Hiรง HeSapta Yokken
Sydney Landon Hiç Hesapta Yokken Kitabın Özgün Adı: Not Planing On You Nemesis Kitap / Roman Yayın No: 265 Yazan: Sydney Landon Çeviren: Defne Ege Taylan Yayına Hazırlayan: Hasret Parlak Düzelti: Ceylan Türk Kapak Tasarım ve Uygulama: Başak Yaman Eroğlu ISBN: 978-605-9809-07-8 © Sydney Landon © Nemesis Kitap Bu kitabın yayın hakları Akcali Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Sertifika No: 26707 1. Baskı / Haziran 2015 Baskı ve Cilt: Kitap Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Davutpaşa Cad. No: 123 Kat:1 Topkapı / İstanbul Tel: 0212 482 99 10 (pbx) Sertifika No: 16053 Yayımlayan: NEMESİS KİTAP Gürsel Mah. Alaybey Sk. No:10/2 Kağıthane / İstanbul Tel: 0212 222 10 66 - Faks: 0212 222 46 16 info@nemesiskitap.com / www.nemesiskitap.com
Hiรง HeSapta Yokken j
Sydney Landon
ร eviren: Defne Ege Taylan
Bölüm 1
“Benekli pislik, benimle dalga mı geçiyorsun?” Suzy dehşetle en yakın arkadaşı Claire’e baktı. “Benekli pislik mi?” Elini hafifçe havada sallayarak, “Oh, evet! İş yerinde küfür etmemeye çalışıyorum. Şu yeni resepsiyonist, ne zaman ağzımdan o altı harfli sözcüğü savursam, haç çıkarıyor; çok tuhaf.” Suzy, Claire’in bedenini sarsan kahkahasını bitirmesini bekledi ve sorusuna geri döndü. “Claire? Dünyadan Claire’e? Geri dön.” Claire gözlerindeki yaşları sildikten sonra devam etmek için kendisini toparladı. “Imm… Evet, üzgünüm, Suz ama beni doğru duydun. Gray yakın gelecekte Danvers’daki günlük operasyonları devralacak ve Jason da bunu yapmak için onun buraya -Myrtle Beach’e- atanmasını istiyor. Gray’e güveniyor ve Danvers’ın CEO’su olarak devam edecek olsa da Gray operasyonların başına gelerek terfi edecek.” Danvers, geçen yıl Mericom’la birleşerek Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük iletişim şirketi haline gelmişti. Herkesin Gray dediği, Grayson Merimon, merkezi Charleston, Güney Carolina’da bulunan Mericom’un CEO’suydu. Birleşmenin tamamlanmasının ardından Gray’in Danvers’ın ana merkezi olan Myrtle Beach’te fazla zaman geçiriyor olması Suzy’yi kaygılandırıyordu. Uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adamdı. Oldukça seksiydi ve Suzy’ye olan ilgisini gizlemeye gerek bile duymuyordu. Suzy ise Gray’le ilgilenmiyordu ya da kendisine sürekli bunu söylüyordu. Onun lise aşkı, hayatının geri
7
Sydney Landon
kalanını onunla geçireceğini sandığı adam onu aldatmıştı ve artık erkekler onun için sadece tek bir işe yarıyordu. Bu yüzden sevgilileri iş yerinden olmamalıydı. “Bebek yüzünden, değil mi? Daha doğmadı ama şimdiden hayatınızı tepetaklak etti,” diye homurdandı Suzy. “Şey, Jason benimle daha çok zaman geçirebilmek istiyor ve bebek doğunca… Evet, öyle olacak.” “Biliyordum!” Claire’i gücendireceğini düşünerek kendisini toparladı. Gray’i her gün görme fikrinin onu neden dehşete düşürdüğünü anlamaya çalışıyordu. Birleşmenin ardından şirkette onunla epey zaman geçirmişti. Gerçi ne zaman onunla bir araya gelse, yanında bir başkasının da olmasına dikkat ediyordu ve içindeki güçlü, cesur insan bunun neden bu kadar önemli olduğunu merak ediyordu ancak içindeki kadın biliyordu. Gray’in gözlerinde onu davet eden, ruhunu yiyip bitiren bir şey vardı. Gray onu korkutuyordu, kaçmak istemesine ve kendisini ondan kurtarmak için her şeyi yapmasına neden oluyordu. Suzy, Claire’in kendisini izlediğini ve gözlerindeki o bilmiş ifadeyi fark etti. Hemen silahlarını kaldırdı ve elinden gelenin en iyisini yaptı: blöf. “Ah, şey, çok da önemli değil. Buradaki varlığımı onurlandıracak bir morondan başka bir şey değil. Neden rahatsız olayım ki? Beni burada en son taciz ettiğinde ona farklı düşündürecek şeyler yapmadım. Neyse, umarım kendisine bolca kot pantolon alır. O sert, kolalı takım elbiseleri insanın içini karartıyor; bir de o saç ürünlerinden vazgeçmeli. Sence herhangi bir kasırga o saçları yerinden kıpırdatabilir mi?” Suzy tiradını bitirdi ve Claire’e bakarken yüzünü buruşturdu. Evet, yorumlarını biraz sınırlaması gerekirdi. Çenesi düşmüştü, böyle olunca da kendisini ne kadar engellese de sözcükler ağzından dökülmeye devam edi-
8
Hiç HeSapta Yokken yordu. Neyse ki kendisini asla yargılamayan, tüm bu itirazların ardında neler olduğunu sorgulamayan Claire’le konuşuyordu. Çünkü Claire her şeyi biliyordu. Yıllar önce Suzy ve Claire birlikte çalıştıkları Danvers International’da tanışmışlardı. Claire şirketin genel müdürü ve CEO’su olan Jason Danvers’ın özel asistanıydı ve Suzy de Danvers’ın özel etkinliklerini organize ediyordu. Kimse bu iki kadın kadar birbirine zıt olamazdı ancak anlaşmışlardı. Sessiz ve düşünceli Claire’in tersine Suzy yüksek tonda konuşan, açık sözlü biriydi. Claire uzun kestane rengi saçlarını omuzlarına düşürmüştü. Suzy, şükürler olsun, atkuyruklarından ve topuzlarından vazgeçti, diye geçirdi içinden. Suzy uzun, kızıl saçlarını ruh haline göre biçimlendiriyordu. Ruh haline göre giyiniyordu ve deri, stiletto ayakkabılar tarzının büyük bir bölümünü oluşturuyordu. Hem Claire hem de Suzy boylarının ortalamanın biraz üstünde olmasından dolayı memnundular. Suzy diri ve iri memelerini çok sevdiğini inkâr edemezdi. Her iki arkadaşın yarısını alsanız, ortaya mükemmel bir insan çıkabilirdi. Şimdi önünde duran bu insanın Danvers’ın CEO’su Jason’la evli olduğuna ve onun bebeğini taşıdığına inanmak zordu. Peri masalı Claire için gerçek olmuştu ve Beyaz Atlı Prens gelip onun çevresindeki tüm ejderhaları katletmişti. Suzy bunu arkadaşından daha fazla hak eden birini düşünemiyordu. Bir trafik kazasında kız kardeşinin ve tacizci babasının ölümünün ardından Claire, hasta annesine destek vermek için çok çabalamıştı. Annesi felç geçirdiğinde ilaçları değişmiş ve mucizevi bir iyileşme gerçekleşmişti. Şimdi Claire’in evinin yanında, Jason tarafından tasarlanmış bir evde oturuyordu. Claire her zaman sevdiği o sıkıcı giysilerinden ve saç modellerinden vazgeçmişti ve
9
Sydney Landon
şu anda gerçekten ışıl ışıl parlıyordu. Hâlâ Jason’ın asistanıydı ve doğuma kadar da öyle kalacaktı. Suzy sulu gözlü biri olsaydı bu hikâye onu ağlama krizine sokabilirdi. Claire uzandı ve Suzy’nin elini tuttu. “Suz, her şey iyi olacak. Onu tanıdığında Gray’in o kadar da kötü biri olmadığını anlayacaksın. Aslına bakarsan, ben ona bayılıyorum. Erkek kardeşi Nicholas da günlük operasyonlara yardımcı olmak için buraya taşınacak.” “Nicholas mı? O kibirlinin bir de kardeşi mi var? Aman Tanrım, lütfen bana onun da bu kadar ateşli olduğunu söyleme!” Claire kahkahayla gülerek, “Şey, ateşli derken ne kastettiğini bilmiyorum ama Gray’e çok benziyor ve oldukça yakışıklı. Tabi Jason kadar yakışıklı değil çünkü kimse onun kadar yakışıklı olamaz ama ortalamanın üzerinde,” dedi. Suzy dehşetle Claire’e baktı ve heyecanla, “Aman Tanrım! Bu adamlar nereden geliyor böyle? Jason, Gray ve Nicholas… Buradaki bütün kadınlar yanıp tutuşacak,” dedi. “Bütün kadınlar mı, Suz?” “Imm… Şey, sen değil, elbette. Ve ben de değilim, ben her yakışıklı erkeğe başımı dönmem ama kesinlikle buradaki diğer bütün kadınlar yanıp tutuşacaktır.” Suzy arkadaşının, sözlerini yutmadığını biliyordu; bu yüzden konuyu değiştirdi. Claire’in yeni yaşamıyla ilgili en doğru soruları sormuş olsa da aklında o uzun boylu, esmer adamın tüm savunmasını kıran etkileyici, yeşil gözleri vardı. Suzy kalbinin duvarlarına yapılan saldırıya karşı vereceği savaşın başlamış olmasından dolayı ölesiye korkuyordu.
10
Bölüm 2
Suzy on dördüncü katta asansörden indi ve Danvers International’ın reklam bölümüne adım attı. Suzy’nin özel etkinliklerle ilgili görevi bu bölümle yakın çalışmayı gerektiriyordu, bu yüzden ofisinin aynı katta olması onun için iyi bir durumdu, katlar arasında koşturmak zorunda kalmıyordu. Aslında Claire’e yakın olmak daha iyi olurdu ancak zaten arkadaşı da bir asansör uzaklıktaydı. Suzy, resepsiyonistin ayağa kalkmış delicesine kendisine el salladığını görünce korkuyla geri çekildi. Ella onun olabildiğince uzak durmaya çalıştığı bir insandı. Otuz yaşından fazla olamazdı ancak o saçlarıyla sürekli kiliseye giden yetmiş yaşındaki kadınlara benziyordu. Pekâlâ, bunda bir sorun yoktu ancak bu kızın aslan yelesi modeli saçlarıyla herhangi bir adamı tavlaması mümkün değildi. Şirkette harcayabileceği fazladan zamanı olsa Suzy onu baştan aşağı değiştirebilirdi. “Bayan Denton! Bayan Denton! Bir daha dönmeyeceksiniz sanmıştım.” Ella hayal kırıklığı içinde saatine baktı, başını salladı ve işi bir saatten fazla uzun sürdüğü için ondan özür dilemesini beklermiş gibi Suzy’ye baktı. Onu terslememek için kendisini zor tutan Suzy, “Bir şeye mi ihtiyacın oldu, Ella?” diye sordu. “Evet, elimde Brittany’den size bir mektup var.” Sesini neredeyse fısıltı seviyesine düşüren Ella zarfı ona verdi ve “Bundan hoşlanacağınızı sanmıyorum,” dedi. Suzy büyük bir sabırsızlıkla zarfı yırttı ve Ella om-
13
Sydney Landon
zundan aşağı sarkarken içindeki kâğıdın üzerindeki kısa paragrafı okudu. Kulaklarından çıkan dumanı hisseden Suzy bağırdı. “Si…” Ella’nın kocaman açılmış gözlerini görünce kelimesinin devamını getirmek yerine, “Kahretsin!” dedi. Kahretsin mi? Ella bile sanki kendisinden daha iyisini bekliyormuş gibi bakıyordu. “Bayan Denton, ne olmuş? Brittany’nin her şeyini hatta zımbasını bile alıp gittiğini gördüm.” Ella sanki Brittany elinde esrarlı bir sigarayla lobide onun önünden yürüyüp gitmiş gibi iğrenmiş bir halde bakıyordu. “Onda bir terslik olduğunu anlamıştım.” “Ella, bu senin endişelenmen gereken bir durum değil. Ben hallederim.” Suzy kendini toparladı ve koridorun sonundaki ofisine doğru yürüdü. Kapıyı ardından çarptıktan sonra bütün küfürleri sıraladı. Brittany ona istifa mektubunu bırakmıştı. Ailesinden gizli evlenmek için sevgilisiyle gitmişti ve bir daha gelmeyecekti. Ağzındaki sakızı balon yapıp patlatan ve günde en az elli kez hani, bilirsin, diyen birinden daha iyisini işe almış olması gerekirdi. Normal koşullarda Brittany’nin yerine birini bulmak zor değildi, zaten ondan çoktan sıkılmıştı. Bir orkestra üyesi olan sevgilisiyle ilişkisine başladığından beri hepten güvenilmez biri olmuştu. Neredeyse her sabah işe geç geliyordu ve ayda en az biri kere hasta olduğu için işe gelemeyeceğini bildiriyordu. Şu andaki sorun sadece zamanlamaydı. Tam da Danvers’ın müşterileri için yapılan resmî galanın hazırlığının ortasındaydılar. Suzy bu yıllık etkinliğin hazırlık ve plan aşaması için en az iki ay harcamıştı. Şimdi galadan bir ay önce asistanı haber bile vermeden çekip gitmişti. Suzy’nin birlikte çalışabileceği birini bulması -onun an-
14
Hiç HeSapta Yokken laşılması güç talimatlarını anlayacak ve artistik mizacını kaldırabilecek biri- gerçekten büyük bir işti. Acilen bir asistana ihtiyacı vardı ve işlerin kolayca yoluna girmesi mümkün görünmüyordu. Suzy derin bir nefes alarak yollayabilecekleri biri olup olmadığını öğrenmek için hemen personel bölümünü aradı. Bu olasılık Ella’nın cinsel ilişkiye girmesi kadar düşüktü ancak bazen mucize olabiliyordu. “Personal Bölümü, ben Ruth.” “Selam, Ruth… Ben etkinlikler bölümünden Suzy. Asistanım bugün firar etmeye karar vermiş ve onun yerine acilen birine ihtiyacım var.” “Merhaba, Suzy. Bunu duyduğuma üzüldüm. Bakalım, elimizde uygun biri var mı?” Suzy, parmaklarını masanın üzerine vururken sabırla Ruth’un birini bulmasını bekledi. “Oh, şanslısın. Elimizde zaten o bölüm için başvuruda bulunmuş biri var ve vasıflı biri.” “Bekle, nasıl oluyor da birisi daha önce bu iş için başvurmuş oluyor? Ben bile daha dakikalar önce öğrendim.” “Bu genç kadın zaten sizin bölümde çalışıyor, bu yüzden Brittany ona gideceğini haber vermiş olabilir. Ella Webber’i tanıyorsun, değil mi?” “Oh, kahretsin! Ben… Şey… Hayır! Olamaz. O işime yaramaz. Onun başvuruda bulunduğuna bile inanamıyorum. Birlikte asla bir şey başaramayız, o bütün gününü haç çıkararak ve bana kutsal kitabı okuyarak geçirir.” Suzy, Ruth’un kıkırdadığını duydu. “Üzgünüm, Suzy ama şu anda elimizde ondan başkası yok. Birleşmenin yarattığı büyüme nedeniyle personel sıkıntısı çekiyoruz. Ella’nın işine yaramayacağını düşünüyorsan en azından
15
Sydney Landon
onu iş bulma kurumu bize görüşmek üzere birilerini gönderene kadar kullan.” “Sen yine de ne yapabileceğine bir bak, tekrar ararım,” dedi Suzy. Nefretle telefonu kapattıktan sonra başını masaya koydu. Tam kendisini on dördüncü kattan atmayı düşünürken cep telefonu çaldı. Suzy telefona gıcak bir tonda yanıt verdi. “Evet, yine ne var?” “Vay, lütfen dur, bu kadar hassasiyet beni rahatsız ediyor,” diye karşılık verdi Beth. Beth, Suzy’nin iki yaş küçük kız kardeşiydi; bir süre öncesine kadar ilkokul öğretmeniydi. Eğitim bütçesindeki kısıtlamalar nedeniyle bir ay önce işten çıkarılmıştı. Claire dışında onu anlayan tek insandı ve Suzy onu gerçekten seviyordu. “Hahaha, çok komik. Zor bir gün geçirdim. Şapşal asistanım ben öğle yemeğindeyken haber bile vermeden çekip gitmeye karar vermiş ve şu anda berbat bir durumdayım. Büyük gala bir ay sonra ve benim elimde onun yerine koyabileceğim şu kutsal resepsiyonistten başka bir seçenek yok ama bunu asla yapmayacağım.” “Ah! Üzüldüm, kardeşim. Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” Aniden Suzy’nin kafasında bir ampul yandı. “Hey, belki olabilir. İş arama konusunda bir gelişme var mı?” “Hayır, henüz yok.” “En azından gala bitene kadar benim asistanım olmaya ne dersin? Öğretmen olduğunu ve işini çok sevdiğini biliyorum ama bir süre için bana yardımcı olursan hayatımı kurtarırsın.” “Senin ne iş yaptığın konusunda en ufak bir fikrim bile yok, yani sana destek yerine köstek olabilirim.” “Harika olacaksın, Beth. Sen beni anlıyorsun ve bu da
16
Hiç HeSapta Yokken işin yarısı demek. Lütfen bana yapacağını söyle. En azından iş ararken iyi para kazanacaksın.” “Tamam, ben varım. Ne zaman başlıyorum?” “Bana kalsa hemen derim ama bu biraz ani olur, yarına ne dersin?” “Elbette. Imm, nasıl giyinmem gerekiyor? Kardeş olduğumuz için birbirimize hiç benzemediğimizi görünce insanların çok şaşıracağını biliyorum.” Beth’in sesindeki güvensizliği duyunca kalbi sıkıştı. “Evet, sen ailenin tüm asaletini almışken benim nasıl bir sokak fahişesi gibi giyinebildiğimi merak edecekler. Nasıl istersen öyle giyin, sen her zaman şahane görünüyorsun.” Beth söylediklerine itiraz edemeden Suzy telefonu kapattı. Beth kendisine eski şişko derdi. Suzy bu lakaptan hiç hoşlanmazdı. Evet, Beth hayatının büyük bir bölümünde aşırı kiloluydu ve Suzy kendi hayatının Beth’in katlanmak zorunda kaldıklarıyla kıyaslandığında daha kolay olduğunu düşünüyordu. Suzy her zaman onu korumaya çalışmış ve kardeşini savunmak için okulda birçok kez kavga etmişti. Beth’e her zaman güzel olduğunu söylemişti ve gerçekten böyle düşünüyordu. Beth, kilolarıyla ilgili uzun bir süre hiçbir şey yapmamıştı. Ancak iki yıl önce -ailelerinin yanından ayrılınca- Beth bu işi kontrol altına almıştı. Spor salonuna gitmiş ve kalori saymaya başlamıştı. Bu süreç yaklaşık bir yılını almıştı ancak iki kız kardeş artık aynı bedendeydiler. Suzy onunla gurur duyuyordu. Beth bir manken gibi görünüyordu ancak güzel olduğundan haberi yoktu. Sanki geçmişiyle geleceği arasında kapana kısılmıştı. Kendisini
17
Sydney Landon
başkalarının gördüğü gibi göremiyordu. Suzy zamanla ve doğru insanla Beth’in gözlerini açacağını ve içinin güzelliğinin dışına yansıdığını göreceğini umuyordu. Belki bu iş Beth’e iyi gelirdi. Bir öğretmen olarak mesleği onun için güvenli bölgeydi ancak Danvers’da çalışmak birçok yeni insanla tanışmasını ve güvenli bölgesini terk etmesini gerektirecekti, bu Beth’in hiç yapmadığı bir şeydi. Yarın iş için gelecek biri olduğunu söylemek için hemen Ruth’u aradı. Ruth onun kendi kendine birini bulmuş olmasından mutlu gibiydi. Hasta la vista, Brittany! Suzy, Beth’i hangi erkeklerle tanıştırabileceğini düşünürken yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldığını hissedebiliyordu. “Bu işi kendisine görev bilmiş birinin gülümsemesi,” dedi keyifli bir tonla. Suzy başını çevirdiğinde kapısında Gray’i görünce şaşırdı. “Nasıl... İçeri nasıl girdin?” “Kapıya vurdum ve içeride olduğunu bildiğim için o savurduğun küfürlerden sonra hâlâ ayakta olup olmadığını merak ettiğim için içeri girdim.” Suzy yanaklarının kızardığını hissetti ve Gray’in karşısında bu duruma düştüğü için dehşete kapıldı. “Sen ne zaman şehre döndün?” Hâlâ ona bakmaya devam eden Gray gözlerini yavaşça onun bedeninin üzerinde gezdirdi. Suzy hayatında ilk kez daha az ilgi çeken bir şey giymiş olmayı diledi. Bu sabah giyinirken kısa süet eteği, siyah çorapları ve leopar desenli topuklu ayakkabılarıyla leopar desenli kolsuz tişörtünün iyi gideceğini düşünmüştü. Ancak şu anda onun ateşli bakışları karşısında duyduğu rahatsızlıktan dolayı kollarını göğsünün üzerinde birleştirmek zorunda kalmıştı.
18
Hiç HeSapta Yokken Gray her zaman olduğu gibi mükemmel görünüyordu. Altındaki atletik bedenin etkisini arttıran koyu renkli, pahalı bir takım elbise giymişti. Gür ve koyu kahverengi saçları mükemmel bir biçimde parlıyordu ve uzun kirpiklerinin çevrelediği gözleri için bir kız cinayet işleyebilirdi. Güçlü çenesinin üzerinde birkaç günlük sakal vardı. Bu dokunun ellerinin içinde, bedeninde vereceği hissi düşünmemeye çalıştı. Gray bir seksen boyundaydı ve o mükemmel bedeninde bir gram bile yağ yoktu. Sakin ol, kızım. Dilini ağzının içine sok ve bedenini kontrol altına al. “Daha yeni geldim ve ilk durağım sen oldun.” “Vay, çok iyi! Kendimi özel hissediyorum.” “Kesinlikle öylesin, Suzanna.” “Adım Suzy, Suzanna değil. Suzanna ben annemin umudunu kırana kadar olmamı istediği kişiydi. Ben Suzy’yim.” “Ben senin kim olduğunu biliyorum, Suzanna ve bu tam olarak benim istediğim kişi. Seninle ilgili hiçbir şeyi değiştirmek istemem.” Onu ofisinin duvarına yapıştırıp o güzel poposunu kavramak istemesinin tehlikeli olduğunu bildiği için Suzy pencereye doğru döndü ve “Bir şey mi istiyorsun, Gray?” diye sordu. “Bu şimdiye kadar duyduğum en şaşırtmacalı soru. İstediğim birçok şey var ama önce bu akşam için bir yemek.” “O zaman hiç şansın yok, işim var.” “Yalan söylüyorsun ama oyununa katılacağım. Ne zaman işin yok?” “Söz konusu sen olunca her zaman işim olacak. Senin-
19
Sydney Landon
le bir şeylere başlamaya niyetim yok, Gray. Neden bunu kabullenmiyorsun?” Genç adam alaycı bir kahkaha patlattı ve “İkimiz de bunun doğru olmadığını biliyoruz. Sen de benim kadar istiyorsun,” dedi. Ruhunun savunmasız kaldığını hisseden Suzy onun yorumuna kahkahayla karşılık verdi. “Elbette, sen istediğini söyleyebilirsin ama bu seninle çıkmayacağım gerçeğini değiştirmez.” “Şey… İlişkiye karşıysan, o zaman bir ilişki yaşamayalım. Seks yapmak için seni daha geç bir saatte alayım, sadece seks için. Biter bitmez de gidebilirsin.” Suzy şaşırmış bir biçimde döndü. Şaka yapıp yapmadığını anlamak için ona baktı ancak yüzündeki ifade oldukça ciddiydi. “Bu senin içinde yok, Gray; birinin seks partneri olmak için fazla bağnazsın.” “Oh, sanırım, yanılıyorsun, Suzanna. Senin sözünü ettiğin bağnazlıktan çok uzağım. Sorun, senin söylediğin gibi bir insan olup olmadığın. Eğer öyleysen güzel bir seks fırsatını koşulsuz kabul etmelisin.” Meydan okumasını bitiren Gray olduğu yerden yanıt bekledi. Tanrım, annem haklıydı! Sonunda bu kocaman ağzım başımı derde soktu. Eğer onunla yatarsam ve o da yatakta kötüyse ondan kurtulmuş olurum. Mükemme! Suzy kendisini nasıl bir işin içine attığını düşünüyordu. “Pekâlâ, Gray, sen kazandın. Şu yarayı ilk ve son kez kaşıyalım, sonra da artık sistemimizden çıkaralım. Olay bittikten sonra yapışmak ya da ağlamak yok.” Gray şaşırmıştı, belki de şoka uğramıştı demek daha doğru olurdu. Davetini yaptığı zaman Suzy’nin kabul ede-
20
Hiç HeSapta Yokken ceğini düşünmemişti. Suzy, ona böyle denmesinden hoşlanıyordu, bir yıldır rüyalarından çıkmıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse ona sürekli Suzanna diyordu çünkü bu şekilde onu kızdırmak garantiydi. Onunla ilk kez Ivy adında bir restoranda karşılaşmıştı. Kendisi Jason Danvers’la, Suzy ise şimdi Claire Danvers olan Claire Walter’la akşam yemeği yiyordu. Her ikisi de çok güzel kadınlardı ancak Suzy onun nefesini kesmişti. Çok coşkulu ve enerji doluydu. Çıktığı kadınların çoğu belli bir sınıfa aittiler ve akıllarında tek bir şey vardı: evlilik. Güzel bir banka hesabı olduğu sürece kocanın nasıl biri olduğu önemli değildi. Doğrusu geçen yıl Myrtle Beach’e gerekenden fazla gitmişti. Suzy’yle ilk karşılaştığı anda onda herkesin göremediği farklı bir şey olduğunu anlamıştı. Sert görünüşünün ardında göstermemeye çalıştığı şefkatli ve merhametli bir kadın vardı. Tanıştıktan birkaç ay sonra karşılaştıklarında ona cumartesi gününü birlikte geçirmeyi teklif etmişti. Suzy buna gülmüş ve daha iyi bir teklif aldığını söylemişti. Aynı gün daha geç saatlerde Gray akşam yemeğini alt kattaki kafeteryada yemeye karar vermişti ve Suzy’yi birkaç metre ötede kafeteryayı çalıştıran George’la konuşurken görünce gülümsemişti. George muhtemelen altmış yaşlarında biriydi ve Jason onun otuz yıldan uzun bir süredir bu kafeteryayı çalıştırdığını söylemişti. Tanıyalı kısa bir zaman olmasına rağmen onu sevmişti ve Danvers’daki herkes ona bayılıyordu. Her zaman gülümsüyordu ve kafeteryaya gelen herkes için güzel sözcükleri vardı. Gray, Suzy onun kolunu yakalayıp hararetle konuşmaya başladığını görünce meraklanmış, neler konuştuklarını duymak için yaklaşmıştı.
21
Sydney Landon
“George, ben çok ciddiyim; o çim biçme makinesine dokunmasan iyi olur. Ne sen ne de Sara bugünlerde çimleri biçmeye kalkışmalısınız. Biliyorsun, doktor polenlerin astımına iyi gelmeyeceğini söyledi ve Sara da bel problemleri çekiyor. Bu durumda ben varken çimleri siz biçmemelisiniz.” George itiraz etmeye çalışmış ancak Suzy erken davranmış ve onu ikna etmişti. “Ben her zamanki gibi cumartesi sabah gelip çimleri biçerim. Biliyorsun, benim için hazırladığınız taze limonataya bayılıyorum. Beni bundan mahrum etmezsiniz, değil mi?” Gray, George’un gülümseyen Suzy’yle baş edemeyeceğini anlamıştı. Gray sessizce onların yanından ayrılmıştı. Kafeteryanın diğer ucundaki bir masaya otururken gülümsüyordu. Suzy az önce onun tahminini kanıtlamıştı. Onda herkese göstermek istemediği başka özellikler vardı. O zamandan beri geçen zaman bu bilgilerini güçlendirmişti. Görünüşe bakılırsa, Suzy modern çağın Danvers’daki Robin Hood’uydu. Paraya ihtiyacı olanlara para vermek yerine onlara yardım ediyordu. Aylar içinde Gray, Suzy’nin muhasebedeki Cindy’nin ameliyat olmasının ardından iki ay boyunca onun alışverişini yaptığını; annesi hastalanınca onunla ilgilenmek için şehirden ayrılan Jim’in köpeğine baktığını ve bodrumun tavanından bir hafta boyunca su sızan Lori’nin bodrumunu temizlemesine yardımcı olduğunu öğrendi. Gray insanların bu etkinlik planlayıcısının ardından ne kadar iyi konuştuğunu duysa dehşete kapılırdı. Bütün bunlar Gray’in onun sert kabuğunu kırıp içindeki gerçek kadına ulaşma kararlılığını arttırmıştı. Herkesin onun kimseyi umursamadığı kanısına varmasını neden istediğini anlayamıyordu, oysa o ihtiyacı olan birine yardımı esirgemeyecek biriydi.
22
Hiç HeSapta Yokken Kendisini kandırmayacaktı, ne koşulda olursa olsun onu yatağında istiyordu. Gerçi istediği sadece seks değildi, seksin yanında bir ilişki de istiyordu. Onunla ilgili hissettiği ilk şeyin şehvet olduğunu inkâr etmiyordu ancak bunun yanında onunla bir gelecek görüyordu ki bu da Suzy’yi ölesiye korkuturdu. Ona dikkatle yaklaşmayı planlamıştı. Ancak randevu aşamasını atlamak ve doğruca yatağa gitmek zorundalarsa sorun yoktu. Ne de olsa o bir erkekti ve bu ona uyardı. Onun kontrolü elinde tuttuğuna inanmasına izin verecekti. Ancak eninde sonunda başını yoklayacak ve nereye çarptığını düşünmeye başlayacaktı. “Pekâlâ, senin evin mi, benimki mi?” diye sordu Gray gözlerinde ışıltıyla. Suzy sert görünümünü korumaya çalıştı. Ellerini arkasında kavuşturdu çünkü titrediklerini Gray’in görmesini istemiyordu. Büyü artık! Ya pozisyonunu alacaksın ya da kaçacaksın. “Imm... Senin evin tam olarak nerede?” Kalçasını masanın kenarına dayayan Gray, “Evim şimdilik burası. Bir ev satın alana kadar Jason çatı katını kullanmama izin verdi. Sanırım kimse fark etmeden seni asansörle kaçırabilirim,” dedi. Kaşlarını kıpır kıpır hareket ettirerek devam etti. “Yukarı çıkarken meşgul olabileceğimiz bir asansör fantezin var mı?” “Ben... Imm... Senin evinin iyi fikir olduğunu sanmıyorum.” Aman Tanrım! Zırıldayan bir aptala dönüştüm. Adam asansörde seksten bahsetmeye başladı, bense dilimin gazabına uğrayıp liseli bir kız gibi davranıyorum. Biraz kendine hâkim ol. “Benim eve ne dersin? Daha rahat.” Suzy masasına doğru yürüdü ve adresini yazarak ona verdi. Parmakları birbirine dokunduğunda parmak uçlarından âdeta ateş çıktı.
23
Sydney Landon
Gray’in yanaklarının kızardığını görünce Suzy onun da aynı şeyleri hissettiğini anladı. “Pekâlâ, saat yedide akşam yemeği yiyip sonra sana gitmeye ne dersin?” “Akşam yemeği mi? Bunun bir çıkma olmadığını söylemiştim, Gray. Şans bu gece sana gülecek, bu yüzden bana şarap ve yemek ısmarlamana gerek yok.” “Zaten ikimiz de yemek yiyeceğiz, birlikte yesek daha iyi olur. Senin için de uygunsa saat altıda lobide buluşuruz,” dedi Gray kıkırdayarak. Suzy tartışmanın işe yaramayacağını biliyordu ve onu kişisel alanı dışında tutmak konusunda umutsuzdu. “Peki, sanırım bunu yapabilirim. Şimdi senin buralarda yapacak başka işin yok mu?” Onu bir kez daha dikkatlice inceledikten sonra Gray gülümsedi ve ona bir öpücük yolladı. “Bütün gün aklımda olacaksın, Suzanna.” Cümlesi biter bitmez dönüp gitti. Suzy’nin dizlerinin bağı çözülmek üzereydi, hemen koltuğuna oturdu ve nefesini yavaşlatmaya çalıştı. Havadan gönderilen bir öpücük onu nasıl böyle eritebilirdi? Bu adama bağlanmayacaktı ve kesinlikle ona âşık olmayacaktı. Lütfen, lütfen yatakta kötü olsun… Lütfen, hem de çok kötü!
24