Travel And Gourmets - Ekim 2015 - Sayi 2

Page 1

“TÜRKİYE’NİN EN İYİ LEZZETLERİ, OTELLERİ VE RESTAURANTLARI” K U T L U Ö Z E M R A K

Travel AND

gourmetS AYLIK ONLINE YEME, İÇME VE GEZİ KÜLTÜRÜ DERGİSİ / EKİM 2015 / SAYI 2

Pizza

Gerçek İtalyan Lezzeti

Dünya Sandvİçlerİ

BALKABAĞIYLA YAPILAN MUHTEŞEM YEMEKLER ARTI

KÜBA’DA İNECEK VAR: 2

EN LEZZETLİ

İSKOÇYA UZAK DEĞİL!


BU AY Keyifler iyi… Travel and Gourmets dergisinin ilk sayısını geride bıraktık bile. Şimdi de ikinci sayıyla karşınızdayız. Dergi sizlere ulaştıktan sonra gerçekten bizleri çok mutlu eden olumlu tepkiler aldık ve hala da almaya devam ediyoruz. Aramıza yeni yazarlarımız katıldı hatta gelen talepleri karşılamak için daha sıkı çalışıyoruz. İlk sayıda da söylediğim gibi; herkesi dinlemeye ve yer vermeye özen göstereceğiz. Çok değerli yazıları ile kendi alanında kariyerli ve sizlere farklı bir vizyon kazandıracak yazarlarımızı önümüzdeki günlerde de aramızda göreceğiz. Bu ay yine farklı destinasyonları birlikte dolaşırken şeflerimizden yeni tarifleri de sizlere ulaştırıyoruz. Yakında İzmir ve İstanbul lansmanları ile derginin ilk organizasyonlarını gerçekleştireceğiz. Tahminimizden çok daha hızlı ilerliyoruz. İşte bu yüzden keyifler iyi. Sevgiyle kalın… KUTLU ÖZEMRAK

Genel Yayın Yönetmeni Bizi sosyal medyadan takip edebilirisiniz; Instagram: travelandgourmets Facebook: travel and gourmets


EDİTÖRDEN


Travel AND

gourmetS www.TRAVELANDGOURMETS.com

KuTLU ÖZEMRAK

İmtİyaz sahİPLERİ BİLGEHAN ARAS bilgehanaras76@gmail.com

kutluoz@gmail.com /

Genel Yayın Yönetmeni / EDİTÖR (Sorumlu) KUTLU ÖZEMRAK kutlu@travelandgourmets.com Editör Yazı İşleri Görsel Tasarım Çeviri Katkıda Bulunanlar

Reklam Yayına Hazırlayan

Didem Mazlum Özgür Kaya Ebru Ece ulutaş Bilgehan Aras Erhan Dalgıç Janet Barış , Çetin Güney, Engin Çıkıkçı, Ebru Ece Ulutaş, Müberra Bağcı, Murat Yıldız, Serhat Saçkesen, Merih Hasaltun Yumlu, Selçuk Ceylan, Selen Gökmen, İsmail Kaya 0 (532) 604 30 34 dergi@travelandgourmets.com Baras Medya

Travel And Gourmets bir Enkon Grup LTD. ŞTİ. markasıdır. Travel And Gourmets basın meslek ilkelerine uymayı kabul etmiştir. Reklamların sorumlulukları reklam verenlere, yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir.

YAZIŞMA ADRESİ / ŞUBE 6436/2 no:4 d:1 yalı mh. karşıyaka - İzmİr TEL: 0 (532) 604 30 34 MAIL: dergi@travelandgourmets.com MERKEZ ADRES DEREBOYU CAD. ZÜMRÜT SOK. 2/D KAT: 2 MASLAK / İSTANBUL TEL: 0 (533) 552 04 49



İSTANBUL COFFEE FESTİVALİ

İSTANBUL COFFEE FESTİVAL / 22-25 Ekim stanbul’un simgelerinden ve dünyanın en güzel tren garlarından biri olan Haydarpaşa’da kahveye yolculuk devam ediyor. Bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul Coffee Festival, tüm ihtişamıyla yıllara meydan okuyan Haydarpaşa Garı’nda 22-25 Ekim 2015 tarihleri arasında gerçekleşecek. Dört gün boyunca sürecek kafein bayramı, bu “her zaman genç” mekanda tarihi dokuyu kahve kokusu eşliğinde yaşamak, hissetmek, yepyeni tatlar tatmak ve kahveye dair bilmediklerimizi öğrenmek için kaçırılmayacak bir deneyim sunuyor.

İ

Festival İçeriği: Dünyanın farklı bölgelerinden gelen kahveleri tatmak, keşfetmek Yerli-yabancı profesyonel baristaların hazırladığı kahveleri tatmak, showlarını izlemek Butik kahve dükkanlarının lezzetlerini tatmak LAB.lere katılıp sektörün duayenlerinden kahve ile ilgili bilgi almak Cupping, tasting, kavurma gibi atölye çalışmalarına katılmak Sektör uzman ve yönlendiricileri ile bir araya gelmek Evde kaliteli kahve yapımını öğrenmek ve gerekli aletleri satın alabilmek SCAE Türkiye Kahve Şampiyonası’nı izlemek İmza yiyecek ve içeceklerin tadına varmak Alışveriş yapmak Müziğin keyfini çıkartmak Özel sergiyi ziyaret etmek İnteraktif ve eğlenceli festival deneyimi yaşamak Muhteşem Haydarpaşa Garı’nda kahve keyfini yaşamak.


TIMEOUT

Festival günde 2 seans olarak 4 gün sürecektir. 22 Ekim 2015 – Perşembe 1. seans: 10:00–14:00 2. seans: 15:00–19:00 23 Ekim 2015 – Cuma 1. seans: 10:00–14:00 2. seans: 15:00–19:00 24 Ekim 2015 – Cumartesi 1. seans: 10:00–14:00 2. seans: 15:00–19:00 25 Ekim 2015 – Pazar 1. seans: 10:00–14:00 2. seans: 15:00–19:00 Biletler Biletix’te!


FOOD FİLM FESTİVAL WORLD Beyaz perdede izlediğiniz yemekleri aynı zamanda deneme fırsatı sunan Food Film Festival World: Turkey, 10 Ekim’de TÜRKAV Müzesi’nde gastronomi meraklılarını bir araya getiriyor.


TIMEOUT



TIMEOUT

“F

ood Film Festival World: Turkey”, hem gözünüze hem de midenize hitap ediyor! 10 Ekim 2015 tarihinde İstanbul’da, TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesi’nde gerçekleşecek olan festival, katılımcılara dev sinema perdesinde izledikleri hoş ve ilginç yiyecekleri, aynı zamanda deneme fırsatı veriyor. Festival aktiviteleri saat 13:00’da başlayıp 22:00’da sona ermektedir. 13:00’dan 22:00’ye kadar katılabileceğiniz aktiviteler: - Master class (Kahve dersi, Detox master class, Bakery dersi, Çay workshop vs.) - Uzman konuşmalarına katılma (Yemek blogger’ından ve yemek filmleri



TIMEOUT uzmanından vs.) - TÜRVAK Müzesi’ne giriş Food Film Fest - Kısa Yemek Filmleri Festivali “Yemek insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Bir düşünün: Sevgi göstermek istediğimiz zamanlar yemek pişiririz. İnsanlarla yemekte daha samimi oluruz. İş için yemeklere çıkarız. Ailemizle yemekte bir arada olmaktan hoşlanırız. Yemeklerde kendimize ve sevdiklerimize özen gösteririz. Bu aşamada her şeyin bir önemi vardır: Ne yeriz, nerede yeriz ve kiminle yeriz. Yemek; karın doyurmaktan çok daha fazlasıdır. Bir

kültürdür, bir felsefedir, bir yaşam biçimidir, bir sanattır. Yemek Filmleri Festivali, en iyi uluslararası kısa yemek filmlerini bir araya getiriyor. Bu filmler sosyal, kültürel ve gastronomik açıdan bize farklı vizyonlar sunuyor. Festival filmleri Food & People, Cook Book, Tastes Like Animal, Food Ad., Food & Travel ve Food & Comedy kategorilerinde gösteriliyor. Biletler Biletix’te! 10 Ekim 2015 İstanbul, Türvak Müzesi (Yeni Çarşı Cad. No:24 Galatasaray Meydanı, Beyoğlu).


ŞEF SERHAT SAÇKESEN CHEF THE PARTIE MÖVENPICK Hotel İzmir

MISIR ÇORBASI

Malzemeler 750 gr mısır ½ soğan 1 limon kabuğu rendesi Konserve mısır kullanıyorsanız konservenin suyu 1 su bardağı süt 80 gr tereyağı 1 tatlı kaşığı zeytinyağı Yeteri kadar tuz ve bir tutam zerdeçal Önce tencereye zeytinyağını koyalım. Daha sonra ince doğradığımız soğanları fazla renk almayacak şekilde kavuralım. (Eğer konserve ise) mısırlarımızı ilave edelim. Suyunu ayıralım. Mısırı ve soğanı da kavurduktan sonra sütü ve ardından zerdeçalı ilave edelim. Kaynadıktan sonra malzemeyi rondoya koyalım. Tereyağımızı sert haliyle içine ilave ederek püre haline gelene kadar çekelim. Kıvamını ayarlamak için biraz mısır suyundan ekleyelim. Not: Eğer mısırınız konserve değil de siz sıfırdan haşlamayı tercih ettiyseniz işlem önceliğinizin bu olması gerekir.



ENGiN ŞEF Herkese merhaba. Dergimizin ikinci sayısında da tekrar beraber olduğumuz için çok mutluyum.

B

u bayram da her bayram olduğu gibi ailemin Foça’daki yazlığında toplandık, senenin bu zamanı Foça benim için çok özeldir. Sıcak yazın o kalabalığı hafifler, etraf tanıdık yüzlerle dolmaya başlar, evden bakkala ya da fırına gidene kadar en az yirmi kişiyle selamlaşırsınız. Günaydın deyip hal hatır sorarak başlar sabahlar, sessiz plajda öğleden sonra yürüyüşleri, ailecek bahçemizde kurduğumuz muhteşem sofralar ve tatlı sohbetler; işte Foça yılın bu zamanı benim için böylesi güzellikler barındırır içinde. Dün akşam bahçede babamla sohbet ederken belki yüzüncü kez babaannesinin Konya’dan nasıl Girit’e, Girit’ten de nasıl İzmir’e geldiklerini anlatıyordu. Sohbet her zamanki gibi yine mutfağa yani Girit yemeklerine geldi ve sohbetin sonunda yarının menüsü de belli olmuş oldu. Eh bir Girit sofrası kuracaksak mezesiz olmaz, biz genelde bu işi kış otlarıyla hallederiz fakat daha erken olduğu için biz de bademle yapılan unlu bir Girit mezesiyle başlayalım dedik. Arkasından tabii ki Girit kabağı (tam mevsimi) Eh foçadayız illaki balık ama Girit usulü üstüne de bir tatlı ister diye düşündük ama hafifinden. Şimdi sizleri bu güzel tariflerle baş başa bırakıyorum. Herkese afiyet olsun.

MEZE

ACILI BADEM EZMESİ (4 Kişilik) Malzemeler: 1 su bardağı dolusu çiğ badem 250 gr süzme yoğurt 100 gr az tuzlu lor Bir çorba kaşığı pul biber Tuz Yarım çay bardağı sızma zeytinyağı 2-3 diş sarımsak Yapılışı: Bademler sıcak suyun içinde kabukları yumuşayıncaya kadar bekletilir ve kabukları soyulup bir rondo yardımıyla sarımsak ile beraber iyice parçalanır. Yoğurt, lor, zeytinyağı, pul biber, tuz ve hazırladığımız bademli harç derin bir kasede iyice birbirlerine girene kadar karıştırılır. Karışımın kıvamını isteğinize bağlı olarak zeytinyağı ile kendiniz ayarlayabilirsiniz. Ezmeniz meze tabağına alınıp isteğe göre süslendikten sonra sofraya gitmeye hazırdır. Afiyet olsun

ARA SICAK

GİRİT USULÜ PEYNİRLİ KABAK DOLMA (4 Kişilik) Malzemeler: 2 adet topan girit kabağı 2-3 dal taze soğan 100 gr lor 100 gr tulum peyniri Bir tutam taze nane Bir tutam kuru nane Bir tutam dereotu 2-3 diş sarımsak Bir çay bardağı sızma zeytinyağı Tuz Karabiber 1 adet yumurta Yapılışı: Fırınınızı 180 dereceye ayarlayıp ısıtın, kabakları iyice yıkayıp sap kısmını ve alt kısmını kesin, daha sonra kabakları tam ortadan ikiye bölüp içlerini bir kaşık yardımıyla oyarak birer çanak elde edin, iki kabaktan dört adet çanak elde edeceksiniz. (Baştan kabakların sapını ve alt kısmını kesmemiz çanakların fırın tepsisinde düzgünce durmasını sağlayacaktır.) Kabak çanaklarının içine birer tatlı kaşığı zeytinyağı koyup fırın tepsisine yerleştiriyoruz ve 180 derece ısıtılmış fırınımıza koyup yaklaşık 10 dakikalık bir ön pişirmeye alıyoruz. Bu sırada harcımızı yapmaya başlayabiliriz. Lor, taze soğan, yeşillikler, biraz rendelenmiş tulum peyniri, rendelenmiş sarımsak, zeytinyağı, yumurta, tuz, ve karabiber derin bir kapta iyice karıştırılır. Fırında 10 dakika ön pişirme yaptığımız kabaklar alınıp harcımız çanakların içine doldurulur ve tekrar fırına verilir. 15 dakika sonra kabaklar iyice pişmiş olacaktır. Son olarak çanakların üzerine yarim santim kalınlığında kestiğimiz tulum peynirleri kapak yapılır ve fırının ızgara bölümüne alınarak üzeri iyice kızartılır. Fırından çıkartıp 10 dakika dinlendirdikten sonra sunuma hazırdır. Afiyet olsun

ANA YEMEK

ENGİNARLI LEVREK (4 Kişilik) Malzemeler: 2 adet iri levrek (en az 600’er gr) 500 gr salamura enginar kalbi 2 adet kapya biber 2 yeşil tatlı biber 1 adet orta boy kuru soğan


3-4 diş sarımsak Tane karabiber Bir tutam tarhun otu Bir tutam dereotu Bir tutam tuz 1 küçük paket krema 1 su bardağı zeytinyağı Yapılışı: Kuru soğan iri bir şekilde doğranıp wok tavada orta ateşte biraz zeytinyağı ile çevrilmeye başlanır. Biberler julyen olarak, sarımsaklar da çok ince olmayacak biçimde pul şeklinde kesilir ve wok tavaya soğanların iyice ölmesine yakın eklenir. Bir süre beraber çevrildikten sonra enginar kalpleri, tuz, karabiber, tarhun otu da eklenerek malzemeler hafifçe enginar kalplerini dağıtmadan çevrilir. Daha sonra krema eklenir ve krema kıvam alana kadar pişirilir. Daha sonra ocağın altını kapatıp sonraki aşamaya geçebiliriz. Aldığımız iki adet levrekten dört adet kılçıksız fileto elde edilir, bunları balıkçıda da hazırlatabilirsiniz. Filetolar hafifçe tuzlanıp derili olan tarafına bıçakla enlemesine iki çizik atılır (bu hareket hem balığın içinin daha kolay pişmesini sağlar hem de balığın derisinin yüksek ateşte büzüşüp filetonun şeklinin bozulmasını önler.) Geniş bir kızartma tavasında balıklarımızı zeytinyağında orta ateşte iyice kızartıyoruz (önce derili tarafı) Kızarttığımız filetoları bir kağıt havlunun üzerinde dinlendirirken, wok tavamızda bekleyen enginarlı karışımımızı gerekirse tekrar bir ısıtıp karıştırıyoruz. Yemeğimiz hazır, bundan sonrası sizin sunum zevkinize kalmış. Ben balık filetosunu tabağın dibine yatak yaparak enginarlı harcı üstte servis ettim, siz isterseniz tam tersini ya da filetoları pişirmeden önce daha değişik biçimlerde keserek tabağınızı dekore edebilirsiniz. Ben enginar ve levreğin uyumunu muhteşem buldum. Umarım siz de beğenirsiniz. Afiyet olsun

TATLI

BALLI TARÇINLI FIRINDA ŞEFTALİ (4 Kişilik) Malzemeler: 2 adet iri şeftali Bir yemek kaşığı bal Bir tatlı kaşığı tarçın Yarım çay bardağı eritilmiş tuzlu tereyağ Üzerine dondurma ya da kaymak (isteğe bağlı) Yapılışı: Fırınımızı 180 dereceye ayarlıyoruz. Şeftalilerimizi iyice yıkayıp ortadan bölüyoruz ve çekirdeklerini şeftalileri bozmadan çıkartıyoruz (bu iş için şeftalilerimizi seçerken hafif sert olmalarına dikkat etmeliyiz, çok olgun bir şeftali dağılıp sunumu bozabilir) Çekirdekleri çıkardığımız bölgeyi bir kaşık yardımıyla kazıp derinleştiriyoruz. Fırın tepsisine kabuklu kısım alta gelecek şekilde şeftalilerimizi diziyoruz. Bir çay bardağında birbirine karıştırdığımız tereyağ, bal ve tarçını şeftalilerin üzerine döküp yaklaşık 20 dakika pişiriyoruz. Daha sora hafif dinlendirip üzerine dondurma veya kaymak koyarak servis ediyoruz. Afiyet olsun


ŞEF İSMAİL KAYA MövenpIck Hotel İzmir EXECUTIVE CHEF

SÜT KUZU BOYUN (4 Kişilik) Malzemeler: 4 halka kuzu boyun Püresi İçin: 3 adet domates 3 adet patates 1 adet kereviz 50 gr tereyağı 1 adet havuç 50 gr hardal 1 adet soğan 5 gr tuz 1 adet pırasa 5 gr karabiber 1 adet defne yaprağı 3 diş sarımsak Kayısı Marmelat: 10 gr tane karabiber 100 gr kuru kayısı 10 gr tuz 1 adet kırmızı soğan 100 gr salça 1 adet maydanoz 50 gr çiçek yağı Yapılışları: Bütün sebzelerimizi ayıklayıp iri iri doğradıktan sonra tencereye yağımızı koyup kızdırıyoruz. Öncelikle kuzu boyunlarımızı bu tencerede mühürleyip kaldırıyoruz. Aynı tencerede hazırladığımız bütün sebzelerimizi iyice kavuruyoruz daha sonra salçayı ilave edip kavurmaya devam ediyoruz. Son olarak mühürlediğimiz kuzu boyunlarını da ilave edip karıştırdıktan sonra üzerini kapatacak şekilde suyumuzu ilave ediyoruz. Bu şekilde ara ara suyunu kontrol ederek 45 dk. kadar pişiriyoruz. Daha sonra pişmeye yakın yemeğimizin tuzunu verip 15 dk. kadar daha pişirdikten sonra ocaktan alıp boyunlarımızı sebzelerden ayırdıktan sonra servise hazır hale getirmiş oluyoruz. İsterseniz bütün olarak, isterseniz tifterek servis edebilirsiniz. Püresi için; patatesleri haşlayıp süzüp bir kabın içine alıyoruz. Hardalı, tuzu, toz karabiberi ve tereyağını ilave ettikten sonra iyice çırpıp servise hazır hale getirmiş oluyoruz. Kuru kayısıları zar büyüklüğünde doğrayıp üzerini geçecek kadar suyu verip ocakta haşlıyoruz. Yaklaşık 10 dk. sonra süzüp içine ince doğranmış kırmızı soğanı ve maydanozu ilave edip bekletiyoruz. Bekledikçe hem daha kıvamlı hem de rengi daha koyu olacaktır. Sosu için; yemeğimizi yaptığımız tencereyi ince bir süzgeçte süzüp kendi sosunu kullanabilirsiniz. Afiyet olsun

AYRAN AŞI (4 Kişilik) Sıcak-Soğuk Malzemeler: 200 gr nohut 150 gr buğday 50 gr taze nane 150 gr un 100 gr yoğurt 20 gr tuz 2 adet yumurta sarısı 2 adet limon Yapılışı: Buğday ve nohutları haşlayıp ayırıyoruz. Ocağa suyumuzu koyup kaynatıyoruz. Ayrı bir kabın içinde kestirmemizi hazırlayıp un, yoğurt, yumurtanın sarısı ve limonun suyunu sıkıp iyice çırpıyoruz. Ocakta kaynayan suyumuzdan iki kepçe kadar alıp kestirmenin içine döküp ılıklaştırıyoruz. Daha sonra hazır olan kestirmemizi kaynayan suyumuza çırpma teli yardımı ile yavaş yavaş yediriyoruz. İstediğimiz kıvamı yakalayınca yedirme işlemini bitirip daha önce haşladığımız nohut ve buğdayları çorbamıza ilave ediyoruz. Tuzumuzu da ilave edip bir taşım daha kaynattıktan sonra ocaktan alıp hazırladığımız taze nane yapraklarını çorbamıza atıp karıştırıyoruz. Böylece çorbamızı servise hazır hale getirmiş oluyoruz. İster soğuk ister sıcak olarak servis edebilirsiniz. Afiyet olsun

SÜT KUZU BOYUN


AYRAN AŞI


ŞEF MURAT YILDIZ MövenpIck Hotel İzmir EXECUTIVE CHEF

DANA YANAĞI VE TANE HARDALLI PATATES PÜRESİ Malzemeler: Dana yanağı: 500 gr Kereviz: 1 adet orta boy Havuç: 1 adet Kuru soğan: 1 adet Sarımsak: 2 diş Domates: 150 gr Domates Salçası: 100 gr Tuz, Karabiber Zeytinyağı: 150 ml Taze Rozmarin: 5 gr Taze Kekik: 5 gr Defne Yaprağı: 2 adet Püre için: Patates: 350 gr Taneli Hardal: 35 gr Krema: 150 gr Tereyağ: 25 gr Micro filizler: bir tutam Yapılışı: Öncelikle yanak etlerini bir güzel temizleyelim. Sonra tuz, karabiber ile marine edelim. Daha sonra bir tencereye zeytinyağını koyup yanak etlerini mühürlüyelim. Aynı tencerede sırasıyla kuru soğan, sarımsak, havuç, kereviz, domates ve salçayı koyup kavurduktan sonra yanakları da ilave edelim. Daha sonra taze baharartları koyup tencerimizin kapağını kapatıp altını kısalım. Yaklaşık iki saat sonra kontrol edelim, istediğimiz pişkinliğe geldiği zaman ocağın altını kapatalım. Patatesleri soyup püre olacak şekilde doğradıktan sonra haşlayalım. Ayrı bir yerde krema ve tereyağını, tereyağı eriyip krema ile kıvam alıncaya kadar ocakta tutalım. Daha sonra haşlanmış patateslerimizi krema ve tereyağ ile birlikte çırpalım ve püre yapalım. Tuz, karabiber ve taneli hardalımız ilave edip görseldeki gibi sunum yaparak servis edelim. Afiyet Olsun...

KUZU UYKULUK VE TÜRK KAHVELİ PATLICAN MOUSSE Malzemeler: Kuzu uykuluk: 700 gr Zeytinyağı: 150 ml Tereyağ: 25 gr Domates: 150 gr Tuz, Karabiber Kimyon: 2 gr Maydanoz: bir tutam Micro filizler: bir tutam Mousse için: Patlıcan: bir adet orta boy Türk kahvesi: 10 gr Krema: 10 gr Sarımsak Yapılışı: Uykulukları fazlalık yağlarından biraz kurtaralım. Çöp şişe saplayıp ızgarada pişirelim. Tavada tereyağını erittikten sonra uykulukları ilave edelim, biraz çevirdikten sonra soyup küp doğradımız domatesleri ilave edelim. Daha sonra tuz, karabiber ve kimyonla lezzetlendirelim. En son bir tutam maydanozu doğrayıp ilave edelim. Patlıcanı közledikten sonra kabuğunu soyup mutfak robotuna koyalım. Krema, tuz, karabiber, sarımsak ve türk kahvesini ilave edip mousse kıvamına gelinceye kadar döndürelim. Daha sonra görselde görüldüğü gibi servis edelim. Afiyet Olsun...

DANA YANAĞI VE TANE HARDALLI PATATES PÜRESİ


KUZU UYKULUK VE TÜRK KAHVELİ PATLICAN MOUSSE


Ş E F S elçuk C eylan Hamurunda Var / ChIpotle Instagram: hamurundavar

IrIsh Beer Stew (İrlanda Biralı Yahni) Siyah Bira ile tanışmam kültür merkezinde çalışırken bir oyun sonrası stres atmak için bara gitmemle başladı. Oyunculardan birinin mesleği bir bira fabrikasında tadımcı olarak çalışan kimya mühendisiydi. Birayla aram iyi olmadığı için gelen siyah bira dikkatimi çekmiş, ‘’Bu nasıl bir bira?’’ sorumla öğrenmiştim. İrlanda birasıymış, diğer biraların aksine bardağı 18 dakikada doluyor ve arpası karamelize edilerek hazırlanıyormuş. Merak ettim ve sipariş ettim. Kremamsı ve hafif tadıyla kalbimi fethetti. Daha sonraları tariflerimin bulunduğu ajandamı karıştırırken karşıma çıktı; İrlanda mutfağından “Irish Beer Stew”. “Irish Beer Stew” yani birali yahni nasıl olur acaba derken denemeye karar verdim. Bizler genelde yemeklerimize alkolü pek kullanmayız. Kullanılsa da en fazla şarap girer. Malzeme listemi not alıp alışverişe gitmeye karar verdim. İsterseniz bu sefer de beraber gidelim, ne dersiniz? - Dana jambon, 2 cm kalınlığında alınmış daha sonra küp doğranmış. - Yahnilik kemiksiz but, kuşbaşı doğranmış. - Tuz, Karabiber. - Şalgam turbu, 1 adet küp doğramış. - Soğan, 2 adet, iri doğranmış. - Havuç, 3 adet, iri doğranmış. - Kereviz sapı, 1 adet, küp doğranmış. - Defne yaprağı, 2 adet. - Yenibahar, 2 tatlı kaşığı. - Kimyon, 2 tatlı kaşığı. - Bebek patates, 15-20 adet. - Bal, 1 yemek kaşığı. - Et suyu, 6 bardak. - Worcestershire sos, yarım çay bardağı. - Siyah Bira, 50cc Alışveriş kısmı bittiyse, misafirler gelmeden mutfağa geçsek iyi olur. Misafirler? Eş-dost davet edilmedi mi? O zaman telefona sarılıp “Bugün yeni öğrendiğim değişik bir tarif deniyorum, tatmak ister misin?”

sorunuza “Bu harika olur!” diyecek birilerini davet edin. Fırına girecek, kapaklı büyük bir tencereye ihtiyacınız olacak. Bir de bu sırada fırınınızı 200 dereceye ayarlayıp ızgara telini orta-alt bölüme yerleştirin. Tencereniz ocakta orta ateşte ısındıktan sonra başlıyoruz… • Biraz zeytinyağı ile 2 cm kalınlığında ve küp doğranmış dana jambonları tavada kızartıp, bir tabağa alıyoruz. • Bir kap içerisinde un, tuz, karabiber karışımına kuşbaşı etleri bulayıp bir miktar yağ ile kavurup ayrı bir tabağa alıyoruz. • Aynı tencereye şalgam turbu, soğan, havuç, kereviz sapı, tuz, karabiber, defne yaprağı, yenibahar ve kimyon ekleyip sebzeler biraz yumuşayana kadar soteliyoruz. • Sebzeler yumuşayınca da jambon ve etleri hemen ardından bebek patatesleri, bal, worcestershire sos, et suyu ve Siyah Birayı ekleyip 200 derece fırında kapağı kapalı olarak 1 saat pişiyoruz. (Burada en önemli nokta şudur: birayı eklerken yavaşça ekleyin ve tencerenin dibini kazıyarak karıştırın. En muhteşem lezzet o kazıdığınız tencere dibindedir.) • Fırından almaya yakın tavada 2 yemek kaşığı tereyağı, 2 kaşık unu meyane edip bir miktar kimyon ve karabiberi ekleyin. Fırından yemeği alıp suyundan birazcık meyaneye ekleyip topaklanmadan karıştırın. Daha sonra meyane karışımını tencereye geri koyup karıştırın, sosu kıvamlı olsun. Ben bu güzel yemeği kızarmış ekmekle yemenizi öneririm. Sosun tadı daha bir lezzetli gelecektir. Bon Appetit



YAZI KUTLU ÖZEMRAK

Bu Lezzetler

kaçmaz Mövenpick Hotel İzmİr Tadım Menüsü


Mövenpick Hotel İzmİr


Mövenpick Hotel İzmİr

H

erkese merhaba. İzmir’in yıldızlı lezzetleri turumuza Mövenpick otelle devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde Mövenpick otelin nazik daveti üzerine ekibi de toplayarak bizim için hazırlanan menü tadımına katıldık. Şef Murat Yıldız’ın özenle hazırladığı tadım menüsünü okuduktan sonra hızlı bir başlangıç yaptık. “Yeme, içme aşkına” ekibi olarak zaten günlerdir açtık ve bu geceyi beklemiştik Açılışı “Hollandaisse soslu istiridye” ile yaptık. Sosun kıvamı çiğ istiridyeyi lezzetlendirmek için yeterliydi ve deniz kokusu hemen alınıyordu. Menünün ilk bölümünde deniz mahsulleri ile “Sevilen İsabey Chardoney 2013” içtik. “Taze yeşil kuşkonmaz çorbası” mevsim için iyi bir tercihti. Kasenin tabanındaki elma rendesi buruk ama tatlı bir lezzet katmıştı çorbaya. Ardından “Mercan tartar” servis edildi. Deniz kokusunun yoğun hissedilmesi makbuldür fakat benim damak tadıma göre fazla geldi. Tabağın altına Urla enginarından carpaccio serilmiş ve çok yakışmış. Deniz mahsulü menüsünde finali Morina balığı ile yapıyoruz. Tataki sos ve sebze turşuları ile servis ediliyor. Ülkemizde bulunması çok kolay olmayan bu balık türü oldukça lezzetli. Bu balığın yaşlanmayı geciktirdiği ve beyne iyi geldiği söylenir. Murat şef inanılmaz bir pişirme performansı sergilemiş ve bu balığın hakkını vermiş. İkinci bölümde et menüsü var. Şaraplarımız değişiyor hemen. “Kavaklıdere Selection, Öküzgözü Boğazkere 2004” bu menü için iyi bir yerli seçim olmuş. Ardından Lemongrass granita içiyoruz, kıvamı çok iyi bizi tamamen sıfırlıyor ve et menüsüne geçiyoruz. Sıra geldi “Atom Kokoreç”e. Sakatatı seven biri olarak doğal olarak kokoreçe de bayılıyorum. Şu anda tam süt kuzu sezonu yani yıl boyunca en güzel kokoreçleri yiyebileceğiniz mevsim. Şefimiz sihirli dokunuşlarla kokoreçin altına beğendi sermiş. Beğendi’nin içinde sakız var. Klasik servisin dışına çıkan bu sunumu çok beğendim ancak kullanılan urfa biber salçası biraz tuzlu geldi. Uykuluk en beğendiklerimden oldu. Bir uykuluk bu kadar kıvamında pişer ancak. Yine klasik olmayan şekilde lezzetlendirilmiş. Öğütülmüş türk kahveleri ve girit kabağı uykuluğa hayat vermiş. Baskın tereyağı tadını ve kokusunu hemen alıyorsunuz. Ayrıca mor (kırmızı) soğandan yapılan turşu, bu yağlı lezzeti çok hafifletiyor. Uykuluk ile aynı anda ağzınıza atarak yemenizi tavsiye ediyorum. Gecenin finalinde tatlıya geçmeden önce efsane bir “İncik” var. Bu yemek Kuzu göbeği mantar sotesi ve kaz ciğeri tavası ile birleşerek bir ahenk içinde yemeğin bütününü oluşturuyor. Yine tabağın tabanında oluşan bir katman var. Tane hardallı patates kreması yemeğe dolgunluk vermiş. Et o kadar iyi pişirilmiş ki suyunu tamamen içine hapsetmiş. Tam 12’den vuruyor bizi. Kapanışı tatlı ile yaparak bu resitali üzülerek sonlandırıyoruz. Sahnede “Napollion” var. Limon ve beyaz çikolatalı mousse vanilyalı soslu. İçindeki nane tadı ferahlatıcı olmuş. Bizim için iyi bir kapanış oluyor. Bu güzel tadım organizasyonu için bizi davet eden Mövenpick otele, Halkla ilişkiler müdürü Sn. Merih Yumlu ve harikalar yaratan genç şeflerden Murat Yıldız’a ayrıca tadımda katkı sağlayan Özgür Kaya ile Serhat Özdalgıç’a teşşekkür ederim.



Pizza Gerçek İtalyan Lezzeti


Lezzet Pizza


apolili fırıncılar 250 yıl önce, ince hamurun üzerine birtakım malzemeler ekleyerek fakir insanlar için basit bir yemek pişiriyorlardı. Bu yiyecek soyluların da ilgisini çekince, geniş kitlelere yayıldı. İşte Etrüsklerle başlayıp, bütün dünyaya yayılan pizzanın öyküsü. Çıtır çıtır, dumanı tüten, fesleğen kokulu, üstündeki erimiş mozarella peyniri, domates ve zeytinyağıyla pırıl pırıl yeşil-beyaz-kırmızı renklerde eşsiz bir lezzet. Yeşil-kırmızı-beyaz. Yani İtalyan bayrağının renkleri... Pizzaların kraliçesi ve aynı zamanda da kraliçelerin pizzası “Margherita”dan söz ediyoruz. Bu pizza türüyle ilgili efsane, bizi 1889 yılındaki Napoli’ye, “Pietro...e basta cosi” gibi tuhaf adı olan bir pizzacıya götürüyor. Raffaele Esposito’nun işlettiği bu restoranda gürültüden hiçbir şey duyulmuyor, Küfürler, bağrışmalar... O dönemde pizza salonları işçiler, gündelikçiler gibi sıradan Napolililerin gelip karnını doyurduğu hızlı yemek servisi yapan yerler olarak bilinirmiş. Fakirlerden zenginlere... Birkaç yüz metre ilerideki Palazzo di Capodimente’de, aynı gün bir başka insan grubu bir araya gelmişi. Ancak iki topluluk arasındaki zıtlıklar bundan daha fazla olamazdı. İtalya’nın genç kralı l. Umberto’nun sarayıydı burası. Normal koşullarda Torino’da yaşıyordu. Ancak Pantkot Yortusu’nda Kraliçe Margarete ile birlikte Napoli’deki sarayına gelmişti. Burada nefis Fransız yemekleri, egzotik meyveler süslüyordu masaları. Kraliçenin isteyebileceği her tür yemek için özel aşçılar tutulmuştu. Ancak ne yazık ki, sadece bu Pantkot Yortusu’nda isteyeceği yiyeceği pişirebilecek bir aşçı yoktu aralarında. Kraliçe pizza yemek istiyordu, üstelik de hemen. Kraliçe ve pizza? Bu, bir arada düşünülebilecek en son iki şeydi. Sarayda hizmet veren yerlilerden biri pizzayla karnını doyururken, kraliçenin ağzı sulanmış olmalıydı. Kraliçenin isteği aynı zamanda bir emir olduğu için ağız görevlileri (Uffico di Bocca) adı verilen tadımcılar hemen harekete geçtiler. Napoli’ye özgü bir yiyecek olduğu için de, kentin en iyi pizzacısının peşine düştüler. Böylelikle Raffaele’ye ulaştılar. “Pietro”nun sahibi, ihtiyacı olan birkaç alet ve malzemeyi yanına alarak sarayın yolunu tuttu. Orada üç çeşit pizza pişirdi: Bir tanesini çiroza benzer balıklarla, diğerini sadece zeytinyağı ve peynirle, üçüncüsünü de domates, mozarella peyniri ve fesleğenle süsledi. Bu tat kraliçenin çok hoşuna gitti. Aynı akşam, kraliçenin habercileri Raffaele’ye, kraliyet usta aşçısından bir teşekkür mektubu ilettiler. Napoli sokaklarında majestelerinin en çok mozarella ve fesleğen kullanılarak hazırlanan pizzayı sevdiği anlatılmaya başladı. Söylentiye göre kraliçe, Raffaele ile karşılaşmış ve bu pizza türünün adını sormuş. Raffaele heyecandan hatırlayamamış ve “Margherita majesteleri, sizin onurunuza ona bu adı verdim” demiş. O günden sonra yemek mönüsünde bu pizzanın adı böyle kullanılmış. Diğer pizzacılar da onu izlemiş ve aynı adla bugüne kadar gelmiş. Önce ekmek vardı Pizzacı ve kraliçenin karşılaşması sadece bir anekdot, ancak, kraliyet mutfağından gönderilen mektup gerçekti. Bu mektup, Raffaele’nin bugün adı “Pizzeria Brandi”


Lezzet Pizza olarak değiştirilen pizza dükkanının camında hala asılı. Ve duvardaki bir panoda “Pizza Margherita yüz yıl önce burada doğdu” yazıyor. Bu tam olarak doğru sayılmaz. Gerçekte pizzanın sadece adı burada doğmuştu. Raffaele, pizzasını fesleğen ve mozarella ile süsleyen ilk kişi değildi kuşkusuz. Bu üst malzemeleri Napolililer daha önceden de tanıyorlardı. Buluşun ilk kim tarafından ve ne zaman gerçekleştirildiği tarihteki karanlık sayfalarda kayıp, incecik, pide şeklinde açılarak pişirilmiş ekmeğin tarihi, unun bulunuşu kadar eski. Yani, yaklaşık 15.000 yıl öncesine uzanıyor. Ancak belgelere dayanarak söylemek gerekirse 5000 yıl boyunca biliniyordu. Kılçıklarından ve kabuklarından ayıklanmış buğdayın taşlar arasında öğütülmesiyle elde edilen un, suyla karıştırılıyor ve düz kil taşlar üzerine yayılarak kömür ateşinde pişiriliyordu. Ortaya, içinde hava kabarcıkları olmayan, mayasız, çıtır çıtır bir ekmek çıkıyordu. M.Ö. 2500’lerde mayanın bulunmasıyla birlikte ekmek göz göz kabararak pişmeye başladı. Zengin ekmek kültürü Ancak gerçek pizzaya ait en eski izler bizi İtalya’ya götürüyor. M.Ö. 700’lerde, yani Napoli ve Roma’nın kurulduğu tarihlerde, İtalikler tanrılara yuvarlak, ince hamurdan pideler sunuyorlardı. Kaynaklarda, bu ekmekle birlikte katı yağdan da söz ediliyor. Ancak, İtaliklerin o zamanlarda, bu yağı pideye sürerek mi, yoksa ekmek ve yağı tanrılara ayrı ayrı mı sundukları tam olarak bilinmiyor. Dini belgelerde bir de “mensa” dan söz ediliyor. Normal yemek masalarındaki “mensa”nın ne anlama geldiği bilinmiyor. Ama, Romalılar ve komşuları, mayasız buğday hamurundan pişirilen ve üzerine tanrılara sunulacak meyvelerle sebzelerin konduğu ince ekmek tabakasını böyle adlandırmışlardı. Sonradan bu kelime “masa” anlamında kullanılmaya başladı. Romalılar çok usta fırıncılara sahiptiler. Bunlar mayalı, mayasız ve bazıları pizzayı andıran en az 15 ekmek çeşidi pişirebiliyorlardı. Napoli yakınlarındaki Pompei’de böyle ince, kömürleşmiş ekmeklere rastlandı. Pizzaya benzeyen pide şeklindeki bir ekmek türüne “panis artolaganim” adını vermişlerdi. Bu, mayalı hamurdan yapılmış bir ekmekti. İlk pizza Romalılar ekmeklerine et suyu ve sos sürüyor; üstünü de peynir, sucuk, sebze ve balıkla süslüyorlardı. Ama bu işlemi, altındaki ekmeği pişirdikten sonra yaptıkları sanılıyor. Dolayısıyla bu ekmekler pek pizza özelliği taşımıyorlardı. Romalılar döneminde pizzanın pideden ayrılabilmesi için, katıkların, hamur fırına sürülmeden önce yiyeceğe dahil edilmesi gerekiyordu. Kaynaklara göre, hamurun üstüne domuz yağının sürülmesiyle pişirilen “adipatus”, pizzanın bir tür ilk örneğini oluşturuyor. Yeniçağ pizzalarıyla Roma’daki ilk pizza örnekleri arasında daha başka benzerlikler de vardı. Bunlar da alt tabaka insanlara özgü yiyeceklerdi. Çünkü Antikçağ’da yaşayan soyluların ünlü beslenme uzmanları, pizzaya tek bir kelimeyle bile değinmemişlerdi. Ortaçağ’da bu konuya ilişkin neredeyse hiçbir kaynak yok. Çünkü Antikçağ kültürüyle birlikte büyük çaplı fırıncılar da yok olmuştu. Ekmekler evlerde yapılmaya başladı. Bu besini daha çeşitli ve besleyici kılabilmek için sardalye, sardunya, mantar, soğan gibi yerli ve ucuz malzemelerle hazırlanan pizzanın da buna dahil olup olmadığı bilinmiyor.


Lezzet Pizza

Belki çok şaşırtıcı ama, bu yiyeceğin dünyanın her yerine yayılacak bütün kültürlere ulaşması İtalya sayesinde olmadı. Başka kültürlerin kapısını çok başka bir ülkede, ABD’de çaldı. Çoğunlukla güneyde yaşayanlardan oluşan milyonlarca İtalyan, 19. yüzyılda yeni dünyaya göç etti. Makarna ve pizza, onlara vatanlarını hatırlatan önemli bir unsurdu.

Fakir Öğünü Üstü malzemelerle süslenmiş ince pideler için “pizza” kelimesinin kullanılması 1790’lara rastlıyor. Bu kelimenin, iyi kızarmış ince pide anlamına gelen Latince’deki “picea”dan geldiği sanılıyor. Zamanla soylular da bu lezzeti keşfettiler. Anekdotlara göre, bazı Napolili Bourbon kralları, özel aşçılarına rağmen, kendilerine gizlice pizzacılar tutuyorlardı. Hatta II. Ferdinando, saray da özel bir pizza fırının yapılmasını istemişti. Yine de bu yiyecek sarayın düzenli yemek mönüsüne girmeyi başaramadı, Napolililer, buna Ferdinando’nun Avusturyalı annesi Mana Carolina’nın neden olduğunu, eşinin ve oğlunun pizzayı bir saray yemeği yapma çabalarına oldukça sert tepki koyduğunu belirtiyorlar. Çünkü bu yiyecek, saraydaki törensel yemeklere uygun özellikler taşımıyordu. Pizza için ne tabak ne de çatal kullanılıyor, elle yeniyordu. Bu nedenle, kısa öğle yemeği molasını iş yerinde geçirmek zorunda olan fakir işçi ya da gündelikçiler için daha uygundu. Pizza ikiye katlanabiliyor, dışındaki hamuru elle tutulabilecek şekilde çabucak soğurken, içindeki malzemeler sıcak kalabiliyordu. Ayrıca hamurun kenarındaki yükseklik, yerken içindeki malzemenin dökülmesini önlüyordu. Bu yiyecek fırıncılar için de idealdi. Müşterilerin oturması için özel bir salona gerek kalmıyordu. Bir fırın ve hamur için biraz yer yeterliydi. Pişirilen pizzalar, simit gibi sokak satıcıları tarafından satılıyordu. Satıcılar ürünlerini bugünkü gibi karton kutularda taşımıyorlar, yuvarlak metal tepsilere yerleştirip, kafalarına koydukları sarık benzeri bez desteğin üstüne yerleştirerek dolaşıyorlardı.

Çok yavaş yaygınlaştı Buna karşın, öğle yemeklerinde eve gidebilen ve tabak, çatal kullanma lüksüne sahip kişiler, yine İtalyanların çok sevdiği diğer bir yemek olan makarna yiyebiliyorlardı. Makarna, zeytinyağı kullanılmadığı için, pizzaya göre daha ucuza mal olan, dolayısıyla yine fakirlerin tercih ettiği bir yemekti. Ama Napolililer, makarna ve pizza arasında mutlaka bir tercih yapmak zorunda da kalmıyorlardı. Çünkü pizzacılar makarnalarda kullandıkları o lezzetli sosları ince pidelerin üstüne de sürmeyi akıl etmişlerdi. Böylelikle pizza katkıları arasına domates de girdi. En sevileni sarımsak, kekik otu ve zeytinyağı ile tatlandırılmış ve denizciler tarafından çok tercih edildiği için Marinara olarak adlandırılmış olan “beyaz pizza”lardan sonra, “kırmızı” pizzalar da bir seçenek oluşturmaya başladı. Ayrıca iyileştirilen çalışma koşulları, çalışanlara öğle yemeğinde evlerine gitme olanağı tanımıştı. Zor koşullarda çalışan işçiler de evde hazırlayıp getirdikleri yemeği yiyorlardı. Mussolini döneminde de insanlar sürekli restoranlara gidebilecek olanaklara sahip değillerdi. Dolayısıyla, pizza restoranları sadece nostaljik bir hava yaşamak isteyenler için ya da turistik amaçlarla açılıyordu. Belki çok şaşırtıcı ama, bu yiyeceğin dünyanın her yerine yayılacak bütün kültürlere ulaşması İtalya sayesinde olmadı. Başka kültürlerin kapısını çok başka bir ülkede, ABD’de çaldı. Çoğunlukla güneyde yaşayanlardan oluşan milyonlarca İtalyan, 19. yüzyılda yeni dünyaya göç etti. Makarna ve pizza, onlara vatanlarını hatırlatan önemli bir unsurdu. İlk pizzacı, 1895’te NewYork’ta açıldı. İlk müşterileri de İtalo-Amerikalılardı. İtalyan işçiler için bu çıtır çıtır pide, doyurucu bir öğündü. Bu yiyecek başka


kültürden iş arkadaşlarının da yoğun ilgisini çekti. Her damak zevkine uygun Amerika’da üretilmeye başlayan pizzalar, Napoli’dekilerle aynı tada sahip değildi kuşkusuz. Maydanoz, Hudson Nehri kıyısındaki bu metropolde zor bulunduğu için, onun yerine kekik kullanılmaya başladı. Sarımsak da Anglosakson damak zevkinin kurbanı olup, pizzanın malzeme listesinden çıkarıldı. Ancak yine de, sonraki yıllarda Amerika’da ve Kanada’da çok yaygınlaşan “New York tipi pizza”, hala İtalyan özellikleri taşıyordu. Belirgin değişimler, asıl 1943’ten sonra başladı. Pizzanın çok daha batılı türleri çıktı ortaya. Parmak kalınlığında mayalı hamurun kullanıldığı ve tavada pişirilen “Chicago tipi pizza” üreten zincir restoranlar kurulmaya başladı. Artık İtalyanların o özel yemeği çıtır çıtır olmaktan çıkmış, yumuşacık olmuştu. Bu arada pizza fakir yemeği olma özelliğini de çoktan kaybetti. Adı dünyadaki bütün mönülerde yer almasaydı, 19.yüzyılın İtalyan soylusunun adı bu kadar anılmayacaktı. Pizza’nın dünya çapında bir yiyecek haline gelmesiyle çeşitlenen ürünler, daha sonra anavatanı İtalya’ya dönerek orada da monülere girdi. Pizza, çeşitli kültürlerde aperatif bir ara öğünden, doyurucu ana öğüne kadar farklı şekillerde değerlendiriliyor. Onun bu esnekliği, Napoli’nin pidesini batı dünyasının en sevilen yiyeceği haline getirdi. Üstelik 1950’li yıllarda Amerika’da ortaya çıkan derin dondurulmuş ürünler sayesinde, evlere de rahatlıkla girdi. Pizzayı diğer fast-food türü yiyeceklerden farklı kılan da belki bu özelliğiydi: Yaratıcılığa acıktı ve farklı çeşitleriyle her damak zevkine hitap edebiliyordu.


Meet Shinichi Morohoshi, a man who likes dangerous people, bōsōzoku bike gangs, and lights up Tokyo’s dark heart with his neon-lit Diablo…


KÜBA

Merih Hasaltun Yumlu

Küba’da İnecek var!-2



KÜBA

Euro, Dolar, Peso, CUC, CUP? Hangİ parayı kullanacağım? Kaç para harcayacağım? Öncelikle Kübalı arkadaşların dolara karşı bir hassasiyetleri olduğunu ve pek sevmediklerini belirteyim. Dolar gördükleri anda basıyorlar komisyonu. Bu sebeple siz siz olun yanınızda Euro götürün ve paralarınızı havaalanında değil şehir merkezindeki CADECA (Casa de cambio) veya bankalarda bozdurun. İkinci önemli konu ise Küba’da iki para birimi olduğu. CUC (Cuban Convertible Peso) ve CUP (Cuban Peso). CUC turistlerin, CUP ise yerel halkın kullandığı para birimi. 1 CUC= 24 CUP iken 1CUC = 1 dolara endekslenmiş durumda. Yani harcarken dolar harcıyormuş gibi düşünseniz yanlış olmaz. Turist olarak bizler maalesef CUP harcayamıyoruz. Ama bu yasağı delebileceğiniz gizli yerleri söyleyeyim; semt pazarları, dolmuş taksiler (Colectivos), yerel pizzacı ve marketler. Küba’da aç kalır mıyım? Küba’da aç kalan benim yazımı okumamış demektir. Size o

kadar güzel restoranlarda o kadar güzel yemek önerileri sunacağım ki, kilo alıp dönebilirsiniz. Birkaç tavsiyem de var tabii. Mesela benim gibi kahvaltı düşkünüyseniz gitmeden mandıradan ezine peynirlerini, sevdiğiniz tür zeytinleri porsiyonluk vakumlatıp yanınıza almayı unutmayın! Hayat kurtarıyor. Bizim kahvaltılarımız resmen Ege usulüydü. Daha ilk gün gezerken rastladığımız pazarda domatesleri de alınca kahvaltı tamamlanmış oldu. Eksiği yok, fazlası var. Çünkü Küba’da kahvaltı demek meyve demek. Kaldığımız evin yardımcısı olan ve gördüğüm en çalışkan kadınlardan biri olan Amerilis’in kahvaltılarını özleyeceğim. Her sabah karpuz, ananas, papaya, muz, guayabadan oluşan koca bir meyve tabağı ve yanında koca bir sürahi o güne özel taze meyve suyu, istediğiniz gibi hazırlanmış omlet, zeytinyağlı domates, zeytin ve peynirimizle sabahları keyfimize diyecek yoktu. Yanınıza alacağınız yeme&içme tavsiyelerinden biri de poşet çay. Maalesef Küba’da çay değil kahve tüketiyorlar. Bizim için çok önemli olduğundan poşet çaylarımız bavulumuzda hazırdı. Anlayacağınız Küba’da



kahvaltı bizim için hiç sıkıntı olmadı. Evdeki bu güzel kahvaltı için tek kişi 5 CUC ödüyorsunuz ve bir kişilik kahvaltı kesinlikle 2 kişiye yetiyor. Küba’da Paladar denilen restoranlar çok meşhur. Geleneksel Küba yemeklerinin yapıldığı ve genellikle ailelerin işlettiği bu restoranlarda deniz ürünleri, tavuk ve kırmızı et çeşitlerini yanında sade veya siyah fasülyeli pilav, muz veya malanga cipsleri ile servis ediyorlar. Bazı yerlerin hem paladar hem de restoran kısmı bulunuyor. Biz yemek için hep paladarları tercih ettik. Restoran, cafe ya da sokak farketmez; gideceğiniz her yerde canlı latin müziği dinleyeceğinizi de söylemeden geçmeyeyim. Siz de müziği duyduğunuz yerde çekinmeyin dans edin. Birkaç dakika sonra garsonlar da size eşlik etmeye başlayacak ve yalnız kalmayacaksınız. Paladar ve Restoran önerileri Santa Barbara 15 gün boyunca yediğim en iyi karidesler buradaydı. Belki de ilk yemeğimiz olmasından kaynaklıdır. Çünkü gün geçtikçe karides ve ıstakoz yemekten sıkılır hale geliyorsunuz. Adres: Calle M #162, e/Linea y 17, Vedado. Tel: (53 7) 832 73 80 Razones Evimizin arka sokağında yer alan hem paladar hem de restoran bölümü bulunan bu mekan oldukça meşhur. Çok sıcak ve samimi bir çalışan kadrosu var ve çok eğlenceliler. Birkaç kere gittiğimiz bu paladar fazlasıyla tatmin edici. İçi sebze ve peynir ile doldurulmuş bonfile benim favorim. Adres: Calle F no:63 e/3ra y 5ta., Vedado. Tel: (53 7) 832 87 32

“ 6 2 y ı l l ık g İ z l İ t a r İ f meşh u r l İ m o n s o s l u t a v u ğ u b İ r a z t u z l u a m a b a ş a r ı l ı .”

KÜBA

La Vitrola Plaza Vieja’da bulunan bu cafe&restoran oldukça zevkli ve orijinal döşenmiş. 1950’lerden kalma atmosferinde hoş zaman geçireceğinize eminim. Burada yediğimiz bizde “sıcak tabağı” olarak geçen “La Vitrola Plate” gerçekten lezizdi. Karides ve ıspanak kroket, ızgara ıstakoz, balık, kızarmış karidesler ve ızgara soslu tavuktan oluşan bu tabak denenmeli. Adres: Havana Vieja Meydanında, San Ignacio ve Muralla caddelerinin köşesinde. La Guajirito Bueno Vista Social Club’ın sahne aldığı bu mekanda en çok eğlendiğimiz gecelerden birini geçirdik. Buranın standart menüsü var, sadece ana yemeği değiştirebiliyorsunuz. Başlangıç olarak sarımsak soslu ekmekler ve karides çorbası, ızgara balık, dondurma ve salatadan oluşan menü yanında dilediğiniz üç alkollü/alkolsüz içecek kişi başı 50 CUC. Yemekler çok başarılı olmasa da burada yapılan şov kesinlikle izlemeye değer. Bu arada sadece şovu izlemek isterseniz üç içki 30 CUC’ye yemek almadan izleyebilirsiniz. El Aljibe Küba’nın ünlü tavuk restoranı. Dev gibi bir gazebonun altında tahta sandalyeler ve kocaman masalarda yemek yediğiniz sanki bir dağ evini andıran güzel bir restoran. 62 yıllık gizli tarif meşhur limon soslu tavuğu biraz tuzlu ama başarılı. Yine dilediğiniz kadar siyah fasülye ve pilav ile servis ediliyor. Kişi başı 12 CUC. Adres: Calle 7ma, entre la 24y 26, Miramar Tel: (53 7) 2041583 Factoria Plaza Vieja, Cervezas y Maltas Vieja meydanında bulunan bu mekan kendi biralarını üretiyor ve oldukça lezzetli. Her daim kalabalık olan bu mekanda oturup


KÜBA

top oynayan Kübalı çocuklar ile sırt çantalı turistlerin tezatlığını izleyebilirsiniz. Biz buranın hamburgerini denedik, eti çok lezzetliydi. Adres: San Ignacio, Plaza Vieja, Havana Hotel Nacional Sadece Pina Colada için değil yemek için de gidebilirsiniz. Her zamanki gibi siyah fasülye ve pilav ile servis edilen yemeklerden bu sefer tiftilmiş bonfileyi denedim, gerçekten çok başarılıydı. Adres: Calle 21 y O, Vedado, Plaza, Ciudad de la Habana Tel: (53 7) 2040575 El Canonazo Morro Doğu Havana’ya gitmek için geçtiğiniz tünelin çıkışından hemen sağa doğru döndüğünüzde Morro Kalesine doğru gitmiş oluyorsunuz. Buradaki birkaç restorandan bir tanesi de El Canonazo idi. Nasıl bu kadar güzel kırmızı et yapabildiklerine şaşırıyorum. Ben çoban kavurmaya benzer bir şey yedim. Yumuşacık etleriyle beni benden aldı. Adres: Morro-Cabana, Casa 27 | Habana del Este, Havana Idilio Ev sahibimiz Maritza’nın tavsiyesi ile gittiğimiz bu paladar en iyilerden biriydi. Daha önce keşfetmiş olsaydık birkaç kere daha giderdik diyebilirim. Ispanaklı ve somon soslu ravioli daha önce hiç tatmadığım süper bir lezzetti. Kesinlikle tavsiye edilir. Adres: Avenida de los Presidentes No.351 Calle 15, Vedado. Tel: (53 7) 832 8182

“ H a v a n a ’ d a y s a nı z ve de r d İ n İ z keşfe t mek s e , kend İ n İ z İ a y a k l a r ını z m a hv o l u p h a l a f o t o ğ r a f ç ekme y e ç a l ışı r ken b u l a n a k a d a r y ü r ü y ün ”

El Templete En güzelini en sona sakladım. Küba’da yediğimiz en iyi yemekti. Hepsinden pahalıydı ama güveçte ahtapot, sezar salata ve ızgarada günün taze balığı damağımızda unutulmaz tatlar bıraktı. Limanın orada yer alan bu restorana “Feria del Puerto”ya (hediyelik eşya fuarı) gittiğiniz gün uğrayabilirsiniz. Adres: Ave. del Puerto esq. a Narciso lopez, Havana Vieja. el: (53 7) 866 88 07 Küba’da ulaşmak mı dolaşmak mı? Bence dolaşarak ulaşmak en güzeli. Eğer Havana’daysanız ve derdiniz burayı keşfetmekse, kendinizi ayaklarınız mahvolup hala fotoğraf çekmeye çalışırken bulana kadar yürüyün. Bir süre sonra kendi haritanızı çıkarmış oluyorsunuz zaten. Yürümek dışında Küba’da ulaşımınızı sağlayabileceğiniz birkaç seçenek var. Halk otobüsleri, dolmuş taksiler, coco taksiler ve bici taksiler. Halk otobüsleri ve dolmuş taksilere CUP ödeyerek binebiliyorsunuz. Şehir merkezindeki şaşalı taksiler turistlerden para kopartmak için var olduğundan ve biz de turist olmadığımızdan tabii ki de eski püskü olanlarına biniyoruz. Bu taksileri parmaklarınızla 2-3 yapıp aşağı doğru sallayarak durduruyorsunuz ve gideceğiniz yeri söylüyorsunuz. Kabul ederse binebilirsiniz. Biz genelde kişi başı 10 CUP ödedik. Coco taksiler arkası iki kişilik olan oldukça şirin sapsarı motorlara deniyor. Tahmin edeceğiniz üzere bu ulaşım da oldukça turistik ve o kadar da gerekli değil. Önde kan ter içinde kalmış bisikletli adamın arkaya oturan iki kişiyi canla başla bir yere götürme çalıştığını görürseniz, bilin ki bu Bici taksi! Kesinlikle binmedim, yazık adamlara yahu! Sıra geldi Küba’da en çok duyacağınız cümleye: “Taxi mi amigo?” İlk başlarda sazan gibi atladığınız bu soruya zamanla alışıp duymamış gibi yapacağınıza hatta dönüp “bir sus artık yeter” diye bağıracağınıza emin olabilirsiniz. Unutmayın ki halkın kullandıkları hariç hangi ulaşım aracına binerseniz binin




KÜBA



pazarlık yapmalısınız. Onlar 5 CUC diyorsa, siz de kapıyı 1’den açın ve 3 ten fazla asla vermeyin. Bu tavrımızla Kübalılar bile Türk olduğumuzu anladı. Ama neyse ki Küba’daki ikinci haftamızda, artık taksici bir amigomuz vardı. O kadar şeker bir insandı ki her yere onunla gitmeye başladık. Hem değişik yerler öneriyor, hem anlatıyor, hem de az para alıyordu. My taxi; Osgel Vazquez Tel: (537) 833 40 89 /Mobil: (53) 52499263 Şehirlerarası yolculuklar içinse Viazul denen otobüsleri tercih edebilirsiniz. Ya da cesaretiniz varsa araba kiralayıp güneye doğru inebilirsiniz. Aslında benim hayalim buydu ama ülkeye ilk indiğimizde o cesareti bulamadık, sonra ise bu uzun seyahat için çok geç kalmıştık. Bu sebeple tur almanın en kolay yol olduğunu düşündük ve ikişer günlük Trinidad ve Cayo Largo turlarını aldık. Eğer Viniales, Trinidad, Cienfuegos, Santa Clara, Varadero, Cayo Largo gibi turistik şehirleri görmek isterseniz ve kolay yolu tercih etmeyi düşünürseniz Cuba Tour’un cazip turları mevcut. Ama tavsiyemi isterseniz, atlayın bir otobüse ve macera yaşayın derim. Cuba Tour: Calle 23esq. L,Vedado. Habana Libre Otel’in altı. Tel: (537) 833 23 18 Küba hakkında bilinmesi çok da gerekli olmayanlar: - Eğitim ve sağlık hizmetleri ücretsiz - 18 yaşına girmiş erkeklere 2 yıl askerlik zorunlu - Petrol çok fazla fakat kirli olduğu için sadece elektrik üretmek için kullanılıyor.

“ V i a z u l denen o t o b ü s l e r İ t e r c İ h ede b İ l İ r s İ n İ z . Y a d a a r a b a ki r a l a y ıp g üne y e d o ğ r u İ ne b İ l İ r s İ n İ z . ”

KÜBA

- Şeker kamışı üretimi tamamen hükümete ait. Tarlası olanlar istedikleri takdirde şeker kamışı üretebiliyor ama ürettikleri şekeri sadece hayvan beslemekte kullanabiliyor. - Inspectorlar (sokakta göreceğiniz sarı üniformalılar) ulaşım imkanı olmayan kişiler için diğer arabaları durdurup bindirme yetkisine sahip kişiler. Benzin tasarrufu yapmak için bu sistem kurulmuş. - Küba’nın her yerini bitki örütüsü gibi kaplamış olan Marabu, kömür elde etmekte kullanılıyor. Bunları unutmayın! - İnsanlar sokakta şarkı söyleyerek yürüyor; şaşırmayın, ayak uydurun! - Bol bol dans edin ve dans dersi alın. - Bol bol rom için - Küba’ya vardığınız an yapacaklarınızı planlayın, tur alacaksanız tur şirketine gidin. - Taksilere bozuk para ile binin. - Her şeyde ama her şeyde mutlaka pazarlık yapın! - Harita edinin! - 1 CUC=24 Cuban Peso 1 Cuban Peso=1 dolar 1 Euro:1,2 CUC - Vieja’dan alışveriş yapmayın, hakkınızı Feria Del Puerto’ya saklayın. Ve yine pazarlık yapın! - Size yardımcı olacağını söyleyenlere inanmayın ve takip etmeyin, peşinize takmayın. - Sokaklardan puro almayın. - Deli gibi meyve yiyin bu kadar doğal ve lezzetlisini bir daha bulamayacaksınız. Benim favorim “Guayaba” - Ülkeden çıkarken havalanında kişi başı 25 CUC çıkış vergisi ödüyorsunuz, para ayırmayı unutmayın! - Pasaportunuza Küba giriş çıkış damgası vurdurduğunuzda Amerika’ya giremiyorsunuz, bilginize. (Gerçi bu kural artık değişebilir) - Küba’da oluşunuzun kıymetini bilin ve her anınızın tadını çıkarın. Yazının devamı bir sonraki sayımızda!


BALKABAĞI iLE YAPILAN MUHTEŞEM

LEZZETLER


BALKABAĞI

Ekİm ayının en renklİ meyvesİ olan Balkabağı’nı mutfakta değerlendİrmemİz neredeyse tatlısından öteye geçmez. Amerİka menşelİ bu güzel lezzetİn hazır zamanı da gelmİşken dünya mutfağında ne şekİllerde kullanıldığına bakmaya ne dersİnİz?


Cheesecake

Çorba

Creme Brulee

Nohutlu Balkabağı


Çİkolatalı Kek

BALKABAĞI


BALKABAĞI

Pie


Salata

Reรงel

Pancake

Salata


KRALİÇE SESAMOS’UN CENNETİ

AM


AMASRA

MASRA

Selen GÖKMEN


AMASRA

B

atı Karadeniz’in en güzel tatil beldelerinden biri olan Amasra, Bartın ilinin 16 km. kuzeyinde bulunmaktadır. İskitlerin bir kolu olan Amazonlar tarafından kurulduğu rivayet edilen Amasra’nın ilk adı, kraliçenin adı olan Sesamos’tur. Şehrin bugünkü hali, Büyük İskender’in baldızı olan İranlı kraliçe Amastrist tarafından kurulmuştur. Şehrin merkezinde bulunan Amasra Kalesi, Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Kale şu an yarı yıkık durumda olmasına rağmen surları halen sapasağlamdır ve en çok da şövalye nişleri göze çarpar. Kalede kraliçe Amastris’in sarayı, su kemeri ve freskli iki

küçük kilise kalıntısı bugüne dek varlığını korumaktadır. M.Ö 12. yüzyıla dek uzanan tarihi geçmişiyle, sadece yerli turistlerin değil, yabancı turistlerin de büyük ilgi gösterdiği Karadeniz kıyı şeridi ve dağınık tepeler üzerine kurulu bir kasabadır Amasra. İki doğal limanlı bir yarımada üzerine kurulu olması ve yeşilin her tonunun bir arada seyredilebildiği muhteşem manzarasıyla, büyük şehrin kalabalığından uzaklaşmak isteyen herkesin her daim sığınağıdır. Doğusunda bulunan ve “Büyük Liman” olarak adlandırılan koyu, denize girmek için en elverişli olanıdır. Batısındaki koya “Küçük Liman” denir, burada daha çok balık lokantaları ve çay bahçeleri vardır.



AMASRA

Her iki koyda da denize girilebilmesine rağmen, Küçük Liman’ın muhteşem manzarasında rakı-balık keyfi apayrı bir zevktir. Özellikle “Canlı Balık-Mustafa Amca’nın Yeri” ve “Sahil Balık Restoran”da denize sıfır, hafif bir serinlikte o muhteşem manzara eşliğinde meşhur “Amasra Salatası” yemeden Amasra’nın tadını almış sayılmazsınız. Küçük Liman ile Büyük Liman arasında kalmış “Çekiciler Sokağı” ise dükkanların arka tarafındaki mini atölyelerde hazırlanan ahşap sanatkarlığının sergilendiği küçük bir çarşıdır. Daracık sokakta boydan boya ahşaptan yapılmış her türlü eşyayı bulabileceğiniz dükkanlar bulunmaktadır ve bu çarşı turistlerin en uğrak yerlerinin başında gelir. Kısacası huzur bulmak, gerçekten dinlenmek istiyorsanız mutlaka Amasra’ya giderek hem doğayla bütünleşip hem de bütün yorgunluğunuzu üzerinizden atabilirsiniz. İster mütevazı otellerinde kalın, ister çok yaygın olan ev pansiyonlarından birini seçin ama illa ki günün birinde Amasra’nın havasını bir kez olsun bütün vücudunuzda hissedin.


“huzur bulmak, gerçekten dİnlenmek İstİyorsanız mutlaka Amasra’ya gİderek hem doğayla bütünleşİp hem de bütün yorgunluğunuzu üzerİnİzden atabİlİrsİnİz.”



Iskoçya uzak değil!

Britanya koskoca bir ada. Britanya deyince her zaman akla ilk İngiltere gelse de hemen yanı başında uzanan İskoçya dağları, denizi, havası ve mimarisiyle bambaşka bir yer. YA ZI: Janet Ba r ış


aşkent Edinburgh daha adımınızı atar atmaz kendinizi bir Ortaçağ masalında hissedebileceğiniz bir mimariye sahip. Tren istasyonun yakınındaki Prens Bahçeleri’ne bakan dönme dolap heybetiyle sizi her şeyden önce karşılamış gibi görünse de, hemen birkaç adım attıktan sonra şehrin birçok noktasından görülebilen Edinburgh Kalesi’yle karşı karşıya kalıyorsunuz. O anda bir an nefes alıp ne kadar güzel bir şehrin içinde olduğunuzu hissediyorsunuz hemen, solduğunuz hava ciğerlerinize doğru işlerken de İngiltere’nin kuzeyinde, Türkiye’nin Artvin’ine gelmiş gibi yeşil bir his gelip yerleşiyor. Kısa zamanda şehir içinde yapılacak çok şey var öncelikle milli müzeyi gezebilir ve Prens Bahçeleri’nin yeşilliklerinde uzanabilirsiniz. Edinburgh Kalesi ise şehrin her yerinden görülebiliyor, içeri girip ayrıntılı gezmek ya da etrafında bir tur atmak da tamamen vaktinize ve tercihinize kalmış. Hava kararmaya başladığında da sizi yerin altında Ortaçağ yolculuğuna çıkaran Mary King’s Close adlı korku tüneli deneyimi ilginç olabilir. Dört-beş günlük gibi kısa bir vaktiniz varsa, şehirde uzun uzun yürümek, güzel güzel gezmek, yemekler yiyip, bahçelerde uzanmak, viski tadarak etrafı dolanmak yapılacak en güzel şeyler. Bir gününüzü şehir dışına ayırmak isterseniz ise ister trenle, ister otobüsle Glasgow’a günübirlik bir yolculuğa çıkmak da güzel bir seçenek. Festivaller şehri Edinburgh’u gezmek için en ideal zaman TemmuzAğustos ayları. Genellikle kapalı ve yağmurlu bir havaya sahip olan İskoçya’da en azından Temmuz ve Ağustos aylarında güneşi görmek mümkün. Özellikle Ağustos ayı dünyaca ünlü tiyatro festivali gerçekleştiği için sanatseverleri de Edinburgh’a çekiyor. Dünyanın dört bir yanında gelen tiyatro grupları görebileceğiniz en güzel salonlarda oyunlarını sergiliyor. Böylelikle İskoçya’nın kendi halinde başkenti Edinburgh birdenbire kültürsanatın beşiğine dönüşüyor. Viski içmeden dönmeyin İskoçya deyince viski tatmadan olmaz. Viski müzesinde

kısacık bir turla viski tadımını öğrenebilir ve nasıl yapıldığını görebilirsiniz. Bu tura katılmak istemezseniz de onlarca viski dükkanında viskileri tatmak, Edinburgh’u dolanırken farklı viskiler yudumlamak da şehirde yapılacaklardan. Ayrıca İskoçların geleneksel yemeği Haggis’i de yanında viski ile ya da viskisiz muhakkak tatmak lazım. İlle de deniz derseniz: Portobello Beach Edinburgh sadece tarihi binalardan, katedrallerden ve kaleden oluşmuş değil. Muhteşem doğasını görmek için önce bir Holyrood’a uğramak lazım. Gerçi şehir içinde de de uzanan park ve bahçelerle de yeşilliğe doymak mümkün ama Holyrood’dan tırmanılan Arthur’s Seat şehri panoramik bir şekilde görmenizi sağlayan bir tepe. Yükseklik korkunuz yoksa yarım saatlik bir tırmanışın ardından şehrin birçok yerinden görülebilen Arthur’s Seat’te oluyor ve bütün Edinburgh’u ayaklarınızın altında buluyorsunuz. Gününüzün yarısı bu kısım için yeterli, tepeden denize inmek bir sonraki seçeneğiniz olursa hem zaman kazanmış oluyor hem de bir otobüs değiştirdikten sonra kendinizi Portobello Beach’de buluyorsunuz. Burası yaz aylarında tıklım tıklım kalabalık olabilen bir sahil. Ağustos sonunda havalar soğumaya başladığından denizi girenleri olmasa da sahilde yürüyüş yapanları görmek mümkün. Edinburgh’a kadar gelip de deniz görmeden dönmemek gerek. Tatiliniz kısaysa bir dahaki sefer için uzun plan yapın Kısıtlı zaman Edinburgh ve etrafındaki birçok aktivite için yeterli olsa da biraz daha uzaklaşmak için uzun bir seyahat planı şart. En az yedi-sekiz günlük bir seyahat planıyla hem merkezi görebilir hem de Glasgow, Stirling gibi yakınlardaki şehirleri görmeye vakit ayırabilirsiniz. Ayrıca birkaç günlüğüne kaçabileceğiniz bir Kuzey İskoçya tepeleri turu fiyatı pahalı olsa da İskoç eteklerini görmek için iyi bir fırsat sunabilir.


İskoçya


Tanzanya


anzanya’da sokak terzileri Fotoğraflar Çetin Güney



İskoçya


En Lezzetli D端nya San


ezzetli dviรงleri


En Lezzetli Dßnya Sandviçleri


GRILLED CHEESE Amerikan icadı bu lezzet tost makinesinde değil tavada yapılıyor. Ekmeğin dış tarafına yağ sürülüp Cheddar peyniri eriyene kadar tavada kızartılıyor.


En Lezzetli Dßnya Sandviçleri


CHIP BUTTY Bu sandviç için kısaca; ekmek arası patates diyebiliriz. Hem kolay hem de lezzetli olan bu sandviçi ketçap, hardal veya barbekü sos ile tatlandırabilirsiniz.


En Lezzetli Dßnya Sandviçleri


CHIVITO Keçi anlamına gelen ama içerisinde keçi eti bulunmayan Chivito; biftek, bacon, mozarella, haşlanmış ya da tavada yumurta, jambon, zeytin, domates ve ketçapmayonez’den oluşuyor.


En Lezzetli Dßnya Sandviçleri


BARROS LUCO Sürekli sipariş verdiği için Eski Şili Başkanı Ramon Barros Luco’dan adını alan bu sandviç, eritilmiş peynir ve bifteğin muhteşem birleşiminden oluşuyor.


En Lezzetli Dßnya Sandviçleri


CHACARERO Chacarero’nun içeriğinde ince dilimlenmiş ve marine edilmiş biftek, domates, yeşil biber, chili biber ve tabii ki de taze fasulye mevcut. Avokado sosu da bu sandviçe lezzet katıyor.


En Lezzetli Dßnya Sandviçleri


BURRITO Şekil itibariyle dürümü andırsa da içerik olarak zengin ve daha dolgundur. Her çeşit et-sebze, pirinç, ramen, fasulye ve dilediğiniz soslarla damak tadınıza uygun şekilde hazırlayabilirsiniz.


SONBAHARDA Tarİhçİ Strabon’un “Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını İsterse O’nu Datça Yarımadasına bırakır.” dedİğİ söylenİr. Gerçekten Datça İnsanın ömrüne ömür katacak kadar güzel bİr yer. Hele kİ sonbaharda…

Yazı: Müberra Bağcı

www.egedentarifler.com İnstagram: egedentarifler


DATÇA


SONBAHARDA DATÇA

NEREYE GİDİLİR? Datça Merkez Datça’nın merkezinde bulunan Kumluk plajı etrafında pek çok güzel cafe ve restoran bulunmakta. Çoğu balık ve meze ağırlıklı bir menüye sahip bu restoranlarda Ege balıklarının ve meze çeşitlerinin tadına varmak mümkün. Yat limanı da Datça’nın en hareketli yerlerinden biri, burada tekne turları düzenleniyor, limanda bulunan cafe ve restoranlar ortama canlılık katıyor. Eski Datça Can Yücel’e sorarlar: “Ne harika yer burası, Nereden buldun bu Datça’yı?” O da cevap verir “Elimle koymuş gibi buldum.” Datça’da en sevdiğim yerlerden biri Eski Datça oldu. Burası bana taş evleri, Arnavut kaldırımlı yolları, begonvilleri, şirin cafeleri, sanat galerileri ile Alaçatı’yı hatırlattı. Datça deyince akla hemen Can Yücel geliyor. Can Yücel’in evinin de bulunduğu sokak şairin adını taşıyor. Ev müze değil, sadece senede bir gün 12 Ağustos tarihinde ziyarete açılıyor. Eski Datça yazın çok kalabalık, bir de sıcakta dolaşmak zor, o yüzden bence en güzel mevsimi sonbahar. Burası çok büyük bir yer değil, sokakları dolaşın, hatta ara sokaklara girin, güzel evleri, tarihi camisini gezin, sonra gözünüze kestirdiğiniz güzel bir yere oturup buranın keyfini çıkarın. Fotoğraf meraklıları için de burada harika kareler yakalamak mümkün. Reşadiye Datça’daki en eski yerleşim bölgelerinden bir tanesi olan Reşadiye, merkeze 5 km uzaklıkta. 1856’dan kalma tarihi camisi, şirin evleri ve Mehmet Ali Ağa Konağı görülebilecek yerler arasında. Mehmet Ali Ağa Konağı şu anda butik otel olarak hizmet vermekte. Mesudiye Kızılbük, Hayıtbükü, Ovabükü gibi birbirinden güzel koyları olan Mesudiye Datça’nın en güzel yerlerinden bir tanesi. Bu koylarda hala denizin tadını çıkarabileceğiniz gibi, sahilde bulunan şirin restoran ve cafelerde de vakit geçirebilirsiniz. Palamutbükü Datça merkeze 25 km uzaklıkta bulunan Palamutbükü bölgenin en geniş ve popüler koylarından biri. Burada pek çok restoran ve konaklama tesisi var. Knidos yolu üzerinde yer alan koyu mutlaka görmelisiniz, denizin rengi ve berraklığı büyüleyici. Knidos Knidos antik kenti yarımadanın en uç noktasında bulunuyor. Knidos, özellikle tarih ve arkeoloji


bora otel

meraklılarının ilgisini çekecek bir yer. Buraya ulaşmak için virajlı, dar ama harika manzaralarla dolu karayolunu ya da hava şartları uygun olduğunda deniz yolculuğunu tercih edebilirsiniz. Yol hız yapmaya çok elverişli olmadığından Datça merkezden Knidos’a ulaşmak yaklaşık 1 saat sürüyor. Yaz sıcağında burada yürümek çok mümkün olmadığından burayı gezmek için en uygun mevsim sonbahar. Yarımadanın bir tarafı Ege denizine, diğer tarafı Akdeniz’e bakıyor. Knidos’ta bulunan Deveboynu Feneri hem manzara izlemek hem de fotoğraf çekmek için harika bir nokta, özellikle de gün batımına doğru. Fenere doğru yürümenin biraz efor ve yürüyüşe uygun bir ayakkabı gerektirdiğini de belirteyim. Palamutbükü’nden Knidos’a doğru giderken pek çok köyün içinden ya da kıyısından geçiliyor, isteyenler buralardan yöresel ürünler de satın alabilir. Ayrıca plajı olmayan pek çok bakir koy da yine bu yolculukta size eşlik edecek. Burgaz (Palaia Knidos) Burgaz, “ilk Knidos” ya da “eski Knidos” olarak anılıyor. Knidos’un önce burada kurulduğu düşünülüyor. Burada yapılan arkelolojik kazılarda iki liman ve antik dönemde yerleşim olduğuna dair bazı bulgular elde edilmiş. Burayı ve tabii Knidos’u bir arkeolog ile birlikte dolaşmak çok daha anlamlı olacaktır. Burada saydıklarımız dışında yüzmek için Kargı koyuna gidebilir, hava müsaitse pek çok



SONBAHARDA DATÇA


SONBAHARDA DATÇA

koyu bir günde görebileceğiniz tekne turlarına katılabilirsiniz. Datça tabii sadece güzel koylardan ibaret değil, bölgede pek çok şelale de bulunmakta. Bölgeyi bilen rehberler eşliğinde trekking de çok keyifli bir aktivite olabilir. NE YENİR? Mavi Pide Mavi Pide Hürriyet’in yol üstü lezzet durakları listesinde ilk onda yer alan bir mekan. Bana da birkaç arkadaşım burayı önermişti. Mavi Pide, MarmarisDatça yolu üzerinde Hisarönü mevkiinde yer alıyor. Dere kenarına kurulmuş olan yeşillikler arasında çok hoş bir yer. Siz yemeğinizi yerken etrafınızda ördekler dolaşıyor, çok doğal ve dinlendirici bir ortam. Serin havalar için bir köy evi havasında eski objelerle dekore edilmiş kapalı bir alanı da var. Burası aslında bir pideci olmakla birlikte kahvaltısı da bir hayli iyi. Pide çeşitleri arasında patlıcanlı pide ve otlu çökelekli pide öne çıkıyor. Tatlı olarak ise tahinli ballı ve elmalı, muzlu, tarçınlı olanı mutlaka denemelisiniz. Zekeriya Sofrası Datça merkezde bulunan ve ev yemekleri yiyebileceğiniz bu mekan, ortamından çok lezzetleri ile ön planda. Özellikle yöresel bir tatlı olan “saraylı” ya da “damat tatlısı” adıyla bilinen bademli şerbetli tatlıyı denemelisiniz. Kabak çiçeği dolması da sevilen tatlarından bir tanesi. Fevzi’nin Yeri Fevzi’nin Yeri Datça’da balık ve farklı meze çeşitleri yenecek yerlerin başında geliyor. Mekanla ilgili detaylı bilgiyi ve Fevzi Beyin birkaç tarifini Engin Çıkıkçı’nın anlatımıyla dergimizin ilk sayısında okuyabilirsiniz. Ayrıca buraya uğrayıp Fevzi Bey’le sohbet ederseniz size bölge hakkında bilgi de verecektir. Datça Sofrası Eski Datça’da yer alan bu mekanda özellikle bademli köfteyi tatmalısınız. Lezzetli bir köfte içinde iri parçalar halinde doğranmış bademler var. Üzerine de sakızlı ve bademli muhallebi önerimiz. Eski Meydan Cafe Eski Datça’da yer alan bu salaş mekanın incirli gözlemesi çok lezzetli. İnciri püre yayıp kaynatmışlar ve marmelat kıvamına geldikten sonra gözlemenin arasında kullanmışlar. İncir seviyorsanız bu gözleme mutlaka ilginizi çekecektir. Üzerine de Datça’ya özgü bir lezzet olan sütlü badem kahvesini öneririm, isteyenin balla tatlandırarak içebileceği bu içecek de Datça’da denenmesi gerekenler arasında.


Amisos Pide Datça merkezde yer alan Amisos Pide’de Samsun pidesinin çeşitleri bulunmakta. Kavurmalıdan kuşbaşılıya, ıspanaklıdan pastırmalıya kadar pek çok lezzetli pide alternatifi mevcut. Üzerine ikram edilen demirhindi şerbeti de mekanı bir adım öne çıkarıyor. Yeşim Restoran Kargı koyunda yer alan mekan daha çok cafe konseptinde. Burası odun ateşinde pişen pideleri, farklı yorumladıkları çökertme kebabı ve satsumalı limonatası ile öne çıkıyor. Yazın beach kısmı da bulunan mekan, açık alanını kapatarak kış için de keyifli bir mekana dönüştürüyormuş. Kışın giderseniz burada soba kenarında kestane keyfi yapabilirsiniz. Yemek için önereceğimiz diğer bir mekan ise Köfteci Sami. Yine Datça merkezde yer alan Köfteci Sami, köftesi, piyazı ve peynir tatlısı ile sevilen yerler arasında. NE ALINIR? Yöresel Ürünler Datça denince akla en önce bal ve badem geliyor. Badem ezmesi, badem krokan, badem lokumu, bademli bal, badem kahvesi, badem özlü kremler vs bademle ilgili pek çok şey, bal çeşitleri,



SONBAHARDA DATÇA

adaçayı, zeytin ve zeytinyağı çeşitleri Datça’dan alınacak şeylerin başında geliyor. Takı ve aksesuar merakınız varsa bu konuda da pek çok seçenek bulabilirsiniz. Datça Pazarı Cumartesi kurulan Datça pazarı meyve sebze çeşitliliği ve yöreye özgü bal, badem gibi ürünlerin bulunabilmesiyle alışveriş için uğranması gereken yerler arasında. Güzel kokulu Datça limonu ve satsuma da alacaklarınız arasında olsun. Olive Farm Olive Farm Datça’nın girişinde yer alan bir çiftlik. Otel kısmında konaklayabileceğiniz gibi 500 metre kadar ilerisinde yer alan satış mağazasından alışveriş de yapabilirsiniz. Olive Farm’da zeytin çeşitleri ile birlikte zeytinden elde edilen pek çok ürün mevcut. Benim özellikle portakal, limon, kekik ve acı biber gibi aromalı zeytinyağı çeşitleri çok ilgimi çekti. Orada satın almadan önce tadım yapmanız da mümkün. Zeytin ve zeytinyağ dışında nar ekşisi, sirke (sirkenin de fesleğenliden kara incirliye kadar çok çeşidi var), reçel gibi organik ürünler var. Gıda ürünleri dışında banyo, bebek grubu ve güneş korumaya yönelik vücut bakım ürünleri de hoş kokuları ve doğallığı ile ilgi çekiyor. Olive Farm’ın satış ofisinin önünde bir de cafesi var burada güzel bir kahvaltı yapmak ya da doğal bir meyve suyu içmek güzel bir fikir. NEREDE KALINIR? Bora Hotel Datça’da merkezde konaklayıp oradan her gün farklı bir koya ya da Datça’nın farklı bir köşesine keşif yapmak bana daha mantıklı geldi. Datça tatilimde merkezde, yat limanı yakınında yer alan Bora Hotel’de konakladım. Otelin merkezi bir konumu var ve iskele, yat limanı, çarşı gibi Datça merkezde yer alan her yere yürüme mesafesinde. Huzurlu ve şirin bir atmosferi var. Begonvillerle süslü bahçesini çok sevdim. Ayrıca sabah kahvaltısı çok başarılı, bir aile işletmesi olan otelde ev sıcaklığını hissedebiliyorsunuz. Bora Hotel’e en güzel şekilde ağırladıkları için teşekkür eder, sizlere de bu şirin oteli tavsiye ederim. Ben çok kalabalık tatil beldelerini ve her şey dahil otellerde konaklamayı sevmiyorum. Her gün yeni bir yer keşfetmek, farklı bir yerde değişik bir şey tatmak istiyorum. Datça tüm bu isteklerime cevap veren bir yer oldu. Datça sakinliği, huzuru, doğası, denizi, sıcak insanları ve güzel lezzetleri ile unutulmaz tatil anılarım arasında yerini aldı. Hala Datça’ya gitmediyseniz sonbahardaki tatil planlarınıza eklemelisiniz.


2015 Yaz Otel Deneyimleri

B odrum

Vogue Hotel Sİzlerle genel olarak büyük resort oteller başta olmak üzere, özel konseptlİ farklı yerlerde bİzzat kaldığım otellerdekİ tecrübelerİmİ paylaşacağım... 2015 yazı “Bodrum Vogue Hotel” İle başlayalım... Temel noktalardan basİtçe hareket edeceğİz; YAZI: ÖZGÜR KAYA



2015 Yaz Otel Deneyimleri YEMEK: Açık büfesi gayet özenle hazırlanmış ve kaliteli malzemelerden seçilmiş olan Vogue Hotel’in özellikle akşam sunumları gurme düzeyine ulaşmayı başarmış. Bunun yanısıra akşamüstü hizmet veren patisserisi gayet lezzetli ve bol çeşitleriyle bütün misafirlerin uğrak yeriydi. Ama öğlen servisiyle başlayıp akşamüstü kapanan bir snack bar vardı ki; otelin genel standartlarının altında kalmıştı. Çeşitliliğin az olduğu snack bar, self servis de işin içine girince otelin en zayıf noktası olmuş. Öğlen yemeklerinde ana restoran aynı kalitesini korumaktaydı. İÇECEK: Benim için en önemli konulardan biri olan içecek mevzusunda Vogue Hotel seçmiş olduğu gerek yerli, gerekse ithal içecek markalarıyla üst düzey standartını korumayı başarmış ancak bu içecekleri misafirlerine sunacak çalışanların eğitiminde aynı

“ VOGUE HOTEL’İN GÜÇLÜ OLDUĞU BİR DİĞER YANI DA, MİSAFİRLERİNE SUNDUĞU YÜZME İMKANLARI.”

standartı ne yazık ki yakalayamamış. Otelin özellikle havuz alanlarında sunulan içecekleri oda sıcaklığında muhafaza ediliyor ve bol buz ile sunulmaya çalışılırken en basit kokteylin bile zaman zaman tadı kaçabiliyor. ODA: İşte Vogue Hotel’in en güçlü olduğu noktalarından biri... Misafirlerine sundukları standart odaların, muadil otellerin suit odaları kadar büyük olmasının yanı sıra dizaynı, temizliği ve yatak kalitesiyle fark yaratıyor. Tesisin bütün oda tiplerinde iddalı olduğunu söyleyebiliriz. HİZMET: Tuna Hanım’ın başında olduğu misafir ilişkileri departmanı sizi memnun etmek için elinden geleni yaparken belli başlı alanlarda garson eksikliği dikkat çekiyor. YÜZME&SPA: Vogue Hotel’in çok güçlü olduğu bir diğer yanı da, misafirlerine sunduğu yüzme imkanları. Tesisin Bodrum Torba koyunda harika bir denize sahip olması, Antalya otelleriyle arasında fark yaratırken, çoçuklar için hazırlanmış ve özel kum getirtilerek yapılmış havuzunun bir benzeri daha



2015 Yaz Otel Deneyimleri “Vogue Hotel’İn Mİsafİrlerİne sunduğu standart odalar, muadİlİ otellerİn suİt odaları kadar büyük. ANCAK dİzaynı, temİzlİğİ ve yatak kalİtesİ fark yaratıyor.” bulunmuyor. Bunun yanı sıra çok az resort otel’de görebileceğiniz olağanüstü bir su parkı ve 3000 m2’lik SPA’sı Vogue Hotel’in bu konuya ne kadar önem verdiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Buradan önemli bir uyarıda bulunalım; su parkındaki ıslak zeminlere çok acil, kaymaz malzeme çalışması yapılması gerekli! AKTİVİTE VE EĞLENCE: Akşam saat 20’den sonra otelin kapandığını düşünmeyin, otel 24 saat açık! Otel yönetimi akşam organizasyonlarına ne yazık ki gereken önemi vermemiş, kaldığımız sürede sadece bir gece Flamenko gösterisi düzenlenirken rekabet içinde oldukları diğer oteller Türkiye çapında tanınan sanatçılar ile misafirlerini ağırlıyorlardı. Bu kusuru da otelin fazlasıyla çocuk dostu olmasına verelim. Ayrıca otellerde çok rastlanmayan Lunapark ve Wonder Vogue çocuklara özel anlar yaşatıyor. Bu alanlarda profesyonel personel seçimi, ailelerin rahat etmesine olanak veriyor. Artılar, Eksiler + Çok çeşitli, kaliteli ve lezzetli yemekler + Oda standartı + Yüzme imkanları - Snack bar - İçecek servisi - Yetişkinler için akşam gösterileri Bir daha kalır mıyım? -Eksikler tamamlanırsa kesinlikle ‘Evet’. Not: Otel yönetimi şehit ailelerine destek kararı almış. Tebrikler.



Travel AND

gourmetS

INSTAGRAM YEME İÇME AŞKINA

KUTL U ÖZEM RAK

august 2 0 1 4 J

T OP G E A R . c o m



ONLINE HAFTALIK FİLM KÜLTÜRÜ DERGİSİ

ARKA PENCERE ISSUU UYGULAMASI İLE IPAD, IPHONE VE ANDROID’LERDE

issuu

! Z U R O İY İL B A N U K O E D R E Y ARTIK HER


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.