Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
1
Yayın Kurulu Fırat Tunabay Gökay Korkmaz Gökhan Baykal Onur Keşaplı Osman Bahar Özgür Keşaplı Didrickson Selin Süar
Tasarım Sorumlusu Selçuk Korkmaz
Ön Kapak: Çığlık (1893) – Edvard Munch Arka Kapak: Kabile (2014) – Miroslav Slaboşpitsiy
azizm.sanat@gmail.com www.azizmsanat.org https://www.facebook.com/azizmsanat https://twitter.com/AzizmSanat
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
2
İÇİNDEKİLER
Sivas Katliamı: Öncesi, Sonrası, Medyası ve Avukatları – Onur Aksoy
s.6
Yar Yanağından Gayrı Her Şeyi Paylaşmak/Feda Etmek – Tan Yavuz
s.23
Kabile’nin Radikalliğini Nerede Aramalı? – Onur Keşaplı
s.27
Düşle Esen – Gökay Korkmaz
s.32
Arayış – Onur Soylu
s.33
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
3
EDİTÖRDEN
Dışavurumculuğun en büyük yaratıcılarından Edvard Munch’un kapağımızda yer alan ünlü çalışması Çığlık, hırsızlar tarafından defalarca çalınarak ün kazanmasına ve popüler kültürce sıkça oynanmış olmasına karşın etkisinden bir şey yitirmeyen güçlü bir ifadecilik örneği. Tuvali aşan sessiz bir çığlık olarak tablodaki denizi ve gökyüzünü ateşler içinde deforme ederken izleyici de de tedirginlik uyandırmayı başarıyor. Munch’un yapıtı önüne geçilemeyen bir devinim karşısındaki çaresizliğin çığlığı. Tıpkı 22 yıl önce geriliğin geleceğimizi yaktığı Madımak Katliamı’nı Türkiye’nin aydınlık insanlarının televizyondan saatler boyunca çaresizce ve dehşetle izlemeleri gibi. Munch’un çığlığı psikolojik bir hissiyattan doğuyor. Kadim ve kanlı Anadolu’muz ise ne yazık ki çığlığın soyutluk evresine varmamıza izin vermeyecek ölçüde saldırı altında. Burada çığlıklar halen somut zira insanlarımız öldürülüyor, kadınlarımız katlediliyor, emekçilerimiz boğuluyor, komşu ülkeler parçalanıyor ve aydınlarımız kurşunlanıyor,
yakılıyor…
Madımak’ta
yaşananlar
şeriatçı
yapılanmanın cüretini vahşice ortaya koyarken meydanda toplanmış on binlerce “sıradan” vatandaşın kan istemiyle beraber, Türkiye’de zihniyet olarak yeni Orta Çağı kucaklamak için hevesli muazzam bir kitlenin varlığını da gözler önüne sermişti. O yapılan bugün aynı kitlenin katlanmış halini arkasına alarak halen tek başına iktidar.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
4
Devleti
ele
geçirmenin
ötesinde
kendi
zihniyetini
ülkenin
çoğunluğunda tek hâkim kılmış durumda. Sandıklardan çıkan zafer illüzyonları bir gün gerçek olsa bile özellikle son 20 yılda kök salan gericiliği söküp atmanın yolu jakoben tavırla gelecek sosyalist bir hamleden geçiyor. Akıldışılığın kuşatması Aydınlanmacı akılcılıkla dağıtılabilir. Bunun yegâne yolu zinde bir örgütlenme modelidir. Sosyalist örgütleri Haziran’la beraber yüzünü sola dönen ilerici milyonlarla buluşturmak öncelikli görev olmalıdır. Azizm Sanat Örgütü olarak bu soyutluğun somutlaşması, somut haldeki çığlıkların ise soyuta evrilmesi için çabalayacağımızı bildiriyoruz. 91. sayımız Sivas’ta yaşanan vahşetin öncesini, sonrasını, hukuk ve medyanın rolüyle beraber kapsamlı bir özet sunan makaleyle açılıyor. Madımak’ta yitirdiğimiz canlardan Hasret Gültekin’in sanatını ele alan deneme ise çalınan geleceğimizi gözler önüne seriyor. Şiir ve denemelerin yanı sıra geçtiğimiz yıl ülkemiz ve dünyada ses getiren Miroslav Slaboşpitskiy’in yönettiği Ukrayna yapımı Kabile filminde bir kez daha insan doğası üzerine kötülemelere karşı eleştirimizi dile getiriyoruz. Sanatla kalın dostlar… Azizm’in Notu: Azizm Sanat E-Dergi’nin Ağustos 2015 sayısı için dilediğiniz konuda makale, öykü, şiir, deneme, eleştiri, karikatür, resim, video ve fotoğrafı 31 Temmuza kadar azizm.sanat@gmail.com adresinden yayın kurulumuza iletebilirsiniz.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
5
Sivas Katliamı: Öncesi, Sonrası, Medyası ve Avukatları* Onur Aksoy Sivas katliamının ardından 22 yıl geçmesine rağmen açılan yaralar hala kapanmadı. Acıyı, ateşi yüreğimizde hissettiğimiz, her Temmuz
başında
olduğu
gibi “Güneşin
Ozanlarını” andığımız
günlerdeyiz. Oysa kim bilebilirdi ki “aydınlığın” karanlık ellerce yakılarak tutuşacağını? Kim bilebilirdi ki yükselen her bir kıvılcımın aydınlanma yolumuza ışık tutacağını? Üstelik her şey çok güzel başlamıştı… Yüzyıllarca şiirlerini deyişlerini unutmadan, kuşaktan kuşağa aktararak yaşatan halk, Pir Sultan Abdal’ı unutmamış, yaşadığı topraklarda onun adında bir dernek kurmuş ve her yıl etkinlikler düzenlemeye başlamıştı. Ne var ki kısa bir süre sonra dernek ve etkinlikleri “Bizim çocukların başardığı” operasyon ile! 1980 darbesine takılır ve kapanır. Ancak Pir Sultan Abdal’a gönül verenler bu mücadeleyi sürdürmeye kararlıdır. Çünkü o sadece bir ozan değil, Osmanlı yönetiminin baskı, katliam ve soygununa karşı çıkarak halkı örgütleyen bir halk önderidir de aynı zamanda. Zaten bu yüzden sonu tüm “boyun eğmeyenler” gibi darağacı olmuştur. 1988 yılında toplanan “canlar” derneği tekrar açmaya karar verirler. Yine aynı şekilde etkinliklere de devam ederler. O yıl (1993) 1-4 Temmuz arasında bu etkinliklerin 4′üncüsü düzenlenecek, birçok
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
6
aydın sivil toplum kuruluşu bu etkinliklere davet edilerek Sivas’a çağırılacaktı. Bunun için bir bildiri hazırlanmıştı: “Tarih,
ulusumuzun
ve
yaşamsal
donanımımız
olan
kültürümüzün asimile edilerek Araplaştırılmasına ve sonuç olarak da yok edilmesine karşı gösterilen direncin örnekleriyle doludur. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Atatürk’ün uluslaşma, laikleşme ve çağdaşlaşma çabalarıdır. Bunun yanında Alevi yurttaşların Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde dinsel gericiliğe, din devletine, dinin siyasete ve kişisel çıkarlara alet edilmesine karşı verdiği mücadelenin sayısız örnekleri de tarihi birer gerçek olarak ortadadır. Bunlardan en çarpıcı örnek de PİR SULTAN ABDAL’dır . (…) Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa ve benzeri halk önderleri adına düzenlenen şenlikler, bizler için mihenk taşlarıdır. (…) Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri’ne sürekli evsahipliği yapan derneğimizin Yönetim Kurulu, yukarıda bilgilerinize sunulan özet görüşlerden yola çıkarak, farklı bir yol ve yöntemi önermekte, evsahipliğini de bölüşmek istemektedir. Bu şenliklerde kültürümüz, en anlamlı şekilde ortaya konmalı, bizler tarafından dikkatle izlenmeli ve konuklara keyifli bir ortam sunulmalıdır.” Bu şekilde düzenlenmeye hazırlanan şenlikler bildiride olduğu gibi misafirlerin bölüşülmesi, bir kısmının yöre halkı tarafından evinde ağırlanarak, bir kısmının da otellere gönderilerek yer probleminin halledilmesi ile başlamaya artık hazırdı.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
7
Şenliklerin ilk günü olan 1 Temmuz programı Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı ve Aziz Nesin’in de katıldığı bir konferans ile başlar. Konferansa ilgi büyüktür. Ancak bir yerde bir şeyler çoktan kök salmaya başlamıştır. Karanlığın soğuk nefesi Sivas üzerinde dolaşmaya çıkmıştır. Öğleden sonra Buruciye Medresesi’nde kitap ve fotoğraf sergilerinin açılışı yapıldıktan sonra Kültür Merkezi’nde Hasret Gültekin’in dinletisi kulakların pasını alır ve gün, “Çağların Pir Sultanlarından Günümüz Pir Sultanlarına” başlığıyla düzenlenen panel ile sona erer. Etkinlikleri izleyen Sivaslılar, kent dışından gelenleri evlerine konuk etme yarışına girmişlerdir. Konukların bir kısmı evlere dağılırken, bir kısım konuk da otellerde kalmayı yeğlemiştir. Kim bilebilirdi ki o gün bir dost hanesi yerine oteli tercih etmek “dünyanın tek 33 yıldızlı otelini” doğuracaktı. 2 Temmuz… Sivas sokakları sessiz ve sakin bir güne başlıyor. Ortalıkta fırtına öncesi bir sessizlik var. O fırtınanın haberleri geliyor ama pek de ciddiye alınmıyordu ilk başta. Oysaki karanlık bir el çalışıyor, hiç durmuyordu. Günler öncesinden camilerde kapalı toplantılar yapılıyor, isimsiz-imzasız bildiriler, altında “Allah rızası için” ibaresi ile dağıtılıyordu.
Yıllardır “Milliyetçi-Muhafazakâr” kardeşlerini(!)
besleyen bir el yine iş başındaydı. Milli Görüş Vakfı aracılığı ile “bindirilmiş kitleler” Sivas’a taşınıyor, tıpkı 1980 öncesinde olduğu gibi “gerekli eğitimler” veriliyordu. Artık vakit gelmişti. Harekete
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
8
geçilebilirdi. Ancak, önce “Dini duyguları” ile oynanmış “ateşli” bir kitle lazımdı. Bunun ise yolu her zaman biliniyordu. Maraş’ta, Malatya’da, Çorum’da ne yapıldıysa o yapılacaktı. Sadece üzerinde biraz oynanıp, “Gomilisler içme suyuna zehir katmış” gidecek, yerini sonu “ayetlerle” biten bildiriler alacaktı. Katliamdan 2 gün önce dağıtılan bir bildiri şu şekilde idi: “Mü’minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resûlü (S.A.V.)’ne ve O’nun temiz zevcelerine, Allah’ın beytine (Kâbe’ye) ve kitab’ı Kur’an’a alçakça küfredilmekte ve mü’minlerin izzet ve namuslarına saldırılmaktadır. (…) Dünyanın bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. (…) Bu iğrenç oyunların bir uzantısı olarak ülkemizde de dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur’an’ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür’etinde bulunmuştur. (…)Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. Gün, Allah (C.C.)’ın vahyi Kur’an-ı Kerim’e, Allah’ın meleklerine, Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)’e, O’nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulması günüdür…”
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
9
Bildiride açık olarak Aziz Nesin ve sözleri çarpıtılarak hedef gösterilmekte,
zaten
her
hali
ile
dini
duygularında “balans
ayarına” yatkın olan halk kışkırtılmaktaydı. Hele ki yazıyı yazanlar aynaya bakmaya unutup bu etkinliğe katılanları, başta Aziz Nesin olmak üzere “emperyalizmin gönüllü uşağı” ilan etmemişler mi, işte bu tam da Aziz Nesin’lik bir konuymuş! 2 Temmuz günü etkinlikler saat 10′da başlamış, 14′te ise “Medya ve Emperyalizm” konulu bir panel düzenlenmişti. (Daha sonra medyanın Sivas katliamı ile ilgili duruşunu anlattığımda göreceksiniz ki panelin ismi tam yerine oturmuş!) Bu arada dağıtılan imzasız bildirilerin, Camilerde yapılan toplantıların ve bindirilmiş kıtaların ektiği tohumlar yeşermiş! İlk tepkiler doğmaya başlamıştı. Kültür merkezinde etkinlikler devam ederken, gericiler “Sivas size mezar olacak, Şeriat gelecek, zulüm bitecek, Yaşasın şeriat, Muhammed’in ordusu kâfirlerin korkusu, Yaşasın Hizbullah, kahrolsun laiklik, şeriat isteriz…” sloganlarıyla önce valiliği taşlar daha sonra “Halk Ozanları Heykeli” ve Atatürk heykeline saldırırlar. Günlerdir bildiri dağıtılmasına, yerel basının kışkırtmalı yayınlarına ve valilik ile Atatürk heykellerine kadar uzanan ellerin varlığına rağmen ortalıkta ne bir polis ya da başka güvenlik güçlerinin görülmemesi de o gün orda devletin olmadığına ve ileriki saatlerde de olmayacağına işaretti. İlk saldırılar birkaç “taşlama”ile bertaraf edilmiş kültür merkezinde etkinliklerini sürdüren kalabalık ise güvenle oradan çıkarılmış ve dağıtılmıştı. Ancak bu süre zarfında
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
10
birçok küçük grup birleşerek sayıları 10 binleri bulan öfkeli bir kalabalığı oluşturmuştu. Ve şüphesiz ki bu kalabalığın yeni hedefi Madımak Oteli idi. Olay yerinde birkaç polisten başka kimse yoktu ki Aziz Nesin dâhil birçok kişi olacakları önceden görmüş, sadece birkaç saat uzaklıkta bulunan Ankara’yı sürekli arayarak takviye kuvvet isteminde bulunmuştu. Ancak yaklaşık 6 bin asker mevcudundan sadece 40 kadar acemi er olay yerine Sivas tugay komutanı tarafından yollanır. Bunlara yanına sayısı 70′i bulan Kayseri ve Tokat’tan gelen takviye(!) birlikler eklense de kalabalığın arasında kaybolan güvenlik güçlerine artık sadece olacakları izlemek kalmıştı. Devlet Madımaktakileri resmen kaderlerine terk etmiş yalnız bırakmıştı. Bir kıvılcım yakılır. Önce “ten” yanar. Karanlığın soğuk nefesi, ölüme
türküler
yakanların
aydınlık
yüzleri
ile
alevlenir.
Sonra “can” yanar. Ve acısı hiç bitmez, ateşi hiç sönmez. Hani demiş ya Nazım; “Sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” diye, işte onlar yanarak aydınlattılar bizim yolumuzu. Her kıvılcımlarından binlerce yoldaş doğurdular ki kavgalarını hala türkülerine yazar. Çünkü “türküler yanmaz!” O gün Sivas’ta ava giderken avlanan(!) 2 saldırgan ve 2 otel görevlisi haricinde 33 aydın yanarak can verdi. 51 kişi kendi imkânları ile bu cehennemden yaralı olarak kurtulabildi ki aralarında bir boşluk bularak yan tarafta bulunan BBP il binasına geçmeye çalışanlar bile mevcuttur.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
11
Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli ise çatıya çıkarak yardım istediler ve olay yerine saatler sonra gelen, geldiğinde ise borularına ve teknik yapılarına göstericiler tarafından zarar verilen itfaiye ekipleri tarafından oradan indirildiler. Ama ne iniş! O görüntü hepimizin hafızasına kazınmıştır. Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli merdivenlerden inerlerken, Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak ile bazı belediye görevlileri saldırıya geçer. Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli, itfaiyenin merdivenlerinden aşağıya atılırlar. Başından yaralanan Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli’yi linç edilmekten araya giren polisler kurtarır. Yaralılar ambulansla değil polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesine götürülür.
Bunların hesabını kim verecekti? Bu Devlet Yetkilileri mi? 20′li yaşlardaki gençlerin, hiçbir şeyden habersiz, bitirme tezi olarak Türkiye’deki kadınları araştırmak için ülkemize gelen ve yolu Sivas’a düşen Carina Thuijs’ın, ülkenin aydınlık yüzlerinin, ozanların, şairlerin diri diri yakılmasının hesabını kim verecekti? Medyanın her babalar gününde ”haber olarak kullandığı” Zeynep Altıok’un ve acılarını Madımak oteline gömen, yüreklerine ”kül” basan onlarca ailenin duygularını kim anlayabilirdi?
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
12
“Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş. Olayları çok yakından izledim. Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır. Ortada, halkla halkın çatışması yoktur. Halkla güvenlik güçlerinin çatışması yoktur. Karşılıklı gruplar arasında çatışma
yoktur.
Bir
otelin yakılmasından dolayı
can kaybı
vardır” diyen Süleyman Demirel mi?
“Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” şeklinde buyuran Tansu Çiller mi?
“Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” açıklamasını yapan İçişleri Bakanı mı?
Yoksa “Olaylara geç müdahale edilmesinde Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Çiller ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in de benim kadar sorumluluğu var” demekle yetinen Erdal İnönü mü?
Peki ya Medya? Sivas'ta aydınlık insanlarımızı yakan el sadece gerici-yobaz sürüsü değildi elbette. Bizzat olayı görmezden gelen hatta saptıran, bugün halka gözlerini kapatıp yalan haber yapan ''penguen'' medyası o gün de görevde idi ve zamanaşımına giden yolda büyük rol oynadılar.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
13
Gazete manşetleri: Her günahkâr bir “Aziz” Özellikle iktidara yakınlığıyla bilinen gazeteler hem yaptıkları haberler ile hem de köşelerinde yer verdikleri yazarlar aracılığı ile katliamı Aziz Nesin başta olmak üzere o gün orada bulunan diğer Alevilerin,
aydınların
ve
sanatçıların
kışkırtması
olarak
nitelendirmişlerdi. Medyanın ”amiral gemisi” Hürriyet son yıllarda Sivas katliamı olayına pek ”insancıl” yaklaşmaya çalışsa da arşivler nasıl bir çarpıtma politikası izlediğini göz önüne sermekte. ”Sivas’ta Aziz Nesin isyanı” başlığı ile 3 Temmuz’da yayımlanan gazetede olayların başlangıç sebebi olarak ”karanlık eller” gösteriliyor ve Nesin’in ”Bin yılık Kur’an’a neden inanayım. Bu yüzden Müslüman değilim” sözlerine işaret ediliyordu. Oluşan tepkinin de benzer açıklamalardan kaynaklandığı bildiriliyordu. Cuma namazından çıkan ‘halkta’ oluşan ‘tepki’yi Aziz Nesin’in ”Kur’an’ın devri bitmiştir” sözlerine dayandıran, şimdilerde ”damat medyası” olarak bilinen Sabah gazetesi, sonradan Ergenekon ile ilişkilendirdiği katliamı, 31 Mayıs 2011′de manşetten, bu sefer de PKK işi olarak ele alıyordu. Katliam
sonrası
atılan
ilginç
başlıklardan
biri
de Zaman gazetesinindi. Katliamı ”dinin bütünleştirici etkisi” ile görmezden gelerek aklamaya çalışan gazete, yaptığı haberde, o gün gericilerin Cuma namazından sonra oteli nasıl ateşe verdiklerini
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
14
manşetine taşımayarak olayı Müslümanların birliğine karşı girilmiş bir eylem olarak nitelendirmişti. Daha sonra ise o gün Sivas’ta Madımak Oteli’nin yakınındaki camide Cuma namazı boyunca davul zurna çalındığını ifade eden gazete, sağ üst köşesinde verilen haberin başlığını da ‘Tahrikçi sloganlar’ şeklinde atıyordu. Sonraki dönemde de her duruma göre farklı pozisyon alan ama her daim aynı tarafta, katliamcıları aklama çabasına girişen Zaman, 3 Temmuz 2009 tarihli haberinde Sivas katliamını “2 Temmuz 1993′te Madımak Oteli’nde yangın çıkmış, aralarında otel görevlilerinin de bulunduğu 37 kişi ölmüştü” şeklinde anlatıyordu. Gazete bu ifadelerin ardından dümeni kırarak “Madımak katliamında PKK Terör Örgütü Parmağı” başlıkları atıyordu. Tercüman da olayı basit bir tahrikten ibaret gösteren gazeteler kervanına katılmış ve başyazısını ”Şeytan Aziz” başlığıyla vermişti. Aziz Nesin’in olaylardan üzüntü duymadığını ve kahraman olmayı hedeflediğini iddia eden gazete, haberinde Sivas’ta yaşananları anlatmak yerine Aziz Nesin’i anlatmayı tercih ederken, gerici basının başlattığı tahrik söylemlerine sarılıp Nesin üzerinden katliamı okuma tavrını sürdürerek adeta ”katilleri” görmüyordu. Milliyet gazetesi
diğer
gazetelerden
değişik
bir
taktik
uygulayarak Aziz Nesin’in İslamiyet ile ilgili sözlerinin yanında başka bir sözüne de dikkat çekiyor ve manşeti patlatıyordu : “Aziz Nesin olaylara yol açan bir gün önceki konuşmasında Türk milletinin yüzde altmışının aptal, tamamının da korkak olduğunu söylemişti.”
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
15
Türkiye gazetesi adeta ”resmi gazete” gibi davranarak hükümet yetkililerinin sözlerini manşete taşırken Tansu Çiller’in açıklamaları üzerinden yine Aziz Nesin’e işaret ediyordu. ”Vurun şu kâfire!” başlığı ile çıkan Meydan gazetesi ise Refah Partili Sivas belediye başkanının Aziz Nesin’e olan saldırganlığını manşetlere taşıyordu.
Devlet bakar, yandaş yazar Devlet yetkililerine taş çıkartırcasına olayı çarpıtan, ”yakan karanlık elleri” değil de ”yanan aydınları” sebep göstererek olayları basit bir “galeyana gelme” hareketinden ibaret gösteren medya olur da, bu medyada yazan yazarlar bundan geri kalır mı? Dönemin devlet yetkilileri herhalde en çok medyaya ve bu yazarlara teşekkür etmeli. Bakın ne yazıyorlardı:
“Önce, Aziz Nesin’e ‘artık dur’ demek gerekiyor.” (Yalçın Doğan)
“Olayların tetiği Aziz Nesin’in provokasyonu ile çekiliyor ve başka provokatörlerin de olayların içine girmesi ve devletin acziyle beslenerek, Madımak Otelinin kundaklanmasına ve 35 kişinin yanarak ve boğularak can vermesine işler varıyor. Türk milletinin yüzde altmışından fazlasının aptal olduğu kanaatini her yerde tekrarlayan Aziz Nesin’in bu saptamasında doğru bir husus var: Eğer seksenine
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
16
dayanmış Aziz Nesin bunak değilse, Türk milletinin bir aptal ferdi.” (Cengiz Çandar)
“Laikliği, kitlelerin öfkesine sürmeyelim! Aydın olmak ve laik olmak inançlara saygısız olmak veya inanç sahiplerini küçümsemek değildir.” (Mehmet Barlas )
“Komik hikâyelere imza atan yazar Aziz Nesin, bu defa izleri uzun yıllar kalacak bir trajedinin kahramanı oldu. Sivas’ta ilk elde 35 kişinin ölümü, çok sayıda kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan arbede, onun merkezinde bulunduğu yoğun tahriklerle meydana geldi.” (Fehmi Koru)
“Halkta bir hazırlanmışlık olmasa, Aziz Nesin’in Pir Sultan Abdal şenliklerinde söylediği birkaç münasebetsiz cümle bu kadar tepkiye yol açmazdı. Nihayet, ‘Beyin damarlarının kireçlendiği’ izlenimi veren, öte yandan da bir ‘hırs-ı piri’ ile yanıp tutuşan birinin hezeyanları olarak değerlendirilir biterdi.” (Oktay Ekşi)
”Sivas olaylarının müsebbibi “Pir Sultan Abdal’ı anma” adı altında tahrik kıt’alarının bölgeye gelmesine izin veren yetkililer ile mukaddes kitabımıza dil uzatan yazar Aziz Nesin’dir. Yaptığı iş fikirlerini açıklamak değil tahrike vesile olacak şekilde kutsal değerlerimize taarruzdur.”(Sebahattin Önkibar)
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
17
“Komedi yazarı Aziz Nesin, dün en rahat uykusunu uyumuş olmalıdır. Nihayet arzuları gerçekleşmiş, 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan büyük bir olay çıkarmayı başarmıştır. Galiba şu hedefi gütmektedir; Türkiye’deki sağı ve Müslümanları ayaklandırıp devletle karşı karşıya getirecektir… Böylece ülkedeki sağı tasfiye edecek sonuçta meydan sola kalmış olacaktır. Gizli istihbarat teşkilatlarına yakışacak bu ince planı
Aziz
Nesin
tek
başına
gerçekleştirmeyi
kafasına
koymuştur.” (Yalçın Özer)
“Milli ve manevi değerleri yıkma çabasını hoş karşılamıyoruz. Eğer Aziz Nesin gibiler Türkiye’de çoğunlukta olsaydı bizler köksüz, inançsız, kendine güvenmeyen bir toplum olurduk. Olayın abartılarak batı basınına yansıyacağına eminiz. Sivas’taki katliamın münferit ve kendine özgü şartlar içinde geliştiği unutularak köktenci akımlarda bir tırmanış olarak gösterilmesi de mümkündür…” (Nazlı Ilıcak)
“Böylece, bir tahrik, başka bir tahrikle büyüyor. Aziz Nesin’in hassasiyet yaratan, tahrike varan sözleri, karşı tahrikle birleşiyor ve hepimizi ciddi şekilde endişelendiren bu sonuç ortaya çıkıyor… Ama bir gün tarih yazıldığı zaman, bu katliamı gerçekleştirenler kadar, buna psikolojik zemin hazırlayan insanlar da sorumlu tutulacaktır. Bu, elinde benzinle otel lobisini yakan için de geçerlidir, ne yazık ki, Aziz Nesin için de…” (Ertuğrul Özkök)
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
18
“Bir insan ‘ben Allah’a inanmıyorum, bence Allah yok, dolayısıyla peygamberler bu konuda aldanmıştır’ dese, bu inananlar açısından yanlış da olsa insanca bir yorum ve eleştiri yapmış olur… Ama Allah’a küfreden, kahrolsun İslam diyen birinin insanca bir yorum ve anlayış sergilediği
söylenemez,
sözlerine
ve
eserlerine
değer
verilemez.” (Necati Doğru)
“Zamanında eserleriyle milletin gözbebeği haline gelmiş, 80 yaşına merdiven dayamış ve akli melekesi herhalde pek yerinde olmayan, son günlerde Uğur Mumcu’yu kıskanırcasına büyük olaylar yaratıp, kendini öldürtmek için uğraşan bir yazarın oyununa gelindi. Adından başka hiçbir tarafı “Aziz” olmayan bu insana da lanetler yağdırıyorum. Şimdi için rahat mı Aziz Efendi?” (Ahmet Vardar)
Suçluyu biliyoruz! Evet, suçlu ilan edilmişti: Aziz Nesin! Peki, o ne diyordu: “Başsavcı soruyor bana; kimden şikâyetçisin? Şöyle yanıt bekliyor benden: Efendim, itfaiye merdivenlerinden inerken beni döven itfaiye erinden şikâyetçiyim. Başka? Beni yere atıp sürükleyen, başımdan yaralayan ve bindirdikleri arabada döven polisten…
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
19
Başka? Beni döven encümen üyesi o sakallı adamdan. Böylece figüranlık oyunu tamamlanmış, oynanan oyun bitmiş ve perde kapanmış olacak. Ama benim derdim, bu kanlı senaryoyu yazmış olanlarla. Bu senaryoyu kim yazdı?” Bu senaryoyu kim yazdı biliyoruz! “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar” diyerek, oyunu planlayan gücü ve ona “piyonluk” edenleri biliyoruz! Yargılama
sürecinde
oynanan
oyunları,
sonunu “zaman
aşımına” getiren elleri biliyoruz! Dün, “Gazanız mübarek olsun” diyenler ile bugün zamanaşımı kararı ardından ''Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun'' diyenlerin bir elmanın iki yarısı olduklarını biliyoruz! Dün,
katillerin
avukatlığını “ılımsız” İslamcılardan Şevket
Kazan yaparken, onun yerini daha sonra “ılımlı ve gömlek değiştiren” İslamcı kardeşlerinden Hayati Yazıcı‘nın aldığını biliyoruz! Ve suçluyu aramak istiyorsak onun bugün büründüğü maskeyi yere düşürmekten başlayacağız! Nasıl mı? 1993 Sivas-Madımak Katliamı sanıklarının avukatları ve bir dönem yaptıkları: Av. Celal Mümtaz Akıncı, AKP oylarıyla Anayasa Mah. Üyesi Av. Hayati Yazıcı, AKP Hükümetinde bakan oldu. Av. Ali Bulut, AKP Maraş Milletvekili, Anayasa Kom. Üyesi Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Milletvekili
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
20
Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Milletvekili, Başbakan Erdoğan’ın eski avukatı. Av. Faik Işık, Başbakan Erdoğan’ın ve Süleyman Mercümek’in avukatı. Av. İbrahim Hakkı Aşkar, 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili Av. M. Ali Bulut, AKP Maraş Milletvekili, Anayasa Kom. Üyesi Av. Bülent Tüfekçi, AKP Malatya İl Bşk. Av. Halil Ürün, RP Kayıp trilyon davası sanığı, AKP 2008 Yılı Afyon Bel. Bşk. Adayı Av. Mevlüt Uysal, AKP İstanbul Başakşehir Bel. Bşk. Av. Nevzat Er, AKP Eminönü Eski Bel. Bşk. Av. Suat Altınsoy, AKP Konya İl Bşk. Yrd. Av. Tayfun Karali, İstanbul Büyükşehir Bel. Darülaceze Md. Av. Ferruh Aslan, İst. Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü. Av. İbrahim Kök, AKP Elazığ Milletvekili aday adayı. Av. Ali Aşlık, AKP İzmir eski İl Bşk. 2011, ll. Bölge Milletvekili aday adayı. Av. B. Ali Dönmez, N. Erbakan’ın kayıp trilyon davasının avukatı. Av. Bedrettin İskender, AKP Ümraniye Belediye Bşk. Adayı Av. Ahmet Özer, 1998 yılı RP Konya-Meram Bel. Bşk. V. Av. Ekrem Bedir, Sakarya AKP Hendek Bel. Mec. Üyesi. Av. Eyüb Karagülle, İstanbul Saadet Partisi Eski İlçe Bşk. Av. Faruk Gökkuş, AKP Kâğıthane Bel. Bşk. aday adayı
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
21
Av. Fuat Sağıroğlu, Sultanbeyli Belediye Başkanı Yahya Karakaya ve N. Erbakan’ın “kayıp trilyon” davasının sanığı Süleyman Mercümek’in avukatı. Av. Hasan Hüseyin Palan, AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu Üyesi Av. Hurşit Bıyık, AKP Trabzon İl Bşk. Yrd. Kaynaklar; Avcı O., Sivas Katliamı’nı aklama projesi, 2011 (BirGün) Köse Z., Sivas’ın Dumanı, 2011, (soL) Hürman, H. ve Kural B., 18 yıl önce gazetelerde ”Madımak”, 2011 (Bianet) Aksoy O., Güneşin ozanları (2 Temmuz 1993′e ithafen), 2011, (Sendika.org)
* Bu makale ilk olarak http://www.telgrafhane.org/ adresinde yayınlanmıştır.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
22
Yar Yanağından Gayrı Her Şeyi Paylaşmak/Feda Etmek Tan Yavuz
Bu yazımızda 2 Temmuz 1993’te ülkedeki gerici zihniyetin, Pir Sultan Abdal Derneği tarafın düzenlenen Pir Sultan Abdal şenlikleri için Sivas’ta buluşan onlarca aydının Madımak Otelini kundaklanması sonucu hayatını kaybeden değerlerimizden biri olan, Türk halk müziği ozanı Hasret Gültekin'i anlatmaya çalışacağız.
1 Mayıs 1971 tarihinde Sivas’ın İmranlı ilçesinde doğan Hasret Gültekin, sanatçı kimliğini politik duruşuyla da güçlendiren bir aydındır. Elbette ki bu politik duruş, emeğin yanında oluşu, ezene karşılık ezilenin yanında yer alışı ve bunu sanatına hayatı boyunca yansıtacak oluşu yalnızca emeğin gününde doğmasından ötürü
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
23
gelmiyor. Yoklukla çok küçük yaşta tanışan Hasret Gültekin, bu yokluğu sadece maddi olarak yaşamayacak babasının gurbete gitmesi sonucu maneviyat olarak da yoklukla tanışacaktır. Anadolu’yu, kendi gibi olanı unutmayışı, türkülerinde, deyişlerinde her daim onlara yer verişi bu yüzden olsa gerek. Politik olarak bilimsel sosyalizmi benimseyen Hasret Gültekin önce Sosyalist Partiye üye olmuş, partinin kapatılmasının ardından İşçi Partisi’ne üye olmuştur. Bu açıdan bakıldığında sanatındaki etkin ve üretkenliği politika sahasında da sürdürdüğü söylenebilir.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
24
Sanatın hayatında en önemli değer olmasından olsa gerek liseyi yarıda bırakıp sadece sanatla uğraşmış bunun sonucu olarak 16 yaşında ilk albümü olan 'Gün Olaydı' ile ilk resitalini Türk halk müziğine kazandırmıştır. Anadolu halkını tanıyan, anlayan ve anlatmaya çalışan Hasret Gültekin, Anadolu’nun içlerinde gizli kalmış şelpe tekniğini ustaca kullanarak, bağlama ile de çok güzel enstrümantal parçalar icra edilebileceğini kanıtlamıştır. Bağlamanın tezenesiz çalma tekniği olan şelpe tahmin ediyorum ki en az bağlamanın icadı kadar eskidir, ama bunu ortaya çıkararak insanlara tanıtmak en az 1990 yılında ''Newroz Kürtçe Ezgiler'' adlı albümünü çıkarmak kadar cesaret isteyen bir iş olsa gerek. 1991 yılında ''Rüzgârın Kanatlarında'' 1987’de ''Gün Olaydı'' ve ''Egenin İki Yakası'' albümleri yanı sıra birçok hatırı sayılır halk ozanı ile beraber müzik yapmış ve onların albümlerine bağlama ve cura ile eşlik etmiştir.
Abuzer Karakoç, Hüseyin Aydın, Ali Ekber Eren'le birlikte ''Bitmeyen Türküler Dostlar Muhabbeti'' albümünü çıkarmış, Arif Sağ, Emekçi, Mehmet Koç, Emre Saltık, Talip Şahin ve İhsan Güvercin'in de yer aldığı “Türküler Yalan Söylemez” adlı albüme de üç parça seslendirmiştir.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
25
22 yaşına siyasi duruşundan taviz vermeyerek üretim ve yaratım dolu bir sanatsal zenginlik sığdıran bir aydın acaba yaşasa idi Türk halk müziği hangi noktada olurdu? Şüphesiz çok daha ilerilere taşınmış olacaktı. Acaba Hasret Gültekin’in azmi Türk halk müziğini tüm dünyanın dinlediği bir türe dönüştürebilir miydi? Neleri kaybettik biz 2 Temmuz 1993’te, neleri kaybettik biz Madımak’ta…
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
26
Kabile'nin Radikalliğini Nerede Aramalı? Onur Keşaplı
2014 Cannes Film Festivali’nde büyük beğeni ve ödüller toplayan, ülkemizde ilk kez Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde izleyiciyle buluşan ve fısıltı gazetesi ile adeta kültleşmeye başlayan Ukrayna yapımı Kabile, geçtiğimiz ay yalnızca üç salonda olmak kaydıyla gösterime girdi. 2006’dan bugüne çektiği kısa filmlerle hatırı
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
27
sayılır festivallerde yer alan 1974 doğumlu yönetmen Miroslav Slaboşpitskiy’in ilk uzun metrajı olan Kabile, alt yazıya başvurmaksızın baştan sona işaret diliyle ilerleyen ve sarsıcı olmayı amaçlayan bir yapıt. Bu amacına hangi düzeyde ulaştığı ise tartışılmalı. Kabile, yatılı okula geçiş yapan bir öğrencinin yeni çevresine uyumlanma sürecini, zorbalık, cinsellik ve şiddet dolu bir öyküyle ele alıyor. Ortam sesleri dışında tek bir konuşmaya veya müzik kullanımına yönelmeden sağır ve dilsizlerin dünyasına bir yatılı okul ölçeği ile eğilen yönetmen, 2010 yılında Sağırlık adlı kısa filmiyle hazırlığını yaptığı bu denemenin altından biçimsel olarak başarıyla kalkıyor. Yönetimden öte seyir tecrübesi açısından zorlayıcı olabilecek bu yöntem yetkin bir kamera kullanımıyla ritim kazanıyor. Plan sekans odaklı tercih, sabit kadrajlardan çok hareketli takip sahneleri içerdiği için merak unsurunu canlı tutuyor. Filmin en önemli artısı ise şiddet ve cinsellik sahnelerinde yakın planlara başvurmayarak porno estetiğinin sömürüsünden uzak durması. Bu sayede izleyiciyi, hali hazırda adını ve geçmişini bile bilmediği karakterlerin başlarına gelenlerle etkileşim kurmak yerine seyirci olarak mesafesini koruyabiliyor. Peki, filmin biçimsel olarak dikkat çekici olumlu yanları içerik tarafından ne kadar karşılanıyor?
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
28
Filme dair soru işaretleri de bu noktada başlıyor ve ne yazık ki doyurucu bir yanıt alınamıyor. Ankara Film Festivali’nin ardından Rus yapımı Islah Sınıfı’na dair yazdığımız tüm eleştiriler* Kabile için de geçerli. Rus filminde belli oranda engelli öğrencilerin nasıl birer zorba olduklarını acımasızca ve amaçsızca izliyorduk. Burada ise sağır ve dilsizlerin dünyasının da tıpkı diğer herkes gibi acımasız bir şiddetle dolu olduğunu hatta “kabile” gibi ilkel olduklarını haraç, fuhuş, saldırı üçgeninde tekrarlanan aynılıklarla izliyoruz. Eğer ortalıkla “bakın insanlık ne kadar harika” temasıyla ilerleyen onlarca film olsaydı “insanlık kötüdür” önermeli filmler bu denli bıkkınlık getirmezdi. Ancak insanın fiziki durumu her ne olursa olsun ne denli aşağılık olduğunu tekrar tekrar izlemenin varacağı noktanın yapıcı olmadığı ortada. Kabile ile ilgili bir yıldır süregelen övgüler, filmin şiddeti ve cinselliği çok cesurca ve doğal kullandığı yönündeydi. Ülkemizdeki eleştirmenlerin de büyük ölçüde yinelediği bu cümleler ister istemez
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
29
akla bu kişilerin ya yeterince film izlemediklerini ya da izledikleri filmleri unuttuklarını getiriyor. Lars von Trier’in İtiraf’ı, Philip Koch’un Çocuk’u başta olmak üzere sadece son on yılda cinselliği, şiddeti veya her ikisini birden Kabile’ye nazaran çok daha sarsıcı ve açık bir şekilde gösteren o kadar çok film çekildi ki burada listelemek yersiz. Bir filmin cinselliği ve şiddeti ne denli yoğun verdiği üzerinden övülmesi veya yerilmesi ise başlı başına sorunlu bir eğilimi çağrıştırıyor.
On yılı aşkın süredir AB öncülüğünde kapitalizmin renkli devrimlerden faşizme uzanan bir menzilde hırpaladığı Ukrayna’nın kısa tarihinde ilk kez sinemasal bir çıkış olması elbette dikkat çekici ve önemli ancak bu çıkışın radikalliğini buram buram apolitik tavır kokan ham bir şiddet şöleninden alması gözden kaçamaz. 2014 yılında dikkat çeken filmlere baktığımızda Linklater’ın “12 yılda çekilen” Çocukluk’unu, Inarritu’nun “tek bir planmışçasına kurgulanan” Atmaca‘sını ve “tamamı sessiz çekilen” Kabile’yi görüyoruz. Adeta
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
30
etiketlerin allayıp pulladığı yapıtların dönemindeyiz ancak ne yazık ki içerik olarak söz konusu filmler yenilik içermiyor. Biçimsel olaraksa önemli olduklarını kabul etmek kaydıyla hiç de öyle yazılıp çizildikleri gibi “çığır açıcı” filmler olmadıklarını belirtmek durumundayız. Belki de sinemanın küresel olarak yaşamakta olduğu tıkanmayı açmanın yolu yönetmen ve sanatçılara odaklanmak kadar izleyici ve eleştirmenleri dönüştürmekten geçiyordur.
* “Islah Edilesi İnsanlığın Bitmek Bilmeyen Hikâyeleri” http://haber.sol.org.tr/blog/sinema-bir-senliktir/onur-kesapli/islah-edilesiinsanligin-bitmek-bilmeyen-hikayeleri-115779
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
31
Düşle Esen Gökay KORKMAZ
Fırtınalı bir günün Mum ışığı sessizli-ğinde Tutuldum, Gün kızılı gürül-tüne. Kayboldum Zümrüdü Anka bakışların arasında. Yok oldum Deprem yaratan kalbinin ufuklarında…
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
32
Arayış Onur Soylu Trenin son vagonunda dalıp gitmişti. Tren durdu adam indi. Birden polislere çarpmamak için durdu. Üniforması düzgün, silahlı, coplu polislerdi. Fiyakalı polislerdi yani onlar. Yürümeye başladı adam. Yürürken çarpıyordu önüne gelene özür dilemeden hem de. Herkes ona bakıyordu. Gözleri olan herkes... Adamın karnı acıktı, bir kafenin kapısını açtı ve sınıfa geç kalmıştı. Kapıdan girdiğinde fark etti bunu. Hoca adama bakıp "suçlusun çık dışarı!" diye bağırdı. Tüm sınıf suçlu gözlerle onu izledi. Hak etmiş miydi? Suçu neydi? Cama koşar adımlarla yöneldi. Kimse tutmuyordu, o koşuyordu. Bu koşuda ayakları değil suçluluğu iş görüyordu. Atladı...! En derinde, kafası betona değecek kadar derinde. Hiç bu kadar derine dalmamıştı adam. Denizden çıktığında herkes gitmişti. Koca deniz, boş şezlonglar. İçinden birine uzanmak geldi. Ama daha büyük bir sorun vardı. “Nerede lan bu insanlar?” Kanatları olsa bakardı uçarak. Kuşların vardı ama onun yoktu. Neden yoktu? O yaratsa kanatlı yaratırdı insanları. Neden yoktu ki kanatları? Sorulması gereken çok soru vardı. Soracak kimse yoktu. Onun neden kanatları yoktu? İnsanlar olsa cevap verir miydi? Ne zaman verdiler ki... Ama şimdi ona bile razıydı. Sessizlik can sıkıcı...
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
33
Havuza tekrar dalsa belki düzelirdi her şey… Güzel fikir. Tekrar atladı bu kez koşmayarak... Bu tokat çok ağır geldi işte. O an fark etti adam. Kendisini sevmeyen insan öpülemezdi. Neden öpülemezdi? Neden sevilmedi veya? Onunda gözleri, yanakları vardı. Hatta beni bile vardı. Sevilmeyen insan öpülemezdi evet ama sevilmeyen insan tokat yiyebilirdi. Yanağındaki kızarıklık bu deneyin kanıtıydı. İlk baştaki kalp atışı şimdi yerini mide bulantısına bıraktı. Vücudundaki ani değişikler her zaman canını sıkmıştı. Şimdi yine yalnızdı sanırım adam. Yürüyen tokadın ayak sesleri yankılandı kulakta. Çok fazla ayak sesi! İsmini bilmediği sayısız caddeden birinde ortada bunu düşünmeden yürüyor adam. Yanında sayısız insanlar geçerken yine düşünmüyordu. Sayısız insanların üstünde sayısız giysiler vardı. Yine düşünmedi. Kendi üstünde de bir giysi vardı ama onlardan tek farkı bir kaç saniye önce o tokat yediği yanağıydı. Bu fark o kadar değerli değildi ama farktı işte. Neydi bu caddenin ismi? Neden suçluydu? Neden kanatları yoktu? Neden sevilmedi? Soruları birikti adamın. Cevapsız sorulardı bunları. Düşündü. Kim cevap verebilirdi? Tanrı belki ama onu hiç görmedi ki. Ne yapacaktı? Tanrı olabilir miydi? Denedi. Önce birini yarattı. Evet topraktan. Önce “suçlusun” dedi “inanmadın bana”. Sonra “ceza olarak kanat vermedim sana” dedi. Birde üstüne çirkin yaptım seni sevmedi kimse. Son cevap ise bu cadde benim evim dedi. Oldukça uzun bir evdi.
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:91
34
Şimdi soruların cevabını aldı adam. Yani olay Tanrıyı aramakta değil Tanrı olmaktaydı. Fiyakalı, coplu, silahlı polisler geçiyordu yanından. Onlara da çarptı. Şimdilerde o Tanrıydı çünkü...
Azizm Sanat Örgütü | E-Dergi, Sayı:90
35