi ve yaşamanızı sağlıyor. Prag, gündüzleri sizi tarihi bir yolculuğa çıkarırken geceleri de doyasıya eğlenmenizi sağlayacak mekânları ile unutamayacağınız bir zaman geçirme imkânı sunuyor. Yılda milyonlarca turistin ziyaret ettiği kent, büyüleyici havası ile konuklarını kendine âşık ediyor. 10 bölgeye ayrılan şehirde merkezi noktayı “Prag 1” oluşturuyor. Prag 4’ e kadar kent merkezi içerisinde olmanız nedeni ile şehri yürüyerek rahatlıkla gezebiliyorsunuz. Ayrıca kent klasik müzik severlerin eşsiz konserler ile de buluşmasını sağlıyor. Klasik müziğin en güzel örneklerinden tutun Jazz ve Rock’ a kadar pek çok seçeneği ile konser salonları bu tarihi kentte sizleri bekliyor. Stone Bell sarayında verilen konserlerde ise ünlü arya, düetleri ve opera resitallerinin yanı sıra dünyaca tanınmış misafir sanatçıları essiz yorumları ile burada dinlemenin keyfini çıkartabiliyorsunuz. Mozart’ ın ünlü eseri "Don Giovanni" 'yi Prag için bestelemesi, sanatçıların da bu eşsiz şehrin büyüsüne kapıldığını gösteriyor.
Tarihi Charles Köprüsü
Kentin en ilgi çekici yerlerinden biri olan Charles Köprüsü, turistler ve yerli halk tarafından en sık ziyaret edilen mekânlardan biri. 13. yy’ da Kral 4. Charles’ ın baş mimarı Peter Parler tarafından inşa edilen 520 metrelik köprü, şövalye turnuvaları için işlevsel bir yapı oluşturma amacı ile yapılmış. Köprü, ilkbahar ve yaz aylarında
üzerinde hediyelik eşya satın alacağınız yerler ve kukla tiyatrolarının yanında müzisyenler, ressamlar ve sanatçılar ile de tanışma fırsatı sunuyor. Köprü, gökkuşağı gibi her rengi ve canlılığı içerisinde barındırıyor. Kimi zaman çalan bir müziğin etkisi ile hüzünlenip duygusallaşırken kimi zaman da çalan polka müziğinin etkisi ile hüznü geride bırakıp eğlenmeye başlıyorsunuz. Üzerinde yer alan 75 adet heykel ise köprüyü etkileyici kılan bir başka özellik. Bu heykeller arasında yer alan 8 numarali John Nepomuk heykelinin hikâyesi ise çok etkileyici. John Nepomuk, halkın kendisine güvendiği dindar bir rahiptir. Rahiplik yaptığı dönemde ise şüpheci tavırlara sahip 4. Wenceslas ülkenin başındadır. Rahibin yanına bir gün dönemin kraliçesi gelerek günah çıkartır. Wenceslas, kraliçenin rahibin yanına gelerek günah çıkardığını duyunca kraliçenin aşk konusunda itiraflarda bulunduğunu düşünerek rahibi söylenenleri anlatması için sıkıştırır. Rahip, Tanrı huzurunda verdiği sözü bozamayacağını, kraliçenin anlattıkları ile ilgili hiçbir şey söylemeyeceğini belirtince kral o anki sinirle rahibi Vltava nehrinden aşağıya atıverir. Rahibin nehre atıldığı yerde o an “hale” yani Hristiyanlıkta aziz sayılanların resimlerinde başları çevresinde çizilen daire oluşur. Bu yüzden köprü üzerindeki heykelin üzerine de bu olayı hatırlatmak için hale yapılır. Bir inanışa göre de heykelin üzerindeki haleye dokunulduğunda dileğin gerçekleşeceği ile ilgili bir söylenti de bulunuyor. İlginç hikâyesi bulunan bu heykel, köprü ziyaretinde görmeden geçilmemesi gereken bir eser.
Etkileyici Mimariye Sahip “Saint Nicholas” ve “Saint James Kiliseleri”
1673 yılında inşa edilen tarihi Saint Nicholas Kilisesi, Barok mimarisinin izlerini taşır. Burada Saint Nicholas, Noel Baba’ yı temsil etmektedir. Saint Nicholas, insanlara yardım etmeyi seven, babacan biridir. Prag’ da da büyük bir aziz olarak benimsenmiştir. St. Nicholas’ ı değişik kıyafetlerle gösteren, Avrupa’ nın en büyük resimlerinden biri de burada bulunmaktadır. 1373 yılında inşa edilen ve eşsiz akustiğe sahip Saint James Kilisesi ise, içerisine girdiğiniz andan itibaren etkileyici bir güzelliğe sahip. Renkli mermerleri, melek figürleri ve resimleri ile kilise kentin en beğenilen yerlerinden biri.
Eşsiz Güzellik “Petrin Parkı”
Kendinizi doğanın kollarına atmanız için bulunmaz fırsat olan Petrin Parkı, iki bahçeden oluşuyor. Güllerle donatılı bahçesini gezerken kendinizi huzurun kollarında hissediyorsunuz. Parkın içinde bir de 1891 yılında yapımı tamamlanan, modelini meşhur Eyfel Kulesi’ nden almış bir gözlem kulesi bulunuyor. Elektrikli araç ile de kuleye çıkmanıza kolaylık sağlanıyor. Yer seviyesinden kulenin tepesine ulaştığınızda ise karşılaştığınız manzara karşısında etkilenmemeniz elde değil.
Tarihi Doku “Nove Mesto Meydanı” Kuruluşu 10.yüzyıla kadar uzanan bu meydan restoranlar, kafeler ve hediyelik eşya dükkânlarının yanı sıra kültürel ve sosyal yaşamın canlı olarak yaşandığı bir yer. 750 metre uzunluğundaki bu meydan, gotik, barok ve kübik tarzı eserler ile ziyaretçilerini adeta büyülüyor. Şehir turlarının başlangıç noktası olan Nove Mesto, isteyenlere fayton keyfi yapma imkânı da sunuyor. 1989 yılında gerçekleşen ünlü Kadife Devrimi’ ne de bu meydan tanıklık ediyor.
Saklı Hazine “Ulusal Müze”
Wenceslas Meydanı’ nın bulunduğu yokuşun tepesinde yer alan Ulusal Müze, ihtişamlı dokusu ile herkesi kendine hayran bırakıyor. Yapımı 1880 yılında tamamlanan müze, Neo-Rönesans tarzında inşa edilmiştir. Binada birçok değerli sanatçının izlerini görmekte mümkün. Müzede Bohemya ve Moravya bölgelerinden eserler bulunuyor ve isterseniz dünya ve Çek tarihine ilişkin birçok bilgiye de burada ulaşabiliyorsunuz. Müzede dünya tarihi, tarih öncesi Çek Cumhuriyeti’ nin gelişimi, paleontolojik sergiler ve balina iskeletinin bulunduğu sergiler ziyaretçilerin izlenimine sunuluyor.
baharda yüzünüzde güller açsın Plasenta Whitening Terapi İle Cildiniz Gençleşiyor
Cilt kırışıklıklarını, sarkmalarını ve cilt lekelerini dert etmenize gerek kalmadı. Çünkü Plasenta Maskesi ile yaşınız kaç olursa olsun daha genç bir cilde kavuşabiliyorsunuz.
BİTKİSEL MAKYAJ TEMİZLEME KÜRLERİ Yaşın ilerlemesi ile birlikte cildin kendini bırakması, eski canlılığını ve pürüzsüzlüğünü yitirmesi özellikle bayanların kâbusu olur. Bayanları bu korkulu rüyadan içeriğinde bulundurduğu koyun plazentası, hyoluronik asit, kojik asit, kollagen, Vitamin E, Vitamin C, Aloe Vera gibi etkin maddeler ile Plasenta Whitening Terapi uyandırıyor. Plasenta, anne ile bebek arasındaki besin, oksijen ve diğer maddelerin alışverişini sağlayan yapıdır ve doğumla birlikte bu sıvı dışarı atılır. Anneden doğum esnasında alınan plasenta ise az bulunan, her hamileden alınamayan bir plasentadır. Bu yüzden anne rahmindeki plasentaya en uygun koyun plasentası olduğu için bu maskede koyun plasentası kullanılıyor. Vücudumuzda doğuştan var olan hyaluronik asit; su tutan ve cilt altı yastık vazifesi gören ancak yaş ilerledikçe yok olan madde olduğundan vücuttaki hyaluronik asit yok oldukça ciltte kırışıklıklar oluşuyor.
Cilde hyaluronik asiti yeniden verebildiğimiz takdirde cilt gençleşip kırışıklıklar gidiyor ve yüze canlılık geliyor. Bu yüzden vücuttan zamanla yok olan hyaluronik asiti cildin tekrar canlanıp, gençleşmesi için horozibiğinden temin edilerek maskede kullanılıyor. Meyvelerden ve şeker kamışından elde edilen kolik asit ise ciltteki ölü hücrelerin giderilmesini sağlıyor. Genelde otuz yaş sonrasındaki kişiler için tavsiye edilen bu maske ile hücreler yenilenip cilt ölü hücrelerden arındırılıyor. Kırışık problemi ortadan kaldırılarak cilt dolgunluk kazanıyor. Akne tedavisinde ve güneş lekelerinin giderilmesinde de kullanılıyor. Maske, internetten sipariş yolu ile birçok güzellik merkezinden kolaylıkla temin edilebiliyor.
Cildiniz gün içerisinde makyaj malzemelerinin içerisinde bulunan kimyasal maddeler nedeni ile yıpranır. Bu yıpranmışlık oranını ve cildinizde makyajın bırakacağı etkiyi en aza indirmek için bitkisel bakım kürleri imdadınıza yetişiyor.
Temizleme Maskesi Malzemeler 2 tatlı kaşığı kuru lavanta 2 tatlı kaşığı gül yaprağı 4 tatlı kaşığı yulaf 4 tatlı kaşığı kil
Hazırlanışı Tüm cilt tipleri için uygun olan bu maske için öncelikle robotta yulafı, lavanta ve gül yaprağını un haline getirin. Bu karışıma kili karıştırın ve hava almayan bir kavanoza koyun. Kullanacağınız zaman 1 çay kaşığı kadar tozu biraz su ile avucunuzda ıslatın, yumuşak bir hamur kıvamına getirin. Cildinize masaj yaparak yayın ve daha sonra soğuk su ile yıkayın. Bu temizleyiciyi sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez kullanabilirsiniz.
Temizleme Sütü Malzemeler Bir adet salatalık 500 gr süt İki kaşık badem yağı
Hazırlanışı Salatalıkları yıkayıp kabuklarıyla rendeleyin. Ardından salatalıkları sütle pişirip süzgeçten geçirin. Karışımı cam şişeye koyup içine badem yağı ilave edin. Bu karışımı buzdolabında 5 gün bekletebilirsiniz.
Göz Makyajı Temizliği Malzemeler 3 çorba kaşığı kayısı yağı 1 çorba kaşığı su 2 çorba kaşığı tatlı badem yağı
Hazırlanışı Kayısı yağı, badem yağı ve suyu karıştırıp cam bir kabın içerisinde soğuk bir yerde muhafaza ediniz. Makyajınızı temizlemek istediğinizde bu karışımdan pamuk üzerine birkaç damla koyarak cildinizi temizleyebilirsiniz.
19
Koç kadınları,
canlı, enerjik yapıları ve güler yüzleri ile girdikleri ortamlarda dikkatleri üzerlerine çekmeyi başarırlar. Bu yapılarına bir de uygun makyaj seçimi yaptıklarında fark edilmemeleri imkânsızdır. Dudaklarda daha çok kırmızı ve fuşyanın tonları, gözlerde de siyah, mor ve eflatun renkli farları tercih ederler.
Boğa kadınları,
pembemsi bir cilt ve dikkat çekici yüz hatlarına sahiptirler. Bakımlı olmayı sevdikleri için sık sık saçlarının rengi ve modelinde değişiklik yaparlar. Makyajda ise pastel tonlarını tercih ederek yüzlerinin duru bir güzelliğe kavuşmasını sağlarlar. Dudaklarda ise pembe ve doğal renkli rujları kullanırlar.
İkizler kadınları,
ince vücutları ve çekici bakışları ile fark edilmemeleri elde değil. Enerji dolu, bağımsızlıklarına düşkün ikizler kadınları gözlerde mavi göz makyajını, dudaklarda ise pembe ve gülkurusu rujları tercih eder.
Terazi kadınları,
güzelliklerine düşkün oldukları için makyaj malzemelerine para harcamaktan çekinmezler. Açık renkli terazi kadınları gri ve şampanya tonlarını daha çok tercih eder. Göz makyajına önem veren terazi kadınları için eyeliner bir numaralı makyaj ürünüdür. Siyah renkli göz farı ile de buğulu bir bakışa sahip olmayı severler. Dudaklarda da pastel tonlu rujları kullanırlar.
Akrep kadınları,
etkileyici ve cazibeli görüntüleri ile fark edilmeme gibi bir sorun yaşamazlar. Derin ve güçlü bakışlarını uyguladığı siyah kalem ve far ile daha etkileyici hale getirirken yeşil ve kahve tonları da bakışlarının gizemini ve ışıltısını artırmaya yardımcı olur. Gözlere makyaj ile yaptıkları vurguyu dudaklarda pek uygulamazlar. Çikolata ve kahve tonlarındaki rujlar akrep kadınlarının tercihi olur.
Yay kadınları,
doyasıya gülen, enerjik bir yapıya sahiptir. Göz çevresini kalem ile belirginleştiren yay kadını, bakışlarının çekici olmasına önem verir. Mavinin tonları gözlerin daha çok belirginleşmesini sağlarken dudaklarda kullanılan karmen kırmızısı ya da bordo çekici bir görünüme kavuşmalarını sağlar.
Yengeç kadınları,
sempatik ve duygusal yapıları ile hassas bir çiçeği andırırlar. Romantizmin etkisini bakışlarına beyaz ve gümüş renkli far kullanarak yansıtırlar. Çocuksu güzelliklerini, kullandıkları şeftali tonu allık ile daha çok ortaya çıkarırlar. Ruj seçimleri ise daha çok pembe ve tonları şeklinde olur.
Aslan kadınları,
asil ve güçlü yapısı ile aslan kadınları bulundukları ortamlarda bakışları ister istemez üzerine toplar. Güzelliği ve ince yapısının yanında keskin zekâsı ile kendine güveni tamdır. Gözlerde daha çok siyah far ve kalem kullanan aslan kadınları, beyaz far ile göz çevresini aydınlatır. Ruj ve allıkta ise kırmızının tonlarını kullanırlar. Aslan kadını için her ne kadar sarı ve tonlarının uygun olduğu söylense de daha çok siyah göz makyajı ve kırmızı rujdan yanadır.
Başak kadınları,
sade ve abartıyı sevmeyen yapıya sahip olmalarından dolayı makyajda sadelikten yanadırlar. Gözlerde toprak tonlu farları, dudaklarda ise doğal renkleri tercih ederler. Pembe ve şeftali rengindeki allıklar ise duru güzellikleri için en ideal olanıdır.
Oğlak kadınları,
sade ama çekici bir güzelliğe sahiptir. Doğal görünüm onlar için daha önemlidir. Makyajda abartıdan kaçınan oğlak kadınları gözlerde kahve tonlu farları tercih ederler. Dudaklarda da bakır ve kiremit rengi rujları kullanırlar.
Kova kadınları,
dikkat çekmeyi ve beğenilmeyi sevdikleri için herkesten farklı görünmeye önem verirler. Modayı yakından takip eden kova kadınları, kıyafette ışıltıyı, makyajda da abartıyı sever. Mavi, yeşil veya pembe tonlarındaki göz makyajı tercihleri olurken, dudaklarda ise pembe renkli ruj kullanırlar.
Balık kadınları,
eğlenmeyi seven, neşe dolu ve hassas bir kişiliğe sahiptir. Elmacık kemikleri belirgin, oval bir yüze sahip olan balık kadınları deniz mavisi, su yeşili farların yardımıyla sudaki huzuru bakışlarına yansıtırken, pembe ve bej tonlarındaki ruj ile de dudaklarda sade bir görüntü elde ederler.
Fit Bir Karına Sahip Olmak İster Misiniz? Karnınızdaki şiş görünüm sizi her aynaya baktığınızda rahatsız ediyorsa bu durumu yapacağınız düzenli ve doğru karın egzersizleri ile yok edebilirsiniz. Karın bölgesindeki yağlar sadece bayanların değil erkeklerin de sahip olduğu bir sorun. Kiloları ile başı dertte olanların yanında zayıf kişilerde de görülen karın yağları; daha çok yüksek şekerli yiyecekler, hareketsizlik ve insülin dengesizliği nedeni ile oluşarak birçok kişinin kâbusu olmaktadır. Yüksek karbonhidrat alımı da karın bölgesinde yağlanmaya neden olur. Yüksek karbonhidratlı yiyecekler; kanola yağı, badem yağı, fındık yağı ve zeytinyağı gibi tekli doymamış yağlar ile alınırsa göbek bölgesindeki yağlanma yavaşlar. Karın yağlarından kurtulmak için en etkili çözüm ise karın bölgesinde bulunan kasları sıkıştıracak ve kuvvetlendirecek hareketler yapmaktır. Sporu insanların yaşam tarzı haline getirmelerine büyük katkı sağlayan Power House Spor Merkezi Yöneticisi Özdeş Kaynar da karın yağlarından şikâyet edenler için tavsiyelerde bulundu.
“Egzersizlerinizi Yenileyin”
Karnımız yağlanma ve sarkmaya en müsait bölgemiz. Üstelik bu bölgedeki yağlanma akciğerlerin hacmini daraltarak nefes darlığı ve hırıltılı solunum gibi sorunlarla karşı karşıya kalmamıza neden olur. Bu yüzden karın kısmında oluşan yağlar hem görüntü hem de sağlık açısından ihmal edilmemesi gereken bir konudur. Kış aylarında giyilen kalın ve uzun kıyafetler bu şişkinliğin saklanmasına yardımcı olsa da havaların ısınmaya başlaması ve yazın gelmesi ile birlikte giyilen ince kıyafetler bir an önce karın bölgesindeki yağlardan kurtulmamız gerektiği telaşı içine girmemize neden olur. Bu sorundan yapılacak doğru egzersizler ile kurtulmak mümkün. Eğer egzersiz yaptığınız halde karnınız bir türlü düzleşmiyorsa büyük ihtimalle yaptığınız egzersizler bayatlamıştır. Favori egzersizlerinizi ufak tefek ayarlamalarla yenilemeniz yağlarınızın giderek yok olmasına yardımcı olacaktır.
“Olmak İstediğiniz Bedendeki Kıyafetler Gardırobunuzda Bulunmalı”
omuriliğimizi düz tutmaktır. Oysa mekikte bunun tam tersini yapıyoruz. Yani omuriliğimizi esneterek öne doğru yuvarlıyoruz. Plank ve plates topu ya da ketbell ile dağ tırmanışı omuriliğimizi düz tutmanın en ideal yolları arasındadır. Mekik yerine bu hareketler tercih edilirse görünür karın kaslarına kavuşulabilir. Dümdüz, sımsıkı bir karına sahip olmaya hazırsanız, tavsiye edeceğimiz hareketler sizi fit bir görünüme kavuşturacak. Plates topu ile dağ tırmanışı Sağlık topu ile yel değirmeni smacı Baş üstünde barla yürüme
“Dümdüz Karın için Kasları Harekete Geçirin”
En önemli yağ yakma ekipmanımız kaslarımızdır. 45 dakikalık bir ağırlık antrenmanıyla bile metabolizmamızın bütün gün boyunca daha hızlı çalışmasını sağlayabiliriz. Hedefimiz dümdüz bir karına ulaşmaksa vücudumuzda bulunan hiçbir kası ihmal etmemeliyiz. Özellikle de bacak kaslarımızı. Çünkü bacaklarımızda daha fazla ve büyük kaslar var. Bu yüzden bacak kaslarımızı çalıştırmamız metabolizma hızımızı sürekli üst seviyelerde tutarak daha fazla yağ yakmamızı sağlıyor. Kadınlar genelde ağırlık egzersizleriyle vücutlarında kas dağları oluşacağını zannederek korkarlar. Oysa bu doğru değildir. Sporun hem sağlığınız hem de görünümünüz açısından teşkil ettiği önemi iyi kavrayıp hayatınıza uyarlarsanız kilo ile ilgili bir problem yaşamayacağınızı söyleyebilirim. Herkese sağlıklı ve spor dolu günler diliyorum.
Karın yağlarınız sizin istediğiniz kıyafetleri giymenize engel oluyorsa bu engeli aşmak için öncelikle hedefinizi belirlemelisiniz. Öncelikle olmak istediğiniz bedende çok hoşunuza giden bir kıyafeti almalı ve gardırobunuza yerleştirmelisiniz. Bu kıyafeti giymeyi hedefinize koyduğunuzda her gün daha bir azimle egzersizlerinizi bıkmadan yapacağınızı fark edeceksiniz.
“Sporu Alışkanlık Haline Getirin”
Sporun zayıflama üzerindeki olumlu etkisinden faydalanmak için arada bir, düzensiz spor yapmak yerine sporu yaşam tarzınız haline getirin. Ara sıra yapılan spor, kas ve eklem ağrılarına neden olur ve bu durum performansınızı etkiler. Oysaki alışkanlık haline getireceğiniz spor hem zinde kalmanızı hem de sporun etkilerine çabuk alışmanızı sağlayacaktır. Spor yapma ve doğru beslenme alışkanlığını kazandığınızda hayatınız boyunca sağlıklı, mutlu ve güçlü olursunuz.
“Dümdüz, Sımsıkı Bir Karına Sahip Olabilirsiniz”
Hepimizin en büyük hedeflerinden biridir; göbeğimizi eritmek ve gösterişli karın kaslarına sahip olmak. Yapılan en büyük yanlışlardan biri yağ yakmak için karın çalışmak. Birçok spor salonu göbeğinden kurtulmak için mekik çeken insanlarla dolu. Oysa dümdüz karına sahip olmak ve yağ yakmak için mekik çekmek en etkisiz çalışmalardan biridir. Her gün mekik çekerek zayıf karın kaslarınızla başa çıkamazsınız. Çünkü karın bölgesini güçlendirme hareketlerinde amacımız bel ve alt sırt kaslarımızı çalıştırarak
23
Kişinin nefsini terk ederek Hakk’ a yakınlaşmasına vesile olan sema, kişiyi manevi bir yolculuğa çıkararak hakikati bulmasına yardımcı oluyor. Hakk yolunda sema ile adım adım ilerlerken yaşayacağınız manevi haz nefsinizi terbiye etmenizi sağlıyor. Sözlükteki anlamı işitmek olan sema, tasavvufta musiki nağmelerini dinlerken aşka gelerek Hak yolunda dönmeyi temsil ediyor. İslam ve tasavvuf âlimi Hz. Mevlana’ nın Sema’ ı içinden geldiği zamanlarda bazen bir dost meclisinde bazen de yolda yürürken dönerek zikretmeye başladığı söyleniyor. Hz. Mevlana’ nın Sema ile ilgili gazeli ise bu manevi yolculuğu en güzel şekilde dile getiriyor: Sema 'diri' olanın canına huzur verir, Bunu, ancak canında 'can' olanlar bilir Gül bahçesinde yatan, Gülistan'da uyanır Zindandaki ise, kalksa bile yine zindandadır. Hz. Mevlana’ nın oğlu Sultan Veled, babasının düzenlediği toplantıları, düşünceleri, sema ve benzeri gösterileri babasının ölümünden sonra Mevlevi tarikatı adı altında
toplar. Her tarikatın Allah’ ı anarken belli bir zikir şekli vardır. Mevleviler de bu zikri Sema yaparak gerçekleştiriyor. Günümüzde ise Mevlevilerle beraber Mevlana’ nın düşüncelerine saygı duyan diğer Müslümanların yanında Hristiyan, Yahudi birçok din mensubu her yıl Konya Mevlana Türbesi’ nde düzenlenen sema gösterilerini izlemek için akın ederek semazenlerin eşsiz dönüşü ile maneviyata yönelmenin mutluluğunu yaşıyor. Mevlevî zikir meclisine semâ, bu âyine katılan dervişlere semâzen, âyinin yapıldığı yere de semâhâne deniliyor. Kur’ an-ı Kerim’ in bütün varlıkların yaratıcı karşısında ibadet ve dönüş halinde olduklarını belirtmesinden yola çıkan Sema, bu dönüşe ses, söz ve hareket eşliğinde insanın bilinçli katılımını simgeliyor. Sema’ da sesi musiki temsil ederken, hareket ise dünyadaki ilahi düzene uymak adına daire şeklindeki dönüşler den oluşmaktadır.
Semazenlerin Kıyafetlerinin Taşıdığı Anlam Tennure adı verilen semazenlerin üzerinde giydiği kolsuz, yakasız, yırtmaçlı, beli kırmalı, uzun ve geniş giysi; saflığı ve kefeni, tennurenin üzerine giydikleri siyah hırka; kabir toprağını, keçeden yapılarak başa takılan sikke de; mezar taşını simgeliyor. Giyilen kıyafetler adeta fani dünyadan elini ve eteğini çekip ölümü hatırlayarak öteki dünyaya yani ahirete yönelişi anlatıyor.
Semahanenin Dünyası
Gizemli
Semahanenin içine girdiğiniz anda etkileyici bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Mevlevi dergâhlarında sema yapılan yer olan semahanenin ortasında daire şeklinde ahşap zeminli sema meydanı bulunuyor. Bu meydanda semazenler, evrenin her bir zerresinin dönüşümü gibi dönerek Hakk’ ı anıyor. Semahane’ nin giriş kapısının karşısında da mihrap ve minber bulunuyor. Sema meydanının etrafında da ziyaretçiler için ayrılan maksure adı verilen yer ve sema bestesinin yapıldığı mutrıbhane bulunmaktadır. Mihrabın ön kısmında da kırmızı renkte şey postu serilidir. En büyük manevi makam olarak kabul edilen kırmızı renkli post, doğuşu ve var oluşu simgeliyor. Post ile kapının arasında ise tevhidin ana çizgisini ifade eden hatt-ı istiva bulunmaktadır. Bu hayali çizgiye dergâhın şeyhi yani postnişin adı verilen kişinin dışında basılması yasaktır. Hatt-ı istivanın sağ tarafı zahir âlemini, sol tarafı da batıl âlemini simgelemektedir.
27
Semazenlerin Hakk Yolundaki Adımları Kendilerini dış dünyadan soyutlayarak bir ahenk içinde dönen semazenlerin Hakk yolunda attıkları ağır adımlarından etkilenmemek elde değil. Semazenlerin sırasıyla kırmızı renkli posta selam vererek yerlerini alması ile sema gösterisi başlar. Semazenlerin pozisyonu bu esnada sol kolları sağ omuzlarını, sağ kolları da sol omuzlarını tutar şeklindedir. Niyaz vaziyeti adı verilen bu pozisyon ile bir rakamı sembolize edilmiş olup Allah’ ın birliği belirtilmektedir. Semazenin, başını hafif sağa doğru eğerek, gözüyle kalbine bakması ise gönlüyle Allah'ı hissettiğini anlatmaktadır. Semazenler yerini aldıktan sonra da Hz. Muhammed(s.a.v.)’ e olan sevginin ifade edildiği bir kaside türü olan ve Hz. Mevlana tarafından yazılan Naat-ı Şerif, Naathan tarafından okunmaya başlanır. Daha sonra Cenab-ı Hakk’ ın “ol” emrinin sembolü olan darp sesi duyulur. Bunun ardından İsrafil’ in suru üflemesiyle herkesin yeniden dirilmesini simgeleyen ney taksimi başlar. Neyden sonra da Peşrev adı verilen eser çalınmaya başlanır. Peşrev’ in ilk darbı kabirden kalkmayı sembolize ettiği için bununla birlikte semazenler ellerini sertçe yere vurarak ayağa kalkarlar ve Devr-i Velediye başlar. Postnişin ve semazenler maddi âlemden manevi âleme yükselişi sembolize etmek üzere semahaneyi üç kere yürürler. Bu üç yürüme; “İlm-el Yakîn” olarak bilme, “Ayn-el Yakîn” olarak görme ve “Hakk-al Yakîn” olarak da O’na erişme, olma mertebelerini simgeler. Şeyhin posta geçmesi ile bu bölüm biter. Sağdan sola dönerken bütün yaratılanları sevgiyle kucaklayan semazenin sema ederken sağ eli yukarıya, sol eli de aşağıya bakar. Buradaki anlam ise semazenin Hakk’ tan aldığı ilhamı halka saçmasıdır.
Sema Töreninin Bölümleri Yedi bölümden oluşan semanın her bir bölümü ayrı bir anlama sahip. Birinci bölüm, Hz. Muhammed’ i öven Naat-ı Şerif ile başlar. İkinci bölüm, methiyeden sonra Allah’ ın “ol” emrini sembolize eden kudüm darbesinden oluşur. Üçüncü bölüm, her şeye can veren, İsrafil’ in suru üflemesini simgeleyen ney sesidir. Dördüncü bölüm, gizli ruhun ruha selamı olan Sultan Veled devridir. Beşinci bölümde semazen üzerindeki siyah hırkayı çıkarıp kollarını bağlayarak oluşturduğu bir rakamı ile Allah’ ın birliğine şahadet eder. Şeyh’ in elini öpüp semaya girme iznini alması ile de semaya başlar. Bu esnada 4 selamlama yapılır. Birinci selam; kişinin kendi kulluğunu idrak etmesi, ikinci selam; Allah’ ın büyüklüğüne duyulan hayranlık, üçüncü selam; Yüce Yaradan’ a duyulan hayranlığın aşka dönüşmesi, dördüncü selam da; insanın kulluğa dönüşüdür. Altıncı bölüme geldiğimizde ise "Meşrik de Allah'ındır, mağrib de. Hangi tarafa dönerseniz, Allah'ın yüzü oradadır. Çünkü Allah Vasi'dir, Alîm'dir" âyetinin okunduğu Kurân-ı Kerim tilâvetiyle devam eder. Son yani yedinci bölümde de bütün inananların ruhları için okunan Fatiha suresi ve dua ile sema bitirilir.
Mimar ve Müteahhitler Dikkat !!!
Örnek Daireniz Bizden HEDİYE
KORE KAĞITLARINDA ÖZEL FİYATLAR SERİ SONU İNANILMAZ FİYATLAR
Duvar Kağıtlarının Efe’si
EV,OFİS,MAĞAZA
PROFESYONEL İÇ MİMARİ
PROJELENDİRME VE UYGULAMA Tel : 235 00 87 - GSM : 0 531 728 42 02 - www.efeyapidecor.com Bozantı Caddesi Tekzen Yapı Market Arkası No: 192/B KAYSERİ
Benzersiz Lezzet Sofrası
“OSMANLI MUTFAĞI” Osmanlı Mutfağı’ nın kapısını araladığımız da hoş yemek kokuları etrafa yayılırken, karşımıza başka kültürlerde göremeyeceğimiz özgün tatlar da çıkıyor. 623 yıllık bir geçmişe sahip dillere destan Osmanlı Devleti’ nin sona ermesinin üzerinden asırlar geçmesine rağmen Osmanlı Mutfağı’ na ait lezzetler günümüzde de damak tatlarının vazgeçilmezi olarak yer alıyor. Osmanlı Saray Mutfağı deyince akla ilk gelen isim Fatih Sultan Mehmed tarafından kurulan Topkapı Sarayı’ ndaki farklı tarif ve lezzetlerin bir araya geldiği Matbah-ı Amire olur. 8 bölümden oluşan bu mutfakta hem saray halkının hem de padişahın yemekleri pişiriliyordu. Hamurcular, simitçiler, pilavcılar, kebapçılar, kuşhaneciler, sebzeciler ve tatlıcılardan oluşan 60 kişilik aşçılar grubu ve 200 yamak mutfağın lezzet ustalarıydı. Saray-
daki mutfak işlerinden görevli olan memur ise Matbah-ı Amire Emini’ ydi. Padişahın yemekleri ise sefere çıkarken dahi yanında götürdüğü Matbah-ı Amire’ nin Kuşhane adı verilen bölümünde Zülüflü Baltacılar’ dan iki kişi ve bunlara bağlı aşçı ve helvacılar tarafından pişirilirdi. Kuşhane denmesinin nedeni ise yemeklerin tek kişilik tencerelerde, özel olarak pişirilmesinden geliyordu. Saray sofrasının yanında normal aile sofrası ise kuşluk ve akşam yemeği olmak üzere iki kez kuruluyordu. Yerde büyük yemek sinisinin üzerinde yenen yemekler böylece bütün aile fertlerinin bir araya gelmesine de vesile oluyordu. Osmanlı’ da günde yaklaşık 5 bin yoksula yemek veren İmarethane adı verilen mutfaklar da vardı. Bu mutfakların masrafları ise zenginler tarafından oluşturulan vakıflar tarafından karşılanıyordu. Osmanlı mutfak kültürünün içinde barındırdığı lezzetler de ayrı bir güzelliğe sahipti.
SOFRALARIN AÇILIŞ YEMEĞİ “ÇORBA”
Osmanlı’ da sofraların baş lezzeti olan çorba ile yemeğe başlanmaya özen gösterilirdi. Sağlık açısından sofralardan eksik edilmeyen Osmanlı Çorbası’ nın yaklaşık 100 çeşidi bulunmaktaydı. Bu çorbalar et, tavuk ve balık suyu ile tatlandırılırken içerisinde sebze, pirinç, bulgur ve tarhana gibi çeşitli malzemeler kullanılıyordu. Tarhana, yayla, yoğurt, düğün ve mercimek çorbaları en çok tercih edilen çorbalardı.
HÜNKÂR ÇORBASI
KIRK YIL HATIRLI TÜRK KAHVESİ
Kimi zaman keyfi kimi zaman da yorgunluğu atmak için içilen dillere destan bol köpüklü Türk Kahvesi, Osmanlı mutfağının başmisafiriydi. Bazen kuşluktan önce bazen de uyandıktan sonra kahveyi yudumlamak gelenek halini almıştı. Şekerli, sade, sütlü gibi birçok şekilde tüketilen kahveden gelen konuklara da ikram edilirdi. “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü belki de Osmanlı zamanına kadar uzanıyor.
Malzemeler 3 litre tavuk suyu 1 kg patlıcan 150 gr yoğurt 1 su bardağı un 3 adet yumurta sarısı 5 diş ince kıyılmış sarımsak 200 gr tereyağı 1 adet limon suyu 1 çay kaşığı nane tuz karabiber 1 adet soğan Yapılışı Öncelikle patlıcanları közleyin. Kabuklarını soyup yıkadıktan sonra incecik kıyın ve bir kenara alın. Bir tencerenin içine tereyağını, ince doğranmış soğanı ve sarımsağı koyup, kavurun. Biraz renk aldıktan sonra patlıcanları ilave edip tekrar karıştırın. Tavuk suyunu ekleyerek 10 dakika kaynatın. Çukur bir kabın içinde unu, yoğurdu, yumurta sarısını, limon suyunu, tuz ve karabiberi çırpın. Biraz soğuk, biraz da sıcak su ilave edip karıştırarak kaynayan çorbaya dökün ve 5 dakika daha kaynatın. Kenara ayırdığınız 1 tatlı kaşığı tereyağını küçük bir tavada kızdırıp naneyi ekleyin. Çorbanın üzerine gezdirip, sıcak olarak servis yapın.
MENÜNÜN BAŞKAHRAMANI “ET YEMEĞİ”
Osmanlı Mutfağı’ nın aperatifi çorba olurken, et yemekleri menünün ana yemeği oluyordu. Etler; salça, soğan, sarımsak ile tatlandırılarak tandırda, ızgarada veya güveçte ağır ateşte pişirildikten sonra yanında ezme, salata, yoğurt ya da turşu ile birlikte servis yapılıyordu. Et yemeklerinde hünkârbeğendi, imambayıldı, papaz yahnisi, kadınbudu köfte çok sık yapılırken beyaz ette de tavuk ve hindi etlerinden yapılan çerkes tavuğu, hindi dolması gibi lezzetler çok sık tercih ediliyordu. Deniz yemekleri ise başta hamsi, çupra olmak üzere tava, ızgara, çorba, buğulama, tuzlama, kurutma şeklinde yapılıyordu.
KEŞKEK Malzemeler 1 kg. kuşbaşı doğranmış parça et 3 su bardağı aşurelik buğday 1,5 su bardağı nohut 2 orta boy kuru soğan 1 çorba kaşığı tuz pul biber kimyon 3 çorba kaşığı tereyağı. Yapılışı Nohutu ve aşurelik buğdayı ayıklayıp yıkadıktan sonra, akşamdan ıslatın. Soğanları ince ince doğrayın. Et, nohut, buğday, soğan ve tuzu bir tencereye koyup üzerine bol su ilave edin, et ve nohutlar dağılana kadar kaynamaya bırakın. İyice pişmeden suyunu çekerse üzerine kaynar su ilave edebilirsiniz. Kaynamaya başlayınca üzerinde biriken köpükleri alın. Suyunu çekme derecesine gelince pul biber, kimyon ve karabiber ekleyin. Kısık ateşte, tahta bir tokmakla muhallebi kıvamına gelene kadar dövün. Keşkeği sunarken kızdırdığınız tereyağını da üstünde gezdirin.
YEMEKLERİN KAVALYESİ “PİLAV” Tek başına yenebileceği gibi daha çok yemeklerin yanında tercih edilen pilav; Osmanlı Mutfağı’ nda pirinç, bulgur ve kuskus ile birlikte servis edilirdi. Sade, domatesli, patlıcanlı, üzümlü, bademli, tavuklu gibi birçok şekilde hazırlanan pilavlar, sofralardan eksik edilmezdi.
HÜRREM SULTAN PİLAVI Malzemeler 3 yemek kaşığı tereyağı 2 su bardağı pirinç baldo 3 su bardağı tavuksuyu 2 yemek kaşığı yeşil antepfıstığı 1 bardak haşlanmış nohut 1 kahve kaşığı tuz 1 kahve kaşığı toz şeker Yapılışı Bir tencerede tereyağını eritin. Daha önceden 15 dakika ılık suda beklettiğiniz pirincin suyunu süzüp tencereye ilave edin ve tuzunu ekleyin. Yaklaşık 7-8 dakika kavurun. Kavurma sırasında pirinçleri karıştırmak önce zorlaşacak ve sonra ise gevşeyecektir. Bu sürenin sonunda pilava toz şekeri, antepfıstığı ve nohutu ekleyin. 1 dakika daha kavurup tavuk suyunu ilave edip 10 dakika önce hızlı, sonra yavaş ısıda pişmeye bırakın. Pilavın üzerinde delikler oluştuğunda altını kapatın ve 10 dakika dinlendirmeye bırakın, Pilavın üzerindeki pirinçler kıvrıldığında pilavı karıştırın ve 5 dakika daha kapalı aralık olarak dinlendirin ve servis edin.
SOFRALARIN “BÖREKLER”
ÇITIRI
Osmanlı mutfağında hamur işi deyince akla ilk farklı içlerle hazırlanan, tadına doyulamayan börekler gelir. Bu böreklerin içine kimi zaman peynir, kimi zaman patates, kıyma, ıspanak konarak farklı lezzetlere ulaşılırdı.
33
ZEYTİNYAĞLI LEZZETLER Osmanlı mutfağı zeytinyağlı sebze yemekleri bakımından oldukça zengin bir menüye sahip. Semizotu, kuşkonmaz, kereviz, karnabahar, lahana, biber, patlıcan, fasulye, enginar, barbunya, ıspanak gibi birçok sebzenin en güzel sunumu Osmanlı mutfağında zeytinyağlılar arasında yerini alırdı.
VALİDE SULTAN BÖREĞİ
Malzemeler 5 adet yufka 500 gr soğan 1 su bardağı süt 1 su bardağı soda 2 çay kaşığı kabartma tozu 1 su bardağı ceviz 1 çorba kaşığı margarin 1 su bardağı ayçiçek yağı 2 adet yumurta Tuz, karabiber ve çörekotu Yapılışı Soğanları halka halka doğrayın ve tavada 2 çorba kaşığı su ile pişirin. Suyunu çekince 1 çorba kaşığı margarin koyup kavurun ve ateşten alın. İçine 1 su bardağı dövülmüş ceviz, 1 çay kaşığı kabartma tozu, tuz ve karabiber koyup karıştırın. Başka bir kâsede 1 su bardağı süt, 1 su bardağı soda, 1 çay kaşığı kabartma tozu, yumurtaları ve 1 su bardağı ayçiçek yağını karıştırın. Yağlanmış u tepsiye ilk yufkayı yayın ve üzerine sütlü karışımdan gezdirin. Üzerine ikinci yufkayı yaydıktan sonra soğanlı harcı koyup, üzerine üçüncü yufkayı serin. Üçüncü yufkanın üzerine sütlü karışımdan gezdirip, dördüncü yufkayı serin. Bu yufkanın üzerine soğanlı harcı koyup, beşinci yufkayı serin. Son yufkanın üzerine çok az sütlü karışımdan sürün ve üzerine çörek otu serpin. 200 °C fırında pişirin. Hafifçe kendini çektikten sonra yani ılık olarak servis yapın.
ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR Malzemeler 6 adet dondurulmuş veya cam kavanozda muhafaza edilmiş enginar 2 adet havuç 1 ufak paket dondurulmuş bezelye 5 adet arpacık soğan veya yemeklik soğan 1 su bardağı zeytinyağı Dereotu 2 limon 6 adet şeker Hazırlanışı Enginarlar yıkanır, 1-2 dakika limonlu suda bırakılır. Diğer tarafta ayıklanıp yıkanmış havuç 1-2 dakika haşlandıktan sonra küp küp doğranır. Bezelye ile karıştırılır. Arpacık soğanlar doğranır ve limonlu sudan çıkarılan enginarlar altı düz bir tencereye konur. İçlerine birer arpacık soğan, havuç bezelyeli karışım, birer adet kesmeşeker (arzuya göre herbir enginar için yarım kesmeşeker de olabilir). Az tuz ilave edilir. Zeytinyağı ve 1 adet limonun suyu çırpılır ve enginarların üzerine gezdirilerek tamamı tencereye dökülür. 1 bardak su ilave edilip kapağı hiç açılmadan 20 dakika orta hararetli ateşte pişirilir. Enginarlar soğuduktan sonra servis tabağına alınır ve dereotu ile süslenerek servis yapılır.
,
Her canlının istisnasız sonunda tadacağı ölüm, genç yaşlı demeden kimi zaman ansızın kimi zaman da ölüm döşeğinde davetsiz bir misafir olarak hayatlara çat kapı gelip beraberinde de pişmanlıkları getirir.
Geliş şekli farklılık gösterse de sonuç olarak aynı etkiyi yaratan ölüm, geldiğinde hayatların bir film şeridi gibi gözlerin önünden akıp gitmesine neden olur. Belki planlanmış yaşamlar belki de ertelenmiş sevdalar bir başka bahara kalmadan son baharını yaşar. Tıpkı önemli bir sınavdayken zilin çalması ile kalemi bırakmak zorunda kalıp yazacak çok şeyiniz olmasına rağmen yazmaya devam edememeniz gibi bir şeydir ölüm. Yarım kalan sorulara devam edemezken geçmişe dönüp yaptığınız hataları silme şansınız da yoktur. Artık kalem ve silgi kullanmak için çok geçtir. Ölüm ile birlikte ne yaşadıysanız beraberinizde de sadece o kadarını götürür, ne bir valiz ne de bir kol çantası dahi almanıza izin yoktur. Artık demir alma zamanınız gelmişse dünya limanından meçhule doğru gitmeye hazırsınız demektir. Ama ruhunuzu teslim etmeden önce tüm geçmişinizi gözden geçirecek kadar vaktiniz varsa yaşamak isteyip yaşayamadıklarınız, erteledikleriniz son nefesinizi huzur içinde vermenize engel olur. İşte bu pişmanlıklardan birkaçı;
Hayallerinin peşinden gitmek yerine başkalarının hayallerine ortak olmak. Bütün bir ömür koşturup dururken
belki de hayallerinize ulaşacak cesareti gösteremediğinizden başkalarının çizdiği şekilde hayat oyununda rol almayı seçmek zorunda kaldınız. Belki hep ilerisini düşündüğünüzden sahip olduğunuz maddi zenginliğe rağmen gönlünüzce gezip dünya gözüyle görmek istediğiniz yerleri göremediniz belki de risk almaktan korktuğunuz için yapmak istediğiniz işleri yapmakta çekingen davranmayı tercih ettiniz. Kendi istediğiniz bölüm yerine yakınlarınızın istediği bölümde okuyup kişiliğinizle alakasız bir meslekte bütün bir ömrü harcamış ya da size göre doğru olan şeyler başkaları tarafından yadırgandığından harekete geç- mekten vazgeçmiş olabilirsiniz. Bunun gibi birçok nedenden dolayı hayalleri ertelemek ölümün gelmesi ile pişmanlığa dönüşür.
İş güç derken sevdiklerimize vakit ayıramamanın verdiği pişmanlık
İçinde bulunduğumuz zamanın bir gün ansızın kesileceğini bildiğimiz halde kendimizi çoğu zaman işe güce o kadar kaptırırız ki yakınlarımıza ayıracağımız vakitleri bile iş için harcamak gözümüze gözükmez. Kimi zaman iş güç telaşından çocuklarının en güzel anlarını kaçıran ebeveynler kimi zaman da birbirlerine bile vakit ayırmayı dünya işlerinden daha önemsiz görür. Yakınlarınızla aranızda bir de dargınlık varsa bu gitmeye yakın daha ağır üzüntü yaşamanıza neden olan bir duygu olur. Olmadık zamanda yapılan gurur ve kibirlenmeler çok sevdiğiniz yakınlarınızla aranızı sudan sebeplerle açıp kalplerini kırmanıza neden olurken kalan ömrünüzün en güzel vakitlerinde onlarsız yaşamanıza yol açarsınız.
37
Duyguların dile getirilmeden kalpte mühürlenerek bastırılması Ölümün siyah matemi tüm vücudu sardığında yakınlardan esirgenen sevgi sözcüklerinin pişmanlıkları yaşanır. Anne babadan, bir eş ya da dosttan belki de sevgiliden kaçırılan söylenmek istenip de söylenemeyen, boğazda düğümlenen sözcükler ölüm anında öksürük ile dışarı çıkacak lokma gibidir. Hayatta yer alınan konumlar ve roller de çoğu zaman insanlarla ilişkilerde sınır koyulmasına neden olur. Normalde daha açık ve canlı yaşamak istenen duygular el âlem yüzünden kısıtlanma yoluna gider. İçe saklanan duyguları son durağa gelince durdurmak imkânsızdır ancak bu duygular ölüm anında sözcük yerine gözyaşı olarak akıp su gibi yolunu bulur ama artık geç kalınmıştır. Bu yüzden ölümün soğukluğunu ve pişmanlığını hissetmeden yakınlarınıza sizin için ne kadar değerli olduklarını söylemekten çekinmeyin. Yarın çok geç olmadan dargınlığı ve küskünlüğü bir kenara bırakmayı deneyin.
Küçük şeylerden mutlu olmayı becerememenin verdiği pişmanlık Süresi kişiye göre değişse de hayat, sonu bilinmeyen bir tünelde trenle seyahat ederken aniden rayların bitip yolculuğun sona ermesi gibi bir şeydir. Bu yolculukta kimi mutlu olmak için her şeyin yanında olmasını beklerken kimi de olanlarla idare eder. Bazen bir bebeğin gülümsemesinde yakalanan mutluluk bazen de trilyonluk dairelerde aranır.
Ölümle buluşma anında ise bütün maddi varlığını geride bırakacağını anlayan insanoğlu keşke manevi varlıklarımla yetinmeyi bilseydim demekten kendini alamaz Belki bedensel bir engel sahibi ya da hayat sahnesinde hep yan rollerde oynamış olabilirsiniz fakat içinde bulunduğunuz yaşamın bir sınavdan ibaret olduğunu ölüm ile tanışmadan fark etseniz iyi olur. Hayatın acı olan kısmının yanında tatlı tarafının da olduğunu ve bunu bakış açınızla kendinizin keşfedebileceğini öğrendiğinizde pişmanlıklarınızın azalmaması imkânsızdır. 8 çocuklu ve her birinin de ayrı bir engeli bulunduğu bir ailede yetişen Beethoven’ ın dünyaca ünlü bestesi 9. Senfoni’ yi sağırken bestelemesi insanların mutlu olmak için engellerini bahane etmemesi gerektiğine en güzel örnektir. Bu yüzden halen nefes almak için vaktiniz varsa içinizdeki çocuğu çıkarıp doyasıya gülüp, sevdiklerinize vakit ayırmayı ihmal etmeyin.
39
Mitolojik Tanrı ve Tanrıçalar Efsane olarak yer alan Yunan uygarlığına ait mitolojik tanrı ve tanrıçaların sahip oldukları özellikler günümüzde de adlarından söz ettirmeye devam ediyor. İnsan şeklinde betimlenen bu tanrılar, görünmez olabildikleri gibi uzak mekânlara kısa sürede seyahat edebilme özelliğine de sahiptirler. Yaşlanmayan ve hastalanmayan bu tanrıların her birinin ayrı bir hikâyesi ve görevi bulunmaktadır.
Tanrıların kralı “ZEUS”
Yunan mitolojisindeki en güçlü tanrıyı temsil eden Zeus, şimşek ve gökyüzü tanrısı olarak bilinir. Bu yüzden fotoğraflarda elinde şimşek ile resmedilir. Titan Kronus’ un ve Rheina çiftinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Baba Kronus, çocuklarından birinin kral olacağını öğrenince doğan tüm çocuklarını yutar. Bu acıya dayanamayan anne Rheina ise doğum yapacağı gün kaçar ve bir mağarada çocuğunu dünyaya getirir. Kronus’ a da bebek yerine bir bezin içine sardığı taşı verir. Kronus, bezin içini hiç inceleme gereği duymadan direk yutar. Daha sonra gel zaman git zaman Zeus mağarada büyür ve babasına savaş açar. Babasının yuttuğu kardeşlerini de kusturarak kurtarır. Olymposlu olarak güç bu üç kardeşe geçer. Bu kardeşlerden Hades'e yer altı dünyası, Poseiodon’a okyanuslar, Zeus'a göklerin hâkimiyeti düşer. Zeus bugünden sonra göklerin tanrısı olarak yağmur yağdırıp, şimşekleri çaktırır. Özel hayatında ise Zeus, çapkın bir karaktere sahiptir. Evli olmasına rağmen başka tanrıçalarla da birlikte olduğundan birçok çocuğu olmuştur.
Zekâ ve Barış Tanrıçası “ATHENA”
Mitolojide Zeus’ un ilk karısı Hikmet Tanrıçası Metis’ dir. Metis hamile iken Zeus, babası gibi doğacak çocuğunun erkek olacağını ve ileride kendisini devireceğini öğrenir. Bu durumu engellemek için Metis’ i karnındaki çocuğu ile birlikte yutar. Zeus'un kafasında bir yumru şeklinde büyüyen Zekâ Tanrıçası Athena oradan kalkanlı ve zırhlı bir şekilde çıkmayı başarır. Günümüzde Yunanistan’ ın başkenti Atina’ da Tanrıça Athena’ nın olduğu dönemde yeni kurulmaktadır ve şehrin tanrısının kimin olacağı ile ilgili bir belirsizlik yaşanmaktadır. Bu belirsizliği ortadan kaldırmak adına birçok yarışma düzenlenir. Yarışmaya katılan tanrılardan sadece Athena ve Poseidon son ikiye kalır. Bu iki tanrıdan şehir için değerli ne verecekleri sorulduğunda Posoidon, mızrağını yere vurması ile yarılan yerden evcil bir at çıkarır ve bu at ile ulaşım ve yük sıkıntısı yaşamayacaklarını belirtir. Athena ise mızrağını yere saplar ve orada bir zeytin ağacı oluşmasını sağlar. İnsanlara bu ağacın meyvesi olan zeytini yiyebilecekleri gibi yağını yemeklerine katıp, geceleri de aydınlatmada kullanabileceklerini ve bunun gibi daha birçok yararının olduğunu belirtir. Athena’ nın bu hediyesi jüri üyeleri tarafından hayranlıkla karşılanır ve şehir Athena’ ya emanet edilerek ismi de Atina olarak kayıtlara geçer. Ayrıca Zekâ Tanrıçası Athena hiç âşık olup, bir birliktelik yaşamadığı için de Bakire Athena olarak da bilinir.
41
Güzel Sanatlar “APOLLON”
Tanrısı
Zeus, ilk karısı Hikmet Tanrıçası Metis’ i yutunca daha sonra tanrıça Hera ile evlenir. Evli olmasına rağmen çapkın bir kişiliğe sahip olduğundan başka tanrıçalar ile de ilişkisi olur. Bu yüzden sürekli eşi Hera’ nın gözetimi altındadır. Hera’ nın tüm kısıtlamalarına rağmen Zeus, Tanrıça Leto’ ya âşık olur. Zeus’ un bu birlikteliğinden ikiz çocuğu olur. Bu çocuklardan biri Güzel sanatlar tanrısı Apollon, diğeri ise av tanrıçası Artemis’ dir. Yunan şiirlerinde Apollon, Olymposluları altın liriyle eğlendiren, çok uzaklara ok atabilen, hastaları iyileştiren, iyileştirme sanatını hastalara ilk öğreten, gümüş yayın efendisi okçu tanrı olarak geçer. Müzik ve sanatla iç içedir. Fotoğraflarda da müzik aleti liri çalar şekilde resmedilir. Apollon’ un aşk hikâyesi ise trajiktir. Bir gün Aşk Tanrısı Eros ile karşılaşan Apollon, ok atmadaki üstün yeteneğinden dolayı kendine güvendiğinden Eros’ un ok yeteneği ile dalga geçer. Bu durumu içine sindiremeyen Eros, altın suyuna batırılmış iki ok hazırlar. Bu oklardan biri saplandığı kişiyi tutkulu bir aşığa çevirirken diğeri saplandığı kişiyi bu aşktan uzaklaştırıp, kaçmasını sağlayacaktır. Her şey Eros’ un planladığı gibi olur ve saplanan okun etkisiyle Apollon Dafni’ ye körkütük aşık olurken, Dafni’ de kendine saplanan ok nedeniyle bu aşktan uzaklaşmak için elinden geleni yapar. Dafni, Apollon’ a yakalanmamak için Deniz Tanrısı Peneus’ dan yardım ister ve Peneus, Dafni’ yi defne ağacına dönüştürür. Bu günden sonrada Apollon, bu ağacın yapraklarından başına taç yapar ve hiç çıkarmaz. Apollon resimlerde bu yüzden defne yapraklı tacı ile resmedilir.
Güzellik Tanrıçası “AFRODİT”
Roma mitolojisindeki ismi Venüs olan Afrodit, aşk ve güzellik tanrıçası olarak bilinir. Güzelliği ile herkesi büyüleyen Afrodit, tanrıları bile etkileyecek güzelliğe sahiptir. Tüm tabiata söz geçirebilecek güzelliğe sahip olan Afrodit isterse rüzgârları durdurup, kuruyan bitkileri tekrar canlandırabilmektedir. Afrodit’ in dünyaya gelmesi ile ilgili iki efsane bulunmaktadır. Bunlardan biri Afrodit’ in Gökyüzü Tanrısı Zeus’ un kızı olduğu, diğeri de denizin köpüklü dalgaları arasından sahile vuran sedef kabuğunun içerisinden gelmesidir. Afrodit, evli olmasına rağmen birçok sevgiliye sahiptir. Bu sevgililerinden biri de Savaş Tanrısı Ares’ ti. Afrodit ile Ares’ in beraberliğinden ise Aşk Tanrısı Eros dünyaya gelmiştir. Efsaneye göre Afrodit, meşhur Truva Savaşı’ nın yaşanmasına da neden olmuştur. Afrodit, Truvalı Paris’ in kendisini tanrıça Hera ve Athena’ dan daha güzel seçerse Paris’ e dünyanın en güzel kadınlarından biri olarak gördüğü Sparta Kralı Menelaos’ un karısı Helen’ i kaçırmasına yardımcı olacağının sözünü verir. Sözü tutan Afrodit, bu olay sonucunda Truva Savaşı yaşanmasına yol açar.
Savaş Tanrısı “ARES”
Gökyüzü Tanrısı Zeus ve Hera’ nın oğlu olan Ares, savaş tanrısı olarak tarihe geçmiştir. Şiddete o kadar yatkın bir kişiliğe sahiptir ki çoğu zaman nedeni yokken bile savaş çıkarmada üstüne yoktur. Zulümü, şiddeti ve kavgayı çok sevmesi onun sevilmemesine yol açmıştır. Trakya bölgesi ve Sparta kenti civarında yaşamını sürdüren Ares, ünlü Truva savaşında Yunanlıların yerine Truvalıların yanında yer alması diğer tanrıların tepkisine yol açmıştır. Savaş Tanrısı Ares şiddete olan tutkusuna rağmen güzelliği ile dillere destan Afrodit’ i baştan çıkarmayı başarmıştır. Afrodit ile Ares’ in beraberliği sonucu da Aşk Tanrısı Eros dünyaya gelmiştir. Ares, günlerden bir gün yine rahat durmaz ve Trakyalıları Amazonlara karşı kışkırtarak savaş çıkartır. Bu savaş sırasında önüne geçeni öldürerek babası Ares adına piramit inşa etmeye çalışan oğul Kyknos’ un piramidi tamamlamak için sadece bir kafatasına ihtiyacı kalmıştır. Son kafatası için Teselya kralınınkini düşünürken, oradan geçmekte olan Herkül’ ün kafasını almaya karar verir. Herkül ile mücadeleye girişen Kyknos, bunun bedelini canı ile öder. Haberi alan baba Ares, oğlunun kanının yerde kalmaması için Herkül’ e saldırır. Ancak mücadelede Herkül ondan daha güçlü çıktığı için Ares kaçarak canını zor kurtarır.
43
dünyadan
haberler
İNTERNET DÜŞMANI DÜNYA ÜLKELERİ IPHONE’ DAN YÜZ TANIMA UYGULAMASI Face.com sitesinde 7 Mart’ ta yayımlanan Klik uygulaması, iPhone kameranızla arkadaşlarınızı Facebook bilgileri aracılığıyla doğrudan tanımanızı sağlayacak. Klik uygulamasıyla, arkadaşınızı iPhone kameranızın görüş alanına almanız yeterli olacak. Klik, doğrudan Facebook’a bağlanarak arkadaşlarınızın fotoğraflarını tarayacak, kameranın görüntülediği kişiyi tanımlayacak. Fotoğrafın çekilmesiyle, kameradaki kişi otomatik olarak etiketlenecek ve fotoğraf iPhone’da saklanabileceği gibi sosyal ağlara da yüklenebilecek. Klik, kullanıcıların sadece arkadaş listesinde bulunan veya önceden etiketlediği insanları tanıyor. Uzmanlar ise 10-15 yıl içinde işlem hızının gelişmesiyle, internete bağlı olup olmaları veya Facebook gibi sosyal ağlarda yer almaları önemli olmaksızın, herkesin gerçek zamanlı taramada tanımlanabileceğini ifade ediyor.
Sınır tanımayan Gazeteciler Örgütü, her yıl olduğu gibi bu yılda Dünya İnternet Sansürüyle Mücadele Günü vesilesiyle rapor yayınladı. Bu rapora göre 12 ülke ‘internet düşmanı' ilan edildi. İnternet düşmanı olduğu iddia edilen ülkelerin nitelikleri arasında internete erişimi sınırlayan, içeriği filtre eden ya da blog yazarlarını hapse atması yer alıyor. 2011 yılında internete yazdıklarından dolayı göz altına alınan ülke sayısı 199 kişi olurken, Çin fazla blog yazarının hapiste olduğu ülke oldu. Örgüte göre internetin yoğun takibat altında bulunduğu ve sansüre tabi tutulduğu 12 ülke; Çin, Myanmar, Küba, İran, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Türkmenistan, Özbekistan ve Vietnam, Bahreyn ve Beyaz Rusya oldu. Örgüt, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 14 ülkeyi ise izlemeye aldı. Bu listede Türkiye'nin yanında Avustralya, Mısır, Eritre, Fransa, Hindistan, Kazakistan, Malezya, Rusya, Güney Kore, Sri Lanka, Tayland, Tunus ve Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor. Türkiye'de birçok siteye erişimin engellendiğini, blog yazarları ve internet gazetecileri hakkında davalar açıldığını belirten örgüt, geçen yıl sonlarında yürürlüğe giren filtreli internet uygulamasının "örtülü sansür" olduğunu savundu.
RADYASYON TARİHE KARIŞIYOR
Teknoloji ile birlikte hayatımıza girerek insan sağlığını önemli derecede etkileyen radyasyonun olumsuz etkisi "Pulse Clean" isimli Japon buluşu ile ortadan kalkıyor. Günlük hayatta vazgeçilmezlerimiz arasında olan cep telefonlarının, bilgisayarların,
televizyonların, mikrodalga fırınların yaydıkları elektromanyetik radyasyon tehlikesi çocukların ve ailelerin ciddi şekilde kanser ve benzeri hastalıklarla karşı karşıya kalmalarına sebep olmaktaydı. Pulse Clean isimli Japon buluşu ise bu tehlikeyi ortadan kaldırıyor. Pulse Clean, sağlıklı iyonlar olarak da bilinen Hydroxyl iyonlarını bulunduğu çevreye yayarak pozitif iyon radyasyonunu nötralize ediyor. Günlük hayatta karşılaşılan baş ağrısı, yorgunluk, stres, halsizlik ve daha birçok rahatsızlığın, çevremizde yer alan elektronik cihazların yaydığı radyasyon sonucu ortaya çıktığından, Pulse Clean bu soruna bilimsel çözüm getiriyor.
YÜKSELEN OKYANUS SULARI BİR ÜLKEYİ YUTUYOR
Pasifik’ te bir ada ülkesi olan Kiribati, iklim değişikliği nedeni ile yok oluyor. Okyanusun yükselmesi ile birlikte sular altında kalan Kiribati’ nin 32 mercan adasından bazıları okyanusun derin sularının içinde kaybolmaya başladı. Hesaplamalara göre de Pasifik bölgesinde deniz her yıl 2 milimetre yükseliyor. 100 bin nüfusa sahip Kiribati’ de yaşayan halkın çare olarak diğer ülkelere yerleştirilmesi düşünülüyor. Korku içinde yaşayan Kiribati halkı da çareyi taşınmada bulduğundan komşu ülke Fiji’ den toprak satın alıyor. Fiji'nin Vanua Levu adasından alınacak yaklaşık 2 bin 500 hektarlık toprağa, 500 kadar çiftçinin yerleştirilmesi hedefleniyor.
DA VİNCİ’ NİN ESERİ KANSER TEKNİĞİ İLE BULUNDU
İtalyan Ressam Leanardo da Vinci’ nin 400 yıl önce yaptığı duvar resmi kanser hastalarında tümörün yerini tespit etmek için kullanılan küçük kameralar vasıtası ile ortaya çıkarıldı. Rönesans döneminin ressamları arasında yer alan Leanardo da Vinci’ nin Florensa’ daki Vecchio Sarayı’ nın duvarına 1505 yılında çizmeye başladığı “Anghiari Savaşı”, sanat tarihçisi Maurizio Seracini tarafından gün yüzüne çıkarıldı. Seracini, Da Vinci'nin "Anghiari Savaşı" adlı eserinin Vecchio Sarayı'nın duvarında fresk ressamı Giorgio Vasari'nin "Marciano Savaşı" adlı eserinin arkasında gizli olduğunu iddia ediyordu. Seracini, bu iddiasına kanıt olarak ise Vasari'nin resmini yaptığı duvarın üzerinde bulunan "cerca trova" (ararsan, bulursun) sözcüğünü gösteriyordu. Seracini ve ekibi, Vasari'nin "Marciano Savaşı" adlı eserinin bulunduğu duvarın arkasına bakma iznini alınca Giorgio Vasari'nin eserine zarar vermeden duvarın arkasında Leonardo Da Vinci'nin "Anghiari Savaşı" eserini tıpta kanser hastaları için kullanılan bir teknikten yararlanarak aramaya başladı. Vasari'nin duvar resmi üzerine 6 adet küçük delik açılıp ucunda kamera olan teller bu deliklerden geçirildiğinde, Da Vinci'nin en önemli eserleri arasında gösterilen "Anghiari Savaşı" resminin bütün ihtişamıyla orada olduğu görüldü.
TWİTTER’ DA LADY GAGA REKOR KIRDI Tüm dünyada adından söz ettirmeyi başaran, albümleri satış rekoru kıran ünlü şarkıcı Lady Gaga, sosyal paylaşım sitesi Twitter’ da 20 milyon takipçiye ulaşarak rekora imza attı. Söylediği şarkılar ve giydiği kıyafetler ile dikkatleri çekmeyi başaran ve büyük hayran kitlesine sahip olan Gaga, Twitter’ daki 20 milyona ulaşan takipçisi ile birçok dünya starını geride bıraktı. Lady Gaga’ dan sonra Twitter’ da en fazla takipçiye sahip sanatçılar ise 18 milyon ile Justin Bieber, 15,7 milyon ile Katy Perry ve 14, 5 milyonla Shakira geliyor. Gaga, ayrıca 48 milyon Facebook hayrana, Google+ hesabında da 800 bin takipçiye sahip. 6 milyarı aşan dünya nüfusunu ele aldığımızda ise siz bu satırları okuyana kadar bu sayı belki birkaç milyon daha artmış olabilir.
Ne Tür Bir
Evlilik Yaptınız?
Evliliğin kanunlar karşısında resmilik kazanması bütün toplumlarda bir imzaya baksa da bireylerin evlenme sebepleri kişiden kişiye farklılık gösterir.
Toplumun en kutsal müessesi olan evlilik kurumuna hem ruhen hem de bedenen adım atarken attığınız adımların şekli de farklılık gösterir. Bütün evli çiftlerin istisnasız acı, tatlı, duygusal, komik ya da ilginç nitelikte bir evlilik hikâyesi vardır. Bu hikâyeler, üzerinden yıllar geçse de hatırlandıkça masal tadında bir izlenim bırakır. Peki, siz evlilik sınıflandırmalarımızdan hangisine giriyorsunuz?
Aklın daha ağır bastığı mantık evliliği: Yıllardır beklediğiniz aşk kapınızı çalmamış ya da Eros’ un aşk oklarından nasibinizi almamış olabilirsiniz. İşte bu esnada evlenmek için karşınıza çıkan iyi huylu, işi gücü yerinde olan birine duygularınızın susup, mantığınızın evet demesi ile yaptığınız bir evlilik türüdür. Bu tarz evliliklerde duygular karşınızdaki insanı tanıdıkça artarken, aşk ilerleyen safhalarda ortaya çıkar.
sizi baş göz etmeyi kafalarına takmışlarsa evleneceğiniz kişiyi görmeden ailelerini tanırsınız. Çünkü önce ailelerin süzgecinden geçirildikten sonra damat ya da gelin adayı ile tanışma fırsatını elde edersiniz. Eş adayınızla yaptığınız görüşmenin sonucu merakla aileler tarafından beklenirken, vereceğiniz olumlu bir cevap fazla düşünemeden kısa bir süre içerisinde kendinizi nikâh masasında bulmanıza da neden olur.
Macera tutkunlarının tercih ettiği kız kaçırma yolu ile evlenme: Bazen aşkın büyüsüne kapılanların gözü ne yakınlarını görür ne de kulakları söylenenleri duyar. O an akılda sadece tüm itirazlara rağmen sevilen kişi vardır. İşte bu sırada duygularının esiri olan âşıklar, bir araya gelip, yuva kurmak için aileleri ezip geçerek erkek aşık büyüklerin rızasını almadan kızı kaçırır.
Baş Örtüsü(Dezmal) Kaçırma ile evlenme: Günümüzde pek bilinmese de, halen birkaç yörede evliliğe vesile olan bir nedendir. Hakkâri, Van, Ağrı ve Erzurum'un ilçelerinde rastlanılan bu evliliğin gerçekleşmesinde; kıza ait bir eşyanın kaçırılması kızı kaçırmakla eş tutulur. Böyle bir durumda damadın ailesi kız tarafıyla anlaşmak durumundadır.
Kaderin ağlarını bebekken örmesi beşik kertmesi: Dünyaya hiçbir şeyden habersiz gözünü açan bebeklerin büyünce ailelerinin tasarladığı senaryoya seçme şansları olmadan oyunculuk yapması ile gerçekleşir. Bu tür evliliklerde ailelerin ortak kararı ile gençler daha bebekliklerinde, beşikteyken nişanlandırılır, büyüyünce de evlendirilir.
Duyguların aklı esir aldığı aşk evliliği: Ne zaman, nerede karşınıza çıkacağı belli olmayan, büyük bir kalp çarpıntısına neden olan aşk, kapıyı çaldığı zaman kendine inanan inanmayan herkesi etkisi altına alır. Mantığınız bu esnada devre dışı kalır. Sınırlarınızı fazla zorlarsanız kalbiniz şase bile yapabilir. Ne kariyer planlarınız ne de aile büyüklerinizin uyarıları aşk karşısında önemini korur. İşte bu esnada bütün ömrünüzü aşkınıza adamak için evlilik dairesinin yolunu tutarsınız.
Atalarımızdan yadigâr görücü usulü evlilik: Gelenek haline gelerek, geçmişten günümüze halen devam eden bir evlilik türüdür. Çevrenizdeki yakınlarınız evlilik yaşınızın geldiğini düşünüyor ve artık tabiri caizse
Yakınlık evliliği:
bağları
ile
sarılı
akraba
Küçüklüğünüzden itibaren sürekli yakınınızda olan bir akrabanızın ileride eşiniz olacağı pek aklınıza gelecek bir durum değildir. Büyükler eğer sizin evlenmenizi kafalarına koymuşsa, daha doğrusu aileye yabancı biri gireceğine tanıdığımız biri olsun diye düşünüyorlarsa yapılan ısrarlar ile bir de bakmışınız akraba evliliği yapmış olursunuz.
Ticari amaç güden başlık parası ile evlenme: Ne akla ne de mantığa sığan bir evlilik türü olsa da günümüzde halen birçok çıkarcı kesimde yapılan bir evlenme türüdür. Burada erkek tarafı, beğendiği kızın ailesine değerli mallar vererek kızı adeta bir eşya gibi alır.
47
Geçmişten Günümüze
GELiNLiĞiN ÖYKÜSÜ Kimi zaman ihtişamlı kimi zaman da sade dokusu ile her yaştan bayanı etkileyen, masumiyetin ve saflığın simgesi gelinliklerin geçmiş tarihine uzandığımızda her dönem farklı bir estetik görüntüye sahip olduğunu görüyoruz.
Gelinliğin sade ya da abartılı süslemelerle kaplı olması gelinlerin tercihine göre değişse de tasarımı nasıl olursa olsun beyaz rengin verdiği saf ve duru güzellik giydiği herkesi beyazın masumiyetine büründürmeye yetiyor. Gelinin giyeceği gelinlik, düğün gününün merak konusu olurken düğün sahibinin giyeceği gelinliğe karar vermesi ise uzun ve heyecanlı bir süreci kapsıyor.
Gelinliğe Beyaz Dokunuş
Sade ama alımlı bir görüntüye sahip gelinliklerin ilk zamanlardaki halini merak edip zaman tünelinde yolculuk yaptığımızda Eski Roma dönemindeki gelinliklere kadar gidiyoruz. Eski Roma döneminde şimdikinin aksine gelinlikler sarı renklidir. Ayrıca bekâr bayanlar ile evli bayanları ayırt etmek için evlendikten sonra gelinler, sarı peçe takmaktadır. Orta Çağ döneminde ise gelinliğin rengi önemsenmemektedir. Önemli olan kumaşın rengi yerine kalitesi ve görünümüdür. Renk sınırlaması olmadığı için herkes en sevdiği kıyafetini gelinlik olarak giyebilmektedir. Ancak tarihler 16. yüzyılı gösterdiğinde o dönemde kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymeleri zorunludur. O dönemlerde kraliyet ailesi gelinleri için gelenek olan gümüşi renkli gelinlik tabusunu, Kraliçe Victoria, saflığı ve masumiyeti simgeleyen beyazı kendi gelinlik tercihinde kullanarak yıkar. Beyaz gelinlik giymek istemesi kraliyet tarafından sorun çıkarsa da kararında ısrar eder. Kraliçe Victoria öncülüğünde yaygınlaşan beyaz gelinlik, o tarihten itibaren bekâretin ve masumiyetin simgesi haline gelir.
Osmanlı’ da Gelinlik Serüveni
Gelinlik renklerindeki ve modellerindeki tercihler saray, şehir ve kırsal kesimde yaşayanların gelenek ve göreneklerine göre farklılık göstermektedir. Günümüzde beyaza bürünen duvaklar, Osmanlı zamanında gelinin saraydan ya da halktan biri olması fark etmez her zaman kırmızı olurken, gelinlerin giydiği kıyafetler ise saray mensubu olanlar için kırmızı, diğer kesimdekiler için kırmızı ile beraber mor, mavi ve pembe gibi renklerdedir. Osmanlı zamanından günümüze kadar gelerek halen kına gecelerinde birçok kesimin kullandığı kadife veya atlas kumaş üzerine sırma ve sim işlemeli bindallı olarak tabir edilen kıyafetler o dönem düğünlerinin vazgeçilmez gelin kıyafetidir. Osmanlı’ da düğün günleri, sosyal statüye göre değişiklik gösterirken düğünlerde gelinler her gün için farklı kıyafet giymektedir. 1870’ lere geldiğimizde ise Batılılaşma yönünde yapılan birçok yenilik gelinlikleri de etkilemiştir. Bu yüzden batının etkisi ile açık renkte gelinlikler giyilmeye başlanır. Beyaz gelinlik ise Osmanlı Hanedanlığı’ na ilk kez 1898 yılında Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamit’ in kızı Naime Sultan ile girer. Avrupa’ da bir düğündeki gelinin üzerinde gördüğü beyaz gelinliğin aynısını kendi düğününde de giymek isteyen Naime Sultan ile sarayda başlayan ve tüm imparatorluğa yayılan beyaz gelinlik, zamanla düğünlerin vazgeçilmezi haline gelir.
51
51
18. Yüzyıldan Günümüze Gelinlik Modelleri
Masumiyetin simgesi gelinlikler, çağın gelişmesine paralel olarak her dönem farklı bir tarza bürünüyor. 18. yüzyıl romantizm akımının yoğun olarak hissedildiği bir dönem olurken, bu dönem gelinliklerinde dantel yaygın olarak kullanılır. Fransız danteli olarak tabir edilen danteller gelinliklere şık ve zarif bir hava katar. 1800’ lü yıllarda ise eldiven ile tamamlanan gelinlikler, mücevher işlemeleri ile göz alıcı görünüme kavuşarak, kabarık tüyler ile de ihtişamlı bir dokuya sahip olur. Bu dönem gelinliklerinde sadelikten bahsetmek pek mümkün değildir. 1920’ li yıllara geldiğimizde gelinlikler püsküllü etek ve göğüs hizasında bağlanan uzun ince kolyeye sahiptir. Rahatlığın ön planda olduğu bu dönemde gelinliklerde spor çizgiler hâkim olmuştur. 1930’ lu yıllarda ise sadelik ön plandadır. Kabarık etekli gelinlikler eskisi kadar tercih edilmezken etek boyları da oldukça uzundur. Gelinlik ile kapatılan vücut hatları bu dönemde tam tersi belirginleştirilecek tarzdadır. 1940’ lı yılların gelinlik modellerine baktığımızda ise gösterişli takılar ve büyük taşlar gelinliklerin sade görüntüsünden biraz olsun sıyrılmasını sağlar. Kadının vücut hatlarını ortaya çıkaran gelinlikler ve dantel işlemeler dönemin tercih edilen modelleri arasındadır. 1950’ lerde ise gelinlikler, omuzlardan bileklere uzanan, kimi zaman vücuda oturan kimi zaman da belden bolaran bir yapıya sahiptir. Sadelik ön plandadır. 1960’ lı yıllara geldiğimizde oval etek modası devam ederken bolluk ön plandadır. Gelin saçları kısa ve toplu olarak tercih edilmiş, duvakta küçük taçlar kullanılmıştır. Aksesuar olarak da dağınık buketler ile gelinlik tamamlanmıştır.
1970’ li yıllarda ise gelinlik modellerinde üst bedende daha dar modeller
göze çarparken kollarda İspanyol paça ve bol kesimler dikkat çekmiştir. Duvaklarda da kabarık tüller kullanılmıştır. Ayrıca bu dönem gelinliklerinde kapşonlu pelerinde kullanılmıştır. 1980’ lerin gelinliklerinde danteller ağırlıklı olarak kullanılır. Bu dönem gelinlikleri bel kısmından tam olarak oturan, kabarık farbelerle ve dantellerle süslüdür. İngiltere Prensesi Diana’ nın düğününde giydiği gelinlik de bu dönem gelinliklerini etkilemiştir. Farbeli yaka, kabarık kol, uzun kuyruk ve duvaklar 80’ li yılların gelinlik modasını oluştururken krem renk de gelinliklerde kullanılmaya başlanır. 1990’ lı yıllarda ise gelinliklerde tafta kumaş, güpür dantel ve kabarık etekler moda olur. Karpuz kollar ve uzun kuyruklarda bu dönemde kullanılan modellerdir. Gelin başında kullanılan çiçekler ise hoş bir görüntü sergiler. 2000’ lere geldiğimizde gelinlik modellerinde straplez kesim yaygındır. Gelinliğin ihtişamlı görüntüye sahip olmasını sağlayan uzun ve kabarık etek modası devam eder. Gelinliklerin etek kısmı kabarık tüller ile kaplanırken üst kısmı da straplezdir. Gelinliklerin straplez kesimi taşlarla süslenerek dikkat çekici bir görünüm elde edilmiştir. Organze kumaştan kat kat volanlı drapeli gelinlikler de en çok tercih edilen modellerdendir. Parçalı mendil eteklerden oluşan kabarık kuyruklu gelinlikler, sworosky taş işlemeli büstier ile buluşunca da bu dönem gelinliklerinde ihtişamlı bir görüntü elde edilmiştir.
İçinizde dile getirmekten çekindiğiniz duygu ve düşünceleriniz varsa bunları çiçeklerin zarif görüntüsünün altında gizlenen anlamlara sığınarak kolaylıkla ifade edebilirsiniz. Duyguların romantik şairi çiçekler kimi zaman aşkları, sevgileri, özlemleri anlatmaya yardımcı olurken, kimi zaman da ayrılık ve hüzünleri dile getirir. Sizlerde içinizde biriktirdiğiniz duygularınızı karşınızdaki kişiye çiçeklerin büyüleyici güzelliği ile anlatmak isterseniz çiçeklerin neler söylediğine kulak verebilirsiniz.
Birçok aşka ve ayrılığa tanıklık eden güllerin her bir rengi ayrı bir anlam ifade ediyor. Güllerin taşıdığı renklerle ilgili hikâye ise güllerin anlamlarına ilişkin ifadeleri öyküleştiriyor.
“GÜLLER” çarpıcı güzellik Günlerden bir gün,
Saf ve duru güzelliğe sahip beyaz gül, bahçede küçük bir gezinti yaparken alımlı ve çekici güzelliğe sahip kırmızı gül ile karşılaşır. Beyaz gül, ilk görüşte kırmızı güle vurulur ve her gün bu güzelliği görebilmek için ilk karşılaştıkları yere gider. İçine düştüğü bu sevda beyaz güle ağır gelmeye başlayınca aşkını kırmızı güle itiraf eder. Kırmızı gül, bu itiraf karşısında çok mutlu olur. Çünkü kendide beyaz güle aynı duyguları beslemektedir. Bir gün beyaz gül, biricik aşkını yakın arkadaşları pembe güller ile tanıştırır. Pembe güller, kırmızı güle “Beyaz gülün gönlü sendedir” der. Kırmızı gül, kendine duyulan bu sevgi karşısında beyaz gülü daha çok sevmeye başlar. Beyaz gül, hiç ayrılmak istemediği güzeller güzeli aşkına evlenme teklifi eder. Ancak, bu teklif beyaz güle âşık, sarı gülü çileden çıkarır. Sarı gül, bu evliliğe engel olmak için kırmızı gülün yanına gidip beyaz gülü kötüler. Sarı gül, kırmızı güle ben sana aşığım diyerek onu beyaz gülden uzaklaştırır. Düğün günü gelip çattığında ise kırmızı gül ortalarda yoktur. Bu duruma şaşıran beyaz gül, kırmızı gülü aramaya bahçesine gider. Ama gördükleri karşısında şaşkına döner. Çünkü kırmızı gül ile sarı gül birliktedir. Bu durum beyaz güle ağır gelir ve yıkılır. Ve işte o günden beri,
Beyaz Gül: Duru güzelliği ile aşkın ve sevginin en masum halini temsil eder. Aşkını resmiyete dökmek isteyenlere de “benimle evlenir misin?” mesajı göndererek, sevenlerin yuva kurmalarına yardımcı olur.
Kırmızı Gül: Çarpıcı ve etkileyici güzelliği ile kırmızı gül, aşkını itiraf etmek isteyenlere tercüman oluyor. Seni seviyorum anlamına gelen kırmızı gül, verildiği kişiye göre bu sevgi yoğunluğu değişik şekillerde hissediliyor. Örneğin, sevgiliye verildiğinde “tutkulu bir aşkla seni seviyorum”, anneye ya da kız kardeşe verildiğinde “seni her şeyden çok seviyorum”, bir büyüğe verildiğinde ise “saygıyla size bağlıyım” anlamına geliyor. Pembe Gül: Hoş ve zarif görüntüsü ile pembe gül, sevilen kişiye gönlüm sende sinyalleri gönderiyor. Devam eden arkadaşlığı sevgiye dönüştürmek isteyen kişilerin hislerini açığa çıkarmalarını sağlayan pembe gül, minnet ve hayranlık duygularını da dile getiriyor.
Sarı Gül:
Sevenlerin hislerini rahatlıkla ifade ettikleri güllerden sarı olanı çoğu zaman sevginin bittiğine yani ayrılığa işaret eder. Büyük bir aşkın sonuna yaklaşılmış ve ayrılık yolu gözükmüşse işte bu esnada verilen sarı gül, bu acı kararın sözlere dökülmesine yardımcı olur. Daha çok ayrılık anlamına gelen sarı gülü dostluk ve özgürlük olarak nitelendirenler de var.
55
eşsiz güzellik “karanfiller” Karanfillerin kadifemsi ve saf güzelliği karşısında etkilenmemek mümkün mü? Kişinin öz saygınlığını ve güzelliğini anlatan karanfillerin her bir renk dokusu ayrı bir duyguya dönüşüyor.
Beyaz Karanfil: Duruluk ve temizliğin simgesi beyaz karanfiller, dostluk ve arkadaşlığın en masum halini anlatıyor. Beyaz karanfiller, günümüzde kurulması zorlaşan gerçek dostluklar için en güzel simge oluyor. Ayrıca bazı yerlerde gelin arabası süslemelerinde de beyaz karanfil kullanılır. Buradaki amaç ise, “temiz ve saf güzelliklerle dolu” bir aile kurulmasıdır.
Kırmızı Karanfil: Kırmızı renk tutkuyu, aşkı simgelese de karanfilde durum değişiyor. Açık kırmızı renkli olanı sevgiliye duyulan aşkı anlatırken, koyu kırmızı olanı kalp kırıklığını ifade ediyor. Daha çok cenaze törenlerinde kullanılan koyu kırmızı karanfil, ölen kişiye seni çok seviyorum ama bu dünyada beni sensiz bırakıp gittiğin için kalbimi çok kırdın anlamı taşıyor. Kırçıllı Karanfil: Normal türlerinden daha farklı bir güzelliğe sahip olan kırçıllı karanfil, istenmediği halde bir ilişkiye son verilmesi anlamına geliyor. Hüznü ifade eden kırçıllı karanfil, ayrılık rüzgârının etrafı sardığını belirtiyor.
Pembe Karanfil: Ayrılığın üzerinden uzun bir zaman geçse de halen unutamadığınız bir sevgiliniz varsa göndereceğiniz pembe karanfil ile giden sevgilinin unutulmadığı mesajını verebilirsiniz. Böylece biten ilişkinin dostça devam etmesini istediğinizi pembe karanfil ile anlatabilirsiniz.
asilzade“laleler” Lalenin sarı, kırmızı ya da alacalı bir renge sahip olması farklı anlamlar sunsa da kelime kökeni gerçekten etkileyici. Çünkü Arapça’ da “Allah” lafzına ait harflerden oluşmaktadır. Alfabenin her harfine bir rakam değeri verilerek bulunan ebced hesabına göre lalenin değeri 66’ dır. Bu sayı “Elhamdülillah” kelimesine denk gelmektedir. Yani laleler bulundukları istiğrak yani Allah’ tan başka her şeyden ilgilerini kesip Allah’ a bağlandıkları hale “Elhamdülillah” diyerek şükretmektedir. Bağrı yanık bir dervişe benzetilen lalenin içi kömür gibi siyah iken dışı da tam tersi canlı ve etkileyici bir güzelliğe sahiptir. Renkleri ile aşkın çeşitlerini içinde barındıran lalelerden kırmızı olanı “aşkımı itiraf etmek istiyorum”, alacalı olanı “gözlerin çok güzel”, sarı olanı da “umutsuz aşkı” ifade ediyor.
asaletin simgesi
“akasyalar”
Zarif ve ince duruşu ile akasyalar, bayanların en çok beğendiği çiçeklerden biri. Pembe, beyaz, sarı, kırmızı gibi renk çeşitliliği ile akasyalar, sevenlerine görsel bir şölen sunuyor.
Beyaz Akasya: Karşınızda size karşı farklı duygular besleyen biri varsa ve siz aynı duyguları onunla paylaşmıyorsanız vereceğiniz beyaz akasya ile sevginizin arkadaşça, temiz bir duygu olduğunu dile getirmiş olursunuz. Sarı Akasya: Birini karşılıksız olarak seviyor ve duygularınızı dile getirmekten de utanıyorsanız yani platonik bir âşık iseniz imdadınıza sarı akasya yetişiyor. Çünkü sarı akasya ile âşık olan kişinin kendini sakladığı durumlarda sevilen kişiye gönderilerek gizli bir aşığın olduğu vurgulanıyor. Eğer sizde platonik bir âşık iseniz ve sevdiğiniz kişiden kendinizi saklamak istiyorsanız sarı akasya ile bunu yapabilirsiniz.
Pembe
ve
Kırmızı
Akasya:
Beğendiğiniz kişiye duygularınızı itiraf etmek istiyorsanız pembe veya kırmızı akasya ile “seni beğeniyorum” mesajı gönderebilirsiniz. Kırmızı ile tutkuya, pembe ile sevgiye dönüşen akasyalar, birine karşı boş olunmadığını yani ilginin olduğunu simgeler.
duyguların saf şairi
“papatyalar” Temiz bir kalbin simgesi olan papatyalar, sade ama alımlı görüntüsü ile olumlu ve saf düşünceyi anlatır. Papatya ile ilgili anlatılan hikâye ise papatyanın duru güzelliğine yakışır şekilde gerçekten çok etkileyici. Bin bir çeşit çiçeğin bulunduğu bir bahçede açan bir papatya, kendisine sevgiyle bakan yaşlı bir bahçıvana âşık olur. Bu sevgi o kadar büyüktür ki papatya, bahçıvanın diğer çiçeklere olan sevgisini kıskanır. Bahçıvanın sadece kendisi ile ilgilenmesini ister ama ne fayda. Bahçıvan diğer çiçeklere de aynı şevkatle bakmaktadır. İlerleyen zamanlarda papatya aşkının büyüklüğünden artık yapraklarını taşıyamaz olur ve boynu bükülür. Sadece bahçıvanın ayaklarını görmekle yetinmeye başlar. Yüzünü son bir kez de olsun görmek için can atmaktadır. Bir gün bahçıvan elindeki bir sopayla papatyanın dik durmasını sağlar. Papatya kafasını tam kaldıramasa da en azından vücudunu yere düşmekten kurtarır. Yalnız o günden sonra bahçıvan bahçeye uğramaz. Yinede papatya, platonik sevgilisinin yolunu her gün gözlemeye devam eder. Ama bir gün bahçeye elinde bir makasla genç, yakışıklı biri girer. Genç, papatyaya ne kadar güzel olduğunu ancak gövdesinin artık başını taşıyamadığını söyleyip, başını gövdesinden keserek ayırır. Papatya, hayata gözlerini kaparken son bir kez yaşlı sevdiğini hatırlar. Onu bu yakışıklı gençten ayıran farkın kendisinin yaşaması için verdiği emek olduğunu anlar. Belki yaşlı bahçıvan ona ne kadar güzel olduğunu hiçbir zaman söylememişti ancak, sevgisini emek vererek göstermişti. Son yaprağı kururken de papatya falı bakmasına gerek kalmamış, çünkü mahsun papatya gerçek sevginin söylemeden, kavuşamadan var olacağını biliyormuş…
MEHMET ÖZCAN VARAYLI İLE ÇOK ÖZEL Rol aldığı filmlerle adından söz ettiren başarılı oyuncu Mehmet Özcan Varaylı ile hayatına dair özel bir röportaj gerçekleştirdik. Özcan Bey, bugüne kadar sizi rol aldığınız dizilerinizden takip ettik. Sizi biraz daha yakından tanımak istiyoruz. Nerelisiniz, çocukluğunuz nerede geçti? İstanbul Büyükadalıyım ancak Üsküdar’ da yaşadım. Üsküdar’ ın bendeki yeri çok özel, çok sevdiğim bir yerdir. Zaman zaman Bodrum ve Fethiye’ de de bulundum. Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz? Sizi oyuncu olmaya yönlendiren unsur ne oldu? Çocukken şehir tiyatrosu evimize çok yakındı ve tiyatronun önünden her geçişimde beni bir heyecan sarardı. Tiyatroya ayrı bir meraklıydım. Sonra kendimi bir anda tiyatroda buldum. İlk oyunumu da 15 yaşında şehir tiyatrosunda oynadım. Oyunculuk severek yaptığınız bir iş mi yoksa oyunculuk yerine hangi mesleği yapmayı isterdiniz? Oyunculuk severek yaptığım bir iş, ama oyuncu olmasaydım gemi kaptanlığı yapmayı isterdim. Kısa bir süre gemi kaptanlığı deneyimim de oldu zaten. Aileniz oyuncu olmanızı nasıl karşıladı? Bu konuda yakınlarınızdan gerekli desteği gördünüz mü? Ailemde sanatçı kişi çok fazla.
Anneannem Ankara Devlet Opera Balesi’ nden emekli, annem eski bir balerin, teyzem de Ankara Sanat Tiyatrosu kurucusu. Sanatçı bir aile ortamında bulunmamdan dolayı benim oyunculuk yapmak istemem yadırganmadı. Ailem bu konuda bana çok destek oldu. Kurtlar Vadisi, Sakarya Fırat gibi toplum sorunlarını gündeme getiren filmlerdeki rolleriniz ile büyük beğeni topladınız. İlerleyen dönemlerde sizi bir aşk ya da komedi filminde de görebilecek miyiz? Kurtlar Vadisi, Sakarya Fırat’ ın dışında herkes tarafından çok beğenilen Kolpaçino Bomba filminde de rol aldım. Teklif gelirse bir aşk ya da komedi filminde de rol almayı değerlendiririm tabiki. Şu an içinde bulunduğunuz bir projeniz var mı? Devam ettiğim bir projem şu an yok. En son üç ay önce İstanbul Hatırası isimli bir dizide oynadım. Özel hayatınız yerine oynadığınız rollerle, mesleğiniz ile gündeme gelen bir sanatçısınız. Film seti dışında nasıl bir hayat sürüyorsunuz? Ben de herkes gibi yaşıyorum(güldü). Herkes tarafından bilindiği gibi spor akademisi mezunuyum. Tam bir spor adamıyım diyebiliriz. Kayak yapmayı çok sevdiğim için zaman zaman dostlarımla birlikte Erciyes’ e de geliyorum.
Yerli araba hakkında ne düşünüyorsunuz? Biraz daha kalite lütfen! İlk kullandığınız araba hangi modeldi? 1963 model Opel’ di. O da zaten babamın arabasıydı. Koldan vitesli, komik bir arabaydı, o kadar eskiydi yani. Almayı istediğiniz, hayalini kurduğunuz otomobil markası var mı? Yok, çok şükür. Her modelin tadına baktım. Kimsenin Jeep’ i yokken ben biniyordum. Ama İstanbul’ da Jeep’ e binmek akıl işi değil. O daracık sokaklarda, kocaman arabalar dönemiyor bile. İstanbul’ da Jeep kullanmak gerçekten büyük sıkıntı. Antika arabalar mı yoksa yeni çıkan modeller mi dikkatinizi daha fazla çeker? Antika arabaları çok severim. Zamanında çok sevdiğim, 1959 model Packard’ ım vardı, ama daha sonra sattım. Şu an kullandığınız bir araba var mı? Varsa, neden bu modeli tercih ettiniz? Tam bir şehir arabası olan Hyundai i20’ yi kullanıyorum. Yüksek teknolojisi, üstün güvenlik özellikleri ve kolaylıkla her yere girip çıkması nedeniyle beğenerek kullandığım bir araba.
Duruşunuz ve karakteriniz nedeniyle geniş bir hayran kitlesine sahipsiniz. Bakışlar üzerinizdeyken nasıl bir özel hayata sahipsiniz? Allah bağışlarsa 19 yaşında bir kız, 11 yaşında bir erkek evladım var. Benim hayatım çocuklarımdan ibaret. Kayseri’ de de oldukça sevilen bir oyuncusunuz. Herhangi bir proje ile Kayseri’ ye gelmeyi düşünüyor musunuz? Geçen yıl “Gesi Bağları” isminde, Kayseri’ de çekilecek bir filmde rol alacaktım. Ancak bazı sorunlardan dolayı film iptal edildi. Yine bir proje olursa rol almayı isterim. Her meslekte olduğu gibi oyunculuğun da zor yanları var elbette. Genç arkadaşlarımıza bu yola çıkarken neler tavsiye edersiniz? Eğitim şart(güldü). Oyunculuk kolay bir meslek değil. Oyuncuyum diyen eğitimsiz kişiler ancak kendini oynar. Oyunculuk, doğuştan gelen bir yetenektir. Bu yolda ilerlerken acele etmeden, sindire sindire emin adımlarla ilerlemeleri gerekir. Ve unutulmamalıdır ki oyunculuk sahnede başlar. Otomobillerle aranız nasıl? Otomobillerle aram çok iyi. Araba kullanmaya gençliğimde birçok çocuk gibi bende babamın arabasını izinsiz alarak başladım(güldü). Otomobil sektöründeki gelişmeleri yakından takip eder misiniz? Merakım var fakat fazla takip etmem. Zaman zaman oto dergilerini karıştırırım. Bazı kişiler gibi otomobille kafayı bozmuş değilim.
63
ORGAN BAĞIŞI İLE HAYAT KURTARIN!
Birçok nedenle hayatını kaybeden, beyin ölümü gerçekleşen kişiler geri dönüşü olmayan bir yola girerken, bu kişilerden alınacak organlar ile bir değil birçok kişinin hayata döndürülebileceğinin farkında mısınız? Dünyada ilk organ naklinin gerçekleşmesinden bugüne kadar milyonlarca kişi organ bağışı ile kaderine boyun eğmek yerine hayata kazandırıldı. Günümüzde de yaşamlarını bir ipin üzerinde düşme korkusu ile sürdüren binlerce kişi kendilerine umut olacak, hayallerini bıraktıkları yerden devam ettirmelerini sağlayacak bir organın yolunu gelip gelmeyeceğinden emin olamadan merakla bekliyor. Her canlının istisnasız tadacağı ölüm, bir gün kapınızı çaldığında sizlerde birilerini hayata döndürmeye vesile olmayı düşünüyorsanız organlarınızı toprak altında çürümeye yüz tutması yerine bağışlayıp birilerinin organ yetmezliği nedeni ile yarım kalacak hayat filminin devamını getirmesini sağlayabilirsiniz. Sizler için, bu konuda birçok kişinin sağlığına kavuşmasını sağlayan Erciyes Üniversitesi Organ Nakli Hastanesi Nefroloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Oktay Oymak ile organ bağışının insan sağlığı için teşkil ettiği öneme ilişkin bir röportaj gerçekleştirdik.
Organ yetmezliği ve organ nakli ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Hayatımızı sürdürebilmemiz ve sağlıklı yaşayabilmemiz için organların normal fonksiyonlarını yerine getirmesi gerekiyor. Fakat çeşitli hastalıklar organların çalışma sistemini bozabiliyor. Örneğin şeker hastalığı 15-20 yıl geçtikten sonra böbrekleri harap ediyor. Ama böbrek hastalığı olanlar karaciğer ve kalp yetmezliği yaşayanlardan biraz daha şanslı. Çünkü böbrek hastalarında diyaliz ile birtakım fonksiyonları yerine koyabiliyoruz. Kişiyi ayakta tutabilirken günlük işlerini yapmasını da sağlıyoruz. Böbreğin iki tane olmasının da şöyle bir yararı var. Bir böbreği bir yakınınıza verdiğiniz zaman kalan böbrekle hayatınızı idame ettirebiliyorsunuz. Ama kalp, akciğer ve karaciğerde böyle bir durum söz konusu olmadığı gibi diyaliz imkânı da yok. Bu tip hastalarda yapabileceğimiz tek şey hastalıklı, fonksiyonlarını yerine getirmeyen organı sağlıklı organ ile değiştirmek. Buna biz organ nakli diyoruz.
Dünyadaki ilk organ naklinin gerçekleşmesinden bu yana günümüzde hangi organların nakli yapılabilmektedir?
Dünyada ilk olarak böbrek nakli yapılmıştı. O zamandan bu zamana böbrek, kalp, akciğer, karaciğer, kornea, kol, bacak ve yüz nakline kadar hemen hemen her organın nakli aşağı yukarı yapılabiliyor. Türkiye’ de organ nakilleri çok yaygın. Hem kamu hem de özel hastanelerde bu işi başarı ile gerçekleştiren pek çok merkez var.
“Organ nakli estetik amaçla yapılamaz”
Organ naklinde esas şudur: Nakil, estetik amaçla yapılmaz. Kişinin ya hayat kalitesini yükseltecek ya da hayatını kurtaracaksınız ya da kol ve bacak nakillerinde olduğu gibi fonksiyonellik kazandıracaksınız. Ya da yüz naklinde olduğu gibi yüzün çok kötü durumda olması gerekir.
Kimler organ bağışında bulunabilir? Bunun yaş ya da bir başka faktörle sınırlaması var mı?
Kadavra hariç, 18 yaşın altındaki canlı hiç kimseden organ alınmaz. Organ bağışlama kartını 18 yaşından büyük kişiler alabilir. Kadavra olarak eğer kişinin üzerinde organ bağışladığına dair kartı varsa organı alınabilir. Biz, kişinin üzerinden organ nakli bağış kartı çıksa dahi ailenin rızası yoksa almıyoruz. Beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin kartı yoksa birinci derecede yakıları kimlerse onların organları bağışlamayı kabul etmesi gerekir.
Bağışlanacak organlarda hangi kriterler aranıyor?
Vericilerde aradığımız kriterler, kişinin beyin ölümü gerçekleşmiş ve aile organları bağışlamak istiyorsa bu kişide hepatit, aids, kanser gibi hastalıklarının olup olmadığına, karaciğer, kalp, akciğer ve böbreklerle ilgili bir sorunu olup olmadığına bakıyoruz. Bir de organların kullanılabilir durumda olması lazım. Örneğin 90 yaşında rahmetli olmuş birinden alacağınız organ da 90 yaşında olur. O organdan verim elde etmeniz biraz zor. Eğer bunlarda bir sorun yoksa verici olarak uygun ve ailesi de bağışlıyorsa ailenin istediği organlar alınır. Aile isterse bir kısmını bağışlayıp bir kısmını bağışlamak istemeyebilir.
“Organ bağışlamanın sakıncası yok!”
dinen
hiçbir
Diyanet İşleri Başkanlığınca Cuma namazı vaazlarında, televizyonlarda, çeşitli platformlarda yapılan açıklamaya göre organ bağışlamanın hiçbir sakıncası olmadığı açık ve net bir şekilde ifade ediliyor. Biz de bu ifadeye dayanarak özellikle dinen kadavralar için organ bağışlamanın hiçbir sakıncası olmadığını söylüyoruz.
“Organ bağışına bir gün hepimizin ihtiyacı olabilir”
Herkesin öncelikle şunu iyi kavraması gerekiyor: Organ bağışına bir gün hepimizin ihtiyacı olabilir. Bugün diyalize gelenler, siroz ve kalp yetmezliği olan birçok insan var. Bu gibi durumlar yarın bir gün bir yakınımızın ya da kendimizin başına gelebilir. Hastalar ve hasta yakınları “organlar toprağın altında çürüyüp gidecek, neden insanlar organlarını bağışlamıyor” diyorlar. Ama bunu kendi yakınları bu duruma düştüğü zaman söylüyorlar. Bu nedenle bunun okullarda eğitimini vermek lazım. Trafik
kazaları, beyin kanamaları, kurşunlamalar, travmalar maalesef oluyor. Özellikle bu tip hastası olanların üzüntüleri çok büyük ama biraz daha aklıselim, biraz daha sakin düşünüp başka insanların hayatlarını kurtarabilirler. Örneğin bir kadavradan organ bağışı yapıldığı zaman iki kişi böbrek nakli ile hayata dönüyor, karaciğer, kalp nakli ile bir kişi hayata dönüyor, kornea nakli ile iki kişi ışığı görebiliyor. Kol ve bacak nakilleri ile de insanlar yürüme ve tutma yetilerini tekrar kazanabiliyor. Çünkü bir gün herkesin başına gelebilir bu durum. Bu yüzden herkesi organ bağışı konusunda duyarlı olmaya çağırıyorum.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ de yaşanılan bir hastaya birden fazla uzuv nakledilirken dolaşım sisteminde sorunlar yaşanmış ve ölümle sonuçlanmıştı. Kompozit yani kol ve bacak nakilleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kompozit organ nakillerinde durum biraz daha farklı. Bununla ilgili dünyada çok fazla bir deneyim yok. Böbrek, karaciğer, kalp, akciğer nakilleri çok iyi biliniyor. Tedavi ve cerrahi şekilleri, başarı oranları çok yükseltilmiş durumda. Ama ekstremite nakilleri yani kol, bacak dediğimiz kompozit nakiller ile ilgili çok fazla bir deneyim yok. Benim düşünceme göre bu nakiller böbrek nakline göre çok daha zor nakiller. Nedeni de şu, böbrek naklinde sonuçta vericiniz vardır. İki damar ve üreten dediğimiz bir organ var. Bunlar cerrahi esnasında bağlanıyor ve iş orada bitiyor. Ekstremite de öyle değil. Sinirleri dikmeniz, damarları bağlamanız, kemik yapısını mont etmeniz, adaleleri tek tek dikmeniz gerekiyor. Bir sinirin büyüme hızı günde 1 milimetre. Yani bunun fonksiyonel olması çok daha uzun süreçler gerektiriyor. Hacettepe’ deki deneyim, çok kötü bir deneyim oldu. Sonuçta hiçbir hekim hastasının hayatını kaybetmesini kesinlikle istemez. Kompozit nakillerde sınırlama getirmek tıpta biraz zor. Yani yapmazsanız geliştiremezsiniz. Belki dört ekstremite nakil birden yapılmaz. Dört ekstremite nakli dünyada bir ilkti. Sonuç başarılı olunsaydı Türk Tıpı ve hastalar için çok büyük bir olay olurdu. Sonuçta bütün organ nakillerinde her çeşit bir risk var.
Erciyes Üniversitesi Semiha Kibar Organ Nakli ve Diyaliz Hastanesi, bugüne kadar ne kadar hastanın sağlığına kavuşmasını sağladı? Nakil için en çok hangi organa ihtiyaç duyuluyor?
Bizim organ nakli hastanemizde sadece organ nakli yapılmıyor. Bir de kemik iliği transplantasyonu merkezimiz var. Avrupa’ da da akredite oldu. Belki oradan buraya hastalar da gelmeye başlayacak yakın bir zamanda. Kemik iliği, organ nakillerinden biraz daha farklı tabiî ki. Biz 1995’ den itibaren yılda ortalama 15 ile 20 arasında kadavra ve canlıdan böbrek nakli yapıyoruz. Başarı oranımız da Türkiye ortalamasıyla hemen hemen aynı civarda. İlk başladığımız zamanlar %90 olan başarı oranı şimdilerde %95 civarında. Böbrek naklini hem kadavra hem de hastanın yakın akrabalarından aldığımız organlardan yapıyoruz. Bir iki kez karaciğer naklinde deneyimimiz oldu. Kornea nakli de gerçekleştirdik. Şu an en çok yapılan organ nakilleri böbrek ve kemik iliği nakilleri. Böbrek nakillerinde hastalarımıza yetecek kadar kadavra olmadığından canlıdan yani yakınlarından nakil yapıyoruz.
Yapılan organ bağışları ile ihtiyaç duyulan organ sayısı arasında nasıl bir orantı var. Hastanenize yeteri kadar organ bağışı yapılıyor mu?
Kadavra çıkıyor ama alma oranımız çok düşük. Ona bir, yirmiye bir gibi. Türkiye’ deki 55 bin böbrek hastasından 20, 30 bini en azından böbrek nakline uygun. Bu hastalara bir de her yıl %2 ile %4 civarında böbrek nakli bekleyen hasta sayısı ekleniyor. Organ nakline ihtiyaç duyan kişi sayısı artarken organ bağışı sayısı maalesef aynı hızla artmıyor. Daha önceleri Türkiye’ de organ bağışı oranı %20’ lerde iken günümüzde % 28’ lerde, %30’ lara yaklaştı. Böbrek için canlı organ bağışları da %72’ lerde. Bir gelişme var ama bu gelişme kesinlikle yeterli değil.
67
www.akartemizlik.net Sahabiye Mah. Kanal Cad. Çamlıca Apt. Kat: 4 No: 7 KAYSERİ
GÖBEK FITIĞINA
DiKKAT! “Göbek bölgemde bir yağ dokusu var. Devamlı şişkinlik hissediyorum, bazen de karnım davul gibi oluyor. Ne yaptıysam bu bölgeyi eritemedim” şeklinde şikâyetleriniz varsa göbek fıtığı olma ihtimalinizin olduğunu unutmayın. Genelde kadınların göbek bölgelerindeki şişlikten şikâyet etmeleri sonucu karşılaştıkları göbek fıtığının oluşum nedenlerini ve tedavi yöntemlerini “uzmanına sor” köşemizde Prof. Dr. Erdoğan Sözüer’ e sorduk.
Prof.Dr.Erdoğan Sözüer E.Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Öğretim Üyesi
Değerli okuyucular, pek çok kadın hastamın bana söylediği şikâyetlerin bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum. Bazı kadınların göbeğinde bir şişlik nedeniyle doktora gittiğini duymuş veya yaşamışsınızdır. Ayağa kalkınca, öksürünce, ağır kaldırınca biraz daha büyüyen, istirahat halinde ise sanki kaybolmuş izlenimini veren ara sıra kabızlığa yol açan bu şişlik ne olabilir? Bu şikâyetler ile gelen bir kadında büyük ihtimalle bir göbek fıtığı vardır. Ancak bazen kadınlar, göbek bölgesindeki şişliğin yağ birikmesinden oluştuğunu zannederek bunu spor salonlarında eritmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu çaba bırakın durumun düzelmesini tam tersine karın duvarındaki yırtığın büyümesine ve fıtık kesesi içine daha fazla barsak veya yağ dokusu girmesine yol açar. Üstelik tedavi de daha da zorlaşır. Evet, sizlere bu yazımızda göbek fıtığı hakkında bazı bilgiler aktarmaya çalışacağım. Öncelikle göbeğin son derece önemli bir yapı olduğunu ve insan hayatının bir döneminde hayati bir fonksiyon gördüğünü söylemek istiyorum. Çünkü anne karnında bebek, yaşamak için gerekli olan oksijen, besin, kan gibi maddeleri göbek bağı vasıtası ile anneden alır. Göbek çukuru bu kordon yapısı nedeniyle karın duvarının zayıf bir bölgesidir. Doğumdan sonra bu bölgedeki zayıflık giderek ortadan kalkar ve göbek bölgesi kuvvetlenir. Ancak bazı kişilerde istenilen düzeyde tam bir kapanma olmaz. İşte bu zayıf bölge, ileride oluşabilecek göbek fıtıkları için zemin oluşturur.
Göbek fıtıklarını özellikle kadınlarda sıklıkla görüyoruz, bunun sebebi nedir?
Bunun çok önemli iki sebebi vardır: -Hamilelik döneminde karın duvarında oluşan gerilim -Şişmanlığın kadınlarda biraz daha fazla görülmesi ve bu nedenle karın duvarına binen aşırı yük Bunların dışında aşağıdaki sebeplerde göbek fıtıklarının oluşmasında önemli rol oynar: -Akciğer rahatsızlığı nedeniyle kuvvetli ve devamlı öksürmeler -Kabızlık nedeniyle aşırı ıkınmalar -Yaşlılık nedeniyle karın duvarı kaslarının zayıflaması -Ağır yük kaldırılması -Ağır efor gerektiren spor yapılması
Değerli okuyucular, göbek fıtığında karın içindeki organların bir kısmı bir kese içinde (fıtık kesesi) zayıf, yırtılmış göbek kısmından karın dışına doğru çıkmaya başlar. Böylece iç organların bir kısmı fıtık kesesinin içine dolar. Karın dışına doğru çıkan organlar genellikle ince barsak, kalın barsak ve karın içi yağ dokularıdır. Bu fıtıklara zamanında müdahale edilmez ve gerekli cerrahi tedavileri yapılmazsa giderek büyürler. Karın içi organlar fıtık keselerinin içine iyice yerleşir ve artık karın içine gidemezler. Zamanla fıtık kesesindeki organlar karın dışında yaşamaya alışırlar, artık bu organları karın içine itmek mümkün değildir. Zorlayarak içeri itildiklerinde ise akciğerlere baskı yaparak ciddi solunum sıkıntısına yol açarlar. Aslında bu durum artık o hastanın neredeyse ameliyat edilemez hale geldiğini gösterir ve bu sıkıntılı, tehlikeli bir durumdur.
Göbek fıtıkları bazen acil müdahale gerektirecek hale gelebilirler, bu nasıl olmaktadır? Bir hastada göbek fıtığı olduğunu ve fıtık kesesinin içinde de bir barsak olduğunu düşünelim. Normalde fıtık kesesinin içinde olan bu barsak, hasta arka üstü yatınca ve biraz eli ile itince karın içine geri gider. Ancak bazen barsak fıtık kesesinin içinde sıkışır ve hiçbir şekilde karın içine itilemez. İşte bu durumda hastanın karnı şişer, gaz çıkaramaz, büyük abdest yapamaz, şiddetli karın ağrısı, bulantı ve kusma meydana gelir. Bu durum bir barsak tıkanıklığıdır ve acil ameliyat gerektiren bir haldir. Daha da ilerisi barsağın kan akımı ve beslenmesi bozulabilir, buna bağlı olarak barsakta gangren (çürüme), hatta delinme meydana gelir. Bu durum da hastanın barsaklarının bir kısmını çıkartmak gerekir. Basit bir göbek fıtığı olarak görünen durum, hiç akla gelmeyen bir şekilde hayati tehlike taşıyan dramatik bir hale gelmiştir. Sorumlusu ise genellikle bizzat hastanın kendisidir. O halde göbeğinde şişlik hisseden birisi bir genel cerrahi uzmanına giderek muayene olmalıdır. Bu şişliğin ne olduğu araştırılmalı, fıtık tespit edilirse gerekli tedavisi de yapılmalıdır.
Göbek Fıtığının
Tedavisi Nedir? Göbek fıtıklarının tek tedavisi cerrahidir, yani ameliyatla fıtıklı bölgenin (karın duvarında yırtılan bölgenin) dikilerek sağlamlaştırılmasıdır. Fıtık ameliyatları pek çok cerrah tarafından başarıyla yapılmaktadır. Hastanın kendi dokuları yeterliyse fıtık takviyesi için bu dokular kullanılarak zayıf olan bölge güçlendirilir. Ancak dokuların çok zayıf olduğu veya daha önce ameliyat olmuş ancak yeniden fıtık meydana gelmiş olan hastalarda sentetik yamalar kullanılmaktadır. Bu sentetik yamaların vücuda bir zararı yoktur. Yamalar fıtık bölgesindeki dokuları güçlendirmekte ve daha sağlam bir tamir sağlamaktadır. Ancak iyi yerleştirilmediğinde veya enfekte olduğunda yama tutmamakta, ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hem ameliyatta hem de ameliyattan sonra gerekli özen gösterilmelidir. Çünkü fıtık ameliyatlarından sonra nüks (yeniden fıtık oluşumu) gelişirse tedavi daha zor ve karmaşık bir hal almaktadır. Bu şekilde 10 defadan fazla ameliyat olmak zorunda kalan pek çok hasta vardır. Her ameliyat bir öncekinden çok daha zor ve sıkıntılı olmakta, başarı şansı giderek düşmektedir. Bu nedenle altın fırsat olan ilk ameliyat şansını çok iyi değerlendirmek gerekmektedir. Değerli okuyucular, göbek bölgesinde meydana gelen şişliklerin fıtık olabileceğini ve bunların ciddi durumlara yol açmadan ameliyatla tedavi olunması gerektiğini tekrar hatırlatarak, hepinize sağlıklı günler diliyorum. Prof. Dr. Erdoğan Sözüer E. Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Öğretim Üyesi www.sozuer.com
71
TEV İLE EĞİTİME BİR IŞIKTA SİZ YAKIN!
Maddi imkânı bulunmayan Türkiye’ nin aydınlık geleceği başarılı gençlerin kaliteli eğitim almaları için TEV (Türk Eğitim Vakfı) aracılığı ile sizler de birer umut olabilirsiniz. Eğitim meşalesinin hiç sönmemesi için yürekten çalışan TEV (Türk Eğitim Vakfı)’ in yurt içi ve yurt dışı bursları ile bugüne kadar binlerce gencimiz maddi sorunlarının üstesinden gelip geleceğini aydınlatmayı başardı. Mustafa Kemal Atatürk’ ün de söylediği gibi “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.” Vatanımızın ve milletimizin umut dolu yarınlara ulaşabilmesi için eğitime gerekli desteği vermekten kaçınmayan TEV’ i sizlere daha yakından tanıtmak adına bu işe gönül veren TEV Kayseri Şube Başkanı Akın Bayrak ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Akın Bey, TEV’ in kuruluş hikâyesi nedir? 1967 yılında rahmetli Vehbi Koç önderliğinde 205 tane akademisyen, serbest meslek sahibi iş adamı İstanbul’ da bir araya gelmiş ve bu vakfı kurmuştur. Kuruluş amacı, maddi imkânı olmayan fakat başarılı olan öğrencilere burs vermektir. O zamandan bu zamana 190 bin öğrenciye burs verilmiştir. TEV, şu anda Türkiye’ nin eğitim konusunda en çok ve en yüksek miktarda burs veren kurumudur. Dolayısıyla diğer vakıfları burasıyla mukayese etme imkânı yoktur.
TEV’ de ne tür burslar veriliyor?
Türk sanayisini desteklemek adına meslek liselerine dönük burslar verilmektedir. Lisans, ön lisans, yüksek lisans ve doktora bursları veriliyor. Bir de yurt dışı yüksek lisans bursları verilmektedir. Üniversitede verilen burs ücreti 340, yüksek lisans öğrencilerinin bursu 650, doktora öğrencisinin bursu da 950 liradır. Bu rakam diğer vakıflara nazaran çok yüksek miktarda. Amacımız mali durumu iyi olmayan ailenin çocuğu başka bir yerden para aramaksızın TEV’ den aldığı bursla tahsilini devam ettirme imkânına sahip olsun. TEV’ de burs alan öğrencilerin %25’ den fazlası da başarı bursu almaktadır. Not ortalamanız 3.00’ ün üzerine çıkarsa bir aylık tutarında, bölüm birincisi olduysanız iki aylık tutarında burs alırsınız. TEV, aynı zamanda Üstün Başarı Bursları da vermektedir. Bu bursu Lisans
TEV Kayseri Şube Başkanı Akın Bayrak yerleştirme sınavında puan türlerine göre ilk 2000’ e giren öğrenciler başvurabiliyor. Bunların arasından dosya bazında değerlendirme yapıldıktan sonra kalan öğrenciler kompozisyon yazmaya davet ediliyor. Kompozisyondan geçer not alan öğrenciler arasından da yapılan mülakat sonrasında 50 öğrenci belirleniyor ve bu 50 öğrenci Üstün Başarı Bursu’ nu almaya hak kazanıyor. Bir de TEV’ in afet ve felaketler için verdiği özel bursları var. Örneğin Düzce depreminde TEV, o yöreye özgü burslar çıkarmıştır. Van’ daki depremde de 200 öğrenciye burs verilmiştir. TEV’ in normal zamanda burslarına Ekim ayında müracaat edilir, Aralık ayında burs bağlanır şeklindedir. Bunlar normal statünün dışında olduğu için Van’ da evi hasar görmüş 200 gence burs verildi. Şimdi de Turkcell ile beraber Türkiye Kumbarası diye bir program gerçekleştirildi. Buradaki amaç, 100 okul ve 100 öğretmen lojmanı yapmak ve artan parayla da burs vermektir. Dolayısıyla TEV’ in Van ile ilgili böyle kapsamlı bir projesi bulunuyor.
Verilen burslar hangi eğitim dönemlerini kapsıyor?
Meslek liseleri öğrencilerine verilen burslarda bu bursu alan çocuklar üniversiteye geçerse burs devam ediyor. Ortaöğretimde bu burs sadece meslek liseleri için geçerli. Ama devlet üniversitesindeki tüm branşlardaki öğrencilere burs veriliyor. Yaklaşık yılda 10 bin öğrenciye burs verilmektedir.
Burs verilecek öğrencilerde aranan kriterler nelerdir?
1-Mali durumu iyi olmayan ailenin çocuğu olacak 2-Başarılı olacak 3-Başarısını devam ettirecek 4-TC Anayasası’ nın ilk dört maddesine sadık Türk genci olacak 5-Kendisi ve ülkesi için hedefleri olan lider özellikli biri olacak 6-Öğrenim kredisi alabilir ancak başka bir yerden burs almamış olacak 7-Not ortalamasında ise, başlangıçta mülakat edenler arasından daha iyi durumda olanlar seçilir, ama sınıf geçme ortalaması dediğimiz ortalamanın üniversitelerde 4.00 üzerinden 2.50 olması gerekir. Öğrenim süresince bu ortalamayı tutturduğu müddetçe burs devam eder. 8-Vakıf Üniversitesi veya ikinci öğretim öğrencisi olmayacak
Burs almak isteyen öğrenciler size nasıl ulaşabilir?
Burs almak için müracaatlar tamamen internet ortamından yapılmaktadır. www.tev.org.tr internet adresinden üniversite ihtiyaç bursları sayfasından formun eksiksiz ve yanlışsız doldurulması gerekir. Eksik doldururlarsa dikkatsizlik nedeni ile elenirler. Yanlış doldururlarsa yine elenirler. Dolayısıyla form doldurmak çok önemlidir. Örneğin babasının TC Kimlik numarasının bir rakamını yanlış yazması dikkatsizlik nedeni ile elenme sebebidir.
Bursların dışında TEV’ in gerçekleştirdiği başka projeler var mı?
TEV, bursların dışında 25 kadar eğitim tesisi ve yurt inşa etmiştir. Bu da şu şekilde gerçekleşiyor. TEV’ e bağışta bulunanlar şartlı bağış yapıyorlar. Hayırsever vatandaşlarımız bağışladıkları paraların bir kısmı ile “benim ismimi alan bir ilköğretim okulu yapın, geriye kalan miktarla da bir burs fonu oluşturup benim adıma burs verin” der. TEV’ de bu şekilde oluşan çok burs bulunmaktadır. Halen Safiye Ayla adına burs veriyoruz. Yani Safiye Ayla vefat edeli 14 yıl olmuş ama Kayseri Güzel Sanatlar Fakültesi’ nde halen Safiye Ayla’ dan burs alan çocuklarımız bulunuyor. Zeki Müren’ den burs alan çocuklarımız var. Bu şekilde yapılmış 20’ ye yakın çok sayıda ilköğretim okulu var. Şimdi de kız yurtlarına ağırlık veriliyor. İzmir’ de bu yıl faaliyete geçen, Trabzon’ da inşaat halinde olan birer kız yurdu var. Biz de Kayseri’ de bir arsa üzerine kız ve erkek üniversite öğrencileri için TEV yurdu yaptırmayı düşünüyoruz.
TEV Çelenkleri, Mutlu Gün Çiçekleri ve Bağış Kartları!
Bir de TEV’ de cenazelerde bağış karşılığında çelenklerimiz var. TEV, çelenkleri ile eğitime yapacağınız katkı onların üzüntülerini hafifletecektir. Bunun dışında mutlu gün kartlarımız var. Örneğin bir arkadaşınız bir yere atandı. Arkadaşınıza hediye olarak bağış kartı alırsanız, kartta sizin adınıza “arkadaşınız size çiçek göndermek yerine eğitime katkıda bulunmak için şu bağışı yapmıştır” yazar. Arkadaşınız da bu kartı saklayarak zamanında sizin kendisinin mutlu günü adına bu kartı gönderdiğinizi hatırlayarak, saklar. Bunun yerine çiçek olsaydı kurumuş ve atılmış olurdu. Ya da cenazeye 20 tane çelenk gittiyse biz cenaze sahibine bir mektup yazarız. Mektupta şunu belirtiriz:
“Beyefendi başınız sağ olsun. Şu zatı muhteremin vefatı dolayısıyla acınızı paylaşıyoruz. Şu dostunuz, cenazenize çelenk göndermek yerine Türk Eğitim Vakfı’ na bağışta bulunmayı tercih etmiştir”. Düğünlerde de düğün sahibine TEV bağış kartını yazarız. Onlarda bunu saklarlar. Nişan, düğün, açılış ve doğumlarda TEV’ den alacağınız mutlu gün çiçekleri ile de yakınlarınızın mutluluklarının katlanmasını sağlarsınız.
TEV’ in TEVİTÖL(Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi) adında üstün zekâlı ve özel yetenekli öğrencilere eğitim veren kurumu hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bu lise için Türkiye genelinde IQ’ su 130’ un üzerinde olan öğrenciler aranır. IQ’ su yüksek olan, kendine güvenen başarılı öğrenciler yapılacak imtihana girmeye hak kazanır. Mayıs ayı içerisinde de bu sınav gerçekleşecek. Bu imtihan, 3 kademeli. İlk kademeden sonra ikinci kademe ile eleme yapılıyor. Son olarak da bir kamp dönemi var. Bu kamp döneminde de çocuklar yatılı okuyacakları için adaptasyonları tespit ediliyor. Bazen çok üstün zekâlı çocukların doktora ihtiyacı olabiliyor. Kayseri’ den geçen yıl bu sınavı iki çocuğumuz kazandı. Buradan mezun olan çocuklar ise Amerika’ nın ilk on üniversitesinde burslu olarak okuyacak düzeyde oluyorlar. Ya da buradaki başarılı üniversitelerde burslu olarak okuma imkânına sahip oluyorlar.
TEV gelir kaynağını nasıl sağlıyor?
TEV’ in esas gelir kaynağı bağışçıların bağışıdır. Aşağı yukarı binin üzerinde büyük bağışçısı vardır. Ama bunlar genellikle İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerdedir. Kayseri’ den de örnek verecek olursak. Lütfiye Taşçıoğlu, servetini TEV’ e bağışlamıştır. Ziya Erköse’ de bir tek evini TEV’ e bağışlamıştır. Bu tür insanların bağışları ağırlıklıdır. Bu bağışların oluşturduğu değer de takriben 350 milyon dolardır. Dünyada da TEV kadar çok sayıda burs veren bir başka eğitim kurumu yok. Dolayısıyla birinci etapta bağışçıların bağışı yer alıyor. Gönlü yüce hayırseverler bu vakfa servetlerini, mallarını, köşklerini, arazilerini, nakit paralarını bağışlıyorlar. Bazı hayır sahiplerimizin de servetleri çok değildir ama gönülleri geniştir. “Benden her ay TEV için banka numaramdan 150 lira al” der. Böyle hayırseverlerimiz de var. Bunların sayısının da artmasını bekliyoruz. Her ay 150 lira verirlerse bir meslek lisesi öğrencisi, 340 lira verirlerse bir üniversite öğrencisi okutmuş olurlar.
Hayırseverler bağış yapmak için neden TEV’ i tercih ediyorlar?
Burada TEV’ in güvenli bir vakıf olduğu ortaya çıkıyor. Birincisi TEV, yüzde yüz şeffaftır. TEV’ in sitesini açtığınızda bilançosunu, gelir tablosunu, son 3 yılda ne gelir elde ettiği, nerelere sarf ettiğini görebilirsiniz. İkincisi çok profesyonelce yönetilir. Değerli mütevelli heyeti vardır. Mütevelli heyeti yılda iki kez toplanır. Orada yönetime hesap verir. 6 aylık durum değerlendirmesi yapılır. Mütevelli heyeti, bir yönetim kurulu seçer. Bu yönetim kurulunun bir başkanı ve üyeleri vardır. Bu yönetim kurulu da Genel Müdürü seçer. Genel Müdür’ ün de merkezde bir teşkilatı vardır. Sonra ana kurulda da TEV’ i temsil eden Ankara, Bursa, Kayseri, İstanbul gibi 14 tane şubesi vardır. Bağışçılar, TEV’ e güveniyorlar. Bağışlarının TEV’ de çarçur edilmeyeceğine, kendilerinden daha iyi değerlendirileceğine inandıkları için gönül rahatlığı ile bağışlıyorlar.
Kayseri TEV Şubesi, ne tür çalışmalar yapıyor?
Kayseri’ de her geçen gün TEV daha çok merak ediliyor. Kayseri Şubesi kurulduktan sonra Erciyes Üniversitesi’ ndeki bursiyer sayısını süratli bir şekilde yukarıya çıkardık. Yani %80 falan artırdık. Örneğin Türkiye’ nin on üniversitesinde yüksek lisans ve doktora bursu verilmektedir. Bunlardan biri de Erciyes Üniversitesi’ dir. Bu tamamen bizim başarılı çalışmalarımızdan dolayı yapılmış bir şey. Kayseri’ yi desteklemek maksatlı yapılmıştır. Şu anda Erciyes Üniversitesi’ nde 3-4 tane yüksek lisans öğrencisi, 1 tane doktora öğrencisi burs almaktadır.
73
DOĞUM AYI HANGİ HASTALIKLARA DAVETİYE ÇIKARIYOR? Doğum tarihleri genelde astroloji ile ilişkilendirilse de ileride yaşanacak hastalıklar üzerinde etkisi olduğunu da unutmayın. Çevresel şartların etkisiyle oluşan hastalıklar ister istemez tüm hayatınızı etkiler. Kimi zaman alınan gıdalardaki vitaminler kimi zaman da kullanılan ilaçlardan dolayı bazı hastalıklara yakalanma olasılığı azaltılabilirken bazen de tüm gerekli sağlık önlemlerini alsanız da kendinizi bazı hastalıkların pençesinden kurtaramazsınız. İşte bu birtakım hastalıkların doğduğunuz aydaki etkenlerden, mevsimsel koşullardan ve güneş ışınlarının yoğunluk derecesi gibi etmenlerden kaynaklanabileceğini hiç düşündünüz mü? Doğum tarihinin insan sağlığı üzerindeki etkisi ilk kez 1929 yılında İsviçreli psikolog Moritz Tramer'in kış mevsiminin sonlarına doğru doğan insanların şizofreniye yakalanma eğilimlerinin daha yüksek olduğunu tespit etmesiyle fark edilir. Annelerin hamile iken maruz kaldığı virüs ve bakter-
iler, bebeklerin hassas yapısı nedeniyle gelecekteki sağlıklarını da etkiler. Bebekler dünyaya gözünü açtığında narin yapılarından dolayı doğdukları zamanki hastalık virüsleri ile karşı karşıya kalınca ileride bu virüslerin etkisini vücutlarında taşımaya devam eder. Anne karnındaki bebek, annenin sigara ve alkol içmesinden nasıl etkileniyorsa yaş ilerlese de iklim şartlarından kaynaklanan enfeksiyonların da etkisi altındadır. Grip mevsiminde doğan bir bebek grip virüsleri ile dolu bir çevreyle yüz yüze gelirken, yazın doğan bebekler de polenlerle karşılaşıp ileriki zamanlarında alerjik hastalıklar geçirebiliyor. Hamileliğin ikinci ve üçüncü ayında gelişen sinir sistemi, maruz kalınan virüsler nedeni ile nörolojik ve ruhsal hastalıkların oluşmasına neden olabiliyor. Gebeliğin ilk dönemleri kış aylarına denk gelen kişiler ise güneş ışınlarından daha az yararlanacağından dolayı deride oluşan D vitamininden yoksun olurlar ve bu eksiklik ise ilerleyen dönemlerde bazı hastalıklara yol açar.
İLKBAHAR DOĞUMLULARDA ALERJİK REAKSİYONLAR Doğanın uyanışa geçtiği, yaşamın farklı renklere büründüğü kışın sonu ilkbaharın ilk ayları doğanlar için pek de olumlu olmayan bir durum söz konusu. Araştırmalar kuzey yarımkürede Şubat, Mart ve Nisan ayı doğumlu olanların şizofreniye yakalanma riskinin diğer aylarda doğanlardan daha yüksek olduğunu gösteriyor. Nisan, Mayıs ve Haziran doğumlu olan kişilerde intihar vakalarının daha çok görülmesi araştırmalardan çıkan bir başka dikkat çekici gerçek. Polenlerin yoğun olarak bulunduğu ilkbahar aylarında doğan kişiler polen alerjisi ve saman nezlesine yakalanma riskini de daha fazla taşıyorlar. Bir başka araştırma da ilkbahar doğumluların astım, MS, şizofreni, otizm ve Alzheimer gibi hastalıklarla karşılaşma oranının diğer aylarda doğanlara göre daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu durumun nedeni ise annenin hamilelik sırasında maruz kaldığı güneş ışınlarına bağlanıyor. Ayrıca bahar ayında doğan kişiler polenlerin etkisine daha fazla maruz kaldıkları için ilerleyen yaşlarda bu kişilerde alerjik reaksiyonlar yaygın olarak görülüyor.
SONBAHAR DOĞUMLULARDA ASTIM TEHLİKESİ Sararak dökülen yaprakların hoş ve duygusal bir görüntüye kavuşturduğu sonbaharda doğanlar için pek de hoş olmayan rahatsızlıklar bulunuyor. Havaların soğumaya başlamasından dolayı doğumla birlikte evde daha fazla vakit geçirilmesi, ev tozu akarı alerjisi adındaki rahatsızlığın görülmesine neden oluyor. Bu akar adı verilen tozlar, nemin biraz daha arttığı sonbahar döneminden etkilenerek oluşan, gözle görülemeyen canlılardır. Sonbahar doğumlular ile ilgili ortaya atılan bir başka iddia ise bu kişilerde astım, panik atak hastalıklarına yakalanma riskinin ve alkol tüketme oranının yüksek olması ile ilgili. Ayrıca dikkat eksikliği sorunu oluşumu da görülebiliyor.
KIŞ MEVSİMİ DOĞUMLULARDA ŞİZOFRENİK VAKALAR Karın yeryüzünü beyaz çarşafı ile örttüğü kış aylarında güneşin sıcaklığına daha çok hasret kalınır. Güneşten yayılan ışınların faydalı etkisi de bu dönemde daha çok aranır. Güneş ışığı, vücut sağlığı için gerekli D vitamini üretimini tetiklediği için kış aylarında doğanlarda eksikliği daha çok hissedilir. D vitamini hücre çekirdeğindeki genleri açıp kapatma becerisine sahip olduğu için, bunun eksikliği kişinin önemli proteinlere sahip olup olamamasına ve şizofreni riskinin artmasına yol açabiliyor. Ayrıca anne karnındaki bebeğin beyin gelişimi için de D vitaminine gereksinim duyuluyor. Alzheimer, şizofreni, solunum yolları rahatsızlığı ve manik depresyonda kış aylarında doğan kişilerde görülen hastalıklardan.
MİYOP YAZ MEVSİMİ DOĞUMLULARI ETKİLİYOR Yaz ayının kavurucu sıcağında doğmak da bir takım hastalıklara neden olabiliyor. Yazın etkileyici sıcağı göz küresinin boyutlarının oluşumunu belirleyen melatonin hormonunun daha az salgılanmasına yol açıyor. Bu durum göz küresinin normalden daha uzun olmasını sağlayarak miyopluğa neden oluyor. Yani yaz mevsimi doğumluların ilerleyen yaşlarda miyop olma ihtimali daha yüksektir. Ayrıca diyabet, çölyak hastalığı gibi rahatsızlıklarda görülebiliyor. Haziran-Temmuz arasında doğan kişilerde beyin içi kanamalara bağlı olarak gerçekleşen ölümler ise diğer aylarda doğanlara göre daha yaygın.
ŞAŞILIĞIN EGZERSİZLE ÇÖZÜMÜ MÜMKÜN! Ortoprik tedavi sayesinde şaşılık problemleri artık tarihe karışıyor.
Ortoptik Tedavi sayesinde beyinde görüntünün birleştirilmesi (füzyon), uyum, eş zamanlı algılama, görüntü tamamlama, 3 boyutlu görme, konverjans (bakılan objede gözü toplama), görüntü gölgelenmesi (supressiyon) , gözlerin iş birliğinin bozulması, göz tembelliği ile ilgili şaşılık problemleri egzersizle çözüme kavuşuyor. Bizler de egzersizle tedavi yöntemini sizler için Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Selim Hüsrevoğlu ile görüştük.
ORTOPTİK TEDAVİ İLE NE SAĞLANIYOR?
Ortoptik tedavi, şaşılık egzersizlerinin genel adı. Burada göz doktoru ortoptist denilen yardımcı teknik elemanla çalışıyor. Gözlük verip kapatma ile şaşılık tedavisi yapan, düzelmezse hastayı ameliyat tavsiye eden tedavi sistemi yerini egzersizle çözüme bırakıyor. Şaşılıkta bir dizi göz fonksiyonu bozulur. Bunların belirlenerek tedavi edilmesi gerekir. Ortoptik tedavi, şaşılığın egzersizle tedavisidir. Ortada bir çocuk, ana baba, ortoptist ve sihirbaz doktor var. Gözlük ve kapatma verip şaşılığı düzeltmeye, düzelmez ise ameliyatla sona gitmeyi hedefleyen doktora karşı şaşılığı egzersizle düzeltecek göz doktoru ve yardımcısı ortoptist vardır. Sihirbaz renkleri, mesafeleri, zamanı, ışıkları kullanır.
NEDEN EGZERSİZLE TEDAVİ?
Gözün görme dışında onlarca fonksiyonu var. Şaşılıkta bunlar bozulabilir. Bunların belirlenerek tedavisinin gerçekleştirilmesi gerekir. Ameliyat son çare. Ameliyat sadece kaymayı düzeltir, bozulan fonksiyonları kazandırmaz. Ameliyat sonrası kalan 3-5 derecelik şaşılık egzersizle düzeltilmeli ve göze kaybedilen fonksiyonları egzersizle yeniden kazandırılmalıdır.
Dr. Selim Hüsrevoğlu Göz Hastalıkları Uzmanı shusrevoglu@hotmail.com
ORTOPTİK TEDAVİDE NELER ÖNEMLİ?
Tanı ve tedavide renkler önemli. Yeşil kırmızı tanı ve tedavide kullanılır. Işığın dalga boyuna göre gözün tepkisi var ve bu bir hareket doğuruyor. Kırmızı ve mavinin göz dibinde değişik yere düşmesi ve gözün onu sarı noktaya düşürmek için yaptığı kasılma bir egzersizi doğurmuş. Bir göz önüne koyacağınız bir kırmızı ışık iki gözün birbiriyle bağlantılı çalışmasını bitirir. Renkleri değiştirerek, ışık şiddetini azaltıp artırarak, ışığın yönünü değiştirerek göz kaslarına hareket verilir. Görüntü beyinde birleştirilir veya ayrılır. Zamanlama önemli. Sağ ve sol gözden alınan görüntünün beyne farklı zamanda gönderilmesi ve aynı zamanda alınmaması iki değişik görüntü ve karmaşa demektir. Şaşılarda maalesef bu bozulur. Ortoptik tedavi ile bozulan eş zamanlı algılama düzeltilir. Prizmalar ve mercekler önemli. Görüntü ile oynamak, yönlendirmek, nakletmek, yaklaştırmak, uzaklaştırmak, üst üste getirmek, netleştirmek; prizma ve merceğin iyi kullanılması ile mümkün. Olayı basitleştirmek önemli. Göz onlarca fonksiyonu olan bir organ. Şaşılıkta bunların çoğu bozulur. Aile basit anlatımla bilgilendirilmeli, yaptığı işin bilincine varmalı. Tedavide basit hareketlerle sorun temelden çözümlenmektedir. Yabancı kavramlar sizi korkutmasın hemen kavrayacaksınız. Bilgisayar önemli. Tedavide bilgisayar programları önemli yer tutuyor. Hazır paket programlar dilimize çevrilerek hizmete sunulmaktadır. Animasyonu bol eğlenceli programlardır. Geç kalmamak önemli. Bir tembellik tedavisinde 10 yaşını geçmek çözümü zorlaşmaktadır. Geç kalan gözlerde iki gözle tek görme fonksiyonu kurulamamaktadır. Artık hastalar erken geliyor, hastalığın ve tedavinin bilincinde. Hastalar önemli. Çocuk çabuk bıkar, doktor bunu aynı egzersizleri değişik aletlerle yaparak, bilgisayar eğlenceleri ekleyerek aşmaya çalışır. Çocuğun yorgun olmadığı zaman tedaviye ayrılmalı ve tedavi havasından çıkarıp eğlence havasına sokulmalı. Konuyu çözmek önemli. Teknoloji gelişti, bilgisayar devreye girdi. Ortoptik tedavi çok kolaylaştı, sanal kavramlar kolay anlaşılır oldu. Teknolojiye ve bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Teknik elemanlar, hasta ve hasta yakını konuyu kolay kavrar ve uygular duruma geldi. Devletin tedaviye katkısı önemli. Devlet egzersizle şaşılık tedavisine maalesef para vermemektedir. Yurt dışında her hastane 8-10 ortoptik kadrosu ile hizmeti ücretsiz vermektedir. Aletler önemli. Aletler basitleştirilerek taşınması, anlaması, kullanması kolay duruma sokuldu. Temel tedavi prensiplerini aynen koruyor. Ayarı oynanmamalı çünkü değişik ayarlar değişik göz bozukluğu için kullanılır. Anne baba önemli. Bu göz düzelmeli, insan karşılaşınca ilk defa göz göze gelir. Şaşı çocuklarda önemli psikolojik bozukluklar ortaya çıkar. Bu gözün düzelmesinde fedakârlık ana babaya düşmektedir. Tedavi anında çocuğun başında
durmalı, onu izlemeli, onun yapıyor gözükerek sizi yanıltmasına izin verilmemelidir. Doktor önemli. Ülkemizde şaşılıkla uğraşan hekim sayısı az. Şaşılık fedakârlık, emek, bilgi birikimi gerektiriyor.
MODERN YAŞAM GEREKTİRİYOR.
MÜKEMMEL
GÖRMEYİ
İki gözle tek görmeyen, görüntüyü beyinde birleştiremeyen, eş zamanlı algılayamayan, beyinde görüntü tamamlayamayan, uyum yapamayan, iki göz arası görüntü ve fonksiyon alışverişi kapalı, 3 boyutlu görmeyen gözle mutlu yaşam olamaz. Dünya şaşılığı artık egzersizle tedavi ediyor. Sizlerde çocuğunuzun şaşılık problemi varsa ameliyatla değil egzersizle tedavi ettiriniz.
77
aşkın mimari tılsımı MİMAR SİNAN’ NIN MİHRİMAH SULTANA DUYDUĞU AŞK
BEBEC
Dünyaca ünlü başyapıtlara imza atan Mimar Sinan’ ın Mihrimah Sultan’ a duyduğu aşkın büyüsünden etkilenmemek elde değil.
Mimar Sinan’ ın içine düştüğü aşk o kadar büyük ve derindir ki ortaya koyduğu iki eser bu aşkın yüzyıllardır sönmeden, ilk günkü gibi canlı kalmasını sağlar. Tarihler 1522 yılını gösterdiğinde Topkapı Sarayı’ nda Osmanlı Devleti’ nin en güçlü hükümdarlarından Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ ın dünyalar güzeli kızı Mihrimah Sultan dünyaya gelir. Kanuni ile Hürrem’ in büyük aşkının meyvesi olarak dünyaya gelen bu kıza Güneş ve Ay anlamına gelen Mihrimah ismi konulur. Bu isim ileride kendine duyulan masalsı aşk için dikilen yapıtların da simgesi olacaktır. Mihrimah Sultan, Kanuni’ nin gözünden bile sakındığı, çok sevdiği biricik kızıdır. Babası ile birlikte savaş meydanlarında boy gösterdiği ile ilgili rivayetlerde bulunulan Mihrimah Sultan, devlet işlerinde söz sahibi olurken yeri geldiğinde yazışmalarda gerçekleştirir. Hürrem Sultan’ ın Kanuni’ ye yaptığı danışmanlığı annesi öldükten sonra da Mihrimah devralır.
CO
Kendini devlet işlerinden soyutlamayan Mihrimah, 17 yaşındayken kendini büyük ve efsaneleşecek bir aşkın içinde bulur. Mimar Sinan ile Mihrimah’ ın aşk hikâyesi de bu esnada filizlenmeye başlar. Bu güzel ve alımlı kızın 17 yaşına geldiğinde kendisi ile evlenmek isteyen iki talibi vardır. Bu taliplerden biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa iken diğeri sarayın baş mimarı ve dönemin ünlü eserlerine adını kazıyan Mimar Sinan’ dır. Mimar Sinan, aradaki yaş farkına bakmadan 50 yaşında ve evli olmasına rağmen duygularına hâkim olamaz ve Mihrimah’ a körkütük sevdalanır. Ancak, onun bu aşkı evlenmeleri için yeterli değildir. Çünkü Kanuni, biricik kızının Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa ile evlenmesini uygun bulur. Bu evlilik bile Mimar Sinan’ ın aşkını söndüremez, tam aksine bu aşk seneler geçtikçe alevlenerek büyür. 1540 yılına gelindiğinde Mimar Sinan’ dan Üsküdar’ a Mihrimah Sultan adına bir cami yapması söylenir. 8 yılda tamamlanan cami, adeta Mimar Sinan’ ın duyduğu aşkı anlatmaktadır.
Eserde eteklerini giymiş bir kadın silueti göze çarparken, dış mimaride dünyaca ünlü eser Ayasofya’ dan esinlendiği de gözlemlenmektedir. Padişah fermanı ile yaptırılan bu cami, iki minareli olup kubbesi üç yanından yarım kubbelerle desteklenmiştir. Mimar Sinan, aşkının yeryüzündeki simge-sini tamamlamak için Üsküdar’ a inşa ettiği camiden 14 yıl sonra padişah fermanı olmadan Edirnekapı surları yakınındaki İstanbul’ un en yüksek tepesine aşkının yalnızlığını anlatan ikinci, yeni bir cami inşa eder. 38 metrelik bir minareye sahip olan bu cami ise Mihrimah Sultan’ ın duru ve sade güzelliğini anlatacak şekilde çok küçüktür. Kubbesinin üzerindeki 161 pencere ise caminin her köşesinin günışığı ile aydınlanmasını sağlamaktadır. Yalnızlığı simgeleyen tek minareli caminin minare kenarındaki işlemelerinde ve sarkıtlarında Sultan’ ın topuklarını döven saçlarına vurgu yapılmıştır. Mimar Sinan’ ın aşkının bir ürünü olan bu iki caminin konumu ise takdire şayandır. Sinan, bu aşkın büyüsüne o kadar kapılmıştır ki yeteneğini ve yaratıcılığını bu kez kendi aşkını dile getirmek ve ölümsüzleştirmek için kullanır. Mimar Sinan, bu iki eseri birbirine o kadar güzel bir şekilde bağlar ki Mihrimah Sultan’ ın doğum günü olan ve ayrıca gece ile gündüzün birbirine eşitlendiği 21 Mart tarihinde görenleri hayrete düşürecek görsel bir şölen düzenler. Bu camiler aslında Sinan’ ın keskin zekâsı ile güneşin doğum ve batım yerleri tespit edilerek yapılmıştır. 21 Mart tarihinde bu iki camiyi görebilen bir yere çıkıldığında Edirnekapı Camii’ nin minaresinin arkasından güneş batarken Üsküdar’ daki caminin minareleri arasından ay doğmaktadır. Ayrıca bu görsel şölen ile Mihrimah Sultan’ ın Ay ve Güneş anlamına gelen ismine atıfta da bulunmaktadır. Mimar Sinan, bu muhteşem iki eser ile biricik aşkına aslında çok özel bir doğum günü hediyesi vermektedir. Bu estetik ve sanatsal güzelliğe sahip iki cami, günümüzde gerçekliğinin kaybolduğuna inanılan aşkın istenirse ölümsüzleştirileceğine en güzel örnektir.
Beyin gelişimi programı olan mental aritmetik ile çocukların zihinsel kapasitesi inanılmaz derecede artıyor.
Zekâ gelişimine olumlu yönde etki eden mental aritmetik yöntemi sağ ve sol beyinlerin koordineli bir şekilde çalışmasını sağlıyor. Henüz okula dahi başlamayan çocuklar mental aritmetik sayesinde 3, 4 haneli sayılarla matematik işlemi yapabiliyorlar. Üstelik bu işlemi gerçekleştirirken aynı zamanda sol beyin aktivitasyonu olan şiir dahi okuyabiliyorlar. Öncelikle bu konuyu daha ayrıntılı anlatmadan sağ ve sol beyne değinelim.
Beyinde Sağ-Sol Ayrımı
Üzerinde yaşadığımız dünya gibi beynimiz de kuzey ve güney olarak değilse de sağ ve sol olarak iki kutba ayrılıyor. Beynimizin her iki kısmı aralarında yaptıkları işbölümü neticesinde farklı özelliklerimizi içinde barındırıyor. Beyinlerin baskın olduğu tarafa göre kişilik özellikleri, davranış biçimleri, öğrenme tarzları ve ilgi alanları gibi birçok özellik belirleniyor.
Sanatçı beyin olarak adlandırılan beynin sağ tarafını ağırlıklı olarak kullananlar ise sanatsal faaliyetlere yatkın, hayal güçleri zengin, sezgileri güçlü, yaratıcı, ayrıntıya önem vermeyen, üretken, görselliğin ön planda olduğu, olguları bir bütün olarak algılayan yapıya sahiptirler. Gürültülü ortamlarda dahi çalışmalarını sürdüren sağ beyni ağırlıklı olarak çalışanlar, aynı anda birden fazla konuyu düşünebilirler. Aslında beynimizin her iki kısmını da kullanmak mümkün iken bizler ağırlıklı olarak genelde hep bir kısmını kullanıyoruz. Bunun için satranç oynamak, bulmaca çözmek gibi çeşitli zihinsel egzersizler yaparak sağ ve sol kısımlar çalıştırılmaya çalışılsa da abaküs mental aritmetik yönteminin bu konuda gerçekten daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Beynimizin sol tarafı akademik beyin olarak adlandırıldığından ağırlıklı olarak sol kısmı kullananlar mantıkları ile hareket ederler, yabancı dil öğrenmeye yatkındırlar, akademik faaliyet ile uğraşırlar, sayısal zekâları daha ağırlıklı olduğundan matematik ve fen alanında başarılıdırlar, sözel düşünceler üretirler ve ayrıntılara önem verirler. Ayrıca çalışmalarını sessiz bir ortamda yapmayı tercih eden sol beyni ağırlıklı olarak çalışanlar, konuları sıra ile düşünürler.
Abaküs
Mental Aritmetiğin Açılımı
Zekâ geliştirme programı olan Abaküs Mental Aritmetik uygulamasından henüz okula dahi başlamayan 4 yaşındaki bir çocuk da yararlanabilirken 11 yaşındaki bir çocukta bu yöntem ile yaşıtlarına fark atabiliyor. Bu yönteme ilk olarak çocuklar abaküs ile işlem yaparak başlıyorlar. Bir çerçeve içindeki sıralı çubuklara beşerli takım olarak geçirilmiş boncuklardan oluşan abaküsü kullanarak mental aritmetiğe adım atan çocuklar, bir süre abaküs ile çalışarak abaküs imajını zihinlerine yerleştiriyorlar. Daha sonra abaküs kaldırılarak, bu kez işlemleri zihinden hızlı bir şekilde yapmaya başlıyorlar. Hesapları yaparken de sanki önlerinde abaküs varmış gibi parmaklarını hareket ettirerek işlemleri kolaylıkla ve inanılmaz hızda zihinlerinden yapabiliyorlar.
Çocuklar için
MATEMATİK
Kâbus Olmaktan Çıkıyor
Birçok çocuğun korkulu rüyası olan matematik dersleri, mental aritmetik ile eğlenceli hale dönüşüyor. Zihinlerinde yarattıkları abaküs yöntemi ile çocuklar, matematiksel işlemleri kâğıt ve kalem kullanmadan zihinlerinde kolaylıkla strese girmeden yapabiliyorlar. Bu şekilde işlem yapma yeteneklerini inanılmaz derecede geliştiren çocuklar zihinlerini ileriki dönemlerdeki matematiksel problemlere ya da işlemlere kolaylıkla odaklayabiliyor. Mental aritmetik uygulamasını alan çocuklar, matematiksel kavramları tanıma ve anlama, işlem yapma ve matematik problemlerini çözme dahi tüm matematik becerilerinde yaşıtlarına fark atabiliyorlar.
76 1 2 8 X 56+6 53 26 13 6 4 8 93 4
Mental Aritmetik ile Zihinsel Beceriler Artıyor
Beyin gelişim programı olan Mental Aritmetik ile beynin sağ ve sol kısımları aynı anda uyarıldığı için çocukların zekâsı inanılmaz derecede gelişiyor. Çocuklar bu yöntem sayesinde aritmetik ve matematik becerilerini geliştirmenin yanında karmaşık hesapları kolaylıkla yapabiliyor, dikkatodaklanma sorunu yaşamıyor, hayal güçleri gelişirken tasarlama becerileri de artıyor. Çünkü Mental Aritmetik ile sayılar zihinsel olarak işlemlendiğinden beynin kullanılmayan bölümleri de bu şekilde harekete geçiyor. Asıl önemli olan nokta ise bu yöntemi kullanan çocuklar karşılarında verilen sayıları toplarken bir yandan da şiir okuyabiliyor. Yani mental aritmetik ile beyinlerinin her iki kısmını rahatlıkla kullanabiliyorlar. Sizlerde çocuğunuzun Abaküs Mental Aritmetik uygulaması alarak zihnini kolaylıkla kullanmasını istiyorsanız bu eğitim programını veren özel kurumların verdiği birkaç aylık derslerden yararlanabilirsiniz.
85
Kadınların Erkeklere
1-0 galip geldiği durumlar Kadınlar ile erkekleri karşı karşıya getirdiğimizde kadınların birçok konuda erkeklere açık ara fark attığını görürüz. İnsanlığın ortaya çıktığı andan itibaren kadın ile erkek arasında azalmadan devam eden tatlı bir çekişme hep süregelmiştir. Kimi zaman kadınlar birçok konuda kendilerini erkeklerden üstün görürken kimi zamanda erkekler kadınlara karşı aynı düşünceye sahip olmuştur. İşte erkeklerin kadınlara 1-0 mağlup olduğu durumlar;
Erkekler Rapunzel kadar uzun saçlara sahip olamıyor Saç bakımı dediğimizde kadınlar bu konuda daha hassas ve dikkatli oluyor. Kadınlar saçlarını rüzgârda savururken gönlünce, erkekler saçlarını uzatsa da kadınlarınki kadar bakımlı ve hoş bir görüntü elde edemiyor. Belki de bu yüzdendir erkeklerin saçlarını kısacık kestirmesi. Kendilerini çoğu zaman dar kalıpların içine sokan erkekler, uzun saçı kadınlara özgü gördükleri için de saçlarını kısacık kestirmekten çekinmiyorlar. Yani erkekler saç uzatma konusunda başarılı bir performans göstermeyerek sınıfta kalıyor.
Yüzerken açılamayan erkekler ağlarken de maalesef açılamıyor Sinirli ya da stresli olduğunuz bir durumda içinizdeki öfke ateşini söndürmenin en kolay yolu ağlamaktır aslında. Fakat insanlığa verilen en değerli hediyelerden olan ağıt, ataerkil toplumlarda güçsüzlüğün sembolü olarak görülür. Oysaki ağlamak rahatlamak için bir araçtır aslında. Erkekler nedense kendilerini gücün sembolü olarak gördüğünden ağlamayı gurur meselesi haline getirirler. Bu yüzden bir erkeği ağlarken görmek bir kadını ağlarken görmekten daha zordur. Zaten kendilerini o kadar kasarlar ki ağlamayı hiçbir zaman bir kadın gibi beceremezler. Kısaca kadınlar duygularını ağlayarak ifade etmekte daha başarılıdırlar.
Kadınlar için giyinmek bir tutku Erkeklerin giyinme konusunda kadınların eline su dökemeyeceği bilinen bir gerçek. Çünkü kadınlar yaratıcılıklarını kıyafetlerinde de konuştururlar. Sihirli dokunuşları ile en giyilemeyecek kıyafetler yeni bir tarza ve kimliğe bürünür. Ama erkekler için bu durum tam tersi. Erkekler, kıyafet giyerken daha çok nettirler. Pantolon üzerine bir kazak ya da gömlek onlar için yeterli iken kadınlar kıyafette uygulayacakları küçük değişiklikler ile kendi tarzlarını oluştururlar.
Sağlıklı beslenmek konusunda kadınlar daha duyarlı Güzellik ve bakım söz konusu olunca akla ilk gelen isim kadınlar olur. İlerleyen yaşlarla beraber yüzde oluşan kırışıklıklar ya da alınan kilolar erkekleri çok da enterese etmez. Bu yüzden ne un, tuz, şeker gibi kilo yapan üç beyaz ne de sağlık açısından daha az tüketilmesi gereken kırmızı et, pizza gibi donmuş gıdalar erkeklerin iştahını kapatamaz. Kadınlar ise bakımlı olmak konusunda daha hassas oldukları için sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye dikkat eder. Mutfakta da erkeklerden daha başarılı olan kadınlar, sebzelerden de göze ve mideye hitap eden yiyecekler yaparak daha sağlıklı beslenirler.
Kadınlar hastalıklar karşısında daha dirençli bir yapıya sahip
Bağışıklık sistemi erkeklere nazaran daha güçlü olan kadınlar, mikroplara karşı yeri geldiğinde kalkanlı bir savaşçıya dönüşebiliyor. Östrojen hormonu sayesinde kadınlar hastalıklarla daha iyi direnç gösteriyor. Normal yaşamda erkekler, en ufak şeyden nem kaparak hastalanmaya daha yatkındırlar. Hastalık kapılarını çaldığında da hemen yatak döşek yatıverirler. Kadınlar ise tam tersi hastalandıkları zaman iş güç günlük koşturmaya devam edip kendilerini öyle kolay kolay hastalığın pençesine bırakmazlar.
İletişim kurma konusunda erkekler daha zayıf Günlük konuşma kapasitesinde kendi rekorlarına imza atan kadınların hızına erkekler maalesef yetişemiyor. Kadınlar günlük konuşmalarında maksimum 20 bin kelimeye ulaşırken erkekler ise 7 bin kelimede kalıyor. Ayrıca kadınlar insanlarla ilişkilerinde daha pozitif oldukları için bu durum iletişim konusunda daha başarılı olmalarını sağlıyor. Erkekler daha bağımsız takılmayı sevdikleri içinde kadınlar kendi hem cinsleri arasında iş birliği kurma konusunda da başarılı oluyor.
Stresle mücadelede kadınlar daha başarılı Kadınlar konuşkan yapıları nedeni ile sıkıntılarını içlerine atıp biriktirmektense yakınları ile paylaşarak rahatlamayı tercih ediyorlar. Erkeklerse tam tersi saklı birer kutu gibi hüzünlerini içlerinde yaşamayı tercih ettikleri için üzerlerindeki stres bulutunun dağılması zaman alıyor. Bu yüzden kadınlar stresin gölgesinden çabuk sıyrılıp güneşli havanın tadını daha kolay çıkartabiliyor. Çünkü kadınlar yakınlarının desteği ile stresten biraz olsun kurtulurken erkekler ise kendi içlerinde tek başlarına fırtınaları dindirmekle uğraşıyor.
Alışveriş konusunda kimse kadınların eline su dökemez
Alışveriş, kadınları hayata deşarj eden, bağlayan önemli bir unsur. Kadınların hem hüzünlerinde hem de sevinçlerinde en çok ihtiyaç duydukları dostları alışveriştir. Canları sıkkınken alışveriş yaparak sıkıntılarını atan kadınlar, sevinçli iken yaptıkları alışveriş ile mutluluklarını ikiye katlarlar. Erkekler ise alışverişte kafa dağıtmak yerine daha çok strese girdikleri için mümkün olduğunca alışverişten uzak durmaya çalışırlar.
89
okyanusların eli silahlı sakinleri
KORSANLAR
Geçmiş zamanlarda çengel elli, tahta bacaklı ve tek gözü kapalı olarak bilinen korsanlar günümüzde stil değişikliğine gidip gelişen teknoloji ile beraber modern silahların sahibi olarak açık denizlerde eşkıyalık yapmaya devam ediyor. Okyanuslarda yolculuk yapan gemilerin korkulu rüyası korsanlar, gözlerine kestirdikleri gemileri yağmalayarak geçimini sağlayan bir grup hayduttan oluşuyor. Pasifik ve Hint Okyanusları günümüzde korsanların yaşamlarını sürdürdükleri mekânlar olurken masallardan ve filmlerden daha çok tanıdığımız korsanlar, elde ettikleri modern teknolojik silahlarla Güneydoğu Asya ve Karayipler’ de kendilerini gösteriyor.
korsanlığın okyanuslarda gözünü açışı Üç bin yıllık uzun bir geçmişe sahip olan korsanlık, mehtapsız karanlık gecelerde, filikalarla ansızın ortaya çıkılarak yapılırdı. Korsanlardan bir kısmı kendi hesabına çalışırken bir kısmı da belli bir ülkeye bağlı olarak çalışıyordu. Kendi adlarına direklere kurukafalı siyah bayrak çekenlere "Pirates", kral adına gemileri yağmalayanlara da İspanyolca "Corsarios" kelimesinden gelen "Korsan" adı veriliyordu. Bir ülkeye bağlı olarak çalışan korsanların ömrü bağımsız çalışanlardan daha uzun olurdu. Çünkü karaya çıktıklarında onların devlet tarafından korunmuş olması ömürlerinin devam etmesini sağlardı. Bir devlete bağlı olarak çalışan korsanlar, elde ettikleri ganimetlerin bir kısmını bağlı olduğu devlete bağışlarken o ülkenin ve o ülkeyle ticaret yapan ülkelerin gemilerine de dokunmazlardı. Bu yüzden Trablus korsanları Venedik gemilerine, Müslüman korsanlar Osmanlı gemilerine, Pasifik korsanları da Hint gemilerine saldırmazdı. Geçmişi Antik Yunanistan’ a kadar uzanan korsanlık, Yunan mitolojisinde ise korsanların tanrılar ile savaştığından bahsedilerek yer alır. Roma tarihine baktığımızda da korsanların Sezar’ ı bile bir dönem fidye karşılığında esir aldığı ile ilgili bir söylentiye rastlanır. Bu şekilde haddini aşan korsanlar, Romalıların Akdeniz’ deki ticari çıkarlarını tehlikeye düşürmeye başlayınca askeri yollarla saf dışı bırakılmaya çalışılmış ancak bu mümkün olmamıştır. İlk deniz haydutlarının Haiti ve Dominik Cumhuriyeti olarak bilinen dağlık Karayip Adası Hispaniola’nın ormanlarında ve vadilerinde avcılıkla uğraşan kimseler olduğu da belirtilmektedir. RESMİ KİMLİĞİ İLE “KORSANLIK” Korsanlığın denizcilikte resmi olarak kabul edilmesi ise Müslümanların İspanya’ dan kovulduğu tarihe kadar uzanır. Bu dönemde iyice güçlenen İspanya Krallığı’ nın ülkedeki Müslüman Arapların, Yahudilerin ve Çingenelerin soylarını kırma yönünde davranması bu ırkların İspanya’ dan kaçıp bu ülkeye karşı Cezayir’ de korsan birlikleri kurmasına neden olur. 17. ve 18. yüzyıla gelindiğinde ise korsanlığın en iyi dönemleri olduğu görülür. Bu dönemde ülkeler, denizlerdeki hâkimiyetini sağlamak için korsanlığı bir araç olarak kullanmaya başlayıp korsanlara düşman gemilerini
yağma etme ve batırma yetkisi verir. Ancak bunu abartan korsanlar, savaş bittiğinde bütün gemilere saldırmayı kendine hak görür. Bunun üzerine donanma sahibi devletler, başta çıkarları için destekledikleri korsanları sonrasında başlarına bela olması sonucu önleyici tedbirler almak zorunda kalır. 1856 yılında Paris Kongresi’ nde devlet haydutlarına düşman gemilerini yağmalama yetkisi verilmesinin suç sayılması ile kısmen de olsa korsanlığın önüne geçilir.
AVRUPALI KORSANLARIN YAŞAMI
Avrupalı devletler, bitmek bilmeyen çok değerli çıkarları için zamanında korsanları kullanmayı da fırsat bilmiştir. Denizlere egemen olup, yeni kıtalardan gelen zenginliklerin üzerine konmak için can atan Avrupalı monarşiler, korsanlığı
zenginleşmek için bir araç olarak kullandılar. Amerika kıtasının keşfedilmesi ve ticaret yollarının okyanuslara açılması, korsanlığın tüm dünyaya yayılmasına neden oldu. Böylece İngiliz, Fransız, Portekiz, İspanyol ve Hollandalı korsanlar 17'nci yüzyılda Amerika'da ve Karayip Adaları'nda etkili olmaya başladılar. İngiliz ve Hollandalılar bu durumu biraz abartarak korsanları saraylarında ağırlayıp kral adına denizlerde düşman kovalamakla yetkilendirdiler. Böylece donanma için para harcamadan denizlerdeki hâkimiyetlerini korumuş oldular. İngiliz, Fransız, Hollanda korsanları daha çok Karaib Denizi’nde İspanya gemilerini hedef almıştır. Hristiyanların en bilinen ve Türk gemilerini hedef alan, Akdeniz’ de Türk korsanları ile boy ölçüşen korsanları Saint Jean Şövalye Tarikatı’ydı. Karayipler’ de göz açtırmayan korsanlar İngiliz ve Fransızların himayesinde hareket etmekte ve bu korsanlardan bağımsız çalışmak isteyenler ise cezalandırılıyordu. Bu dönemde öne çıkan ünlü korsanlar arasında Hollandalı Loranzo de Graff ve Fransız François de Grammont yer almaktadır.
osmanlı korsanları iş başında Korsanlık 16’ncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde bir savunma ve hatta teşvik edilen bir yaşam tarzıydı. Korsanlar, Osmanlı devletinde üsleri Cezayir olmak üzere deniz komando sınıfında yer alırdı. Turgut Reis gibi büyük Türk amiralleri bu korsan sınıfında yetişmişti. Osmanlı levendlerinin zeki ve cesur olanları seçilerek bu sınıfa alınırdı. Bu korsan filolarının asıl amacı, düşmanların deniz gücünü vurup, yıpratmaktı. Tam bir denizci olabilmek için korsanlıktan yetişmiş olunmasına önem verilirdi. Akıncı sınıfı derecesinde Osmanlı’ nın denizdeki gücü olan korsanlar, düşman kuvvetlere karşı büyük başarılar sağlardı. Devletin barış içinde olduğu ve padişah tarafından dokunulmaması emredilen devletlerin gemilerine dokunulmazken, düşman devletlerin gemilerine açık denizlerde göz açtırılmazdı. İspanya ve İtalya kıyılarında İspanya’ ya ait limanları basan Osmanlı Korsanları, bu şekilde husumet içinde olduğu İspanya’ nın ekonomik gücünü kırmaya çalışırdı. Açık denizlerde Türk ticaret gemilerini koruyan bu korsanlar, emir geldiğinde Donanmay-ı Hümayun’ a katılıp sefere çıkarlardı. Tunus ve Cezayir gibi Kuzey Afrika devletleri, buradaki korsaların Hristiyan gemilerinden yağmaladıkları mallar yüzünden ticari bir zenginliğe ulaşmıştı. Bu korsanların elde ettikleri zenginlik binlerce kişinin korsan olmak için başvuru yapmasına neden oluyordu. Ancak Osmanlı korsanı olabilmek için İslam dinini kabul etmek ve iyi bir denizci olmak gerekiyordu. Türk korsanlarının kurucusu olarak kabul edilen Yavuz Sultan Selim’ in ağabeyi Şehzade Korkut, korsanlığı sistemli ilerletebilmek için büyük uğraşlar vermiş, denizcilikte ün yapan Barbaros kardeşlerden Oruç Reis, Barbaros Hayrettin Paşa ve Turgut Reis’ e korsan ocağının başında yer vermişti. Merkezi Cezayir olan korsan ocağı için Tunus önemli üslerdendi.
KORSANLIKTAKİ SON GELİŞMELER
20. yüzyıla gelindiğinde korsanlık faaliyetlerinde azalmalar yaşandığı görülüyor. Günümüzde korsanlık, devletlerin etkisi çıkarılarak özel şahıslar tarafından uluslararası sularda devam etmekte. Eğer açık denizlerde yolculuk yapmayı düşünüyorsanız Malakka Boğazı, Endonezya suları, Aden Körfezi, Batı ve Doğu Afrika kıyıları korsanlık tehlikesinin olduğu yerler olduğundan dikkat etmenizde fayda var. Korsanların saldırıları Güneydoğu Asya’ da Somali ve Endonezya sularında tehdit oluşturarak devam etmektedir. Güvenlik uzmanları; daha önceki saldırılarda bıçak, tabanca kullanan deniz haydutlarının günümüzde makineli tüfek,
havan topu, roket atar, kısa menzilli füze, G-3 otomatik piyade tüfeği, Kaleşnikof ve G-4 diye bilinen roketle atılan el bombası, AK-47, M-16 ve RPG gibi ağır silahlar kullandığını belirtmektedir. Somali’de ve diğer stratejik sulardaki deniz haydutlarının silahlarının Asya, Afrika ve Avrupa’dan özellikle Yemen'den ve Somali'nin başkenti Mogadişu'dan geldiği ve daha sonra Somali'nin en büyük bölgesi Puntland'e getirildiği belirtilmektedir. Bilgisayar, GPS ve radyo telsizi kullanarak gemi özelliklerini bulabilen haydutlar, sahte yardım çağrısı gönderip deniz trafiğini karıştırabiliyor. En son Eylül 2010 tarihinde Somalili korsanlar tarafından Malta bandıralı Yunan firmasına ait geminin, 3'ü Türk, 15'i Gürcistan uyruklu mürettebatı 16 ay boyunca rehin tutulmuş ve 8 Ocak 2012’ de serbest bırakılmıştı.
Genç Nesil
‘TEHLiKEDE!’ Evebeynler canınızdan çok sevdiğiniz evlatlarınızı dışarıda bekleyen tehlikelerden haberdar mısınız? Her geçen gün hızla büyüyen evlatlarınızın ergenliğe adım atmaları ile birlikte sizlerden uzaklaşmaya başladıklarını hissetmişinizdir. Evde gözünüzden sakındığınız çocuklarınızı dışarıda da aynı oranda korumanız elbette mümkün değil. En azından onları dışarıda bekleyen tehlikelerden haberdar olursanız kendilerini bu olumsuz durumlardan korumalarına yardımcı olabilirsiniz. Evlatlarınızın tertemiz geleceklerini karartmak için hazırda bekleyen tehlikeleri gelin birlikte inceleyelim.
•HAYATLARI KARARTAN 3’LÜ
Üçü bir arada kullanıldığı zaman kişiye verdiği zarar üst boyutlara ulaşan, tek başına kullanıldığı zaman da kişinin hayatını karartmada etkili olan sigara, alkol ve uyuşturucudan bahsediyoruz.
Sigara:
Gençlere sigaranın zararlı olduğunu söylüyor ama kendinizde sigara içiyorsanız bu uyarılarınızın onlar için bir etkisi olmayacaktır. Çünkü gençlerin söylediklerinizi dikkate alabilmesi için öncelikle sizin söylediklerinize inanmanız gerekir. Size tavsiyemiz öncelikle sizler sigara alışkanlığınızı bırakın ki olumlu birer örnek olabilesiniz. İçerisinde bulunan nikotin adlı madde sayesinde insanları kendine bağımlı hale getiren sigara, kurbanlarını günümüzde artık ilkokul çağındaki çocuklar arasından seçiyor. Akciğer kanseri, damar tıkanıklığı, felç gibi birçok rahatsızlığa neden olan sigara gençlerin yaşamını olumsuz etkileyen önemli bir faktördür.
Alkol:
Şişede durduğu gibi durmayıp, kişinin mantıklı düşünmesini, sağlıklı hareket etmesini engelleyen alkol, kişinin yaşamını felakete sürükleyen önemli bir etkendir. Kişi alkolün etkisiyle trafik canavarı, cinayet zanlısı olabilirken alkolün verdiği bilinçsizlikle yakınlarına da şiddet uygulayarak hem kendisine hem de çevresine büyük zararlar veriyor. Gençleri dışarıda bekleyen önemli tehlikelerden biridir alkol.
Uyuşturucu:
Beyin ve sinir sistemine aşırı derecede zarar verip, kişiyi intihara, cinayete, anarşiye sürükleyen uyuşturucu; verem, kanser, AİDS gibi birçok ölümcül hastalığa da neden olur. Tuzağına düşürdüğü gençlerin yaşamlarını geri döndürülemeyecek noktalara getiriyor.
Gençleri Madde Bağımlısı Olmaya İten Faktörler:
-Aile Baskısı: Ergenlik çağında çocuğunuz ya da yakınınız varsa ona karşı aşırı kontrolcü olmamaya çalışın. Çünkü gençlerin üzerinde oluşturulan aşırı baskı onların zararlı maddelere yönelmesinde önemli bir faktördür. Ergenlik çağında gençler büyüdüklerinin çevresindekiler tarafından hissedilmesini, üzerlerindeki aşırı korumacı, baskıcı tutumun azalmasını ister. Baskıcı tutum karşısında ise büyüdüklerini ispatlamak için sigara, alkol ya da uyuşturucu gibi hayatlarını karartacak maddelere yönelebilirler.
-Arkadaş Ortamı:
Çocuklarınızın arkadaş ortamlarında bulunmanız mümkün olamayabilir ama en azından kimlerle arkadaşlık ettiğini öğrenmeye çalışırsanız onların zararlı ortamlarda bulunmasına engel olabilirsiniz. Gençlerin birçoğu arkadaş ortamlarında sigara, içki, uyuşturucu kullanan arkadaşlarına özenirken kendilerine ilk zamanlar ikram olarak sunulan maddeleri kullanmaya başlamaları ile de madde bağımlısı olmaya aday olurlar. Bazen de arkadaş olarak gördükleri kişilerin art niyetli yaklaşmalarından habersiz onların aldatıcı tuzaklarına kapılarak yaşamlarında bu maddelere yer vermek zorunda kalabilirler.
-Sosyal İçicilik:
Gençler doğum günü, mezuniyet töreni, parti gibi eğlencelerde sosyal içici adı altında kullanmaya başladıkları maddelerin bağımlılık yapma özelliğinden dolayı bunları zamanla hayatlarının bir parçası haline getirebilirler.
-Stres:
Ergenlik çağındaki gençler daha çok mantık yerine duyguları ile hareket ettikleri için hayatta karşılaştıkları olumsuz durumlardan ise yetişkinlerden daha fazla etkilenirler. Gençler bazen yakınlarının ölümü veya hastalanması gibi nedenlerden dolayı stres altına girerken bazen de aile içindeki geçimsizlik, derslerin kötü gitmesi, arkadaşları ile olan huzursuzlukları onların zararlı maddelerden medet ummasına sebep olabilir.
-Sürü Psikolojisi:
Sigara, alkol, içki gibi zararlı maddelerin sıklıkla tüketildiği ailede, arkadaş çevresinde bulunan gençlerin çoğu ortamdan ayrı kalmamak için kendiside kullanıcılar arasına katılır.
95
SANAL DÜNYA BAĞIMLILIĞI
Çocuğunuz evde internetin başındayken “en azından gözümün önünde” diye düşünmeyin. Çocuğunuz internetin başında saatlerce vakit harcıyorsa onu bekleyen tehlikelerden dolayı dikkatli olmanızı öneririz. Günümüzde her türlü bilgiye ulaşımda kolaylık sağlayan internet, gençlerin gelişim sürecini olumsuz yönde etkileyen faktörlerin başında yer alıyor. Çünkü gençler, -İnternette tanışacağı yanlış kişiler tarafından kandırılarak uyuşturucu, alkol ve fuhuşun pençesine düşürülebilir, -Pornografi sitelerinde izleyecekleri görüntüler nedeniyle gelişimleri olumsuz yönde etkilenebilir, -İnternette oynadıkları şiddet içerikli oyunlar nedeniyle şiddete yönelebilir, -Bilgisayar başında saatlerce hareketsiz kaldıkları için fiziksel rahatsızlıklar yaşayabilirler.
İNSAN TACİRLERİNİN TUZAĞI
Gençleri dışarıda bekleyen önemli tehlikelerden biri de fuhuş mafyalarının göz boyayıcı tuzaklarıdır. Ağına düşürdükleri gençleri geri dönülmez bir yola sokan mafya, masum gençlerin bedenlerinin üzerinden insanlık dışı bir şekilde geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Gençleri fuhuşun tuzağına iten nedenlerin başında; -Aile içinde yaşanan şiddetli geçimsizlik nedeniyle gençlerin kendilerine sıcak bir el uzatan kişilerin sahte sevgilerine aldanmaları, -Şöhrete kavuşanların sabun köpüğü yaşantılarına özendirilerek şarkıcı, film yıldızı olabileceklerini iddia eden yalancı insanlara inanmaları, -Yanlış arkadaş seçimleri sonucu yanlış ortamlarda bulunmaları, - Geçim sıkıntısı ve fakirliğin getirdiği çaresizlik yer alır.
TERÖR AĞI
Terör örgütlerinin eleman ihtiyaçlarını karşılamak için en fazla yöneldiği kesim gençlerdir. Çünkü terör örgütleri, gençlerin ağırlıklı olarak mantık yerine duyguları ile hareket etmelerinden yararlanıp kendi fikirlerini onlara empoze etmeye çalışır. Gençleri teröre yaklaştıran nedenlerin içinde; -Ergenliğin getirdiği gözü peklik, - Aile içerisinde düşünceleri önemsenmeyen gençlerin kendini ispatlama düşüncesi, -Kendilerine sunulan kahramanlık rolünün getirdiği kurtarıcı olma düşüncesi, -Geçim sıkıntısından dolayı terör örgütlerinin sunduğu aldatıcı maddi olanaklar, -Din ve Irk ayrımının yoğun yaşandığı yerlerde terör örgütlerinin insanların zaaflarından yararlanıp taraftar toplama politikaları yer alır.
ŞANS OYUNLARINDAN BEKLENEN ZENGİNLİK
Küçük yaşlarda şans oyunları oynayarak kumar hayatına adım atan gençler ilerleyen dönemlerde kumarın pençesine düşebilmektedir. Zararlı olduğu bilindiği halde gençleri kumara iten nedenler; -Kısa yoldan zengin olma düşüncesi, - Kumar oynayan arkadaşlara özenme, -Çevresine kendi varlığını ispat etme, -Aile içi geçimsizlik ve geçim sıkıntısı yer alır.
Gençleri saydığımız tuzaklara iten sebeplerin başında sevgisizlik gelmektedir. Çatışma ve huzursuzluğun yaşandığı ortamlarda yetişen, sevgi açlığı içinde olan gençler kendilerini türlü aldatmacalarla bekleyen tuzakları sığınacak bir liman olarak görmektedir. Yaşamınızı tehdit eden unsurları başınıza gelmeden fark edip yakınlarınızı uyarın. Benim başıma gelmez demeyin. Unutmayın ki bugün bu tuzaklardan dolayı hayatları kararan gençlerin hepsinin tertemiz gelecek planları vardı tıpkı sizin evlatlarınız gibi. Yakınlarınıza sevginizi bugün tüm sıcaklığı ile hissettirin ki yarın çok geç olmasın…
MURAT ÖZDENİZ ile hayat sahnesinde “TİYATRO” Her birimiz senaryosunu bilmediğimiz kendi hayatlarımızın tiyatro oyuncularıyız aslında. Sizler dünya hayatında görevlendirildiğiniz rolleri oynamaya çalışırken yaşamlarınızdan kesitlerin canlandırıldığı, sanatın bir dalı olan tiyatroya gereken ilgiyi gösteriyor musunuz? İnsan yaşamının çeşitli yönlerinin sahnede seyircinin önünde birebir canlandırıldığı tiyatro, izleyenlerin fiziksel duyularına hitap ederek onları derinden etkiler. Ünlü yazar ve vatan şairimiz Namık Kemal’ in tiyatroyu şu sözlerle tanımladığı gibi “Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır. Ama verdiği acının gücünde bir başka tat bulunur. Tiyatro evrene benzer. İnsanı doya doya güldürür. Ama yansıttığı tuhaflıklar, gülerken ağlamak için istekler doğurur.” Bizlerde yaptığı başarılı çalışmalarla Kayseri’ de tiyatronun güzel yerlere gelmesini sağlayan, sinema, dizi ve tiyatro sahnesinin başarılı oyuncularından Kayseri Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı Tiyatro Bölüm Başkanı Murat Özdeniz ile tiyatro üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
Tiyatrocu kimliğinizi ön plana çıkardığımızda sizi tiyatroya yönlendiren unsur ne oldu? Tiyatro merakım, radyo tiyatroları döneminde başladı. İlk defa radyo tiyatroları sayesinde o görünmeyen sihirli dünyayı hissettim. İlk canlı performans olarak ise Kayseri Şehir Tiyatrosu’ nda tahminen 1975-76 yıllarında ilkokul 2 ya da 3’ e giderken Turgut Özakman’ ın Töre isimli oyununu izleyerek başladım. Muhteşem bir oyundu. Ben o günü hiç unutamadım. İlerleyen yıllarda tiyatro kelimesinin biraz daha ne anlama geldiğini görmeye başladığım andan itibaren de tiyatro sevdasına tutuldum. Buna tiyatro aşkı mı, sevdası mı denilir? Bilmiyorum, bu kişiden kişiye değişecektir ama yaklaşık 23 yıldır devam edebildiğime göre herhalde merakın ötesinde bir hissiyat olsa gerek. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu’ nun kuruluş hikâyesi nedir? Türkiye ortalamasına göre nasıl bir konumda yer alıyor? 1985 yılında bir grup gönüllü tarafından kuruldu. İsimlerini unuttuğum hocalarım beni bağışlasın. Şu an üniversitede de öğretim görevlisi olan Şirvan Hocam, Yıldırım Görücü, ilerleyen yıllarda da Muammer Karakaş, Mahmut Erciyes 1985 yılında Kayseri Şehir Tiyatrosu’ nu başlattılar. 1989 yılına kadar şu anki Onay Sineması’ nın olduğu yerde devam etti. Ben de 1988 yılında katıldım. Arkasından rahmetli Yıldırım Görücü tarafından oluşturulan profesyonel bir topluluk, Kayseri Sanat Merkezi ismi ile tiyatro kurdu. Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mehmet Özhaseki’ nin, Genel Sekreteri Mustafa Yalçın’ ın, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Oktay Durukan’ ın, Konservatuar Müdürü Burhan
Surluev’ in ve Basın Danışmanı Sami Dayangaç’ ın desteği ve çabaları ile de Kayseri Tiyatrosu bugünkü iyi yerlere geldi. Yılda yaklaşık 70 tane etkinlik yapıyoruz. Çocuk oyunları, büyük oyunları, ramazan eğlenceleri, Kaniş-Karun gösterileri gibi etkinlikler düzenliyoruz. Bu düzenlediğimiz etkinlikler ile bir yıl içinde 100 binlerce insana ulaşıyoruz. 20 milyonluk nüfusa sahip İstanbul seyircisi ile Kayseri’ yi kıyaslarsak tabiî ki de uçurum vardır. Fakat 1 milyonluk şehirdeki seyirci ortalamasına bakarsanız İstanbul yüzdesine yakındır. Ortalama çok iyi, bu şekilde devam ederse çok daha iyi olacak. Biz bir büyük oyununu bir sezonda en az 10-15 kez sergiliyoruz. Ertesi sezonda yeni oyunla beraber devam ediyoruz. “Ölümsüz olan şey dünyada yaptıklarımızdır. Bunun dışında her şey ölümlüdür.” Tiyatro, sanatın bütün dallarını kendi bünyesinde taşıdığı için sanatın içerisinde tiyatroyu çok önemli bir yere koyuyorum. Tiyatronun içerisinde fotoğraf, müzik, dans, edebiyat, bale, psikoloji, antropoloji, felsefe vardır. Tiyatronun içerisinde olmayan hiçbir şey yoktur. Bu yüzdendir ki bütün sanatların anası olarak kabul edilir. Hal böyle olunca tiyatroya ihtiyaç var ama asıl sanata çok daha fazla ihtiyaç var. Yediğimiz içtiğimiz bizim bedenimizi besliyor ise sanat da ruhumuzu besler. “Her canlı ölümü tadacaktır” yazar mezarlıkların kapısında. Her nefis ölümü tadacaktır, fakat bazıları ölümsüzdür. Birazcık bakınırsak kimlerin ölümsüz olduğu görülür. İnsanlık için bir şeyler yapanlar ölümsüzdür. Sanat adına üretenler ölümsüzdür. Geçenlerde bir film izledim. Çok güzel bir replik vardı. Kötü kral, yarı tanrı çocuğa diyor ki: “Ben sana ölümsüzlüğü bahşediyorum. Niçin ölümlülerle bir olmayı seçiyorsun?”. Çocuk da şöyle söylüyor: “Ölümsüz olan dünyada yaptıklarımızdır. Bunun dışında her şey ölümlüdür.” Peki, insanlara tiyatro sevgisi nasıl aşılanabilir? Buna biraz daha geniş bir yelpazeyle bakmak istiyorum. Futbol maçlarındaki fanatizme, sokakta aracınızla giderken birbirine korna çalan insanların oturup kavga etmesine bakın. Öğretmeninin karşına gelip sigara tüttüren genç adama bakın. Evebeynlerinin sözlerini cehalet olarak kabul eden ergenlere bakın. Birbirini sevmeyen, çekemeyen, kıskançlık gösteren insanlara bakın. Kötülük yapmaya gayret edenlere bakın. Yani olumsuz olan ne varsa ona bakın, altında cehaleti göreceksiniz. Cehalet bir milletin başına bela olabilecek en büyük, en tehlikeli hastalıktır. Bu topyekün aslında bir milletin daha kültürel, daha sanatsal, daha düşünsel, daha entelektüel olma gayretinin içerisinde yatabilecek bir şeydir. Ben buna şu çerçeveden bakmak istiyorum. İnsanların tiyatral kültür ve zevklerinin artabilmesinin de birazcık bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani şöyle aşılanabilir: Öncelikle sevmeyi bilmek lazım. Sevmeyi bilmek de vatanı, milleti, sanatı, şiiri, edebiyatı sevmekten geçer.
hissedecektir. Ağızdan çıkan sözcükler hem direk olarak kendi ruhumuzu hem de karşımızdaki ruhların içine işler. Bugün siz Türkçe’ yi muhtar, dayı, emmi, hişt, hey baba, ok, vay derseniz, dilinizi kullanamazsanız, nezaketten uzak kalırsanız olacağı da budur. Bu şekilde sadece tiyatroyu değil yaşamdaki hiçbir şeyi bir yere götüremezsiniz. Bireyin tiyatroya ilgisinin artırılmasında aile nasıl bir etkiye sahip? Her şeyin ailede başladığına kesinlikle katılıyorum. Biz çocuklarımızı eleştiriyoruz. Fakat çocuklarımızı eleştirdiğimiz birçok şeyi zamanında kendimiz yapmışız ve de halen yapmaya devam ediyoruz. Önce evebeynlerin kendilerine bir çeki düzen vermeleri lazım ki çocuklarda birbirine daha saygılı, anlayışlı, bilgili, hoşgörülü, nezaketli, okuyan aileler içerisinde yetişebilsinler. Böyle olursa ortaya daha düzgün bir gençlik çıkacaktır. Bu noktada ailelerin çok büyük katkıları olabilecektir.
“Tiyatroda yetenek tek başına bir şey ifade etmez” Yetenek insanın tabiî ki doğasında olan bir şey. Ünlü 70’ li yaşlardaki bir koro şefine genç bir muhabir “ efendim, ne kadar yeteneklisiniz” diyor. Koro şefinin cevabı da şu oluyor: “Genç adam senin yetenek dediğin şey benim yıllardır günde 18 saat çalışarak elde ettiğim bir şeydir.” Ben de bir işte başarılı olmak için hayatta şu üç kurala yürekten inanıyorum. Birincisi eğitim, ikincisi bitmek bilmeyen arzu ve istek, üçüncüsü de disiplindir. Bir insan bunu kendi içinde sağlayabilirse başarılı olur. Mutlaka yetenek ister ama hiçbir yetenek tek başına bir şey ifade etmez. Önce eğitim almak gerekiyor. Tiyatral oyunculuk kabiliyeti ile espri yapmak çok farklı şeylerdir. Arkadaş grubunun içinde espri patlatırsın buna herkes gülebilir. Fakat bu durum ile seyircinin karşısına çıkıp bir başka hayatı canlandırabilmenin arasında çok büyük fark var. Allah vergisi yetenek; eğitim, arzu, istek ve disiplinle birleştirilirse iyi noktalara gelir. Yoksa tek başına bir şey ifade etmez.
Tiyatroyu nasıl iyi bir hale getirebiliriz? Öncelikle dili düzelteceksiniz. Dil güzel söylerse kalp de güzel
99
Merhaba sevgili hem okurları,
Günlük hayatınızda kolaylık sağlayacak yeni bilgiler, lezzetli tarifler ve farklı mekânlarla Hem 21’ de yine sizlerleyim. Beş Çayında Kuntakinte Keyfi
MUTFAKTAKİ YEMEK KOKULARINA SON Kızartma ya da balık yapınca mutfaktan uzun süre çıkmayan kokulara karşı uygulayacağınız pratik yöntemler rahat nefes almanızı ve koku derdi olmadan keyifle yemeklerinizi yapmanızı sağlayacak. -Mineral ve vitamin deposu balığı çok seviyor ancak kokusundan dolayı yapmaya çekiniyorsanız, kokunun mutfağa sinmemesi için balık kızartırken aynı anda ocakta sirkeli su kaynatın. Sirkeli su, havadaki kokuyu çekecek ve o ağır balık kokusu olmayacaktır. Tavaya sinmiş balık kokusunu gidermek için de yarım limon ile kızartma yaptığınız tavayı ovup, yıkamanız yararlı olacaktır. -Kızartmalar her yaştan insanın yemekten zevk aldı lezzetlerdir. Ancak, kızartma yapıldıktan sonraki kokular, iştahınızı kapatıyorsa bu kötü kokuları önlemek için de çareler bulunduğunu unutmayın. Kızartma yaparken kokunun tüm eve yayılmasını önlemek için kızartma yağının içine 1-2 dal maydanoz koymak fayda sağlayacaktır. Ayrıca, balık yaparken uyguladığınız sirkeli su karışımından da kızartma yaparken ocağın diğer gözünde kaynatırsanız kokuyu giderme de etkili olacaktır.
Canınız tatlı çekiyor ve bunu çikolata aroması ile bütünleştirmek istiyorsanız Kuntakinte tam aradığınız bir lezzet diye bilirim. Malzemeler 4 Yumurta 2 su bardağı şeker 1 çay bardağı sıvıyağ 125 gram margarin 1 su bardağı süt 1 paket vanilya 1 paket kabartma tozu 2-3 yemek kaşığı kakao 2 su bardağı un
Hazırlanışı Önce 125 gram margarini tavada ısıtarak eritin ve soğumaya bırakın. Yumurta ve şekeri bir kapta iyice çırpın. Daha sonra bu karışıma süt, sıvıyağ ve tereyağını ekleyip karıştırdıktan sonra kakao ve vanilyayı da ekleyin. Elde ettiğiniz karışımdan da daha sonra üzerinde kullanmak için bir su bardağı kenara ayırın. Kalan malzemenin içine 2 su bardağı unu ve 1 paket kabartma tozunu ilave edilerek bir kaşık yardımıyla karıştırın. Bu karışımı yağlanmış tepsiye dökerek önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 30 dakika pişirin. Fırından çıkınca ılıkken üzerine bardağa ayırdığınız malzemeden bir fırça ya da kaşık yardımı ile sürün. Kremasını sürerken kekin ılık olmasına özen gösterin. Çünkü sıcakken sürerseniz bütün kremayı içine çekecektir.
Kitaplarla Ruhunuzu Demlemeye Ne Dersiniz?
Başarılı yazar Sinan Yağmur, Aşkın Gözyaşları I-II-III’ den sonra bu kez Aşk’a Yolculuk Veysel Karani adlı kitabı ile okurları ile buluşuyor. Veysel Karani’ nin hikâyesinden yola çıkan yazar, ilahi aşkın kutsallığını bu kitabında da en güzel şekilde anlatıyor. Kitapta yer alan şu söz ise etkilenmeye yetiyor: Ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilâlin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir. 1. Roza Edebiyat Ödülü’ ne layık görülen Cengizhan Genç’ in Büyüklere Masallar adlı kitabı, içerisinde barındırdığı dört farklı hikâye ile okuyucunun beğenisini kazanıyor. Kitapta yer alan ilk hikâye olan “Kırık Beyaz” da zencilerin arasında onların tek beyaz üyesi olarak doğan bir kızın yaşama tutunma çabasını anlatılıyor. İkinci hikâye “Gezgin Diyarlar Sirki” nde bir yangında ailesini kaybetmiş bir sirk cambazının yaşadığı ikilemler ve yalnızlık duygusuyla savaşması yer alıyor. Üçüncü hikâye “Gümüş Ok” da Doğu Anadolu’daki töre ve sıkı sıkıya bağlı olunan töre kurallarının getirdiği baskıyı anlatılıyor. Dördüncü ve son hikâye “Mukadder” de ise köklü bir İstanbul beyefendisinin geçmişinde sıkışıp kalması yer alıyor.
Nar Kitabevi’ nde Japon Kültür ve Edebiyatı Günleri
Nar kitabevi’ nin kitaplarla bezeli nezih ortamında Japon Dili ve Edebiyatı Bölümü ve Nar Kitabevi’ nin organize ettiği 10-11 Mart tarihlerinde Japon Edebiyatı ve Kültürü Tanıtım Günleri kapsamında Kayseri halkına birçok sunum ve geleneksel gösteriler gerçekleştirildi. Kapıdan içeri girdiğiniz anda Japon kızlar geleneksel kıyafetleri ile gelenleri ağırlarken, kendinizi Japonya’ da gibi hissetmenizi sağlayacak etkinlikler de gayet başarılıydı. Etkinliğin ilk gününde Erciyes Üniversitesi Rektörü Fahrettin Keleştemur ve Japon Dili Edebiyatı A.B.D Başkanı Volkan Erdemir de oradaydı. Etkinliğe 4 Japon öğrenci ve ünlü Japon şair Kitamura Tsuneo da katıldı. 10 Mart Cumartesi günü origami (Japon kağıt katlama sanatı), şodo (yazı sanatı), ikebana (çiçek düzenleme sanatı), kendo (savaş sanatı), sado (çay seramonisi) gibi geleneksel birçok etkinlikle Japon Kültürü tanıtıldı. 11 Mart Pazar günü de Japon masal, öykü, romanları hakkında edebi bilgiler verildi. Tabi geleneksel etkinliklerden origami, kendo da Pazar günü tekrarlandı.
KEPEKSİZ, SAĞLIKLI SAÇLAR İÇİN
Aynaya her baktığınızda ya da elinizi saçınıza her attığınızda kepeklerle karşılaşıyor ve koyu renkli kıyafetleri giymekten çekiniyorsanız vereceğimiz püf noktaları ile artık kepek problemi yaşamayacaksınız. İşte kepeğe karşı etkili bu yöntemler; -Isırgan otunun doğadan gelen şifası kepek probleminizi ortadan kaldırmaya yetecek. 3 su bardağı kaynamış sıcak suyun içerisine 5 poşet ısırgan otu çayını koyarak, delmeyin. Isırgan otlu çay ılıdığında daha önce şampuan ile yıkadığınız saçınızın son durulamasını bu su ile yapın. -Elma sirkesi ile yapacağınız bakımda saç diplerinizdeki kepek sorununu kaldırmaya yetecek. 2 yemek kaşığı elma sirkesini 2 su bardağı suyun içine döküp, karıştırın. Bu karışım ile saç diplerinize masaj yaptıktan sonra havlu ile sarıp, yaklaşık yarım saat bekletin. Bu bekletmeden sonra saçlarınızı yıkayabilirsiniz. - Güzellik uzmanlarının da tavsiye ettiği vereceğim saç maskesi de kepeklerinizden kurtulmanıza yardımcı olacak. Bunun için; 1 tatlı kaşığı biberiye, 1 çay kaşığı okaliptus yağı, yarım kahve fincanı soya yağı, 1 kahve fincanı su ve 1 çorba kaşığı elma sirkesini cam bir kabın içerisinde karıştırıp, saç diplerinize uygulayın. Uygulamayı tamamladıktan sonra saçlarınızı tarayarak karışımdan saç uçlarınızın da faydalanmasını sağlayın. Son olarak da saçlarınızı bir naylon ile sarıp, yarım saat bekletin ve saçlarınızı sulandırılmış şampuan ile yıkayın. Haftada bir kez olmak üzere 4 haftalık süre zarfında uygulayacağınız bu maske ile kepeklerinizin saçlarınıza veda ettiğini göreceksiniz.
103
69.90 TL
99.90 TL
149.90 TL 74.90 TL
99.90 TL
59.90 TL
29.90 TL 44.90 TL
59.90 TL
59.90 TL
Journey Forum Kayseri’de
Fuerte İpeksaray’da
525 TL
475 TL
325 TL
329 TL 525 TL
Beymen Forum Kayseri’de
75 TL
70 TL
218 TL
265 TL 233 TL
www.erguneryilmaz.com Kasseria’da 107
HANGİ MASAL KAHRAMANI SİZİ YANSITIYOR? Yaşınız ne kadar ilerlese de içinizdeki çocuk, masallardaki kahramanların büyülü dünyasından her daim etkilenmenizi sağlar. Test sorularına vereceğiniz cevaplar ile masal kahramanlarından hangisine daha yakın olduğunuzun ipuçlarını bulacaksınız. 1 Nasıl bir hayatın sizinle olmasını isterdiniz? a)Sevdiklerim yanımda olsun, nerede yaşadığım önemli değil. b)Bir hayır kurumunda gönüllü çalışarak birçok insan için yararlı işler yapmayı isterdim. c)Evimin, arabamın olduğu lüks bir yaşam içinde bulunmayı isterdim. 2 Çocukluğunuzda oyun oynarken mızıkçılık yapan olursa nasıl bir tepki verirdiniz? a)Sineye çeker, oyun oynamaya devam ederdim b)Yaptığının yanlış olduğunu söyleyip, uyarırdım c)Bana mızıkçılık yapılmaz der, direk pataklardım 3 Yolda giderken mendil satan biri yanınıza yaklaşıp, ısrarla mendil satın almanızı söylese nasıl tepki verirdiniz? a)Marketten alacağıma, ondan mendil alır, kendimi mutlu hissederdim b)Mendili alır, ama vergisiz iş yapmaması için uyarırdım c)Yanımdan gitmesini, onunla hiç uğraşamayacağımı söylerdim 4 Issız bir adada üç arkadaşınızla berabersiniz. Hayatta kalmanız için sadece üçe bölünemeyecek büyüklükte bir dilim ekmeğiniz olsa ne yapardınız? a)Benim dışımda yemek isteyen en çok kimse onun yemesini isterdim. b)Aramızda hayatta kalmayı en çok kim hak ediyorsa onun yemesini söylerdim. c)Fazla naz yapmadan, ekmeği ilk fırsatta mideme indirirdim.
5 Boş zamanlarınızda en çok ne yapmayı tercih edersiniz? a)Doğaya çıkıp, kırlarda koşmayı b)Yakınlarımın dertlerini dinleyip çare bulmayı c)İnsanların özel hayatlarıyla ilgilenmeyi 6 Aşağıdaki eşyalardan hangisini olmayı isterdiniz? a)Dinleyenleri keyiflendiren bir müzik kutusu b)İnsanların istek ve şikâyetlerini içine attığı istek-şikâyet kutusu c)İyi-kötü tüm düşünceleri gerçekleştirebilen sihirli bir değnek 7 Hangi spor size daha yakın geliyor? a) Futbol ya da Voleybol b)Okçuluk c)Binicilik 8 Azrail kapınızı çalsa ve size yaşamanız için bir gününüz daha olduğunu söylese o günü nasıl değerlendirirdiniz? a)Sevdiğim tüm insanlara veda eder, seslerini son bir kez duyardım b)Bütün mal varlığımı hayırlı bir kuruma bağışlardım c)Geçmişte yaptığım tüm olumsuz davranışlar için pişmanlık duyardım 9 En çok hangi film türlerini izlemeyi seversiniz? a)Komedi b)Macera c)Gerilim 10 Çok sevdiğiniz bir yakınınız hayata veda etse, ne hissedersiniz? a)Çok üzülürüm ama böyle değerli bir insanı tanıdığım için kendimi şanslı hissederim b)Ona son görevimi yerine getirmek için onun adına insanlara hayırlı işler yaparım c)Hem üzülürüm hem de beni bu dünyada yalnız bıraktığı için ona çok kızarım
a şıkkı çoğunluktaysa: Heidi gibi enerjik, yardımsever bir masal kahramanısınız. Yufka yüreğiniz ile insanları kırmamaya özen gösteriyorsunuz. Sevecen, korumacı tavrınızın yanında hassas bir kişiliğe sahip oluşunuz çoğu zaman karşınızdaki kişiyi kırmak yerine kendinizi üzmenize yol açabiliyor. Ama bu durumdan şikâyetçi değilsiniz. Sizin için önemli olan insanları mutlu etmek ve hayat karşısında her daim gülebilmek. b şıkkı çoğunluktaysa: Robinhood gibi güçlü, insanlık için çabalayan bir masal kahramanısınız. Dünya malı dünyada kalır sözü sizin hayat felsefenizi oluşturduğundan, tüm birikiminizi insanları mutlu etmek için harcamaktan çekinmiyorsunuz. Komşunuz açken tok yatmak yerine, siz de aç kalmayı göze alabilecek bir karaktere sahipsiniz. Hayırsever kişiliğiniz insanlar tarafından oldukça beğeniliyor. c şıkkı çoğunluktaysa: Gargamel gibi kendini düşünen, cimri bir masal kahramanısınız. Bir gün uslu bir kişi olup ormanda şirinleri görmek yerine yaramaz olmayı tercih edip Gargamel’ i görmek size daha çekici gelir. İnsanlar sizin için ikinci planda yer alır. Benmerkezci tavrınız yüzünden dünyanın sadece kendi çevrenizde dönmesini istersiniz. O yüzden çevrenizde ne kadar kalabalık gruplar olsa da yalnızsınızdır. 111
İnsan Haksızlığına Örnek
“GUANTANAMO KAMPI” ABD’ yi hedef alan 11 Eylül terör saldırılarının ardından eski ABD Başkanı George Bush’ un emri ile kurulan Küba’ daki Guantanamo askeri üssünde on yıldır yer alan kamp, 21. Yüzyıl dünyasında insan haklarının sorgulanmasına yol açıyor. Tarihler 11 Eylül 2001’ i gösterdiğinde ABD’ nin New York’ taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine ve Washington D.C.’ de Pentagon’ a uçak ile yapılan saldırıların sonucunda binlerce kişinin ölmesine yol açanların El Kaide terör örgütü mensubu olduğu iddia edilmişti. Bu olaydan sonra ortaya atılan komplo teorilerine göre ise 11 Eylül saldırıları, Amerikan hükümeti ve gizli servisleri tarafından Orta Doğu ve Afganistan'a yönelik işgal faaliyetlerini meşrulaştırmak, ülke ve dünya kamuoyunun desteğini almak amacıyla düzenlenmişti. Bu teoriyi destekleyen gelişme ise 11 Eylül saldırılarını gerekçe gösteren başkan George W. Bush’ un önce Afganistan, ardından da Irak'ı işgal etmesi oldu. 11 Eylül saldırısı sonrasında “Terörizm ile Savaş” kampanyası başlatan Başkan Bush, 2002 yılında El-Kaide ve Taliban ile ilişkisi olduğu düşündüğü yüzlerce kişiyi Küba’ da Guantanamo Körfezi’ nde kurdurduğu Guantanamo Kampı’ nda tutmaya başladı. Bu hapishane, ilk zamanlar Kamp Delta, Kamp İguana ve Kamp Xray olmak üzere üç bölümden oluşmaktaydı. Daha sonra Kamp Xray kapatılınca iki bölüm kaldı.
Guantanamo İşkence Yuvası
2002 yılından itibaren Guantanamo Kampı’ nda bulunan suçluların burada hem süresiz olarak tutulması hem de türlü işkencelere maruz kalarak yaşam mücadelesi vermesi birçok insan hakları savunucusunun tepkisine yol açtı. Bu kamptaki suçluların ABD topraklarıyerine Guantanamo Körfezi’ ndeki bir kampta tutulması ise akıllara ABD toprakları içerisinde işkencenin suç sayılmasından dolayı yasalardan uzak böyle bir mekân seçildiğini getiriyor. Çünkü buradaki tutuklular, ne savaş suçlusu ne de adi suçlu olarak sayılmakta, ABD yasal sistemine başvuramadıkları gibi ABD yasal sisteminden herhangi bir gözden geçirme de talep edememektedirler. Böyle bir ortamda tutukluların maruz kaldığı iddia edilen işkenceler ise gerçekten tüyler ürpertici. Uzun süre gözleri bağlanan, kulakları tıkanan, ağız ve burunları maskelerle kapatılan, ellerine eldiven geçirilen tutuklular bu şekilde duyularından yoksun bırakılmaya çalışılıyor. Kutu hücrelerde 22 saat boyunca gün ışığı görmeden ve temiz hava almadan yaşayan tutukluların belirli bir süreden sonra akıl yetilerinde de sorunlar yaşamaya başladıkları belirtiliyor. Taciz, tecavüz, elektrik şoku, dayak, duyuları etkisiz hale getirme gibi ağır insanlık dışı hareketlere maruz kalan bu tutsaklar, yaşadıkları işkencelerin sonucunda birçoğu akıl sağlığını kaybederken cezasını tamamlayıp çıkanlar da yaşadığı travmanın etkisinden yıllarca psikolojik tedavi görerek sıyrılmaya çalışıyor.
Wikileaks Belgeleri’ nden Şok İddia
İsveç merkezli belge sızdırma sitesi Wikileaks’ ın bir dönem ortaya attığı iddialar tüm dünyayı sarsmıştı. Wikileaks’ ın Guantanamo Kampı ile ilgili olan iddiaları da hayrete düşürücü nitelikte. Bu kampta kalan 780 tutuklu ile ilgili gizli istihbarat değerlendirmelerini açıklayan Wikileaks’ ın ortaya attığı ifadeler şöyleydi: Tutuklulardan 220’ sinin tehlikeli terörist olduğu, 150 tanesinin bir süre kampta tutulduktan sonra masumluğu anlaşılmış Afganistanlı ve Pakistanlı olduğu, geriye kalan 380 kişinin de “düşük düzeyli savaşçı” olarak nitelendirildiği ile ilgiliydi.
Başkan Seçildikten Sonra Obama Sözünü Unuttu
On yıldır faaliyete devam eden kampın kapatılması konusu Obama’ nın başkanlık seçimi sırasında tekrar gündeme gelmişti. Obama, iktidara gelmeden önce bu işkence kampını kapatacağının sözünü vermişti. Ancak, başkan olmasının üzerinden üç yıl geçmesine rağmen üstte halen 171 kişi tutulmaya devam ediliyor. Ayrıca, Guantanamo cezaevinde insanların rastgele ve süresi belirsiz şekilde tutukluluklarının sürdürülmesi ve bu uygulamanın devam etmesi uluslararası hukukun da ihlali olarak görülüyor.
Sivil Toplum Kuruluşları ve BM’ den Guantanamo’ ya Tepki
Her türlü insan hakkını savunma ve teşvik etmeyi amaç edinmiş uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan Uluslararası Af Örgütü, Guantanamo Üssü’ ndeki hapishanenin insanlık suçu olduğuna, insan hakları üzerinde “zehirli bir miras” oluşturduğuna dikkat çekiyor. Örgüt, burada kalan tutukluların maruz kaldığı işkence ve yasadışı muameleler insan haklarının her fırsatta savunuculuğunu yapanların aslında bu hapishane ile insan hakları kavramına tecavüz niteliği taşıdıklarını belirtiyor. 10 yıllık süre içerisinde 779 tutukludan sadece bir tanesi Federal Mahkeme’ de yargılanmak için ABD’ ye sevk edilirken, diğer tutuklular askeri heyetler tarafından adil olmayan bir şekilde yargılandığına dair iddialar yer almakta. 1945'te dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüt olan Birleşmiş Milletler’ in Mülteciler Yüksek Komiseri Navi Pillay’ de yakın bir zamanda Amerikan yönetimini, Guantanamo körfezindeki cezaevinin kapatılmasını sağlayacak kararları almaya çağırdı. Obama'nın göreve geldikten sonra Guantanamo Cezaevini 12 ay içerisinde kapatacağını söylediğini hatırlatan Pillay, insanların gelişi güzel ve belirsiz sürelerle Guantanamo'da kalmasının uluslararası hukukun ihlali olduğunu sözlerine ekledi.
Guantanamo’ dan Geride Kalanlar
Bu askeri cezaevinde tutuklu kalıp da serbest bırakılan 600 terör zanlısından 162 tanesinin kongre için hazırlanan raporda tekrar terör eylemlerine karıştığının kanıtlandığı belirtiliyor. Cezaevinde halen tutuklu bulunan kişilerin de serbest bırakılmaları halinde terör eylemlerine karışabilecekleri ihtimalinin olduğu raporda geçiyor. Guantanamo’ da kalan tutukluların bu şekilde süresiz hapis tutulması ve türlü işkencelerden geçmesi 21. yüzyıl’ da insan haklarının ne kadar dikkate aldığı sorularını akıllara getiriyor.
115
Bir Şehir Efsanesi “YEDİKULE ZİNDANLARI” Dünyanın sayılı güzelliklerinden İstanbul’ un tarihi dokularından biri olan Yedikule Zindanları hakkındaki efsaneler insanların ilgisini bu tarihi mekâna çekmeye yetiyor. Ülkemizin en eski açık hava müzelerinden biri olan Yedikule Zindanları’ nın kule haline gelmeden önce ilk önce kapı olarak temeli atılır. Bizans İmparatoru I. Theodosius barbar Klemens Maximi'yi yendikten sonra o dönemlerde kazanılmış bir zaferi kutlamak amacıyla yapılan Zafer Takı olarak Altın Kapı’ yı 390 yılında yaptırır. Altın yaldızlarla süslü kapı, şehrin giriş kapısı olarak hizmet
vermeye başlar. Şehrin en büyük caddesine açılan bu kapı, imparatorların geçişi için kullanılır. Daha sonra II. Theodosius tarafından kapının sağ ve sol tarafına birer kule yaptırılır. IV. Kantakuzenos da bu yapıya iki kule daha ekletir. Bu kuleler, zamanında yerli ve yabancı esirlerin hapsedildiği bir zindan olarak kullanılmasının aksine ilk olarak Bizans’ a misafir gelen kralları
ve yabancı saray mensuplarını ihtişamlı bir şekilde karşılamak amacıyla kullanılır. Orta Çağ’ ın kapanıp Yeni Çağ’ ın başlamasına vesile olan İstanbul’ un Fethi ile şehri Osmanlı topraklarına katmayı başaran Fatih Sultan Mehmet’ de bu dört kuleye üç kule daha ekleyerek, toplam da yedi kuleli bir yapı oluşmasını sağlar. Bayrak, Top, Zindan, Hazine, III. Ahmet, Cephane-
lik ve Genç Osman Kulesi olarak adlandırılan toplam yedi kuleden oluşan yapıdaki her bir kulenin ayrı bir hikâyesi ve görevi vardır. Bunlardan Genç Osman Kulesi’ nin bu ismi almasının nedeni ise Osmanlı tarihinin en genç padişahlarından Genç Osman’ ın bu kulede boğularak, acı bir şekilde öldürülmesidir. Genç Osman, gerçekleştirmek istediği reformlar nedeni ile Yeniçeriler ve Kapıkulu Askerleri’ nin tepkisini çeker. Bir gün apar topar sarayı basan yeniçeriler tarafından tahttan indirilip adının verildiği kuleye getirilir. Bu kulede genç padişah, hunharca boğularak öldürülür. Genç Osman Kulesi’ nin içinde bulunan kuyunun Marmara Denizi’ ne açılan iki dehlizi vardır. Buraya hapsedilen mahkûmların başları koparılarak bu kuyuya atılır ve kıyıya vuran dalgalar da bu dehlizlerin içine düşen kafaları alıp denize sürükler. Düşündükçe bu durumdan ürpermemek elde değil. Hazine Kulesi ismi verilen kule de bir dönem Osmanlı’ nın hazinesi ve değerli evrakları muhafaza edilir. Yedikule hisarlarının kara tarafındaki tek giriş kapısının üzerinde bulunan dörtgen kule ise Bayrak Kulesi olarak geçmektedir. Zindan ya da Kitabeler Kulesi olarak bilinen kulenin zindan girişine hapishane olarak kullanıldığı zamanlarda
burada yatan yerli ve yabancı mahkûmlar tarafından kitabeler kazılır. III. Ahmet Kulesi ismini alan dört köşeli nöbet kulesi, 18. Yüzyıla gelindiğinde yaşanan depremler nedeni ile yıkılır. Sultan III. Ahmet tarafından sekiz köşeli olarak yeniden inşa edilmeye başlandığı için de bu ismi alır. Yedikule Zindanları, İstanbul’ a gittiğinizde görmenizi tavsiye edebileceğimiz etkileyici bir yer. Tarihi dokuya sahip bu kuleler günümüzde açık hava konserlerine ev sahipliği yapıyor. Yedikule Zindanları ile ilgili rivayet edilen Pagan efsanesi ise bu kuleleri efsunlu hale getiriyor. Yedikule’ nin zindan olarak kullanıldığı dönemde burada kalan mahkûmlar arasında doğa kökenli çok tanrılı dine inanan kişilere verilen isim olan bir pagan yaşamaktadır. Fakat bu kişinin pagan olduğundan kimsenin haberi yoktur. Zindan çalışanları, bu durumdan habersiz onu Avrupa devletlerinde üst düzey devlet görevlisi, misyoner hatta casus sanmaktadır. Bu düşüncelerden dolayı zavallı Pagan’ a yapılmayan işkence kalmaz. Eski, yeni tüm işkence metodları üzerinde uygulanır.
117
Hiçbir günahı olmadığı halde türlü işkencelere maruz kalan Pagan, kendini acı ile terbiye ettiğinden tüm işkencelere katlanacak cesarettedir. Çektiği acılar karşısında çığlık atmak yerine susmayı tercih eder. Pagan, yapılanlar karşısında tepkisiz kaldıkça her seferinde yapılan işkencelerin boyutu bir kat daha artar. Tüm bunların üzerine Pagan’ ın artık yapılanlara dayanacak ne bir gücü ne de direnci kalmıştır. Pagan, haksız yere uğradığı bu zulüm karşısında son nefesini verirken antik Latince’ ye benzer birkaç tane söz söyler. Son sözünü söyledikten sonra da hayata gözlerini kapar. Pagan’ ın cesedi ise şaşırtıcı hızda eriyerek yok olur. Bu yaşanan etkileyici olay, daha sonra insanlar arasında yayılarak, zavallı Pagan’ ın ölürken lanet okuduğu hükmüne varırlar. Efsaneye göre Pagan lanetinde; Mesih’ in dünyaya geldiği güne kadar bu zindanlarda işkence gören insanların ruhlarının, zindanların içine ve duvarlarına hapsolmasını, Mesih’ in geldiği gün ise ruhların hesap sormak için serbest kalmasını dilemiştir. Mesih’ in dünyaya ayak bastığı gün, Yedi Kule Zindanları’ nda işkence görüp ölen tüm insanların ruhları serbest kalacak ve hesap soracaktır. Yedi Kule Zindanları’ nda bu nedenle bazı zamanlar çığlık seslerinin ve Latince’ ye benzer sözlerin duyulduğu rivayet ediliyor.
Günlük yaşamın yarattığı stresi, sağlığınızı bozan hastalıkları ve sizi olumsuz etkileyen birçok faktörü dert edip hayatınızı zindana çevirmeyin. Aradığınız huzuru uzaklarda değil meditasyon yaparak kendi içinizde bulabilirsiniz. Zihninizi kontrol edebilmenizi sağlayan meditasyona günde en az yarım saatinizi ayırarak olumsuz düşünce ve duygulardan arınabilirsiniz. Günlük yaşamda yaygın olarak kullanılan bir yöntem olan meditasyon, artık Budizm ve Hinduizm kültürlerine ait olmaktan çıkmış hemen her toplumda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Meditasyonun Tarihi Geçmişine Yolculuk
İndus vadisinde arkeologların bulduğu yogi resimleri, meditasyonun ilk olarak Hint medeniyetinde ortaya çıktığını gösterir nitelikte. Meditasyon deyince akla gelen ilk isim olan M.Ö. 500’ lü yıllarda yaşayan Hintli bilge Siddharta Gautama, kendisine ve kendi öğretileri yolunda ilerleyen kişiler için “uyanmış, bilinçlenmiş” anlamına gelen “Buda” kelimesini kullanır. Meditasyonun en bilinen öğreticisi olan Buda, edinmiş olduğu bilgi ve tecrübeleri öğrencilerine aktarır, onlarda bu bilgileri gelecek kuşaklara miras yoluyla bırakarak günümüze kadar gelmesini sağlar. Böylece Buda’ nın öğretileri Asya kıtasının büyük bir bölümüne yayılarak zamanla batıyı da etkisi altına alır. Her bölge kendine göre yeni bir yorum kattığından birçok meditasyon tekniği bulunmakta.
Meditasyon Sadece Budizm’ e özgü bir teknik olarak kullanılmayıp birçok dinde de bu tekniğe yer verilmektedir. İslam dininde de Sufiler kendi meditasyon tekniklerini geliştirirler. Bu yöntem ile sufiler, kendileri ile asıl benlikleri arasındaki ilişkiyi kurmayı başardılar. Sufiler, genelde “la ilahe illallah” zikrini söyleyip daire şeklinde halkalar oluşturarak ya da oturarak bu zikir çalışmalarını gerçekleştirdiler. Meditasyon, 1960’ lı ve 1970’ li yıllara gelindiğinde Batı’ da yaygın olarak uygulanmaya başlanan bir yöntem oldu. Batı da meditasyon daha çok günlük yaşamın stresinden kurtulma, rahatlama, koruyucu sağlık yöntemi olarak kullanılıyor. Günümüzde internetten ya da kitaplardan da öğrenilebilen meditasyonu birçok kişi, ücretli ya da ücretsiz eğitim vererek insanların zihnindeki negatif duyguları arındırmasına yardımcı oluyor.
Meditasyonun Yaşamınıza Katkıları
Ruhunuzu tüm olumsuz düşünce ve duygulardan arındırmanıza yardımcı olan meditasyon ile bedeninizin enerji merkezleri olan çakraların temizlenmesi sağlanır. Temizlenen çakralar vücuda bağlı olduğu organa yeterli enerjiyi gönderdiğinden rahatsızlık duyulan organlardaki sağlık sorunları çözülür. Çakralarınız düzenli çalıştığı zaman kendinizi dünyadan soyutlamaz, yaşama daha sıkı sarılırsınız. Kendi içsel enerjinizi meditasyon ile kullanmayı öğrendiğinizde yaşamdaki zorluklara takılmazsınız. Kin, öfke, açgözlülük, hırs gibi yaşamınızı karartan faktörleri hayatınızdan çıkartır, insanlara faydalı bir şeyler yapmak için çalışırsınız. İnsanlarla olan ilişkilerinizde yıkıcı olmak
yerine yapıcı olursunuz. Düşüncelerinizi kontrol edebilir, ruhunuzu ve bedeninizi rahatlatırsınız. Kaslardaki gerginlik ve oksijen ihtiyacınız azalır. Acı, endişe ve korku gibi duygulardan arınırsınız. Meditasyon sağlık açısından da faydalı olan bir yöntem olduğundan sigara gibi sağlığınızı bozan maddelerden de kurtulabilirsiniz. İş hayatının verdiği stresi, günlük yaşamdaki sıkıntıları da meditasyon ile huzura dönüştürebilirsiniz.
Zihninizi Arındırmaya Yönelik Basit Bir Uygulama
Zihninizdeki negatif düşünceleri temizleyip daha berrak bir zihin oluşturmanıza yardımcı olan meditasyonun birçok yöntemi bulunmaktadır. Meditasyonu güne zinde başlamak için sabah erken saatlerde ya da işin stresini, günün yorgunluğunu atmanız içinde akşamları en az yarım saati kendinize ayırarak yapabilirsiniz.
Rahatlamanıza yardımcı olacak
basit meditasyon tekniğini sizlerde evinizde uygulayabilirsiniz. Öncelikle sizi rahatsız edecek dış etkenleri ortadan kaldırın. Meditasyon yapacağınız zaman yakınlarınızı uyarın, telefonlarınızı kapatın. Rahat kıyafetler giyinin. Bağdaş kurup yerde dik bir şekilde oturun. Ellerinizi dizinizin üzerine kendinizi rahat bırakacak şekilde yerleştirin. Burnunuzdan aldığınız nefesi bir saniye tutup ağzınızdan ağır ağır verin. Nefes aldığınızda içinize pozitif düşünceleri, sevgiyi yerleştirin, nefesinizi verirken de negatif tüm düşünceleri, iş stresini, sıkıntılarınızı zihninizden atın. Her nefeste kendi içsel yolculuğunuzu derinleştirin. Kendinizle ilgili olumlu cümleler kurun. “Sevgi” kelimesi üzerinde enerjinizi odaklayın. Zamanla bu düşünce duyguya dönüşecek ve hayata daha sevgi dolu baktığınızı göreceksiniz.
MATBAALOJiSTiK sponsorluk BASKI
samimiyet
organizasyon
serigrafi
planlama
KARiZMATiK dergiçaba
OTO TÜRKiYEofset idealist HAREKETazim iSTiKRAR logo WEBCREATIVE IDEAS GÜÇ KARARLILIK UÇMAKiSTANBULekip ruhu MULTİMEDYA DOMAIN+HOSTiNG HAYAL GÜCÜ ses-ışık-sahne DEĞİŞİM HAYAL GÜCÜ genç gazete FOTOĞRAF
BASIN PRODüKSiYON coşkuDiZAYNYAZILIM DiNAMiK PR SATINALMA MEDYA gazete YAZILIM GRAFİK WEB SATINALMA sanatçı&menejerlikanimasyon MERAK DAiMA
TV YARATICILIK
özgüven DÜŞÜNCE
INDOOR
KARARLILIK iLLUSTRASYON fark mutluluk iNANÇKURUMSAL KiMLiK YEREL OUTDOOR marka TASARIMhaz LOGO POZiTiF reklam
OFSET BASKI
sevgi
HEM DERGi AŞK
ULUSAL
kampanya MULTİMEDYA yenilikçilikradyodijital logo hız ÖZGÜRLÜK interaktif internet BASIN
Kuştepe Mah. Tomurcuk Sok. İzmen Sitesi A2 Blok Kat: 11 / 49 Mecidiyeköy Şişli / İSTANBUL T : 0 212 272 41 19 F : 0 212 272 41 28
Fevzi Çakmak Mah. Bozantı Cad. Atılım Apt. No: 96/D Kocasinan KAYSERİ T : 0 352 221 0 555 F : 0 352 232 19 29
www.atmmedya.com
MEVSİM ÇİÇEK AÇTI
TİTANİK 3D
DOĞAÜSTÜ
Yapım: Türkiye Tür: Dram Yönetmen: Ali Levent Üngör Senaryo: Ali Levent Üngör Oyuncular: Yavuz Bingöl, Turgay Tanülkü, Mehmet Özgür, Kerem Alışık, Mehtap Bayri Gösterim Tarihi: 6 Nisan 2012
Yapım: ABD Tür: 3 Boyutlu, Dram, Fantastik, Müzikal, Romantik, Gençlik Yönetmen: James Cameron Senaryo: James Cameron Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Kate Winslet, Billy Zane, Kathy Bates, Bernard Hill Gösterim Tarihi: 6 Nisan 2012
Yapım: İngiltere Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Dram, Fantastik, Gerilim, Macera Yönetmen: Josh Trank Senaryo: Max Landis, Josh Trank Oyuncular: Ashley Hinshaw, Armand Aucamp, Nicole Bailey, Grant Powell Gösterim Tarihi: 13 Nisan 2012
Efsane gemi 100. yılını vizyonda kutlayacak...1997 yılında, henüz 3 boyutlu filmlerin hayal olarak görüldüğü bir zamanda çekilen Titanik görünüşe göre 3 boyutlu olarak geri dönüyor. James Cameron, Titanik' in 3 boyuta dönüştürüleceğini ve 2012'de tekrar vizyona gireceğini söyledi. FOX'tan gelen bilgiye göre, Titanik' in ilk seferinin 100. yılı Nisan 2012'de Titanik'i bu kez de 3 boyutlu olarak izleyeceğiz.
Birbirleriyle çok iyi arkadaş olan üç liseli genç tesadüf sonucu gördükleri bir çukura inerler ve olanlar olur. Artık düşünce gücü ile istediklerini yapabilecek bir hale gelen gençler, önceleri bunu şaka ve eğlence için kullansalar da bir zaman sonra kontrolden çıkarlar ve insanların kaderleri ile oynamaya başlarlar. Artık içlerindeki kötü ruh ortaya çıkmıştır ve ortalığı birbirine katmaya başlamışlardır.
Filmin Özeti
Nazmi, karısı Çiçek ve kızları Mevsim Almanya’ da yaşamaktadır. Nazmi, karısını sürekli dövmektedir. Devlet, Çiçek ve Mevsim’ i himayesi altına alır. Çiçek burada yakın arkadaş olduğu Esra ile aynı eve taşınır. Bir gün Asaf’ ın taksisine binmeleriyle hayatları farklı bir boyut kazanacaktır.
Filmin Özeti
Filmin Özeti
KORSANLAR
ÖLÜMÜN SESİ
ÖBÜR DÜNYADAN
Yapım: ABD Tür: Animasyon, Aile Yönetmen: Peter Lord Oyuncular: Salma Hayek, Hugh Grant, David Tennant, Brendan Gleeson Gösterim Tarihi: 20 Nisan 2012
Yapım: Norveç Tür: Gerilim Yönetmen: Pål Sletaune Senaryo: Pål Sletaune Oyuncular: Noomi Rapace, Kristoffer Joner, Maria Bock, Stig R. Amdam Gösterim Tarihi: 27 Nisan 2012
Yapım: ABD Tür: Korku Yönetmen: Nick Murphy, Oyuncular: Rebecca Hall, Dominic West, Anastasia Hille, Nicolas Amer, daniel ray , Imelda Staunton, Knighten Richman, John Shrapnel, Ian Hanmore, Senaryo: Stephen Volk, Nick Murphy, Yapımcı: Jenny Borgars, Gösterim Tarihi: 6 Nisan 2012
Filmin Özeti
Kaptan Korsan, "Yılın Korsanı" ödülünü almak için rakipleri Kara Bellamy ve Pala Bıyık Liz 'i alt etmek zorundadır. Onları Kanlı Adalar'dan Viktorya İngilteresi’ ne uzanan zorlu bir yolculuk beklemektedir. Bu yolculuk boyunca Kaptan Korsan yanına şaşkın bir bilim adamını da alıp kötü güçlere sahip bir kraliçeye karşı da mücadele veriyor. Ama bir korsanın en büyük tutkusunun macera olduğunu asla unutmadan!
Filmin Özeti
Ürpertici ve tedirgin edici bir psikolojik gerilim. İskandinav tarzı. Yani biraz mesafeli ama yoğun, sade ama derin ve çok gerçek. Anna, kocasının şiddetinden kaçmak için 8 yaşındaki oğluyla birlikte gizli bir yerde, geniş bir eve taşınıyor. Oğlu uyurken sesini duyabilmek için bir bebek monitörü alıyor. Ancak, bir süre sonra monitör başka bir problemli çocuğun sesini de almaya başlıyor. Yoksa problemli olan kendisi mi? Kendini güvende hissetmediği için hayal mi görüyor?
Filmin Özeti
İngiltere, 1921. I. Dünya Savaşı'nın yaşattığı acılar ve kayıplarla oldukça çok yara almış bir ülke. Travmatik acıların ortasında herkes doğaüstü güçlere inanma eğilimindeyken, Florence Cathcart adında sahtekarlıkları, asparagasları çözme ve 'hayaletleri yakalama' konusunda uzman bir kadın, bir şikayet üzerine taşrada yatılı bir okula gelir.
astroloji
astrolo
astroloji astr astroloji KOÇ
Sevgili koç burcu sakinleri, Nisan ayı ağırlıklı olarak duygusal yönden hassas olacağınız bir dönem olacak. Mars’ ın geri hareketi ile kendinizi baskı altında hissedebilirsiniz. Çevrenizdekiler tarafından zaman zaman anlaşılmadığınızı düşünebilir, ani duygusal patlamalar yaşayabilirsiniz. Ayın ikinci yarısında ise canlı, hareketli bir dönem sizi bekliyor olacak. Jüpiter’ in desteği ile maddi açıdan sıkıntısız bir ay geçireceksiniz. İlişkisi olmayan koçlar, bu ay yeni bir aşka yelken açabilir. Bu aşk dostluk çerçevesindeki arkadaşlığın aşka dönüşmesi ile kapınızı çalabilir. Sağlık açısından ise yorgunluktan kaynaklı baş ağrıları ve boyun kaslarınızda sorunlar yaşabilirsiniz.
BOĞA
Sevgili boğa burcu sakinleri, bu ay bulunduğunuz ortamlarda çevrenize pozitif enerji ışınları yayacak, üzerinizdeki enerji yoğunluğu sayesinde de dikkatleri üzerinize çekeceksiniz. Geçmiş aylardaki planlarınızı bu ay yaşadığınız enerji yoğunluğu nedeni ile eyleme geçirebilirsiniz. Parasal yönden de Venüs’ ün olumlu etkisi altında olacaksınız. İş yaşamında ise ikilemler arasında kalabilirsiniz. Bulunduğunuz ortamlarda karşı cinsin ilgisini üzerinize çekeceğiniz bu ay, kısa süreli aşk ilişkilerinden uzak durmaya özen gösterin. İş hayatınızın yoğun temposunda koştururken ayak sağlığınıza gerekli özeni göstermeyi unutmayın.
İKİZLER
Sevgili ikizler burcu sakinleri, Nisan ayı ile birlikte kimi zaman hayallerinizin peşinden gidecek gücü kendinizde bulurken kimi zaman da bu konuda yakın çevrenizdeki kişilerin tepkileri nedeni ile hayallerinizi arka plana almak zorunda kalabilirsiniz. Kendinizi dar kalıpların dışına çıkarma isteğiniz bu ay artabilir. Venüs’ ün etkisi ile çekiciliğinizin üzerinizde olacağı bu ay, iş arkadaşlıkları aşka dönüşebilir. Nisan ayı, sizlere yeni fırsatları da beraberinde getirecek. Bu ay küçük mide rahatsızlıkları yaşayabilirsiniz. Bu yüzden beslenmenize dikkat etmenizde fayda var. Ağız ve diş sağlığınız için de gereken hassasiyeti göstermeyi ertelemeyin.
YENGEÇ
Sevgili yengeç burcu sakinleri, hedeflerinizi elde etmek için harekete geçeceğiniz bu ay, gerekli sabrı ve çalışmayı gösterdiğiniz takdirde isteklerinize ulaşmanız mümkün gözüküyor. İş yaşamınızda şans sizinle birlikte olurken karşınıza çıkan fırsatları da değerlendirmek sizin elinizde olacak. Aşk hayatınızda kalbinizin sesini dinlediğinizde sağlam bir ilişkinin temelini atabilirsiniz. Ancak yaşadığınız aşkta duygular yerine mantığınız ile hareket etmezseniz takıntılı bir âşık olabilirsiniz. Değişen hava koşulları nedeni ile sağlık problemleri yaşayabilirsiniz. Bu yüzden enerji veren besinleri tüketmeye özen göstermeyi ihmal etmeyin.
ASLAN
Sevgili aslan burcu sakinleri, Nisan ayı sizin için enerjinizi yükseltecek, kendinizi zinde hissedeceğiniz bir ay olacak. Pozitif duygu yoğunluğunun hâkim olacağı bu ay, arkadaş ilişkileriniz güçlenirken çevrenizdeki insanların sıcaklığını yakından hissedebilirsiniz. İş yaşamınızda yenilikler sizinle olurken terfi edebilir, kariyer basamaklarına başarılı adımlar atabilirsiniz. İlişkisi olan aslanlar, bu ay ilişkiniz zorlu bir sınavdan geçebilir. Beraberliği olmayan aslanlar ise yeni bir aşka yelken açabilirler. Diz ağrıları bu ay gündeminizi meşgul etse de düzenli spor yaptığınız takdirde fiziksel bir sağlık sorunu yaşamayacağınızı söyleyebiliriz.
BAŞAK
Sevgili başak burcu sakinleri, yaratıcı yönünüzün artacağı bu ay, iş ortamında başarılı çalışmalara imza atabilirsiniz. Sosyal statünüzde yükselme yaşayabilir, çevrenizdeki insanların yoğun ilgisini görebilirsiniz. Ayın ikinci yarısı maddi açıdan birtakım sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Yapacağınız ödemelerde gecikmeler olabilir. Eğitim ve hukuk alanında da bu ay, yeni başlangıçlar yapmamaya dikkat edin. Karşı cins üzerinde etkileyici bir enerjiye sahip olacağınız Nisan ayı, sürpriz aşklara ve beraberliklere davetiye çıkarabilir. Dengeli beslenmeye özen göstermediğiniz takdirde sindirim sisteminizde sorunlar yaşayabilirsiniz.
astrol
oji
roloji astroloji OĞLAK
TERAZİ
Sevgili terazi burcu sakinleri, sosyal ilişkilerinizde canlılık yaşayacağınız bu ay, kendinizi enerjik hissedeceksiniz. İş ortamı ve aile hayatınızda güven duygusu ön planda olacak. Yurtdışı ya da yurtiçi seyahat gündeminizde olurken, kısa süreli bir yolculuk yapmak size iyi gelecek. Sosyal ortamlarda tanışacağınız kişiler ile kültürel anlamda paylaşım yaşayacaksınız. Bekâr teraziler, yeni tanışacağınız kişilerden etkilenebilir, sürpriz bir aşka yelken açabilirsiniz. İlişkisi olan teraziler ise monotonlaşan ilişkilerini canlı tutmanın yollarını arama telaşı içine girebilirler. Tansiyon sorunu olan teraziler, beslenmenize gerekli özeni göstermeyi ihmal etmeyin.
AKREP
Sevgili akrep burcu sakinleri, sosyal ilişkilerinizde yaşayacağınız pozitif hava, kendinizi mutlu hissedeceğiniz bir ay geçirmenizi sağlayacak. Yurt dışında veya şehir dışında yaşayan yakınlarınızın yanına giderek bu ay hoş sürprizler yapabilir, bu sayede keyifli vakit geçirebilirsiniz. Alacağınız iş teklifleri sizi bu ay hem şaşırtacak hem de sevindirecek. Kariyer alanında kendinizi geliştirecek çalışmalarla da bu ay meşgul olabilirsiniz. Beraberliği olan akrepler, ilişkilerindeki pürüzleri giderme yönünde harekete geçerken yalnız akreplerde yeni bir beraberliğe adım atabilirler. Bu ay küçük kazalara karşı dikkatli hareket edin. Sağlık açısından kansızlık sorunları yaşayabilirsiniz. Bu yüzden kendinize gerekli vitamin takviyesi yapmaya önem vermelisiniz.
YAY
Sevgili yay burcu sakinleri, bu ay atacağınız adımlara dikkat etmenizde fayda var. Satürn’ ün geri hareketi ile maddi konular gündeminizde yar alacak. Ayın ikinci yarısı parasal açıdan daha rahat bir dönem sizi bekliyor olacak. Bu ay atacağınız adımlarda, yapacağınız antlaşmalarda dikkatli olmanızda fayda var. Eros’ un aşk oklarından bu ay sizler nasibinizi alacak gibi görünüyorsunuz. Bu yüzden yeni gireceğiniz ortamlarda tanışacağınız kişiler hiç ummadığınız anda aşkı gündeminize getirebilir. Çalışan yaylar, iş hayatında sürpriz gelişmelerle karşılaşabilirler. İştahınızın açılacağı bu dönem kilo problemleri yaşayabilirsiniz.
Sevgili oğlak burcu sakinleri, Nisan ayında seyahat ve eğitim ile ilgili konular gündeminizde olacak. Bu ay kendinizi mutlu hissetmenizi sağlayacak işlerle uğraşıp, keyfinizin kaçmasına izin vermeyeceksiniz. İş hayatınızda da iş arkadaşlarınızla ortaklaşa yürüteceğiniz çalışmalarda başarılı sonuçlar elde edeceksiniz. Bu ay kredi, vergi gibi parasal konular beyninizi meşgul edebilir. Aşk hayatında ise ilişkisi olan oğlaklar, küçük tartışmalar yaşayabilirken, beraberliği olmayanlar da küçük aşk kırıntılarını yüreklerinde hissedebilirler. Bu ay, daha önce geçirmiş olduğunuz sağlık sorunları gündeminizi tekrar meşgul edebilir. Kendinize dinlenmek için vakit ayırmayı unutmayın.
KOVA
Sevgili kova burcu sakinleri, katılacağınız sosyal ortamlarda dikkatleri üzerinize çekeceğiniz Nisan ayı, fırsatları önünüze sunacak. Maddi açıdan ise yapacağınız harcamalar yüzünden zor günler geçirebilirsiniz. Bu ay, evinizde yapmayı planladığınız tadilat ve düzenleme işleri için kolları sıvayabilirsiniz. Ailenize ve yakın çevrenizdeki kişilere bu ay vakit ayırarak, eğlenceli zaman geçireceksiniz. İlişkisi olan kovalar, sevdikleri kişilere karşı kıskançlık krizleri içine girerek beraberliklerini sıkıntıya sokabilirler. Kilo problemi olan kovalar bu ay spor yapayım derken sağlığınızı olumsuz yönde etkileyebilirsiniz. Bu yüzden sağlığınız için ağır spor yapmaktan kaçının
BALIK
Sevgili balık burcu sakinleri, Nisan ayı iç dünyanızı sorgulamaya yöneleceğiniz bir ay olacak. Geçmişe yönelik değerlendirmeler içinde olacağınız bu dönemde hem hayallerinizi irdeleyebilir hem de yaptığınız işi tekrar sorgulama ihtiyacı duyabilirsiniz. Ayın ilk yarısı maddi bakımdan beklenmedik fırsatlar yakalayabilir, parasal yönden bir rahatlama içine girebilirsiniz. Bu ay kendinize vakit ayırıp hayatın tadını çıkarma isteği içine girebilirsiniz. Âşık balıklar duygularını karşı tarafa ifade etmekten çekinebilirler. Aslında bu aşkı gözünüzde büyüttüğünüz kadar olmadığını sevgili balıklar zamanla fark edeceksiniz. İlişkisi olanlar ise, ortak sorunlarının üstesinden birlikte gelmeye çalışabilirler. Sağlık açısından da ani yaralanmalara, yanıklara ve çarpmalara karşı temkinli davranmayı ihmal etmeyin.
129