Azizm Sanat E-Dergi
Haziran 2013 Sayı 66
Gezi Parkı Direniş’i
1
Genel Yayın Yönetmenleri Onur Keşaplı Selin Süar
Yayın Kurulu Can Önen Engin Taş Osman Bahar Özge Keşaplı Can
Ön Kapak: Gezi Parkı Direniş’i Taksim Meydanı – İstanbul Arka Kapak: BantMag (http://www.bantmag.com/dergi/21/)
www.azizm.org https://www.facebook.com/azizmsanat https://twitter.com/AzizmSanat azizm.sanat@gmail.com
2
Editörden 31 Mayıs akşamı, yıllardır kimilerinin görmezden geldiği cemaatin polisi Gezi Parkı’nın yıkımını içeren kararı protesto amacıyla parkta bulunanlara savaş açınca kadim Anadolu coğrafyasının uzunca bir süredir unuttuğu direniş geleneği canlandı ve Haziran ayı süresince ve halen sürmekte olan Direniş ortaya çıktı. AKP zihniyetinin gerici, piyasacı ve faşist politikalarına karşı 10 yılı aşkın süredir savaşım verenlerin yanında bu kez 10 yıldır sessiz ya da eylemsiz kalmış kesimler vardı. Tek bir günde tüm İstanbul’u ve Türkiye’nin neredeyse tamamını saran isyan dalgası iktidarı şaşkına çevirerek sözcülerin kimyasını bozdu. Tepkilerin odağındaki başbakan ise bir anda türeyen bir programla yurtdışına kaçtı ancak bundan da önemlisi, susmamasıyla ünlü başbakan tam dört gün boyunca sesini kesti! Hükümeti istifaya çağıran on milyonlarca insan sadece AKP iktidarının değil, vahşi kapitalizmin ta kendisini de kilitlemeyi başardı. Hatta halk meclisleri ve parklardaki paylaşımcı yaşam göz önüne alındığında Direniş boyunca iktidar alternatifinden öte sistem alternatiflerinin gözden geçirildiği görüldü. Ve tüm bu kazanımlar polisin hatta AKP’nin çağrısıyla şehre inen askerin ve kaynağı belirsiz eli sopalı katil sürüsünün bitmek bilmeyen kin dolu saldırıları sürecince yaşandı. Dört göstericiyi katleden binlercesini yaralayan iktidarın silahlı kuvvetlerinin yanı sıra iktidar medyası ve sermayesini ciddi bir telaş aldı. Bu noktada yardımlarına Direniş’in içerisinde yer alan fakat apolitikliği, örgütsüzlüğü pompalamaktan başka işlevi olmayan liberal görünümlü kesim yetişti. Bu kesime cevabı, varoluşçuluğun büyük aydını Albert Camus versin; “Örgütsüz bir halka güven olmaz. Örgütsüz halk bir yığındır. Örgütsüz bir halkın kapısı açıktır. Her geleni memnun etmeye çalışır.” Neyse ki Direniş’i gerçekleştirenler yığın olmaktan toplum olmaya evrilerek yakın geleceğe dair umudu yeşertmişlerdir. Gerici iktidarın Memet Ali Alabora'yı defalarca hedef gösterecek boyuta varan sanat, Aydınlanma, modernite düşmanlıkları karşısında Azizm Sanat Örgütü olarak, Ankara, İstanbul ve İzmir’deki üyelerimizle ilk günden itibaren Direniş’te yer aldık ve sosyal medya sayfalarımızdan halkı aydınlatma görevini yerine getirme çabası içindeydik. Gezi Parkı Direniş’i ayırdığımız bu özel sayıda, Direniş süresince örgüt olarak yayınladığımız bildiri ve açıklamalar, üyelerimizin kaleme aldığı deneme, şiir ve makaleler, örgüt olarak gerçekleştirdiğimiz video çalışmaları yer alıyor. Ayrıca “Resistanbul” şarkısıyla Direniş boyunca büyük ilgi 3
gören Yunan müzisyen Periklis Tsoukalas ile gerçekleştirdiğimiz ufuk açıcı söyleşi, genç sanatçı Doris Hazan’ın Direniş temalı resim çalışması ve Sol Gazetesi yazarı Özgür Keşaplı Didrickson’ın Alaska’dan yazı ve fotoğraflarıyla verdiği destek de Direniş özel sayımızda. Toplumsallaşmış bir halkı hiçbir kuvvet yenemez, Örgütlü Direniş Kazanacak!
4
İçindekiler Azizm'in Direniş Notları
s. 6
Devrimin Gezi’si (şiirimsi) – Gökhan Baykal
s. 24
Gezi Parkı Asla Sadece Park Değildir – Osman Bahar
s. 25
Gezi Kütüphanelerinde Azizm Sanat Yıllığı
s. 27
Periklis Tsoukalas ile Söyleşi – Selin Süar, Onur Keşaplı
s. 29
Direniş - Gökhan Baykal
s. 35
Şaman Torunları Uyandı (resim) - Doris Hazan
s. 37
Direniş'in Törpülediği Kibir ve Biçimlendirdiği Söylemler - Onur Keşaplı
s. 38
Azizm'in "Duran Adam"ı
s. 42
Mikrofonun Ucunda, Şekerin Başında Örgütlenmek - Özgür Keşaplı Didrickson
s. 43
Aşık Olunacak Çocuklar (şiirimsi) - Gökhan Baykal
s. 46
İktidar Bloğunun Çaresiz Çırpınışları - Can Önen
s. 47
x'aséikw (yaşam, nefes) - Özgür Keşaplı Didrickson
s.51
5
Azizm Direniş Notları 30 Mayıs - Gericiliğin, sermayenin 560 yıldır fethetmeyi sürdürdüğü şehrin kalbini savunuyoruz! Azizm üyeleri Gezi Parkı'nda! Direnişe omuz verelim! Bize şiddet uygulayacak gericiliğin vurucu piyonlarına özel, NWA grubunun ölümsüz parçası "Fuck Tha Police" dinleyelim ve gerektiği taktirde olayın varabileceği noktayı algılamak için Ice-T'nin "Cop Killa" parçasını hafızamıza kazıyalım...
31 Mayıs - Gezi Parkı Direnişi gerici, piyasacı, hakiki faşist iktidar için sonun başlangıcı olmalıdır. Yoksa tam iki yıl önce akpnin gaz çağını açarak katlettiği, "Son Eşkıya" Metin Lokumcu'nun hatırasına nasıl sahip çıkabiliriz? Sahip çıkmazsak Murat Belge ve türevleri Lokumcu'nun "darbeci" olduğuna ima ettiği gibi Gezi Parkı direnişçilerine de benzer bir yakıştırmada bulunabilir. Direnişi sürdürelim, gericileri alaşağı edelim ve de gericilere "entelektüel" katkı sağlayarak ruhunu şeytana satma konusunda rakipsiz aydınımsılarımızı ise asla unutmayalım...
6
31 Mayıs - Karanlığın bastırdığı, bastırdıkça da Aydınlığın güç kazandığı geçtiğimiz iki gün içinde Türkiye'de modernitenin, Aydınlanmanın dev çınarı Güzin Dino sonsuzluğa erişmiş... Fransa 68'ine tanık olan, partili bir komünist Abidin Dino'nun eşi Güzin Dino edebiyatımızı dünyaya açan kişidir, kaybımız gerçekten çok büyük... Mart ayında Abidin Dino'nun 100. yaşını kutlamıştık, Güzin Dino'yu 103 yaşında uğurladığımız bu gece karanlığı parçalamak için Abidin Dino dosyamızı bir kez daha açalım; http://www.azizmveri.org/e-dergi/2013/mart/index.html#/0
7
1 Haziran - Piyasacı, faşist gericilerin sistemini yurt çapında eylemlerle, grevlerle kilitlemenin ve kırmanın zamanı geldi. Azizm olarak üyelerimiz şuan Taksim'de direnişte. Yarın da hem İstanbul'da hem İzmir'de Azizm Sanat Örgütü olarak sokaklarda olacağız. Bekleriz...
Öte yandan eylemin politikleşmesinden ürken, politize olmaması için uğraşan kişileri görmek sinir bozmaya başladı. Direniş ideolojik bir altyapı, siyasal bir derinlik kazanmaz ise giderek yaklaştığımız zaferin ardından gelecek kayıp çabuk olacaktır. Bu halk zaten politikadan uzak durduğu için geldiğimiz nokta budur. Halk dalkavukluğu yapmanın anlamı yok. Halk geç de olsa yığın olmaktan çıkıp toplum olabilme yetisi gösterdi. Politize olmanın, örgütlenmenin ve savaşmanın tam zamanı. Lütfen daha fazla siyasallaşalım, siyaseti sevmesek bile... 1 Haziran - İzmir'deki Azizm üyeleri şuan dönmüş durumdalar biber gazını bolca ciğerlerimize doldurmak dışında iyiyiz ancak dönüş yolunda yaklaşım 1 saat önce çevik kuvvet eşliğinde taşlı, sopalı, satırlı bir grubun "Allah Allah" nidalarıyla, küçük gruplar halinde evlerinin yolunu tutmuş direnişçilere saldırdıklarına tanık olduk. Polisleri yetmedi aşağılık katillerini de saldılar. Öncelikle Kıbrıs Şehitleri'nde direnişi sürdüren yoldaşlara ve tüm direnişe duyurulur...
8
2 Haziran - Azizm Sanat Örgütü'nün Ankara'daki Direniş'e destek veren üyeleri Karanfil sokakta faşist polisin yoğun saldırısı altında. Kafelere sığınanlar olduğu için gaz bombaları içerilere atılmaya başlanmış. Gözaltılar var. Ankara NHKM'de bombalanıyor. Yollar kapalı olduğu için destek vermenin tek yolu civar evlerden gelecek yardımlar ve ev sahipliği. Başta Ankara olmak üzere tüm yurttaki Direniş'e duyurulur.
3 Haziran - Şiirimizin dev çınarı Nazım Hikmet'i sonsuzluğa uğurlayışımızın 50. yılında saygı ve özlemle anarken, Abidin Dino'nun "Yürüyüş" adlı tablosu üzerine kaleme aldığı dizelerin, Direniş'e güç vermesini diliyoruz;
9
Bu adamlar, Dino, ellerinde ışık parçaları, bu karanlıkta, Dino, bu adamlar nereye gider? Sen de, ben de, Dino, onların arasındayız, biz de, biz de, Dino, gördük açık maviyi. Paris, 13 Mayıs 1958
3 Haziran - İğneada/Limanköy'den gelen ve bizi gülümsetmenin ötesinde, bize güç veren bir haberi Direniş'e iletelim: Ödüllü kısa filmimiz Soluş'un minik oyuncusu Rüzgar Can (7) hayatının ilk eylemi olarak oyuncak bebeğine üzerinde "Kimyasal Tayyip" yazan bir pankart tutuşturdu. Ve bu durum sonucunda kardeşi Defne (1) bebeği yakından görme isteğiyle ilk adımlarını attı... İlk eylem ve ilk adımlar Direniş'e güç versin!
3 Haziran - Azizm Sanat Örgütü üyeleri şuanda İstanbul Beşiktaş'ta, Ankara Kızılay'da, İzmir Alsancak ve Göztepe'de Direniş'e destek veriyor ve katılımınızı bekliyor. Şuanda özellikle Ankara'da karadan ve havadan saldırı gerçekleşiyor. İzmir'de ise 2 gecedir türeyen yobaz katillere karşı kesinlikle kalabalık gruplar halinde olmalı ve yarın tekrar dönmek üzere geceyarısından önce meydanı boşaltmalıyız. Adı geçen semtlerde oturan yurttaşlara hem kapılarını açma hemde kayıt tuttma anlamında büyük iş düşüyor. Ortak çağrımız, Direniş'in zaferle sonuçlanması için acilen genel grev ve boykotun ilan edilmesi.Bu yönde olumlu gelişmeler yaşanıyor.Gerici, piyasacı, faşist iktidarın sistemini kilitleyip kırmanın tam zamanı. Israrla "bu eylem siyasi değil" vs. diyenlere inat, militanlık derecesinde politize olmuş iktidarı kesin bir zaferle alaşağı etmenin yolunun politize olmaktan geçtiğini unutmayalım... Her Yer Taksim, Her Yer DİRENİŞ! 10
3 Haziran - Direniş'teki Azizm üyelerinin bildirdiğine göre İzmir'de özellikle Göztepe Parkı ve Hatay bölgesi "Devrimden Sonra"yı andıracak bir coşkuya ev sahipliği yapıyor. Önceki 2 güne göre saldırı yok denilebilir. Yine de özellikle Gündoğdu'yu, yarın geri dönmek üzere, kalabalık gruplarla boşaltmalı ve geceyarısına kalmamalıyız. Unutmayalım ömründe bir kez olsun aşkının elini tutmamış, sevdiğiyle bankta oturmamış ve bu bastırılmış koşullanmayla zihniyetini inşa etmiş akıldışı bir militanın aynı bastırılmışlığın üyesi olan piyonları gece saldırıya geçiyorlar. Öte yandan Ankara ve İstanbul halen "Devrimden Önce" durumunda. Tunalı abluka, Kızılay'da polis barikatları var. Saldırı sürüyor. İstanbul'da ise "provokasyon yok" diye diye Taksim'e gelindi, oraya doğru geliyorlar. Teyyibin susması ve polisin çekilmesi gerek evet ama asıl ihtiyaç Genel Grev ve Boykot! Asıl Zafer Aydınlanma ve Sosyalizm! Her Yer Taksim Her Yer DİRENİŞ!
11
3 Haziran - Gündoğdu'daki üyelerimizin kulağına çalınanlar; Fuar ve Lozan tutulmuş, Atatürk Lisesi önü karışmış durumda. 500 kadar polis geliyormuş. 2 gündür Direniş'e kan kusturan yobaz it sürüsü de yoldadır. Lütfen kademeli ve kalabalık olarak çekilmeye başlayalım. Yobaz katillerin iki gecedir sürdürdüğü av bu gece yaşanmasın. Yarın yine döneceğiz nasılsa. Araç giriş çıkışında sorun olabilir ama yine de Göztepe-Hatay tarafında arabalarla korna çalan protestocular Alsancak Direniş'ini kurtarmak için yola çıkmalı belki de. Faşist polisin niyetini belli eden ablukasını konvoylarla aşabilmek mümkün olabilir...
4 Haziran - Direniş, ilk kayıplarını verdi... Çok üzgünüz ama en çok polisiyle katillerini hala geri çekemeyen, defolup gidemeyen gerici zihniyet adına üzgünüz. Azizm İstanbul üyelerimizden biri hala hastanede. Daha binlerce direnişçi de öyle... Ama milyonlar dışarıda. Aynı zamanda örgütümüzün yazarı olan soL Gazetesi köşe yazarı Özgür Keşaplı Didrickson, Alaska'dan Nazım 12
dizeleriyle "Boyun Eğme" diyerek Direniş'i ve direnişçileri selamlıyor, güç gönderiyor... Kayıplarımızı Devrim Şehidi yapana ve Zafere kadar daima! http://haber.sol.org.tr/el-kapilari/alaskadan-direniscilere-selam-haberi-74088
4 Haziran - Alsancak, Kızılay ve Taksim'deki üyelerimizden çok güzel haberler geliyor. Direniş tüm gücüyle meydanlarda! Ancak iktidar da tüm gücüyle karşımızda. Ortada ne bir geri adım ne bir özür varken aksine ölümlere karşı düğünlerle söylem üretme çabasına girmiş bir gericilik hala tüm gücüyle tepemizdeyken, içi boş bir galibiyetle gelen şölen havasına kendimizi fazla kaptırmayalım. Direniş'in zaferi için öncelikle yavaş yavaş başlayan grev ve boykotları tüm yurda yaymak zorundayız. Bu gece şimdilik saldırmayan(saldırıya doydular mı diye düşünmüyor değiliz) katillerin artık yuvalarına çekilmeleri gerektiğini tüm yurda haykıralım. Gericilerin tiranlığını kırıp eşitlikçi, özgürlükçü, Aydınlanmacı ve Sosyalist bir Türkiye Cumhuriyeti kurmadan asla durmayalım. Direniş'le Gelecek Zafere Kadar Daima!
5 Haziran - Karşımızda tümüyle partizan hatta militan bir başbakan, tüm devlet aygıtını kendi partisine dönüştürmüş bir iktidar ve bilinçli olarak halka kan kusturan bir vurucu silahlı güç var. Buna karşın günlerdir uyarmamıza rağmen ısrarla "burada siyaset yok, parti, örgüt yok tamam mı" gibisinden söylemler göklere çıkartılıyor. Böylesine örgütlü bir zihniyeti masum talepler ışığında mı alaşağı edebileceğiz? Şölen havası mı karşımızda siyaseti alt edecek? Bu ülke zaten milyonların siyasetten uzak oluşu yüzünden bu karanlığa gömüldü hala siyaset ve örgüt korkusu nedendir? Partileri beğenmemek ayrı o partileri doğru noktaya çekmek için, hatalı siyasetçilere ders vermek için politize olmak ayrı. Birileri dilediğince "siyaset yok" deyip dursun, Direniş politiktir! Zafer de ancak ve ancak bu politikliğin örgütlenmesiyle olacaktır. Taksim Dayanışması adı altında ortaya konanlar masum, liberal bir tondadır, zayıftır. Azizm Sanat Örgütü olarak ideolojik bir bilinçle örgütlenmeye çağırıyoruz herkesi ve Türkiye Komünist Partisi'nin Direniş üzerine kaleme aldığı metni paylaşıyoruz. Elbette eleştirilecektir, zaten eleştirilmelidir ama şuana dek çıkan en güçlü sestir. Tüm maddeler değerli ancak 11. madde komünist harekete akıldışı laflar eden kimi kesimlere cevap niteliğindedir. Lütfen okuyalım, okutalım;
13
http://haber.sol.org.tr/soldakiler/tkpden-turkiyeyi-sarsan-halk-eylemleri-ileilgili-deklarasyon-haberi-74145
5 Haziran - En başta liberallerin ve kimi emeksiz solcuların kemalizm düşmanlığı öylesine göz karartıcı hale gelmiş ki hakaretler yetmediği gibi faşist, gerici, emek düşmanı iktidarın polisi kemalizme inanmış bir genci katletmesine, şuan Rize'de rtenin katil sürüsü 2. Madımak peşinde TGB ve ADD'lilere hücum ediyor olmasına rağmen hala cehaletin ezberlettiği klişelerle konuşuyorlar insaf! Dünden beri şölenden bahsedenler Dersim'i, Rize'yi, Ankara ve Antakya'yı görmek zorundalar zira Direniş onların algısını çoktan aştı. Ankara'daki üyemiz polis saldırısının ardından yaptığımız görüşmede artık Direniş'in örgütsüz kalamayacağını, kalır ise kesin bir zafere ulaşamayacağımızı belirtti. İzmir'de Azizm olarak Fazıl Say konserindeydik, konser eyleme dönüştü herkes sloganlar attı ve konserin ardından tüm dinleyiciler yürüyüşe geçerek Direniş'e katıldılar. Sonuç olarak Direniş sürüyor, örgütlü biçimde evrilerek zaferi getirmek zorundayız. Gerici, piyasacı sistemi kilitledik, kırmamıza az kaldı. Zafere Kadar Daima! 6 Haziran - Tiran bugün dönüyor... Azizm üyeleri İstanbul, İzmir, Ankara ve Malatya'da Direniş'le birlikte olacak. Bugün sokağa çıkma günü. Bugün, tiran ne konuşursa konuşsun taleplerimizin başında o ve sisteminin yıkılması gerektiğini daha gür bir sesle haykıracağımız gün! Akşam gerçekleşecek kitlesel eylemlere hazırlanırken, yazarımız ve genel yayın yönetmenimiz Selin Süar'ın köşe yazarlığı yaptığı Şalom Gazetesi'nde bu haftaki yazısını okuyabiliriz. Ödüllü filmlerimiz Özgür ve Umut'un baş rollerinden Onur Bilge'nin oynadığı ve 14
sistemin iç yüzünü ortaya koyan Eksik Sayfalar filmi üzerine yazarımızın kaleme aldığı "Hades'in Diyarındaki Sayfalar" http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=87318#.UbB_NUDJTTo
7 Haziran - Tarih böylesine vahşi, katil ruhlu, gerici, militan, kin dolu bir başbakan hatta diktatör bile görmemiştir. Ülkeyi 11 yıldır piyasacı, şeriatçı bir katil yönetiyor ve bu faşisti öyle veya böyle 1 günlüğüne bile olsa desteklemeyi becerebilmişler bu gece kendileriyle ilgili ne düşünüyorlardır bilinmez ama Direniş'e bulaşmaya çalışan liberal çığırtkanlığın "örgütsüz, siyasetsiz olarak kalma" söylemini biran önce üzerimizden atmalı ve yarın meydanları örgütlü, politize ve ne almak istediğini çok iyi bilen bir biçimde doldurmalıyız. Unutmamalıyız ki karşımızda milliyet kavramını aşarak her etnik kökenden kişiyi gericiliğin, piyasacılığın, emek düşmanlığının, faşizmin ortak paydasında birleştirmiş bir tiran ve onun parti-devleti var. Buna karşı Direniş ne liberal hiçsizliği kaldırabilir ne de Türklük-Kürtlük merkezli bir odakla zafer kazanabilir. Sınıfsal bir tavrı örgütleyerek acil eylem planı ve gerçekten politik bir talep listesi yaparak Direniş'i beslemeliyiz. Her Yer Taksim Her Yer Direniş... Zafere Kadar Daima...
8 Haziran - Şalom Gazetesi örgütümüzün kuruluşunun altıncı yılını haber yapmış, kendilerine teşekkür ederiz. Örgüt demişken bu akşam üyelerimizin Ankara, İstanbul, İzmir ve Malatya'da meydanlarda Direniş'e omuz vereceğiniz hatırlatmak isteriz. Ayrıca günlerdir iki kanıtlanmayan ama ortalıkta dolanan dedikodu haber bizde rahatsızlık uyandırdı. Birincisi Konya'da CHPlilerin TKP üyelerine saldırması, ikincisi ise Taksim'de TGBlilerin BDP çadırına saldırarak bir kişi yaralaması ve neticesinde alandan çıkarılması. Her ikisi etraf döndü dolandı, karşılıklı küfürleşmeler ve elbette "faşizm" sözcüğünü kullanmanın dayanılmaz hafifliği etrafı sardı. Ancak iki haber de kanıtlanmadığı gibi yalanlandı. Öyleyse soruyoruz, Direniş'in bileşenlerine dair böylesine kırıcı yalanları kim uydurur, uyduranlar kimlerdir? Mutlaka afişe edilmeliler ancak bu yalanlara meydan bırakanın yine bahsi geçen bileşenler olduğu da unutulmamalı. Örgütlerin hepsi eleştirilmeli ancak kinle düşmanlaştırılmamalı. "Faşist" sözcüğünün ne 15
olduğunu bilmeden birbirine durmaksızın faşist diyen gruplar dileriz hakiki faşisti dün gece havaalanında görüp dinlemişlerdir. Karşımızda böylesine korkunç bir gerici, emek-bilim-yurt-sol düşmanı biri varken birbirimizle uğraşımız eleştirel boyutta kalmalı kin seviyesinde değil. Birbirinizi sevin sevmeyin şuan aynı Direniş'in altında birleşmiş durumdasınız. Bir an önce ortak paydayı belirleyip radikal bir talep listesi hazırlamalıyız. Direniş böyle örgütlenerek zafere erişecektir. Biz Azizm olarak yarın talep listemizi kaleme alıp sizlerle paylaşacağız. Meydanlarda görüşmek üzere... Zafere Kadar Daima! http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=87348#.UbHzCPnJTTo
11 Haziran - Üç gün zorunlu Kuzey Afrika izninde susmak zorunda kalan, kinci ve geveze tiranın dönünce patlayacağı aşikardı. Günlerdir kin kusuyor, yalan derecesini zirveye taşıyor, tehdit ediyor... Biat kültüründe yaşayan gerici, piyasacı, emek-bilim-akıl-sol düşmanı parti-devlet, tiranın emirleri doğrultusunda sabahın ilk saatlerinden beri polisi, valisi, emniyeti ve elbette asıl vurucu gücü olan medyasıyla "gösteri" düzenliyor Direniş üzerinde... Amaçlarını ne olarak açıklarlarsa açıklasınlar, iki haftadır Direniş'in başlangıcından beri provokasyonu kimin yaptığını da bir kez daha kanıtlamış oldular. Amaç elbette Direniş'i bölmek, Direniş'in politize olmuş gövdesini sadece Gezi Parkı(ki onu da zaten kesinlikle yerlebir edecek) duyarlılığı olan küçük bir gruba indirgemek ve ele geçirdikleri meydana bundan böyle kimsenin gelemeyeceği kesin bir zafer kazanmak. Ankara'da zaten günlerdir oynanan bu oyun yakında başta İzmir olmak üzere tüm yurtta oynanacak, dikkatli olmak lazım. Direniş'in gücünü ve içeriğini kavrayamayan, kavrasa bile reddedenlere ne için savaşım verdiğimizi durmaksızın göstermeliyiz. Direniş, direnç kazanmalı! Son olarak faşist müdahalenin "resmi" nedeni olarak sunulan heykelin temizlenmesi konusunda parti-devlet ve onun piyonlarına sorumuz olacak: Taksim Cumhuriyet Anıtı'nda, Mustafa Kemal'in emri doğrultusunda "marjinalkomünist" Sovyetler Briliği generallerinin temsil edildiğini biliyorlar mı? Zafere kadar Daima, Her yer Taksim her yer Direniş! Azizm Sanat Örgütü
16
11 Haziran - Direniş'in yoğun bir saldırıya uğradığı, uğramakta olduğu ve muhtemelen önümüzdeki günlerde şiddetini arttırarak devam edeceği saldırıların asıl amacı bitmek bilmeyen "marjinal" söylemini kendi yalanlarıyla bizzat sahneleyerek somutlaştırmaktır. Buradan doğacak sonucun Direniş'in bölünmesi, küçülmesi, önemsizleşmesi ve sönmesidir. Yandaşlarının da desteğiyle "Gezi Parkı'ndakiler iyi, Taksim'dekiler kötü" söylemine başvuruyorlar. Saldırıların bu sabah nasıl başladığını hatırlayalım; kendi elleriyle provokatör yaratma gayesinde içinde SDP'yi hedef seçtiler. Parti binası basılan ve üyeleri yaralanan SDP'yi hedef seçmelerinin nedeni, partiyi muhtemelen "küçük lokma" olarak görmeleridir. Bu sinsi oyunun hedefi Direniş örgütlerinden her hangi biri olabilirdi. Dolayısıyla yapılması gereken SDP'ye sahip çıkmaktır, Direniş'i destekleyen örgüte destek vermektir. Örgütsüzlük, flamasızlık sloganları bizi yanıltmamalı, Direniş'te örgütçülük yapılmamalı ama Direniş'i sırtlayan örgüt bileşenlerine de sahip çıkılmalı. Günün karesi olarak milyonlarca insanın tanık olduğu, gerici, piyasacı, faşist diktaya elele direnen BDP'li ve Kemalist genç herkese ders olmalıdır. Hele de böylesine bir günde hala "Atatürk diktatördür", "BDPli herkes haindir" sığlığında yüzenlere karşı Direniş'e ve örgütlere sahip çıkılmalıdır. Böylesine bir ortak payda ve ortak direnç, 2 haftadır yenilmezliğini gösteren Direniş'i zafere götürecektir. Azizm Sanat Örgütü
17
14 Haziran - Reddediyoruz! Akşam 8'de gerçekleşecek açıklamayı ve kararı beklemek gerek belki de ama karar ne olursa olsun bizim kararımız ve düşüncemizin yönü belli. Hala vandalizmden, polis otolarından, yağmadan bahseden bir hükümet sözcüsü ile hala üniversiteliler yurtlarına geç gitmesinler tarih bunu affetmez diyecek kadar ayarsız bir başbakan karşımızda konumlanmışken, sağlık bakanı tehditleri arttırmışken, söylem olarak yeni hiç bir söz söylemiyorken gerici, piyasacı, faşist iktidar, biz evimize dönemeyiz, dönmemeliyiz! Yargı kararının bekleneceğinin ilanı bir geri adım değildir olması gerekendir. Lütfen hatırlayalım, Direniş'in başlama sebebi aynı iktidarın yargı kararına rağmen kanunsuzca Gezi Park'ını yıkma girişimidir. Ortada bir kanunsuzluk vardır, özür veya yaptırım yoktur, Direniş meşrudur. Yargı kararını dinlemeden Emek'i yıkanlar, üçüncü köprüye başlayanlar, Taksim'i kazanlar, Allianoi'yi suya boğanlar kimdi? Böylesine hukuk tanımaz, kanunsuz, kelimenin gerçek anlamıyla vandal bir diktanın "yargı kararını bekleyeceğiz" sözüne kim niçin güvenir? Taksim Dayanışması'nın geçtiğimiz hafta bir kaç maddeyle deklare ettiği talep listesi bile meydanların, halkın, Direniş'in ruhundan tümüyle yoksundu. Eleştirmiştik, ancak o listenin tek bir maddesini bile kazanamadan pasifize olmaz kabul edilebilecek bir durum değil bizim açımızdan. Vali ve başbakanla görüşme yapan gençlerin, eylemcilerin, sanatçıların iyi niyetine şüphe yok ancak dünkü "gösteri" şunu kanıtlamıştır; örgütsüz ve siyasetsiz bir eylem direnç gösteremez! Haftalardır durmaksızın örgütsüz ve apolitikliğin pompalanmasına karşı durduk, herkesi de buna çağırdık ama liberal soslu bu sığ çığırtkanlığı bastıramadık. Sonucun böyle olması kaçınılmazdı. Fakat biz Azizm olarak bu sonucu reddediyoruz, örgütleri, sendikaları, partileri Direniş'e omuz vermeyi sürdürmeye çağırıyoruz. Zafere Kadar Daima! Azizm Sanat Örgütü
18
15 Haziran - Ömürlerini tek bir kitaba bağlayıp onu bile muhtemelen okumamış olanların, okuyanlara, Aydınlık ve Aydınlanmaya katil ruhlu tiranın emriyle son hücumu başladı... İstiklal'deki üyemizin Taksim'e uzanan tüm yolların kapatıldığını söylüyor. Eğer öyleyse bugün İstanbul'da tüm meydanları Taksimleştirmemiz gerek!
16 Haziran - Faşizme Karşı Daha Fazla Taksim! Birkaç gündür, kimi saf sanatçılarımızın da farkında olmadan katıldıkları, valinin simgesel olarak ölümüne sebebiyet veren iyi niyet gösterileri, gerici, piyasacı, faşist diktatörün kesin çağrısıyla yakın dünya tarihinde eşi benzeri olmayan kanlı bir saldırıya dönüştü. Direniş'in ilk gecesi ve sonrasında aldıkları büyük yenilgi sonrası günlerdir derslerini çalışıp planladıkları saldırı neticesinde 560 yıldır fethetmeye doymadıkları şehri yine fethetti katil sürüsü. Buna verilecek cevap, tıpkı şanlı 68 Kuşağının "daha fazla Vietnam" çağrısı gibi daha fazla Taksim yaratmaktan geçer. Bu gece ve yarın tüm İstanbul'u, tüm Türkiye'yi Taksimleştirmenin zamanı gelmiştir. Hala genel grev kararı alamayan sendikaları ve milletvekillerinin özverisi karşısında adeta tutulup kalan CHP-BDP 19
genel merkezlerini sarsmak zorundayız. Direniş boyunca sanat dünyası adına en ön saflarda yer alan tiyatroculara ve Türkiye Tiyatrolar Birliği'ne bir çağrımız olacak; önümüzdeki günlerle birlikte tüm yurtta Arthur Miller'ın "Cadı Kazanı" oyunu aynı anda oynansın, dünyadaki tüm sanatçıların gözünü bir süreliğine değil tümüyle buraya çevirmeye çalışalım hep beraber... Direniş'e devam! Zafere Kadar Daima! Her Yer Taksim Her Yer Direniş!
16 Haziran - Bugün son dersimizi yaptığımız Azizm Sanat Sinema Okulu 2013 bahar döneminden öğrencilerimiz Merve Beker, Deniz Yıldırım, Semra Yamiş, Murat Kocaman, Murat Deniz ve Burcu Çelik, atölye kapsamında gerçekleştirdikleri projede Direniş'e destek veriyorlar. Kendilerini tebrik ediyor önümüzdeki dönem projelerini merakla bekliyoruz; "Daha Fazla Taksim Daha Fazla Direniş" http://www.youtube.com/watch?v=Lig_IZ-SFag
20
18 Haziran - Duranadam ve Duramayanlar... Bu sabah çekimini gerçekleştirip akşam kurguladığımız ve yaklaşık 2 saat önce sizlerle paylaştığımız, Direniş'e destek amaçlı videomuz "küçük başbakan Büyük Abdest"i, 20 yaşındaki tiyatrocu oyunculardan birinin ailesinin, saygı çerçevesinde verdiği "kaldırın" emri doğrultusunda ve genç oyuncu adaylarının da bu tavrı içselleştirmesi sonucunda kaldırmış bulunuyoruz. Çok kısa bir sürede büyük ilgi gören bu videomuzu önümüzdeki süreçte özel gösterimlerde sizlerle buluşturacağız. Tek bir adamın, gerici, faşist dikta karşısında boyun eğmeden Taksim Meydanı'nda saatlerce dimdik durduğu bir gecede; 80 öncesi solcularının, kendi kuşaklarını bile aşan bu Direniş'e üfleyerek destek vermeleri nedeniyle videomuzu kaldırmak zorunda kaldığımız için üzgünüz. Ortamın ne vahim olduğunu gördüğümüz için bir tarafımızdan ailelere hak veriyoruz, ancak o zaman çocuklarının twitter ve facebook hesaplarını da zorla kapatıp onların bu konuda yorum yazmalarını ve onların eyleme katılmasını da engellemeliler ve bu haklı tarihi uyanıştan bütünüyle uzak durup penguenleri izlemeye devam etmeliler. Tüm takipçilerimizden ve sanatseverlerden özür diler, eserlerimiz ve duruşumuzla direnişe direnç katmaya devam edeceğimizi beyan ederiz. Azizm Sanat Örgütü azizm.sanat@gmail.com
21
19 Haziran - "Dikkat, Örgüt!" Azizm Sanat Örgütü'nün Direniş'e destek amaçlı hazırladığı ve Metin Tülü'nün oynadığı üçüncü video, "örgüt" sözcüğünden nem kapanlara geliyor... http://www.youtube.com/watch?v=ID20I1oFiGU
24 Haziran- Ölümsüzlük ve Yaşayan Ölüler Ele avuca sığmayan bir kinle somutlaşmış başbakanın üç günlük zoraki Afrika gezisi dönüşü konuşmasının ardından nasıl bir katil olduğunu yazmıştık. Dünkü demeci/emri doğrultusunda bugün katıksız katil hislerinin kanıtlandığına şahit olduk bir kez daha. Ethem'in katilinin, gerici,faşist, emek ve emekçi düşmanı zihniyet tarafından serbest bırakılışı aslında tüm Direniş'e göz dağıdır. Eğer Direniş bu zihniyeti alaşağı edemez ise diledikleri zaman Ethem'lerin sayısını arttırabileceklerini gösterdiler bize. Böylesine bir süreçte hala birileri örgütsiyaset kavramlarına nefret kusuyor hatta biz buna sahip çıkıyoruz diye 80ler ağzını kullanmakla eleştiriliyoruz. Öte yandan aralarında kimi ünlülerin de olduğu bir kesim var ki ısrarla, "şimdi 30 yıldır doğuda ne olduğu anlamış oldunuz" söylemini, bugün hiç sıkılmadan "doğuda yıllardır nice Ethem olayı yaşandı, şimdi anlayabiliyorsunuz ancak" diyerek yineliyorlar. Direniş'in ve Dayanışma'nın bileşenlerine göz gezdiren kişi, eğer cahil değilse, Direniş'in neredeyse tamamının doğuda olup biten vahşete asla sessiz kalmadığını görecektir. Doğuya sessiz kalanların şuan hala sessiz kalmayı seçenlerdir, Direniş'te elbette bu konuda aydınlanma yaşayanlar olmuştur ve bu bir 22
kazanımdır ama küstahça bir kibirle "şimdi öğrendiniz" demek Direniş'e cahilce yapılan bir hakarettir. Demek ki sizler yeni öğrendiniz demekten başka çaremiz yoktur. Son olarak Direniş'in başından beri kimi paylaşımlarımız ve videolarımızın kimi dost görünümlü vasıfsız cisimlerin ayıklanmasını sağladı. Bizle fikirsel düzeyde tartışmak yerine sessiz sedasız "arkadaş" olmaktan çıkanların çapsızlığını görünce o kişilere harcadığımız emek ve zamana üzülüyor öte yandan gereksiz yüklerin atılmasından ötürü seviniyoruz. Zira Azizm'e destek, Azizm'in yeni dostları ve yoldaşlarıyla hiç olmadığı kadar güçlü ve köklü biçimde ilerliyor, gelişiyor, teşekkür ederiz. Ethem ve Direniş'in tüm kayıplarının anısına, gerçek sanatçı kimliğini herkesten çok hakettiğini bir daha kanıtlayan Alpay'ın parçası "Ethem'in Sessiz Çığlığı"nı dinleyelim... Zafere Kadar Daima! http://www.youtube.com/watch?v=LhDDOD2kGWo
23
Devrimin Gezi’si Gökhan Baykal Çocuklar vardı, ellerinde kitaplar Ağaçlar için nöbet tutan çocuklar Polisin zulmüne karşı müzik yapan çocuklar Biber gazının dumanından devrim çıkaran çocuklar Yarım ekmeğini bile yanındakiyle paylaşan çocuklar Gaz sıkan polise karanfil uzatan çocuklar Yüzleri aydınlık, geleceği parlak çocuklar Bundan sonra en kadim dostum olacak çocuklar Siyah-beyaz,sarı-lacivert,sarı-kırmızı farketmez diyen çocuklar Yaşasın halkların kardeşliği diye bağıran çocuklar Çocuklar vardı uzun bir Devrim Gezi'sine çıkan Çocuklar, ah bu Çocuklar...
24
Gezi Parkı Asla Sadece Park Değildir Osman Bahar Gezi Parkı’nın benim için geçmişi vardır. Yani parkı yeni keşfedenlerden değilim. Önceleri arkadaşlarımızla toplaşıp, paramızın çıkışmadığı zaman gittiğimiz iki yer vardı. Biri Galata Kulesi’nin dibi, diğer, Gezi Parkı. Taksim’e gidip fırsat buldukça oturur, birini bekleyeceksem orada beklerdim. 2 senedir sevgilimle keyif mekanımız olmuştur Gezi Parkı. Önce biraz meyveyi, sonra da soluğu orada alırdık parasızlık dönemlerimizde. Banklarda, çimenlerde yayılaraktan akşamı ederdik. Birkaç arkadaşımdan duyduğum kadarıyla Gezi Parkı gündüzleri eşcinsel insanların buluşma mekanıymış. Birden böyle söyleyince garip oldu, açıklıyorum: Toplumumuzda sürekli önyargıyla karşılaşan, kendilerini hiçbir zaman anlatamayan, anlattığı zaman dinlenmeyen insanlardan bahsediyoruz. Haliyle onlar da yıllarca kendi kabuğuna çekildiler. Ve kabuklarını Gezi Parkı olmuş yıllarca. Gezi Parkı’nın gündüzleri biraz sakin olmasından dolayı, kendi aralarında buluşma mekanı olarak seçilebilecek bir yer olarak görmüşler. Gezi Parkı’nda aslında bugüne kadar hiç bahsedilmeyen ama o parkın onlar için hayat demek olduğunu göremediğimiz birileri var: Evsizler. Gezi Parkı’nı bilenler orada her akşam neredeyse tüm banklarda birilerini yattığını görmüşlerdir. O park onlar için çok daha değerli. Çünkü orası olmadığı zaman yatacak bir yerleri bile olmayacak. Şu an direnişçiler tarafından sağlanan giyecek, yiyecekten utana sıkıla olsa da aldıklarını, aslında oradaki kalabalıktan mutlu olduklarını defalarca gördüm. Evlerine misafirliğe gelmiş müthiş bir kalabalık. Direnişin ilk başladığı Salı gününden bu yana birkaç gün dışında neredeyse her gün oradaydım. Ve bu şehirde uzun zamandır hissetmediğim kadar huzurlu hissetmeyi orada başardım. Çünkü hiç bu kadar birbirini anlayan, birbirine saygı duyan insanlar biraraya gelmemişti. Biri hapşırdığında tanıyan/tanımayan 10’larca insan aynı anda “çok yaşa” diyebiliyor, birine çarpınca özür dileyip neredeyse birbirimize sarılacak kıvama geliyorduk. 3-5 çapulcudan tek yürek olan binlere ulaştık. Bu insanların ne kadar iyi niyetli olduğunu son bir anı ile taçlandıracağım.
25
Parkta kaldığım günlerden birinde arkadaşımla birlikte o yana bu yana koşturup, havayı iyice soluduktan oturduk. Kimseyi tanımıyoruz karşılaştığımız birkaç arkadaş dışında. Saatler sabaha doğru yaklaştığında “yarın mesai var, kestirelim” dedik. Çadır kurmayı planlıyorduk ama yer bulmak ne mümkün. Kıvrıldık yattık çimenlerin üstüne. Sabah kalktığımızda üzerimizde ikimizin de üstünü örtecek kadar büyük bir polar battaniyeyle uyandık. Kim olduğumuzu, dinimizi, dilimizi, siyasi görüşümüzü bilmediği halde sırf uyurken üşümeyelim diye üstümüze o battaniyeyi örten insandan kötülük geleceğini görsem inanmam. O insan benim için en güzel insanı. Tanımadığımız halde bizim en mutlu günlerimden birine uyanmamı sağladı. Onlardan daha güzeli yok bu dünyada… Bizi anlayan herkese selam olsun. Geçmişini, anılarını, hayatını, özgürlüğünü korumak için mücadele eden ve insanı insan gibi gören herkes, bu dünyanın tek huzur sağlayıcılardır. Onlara selam olsun.
26
Gezi Kütüphanelerinde Azizm Sanat Yıllığı
Kuğulu Park, Ankara
27
Gezi Park覺, 襤stanbul
28
Periklis Tsoukalas ile Söyleşi Selin Süar, Onur Keşaplı Gezi Parkı’na yapılmak istenen Topçu Kışlası ve AVM kararının önünde durup hunharca sökülmek istenen her ağaç için kendi gövdesini siper eden halkın karşısına getirilen polis şiddetine bütün dünya şaşkınca şahit oldu. Halkın, en doğru haberleri aldığını zannettiği bütün kanallar başta Taksim’de, ardından kırktan fazla ilde sokağa dökülen ve iktidarı protesto eden on binlerden bilinçli olarak bihaber olduklarında ülkedeki çarpık yapının ne kadar büyük boyutta olduğu ortaya çıktı. İsteklerini dillendirmek isteyen kitlelere uygulanan orantısız şiddet süreci içerisinde Dünya’nın birçok yerinden gelen destek, iktidar güçlerince göz ardı edilse de başta sosyal medya ve sonrasında hükümet baskısına aldırmadan olayları bire bir aktaran üç dört kanal tarafından gösterildi. Yunanistan’da Syntagma Meydanı başta olmak üzere ülkenin her yerinde komşuya destek amaçlı düzenlenen mitinglerle beraber sanatçılar ve aydınlar kendi eserleriyle direnen İstanbul’un destekçisi oldular. Onlardan biri olan Periklis Tsouklas ve beraber çalıştığı grubun “Resistanbul” (http://www.youtube.com/watch?v=13lJg2bA0QU) şarkısı önce internete, ardından halkın tepkisini yerinde takip eden kanallara düştü. Azizm Sanat ekibi olarak, Türkçe ve Yunanca seslendirilen haykırışın peşine düştüğümüzde sanatçının, pek çoğumuz tarafından bilinmese de büyük orkestralarla gerçekleştirilen nice kompozisyonlara imza attığını, Türk müzisyenlerle de uzun yıllardır çalışıyor olduğunu ve dünya çapında müziğin evrensel bayrağını taşıdığını öğrendik. İyi okumalar...
29
Her ne kadar Türkiye’de uzun yıllar sahne almış ve farklı topluluklarla sanatınızı ortaya koymuş olsanız da, popülerliğin hüküm sürdüğü medya ve piyasada halkımızın Periklis Tsoukalas’ı tanıma şansı kısıtlıydı. Dilerseniz önce sizi bizzat sizden dinleyerek tanıyalım. Aslında ben sadece ud çalıyorum. Müzik dolu bir evde büyüdüm. Babam 1960’lı yıllarda Yunanistan’ın en ünlü bateristlerindendi. Daha yürümeyi öğrenmemişken turnelerdeydim. Kendiliğinden gelişen sürecin yanısıra 15 yıl boyunca Doğu Akdeniz’de, Arap ülkelerinde kalmış olmam ve bu coğrafyanın etkisiyle birlikte blues, jazz, rock ve psychedelia müzikal evrenimi besleyen kanallardı. Blues-rock gitaristi olarak başladım ardından deneysel metal gitaristi ve şarkıcısı oldum ama bir yandan da sitardan vazgeçemedim. Elbette ud, sarod, rahab, yaylı tanbur ve perdesiz gitarı da unutmamalıyım. Uzun yıllar Avrupa, Bizans, Osmanlı, Doğu Akdeniz ve Kuzey Hindistan müzik gelenekleri üzerine çalıştım, halen çalışıyorum. Aralarında Diamanda Galas, Voivod, Baba Zula’nın olduğu dünyanın önemli müzisyenleri ve sanatçılarıyla çalışıyorum. Geçmişte de aralarında Necati Çelik, Ömer Erdoğdular, Muhammed Rahim Kushnawaz, Glikeria’nın olduğu çok değerli sanatçılarla sahne aldım. Solo ud konserlerimin dışında dünyanın çeşitli yerlerindeki müzik üstatlarından dersler almayı sürdürüyorum ve kendim de kimi konferanslarda müzik seminerleri
30
veriyorum. Yaptıklarım klasik, geleneksel, modern ve kişisel bir bileşim ya da “yeni müzik” olarak adlandırılabilir. Mayıs sonunda başlayıp Haziran boyunca süren Gezi Parkı Direnişi’ne destek amacıyla gerçekleştirdiğiniz “Resistanbul” parçası ülkemizde sosyal medya ve TV kanalları aracılığıyla büyük ilgi gördü. Bu çalışmanın oluşum sürecini dinleyebilir miyiz? Şarkı amacına ulaştığı için çok mutluyum. Gezi Parkı Direnişi’nden önce de sürecin bilincindeydim. İstiklal Caddesi’nin bir diğer sembolü olan tarihi İnci Pastanesi hükümet tarafından yerle bir edilmesiyle birlikte süreç kızışmaya başladı. Gezi Parkı benim çok fazla anıma ev sahipliği yapmış bir yer. Bu yüzden yıkım planlarına Gezi Parkı’nı da kattıklarında ben de herkes gibi hissettim. Bu da hiç şüphesiz bizi duymalarını sağlayacak bir direnişe kalkışmaktı. Konu sadece Gezi Parkı değildi. Park bardağı taşıran son damla oldu. Türk dostlarıma hep söylediğim gibi halkın konuyla ilgili duygularını ifade edebilecek tek yol kitlesel bir direnişti. Bu yüzden herkes katkı sağlayabileceği şekilde gücünü kullanıp yardım etmeliydi ve sanatçılar da imajlarının zedelenip zedelenmemesini bir kenara bırakıp çoğunluğun iyiliği için güçlerini kullanmalıydılar. Benim gücüm müzikti ve bu amaç için ona başvurdum. 31 Mayıs tarihinde acilen bir şeyler yapılması gerektiğinin farkındaydım. Selanik’te aynı zamanda Türk konsolosluğu olarak kullanılan Kemal Atatürk’ün evinin yakınındaydım ve dışarı çıkıp haykırmayı düşündüm, ama yeterli değildi. Sonrasında Elena Faidra ile birlikte İstanbul ve tüm Türkiye’deki kardeşlerimize direnmeleri ve hakları için mücadele etmekten korkmaları amacıyla bir destek mesajı vermeyi düşündük. Bizim gibi düşünen iki müzisyen dostumuzu da davet ederek şarkıyı geliştirdik. Ayrıca her gün takip ettiğimiz haberlerde gördüğümüz fotoğraflardaki duvar yazıları arasında “Resistanbul” ve “İsyanbul”u gördük. Şahsen ben sonu “bul” ile biten tüm sözcükleri bana İstanbul’u çağrıştırdığı için çok seviyorum. Kardeşlerimiz için bizim sesimiz, hislerimiz ve desteğimiz oldu bu çalışma. Yunanistan ve Türkiye’nin yakın tarih göz önüne alındığında belli bir ölçüde benzerlik taşıyan olaylar karşımıza çıkıyor. Sizce Son yıllarda Yunan halkının ortaya koyduğu mücadelenin Gezi Parkı’yla bir benzerliği var mı? Sizin için Gezi Parkı ne ifade ediyor?
31
Gezi, Türk devriminin sembolü oldu. Hem kişisel olarak Gezi Parkı’nı sevdiğim için hem de en değerli anılarım direnişle ilgili olduğu için bu süreçten çok mutluyum. Bu yeni bir dönemin başlangıcı... İnsanların –iktidar sayesinde- bir gecede etkileşime geçtikleri, birlikte yaşayıp, tartışıp direnişin gücünü keşfettikleri, korkularından arındıkları, birlikte öğrendikleri ve öğrettikleri, barışçı gösterilerin dönemi… Gerçek düşman her geçen gün daha görünür hale geliyor ve bundan sonra herkes ortak tarihimizin derinliklerine bakarak aynı düşmanı görecek. Elbette protestoların ifade biçimleri ve taleplerinde farklılıklar olabilir, ama düşman aynıdır. Birlikte yaşayabilme yetisinden yoksun kişiler farklılıklara saygı duyamayan, hayal kuramayan, sevgiyi bilmeyen kişilerdir. Protestolar özgürlük mücadelelerinin evrensel ortaklıklarındandır. Bundan sonra yapılması gereken, beyni yıkanmış polislere unuttukları insanlığı tekrar göstermek ve döktükleri kanın aynı zamanda onların hakları için savaşan kardeşlerinin kanı olduğunu hatırlatmaktır. Yunanistan’daki direnişe rağmen seçimlerden arzu edilen bir sonuç çıkmadığını, aksine faşist Altın Şafak Partisi’nin meclise güçlenerek girdiğini görüyoruz. Daha eskiye gidersek 1968 Mayısında Fransa’da sistemi kilitleyen direniş sonrası gerçekleşen seçimlerde sağcıların zaferi var. Türkiye’de benzer bir ihtimal olabileceğini düşünürsek bir sanatçı olarak sizce halk ayaklanmalarındaki eksiklik nedir? Direniş düzeni kaosa sürüklüyor ve partiler seçimleri kaybetmemek uğruna tuhaf işbirliklerine gidiyorlar. Her birinin haysiyetsizlik konusunda aynı olduğunu izlemek komik oluyor. Faşizmin tarihi kendi emelleri doğrultusunda sosyalizmin yöntemlerini devşirmektir. Krizleri basamak olarak kullanıp kendini kurtarıcıymış gibi sunarak kendi emellerini göstermek yerine başkalarının 32
hatalarını öne çıkarır. İnsan doğasındaki derin yozlaşmışlığın ülkelerin tarihine getirdiği utancın en net ifadesi budur. Türkiye’de de faşizm pastadan kendine pay çıkartmaya çalışacak ve belki de yükselecektir. Buna karşı birlik içinde olmalı, eğitim ve sevgiyi yaymalıyız; en çok bunlardan korkarlar! İnsanların gasp edilmiş hakları için sokağa çıkmasında hiçbir hata olamaz. Tek hata böylesine bir durumda evden çıkmamak, sessiz kalmak olabilir. Bence sokağa çıkıp direnişe katılmak sonrasında yapılması gereken seçim zamanında Gezi Parkı olaylarını sandığa taşımak olmalı. Seçimlerden sonra oy verdiklerimizin bizim haklarımızın adına çalışmaları, savaşmalarını sağlamalı ve haklarımız doğrultusunda sonuç almalarını sağlamalıyız. Özgeçmişinize baktığımızda Akdeniz ve Avrupa müziğiyle Arap ezgilerini, Hint enstrümanlarını bir araya getirmiş, adeta yerelleri harmanlayarak evrensel bir müzik dili oluşturmuş olduğunuzu görüyoruz. Sizin müziğinizde yerel ve evrensel kavramlarının karşılıkları nelerdir? Evrensel, yerel elementlerin bir araya gelişiyle oluşur. Örneğin insan dediğimizde bir organizmayı oluşturan parçaların birleşiminden söz ederiz. Yine de insan ayakta durup ilerleyebilir, tıpkı evrenselin yerelle ilerleyişi gibi. Renk paletinde bir renkten diğerine çok güzel geçişler olduğu gibi tam ortada güçlüce duran ve farklı hisler uyandıran renkler de vardır, bir nevi dünya haritası hatta müziğin ta kendisi gibi. Yerel ise ancak başta sanat ve kültürlerin elementleriyle buluştuğunda yerelleşir. Yerel müzik, o coğrafya dair materyaller ile yine yerel bilgi ve teknolojiyle üretilen enstrümanlarla gerçekleşir. Zamana direnirse yerel duyguların ifade edilişinde başarıya ulaşmış demektir ki bu da “geleneksel”leşmeyi getirir. Eğer dünyaya uzaktan bakma şansınız olursa “küresel” yani “evrensel” bir cisim görürsünüz ama yaklaştığınızda karşınıza “yerel” hatta “geleneksel” çıkar. Bunlar dünyanın ayakları gibidir ve bunlarla 33
yürümeyi öğrenmeden güneşe doğru uçmak imkânsızdır. Ben yerele saygı duyuyorum ve bir yerelden diğerine yolculuk etmek evrenselliği çağırıyor. Kimi zaman yapıyor olsam da belli bir kalıp ve teknik içerisinde müzik icra etmek amacında değilim. Müziğin kendisi yeterli, ama bunun için ister geleneksel ister çağdaş olsun sıkı bir çalışma gerek. Önümüzdeki dönem için projeleriniz nelerdir? Başta Baba Zula olmak üzere Türkiye’den de çok değerli sanatçılarla ortak çalışmalarınız olmuştu, bu yönde yeni projeleriniz olacak mı? Hislerimi ve düşüncelerimi solo veya ortak çalışmalarla ifade etmeyi sürdüreceğim. Farklı sanat formlarına ve dünyanın her yerinde ortak çalışmalara açık olduğum için değerlendirmem gereken davet ve planlar var. Şu anda “Besidos” adlı bir Alman müzik grubuyla bir kaydım var ve konserlerimiz de olacak. Ayrıca müzik güncem, yeni blues grubum ve biraz acı-tatlı romantik jazz sözleri yazmaktayım. Elbette Baba Zula’yla yeni çalışmalarımız üzerine odaklanmış durumdayız. Çok teşekkür ederiz Sayın Tsoukalas. Ben teşekkür ederim.
34
Direniş Gökhan Baykal 31 Mayıs 2013 tarihini bir kenara not edin. O tarihte bu ülkenin güzel gençleri ülke ve hatta dünya tarihinde bile gerçekleşmemiş sivil bir direniş başlattılar. Doğa için başlayan bu sivil direniş iki gün içinde çığ gibi büyüyerek ülke geneline yayıldı. Ülke geneline yayılmasının en büyük kaynağı televizyon ya da gazeteler değil "sosyal medya" idi. 80 ve 90 kuşağının kullanmaya aşina olduğu sosyal medya büyük bir iş başardı. Teoride birbirine asla yardımı, faydası, iyiliği, dokunmaz diyeceğimiz milyonlarca insanı bir araya getirdi.
Türk bayrağı taşıyan adamlar BDP'lilerle halaya durdu. Çerkezler lazlarla horon tepti, Antikapitalist müslümanlar LGBTT bireylerle kandil simidi dağıttı. Bu yazdıklarım size hayal ürünü gibi geliyorsa çok üzgünüm yanılıyorsunuz. Hepsi gerçek olay.
Ülkenin başbakanının pek hoşuna gitmeyen bu tabloya verdiği yanıt "polis şiddeti" oldu ne yazık ki. Gözü dönen polis evlere bile gaz bombası attı,4 insan hayatını kaybetti ama bu vahim tablo başbakanı durdurmadı, hep daha fazla kan istedi hep daha fazla şiddet istedi. Ama karşısında da duran kitle zehir gibi, zekalarına mani olmak imkansız. İktidar avanesinin pek aşina olmadığı "orantısız zeka" her gün direnişin evrilmesine olanak tanıdı.
Güzel ülkemin pek bir nev i şahsına münhasır "medya"si yasanan polis vahşetine sesini çıkartmazken, RTE'nin intikam mitinglerini, penguen belgesellerini aralıksız verdi. Yalaka gazeteci!ler yapılan direnişin, yabancı kaynaklar tarafından finanse edildiğini, bu direnişin dış güçlerin oyunu olduğunu kaba etlerinden uydurdukları belgelere dayanarak iddia ettiler. Her çırpınış daha da batırmalarına sebep oldu Erdoğan ve avanesinin, lakin kibiri geri adim atmasına engeldi. Mitinglerinde sanatçıları, direnişçilere kapılarını açan otel sahiplerin hedef gösterdi. AB Parlamentosu na "gider yaptı" , onu alınamaz kibrinin ve dediğim dedik tavrının ülkeye getirdiği zararları hep görmezden geldi. Kendi seçmenlerinin başbakanı olduğunu, hal,hareket ve söylemleriyle yineledi. 35
Karşısında duran bu aşırı sert tavıra her defasında orantısız zeka ile karşılık veren marjinaller giderek,büyüyerek, sanat ve bilim uüeterek cevap verdi, şiddete başvurmadı, ama hep şiddet ve tehditle karşılaştı. Hep kendini geliştirdi,geliştirirken eleştirdi, sayısız şiddete maruz kalmasına rağmen,şiddet göstermemek için birbirlerine destek oldu.
Marjinal ve çapulcu kitlenin demografik yapısıdır esas hükümeti korkutan. Her söylenene boyun eğmeyen,okuyan,üreten çoğunluğu üniversite ve ustu öğrenim görmüş kitle,hükümete -sevinerek söylüyorum- ayak bağı oldu. Uzun yıllardır süregelen koyun halk,çoban iktidar döneminin sonunun geldiği aşikardır. Muktedirlerin,kendilerine oy vermeyen insanlar da olduğunu hatırlamalarının vakti gelmişti.
Balona çok fazla hava üflersen ya da balonu çok fazla sıkarsan bir şekilde o balon patlar. Gezi Parkı direnişinin özeti budur esasen. Kiminle sevişeceğime,ne kadar alkol ve sigara tüketeceğime, kaç çocuk yapacağıma ya da yapmayacağıma, etnik kökenime, dinime,dinsizliğime, ne izleyeceğime,ne okuyacağıma,ne dinleyeceğime,ne giyeceğime,ne yiyeceğime.... KARIŞMA, GEZİ PARKIMA DOKUNMA.
HÜLOOOĞ
36
Şaman Torunları Uyandı Doris Hazan
37
Direniş’in Törpülediği Kibir ve Biçimlendirdiği Söylemler Onur Keşaplı Gerici, piyasacı, emek-bilim-sol düşmanı ve hakiki faşist AKP iktidarına karşı Gezi Parkı savunusuyla başlayan Direniş’le birlikte beliren kazanımlarının yanı sıra aşmamız gereken kimi gündelik engeller de su yüzüne çıktı. Sözünü ettiğimiz olgu, Türkiye’de neredeyse herkesi ele geçirmiş olan kibir ve bu kibrin biçimlendirdiği söylemler. Başlığın olumlu tonu aslında var olan gerçeklikten çok arzu edilen gerçeklik noktasında çünkü Direniş’le beraber bu konuda olumlu bir ivme yakalanmış olsa da hala kat etmemiz gereken epey bir yol var. İki örnek verdikten sonra konumuza dönelim; sol basınımızın önemli gazeteci yazarlarından biri, Pakistan’daki gerici politikalarla ilgili bir haberin altına “cehenneme git, beter ol Pakistan” yazabiliyor. Direniş’e destek veren ancak Direniş’i baltalayan kanallardan birinde çalışan bir aydının twitter’da destek mesajları sonrası yazdığı “sizleri destekliyorum, bundan başka elimden ne gelir” iletisine cevaben verdiğimiz “kanaldan istifa edebilirsiniz” çağrısına kelimenin tam anlamıyla küsmesi ve muhtemelen bizi kara listeye alması konu edindiğimiz kibir ve üst perdeden ilerleyen söylemlerin bizleri tepeden tırnağa sardığının kanıtı gibi. Bilgili-bilgisiz ayrımı olmadan aklımıza hükmeden kibir, temelden yoksun bir benlik inşası sonucunda sıradan bir narsisizm veya o çok eleştirdiğimiz cemaat düzeyini andıracak bir “ben ve benim gibilerin söyledikleri tek doğru olandır” biçiminde söylemler doğuruyor. Bunun aksi söylemler duyulduğunda verilen tek karşılık ise küfür, hakaret, alay etmek oluyor elbette. Sözünü ettiğimiz yapı, bize hükmeden zihniyetin özünü oluşturuyor ancak Direniş’in dinamikleri olarak bizlerin başka bir söylem seviyesine çıkıp kibrimizi törpülememiz gerekiyor. Zaten Direniş süreci ve hala gelişen olaylar bunu zorunlu kılıyor. Fraksiyon savaşlarının ince hesaplarına girmeden örnek verecek olursak cumhuriyetçi duyarlılığı öne çıkanlar ile Kürt sorununa öncelik verenler yan yana yürümek ve savaşmak zorunda kaldılar, hatta bu bir fotoğraf karesine bile yansıdı. Zorunda kaldılar çünkü belli oranda etkileşime karşın hala birbirlerinden nefret derecesinde uzaktalar. Lice’de yaşananlar bunun bir kanıtı gibi. “DirenLice” sloganı atanlar bir anda “hain” ilan edilip Türklüğünden şüphe duyulacak insanlar olarak adlandırılabildi. Lice yayınını tıpkı Gezi yayını gibi cesurca verdiği 38
için Halk TV bir anda kötülendi. Bir an için farz edelim ki Lice olayları gerçekten PKK’nın işi, peki sizin önceliğiniz insanlara bu doğrultuda açıklamalar yapmak, tartışmalara girmek mi yoksa onlara anında hakaretler yağdırmak mı olmalı? Tüm varlığınızla karşı çıktığınız AKP’nin söylemiyle örtüşmek içinize siniyor mu? Kendini Kemalist veya Atatürkçü olarak adlandıran kesimin elbette bir kısmı bu şekilde hareket ediyor ancak o kesime sormak gerek; siz hiç Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk okumadınız mı? Siz 12 Eylül öncesi güneydoğu illerinde CHP’nin muazzam bir oy potansiyeli olduğunu unuttunuz mu? Sizler 12 Eylül sonrası bir nevi kapatılan CHP yerine geçen ve Kürt sorununa dair bugüne dek yazılmış en ilerici çözüm metinlerinden birini kaleme almış SHP’ye oy vermediniz mi? Tüm bunları geçtik, “tek mirasım akılcılık ve bilimdir”, “fikirlere karşı fikir üretilmeli”, “beni aşmalısınız” sözlerini kullanmış Mustafa Kemal Atatürk’ü “vatanı kurtardı” söyleminden öteye geçecek şekilde hiç okudunuz mu, anlamaya çalıştınız mı? Eğer hayır ise ya bir an önce söyleminizi törpüleyin ya da kendinizi ideolojik olarak adlandırırken başka adlar seçin. Bu süreçte Halk TV, son on yılda yukarıda adını andığımız süreç ve isimleri tümüyle reddeden fazlasıyla hatalı ve yüzeysel bir Kemalizm anlayışını bozup akılcılığı öne çıkartacak olgun bir yayın politikası izledi. Lice olaylarını Nuçe TV’nin görüntülerini ekrana taşıyarak vermesi, LBGT yürüyüşlerine destek çıkması, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını muhtemelen liberal bir tonla iğneleyerek deforme edenlere hücum etmek yerine saygıyla yayınlamasıyla olgun bir söylem geliştirmiştir. Öte yandan aynı Halk TV, bir diğer kesime, yani Atatürk, Cumhuriyet sözcükleri gördüğünde kelime anlamını bilmeden faşizm sözcüğüne başvuran siyasetlerin de ezberini bozmuştur. Ancak bu yeterli değildir. BDP ve yakın çizgideki hareketler sırf Atatürk posteri ve Türk bayraklarıyla aynı mücadelede görünmemek için çekinceli ve tutarsız bir söylemler silsilesi geliştirmişlerdir. Tepemizde faşizmin ekonomi politiğine, gündelik yaşamı şekillendirmesine, kimlikler üzerinde hegemonya kurmasına tümüyle uyan hakiki faşist bir yapı varken faşizmi başka yerlerde, hatta kendi gibi düşünmeyen her yerde bulabilen bu söylemler Direniş’le beraber simgesel olarak ölmüştür. Buna karşın etkinliğini sürdürürken tutarsızlaşma katsayısı artmıştır. Onlarca militan faşistin olduğu yerde “yılın ırkçısı” adı altında yıllar yılı, bizim de çok eleştirdiğimiz Yılmaz Özdil’i seçebilen tuhaf oluşumları çağrıştıracak şekilde “yurtseverlik milliyetçiliktir” diyenler, Lice’da karakola yürüyen annelerin pankartındaki 39
yurtseverlik vurgusu karşısında zaten ölü doğmuş bu söylemlerini yitirmişlerdir. Direniş’in en ateşli günlerinde ortaya atılan iki yalan haber vesilesiyle gelişen hakaretler ise bu noktada ele aldığımız kesimin kibrinin sürdüğünü gösterdi. İlki Konya’da CHP’lilerin TKP’lilere saldırdığı yalanı, ikincisi ise Taksim’de TGB’lilerin BDP çadırına saldırıp bir partili ağır yaralamaları ve beraberinde sol grupların TGB’yi alandan çıkarmaları asparagası. Bu yalan haberleri kimin ürettiği bilinmez ama üretme nedeni ve amacını ortaya çıkaracak bir sonuç doğurduğu kesin. Asparagasları takip eden saatlerde CHP ve TGB faşist olurken TKP ve BDP bölücü ilan ediliyordu. Adı geçen örgütleri sevmeyebilir hatta bir çok uygulamasını faşizan veya bölücü bulabilirsiniz ama bunları dile getirirken karşınızdaki insanı ikna etme, aydınlatma, ona doğruyu gösterme amacı yerine onu yok etme, ona “laf sokma” motivasyonuyla hareket ederseniz akıldan yoksun salt duygusal ve kibirli bir kişilik geliştirmiş olursunuz. Adı geçen ve geçmeyen ama Direniş’in bileşenlerini resmen oluşturmuş bu örgütlerin hiç biri faşist, bölücü veya benzer sözcüklerle genellenemeyecek, basitleştirmeyecek dinamikleri temsil etmektedirler. Değinilmesi gereken bir diğer nokta, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı sonrası oluşan “ben kimsenin askeri değilim tamam mı” savunusu. Yine bu sloganı beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz ancak ortada size bu sloganı atma yönünde bir baskı yoksa, bu slogan Direniş’in ana damarını oluşturmuyorsa durup durup bu slogana hücum etmek ancak ve ancak Direniş’in örgütsüz, politikasız ve iktidara yönelme konusunda amaçsız kalmasını savunan liberalizme yarayacaktır. Kaldı ki buradaki “asker” sözcüğü sanıldığı gibi darbe yapma gayesini değil, fikirleri canla başla savunmayı temsil etmektedir. Bunu anlamak çok zor olmasa gerek. Bu noktada orduyu bir kurum olarak kayıtsız şartsız savunan veya kayıtsız şartsız nefretle anan kesimlerin de aşılması gerektiği ortada. Lice’de sırf Jandarmaya taş geldi diye olayı iktidar yönünden görebilmek ne kadar basit bir yaklaşım ile orduyu devrimci bir süreçle sola kanalize edilecek bir yapı olarak göremeyen zihniyet de kaybetmeye mahkumdur. Ordu özellikle 12 Mart 1971’le birlikte içindeki ilerici unsurların büyük çoğunluğunu temizleyerek sağa kaydırılmış, son 10 yılda ise Gülen cemaatinin bizzat uyguladığı bir çalışmayla cemaatin kontrolüne geçmişse ordu pekala sola, sosyalizme kaydırılabilir, kaydırılmalıdır. Postmodernizmin yapıbozumu adı altında parçalamaya giriştiği kavramları ısrarla yanlış yerde kullanmayı 40
sürdürenler çok karşı oldukları iktidarın oyun sahasını genişletebilmesine ve Direniş’le birlikte gözler önüne serilen cehaletine rağmen gücüne güç katmasına sebep oluyorlar. İktidar CHP’ye çattığında sevinen Kürt, liberal, solumsu siyaset ile iktidar Kürtlere çattığında sevinen Atatürkçü, milliyetçi, solumsu yapıları dönüştürmeli veya elemeli, Direniş’in fazlasıyla geniş ortak paydasını bu noktadan hareketle inşa etmeliyiz. Türk, Kürt ve hatta gayrimüslim gericilerin ittifakıyla kurulup etnisite ayırt etmeden muhaliflerine hücum eden, aynı şekilde emeğe karşı sermaye saltanatını sürdüren iktidara karşı Türklük veya Kürtlük odaklı bir siyasetle bir yere varılamayacağı, iktidardaki zihniyeti tüm sistemiyle beraber alaşağı etmenin yegane yolunun sınıfsal söylem ve eylemlerle gerçekleşeceğini Direniş ortaya koymuştur. Aydınlanmacı ve sosyalist bir Türkiye ve dünyanın ütopik olmadığını Direniş’le hissettik, sırada bu gerçekliği yaşamak olmalı. Gündelik yaşantımıza “eleştiri” ve “empati” sözcüklerini katıp kibrimizi törpüleyerek yeni bir söylem geliştirmek bu yönde atacağımız ilk ve belki de en önemli adımdır.
41
Azizm'in "Duran Adam"ı
Şiddetinin üstüne bir de akıldışılığıyla Direniş'i kırmaya çalışan, bunun karşılığında zeka ile yanıtını alan iktidara karşı durarak ivme kazanan Direniş'e dair soL'da yer alan bu fotoğrafta örgütümüzün yazarı ve yayın kurulu üyesi Gökhan Baykal da yer alıyor. Zafere Kadar Daima, Her Yer Taksim Her Yer Direniş!
42
Mikrofonun Ucunda, Şekerin Başında Örgütlenmek Özgür Keşaplı Didrickson Örgütlenme gereğiyle ilgili pek çok güzel yazı okudum. Direnişin sonradan ballandıra ballandıra anlatılacak bir renkli karnaval anısı gibi kalmasını isteyen düş kısırı yazıları, sosyal medya yorumlarını da… Halkın bu denli güçle ayağa kalkması, korkusunu yenip korku salması, çoktandır hissedilmemiş nice güzel duyguyu kanında dört nala dolaştırması, bunları yaşayanları en azından kişisel ölçekte dönüştürecek elbette. Ancak ağız birliğiyle haykırılan “hükümet istifa” sözlerinin siyaset ahlakına sahip olmayanlara çarpıp geri dönmesi karşısında insanların kanlarında koşan atları dizginleyebileceklerini sanmıyorum. Bu duygularla insanlar sık sık ufka bakıyor, geleceği düşlüyor olmalı. Oğul, yeğen, torun… İnsanların yakınları için bile geleceği düşünmeleri ne çok düş yapar. Okuduklarıma göre pek çok kişi komşusunu, tanımadığı insanları ve onların yaşamını da bolca düşünüyor bugünlerde. Kapkara bir örgütlenmenin, bir yalanlar yumağının karşısına bu denli muhteşem bir güçle, dayanışma ruhuyla çıkan halkın örgütlenmeden korkacağını, örgütlenmeden güneşli bir geleceğin kurulabileceğine inanacağını düşünmekte zorlanıyorum. Belki yolun başında oluşumuz tasalandırabilir bizi ancak bu da zaten güçbirliği yapmamız için bir neden değil mi? Yapacak çok iş olduğu kesin. Her alanda örgütlenmenin önemine değinilen bugünlerde biraz da bu nedenle grup çalışmasıyla ilgili bir şeyler karalamak istiyorum. Direnişi hangi cephede sürdürürsek sürdürelim yalnızca açıkca düşman bellediklerimize karşı değil, grup çalışmalarında sıklıkla hortlayan insan doğasının dikenli yanlarına karşı da uyanık olmamız gerekiyor. Her çalışmada verim düşüren, potansiyele ulaşılmasını engelleyen bu tatsızlıkları böyle bir dönemde hele, yaşama lüksümüz var mı? Takım çalışmasını vücudun işleyişine benzetiyorum. Beyniniz tüm gücüyle çalışıyor olsa bile ciğerleriniz iflas ederse ölürsünüz. Diğer yandan bütün organlarınız sağlam olsa bile beyniniz çalışmıyorsa yine ölürsünüz. Bugünlerde benzerliklerimizi daha çok hatırlamamız ne iyi şey ancak bir yandan hepimiz farklıyız. Yeteneklerimiz, donanımlarımız, karakterimiz… Beynin ciğeri, insanların birbirlerini aşağılaması ne kadar saçma; dahası bir cehalet işareti. İnsanın kendisini bilmesi de çok yaşamsal. Yapamayacağı şeyleri yapmaya kalkışan bir insan tüm grubun enerjisini yakabiliyor. Cemaatlere kızsak da kimi zaman kendi gruplarımız içinde benzer yapının gelişmesine neden olabiliyoruz. Hadi biri kendini bilmiyor diyelim, bizler de bazen ona kendini hatırlatmada gecikiyor, müminler gibi davranıyoruz.
43
Kibirden, tutucu yaklaşımlardan uzak, kendinin ve birbirinin yeteneklerini görüp tartabilen, eleştiri kadar övgünün de gelişime katkısını bilen, emeğe saygılı olgun bireylerin yer aldığı gruplarda dökülecek her alın teri ne kadar değerli. Üstelik böyle ortamlarda herkes ortak üretime odaklanarak mükemmele yakın olması için elinden geleni doğallıkla yapmaz mı? İşle ilgili azarlanmalar ile emeğe saygısızlık arasındaki fark elle tutulur olmaz mı?
Yaşamım boyunca grup çalışmasını çok sevdim. Güzel bir üretime minicik bir katkı bile koyabilirsem çok mutlu oluyorum. Kieślowski “Mavi” filmininin kamera arkasında küp şekerin kahveye batırılması sahnesinin uzun olmaması için 8 yerine 5 saniyede bütünüyle ıslanacak bir şeker bulacak birinin görevlendirildiğini söyler. Bunu duyduğumda gülümsemiş ve o şekeri bulma işini yaparak bile olsa bu muhteşem filme katkım olmasını ne çok isteyeceğimi düşünmüştüm. Aynı şeyi Queen konserinde Freddie Mercury piyano başından kalktığı an yandan mikrofonla beliriveren elle ilgili de düşünüyorum!
44
“Mavi” filminin, bir Queen konserinin ucundan tutamadım ama sizler gibi bu direnişten güneşli günlere uzanmaya katkım olabilirse ne mutlu bana!
45
Aşık Olunacak Çocuklar Gökhan Baykal Aşık olunacak çocuklar vardı yüzü gaz maskeli Devrimin ateşiyle barikatlara geçmiş çocuklar Kuvveden eyleme geçmeye korkmayanlar, Gazı yerken,yazı getirmeyi bilen çocuklar. Gümüşsuyu'ndan Taksim'e gururla çıkan, Sıraselviler'i teslim etmeyen çocuklar. Hem güldürüp, hem ağlatan, Orantısız zekayı silah bellemiş çocuklar.
46
İktidar Bloğunun Çaresiz Çırpınışları Can Önen Bir ayı aşkın süredir ülkemizi sarsan Haziran direnişi, milyonlarca insanda heyecan ve umut yarattığı kadar, iktidar bloğunda da şaşkınlık ve öfkeye neden oldu. Direniş, AKP kurmaylarının son yıllarda yüzlerinden hiç eksik olmayan ‘‘sırıtış’’ı silmenin ötesinde, dikkate alınması ve değerlendirilmesi gereken tepkilere yol açtı. Bu yazıda kabaca, başta AKP kurmayları olmak üzere iktidarın bürokratından ideologuna, gazetecisine kadar farklı kesimlerinden direnişe yönelik ortaya çıkan tepkiler ele alınacak. ‘‘Vallahi mangal yapacaktık polis abi’’ Haziran direnişinin, AKP diktatörlüğüne karşı 10 küsur yıldır dişe diş bir mücadele veren örgütlü kesimler dışında hemen herkeste bir şaşkınlığa yol açtı. Diktatörlüğe karşı kararlı bir şekilde halkı ayağa kaldırmaya çalışanlar, milyonların sokağa dökülmesine çok da şaşırmadı. İktidar ve yandaş cepheye baktığımızda ise durum biraz daha farklı. Kendi yarattıkları ileri demokrasi efsanesine öylesine inanmışlardı ki, halk biriken öfkeyi dışa vurarak direnişe geçince, bu cephede ortaya çıkan tepki çoğu zaman direnişçilerin ortaya koyduğu akıl dolu mizahtan bile daha komik oldu. Zaman-Yenişafak-Akit-Star gibi gazatelerde eylemlerin 4. Gününden itibaren boy göstermeye başlayan, ‘‘ajan eylemci’’ haberleri akla gelmeli. Hatırlayacak olursak bu haberlerde açık açık ‘‘yabancı uyruklu bazı kişilerin piknik tüpleriyle taksimde katliam yapmak üzereyken yakalandıkları yazıldı’’ ve bu haberlere gülmemiz için bu kişilerin aslında Erasmus öğrencileri olduklarının ortaya çıkması gerekmedi bile. Faiz değil, lobisi haram İlk günlerde başta AKP kurmayları olmak üzere iktidar cephesinden kimse yaşananlar karşısında ne diyeceğini bilemedi; daha sonra Erdoğan’ın ilk açıklamasıyla ‘‘dış mihraklar’’a ve faiz lobisine işaret etmesiyle birlikte, yandaş medya kuruluşları da hangi eksende habercilik faaliyeti yürütebileceklerine dair bir tutum geliştirdi. Erdoğan sessizliğini korurken yatıştırıcı bir ton tutturan ve meseleyi geçiştirmeye çalışan kurmayların çabaları Başbakan’ın ağzını açmasıyla büyük 47
ölçüde boşa düşmüş oldu. Diktatörün sert çıkışıyla ve polis şiddetinin artmasıyla iyice kitleselleşen eylemler, bir kez daha iktidar bloğunun ‘‘aman padişahım sen ağzını tutamayacaksın anlaşılan en iyisi birkaç tur at, geri gel’’ demelerine ve Erdoğan’ı Afrika gezisine çıkarmalarına yol açtı. Bu esnada iktidar bloğunun ikinci önemli öznesi olan cemaatin amiral gemisi olarak nitelendirilen Zaman gazetesinden, müttefik ABD’nin de pek sahip çıkmaması üzerine, Erdoğan’a ayar vermeye yönelik bazı yazılar yayınlandı. Bu süreçte gereğinden fazla güçlenen Erdoğan’ı halkın biraz hırpalamasına izin veren ABD, bir yandan da diktatörüne sahip çıkmayarak aslında AKP’nin sarıldığı dış mihraklar argümanına da malzeme sağlamış oluyordu. Bu ise konumuz olmadığı için geçiyorum. Zaten Fethullah Gülen’in araya girmesiyle Zaman da Erdoğan’a ayar verme işini erteleyip yandaş gazeteciliğe hızla geri döndü. Ardından hükümet sözcüleri ve yandaş kalemşörlerin dağınıklığı yerini bir tür akıl ortaklığına bıraktı. Sosyoloji = kitleyi 3’e bölmek Bu akıl ortaklığı direnişi anlamlandırma, iktidarın tabanına seslenme, direnişçilere dönük müdahale ve Uluslararası ilişkiler konusunda bir tür ideolojik sabite dayanıyordu. Direnişi anlamlandırma konusunda özellikle eylemlere katılanların tipolojisi üzerine sayısız sosyolojik tespit, yukarıda adı geçen gazetelerde günlerce yer buldu. Buna göre eylemlere (genellikle) 3 kesim katılıyordu. Her gazetede birebir aynı tarif edilmese de (o zamanlar gazeteler aynı manşetle çıkmaya başlamamıştı) genellikle bu üç kesim 90 kuşağı gençler, bir şekilde parlamentoda temsil edilmediğini düşünen masum halk ve marjinalradikal-sol-terörist-ulusalcı-ergenekoncu gibi kodlarla nitelenen (aslında oldukça geniş) bir kesim şeklinde tarif edildi. Burada bir parantez açmakta fayda var. Yandaş medyanın bu süreçteki haberciliği, ilk bakışta eylemci kesimlerden herhangi biçimde umudu kesmiş ve tamamıyla iktidarın tabanına seslenen, oraya müdahale etmeye çalışan bir tarzı andırsa da (‘‘camide grup seks yapıp alkolle duş aldılar’’, ‘‘Kabataş’ta türbanlı kadının üstüne işediler’’ haberlerini hatırlayın) aslında direnişçilere dönük bir müdahale için de ciddi bir çaba harcandığını söylemek gerekiyor. Sol gazetesi genel yayın yönetmeni Kemal Okuyan 4 temmuz tarihli köşe yazısında bu gerçeğe dikkat çekiyordu. Parantezi kapatabiliriz. İktidar cephesi direnişin karakterini ve dokusunu yukarıdaki tarif edildiği gibi algılayınca 90 kuşağıyla masum halk kitlelerini kısaca
48
‘‘marjinaller’’den ayırma çabasına girişti. Tek bir örnek için Zaman’dan Şahin Alpay’a kulak verelim: ‘‘Ne yazık ki hareket, askerî vesayeti diriltmek, barış sürecini baltalamak, kargaşa çıkarmak isteyen ‘Eski Türkiye’ kalıntıları tarafından gasp edilmeye çalışıldı. İşyerlerini yakıp yıkan, polise molotof kokteylleri ile saldıran militanlar sahneye çıktı.’’ (20 Haziran) Bunun bizim cepheden anlamı şudur. Çoğu ilk kez eylemlere katılan, ikinci cumhuriyetin kalıplarına sığmayan milyonlar ile, AKP diktatörlüğüne karşı yıllardır kararlı bir şekilde mücadele eden özneler arasına mesafe konmaya çalışılmıştır. Çünkü, sokağa çıkıp diktatöre boyun eğmediğini ilan etmenin bir adım ötesi hareketin parçası olan kesimlerin örgütlenmesiyle elde edilen kazanımların kalıcı hale gelmesi, hatta ortaya çıkan örgütlü iradenin, eylemlerin başından beri dillendirilen en büyük özlemi ‘‘hükümet istifa’’ sloganının giderek daha gerçek hale gelmesidir. İktidar cephesi direnişçilerin daha fazla politikleşerek bir tür iktidar alternatifi veya bunun nüvesi olabilecek yapılar ortaya koyacağını sezmiş ve buna karşı önlem almaya çalışmıştır. Bu yüzden ‘‘masum çevreci halkımız ve marjinal terörist gruplar’’ ayrımında ısrar edilmiştir. Gerçek ise bundan fersah fersah uzak olduğu için bu söyleme dayanan haberler çoğu zaman komik olmuş, bu söylemin gerçekliğini yaratmaya dönük ‘‘eylemci kılığında polisler’’le oynanan tiyatro oyunlarına ise sanatseverler rağbet etmemişlerdir. Bir heyet gördüm sanki İktidar bloğunun bileşenlerinin almış olduğu bir diğer tavır ise oldukça şizofrenik. Yandaş medya yaşanan olayların, eylemcilerin hükümeti yıpratma taleplerinin aksine AKP’nin tabanını konsolide etmesi ve süreçten güçlenerek çıkmasıyla düşüncesini yaygınlaştırmaya çalışıyor. Oysa Haziran direnişi sırasında AKP’yi zayıflatan şey tabanının erimesi değil, halkın ayağa kalkması oldu. Benzer bir örnek ise Başbakan’ın gezi direnişiyle ilgili hayali muhataplar yaratarak bunlarla görülmeler yapması oldu. Dublajsız Necati Şaşmaz ile ihtiyar Hülya Avşar’ı muhatap alan padişah hazretleri halkı aptal sanıyor olabilir, ama halk onun şizofren olduğunu düşünmekte çok daha haklı görünüyor. Tüm bu yaratılmaya çalışılan ‘‘yıkılmadık ayaktayız’’ imajına, şizofren salvolarına, uyduruk sosyolojik analizlere ve yandaş medyanın kibirli-üstten 49
bakan yaklaşımına karşı, Mursi’nin çöküşüyle de tescillenen yeni-osmanlı projesinin iflası, Türkiye ve Mısır halklarının ortak zaferidir (bu sayının artmasını heyecanla bekliyoruz). Türkiye halkı, ‘ortak manşetler birliği’nin gayet üstten ve kibirli müdahalelerine prim vermemiş, direnişin kitleselliği gelgitli olsa da ideolojik ekseni ve örgütlülüğü yara almamıştır. Mısır’da ordunun müdahalesi sonrasında ayaklar altındaki meşruiyetini yeniden kazanma arayışına girişen Mümin Kardeşler ile onun Türkiye’deki rol modeli AKP diktatörlüğünün sonu görünmüştür. Her iki halk da kendiliğinden hareketin kararlı duruşunun diktatörü sarsmak için yeterli olduğunu kanıtlamıştır. Artık mesele bir adım daha atıp ortaya çıkan iradeyi örgütlemek, bir iktidar alternatifi yaratarak diktatörlerden kalıcı olarak kurtulmaktır.
50
x'aséikw * Özgür Keşaplı Didrickson
Ali İsmail Korkmaz ve hayatını kaybeden tüm direnişçiler için...
Ne kadar küçüksün Ali. Bir çocuksun daha. Bir ana babanın oğlu, tabiat ananın küçücük çocuklarından biri. Ne kadar güçlüsün Ali. Yere serilmiyorsun öyle kolayca. Ayağa kalkıyorsun başın dağlarda. Ne kadar dirençlisin Ali. Yatağında bile direnerek büküyorsun bileğini sırayla üzerine çullanan haksızlıkların. Korkunu gizlemiyorsun Ali. Gücün de bir yere kadar. Ali sen ne kadar güzel bir insansın. Ve bize ne kadar güzel bir miras bıraktın. Boyundan büyük, senden bile güçlü. Ali gitmekle değil ama yaşamakla sen ne iyi ettin!
*Tlingit dilinde “yaşam, nefes” anlamına geliyor
51
Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam!
www.azizm.org https://www.facebook.com/azizmsanat https://twitter.com/AzizmSanat azizm.sanat@gmail.com
52