Sağlıklı bir yaşam için...
Bu Sayıda Dr. Mustafa Emeksiz Yönetim Kurulu Başkanı Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi olarak, 2007 yılında, 20 bin m2 toplam alanda hizmete başlamıştık. Kısa süre içinde öncelikle Eskişehir olmak üzere Bilecik, Kütahya, Afyon gibi çevre illerden gelen birçok hastanın sağlığını korumak için kendimizi adadık. Bu süre içinde, sizlerin de güveni ile bölgenin en çok tercih edilen referans hastanesi konumuna geldik. Şimdi, yoğun taleplerinize daha iyi karşılık verebilmek ve daha çok hastamızın bu hizmetten faydalanabilmesini sağlamak için yeni ek binamızı hizmete açtık. Bu sayede 5800 m2’lik kapalı alanımız yaklaşık 11000 m2’ye ulaştı. Ameliyathane sayımız 3’ten 5’e, toplam hasta yatak sayımız 57’den 105’e, yoğun bakım yatak sayımız 7’den 20’ye yükseldi. Talepler doğrultusunda, KVC Yoğun Bakım ünitemizi 2 yataktan 8 yatağa yükselttik. Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesindeki 2 kuvöze 5 kuvöz daha ilave ederek tam 7 kuvöze ulaştık. 67 araçlık ücretsiz açık otoparkımızın kapasitesini 2 katına çıkardık. Cihaz ve diğer teknolojik aletlerimizi de son teknolojileri ile değiştirdik. Ayrıca hastanemizdeki 21+1 yataklı Diyaliz bölümünü, hastane bahçesindeki yeni binada faaliyete soktuk ki; böbrek yetmezliği bulunan hastalarımıza da en kaliteli hizmeti sunabilelim. Artık Belçika’dan, Almanya’dan, Fransa’dan ve Hollanda’dan gelen ve diyaliz ihtiyacı duyan hastalarımıza da Eskişehir Havaalanı’na en yakın noktadan hizmet sunabileceğiz. Hastanemiz şuan, mimari ve teknolojik olarak akıllı bina denilen sisteme sahip. Isıtma, soğutma, kontrol, yangın ve güvenlik sistemleri, medikal gaz sistemlerinin tüm işleyişi, jeneratör ve kesintisiz güç kaynakları ile desteklidir. Böylece sürekli çalışmaları sağlanarak üst düzey bir hastanede bulunması gereken tüm fiziki alt yapı mevcuttur. Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi; “Kardiyoloji, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Dahiliye, Göğüs Hastalıkları, Radyoloji, Üroloji, Göz Sağlığı ve Hastalıkları, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Kalp Damar Cerrahisi, Gastroenteroloji, Genel Cerrahi, Estetik Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Ortopedi ve Travmatoloji, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Nöroloji, Endokrinoloji ve Metabolizma, Beyin Cerrahisi, Çocuk Nefrolojisi, Cildiye” branşlarında hizmet veriyor. Ayrıca “Ağız ve Diş Sağlığı Hastalıkları, Diyetisyen, Psikolog” ve “Uyku Laboratuarı” da bulunmaktadır. Bu branşlarda; 3’ü Prof. , 3’ü Doç. 23’ü uzman, 17’si operatör olmak üzere toplam 57 doktorumuz hizmetinizdedir. Ayrıca; Deri ve Zührevi Hastalıkları, Çocuk Cerrahisi, bölümlerimiz hizmete açılacaktır. Ayrıca; Ortopedi ve Travmatoloji bölümümüzde de ilave kadromuz göreve başlayacaktır. Bünyemize kattığımız uluslararası üne sahip hocalarımızla Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi’nde Türkiye’nin önde gelen hastaneleri arasında yer aldık. Beyin Cerrahi, Plastik Cerrahi, Genel Cerrahi ve Üroloji branşlarında da bölgenin referans hastanesi konumuna ulaştık. Tüm branşlardaki hocalarımızın geçmişteki başarıları gurur tablomuzu oluşturmakta. Tecrübeli kadromuz, son teknoloji cihazlarımız ve ek binamız ile hizmete ara vermeden devam ediyoruz. Ek binamız ve ek hizmetlerimiz, Eskişehir ve çevre illerdeki siz değerli hemşehrilerimize hayırlı uğurlu olsun. Bize duyduğunuz güvene teşekkür ederiz… 2
5
Tıp Düyasından Haberler
6
Bizden Haberler
10
Yüksek tansiyon İnsülin spreyi cep telefonu zararları
Sağlığınız için yenilenmeye devam ediyoruz..
Kardiyoloji Aritmi ritim bozukluğu
Kalp ve Damar Cerrahi
12
Bypass kalp çalışsın ameliyata devam..
15
Her erkek prostat sorunu yaşar...
16 17
Üroloji
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi İşini sevmeyenin beli ağrıyor
Genel Cerrahi Safra kesesi taşları nelere yol açar?
18
Estetik, Plastik ve Rekusntrüktif Cerrahi Saçsızlık çaresiz değil...
20 22 26
Gastroenteroloji Alışkanlıklar değişiyor mide kanseri artıyor!
Kadın Hastalıkları ve Doğum Adet düzensizliği hastalık habercisi olabilir!
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Diyabet hakkında ne biliyoruz ?
28 31 32
Beslenme ve Diyet GDO’ lu ürünler sağlığı tehdit ediyor...
Cildiye Ellerdeki çatlaklar
Kulak Burun Boğaz Ölümcül uyku apnesi hakkında ne biliyorsunuz
34 38 41 42 44
Nöroloji Migren nedir?
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Fibromiyalji Sendromu hakkında ne biliyoruz?
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Kış mevsiminde çocuk bakımı
Dahiliye Kış mevsiminin kaçınılmazı grip
Acil İlk yardım gerektiren özel durumlar ve hastalıklar
48
Bunları biliyormuydunuz bulmaca
50
Basında yer alan haberlerimiz
Eğlence
Basında Biz
3
Tıp Dünyasından Haberler Cep Telefonu, Hamilelerin Karnındaki Bebeğe Zarar Veriyor! Bilim adamları tarafından yapılan araştırmada, cep telefonlarının hamilelik dönemlerinde anneyle birlikte karnındaki çocuğun beyninde de ağır hasarlara sebep olduğu ortaya çıktı. Journal of Bio-Elektro Magnetics dergisinde yayınlanan araştırmanın 6 bin tavuk embriyosu üzerinde denendiğini bildirildi. Araştırmayı yöneten Prof. Dr. Madeleine Bastide, bunun sebebinin tavuk embriyosunun insan biyolojisiyle büyük benzerlik göstermesi olduğunu kaydetti. Prof. Bastide, bebeğin beyninin hamilelik fark edilmeden oluşmaya başladığını kaydederek, annelerin farkında olmadan çocuklarına büyük zarar vermelerinin mümkün olabileceğini ifade etti.
Sadece İnsan Beyni Yaş İlerledikçe Küçülüyor ABD’deki George Washington Üniversitesinden Chet Sherwood ve ekibinin yaptığı araştırmada, sadece insan beyninin yaş ilerledikçe küçüldüğü belirlendi. ABD’deki George Washington Üniversitesinden Chet Sherwood ve ekibinin yaptığı araştırma, birçok canlı türünde yaşa bağlı olarak kavramada azalma ve sinirlerde bozulma gözlemlense de sadece insan beyninin yaş ilerledikçe küçülüyor gibi göründüğünü ortaya koydu. Araştırmacılar, 10-51 yaşındaki 99 şempanzeyle, 22-88 yaşındaki 87 kişinin beyinlerinin 5 bölgesinin hacmini karşılaştırdı. İnsanlarda incelenen bölgelerin tümünün hacminin yaş ilerledikçe küçüldüğü, şempanzelerde ise beyin hacminde belirgin değişiklikler olmadığı görüldü. İnsan ve şempanzenin benzer birçok özelliğe sahip olduğunu belirten bilim adamları, ancak bu sonuçlara göre, insanların diğer hayvanlardan bu konuda ayrıldığına dikkati çekti. Bilim adamları, insanlarda beynin yaşa bağlı küçülmesinin arkasında evrimsel bir öykünün ve insan ömrünün uzamasının olabileceği sonucuna vardı.
İnsülin Spreyi On milyonlarca şeker hastasının hayatlarını sürdürebilmek için kullandığı insülin iğnesini tarihin derinliklerine göndermesi beklenen bir buluş yapıldı: İnsülin spreyi! Amerikan Generex firmasınca geliştirilen insülin spreyi ağza sıkılınca ağız içi zarından hemen kana karışarak etkisini gösteriyor. Klinik testleri tamamlanmak üzere olan insülin spreyi USA sağlık bakanlığının iznini alarak gelecek iki yılda piyasaya sunulacağı tahmin ediliyor.
Yüksek Tansiyonun Nedeni Bir Virüs Olabilir! Çin’in başkenti Pekin’deki Çaoyang Hastanesinden bilimadamlarının yaptığı araştırma, uçuk (herpes) virüsüyle bağlantılı CMV (sitomegalovirüs) adı verilen virüs ile yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceğini gösterdi. Araştırmaya imza atanlardan Dr. Yang Şinçun, bu virüs ve yüksek tansiyon arasındaki ilişkinin kesinlik kazanması durumunda yüksek tansiyon aşısının ya da bu hastalığa karşı başka tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceğini vurguladı. Yang Şinçun, insanlar üzerinde yapılan araştırmanın başlangıç aşamasında olduğunu ve daha fazla kişinin katıldığı geniş çaplı araştırmaların yapılması gerektiğine dikkati çekti.
4
5
Bizden BizdenHaberler Haberler
Dünyaca ünlü Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Selami Doğan Sakarya Hastanesi’nde... Dünya’ya kalp robotunu (kapalı göğüste açık kalp ameliyatı) öğretmesiyle tanınan Kalp Damar Cerrahisi uzmanı Doç. Dr. Selami Doğan, memleket özlemiyle yurda döndü. İstanbul ve Ankara’dan gelen teklifleri reddeden Doğan, bir Eskişehirli olarak Eskişehir’i tercih etti. Doç. Dr. Selami Doğan, Özel Sakarya Hastanesi’nde göreve başladığı günden beri farkını yansıtıyor. “Çalışan Kalpte Bypass” uygulaması ile kalp çalışırken damarlar bypasslanıyor (kalp akciğer pompasına bağlanmadan). Bu yöntem sayesinde tüm riskler %1’in altına iniyor. Doç. Dr. Selami Doğan, Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.
Ek binamızla büyüdük, yenilendik... Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi olarak, ek binamızı faaliyete sokmanın mutluluğunu yaşadık. Ek binamız ile 5800 m2’lik kapalı alanımız yaklaşık 11000 m2’ye ulaştı. Ameliyathane sayımız 3’ten 5’e, toplam hasta yatak sayımız 57’den 105’e, yoğun bakım yatak sayımız 7’den 20’ye yükseldi. Talepler doğrultusunda, KVC Yoğun Bakım ünitemizi 2 yataktan 8 yatağa yükselttik. Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesindeki 2 kuvöze, 5 kuvöz daha ilave ederek tam 7 kuvöze ulaştık. 67 araçlık ücretsiz açık otoparkımızın kapasitesini 2 katına çıkardık.
Milli Judocu Sakarya Hastanesi’nde muayene oldu... Sivrihisarlı görme engelliler milli judocumuz Gülhan Kılıç, Avrupa maçları sırasında antrenmanda dizini yere vurdu. Bacağındaki ağrıya rağmen İngiltere’de ringe çıktı ve ülkemize Avrupa 2.liğini getirdiği bu karşılaşmada dizine ağır bir darbe aldı. Aldığı darbe ile ağrıları şiddetlenen Gülhan Kılıç, hastanemizi tercih etti. Tüm aile fertlerinin Sakarya Hastanesi’nde sağlığına kavuştuğunu ve bu güvenle sürekli Sakarya Hastanesi’ni tercih ettiğini belirten KILIÇ, hastanemizin temizliğinden ve çalışanlarımızdan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Gülhan Kılıç daha önce Türkiye’ye 1 Avrupa 3.lüğü, 1 Avrupa 2.l iği, 1 Dünya 5. liği, 1 Takımlarda Dünya 2.liği kupası kazandırdı. Ayrıca Kılıç’ın 4 Türkiye 1.liği bulunuyor. Seneye Londra’da yapılacak olan Dünya Şampiyonası’na hazırlanan Gülhan Kılıç’a başarılar diliyoruz.
Hastanemizden yenilikler EECP ile Doğal Bypass hastanemizde uygulanmaktadır. Hastanemizde Çalışan Kalpte Bypass uygulanmaktadır (Kalp akciğer pompası kullanılmadan) Doç. Dr. Selami Doğan’ın uyguladığı bu yöntem sayesinde tüm riskler çok düşük. Lazer Ablasyon yöntemi ile varis tedavisi başladı. Bu yöntem ile ameliyat izi olmadan varisten kurtularak aynı gün içinde işinize kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. %100 etkili olmasıyla bilinen Fue yöntemi ile saç ekimi Sakarya Hastanesi’nde... 21. yüzyılın en modern yöntemlerinden Plazma Kinetik yöntemi ile prostat ve mesane kanseri tedavileri başladı. Dental Tomografi cihazı Sakarya Hastanesi’nde... Endoskopi - Kolonoskopi ve ERCP işlemleri sedoanaljezi eşliğinde (uyutularak) uygulanmaktadır. EEG ve EMG Testleri hastanemizde yapılmaktadır. Epidural anestezi ile doğum imkanı Sakarya Hastanesi’nde...
Gönen ve Şişman’a ziyaret Bilinçli Toplum, Sağlıklı Gelecek...
Sakarya Hastanesi ve Reşadiye Tıp Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mustafa Emeksiz, Sakarya Hastanesi Başhekimi Dr. Burhaniddin Erbay, Reşadiye Tıp Merkezi Başhekimi Dr. Özer Oktay, Halkla İlişkiler Sorumlusu Özkan Karamankaya ve Kurumsal İletişim Sorumlusu Ahmet Serdar Seven’den oluşan bir heyet Osmangazi Üniversitesi’ni ziyaret etti. Gösterilen ilgi ve alakadan memnun kalan heyet, Yeni Rektör Prof. Dr. Hasan Gönen ve Yeni Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Şişman’a görevlerinde başarılar diledi.
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanı Uzm. Dr. Osman Son, Dünya Gıda Günü sebebiyle Namlı Otel’de basın toplantısı düzenledi. “Bilinçli Toplum, Sağlıklı Gelecek” temasıyla düzenlenen toplantıda, basın mensuplarıyla birlikte akşam yemeği yenildi. Uzm. Dr. Osman Son, tüm yerel Tv ve gazeteler aracılığıyla halkı özellikle GDO’lu ürünlere karşı uyardı.
91 yaşındaki dedenin 3 kalp damarı değiştirildi...
Hekim kadromuz genişledi... Kadromuza Yeni Dahil Olan Hekimlerimiz
91 yaşındaki Kütahyalı bir hasta, kalbinden duyduğu şikayet ile hastanelerin kapısını çaldı. Fakat 3 damarı değişmesi gereken hastayı, yaşının yüksek olması sebebiyle hekimler ameliyat etmek istemedi. Bunun üzerine araştırmaya koyulan hasta yakınları Doç. Dr. Selami Doğan’ın ismini duyarak hastanemize başvurdular. Doç. Dr. Selami Doğan hastayı “Çalışan Kalpte Bypass” yöntemi ile ameliyat etti. Başarılı geçen operasyonun ardından şükranlarını ileten hastamız, birkaç gün içersinde sağlığına kavuşarak taburcu oldu.
Hastalarla buluştular... Dünya Diyabet Günü’nde Sakarya Hastanesi yoğun bir tempo ile çalışmalarını sürdürdü. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Osman Son, ETO Konferans Salonu’nda diyabet hastaları ile buluştu. Diyabet ile ilgili merak edilenleri cevaplandıran Uzm. Dr. Osman Son, dinleyenlerine diyabetin önemini vurguladı. Aynı gün, Espark Avm’deki diyabet standında Sakarya Hastanesi Diyetisyeni Yasemin Koyun ve Hamamyolu Caddesindeki stantta da Reşadiye Tıp Merkezi Diyetisyeni Şeyma Yaşar diyabet hastalarını bilgilendirdi. 6
Doç. Dr. Selami DOĞAN
Op. Dr. Metehan KILIÇ
Op. Dr. Safiye ERGİN
Op. Dr. Özlem KOŞAR
Op. Dr. Ersin IŞILDI
Kalp Damar Cerrahisi
Kalp Damar Cerrahisi
Kadın Hast. ve Doğum
Kadın Hast. ve Doğum
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi
Op. Dr. Meriç MENEKŞE Üroloji
Dr. Fatih Kırar
Uzm. Dr. Mehmet KOŞAR
Uzm. Dr. Bülent ÜN
Acil
Radyoloji
Anestezi ve Reanimasyon
7
Bizden BizdenHaberler Haberler Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi (Nöroşirurji) Polikliniğimiz Açıldı...
Op. Dr. Ersin Işıldı, Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Polikliniği’nde hasta kabulüne başladı. Nöroşirurji bölümümüzde; Omurga ve Omurilik Cerrahisi olarak, Bel fıtığı ameliyatı ve tedavisi (mikrodiskektomi yöntemi ile), Boyun fıtığı ameliyatı ve tedavisi (mikrodiskektomi yöntemi ile), Lazerle disk cerrahisi (perkütonöz diskektomi), Omurilik tümörleri, omurilik kanal daralması, Bel kayması, syringomyeli, omurga kırıkları ameliyatı, Diğer omurga ve omurilik ameliyatları yapılmaktadır. Beyin Cerrahisi olarak, Beyin tümörleri, Travmaya bağlı beyin kanamaları, hidrosefali, beyin apseleri, Kafatası şekillendirme ameliyatları ve diğer beyin ameliyatları yapılmaktadır. Sinir Cerrahisi olarak, Karpal tünel tuzak nöropatisi (el bileğinde sinir sıkışması), Peroneal sinir sıkışması (diz arkasında sinir sıkışması), Ulnar tuzak nöropatisi (dirsek bölgesinde sinir sıkışması), Diğer tüm periferik sinir cerrahi operasyonları uygulanmaktadır.
Sakarya Diyaliz Merkezi hizmete açıldı... Böbrek yetmezliği bulunan hastalarımıza da en kaliteli hizmeti sunabilmek için, hastanemizdeki 21+1 yataklı Diyaliz bölümünü, hastane bahçesindeki yeni binada “Sakarya Diyaliz Merkezi” olarak faaliyete soktuk. Artık Belçika’dan, Almanya’dan, Fransa’dan ve Hollanda’dan gelen ve diyaliz ihtiyacı duyan hastalarımıza da Eskişehir Havaalanı’na en yakın noktadan hizmet sunabileceğiz. Dr. Mehmet Akif ERDEM Dr. Özcan SARDOHAN
Dr.Adnan BAĞCI
Cidde’den Sakarya Hastanesi için geldi…
Reşadiye Tıp Merkezi’nde Nöroloji Polikliniği Açıldı...
21 yıldır Arabistan’da yaşayan Adanalı gurbetçimiz Eser Erol, Diyabetik Retinopati ( şeker hastalığına bağlı olarak göz retinasında oluşan hasar) rahatsızlığı ile Cidde’de bir hastaneye gitti. Tedavisi için ameliyat gerektiğini öğrenen Eser Erol, ameliyatı Türkiye’de gerçekleştirmek istedi. Bu sebeple Türkiye’de hastane arayışlarına giren Erol, yoğun arayışlar sonucu Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi’ni tercih etti. Hastanemizde lazer tedavi yöntemi ile sağlığına kavuşan Eser Erol, memnuniyet ve güven duygusu ile bir de Checkup yaptırdı. Yapılan sağlık taramasının ardından gurbetçimiz, teşekkürlerini sunarak Cidde’ye geri döndü.
Reşadiye Tıp Merkezi’nde yeni açılan Nöroloji polikliniğinde Uzm. Dr. Yalçın Ünal, hasta kabulüne başladı.
Ankara’da umduğunu bulamayan hasta Sakarya Hastanesi’nde sağlığına kavuştu... Benzerine yalnız ülkemizde rastlanacak bir olay yıllar önce Ankara’da yaşandı. Beyinde kan pıhtılaşması sebebiyle felç geçiren Eskişehir’li hasta, Ankara’ya gitti. Burada guatr şüphesi ile 1 ay hastanede yatırılan hasta hiçbir müdahale yapılmadan Eskişehir’e geri döndü. Eskişehir’de bir hastanede 6 ay guatr tedavisi gördükten sonra hastaya kalp ameliyatı olması için izin verildi. Bunun üzerine tekrar Ankara’ya giden hasta 3 hafta müşahade altında kaldı. Ardından ameliyata alınarak 1 kalp kapakçığı değiştirildi. Aradan geçen yıllar boyunca eski sağlığına kavuşamadı. Rutin kontroller için doktor ararken, aile çevresi Doç. Dr. Barbaros Dokumacı’yı önerdi. Sakarya Hastanesi’ne gelen hastayı Doç. Dr. Barbaros Dokumacı muayene etti. Dokumacı, kalp yetmezliği bulunduğunu teşhis etti. Hasta Sakarya Hastanesi’nde ameliyata alındı. Doç. Dr. Selami Doğan önderliğinde gerçekleştirilen ameliyatta asıl gerçek ortaya çıktı. Ankara’da gerçekleştirilen ameliyatta onarılan kapakçığın aslında kan kaçırdığı ve zamanla bunun kalp yetmezliğine yol açtığı anlaşıldı. Bu ameliyatta 2 kalp kapağı değiştirildi. Birkaç gün içersinde sağlığına kavuşarak taburcu edilen hasta: “Artık merdivenleri rahatlıkla çıkıyorum, rahatça nefes alabiliyorum. Doktorlarımdan, çalışanlardan çok memnunum. Hastanede evimden daha rahat ettirdiler. Herşeyden çok memnunum. Herkese çok teşekkür ediyorum.”dedi.
AIDS’den bilinçli korunun... Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Özlem Koşar, Dünya AIDS Günü’nde bir basın toplantısı düzenledi. Özellikle gençlerin yoğun tehdit altında olduğunu belirten Koşar, öncelikle tek eşliliğin hayat kurtardığına dikkat çekti. Bunun ardından prezervatif kullanımının hayati önem taşıdığını vurguladı. Ayrıca, AIDS’in grip virüsü gibi öpüşme, tokalaşma veya soluma vs. sebepleriyle bulaşmayacağını belirten Koşar, “AIDS, yalnızca kan ile ve cinsel yolla bulaşır. Bu sebeple AIDS hastalarından korkulmamalıdır. Hastalıktan korunmak için dikkat edilmesi gereken en önemli konu tek eşliliktir.”dedi. 8
Reşadiye Tıp Merkezi sizler için büyüyor... Kadromuza Yeni Dahil Olan Hekimlerimiz ve Diyetisyenimiz Nöroloji Uzm. Dr. Yalçın ÜNAL
Kardiyoloji Uzm. Dr. Ahmet UĞURLU
Diyetisyen Şeyma YAŞAR
Çok Yakında… Deri ve Zührevi Hastalıkları, Çocuk Cerrahisi, bölümlerimiz hizmete açılacaktır. Ayrıca; Ortopedi ve Travmatoloji bölümümüzde de ilave kadromuz göreve başlayacaktır.
9
Kardiyoloji
Aritmi (Ritim Bozukluğu)
Uzm. Dr. Hüseyin GÖKSÜLÜK
Aritmi (ritim bozukluğu) düzensiz kalp atışı anlamına gelir. Kalp ritimleri düzensiz fakat yavaş olabilir. Ailesinde aritmi olan kişilerinde muayene olması gerekmektedir. Kalp hızı normalde dakikada 60-100 atım arasındadır. Kalbin normal atım düzeninde meydana gelen her tür değişiklik, aritmi olarak adlandırılır. Aritmiler, kalp kası hastalıklarına (kalp yetmezliği), kanlanma bozukluğuna, kalp kapak hastalıklarına, kalbi saran zar (perikard) hastalıklarına, arteryel veya pulmoner hipertansiyon gibi nedenlere, doğuştan kalp hastalıklarına, ilaçlara, elektrolit dengesizliklerine, oksijen azlığına, psikolojik faktörlere, nörolojik olaylara ve hastalıklara, tiroid bezinin fazla çalışmasına, alkol, kahve, enerji veren içecekler veya aşırı duyarlı karotid sinüs sendromu gibi bir hastalığa bağlı olabildiği gibi, normal ve sağlıklı kalplerde de görülebilir. Çarpıntı, göz kararması, yorgunluk, bayılma, yaşlı kişilerde nedeni anlaşılamayan düşmeler, göğüs ağrısı, baskı hissi, nefes darlığı, ciddi durumlarda kalp durması ve ani ölüm görülebilir. En önemli belirtileri kalbin hızlı atması, halsizlik, çarpıntı, nefes darlığıdır.
Kalp Krizi Riski Taşıyormusunuz
Öncelikle bu hastalıktan şüpheleniliyorsa kardiyoloji uzmanına başvurmak gerekir. Elektrokardiyografi (EKG), 24 saat boyunca kalp ritmini ölçen Holter cihazıyla gerekli inceleme yapılır. Daha uzun sürmesi istenen kalp ritim kayıtları için event recorder cihazı kullanılır. Gerekirse hastanın efor durumu incelenir ve efor testleri yapılır. Aritminin tedavisi değişkendir. Hastanın şikayetlerinin olmadığı ya da az olduğu bazı vakalarda tedaviye gerek olmayabilir. Fakat çarpıntı sırasında ciddi bulgular veren hastalarda tedavi mutlaka yapılmalıdır. Bunun için öncelikle ne tür bir aritmi olduğuna bakılır. Kalbin doğal pili dediğimiz sinüs ritminde problem olduğu zaman ya da elektriksel iletide problem varsa hastaya kalp pili takılır. Bunların dışında kardiyak defibrilatörler (şok cihazı) kullanılır. Alt odalardaki aritmilerde ani ölümleri önlemek için tercih edilir. Ayrıca radyo dalgaları dediğimiz yöntemle ilaç tedavisinin etkisiz kaldığı çarpıntı tedavisinde ablasyon (aritmiye sebep olan yerin ısı ile yakılması ) kullanılır. Hasta ömür boyu ilaç kullanmaktan kurtulmuş olur. Atriyal fibrilasyon tedavisinde kullanılması gereken en önemli ilaç coumadin (kan sulandırıcı)’dir. Fakat bazı hastalar kanama riski ya da takip zorluğu nedeniyle coumadin kullanamamaktadır. Bu hastalarda atriyal apendiks kapama denilen işlem ile hastaların felç geçirme riskleri azaltılmaktadır.
Kalbin Koroner Damarlarının Hastalığı
Kardiyoloji Uzmanı Kalp ve Damar Hastalıklarının; Teşhis ve Tedavisi İle Sağlığınızı Korumanıza Yardım Eder.
EĞER ŞİKAYETLERİNİZ; 1- Çarpıntı, 2- Çabuk Yorulma, Unutkanlık, 3- Baş Dönmesi, Fenalık Hissi, Akıl Yetilerinde Azalma, 4- Nefes Darlığı-Tıkanma, 5- Göğüste Ağrı, Omuz Boyun ve Sırta Vurması, 6- Yatakta rahat uzanıp uyuyamıyorsanız, öksürük, çarpıntı, sebepsiz uyuyamamanız varsa, 7- El ve ayaklarda üşüme - yanma, kramp-kasılma, uyuşma - karıncalanma şikayetleriniz oluyorsa, 8- Dudaklar, yüzde, parmaklarda kızarma ve morarma gözleniyorsa, 9- Bitkinlik, yorgunluk, topallama ve bacak ağrısı, 10- Vücutta, el, yüz ve özellikle ayaklarda şişme,su toplanması oluyorsa. - Beyin damarlarının - Böbrek damarlarının - Göz damarlarının - Kol ve bacak atardamarlarının sertliği - Atheroskleroz-Arterioloskleroz - Daralması - Tıkanması nedeniyle yada...
YAKINMANIZIN NEDENİ; Kalp Kapaklarının Romatizmal ve Dejeneratif, - Darlığı - Yetmezliği Kalp kası hastalıkları - Kasılma kusuru İletim ve Ritim bozukluğu, Atardamar hastalıkları, Toplardamar hastalığı-Varis nedeniyle oluşabilir.
Kardiyolog Dr. Ahmet UĞURLU Kalp-Damar ve İç Hastalıkları Uzmanı 10
11
Kalp ve Damar Cerrahisi
Bypass
Kalp Çalışsın, Ameliyata Devam... Doç. Dr. Selami Doğan
Bypass ameliyatlarının tamamını (%98) Off-pump (çalışan kalpte) gerçekleştiriyoruz... Peki Off-pump Bypass nedir? Faydası nedir? müdahale etmek mümkün değildi. 1970’lerde Klasik By pass cerrahisinin hem hastanın yaşam süresini uzatmada Klasik Bypass’dan farkı nedir? Kalbi besleyen koroner damarların tıkanması, Dünya’da her gün binlerce hastanın kalp krizi geçirmesine ve hatta ölümüne neden olur. Türkiye’de de stresli yaşam ve risk faktörlerinin fazlalaşması sebebiyle herkes bu tehlikeyle karşı karşıya... Bu ölüm riskini önleme yolunda cerrahi tedavi yöntemleri kendini ispatlamıştır. Hastalığın erken aşamasında başarılı olan yöntemler, ilaçlar, ballon dilatasyonu (genişletme) ve stent yerleştirme tedavileri bazı sınırlara ulaşıyor: 3 damar hastalığı, yaygın damar sertleşmesi durumunda, sol ana koroner arter daralmasında, uzun aterosklerotik lezyonlar veya tamamen %100 tıkanmış damarlarda veya stent sonrası tekrar iflas eden stentler ve damarlarda yalnız ama yalnız açık kalp baypass ameliyatı ile tedavi mümkün. İlk başaralı bypass ameliyatı 1954 senesinden sonra, kalpakciğer makinası icat edilmesi ile gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde kan dolaşımını bir mekanik pompaya yönlendirerek kalbi durdurup, ince kalp damarlarına müdahale ederek gerçekleşmiştir. İlk bypass ameliyatlarında hastanın bacağından alınan safen venlerle (toplar damarlar) “aorto-koroner bypass” işlemleri yapılmıştır. Bu dönemde koroner anjiyografi, sırf teşhis amacıyla yapılıyordu. Hiç bir şekilde anjiyo esnasında damarlardaki darlıklara 12
hem de yaşadığı hayatın kalitesini arttırmadaki başarısı ortaya konmuştur. Fakat, her yeni teknolojinin getirdiği avantajların yanı sıra, önemli riskler ve problemler de ortaya çıkabiliyor: Klasik bypass cerrahisinde görülen en önemli sorun, kalbi durdurmak için ameliyat esnasında kullanılan kalp-akciğer makinesine bağlı komplikasyonlardır. Aort damarına yapılan cerrahi travma sonucu olarak felç riski, noyrokognitif disfonksiyon (yani beyinde entellektüel fonksiyon kaybı) böbrek ve diğer organ bozuklukları, akciğer yetmezliği sayılabilir. Hatta ölüm riski bile mevcuttur. Bu komplikasyonlar genç vakalarda (<60) nadiren ortaya çıkarken, daha yaşlı hastalarda (>70) daha sık oluşabiliyor. Invasif kardiyolojide bu komplikasyonlar sürekli vurgulanıyor ve daha ‘’az riskli’’ stent yöntemlerinin geliştirilmesine yol açıyor. Özellikle son yıllarda piyasaya sürülen ilaçlı stent türleri, klasik pompalı kalp ameliyatları ile rekabet ediyorlar. Kalp cerrahisinde bu problemler, koroner bypass ameliyatlarının kalp durdurulmadan, yani kalp-akciğer makinesi kullanılmadan yapılmasıyla çözülmüştür. Şu an için tüm dünyada tüm bypass ameliyatlarının sadece %25 - %30’u bu şekilde yapılırken Türkiyede bu oran çok daha düşüktür. Bu yöntemle koroner bypass ameliyatının felç veya ölüm riski, %1lere kadar düşmüştür. Özellikle
aort damarına dokunulmassa, felç riski % 0,5 oranında düşüktür. Bu yeni yöntemle, hastaların ameliyat sonrası toparlamaları ve normal hayata dönme süreleri gittikçe azalmıştır. Özellikle 2010 senesinde görülen demografik değişimlere göre, Avrupa toplumlarında yaşlı insan grubu gittikçe artmaktadır ve bahsedilen riskler daha çok önem taşımaktadır. Uzun dönemde bypass ameliyatının faydası ,kullanılan greftlerin (bypass damarlarının) seçimine bağlıdır: Bacaktan alınan safen greftleri, ameliyatlardan 10 sene sonra %50 oranında tekrar tıkanırken, göğüs (meme) damarları (LIMA, RIMA) 15 sene sonra %5 oranında tekrar tıkanma problemi gösterebiliyor. Koldan alınan radial arter greftleri bile 10 sene sonra sadece % 20 kadar tekrar tıkanma oranı gösteriyorlar. Dolayısıyla modern koroner cerrahisinde hastalarımıza daha çok totalarteryel greftleme yani meme
ve kol damarları kullanmamız gerekiyor. Böylelikle orta ve uzun dönemde en az risk ile en yüksek fayda oranı elde edilebilmektedir. Hastalar, uzun yıllar rahat ve konforlu olarak tekrar tekrar doktora gitmeden yaşama olanağına kavuşmuşlardır. Sonuç olarak, zaman içinde kalp damar tıkanıklarında yapılan cerrahi yöntem oldukça değişmiş ve çağın gereklerini karşılar hale gelmiştir.Eskiden kalbi durdurup, toplardamar kullanılarak yapılan bypass ameliyatları, artık kalp durdurulmadan atar damarlar kullanılarak yapılır hale gelmiştir. Kalp durdurulmadan yapılan bypass ameliyatları Dünya’da yüzde 25-30’u bulurken, Türkiye’de bu rakam çok daha düşüktür.
Klasik bypass cerrahisinde görülen en önemli sorun, ameliyat esnasında kullanılan kalp-akciğer makinesine bağlı komplikasyonlardır. Klasik Bypass ölüm riski %3, felç riski %3 Off-pump (çalışan kalpte) Bypass ölüm riski %1’in altında, felç riski %0,5. Ayrıca Off-pump Bypass ameliyatlarında kanama riski ve organ yetmezliği riski çok daha düşük ve yoğun bakım süresi, taburcu olma süresi, normal hayata dönme süresi çok daha kısa... 13
Üroloji
Her Erkek Prostat Sorunu Yaşar Prof. Dr. Yusuf Özyürek
PLAZMA KİNETİK İLE PROSTAT TEDAVİSİ PROSTAT BÜYÜMESİ NEDİR?
çıkarılamadığı için patolojik değerlendirme yapılamaz. Hasta, bir veya iki gün içinde hastaneden taburcu edilir. Sondanın kalma süresi diğer yöntemlerden çok daha kısadır. Erkeklik gücü kaybı olmaz. Hasta özel hayatına aynı standartta devam edebilir. Ameliyat sonrası idrar kaçırma ihtimalinin en düşük olduğu yöntem Plazma Kinetik’tir. Her türlü prostata uygulanabilir. Serum fizyolojik ile uygulandığı için, prostatın büyüklüğü engel teşkil etmez. Ameliyat süresi daha kısa ve kanama riski daha azdır. Lokal anestezi ile uygulanabilmektedir. Bu nedenle kalp ve akciğer sorunu olan hastalarda uygulanabilir. Ameliyat sonrası Retrograd Ejekulasyon olarak adlandırılan, meninin idrar torbasına kaçması durumu gözlenmez.
Prostat, sadece erkeklerde bulunan, ceviz büyüklüğünde bir salgı bezidir. İdrar torbasının tabanında yerleşmiştir ve aynı zamanda idrar kanalını çepeçevre sarar. 45 yaşına kadar bu boyutta kalan prostat, bu yaştan sonra hormonal değişikliklerle tekrar büyümeye başlar. BPH Benign Prostat Hiper Plazisi, olarak adlandırılan iyi huylu prostat büyümesi, erkek yaşam kalitesini ciddi olarak etkileyebilecek bir sorundur. Plazma Kinetik yöntem, bilinenen güvenilir Prostat tedavisidir.
GÜNDE BEŞ PORSİYON SEBZE - MEYVE KALP KRİZİ RİSKİNİ AZALTIYOR
BELİRTİLERİ NELERDİR? İdrar yaptıktan sonra mesanenin tam boşalamaması hissi, sık idrara çıkma, gece idrara çıkma, kesintili idrar yapma, ıkınarak idrar yapma, idrarın akış gücünde (menzilde) azalma
Prostat tedavisinde Türkiye’de çok az sayıda özel ve devlet hastanesinin kullandığı 21. yüzyıl teknolojisi Plazma Kinetik hastanemizde de kullanılmaya başlanmıştır.
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Yapılan bir araştırmaya göre her gün için önerilen beş porsiyon sebze ve meyveyi tüketen kişiler daha az tüketenlere göre kalp krizinden daha iyi korunuyorlar.
Prostat, ilaç tedavisi veya cerrahi müdahale ile tedavi edilir. Prostat tedavisinin tek çözümü cerrahi müdahaledir. Prostat tedavisinin asıl amacı hastanın böbreklerini korumaktır. Ameliyat aşamasına gelmiş hastalar, şayet ameliyatı kabul etmezlerse önce hastanın idrar torbası fonksiyon göremez ve akabinde hastanın böbrekleri bozularak, hastalar diyaliz makinesine mecbur hale gelebilirler. Gecikmiş hastalar, ameliyat olsalar bile tam şifaya kavuşmaları zor olabilir.
Londra Üniversitesi araştırmacılarının tesbitine göre günde üç ile beş porsiyon arası sebze meyve tüketenlerde kriz riski yüzde 11 oranında azalırken, beş porsiyondan fazla sebze meyve tüketenlerde ise risk ise %26 oranında azalıyor. Araştırmacıların belirttiğine göre sebze ve meyvelerdeki yüksek orandaki potasyum, folat, lif ve antioksidanlar sağlıklı bir yaşam için gereklidir. Avrupa, Japonya, ve Amerika Birleşik devletlerinde yapılan sekiz ayrı araştırmadan elde edilen sonuçlar da hep bu doğrultudadır.
Cerrahi yöntemler, kapalı ve açık olmak üzere iki gruba ayrılır. Açık prostat ameliyatı özel durumlar söz konusu olmadıktan sonra günümüzde pek uygulanmaz. Hastanın daha kısa sürede iyileşip ayağa kalkması için kapalı girişimler tercih edilmektedir.
Bu araştırmada görev alan Dr. Feng He’nin belirttiğine göre bol sebze meyve yemek sadece kalp krizinden değil diğer kardiolojik rahatsızlıklardan ve hatta bazı kanser türlerinden korunmakta yardımcı oluyor. Bir porsiyon meyve ve sebzede neler olabilir; fikir vermesi açısından şöyle bir örnek verebiliriz: 1 muz, 1 orta boy elma, yedi adet küçük boy cherry domates, avuç içi büyüklüğünde bir parça brokoli. Lancet isimli medikal yayında buluşlarını yayınlayan Dr.Feng He özetle şu noktaları belirmiştir : ‘’Bizim yaptığımız analizler yüksek oranda sebze ve meyve tüketenlerde kriz riskinin daha düşük olduğunu göstermiştir. Beslenme şekillerinde ve tercihlerinde bu yönde yapılan değişiklikler diğer kardiyovasküler hastalıklar ve bazı kanser türlerine karşıda koruyucu olacaktır.’’
21. yüzyıl prostat tedavi yöntemi “Plazma” teknolojisidir.
PLAZMA KİNETİK İLE PROSTAT TEDAVİSİ Kapalı prostat ameliyatı, cerrahi tedavinin % 90’lık bölümünü oluşturur. Halk arasında kapalı ameliyat olarak bilinen bu yöntemde penisten girilen aletler yardımı ile prostat parça parça kesilerek ya da buharlaştırılarak temizlenir. Plazma Kinetik yöntemle, ameliyat sırasında çıkarılan doku patolojiye (doku incelemesine) gönderilebilir. Prostatın iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu en kesin bu yöntem belirler. Lazer yöntemi ile yapılan tedavilerde doku
14
15
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi
Genel Cerrahi
İşini Sevmeyenin Beli Ağrıyor!
Safra Kesesi Taşları Nelere Yol Açar? Op. Dr. K. Koray ÖNER
Op. Dr. Ersin IŞILDI
Bel ağrısı 35-45 yaş arası genç çalışan nüfusun da önemli bir kısmını etkilemektedir. Mesleki risk faktörleri göz ardı edildiğinde, kadınlar ve erkekler arasında bel ağrısı sıklığı arasında fark yoktur. Ayrıca düşük gelir grubundaki insanların bel ağrısı sıklığının, yüksek gelir grubundakilere göre daha düşük olduğu da bildirilmektedir. Bel ağrısının en sık nedeni bel omurlarının mekanik bozukluklarıdır. Mekanik bel ağrısı enfeksiyonlar, metabolik hastalıklar, tümörler ve kırılma ağrıların dışındaki bel ağrılarıdır. Ani ortaya çıkan bel ağrısı vakalarının %80’ e yakın bir oranında 6 - 8 hafta içinde tedaviye bağlı olmaksızın iyileşme olmaktadır. Devamlı bel ağrılı olan hastalarda ise % 80’ inde bir yıl içinde yeni atak gelişmektedir. Burada önemli olan, ilk ağrı atağını önleyebilmek ve bel ağrısında kronikleşmeye ve bunu izleyen sakatlığa mani olmak için ağrıyı başlatan ve devamını sağlayan risk faktorlerini tanımak ve koruyucu önlemleri almaktır. İşini sevmeyenlerin bel ağrısı nedeniyle hekime başvurma oranı sevenlere göre 2,5 kat fazladır. İşinden memnun olmama, takdir edilmeme bel ağrısında risk faktörüdür. Ağır fiziksel şartlar, psikososyal etmenler, kişisel ve fizyolojik etmenler bel ağrısının oluşumunda rol oynamaktadır. (ağır fiziksel koşullarda çalışma, ağır kaldırma, işten memnun olmama, dinlenme saatlerinin yetersizliği, stres, fiziksel aktivite yetersizliği, sigara kullanımı, hamilelik)
Şişmanlığın bel ağrısının oluşumunda etkisi az olmasına rağmen ağrının sürekliliğinde etkisi büyüktür. Bel ağrısı; çok sık görülmesi, ayaktan tedavi için hekime başvuru yapılan en sık üç neden arasında yer alması, tanı ve tedavisinde çok fazla harcama yapılması ve neden olduğu işgücü kayıpları ile önemli bir sağlık sorunudur. Yetişkinlerin yaklaşık %80’inin yaşamlarının bir döneminde bel ağrısı yakınması olduğu belirtilmektedir. Bazı araştırmacılar, bel ağrısı gelişiminde ailevi/genetik faktörlerde etkilidir. Bel ağrısının süreğenliğinde da genetik faktörlerin çevresel faktörlerden daha büyük rol oynamakta olduğu belirtilmektedir. Gebelikle bağlı bel ağrısında arttığı bilinmektedir.
16
Ameliyat geleneksel yöntemlerde başarısız olan şiddetli ağrıdan şikayet eden hastalar için önerilmelidir. Cerrahiden en çok faydalanacak hastaları bulmak için sosyal ekonomik, psikolojik özellikler dikkate alınmalıdır. Bir çok sağlık sorununda olduğu gibi, bel ağrısında da “korunma” daha kolaydır. Çalışma sırasında düzgün duruşu öğretmek, çalışma sırasında doğru hareketleri öğretmek (doğru eğilme, ağırlık kaldırma, taşıma, dönme gibi), sağlıklı yaşam biçimini geliştirebilecek önerilerde bulunmak gibi konuları kapsamalıdır.
Karnınızın sağ üst kısmında, midenizin hemen üstünde hissedeceğiniz ağrıları sakın ola hafife almayın. Eğer bu ağrılara safra kesesi taşları neden oluyorsa ve tedbir almazsanız ciddi hastalıklar kapınızı çalabilir.
SARILIK
SAFRA KESESİ TAŞLARI
SİROZ BELİRTİLERİ
Safra kesesi hastalıkları genel cerrahinin önemli hastalıklarındandır. Özellikle safra kesesi taşları, buna bağlı iltihapları ve safra yollarında tıkanma yapmasıyla oluşan sarılıklar cerrahinin çok sık uğraştığı hastalıklardandır. • En çok kolesterol taşları %75 sonra pigment taşları %25 görülmektedir. • Dünya üzerinde görülme sıklığı ülkeden ülkeye değişmektedir. • Yaş arttıkça ve kadınlarda safra kesesi taşları daha sıklıklar görülmektedir. • 40 yaşın üzerinde her 5 yılda toplumun %3 ünde safra kesesinde taş oluşma ihtimali vardır. • Gelişmiş ülke ve toplumlarda safra kesesi taşları daha sıktır.
SAFRA KESESİ TAŞLARINDA KLİNİK BELİRTİLER
• Ağrı • Safra kesesi ve safra yolları iltihabı • Tıkanma sarılıkları • Sekonder Bilier Siroz • Pankreas İltihabı • Safra yolları kanserleri gibi hastalıkların oluşumuna neden olabilmekte.
AĞRI
Klinik olarak en çok ağrı ve özellikle kolik tarzında (şiddetlenip yavaşlayan) ağrılar görülmekte. Safra kesesi taşları olan hastaların 1/3 ünde kolik tarzında ağrılar olmaktadır. Sıklıklar yemeklerden sonra olmakta ve taşın veya taşların safra kesesi kanalının (Sistik kanal) ağzının tıkanmasıyla olur. Ağrı ani ve şiddetli başlar. Yavaş yavaş azalıp geçebilir. Ağrı daha çok karın ön kısmında ve karın sağ üst kısmında olur, sırta ve kürek kemiklerinin arasına bazen kalp bölgesine vurur. İltihaplanma oluşmuşsa, bulantı, titreme ve ateş nöbetleri eklenebilir. Ağrılar atak tarzında veya uzun süreli zaman zaman tekrarlayabilir. Karın sağ üst kısmında ellemeyle hassasiyet fark edilir (Murphy bulgusu ) veya ele bir dolgunluk kitle gelebilir. (Çevre organların omentum vs. yapışıklığı). İltihaplı kese apse yapabilir, delinebilir. Akut batın dediğimiz çok ciddi sorunlara neden olabilir.
Safra kesesindeki taşların safra yollarına düşmesiyle,safra kesesi kanalına veya safra kanalına (Koledok) yada safra kesesinin iltihaplanmasıyla sarılık meydana gelir. Akut iltihaplanmalarda sarılık hafiftir. Safra yollarının taşla tıkanmasında ise sarılık fazladır. Safra yollarında sık sık tıkanma yada uzun süren tıkanmalar veya iltihaplar olursa bir karaciğer hastalığı olan siroz meydana gelebilir. Dolayısıyla karaciğer yetmezliği belirtileri vücutta şişmeler, karın şişliği (Assit), kanamalar (Yemek borusunda varis kanamaları) görülebilir. Pankreatit oluşmuşsa,buna bağlı şiddetli karın ağrıları, kuşak tarzında bele ve sırta vuran ağrılar, kusma, bulantı yapar. Çok ciddi klinik tablolar yaratabilir. Safra kesesitaşları ve sebep olduğu hastalıklar, uzun sürede safra kesesi ve safra yolları kanserlerine neden olduğu bildirilmektedir. Bunun yanında hiç bir belirti vermeyen safra kesesi taşları vardır.
TEŞHİS
Ultrasonografi; Safra kesesi taşlarını ve diğer hastalıklarını tespit etmede çok başarılıdır. Uygulaması basit ve rahatsız edici olmadığı için çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Kese içindeki taşlar, büyüklükleri sayıları, kesede veya safra yollarında tıkanma, genişleme, iltihap olup olmadığını kese duvar kalınlığını, çevresinde apse veya sıvı olup olmadığını ortaya koyar.
TEDAVİ
Safra kesesi taşlarında tedavi kesin olarak cerrahidir. Özellikle atak geçiren, iltihaplı, sarılıklı ve ek organ hastalıklarına neden olma riski yüksek hastalarda, acil ameliyatlara ihtiyaç vardır. Gecikilen vakalarda ağır komplikasyonlarla karşılaşmak mümkündür. Safra kesesi ameliyatları 1987 den önce açık ameliyat şeklinde yapılırdı. Bu tarihte dünyada yeni uygulanmaya başlanan endoskopik cerrahi (Minimal invaziv cerrahi) ile laparoskopik olarak yapılmaya başlandı. Kısa sürede ülkemizde de bu ameliyatlar (1990-91) laparoskopik yapılmaya başlandı ve süratle yayıldı. Laparoskopik safra kesesi ameliyatlarında hasta kısa sürede taburcu olabilmekte (1gün)ve işine dönebilmekte, ameliyat sonrası ağrıları az olmakta, ameliyat yarası yok sayılabilecek boyutta ( 2 adet 1cm. 2 adet 0,5 cm olmak üzere) 4 delikten ibarettir. Hasta ve operatör tarafından öncelikle tercih edilmektedir.
17
Estetik, Plastik ve Rekunstrüktif Cerrahi
Saçsızlık Çaresiz Değil... Op. Dr. Mehmet SEZGİN
FUE YÖNTEMİ İLE SAÇ EKİMİ HASTANEMİZDE YAPILMAKTADIR... FUE SAÇ EKİMİ Saç Ekimini Kimler Yaptırabilir? Saç dökülmesi tüm dünyada çok sık olarak görülen hastalıkların başında gelmektedir. Hemen hemen erkeklerin %80’inin hayatının bir döneminde mutlaka saç ile ilgili problemleri olabilmektedir.
Saç ekimi 90’lı yıllardan beri çok sık olarak yapılan operasyonların başında gelmektedir. Tabi ki o yıllarda saç ekimi çok korkutucu geliyordu. İşlem sonrası kafa derisi uzun süre şişmekte ve sonuçlar anlamında tatminkâr olmamaktaydı. Aslında FUE yönteminin ortaya çıkışı saç ekiminde bir devrim niteliği taşıyordu. FUE yani follicular unit extration adı verilen yöntem
Peki, saç dökülmesi bu kadar çok sık gözüken 2004 yılında tanımlanmış olan ve saç ekiminde bir problemse herkese saç ekimi yapılabilir mi? kullanılan bir nakil yöntemidir. İlk tanımlandığı Kimler uygun adaydır? zamanlarda özel bir kalem benzeri alet ile yapılırdı. Genç yaşlarda başlayan saç dökülmelerinde hastalar telaşa kapılıp kulaktan dolma yanlış tedavi arayışlarına girmektedirler. Aslında bu durum her yaşta hastayı paniğe sevk edebilir. Ayna karşısında her gün saatlerce saçlarımızı inceleyip bugün ne kadar saçım döküldü diye saymayanımız yoktur mutlaka. Bu sorunu yaşayan bütün hastalarımıza önerimiz saç ekimi ve tedavileri konusunda uzman olan doktorlara başvurmalarıdır. Bu sorununuzdan vazife çıkartıp sizi yanlış yönlendirecek ve olmayan tedavi şekillerini pazarlayacak çok sayıda kişi ve kurum olduğunu unutmamanız gerekir. Saç ekimine en uygun aday verici bölgesinde güçlü ve sık saç kökleri bulunan, ekim yapılacak sahasının donör sahasına oranı 3/4 olan hasta grubudur. Tercihen saç dökülme süreci durmuş olan kişiler saç ekiminden daha fazla fayda görmektedirler. Eğer donör bölgedeki kökler yeterince gelişmemiş ve zayıfsa o zaman PRP, Mezoterapi gibi Saç Tedavileri kullanılarak kökleri güçlendirmek gerekebilir. Daha önce saç ekimi yaptıran hastalara da burada ayrı bir başlık açmakta fayda var. Düzeltme vakaları her zaman çok zordur ve mutlaka deneyimli hekimlerin kontrolünde olmalıdır. Bu durumda donör bölgesinin ne kadar sağlıklı olduğu ve ekim yapılacak alanında açıklığını göz önüne almak gerekecektir. Daha genç yaşta olan ve saçlarının ön bölgede açıklığı bulunan hastalarımıza ise ilerleyen süreçte saç kaybını hesap ederek ekim yapmakta fayda vardır. Bu durumdaki hastalarımızın beklentisi çok sık görünen saçlar olmaktadır. Bu gruptaki hastaların hekim analizi ve önerilerine kulak vererek uygun greft sayısına göre ekim yaptırmaları sonuçları daha tatminkar kılacaktır. 18
Mantık olarak FUE, mikromotor yardımıyla tek tek saç köklerinin alınarak dökülen bölgelere ekilmesi olarak tanımlanabilir. Saça bakıldığında sanki tek bir telden meydana gelmiş gibi gözükse de 2-3 saç telinin birleşerek oluşturmuş olduğu bir folliküler ünitedir. Özel bir motorla alınan bu folliküller mikroskop altında gruplara ayrılarak açık alanlara ekim işlemi gerçekleştirilir. İki kulak arasında kalan bölgeden alınan bu kökler genetik olarak dökülmeye karşı dirençli oldukları için de kalıcı sonuçlar alınabilir. FUE tamamen lokal anestezi altında, genel anestezi gerektirmeden yapılan acısız bir operasyondur. Operasyona başlamadan önce kişinin saçları uygun seviyede kısaltılır. Greftin alınacağı bölge anestetik ilaçlarla uyuşturulur. Daha sonra mikromotor kullanılarak 0,6-0,8 mm’lik punchlarla folliküler üniteler çıkartılmaktadır. Bu aşamadan sonra çıkartılan üniteler mikroskop altında tekli gruplara ayrılır.
Hastamızla belirlediğimiz saç çizgisine uygun olarak artık ekim işlemine başlanabilir. Tabi ki diğer aşamalarda olduğu gibi ekim işlemi de profesyonelce yapılması gereken, saç naklinin en önemli aşamalarından bir tanesidir. Her saçın kanal yönü birbirinden farklı farklı olmalıdır. Tepe bölgesinin kanal yönü ile ön saç çizgisinin yönü değişik olmalıdır. Aslında kişiye özgü ve yaşam tarzına göre de bu süreç değişebilir, deneyimli bir hekim tarafından itina ile kontrollü olarak yapılmalıdır. Saç nakli operasyonu hiç küçümsenmeyecek ve sonuçları bakımından da geri dönüşü olmayan revizyonu da zahmetli bir operasyondur. Hem operasyon sırasında hem de operasyon sonrası ciddi bir yan etkisi yoktur. Ancak cerrahi bir prosedür olarak deneyimli, tecrübeli bir cerrahi ekip ve tam donanımlı bir ameliyathane ortamı belirleyici faktörler olarak öne çıkar.
FUE yönteminde folliküler ünite doğrudan derinin kök seviyesinden çıkartılır. Donör alanda neşter kullanılmaz, bu bölgeye dikiş atılmaz ve köklerin alındığı noktalarda gözle görülür bir iz kalmaz. Elde edilen kökler plastik cerrahların saçsız bölgelere açtıkları kanallar içine yerleştirilirler.
Punch Biopsy adı verilen bu yöntemde kullanılan kalem benzeri bir aparatla kılın köküne kadar inilir ve folliküler ünite bir bütün olarak çıkarılırdı. Hastanın örneğin 2000 grefte ihtiyacı varsa bu işlemin tam 2000 kez yapılması gerekirdi. Zaman açısından hem hastaya hem de hekim ve yardımcı sağlık personeline pahalıya mal olan bu yöntem zamanla yerini motorlu sistemlere bıraksa da hala bu yöntemi kullanmakta ısrar eden hekim arkadaşlarımız vardır. Fue Motoru diye bilinen bu yeni yöntemin eski yöntemden tek farkı uygulayıcının folliküler üniteyi manüel olarak çıkarmak zorunda kalmamasıdır. Aslında temel mantık aynı olmakla birlikte yeni yöntemle uygulayıcı ciddi bir zaman kazanmaktadır. Punch Biopsy kaleminin ucundaki aparat bir motora bağlı olup motorun devri istenildiği şekilde ayarlanabilmektedir. Uçların kalınlıkları değiştirilmekte ve donör sahaya göre istenilen lümen çapındaki uçlar takılmaktadır. Fue motorunun tek avantajı tabi ki sadece sağladığı zaman değildir. Ayrıca doku derinliği motor sayesinde istenildiği gibi standart hale getirilebilmekte ve bu da sürekli doku derinliğinin kontrol edilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Yine Fue Motoru sayesinde daha sık aralıklarla greft alınabilmekte ve aynı miktarlı saha taranması karşılaştırıldığında motorla alınan sahadan daha fazla sayıda greft çıkarılabilmektedir. Motorun bir diğer üstünlüğü de çoklu kökleri yani 2-3 hatta 4 köke sahip olan greftleri parçalama ihtimalinin daha az olması yani folliküler ünitenin bu sayede bütünlüğünü koruma başarısının daha yüksek olmasıdır. Bu sebeplerle Fue Motoru sayesinde saç ekiminin daha konforlu bir operasyon haline dönüştüğü söylenebilir. Köklerin alınma şekli farklılık göstermesine rağmen kanalların açılması ve ekim aşamaları diğer yöntemlerdekiyle aynıdır. 19
Gastroenteroloji
Alışkanlıklar Değişiyor Mide Kanseri Artıyor! Uzm Dr. Serdar EREN
Bilinçsiz beslenme alışkanlıklarının yanı sıra, sigara ve alkol tüketiminin hızla yaygınlaşması ile mide kanseri vakaları hızla artıyor…
Midede gastrit ya da ülsere neden olan, H.Pylori bakterisi kansere neden olabilmektedir. Bu bakteriyi ortadan kaldırmak, kanser riskini azaltır.
Mide kanseri, karnın sol üst bölgesinde bulunan midenin herhangi bir noktasına yerleşen, genellikle lenf bezleri, karaciğer ve akciğere yayılan bir kanser türü. Çeşitli sebeplerden dolayı midenin mukoza zarında tümörler gelişir, bu tümörlerden kötü huylu olanlar, kansere yol açar. En sık görülen kanser türleri arasında 4. ancak kanserden ölümlerde 2. sırada yer alıyor. Mide kanseri, erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha fazla görülüyor. Ülkemizde de sık görülen mide kanserinden dünyada her yıl ortalama 800 bin kişi ölüyor. ABD’de her yıl yaklaşık 25 bin kişi mide kanserine yakalanıyor.
Sigara kullanmak, mide kanserine yakalanma ihtimalini 6 kat artırmaktadır. Sigara, midede iltihap oluşmasında rol oynar. Aynı şekilde alkol tüketimi de mide kanserinin nedenlerindendir.
ETLİ BESİNLERE İSTEKSİZLİK VARSA... Başlangıçta hazımsızlık ve şişkinlik, özellikle etli gıdalara karşı isteksizlik görülür. Daha geç dönemlerde ise karın ağrısı, bulantı, kusma, gıda alımından sonra şişkinlik, kilo kaybı görülmektedir. Daha önce herhangi bir şikayeti olmayan 40 yaş üzerinde bir kişide hazımsızlık ve kilo kaybı gibi durumlar, hastalık açısından değerlendirmeyi gerektiren belirtilerdendir.
BESLENME ALIŞKANLIĞI VE SİGARA EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRÜ Mide kanserini tetikleyen birçok neden bulunmaktadır. Bu durumları şu şekilde özetleyebiliriz: Beslenme alışkanlığının önemli rol oynadığı mide kanserinde özellikle mangalda pişmiş et ve benzeri gıdalar, aşırı tuzlanmış ve salamura yapılmış sebzeler, mide kanserinin oluşumunda etkin rol oynar. Mide kanserinden korunmak amacıyla Akdeniz menüsü tarzında beslenme koruyucu sayılabilecek önlemlerdendir. Taze ve doğal olan sebze ve meyveler yine mide kanserine karşı koruyucu özelliğe sahiptir.
20
Birinci dereceden akrabalarında mide kanseri görülenlerde, kanser riski artmaktadır. Kalıtsal faktörler, mide kanserinin gelişmesinde etken faktördür. Beslenme önemli bir faktör olduğundan, sosyoekonomik düzey de kanserin oluşmasında etkilidir. Ayrıca çevre şartları, geçirilmiş bazı hastalıklar, mide ameliyatı kanserin sebepleri arasında yer alır.
MİDE KANSERİNİN BELİRTİLERİ Erken mide kanserinde belirti olmaz. Risk taşıyan kişilere yapılan endoskopik incelemeyle hastalık teşhis edilebilir. Mide tümörü olan kişilerde gıda akışının engellenmesi sonucu ya da tümörün yayılması sonucu belirtiler ortaya çıkar. Hastaların yarısında elle muayenede bir kitle hissedilir. Mide bölgesinde ağrı ve midenin ağırlaştığı hissi, İştahsızlık ve bunun sonucunda kilo kaybı görülmesi (şiddetli ve kısa sürede ortaya çıkar) Yemekten sonra rahatsızlık hissi ve mide şişliği, Bulantı, kusma, Yorgunluk, Mide ya da bağırsakta kanama olması (gizli şekilde seyredebilir), Mide kanseri olan kişilerin büyük bir kısmında kansızlık da görülür.
MİDE KANSERİ NASIL TEŞHİS EDİLİR? Mide kanserinde en etkili teşhis yöntemi “Endoskopi”dir. Ucunda kamera olan bir boruyla mideye girilir. Doktor, midenin her yerini rahatlıkla görebilir. Tümör oluşumu varsa gözlenebilir. Kesin teşhis konması için midenin şüphelenilen yerlerinden parça alınır ve mikroskobik olarak incelenir. Kanser hücreleri mikroskopta rahatlıkla gözlenir. Baryumlu mide grafisiyle tümörler görülebilir ama kesin teşhis koymak için mikroskobik inceleme gerekir.
KANSER HASTALARININ YAPMASI GEREKENLER Düzenli beslenme, kanser hastalığından korunmak için gereklidir. Bazı besinler kanserin oluşma ihtimalini azaltmaktadır. Özellikle nar, kayısı, havuç gibi meyve suları, sarımsak, üzüm, peynir, yoğurt, şalgam, muz, karnıbahar kanseri önlemede faydalıdır. Hastalara domates yemeleri tavsiye edilir. Omega 3, kanserden koruyucu özelliğe sahiptir. Özellikle balık, omega 3 yönünden zengindir. Şişmanlık, kanser riskini arttırır. İdeal kiloya yakın olmak gerekir. Fazla kırmızı et tüketiminden kaçınmak lazım. C vitamini, birçok meyve ve sebzede bulunur ve vücudun direncini arttırır. Böylece kansere karşı etkili olur. Kansere tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Havuçun içinde bulunan betakaroten, vücut direncini arttırır ve genlerimizin bulunduğu DNA da hasar oluşumunu engelleyici etkiye sahiptir. Düzenli bir hayat sürme, bir çok hastalıkta olduğu gibi kanser hastalığında da etkendir.
KANSERDEN KORUNMA YOLLARI Kanserde erken teşhis çok önemlidir. Bunun için düzenli kontrole gitmenizde fayda var. Sigara ve alkol kullanıyorsanız mutlaka bırakmalısınız. Sıcak ve soğuk içecekler, yapay yiyecekler mide kanserine yol açabilir. Hayvansal yağ kullanımı azaltılmalıdır. Düzenli egzersiz yapılmalıdır. Şehir hayatının sebep olduğu yorgunluk, kansere neden olabilir. İstirahat şarttır. Sessiz yerler tercih edilebilir.
MİDE KANSERİ TEDAVİSİ Mide kanserinin tedavisi ameliyattır. Yapılan ameliyatla mide çıkarılır. Çünkü tümör yayılmıştır. Sadece tümörü almak bir işe yaramaz. Kanserin şekline göre, bundan sonra ışın tedavisi ve ilaç tedavisi uygulanır. Hastalığın seyrine ve şiddetine göre doktor tarafından hastanın durumu da göz önüne alınarak yapılır. Tedaviden sonra hastalar tümörden kurtulur. Fakat kanser nüksedebilir. Bundan sonraki amaç hastalığın tekrar ortaya çıkmasını önlemeye çalışmaktır. Tedavide istenmeyen sonuçların oluşumunun önüne geçmek gerekir.
21
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Adet Düzensizliği Hastalık Habercisi Olabilir! Op. Dr. Özlem KOŞAR Adet düzensizliği hastalık habercisi olabilir! Adet düzensizliği sık görülen kadın sorunlarından biri. Geçici adet düzensizlikleri normal kabul edilse de uzun sürmesi durumunda başka hastalıkların belirtisi olacağı için ihmal edilmemeli. 21 günden kısa veya 35 günden uzun süren adet döngüsüne düzensiz adet kanaması deniliyor. Eğer düzensiz adet kanaması oluşmuş ise, “hormonal düzensizlikler, yumurtalık kistleri, rahim içi yer kaplayıcı bazı tömürler, aşırı kilo alımı ya da aşırı kilo kaybı, çok ağır egzersizler, kötü beslenme, stres, depresyon, kadın döl yatağını ilgilendiren herhangi bir olay veya bu hormonları etkileyebilecek tümörler” gibi belirtilerden bir veya birkaçı buna sebebiyet vermiş demektir. Tekrarlayıcı nitelik taşıyan adet düzensizliklerinin yanı sıra başka bulgular da varsa, vücudunuzda değişiklikler hissediyorsanız ve bu düzensizlikler günlük hayatınızı etkiliyorsa bu bir patoloji göstergesi olabilir.
Sık adet görme Adet kanamalarının sürekli olarak erken görülmesinin nedeni, hormon dengesizliği olabilir. Stres, egzersiz, gündelik hayattaki ani değişiklikler, fazla sigara ve kahve tüketimi de sık adet kanamasına neden olur. Düzenli adet kanaması gören bir kadında kanamaların birden bire sıklaşması durumunda, bu kanama aslında bir ara kanama olabiliyor. Bu durumda “ara kanama mı, adet düzensizliği mi” olduğunu anlamak için, mutlaka bir uzman doktora başvurmak gerekir.
Adet gecikmeleri Cinsel hayatı aktif ve doğum kontrol hapı gibi etkin bir doğum kontrol yöntemi kullanmayan kadınlarda görülen adet kanaması gecikmesinin en olası sebebi gebeliktir. Bunun dışında; stres, mevsim değişiklikleri, ani kilo kaybı, seyahat gibi nedenler aniden ortaya çıkan adet gecikmelerine neden olabilir. Çoğu kez de ultrasonografide basit yumurta kistleri saptanıp tedavi edilebilir. Ayrıca adet gecikmesi, aylık korunma iğneleri, implanon ve diğer doğum kontrol haplarının içinde bulunan hormonların yan etkilerindendir. Kürtaj veya diğer cerrahi girişimler sonrasında rahim içinde oluşan yapışıklıklara bağlı olarak da gecikmeler görülebilir. 22
Anestezi
AĞRISIZ DOĞUM
SEZERYAN AMELİYATLARINDA EPİDURAL ANESTEZİ NEDİR? Uzm. Dr. Fikret UZUN
45 yaş üzeri kadınlarda ise menopoz öncesi dönemde adet kanamaları çok uzun aralıklarla gerçekleşebilir.
Polikistik over sendromu
Adet düzensizliğinin bir başka nedeni de, polikistik over sendromu (çok sayıda kist içeren yumurtalık) rahatsızlığıdır. Zira bu hastalığın en sık görülen belirtisi, adetlerde gecikme veya adet olamamaktır. Uzun süre adet olamama, rahim iç zarında kalınlaşmaya neden olur ve rahim iç zarı kanseri riskini artırır. Bu kadınlar, bir yıl içinde sekiz defa veya daha az adet olmaktadırlar. Adet kanamasının olması yumurtlamanın olduğunu gösterir. Genel olarak bir yıl içinde görülen adet kanaması sayısı kadar yumurtlama olur. Buna karşılık polikistik over sendromu olan kadınlar, her ay düzenli adet olmalarına rağmen yumurtlama gerçekleşmez. Eğer her ay düzenli adet kanamasının olmasına rağmen, polikistik over sendromunun diğer tüm belirtileri varsa, yumurtlamanın olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Epidural anestezi, vücudun belden aşağısında ağrı duyulmasını engelleyen bölgesel anestezi şeklidir. Dünya’da hızla gelişen bir tekniktir. Hastanemizde sezeryan ameliyatlarında ve ağrısız doğumlarda epidural teknik çok sık olarak uygulanmaktadır. Ağrısız doğumda gebenin doğum sancıları hafifletilerek, daha rahat ve stressiz bir doğum yapması sağlanır. Epidural teknik, ağrısız doğum sağlayan tek yöntemdir. Sezeryan ameliyatlarında çok popülerdir. Bunun yanında başka ameliyatlarda da sıkça kullanılır. Bu yöntemde, epidural aralığa lokalanestezik madde verilerek ağrı uyarılarının beyine ulaşması engellenir. “Epidural” adı da buradan gelir.
Ara kanamalar
Ortalama 28 günde bir olan adet kanama düzeninin dışında oluşan kanamalara “ara kanama” deniliyor. Bu kanamaların miktarı damla şeklinde bir lekelenme olabileceği gibi adet kanamasındaki kadar belirgin de olabiliyor. Bu durum, bazı jinekolojik problemlerin habercisi olabileceğinden, ara kanamayla karşılaştığınızda mutlaka doktora başvurmanız gerekiyor.
Ara kanamaya neden olabilen durumlar şöyle sıralanabilir:
Farkında olunmayan, gebelikte oluşan erken düşükler Hormonal dalgalanma ve dengesizlikler Doğum kontrol hapı ya da benzeri kombine hormonal doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması Tiroid hormon hastalıkları Stres ve sıkıntı Yumurtama dönemi Bazı ilaçların kullanımı Rahim içi araç (spiral) kullanımı Vajinanın travmaya maruz kalması Cinsel ilişki, Vajinada kuruluk olması Rahim ağzı ya da rahim kanseri Konizasyon ya da LEEP gibi rahim ağzına uygulanan cerrahi girişimler Eğer kanamanın şiddeti çok fazla ise, zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Bu süre içinde kanın pıhtılaşmasını güçleştiren aspirin türü ilaçları almamaya özen gösterilmelidir.
Vajinal doğumda rahim kasılmaları başlayınca açıklığı 4 cm ye ulaşınca epidural yöntem Yerleştirilen katater doğum sonrası ve ameliyatlarında 1 gün sonra çekilir. Anestezi uzmanının deneyimi epidural uygulamasında önemlidir.
ve rahim uygulanır. sezeryan anestezi
EPİDURAL ANESTEZİNİN AVANTAJLARI NELERDİR? Genel anesteziye göre daha az riskli bir işlemdir. Fakat uzman kadro bu konuda oldukça önemlidir. Annenin bilinci açıktır, ağrı duymaz. Bebeğe ameliyat esnasında ilaç geçişi olmaz. Anne adayı doğum eylemine cerrahi ve anestezi ekibi ile diyalog içinde girer. Kendisini psikolojik olarak anneliğe daha iyi hazırlar. Doğum sonrası hemen emzirebilir. Çünkü epidural teknik ile yapılan doğum ve sezeryanlarda kana ve süte ilaç geçişi olmaz. Baş ağrısı hastaların % 2 veya %4’ünde görülebilir. Tedavisi kolaydır. Ağrı kesici ve kafeinli içecek alımı ve istirahat ile kısa sürede iyileşir. Kanama bozukluğu olan hastalarda, kan sulandırıcı ilaç alan hastalarda, bel bölgesinde iltihaplı yara olan hastalarda, trombosit sayısı düşük olan hastalarda epidural anestezi uygulanmaz. Yeni anne adaylarına, günümüz modern tıbbi tekniği epidural yöntem ile doğum yapmalarını tavsiye ederiz.
EPİDURAL ANESTEZİ BEBEĞİ ETKİLER Mİ? Bölgesel anestezi için kullanılan ilacın kan ile direkt ilişkisi olmadığı için bebeğe olan etkileri de minimaldir. Bu uygulama bebeği etkilemeksizin annede mükemmel ağrı kontrolü sağlar.
23
ANNE SÜTÜ İLE BESLENEN BEBEKLER ENFEKSİYONLARA DAHA DAYANIKLI OLUYOR Normal süreden iki ay daha fazla anne sütü alan bebekler zatürre, kulak enfeksiyonları ve diğer çocuk hastalıklarına karşı daha dirençli oluyorlar. Rochester Üniversitesi/ABD Çocuk Sağlığı Araştırmaları Bölümünde yapılan incelemelerde dört ay yerine altı ay anne sütü verilen bebeklerin solunum yolu hastalıklarından iki yaşına kadar korunduğu ve diğer enfeksiyon hastalıkları ile daha kolay başa çıkabildikleri belirlendi. Kaliforniya Üniversitesi, Davis Çocuk Hastanesinden Caroline Chanty ise ‘’Bu bulgular gösteriyor ki, bir anne bebeğine ne kadar uzun süre süt verirse sağlık için yararı o kadar fazladır’’ demiştir. Buna ek olarak son bulguların bundan evvel yapılmış araştırmalarla da desteklendiğini ve bebekleri en az altı ay emzirmenin onları bağırsak enfeksiyonlarından da koruduğunu belirtmiştir. Ancak, günümüzde çalışma şartları, zamansızlık ve doğum sonrası adaptasyon güçlükleri nedeni ile pek çok annenin bebeklerine süt vermeyi kısa bir süre ile sınırlandırdıkları da ifade edilmiştir. Bu araştırma sırasında Dr. Chantry ve meslekdaşları yaşları 6 ay ile 24 ay arasında değişen 2277 çocuktaki bulguları incelemişlerlerdir. Çocuklar beş gruba ayrılmıştır: Süt tozu ile beslenenler, yaklaşık dört ile altı ay arasında anne sütü alanlar, altı aydan fazla anne sütü alanlar, bir ile dört ay arası anne sütü alanlar ve sadece bir ay anne sütü alanlar. Araştırma ekibi daha sonra her grupta zatürre, soluma güçlüğü, soğuk algınlığı, ve kulak enfeksiyonları geçiren çocukların grubun bütününe olan oranlarını incelemiştir. Sonuç olarak çocukların ailelerinin gelir düzeyi, ev genişlikleri, bebeğe olan ilgisi ve bakım şekli, sigara içilen evlerde bebeğin pasif içici konumunda kalması gibi faktörler bebek aileleri arasında farklılıklar göstermesine rağmen altı aylık emzirme süresi bebekler için kalıcı bir koruma sağlıyor.
24
ReklamAlanı
25
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Diyabet Hakkında Ne Biliyoruz? Uzm. Dr. Osman SON Yaşam olduğu müddetçe hastalıklar olacak ve bu hastalıklar için de çareler aranacaktır. Ancak bu hastalıklar zaman içerisinde daha önemli ve önemsiz şeklinde yer değiştirecektir. Yaklaşık 100 - 150 yıl önce veba Avrupa nüfusunun yarısının kaybına yol çarken, insanlık açlık ve yoklukla savaşırken, günümüzde sanayi devrimiyle birlikte yiyeceğe ulaşım kolaylaşmış ve yaşamımızı kolaylaştırdığı sanılan araçlarla hareketimiz kısıtlanmıştır. Bütün bunlar günümüzde bir salgın hastalık olarak kabul edilen DİYABETES MELLİTUS (Şeker Hastalığı) sebep olmuştur. Diyabetes Mellitus: insülin hormonunun eksikliği ve/veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan karbonhidrat, yağ, protein metabolizmasını etkileyen, sürekli tıbbi bakım gerektiren ve yaşam boyu süren ciddi bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Dünya’da her 10 saniyede 1-2 kişinin diyabetes mellitus denen hastalığa yakalandığını belirtmiştir. 2010 verilerine göre Dünya’da şuan 285 milyon diyabetli kişi mevcuttur. Bunun 2030 yıllarında yaklaşık 2 kat artacağı ve 438 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Diyabetes mellitus için Dünya’nın tüm bölgelerinde total sağlık harcamalarının yaklaşık %11,6 harcanmıştır. Diyabetes mellitus ülkelerin ekonomilerine de ağır yükler getirmektedir. Ülkemizde de durum farklı değildir. 2010 TURDEP verilerine göre ülkemizde de yaklaşık 5 milyon civarında diyabetli hasta mevcuttur. Diğer önemli bir konu da halk arasında “gizli şeker” denilen ve şeker hastalığının farkında olmayanların mevcut olmasıdır. Ancak bozulmuş glikoz toleransı olan bu kişilerde de aşikar diyabeti olanlar kadar vücudumuza zarar veren komplikasyonlar olmaktadır.
26
Diyabetes mellitus, sadece kan şekeri yüksekliği olarak algılanmamalıdır. Çünkü yeterli tedavi edilmediği takdirde göz, böbrek, kalp ve damar başta olmak üzere diğer birçok organımızda kalıcı ve ciddi tahribatlara sebep olmaktadır. Bu sebeple diyabetes mellitus düzgün ve yeterli bir şekilde tedavi edilmelidir. Diyabetes mellitusu olan hastalar, hastalıklarının farkında olmalı ve bu konuda yeterli bilgi seviyelerinde olmalıdırlar. Diyabetes mellitusu olan hastalar sürekli bakım gerektirdiğinden, düzenli gidebilecekleri ve takip edilecekleri bir merkeze müracaat etmeleri gerekmektedir. Diyabetes mellitusun tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz, medikal tedavi (ağızdan alınan ilaç veya insülin) ve eğitim başlıca unsurlardır. Bu tedavinin her aşamasında hasta doktoru, diyetisyen ve eğitici hemşire gibi sağlık çalışanlarının önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Alternatif tıp ürünleri ve herbal ürünleri, hekime danışmadan asla alınmamalıdır.
Diyabetes mellitus, düzgün ve yeterli tedavi edildiğinde son derece kolay tolere edilebilecek ve herhangi bir sorun yaşamadan hayatımızı sürdürebileceğimiz bir hastalıktır. Ancak bunun sağlanabilmesi için hastalık hakkında yeterli bilgi sahibi olunmalı, tıbbi bakım sağlayan profesyonellerin önerileri uygulanmalıdır. Ancak bu şekilde hastalığımızı kontrol altında tutabiliriz.
BESLENMEDE Doğru Bilinen YANLIŞLAR “Light ürünler zayıflamak için rahatça tüketilebilir.” YANLIŞ Light ürünlerinde kalorisi vardır. Dikkatli tüketmek gerekir.
“Ekmek, pilav ve makarnayı kesmek zayıflatır. “ YANLIŞ Diyetten çıkarmak yerine tüketilen miktara dikkat etmek gerekir.
“Kepekli ürünlerin kalorisi düşüktür. “ YANLIŞ Hemen hiçbir kepeki ürünün kalorisi normalinden düşük değildir.
“Aç kalmak zayıflatmaz.”YANLIŞ Kilo alımına neden olabilir.
“Zeytinyağı eşsiz bir yağdır, bolca tüketilebilir. “ YANLIŞ Fazla tüketimi kilo yapar.
“Karbonhidratla proteini karıştırmamak gerekir.” YANLIŞ Pratikte mümkün değildir. Sütte ve yoğurtta hem karbonhidrat hem protein vardır!
“Yumurta kolesterol nedeniyle çok zararlıdır.” YANLIŞ Örnek protein içerdiğindensağlıklı insanlar günde 1, kolesterol karaciğer hastaları haftada 2 tane tüketebilir.
“Aç karnına limon veya greyfurt suyu içmek yağları eritir. “YANLIŞ Hiçbir yiyecek ya da içeceğin böyle bir özelliği yoktur.
“Esmer şeker kilo aldırmaz. “ YANLIŞ Kalorisi beyaz şekerle aşağı yukarı aynıdır.
“Çay, kahve suyun yerini tutar. “ YANLIŞ Aksine diüretikdirler su kaybına neden olurlar. En iyi içecek sudur.
27
Beslenme ve Diyet
GDO’ lu Ürünler Sağlığı Tehdit Ediyor... Diyetisyen Yasemin KOYUN
GIDA GÜVENLİĞİ VE GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO) NEDİR? SAĞLIĞIMIZA ETKİLERİ NELERDİR?
GDO’ lu Ürünler Mısır, Soya, Pirinç, Patates, Domates, Buğday, Kabak, Ay Çekirdeği, Bal Kabağı, Bazı Balık Türleri.
Bildiğiniz gibi gıda güvenliği son yılların en önemli toplumsal olaylarından biri haline gelmiştir. Gıda güvenliğinin bu duruma gelmesinin nedenleri; tüketicinin bilinçlenmesi ve ülkelerin yasalarını sağlıklı gıda üretmek doğrultusunda güncellemesidir.
Bu ürünlerin ülkemize girişini engellemek için ise denetimler yetersizdir.
Gıda güvenliği; gıdaların sağlıklı bir şekilde tüketiciye ulaşmasını sağlayan bilimsel bir sistem döngüsüdür. Güvenli gıda da; besin değerini kaybetmemiş, her türlü bozulma ve bulaşma etkenlerinden arındırılmış gıdadır. Gıda güvenliğinden bahsedince GDO ya değinmemek olmaz. GDO; bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi yada ona farklı bir gen aktarılmasıyla oluşan organizmadır. Frankeştayn gıda olarak da bilinen GDO’lar bugün kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. GDO’lar canlı sağlığı, biyolojik çeşitlilik, ekolojik dengenin bozulması, ekonomik bağımlılık, canlıların yaşam hakkının elinden alınması ve canlılar üzerinde mülkiyet hakkı açısından önemli tehdit ve riskler taşımaktadır. GDO’ların yaygınlaşması, yerel türlerin yok olmasına yani tarımsal çeşitliliğin ortadan kalkmasına neden olabilir. Milyonlarca yılda oluşan türler 5-10 sene içerisinde yok olabilir. Bu ürünler nedeniyle yararlı böcek ve mikroorganizmalarda yok olama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tozlaşma yoluyla GDO’lu genler komşu tarlaya taşınabilir ve o ürünü de GDO’lu hale getirebilir. Aynı şekilde yabani otların ve zararlı bitkilerinde gen yapısı değişerek tarımsal mücadelenin zorlaşmasına neden olabilir. GDO’ların sağlık üzerine en büyük etkisi alerjidir. Verici kaynağın alerjen özelliklerinin transfer edildiği bitki ya da hayvana geçmesi engellenemeyebilir. Nitekim 2003 yılında Rusya’da yapılan bir çalışmada alerji belirtilerinin son 3 yılda 3 kat arttığı gözlenmiş, bu durum GDO’lara bağlanmıştır. Bir diğer risk kanserdir. GDO’lu ürünlerin bağışıklık sistemini zayıflatarak doğrudan ya da direkt olarak kansere neden olabildiği söylenmektedir. 28
Bitkilere aktarılan genlerin büyük çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı esnasında GDO’lu bitkilerin seçilebilmesi amacıyla antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Bu genler, insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay geçiş yapabilir ve onlarında antibiyotiklere dayanıklılığını arttırabilir. Bu genler sayesinde bitkilerin orijinal yapısında bulunan kalite öğelerinde de azalmalar oluşabilmektedir. GDO’lu organizmalar yapılarında oluşan değişiklik sonucu potansiyel toksisiteye sahiptirler. Tüketildiklerinde dokularda toksin birikmesine neden olabilirler. Yapılan çalışmalarda GDO’lu patatesle beslenen farelerde bağışıklık sisteminde bozukluklar ve viral enfeksiyonlar gözlenmiştir. GDO’lar sağlıksız hayvanlar ve hayvansal ürünler ortaya çıkmasına da neden olabilirler. Bu ürünler nedeniyle çeşitlilik yok olacağından tek tip gıda alımı sonucu sağlık sorunları yaşanması kaçınılmazdır. Son olarak da bilim adamları iki önemli tehlikeye dikkat çekmekteler; durgun virüslerin yeniden harekete geçmesi ve virüsler arasında yeni bulaşıcı diziler oluşturabilecek kombinasyolar… GDO’dan kaçınmak için neler yapılmalı? Organik ürünler tercih edilmeli, hazır gıdalardan uzak durulmalı, sebze ve meyveler mevsiminde tüketilmeli. Yani çocuğunuzun beslenme çantası için hamur açıp börek yapmalı, kek yapmalı, yanına ceviz kırmalı, birde mevsim meyvesi eklemelisiniz. Akşam eve geldiğinde ona mis gibi ev yapımı tarhana çorbası yedirmelisiniz. 29
İnsan Dili “yağlıyı” da ayırt ediyor! İnsan dilinin tatlı, tuzlu, ekşi, acı, son yıllarda duyulan umaminin yanı sıra bir de “yağlı”yı ayırt edebileceği bildirildi. Alman bilim adamları, sonuçları Chemical Senses dergisinde yayımlanan araştırmalarında, insan dilinde yağ reseptörü buldu. Alman Gıda Araştırmaları Enstitüsünden bilim adamları, insan dilinin üzerinde yer alan tat alıcılar arasında, özellikle uzun zincirli yağ asitlerine tepki veren reseptör keşfetti.Bilim adamları, GPR120 reseptörünün yağı algıladığında beyine sinyal gönderip göndermediğini de araştıracaklarını belirtti. Daha önce kemirgenler üzerinde yapılan deneylerde, tat alıcıların yağın algılanmasında rol oynadığı görülmüştür.
BROKOLİ ve KANSER Bağlantısı Açıklanıyor Bilim adamları brokoli ve brüksel lahanası gibi yiyeceklerin kanserden korunmakta nasıl yardımcı olduklarını keşfettiler. ABD Georgetown Üniversitesinden bir grup brocoli ve benzeri cruciferous sebzelerde (Bu sebzeler Brassica sebzeler olarak da bilinir.. Botanikçilerin ‘’Cruciferae’’ olarak isimlendirdikleri bir bitki ailesine mensup oldukları için bu ismi almışlardır. Glucosinolat ve sülfür içeren bileşimleden zengindirler) bulunan kimyevi bir maddenin hücrelerdeki DNA nın tamirini desteklediğini belirtmiş ve potansiyel olarak hücrenin kanserojen bir şekle dönüşmesini engellediğini belirtmiştir. Araştırmacıların bulgularına göre bu sebzelerde 13C isimli bir kimyasal bileşik ve de genistein isminde kimyevi bir madde vardır. Yapılan testler göstermiştir ki; bu maddeler beden için çok gerekli BRCA proteinlerinin miktarını artırmaktadır. BRCA proteinleri kanser gibi hasar görmüş genetik bir bilginin daha sonraki neslin sağlıklı hücrelerine aktarılmasını engeller. Kanser hücrelerinde BRCA1 Ve BRCA2 proteinlerinden az miktarda bulunduğu için uzmanların belirttiğine göre bu protein seviyelerinin yükseltilmesi kanserin gelişmesini engeller. Bu araştırmanın başkanı Prof. Eliot Rosen İnsanların beslenme şekillerini ve buna bağlı olarak sağlıklarını düzenleyen çalışmaların belirli tip besinler ve kanser arasında bir ilişki bulduğunu belirtmiştir. Ancak, herhangi bir besin türünün kansere karşı koruma sağlayıp sağlamadığını söyleyebilmek için önce bunun moleküler seviyede nasıl gerçekleştiğini anlamak zorunda olduğumuzu da ifade etmiştir. Elde edilen bulguların beslenme şekli ile kanserden korunma ilişkisini açıklayan çok net bir moleküler prosesin varlığına işaret ettiği de belirtilmiştir. Elde edilen bu sonuçlar ‘’British Journal of Cancer’’ isimli mecmuada yayınlanmıştır.
30
Cildiye
Ellerdeki Çatlaklar Uzm. Dr. Yusuf KALAS
ELLERDEKİ ÇATLAKLARI ÖNLEMEK iÇiN NE YAPMALIYIZ? Mevsim, iklim değişiklikleri ve bazen de bünye hassasiyetine bağlı olarak meydana gelen ellerdeki çatlak ve kurumalar, eğer gerekli önleyici tedbirler alınmaz ve tedavi edilmezse önemli sorunlara sebep olan cilt hastalıklarına yol açabilmektedir. Bu durumda kızarıklık, şişlik, soyulmalar ve tahriş, hadisenin üzerine ilave olabilmektedir.
Bütün bu şikayetler karşısında önleyici olarak; eller sık sık yıkanmamalı, ıslak ve nemli bırakılmamalıdır. Eller kokulu, renkli sıvı sabun veya deterjanla kesinlikle yıkanmamalıdır. Katı kalıp sabun veya zeytinyağlı yeşil sabun ile yıkanmalıdır. Ayrıca ıslak mendil veya kolonyalı mendillerle ellerin silinmemesi gerekir. Başlangıçta üre ihtiva eden nemlendirici ve koruyucu krem ve sıvılar kullanılmalıdır. Eğer üzerine soyulma ve tahriş eklenmişse pansuman sıvısı ve hafif kortizonlu kremler kullanılabilir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli hususlar yukarıda da bahsettiğim gibi koruyucu önlemlerin alınması ve bunların her halükarda uygulanmasıdır.
31
Kulak Burun Boğaz
Ölümcül “Uyku Apnesi (Uykuda Solunum Durması)” Hakkında Ne Biliyoruz? Doç. Dr. Devrim BEKTAŞ Uyku Apnesi Nedir?
Uyku apnesi, uykuda solunumun erişkinlerde 10 saniye süreyle durmasına verilen tıbbi addır. Bu problem hafif ve basit olduğu gibi ciddi seviyede de olabilir. Bu durumun seviyesi genellikle saatte görülen solunum durması sayısına göre derecelendirilir.
Uyku Apnesine Ne Sebep Olur?
Nörolojik, Kulak-Burun-Boğaz, Göğüs Hastalıkları vb. hastalıklar uyku apnesine sebep olabilir. Bunlardan en sık görülenler ise burun, ağız ve boğaz bölgesindeki tıkanıklıklardır. Bu problemin gece olmasının sebebi, bu organlarımızı çevreleyen kasların gece gevşemesidir.
Uyku Apnesi Tanısı Nasıl Konulur?
Tanı şüphelenilen hastalarda yapılan uyku testi (polisomnografi) ile koyulur. Bu testte hasta bir geceyi hastanede geçirir. Hastanın gece boyunca olan nefes kesilmeleri, kan oksijen basıncı, nabız sayısı ve tansiyonu, uyku derinliği, vücut hareketleri ve horlaması bu testte tesbit edilir. Kayıtlar okunarak hastalığın seviyesi tesbit edilir.
Uyku Apnesi Hastalarında Hangi Şikayetler Olabilir? • • • • • • • • • • • • • • • • •
Uykudan dinlenmemiş olarak kalkma Yüksek sesle horlama Sabah başağrıları Gündüz uykululuk hali Uyanma esnasında ağızda kuruluk hissi Çocuklarda nefes alırken göğüste çekilmeler Yüksek kan basıncı (tansiyon hastalığına sebep olabilir veya tansiyon hastalarının daha kötüleşmesine neden olabilir.) Fazla kilo Kişilik değişimleri, sinirlilik hali Depresyon Konsantrasyonda ve dikkat toplamada zorlanma Uyku sırasında aşırı terleme Göğüste yanma hissi Cinsel istekte azalma Uyku düzensizliği Gece sık sık küçük abdeste kalkma Huzursuz uyku
Uyku Apnesi Ne Derece Önemlidir?
Bu hastalık hayatı tehdit eden ve bir an önce tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu hastalarda kalp krizleri, inmeler, düzensiz kalp atımı, yüksek tansiyon, diğer kalp hastalıkları riski, impotans ve erken bunama riski (beynin uyku sırasında yeterli uyku alamaması sebebiyle) artmıştır. Ek olarak bu hastalarda gün içinde olabilen uykululuk hali kazalara sebep olabilmektedir. Bu hastalık hafif, orta şiddette veya ciddi olarak sınıflandırmaktadır. 32
Uyku Apnesi Nasıl Tedavi Edilir?
Hafif seviyede apne hastalarına genellikle kilo verme, yan yatış pozisyonu ve egzersiz önerilir. Bunlar genellikle bu gibi hastalarda yeterli olur. Hasta uyurken bazı solunum açıcı cihazları kullanabilir. Bunlar; çeneyi öne getiren, yumuşak damağı kaldıran ve dili arkaya düşmekten kurtaran cihazlardır. Burun açıcı cihazların faydası genellikle çok azdır ve hemen sadece burun kanatlarında yetmezlik/darlık olan vakalarda işe yararlar. Orta ve ağır vakalarda hastaya yukardaki tedavi yöntemleri yeterli olmaz. Bu hastalara iki yöntemden biri veya ikisi önerilir: İlk yöntem CPAP denen ve burundan hastaya gece boyunca hava üfleyen bir makineyle yardım edilmesi yöntemidir. Bu yöntem sayesinde hastanın bu CİHAZI KULLANDIĞI SÜRECE şikayetleri kaybolur. Bu yöntem yaşlı hastalarda veya cerrahi olarak tedavi edilmesi zor anatomik problemi olan kişilerde ilk tercih edilen yöntemdir. İkinci yöntem ise cerrahidir. Kimi hastalarda gece nefes kesilmelerini sağlayan burun buğaz bölgesinde mevcut olan anatomik-yapısal bir bozukluktur. Bu bozukluk burunla ilgili olabilir ama genellikle asıl problem ağız (bademcik, yumuşak damak ve küçük dil) veya boğaz (dil kökü) bölgesindedir. Hastalardan bu bölgesinde ciddi darlık olanlar ve yaşlı olmayan hastalara tedavi imkanı varsa cerrahi önerilir. Cerrahi yöntemler genç hastalarda, düzeltilebilecek anatomik problemi olan kişilerde veya CPAP (maske) yöntemini kullanamayan kişilerde tercih edilir. Uyku apnesi çok ciddi, hayati sonuçlara neden olan (erken ölüm), ilerleyici (yaş ile birlikte artan) bir hastalıktır. Bu konuda şikayeti olan hastalara bir an önce tanı konulup tedavileri yapılmalıdır.
Uyku Apnesi Çocuklarda Görülür Mü?
Uyku apnesi çocuklarda görülebilir. Erişkinlerdekinin aksine nefes kesilmesi süresinin 10 sn. olmasına gerek yoktur. Daha kısa süreli nefes kesilmeleri de apne kabul edilir. Çocuklardaki bulgular da genellikle erişkinlerdekilerden farklıdır. Uyku apnesi olan erişkinler genellikle kilolu iken çocuklar genellikle zayıftır. Hatta uyku problemlerine bağlı olarak gelişim geriliği olabilir. Gelişim geriliğinin iki sebebi vardır. İlki çocuğun gece boyunca fazla enerji harcamasıdır. Bu esnada çocuklar genellikle evin bireylerine göre daha fazla terlerler. İkinci sebep ise, salgılanmasının çoğunluğu uykuda olan büyüme hormonunun uykudaki düzensizlikten dolayı salınımının azalmasıdır. Çocuklarda ayrıca erişkinlerin aksine gün içinde uykululuk hali değil huysuzluk, yaramazlık ve dikkat dağınıklığı hakimdir. En sık sebebi bademcik ve geniz etinde büyümedir. Tanısı için erişkindekinin aksine uyku testi gerekli değildir. Eğer geniz eti ve bademcik ameliyatına rağmen şikayet düzelmezse ozaman uyku testi düşünülebilir.
33
Nöroloji
Migren Nedir? Uzm. Dr. Melek ERTAN Migrenin belirtileri nelerdir?
Migren tipleri nelerdir?
Başağrısı, migrenin belirtilerinden yalnızca biridir. Genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzda bir başağrısıdır. Görme bozuklukları; kör noktalar, parlayan ışıklar, görmenin bozulması veya zig zag şekiller görülebilir. Aura olarak adlandırılan bu belirtiler migrenlilerin yalnızca %10’unda görülür. Aura ile birlikte olan migrene klasik migren denir.
Klasik migren Aura ile birlikte olan migrendir. Migrenli erişkinlerin %15 kadarında klasik migren görülür. Yaygın migren Aurasız migrendir. Migrenlilerin yaklaşık %80’ inde yaygın migren vardır. Menstrüel migren Adet döneminin başlangıcında veya adet döneminde görülür. Başka zaman görülmez. Çalışmalar menstrüel migrenin genellikle aurasız olduğunu göstermektedir. Bu 3 migren tipi dışında nadir görülen çok sayıda migren tipi de vardır ancak bunlar tüm migrenlerin yalnızca %5’ini oluştururlar. Örnek olarak baziler migren, hemiplejik migren, oftalmoplejik migren, retinal migren ve post-travmatik migren sayılabilir. Zig zag şekiller görülebilir. Aura olarak adlandırılan bu belirtiler migrenlilerin yalnızca %10’unda görülür. Aura ile birlikte olan migrene klasik migren denir. Çikolata, turunçgiller, peynir, nitrit/nitratlar, sodyum glutamat Alkol, özellikle de kırmızı şarap Aşırı kafein veya kafein yoksunluğu Menstruasyon (adet dönemleri) Yüksek tansiyon Doğum kontrol hapları Dişağrısı veya başın bir bölgesindeki ağrılar (örn. gözlerle, sinüslerle veya boyunla ilgili ağrılar)
Bulantı ve/veya kusma ve/veya diyare , ışığa karşı aşırı hassaslık (fotofobi), sese karşı aşırı hassaslık (fonofobi) Kokuya karşı aşırı hassaslık (ozmofobi) Migrenli kişinin boyun ve omuzlarda sertleşme, el ve ayaklarda karıncalanma, konsantrasyon güçlüğü, konuşma güçlüğü ve nadir olarak da paralizi (felç durumu) veya şuur kaybı ile karşılaşabilir. Klasik bir kural olarak denebilir ki, eğer başağrısı veya diğer belirtiler sizi normal günlük yaşamınızdan alıkoyuyorsa bu migren olabilir. Migren atakları genellikle 4 ile 72 saat arasında sürer ve kişi ataklar arasında normaldir.
Migren sebepleri ve tetikleyiciler nelerdir? Migren neden olur? Migrenin beyindeki kan damarları ve nörotransmitterlerdeki değişikliklere bağlı olduğu düşünülmektedir ancak bu değişikliklerin niçin oluştuğu konusunda araştırmalar halen sürmektedir. Bazı kişiler migrene diğerlerine göre daha yatkındır. Migrene genetik yatkınlık olduğuna dair bilimsel deliller vardır. Mesela tek yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine göre migrene yatkınlık daha fazladır. Ancak hassas kişilerde migren ataklarını tetikleyen bazı faktörler saptanmıştır. Migrene hassas kişilerde bir eşik düzey vardır. Tek bir tetikleyici faktör tek başına migren atağına neden olmayabilir ancak iki veya üç tetikleyici bir araya geldiğinde atağı başlatabilir. Örneğin migrenli bir kişi bir öğün atladığında migreni başlamayabilir ancak aynı kişi uzun ve stresli bir uçak yolculuğu sonrası bir öğün atlarsa (açlık+stres+hava değişimi), bu iki faktör migrenini tetikleyebilir.
34
Migreni Önleyici Yöntem ve Tedaviler Migren ağrısını tümüyle tedavi etmek mümkün olamasa bile şikayetlerinizi büyük ölçüde ortadan kaldırılabilir, biz kliniğimizde migren hastalarına yönelik ilaç tedavilerinin yanında İMS, akupunktur, biofeedback, RF diatermi, diğer fizik tedavi uygulamaları bazen BTX enjeksiyonları gibi tedavileri uygulamaktayız.
Migrenle ilgili uygulanan bir çok tedavi yöntemi vardır. Yaşam tarzının düzenli olması, düzenli uyumak, düzenli yemek yemek, bilinen tetikleyicilerden uzak durmak (kafein, eski peynir, et koruyucuları, monosodyum glutamat, salamura ürünler, çerez), düzenli aerobik egzersiz yapmak, duygusal stresi azaltmak, Stresli durumlardan kurtulmak için ileriye yönelik plan yapmak, biofeedback’i öğrenmek, meditasyon. Boş zamanlar, hobiler, sosyal aktiviteleri artırmak, Gevşeme tekniklerini öğrenmek, bireysel/aile psikoterapisi desteği almak. Çevresel etkenlerden kaçınmak, güneş gözlüğü takın, dumanlı, kokulu, gürültülü ortamlardan uzak durun, vücut duruşunuzun düzgün olmasına dikkat edin.
Fiziksel teknikler Isı / buz / ultrasonografi / TENS, Masaj / servikal traksiyon, boyun kasları için germe ve güçlendirme egzersizleri Tetik noktası germesi, baskısı ve/veya enjeksiyonu Osteopatik manipulasyon Alternatif terapiler Akupunktur Akupresör Terapötik dokunma Aromaterapi (nane, yeşil elma) Bölgesek uygulanan merhemler Bitkiler Vitaminler (Riboflavin 400 mg/gün, magnezyum)
Migrenin İlaç Dışı Tedavi Yolları Biofeedback Gevşeme Teknikleri Baş ağrısı tedavisinde eksiksiz bir yaklaşım, ilaç dışındaki yöntemleri de içerir – ister tek başına, isterse ilaçla tedaviye yardımcı olarak. Baş ağrısı çekenler için ilaç dışındaki tedavi yöntemleri kabaca şöyle sıralanabilir: Yaşam tarzını uyku ve beslenme bakımından düzenlemek Bilinen baş ağrısı ya da migren tetikleyicilerinden uzak durmak Düzenli egzersiz yapmak Duygusal stres etkenlerini azaltmak Stresli durumlardan kaçınmak için o ana değil, daha ileriye yönelik plan yapmak Bu ilaç dışı önlemleri uygulamak hastanın tedavisine etkin şekilde katılmasını sağlar ve bir kontrol hissi verir. Ayrıca, bu yöntemlerin istenmeyen etkilere yol açma ihtimali ya da uygulanamayacağı durum sayısı azdır. Baş ağrısı tedavinizde etkin rol alarak yaşam tarzınızı değiştirmek, durumunuzda belirgin düzelme sağlayacaktır.
TEDAVİ AŞAMALARI 1. Basamak: Hastanın Eğitimi Baş ağrısı tedavisinin ilk basamağı hastanın eğitimidir, bunun için hem hasta hem de doktor katılım göstermelidir. İlk olarak, hekiminiz aşağıdakileri yaparken sizin de bunları bilmeniz, size de görev düşen bölümlerde etkin olmanızı sağlayacaktır:
Doktorunuz sizden baş ağrısı sıklığı, şiddeti, ilaç kullanımı ve tetikleyici faktörleri içeren bir takvim tutmanızı isteyecektir.
2. Basamak: Migreni Şiddetlendiren Muhtemel Faktörleri Tanımlamak İkinci olarak, migren hastaları aşağıdakileri yapmalıdır: Muhtemel migren tetikleyicilerini tanımlayın. Tetikleyicilerden kaçınmanın ilk adımı onları tanımlamaktır, bu da baş ağrısının ortaya çıkmasını önleyecek ilaç dışı yöntemlerden biridir. Muhtemel tetikleyiciler şunlardır: Program değişikliği – hafta sonunda çok fazla uyumak, gece geç saatlere kadar çalışmak, öğün atlamak gibi. Aç ya da susuz kalmak – 3-4 saatte bir bazı şeyler atıştırmak ve günde 6 bardak su içmenin yararı olur. Fiziksel faktörler – uzun süre alışılmamış pozisyonda durmak (saatlerce bilgisayar başında çalışmak gibi), parlak güneş, floresan ışığı, yüksek gürültü, sigara, parfüm vb. kokular Hava değişiklikleri (barometrik basınç ya da nem değişiklikleri), mevsim geçişleri de baş ağrısına yol açabilir. Yolculuk sıklıkla baş ağrısı yapar, muhtemelen strese bağlıdır, zaman farkı ve program değişiklikleri de etkili olur. Uçak yolculuğu, rahatsız oturma pozisyonu, gürültü, yetersiz beslenme, susuz kalma, yüksekliğe bağlı basınç değişikliği gibi nedenler özellikle baş ağrısına neden olabilir. Her zamanki programınızı bozmamaya çalışın, sağlıklı beslenin, kafeinsiz ve alkolsüz içecekleri tercih edin, sık sık gerinin ve kulak tıkacı kullanın. Stres migren ya da gerilim tipi baş ağrısının en sık nedenidir. Baş ağrısını tetikleyen çoğunlukla korkunç bir stres değildir, her günkü güçlüklerdir. Bir düğün veya parti ya da zorlu bir haftadan sonra gelen hafta sonu eğlencesi gibi “iyi” bir stres bile baş ağrısı yapabilir. Besinler de hassas kişilerde migreni tetikleyebilir. Bazı tetikleyiciler vazoaktif aminler denilen maddeleri içerir, bunlar eski peynirlerde bulunan tiramin ve alkoldür (özellikle kırmızı şarap). Monosodyum glutamat – hidrolize maya ekstreleri, hidrolize sebze proteini ya da doğal esanslar adı altında gizleniyor olabilir – Çin yemeklerinde, etsuyu tabletlerinde, hazır çorbalarda,
et, yumuşatıcılar , donmuş gıdalarda ya da bazı atıştırılan yiyeceklerde bulunur. Nitritler (işlenmiş etlerde bulunan et koruyucuları) bir diğer saldırgandır. Kafein ya da yoksunluğu da önemli Doktorunuz sizi, migrenin hayati tehlike oluşturmadığına bir tetikleyicidir.
Doktorunuz baş ağrısı tanısını nedenleri size anlatacaktır. Henüz bir tanı testi olmadığı için, hekim hastanın anlattıklarına dayanarak kalmaktadır.
ve altında yatabilecek migren için özel olan ağrının özelliklerine ve tanı koymak zorunda
ikna edecektir. Migrenin iyileştirilebilen fakat tamamen geçirilemeyen kronik bir hastalık olduğunu anlatacaktır (tıpkı yüksek tansiyon ve astım gibi). Baş ağrısının doğal gidişinin değişken olduğunu ve daha önceki ağrılara ya da aile bireylerinin çektiği ağrılara bakarak tahmin edilemeyeceğini anlatacaktır. Aslında, baş ağrıları yıllarca devam edip yaş ilerleyince kaybolabilir. Migren sıklığı, şiddeti ve süresinin zaman içinde dalgalanmalar gösterebileceği, bunun size verilen tedaviyle ya da sizin tetikleyicilerden kaçınmadaki başarınıza ilgili olmadığını açıklayacaktır. Baş ağrısı tedavisinin “sırrı” tedavi sonucu önemli değişikliklerin ne zaman olacağını bilmektir.
Daha az sıklıkta karşılaşılan tetikleyiciler şunlardır: Çikolata, yapay tatlandırıcılar, çiğ soğan ya da sarmısak, taze pişmiş mayalı ekmek, çerez.
35
Bir kadının hayatındaki hormonal dalgalanmalar (adet dönemi, gebelik, loğusalık, menopoz ya da doğum kontrol hapı veya hormon replasman tedavisi kullanımı) beklenmedik şekilde migreni kötüleştirebilir ve bir yıl içindeki migren görülme sıklığının kadınlarda (%18) erkeklere (%6) göre çok daha sık olmasından da muhtemelen bu durum sorumludur. Kadın hastaların çoğu (%60) adet döneminde daha sık migren geçirdiğini bildirmekte ve ortalama %7-14’ünün sadece adet sırasında ayın geri kalanında olmayan bir baş ağrısı olmaktadır. Östrojen düzeylerindeki dalgalanmaların, özellikle adet kanamasından önceki östrojen azalmasının migrene ve gerilim tipi baş ağrısına neden olduğu düşünülmektedir. Gebeliğin 2. ve 3. trimesterlerindeki (3 aylık dönemler) yüksek stabil östrojen düzeyleri ya da menopozdaki stabil düşük östrojen düzeyleri de migreni tetikleyebilir. Hormon kullanımının migren üzerindeki etkisi önceden tahmin edilemez. Doğum kontrol hapı ya da hormon replasman tedavisi kullanımı çoğu migren hastasında yasak değildir, fakat baş ağrısı kötüleşirse formülasyon değişikliği gerekebilir.
3.Basamak: Etkenler ve Tetikleyiciler Arasındaki Farklar Baş ağrısı tedavisindeki üçüncü basamak, etkenle tetikleyici arasındaki farkı anlamaktır. Yeni baş ağrısı ilaçlarının geliştirilmesiyle, artık altta yatan nedeni çok daha iyi anlıyoruz. Migrenin nedeninin beyinde bulunan ve serotonin adı verilen bir kimyasal maddedeki dengesizlik olduğuna ve bunun kalıtsal olabileceğine inanılmaktadır. Serotonin ağrı mesajlarını iletir ve kafadaki kan damarlarını stabilize eder. Serotonin düzeylerinde bir dengesizlik olursa kan damarları üzerinde direkt ya da indirekt yoldan etkili olan bazı tetikleyici faktörlere duyarlılık artar, bu faktörler damarların genişlemesine ve inflamasyona yol açar ve zonklayıcı baş ağrısı yaparlar. Serotonin biyolojisinde bu altta yatan bozukluk olmazsa, peynir, çikolata, hormonlar ya da stres gibi tetikleyiciler baş ağrısına yol açamaz. Eğer migrene yatkınlığınız varsa, bilinen tetikleyicileri hayatınızdan çıkararak baş ağrısı gelişme ihtimalini azaltabilirsiniz. Fakat bu tetikleyicilerin hastadan hastaya değiştiğini bilmekte yarar vardır; her zaman farketmek mümkün olmayabilir ve daima baş ağrısını tetiklemeleri şart değildir. En iyisi tetikleyicileri tanımak ve onlardan uzak durmaktır, fakat eğer hala baş ağrıları geliyorsa kendinizi suçlamayın, ne yaparsanız yapın, ağrılar zaman zaman yine gelecektir. Bazı hastalar hastalıklarından ötürü suçluluk duyarlar, baş ağrılarının kendi suçları olduğunu düşünürler. Hasta eğitimi ve baş ağrısı destek gruplarına katılmak bu suçluluk duygularını azaltabilir.
36
4. Basamak: Migreni Önleyen İlaç Dışı Teknikler Doktorunuz stresi azaltmak için yoga, biofeedback, kendinize daha fazla zaman ayırmak ya da bir psikologla görüşmenizi önerebilir. Migren hastaları çoğunlukla psikolojik öneriye uymakta isteksizdir, çünkü doktorun baş ağrısının “psikolojik” olduğunu düşündüğünü ya da bir psikoloğun hayatlarındaki stresi azaltmak için yardım edemeyeceğini düşünürler. Baş ağrısı çeken kişilerin daha fazla psikolojik sorunu olduğunu iddia eden eski görüşler, yeni çalışmalarla doğrulanmamıştır. Bununla birlikte, baş ağrısı çekenlerin günlük ve daha büyük stresleri daha şiddetli algıladıkları ve kendini eleştirme, sosyal destek eksikliği ve kaçınma gibi daha az etkili başa çıkma stratejileri geliştirdikleri saptanmıştır. Duyguların vücut üzerinde biyokimyasal etkileri vardır ve kas kasılmasına ya da baş ağrısına yol açabilirler. Psikolojik tedavi yaşamdaki stres etkenlerini değiştiremez ama kısa süreli bir davranış tedavisiyle olumsuz düşünme ve bu etkenleri algılama şekliyle ilgili “hileler” öğretilebilir. Böylece vücutta stres kimyasal maddeleri daha az salgılanır. Sonuç olarak, migren tedavisinde ilaç dışı yaklaşımlar tek başlarına ya da ilaçlara ek olarak kullanılabilir. Baş ağrısı tedavinizde eğitim ve yaşam tarzı değişiklikleriyle aktif rol almak, durumunuzda belirgin düzelme sağlayacaktır
Migrende Tetikleyiciler Tetikleyiciler kişiden kişiye değişmekle birlikte en sık görülenler aşağıda yer almaktadır: Diyetle ilgili, hormonal veya sistemik faktörler: • Çikolata, turunçgiller, peynir, nitrit / nitratlar , sodyum glutamat • Alkol, özellikle de kırmızı şarap • Aşırı kafein veya kafein yoksunluğu • Menstruasyon (adet dönemleri) • Yüksek tansiyon • Doğum kontrol hapları Dişağrısı veya başın bir bölgesindeki ağrılar (örn. gözlerle, sinüslerle veya boyunla ilgili ağrılar)
Duygusal stres durumları Endişe, aşırı üzülmek veya aşırı sevinmek, depresyon, şok, aşırı heyecan, stresten veya baskıdan kurtulma, stres Fiziksel stres durumları Seyahat, aşırı egzersiz yapma, fiziksel veya zihinsel yorgunluk, öne eğilmek (örn. bahçe işleri yaparken), ağırlık kaldırmak veya zorlanmak, rutin yaşam biçiminde değişiklik (örn. vardiya çalışması veya tatiller), çok fazla veya çok az uyku, allerji, cinsel yönden uyarılma, sigara, aç kalmak
BÖLÜMLERİMİZ Acil Ağız ve Diş Sağlığı Anestezi ve Reanimasyon Beslenme ve Diyet Check-Up Polikliniği Cildiye Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Çocuk Cerrahisi Dahiliye Endokrinoloji ve Metabolizma Estetik - Plastik Cerrahi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Fizyoterapi
Gastroenteroloji Genel Cerrahi Göğüs Hastalıkları Göz Hastalıkları Kadın Hastalıkları ve Doğum Kalp ve Damar Cerrahisi Kardiyoloji Kulak Burun Boğaz Laboratuvarlar Nöroloji Ortopedi ve Travmatoloji Radyoloji Üroloji
www.actreklam.com
Baş ağrısı tedavisi için hepsinin diyetten çıkarılması nadiren gerekir. Bununla birlikte, genel olarak sağlıklı beslenmeye çalışmak muhtemelen yararlı olacaktır.
Dış uyaranlar İklim değişikliği, yüksek irtifa, çok sıcak duş veya banyo, yoğun kokular (parfüm gibi), parlak, göz kamaştıran ışıklar, uzun süre televizyon seyretme, ses w w w. s a k a r y a h a s t a n e s i . c o m . t r
37
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Fibromiyalji Sendromu Hakkında Ne Biliyoruz? Uzm. Dr. İlker ÇORAPÇI Fibromiyalji sendromu (FMS) nedir?
FMS; yaygın kas ağrıları, yorgunluk, bitkinlik ve uyku bozukluğu ile seyreden kronik bir hastalıktır. Toplumun % 2 kadarında görülür. Hastalık kadınlarda çok daha sık görülür. Çocukluk çağında bile görülebilir. Kaslarda, fibroz dokuda, bağlarda ve kirişlerde ağrı vardır. Sık rastlanan ve sebebi bilinmeyen bir kronik ağrı sendromudur. FMS’ de röntgen filmleri, kan tahlilleri ve kas biyopsileri normaldir. Teşhis tamamen hastanın ifadesine ve doktorun muayenesine göre konulur. Bir hastaya FMS demek için ağrıların en az 3 ay sürmesi, sabah yorgunluğu ve vücutta belli sayıda hassas noktaların olması gerekir. Belirtileri nelerdir? Yaygın kas iskelet sistemi ağrıları hastaların en önemli şikayetidir. Ağrı, genellikle hastanın bir bölgesinden başlar ve bütün vücuduna yayılır. Boyun, kürek kemikleri arası, bel, baldırlar, sırt ağrının en çok yerleştiği yerlerdir. Ağrı, yanıcı, kemirici ve sızlayıcı olarak tanımlanır. Ağrı günün saatleri içinde fiziksel aktivite, uyku ve stres durumuna göre değişir. Ağrı bazen çok şiddetli olabilir. Nemli hava, soğuk, yorgunluk ve uykusuzluk ağrıları artırır. Hastanın genel durumunun değerlendirilmesinde bir bozukluk yoktur, ancak hassas noktalar adını verdiğimiz ağrı noktaları vardır. FMS’li hastaların % 90’ında orta veya ileri derecede yorgunluk, dayanıklılıkta azalma ve bir çeşit tükenmişlik hali vardır, bazen yorgunluk ağrıdan daha önemli olabilir. FMS’ li hastaların büyük çoğunluğunda uyku problemleri vardır. Bunlar derin uyku uyuyamazlar ve gece boyunca sık sık uyanırlar ve sabahları yorgun kalkarlar. Bazı hastalarda ise fazla uyku vardır. Fibromiyalji sendromlu hastalarda, uykunun süresinden çok dinlendirici olmaması önemlidir. Uykusuzluk ve yorgunluk, keyifsizlik, ilgisizlik, dayanıklılık azalması ve tükenmişliğe yol açar. Bu şikayetler varsa mutlaka Fizik Tedavi Uzmanı doktorunuza başvurmanız gerekmektedir.
şikayetlerdendir. Ayrıca cinsel isteksizlik ve erken boşalma görülebilir. Cinsel isteksizlik özellikle kadınlarda aile içi huzuru bozacak kadar şiddetli olabilir. FMS’ de çene eklemi ağrıları, kramplar ve kulak çınlamaları olabilir. Hastalık kimlerde görülür? Hastalık daha çok kadınlarda görülür. Erkeklerde ve küçük çocuklarda bile görülebilir. Menopoz döneminde görülme sıklığı ve şikayetler artar. Sebepleri nelerdir? Fiziksel ve ruhsal travmalar, ekonomik kayıplar, bir yakının kaybedilmesi, enfeksiyon hastalıkları, hormonal bozukluklar fibromiyalji sendromuna sebep olabilir. Ayrıca genetik faktörlerin de hastalığın gelişiminde rolü vardır. İklimin fibromiyalji sendromu gelişiminde etkisi yoktur, ancak soğuk ve nemli hava fibromiyalji sendromunda şikayetleri artırır.
Fibromiyalji sendromu nasıl tedavi edilir ? İlaçlar : Fibromiyalji sendromu tedavisinde kullanılan ilaçlar daha çok, uykuyu düzenlemek ve depresyonu tedavi etmek, yorgunluğu gidermek amacıyla kullanılır. Antidepresan ilaçlar etkili dozda ve uzun süreli kullanılmalıdır. En uygun ilacı bulmak bazen zor olabilir. Hastanın şikayetleri 2-4 haftadan sonra azalmaya başlar. Ayrıca kas gevşetici ve ağrı kesiciler kullanılabilir. Düzenli ve yeterli uyku : Bu hastalar aynı saatte yatmaya alıştırılmalıdır, yatmadan önce uykuyu etkileyecek alkol, sigara, çay, kola, kahve gibi maddeler alınmamalıdır. Egzersiz: Günlük aerobik egzersizler ve germe egzersizler çok önemlidir. Ancak hasta yorucu egsersizlerden kaçınmalıdır. Egzersizler günün erken saatlerinde ve akşam yapılmalıdır. Fiziksel ve ruhsal zorlanmalardan kaçınma: Stres ve aşırı çalışma FMS belirtilerinde artmaya Fibromiyalji sendromu yol açar. Ancak bu insanlar mutlaka günlük hangi hastalıklarla birlikte görülebilir? sorumluluklarını da yerine getirmelidirler. Kronik yorgunluk sendromu Diğer uyku bozukluklarının tedavisi : Huzursuz bacak Migren ve diğer baş ağrıları sendromu, horlama, eşin horlaması, kafein alma, İrritabl kolon sendromu (kolit) obezite (şişmanlık), alkol gibi uykuyu engelleyici Miyofasial ağrı sendromları faktörler tedavi edilmeli veya bunlardan kaçınılmalıdır. Huzursuz bacak sendromu Fibromiyalji remisyona girse (iyileşse) bile tekrarlama Diğer romatizmal hastalıkların seyri esnasında görülebilir. riski çok yüksektir. Bu sebeple bu hastalar hep olumlu bir tavır almalı ve bu hastalığın günlük hayatlarını berbat etmelerine izin vermemelidir. Fizik tedavi, kaplıca kürleri, çevre değişiklikleri, yumuşak doku enjeksiyonları iyileşmede en önemli tedavi ajanlarıdır. Özellikle Hotpack ve Infraruj gibi yüzeysel ısıtıcılarla, US gibi derin ısıtıcılarla yapılan fizik tedavi vakum enterferans akımı, Tens akımı, fibromiyalji tedavisinde çok etkili olmaktadır.
Ruhsal yapıyı nasıl etkiler ?
Ruh halindeki değişiklikler, FMS da sık görülen bir bozukluktur. Hastaların çoğunda bir hüzün, bir yıkılmışlık vardır. Hastaların 1/4’ de belirgin bir depresyon bulunur. Ancak hastaların çoğunda depresyona ait belirtiler vardır. FMS’ li hastalar aynı zamanda asabi ve tahammülsüz insanlardır. Bu hastaların bir işe yoğunlaşma ve basit problemleri çözme kabiliyetleri azalır. Diğer belirtileri nelerdir? Baş ağrıları, karın ağrıları, kabızlık, ishal, mide ağrıları, göğüs ağrıları, sık idrara çıkma ve acil idrar yapma isteği sık görülen 38
39
Kireçlenmeyi, Diz Seslerinden Saptayacaklar! Daily Mail’de yayınlanan haberde, mühendislerce uçaklarda ve köprülerdeki arıza veya çatlakları anlamak için yaygın olarak kullanılan teknolojinin, sağlıklı ve kireçlenmiş dizler arasındaki farkı ortaya koymak için kullanılabileceği bildirildi. Araştırmacılar, “akustik emisyon” olarak bilinen bu teknikle ilk kez, kireçlenmenin olduğu dizden çıkan yüksek frekanslı seslerle, yaşlanmayla birlikte dizde doğal olarak oluşan sesleri ayırt etti. Eklemlerdeki tüm hareketli yüzeylerin ses çıkarmasına karşın araştırmalar, bu yüzeyler kireçlenmeyle tahrip olduğunda daha farklı yapıda bir ses çıktığını gösteriyor. Kemikler arasındaki kıkırdak dokusunun zaman içinde yıpranmasıyla oluşan kireçlenmenin kesin tedavisi bulunmuyor. Ancak egzersiz gibi yöntemlerle rahatsızlığın oluşması önlenebiliyor veya ilerlemesi yavaşlatılıyor. Hastalığın rutin kan testleriyle erken teşhisi imkanı da bulunmuyor. Genellikle hastalık son safhasında, artık eklemler iyiden iyiye tahrip olduğunda teşhis edilebiliyor. Bu sebeple, yeni cihaz hastalığın erken teşhisini sağlaması açısından önemli olduğu belirtiliyor. Lancaster Üniversitesi Sağlık ve Tıp okulu’ndan Prof. John Goodacre, cihazın sadece hastalığın erken teşhisinde değil uygulanan tedavinin faydalı olup olmadığının da çabucak anlaşılmasında etkili olduğunu, bunun da gereksiz MR çekimlerini önleyeceğini söyledi. Prof. Goodacre ve ekibinin yaptığı araştırmada, söz konusu teknik 2 yıl boyunca, kireçlenmesi olan ve olmayan 50 kişi üzerinde denendi.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Kış Mevsiminde Çocuk Bakımı Uzm. Dr. M. Rafi ÖZER Soğuk havalar artık yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı ve tabi ki anne babaları da “çocuklarımızı nasıl koruyalım, nasıl giydirelim ve ne gibi gıdalarla besleyelim” telaşı almaya başladı. Öncelikle telaşa kapılmamanızı öneririz. Aslında alacağımız önlemler çok basit. Şunu da asla unutmayalım ki, soğuk tek başına enfeksiyon oluşturabilecek bir etmen değildir. Bu yüzden üşüteceğiz korkusuyla ortamları fazlaca ısıtmanın ve çocukları kat kat giydirmenin pek anlamı yok. Soğukların başlamasıyla eş zamanlı başlayan bir şey daha var biliyorsunuz: Okullar. İşte kış aylarında enfeksiyonlarda hatırı sayılır bir artma olmasının esas nedeni, bu tür kapalı ortamlarda çocuğunuzun, diğer pek çok çocukla yakın temas halinde olmasıdır. Etrafımızdaki herhangi bir insanın hapşırması ve öksürmesi ile havaya saçılan tükürük damlacıklarındaki bakteri ve virüsler üst solunum yolumuza yerleşerek hastalanmamıza neden olur. Özellikle sınıflarda neredeyse gün boyu birlikte olan çocukların bu mevsimde sık hastalanma nedeni işte budur. Bu durumda yapılacak en akılcı ve öncelikli hareket, diğer çocukların sağlığını düşünerek hasta çocuğumuzu okula göndermemek olacaktır.Tabi evde dinlenmenin de çocuğunuzun iyileşmesine çok yararı olacağı aşikardır. Ayrıca toplumumuzda çok yaygın olan öpüşme ve tokalaşma gibi alışkanlıklarımızdan da hiç olmazsa bu aylarda vazgeçmek elzemdir.
Birde çocuğunuzun burnunun açık olmasına çok dikkat ediniz. Aşırı sıcak ortamın ve abartılı kalın giydirmenin burun mukozasında kurumaya ve tıkanmaya neden olacağını unutmayınız. Eğer çocuğunuzun burun akıntısını iyi temizlemez iseniz arkaya doğru bir akıntı olacak ve bu da öksürmesine sebep olacaktır. Akıntı ilerleyerek farklı hastalıklara da sebep olacaktır. İdeal ortam ısısının 22- 24 derece olması gerektiğini unutmayınız. Sıcak ortamda ortamı nemlendireceğiz diye bir takım buhar aletleri kullanmak yerine ortam ısısını düşürmeye yarayacak tedbirler alınız (Kombiyi kısmak ve gerekirse petek kapamak gibi.) ve çocuğunuza bol bol sıvı veriniz.
Çocuğunuza bu aylarda bol bol meyve yediriniz. Taze meyve suları içiriniz.Öksürüğü olan çocuklarda öksürük gibi hayati öneme haiz bir refleksi yok edici yani öksürük kesici türden ilaçları kullanmak yerine, daha çok balgam söktürücü türden öksürük şuruplarını kullanmayı tercih etmemiz gerektiğini de unutmayalım.
Her ne kadar okul döneminde çocukların hastalanması ve hatta ateşlenmesi onun bağışıklık sisteminin gelişmesi için gerekli olsa da, sık sık rahatsızlanması bir tehlike işareti de olabilir. Üstelik rahatsızlandıklarında eğitimlerindeki aksaklıklar da çocuğu diğer arkadaşlarından geri bırakarak başka sorunlara da yol açabilir. Maalesef bu gibi enfeksiyon hallerinde ailelerin yaptığı bir olumsuz hareket de öksürük şurupları ve antibiyotikleri bilinçsiz olarak kullanmalarıdır. Aslında enfeksiyonların sıklığı incelendiğinde çoğunluğun viral enfeksiyonlar olduğu görülür ve bu tür enfeksiyonlarında antibiyotik tedavisinden pek de fayda görmediği bilinen bir gerçektir. Bu yüzden soğuk algınlığı belirtilerinde (ateş, burun tıkanıklığı ya da akıntısı, halsizlik, baş ağrısı, karın ağrısı ve bulantı) yapılacak en akılcı hareket Çocuk Hastalıkları Uzmanınıza başvurmak olacaktır.
40
41
Dahiliye
Kış Mevsiminin Kaçınılmazı Grip Uzm. Dr. Özcan SARDOHAN
Grip ve soğuk algınlığı sonucu oluşan enfeksiyonlarda etken %90 virüslerdir. Grip, soğuk algınlığına neden olan 200 kadar degişik virüs tanımlanmıştır. Nezle ve grip kişiden kişiye bulaşır. Baslangıçta bu bulaşmanın ”damlacık enfeksiyonu” ile (yani aksırma, öksürme ile etrafa saçılan damlacıkların içindeki virüslerin havada kalması ile) olduğu sanılmaktaydı. Ancak şimdi mevcut kanıtlar bulaşmanın virüsü almış hastanın elinden hassas insanlara geçmesi ve hassas bireylerin de nazal (ağızburun) mukozalarına sürmeleri ile olduğu yönündedir. Bu nedenle soğuk algınlığı ve nezlenin bulaşmasını engellemenin yolu ellerin sık yıkanmasıdır. Yapılan araştırmalar havanın soğukluğunun grip ve soğuk algınlığı hastalığının başlaması ve seyretmesi ile ilintili olmadığını göstermiştir. Üstelik bu araştırmalara göre psikolojik stres, üst solunum yollarını etkileyen alerjiler ve adet dönemlerinin hastalığa yakalanma riskini artırdıkları saptanmıştır. Grip ve soğuk algınlığına bir çok virüs sebep olabileceği için de vücut hiçbir zaman bu virüslerin tümüne direnç geliştiremez. Bu sebeple her sene tekrar tekrar soğuk algınlığı geçirilebilir.
Grip, soğuk algınlığında, Grip soğuk algınlığı tanısını koyup var olan belirtileri belirlenmelidir. Belirtilere göre tedavi yapılmalıdır.
Ne Yapmalı ? Grip ve soğuk algınlığı için asağıdaki durumlardan herhangi birinin görülmesi halinde ve belirtilerin 7-10 gün içinde geçmemesi durumunda mutlaka doktora başvurmak gerekmektedir. 39 C’yi geçen ateş Sürekli yada çok kıvamlı balgam üreten öksürük Nefes alırken ağrı Devamlı kulak ağrısı Şişmiş lenf bezleri Yutkunurken zorlanma
Tedavi Grip ve soğuk algınlığında belirtiler giderilerek hasta rahatlatılır. Bazı ilaçlar birden fazla etken madde içermektedirler. Bu maddelerin ne olduklarını bilip sadece ihtiyaç duyulan etken maddeleri içeren ilaçları kullanmak gerekir. Ateşi düşürmek ve ağrıyı azaltmak için antipiretik ve analjezikler yani ağrı kesici ve ateş düşürücüler kullanılmaktadır. Hafif ve orta dereceli ateşlerin düşürülmesi için tüm dünyada 124 yıldır parasetamol güvenle kullanılmaktadır. Hapşırık ve kasıntı semptomlarını azaltmak için antihistaminikler kullanılmaktadır. Antihistaminikler birinci ve ikinci kuşak antihistaminikler olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Birinci kusak antihistaminikler uyku (sedasyon) yapma özelliğinde olduğu için çalışanların özellikle de trafikte bulunan kişilerin,dikkat gerektiren işlerde çalışan kişilerin kullanmadan önce dikkat etmeleri gerekmektedir. ikinci kuşak antihistaminikler uyku hali yapmadıkları için daha güvenle tercih edilebilir. Grip ve soğuk algınlığı tedavisi için, içinde uyku hali yapmayacak antihistaminik bulunan Duact kullanılması hem iş gücü kaybını önleyecek hem de kısa sürede tedaviyi sağlayacaktır.
Burun tıkanıklıklarının giderilmesi ve üst solunum yollarındaki konjesyonu (tıkanıklığı) azaltmak için dekonjestanlar kullanılmalıdır. GlaxoSmithKline’in grip ürünleri içindeki dekonjestan madde ppa (fenilpropanolamin) değil pseudoefedrindir. İki farklı türde öksürük vardır. Eğer balgamlı bir öksürük var ise, balgamın sulandırılıp solunum yollarından atılabilmesi için ekspektoran içeren bir öksürük şurubunun kullanılması gerekir. Dünyada en yaygın olarak kullanılan ekspektoran madde guaifenesindir. Eğer kuru, gıcık yapıcı türde ve özellikle akşamları rahatsız eden bir öksürük var ise antitüssif özellikteki ilaçların kullanılması uygundur. Antitussifler beyindeki öksürük merkezini baskılayarak öksürüğün kısır döngüsünü kırar ve öksürüğün sayı ve şiddetini azaltırlar. Dekstrometorfan içeren antitussifler kuru öksürüğün sayısını azaltan etkin madde olarak kabul edilmektedir. Şunu unutmamalıyız ki; grip, küçümsenecek bir rahatsızlık değildir. Vücutta kalıcı hasarlar verebilir ve her yıl pek çok kişi basit sanılan bir grip yüzünden hayatını kaybetmektedir. Bu nedenle, lütfen gribi hafife almayın, doktorunuza başvurun...
Bitkilerle Sağlık Formülleri KETEN TOHUMU içerdiği suda çözünebilen lifler sayesinde kolesterolü düşürücü ve kilo verdirici özelliğe sahiptir. Günde 1-2 tatlı kaşığı yağ değişimi yerine tüketilebilir. KESTANE içindeki vitamin ve mineraller sayesinde fiziksel ve zihinsel yorgunlukların giderilmesine yardımcı olur. NANE mide ve bağırsak rahatsızlıklarında, soğuk algınlığında sıcak suyla demlenerek içilebilir. BÖGÜRTLEN içerdiği antioksidanlar sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Dünya kanser örgütü bu tür üzümsü meyvelerin tüketimini önerir. BROKOLI hem çiğ hem de pişmiş olarak farklı anti kanserojenler içerir. Haftada 2-3 kez 1 su bardağı kadar tüketilebilir. Salatasına konulan yağa dikkat etmek gerekir.
Grip Belirtileri • Ateş
• Baş ağrısı • Eklem ve kas ağrısı • Yorgunluk hissi, • Akan ya da dolu burun • Hapşırma • Boğaz ağrısı • Göğüs doluluğu
42
43
İlk Yardım
İlk Yardım Gerektiren Özel Durumlar ve Hastalıklar Dr. Metin KARACA
DIABETES MELLITUS (şeker hastalığı)
BAYILMA Aniden ortaya çıkan dolaşım yetmezliğine bağlı olarak, beynin kısa süreli kansız kalması sonucu görülen geçici bilinç kaybıdır. Nedeni; açlık, kan basıncının düşmesi, beklenmedik bir olay veya herhangi bir şeyle karşılaşma, aşırı sevinç ya da üzüntü, uzun süre havasız ve kapalı ortamda bulunma vb. olabilir.
İlkyardım:
Kişi, hemen sırt üstü yatırılarak ayakları yükseğe kaldırılır (şok pozisyonu verilir ), Sıkı giysiler gevşetilir, kapalı ortamdaysa açık havaya çıkarılır, Yüzüne su serpilebilir, bu uyarı sonucunda kişi daha çabuk kendine gelir, Uyarıcı olarak hoş olan (kolonya) veya hoş olmayan (soğan kokusu vb ) kokular koklatılabilir, Kişi kendine geldiğinde hemen ayağa kaldırılırsa yine bayılacağı için önce oturtulur. İçecek bir şeyler verilir (açlıktan bayılmışsa şekerli içecekler, tansiyon düşüklüğü veya aşırı sıcak ve terleme söz konusu ise tuzlu ayran tercih edilmelidir). Ardından hastaneye götürülerek gerekli tetkiklerin yapılması gerekir. Eğer 5 dakikaya kadar kişi halen kendine gelmemişse mutlaka vakit kaybetmeden hastaneye götürülmelidir.
Halk arasında kısaca şeker hastalığı olarak bilinen diyabetes mellitus’ta, kandaki şeker düzeyinin düşmesi veya yükselmesi sonucu ilk ve acil yardım gerektiren sorunlar görülebilir. Bu sorunlar, kandaki şeker oranının yükselmesi sonucu ortaya çıkan hiperglisemi ile kandaki şeker oranının düşmesi sonucu ortaya çıkan hipoglisemi ‘dir. Hipoglisemi, hiperglisemiden çok daha tehlikeli olup kısa sürede (10 dakika – 2 saat gibi ) hastanın kaybedilmesine neden olabilir. Çünkü, beynin düzenli ve belirli miktarda şekere (glukoza) gereksinimi vardır. Şeker azaldığında beyin enerjisiz kalacağından beyin hücrelerinde harabiyet başlar (solunum durduğunda beynin oksijensizliğe ancak 4-6 dakika dayanabildiği gibi şekersizliğe de uzun süre dayanamaz) Kişide açlık belirtileri normal bir insandakinden daha hızlı ortaya çıkabilir. Kişi kısa sürede kendini kaybedebilir (bilinç düzeyinde değişiklik sinirlilik, bilinç bulanıklığı, bilincin giderek kapanması gibi). Bunun için hemen tablodaki hipoglisemi bulgularından biri veya birkaçı bir arada görülmeye başlanmışsa, kişi içebilecek durumdaysa şekerli sıvılar içirilir ya da ağzına şeker verilir. Bilinci kapanmışsa, dişleri ile yanak arasına kolay eriyen cinsten şeker yerleştirilerek hemen hastaneye götürülmelidir. Hiperglisemide kandaki şeker uzun saatler (6-12 saat) içinde yükselirken tablodaki belirtiler görülebilir. Bilinci kapalı değilse, herhangi bir ilkyardıma gerek yoktur, kişi en kısa zamanda hastaneye götürülmelidir.
Kan şeker düzeyi
Hipoglisemi (şeker azalmıştır)
Hiperglisemi (şeker artmıştır)
Nabız
Dolgun, hızlı
Zayıf, hızlı
Solunum
Yüzeysel
Derin, iç çekmeli
Bilinç düzeyi
Baygınlık hali ve / veya hızla gelişen bilinç kaybı
Yavaş yavaş gelişen bilinç kaybı
Nefes
Koku yoktur
Çürük elma / aseton gibi kokar
Cilt 44
Baş ağrısı, ürperme, konfüzyon (şaşkınlık), saldırganlık (sinirli) davranışlar Soğuk, nemli, soluk
Beyindeki elektriksel aktivitenin geçici olarak durması veya bozulması sonucu, kişinin kasılması ve bilincinin kaybolması olayına epilepsi denilmektedir. Nöbetler çeşitli şekillerde görülebilir; kişi otururken dalıp gidebileceği gibi, kasılmalar da olabilir. Nedeni kalıtımsal olabileceği gibi, kafa yaralanmaları, beyinde kanamalar, tümörler, iltihaplar sonucu da ortaya çıkabilir. Ancak nedeni saptanamayan epilepsiler de oldukça yaygındır.
İlkyardım:
Bayılma Diyabetes Mellitus (şeker hastalığı) Epilepsi (sara) Kalp Krizi Felç
Diğer bulgular
EPİLEPSİ (sara)
Kızarık, kuru
İlkyardım: Hipoglisemi gelişiyorsa, kişiye hemen bir kesme şeker verilir. Veya kişi kendisi içebilecek durumdaysa, şekerli içecekler (varsa kola, meyve suları da olabilir) içirilir. Kişinin durumu verilen şekere rağmen kötüleşiyorsa vakit kaybedilmeden mutlaka hastaneye götürülmelidir. Diyabetli kişiler, hipoglisemi olasılığına karşı yanlarında şeker, şekerli bisküviler bulundurmalıdır.
Kişinin kendini yaralamaması için tedbir alınır; yatırılır, dilini ısırmaması için çene kenetlenmemişse, dişlerinin arasına bir şey konur (mendil, kalem vs gibi). METAL ZARAR VERECEĞİNDEN KULLANILMAMALIDIR. Başını ve kollarını ritmik olarak bir yerlere vuruyorsa battaniye, ceket vb malzemelerle desteklenerek kendisini yaralaması engellenir. YAPILMAYACAK ŞEYLER: Hastanın yumruk şeklindeki ellerini zorla açmaya çalışmak; Soğan keserek veya pamuğa kolonya damlatarak ağzına veya burnuna kapatmak, bu çok sakıncalıdır çünkü bu şekilde kişinin nefes alması önlenerek kendine gelmesi engellenmektedir. Epilepside uyarıya gereksinim yoktur, çünkü olay dolaşımdan ve beyindeki elektriksel aktivitenin geçici bozulmasından kaynaklanmaktadır. Bu gibi durumlarda uyarının hiçbir yararı yoktur, hatta zararlı olabilmektedir. Elinizi dişleri arasına kaptırmayın, sizin elinizi kolunuzu kavramasına izin vermeyin aksi halde sizde zarar görürsünüz.
UYARICI MADDELER SADECE BAYILMALARDA KULLANILIR, EPİLEPSİDE ASLA KULLANILMAZ!
KALP KRİZİ Kalbi besleyen koroner arterlerin çeşitli nedenlerle kalbi besleyememesi sonucu ortaya çıkan tabloya kalp krizi denilmektedir. Angina pektoris veya akut myokard enfarktüsü şeklinde ortaya çıkabilir. Arterin daralması nedeniyle, fiziksel aktivite, ruhsal stres veya aşırı soğuk sonucunda kalbin artan oksijen ihtiyacı karşılanamayacağı için kalp kasında gerekli kasılma olamayacaktır, dolayısıyla da kriz meydana gelecektir. Buluğ çağından 90 yaşına kadar kalp krizi geçirilebilirse de yaş ilerledikçe kalp krizine yatkınlık artar.. Enfarkt(üs), kan desteğinin kesilmesine bağlı doku ölümüdür. Kalp krizi; kandaki kolesterol düzeyinin yükselmesi, sigara, alkol, stres, yüksek tansiyon, şişmanlık, hareketsizlik gibi kontrol edilebilir nedenlerle; yaş, cinsiyet, kalıtım, diabet vs gibi kontrol edilemeyen nedenler sonucu ortaya çıkabilir. ANGİNA PEKTORİS: Kalp, bir süre gereksiniminden az oksijenle beslenmek zorunda kalırsa, kişinin soluğunu kesecek kadar şiddetli göğüs ağrısı olur, bu ağrıya angina pektoris denir. Ağrı genellikle sternum (göğüs kemiği) arkasında hissedilir; kola (özelikle sol kola), çeneye, epigastriuma (karnın üst orta bölgesine) yayılır. AKUT MYOKARD ENFARKTÜSÜ: Koroner arterin, arterioskleroza(damar sertliğine) bağlı olarak daralması veya kan pıhtısı ile tıkanması sonucunda bu arterle beslenen kalp kasına giden oksijen yetersiz kalacağından, myokard kası görevini yerine getiremez; yeterince kanın vücuda pompalanamadığı bu tabloya, akut myokard enfarktüsü (AMI) denir.
İlkyardım:
Angina pektoriste: Hasta mutlaka hemen dinlen(diril)melidir; yürüyorsa durmalı, oturtulmalı veya yatırılmalıdır. Mümkünse hareket ettirilmemelidir. Hasta sakinleştirilmelidir. Sıkı giysiler gevşetilir. Dil altı nitrogliserin (isordil, 5 mg ) verilir. Gerekiyorsa (solunum ve kalp durmuşsa) CPR yapılır. Hastaneye götürülür ( mümkün olduğunca az hareket ettirilerek ). Akut myokard enfarktüsünde: Hastanın ağrısının ve korkusunun giderilmesi önemlidir. Hasta sırt üstü yatırılır ve hareket ettirilmez. Hastanın solunum sıkıntısı varsa, baş yükseltilir. (Mümkünse oksijen verilir 2 lt/dk gidecek şekilde) Mutlaka hastaneye götürülür. Gerekiyorsa (solunum ve kalp durmuşsa) CPR yapılır. Kalp krizi sonucu görülen kalp durmalarında, hemen kalp masajı başlatılır ve sağlık kuruluşuna kadar sürdürülürse kişinin döndürülme şansı yükselecektir. Endişeli hastanın sakinleştirilmesi ve hastanın hareketinin kısıtlanması kalbin yükünün azaltılması açısından önemlidir.
Hiperglisemi, yavaş geliştiğinden hastaneye kadar yetiştirilebilir, ilkyardım gerektirmez. Hastanın bilinci kapanmak üzere veya kapalıysa, soluk yolu açıklığı sağlanarak hastaneye götürülmelidir. 45
KOMA
Kalp krizinde ayırt edici Özellikler: Ağrının özellikleri
ANGİNA PEKTORİS
AKUT MYOKARD ENFARKTÜSÜ
Şiddeti
Hafiften orta şiddete doğru
Dehşete düşürecek kadar yoğun
Süresi
Genelde 3-5 dakika sürer
Saatlerce sürebilir
Hazırlayıcı etkenler
Egzersiz, soğuk hava, stres
Dinlenme anında da görülebilir
Giderme yolları
Dinlenme
Dinlenme ile geçmez
Nitrogliserin
Genellikle ağrıyı giderir
Ağrıya etkisi yoktur
Genelde yoktur
Dispne (nefes darlığı), bulantı, kusma, aşırı terleme, baş dönmesi, ölüm korkusu
(İsordil, 5mg, dilaltı) Diğer belirtiler
FELÇ Genelde, beyni besleyen kan damarlarının yırtılması veya tıkanması gibi nedenlerle, beyindeki kanlanmanın bozulması sonucu ortaya çıkan bir tablodur. Özellikle yüksek tansiyonlu kişilerde görülme sıklığı yüksektir. İlkyardımda iki şekilde değerlendirebiliriz:
Hafif felç: Beyni besleyen küçük kan damarlarının hasarı ile oluşur. Genelde, bilinç kaybı yoktur ve bulgular zarar gören bölümle ilgilidir. Belirtiler: Baş ağrısı, şaşkınlık hali (konfüzyon), kulak çınlaması, baş dönmesi; Hasar arttıkça, konuşmada hafif güçlük, hafıza bozuklukları, kişilik değişmesi, kol veya bacakta uyuşma, ilerleyen güçsüzlük.
İnsanlar çevrelerindeki uyarıları beş duyu (görme, işitme, koklama, tatma, dokunma duyuları) ile algılayıp, olaylara uygun tepki gösterirler; örneğin, ağrılı uyaranları uzaklaştırmayı sağlayan refleksler gibi. Çimdiklediğiniz kişi hemen tepki olarak elinizi uzaklaştırmaya çalışır. Oysa bilinci kapanmış hastalarda beş duyu ile algılama ortadan kalkar. Derin uyku halindeki, bilinci kapanmış hasta ağrılı uyaranlara bile tepki veremez. Bu nedenle bu durumdaki kişiler bir çok bakımdan tehlike altındadır. Bilinç kaybına neden olabilecek yüzlerce nedenden hangisi sebep olursa olsun, koma kişinin en çok yardıma muhtaç olduğu durumdur.
Bilinci kapalı kişi:
Yardım isteyemez. Dikkatli değerlendirilmeyecek olursa hastanın öldüğü sanılabilir. Nedene yönelik tahmin hayat kurtarıcı olabilir. Kolayca zarar görebilir Solunum yolu tıkanabilir. Hasta kusabilir ve kusmuk soluk yolunu tıkayabilir. Gözünü yabancı cisimlerden korumasını sağlayan refleks mekanizması ortadan kalkmıştır. Öğürme refleksi ya da öksürük mekanizması çalışmayabilir.
Bu durumda ABC kontrol edilir. Soluk yolunun açıklığının devamı sağlanır. Bilinç kaybının çeşitli nedenleri olabilir; kafaya gelen darbeler, beyindeki kanamalar, iltihaplar (menenjit vs), tümörler, bazı ilaçların veya alkolün aşırı alınması, siroz, üremi, diyabet (şeker hastalığı) vs.
İlkyardım: ABC sürekli kontrol edilir (gerekiyorsa suni solunum, kalp masajı yapılır ) Soluk alıyorsa, koma pozisyonunda yatırılır. Hastaneye götürülür. Bilinci kapalı kişilerin üzerine soğuk su dökülmesi, şamarlanması, sarsılması (özellikle beyin kanaması veya kafa travmasında) tehlikeli olabileceğinden, bu gibi davranışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Komanın nedenini teşhis etmeye yardımcı olabilecek özellikler: - Nefesi ALKOL kokuyorsa, alkol komasında olabilir. - Nefesi ASETON veya ÇÜRÜK ELMA gibi kokuyorsa, şeker koması (hiperglisemi, diyabet) olabilir. - Eğer hastanın cebinde tegretol, dilantin, gibi epilepsi ilaçları varsa veya içtiği biliniyorsa epileptik koma olabilir. - Hastanın cebinde veya çevrede boş ilaç şişesi varsa, ilaç zehirlenmesi akla gelebilir. - Hastanın kollarında iğne izleri varsa, aşırı doz uyuşturucu kullanımı söz konusu olabilir.
BİLİNCİ KAPALI HER KİŞİNİN SOLUNUM YOLUNUN KAPALI OLDUĞU KABUL EDİLMELİDİR.
İlkyardım:
Hasta kazalara ve fiziksel etkilere karşı ( düşme, çarpma, ateş, sıcak, soğuk ve kesici aletler , vb.) korunur. Hemen hastaneye götürülür.
AĞIR FELÇ Belirtiler:
Bilinç kaybı Vücutta tek (ya da çift) taraflı paralizi (güç kaybı) veya pleji (kuvvet kaybı) Solunum ve yutma güçlüğü Mesane ve bağırsak kontrolünün kaybı (inkontinans) Konuşma güçlüğü, uyku hali Gözbebekleri (pupiller) büyüklüğünde farklılık (anizokori)
İlkyardım: ABC sürekli kontrol edilir ve devamlılığı sağlanır. Kusma olasılığına karşı yan yatırılarak (özellikle felç gelişen kol tarafına yatırılarak) hastaneye götürülür. Bilinçsiz hastanın yan yatırılmasına, özellikle de başın, kusmuk veya sekresyonun dışarı akabileceği şekilde yana çevrilmesi pozisyonuna “Koma Pozisyonu” adı verilmektedir. 46
47
Basında Biz
K.B.B. Ortopedi Psikiyatri Psikolog Dahiliye Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Diş Kardiyoloji Nöroloji Beslenme ve Diyet Göz Hastalıkları Acil Cildiye EPİLASYON Lazer Epilasyon İğneli Epilasyon CİLT GENÇLEŞTİRME NdYAG Lazer Fraxionel Erbium YAG Lazer Mezoterapik Ürünler Radyofrekans Hücre Tedavisi (PRP) Saç Kayıpları Oksijen Tedavisi Botoks Dolgu LEKE VE İZ TEDAVİSİ Fraksionel Erbium YAG Lazer Mikrodermarazyon Jet-Peel Su Basıncı ve Masajı Leke Tedavisi (PRP) Kimyasal Peeling ZAYIFLAMA VE SELÜLİT TEDAVİSİ Eksima Kavitasyonel USG (Yağ Hücreleri Kırma) Elektroporasyon Endormoloji Masaj Diyet KILCAL VARİS TEDAVİSİ NdYAG Lazer ile 4mm Çapına Kadar Kırmızı-Mavi Kılcal ve AĞ şeklindeki damarların tedavisi EL AYAK VE VÜCUT BAKIMI Batık Tırnaklarda Bant Yöntemi Diyabet Ayak Problemleri Vücut Masajı
Reşadiye Camii Karşısı 48
RANDEVU 220 78 78 49
Eğlence
Konfüçyus’dan Bir Ders; Elma ve Özgürlük Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: “Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir.” Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. “Elimi çıkaramıyorum!” Konfüçyus, “Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır,” dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus, “Fakat bu, göründüğü kadar basit değil,” dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. “Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla
tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz.”
Gerçek Dostluk Mevlana ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlardı. Biraz ileride yolun kenarında, iki köpeğin koyun koyuna sokulmuşlar, birlikte uyumakta olduklarını gördüler. Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisi altında kalarak, bu görüntü karşısında çok duygulandı ve bu duygusunu Mevlana ile paylaşmak istedi: “Efendim şu manzaraya bakın” dedi. “Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği, değil mi?” Mevlana, öğrencisinin bu heyecanı karşısında hafifçe gülümsedi ve kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiğini anımsattıktan sonra ona, unutamayacağı bir ders verdi: “Evlat, sen onların arasına bir kemik atıver de, bak o zaman gör dostluklarını” dedi. “Bir dostluk, kişisel çıkar karşısında unutulmayacak denli sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına gerçek dostluk denilir.”
Bunları Biliyormuydunuz Çoğu zaman bir şeyleri kaybeden veya hatırlayamayan insanlar, beyninde ciddi bir problem olduğu düşüncesine kapılırlar. Fakat uzmanlar aslında 100 vakadan 99’unda sorunun stres, yorgunluk ve sürmenaj kaynaklı olduğunu ifade ediyorlar. Bu durumlarda bir haftalık rahatlama ve tatil öneriliyor. Tam dolu bir idrar kesesi, aşağı yukarı bir beyzbol topu ebadındadır. İnsan beyin hücresi, 5 takım Britannica Ansiklopedisi’ndeki bilgileri alabilecek kapasitededir. İnsanın kromozom sayısı 46, bezelyeninki 14 ve tatlı su istakozu da denilen kerevitinki ise 200. İnsan açlıktan önce uykusuzluktan ölüyor. Sarışınlar, esmerlerden daha fazla saç teline sahiptir. Her bin bebekten biri tek dişle doğuyor. Dişler doğumdan 6 ay önce (dişetlerinin içinde) oluşmaya başlar.
Su Doku
Diş minesi insan vücudundaki en sert madde.
3
5
8
6
3
5
8 4
5 2
6
9 1 8
7 5
7 4
3 8
1
4 1
9
9 5
7
1
2
7
8
Su Doku Nasıl Oynanır Japonca “Sayılar TEK olmalı” anlamına gelen “Suuji wa dokishin ni kag” kelimelerinin kısaltması olan Sudoku, günümüzde Asya’dan, Avrupa ve Kuzey Amerika’ya da yayılan oldukça popüler bir oyundur.Oyunun amacı dokuzar hücreden oluşan 9 eşit kutuya bölünmüş bir alan üzerinde sayıları tekrar etmeyecek şekilde dizmeyi başarmak. Her satır ve sütunda 1’den 9’a kadar olan sayıları sadece bir kez kullanarak dizmeniz gerekiyor. Aynı şekilde çizgilerle ayrılmış her kutu içerisinde de 1’den 9’a kadar olan sayılar 1 kez kullanılmak zorundadır.
8 3
İnsanın saç teli sayısı yaklaşık 100 bin. Omuz hizasında saç uzunluğu olan bir kişinin saçlarını uçuca eklediğiniz zaman 30 km.’dir. Her insan yaşamı boyunca 22 kilogram deri kaybediyor. Başparmağınız ile burnunuz aynı boydadır. İnsanın DNA´sıyla şempazelerinki arasındaki benzerlik yüzde 98,4, salyangozunkiyle benzerliği ise yüzde 70. İnsan vücudundaki damarların uzunluğu yaklaşık 96 bin kilometre. Sağlıklı bir insanın tırnağının tam olarak gelişmesi 4-6 ay sürüyor. Parmaklar ortalama bir hayat boyunca yaklaşık 25 milyon kez kıvrılıp açılıyor.
1
Cevap Anahtarı
9
Ceninler, rock müziğine ve yüksek sese tekme atarak tepki gösteriyor. Kalp günde ortalama 100 bin kez atıyor. Böbrekler kanı günde 300 keze kadar filtreliyor.
50
51
DİYALİZ MERKEZİMİZ HİZMETE AÇILDI !
l k e R Fevzi Çakmak Mahallesi İlkbahar Sk. No : 12 ESKİŞEHİR
ı n a l A am
T: 0222 322 50 50 F: 0222 322 75 75
RANDEVU
322 50 50 w w w. s a k a r y a hastane si.c om.tr